VIII. KUR'AN SEMPOZYUMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_OKUMUSM.pdfKur'an,...

33
VIII. KUR'AN SEMPOZYUMU Günümüz Dünyasmda Müslümanlar 14-15 2005 1 Yozgat Ankara 2006

Transcript of VIII. KUR'AN SEMPOZYUMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_OKUMUSM.pdfKur'an,...

VIII. KUR'AN SEMPOZYUMU

Günümüz Dünyasmda Müslümanlar

14-15 Mayıs 2005 1 Yozgat

Ankara 2006

Fecr Yayınları: 94

Dizgi - Mizanpaj: CiNAS

Kapak: CiNAS

Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI

1. Baskı: Nisan'06

ISBN: 975-6004-09-6

FCR YAYlN REKLAM BiLGiSAYAR SAN. VE TiC. LTD. ŞTi.

Rüzgarlı Cad. Rüzgarlı işhanı No: 2 Kat: 5 Ulus/ANKARA

Tel: (O 312) 310 08 60- Fax: (O 312) 311 47 89

Web: www.fcr.com.tr- e-mail: [email protected]

Tebliğ : Kur'an'a Göre Dünya Ahiret ilişkisi

Doç. Dr. Mesut Okumuş (Gazi Ün. Çorum ilahiyat Fakültesi)

[email protected]

Dünya tad1 bal tadwor,

Dünya bizi aldatwor.

Giriş:

Kur'an'a göre dünya ve ahiret ilişkisi şeklinde bir üst başlık, Allah nokta-i nazarından dünya ve ahiret ilişkisi anlamına gelir. Böyledir, çünkü islam inancına göre Kur'an, Hz. Muhammed'in değil, bizzat Allah'ın ke­lamını ihtiva eder. Böyledir, çünkü islamiyet, Allah konuştuğunda ortaya çıkmış bir dindir. Müslümanların inancına göre Kur'an, Allah'ın insanlık alemine yönelik son evrensel hitabıdır. Hz. Peygamber yirmi küsur yıllık nübüvvet dönemi içinde Yüce Allah'ın kendisine vahyettiği ilahi mesajları insanlığa tebliğ ederek elçilik görevini yerine getirmiştir. Bundan sonra Yüce Allah ve Hz. Nebi, tüm inananları bağlayıcı tarzda ancak son ilahi kelam ve Hz. Nebi'nin sünneti aracılığıyla konuşacaktır. Bu nedenle teb­liğin başlığının, yazarın adı geçen iki kaynakta yer alan hitaplardan anla­dığı kadarıyla dünya ve ahiret ilişkisine dair görüşleri anlamına geldiğini belirtmek gerekir.

Kur'an'a göre dünya ve ahiret ilişkisini ortaya koymak için, vahyin nazil olduğu döneme kadar geri gitmek, ilahi çağrının doğrudan muha­tapları olan Arapların dünya ve ahiret konusundaki anlayışları ve Kur'an'ın buna nasıl baktığını tespit etmek gerekir. Konuya sağlıklı bir bakış açısı kazandırabiirnek için de öncelikle aşağıdaki soruların soruı­ması ve cevaplandırılmaya çalışılması gerekir. islamiyet gelmeden önce Cahiliye Araplarının dünya hayatına bakışları ve dünya ile ilişkileri nasıl­dı? Araplar arasında ölüm olgusu, öldükten sonra dirilme, hesaba çekil­me ve bu dünyada yapılan iyilik veya kötülüklerin karşılığını görerek so­nunda cennete yahut cehenneme gitme şeklinde bir ahiret inancı var

117

mıydı? Dünya ve ahiret konusundaki inanç ve telakkileri, müşrik Arapla- _ · rın dünyaya bakışlarını, gündelik yaşantılarını, gerek birbirleriyle ve ge­rekse eşya ve tabiatla ilişkilerini nasıl etkiliyordu? Kur'an, Arapların dün­ya ve ahiret konusundaki düşüncelerine, inançlarına nasıl yaklaştı; bu konuda yeni bir bakış açısı getirdi mi? Şayet cevap olumlu ise, islam'ın getirdiği yeni bakış açısı, öncelikle müşrikler, daha sonra. da Hz. Pey­gamber ve Müslümanlar üzerinde nasıl bir etki bıraktı; ne tür sonuçlar doğurdu? Yirmi küsur yıllık nüzul donemi boyunca Kur'an'ın öngördüğü dünya ve ahiret anlayışı, Hz. Peygamber ve sahabenin hayatına nasıl yansıdı?

Tabii burada güneelle olan ilişkisi sebebiyle sorulması ve cevap­lanması gereken başka sorular da bulunmaktadır. Zira Kur'an, Hz. Pey­gamber'in vefatından sonra da islam medeniyetinin kurucu unsurlarından biri olma özelliğini sürdürdü. Müslümanlar ilk asırlardan bugüne kadar, dünya ile farklı biçimlerde ilişki kurmayı sürdürdüler; bu ilişki, şu veya bu biçimde kıyamete kadar da sürecektir. O halde güneelle olan ilişkisi se~

bebiyle sorulması gereken ilave sorular şunlardır: Hz. Peygamberin vefa­tından sonra islam tarihinin sonraki devirlerinde, Kur'an'ın öngördüğü dünya ve ahiret anlayışı, Müslümanların inanç ve kültürlerini nasıl ve ne şekilde etkiledi? Asr-ı Saadetten sonra yaşanan tarihi süreçte Müslüman­ların dünya hayatına yönelik bakışlarında her hangi bir sapma veya kı­

rılma yaşandı mı? içinde yaşadığımız çağda, Müslümanlarının dünya ve ahiret ilişkisi konusundaki anlayışları, onların dünyaya ve hayata bakışla­rını hangi düzeyde ve nasıl etkilemektedir? Ahiret inancının günümüz Müslümanları üzerindeki işlevselliği hangi düzeydedir? islam açısından, hali hazırda modern dünyayı sarmalayan seküler anlayış ile islam'ın e­sas aldığı dünya ve ahiret ilişkisi arasında herhangi bir çatışma var mı­dır? islam'ın öngördüğü dünya ve ahiret anlayışının, modern dünyada egemen olan anlayışa ne gibi bir katkısı, veya modern dünyanın Müslü­manların dünyaya bakışları konusunda ne gibi etkileri olmaktadır?

Yukarıda zikredilen sorular, elinizdeki çalışmanın sorgulamaya ve gücü oranında cevaplamaya çalışacağı soru(n)lardan bazılarıdır. Kuşku­suz son derece hayati olan bu soru(n)lardan özellikle ikinci kısımda yer alanlar, elinizdeki incelemenin cevaplaması ve son sözü söyleyecek tarzda nihai bir çözüm önermesi mümkün olmayacak kadar çetin ve zorlu sorulardır. Zira bu tür sorular, yaklaşık iki yüz yıldır Müslüman aydınların, önde gelen fikir ve düşünce adamlarının üzerinde kafa yordukları, cevap­lamaya çalıştıkları, farklı çözüm önerileri geliştirdikleri sorulardır. Bu ne­denle elinizdeki tebliğde birinci bölümle ilgili bazı tahliller, ikinci kısımla il­gili ise muhtelif Müslüman düşünürlerin görüşlerine dair tasvir ve_ değer­lendirmeler yapmakla yetinilecektir.

118

1-Kur'an'da Dünya ve Ahiret Kavramlarının Kullanımı

Türkçe'de kullanılan "dünya" sözcüğü, Arapça kökenli "edna" keli­mesinin müennesidir. "Edna" kelimesi "dena"dan türemiştir ve "dena" kö­künün sonu "vav"lı ve "ye"li olmak üzere iki farklı türevi bulunmaktadır. Sonu "vav"lı olan "dena"nın muzarisi "yednCı", masdan "denavet" şeklin­dedir ve kelime, sözlükte zat1 veya hükmi "yakml1k'' manasına gelmekte­dir. Kelime, "zaman, mekan ve menzile" yakınlığı manasına da kullanıl­maktadır. "Sonra ona yaklaşarak (dena) yanma geldi." (53/Necm, 8) "Edna" kelimesi, "ekber''in zıttı olarak "asgari'' ve "hayırlı"nın zıttı manası­na "aşağiiik" (erzel) anlamına da gelir. "ister daha az (edna) ister daha çok olsunlar (ekber) ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar Onsuz olamaz­lar." (58/Mücadele,?) "Daha hayirii o/am daha aşağilik olanla m1 değiş­tirmek istiyorsunuz?" (2/Bakara, 61 ). 1 "Dena, yedni, daniye ve denayet" kelimeleri ise "alçak ve düşük olmak; bayaği, adi ve aşağiilk olmak'' gibi manalar taşır.2

Dünya kelimesi Kur'an'ın bazı ayetlerinde "ahir"in karşılığı olarak "evvel" manasında kullanılmıştır. "Önceyi de (dünya) sonray1 da (ahiret) kaybeder." (22/Hac, 11) "Ona bu dünyada iyilik bahşettik, şüphesiz

ahirette de o kendini dürüst ve erdemli kimselerin arasmda bu/acakttr." (16/Nahl, 122) Kelime "en uzak"ın (aksa) zıttı, "en yakın" (akreb) mana­sına da kullanılmıştır. "Siz vadinin bir ucunda (udvetid dünya) onlar da ta öteki ucunda (udvetil kusva) ve kervanm sizden aşağilarda olduğu gün(leri hat~rlaym)." (8/Enfal, 42) Dünya kelimesinin çağulu "duna" şek­lindedir. "Kübra" "küber" gibi. Dünya kelimesi ile aynı kökten gelen ve so­nu hemzeli olan "d-n-e" kökü vardır ki masdan "denaet"tir ve "bayağı ve hakir'' manasına gelir. Buna dayanarak "dünya" kelimesinin "yakml1k'', "a­şağida olmak'', "adi/ik ve bayağll!k'' anlamlarıyla da ilgisi kurulmuştur.

Kur'an'da sıkça kullanılan "ei-Hayfüu'd-dünya" ifadesi ise lafzen "yakın hayat" manasına gelmektedir.3

Türkçe sözlüklerde "dünya" kelimesi için beş farklı mana sıralanmaktadır: 1-EI, gün, herkes. 2-Dış çevre, ortam. 3-inançları bir olan ülke veya insanlar topluluğu. Bat1 dünyasi. Doğu dünyasi gibi. 4-Duygu, düşünce ve hayal alemi. S-Üstünde yaşadığımız gök cismi.4 Eski Türkçe'de dünya için "acun" sözcüğü kullanılırdı. Türkçe'de dünya sözcüğünü karşılamak için duruma göre "cihfm", "alem" ve "ari' kelimeleri de kullanılmaktadır. Cihan sözcüğü, Farsça bir isimdir ve 'dünya' ve 'kainat' manasına gelmektedir. Dünyayı zapteden fatih kişilere "cihangir'', dünya çapındaki işlere de "cihanşümCıl" tabiri kullanılır. "Alem" kelimesi ise Arapça kökenlidir ve "dünya, kainat, herkes ve bütün yaratıklar'' manalarma gelmektedir. Örneğin içki meclisi için "alem-i ab"; 1 Ragıb eı-lsfahani, ei-Müfredat fi garibi'l-Kur'an, s. 248-249. 2 Hans Wehr, A Dictionary of Modern Written Arabic, Beyrut, 1974, s. 294-295. 3 Ragıb eı-ısfahani, ei-Müfredat fi garibi'I-Kur'an, s. 248-249. 4 Komisyon, Türkçe Sözlük, TDKY, Ankara 1988, 1, 419-420.

119

dir. örneğin içki meclisi için "alem-i ab"; ruhlar alemi için "alem-i ervah"; uyku alemi için "alem-i Mb"; yaşadığımız oluş ve bozuluşa tabi dünya i­çin "alem-i kevnu fesad"; sefahat ve içki alemleri için "alem-i safa" veya "alem yapmak" tabirleri kullanılır.5 "Arz" kelimesi de Arapça kökenlidir ve "yer", "yeryüzü" manalarına gelir; dilimizdeki toprak parçası manasına "a­razi" sözcüğü bu kökten türemiştir.

Yukarıda sayılan kelimeler arasında dilimizde gezegen olarak yer­küre için kullanılan sözcük "dünya" kelimesidir. Oysa Kur'an'daki kulla­nımları itibariyle bakıldığında "dünya" kelimesinin yaklaşık 110 küsur yerde zikredildiği ve dilimizde kullanılan yerküre veya yeryüzü manasının aksine, çoğunlukla isim olarak değil, sıfat olarak kullanıldığı ve bunların çoğunda da "hayat" kelimesini nitelendirdiği görülür.6 Bu demektir ki "dünya" kelimesi Kur'an'da tek başır.a kullanıldığı yerler de bile, gezegen manasına dünyaya ve yerküreye değil, tamamen insan hayatıyla ilgili o­larak yeryüzünde yaşanan "dünya hayatı"na delalet etmektedir. Dolayı­sıyla kelime Kur'an'da daha çok "yakın hayat" veya "aşağıdaki hayat" manasına dünyada yaşanan hayata delalet eder.

Dünya kelimesi "yakınlık" manasının yanı sıra kökü dolayısıyla "a­şağı" manası da gelebilmektedir. Bu anlam "dünya hayatı"nın adiliği ve bayağılığı, "aşağılık" bir hayat olduğu manasına değil, Hz. Adem'in ulvi makamdan aşağıya inmesine (hubut) delalet eden ayetlere atfen "aşağı­da/arzda yaşanan hayat"a delalet ediyor olsa gerektir. Çünkü Kur'an dünya hayatını kötülemez ve olumsuzlamaz; yalnızca ahiret karşısında dünyanın tercih edilerek ahiretin inkar edilmesini eleştirir. Kısacası doğ­rudan insanı ve onun dünyadaki hayatını hedef alan Kur'an, dünya keli­mesini kullandığı yerlerde gezegen olarak dünyaya değil de insanoğlu­nun yeryüzündeki hayat serüvenine atfen "dünya hayatı"na vurgu yapar. Kur'an, gezegen veya yerküre olarak dünya ve onun belli parçaları için "arz" tabirini kullanır. "Arz" kavramını kullanırken de insanlara yerbilime dair bilimsel bilgiler vermeyi değil, ilahi hitaba mahzar olan basiret ve akl­ı selim sahibi insanlara, dini-ahlaki öğütler ve dersler vermeyi, kısacası onların dünya hayatını anlamlandırmayı amaçlar.

