ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf ·...

19
I. ULUSLARARASI ISLAM KONFERANS I 15-16 Mart '96

Transcript of ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf ·...

Page 1: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

I. ULUSLARARASI

• • • • • •

ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS I

İstanbul, 15-16 Mart '96

Page 2: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR İŞLERİ DAİRE BAŞKANLIGI YAYINLARI NO: 42

Konferans Dizisi: 2

ISBN 97 5-7 580-87-2

2000 Adet basılmıştır. 1996

Yapını-Ojset Hazirtık

Sina Ltd. Şti. 531 60 75

Baskı

Prestij

Page 3: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSLAM VE MODERNİTE

PROF. DR. ROGER GARAUDY

1\. ;rodernite ile İslam arasındaki ilişkileri inceleyebilmek için Moderniteyi 1 V .lAvrupa ve lineer bir kültür çerçevesinde değil, evrensel ve çoğulcu çerçevede tanımlamak gerekir.

Modernite, bir kültür şekli ve bir hayat tarzıdır. Kültür ise bir ferdin ve bir toplumun tabiat, diğer insanlarla ve gelecek ya da bazılarının Tanrı diye isiınlendirdikleri mefhuınla sürdürdüğü ilişkiler bütünüdür.

Bu açıdan taril1sel olarak her dönemde, barbarlar karşısında modern ve medeni olarak kabul edileni incelemekte yarar var; ancak bizim burada bunu yapmaya vaktimiz müsait değil.

* * *

Batı medeniyetinin postulalarını -yani tabiat, diğer insanlar ve Tanrı (veya hayatın nil1ai gayesi problemi) ile olan ilişkilerinin tanın1ını- üç madde ha­linde tasnif edebiliriz:

1. Descartes'in postulası: "Tabiata hakim ve malik olmak."

2. Robbes'un postulası: "İnsan, insanın kurdudur."

3. Marlowe'un postulası ("Faust"unda): "İnsan, dünyayı yönetmek için yü­celeşerek Tanrı'nın yerine geçmektedir."

Beş asırlık paylaşımsız bir hegemonyadan sonra bu kültür, kendi postula­larının hedeflerine ters bir sonuca varmıştır:

Page 4: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSLAM'IN KÜLTÜREL MEYDAı'l OKUYUŞU/191

-'fabiatın kirlenmesi, tükenmesi, tahribinin teknik imk1nları.

-Beşer1 şiddetin zincirden boşalması: Kuzey ile Güney arasında gitgide büyüyen dengesizlikler oluşturan ve toplumun bir kutbunda zenginiikierin diğer kutbunda da sefaletin yığılmasıyla her toplumda giderek artan eşit­sizlikler yaratan piyasa mantığının -rekabetlerinden dolayı- savaş mantığı

olduğu ortaya çıkmıştır.

-Bireyi veya ulusu herşeyin merkezi ve ölçüsü haline getirerek ve mutlak değerlere olan tüm inançları dışlayarak, Tarırı'nın yerine dünyayı yönetme ukalalı,ğını, şehirlerde şiddet kaosunu ve dünyada terör dengesizliklerini meydana getiren birey ve grupların güç, tasarruf ve büyüme arzularının çarpıştığı vahşi bir orman yaratmıştır.

* * *

Bize sunulan sözümona "modernite" kendi adını bile söylemeye çekinen ve aslında "piyasa monoteizmi" şeklindeki bir dindir. Rönesans'tan beri Batıya has olan bu "piyasa monoteizmi", Sovyetler Birliğinin yıkılışından, Irak'ın harab edilişinden ve sadece Üçüncü Dünya ülkelerinin değil; Avru­pa'nın da ABD'nin egemerıliğinin altına girişinden sorıra kendi liberalizmi­ni, Pentagon'un İdeologu olan Fukuyama'nın kitabının adıyla "Tarihin So­nu" olarak görmektedir.

