Virajı dönmeden inebilir miyim?
-
Upload
ramazan-demir -
Category
Documents
-
view
239 -
download
5
description
Transcript of Virajı dönmeden inebilir miyim?
Virajı dönmeden inebilir miyim?
Sabah kalktığımda odam her zamanki gibi havasızdı. Güneşin kendisine cimrice
davrandığı penceremi açtım. Uyku sersemliğimi üzerimden atmak için balkona çıktım.
Güneşle biraz cilveleşip bahçeye indim. Biberlerim çiçek açmıştı, fakat domateslerim
herhalde bu yıl da meyve vermeyecekti. Meyve vermeyen ağaç neye yarar ki diye düşündüm
bir an.
Annem kahvaltımı hazırlamıştı. Bir yandan kahvaltımı yaparken bir yandan da
kahvaltımın tazeliğinin aksine, bayat sabah haberlerini izliyordum. Kahvaltı keyfimi
bozmayayım derken yine gecikiyordum. Telaşla dişlerimi fırçaladım. Akşamdan giymeyi
tasarladığım kıyafetlerimi giyip ceplerimi doldurdum. Unutmamam gereken üç şeyi –cüzdan,
telefon, akbil – kontrol ettikten sonra anneme seslenip telaşla evden ayrıldım.
Servise yine mi geç kalacağım diye düşünürken arabası olan bir komşuya rastlasam da
beni caddeye kadar bıraksa diye içimden geçiriyordum. Servise yine iki dakika geç kaldım.
Buluşma yerine tam zamanında gideyim derken, yine geç kalmıştım. Erken varacakmış gibi
Servise yine mi geç kalacağım diye
düşünürken arabası olan bir komşuya rastla-
sam da beni caddeye kadar bıraksa diye içim-
den geçiriyordum. Servise yine iki dakika geç
kaldım. Buluşma yerine tam zamanında gide-
yim derken, yine geç kalmıştım. Erken vara-
cakmış gibi planlayıp tam zamanında varma-
yı bir türlü öğrenemedim.” Mızrağı kartala
hedefleyip kayaya vuracağına, aya hedefleyip
kartala vur.” kızıl derili atasözü aklıma gelir
böyle durumlarda.
planlayıp tam zamanında varmayı bir türlü öğrenemedim.” Mızrağı kartala hedefleyip kayaya
vuracağına, aya hedefleyip kartala vur.” kızıl derili atasözü aklıma gelir böyle durumlarda.
Neyse ki diğer servisim yıllardır beni yolda bırakmamıştı. Hızlı, uzun adımlarla tam
zamanında durağa gidip otobüse bindim. Elim akbilimi basmakla meşgul olurken, kafam da
şoföre selam verdi. Binince otobüsün sağ ön bölümündeki, karşılıklı oturulan koltukların ters
olanına oturdum. Sanki diğer yolcular o koltuğa rahatsız oldukları için değil de, bana
ayırdıkları için oturmuyorlardı. Cam kenarıydı ve yol boyunca sahili seyredebiliyordum.
Araca düz oturduğunuzda görüntüler gözünüzün önünden hızla geçer oysa ters oturduğunuzda
görüntüler bütünlük oluşturur.
Bir süre etrafı seyrettikten sonra kitabımı açıp okumaya başladım. Yıllardır aynı
araçta, aynı güzergâh üzerinde seyahat ettiğimden hiç yadırgamıyordum mekânı kitap
okurken. Sanki kütüphanedeymişim gibi okuyabiliyordum.
Mahzun diyerek düşünmeye başladım. Hazan, hüzün kelimeleriyle aynı kökten
geldiğini fark ettim. Ne kadar candandı, cananımdandı bu kelimeler. Akşam oldu
hüzünlendim ben yine mısraları geldi aklıma. Sabahtı ama ben yine hüzünlüydüm.