Tebliğin ikinci kısmını oluşturan "ahiret" kavramı üzerinde de kısa­ca durmakta yarar var. Arapça kökenli dini bir terim olan "ahiret", "e-h-r" kökünden gelmektedir; aynı kökten gelen "ahir" kelimesi "evvel"in zıttıdır ve "son" manasına gelir. Ahiret kelimesi, farklı biçim ve terkiplerle Kur'an­ı Kerim'de bir çok ayette zikredilen temel terimlerdendir. Kelime anlamı i­tibariyle "sonra, sonra gelen, daha sonra olacak olan" anlamına gelir. Di-

5 Nejat Muallimoğlu, Deyimler Atasözleri, Beyit/er ve Anlamdaş Kelime/er, 1. Baskı, istanbul 1983, s. 588. 6 Yaşar Nuri Öztürk, Kur'an'm Temel Kavram/an, Yeni Boyut, istanbuı1998, s.95.

120

ni bir terim olarak da ilk ve önce olan dünya hayatından sonra yaşanacak olan diğer ebedi hayata delalet eder?

Kur'an, "ahiret" kavramını bazı ayetlerde "önce, önce olan" mana­sına "Oia"nın karşıtı olarak kullanmıştır. "Öteki dünya (ahiret) senin için il­kinden (Ola) daha hayJrl!dJr." (93/Duha, 4) Kur'an'daki kullanılma biçimle­rine bakıldığında "ahiret"in bir çok ayette "dar" kelimesi ile yan yana gel­diği ve "ahiret yurdu" manasına "ed-darul-ahiret" şeklinde kullanıldığı gö­rülür. (2/Bakara, 94; 6/Enam, 32; 7/Araf, 169; 12/Yusuf, 109; 16/Nahl, 30; 28/Kasas, 77,83 29/Ankebut, 69;33/Ahzab, 29) "Ahiret" kelimesi yaklaşık yirmi altı ayette de "gün" manasına gelen "yevm" kelimesi ile beraber "yevmu'/-ahir' şeklinde kullanılır. (2/Bakara, 8; 62, 162, 177, 228, 232, 264, 3/AI-i imran, 114 ... ) "Ah iret" kelimesi yaklaşık 114 ayette de tek ba­şına kullanılmıştır. Kur'an'ın en temel kavramlarından biri olan ahiret, ba­zı sure ve ayetlerde farklı isim ve terkipler halinde de karşımıza çıkar. Örneğin Kur'an, "ahiret günü"nü karşılamak için "ed-darul-ahiret" veya "yevmu'l-ahire"nin yanı sıra, "yevmu'l-kıyame" (kalkış günü), "yevmu'd­din" (ceza/karşılık günü), "yevmu'l-azife" (yaklaşan gün), "yevmu't-tenad" (nida günü), "yevmu't-teğabun" (aldanma günü, kar zarar günü), "yevmu'l-ba's" (diriliş günü), "yevmu'l-fasl" (ayırım günü), "yevmu'l-feth" (fetih günü), "yevmu'l-hisab" (hesap günü) gibi daha bir çok değişik ifade ve tabir kullanmıştır. Bunlara "kıyamet, karia, es-saat, zilzal, infitar, inşikak" gibi kıyametle ilgili diğer kavramları da ekleyebiliriz.

Ahiretle ilgili bütün bu farklı isim ve terkipiere yer veren ayetlere bakıldığında, Kur'an'ın kıyamet olgusunu ve ahiret hayatının çeşitli sah­nelerini insanı derinden sarsan, son derece etkili, çarpıcı bir üslup ve an­latım tarzıyla tasvir ettiği görülür. Bu nedenle Kur'an'ın en bariz ve etkili tasvirlerinden biri de kıyamet sahneleri ile ilgili olan tasvirlerdir. Kur'an ahireti yalnızca tasvir etmekle kalmamış, o kadar etkili, canlı ve bariz bir dille anlatmıştır ki ilk muhataplar ahiret alemini tam bir şekilde yaşamış, sahnelerini görmüş, olaylarını seyretmiş ve bundan etkilenmişlerdir.8

"Ahiret" ile "dünya" kavramlarının Kur'an ayetlerinde yan yana kullanımı ve birbirleriyle yakın ilişkileri de dikkati çeker. Zira her iki kelime 60 küsur ayette yan yana zikredilmiştir. Bu zikredilmelerde de görülür ki Kur'an'a göre ahiret dünyanın gayesidir ve dünya hayatı ile ahiret hayatı birbirinden ayrı değildir; her iki hayat birbirine bağlıdır ve biri diğerinin temadisidir.9

Dünya ve ahiret kavramlarının Kur'an'daki kullanım tarziarına dair izahattan sonra, Kur'an'ın nüzul döneminde yaşayan Araplar arasında

7 el-ısfahanf, ei-Müfredatfigarlbi'l-Kur'an, s. 13-14; Öztürk, Kur'an'm Temel Kavram/an, s31. 8 Seyyid Kutup, Kur'an'da Kwamet Sahne/eri, çev: Süleyman Ateş, Hilal Yayınları, Ankara, t. y., s. 49. 9 Ömer Rıza Doğru!, Tann Buyruğu, lstanbul1955, 1, cxxıı.

121

'f:.

ahiret inancının bulunup bulunmadığına ve onların ahiret konusundaki inançlarının dünya hayatına karşı takındıkları tavra değinebiliriz.

2-Kur'an Öncesi Arap Toplumunda Dünya ve Ahiret Anlayışı

Cahiliye Araplarının ahiret hayatı konusundaki inanç ve telakkileri­ni, bu inanç ve telakkierin onların dünyaya bakışlarını nasıl etkilediğini, Kur'an'ın özellikle Mekke döneminde nazil olan sure ve ayetlerine baka­rak tespit etmek mümkündür. Çünkü dönemine ışık tutan en sahih tarih kaynağı olma özelliğini haiz olan Kur'an, bir çok Mekki sure ve ayette müşriklerin bu konudaki inançlarına temas etmiştir. Çeşitli sure ve ayet­lerde Arapların dünya hayatına nasıl baktıkları 'konusunda bilgi vermenin yanı sıra, onların öldükten sonra dirilme ve ahiret inancına karşı yaptıkla­rı değerlendirmelere, itirazlar ve tepkilere de yer vermiştir.

Kur'an'a biraz vakıf olan insan için Hz. Muhammed'in güttüğü p~y­gamberlik davasının en temel ilkelerinden birinin öldükten sonra dirilme, başka bir deyişle ahiret inancı olduğu kesindir. Bu hususta hiçbir kuşkuya ve tereddüde mahal yoktur. Daha bisetin üçüncü yılında "En yakm akra­bam uyar!" (26/Şuara, 214.) ayetinin emri gereğince uyarmak için kavmi­ni Safa Tepesi'ne toplayan Hz. Peygamber'in, tek tek adlarını saydıktan sonra karşısındakilere söylediği ilk cümle "Ben size önünüzdeki şiddetli azabt haber veriyorum!", bazı rivayetlerde de "Kendinizi cehennem ate­şinden koruyunuz!" olmuştur. 10 Nitekim Müslüman alimler de islam inan­cının temel esaslarını "tevhit, nübüvvet ve ahiret" olarak sıralamışlardır ki bunlar islam'ın olmazsa olmazlarıdır. 11 islam düşünce tarihinde ortaya çıkan ister itikadi, isterse ameli olsun tüm mezhepler, ahiret inancının varlığı konusunda ittifak etmişlerdir. Ehl-i Sünnet ile diğer ekoller, özellik­le de Müslüman filozoflar arasındaki ihtilaf, ahiretin varlığı noktasında değil, bunun ruhsal mı, bedensel mi, yoksa her ikisi birlikte mi olacağı şeklindeki keyfiyet üzerindedir. Yani ihtilaf nelikte değil niteliktedir.

Kur'an'ın Mekki ve Medeni ayetlerde ahiret kavramını nasıl kullan­dığına yukarıda değinmiştik. Muhtelif sureler içerisinde yer alan ayetler bir yana, nübüvvetin ilk dönemlerinde nazil olan bir çok Mekki sure, doğ­rudan kıyamet ve ahiret hayatını ele alır. Kıyamet, Tekvir, infitar, inşikak, Zilzal, Karia, Casiye, Teğabun, Gaşiye ve Vakıa gibi daha bir çok Mekki sure, kıyamet ve ahirete dair isimler taşımakta ve muhteva olarak kıya­met ve ahiret konusunu işlemektedir. Müşriklerin erken dönemlerde nazil olan mezkur surelerin içerdiği kıyamet ve ahiret inancına karşı gösterdik­leri tepkiler, ahiret inancının muhtemelen Mekke döneminde müşrikler i-

10 Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Bkz: Ramazan ei-BOtf, F1khu's-siyre, çev: Ali Nar, Gonca Yayınları, istanbul1985, s. 101-102. 11 Gazzali, Faysalu't-tefrika, (Mecmuatu resaif içinde), s. 247; ibn Rüşd, Felsefe Din ilişkiler (Faslu'I-Makal), çev: Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, istanbul1985, s. 135.

122

çin en büyük ve en aşılmaz engellerden birini oluşturduğunu göstermek­tedir. Mekkl sure ve ayetlerin, kıyametin kopması, öldükten sonra dirilme, bu dünyada yaptıklarından öte dünyada hesaba çekilme; inanan ve salih amel işleyenierin cennete, inkar eden ve kötülük yapanlarınsa cehenne­me gideceğine dair vurgusu, müşrik Arapların inkarı, yüz çevirmeleri, tepki göstermeleri ve alaycı tepkileriyle karşılanmıştır. 12

Aşağıdaki ayetler islam öncesinde müşriklerin kıyamet ve ahiret inancı diye bir anlayışlarının bulunmadığını ve yeni inancı benimseme konusunda son derece zorlandıklarını net bir biçimde ortaya koymakta­dır: "Hayat ancak bu dünyadakinden ibarettir. Biz dirilecek değiliz" dedi­ler." (6/En'am, 29) "Ölen kimseyi Allah'm diri/terneyeceği üzerine bütün güçleri ile Allah'a yemin ederler." (16/Nahl, 38) "Onlara öldükten sonra di­rileceksiniz" desen, inkar edenler mutlaka: "Bu apaçtk bir büyüdür'' der­ler." (11/Hud, 7) "Öidüğümüz toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mt diriltileceğiz?" dediler. "Ando/sun bu tehdit bize de bizden önce atalanmt­za da yapi/dt. Bu, öncekilerin masallanndan başka bir şey değildir." dedi­ler." (23/Müminun, 82-83) "inkar edenler: "Ktyamet bize gelmeyecektir'' dediler. De ki: "Hay1r öyle değil! Görülmeyeni bilen Rabbime andolsun ki o saat size mutlaka gelecektir." (34/Sebe, 3-4)

Öldükten sonra çürüyerek toza toprağa karışan kemiklerin tekrar hayata kavuşacağını kabul etmeyen Araplar için hayat, yalnızca bu dün­yada yaşanandan ibaretti. Bazı ayetler müşriklerin ağzından bu iddiayı şu ifadelerle dile getirir: "Hayat ancak bu dünyadaki hayattmtzdan ibaret­tir; ölürüz ve yaşanz, bizi ancak zar11anm geçişi yok/uğa sürükler" derler. On/ann bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece böyle santrlar. Ayetlerimiz onlara açtkça okunduğu zaman; "Doğru sözlü iseniz babalanmtzt getirin" demekten başka bir delilleri yoktur." (45/Casiye, 24-25)

Müşrikler arasında kıyamet ve öldükten sonra dirilme inancının bu­lunmaması, yeni dinin getirdiği ahiret inancı ilkesinin, onların yalnızca bazılarının değil, tümünün problemi olduğunu göstermektedir. Son dö­nem Kur'an müfessirlerinden M i zzet Derveze ( ö.1984) bu durumu, kut-

, sal kitabı bulunan ve Müslümanlarca ehl-i kitap olarak kabul edilen Ya­hudi ve Hıristiyan toplumların ahirete dair anlayışlarının belirsizliğine da­yandırarak izah eder. Ona göre Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta ölümden son­ra diriliş, ahiret günü, hesaba çekilme, mükafat veya ceza gibi konularda açık bir beyanat ve net bir görüşün olmayışı, Arapların zihinlerinde ve düşünce dünyalarında meseleyi çözümü mümkün olmayan bir düğüm haline getiriyordu. Bu nedenle de onlar, ahiret hayatı konusunda yapılan

12 Derveze, M. izzet, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatt, çev. Mehmed Yolcu, Yöneliş Ya­yınları, istanbul 1989, 1, 376-377.

