dogandd46.files.wordpress.com€¦ · Web viewÇEVRE KİMYASI11. Sanayi ve Çevre Kirliliği11....
Transcript of dogandd46.files.wordpress.com€¦ · Web viewÇEVRE KİMYASI11. Sanayi ve Çevre Kirliliği11....
HAYATIMIZDA KİMYA KONULARI.......................................................................................... 2
BOYALAR VE BİLEŞENLERİ..................................................................................................... 21) ÇÖZÜCÜ ( İNCELTİCİLER) : 2
Su Bazlı Plastik Boyalar 2
Yağlı Sentetik Boyalar 2
2) ÖRTÜCÜ VE RENKLENDİRİCİLER: 2
ALAŞIMLAR...................................................................................................................................... 3
BİYOLOJİK SİSTEMLERDE KİMYA......................................................................................... 61) Fotosentez 6
2) SOLUNUM: 7
OKSİJEN TAŞINMASI: 7
KARBONDİOKSİT BOŞALTIMI: 8
SİNDİRİM:.......................................................................................................................................... 9Protein Sindirimi 9
Karbonhidrat Sindirimi 10
Yağların sindirimi 10
ÇEVRE KİMYASI.......................................................................................................................... 11Sanayi ve Çevre Kirliliği 11
Gübrelerin Çevreye Etkisi 11
Deterjanların Çevreye Etkisi 12
ÇEVRE KİRLİLİĞİ......................................................................................................................... 14HAVA KİRLİLİĞİ 14
SU KİRLİLİĞİ 15
ÖTRAFİKASYON 15
TOPRAK KİRLİLİĞİ 16
1
HAYATIMIZDA KİMYA KONULARI
BOYALAR VE BİLEŞENLERİÇeşitli yüzeylere renk vermek, süslemek, dış etkilerde
(korozyon)korumak için, sürülen kimyasal maddelere boya denir. Boya
bir koloidal karışım olup, uygulanacak yüzeye bağlı olarak çeşitli
bileşimlerde hazırlanır.
1) ÇÖZÜCÜ ( İNCELTİCİLER) :Boyanın uçucu kısmıdılar. Çözücüler; su, tiner veya alkol gibi organik
maddeler olabilirler.
Su Bazlı Plastik BoyalarÇözücüsü su olan boyalardır. Sürüldüğü yüzeyin dış ortamla hava
alışverişlerini kesmedikleri için zararsızdır. Kolay kururlar ve kururken
ortama zararlı madde salmazlar.
Yağlı Sentetik BoyalarÇözücüsü organik madde olan boyalardır. Yağlı boyaların sürüldüğü
yerleri kaplama oranları çok yüksektir, bu sebeple dış ortamla hava alış
verişini keserler. Bu durum sağlık açısından zararsızdır
2) ÖRTÜCÜ VE RENKLENDİRİCİLER:
Doğadan saflaştırılarak veya sentetik yollarla elde edilen, bağlayıcı ve
çözücüler içinde çözülmeyen toz halindeki katı taneciklerdir.
Renklendiriciler;
- Sürüldüğü yere örtme imkânı sağlamalı
- Işıktan ve hava koşullarından zarar görmemeli
- Suda ve yağlarda çok az çözünmeli
- Fiziki ve kimyasal dayanıklılık sağlamalı gibi özellikler içermelidir.
2
Bunları Biliyor musunuz!!!
1.Yağlı boya kalın bir tabaka oluşturarak boyanan yüzeyin hava almasını
en aza indirir. Yağlı boya daha parlak bir görünümde olup boya sonrası
kısa bir süre için kullanılan yerde, içinde bulunan solvent türü
çözücülerden dolayı boya kokusu bırakır.
2. Su bazlı boya hava almayı engellemez ve zararlı koku salmazlar.
3. Boyalarda; çözücüler, bağlayıcılar ve renklendiricilerin yanında başka kimyasal katkı maddeleri de kullanılabilir. Bunlar, kurutucular, çökme engelleyiciler, ultraviyole ışınlarından koruyucular, köpük kesiciler, matlaştırıcılar ve anti bakteriyel maddeler örnek verilebilir.
