akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web...

42
A) ŞÂİR OLARAK MEVLÂNA Pers dilinde şiirler yazan en büyük sûfî şâir Mevlâna’nın mistik şiirleri Müslümanların ulaştığı her yerde okunmuş 1 hatta uzak Bengal’e kadar yayılarak Kutsal Brahman onun şiirlerinden kesitler ezberlediği söylenir. 2 Şüphesiz Mevlâna’yı şair yapan Şems olmuştur. Onun hicrân dolu özlemi, aşk şairini ney gibi sızılı sızılı üfürmüştür. Schimmel’in dediği gibi Şems’e olan sevgisinden saçının her teli mısralara ve gazellere dönüşür. İlâhî Mâşuk’un tecellisinin tutuşturduğu aşk ateşi ile Mevlâna sırrını ifşa etmek, kelimelere dökmek ister. Bunun en doğal sonucu olarak şiirler, mânayı sözcüklere aksettirmek ister. Kendisi Fîhi ma fih’te “Beni şiir yazmaya zorlayan şiddetli bir arzu vardı.” 3 diyerek durumu daha iyi ve yalın olarak açıklar. Tasavvûfî şiirin iki büyük ismi Senaî ve Attar’ın, Mevlâna’nın eserlerinde etkisi görülür. Babası Bahâeddîn’in şok edici etkiye sahip eserleri, özellikle onun her yerde Allah’ın (c.c.) tecellisini görmesinde uyarıcı etken olmuştur. Zaten bu büyük üstadların eserlerini okuyan Mevlâna, onlardan etkilendiğini şiirlerinde yeri geldikçe belirtmektedir. Her ne kadar onlara minnettarlığını ifade etse de tasavvûfî eserler konusunda uzun yıllar çalışan Scmimmel, Farsça yazan mutasavvıf şâirler arasında onun dile en iyi hâkim olan ve âdeta oynarcasına onu kullanan şâir 1 Schimmel, Annemarie, Islamic Literatures of India, ed.Otto Harrasowitz, Weisbaden, 1973, s.21. 2 Hag, M. Emanuel, Muslim Bengali Literature, Karachi, 1957, p.42. 3 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.51.

Transcript of akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web...

Page 1: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

A) ŞÂİR OLARAK MEVLÂNA

Pers dilinde şiirler yazan en büyük sûfî şâir Mevlâna’nın mistik şiirleri Müslümanların

ulaştığı her yerde okunmuş1 hatta uzak Bengal’e kadar yayılarak Kutsal Brahman onun

şiirlerinden kesitler ezberlediği söylenir.2 Şüphesiz Mevlâna’yı şair yapan Şems olmuştur.

Onun hicrân dolu özlemi, aşk şairini ney gibi sızılı sızılı üfürmüştür. Schimmel’in dediği

gibi Şems’e olan sevgisinden saçının her teli mısralara ve gazellere dönüşür. İlâhî Mâşuk’un

tecellisinin tutuşturduğu aşk ateşi ile Mevlâna sırrını ifşa etmek, kelimelere dökmek ister.

Bunun en doğal sonucu olarak şiirler, mânayı sözcüklere aksettirmek ister. Kendisi Fîhi ma

fih’te “Beni şiir yazmaya zorlayan şiddetli bir arzu vardı.”3 diyerek durumu daha iyi ve yalın

olarak açıklar.

Tasavvûfî şiirin iki büyük ismi Senaî ve Attar’ın, Mevlâna’nın eserlerinde etkisi

görülür. Babası Bahâeddîn’in şok edici etkiye sahip eserleri, özellikle onun her yerde

Allah’ın (c.c.) tecellisini görmesinde uyarıcı etken olmuştur. Zaten bu büyük üstadların

eserlerini okuyan Mevlâna, onlardan etkilendiğini şiirlerinde yeri geldikçe belirtmektedir.

Her ne kadar onlara minnettarlığını ifade etse de tasavvûfî eserler konusunda uzun yıllar

çalışan Scmimmel, Farsça yazan mutasavvıf şâirler arasında onun dile en iyi hâkim olan ve

âdeta oynarcasına onu kullanan şâir olduğunu tespit eder.4

Vecd halindeyken İlâhi Rahmet’ten almış olduğu ilhâmlarla beyitler oluşturan

Mevlâna klasik şiirin kelimelerle oynayarak üretilen tüm yollarını, inceliklerini çok iyi

kullanmıştır. Şiirlerinde zıtlıklar, neşe, hüzün, gündelik hayat, tasavvûfî konular ustalıkla

anlatılmasına karşın temel dayanak noktası Kur’an’dır. Sağ ayak her zaman sabit, onun

hükmüne bağlı semâ eder eserlerinde. Schimmel; ”Unutulmamalıdır ki eserlerinin

teşekkülünde en derin ilham kesinlikle Kur’an’dan gelir.”diyor.5 Aynı eserde Câmi,

Mesnevî için meşhur “Fars dilinde Kur’an” tabirini kullanmıştır.” Allah dostlarının şiiri,

Kur’an’ın sırlarını açıklamaktan başka bir şey değildir. Zira onlar kendilerinde yok olur da

Allah’la var olurlar.” Benzer ifadeyi Sultan Veled de değişik bir şekilde kullanır şöyle ki;

1 Schimmel, Annemarie, Islamic Literatures of India, ed.Otto Harrasowitz, Weisbaden, 1973, s.21.2 Hag, M. Emanuel, Muslim Bengali Literature, Karachi, 1957, p.42.3 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.51.4 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.50.5 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.51.

Page 2: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

”Tanrı dostlarının şiirleri Kur’an sırlarının tefsiridir.”6 Mistik şâirin Mesnevî’si bu bağlamda

gelecek nesil için ikinci Kur’an olarak düşünülür.7 Tasavvûfî fikirlerini, aşk şiirleri

içerisinde ilhâma dayalı olarak Kur’an’nın hakikâtlerine ve hadislere paralel çizgide

kullanılır.

Schimmel, Mevlâna’nın tasavvûfun klasik temel eserleri olan Kuşeyri’nin Risâlesini

ve Gazalî’nin İhyau Ulûm-id Dîn’i okuduğunu ve onların temel argümanlarını eselerinde,

onlara sadık kalarak kullandığını ifade eder.8 Meşhur Kelile ve Dimme’yi okuduğunu

Mevlâna’nın eserlerinde masalları şiirsel bir dil kullanarak anlatmasından anlıyoruz. Yalnız

ilhâm şâiri bu eser hakkında Mesnevî’sinde: “Kelile’de okumuşumdur, fakat o hikâyenin

kabuğudur; buysa canın da özü.” diyerek “Gerçek/Mutlak Bir’e” işaret eder. Diğer bir Hint

hikâyesi olan fil ile körler ki ilk defa Senaî kullanmıştır, ondan çok daha güzel bir anlatış ile

tekrar işlemiştir.9

Şems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının zirveye

çıkmasına kadar ki süreçte onun ay gibi parlayan yüzüne olan özlemini sık sık dile getirir.

Ki bu hâsret ve keder başka bir kardeşle serpiliyordu. Evet, şâhane gazeller yeşeriyordu o

karanlık “güneşsiz” gecelerde. ”Belki de Rumî’nin sırrı, en güzel dostunun ortalıktan

kaybolmasından sonra onun hasretiyle söylediği şiirlerinde saklıdır…”10 Kayıplara karışan

dostunu, kelimelerin sihriyle şiirlerin kokusundan bulmaya çalışır; tıpkı gülyağında varlığını

muhafaza eden solmuş gül gibi. Derdini anlatmakta kifayetsiz kalan kelimelerin yardımına

semboller yetişir. Şiirlerinde ustalıkla kullanılmış harika semboller ile içsel ve derin aşk

tecrübesini anlatmaya çalışır.

Schimmel, misâller ile anlatılmak istenen sır arasındaki bağlantının ne derece

sağlanabildiğini düşünür. Kaldı ki, Mevlâna bu yüzden bazen susmamış mıdır? Derûni aşkın

kelime akislerinin zorluğunu büyük şairin kendisi de ifade eder ve kalplerin özlerinin

iletişimine dikkat çeker; ”Ben sessizim, Sen konuş ruhların ruhu.”11 Gerçi dilbilim, semantik

ve sembol bilimin alanlarına giren bu konu, insanı Mevlâna’nın tecrübelerini nedenli

6 Schimmel, a.g.e., s.48.7 Schimmel, Aspets of Mevlâna, p.19.8 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, pp.52-3.9Schimmel, As Through a Veil Mystial Poetry, p.72. 10 Schimmel, a.g.e., s.53.11 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, p.4.

Page 3: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

aktarabildiğini ve okuyucunun da ne kadarını algılayabildiği sorusunu akla getirir.

Schimmel tüm bu kelime yığınlarının, mesellerin ve sembollerin arazlı insanın anlayış

seviyesine inmek ve anlatılmak istenenin kolay anlamalarına yardımcı olmanın vesilesi

olarak telakki eder, tıpkı Mevlâna gibi.12 Yoksa mârifette kanat çırpmış âriflerin söze ve

kitaba ihtiyaçları yoktur. Bu yüzden eserlerdeki edebi sanatları, hikâyeleri sıradan

okuyucuyu aydınlatmak için kullanılır. Her şeye rağmen Allah (c.c.) âşık çobanın zâhiren

anlamsız hatta saçma ve pervasızca konuşmalarını yüksek ilâhiyat tartışmalarına tercih

eder.13 Çünkü dil artık kâlbin dili olmuştur. Ve artık kelimelerin şekilsiz anlamlarının

ötesindeki niyet ve mana önemlidir.

Schimmel “söz” ile ”kastedilen” bahsinde büyük aşk şâirinin beyitlerine dair birçok

bölümde semantik ve işaret bilimsel noktalara değinir. Çünkü sözler insanın içinin

aynasıdır.14 Bu bağlamda onun şiirlerinin bu bilimlerin ışığı altında başlı başına bir çalışma

yapılması gerektiğini acziyetle düşünüyorum.