"Liberalizm" kelimesinin suistimali tarihsel bir manipülasyona dayanmak­tadır: 18. asırdave 19. asrın başlarında, "Liberaux" diye adlandırılarılar, ke­limenin siyası arılamıyla asillerin gücüne karşı koyarılardı; günümüzde ise "liberaux" diye adlandırılarılar (kelimenin ekonomik arılamıyla) zenginli­ğin gücünü savunarılardır.

Ekonomi politik, Carlye'ın adlandırdığı gibi "iç karartıcı bilim"dir veya da­ha doğru bir ifadeyle (bilimle hiç bir alakası olmadığı için) statükoyu temi­ze çıkaracak bir ideolojidir. Bunun öncülüğünü yapan Adam Smith, temel ilkesini şöyle belirlemiştir: Eğer herkes kişisel menfaatini gözetirse genel menfaat gerçekleşmiş olur. Gizli bir el de bu ·uyumu sağlar. Bu açıdan devletin herhangi bir müdahalesi zarar niteliğindedir: Piyasa kendi kendini düzerıleyecek ve bütün toplumsal ili.şkilerin düzerıleyicisi haline gelecek­tir. Devlet ise bir jandarma veya bir gece bekçisi gibi bu düzenin korun­masını sağlayacaktır.

Page 5: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

192/ULUSLARARAS! İSLA.t'vl DÜŞÜNCESi KOl\TFERAı'ISl

Fakat bugün, Milton Friedman'ların, Von Hayek'lerin ve Reagan gibi Ame­rikan, Thatcher gibi İngiliz veya sağcı ve solcu Fransız bakanlar gibi tale­belerinin tavsiye ettikleri bu prensipierin iki asırlık uygulanışı bunların yanlışlığını ortaya koymuştur: Teknolojinin gelişimi işçinin, aletine sahip olmasına engeldir. Toplumun bir kutbunda zenginlik ve güç çoğalarak yı­ğıldı, diğerindeyse bağmılılık, işsizlik ve dışıanmışlık zuhur etti.

İşte bu dünya ölçeğinde bir gerçektir: Metropol ekonomisinin hastalığı ha­line gelen tek tip üretim ve tarım lehine, yiyecek sağlayan tarımların yapı­sını değiştiren beş asırlık sömürgecilikten sonra eski sömürgecilerin yardı­ını ve Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından borçların yönetimi maskesi altında sömürgelerin kesin siyasi "bağımsızlık"larından sonra bile bu eski sömürgeciler, kendilerine olan bağımlılıklarını ellerinde tutabilmişlerdir.

Bunun sonucunda, 1960 ve 1989 yılları arasında % 20 oranındaki dünya zenginlerinin elinde bulunan dünya geliri, % 70'den% 83'e kadar yüksel­miş; % 20 oranındaki fakirierin dünya geliri ise % l,S'a düşmüştür. Hatta bu kutuplaşma en zengin ülkelerde daha da belirginleşmektedir: ABD'de "% 1 oranındaki en zenginler milli servetin %40'ını denetliyorlar." Cinter­national Herald Tribıme, 19 Nisan 1995)

Modernite olarak vaftiz edilen "piyasa modernizmi", Spencer'ın "güçlülerin güçsüzleri yok etme özgürlüğü" olarak tasarladığı olgu, toplumsal daıwi­nizm lehine toplumsal bağların çözülmesinde ifadesini bulmaktadır.

Rahip Lacordaire, kendi döneminden daha çok bizim dönemimize hitap eden şu aksiyomu söylemiştir: "Asıl özgürlüktür, güçlü ile güçsüz arasında zulme uğrayan."

Maaşların 20 bin doları aştığı ABD ve Kanada ile maaşların 3 bin dolardan daha düşük olduğu Meksika arasında gerçekleşen "Alena"; yani "serbest piyasa" deneyimi, Amerikan işçilerini işsizliğe sürükleyen ve Meksikalı iş­çileri köleliklerinde hapseden sınırsızlıklara yolaçtı. Bu, nümunelik bir de­ğere sahiptir. Chiapas isyanları, bu "serbest mübadele''nin cani ildyüzlülü­ğünü açığa çıkarnuştır.