ALAŞIMLARİki ya da daha fazla metalin farklı oranlarda alınıp bir arada eritilerek
birbirine karıştırılıp soğutulmasıyla elde edilen metal özelliğindeki
maddelere alaşım denir. Alaşımlar, metallerin fiziksel özelliklerini
değiştirerek daha kullanışlı hale getirmek, urun maliyetini düşürmek,
maddelerden daha dayanıklı ürünler geliştirmek için üretilir. Bundan
dolayı alaşımlar kendilerini oluşturan metallere göre daha sert ve
kimyasal olaylardan daha az etkilenen maddelerdir. Civa kullanılarak
elde edilen alaşımlar malgamalar dır.
Alaşımların Genel Özellikleri:1. homojendirler
2. elektriği iletirler
3. bileşenlerin fiziksel özelliklerinden farklıdır.
4. atomlar arasında metalik bağ vardır
5. genellikle kendisini oluşturan metallerden daha azaktiftirler
3
Bakır (Cu) :Bakır, önemli alaşımların çoğunun bileşimine girer. Değerli madenlerle
karışarak, onlara, renk ve parlaklıklarını bozmaksızın sertlik ve ince
kısımlarını bile koruma özelliği verir.Bakır altınla karışarak 22 ayar bilezik
elde edilir. (24’te 22’si alın geri kalanı bakır demektir.)
Bronzlar (tunçlar):Bakır, kalay ile çok önemli olan tunçları teşkil eder. Topların tuncu
dayanıklılık bakımından önemlidir. Canların tuncu, top tuncuna göre
kalayın daha çok oranda bulunduğu tunçtur. Bu tunç kırılabilir, fakat çok
tınlar. Bakır alüminyum ile çok sert bir tunç meydana getirir. Silisli ve
fosforlu tunçlar da vardır. Bakır, çinko ile pirinci oluşturur. Çinko ve nikel
ile de maye kor (taklit gümüşü) yapar.
Çinko (Zn):Çinko, daima alaşımları halinde kullanılır. En önemli alaşımları pirinç, bronz ve beyaz metaldir.
Pirinç:Çinko ve bakır alaşımı olup, alaşımda bu iki metalin oranları çok
değişiktir. Fakat en çok kullanılan tipinde bakır %60, çinko %40 oranında
bulunur.
Beyaz metal:Çinko bakır, alüminyum ve magnezyum metalleri karışımından ibaret bir
alaşımdır. Son zamanlarda, otomobil endüstrisinde karbüratör, yakıt
pompası, radyatör, kapı kolları v.b. gibi parçaları yapmakta çok kullanılır.
Çinkonun ikinci derecede önemli bir alaşımı Alman gümüşüdür. (Yeni
gümüş). Bileşimi; bakır, nikel ve çinko metallerinden ibarettir. Alaşımın
gümüşle ilgisi olmamasına rağmen, gümüşe benzediği için bu isim
verilmiştir.
4
Alüminyum (Al):Alüminyum tunçları, ekonomi bakımından, elektrik fırınında 70 kg bakır
ile 40 kg korenden veya boksitle kömür parçalarından oluşan karışım
ısıtılarak yapılır; alumin Al2O3 indirgenir. Karbon monoksit çıkar ve %14
alüminyumu bulunan bir alaşım elde edilir. Bu alaşım yeter miktarda
bakır ile beraber eritilirse, tunçtan daha çok dayanıklı alaşımlar elde
edilir.
Demir(Fe):Demirli alüminyum; işlemde bakır yerine font konularak, %90demir ve
%10 alüminyumu bulunan demirli alüminyum (Ferro-Aluminium) elde
edilir. Bu alaşım demir veya çeliği arıtmak için kullanılır. 10 kısım
alüminyum ve 90 kısım bakırdan ibaret alaşımlar alüminyum tuncunu
yapar; bu alaşım altın parlaklığını ve demirin sağlamlığını haizdir. Bu
alaşım, 1 kg bakır ve 1 kg çinko ile beraber tekrar edilirse adi pirinçten
daha sağlam ve daha sert alüminyum pirinci meydana gelir. Alüminyum
pirinci nikel ile beraber tekrar eritilirse, gayet dayanıklı ve kolaylıkla
kalıba dökülebilir bir yeni alaşım meydana gelir. 10 kısım kalay ve 100
kısım alüminyumdan ibaret alaşım, alüminyumun renk ve bir dereceye
kadar hafifliğini korur. Daha kolay, islenir. Alüminyumu lehimler.