123

'f,'

uyarı ve tehditleri; inkarla, alaycı bir tavırla karşılıyor ve yüz çeviriyorlar- . · dı.13

Gerek Hıristiyanlık ve gerekse Yahudilikte 'ahiret' inancının var ol­duğu, ancak ilkinde bu inancın çok zayıf, ikincisinde de yok gibi olduğu ileri sürülmüştür.14 Bazı araştırmacılara göre Yahudilikte ahiret inancı sonradan ortaya çıkmıştır. Dünyevl bir din olan Yahudiliğin ayırt edici ö­zelliklerinden birisinin, revrat'ın Hz. Musa'ya atfedilen beş temel kitabın­da 'ahiret' inancının yer almaması ve bu inancın Yahudiler arasında sür­gün sonrası geç dönem peygamberlerinde cılız bir şekilde ortaya çıkmış olmasıdır. 15 Ancak yakın zamanlara kadar tekrar edile gelen, Eski Ahit'te ölüm sonrası hayat fikrinin M.Ö. ikinci yüzyıla ait olan Danyal'a gelinceye kadar görülmediği önyargısı, sonraki araştırmalarla aşılma yolundadır. 16

Meseleye Hıristiyanlık açısından bakıldığında, konu ile ilgili araştırma yapanların tespitine göre Allah ve ahiret inançları arasında doğru türden bir ilişkiyi, Teosentrik anlayışı yansıtan Sinoptik incillerde görmek müm­kündür. Ancak burada anılan ilişki, Allah'ın hükümranlığı kavramı çerçevesinde ele alınmıştır. Yeniden dirilme fikrinin Sinoptikler'de de Teosentrik anlayış doğrultusunda ele alındığını söylemek mümkündür. Ancak Yeni Ahit'in geri kalan kısmının, ilk kilise'ye ait Kristosentrik anla­yışın etkisinde olduğu görülmektedir. Bu, kendini Mesih, hüküm ve yeni­den dirilme mefhumlarında açıkça göstermektedir.17

Kıyametin kopması, öldükten sonra dirilme ve yaptıklarından he­saba çekilerek sonunda cennete veya cehenneme gitme şeklinde bir an­layışı kabul etmeyen müşrik Araplar için hayat, yalnızca bu dünyada ve bir defalığına yaşanan hayattan ibaretti. Şirkle karışık da olsa Araplar a­rasında Allah inancının bulunduğu biliniyor. Yine onların putlar için bazı ritüelleri yerine getirdikleri de bilinmektedir. Ancak "şirk dindarlığı" diyebi­leceğimiz Mekkeli müşriklere özgü L·u tapınma biçimi, uhrevl bir gaye ile değil, sırf bu dünya olayiarına ve dünyaya dair hedefleri gerçekleştirmek amacıyla yapılırdı. Müşriklerin ibadetleri bu dünyada başlarına gelmiş veya gelebilecek olan bir felaket korkusuyla, kendilerini bulmuş veya bu­labilecek olan bir kötülükten kurtulmak, onu başlarından savmak; yahut umdukları bir nimeti, rızkı, iyiliği, kazancı veya zaferi elde etmek için ya­pılan bir dindarlıktı; yoksa uhrevi bir gaye için değildi. 18 işte islam bu iba­det anlayışını değiştirdi; önce putları yıktı, sonra da dindarlığı hem bu dünya, hem de ahiret saadetini elde etmek, daha üst seviyede de Allah

13 Derveze, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayati, 1, 377. 14 Ramazan Altıntaş, "islam'a Göre Sekülerleşmenin imkanı", islamiyat, IV (2001 ), sayı 3, s. 134. 15 ilhami Güler, "Dünyanın Başına Gelen "Derin Sapkınlık": Dünyevileşeme", islamiyat, IV (2001 ), sayı 3, s. 37. 16 Mehmet Paçacı, Kur'an'da ve Kitab-I Mukaddeste Ahiret inanc1, istanbul1994, s. 187. 17 Paçacı, Kur'an'da ve Kitab-1 Mukaddeste Ahiret inanci, s. 269. 18 Derveze, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayati, 1, 378.

124

sevgisi ve hoşnutluğu kazanmak için yerine getirilmesi gereken bir kulluk bilinci haline getirdi.

Hülasa zor ve çetin bir coğrafyada, zorlu tabiat şartları altında ya­şayan Araplar için zevk ve mutluluk kadar, acı ve sıkıntılarla da dolu olan ölümlü dünya, bir kereliğine yaşanan dünyaydı. Dolayısıyla dünyaya ve dünya hayatına karşı cahill tutum, bir anlamda "Gün bu gündür; an bu an!" sözlerinin ifade edebileceği şekilde tamamen dünyev1 bir karaktere sahipti. Bu anlayışın doğal sonucu, dünyadan ve dünyev1 zevklerden a­zami ölçüde yararlanmak ve felekten alınabildiği oranda kam almaya ça­lışmaktı. Dolayısıyla hayata karşı takınılan cahil! tavır, eğlence ve zevk düşkünlüğünü yücelten hedonist bir tavırdı. 19 Bu gerçeği, Mekke döne­minde nazil olan bir ayet şu şekilde vurgular: "Dünya hayatmm rahatma dalarak eğlenceyi ve geçici zevkleri dinleri haline getiren kimseleri kendi haline bJrakr' (6/En'am, 70) Ziya P.::ışa'nın (1825-1880) aşağıdaki beyti, hayata karşı takınılan hedonist cahill tavrın belli bir zaman dilimiyle sınırlı olmadığını ve tarihin her döneminde görülebileceğini veciz bir şekilde tasvir eder:

iç bade güzel sev var ise akl u şuOrun

Dünya var imiş, ya ki yok olmuş ne um0run.20

Cahiliye devrine özgü hazcı tavır, günümüz dünyasında da giderek yaygınlaşan bir anlayış olarak karşımıza çıkmaktadır. Hazcı tutum kitle iletişim araçları vasıtasıyla şu veya bu oranda bütün kesimleri etkilemek­tedir. Tensel hazcılığı ve eğlence düşkünlüğünü yücelterek hayatın tek ve vazgeçilmez amacı haline getiren hedonist tavrın vardığı nihai nokta, sınır tanımayan cinsel özgürlük ve sapkınlıklar, uyuşturucu madde ba­ğımlılığı, rock ve pop kültürü, ahireti bütünüyle yadsıyarak dünyev1 zevk­leri yüceitme ve yeni nesillere farklı rol modelleri ve idolleri sunma şek­linde kendini göstermektedir.

3- Kur'an'da Dünya ve Ahiret Hayatına Dair Niteleme ve Tas­virler

islam dini, temel referans çerçevesi olarak Allah' ı merkeze alan bir yaklaşımı ve anlayışı benimser. islam'a göre ister dini, isterse dünyevi olsun bütün meseleler, Yüce Allah'a iman ve ona karşı ahlaki sorumlulu­ğu yerine getirme şuuru etrafında şekillenir. Başka bir deyişle Tanrı mer­kezli evrende her şeyin merkezinde tanrı vardır. Bütün yollar ona çıkar, onunla anlam kazanır, bütün uğraşlar onun uğruna yapılır, her şey anla-

19 Bu felsefeyi "Bas bas paralan Leyla 'ya, Bir daha m1 ge/ecez dünyaya" dizesinin dile getirdiği anlayışla özetlemek de mümkündür. Tabii "Gördün mü gördün mü, paraları basmayı gördün mü, Havaları basmayı gördün mü" dizeleri bu anlayışa güzel bir cevap niteliğindedir. 20 Ziya Paşa, Terci-i Bend Terkib-i Bend, Çıdam Yayınları, istanbul1992, s. 87.

125

mını onunla kazanır, zira tüm değerlerin kaynağı da odur.21 Dolayısıyla Müslüman'ın yaptığı gündelik dünyevi işlerde bile merkezde yaratıcı kud­retin varlığı, O'nun her an her yerde hazır ve nazır olduğu anlayışı yatar. Müslüman hayat boyu onun rızasını kazanma arzusu içinde yaşar. Al­lah'ın bilgi ve izni dışında kainatta bir yaprak dahi kımıldamaz. "Allah, ka­rada ve denizde olan her şeyi bilir; bir yaprak düşmez ki ondan haberdar o/masm; ne yeryüzünün derin karanftğmda bir habbe, ne de canft veya ölü hiçbir şey yoktur ki O'nun apaçtk fermanmda kaydedilmiş olmasm." (6/En'am, 59) Müslümanların gündelik hayatiarına dair temel bilgiler içe­ren bir ilmihal kitabının başında şu ibareler yer almaktadır: "ilmihal, Müs­lümanların itikad ve amele dair öğrenmeleri lazım olan meseleleri bilme­leridir. ilmin en faziletiisi ilmihal, amelin en faziletiisi ise hıfz-ı haldir. Hıfz-ı hal ise Müslümanların vakitlerini beyhude ve boş yere geçirmeyip daima Cenab-ı Hakk'ın rızayı şerifi uğruna bezı-u say etmeleridir."22

Bu temel tespitten sonra Kur'an'ın dünya ve ahirete dair ayetlerini inceleyerek, ilahi hitabın bu konuda özelde Müslümanlara genelde de in­sanlığa neler söylediğini ortaya koyabiliriz. Bu amaçla önce dünya ve ahiretten bahseden Mekk1 ve Medeni ayetleri tespit etmeye, sonra da kronolojik olarak mezkur ayetlerin içeriklerine bakmaya çalışalım.

a-Mekki Sureve Ayetlerdeki Niteleme ve Tasvirler

Mekke dönemine ait bazı ayetlerde müşriklerin dünya hayatına ba­kışları ve ahiret inancını kabul etmedikleri bilgisi yer alır ve ahireti inkar edenlerin eğlenceyi ve geçici zevkleri din haline getirdikleri, ancak ahirette bunun hesabının sorulacağı vurgulanır. Buna dair ayetleri yuka­rıda zikretmiştik. Bu meyanda başka bir ayetin meali şöyledir: "Doğrusu Allah gerçeği inkar edenleri her ikisinden de yoksun ktlmtşttr; o kimseler ki dünya hayatma kapiftp eğlenceyi ve geçici zevkleri dinleri haline getir­miş/erdi" diye karştftk verecekler." (7/A'raf, 51)

Dünya ve ahiret hayatından bahseden bazı ayetlerde Mekke müş­riklerinin dünyada yaşadıkları hayatın, tesadüfen ve tabiatın kör güçleri­nin bir ürünü olarak sürdüğü iddiasına sahip oldukları belirtilir: "Onlar ha­la: "Bu dünyadaki hayattmtzdan başka bir şey yok!" derler. "Dünyaya geldiğimiz gibi ölürüz ve bizi ancak zaman yok eder." Fakat on/ann bu konuda hiçbir bilgileri yok: Onlar sadece zannederler." (45/Casiye, 24 )23

Ancak aynı surede onların alay edip durdukları şeyin kendilerine gelip çatacağı ve şöyle karşılık verileceği vurgulanır: "Ve onlara "Siz" denile­cek, "bu günün geleceğine afdtrmadtğmtz gibi biz de bugün size aldtrma­yacağJz; sonuçta varacağmtz yer ateştir ve size yard;m edecek bir kimse

21 Abdulkerim Süruş, Biz Hangi Dünyada Yaşworuz, s. 65. 22 Hasan Hilmi Bin Osman Nuri, Dürr-i Sencide, Dersaadet, Marifet Matbaası, 1. Baskı, 1927, s. 5. 23 Muhammed Esed, Kur'an Mesaji, s.1022.

126

de bulamayacaksmtz; böyle o/acakttr, çünkü siz Allah'm mesajlanm kü­çümseyip alaya aldmtz ve bu dünya hayatmm sizi ayartmasma izin ver­diniz!' ( 45/Casiye, 33-34)

Müşriklerin yeri ve göğü, Güneş'i ve Ay'ı kimin yarattığı, yağmuru kimin yağdırdığı sorularına "AIIah'tır" diye karşılık vereceklerini ifade e­den ayetler grubunun sonunda şöyle bir hatırlatma yer alır: "Bu dünya hayatt geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir; oysa sonraki hayat (dar-1 ahiret) tek (gerçek) hayatflr; keşke bunu bilse/erdi!' (29/Ankebut, 64) "Onlar bu dünya hayatmm yalmzca görünen yüzünü ta­mr/ar, ebedf ve nihaT olandan ise tamamen habersizdir/er. Onlar kendi iç­lerinde bir muhasebe yapmayt hiç bilmezler mi?" (30/Rum, 7-8) "Bakm, biz, elçi/erimizi ve imana ermiş olanlan (hem) bu dünyada hem de bütün şahit/erin haZir bulunacaği günde koruyacağtz. O gün zalim/ere mazeret­lerinin hiçbir faydast olmayacak, on/ann payma her türlü iyilikten yoksun btraktlma ve korkunç bir son düşecektir." (40/Gafir, 51-52) "O halde, bizi anmaktan uzak duran ve bu dünya hayatmdan başka bir şeye önem vermeyeniere mani ol/itiraz et." (53/Necm, 29)

Bazı Mekk1 ayetlerde müşrik toplumun varlıklı ve zengin kesimleri­nin bolluk ve rahatlığın verdiği şırnarıklıkla öldükten sonra dirilmeyi ve ahireti inkara yeltendikleri vurgulanır: "Ve toplumun kendilerine dünya hayatmda bolluk ve genişlik bahşettik diye bununla kurum/amp hakkt ka­bule yanaşmayan, ahiret gerçeğini yalan sayan seçkinler çevresi (mütref) "Bu adam yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen, sizin gibi bir ölümlüden başka bir şey değildir." dediler ... Bu adam size ölüp de toza toprağa ve kemiğe dönüştükten sonra (yeni bir hayata) kavuşturu/acağmlZI mt vaat ediyor? Çok uzak, gerçekten çok uzak bu vaat edildiğiniz şey! Bu dünya­da yaşadtğmtz hayattan başka hayat yok: ölürüz ve (ancak bir kere) ya­şanz; bir daha asla diriltilmeyiz! Bu adam kendi uydurduğu yalanlan Al­lah'a yaktştwan bir yafanetdan başka biri değil ve dolaytstyla biz asla ona inanacak değiliz!' (23/MüminOn, 33-38) Ayette ifade edilen 'mütref' söz­cüğü, kolay ve müreffeh bir hayat yaşayan, hayatın tadını çıkaran, yani yaşantılarında ahlaki-dinT endişelere yer vermeyen insanlar grubu de­mektir.24 Para ve servetin insanı şımartabileceğini ifade eden Mekke dev­ri ayetlerinden birinde şöyle buyrulmaktadır: "Bu dünyada geçim araçla­nm onlar arasmda bölüştüren ve on/ann baztstm başkalanna yardtm et­meleri için diğerlerinin üstüne çtkaran biziz; Rabbinin bu rahmeti, on/ann yJğabilecekleri bütün (dünyevi servetler)den daha haytrlidtr. Eğer (stmr­stz zenginlikterin önlerine serilmesiyle) bütün insanlar tek bir ( şeytani top­lum) haline gelmeyecek olsaydt, (şimdi) rahmam inkar edenlerin evlerini gümüşten çat1far ve ttrmanacaklan (gümüşten) merdiven/er ile donattrdtk

24 Muhammed Esed, Kur'an Mesaji, çev: Cahit Koytak Ahmet Ertürk, işaret Yayınları, istanbul 1999, s. 449; ilhami Güler, "Dünyanın Başına Gelen "Derin Sapkınlık": Dünyevileşeme", islamiyat, IV (2001), sayı 3, s.44.