Sayın Bush "Alaska'dan Ateş Ülkesine kadar serbest mübadele alanı oluş­turmak gerekir" dediğinde ve Devlet Sekreteri James Baker "Vanco­uver'den Vladivostok'a kadar" diye ekiediğinde bize sunulan en önemli

Page 6: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSLAM'IN KÜLTÜREL MEYDAN OKUYUŞU/193

sorunu ortaya koymuşlardır: İnsanlığın, bu altın haçın üzerinde çarmıha gerilmesine izin verecek miyiz?

Burada sözkonusu olan, ayrılmaz bir biçimde ekonomik, siyasi ve dilli bir sorundur. Dilli; çünkü sözkonusu olan, insanın son gaye sorunudur: Bilim ve teknolojinin gelişmesi insanın ezilmesine mi, yoksa refahına mı yara­malı? Oysa Batı "Moderrıite"sinin büyük sonucu olan piyasa monoteizmi­nin sonuçlarını fazlasıyla görmekteyiz.

En başta bireyselcilik, rekabet ve rekabet gücü, "insanı insanın kurdu" ha­line getiren Robbes'un bu sisteminde toplumsal bağlar çözülmek üzeredir.

Bunun rakama dökülmüş hali şu şekildedir: Fransa'da 1991'de 11.500, 1992'de 11.600, 1993'd~ 12.000 intihar vakıası gerçekleşmiştir. 1965 v~ 1990 arasında toplumun yüzdelik hesabına göre suç oranı beş katına çık­mıştır: 1965'de 837.000 cinayet ve suç; 1990'da 3.800.000. 1992'de 66.000 esrar suçlamasına karşın 1995'te 101.000 suçlama. Bugün işsizliğin sayısı 3 ırıilyonu aşmıştır; oysa Fransızların yalnızca o/o 10'u milli servetin o/o 55'ine sahiptir; 5 ırıilyon kişi 2.300 franktan daha az bir gelirle geçiniyorlar ve buna karşılık Walt Disney şirketinin genel müdürü Michel ennier beyefen­di senede 203 ırıilyon dolar kazanıyor. Yani bir ırıilyar franktan daha fazla; yani saatte 370.000 frank; yani asgari ücret alan kişiden 60 kere daha fazla bir gelire sahip.

Bu piyasa monoteizm "modernite"sinin girdiği her yerde durum aynıdır. Sovyetler Birliğinde, Yeltsin'in siyasi fahişeliği yüzünden kapitalizmin yerıi­den carılanmasından itibaren esrar kullanımı ABD'deki kullaruma ulaştı. Özbekistan'da haşhaş tarım yüzölçümü 6 katına çıktı: 1992'de 150 hektar iken 1995'de 1000 hektara ulaştı. Günümüzde IMF'nin en iyi müşterisi olan Fas, kenevir üretiminde dünya rekoruna sahiptir. İnhitatın öncüsü olan ABD'de esrar ticaretinin rakamı, araba veya çelik ticaretiyle aynı bü­yüklüğe ulaşmıştır. intihar ve esrar sadece yaşanılamaz hale gelme yolun­da olan bir dünyadan kaçış arzusunu ispatlar. Fakat servet eşitsizliğinden ve kaçışlardan başka da inhitat belirtileri vardır: Burada sadece iki tanesini zikredeceğim: Ahlaksızlık ve spekülasyon. Piyasa ekonomisi, "bulutların fırtınayı taşıması gibi" ahlaksızlığı içinde taşır.