Kurşun (Pb):Kurşun alaşımlarını yapmada maksat, sert, sert olduğu kadar esnek ve
kırılmaya karsı dayanıklı, erime noktaları düşük bir metal karışımı elde
etmektir. Bunlar arasında en önemlileri;
Lehim;Erime noktası 182oC olan bu alaşım %40 kursun, %60 kalaydan oluşur.
Kursun-antimon alaşımı:Bileşimi: %13-25 kursun, %75-87 antimondur. Çok sert olup kırılganlıkları
biraz fazladır. Yüksek basınçlara dayanamazlar. Bu kotu özelliği ortadan
5
kaldırmak için karışıma bir miktar kalay ilave edilir. Örnek; %73 kursun,
%15 antimon ve %12 kalaydan ibaret alaşımdan matbaa harfleri yapılır.
Sert ve basınca dayanıklıdır.
Alaşımların Fiziksel Özellikleri:Alaşımlar, yoğun olup maden parlaklığında, ısı ve elektriği iletirler.
Bazıları beyazdır. Fakat bakır ve altın gibi renkli madenler yeteri miktarda
bulunursa alaşımlar renklidir. Genel olarak alaşımlar, kendini teşkil eden
maddelerden daha sert, fakat daha az levha haline gelebilir ve
dayanıklıdırlar. Çok fazla levha ve yaprak haline gelebilen altın, antimon
veya kursun ile karıştırıldığı zaman sert ve kırılabilir. Bakırda, kalayla
birleştiği zaman levha haline gelebilme özeliğini kaybeder. Alaşımlarda
her iki metal, hem katı hem de sıvı halinde birbiri içerisinde ergimiştir.
Alaşımlar genellikle kendilerini meydana getiren metallerden daha az
aktiftirler. Örneğin, sodyum malgaması suyu daha yavaş ayrıştırır.
Hâlbuki sodyum suya çok kuvvetli etki yapar. Alaşımlar, alaşımları teşkil
eden maddelerden daha az oksitlenebilen ve asitlerden daha az
etkilenebilen karışımlardır. Genel olarak oksijen, alaşımlar üzerine etki
eder. Bu halde madenden biri bir asit oksidi, diğeri, bir baz oksidi yapar.
İşte bunun içindir ki kalay ve kursun, antimon ve potasyumdan ibaret
alaşımlar alevle yanar. Alaşımların mikroskopla incelenmelerine gelince;
bir alaşımın parlak yüzeyi üstüne asitler veya bazı kimyasal ayıraçlar
dökülürse alaşımda muhtelif renkler görülür. Etkimeler birbirinden
farklıdır. Madenin cinsine göre çeşitli irili ufaklı çukurlar meydana gelir
eski sekliyle karsılaştırılır. Mikroskopta incelenir ve fotoğrafı alınır.
Biyolojik Sistemlerde Kimya1) Fotosentez6H2O + 6CO2 → C6H12O6 + 6O2
Bir indirgenme yükseltgenme tepkimesidir. Yukarıdaki tepkime ile üretilen
glikoz aynı zamanda diğer besinler için başlangıçtır. Glikozun
6
polimerleşmesiyle seluloz ve nişasta gibi karbonhidratlar oluşur. Glikoz
ve topraktan gelen minerallerin kullanılmasıyla protein, yağ ve binlerce
kimyasal madde üretirler.
2) SOLUNUM:Canlıların enerji elde etmek icin organik besin maddelerini oksijenle
parçalamalarına solunum denir. Oksijenle besinlerin parçalanması bir
yanma tepkimesidir. Canlılarda organik bileşikler iki şekilde parçalanır.
Bunlar oksijenli ve oksijensiz parçalanmadır. Canlı organizmaların enerji
ihtiyacı solunum sırasında oluşan bu yanma tepkimesi sonucu üretilir.
Oksijenin en önemli özelliklerinden biri maddeleri yükseltgemesidir
(oksitlenme). Metallerin paslanması, meyve ve sebzelerin
parçalandığında renginin kararması oksitlenmeye örnektir. Besinlerin
yanması da bir indirgenme yükseltgenme tepkimesidir.
OKSİJEN TAŞINMASI:Solunumda gerekli olan oksijen akciğerlere alınan havadan sağlanır.
Oksijen alveollerden difüzyon ile kana geçer. Akciğer kılcallarında oksijen
miktarı artar. Oksijenin büyük bir kısmı eritrositler (alyuvar) içerisindeki
hemoglobinle oksihemoglobin oluşturarak taşınır. (% 2kısmı ise kan
plazmasında çözünür.) Hemoglobinin yapısında Fe+2 iyonu bulunur.