Genelde tasavvûfu özelde, Mevlâna’nın eserlerinin özünü anlamak, derinlerde saklı

mesajı alabilmek için manaya inmek gerekir. Şekil ve mâna sıkı bir ilişki içindedir. Şekil

mânadan türer ve şekil ile ortaya çıkar. Bu yüzden ikisi içe-dış görünüşlerdir ve her biri

önemlidir. Eğer sadece mânaya ait anlatış kâfi olsaydı âlemin çekiciliği azalır, düzeni

bozulurdu.15 Ancak çoğu insan için tehlike dışa bakıp aldanma ve onun nerden geldiğini

anlamadan mânanın önemini idrak edemez.16

Mevlâna’nın lirik şiirlerinin konusu ilâhi aşk olması ve bu nedenle bir sufinin yaşadığı

içsel ve rûhâni tecrübeyi nakletmesine dayandığı için maalesef çoğu zaman bu ifadelerin

tercümesini esaslı bir şekilde sunmak mümkün değildir. Çünkü burada aşk şiiri, dua,

hasretle dolu sayıklamalar ve dini vizyonun iç içe geçtiği fark edilmez.17 Bunun yanı sıra

tercüme eserlerde bir başka handikap ile karşılaşılmaktadır. İslam ülkelerinde konuşulan

dillerde cümlenin etkinliğini büyük ölçüde artıran, ses ve anlamın neredeyse büyüsel

etkileşimleri, çeviride kaybolmaktadır. Basit görünen bir yazının ya da akıcı bir şiirin 12 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.58.13 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.157.14 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, ss. 60-1.15 Mevlâna, Celaleddin Rumi, Mesnevî-i Şerif,çev., Amil Çelebioğlu, M.E.Basımevi, İstanbul, 2000, c.I, s.649, b.2724.16 Chittick, William C., The Sufi Path of Love; The Spiritual Teaching of Rumi, State University of New York, New York, 1993, p.24.17 Schimmel, Rumi’s World; The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.62.

Page 4: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

yazarının zihinde var olabilecek bütün tarihsel, teolojik ve şiirsel yaşantılara işaret eden,

Arapça’daki her kelimenin köküne özge sayısız göndermelerde çeviride yok olmaktadır.18

Bu yüzden Mevlâna’nın eserlerinin yapılan çevirilerinde yavanlık söz konusudur. Ayrıca,

O’nu ve eserlerini anlamak için, hayatında meydana gelmiş önemli olayları bilmek gerek,

yoksa sadece dizelerinden değil.19 Buradan yola çıkarak çeviriler ve Mevlâna’yı özünden

farklı adreslerde gösterenlerin bütünsel bir yaklaşım göstermeleri gerektiğini söyleyenebilir.

Bu nedenle Fürûzanfer’in konu ile ilgili aşağıdaki açıklaması kıymetlidir.

“Aşikârdır ki, uluların sözlerinin mahiyetini anlamak, sırlarını idrak etmek, onların

fesahatlerinin derecesini ölçmek, yalnızca şiir zevkine sahip olmak, edebiyatın lafza ait

tekniğini bilmekle, sathi bir inceleme ve araştırma ile müyesser olmaz. Belki bu yolun esas

şartı, cana âşina olmakla mümkündür. Bir kimse rûhunu mânevi lâtifeler ile bezemedikçe,

onların sözlerinin inceliğini, anlatışlarının yüceliğini anlayamaz, başarı elde edemez.”20

Keşfolunan hakikâtlerinin kalbe yansıyan yüzleri pek tabiki nuru nazergahta

hissedilebilir, fakat kelimelerin, mananın uzak duran mesafesinde bulunması da bir

gerçektir. Aşkı sorana, ben ol da anlarsın, yaşanır ama anlatılmaz şeklinde cevap verilmesi

bu manada en güzel ifadedir. Schimmel, sûfinin bütün duyguların ötesinde elde ettiği sırrı

söylemek istediğini fakat bu sırrı söz ile ifade edebilmenin mümkün olmadığını bildiğini

söyler. En iyi ifade şeklinin teşebbüsü dahi zayıf bir yakınlaşma denemesinden ibarettir

aslında.21

Aşkını, gazellerinde Şems’in güzel yüzünü, kokusunu ve nazarlarını dile getirmeye

çalışır. Mesnevî’de de ifade edildiği gibi İlâhî Mâşuk’un sesini yankılatan Tur Dağı gibidir;

halbuki mukallit sadece boğuk yankı veren bir duvar gibidir.22

Eserlerini aruz vezni ile yazan Mevlâna şiirleri ani ilhâmın sonucunda ürettiği için

dinleyiciyi doğal olarak etkiler. Şiirlerinde adeta seslerin ritimlerini duyabiliriz.

Mısralarında vurguya göre gizli bir uyak hissedilir. Okuyucuya duyup vecde kapıldığı

seslerin ritimlerini aksettirir. Schmimmel, Mevlâna’nın şiirlerinde hissedilen bu ritimleri

halk şiiri formlarına benzeterek onların, Türk halk müziğinin popüler türkülerinin formuna 18 Schimmel, İslamın Mistik Boyutları, s.29.19 Schimmel, As Through a Veil Mystical Poetry in Islam, p.84.20 Fürûzanfer, Bediuzzaman, Mevlâna Celaleddin, çev., Feridun Nafiz Uzluk, M.E.B.Yayınları, İstanbul, 1963, s.219.21 Schimmel, Annemarie, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, Shambhala Publication, Massachusetts, 1992, p.56.22 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, ss.52-3.

Page 5: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

işaret ettiğini düşünür.23 Onun şiirlerinin etkisi sadece müzik ya da Türk kültürü üzerinde

düşünülemez. Çünkü Schimmel’in; ”Onun etkisi göz ardı edilerek İran ve Türk edebiyatında

hemen hemen hiçbir eser düşünmek mümkün değildir.”24 cümlesi onun etkisinin nedenli

olduğunu ortaya koymaktadır.

Kelime tekrarları, redifler ve ilgiyi diri tutmak için cevap istemeyen sorular onun

harika şiirlerinin vazgeçilmez öğeleridir. Şiirlerindeki kelime tekrarları, retorik gâye ile

kullanılmış soruların, Mevlâna’nın son derece duygulu beyitlerinde sürekli tekrarlanması,

kâfiyedeki yinelemeli yapıların mükemmel birer örnekleridir.25 Bir başka çalışmasında

Schimmel şöyle bir tespitte bulunur; “Lirik şiirlerinin ritmik bölümleri, dizelerdeki ya da

nakaratlardaki sayısız tekrarlar, dize ortasındaki duraklamalar ile meydana getirdiği ölçü

birimi ki, Türk halk şiirine benzer, ciddi bir çalışmayı zorunlu kılar.”26

Farsça yazılmış hiçbir şiirde Rumi’nin mısralarında olduğu kadar güzel soyuttan

somutlaştırmaya rastlanmaz. Aşk, karşımıza bazen doktor ve dülger olarak, bazen zaptiye ve

ejderha bazen de kara aslan olarak çıkar. Bütün tabiat insanın aşkına ve ızdırabına ortak

olur.27 Hayatın her safhasındaki olayları, nesneleri ve hayvanları kullanarak, onları ilâhi

hikmet ile ilişkilendirerek sırra kapı açmaya çalışır Mevlâna. Schimmel ustalıkla kullanılan

bu zengin sembollerin sürekli değişim arz ettiğini ifade eder. Şiirin bir bölümünde olumlu

mana yüklenen aynı sembolü başka bir yerde olumsuz manada kullanılır. Günlük hayat

içerisindeki unsurları kullanarak ötelere, gaybın sırlarına dair ışık tutar. Örneğin oyun

oynayan çocukları okula göndermek isteyen velilerin, onları şeker ve oyuncak ile kandırdığı

gibi mürşidinde, müridini böyle vaadlerle ahirete hazırladığını anlatır.28 Mevlâna’yı piri

olarak gören İkbal; ”Hayatın en derin hakikâtlerini basit meseller halinde açıklamak

olağanüstü bir dehayı gerektirir. Shakespeare, Mevlâna Rumi ve İsa, dehânın bu nadir

türünün eşsiz örnekleridir.”29 demiştir. Karsten Harries’in de belirttiği gibi bütün metaforlar,

daha fazla anlatım için üst dile ulaştıran kısaltmadan daha fazla bir şeydir. Bir metafor 23 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.63.24 Schimmel, a.g.e., s.8.25 Büngel, J.Christoph, Ecstasy and Order, Munich, 1992, p.61.26 Schimmel, Aspects of Mevlâna, p.6.27 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.62.28 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.55.29 Iqbal, Muhammad, Stray Reflections, ed.Javid Iqbal, Lahor, 1961, p.109.

Page 6: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

eksikliği, yokluğu ima eder. Bilimsel bir terim ile o, Mevlâna’nın şiirlerini yok olan

Sevgiliyi var eden koku ile kıyasladığında, O’nun ile ilgili harika bilgiler verir.30

Doğan güneş, bahar, rüzgar, ağaç, yaprak, kuş, çarşıdaki insanlar ve olaylar hatta

çekiç sesleri bile ona ilham kaynağı olmuştur. Şiirlerinde konudan konuya atlamasına da

sebep olan ses ya da bir kelime onu vecde getirir. ”Her saniye aşkın sesi geliyor sağdan

soldan.”31 Böyle coşkunlukla başlayan mısralar doruk noktasına erişinceye kadar devam

eder hatta bazen çığlığa dönüştüğü olur. Sonra ilhamın azalmasıyla uyak ve ritmin düzenini

bozmadan, sakince şiirin sonuna kadar başarı ile devam eder.32

Uyanık ve ibâdetle gecelerini geçiren mistik şâir, uyku, aşktan kaçarcasına onu

sevgilinin hayali ile yalnız bırakır.33 Böyle gecelerde şair uyku üzerine manalı beyitler yazar

aynı zamanda.