Mevsimlerden yazdı ama ben yine hazanı yaşıyordum. Ve yine ağlıyordum ama gözyaşım
akmıyordu. Aşiyan mezarlığının önünden geçerken kendime geldim. Sağ yanımdaki, şoförle
konuşmadan iletişime geçebilmemizi sağlayan, üzerinde ‘Dur’ yazan kare, kırmızı düğmeye
bastım.
Bebek durağında otobüsün kapıları açılınca indim. Kabinde oturan güvenliğe başımla
selam verdim. Okulun muazzam taştan kapısından geçerken göz ucuyla da arkama
bakıyordum. Bu kapı benim dünyaya açılan kapım olmuştu.
Arada bir kafamı kaldırıp etrafa bakıyor, etkisinde kaldığım cümleleri düşünüp tekrar tekrar okuyordum. “Peter, mahzun tatlı ba-kışlarla arkadaşına baktı” cümlesini okuyun-ca gayriihtiyarî işaret parmağımı kitabın ara-sına sıkıştırıp kapadım. Kafamı kaldırıp dü-şünmeye başladım. Mahzun kelimesini düşü-nüyordum. Uzunca bir zamandır aynada ve insanların yüzünde gördüğüm, fakat ifade edemediğim bir şeyi ne güzel de ifade ediyordu bu kelime.
Neyse ki bu sefer talih yanımdaydı. Arkasında ‘modus’ yazan bej renginde bir arada
beni birkaç metre geçtikten sonra durdu. Arabanın ön tarafında oturan hanımefendi ve
beyefendinin yaptığı işaretlerden arabaya davet edildiğimi anladım. Tebessüm etmek için
dudaklarımı hafifçe gerdim, günaydın diyerek arabaya bindim.
Dışardan bakıldığında ilk olarak küçük yapısı ve hanım hanımcık görünümü ile dikkat
çeken bu araba şaşırtıcı bir iç mekân genişliğine sahipti. Eğimli geniş ön camı, yüksek tavanı,
geniş koltukları ve panoramik tavanı sayesinde iç mekânı son derece ferahtı. Hanımefendi
arkasına dönerek yumuşak bir sesle: “Yaz okuluna mı kaldınız?” diye sordu. “Hayır,
görevliyim.” dedim. Beyefendi dikiz aynasında gözlerimi yakalayarak: “Đkmale mi kaldınız?
Eskiden böyle derlerdi.” diye ilave etti.
“Evet, artık kullanılmıyor bu kelime” cümlesi ağzımdan çıkınca düşünmeye başladım.
Đkmal, ikmal müdürlüğü, ikmal sanayi, ikmal, yakıt ikmali, ikmal diye bir süre düşündüm.
Çok geçmeden kâmil ve kemal kelimeleriyle aynı kökten geldiği kanısına vardım. Đkmal,
bütünleme, eksik olan bir şeyin tamamlanması anlamına geliyor. Kâmil olmak, kemale ermek
deyimleri geldi aklıma. Tamamlanması gereken ne kadar çok eksik yanımın var olduğunu
hatırladım.
Araba, uzun yaşlı kestane ağaçlarının arasından, yokuş yukarı kıvrımlı virajlardan
geçerken çift kendi aralarında konuşuyordu, bense yine derin denizlerde yüzüyordum. Son
günlerde derinlerde yüzmek ne kadar da hoşuma gidiyordu.
“Virajı dönmeden inebilir miyim?” diye rica ettim.
Araba sağa yanaştı. Teşekkür etmek için dudaklarımı hafifçe gerdim. Teşekkür ettim
ve indim…▄
lifarsi
Yeni öğrendiği bir oyunu oynamak isteyen bir çocuk
sabırsızlığıyla birkaç gün önce okuyup aklımda tuttuğum
bir fikri bu vesileyle test etmek istedim: “Đnsanları, onlara
yaptığımız iyilik nispetinde severiz onların bize yaptığı
iyilikle değil”. Bu cümlenin ışığında hanımefendi ve
beyefendinin beni sevmeleri gerekiyordu.