Oksihemoglobin oluşumu da bir yanma tepkimesidir. Oksihemoglobin
miktarı fazla olan temiz kan, dolaşım ile doku kılcal damarlarına kadar
taşınır.
Oksihemoglobinler deki oksijen burada ayrılarak oksijen miktarları daha
az olan doku hücrelerine doğru difuzon etkisiyle hareket eder.
7
KARBONDİOKSİT BOŞALTIMI:Nefes alma ile vücuda alınan oksijen solunumda doku hücrelerinde besin
maddelerinin yakılmasında kullanılır. Bu işlem sonucunda oluşan H2O ve
CO2 moleküllerinden CO2’nin organizmadan atılması gerekir. Yanma
sonucunda oluşan CO2 doku sıvısına verilerek burada CO2 derişimini
artırır. Doku kılcal damarlarında CO2’in daha düşük derişimli olması
nedeniyle difuzlenerek kılcal damarlara geçer. Damarlardaki alyuvar
içerisine alınan CO2 bir enzim sayesinde (Karbonik anhidraz) H2O ile
birleşerek H2CO3’ı oluşturur. Bu olaylar aşağıdaki yan tarafta şekilde
gösterilmiştir.
yukarıdaki tepkimede oluşan H+ iyonlarının çoğu hemoglobinlebirleşir.
HCO3- ise kan plazmasına geçer. HCO3- alveol kılcallarına kadar bu
şekilde taşınır. HCO3- iyonları alveol kılcallarında plazmadan alyuvara
8
geçerek H+ atomu ile birleşir, karbonik asidini oluşturur.
Serbest kalan karbon dioksit önce kan plazmasına sonra da akciğer
alveolune geçerek soluk verme ile vücudu terk eder.
SİNDİRİM:Alınan büyük moleküllerin (besinlerin) enzimler yardımıyla, daha küçük
moleküllere parçalanması olayına sindirim denir. Yediğimiz besin
maddelerinde bulunan su, madensel tuzlar, vitaminler, glikoz, fruktoz,
galaktoz, amino asitler, alkol gibi küçük maddeler sindirime uğramaz.
Yağlar, disakkarit, polisakkarit gibi karbonhidratlar, proteinler ve nukleik
asitler (DNA ve RNA) sindirim ile hücre zarından geçebilecek küçük
moleküllere parçalanırlar.
Kimyasal sindirim ağız, mide, ince bağırsaklarda olur.Protein SindirimiBütün proteinler 20 çeşit amino grup asitten oluşturulan polimerlerdir.
Proteinde birden çok amino asit bulunur. Amino grup asitlerin birbirlerine
peptid bağlarıyla bağlanarak polipeptitleri (proteinleri) oluşur. Proteinler,
sindirilirken enzimler yardımıyla su ile parçalanırlar. Peptid bağlarının
kopmasında görev alan enzim peptidaz enzimidir. Proteinlerin su ile parçalanma işlemi, hidroliz tepkimesine örnektir. Hidroliz tepkimesiyle
proteinler, kendilerini meydana getiren, amino asitlere kadar ayrılırlar.
Proteinlerin parçalanması ve sindirilmesi midede baslar. Mide
çeperindeki özelleşmiş salgılama hücreleri ile pepsin adı verilen bir sıvı
salgılar. Bu sıvı asidiktir. Pepsin enzimi proteinlerin parçalanması ve
midedeki sindirimini gerçekleştirir.
9
Protein H2O Polipeptit
Mideden gelen polipeptid, oniki parmak bağırsağına geçerek pankreas
tarafından salgılanan tripsin ve kimotripsin ezimleri ile dipeptit ve amino
asitlere dönüşür.
Polipeptit Tripsin\ Kimotrip sinDipeptit + Aminoasit
Son kalan peptid molekulleri ince bağırsaktan salgılanan erepsin enzimi
sayesinde hidroliz tepkimesiyle amino asitlere ayrışırlar.
Dipeptit Erep sinAminoasit
Karbonhidrat SindirimiNişastanın sindirimi yukarıdaki tepkimeye gore ağızda baslar. Tükürük
bazik bir çözeltidir ve içindeki amilaz enzimi ile nişasta hidrolize
uğrayarak bir kısım nişasta parçalanır. Parçalanmayan nişasta mideye
gelir. Midede amilaz üretilmesine rağmen midenin pH = 1,5-2
olduğundan bu enzimler etkisiz hale gelir ve nişasta midede sindirilmez.