İlâhi rahmet, ziyafetteki enfes bir yemeğin kokusu gibi gelir. Ancak tadılamaz çünkü

ilâhi aşçı kafasına kaşığı indirir. Rahmet sahibi kokusu ile yetinmesi gerektiğini söylemek

istiyor belki. Çünkü dil onun tadına dayanamaz. Tadına bakmak gerçek bahara kalmıştır.

Öte yandan tadılmak istenen helva arzusu ertelenmemeli çünkü belki yarın tatma imkânı

olmaz. Kalp ve ruh bu helvaya yaklaştırılmış ki barış ve mutluluk versin sufiye.34

Dervişlerin pek sevdikleri helva tadalır mısralarda. Allah (c.c.) büyük bir helvacı olarak

tanıtılır. Mutfak içindeki aletler ve yemeğin hazırlanışında kinâye ile bahsedilir. Dünya’yı

ve pişmesi gereken insanı mutfak, ruh tencere olarak tasvir edilir.35 Schimmel, onun

şiirlerinde sadece kendi zamanının değil günümüz Konya’sının menüsündeki mistik

lezzetleri tatmanın mümkün olduğunu söyler.36

Mevlâna meyve, çiçek ve bahçe tasvirlerinden şahâne meseller geliştirir. Anadolu’nun

fevkalade gıdası üzüm, bahar mevsiminde açmış rengarenk çiçekler koklanır beyitlerde.

30 Schimmel, As Through a Veil Mtstical Poetry in Islam, p.3.31 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, IX, www.khamus.com/divani-shams.htm.32 Schimmel, Annemarie, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, p.46.33 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work ofthe Greate Sufi Poet, p.65.34 Rumi, Jalaleddin, Divan-ı Kebir, tran., Nevit Oğuz Ergin, Echo Publication, California, 2002, p.6.35 Schimmel, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, p.50.36 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.63.

Page 7: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

Menekşeyi murakabe halindeki ya da ibadet eden sûfiye benzetir. ”Peygamber’in teri” olan

gülü ayrı bir sever. Çünkü onun bir hadiste İlâhi Cemâl’in tecellisine mahzar bir çiçek

olduğunu bilir. Böylece gül sevgilinin en anlamlı sembolü olarak dizelerde sık sık yerini

alır.37

Hemen hemen her unsurun bulunduğu şiir çeşnisine hayal gücü, fıkra ve izahlar ile

espirininde yer aldığı dizelerine bazen nesirler ile de izahlar eklemiştir. Schimmel, çoğu

zaman espiri anlayışıyla anlatılan hikâyelerden tasavvûfî hakikâtler geliştirmesi hususundaki

kabiliyetine insanın hayran olmamasının elde olmadığını söyler.38

Gündelik hayatın basit örneklerinden, doğadan, canlılardan, masallardan, hikâyelerden

vb. şeylerden esinlenerek yüksek tasavvûfî duygu ve düşüncelere yol alırken komik ve

alaylı örnekler de sunar. Bunu yaparken de halkın dilini kullanır. Konya’da halk tarafından

sık kullanılan kelimelere de yer verir. Schimmel, halkın kullandığı dilin eserlerindeki

etkisine binaen “Farsça yazan hiçbir şâir onun kadar halkın ağzına bakmamıştır.”39 diyerek

tespitte bulunur. Konya sokaklarında her gün işittiği Türkçe ve Rumca sözcükler ya da

ifadeleri hiç çekinmeden şiirlerinde kullanır.40 Onun uzun yıllar boyunca geniş bir

coğrafyada ve eselerinin tazeliğini korumasında bunun bir artı neden olabileceğini

düşünebiliriz.

37 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, pp.67-68.38 Schimmel, As Through a Veil Mtstical Poetryin in Islam, p.98.39 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.67.40Schimmel, Rumi’s World; The Life and Work ofthe Greate Sufi Poet, p.70.

Page 8: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

B) İŞLEDİĞİ BAZI KONULAR

Mevlâna’nın başlı başına koca bir yapıt olan Mesnevî’si başta olmak üzere diğer

eserlerinde de her türlü tasavvûfî konu çok güzel anlatılmıştır. Bunun için çok farklı

imgeler, benzetmeler, kinâyeler ve hikâyeler kullanmıştır. Onun birçok yüzü vardır. Onun

eserleri üzerine fikir üretmek için şiir, mistisizm, dinler tarihi, sembolizm gibi birçok alanda

İslâm sisteminin tarihi üzerinde çalışılması gerek.41 Schimmel ilk defa beyitlerini duyduğu

andan itibâren Mevlâna’ya yüksek sevgi beslediği için onu araştırmıştır. Genelde tasavvûf,

özelde Mevlâna ve eserleri üzerine, örnek bir bilim insanı olarak araştırmalar yapmıştır. Bu

bölümde onun, Mevlâna’nın eserlerine dair yapmış olduğu çalışmalardan yola çıkarak

başlıklarına ayırmak suretiyle işlediği konuları sunmaya çalışacağız.

a) Allah (c.c)

Mevlâna’nın eserlerinde kullandığı bütün edebî araçlar Allah’ın (c.c) rahmetini,

şefkatini, azametini, nurunu mecâzi yollar ile anlatmak içindir. Elbetteki O’nu lâyıkıyla

anlatabilmek, O’na yaklaşabilmek imkânsızdır. Allah’ın sonsuz nurunun renklere bürünmüş

yansımalarına mest olan Mevlâna, öze duyduğu özlemi içten yanmalarıyla anlatır.

Varlığının yok olmasını istemiş. Tek ve gerçek varlığın Allah (c.c.)olduğunu

dillendirir.”Ortaçağ tasavvûf düşüncesinde olduğu gibi “Allah’tan (c.c.) başka hiçbir şey

yoktur, anlamına gelen kelime-i tevhid yani “Lâ ilâhe illallâh” ifadesi Mevlâna’nın da

ilâhiyât anlayışının temelini oluşturur.42

Tevhid, bin gözle tek bir hedefe bakmaktır; tevhid, bir zerreyi güneş haline getiriyor.

Böylece aşk ve tevhid bir noktada birleşiyorlar: ikisi birlik istiyor, birlik yaratıyor. Bu

41Schimmel, Aspects of Mevlâna, p.5. 42 Shimmel, Rumi’s World; The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.72.

Page 9: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

sebepten ötürü Mevlâna; ”Aferin bu aşk-ı küllîye ki yüzbin zerreye ittihat verdi.” demiştir.43

Rahman ve rahim olan Allah (c.c.), sonsuz ilmi ve kudreti ile başta insanoğlu olmak

üzere dünyayı yarattı. Micro-âlem olan insan ile dünya, O’nun ilâhi güzelliğinin, nurunun

katrelerce azaltılmış, maddi âlemde küçücük bir ışığıdır. Mevlâna, Allah’ın kuşatıcı rahmet

ve azametinin başta panteist fikirler olmak üzere bir takım ontolojik düşüncelerden arındırır.

Allah (c.c.) tek hâkimdir ve kâinât O’nun ancak rahmet ve kudretinin tecelligâhıdır.

Schimmel bu konuyu Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayeti göstererek açıklar.44 Sonuç olarak

olarak o, Allah telakkisini tamamıyla Kur’an’ın ifadelerinden geliştirmiştir.45

Allah (c.c) mutlak hikmet sahibidir. Allah’ın (c.c) her daim hikmeti her yerde görülür.

Güzel olarak görülen her işte ve ayrıca hüsran zamanlarında da görülür. O yaptığından

dolayı sorgulanamaz. Mevlâna, Adem’in (a.s.) duasını;

-Kullarını kınamak sana yakışır. Çünkü kusursuz olan yalnız sensin.

-Sen aya, güneşe kusur bulursun, servinin boyunu iki büklüm dersin…

-Sen göklere ve arşa hor ve hakir, madenlere ve denizlere yoksul ve fakir adını

takarsın.

-Böyle buyurmak senin kemâline yaraşır. Yoklara, yokluklara varlık verip

olgunlaştırmak ancak senin işindir.

-Çünkü sen tehliden, yokluktan münezzehsin. Yokları var eder, onlara zenginlik,

çeşitlilik verirsin.46

diyerek şiirselleştirir.

Her şeye “kün!”47 (ol!) emriyle başka bir vasıtaya ihtiyaç duymadan hemen halkeden

yüce Yaratıcı’nın yaratma eylemi devamlıdır. Yoktan var eden tek güç karşısında her şey, 43 İkbal, Muhammed, Cavidname, çev. Annemarie Schimmel, s.XXXIV.44 Bkz.Yazır, Elmalı Hamdi, Kur’an-ı Kerim ve Meali, Ravza Yayınları, İstanbul, Bakara Sûresi, 253-256, Âli-imrân Sûresi, 26, 156.45 Schimmel, , Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, s.73.46 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, I, s.925, b.4019-4014.47 Bkz. Cebecioğlu, Ethem, Tasvvuf Terimleri&Deyimleri Sözlüğü, İstanbul, Anka Yay, 2004, s.388.

Page 10: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

hiçbir şey nispetindedir. Adem’i annesiz ve İsa’yı babasız yaratan kudret sahibi, ölümden

sonrada elbetteki beden giysisini tekrar giydirebilir.48

Kur’an’da inkarcılar, akletmeyenler, zalim, münafık olarak nitelendirilenler, Allah’ın

yaratmasında zâhiri delilleri görememektedirler. Schimmel, güzel bir elyazısı ile yazılmış

kâğıt üzerindeki hayranlıkla sonuçlanan gezintilerini49 anlatarak ”Ne var ki karıncalar,

kalemi asıl hareket ettirenin ruh olduğunu hâla bilmiyorlardı.”50 diyor.”Her kim de bu

dünyada körlük ettiyse, o artık âhirette daha kör ve gidişçe daha şaşkındır.”51 ayetiyle bu

kalp körlüğünün sadece bu dünyaya has olmadığını ve bu dünyada mânevi olarak kör

olanların âhirette de körlüklerinin devam edeceğini anlıyoruz.