127

ve evlerine (gümüş) kap1far, üzerinde yatip uzanacaklan (gümüş) yatak- · · lar ve (sm1rstz ölçüde) altm ... Ama bunlann tümü, bu dünya hayatmm (gelip geçici) zevklerinden başka bir şey değildir; halbuki Allah'a karş1 so­rumluluk duyanlan öteki dünya(da) Rableri katmda (mutluluk) bekler." (43/Zuhruf, 32-36)

Bazı Mekkl ayetlerde dünya hayatının aldatıcılığı ve insanı baştan çıkarıcı özelliği vurgulanır ve insanların buna dayanarak yanlış yollara saptıkları, oysa ahiretin daha hayırlı ve ebedi olduğu ifade edilir: "Bu dünya hayati on/an ayartm1ştir: Böylece onlar, hakikati inkar ettiklerine dair kendi aleyhlerine şahitlik yapacak/ardir." (6/En'am, 130) "Dünya ha­yati sadece oyun ve oyalanmad1r; müttakiler için ahiret yurdu daha hayir­!JdJr. Düşünmüyor musunuz?" (6/Enam, 32) "Bizimle karşiiaşmayi um­mayan ve dünya hayatmdan hoşnut olup ona bağlanan/ann ve ayetleri­mizden habersiz bulunaniann kazandikianna karşilik varacaklan yer ce­hennemdir."(10/Yunus, 7-8) "Ey insanlar! Allah'm (yeniden dirifme) vaadi gerçektir: sakm, bu dünya hayatmm sizi ayartmasma ve Allah hakkmdaki (kendi) çarpik düşüncelerinizin sizi sapt1rmasma izin vermeyin." (35/Fatır, 5)

Dünya ve ahiret hayatını mukayese eden bazı Mekki ayetlerde, Müslümanlara yönelik özendirici ve teşvik edici ayetler bulunmaktadır. Müslüman olmaları sebebiyle maruz kaldıkları çile ve sıkıntılardan dolayı bunalan insanlara, sabırlı olmaları, sonunda başanya ulaşacaklan ve çektikleri sıkıntıların karşılığını ahirette görecekleri vaadi yer alır: "De ki: "Ey inanan kullanm! Rabbinize karşi sorumluluğunuzun bilincinde olun! Bu dünyada iyi şeyler için gayret edenleri güzel bir son beklemektedir. (Unutmaym ki) A/lah'm aw geniştir, (ve) Slkmtlfara göğüs gereniere mü­kafatlan hesapsiz verilecektir." (39/Zümer, 10) "Kim öteki dünyada ka­zanç elde etmeyi isterse onun kazanemda bir art1ş sağlanz: bu dünyada bir kazanç isteyene ise ondan bir şeyler ver(ebil)iriz fakat böyle biri, öteki dünya(nm nimetlerin)den hiçbir pay alamayacaktlr." (42/Şura, 20) "(U­nutmaym ki) size ne verildiyse bu dünya hayatmdan (geçici) bir zevk al­mantz içindir. Allah katmda olan ise daha iyi ve daha kaiJcidir." (42/Şura, 36) "Hakikati inkara şartlanmiş olanlar ateşin karş1sma getirilecekleri gün (onlara:) "Bütün güzel şey/er(deki paymiZI) dünya hayatmda tükettiniz, (öteki dünyayi hiç düşünmeden) onlarla sefa sürdünüz!" denilecektir, "O halde bugün yeryüzünde küstahça büyüklük tasladiğmJz ve hak/1 olan her şeye karşi mücadele ettiğiniz için ve yapfiğiniZ bütün sapkm/Ikiann karşifiği olarak aşaği/anma cezas1 ile ceza/andmlacaksmJz." (46/Ahkaf, 20) "Çünkü hak ve adalet snirlanni ihlal eden ve bu dünya hayatini tercih eden(in) varacağ1 yer o yakJel ateştir. Ama rabbinin huzurunda korku ile duranm ve nefsini kötü arzulardan al1koyanm varacağ1 yer cennettirf' (79/Nazi'at, 37-41) imandan sonra baskı altında kalarak inkar etmiş gibi görünen Müslüman kimseler hariç, bilerek isteyerek hakkı inkar eden

128

müminlere bir hışımın çökeceği ve böylelerinin büyük azaba uğrayacak­ları belirtilir: "Bütün bunlar on/ann dünya hayattm ahirete yeğleme/erin­den ve Allah'm da hakkt inkar eden kimseleri doğru yola yöne/tmernesin­den ötürüdür." (16/Nahl, 1 07)

Kur'an, dünya ve ahiret ilişkisini açıklarken tarihe de atıflar yapar ve geçmiş peygamberlerin hayatını, bazı olumlu ve olumsuz tarihi şahsi­yetleri örnek vererek hem müşrikleri hem de Müslümanları uyarır. NüzOI bakımından sekizinci sırada yer alan erken dönem Mekkl surelerden bi­rinde insanların dünya hayatını ahirete tercih ettikleri, oysa ahiretin daha hayıi-lı ve baki olduğu, bunun Hz. ibrahim ve Hz. Musa'nın vahiylerinde de belirtildiği vurgulanır: "Ama haytr, siz bu dünya hayatmt tercih edersi­niz, oysa gelecek hayat daha iyi ve daha kaltctdJr. Gerçek şu ki bunlar, geçmiş vahiy/erde (bildirilmiş)tir. ibrahim ve Musa'ya indiri/en vahiylerde." (87/A'Ia, 16-19) "Haytr, haytr! Ey insanlar sizler çabuk elde edeceğiniz dünya nimetlerini seversiniz ve ahireti btraktrsmtz." (75/Kıyame, 20-21) "Doğrusu insanlar çabuk elde edilen dünya nimetlerini sever de; ağtrltğt çekilmez günü arkalannda b1raktrlar." (76/insan, 27) Geçmiş nebilerin uyarıları bağlamında Hz. Musa'nın kavmine yönelik önerilerine yer verilir ve onun dünya hayatının aldatıcılığı konusunda kavmini uyardığı vurgu­lanır: "Ey kavmim! Bu dünya hayalt gelip .geçici bir eğlenceden başka bir şey değildir, halbuki öteki dünya kaltel bir yurttur. Kim kötülük yapmtşsa sadece yapttğt kadanyla cezalandtrt!acakttr; kim de ister erkek ister ka­dm olsun, iman edip doğru ve yararlt işler yapmtşsa cennete girecek ve orada kendisine hesapstz nimetler verilecektir." (40/Gafir, 39) Tarihi şah­siyetlerin hayatlarından ibret verici örnekler bağlamında Hz. Musa'nın kavminden meşhur Karun'a ve hazinelerine değinilir. Sahip olduğu servet ve zenginiikierin kendisini şımarttığı belirtilerek mürninlerden onun haya­tından dersler çıkarmaları istenir: "Öyleyse Allah'm sana verdiklerinden yararlanarak yalntzca ahiret yurdunu ara; bu arada pek tabii, bu dünya­daki nasibini de unutma ve Allah nastl sana iyilikte bulunduysa, sen de öyle iyilik de bulun ve saktn yeryüzünde bozgunculuk ve kanştkltk çtkar­maya çalişma. Çünkü Allah bozguncu/an sevmez" dedikleri zaman, (Ka­run onlara:) "Bu (servet) bendeki bilgi sayesinde bana verildi!" diye karşt­I/k verdi." (28/Kasas, 77/78) Ayetlerin devamında devrindeki insanların dünya karşısındaki tavırları ile ilgili açıklamalara da yer verilir: "(Karun) iş­te böyle görkem ve gösteriş içinde soydaşlanmn karştsma çtkardt. Yal­mzca dünya hayatma gözünü dikenler, "Ah n'olurdu" derlerdi, "Karun'a verildiği kadar bize de verilseydi! Gerçekten o çok talih/i biri!" Kendilerine doğru, güvenilir bilgi bahşedilmiş o/an/arsa, "Yaztklar olsun size!" derler­di, "Gerçekten inanmtş olan, dürüst ve erdemli davrantşlarda bulunan kimseler için Allah'm tasvip ettiği şeyler daha haytrltdtr." (28/Kasas, 79-80) Kur'an'ın bu bağlamda zikrettiği üç büyük olumsuz tarihi tipierne var­dır ki bunlardan iktidarı elinde tutan Firavun'la servet ve sermaye sahibi

129

Karun ismen zikredilmiş, onlara bilgi ve meşruiyet sağlayan Bel'am ise ismen zikredilmese de tavrına değinilmiştir.

Mekki surelerden birinde insana yakışan tüm erdemleri kendinde toplayan ve sahici bir şekilde Allah'a bağlanan, verdiği nimetler dolayısıy­la Allah'a karşı her zaman şükranla dolu olan örnek şahsiyet olarak Hz. ibrahim zikredilir: "Biz de bunun için ona bu dünyada iyilik (hasene) bah­şettik; şüphesiz ahirette de o kendini dürüst ve erdemliler (salih/er) ara­smda bulacaktff." (16/Nahl, 122) Benzeri bir ayet nüzul dönemi belirsiz olan bir surede de yer alır. Hz. ibrahim'e ishak'ı ve Yakub'u bahşedip so­yundan da peygamberliği ve vahyi devam ettirdiği belirtildikten sonra de­vamla şöyle denir: "ibrahim'i bu dünyada mükatatlandJrdtk; o öteki dün­yada da mutlaka dürüst ve erdemliler arasmda yer alacakttr." (29/Ankebut, 27) Olumlu bir tipierne olarak Hz. Lokman'a da değinilerek onun oğluna yaptığı tavsiyeler arasında dünya hayatının aldatıcılığı ve yanıltıcılığı da yer alır: "Ey insanlar! Rabbinize karşt sorumluluğunuzu unutmaym ve ne hiçbir anne babanm çocuğuna herhangi bir faydasmm erişebileceği, ne de hiçbir çocuğun anne babasma en ufak bir fayda sağ­layamayacaği günden korkun! Unutmaym Allah'm (yeniden diriltme) va­adi gerçektir. Öyleyse bu dünyanm sizi ayartmasma izin vermeyin ve Al­lah hakktndaki müsrifçe düşüncelerinizin sahte cazibesine kaptlmaymf' (31/Lokman, 33)

Mekke dönemi ayetlerinde tarini şahsiyetlerin hayatlarından örnek­lerin yanı sıra, bizzat Hz. Peygamber'e yönelik uyarılar da bulunmakta­dır: "Ve rabbinin hoşnutluğunu umarak sabah akşam ona ya/vanp yaka-

." rantarla birlikte sen de sabret; dünya hayatm m cazibesine kaptltp da sa­km gözlerini on/ann üzerinden aytrma; iyi ve güzel olan ne varsa hepsini terk edip bencil arzulannm peşine düştüğü için kalbini zikrimize karş1 du­yarstz ktldJğtmJz kimseye aldlfmaf' (18/Kehf, 28) "Rtzkt dilediğine bolca, dilediğine de stmrlt ölçüde veren Allah'ttr. Hal böyleyken, dünya hayatma sevinir/er; oysa ahiret hayalt yanmda dünya hayati yalmzca geçici bir do­yumdan, bir avuntudan ibarettir." (13/R'ad, 26) Bu ayet "Rızkı veren Bari Hüda" ve "er-Rızku alellah" sözlerine ilham kaynağı olmuş gibi.

Mekke dönemi surelerinden birinde yer alan dünya hayatına yöne­lik tasvirler şu şekildedir: "Size verilen şeyler dünya hayatma ilişkin geçici doyurnlardan ve yine dünyada kalan süs ve eğlenceden ibarettir; oysa Allah katmda kazam/anlar daha haytrlt, daha kaltctdff. AkimiZI kullanma­yacak mtstmz? Öyleyse kendisine gerçekleştiğini göreceği güzel bir vaat­te bulunduğumuz kimsenin hali, kendisine dünya hayatmda geçici do­yum/ar sağladtğtmtz, ama Ktyamet günü kendisini yargt karş1sma çtkan­/acaklar arasmda bulacak olan kimsenin hali gibi midir?" (28/Kasas, 60) Bu ayet "Dünya malt dünyada ka/u" atasözüne ilham kaynağı olmuştur.

130

Bazı ayetlerde dünya hayatının faniliği ve geçiciliği, semadan inen yağmur suyunun yeşerterek göz alıcı görkemine kavuşturduğu yeryüzü bitkilerine benzetilir: "Dünya hayatmin gökten indirdiğimiz suya benzedi­ğini onlara anlat: Öyle ki yerin bitkileri onu emerek zengin bir çeşitlilik i­çinde boy verip birbirine kanşJr!ar; ama bütün bu canli/tk, çeşitlilik sonun­da rüzgann savurup götürdüğü çer çöpe döner. Her şeye karar veren yalntz Al/ah'ttr. Mal mülk ve çocuklar, dünya hayatmm süsleridir; ama ü­rünü kalJet olan dürüst ve erdemli davrantşlar ise, karşiltğt baktmmdan, Rabbinin katmda daha değerli ve bir ümit kaynağt olarak daha verimlidir." (18/Kehf Suresi, 45-46)

Yukarıdaki iki ayet Yunus Emre'nin bir dörtlüğüne esin kaynağı ol-muş gibi.

Mal sahibi mülk sahibi

Hani bunun ilk sahibi

Mal da yalan mülk de yalan

Var biraz da sen oya/an.

b-Medeni Sure ve Ayetlerdeki Niteleme ve Tasvirler

Mekke döneminde nazil olan ayetlerin daha çok inanç, Medine dö­neminde nazil olan ayetlerinse amell konular üzerinde durduğu malum­dur. Ancak ahiret konusunun -Mekke dönemi kadar yoğun ve ağırlıklı ol­masa da-, Medine döneminde de işıenmeye devam edildiği görülmekte­dir. Medeni sure ve ayetlerde yer alan dünya ve ahiret hayatına dair tas­virler, Mekke döneminde nazil olan sure ve ayetlerdeki yaklaşımları sür­dürür mahiyettedir. Ancak burada artık ahiretin bir iman meselesi olarak benimsetilmesi değil, müminlerin hayatındaki işlevi üzerinde durulur. Bu amaçla ahirete dair ayetlerde bir yandan Müslümanların imanı sağlam­laştırılırken, diğer yandan da inançlarının gereğini yapmaya yönelik emir­ler, teşvikler ve özendirmeler yer alır. Bu bağlamda mürninler cihada teş­vik edilir, onlardan ahiretteki büyük ecir ve sevabı gözetmeleri istenir. Dünyevileşmiş bir toplum örneği olarak Yahudilerin adı geçer ve onların bu tutumu eleştiri konusu yapılır. Yine Medine devri ayetlerinde Hz. Pey­gamber'in aile hayatına yönelik özel bazı öğüt ve uyarılar da dikkati çe­ker.