Herşeyin -hatta güç ve bilinçler de buna dahil- satıldığı ve satın alındığı bir sistemde, pek sessiz bir ekonomist olan Alain Cotta "Le Capitalizme

Page 7: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

194/ULUSL-\.RARASI İSLAM DÜŞÜNCESi KONFERANS!

dans tous ses etats" (Fayard Yay. 1991) adlı eserinde şunları ifade etmiştir: "Ahlaksızlığın yükselişi, mali ve medyatik faaliyetlerin yükselişinden ayrı­lamaz. Ne zaman ki haber, her türlü mall işlem esnasında, özellikle de kaynaşma, elde etme ve OPA esnalarında, bir ömür boyunca yoğun çalış­malarla bile elde edilemeyecek servetleri birkaç dakikada elde edilmesine imkan tanıdığında, alma ve satma isteği artık karşı konulmaz hale gelmek­tedir. Ticaret ekonomisi bu gerçek piyasa gelişimiyle ancak desteklenir." Ve şöyle bağlar: "Ahlaksızlık, planınkine benzer bir rol oynamaktadır."

Son olarak, Batı'da "modernite"nin varış noktası olan "piyasa monoteiz­mi"nin en güzel çiçeklerinden biri de spekülasyondur.

"Spekülasyon" kelimesi, Robert sözlüğünı',in belirttiği gibi, çok özel bir an­lama sahiptir: "Kar elde etmek için piyasa (değerler ve ticaret eşyası rayi­çi) çalkantılarından yararlanma anlamına gelen mall işlemler."

Uluslararası Ödeme Bankasının verilerini temel alan Maurice Allars (Eko­nomi Nobeli) şunları not etmektedir: "Mali yükselişler günde ortalama 111 milyar dolara kadar yükselmektedir, yani ödemelerine düşen mall yükse­lişlerin ödeneğillin 40'la katına çıkmasıdır bu. Böylesi bir sistem savunula­maz."

Bu da şu anlama gelir: "Piyasa monoteizm"inin güncel sisteminde ham maddeler, dövizler veya ekonomistlerin "yan ürün" olarak adlandırdıkları şeyler -yani ürünlerin ve hizmetlerin para karşılığı değil de bu işlemlerin uzun vadeli ödemeleri üzerine alınan taahhütlerde ilgili olan herşey C vade­li sözleşmeler, döviz oranları, vs)- üretmekten veya hizmete sokmakransa bunların üzerine spekülasyon yapmak 40 defa daha karlı bir iştir. Bankala­rın ilk işlevi: Tasarrufu biriktifrnek ve üretime yatırım yapmak iken, bu sermayeler gerçek bir ekonomiye yararnıyan başka sermayelerin yükselişi veya düşüşü üzerine oynamaya dönüşmüştür: Banka, somut toplumun asalağı olan ve "golden böys"larla borsadaki değerlendirmelerin ve fiyatla­rın olasılıkları üzerine oynanılan yer olan kumarhane haline gelmiştir.

,.--Bizim karşı çıktığımız modernite budur. "Biz" dediğimde sadece Müslü-manlardan değil; aynı zamanda hayata anlam yükleyen herkesten bahsedi­yorum; çünkü Tarırı demek "Hayatın 'bir anlamı vardır" demeye gelir ve ben bunu keşfetmekten ve gerçekleştirmekten sorumluyum.

Page 8: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSLAM'IN KÜLTÜREL MEYDA.N OKUYUŞU/195

Ve Dize Batı modernitesini, ahlaksızlıklarıyla ve inhitatıyla yargıladığımız söylenmesin. Bugünkü vardığı noktanın temeli -ki dünyamızın hayatta kal­masını tehlikeye atmıştır- Rönesans'da tanımı verilen postulalarının saf mantığında yatmaktadır. Atinalı Timon da Shakespeare ve Don Kişot ta Cervantes paranın üstürılüğü ilkesi üzerine bina edilen medeniyetin yolu­nu kahince çizmişlerdi. Orılar bunun başlangıcına tanık oldular ve biz de bugün "son perde"nin isteksiz seyircileri ve aktörleriyiz: Arilamlarını yitir­miş bir hayat ve bir dünya.