Davud’a (a.s) verilen cevapta olduğu gibi bilinmek isteyen yüce Allah âlemi kendi

rahmetinin bir eseri olarak var etti.52 Dolayısıyla her canlı kendi varlığı ile O’nu sessiz sessiz

hamd-ü senâ eder.53 İlk ve yoktan yaratılışın ardından Allah (c.c.) kâinat sisteminde

yaratılanları çalıştırmıştır. Bu çalışmanın içerisinde olmanın, bir eserde rol almanın hazzı ile

insanlar dünyadaki bu kurulu sistemin devam etmesinde farkında olmadan bir araç, çarkın

bir dişlişi olurlar. Bütün insanlık Tanrı için çalışır, Onun işini görürler. Fakat pek tabi ki

Tanrı’nın bu işteki maksadını bilmezler. Mesela, insanlar kadın ile zevkleri için, şehvetlerini

tatmin etmek için evlenirler fakat bilinçsiz olarak dünyanın devamını, Tanrı’nın isteğini

yerine getirirler. Zira onlar, ”Allah en iyi tuzak kurandır.”54 ayetini tatbik ederler. Onlara bu

mutluluğu ve çalışma şevkini veren yine Zat-ı Kibriyâ’dır.55 Adem’in bu sistem içerisinde

mutluluk-keder, kâr-zarar gibi zıtlıklar arasında deveran etmesi, Kadir-i Mutlak’ın zıtlıkları

ortadan kaldıran tek bir hikmet penceresinde var etmesindendir. Bunu gören Ârifler,

Âşıklar, ki Mevlâna onlardandır, kader konusuna farklı bir idrakle bakmışlardır.56 Böylece

alıyoruz ki sonsuz ilâhi rahmet maddi anlamda olduğu gibi hatta daha yoğun olarak mânevî

âlemde yani insanın rûhunda da akıp gitmektedir.

48 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.74.49 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.71.50 Schimmel, a.g.e., s.7551 Yazır, Kuan-ı Kerim ve Meali, İsra Sûresi, 72.52 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, IV,www.khamus.com/divani-shams.htm.53 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, I, s.615, b.2559.54 Yazır, Elmalı Hamdi, Kur’an-ı Kerim ve Meali, İstanbul, Ravza Yay.,Enfâl Sûresi, 30.55 Bkz. Yazır, Kur’an-ı Kerim ve Meali, İsra Süresi, 44.56 Schimmel, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, p.6.

Page 11: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

Atomdan insana kadar her şeyi mükemmel yaratan yüce Yaratıcının, cansız

varlıklardan, zıt elementlerin birleşmesiyle meydana getirdiği yeni varlıkların oluşmasını

Schimmel, ”gök kubbenin altındaki her şey bir annedir.”benzetmesini yapar. Bu anne kendi

varlığını doğacak yavruları için yok eder. Yaratıcı tarafından altı günde yaratılan bu alemde

ölümler aynı zamanda doğumlara gebedir. Mükemmel varlıklara erişebilmek için

binlercesinin kurban edilmesinin gerektiği görülür. Binlerce hayat bu mutfakta harcanır.57

Bu olgu şekilsiz kalabalıkların, yüce bir peygamberin doğabilmesi için binlerce ilkel

varlığın kurban edilmesi gerekliliğine benzer.58

Allah’ı (c.c.) güneş sembolü ile ifade etme geleneğini eskiden beri bütün dinlerde

görmekteyiz. Güneş simgesi Allah’ın hem celâl hem de cemâl sıfatlarının tecelligâhıdır.

Dünyayı aydınlatır, meyveleri olgunlaştırdığı gibi biraz yakınlaşsa her şeyi yakıp kül eder.59

Yalnız Schimmel, Mevlâna’nın mecazlarındaki güneşin Şems ile bağlantılı olmasının daha

da dikkat çekici olduğunu söyler. Çıplak gözle güneşe bakmanın mümkün olmamasından

dolayı güneşin ışıklarının aydınlattığı âlem ve renklerle bezenmiş her bir güzellik O’na bir

işarettir. Bu ışık aslında Öz’ün kırılmış, soldurulmuş bir yansımasıdır.60 Mesnevî’de bahsi

geçen “Allah’ın zât’ını düşünmeyin, sıfatlarını düşünmeyin.” hadisinin Mevlâna tarafından

da benimsendiğini anlarız. Zâhiren, güzelliklerin ardındaki “Büyük Sanatkârın” tahayyül

edibileceği de bir gerçektir.61

Mevlâna’nın dünyadaki oyuna benzettiği hayatın devam etmesinde Allah’ın (c.c.) zıt

gibi görünen Cemâl ve Celâl sıfatlarının tezahürleri başrolü oynamıştır. Hayat boyunca

karşılaşılan güzel, hoş ve yararlı görülen işler olduğu gibi kötü, üzücü ve zararlı görülen

olaylar vukuu bulur ve gelecekte de bulacaktır. Gerçekte bunlar sistem içerisinde öyle

olmaları gerekir. Çünkü dünyanın devamı ve muhafazası için Allah’ın rahmeti ve gazabı

aynı ölçüde zorunludur; fakat Allah’ın rahmeti daha baskındır.62 Maalesef biz insanlar bu

gerçeği sınırlı duygu ve akıllarıyla algılayamamaktadır. Aslında zıt görünen bu sıfatlar ve

tecelliler Vahdet’i sezince ortadan kaybolur. Bu manada Mevlâna; ”İkiliği attım, iki dünyayı

57 Rumi, Dîvân-i Kebir ,p.41.58 Schimmel, I Am Wind You Are Fire;The Life and Work of Rumi, p.62.59 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, I, s.92, b.146.60 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.81. 61 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, ss.78-7.62 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.84-5.

Page 12: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

tek görüyorum.”63 diyor. Sonuçta tüm uğraşmalar, O’nun zât’ında ebedi sükûndür aslında.

Mevlâna, Allah’ı (c.c.) tasvir etmenin mümkün olmadığını meşhur körler ile filin

hikâyesi ile izah ediyor. İnsanlar, karanlıkta file dokunarak onu anlatmaya çalışan körler

gibidir.64 Herkes dokunduğu yer nispetinde izah eder. Taht, boru, direk, yelpaze, nargile der

ama bütünsellikten bihaberdirler. Mevlâna şiirlerinde bırakın Allah’ı tanımayı, O’nun adının

bile kelime olarak ifadelerin çok uzağında olduğunu anlatır.65

Schimmmel, Mevlâna’nın Allah’ı (c.c.) tasvir etme uğraşını çok güzel bir şekilde izah

eder; ”Mevlâna’nın, Allah’ı, O’nun faaliyet ve icraatını tasvir etmek üzere kullandığı bütün

bu semboller ve mecazlar, felsefi denemeler ve en içli zikirler/ibadetler, vecd halindeki uzun

nidaların dogmatik görüşler olarak telakki ve analiz edilemez. Onlardan teozofik bir sistem

de vucûda getirmek mümkün değildir, evet hatta onlardan mantıki bir bağlantı sağlamak bile

imkânsızdır. Mevlâna’nın bildiği ve bildirmek istediği; anahtarı ve kilidi eşi ve benzeri

olmayan, akılla idrak edilemeyen, gözlerden gizli olan Allah’ın icad ettiğidir. Allah’ın

yarattığı ve muhafaza ettiği şekliyle bu âlem, bakışlarını suretlerin ötesine çevirmeyi

öğrenmiş olanlar için mâna yüklüdür.”66

Bir başka yerde Schimmel, Allah’ın (c.c.) içkinliğine dair ipuçları yakalamaya çalışır;

“Belki de Mevlâna insan zihninin Rahmân ve Kâdir, Zâhir ve Bâtın, Evvel ve Ahir’e nasıl

ulaşacağına ilişkin bitmeyen muhakemesine bir yanıt verebilir: O, kendisini ayetleri

aracılığıyla gösterir, fakat asla idrak edilemez.”67 Bu bağlamda, yine Mevlâna’nın, Fihi ma

Fih’teki aşağıdaki beyanını sunar;

“Akıl, her zaman, gece-gündüz, dinlenmeden usanmadan düşünür, merak eder ve

Tanrı’yı anlamaya çalışır. Bununla birlikte Tanrı anlaşılmazdır ve bizim idrakimizin

ötesindedir. Akıl bir pervaneye. Mâşuk ise kandile benzer. Pervane kendisini kandilin içine

attığında yanar ve yok olur; pervane yanmanın zarar ve elemini duysa da, yine kandilden

uzak duramaz. Kendisini o kandile atmayan pervane, pervane değildir ve pervane kendisini

63 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, XXXI,www.khamus.com/divani-shams.htm64 Mevlâna, Mesnevi-i Şerfi, III, s,248, b.1271.65 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.87.66 Schimmel, a.g.e. ,s.99.67 Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.321.

Page 13: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

kandilin içine atıp yanmazsa, o ateş de ateş değildir. Buna göre Hakk’ın nurunda yanmaya

sabretmeyen ve içtihat göstermeyen adam, adam değildir. İdrak edilen her şey Hak değildir.

Adam odur ki, içtihadı terk etmeyip, sürekli ve daima, Hakk’ın celâl nurunun etrafını

dolaşa.Hak da odur ki, âdemi yakıp, yok ede ve hiçbir akıl onu idrak edemeye.”68

Bütün bu açıklamalara rağmen peygamber efendimizin Allah’ın göklere ve yere

sığmayacağını ancak mümin kulunun kalbine sığacağını bildirdiği hadis-i şerifi tecrübe

ettiğini ilham dolu şiirlerinden anlıyoruz. Bu sırra ulaşmanın yolunu da çile, bela ve hasret

dolu bir hayat ile olacağını dile getirir.69 Bu nedenle halk nazarında lütfûn ta kendisi olan,

yüce âşıklar için kahır olur.70

b) Dünya’nın Yaradılışı

Bu güne kadar ontolojik olarak dünyanın ve insanın yaradılışına dair birçok fikir ileri

sürülmüştür. Felsefenin üzerinde çalıştığı en temel ve köklü araştırma konusu dünyanın

yaradılışıdır. Mevlâna’nın şiirlerinde bu konuya dair ontolojik bilgilere rastlıyoruz.