Mideden oniki parmak bağırsağına gecen nişasta hidrolize uğrayarak
glikoza dönüşür. Böylece nişasta sindirimi gerçekleşmiş olur.
Yağların sindirimiYağlar, gliserin ile yağ asitlerin oluşturduğu polimerik yapılardır. Yağ
asitleri, 12-18 karbonlu uzun zincirli molekullerdir. Ağız ve midede yağ
sindirimi olmaz. Yağların sindirimi oniki parmak bağırsağında baslar ve
burada tamamlanır. Yağlar karaciğerden gelen bazik safra salgısı ve
pankreastan gelen bazik lipaz enzimi yardımıyla hidrolizlenerek yağ
asidine ve gliserine parçalanırlar. Oluşan yağ asidi ve gliserin yağdan
daha küçük moleküller olduğundan ince bağırsakta emilerek kana karışır.
ÇEVRE KİMYASISanayi ve Çevre KirliliğiSanayi devrimi ile beraber ihtiyaçlara göre üretim artmıştır. Üretim artısı
aynı zamanda dünyanın kaynaklarının (ham madde) hızla tüketilmesini
gerçekleştirmiştir. Kaynaklar tüketilerek üretim yapılırken çevrenin
10
dengesi bozulmaktadır. Ayrıca üretilen maddelerin atıklarının gelişi güzel
çevreye bırakılması da çevreyi etkilemektedir. Örneğin deterjan, gübre,
polimer madde, boyalar, tarım ilaçları, vb. maddeler üretilirken toprağı,
havayı, suyu kirletecek maddeler de meydana gelir.
Gübrelerin Çevreye EtkisiBitkilerin gelişmesi oldukça karışık bir biyokimyasal olaydır. Bitkiler diğer
canlılardan farklı olarak cansız maddelerle beslenir. Bitkilerin gelişiminin
gerçekleşmesi için ısıyı, ışığı, karbon ve oksijeni havadan; N, P, K, Ca, Mg, S, Fe, Mn, Zn, Cu, B ve bazı hallerde Mo gibi elementleri ise
topraktan karşılarlar. Bitkilerin sağlıklı büyümeleri ve yasamaları için
gerekli olan bu elementler çoğu zaman toprağa dışarıdan verilir. Bu
elementlerin en önemlileri N, P ve K’ dur. Toprakta eksik ve alınmayacak
durumda olan elementlerin kimyasal yolla verilmesine kimyasal
gübreleme denir. Ancak yoğun kimyasal gübreleme sonucu toprağın pH’sı değişir. Organizmaların çalışması engellenir ve denge bozulur. Toprağı analiz etmeden gübre kullanmak toprağı organik maddelerce
fakirleştirmekte ve toprağın yapısını bozmaktadır. Yapı bozulduğunda
bitki gelişmesi yavaşlayarak durmaktadır. Toprağın humus oranı azalarak
gübre toprakta tutunmayıp yağmur suları ve sulama ile akıp gider. Bunun
sonucunda toprağın üst kısımları kumlaşıp alt kısımları sertleşir. Ayrıca
yüksek oranda azotlu gübre kullanımı sonucu topraktan yıkanmalarla
içme suları ve akarsulara karısan nitrat miktarı artar. Fosforlu gübrelerin
yüzey akışları ile taşınmaları sonucu içme suları ve diğer akarsularda
bulunan fosfat miktarı yükselir.
Neden organik gübre?Yıllardır kimyasal gübrelerin kullanımı verimi arttırmanın yanında,
toprakta yorgunluğa ve canlılığın azalmasına sebep olmaktadır. Bu
durum ne yazık ki toprağın çoraklaşmasını hızlandırmaktadır. Toprakta
su ve oksijeni tutan, besin maddelerini soğuran eden, mikroorganizma
11
faaliyetini hızlandıran en önemli etmen organik maddelerdir. Organik
maddeler; hayvansal, bitkisel ve humus esaslı kaynaklardır. Hayvansal
ve bitkisel organik maddeler kısa omurludur (azami 8 ay).