Bu, sözümona "modernite"nin bir tek postulası yoktur ki yalan olmasın.

Ve herşeyden önce demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri savunması bu yalanlardandır. Demokrasi, her zaman bir azırılığın -köle sahiplerinden zengirılik sahiplerine kadar hepsinin- gizlendikleri yerdir. Perikles döne­mindeki "Atina Demokrasisi" olarak adlandırılan ve "Demokrasilerin ana­sı" olarak örnek verilen demokrasi aslında 20.000 hür vatandaşın bütün haklardan ·mahrum kalan 100.000 kölenin üzerindeki yönetimiydi. De­mokrasi herkes için değil sadece efendiler içindir.

ABD'nin bağımsızlık beyannamesi, tüm insarıların haklarının eşitliğini be­yan etmişti. Bu gösterişli beyannameden sonra köleliği bir asırdan aşkın bir süre boyunca ve zenciler konusunda ayrımcılığı günümüze kadar mu­hafaza etmiştir. Demokrasi siyahlar için değil beyazlar içindir.

Fransız ihtilalinin, insan ve vatandaşlık haklarının beyannamesi muhteşem bir şekilde şurıları ifade etmekte: "Bütün insarılar özgür ve hakça eşit do­ğarlar"; fakat Constitution Censitaure (1) Fransızların 3/4'ünü oy verme hakkından mahrum etmiştir. Bunun gerekçeleri de fakir olduklarından do­layı "pasif vatandaş" olarak vasıflandırılmalarıdır. Demokrasi fakirler için değil zengirıler içindir.

Herkes kendini insan haklarına sahip gösterebilir: Yasa karşısındaki eşitlik mükemmeldir: İşsiz ve milyarder bir gazete kurmakta veya bir televizyon kanalı açmakta aynı hakka sahiptir. Yasa karşısındaki bu eşitlik öyledir ki bu milyardere olduğu gibi işsize de ekmek çalmak yasaklanmıştır: İkisi de aynı cezaya müstahaklardır.

(1) 1835 yılından itibaren seçebilmek ve seçilebilmek için ödenen bir vergiye (cens) dayalı bir meşrutiyet.

Page 9: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

196/ULUSLARARASI İSLAM DÜŞÜNCESi KONFERANS!

Bütün bunlar milyonlarca işsizin iş hakkının ve oy hakkının yazıldığı 1948'deki BM'in insan haklan beyannamesinde de olduğu gibi- "demokra­tik" denilen ülkelerin yasalarında mevcuttur. Fakat gerçekte daha zorbacı yasalar hakimdir: Banka çeki, oy pusulasının yerine geçmiştir.

Bunun nedeni sadece Amerika'da senatör veya "temsilci" olmak için bir se­çim kampanyası açabilmek 500 milyon dolar gerektirdiğinden değil; aynı zamanda bütün bu ülkelerde zenginlik, gücün iki vasıtasını satın almaya imkan tanımasıdır: Biri, halkın görüşlerini manipüle etmeye yarayan medya ve diğeri, son çare olarak onları ikna etmeye yarayan silah sanayii.

Burada sözkonusu olan liberal ve burjuva demokrasisinin ilkelerinin taeizi değil; bunların eksiksiz uygulanmalarıdır. İngiliz filozofu John Locke -ki ilk Avrupa "demokrasi"sinin yani İngiltere demokrasisinin temellerini ve uygulamasını deneysel olarak bilir- Deuxieıne Traite sur le gouverneınent civil adlı eserinde bilinçli olarak şunları yazmıştır: "İnsanların birleşmesin­deki en önemli amaç riıülkiyetin korunması dır"; ve bundan da en mükem­mel mantıkla şu sonuç çıkmaktadır: Mülkiyete sahip olmayanlar demokra­siden dışlanrnışlardır.