Schimmel, onun eserlerinde derin bir şekilde felsefi açıklamalar değil de mecâzlar ile yorum

getirdiğini ifade eder. Bütün sûfiler ve ilâhiyatçılar gibi Mevlâna, Allah ile mahlûkat

arasındaki münasebeti “elest-bezminde” (ruhlar alemî) başladığını ve insanın şehâdeti ile

üstlenmiş olduğu sorumluluğu aynen tekrarlar ve hikâyelerinde işler.71

Ra’d süresinde sel akıntısıyla oluşan suyun yüzeyindeki köpüğe benzetilir dünya,

değersiz çer, çöptür. Buradan sonuçla Schimmel; sûfilerin yaratılmış olan âlemi Allah’ın

engin ve dipsiz okyanusundaki küçük köpükler olarak gördüklerini açıklar.72 Bu açıklamayı

da Mevlâna’nın şu mısralarına dayanarak yapar.

-Deniz dalgalanınca, akıl tekrar geldi. Ortalığa da “Şöyle idi, böyle idi” diye bir ses

yayıldı.

-O deniz köpürdü; köpüğünün her biride filanın şekli; filanın bedeni oldu.68 Rumi, Mevlâna Celaleddin, Fihi Ma Fih, çev. Ahmet Avni Konuk, İz Yayınları, İstanbul, 2001, ss.35-6.69 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.90.70 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, IV, s.571, b.3004.71 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.91.72Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.27.

Page 14: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

-Sonra, o denizden beliren her beden köpüğü hemen eridi ve deniz karıştı, yok oldu.73

Mevlâna’nın şiirsel eserlerinde dünyanın nasıl yoktan yaratıldığı ve sonunun olup

olmadığı hakkında net fikir veren bölümler yoktur. Şiirleri okunduğunda Kur’an ve

ilâhiyatçıların bildirdiği gibi âlem zaman içerisinde yaratılmıştır. Sonsuz ilim ve kudret

sahibi Allah (c.c.) dünyayı altı günde yoktan var etmiştir. Lâkin Onun bir günü binlerce

belki milyonlarca yıla denktir. Filozofların ileri sürdüğü gibi sonsuz da değildir bu dünya.

Schimmel dünya yaratılmadan evvel başta yüce Peygamberler ve veliler olmak üzere ruhlar

yaratıldı ve kâdim olan bu ruhtur, dünya ise hâdistir, diyor. Çünkü âlem henüz

yaratılmamışken veliler vardı.74

Âlem namevcudken veliler vardı,

Ruhları rahmet denizinde;

Yaratılmadan önce üzüm, onlar

Şarapla coştular, sarhoş oldular.75

Peygamberler ve veliler ve Allah’ın ilminde latif varlıklar olarak önceden vardır; bu

düşünce Mevlâna’nın aşkın ezeli sarhoşluğundan bahsettiği dizelerinde sık sık geçer.

c) Dünya’nın keyfiyeti

Önceden belirlenmiş bir zamanı olan dünya boşu boşuna ya da oyun olsun diye

yaratılmamıştır. İnanan insanlar için burası Allah’ın (c.c.) sıfatlarının tecelli ettiği, sonsuza

ulaştıran bir köprüdür. Buna rağmen Mevlâna, eserlerinden de tetkik edileceği üzere

dünyayı yermiş, aşağılamış ve onun sâlihlerin mekânı olamayacağını dile getirmiştir.

Mesela dünyayı donmuş ve kendisini tekrar çözüp eriterek eskisi gibi su haline çevirecek

olan manevi güneşi bekliyor olarak görür.76 Schimmel dünya’daki kalıpların, şekillerin ve

73 Rumi, Mevlâna Celaleddin, Divân-ı Kebir, çev., Şefik Can, c.1,b.437.74 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.93.75 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.91.76 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.92.

Page 15: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

fikirlerin ayrılıklarının bu donmanın doğal bir neticesi olarak telakki eden Mevlâna’nın

benzetmesine katılırSchimmel, son yıllarda birkaç kötü tecrübeyle tekrar ısınan dinler arası

savaşında bunun bir başka formu olduğunu belirtir.77 Son yıllarda dünya ciddi anlamda dini

kökleri olduğu ifade edilen bazı gerginliklerle yüz yüzedir. Schimmel yeri geldiğinde,

şiirlerinden günümüzün başta siyâsi olmak üzere sosyal, dini, kültürel problemlerine dair

ilişkilendirme yapması Mevlâna’nın farklı bir yönünü değinmektedir. Mevlâna, Mesnevi’nin

başında yer verdiği ilk hikaye ile insanın nefsi ve onu nasıl terbiye edebileceğini izah

ettikten hemen sonra dönemin ve bütün zamanların insanlarının ahvaline dikkat çekerek din

ve taassup uğruna insanların geçmişten bu yana sebep oldukları zulüm ve fitneleri anlatan

“Yahudi Kral ve Veziri” hikayesini anlatır. Hikaye’de toplumları birliştirmesi ve huzura

kavuşturması beklenen dinin nefsin kötü arzuları ve dünya mülkünü sahip olma şehveti

yüzünden büyük katliamlara sebep olması psikoljik savaş stratejisi bağlamında ele alır.78

Mevlâna’nın eski zahidlerin dünya nitelemelerinde sık sık kullandıkları negatif

benzetmeleri tekrarladığı görülür. Kimi zaman dünyayı aç köpeklerin başına toplandığı bir

leş olarak79 kimi zaman erkekleri cezbetmeye çalışan, kendini süsleyerek çekici göstermeye

uğraşan çirkin bir kocakarı80 olarak tasvir eder. Dünya mal, kadın, oğullar, para, salma

atlarla süslenmiş sahte ve dünya ehli için geçici bir güzelliğe sahip eğlence yeridir. Fakat

inananlar için “Bunlar ebedi ışığı ilk defa görünür hâle getiren renkli örtülerdir, hayatı bize

bahşeden renkli akislerdir. Ne var ki örtünün arkasına ancak aşık nüfuz eder ve onun

manasını anlar.”81 Bu noktada gören gerçek gözler için her şey güzel, adil ve sevimli

yapılmıştır.82 Kendini bu dünyanın bağlayıcı, cezp edici unsurlarından uzaklaştırıp, özgür

hale geldikçe aynanın cilalandıkça parlayıp daha güzel yansıtması benzetmesinde olduğu

gibi Aydınlanma daha güçlü bir noktaya erişir.83

İslâm tasavvûfundaki bütün sûfiler gibi Mevlâna da dünya hayatını rüya olarak tasvir

eder. Yüce Peygamber’in “İnsanlar uykudadır, ancak öldüklerinde dirilirler.” (Aclunî,

77 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet ,p.9578 Kaval, Musa, “Mesnevi’deki Yahudi Vezir Hikayesi Bağlamında Psikolojik Savaş ve Nefis”, Tukish Studies, Volume 11/5 Winter 2016, p. 383-400.79 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, s.93.80 Schimmel, Ruhun Bir Kadındır, s.76.Ayrıca bkz. Çelebioğlu, Mesnev-i Şerif, IV,s.607,b.3203.81 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.95.82 Rumi, Maulana Jaluleddin, The Rumi Collection,ed.Kabir Helminski, Shambhala Publishing, Massachusetts,1998, p.5.83 Schimmel, Mystical Dimensions of Islam, p.4.

Page 16: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

Keşfu'l-hafa, 2/312) hadisine dayanarak bu fikri açıklar. Tıpkı rüyâların günlük yaşantıların

olaylarına dair bazen işaretler vermesi gibi dünyadaki acı ve tatlı olaylar da gerçek ve

sonsuz alemden işaretler gösterir.84

Mevlâna etrafındaki dünyaya ve kendi içlerindekine bakıp da orada gizli olanı

anlayamayanlara acır ve hor bakar. Çünkü dünya bir rüya, hapishane, oyun, okyanuslardan

atılmış bir köpük ve atlar tarafından kaldırılmış toz zerresidir. Bize göründüğü gibi

değildir.85

Mevlâna, pratik bir düşünceyle herkesin tam bir kulluk şuuruna ermesini rasyonalist

bulmaz. Çünkü Herkes âhiret hayatına götüren işlerle ve zahidâne davranışlarla ilgilenmesi

halinde dünya nasıl devam eder ve Allah’ın dünyadaki nizamı bozulmadan işlerdi.

Tamamen âhiret için çabalamak yerine zaman zaman dünya işleriyle meşgul olunarak düzen

yürütülmektedir.86 Ancak dünyaya hak ettiğinden fazla değer verenler ya da mahiyetini

idrak edemeyenler âhirette nasıl bir hal içinde olacaklardır? Cevap: ”Cehennem sâkinleri,

yeryüzünde olduklarından daha fazla mutlu olabilirler, çünkü onlar orada Râblerini

hatırlarlar.”87

Schimmel, ilâhi aşk tecrübesi ile daha da yükselen iman nurunun ürünleri olarak

ortaya koyduğu şiirlerin kolay oluşmadığını bilir. Mevlâna’da böylesi bir imana erişmenin

ne kadar zor olduğunu da görür. Dünya’da yaşanılan bu zorluklar, imanın artması ile doğru

orantılıdır. Dolayısı ile “İşkence azalırsa, aşk nasıl yükselsin?”239 retoriği bu ters

denklemin edebi izahı olur. Sabır ile kendini yüce Yaratıcının farklı tecellilerinin arasındaki

gerçeği görmek için hep tefekkür eder. Mevlâna’nın aslan hikâyesindeki gibi son bir adım

atma cesaretini gösterebilmektir. Güçlü, önüne geleni parçalayan aslana yaklaşabilmek için

gerekli olan son bir riskli adımı yok olmak pahasına ama has kul olmak adına o son adımı

atar. Tek bir adımın karşılığında elde ettiği büyük mükafat sadece bu son adıma

bakıyordu…88

84 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.333, b.1736.85 Chittick, William C., The Sufi Path of Love,The Spiritual Teachings of Rumi, New York, 1993, p.19.86 Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.290.87 Rumi, Fihi Ma Fih, ss.208-9.88 Schimmel, Rumi’s World; The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.100.