Bazı Medeni ayetlerde Müslümanlara Allah'a karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri ve imandan sonra inkara düşmemeleri, çünkü Allah is­terse yerlerine başkalarını geçirebileceği belirtilir: "Kim bu dünyanm ni­met/erini (sevab) isterse (ona hattr/at ki) hem bu dünya hem de ahiretin nimetleri (sevab) Allah katmdadtr Ve Allah gerçekten her şeyi duyan her şeyi görendir." (4/Nisa, 134) Hac i badeti ile ilgili ayetlerde, imanlarını

sağiarniaştırma bağlamında mürninlerden eskiden atalarını andıklarından daha güçlü bir şekilde Allah'ı anmaları istenir ve onlara dünya kadar

131

ahireti de arzu etmeleri emredilir: "Çünkü öyle insanlar var ki (sadece) "Ey Rabbimiz, Bize bu dünyada ver" diye dua ederler -böyleleri ahiretin nimetlerinden nasip a/mayacaklardtr. Ama içlerinde öyleleri de var ki "Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de ve bizi ateşin aza­bmdan koru" diye dua ederler." (2/Bakara, 200-201)

Medine döneminde nazil olan bazı ayetlerde Müslümanlara Allah yolunda savaşmaları emredilir ve ahireti dünyaya tercih etmeleri istenir. Bazılarının savaş kaybedilince içlerinden iyi ki tedbirli davrandık da ciha­da katılmadık dedikleri, ancak savaş kazanılınca, keşke biz de katılsay­dık da böylece ganimetten pay alsaydık şeklinde bir takım hesaplar ve pazarlıklar yaptıkları haber verilir: "Öyleyse bu dünya hayatmt ahiret ile takas etmek isteyenler Allah yolunda savaşsm/art Allah yolunda savaşan herkese, ister öldürülmüş olsun ister zafer kazanmtş olsun, zamant gel­diğinde büyük bir mükfıfat ihsan edeceğiz!' (4/Nisa, 74) Bazılarının -münafıkların- Allah'tan daha çok savaştan korktuklarına değinilir: "De ki: "Bu dünyan m keyfi ve rahatltğt çok ktsa ömürlüdür -ama ahiret takva sa­hipleri için en iyisidir- çünkü hiç biriniz ktl kadar hakstzltğa uğramayacak­stntz." (4/Nisa, 77)

Geçmiş ümmetierden ve onların savaş ve başka sıkıntılar karşı­sında gösterdikleri sebat ve dirençten bahseden bazı ayetlerin devamın­da "Bunun üzerine Allah, onlara, hem bu dünya nimetlerini (sevab) hem de ahiretin en güzel nimetlerini (sevab) bağtşladt. Zira Allah, iyilik yapan­lan sever' (3/AI-i imran, 148) denmektedir. Uhut Savaşı'nı ve müminlerin ganimete kavuşma konusundaki aceleciğini anlatan bazı ayetlerin deva­mında şöyle buyurulur: "Arantzda sadece bu dünyaya ilgi duyan kimseler olduğu gibi, ahirete gönül verenler de mevcuttu. Bunun üzerine Allah sizi smamak için düşmanlanmzt yenmenize mani oldu. Ama O, şimdi günah­lanntzt bağtşladt, zira Allah'm inananlara lütfu stntrstzdtr." (3/AI-i imran, 152) "Dünya hayait aldattct bir metadan başka bir şey değildir." (3/AI-i imran, 158) Bazı ayetlerde savaş sırasında barış teklif edenlere karşı dünyanın gelip geçici kazançlarına duyulan istek sebebiyle "Sen mürnin değilsin" demeyin diye emredilir. Çünkü asıl kazanç ve ganimet Allah ka­tındadır. (4/Nisa, 94)

Savaşa ve cihada teşvik eden sure ve ayetlerde müminlere dünya­yı ve onun aldatıcı nimetlerini cihada tercih etmemeleri emredilir: "Ktya­swa girdiği zorlu bir meydan savaşt sonucu değilse, esir almak bir pey­gamber için yakışık almaz. Siz bu dünyanın geçici kazanç/anna talip ola­biliyorsunuz, ama Allah (sizin için) sonraki hayatm (güzel/iyi olmasmı) ar­zu ediyor: Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmet/e edip-eyleyen en yüce iktidar sahibidir." (8/Enfal, 67) "Siz ey iman edenler! Size ne oldu ki "Allah yolunda savaşa çtkm" diye çağnld1ğımz zaman yere çakılıp kalıyorsu­nuz? Sonraki hayatı gözden çıkanp bu dünyadaki hayatla mı kendinize doyum sağlama peşindesiniz'? Fakat bu dünyadaki hayatm verdiği haz

132

ve doyum sonraki hayatm vereceği yanmda değersiz bir şeyden başka nedir kif' (9/Tevbe, 38)

Medeni surelerden birinde Müslümanlara haklı davaları konusunda korkmamaları ve gevşememeleri söylendikten sonra şöyle denir: "Bu dünya hayaft, bir oyun ve geçici bir eğlenceden ibarettir: ama eğer (AI­Iah'a) inantr ve ona karşt sorumluluk bilinci duyarsamz size (hak ettiğiniz) her türlü ödülü bağtşlayacakttr." (47/Muhammed, 36.) "Bilin ki (ey insan­lar) bu dünya hayatt, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yanşt(na girmenizden) ve daha çok ser­vet ve çocuk sahibi olma h1rsmdan ibarettir." (57/Hadid, 20)

Yahudilerle ilgili ayetlerde onların dünyayı ahirete tercih ettikleri ve ahireti gözardı etikleri belirtilerek bu konuda tenkitler yöneltilir: "Ahiret hayalt karştltğmda bu dünya hayatmt satm alanlar var ya, , işte böylelerinin azabt hafiffetitmeyecek ve onlara yardtm edilmeyecektir." (2/Bakara, 86) "Rabbimiz bize dünyada ver diyen insanlar vardtr. Öylele­rine ahirette bir pay yoktur." (2/Bakara, 200) "Dünya hayatmt ve güzellik­lerini isteyenlere orada işlediklerinin karştltğmt tastamam veririz. Sonra da cehennemi haztrlanz, yeriimiş ve kovulmuş olarak oraya girer." ( 17/isra, 18) Yine israiloğulları'ndan bahseden Medeni ayetlerden birinin devamında şöyle bir tasvir yer almaktadır: "Kfıfirler için (yalntz) bu dünya hayati güzel görünür. Bu nedenle, iman edenlerle alay ederler; ama Kt­yamet günü takva sahipleri daha üstün (bir konumda) olacaklardtr." (2/Bakara, 212) "Kim bu dünyanm nimetlerini (sevap) arzu/arsa kendisine ondan vereceğiz; kim de ahiretin nimetlerini arzu/arsa ona da bunu vere­ceğiz; ve (bize) şükredenleri mükafatlandtracağız." (3/AI-i imran, 145)

Hz. Peygamber'in aile hayatından bahseden ayetlerde de kutlu zevcelere yönelik bazı uyarılar yer alır. Hayber'in fethiyle birlikte zengin tarımsal topraklara sahip olan islam toplumu ekonomik açıdan daha ra­hat bir safhaya ulaşınca, zenginliğin getirdiği rahatlık ve kolaylık toplu­mun büyük bölümüne yansımıştı. Ancak görünürdeki bu refah ve rahat­lama, Hz. Peygamber'in evini ve sade hayatını pek fazla etkilememişti. Hz. Peygamber'in eşlerinin de sade hayattan sıkılıp bu nisbi rahatlıktan pay almak istemeleri karşısında aşağıdaki ayetler nazil olmuştu: "Ey Pey­gamber! Eşierine söyle: "Eğer siz (yalmz) bu dünya hayattm ve onun cazibesini istiyorsantz, gelin size istediğinizi vereyim ve (sonra da) sizi uygun bir şekilde salaytm. Yok eğer Allah't, Elçisini ve ahiret hayatmt istiyorsantz, (bilin ki) Allah, içinizden güzel işler yapanlar için büyük bir ödül haz~rlamfŞtlrf' (33/Ahzab, 28) Elhasıl Kur'an'ın Medeni ayetlerinde dünya ve ahiret hayatı ile ilgili anlatımlar, Mekke döneminin devamı ma­hiyetindedir. Mürninlerden ahirete yakinen inanmaları, zor zamanlarda ve savaş hallerinde Allah yolunda sebat etmeleri ve dünyayı ahirete tercih etmemeleri istenir.

133

4-Hadislerde Dünya ve Ahiret Hayatı ile ilgili Nitelemeler:

Tebliğin konusu her ne kadar Kur'an'a göre dünya ve ahiret ilişkisi olsa da sünnetin de Kur'an'ın tefsiri ve bir manada hayata tatbiki olduğu­nu dikkate alarak burada, derieyebildiğimiz kadarıyla bazı sahih hadis kaynaklarında yer alan dünya ve ahiret ilişkisine de bakmaya çalışaca­ğız.

Sahih hadis kaynaklarında yer alan dünya hayatı ile ilgili hadisler de Kur'an ayetlerini destekleyici ve tefsir edici özellikler taşımaktadır. Böylece sahih hadislerin de Kur'an'a paralel yaklaşımlar içerdiği görülür. Örneğin bir hadiste "Dünya yeşilliktir ve tat!JdJr. Allah sizi orada halife ta­yin etmiştir ki nasil davrandJğJnJZa baksm."25 denmektedir. Başka bir ha­diste de "Dünya müminin hapishanesi, kafirin cennetidif'26 diye buyrulurken; dünya nimetlerine değinen bir hadiste "Dünya hoş vakit ge­çirme, eğlencedir (meta); onun en hayJr/i metal da saliha bir kadmd1f'27

denilmiştir.

Meşhur "Dünya ahiretin tarlas1d1f' hadisi, temel hadis kaynakla­rında yer almasa da GazzaiT'nin ihya'sında zikredilmektedir. Ancak muhaddis AciOnl, bu sözün ekilen bir ürünün elde edilmesine atfen "Kim ahiret kazanemt (hars) ararsa onun kazanemi (hars) artmnz." (42/Şura, 20) ayetinden mülhem olduğunu kaydetmektedir. Başka bir hadiste "Dünya ahiretin köprüsüdüf' denilerek dünyanın bir geçiş mekanı olduğu belirtilmiştir.28 Yine dünya hayatı ile ahiret arasındaki ilişkiler bağlamında sıkça kullanılan hadislerden biri de "iki günü birbirine eşit olan ziyanda-

." d1f' hadisidir. "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yan n ölecekmiş gibi de ahirete ça/iş" sözü de bu manadadır. Bazı zayıf ve uydurma hadisierde dünyayı aşağılık ve adi bir biçimde tasvir eden ifadelere de rastlanmak­tadır, ancak bunların islam'ın ve Kur'an'ın ruhuyla bağdaşmadığı açıktır. Örneğin uydurma bir hadiste "Dünya bir cifedir; talipleri de köpektir' denmektedir ki es-Sağan1 gibi hadis uleması bunun mevzu olduğunu söylemişlerdir.29

Kur'an ve sahih hadislerin, hatta peygamber dönemindeki uygulamaların da ortaya koyduğu gerçek, islam dininin dünyaya, dünya malına ve servete karşı menfi bir tutum sergilemediğidir. Kur'an elbette dünyaya, dünya hayatına ve çalışarak servet kazanmaya karşı değildir; malı ve dünya kazaneını asla olumsuzlamamıştır. Tam aksine ilahi hitap

25 Müslim, Nesa!, ibn Mace, Tirmizi rivayet etrn.ştir. AciOnl, Keşfu'l-hafa ve müzT/u'l-ilb8s, Daruı Kütübül ilmiye, Beyrut, 1988, 1, 410-412. 26 Malik, Müslim, Tirmizi rivayet etmiştir. Aci On!, Keşfu'l-hafa ve müzllu'l-ilb8s, 1, 410-412. 27 Müslim, Ahmed, Nesa! ve ibn Mace rivayet etmiştir. Aci On!, Keşfu'/-hafa ve müzT/u'l-ilb8s, s. 40-412. 28 AciOnl, Keşfu'/-hafa ve müzT/u'l-ilb8s, 1, 410-412. 29 AciOnl, Keşfu'l-hafa ve müzT/u'l-ilb8s, 1, 410-411.

134

dünya kazaneını asla olumsuzlamamıştır. Tam aksine ilahi hitap "AHah'ın lütfu ve "hayır" olarak tanımladığı servet ve mal çokluğuna büyük önem verm~ştir. 30 Bu tutum Hz. Peygamber ve sahabe hayatında da bizzat te­zahür etmiştir ki bunun en çarpıcı örneği Hz. Osman'dır. Tarihi kaynakla­rın belirttiğine göre Hz. Osman, Medine'ye hicret sonrasında ticaret ha­yatından elde ettiği servetiyle Tebük seteri için Hz. Peygamber'in hazır­ladığı orduya, 30.000 dirhem veya 1000 dinar bağışlamış ve 30.000 kişi­lik ordunun 10.000 askerini teçhiz etmiştir. Yaklaşık 300 deve ile 60-70 arası kadar da at bağışlamış ve askerin bir takım ihtiyaçlarını tedarik et­miş, bunun üzerine Hz. Peygamber'in duasına mazhar olmuştur.31 Dola­yısıyla meşhur bir sözde denildiği üzere, Tanrı (din), insanların ellerinin 'dolu' olup olmadığına değil; 'temiz' olup-olmadığına bakar.32 Bu nedenle Kur'an'ın itirazı seniete değil servet sahibinin küfrüne, inkarına ve onu diğer insanları sömürme aracı olarak kullanmasınadır. Allah'ı ve ahireti tamamen unutarak dini ve ahlaki hiçbir kaygı taşımayan insanlar, Kur'an açısından tamamen dünyevileşmiş, başka bir deyişle şeytana uymuş ki­şilerdir; bunların zengin veya yoksul olması sonucu değiştirmez. Bu tür insanlar, ahiret yerine dünya hayatını satın almış kimselerdir. (4/Nisa, 74).33 '

5-Kur'an'm Dünya ve Ahiret Anlayışının islam Geleneğindeki Yansımalan

Hz. Peygamber'in vefatından sonra, islam tarihi boyunca Müslü­manların dünya ve ahiret hayatına bakışları, dinin öngördüğü dünya ve ahiret anlayışının Müslümanların ferdi, sosyal ve toplumsal hayatındaki tezahürleri konusu, ayrı bir inceleme ve araştırmayı gerektiren kapsamlı bir mevzudur. Hz. Peygamber'in vefatından kısa bir süre sonra büyük başarılar sağlayarak geniş bir coğrafyaya yayılan Müslümanlar, son ilahi dini, fetihler yoluyla Kuzey Afrika'dan ta Endülüs'e; ticari ilişkiler aracılı­ğıyla da uzak doğuya Malezya ve Endonezya gibi ülkelere kadar ulaştıra­rak tarihin büyük bir kesitinde, geniş bir coğrafyada görkemli ve ihtişamlı bir medeniyet kurmuşlardır. Farklı renk ve tonlarda, yerel özellik ve un­surları da içine alacak şekilde inşa edilen bu büyük medeniyet son dere­ce zengin, görkemli ve övgüyedeğer bir geçmişe sahiptir.