Fransız ihtilalinin arefesinde, Diderot, Locke'un siyası tezlerini kullanarak ansiklopedisinde "temsilci" (representant) maddesinde kesin bir tarzla şu­nu yazmıştır: "Ancak, mülk sahibi vatandaştır."

Şekilsel görünümlere rağmen aynı prensip, liberal "demokrasi"lerirnizi yö­netmekte ve Rousseau'nun Toplumsal Sözleşme adlı eserindeki "hiçbir za­man demokrasi varolmamıştır" şeklindeki ifadesi doğrulanmış olmaktadır; ve bu da iki sebepten dolayıdır:

1. İnsanların son gayelerindeki ortak bir imanın yokluğu

2. Zenginiikierin eşitsizliği

Bunlar gerçek bir demokrasi kavramının kilit taşı olan bu "genel irade"nin gelişmesine iki kesin engel niteliğindedir.

İki asırlık demokrasi tecrübesi göstermektedir ki, Rousseau'nun henüz ça­ğında öngördüğü ve geçmiş tecrübelerin ışığında oluşturduğu hipotezlerin doğrulanması sözkonusudur.

Page 10: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSLAM'IN KÜLTÜREL MEYDAN OKUYUŞU/197

Bugün, demokrasinin -Amerikan siyasetinin iki yüzlü amentüsü olan- ser­best piyasaya benzerilmesinin yalan olduğu gün ışığına çıkmıştır.

Ve bu da Rousseau'nun daha önce öne sürdüğü nedenlerden dolayıdır: Bir ortak irade, ancak bir toplumun bütününde ortak amaçlar güdülürse mümkündür. Oysa piyasa, ancak kişilerin ve grupların vahşi orman reka­betinde karşı karşıya geldikleri özel isteklere tanık olur. Piyasa monoteiz­rni bizzat ilke olarak demokrasinin zıddıdır.

Rousseau bir "Teokrasi"yi öngörmüştür, ancak bu demokratik bir teokrasi­dir ki orada iman, Batı ortaçağında olduğu gibi kilise tarafından yorumlan­mış değil de ümmetin her üyesinin kalbinde bulunan bir olgudur. Böylece bireysekiliğin tersine başkaların kaderinden sorumlu olduğunun bilincin­de olan bir ümmet söz konusudur.

Rousseau'nun bu kavramı, Kur'an'daki, zenginiikierin eşitsizliği -"biz bir şehri yok etmek istediğirnizde," der Kur'an (XVIII, 16) ... zenginleri güç sa­hibi yaparız" ve imanla ilgili olan -büyük kararlar için bir şura gereklidir­ifadeleriyle bir benzerlik arzeder. Rousseau tarafından öngörülen "iman öğretisi" prensibinin hiç bir özel dine gönderme yq.pmaması ilginçtir. Kur'an da aynı şekilde yeni bir din getirdiğini iddia etmemektedir; bunun tersine insanları, "Allah'ın ona ruhundan üfledikten sorıra ... " (XXX, 30) in­sanların kalbine işlenmiş olan imana çağırmaktadır. "Dinde zorlayıcılık yoktur" (II, 257; X, 100) diye birçok kez tekrarlar Kur'an.

Demek ki biz geçmişi tefekkür ederek, yeni bir modernite kurabilmeli ve İslam'ın yeniden yükselişinin koşulları.nı düşünmeliyiz.

Hicretin ilk asırlarındaki İslam'ın şimşek hızıyla yayılması, askeri bir fetihe dayanmamaktadır: Arap yarımadasının insan sayısı bu büyük yayılmaya karşın çok azdı ve askeri teknolojisi büyük imparatorluklarınkiyle -örneğin Bizans ve İran imparatorluğu ile- mukayese bile edilemezdi.

Bu başarının nedenleri 3 düzeyde yatar:

-Dilli yenilik

-Toplumsal devrim

-Kültürel dönüşüm.