Page 17: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

d) İnsan

Yüce Yaratıcı, insanı “Şanım hakkı için, biz benî Âdem’i ikrâma mahzar kıldık,

karada ve denizde binitlere yükledik ve hoş hoş nimetlerle besledik, yarattıklarımızdan

çoğunun üzerine geçirdik.”89 buyurarak ulvileştirir, şereflendirir. “Evet, biz emaneti göklere,

yere ve dağlara arzettik; onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan

yüklendi. O cidden çok zâlim, çok câhildir.”90 ifadesi ile Yaratan, insanoğlunun

eksikliklerini bildiriyor. Yukarıdaki âyetler ve Mevlâna’nın insan ile ilgili vermiş olduğu

bilgilerine binaen; “O insan ki, bezm-i ezelde Allah’ın hâlifesi olarak yaratıldı, göklerin ve

yerin taşıyamadığı hür irâde kendisine emânet edildi. Oysa o pek zâlim ve çok câhil

olduğunu ortaya koydu. Bakınız ne kadar yükselildi başlangıçta ve ne kadar aşağılara düştü

insan!”91 diyerek Yüce Yaratıcı, genel insan prototipini çizer. Allah (c.c.), Hz.Adem’e

isimleri öğretmesiyle yaratılmış diğer varlıklara sahip olabilme ve onlara hükmetme

yeteneği vermiştir.92

İnsan en güzel şekilde yaratılmıştır.93 “Sen görünüşte bu âlemde en küçük şeysin ama

taşıdığın mana bakımından en büyük âlemsin.” denilerek de insanın değeri ifade edilir.

Devamında, “Sen cihanın hazinesisin, cihan ise yarım arpaya değmez. Sen cihanın

temelisin, cihan senin yüzünden taptazedir. Diyelim ki âlemi meşale ve ışık kaplamış,

çakmaksız ve taşsız olduktan sonra, o iğreti bir rüzgardan başka nedir?”94

Ademoğulları, Allah’ın (c.c.) ”Elestü bi rabbiküm, Rabbiniz değimliyim? Ademoğlu;

Belâ, şahidenâ, Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz.” akdini dünyaya gelince unuttular.

Mutasavvıflar, bilinen bir retorik olarak buradaki “onaylama, evet” anlamında olan “belâ”

ile “afet, felaket” anlamına gelen “belâ”nın benzerliğini çok iyi kullanırlar. Böylece

Ademoğlu peşinen dünyadaki belâları kabul etmiştir. Zaten o akdini unutacaktır ve

dolayısıyla belâ’yı da kendi üzerine çekecektir. Şiirlerinde Mevlâna da, Şems için “belâ!”

(evet) ünlemini kullanmıştır.95 İnsan daha önceki akdini unuttu ve bu nedenle kaybolan

89 Yazır, Kur’an-ı Kerim ve Meali, İsra Sûresi, 70.90 Yazır, a.g.e., Ahzâb Sûresi,7291 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.103.92 Mevlâna, Celaleddin, Mesnevi, çev.,Tâ’hir-ul Mevlevi, Selman Yayıları, Konya, 1965, s.662.93 Yazır, Kur’an-ı Kerim ve Meali, Tin Sûresi,4.94 Rumi, Rubâiler, b.228.95 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.103.

Page 18: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

vatanına giden yolu ancak tövbe ve gözyaşıyla bulabilir.

Hür irâdeye sahip olan insan iyi ile kötü arasında gider, gelir. İki uçlu bu ölçekte daha

birçok küçük birimler vardır. İnsanlar, Allah’a ve hayata karşı tutumlarına göre bu skalada

bir noktada sinyal verirler. İnsan, Allah’a tâbi olduğu zaman, maddeye ve nefsinin

isteklerine değil aslanların, kaplanların korktuğu ve büyücülerin yılanlarını yutan Musa’nın

(s.a) asası oluverir.96 İnsana üfürülmüş olanın gücüdür bu. Özgür irâde, imkânlarından

dolayı Tanrı’ya şükretme teşebbüsüdür.97 Maalesef tüm insanlık bunu gerçekleştiremez.

Çünkü yukarıda belirtildiği gibi insanların anlayışları ve makamları farklıdır. Mesnevî’de;

Önce şunu duy ki bu muhtelif halkın canları da,

“Elif”ten “ya”ya kadar olan harfler gibi muhteliftir.

ifadeleriyle bu insan çeşitliliği anlatır.

İnsanın, iyiyi ya da kötüyü tercih etme irâdesi vardır. Fakat meleklerin böyle bir

tercihi yoktur. Dolayısıyla tercih yapabilme kabiliyeti olmayan meleklerin gelişme yeteneği

yoktur. Çünkü melekler durağan, iyilik yapmaya mecbur ama mükemmel varlıklardır. Bu

bağlamda hep iyiyi tercih eden Allah âşığına, melekler gıpta ederler, onu överler.98

Mevlâna’nın şiirlerinde kendini gerçekleştirmiş insanlar sıklıkla kullanılmıştır. O

gerçek mümini “er” kelimesiyle ifade eder. Allah’ın nefesini kalbinde sağlam muhafaza

edenlere hayrandır. Schimmel, Rumî’nin eserlerini İbn Arabî’nin “insan-ı kâmil”

teorilerinin etkisi altında kalarak geliştirmiş olduğunu düşünmez. Allah’a (c.c.) yakın olan

yalnız Allah’ı (c.c.) arayan ve O’nun hükümlerine harfiyen uyan erleri, Mevlâna, deve kuşu

hikâyesindeki korkak ve güvenilmez erdişin (tuhaf bir kuş) karşıt karekteri konumuna

yerleştirerek ele alır.99 Daima ricalu’llah’ların100 makamını över.

Schimmel, insanın can ve beden, ruh ve manadan, nefis ve kalpten meydana gelmiş

olduğunu anlar Mevlâna’nın şiirlerinde. Ruh, sûret ve manâ çadırı altındadır. Bâtınî mana,

96 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.797, b.4304.97 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.104.98 Schimmel, Annemarie, Gabriel’s Wing, Leiden, 1963, p.211.99 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.108-9.100 Bkz. Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri&Deyimleri Sözlüğü, s.518.

Page 19: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

bu çadırın içindeki prenstir.101 Duyulara ve maddeye takılıp kalmanın yüzünden insanların

çoğu manayı göremez. Özü muhafaza eden, bu maddi suretlere (dış görünüş) çok

takılmadan içe, öze ehemniyet vermeli Mevlâna’nın beyitlerinde olduğu gibi; “Ne kadar

daha dış görünüşüme bakacaksın? Dut ağacının arkasında lâtif bir ipek var!”102

Divan-ı Kebir’de;

Kalbinin ve imanının damarını iyi kontrol et,

Ki göresin iyi mi yoksa kötümü olduğunu;

Şişedeki idrarını inceleyerek iyi bir bak,

Göreceksin amellerin neticesini.

mısralarında insana emanet olarak verilen özgür irade ile kader konusunun bağlantılı

olarak işlendiğini görüyoruz. İlâhiyat’ın temel bir problemi olan bu konuda Mevlâna,

insanın fiillerinden sorumlu olduğunu belirtir.103 İnsanlar kendilerine verilen emaneti nasıl

kullandıkları onlara fayda veya zarar getirecektir. Mevlâna, Allah’ın genelde kötülüğe karşı

kötülük, iyiliğe karşı iyilik ile karşılık verdiğini söyler. Çünkü O, Hâkim’dir.104 Kuran-ı

Kerim’de Yüce Allah; ”her kim zerre miktârı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre

miktarı bir şey işlerse onu görecektir.”105 buyurmuştur.

Bu dünyanın ekim tarlası olduğunu, arpa ekenin buğday biçemeyeceğini söyleyerek

hasad günü için müridlerini ve okuyucularını uyarır. “Hangi tohum yere atıldı, ekildi de

tekrar bitmedi, topraktan baş kaldırmadı. Niçin insan tohumu hakkında yanlış bir zanna

düşersin” beyitleriyle gerçek erlerin ölümünün dahi rahmet olacağını anlarız.106 Schimmel,

Mevlâna’nın ölüm ve öldükten sonraki diriliş üzerine yazdığı dramatik tasvirlerini hayretle

karşıladığını itiraf eder. Çünkü İlâhi Cemâl’i temaşa eden, vecd ve ümid ile Allah’da (c.c.) 101 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.117, b.533.102 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, ss.114-5.103 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.111.104 Schimmel, a.g.e., s.110.105 Yazır, Kur’an-ı Kerim ve Meali, Zilzâl Sûresi, 7-8.106 Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.249.

Page 20: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

yok olmayı arzulasa da onun ölüm ve âhiret günüyle ilgili teorik izahlardan uzak tasvirleri

çok etkileyicidir.107

“Yiğitim kadere az bahane bul. Nasıl oluyor da suçunu başkasına yüklüyorsun? Zeyd

kana girsin, cezasını Amr çeksin. Amr şarap içsin, Ahmet dayak yesin. Bu olur mu?