Humus: Hayvansal ve bitkisel maddelerin binlerce yıl toprak altında
ayrışması ile doğal olarak oluşan ideal bir organik gübredir. İçerdiği
hümik, fulvik ve ulmik asitler ile toprağın yapısını ve bileşimini
düzenleyip bitkide gelişmeyi tevsik eder.
Doğal humuslar uzun omurlu organik maddeler olup besin maddelerini
en yüksek düzeyde soğurarak bu besin maddelerini bitkiye yavaş yavaş
ve uzun zamanda verirler.
Deterjanların Çevreye EtkisiÇoğunlukla deterjanlar içine pahalı olan yüzey aktif maddeler
karıştırılmamakta, onun yerine ucuz olan bentonit, kaolin, değişik tuzlar,
asitler ve silikatlar gibi temizleyici özellikleri olan suda az çözünen
anorganik maddeler karıştırılmaktadır. Bir deterjanın yapısındaki biyolojik
bozunmaya uğramayan maddelerin oranı onun cevre kirlenmesi ve
sağlığa olan zararlarının göstergesidir. Bu maddelerin su ve toprakta
bozulmadan kalıp akarsularla gol ve denizlere ulaşması buralarda
yasayan canlıları ve onlarla beslenen insanların sağlığını tehdit
etmektedir. Son 25 yıl içerisinde birçok ülke deterjan üretiminde biyolojik
bozunması hızlı yüzey-aktif maddeler ve katkı maddeleri
kullanmaktadırlar.
Sodyum Hidroksit Kirliliği:(NaOH),320°C’ta eriyen yarı saydam kristallerden oluşmuş beyaz bir
katıdır. Suda ısı vererek çözünür ve nem çekerek bozunur. Deriye
dokunursa derinin suyunu çekerek deriyi yakar. Bu nedenle Katı NaOH’e
sud kostik (yakıcı sud) denir. Sulu çözeltisi parmaklar arasında kaygan
bir his bırakır. Derişik olursa deriyi parçalar. Potasyum hidroksitle aynı
özellikleri gösteren fakat ondan daha az yakıcı olan güçlü bir bazdır.
12
Yun, ipek vb. proteinleri parçalayarak bozar. Havadan nemle beraber
CO2’i de çeker.
Sülfürik Asit (H2SO4) Kirliliği:Sülfürik asit renksiz, yağımsı bir sıvıdır. Günümüzün en önemli
endüstriyel kimyasal maddedir. Boyar maddelerden ve gübrelerden
metalürji ve plastiklere kadar her turlu endüstri için vazgeçilmez bir
maddedir.
Derişik sülfürik asit, birçok organik maddeden suyu çeker ve ısı veren bir tepkime oluşturur. Bu özelliğinden dolayı, temas edildiğinde cilde
büyük zararlar verebilir.
Sodyum Sülfür (Na2S) Kirliliği:Dericilikte, tüyleri deriden dökmekte ve kağıt hamurunun
hazırlanmasında kullanılır. Çevreye bırakıldığı zaman suyu ve toprağı
kirleterek canlılar üzerinde toksak etki yapar.
Sodyum Kromat (Na2CrO4) Kirliliği:Sodyum dikromatla birlikte krom kaplama işleminde kullanılır. Zehirleyici
kimyasal olduğunda toprak ve su için önemli bir kirleticidir. Ayrıca
yükseltgen olduğundan doğada birçok maddenin yapısı bozularak canlı
sağlığı için zararlı maddeler oluşturur. Sodyum sulfur, sodyum kromat,
sulfurik asit ve sodyum hidroksit vb. gibi maddeler kullanıldıkları
ortamlarda çok uzun sure kalıcı olduklarında ve biyolojik olarak
parçalanmadıkları için cevre kirliliğine sebep olmaktadır.
ÇEVRE KİRLİLİĞİHAVA KİRLİLİĞİTozlar, zehirli gazlar, sera gazları, ozon tüketen gazlar hava kirliliğini
oluşturan maddelerdir. Atmosferdeki havanın fiziksel, biyolojik ve
kimyasal özelliğinin çeşitli etkenlerle canlı yaşamını tehdit edecek şekilde
değişikliğe uğramasıdır. Fabrika bacalarından çıkan duman ve motorlu
taşıtlardan egzoz gazları hava kirliliğinin temel etkenleridir. Kömür, petrol
13
gibi yakıtların dumanındaki kükürt dioksitin havadaki su buharı ile
birleşerek oluşturduğu sülfürik asit, asit yağmuru olarak yeryüzüne iner.