Page 11: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

198/ULUSLARARASI İSLAM DÜŞÜNCESi KOJ\'FERANSI

1- Dini Yenilik

İslam, Hz. Muhammed'in vahy almasıyla doğmuş yeni bir din değildir.

Allah, Müslümanlara has bir Tanrı değildir. Allah, Tek Tanrı'ya işaret eden kelimenin tam anlan;ııyla tercümesidir. Arapça konuşan bir Hıristiyan, du­asında ve ayinlerinde Tanrı'ya yakarırken ona "Allah" der.

İslam şu anlama gelmektedir: Tek Tanrı'ya hür ve iradi bir boyun eğiş; ki bu da bütün dinlerin -Hıristiyan, Yahudi, Müslüman Tanrı'nın "insana ru­hundan üfl.edi"ğinden beri (XV, 29) yani ilk insandan, Hz. Adem'den beri­ortak paydasıdır.

Kur'an en açık ifadeyle İslam'ı şöyle tanımlar: Allah, Muhammed'e şunları söylemesini emreder: "De ki ben peygamberler arasında bir türedi deği­lim" (XLVI, 9); Birçok yerde ona şunu hatırlatır: "Senden önce de peygam­berler gönderdik" (XlV, 30; XV, 10; XVI, 43; XXX, 47; Xl, 78)

Kur'an der ki (III, 1 44): "Muhammed sadece bir peygamberdir; ondan ön­ce de peygamberler yaşarnıştı." Hepsi de Tanrının sözcüleriydiler.

Allah, nebevı: mesajlarının (Kur'an'ın, Allah'ın sünneti olarak adlandırdığı şey, O'nun "geleneği") sürekliliğine parmak basarak, Muhammed'e bir çok yerde şunu emretmekte: "Senden önce gönderdiğimiz peygamberlere sor" (XLIII, 45; bir de X, 94; XVI 43; XXI, 7)

Allah, Kur'an'da Müslümanlara, Yahudilerin peygamberlerine ve Hıristi­yanların Mesih'ine saygı duymalarını emreder. (IV, 151; LVII, 18)

Hz. Muhammed insanlara ilk dini hatırlatmak için gelmiştir: "Ayakta dur, Allah'ın her insanın kalbine işlediği doğal dini, ilk dini tebliğ eden gerçek bir "hanif" gibi. Bu Allah'ın mahluklarına evrensel ve değişmez bir lütuf­tur. Gerçek din böyledir; fakat insanların çoğu bilmez." (XXX, 30)

Ve bu da bütün toplumların hikmetine doğru yönelir: Kur'an der ki: Allah her topluma peygamberler gönderrniştir; bu peygamberler de toplumun anlayacağı, yani onların dillerinde konuşurlardı. Bu "kitapta bahsedilme­yen"ler için de geçerlidir; örneğin Hindistan veya Çin.

Page 12: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSlAM'IN KÜLTÜREL MEYDAN OKUYUŞU/199

2--Toplumsal Devrim:

Medine toplumunun yani asıl "Şeriat"ın mesajı şudur: Tüm bilgeliklerde olduğu gibi vahyedilrniş bütün dirllerin de ortak paydası olan "ancak Allah mülk sahibidir, ancak Allah emr sahibidir, ancak Allah ilim sahibi dir," ilke­leri beşeri çehreye, yani ilahi boyuta sahip her topluma has olan şartları tammlar.

Ancak Allah mülk sahibidir: "Göklerde ve yeryüzünde olan herşey Allah'a aittir." der Kur'an (II, 116, 284; III, 109 ... )

• O'nun yeryüzündeki halifesi olan insan, Allah yolunda bu mülkü yönet-mekle yükümlüdür.

\ Bu kavram, mülkü tüketme ve iğfal etme yasası olarak tanımlayan Justini-en hukukunun tam tersidir.

Oysa Müslümarılar için görevler yasalardan önce gelir.