Gündüzün çalışıyorsun, akşamleyin ücretini başkası almıyor. Neye çalıştın da faydasını ya

da zararını görmedin? Ne ektinde devşirme vakti onu biçmedin?”108

Renkli imgelerle aşkıyla birlikte Mevlâna, Allah’a (c.c.) sonsuz güvenini ve

yaptıklarının meyvelerini görebileceği sonsuzluğun baharında, ekim yeri olan dünyada

insanın görevlerine işaret eder. Bu anlamda tekrar tekrar Kur’an ve Hz. Peygamber’in

sünnetine kinâye yapar. Bazen özellikle altmış yaşlarının ortalarında felsefi konuları

tartışmaya çalışsa da kısa bir zaman sonra bu düşünceler şiirsel ifadede çözülür.109 “Kulun,

Tanrı ne dilediyse o oldu.” demesi; tembel olmak için değildir. Bu söz kâlbini çalışmaya

teşvik içindir. Hizmete daha fazla gayrette bulun, işe daha fazla sarıl ve daha fazla çalış

demektir.110

Schimmel, Mevlâna’nın, Allah’ın insanların niyetlerine göre değil de daha çok

amellerine göre değerlendireceği kanaatinde olduğunu ifade eder. Bu aslında ilk bakışta

“Ameller niyetlere göredir.” hâdis-i şerifi ile çelişkili gibi görünür. Ancak Schimmel’in

ifadesi içerisinde “daha çok” ibâresinin olması niyetin hiç önemli olmadığını değil amelin

daha etkili olduğunu gösterir. Hâdis-i şerif’te yapılan bir iyiliğe ondan yedi yüze kadar

sevap, niyetlere ise bir sevap111 yazılacağının bildirilmesinin bir çıkarımı olarak

değerlendirilebilir. Bunun yanı sıra Allah (c.c.) insana kabiliyetine göre vermez, bilakis her

şeyden önce hareket edebilme ve reaksiyon gösterme kabiliyeti bahşeder. İnsan, Allah’ın

(c.c.) rahmetini şükürle karşılayacak durumda olursa, Allah’ın (c.c.) lütuf ve ihsanları onda

iyi eserlere dönüşecektir.112 Bu yüzden insan tembel olmamalı tersine içtenlikle ve artan bir

şevkle güzel şeylere imza atmalı. Amel defterinde iyi hanelerinin sayısını yükseltmek için

çabalamalıdır. Yoksa Türk halkı arasında da atasözü haline gelen ve Mevlâna’nın da

107 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, pp.113-4.108 Mevlâna, Celâleddin Rumi, Mesnevî, çev.Veled İzbudak, İstanbul, 1953, VI, b.35.109 Schimmel, As Through a Veil Mystical Poetry in Islam, p.101.110 Mevlâna, a.g.e., IV, b.254.111 Nevevi, Riyâz’üs Salıhîn, c.1, s.61.112 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, V, s.309, b.1551.

Page 21: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

kullandığı “Ebu Cehil karpuzu eken, şeker kamışı biçmez.” gerçeği kaçınılmazdır. Tasavvûf

yolu dünyadan el etek çekme yolu değil dünyada aktif olarak rol oynayarak kutsal olanı

aramaktır. Dünya’da var olma, rûhi olarak gelişme, aşkı yaşama, uyanma, cömertlik ve daha

birçok erdeme sahip olmak için büyük bir fırsattır.113Ayrıca uğraşlarımızda “İnşallah” ile

yüce taratıcının yardımını isteyerek daha da etkili sonuç alınacağı da kesindir.114

Milli şâir Mehmet Akif, ki kendisi İslam toplumun içerisinde bulunduğu duruma karşı

verdiği mücadelerle de bilinir, mısralarında dünya-ahiret denklemeni dizlerinde şöyle

hatırlatır;

Hatadır âhiretten beklemek dünyâda her hayrı;

Öbür dünya bu dünyadan değil, hem de hiç değil ayrı.

Sen ey sersem ki üç günlük hayatın hükmü yok der, de

Sanırsın umduğu âmâdedir ferdâ-yı mahşerde

Ne ekmiştin ki mahsül istiyorsun bir de ferdâdan?

Senin meşru olan hakkın: Bugün hüsrân, yarın hüsrân!115

e) Arınma

Bütün tasavvûf ehli, insanın kötü yönlerini, bayağı davranışlarını ve fikirlerini ıslah

etmeleri yollarını aramışlardır. Bu çabalama sürecinde en zorlu düşman “nefs” dir. O hep

kötüyü emreder ve duygular dünyasını arzular. Hadis-i şerifte de bahsedildiği gibi o büyük

cihada muhatap kılınmıştır. Hz. İsa’nın da dediği gibi kişi ikinci defa dirilmedikçe yani

nefsinden kurtulmadıkça Allah’ın (c.c) krallığına giremez.116 Schimmel birçok sembol ve

imgeleme ile bu yolda bireyin yardımına koşacak bilgilerin Mevlâna’nın şiirlerinde

bulunduğunu söyler. Örneğin, Hz.Musa’nın tebliğine cevap vermeyen Firavun, kara bir

113 Fadiman, James, Essential Sufism, Harper Collins Publisher, New York, 1999, p.25.114 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.111.115 Ersoy, M.Akif, Safahat, İstanbul, 1998, s.255.116 Nassery, Bemin; Sheikha, Fatima, ”Peace and the Inner Jıhad”, http://www.australiansuficentre. org/article_peacejihad.htm

Page 22: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

Hintli, ejderha, köpek gibi birçok benzetme ile nefsi tasvir eder. Aşağılık nefsi dizginleyerek

başlanması gereken mücadelede insan, üstün olan nefs-i mutmainne’ye ulaşır.117 Bu yüzden

Mevlâna; kendi egosunun hapsinden kurtulmayı ve kendini dağlarda ve çöllerda kaybetmeyi

çok arzular.118 Firavun’un gerçeği kabullenmemesimde etkisi olan şöhret, aşk yolunda en

büyük engellerden biridir. Ona ilgi göstermemeli ki saf akıl ile yola koyulmalı.119

Nefsin oyunları ve hileleri çoktur. Âbidi bile kandırmanın yollarını arar, ki o, nefsi

kontrol altına aldığını zanneder. Fakat nefis âbide yapmış olduğu ibadetlerden dolayı

kendisinin hakkı olduğunu düşünerek böbürlenmesini sağlamak koşuluyla entrikalar kurar.

Mevlâna ne güzel ifade eder; “Nefsin sağ elinde tesbih ve Kur’an görünür ama sol yeninde

hançer ve kılıç da gizlidir.”120

Daha önce insanların algılarının faklı farklı olduğundan bahşetmiştik. Mevlâna bu

algılamalarda ve anlayışlardaki farklılık gibi hür irâdede de farklılıklar olduğunu söyler. Ki

belki de algılamalardaki farklılık hür iradeden kaynaklanıyor, onun bir sonucudur ya da

karşılıklı bir etkileşim içerisindedirler. Schimmel yaratıkların her birine has tarzda olan hür

irade ile ilgili olarak şu ortak gayeyi açıklar; “Bütün bu irâde seviyeleri hepsinin üzerinde

olan ilâhi irâdeye doğru basamak basamak yükselmek ister. Eğer insan her basamakta

şükrederse, Allah (c.c.) ona yeni ihsanlarda bulunur, onu Allah’a (c.c.) ulaşma cehdini ilâhi

rahmetle daha da güçlendirir.”121 Araştırmacının bu açıklaması, kulun bir adım atması

halinde Yarata’nın on adım yaklaşacağı vaadini hatırlatır. Kendini kötülüklerden arındırıp,

ıslah etmek için çabalayarak, onları güzel hasletlerle değiştirmesi sonucu Allah’ın (c.c.)

kişiye ulaşamayacağı yerleri bahşedeceğinin delilidir.

İnsanın yukarıya doğru olan bu bilinçlenme sürecinde bireyin içinden gelen güçleri

harekete geçirmesinin yanında çevrenin yani toplumunda önemli katkıları gözardı edilemez.

“Bu yolda diğer Müslümanlar ile beraber olmak fevkalade önemlidir; zira müslüman,

müslümanın aynasıdır.”122 Diğer insanlar doğal ve kolay elde edilebilen bir malzemedir.

İnsan kendini gözlemleyemediği için başkalarını gözlemlemek büyük bir fırsattır aslında.

Ancak gözlemlerde birey hep kendisini baz almalı, maksat karşısındakini eleştirmek ya da 117 Schimmel, Rumi’s World;he Life and Work of the Great Sufi Poet, pp.118-9. 118 Rumi, Maulana Jaluleddin, The Poems of Rumi, ed.Deepark Chopra, New York, 1993, p.15.119 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, p.2.120 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.481, b.2566.121 Schimmel, Rumi’s World;he Life and Work of the Great Sufi Poet, p.114-5.122 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.113.

Page 23: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

onu açığını aramak değildir. Böylece kendi özelliklerini ve hatalarını gören birey onları

düzeltme olanağını da bulacaktır.

Mümin, mümin hakkında konuşurken güzel konuşması gerekir. Schimmel, güzel

konuştuğunda hayrın güzel konuşanın ve konuşulan nitelik ile kendisini övmüş olacağını

ifade eder. Çünkü kişi hakkında güzel düşünüp ve de konuştuğu için kişiyi güzel hatırlar ve

sevinir. Ama kötü konuşsaydı hatırında kötü iz kalır, aklına geldiğinde mutsuz olurdu. Bu

fikrini desteklemek için Schimmel, evinin etrafında güller, fesleğenler, dikenin onların güzel

kokularıyla kendisini mutlu hissetiği hikâyeyi misal gösterir.

Mevlâna’nın sık sık kullandığı kanın akıtılması kinayesiyle anlatılan aşk, insanın

arınmasının en güzel yollarından biridir. Fakat buna herkes dayanamaz. Çünkü bu âşıklara

has bir durumdur. Âşık bundan acı duymaz hata haz alır, hep daha fazlasını ister tıpkı daha

fazla para kazanmak için hamalların ağır yüke talip olmak istemeleri gibi.123 Acı veren

kanama ve operasyonlar onu rûhen daha sağlıklı yapacaktır.124 Nasıl, üzüm suyu küpte bir

süre çile doldurmadan şarap olamaz ise aşık da kalbini daha da parlatmak için zorluklar

yaşamalı. Böylece değersiz olan teneke ender bulunan bir ziyâ ile altına dönüşür.125

f) İnsanın Tekâmülü

İnsanı yeryüzünde halifesi olarak yaratan Allah (c.c.) elbetteki ona bazı ekstra vasıflar

yüklemiştir. Madde itibarıyla topraktan yaratılmasına karşın onda ilâhi nefes vardır. Bu

hususiyet ile insanın derecesi yükselir. Hem insanın makamı o denli yüceltilmemiş olsa

niçin Allah (c.c.) meleklerine ona secde etmelerini emretmiştir? Neden meleklerin en üst

makamında bulunduğu söylenen İblis, insanı kıskanarak emre itaat etmemiştir? Demek ki

insanda bir özellik var ki yaratılmışların hürmetine mahzar olmuştur. Ancak mümin kulun

kalbine sığan Allah (c.c.), insana ne bahşetmiştir?