Hava akımlarıyla sürüklenen duman yüzlerce kilometre uzakta bile asit
yağmuruna yol açabilir.
Asit yağmuru suların asitlik derecesini artırarak canlılara zarar verir. Ormanları yok ederek çölleşmeye neden olur. Asit yağmurları tas ve tuğlaları aşındırarak yapılara zarar verir.Egzoz gazlarıyla havaya karısan karbon monoksit ve hidrokarbonlar da
insan sağlığını etkiler. Güçlü güneş enerjisinin etkisiyle havadaki yoğun
duman içinde oluşan kimyasal tepkimeler de boğucu bir sise yol acar.
Özellikle astımı ve akciğer hastalıkları olanlara çok zararlı olan bu sis,
ağaçları ve öteki bitkileri de zehirleyebilir. Hava kirlenmesinin bir başka
tehlikeli sonucu atmosferin yüksek katmanlarında bir karbon dioksit
tabakasının oluşmasıdır. Kömür, odun, mazot gibi yakıtların yanmasıyla
açığa çıkan karbon dioksitin oluşturduğu bu tabaka, yeryüzünden
yansıyan güneş ısınlarının dünya dışına çıkısını engelleyerek atmosferin
ısınmasına yol acar. Sera etkisi denen bu olgu dünyanın sıcaklığının
artmasına neden olmaktadır. Eğer enerji üretimi için odun, kömür ve
petrol ürünlerinin yakılması bu düzeyde sürerse 50 yıl içerisinde
dünyamızdaki ortalama sıcaklığın 3 ile 5 derece yükseleceği sanılıyor.
Bunun sonucunda iklim özelliklerinin değişeceği, bazı bölgelerin
çoraklaşacağı, kutuplardaki buzların eriyerek deniz düzeyinin 5 metre
kadar yükseleceği, birçok liman ve alçak alanların sularla kaplanacağı
tahmin edilmektedir. Atmosfer kirliliğinin bir başka etkeni de aerosollerde
ve soğutucularda kullanılan bazı gazların atmosfere karışmasıdır. Eğer
gerekli önlemler alınmazsa atmosferdeki koruyucu ozon katmanına zarar
veren bu kirlilik Dünya’daki tüm canlıların güneşten gelen morötesi
ısınların zararlı etkileri karsısında korumasız kalmasına neden olabilir.
14
Çevremizi kirleten çok çeşitli kimyasal maddeler vardır. Bunlar arasında dioksit, dieldrin ve öteki tarım ilaçları, hidrolik yağ ve plastik yapımında kullanılan poliklorodifenil (PCB) sayılabilir. Kadmiyum, kobalt, çinko, kursun, nikel, cıva da aynı biçimde canlıların vücudunda birikerek insan vehayvan sağlığını olumsuz etkileyebilir.SU KİRLİLİĞİDeterjanlar, boyalar, gübreler, böcek oldurucu ilaçlar, H2SO4, HCI,
NaOH, Na2CO3, ağır metal katyonları sularda en çok kirlilik oluşturan
maddelerdir. Doğal çevrenin önemli bir kısmını oluşturan çeşitli su
ortamlarının (akarsu, gol ve denizler) ve ayrıca içme sularının çeşitli
etkenlerle, insan basta olmak üzere diğer canlıların yaşamının olumsuz
yönde etkileyecek bicimde bozulmasıdır. Gübrelerdeki kimyasal
maddeler topraktan akarsulara karışarak su kaynaklarında ve denizde
toplanarak otrafikasyona neden olur.
ÖTRAFİKASYONGol ve nehirlerde Otrafikasyon sulardaki bitkilerin hızla büyüyerek sudaki
tüm oksijeni bitki, hayvan ve mikro organizma kullanmasına yol acar ve
sonuç olarak sudaki yasam sona erer. Kısaca gelişmesinin çoğalmasıdır.