Burada meseleyi tarih, coğrafya ve kültür açısından bütün boyutla­rıyla ele almak mümkün olmadığından, önce Kur'an'ın öngördüğü dünya ve ahiret tasavvurunun geçmişte asırlar boyu islam kültür ve medeniyeti-

3° Fazlur Rahman, Ana Konulanyla Kur'an, s. 89. 31 Murat Akarsu, Hz. Osman ve Hi/afeti, (Basılmamış Doktora Tezi), AÜSBE, Ankara 2001, s. 40. 32 ilhami Güler, "Dünyanın Başına Gelen "Derin Sapkınlık": Dünyevileşeme", islamiyat, IV F001 ), sayı 3, s. 44.

3 Güler, "Dünyanın Başına Gelen "Derin Sapkınlık": Dünyevileşeme", s. 46.

135

nin bayraktarlığını yapmış olan ülkemizdeki izlerine, Türk kültürüne, ata­sözleri ve özlü süzlerine etkilerine ardından da islam dünyasının Batı karşısında bilim ve teknoloji bakımından gerileme dönemine girişi ve fiili saldırılara maruz kalışıyla birlikte, Müslüman münevverler arasında baş­layan geri kalmışlığın nedenleri ile ilgili muhasebelere ve gerilikten kurtu­larak tekrar o eski muhteşem maziye kavuşabilmek için yapılması gere­kenler konusundaki görüşler ve çözüm önerilerine değinmekle yetinece­ğiz.

a-Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Dünya ve Ahiret Olgusu

Bilindiği üzere atasözleri bir milletin geleneklerini, göreneklerini; i­nanışlarını, hayat tarzını ve kültürünü yansıtır. Atasözleri ve deyimler geçmişten günümüze intikal eden damıtılmış düşünce, inceltilmiş dene­yimlerdir. Belirli yargılar içeren ve kalıplaşmış biçimleri bulunan atasözle­ri, sayfalar dolusu yer işgal edecek meseleleri birkaç kelime ile özetler.­Belli yargıları, genel kural, bilgece di.lşünce ya da öğüt olarak düsturlaştı­rır. Uzun deneme ve tarihsel tecrübelere dayandıkları için de toplumun geniş kesimlerince benimsenirier.

Kur'an'ın öngördüğü dünya ve ahiret anlayışının, Türk toplumunun hayatını nasıl etkilediğini ortaya koyması bakımından, burada bazı ata­sözlerini zikretmek yeterli olacaktır. içinde dünyaya ve hayata dair yargı­lar geçen Türk atasözlerinin bazıları Kur'an'ın öngördüğü şekilde dünya hayatının faniliği ve geçiciliğini vurgularken, bazılarının da bu hayatın ve­fasızlığından yakındığı görülmektedir. "Dünya bir değirmendir döner, in­sanoğlu bir fenerdir bir gün söner." (Malatya) "Dünyaya gelmek akibet, dünyada kalarak gitmek marifet." (Giresun) "Dünya devleti bir gölge gibi­dir, arkasmdan koşarsm yetişemezsin." (Amasya) "Dünyaya direk kaka­cak değilsin ya?" "Dünya ma/1 dünyada ka/tr." Türkçedeki "yalan dünya", "üç günlük dünya" deyimleri de bu manayı vurgular.

Bazı yöresel atasözleri, taniliğine ve vefasızliğına rağmen dünyada çalışmanın gereğine dikkat çeker ve bu dünyada ancak çalışanların ba­şarılı olacağını vurgular. "Dünyada mekan ahrette iman." Tabii mekan i­çin çalışmak gerekir. "Dünyayi erk0n ka/kanla, erken evlenen utmuş." (Malatya) "Aiemde kimse açliktan ölmemiş." "Dünya ktrk kulp/u kazan, bir kulpundan tut sen de kazan." (Antalya) Bumeyanda güzel bir atasözü de şudur. "Dünya bir gemi, ak1l yelkeni, fikir dümeni; kullan kendini, göreyim seni."34

Bazı yerel atasözlerinde dünyaya karşı kötümser bir bakışın, u­mursamaz ve kayıtsız bir tavnn varlığı da dikkati çeker. "Dünya batayi,

34 Komisyon, Türk Atasözleri ve Deyim/eri, MEB Yayınları, istanbul 1992, s. 107.

136

ben de içine." (Rize) "Dünya yansa bir kalbur sarnam yanmaz." (Samsun) "Dünya düşünenin değil, hont hont konuşanmd1r." (Denizli) "Dünyayt ar-s!zla 1rzsJz yenmiş."35 ·

Ahiret konusuna gelince, kaynaklarda ahiretle ilgili pek fazla mal­zeme bulamadım. Bulabildiklerimden bazıları Kur'an'ın vurguladığı şekil­de dünya hayatına aldanmamayı; öte dünyayı düşünmeyi vurgularken, bazıları ahiret insanlarının dünyaya meyletmediklerini belirtir. Örneğin bir atasözü "Toprağm üstü varsa a!tt da var" derken, başka bir atasözü ahireti tercih edenler için "Ah ret adamt, onunla faktrdJ olmaz" der. 36

b- Müslüman Aydınlarm Söz ve Şiirlerinde Dünya ve Ahirete Bakış

Kur'an'ın öngördüğü dünya ve ahiret anlayışının Müslüman düşü­nürlerin, şair, yazar ve edebiyatçıların yaklaşımiarına nasıl yansıdığı ve onları nasıl ve hangi düzeyde etkilediği meselesi oldukça geniş ve kap­samlı bir konudur. Ancak içinde yaşadıkları toplumun bir ferdi olmaları, aldıkları eğitimin, teneffüs ettikleri dini, sosyal ve kültürel havanın, kısa­cası yetişlikleri tarih ve coğrafyanın etkisiyle Müslüman bilginler, şair, e­dip ve mütefekkirler de Kur'an'ın önyördüğü dünya ve ahiret tasavvurun­dan etkilenmişlerdir. Tabii bu etki, yaşadıkları zaman ve mekan kadar, kişisel ilgi, bilgi, meşrep ve dünya görüşüne göre de farklılıklar göster­mektedir. Yine her birinin yaşadıkları acı tatlı hatıralar, içinde bulundukla­rı ruh hali farklı yargılarda bulunmalarını sağlamıştır.

Kimi alimler dünya hayatını bir gün uyanılacak "rüya" olarak gör­müş ve öyle değerlendirmiştir. Örneğin Hz. Ali "insanlar uykudadtr, öl­dükleri zaman uyantrlat» demiştir. Divan şairi FuzOii bir beytinde dünya­nın aldatıcılığına dikkat çekerek ahireti hatırlatmıştır.

Amma çü senindürür bu güftar,

Kim dünyadan özge ahiret var (Fuzul1)

Bazı Müslüman düşünürler dünyayı ahirete geçmek için kurulan bir "köprü" olarak kabul etmiştir: "Bir köhne köprüdür bu cihan, kim gelen geçer." (Kemal Paşazade) Kimi dünyayı gelenin geçtiği konanın bir gün göçtüğü bir "kervansaray" olarak nitelendirmiş; kimi burayı bir "misafirha­ne" olarak görmüştür. Kimi dünyanın taniliğine dikkat çekerek Sultan Sü­leyman'a bile yar olmadığını vurgulamıştır. "Bir mülktür cihan ki Sü!ey­man'a kalmamtş." (Ziya Paşa) Başka bir beytinde Ziya Paşa şöyle diyor:

Seyretti hava üzre denir taht-t Süleyman

Ol saltanatm şimdi yeller eser yerinde. (Z. Paşa)

35 Bkz: Komisyon, Türk Atasözleri ve Deyim/eri, MEB Yayınları, istanbul1992, 106-107. 36 Komisyon, Türk Atasözleri ve Deyim/eri, MEB Yayınları, istanbul1992, s.14.

137

Başka bir beytinde, "AsOde o/am dersen eğer gelmff cihana, Mey­dana düşen kurtutmaz seng-i kazadan" diyerek bize "la rahete fid dünya" hadisini hatırlatır. Bazı şairler içinde bulundukları ruh haline göre, dünya­nın gidişatı konusunda biraz daha kaderci sözler söylemiştir.

Gah safa buldu gönül ayinesi gah keder

Böyledir hali cihan, böyle gelmiş böyle gider. (Katibi)37

Yukarıdaki beyit merhum Necip Fazıl'ın "Akrebin ktskacmda yo­ğurmuş bizi kader, Aldtrma bu dünya böyle gelmiş, böyle gider' mısraını h atı rlatıyor.

Merhum Cahit Zarifoğlu, dünyayı insanoğlunu bir gün öğütecek "değirmen"e benzetmişti. Kimi yazarlar dünyada "umut"suz yaşanmaya­cağını söylerken, kimi dünyanın bir kararda durmamasından şikayet ede­rek gönlüne dosta gitmeyi önerir. Kimi "bütün dünya senin olsun, bir dost bir post yeter bana" diyerek kanaatkar bir tavrı tercih ederken, kimi dünya "tamah dünyası"dır der ve dünyanın bütün kavgasının "para" üstüne ol­duğunu söyler. Kimi "dünya bir yağlı kuyruk, yiyebilene aşk olsun" diye­rek hayatın zorluğu ve vefasızlığından yakınırken, kimi içinde bulunduğu ruh haline göre dünyayı gelenin gittiği, konanın göçtüğü bir hana benze­tir. Kimi ise hanı da haneıyı da sarhoş olarak görür.

Kur'an'ın öngördüğü dünya ve ahiret ilişkisinin insanımızın muhay­yilesindeki yerini, edebi eserlerde, özlü sözlerde, darb-ı mesellerde, de­yimlerde, şarkı ve türkülerde, kısacası Türk folklorundaki derin izlerini bü­tün hatlarıyla zikretmeye ne yerimiz ne de zamanımız kafi değildir.38 Bu nedenle yukarıdaki kısa değini ile yetinerek, burada daha çok islam dün­yasının Batı karşısında bilim ve teknoloji alanında geri kaldığını hisset­mesiyle birlikte içine düştüğü ruh hali, yaşadıkları buhranın nedenleri ve muhteşem maziye tekrar dönebilmek için önerdikleri çözüm yolları bağ­lamında, dine, din-dünya, dünya ve ahiret ilişkisine nasıl yaklaşılması ge­rektiği konusundaki tutumianna değinmekle yetineceğiz.

6- Çağdaş Müslüman Aydınların Dünya Ahiret ilişkisine Bakış-lan

Batıda tarihi süreçte yaşanan din/kilise-bilim çatışmasından bilimin zaferle çıkması, özellikle sanayi devrimiyle birlikte bilim ve teknoloji ala­nında sağlanan büyük maddi ilerleme ve gelişme, bir süre sonra islam dünyasını da ciddi bir şekilde etkilerneye başlamış ve batı karşısında ya­şanan askeri yenilgiler ve toprak kayıpları, Müslümanların zihinlerinde bir

37 Nejat Muaııimoğlu, Deyimler Atasözleri, Beyit/er ve Anlamdaş Kelime/er, 1. Baskı, istanbul 1983, s.92-93 38 Bu konuda çok sayıda türkü ve şarkı sözü bulmak mümkündür. Son zamanlarda söylenen meşhur parçalardan birinde "Faydası yok geç kalınmış fıganın, Dünyada ölümden başkası ya­lan", denirken, bir başkasında da "Ölüm gerçek ömür yalan" sözleri dikkat çekmektedir.

138

takım soruların sorulmasına ve bazı kuşkuların oluşmasına yol açmıştır. Batının büyük bir gelişme gösterdiği devirlerde islam dünyasının ana gövdesini oluşturan Osmanlı Devleti'nin doğrudan temas halinde bulun­duğu batılı devletlere karşı yaptığı şavaşlarda yaşadığı askeri yenilgiler, devlet erkanı ve aydınların kendilerine yeniden çeki düzen verme girişim­lerini hızlandırmış, yapılan tahlil ve değerlendirmeler sonucunda yeniden istikrara kavuşabilmek için bir çok alanda bu arada bilim ve sanayide, ga­lip devletlerin taklit edilmesi gerektiği görüşü yöneticiler ve aydınlar ara­sında yaygınlaşmaya başlamıştır. Zaman içinde aydınlar arasında batıyı taklit arzusu giderek yaygınlaşmış, yapılan bazı ısiahat ve düzenlemelere rağmen aradaki mesafe kapatılamayınca, imparatorluk bir çöküşe doğru sürüklenince, batıya giden münevverler arasında orada gördükleri ilerle­me ve gelişme düzeyi belli oranda bazı aydınlar arasında giderek batıya karşı bir hayranlık duygusuna yol açmıştır. Batıyı taklit ve özenti, Müslü­man münevverler ve yöneticiler arasında belli ölçülerde hakim olmaya başlamıştır. Bu ruh hali zaman içinde toplumun seçkin kesimlerini sahip oldukları inançların, yaşama ve düşünme tarzlarının yetersizliği ve ge­çersizliği fikrine götürmüştür.39

Osmanlı imparatorluğu'nun önce duraklama, sonra gerileme dö­nemine girerek yaptığı ısiahat çabalarına rağmen gerekli atılımı yapa­maması ve askeri yenilgilerin ardından büyük toprak kayıplarına uğra­ması, Müslüman aydınları bunun nedenlerini bulma ve çözüm yolları ö­nerme konusunda ciddi arayışlara ve farklı çözüm önerilerine sevk etmiş­tir. "Nerede hata yaptık" sorusu üzerinde kafa yoran devlet erkanı ve dü­şünürler, soruna farklı şekillerde teşhisler koymuş; teşhis farklı olunca tedavi konusunda da farklı tezler ve çareler ileri sürmüşlerdir. Bu bağ­lamda bazı çevrelerde temel problemin aslında dinden kaynaklandığı dile getirilmeye başlanmıştır. Bu cümleden olarak Osmanlı'da on dokuzuncu yüzyılın önemli sorusu, "Din terakkiye mani midir?" sorusudur. Nitekim Ziya Paşa (1825-1880) bunu meşhur mısraı ile bu hususu şu şekilde dile getirmiştir.