İnsan ile yüce Yaratıcı’nın münasebeti dînî bilimlerin ve özellikle tasavvûfun

konusudur. Ne insan ne de kâinat boşu boşuna oyun olsun diye yaratılmamıştır. O zaman

insanın yükümlülükleri ve ödevleri vardır. Bu sorumlulukları gerçekleştirebilmek için

123 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, V, s.397, b.1852.124 Schimmel, As Through a Veil Mystical Poetryin in Islam, p.113.125 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, IV, www.khamus.com/divani-shams.htm

Page 24: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

kendisine verilmiş güçleri kullanarak bir “tecellî-i rahim”126 olabilsin.

Bütün sûfiler gibi büyük ilham ve aşk şâiri Mevlâna şiirlerinde erlerin tekâmülünün

nasıl olacağından hususiyetle bahseder. Anlatımlarını zengin semboller ve hikâyeler ile

süsler. Schimmel, onun tekâmül olgusunu aktarırken diğer mutasavvıf şâirler gibi sık sık

seyahat mecâzına atıf yapmakla birlikte daha yoğun şekilde merdiven sembolünü

kullandığını tespit eder.127 Onun bu motifi çok sevdiğini ve dâimi ilermeyi ne kadar güzel

anlattığını söyleyerek Divan-i Kebir’den şu beyitleri verir.

Ağaç, ayak ve kanatla hareket etse

Ne desterenin derdini ne baltanın darbelerini çekerdi.

Güneş, kanatlarıyla her gece gitmese

Dünya sabahları nasıl aydınlatılırdı?

Acı su denizlerden ufuklara gitmese,

Sel ve yağmurla gülistanın hayatı nereden gelirdi?

Damla kendi vatanına gidip döndü

Bir sedefe tesadüf edip inci oldu.

Yusuf, babasından ayrılıp ağlaya ağlaya seyahate çıkmadı mı?

Seyahatte saadet, mülk ve zafer kazanmadı mı?

Mustafa Yasrib tarafına seyahat yapmadımı,

126 Tecellî-i Rahîm: Rahim olan (Allah)a ait tecellîyi (ortaya çıkışı) belirten bir ifade. Allah (c.c.) tarafından, inananlara, sıddîklara verilen kemâlâta tecellî-i rahîmî adı verilir. Buna, tecellî-i has da denir. Ma’rifet, tevhîd, rızâ, teslim, tevekkül, yasaklardan şiddetle kaçınma şeklinde ortaya çıkan bu tecellîler sayesinde, mü’min. Kâfirden; mutî’, âsîden; olgun, noksandan ayrılır. Bkz. Cebecioğlu,Ethem, Tasavvuf Terimleri&Deyimleri Sözlüğü, s.640.127 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.124.

Page 25: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

Orada saltanat bulup yüz diyarın sultanı olmadı mı?

Ve eğer ayağın yoksa kendi içine seyahati seç,

Yakut maden gibi eserin şuâlarını kabul et!

Kendinden kendine seyahat yap ey hoca,

Çünkü böyle bir seyahatten dolayı toprak altın madeni oluyor….128

Bu seyahatın ilk adımları ya da merdivenin ilk basamağı Kelime-i tevhid “Lâ ilâhe illâ

Allah” onamasıdır. Bu hakikat sadece mutasavvıfların değil tüm İslâm âlimlerinin

kanaatidir. İslâm’ın özü ve her an ve her işte yankısı duyulan bu şehadettir. Daha sonra

daimi inkişâf için bu uzun yolda insanın önüne aşılması gereken birçok engel çıkar.

Mesnevî, insanın tekâmülüne dair birçok ifade içerir. Mevlâna’nın şiirlerinde acının,

ızdırâbın, kederin onun aşk makamına yükselmesindeki büyük etkisini görürüz. Sık sık şekil

verir bu hamura. Şiirlerinde belâlara sabırla katlanıldığında rûhun tekâmül edebileceği

görülür. Çünkü kişi artık bütün dış etkenlerden kurtulmuş olarak yalnız ve tamamen

yaratıcısına yönelir. Fındığın yağını elde etmek için onu kırmak,129 buğdayın, insana gıda

olabilmesi için öğütülmesi130 gerek. Tüm bu yok olmalar bir sonraki aşamanın önşartıdır.131

Aşılan her acı tecrübe bir sonraki seyr-i sülûk’ta insanı bir adım daha ileriye götürür.

Mevlâna’nın bu tekâmül sürecinde cemâdâttan (cansız varlıktan), nebâtâta, oradan hayvan

ve insan olarak devam eden aşamalardan son olarak Gerçek Varlık’ta yok olmaya kadar her

bir devre bir ölüm ile noktalanır. Bu ölüm aynı zamanda başka bir doğum içerir, Ab-ı hayat

olur.132 Mevlâna âşığı Schimmel, onun konu ile ilgili diğer başka sembollerini de sunduktan

sonra konuya binaen “Her ölüm daha yüksek bir kademede yeniden dirilmeye götürür. O

yüzden neden korksun ki insan ölümden?”133 sorusunu sorar. Schimmel müminin tekâmül

sürecinde Mevlâna’nın işaret ettiği İslâm’ın beş şartını, olmazsa olmaz olarak gördüğünü

128 İkbal, Cavidname, s.XXXVIII.129 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.139.130 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, IV, s.457, b.2374.131 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.140.132 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, III, s.729, b.3930.133 Schimmel, a.g.e., s.142.

Page 26: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

ifade ettikten sonra onlara değinir. Örneğin oruç, Mevlâna’nın ciddiye aldığı ve sıklıkla

tavsiye ettiği bir mükellefiyetti. Schimmel ”O sadece Ramazan’da değil, aynı zamanda

bunun dışında da uzun dönemler oruç tutma itiyadında idi.”134 diyerek Mevlâna’nın oruca

vermiş olduğu ehemniyeti gösterir. Hatta bu bağlamda büyük şâirin, orucun önemini

vurgulamak için Divan’dan şu beyitleri aktarır;

Gerçi iman beş direk üzerine bina edilmiştir ama,

En kuvvetli direği, vallâhi oruç tutmaktır.135

Oruç; nefsi ıslah etme, dünyaya sırt çevirme uğraşında her zaman bütün zâhidlerin

başvurduğu en önemli riyâzet uygulmasıdır. Oruç ile sâlik ağzını yiyeceğe karşı kapatınca

gerçek ağız tatlığının tadını alır.136

Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki tecellisini nesnel olarak simgeleyen Kâbe’ye yolculuk,

diğer bir önemli araçtır sülûk yolculuğunda. Çünkü Mekke’ye hac, tehlikelerle ve

zorluklarla dolu olduğu gibi, içsel hac da kesintisiz bir yolculuktur. Sâlik yıllarca ruhun

mekânlarında yolculuk eder.

Mevlâna henüz çocukken ailesi ile birlikte Belh’ten ayrıldıktan sonra “Tecellî-i

âsâr”ı137 görme şerefine erişmiştir.

Hacı Hacer-ül Esved taşını en kalbi duygularla öper sadece,

Çünkü o, dostun yakut ağzının tatlı dudağını hisseder!

Mısralarıyla “hacının Hacer’ül Esved taşını öpmesi de sadece daha yüksek bir ilişkiyi

134 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.124.135 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.124.136 Nicholson, Selected Poems from the Dîvân-ı Shamsı Tabrîz, XLII, www.khamus.com/divani-shams.htm137 Tecellî-i Âsâr: Eserlerin tecellî etmesi (ortaya çıkması) demektir.Cismânî şekilde, gözle gördüğümüz şu şehâdet âlemi. Bkz. Cebecioğlu, Tasvvuf Terimleri&Deyimleri Sözlüğü, s.639

Page 27: akademik.duzce.edu.trakademik.duzce.edu.tr/Content/Dokumanlar/musakaval/Dosya/... · Web viewŞems’in yokluğu ve hasreti onu tarifi imkânsız acılara sürükledi. Aşkının

gösteren bir işarettir.”138

Aslında bu ilişki daha Mekke’ye varmadan başlar. Çünkü uzun ve meşakkatli yolda

bedeni, deve benzetmesini kullanarak Mâşuk’una kavuşmak için yol almasını ruhanileştirir.

Ancak herkesin hayalini kurduğu, kavuşmak istediği bir kıblesi, başka bir Kâbe’si olabilir.

Mesela Ârifin kıblesi vuslat, filozofun hayal, tamahkârın ki altın kesesidir.139

Haccın rükûnlarından olan kurban kesme yükümlülüğü insanın kendini Hakkın

önünde kurban etmesi ve yeni bir hayat bularak yükselmesini sağlar.140 “Ancak yolculuğun

sonu, Mevlâna’yı doğru anlarsak, Allah’ın(c.c.) tecellisinin ötesindeki mutluluktur; insanın

olmadan önce olduğu gibi olacağı yerdir burası.”141 Bütün bu söylenen ve daha dile

getirilmeyen zâhiri tecelliler, vahiylerin farklı biçimleri olan birer ayettir. Allah’a(c.c.) dair

bütün sözler Mevlâna Celâleddin-i Rumî’nin güzel ifadesi ile göksel elma ağaçlarının

kokusuna benzer.”142 ancak tadından haber yoktur henüz.143

138 Schimmel, Rumi’s World;The Life and Work of the Great Sufi Poet, p.125.139 Schimmel, a.g..e., s.126.140 Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, s.144.141 Schimmel, a.g..e., s.146.142 Mevlâna, Mesnevi-i Şerif, VI, s.39, b.85.143 Schimmel, Tanrının Yeryüzündeki İşaretleri, s.16.