Zararlı böcekleri öldürmek için kullanılan zehirli ilaçlar yararlı canlıları da
öldürmekte, bu tur ilaçların kullanıldığı tarlalardaki ürünleri yiyen
hayvanlar da zehirlenmektedir. Otrafikasyona temelde fosfor fazlalığı yol acar. Ayrıca azotlu gübreler sudaki azot oranını arttırır. Suda oluşan
azot bileşikleri (amonyak ve amonyum iyonunun) balıklar üzerinde zararı
büyüktür. Bu konuda çok bilinen bir örnek DDT (Diklor-Difenil-Trikloretan) ile zehirlenme olayıdır. Böcek öldürmede kullanılan bu
zehirli kimyasal bileşik doğada kolayca yok olmaz. Sulara karışarak önce
küçük su canlılarının, sonra onları yiyen balıkların vücuduna geçer.
Beslenme zinciri boyunca ilerledikçe DDT balıkların vücudunda,
15
yoğunluğu artarak birikir. Böyle balıkları yiyen insanlar tehlikeli miktarda DDT almış olurlar. Bunun sonucunda kanser ve sakat bebek
doğumları gibi olaylar ortaya çıkabilir. Pek çok gelişmiş ülkede DDT kullanımı yasaklanmıştır. Ama zararının pekiyi bilinmediği az gelişmiş ülkelere satmak için, gelişmiş ülkeler DDT üretimini sürdürmektedir. İnsan ve diğer canlıların sağlığına zarar veren diğer bir
su kirleticileri ağır metallerdir. Ağır metallerin kirletici kaynakları evsel ve
endüstriyel atıklardır. Suları kirleten en önemli kirletici gruplardan bir
tanesi petrol türevleridir. Petrol ve türevleri çoğunlukla petrokimya
endüstrisi rafineleri ve taşımacılık yapılan yerlerde sulara karışmaktadır.
Bu kirlilik su ortamındaki tüm yasam yok etmektedir.
TOPRAK KİRLİLİĞİ(Plastikler, ağır metaller, tarım ilaçları, gübreler, agır hidrokarbonlar) toprak kirliliğini oluşturur.
Toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik dengelerinin çeşitli kirletici
unsurlarla bozulması olayına toprak kirliliği adı verilir. Toprak kirliliğine
sebep olan en önemli etkenler; yerleşim alanlarından çıkan atıklar,
endüstri atıkları, egzoz gazları, tarım ilaçları ve kimyasal gübrelerdir.
Evsel katı atıkların depolandığı alanlar ve kanalizasyon şebekeleri ile
toplanan atık suların arıtılmadan doğrudan toprağa verildiği alanlarda
toprak kirliliği meydana gelmektedir. Egzoz gazları, ozon, karbon
monoksit, kükürt dioksit, kursun ve kadmiyum vs. gibi zehirli maddeler
rüzgarlar ile uzak mesafelere taşınmakta ve yağışlarla, yere inerek
toprağı ve suyu kirletmektedir. Tarımsal mücadele ilaçlarının ve suni
gübrelerin bilinçsiz ve aşırı kullanımı sonucu, toksin maddelerin toprakta
birikimi artmakta ve doğal ortamın kirlenmesine sebep olmaktadır. Suni
gübrelerin de (sodyum, potasyum gibi besin maddelerini içeren) aşırı
ve bilinçsiz kullanımı sonucu toprağın yapısı bozulmakta ve bu da toprak
kirliliğine yol açmaktadır. Toprak kirliliği ile topraktaki besin maddelerinin
16
derişimi değişir. Suda çözünmeyen katı maddeler toprakta birikerek
toprağın geçirgenliği gibi bazı fiziksel özelliklerini bozar. Deterjan
molekülleri gibi bazı organik moleküller toprağa yığılmakta ve burada
yetişen kültür bitkileri ile gıda zincirinde taşınabilmektedir. Ağır metallerin
topraktaki derişimleri artarak bitki gelişimi ve kalitesi bozulmakta ve
sonuçta topraktan alınan verim azalmaktadır. Endüstriyel atıklar direkt
olarak toprağa ve dolaylı olarak da havaya ve suya verildiğinde çevreyi
kirleterek toprak kirliliğine neden olmaktadır. Özellikle ormanların tahribi
sonucu oluşan toprak erozyonu, bugün dünyanın birçok bölgesinde
olduğu gibi ülkemizde de en önemli cevre sorunlarından birisi haline
gelmiştir. DDT benzeri kimyasal maddeler, ağır metal tuzları, deterjanlar,
sera gazları, kloroflorokarbonlar, plastikler, klor ve fiorlupolimerler
toprakta uzun sure parçalanmadan kaldıkları için toprak geçirgenliği
azalarak ekolojik dengenin bozulmasına neden olur.
17