"islam imiş devlete pa-bend-i terakki

Evvel yoğ idi iş bu rivayet yeni çtktt. '140

Ancak aynı Ziya Paşa, batıya bakınca maddi manada terakkiyi, büyük ilerleme ve gelişmeyi, islam dünyasına döndüğünde de yoksullu­ğu, geri kalmışlığı ve viraneleri görür.

Diyar-t küfrü gezdim belde/er, kf!ışaneler gördüm

Dolaşttm mülk-i islamt, bütün viraneler gördüm.

39 ismal Kara, Türkiye'de islamciiik Düşüncesi, 1, XIX. 40 Ziya Paşa •. Terci-i Be nd Terkib-i Bend, Çı dam Yayınları, istanbul 1992, s. 121.

139

imparatorluğun çöküşünü engelleme ve parçalanmasını önleme konusuna kafa yoran münevverler arasında, çözüm bağlamında yaşanan tartışmalarda farklı düşünce akımları ve eğilimler ortaya çıkmıştır. Söz konusu düşünce akımlarını Batıcılık, Osmanlıcılık, islamcılık, Milliyetçilik­Türkçülük şeklinde sıralamak mümkündür. Görünen o ki mezkur akım­lardan her biri geriliğin nedenlerini teşhis konusunda farklı yaklaşımiara ve anlayışlara, çözüm konusunda farklı teziere sahip olsa da hepsi "ge­lişme/terakki" ve muasır medeniyet seviyesine ulaşma açısından ortak bir hedefe sahiptirler. Ancak sorun hedefte değil, teşhiste ve tedavinin nasıl yapılması, terakkinin neyle sağlanacağı noktasında yatmaktaydı. Hemen her kesim 'terakki' sözcüğü konusunda ittifak etmiştir. Nitekim o dönemde kurulan cemiyetlerden biri, bir yandan vatanın birliğini ve bü­tünlüğünü, diğer yandan da terakkisini/gelişmesini amaçlayan "ittihad ve terakki" adını almıştır. Bilindiği üzere devletin parçalanmasını engellemek için Osmanlı münevverleri arasında gayr-i müslim azınlıkların kopmasını engellemek için önce unsurların birliği (ittihad-t anastr) tezi denenmiş, ancak bu tutmayınca Osmanlıcılık, ardından diğer Müslüman toplumları birarada tutmak için ittihad-i islam ve islamcılık tezi işlenmiş, çöküş en­gellenemeyince ve devletin yıkılmasından sonra yeni Cumhuriyet'in ku­rulmasıyla birlikte de Milliyetçilik-Türkçülük tezi revaç bulmuştur.

Bir kısım batıcı aydınlar geriliğin kaynağını dinde görüp çözüm ola­rak dinden kurtulmayı, bazıları ise en azından dinin Protestanlaştırılma­sını savunmuşlardır. Onlara göre toplumun geri kalmışlığının asıl nedeni dindir; çünkü "din terakkiye manidir." Örneğin bilim ve teknolojideki gerili­ği 'din olgusu'na ve ahiret inancına bağlılıkta gören, XIX. yüzyıl mantıkçı pozitivizminin etkisindeki Kılıçzade Hakkı (ö.1872-1959) şöyle demiştir: "Ahiret için ondört astrdan beri konuşuluyor. Bu arttk yeterlidir. Bundan sonra arttk dünya için konuşulmaltdir. Zira Müslümanlar hayallere değil, hakikatiere muhtaçttr!ar."41 Tabii bazıları bunun daha da ilerisini söyle­miştir. Onlara göre islam'ın da Protestanlaştırılması gerekir, ancak bunun önündeki en büyük engellerden biri, bu dindeki ahiret inancının çok güçlü olmasıdır.42 Din karşıtlığını daha ileri boyutlara taşıyarak onu bir nevi af­yon olarak gören ve toptan tasfiye edilmesi gerektiğini söyleyen kimi ay­dınlar da bulunmaktadır.

Terakkiye bel bağlayan ve belli oranda batılılaşmaya karşı çıkma­yan islamcı aydınlarsa, asıl sorunun dinin özünde ve ahiret inancında değil, hurafelere dayalı din anlayışında olduğu görüşündedirler. Onlara göre imparatorluğun parçalanmasını engelleyecek ve eski görkemine ka-

41 Kılıçzade Hakkı, Son Cevap, istanbul 1331, s. 9-14; Ramazan Altıntaş, "islam'a Göre Seküıerleşmenin imkanı", islamiyat, IV (2001 ), sayı 3, s. 134. 42 Kilise'ye karşı bireyi özgürleştiren modernite, cenneti dünyada inşa edeceğini savundu, ama 200 yıllık Batı düşüncesi gösterdiğine göre bunu başaramadı. Ramazan Aıtıntaş, "islam'a Göre Sekülerıeşmenin imkanı", s. 134.

140

vuşmasını sağlayacak formül islam'dadır, ancak mevcut mirasın yeniden gözden geçirilerek tecdit ve ıslah edilmesi, kısacası dinin hurafelerden arındırılması ve ona yeni bir ruh kazandırılması gerekir.

Bu bağlamda dikkate değer bir örnek, aruzun Mimar Sinan' ı olarak kabul edilen merhum Mehmed Akif'tir. (1873-1936) Akif'in "Safahat"ı, ahireti kazanmak için dünyanın ve hayatın ciddiye alınmasını haykıran mısralarla doludur. "Ben böyle durmayacaktım dili bağlı, islam'ı uyandır­mak için haykıracaktım" diyen merhum, bir çok yerde Müslümanların geri kalmışlığından, tembellik ve ataletinden yakınır. "Alın/ar teriesin bir kez, iner mev'ud olan rahmet!" diyen şair, terakkinin gerekliliğini şu sözlerle di­le getirir: "Bütün insaniyet alabildiğine pek uzaklardaki bir noktaya, bir gayeye doğru koşup gidiyor. Beşeriyet çoşkun bir sel gibi umman-ı te­rakkiye atılmak için alabildiğine akıyor. Bu se/in önünde durulamaz. Işte biz de ya boğulacağtz, ya da o sel ile beraber gideceğiz'43 demektedir. Akifın bu tespiti bize, "eski hal muhal; ya yeni hal, ya izmihlal" sözünü ha­tırlatmaktadır.

Bazı şiirlerinde tevekkül maskesi altında tembelliği meşrulaştıran ve dini istismar edenleri de ağır bir dille hicveden merhum, Japonların çalışma ve iş ahlakını överek, onların işlerinin bizim dinimiz gibi olduğunu söyler. Sözde mütevekkil Müslümanların boşvermiş ve vurdumduymaz tavırlarına şiddetle karşı çıkarak, diğer ilahi emirleri ihlal eden, hatta onla­ra karşı harp ilan eden tevekkellileri şiddetle ve ağır bir dille tenkid eder:

Talep nasılsa, tabii, netice öyle çtkar,

Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimali mi var?

"Çalış" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,

Onun hesabma birçok hurate uydurdun!

Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,

Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!

Bahsin sonlarına doğru eleştirinin dozunu artıran Akif, ağır bir hi­tapla sözde mütevekkil kimselere şöyle söyler:

H u da yı kendine kul yapti kendisi oldu Huda;

Utanmadan da "tevekkül" diyor bu cürete ... Ha!

Senin bu kopkoyu şirkin stğar mt imana?

"Tevekkül" öyle "tahakküm" demek mi Yezdan'a?

Kimin hesabına inmiş, düşünmüyor Kur'an ...

43 "Hutbe ve Mevaiz", Sebilurreşad, IX, sayı: 230; ismail Kara, Türkiye'de islamcJ/1k Düşüncesi, Risale Yayınları, istanbul1986, 1, XVIII.

141

Genab-I Hak Çikacak, sorsalar muh8.tab olan!

Bütün evamire ilan-1 harb eden şu sefih,

Mükellefiyeti Allah'a eyfiyar tevcihf4

Akif'e göre Müslümanlar, terakkinin sırrını kendilerinde aramalı, Batı'nın din ve ahlakını değil, ilmini, sanayi ve fennini (teknik) almalıdır. Körü körüne taklitçiliği benimsernek yerine, kendi öz değerlerini de koru­yarak hareket etmeli ve ahiret kadar dünya için de sıkı bir şekilde çalış­malı ve gayret göstermelidir:

Alm1z garbm ilmini alm1z san'atmJ

Veriniz hem de mesainize son sür'atini

Çünkü kabil değil artik yaşamak bunlarsiz

Çünkü milliyeti yok san'atm, ilmin; yalmz

iyi hattrda tutun ettiğim ihtan demin:

Bütün edvar-1 terakkiyi yanp geçmek için,

Kendi "mahiyet-i ruhiyyeniz" olsun kiiavuz.

Çünkü beyhudedir ümmid-i selamet onsuz. 45

Akif'e göre dünyalılaşmak ve dünyayı ciddiye almak gerekir, zira ahireti öne sürerek bu dünyayı hafife alanlar, sonuçta kaybetmeye mah­kumdur; zira dünya ile ahiret hayatı bir bütündür, biri diğerinin devamıdır ve birbirinden ayrılamazlar:

·' Nihayet neyse id rak ettiğin şey ömr-i fa niden

Onun bir aymd1r mutlak nasibin ömr-i san/den.

Hatadtr ahiretten beklemek dünyada her hayn,

Öbür dünya bu dünyadan değil, hem hiç değil ayn.

Sen ey sersem ki "üç günlük hayatm hükmü yok ... " der de,

Samrsm umduğu n arnadedir ferda-y1 mahşerde.

Ne ekmişsin ki mahsul istiyorsun bir de ferdadan?

Senin meşru olan hakkm: bugün hüsran, yann hüsran!

Eğer maksud u ancak ahiret olsaydi Yezdan 'm;

Ne hikmet vardi ibdamda hiç yoktan bu dünyanm?

"Eiest"in arkasmdan gelmesin cennet cehennem de

Neden ervaha tekrar imtihan oisun bu alemde?

44 Mehmed Akif Ersoy, Safahat, Fatih Kürsüsünde, inkılap ve Aka Yayınevi, istanbul 1977, s. 268. Bu alem şöyle bir rüya imiş, yahut muvakkatmiş ... Evet ukbada anlarsm ne müthiş bir ha­kikatmiş! (M.Akif Ersoy) 45 Mehmed Akif Ersoy, Safahat, s. 187.

142

Demek dünya değil pek öyle istihfafa şayeste

Demek bir feyz-i baki var bu fa ni ömre vabestef6

Osmanlının son döneminde yaşayan ve diğer akımlara göre dini hassasiyetleri daha fazla olan islamcı aydınların bile belli oranda batıll­laşmaya taraftar oldukları, dünyaya ve maddi ilerlemeye son derece bü­yük önem verdikleri ve bunun bir sonucu olarak, -tasavvufun felsefileŞmiş şekli olan vahdet-i vücut konusundaki kısmi hoşgörülü tutumları bir yana­, ruhi ve manevi arınmayı öneeleyen tasavvufa ve özellikle de tarikatlara, tekke ve zaviyelere karşı oldukları, tarikat erbabı na yer yer ağır tenkitler yönelttikleri de bilinmektedir.47

Dünyanın öncelenmesi ve toplumun ekonomik olarak geliştirilmesi hedefi, hatta bu konuda dinden de yararlanılması düşüncesi Cumhuriyet devrinde de sürmüştür. Örneğin 26/3/1341 (1925) tarihinde Genel Kur­may Başkanlığı'ndan Diyanet işleri Başkanlığı'na GenelKurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak imzasıyla bir yazı gönderilir. Yazının birinci bölü­münde ordunun maneviyat dersleri için en önemli olanın dinle ilgili öğre­tim olduğu ve bu konuda pek çok kitap varsa da bunların ya çok geniş, ya da anlaşılmayacak bir üslupta yazıldıkları belirtilerek, sade ve öz bir din bilgisi kitabına ihtiyaç duyulduğu belirtilir. Yazının ikinci bölümü şöyle devam etmektedir: "Bundan başka, memleketimizde çal!şmanm ne kadar geri kalm1ş olduğu bilinmektedir. Orduya gelen gençleri din eğitimi ile ça­lişmaya teşvik için, bu konudaki ayet-ikerime ve hadis-i şerif/er/e, bun/a­rm Türkçe tercümelerinin /evhalar halinde askeri dershane/ere aslimasi çok uygun olacaktir. Bunu gerçekleştirmek için, o gibi ayet ve hadislerin Çikarttiarak gönderilmesine yardimlarmizi aynca istirham ederim efen­dim."48

b-Tamamen Dünyevlleşmeden Dünyayı Ciddiye Almak

Aradan geçen tarihsel süreci de dikkate alarak şunu rahatlıkla söy­leyebiliriz ki artık giderek küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla Müslümanlar hangi dünyada yaşadıklarının bilincinde olmalıdır. Felsefe tarihinden de bilindiği üzere Auguste Comte, insanlık tarihinin geçirdiği merhaleleri, teolojik, metafizik ve pozitivizm olmak üzere üçlü bir evreye ayırır ki buna 'üç hal kanunu' da denir. Sekülerleşme tezi adeta bu görü­şün bir açılımı durumundadır.49 Bu bağlamda sekülerleşme genellikle, bi­lim, teknoloji, rasyonel düşünce, modernleşme ve nihayet terakki gibi ke­limelerle akrabalık ilişkisi içindedir.50 Türkçe'ye dünyevileşme olarak çev­rilen sekülerizmin özelliklerinin 1-Devletin dinler ve inançlar karşısında

46 Mehmed Akif Ersoy, Safahat, s. 315. 47 ismail Kara, Türkiye'de islamc1l1k Düşüncesi, 1, LX. 48 Ahmed Hamdi Akseki, Askere Din Kitabi, DiB Yayınları, Ankara 1976, s. 15. 49 Mehmet S. Aydın, "Dünyevileşme", islamiyat, IV (2001 }, sayı 3, s. 13. 50 Mehmet S. Aydın, Dünyeviıeşme, istamiyat, IV (2001 ), sayı 3, s. 13.

143

tarafsızlığı. 2-Tanrının ve dinin varlığını inkar ederek kendini dünya ve insan açısından tanımlama durumu. 3-Dini ve dini bakış açılan­nı/düşünceleri reddeden doktrin şeklinde farklı şekillerde tanımlandığı görülür. Yine sekülerizm dayandığı temel ilkeler konusunda 1-Maddi ma­nada hayatın geliştirilmesi. 2-Bunu yapacak bilimin insanın elinde oldu­ğu. 3-Daha iyisi olsun ya da olmasın şimdiki hayatın iyiliği ve bu iyiyi a­ramanın iyi olduğu şeklinde yaklaşımlar söz konusudur.

Dünyevlleşme ve dünyaya bakış konusunda önemli olan tanımlar ve kavramlar üzerinde oyalanmak ve kilitlenmek değildir. Zira tanımları ve özellikleri ne olursa olsun, Abdulkerim Süruş'un da isabetle belirttiği

üzere modern dünyada şu özellikler ağırlık kazanmaya başlamıştır: Ahiret karşısında dünyayı ciddiye almak, dünyayı mitolojiden arındırmak, metafiziki faktörlere dayanmamak, gökyüzü yerine yeryüzüne yönelmek, yaşamsal ihtiyaçlar bağlamında akli tedbirlere sarılmak, tabiattan yarar­lanma konusundaki açgözlülük ve hırs, toplumsal yararlar için bireysel kötülüklere göz yummak, iç dünyadan kaçarak dış dünyaya yönelme~ (şeriat ilimleri yerine) tabiat ilimleri ile tabii bilimiere saygı gösterme, "ke­sinlik" yerine "zan" ve "ye's" ile yetinme, halkın tümünün genel meselele­re katılımını sağlama, düşünceleri kutsallıktan arındırma, "varlık sırlarını keşfetme iddiasını yadsıma", insan haklarını yeniden gözden geçirme ve benzeri değerler, modern gelişimi doğuran bir anne hükmündedir.51 işte seküler dünyanın bu özellikleri dini, özellikle dedinin sufiyane bir biçimde algılanmasını ve münzevi bir biçimde yaşanmasını tehdit etmektedir. Yu­karıda sayılan özelliklerden bazılarını islam'ın onaylaması mümkün ol­masa da Müslümanların dünyaya sırtlarını dönmemeleri, ahiret hayatı yokmuş veya hayat yalnızca burada yaşanandan ibaretmiş gibi de dav­ranmamaları gerekir.

"Tasavvuf kültürü ve dinin sOfiyane bir biçimde algılanması, gelişi­min yaygın anlamıyla barışık değildir. Tasavvufçular ve onlardan etkilen­diğinin farkında olmayan çok sayıdaki dindar arasında yaygın olan "tul-i emel''den kaçınma, "tevekkül", "az rızık", "kanaat", "takdir", "dünya", "zühd" ve benzeri kavramlar, gelişime ciddi anlamda engel olan kimi an­lamlar üstlenmektedir. Genel tasavvufl öğretilerden sayılan "aklın aşağı­lanması", "dünyanın tahkiri", "planlardan kaçınma", "takdire dayanma", "aza kanaat etme", "zühde sarılma", "dünya hayatı konusundaki karam­sarlık", "rızkı artırmaya yönelik çabaları abes sayma" gibi kavramların tümü; insanları daha fazla istemeye, ileriye yönelik planlar yapmaya, dünyayı öncelemeye, ince eleyip sık dokumaya ve bu bağlamda büyük gayretler göstermeye yöneiten modern gelişim biçimleriyle hiçbir uyum arz etmemektedir. Genel anlamda, dünya hayatını ciddiye almayıp dünya

51 Abdulkerim Süruş, Maximum Din Minimum Din, çev: Yasin Demirkıran, Fecr yayınevi, Ankara 2002, s. 18.

144

maişetini önemsemeyen türdeki bir dini algılayış biçimi, günümüzdeki an­lamıyla bir gelişime imkan tanımayacaktır."52

Günümüz dünyasında herkes dünyayı ciddiye almakta, hatta dini cemaat ve tarikatlar bile artık şu ya da bu oranda dünyev11eşme yolunda mesafe kat etmekte, bir yandan ticaret ve ekonomiye ağırlık verip hol­dingleşme yoluna gitmekte, öte yandan da dini faaliyetler icra etmeye ça­lışmaktadırlar. Görünen o ki genelde insanlık, özelde de küresel serma­ye, tırnaklarını ve dişlerini dünyaya geçirmiş ve bütün gücüyle asılmakta­dır. Akif'in de dediği gibi Müslümanlar durmak istese bile dünya durma­maktadır. Nitekim dünyayı ıskalayanları dünya ıskalamıyor, ya fena hal­de hırpalıyor ya da değişime zorluyor. Müslümanların da hülyalarından uyanması, dünyalılaşması, dünya gerçekleriyle yüzleşmesi, küresel dün­yaya ne tür katkılarda bulunabiliriz, insanlığın ruhi ve manevi yozlaşma­sını nasıl ıslah edebiliriz sorusu üzerinde odaklaşarak dini değerleri ih­mal etmeden, seküler anlayışın aşırılığından kaynaklanan tahribatını da tamire çalışarak yeni çözümler üretmesi kaçınılmaz görünüyor. Modern toplumda din, hayatın tüm alanlarını belirleme vasfını kaybetmiş gözükse de belli düzeyde etkiieyiciiik rolünü sürdürmektedir. Bireyler, toplumlar ve uluslararası ilişkileri üretim ve tüketim tarzları, küresel sermaye, piyasa ekonomisi ve şehirleşme daha fazla etkiliyor gözükse de bu durum, dinin etkisini ve etkinliğini, insanlığın hayrına değerler üretmesini ortadan kal­dıracak mahiyette değildir. islam peygamberinin ahiret hayatı yokmuş gi­bi yaşayan müşrik Mekke toplumunda hılfu'!-fudul çabasını desteklemesi, erdemli olanın peşine düşmesi, mürninler için önemli bir örnektir.

Dinin alanı her geçen gün biraz daha daralıyor gibi gözüksede in­sanlık varolduğu sürece umut da tükenmeyecek, ahlaki ve manevi er­demler varlığını sürdürecektir. Genelde din olgusu özel de de dinamik yapısıyla islamiyet inanç, amel, ahlak ve muamelata dair hükümleri ile insanlığa ışık tutmaya ve yol göstermeye devam edecek, islam erdemli olanın yaşatılması konusundaki işlevini sürdüredecek, dini alana dair yanlış kimi algılama ve tutumlardan ıslah edilmesi gerekenler öyle veya böyle düzeltilecektir. Zira islam dininin dünyaya bakışı çarpık olmadığı gibi, öngördüğü ahiret inancı ve ahlaki ilkeler de son derece güçlüdür. Fert ve toplum hayatında özelliklede mütedeyyin Anadolu insanının ruh dünyasında kökleşmiş olan dini inançlar, ibadet ve uygulamalar, her türlü zorlamaya rağmen varlığını sürdüruyorsa, bunu büyük ölçüde imandan ve ahiret inancından almakta, inananlar bir çok dünyevl nimeti ahirete er­telemekte veya ahiret hatırına dünya meşakkatlerine katlanmaktadırlar.

52 Süruş, Maximum Din Minimum Din, s. 22-23.

145

Sonuç

Sözlükte "yakın ve aşağıda olan" manasına gelen "dünya", Kur'an'da genelde hayat kelimesi ile birlikte kullanılarak onu nitelemekte­dir. "Sonra" manasına gelen "ahiret" kavramı ise Kur'an'ın hem Mekki hem de Medeni ayet ve surelerinde sıklıkla zikredilen ve kıyametin kop­masından sonra yaşanacak olan ebedi hayat manasına gelen merkezi terimlerden biridir. Kur'an ayetlerinin de açıkça ortaya koyduğu üzere müşrik Mekke toplumunda ahiret inancı yoktu ve islamla birlikte ahiret, temel bir inanç esası olarak vazedilmiştir.

Birbiriyle ilişkileri bağlamında bakıldığında denilebilir ki islamiyet, insanlara manastırlarda yaşamayı öğütleyen, dünya hayatına ve dünyevi zevklere tamamen sırtını çevirmiş uhrevi ve münzev1 bir din değildir. Yi­ne islam, ahireti yadsıyarak hayatı yalnızca bu dünyada yaşanandan ve _ görünür olandan ibaret kabul eden, tamamen maddi ve materyalist bir düşünce sistemi de değildir. Kur'an, dünya ve ahiret hayatını bir bütün ve bir diğerinin devamı olarak görürken, dünya hayatını aldatıcı ve tani, ahireti ise gerçek ve baki olarak kabul eder. Kur'an'a göre ahiret dünya hayatının temadisidir; dünya hayatı ebedi olan ahiret yurdunu kazanmak için bir imtihan ve konaklama yeridir.

Tenasüh inancını reddeden islam'a göre dünya hayatı, ikinci bir şans tanınmayacağı için son derece ciddiye alınması gereken bir dene-

. me yurdudur. Dolayısıyla Müslüman kişi, bir yandan dünyasını müreffeh ve mamur etmeye, maddi hayatını asan ve abad etmeye çalışırken, öte yandan ahiretini harap ve berbat etmemelidir. ·Sorumlu bir varlık olarak ferdi manada kendisini iman, amel ve ahlaki erdemlerle olgunlaştırmaya çalışırken, toplumsal manada da yeryüzünde hakka ve adalete dayalı sosyal bir düzenin kurulması için cehdetmeli, Hakk'ın rızası için çaba ve gayret göstermelidir. Müslümanlar hem dünyayı hem de ahireti ciddiye alan, ibadetin yanı sıra ticaret de yapan, abid ve tacir bir nebinin ümme­tidir. islam peygamberi kendilerini yalnızca ibadete ve Allah'a adamaya karar veren, bu nedenle de işlerini ve eşierini ihmal eden bir kısım saha­beyi uyarmış; hatta onları islam'ın dışına çıkmakla tehdit etmiştir. Öte yandan ashab, ibadet esnasında ticareti ve lehviyatı duyunca Cuma hut­besini irad etmekte olan Allah'ın elçisini ayakta yalnız bıraktıkları için ikaz edilmişlerdir.

Hıristiyanlık sevgi dini ise islamiyet de kelimenin tam manasıyla bir vicdan ve adalet dinidir. iki kelimey.e özetlemek gerekirse islamiyet, bir adalet ve ölçü dinidir. Adalet, her hak sahibine hakkını vermek ve eşyayı yerli yerine koymaktır. Ölçü ise aşırılıklardan kaçınmak ve muvazeneyi bozmamaktır. Dünya ile ahiret arasında kurduğu adil denge ile islam, her iki alan için de çalışmayı emretmiş; tembelliği, miskinliği ve uyuşukluğu

146

yasaklarken; diğer yandan da her iki dünya için çalışmayı, çırpınmayı, didinmeyi emretmiştir. islam dünya için çalışarak para kazanmayı emre­der, ancak parayı bir amaç değil, araç olarak görür. islam'a göre paranın yerli yerine yani cebe konulması gerekir, kalbe değil; tabii Allah'ın hoş­nutluğunu kazanmak için infakı ihmal etmemek şartıyla ...

Rehberi Kur'an olan bir Müslüman, dünyanın gerçekliğini ve ger­çeklerini inkar etmeyecek kadar realist; nihai gaye olarak Allah' ın hoşnut­luğunu kazanmayı hedefleyecek kaJar da idealisttir. Onun ülküsü ebedl hayat yokmuş gibi yaşayarak yeryüzünde sahte cennetler kurmak için di­dinmek ve dünya hayatıyla mağrur olmak değil, tani hayatla birlikte ilahi nzayı ve ebedl saadet yurdunu da kazanmaktır.

Prof. Dr. Mevlüt GÜNGÖR

Evet Mesut Okumuş kardeşimize teşekkür ediyoruz. Kur'an'a göre dünya ve ahiret ilişkisi konusunu ortaya koydular. Ş1mdi bu tebliğin mü­zakeresini Dr. Enver Arpa kardeşimizden dinleyeceğiz. Kısaca kendisini tanıtmak istiyorum. Dr. Enver Arpa Bingöl 1963 doğumlu. 1988 de Anka­ra Üniversitesi ilahiyat Fakültesini bitirdikten sonra yüksek lisansını Ür­dün Üniversitesi ilahiyat Fakültesinde 1994 yılında tamamladı. Tez ça­lışması olarak ibn Kemal Paşa'nın tefsirini tahkik ederek ilim dünyasına kazandırdı. Doktora tezi ise Ankara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde ka­bul edildi. "ibn Teymiyyenin Kur'an Anlayışı" ismiyle 2002 yılında Fecr Yayınevi tarafından yayımlandı. Bunun yanısıra Zemahşerl'nin Tefsir Ge­leneğindeki Yeri isimli bir çalışması bulunmakta ve kısa bir süre içerisin­de yayınlanacaktır inşallah. Bunlardan başka çeşitli akademik ve siyasi dergilerde yayımianmış makaleleri de var. Enver bey halen Ankara'da bir kamu kuruluşunda idareci olarak çalışmaktadır. Evet sözü size veriya~ rum.

147