Allah'ın mülkünün sorumlu yöneticisi olan insan bunu hevasına göre kul­lanamaz, kaprisine göre yok edemez, onu israf edemez, onu çalışması sa­yesinde veririıli kılmadığı müddetçe onu boş bırakamaz, onu biriktiremez: "Altın ve gümüş yığıp da, arıları Allah yolunda harcamıyarılar var ya, işte orılara acı bir azabı müjdele!" (IX, 34). Kur'an'da en kötü lanet, zengirıliği dolayısıyla mahkum edilen Ebu Leheb'e söylenendir: "İki eli kurusun ve kendisi de yok olsun" ve "alevli bir ateşe girecektir" (CXI, 1, 3)

Kur'an'ın öngördüğü herşey, özellikle de zekat -dinl bir gereklilik olarak zengirıliğin toplumsal aktarırnı- ve "Riba" -Allah yolunda çalışmadan zen­girıliğin çoğalması- nın yasaklanması, zengirıliğin toplumun bir kutbuna ve diğerinde de sefaletin birikmesini örılemek içindir.

Allah, Kur'an'da paranın siyasi bir hiyerarşi kuracağı bütün toplumsal re­jirııleri şiddetle dışlamaktadır ve bize açıkça şunu .der: "Biz bir şehri yoket­mek istediğimizde zengirıleri güç sahibi ederiz." (XVII, 16)

Bu ilkelerden adil bir topluluk zuhur eder. Kur'an'ın en başta gelen top­lumsal yönetimi ("zekat"ın yerleştirilmesi, "riba"nın yasaklanması, servet biriktirmenin kınanması) zengirıliğin bir kutupda, sefaletin de diğer kutup­da birikmesine engel olmayı hedefler.

Page 13: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

200/ULUSLARAR.ASI İSLAM DÜŞÜNCESi KONFERAı'ISI

İslam'ın girdiği ülkelerde, toprak ölçülü bir vergi karşılığında işleteniere verilirdi (o zamana kadar bunlar, feodal sahipler, tembel krallar veya aç gözlü bir kilise tarafından sömürülüyorlardı). Böylece halktan uzak yaşa­yan krallara ve feodallere karşı sadece bir kaç savaş veı:ilmişti: Yermuk, Kadisiye, Nihavend, Vizigotların işgalinde bulunan İspanya'da Rio Barbat

Bu halklar, Müslümanları birer kurtarıcı ve başkaların inançlarına saygı gösteren insanlar olarak karşıladılar.

3- Kültürel Dönüşüm

"Ancak Allah ilim sahibidir" ifadesi, dogmatizm zehrine karşı ilaçtır.

"Allah hakkında söylediğim herşey, bir insanın söylediğinden ibarettir" di­ye yazmıştı protestan bir tealog Karl Bartl1; çünkü Allah hakikatı peygam­bere vahyetse bile onun söylediğini dirıleyen ve yorumlayan insandır. Bu­nun bilgisi her zaman izafi, geçici, bitmemiş ve sürekli düzeltilmeye muh­taçtır.

Bu, insanın tabiat veya tarih hakkında söyledikleri için de geçerlidir; çün­kü Kur'an bize Allah'ın dünyayı bir kerede yaratmadığını söyler: "0, dur­madan yaratan yaratıcıdır," (XXXVIII, 81 ve XV, 86), "Her gün yeni bir şey yaratır" (LV, 28)

Arap bilim çağı, olağanüstü bir zihniyet açıllfl1Iyla, geçmişe ait bütün bü­yük kültürlerin mirasını sistematik bir entegrasyon çabasıyla başlamıştır.

18. asırda, Harun er-Reşit farklı ülkelerden ilim adamlarını sarayına davet ederek ve onun halefierinden olan Halife el-Me'mun, ilk önce bir Persli­nin, daha sorıra da bir Hıristiyanın yöneteceği bir tercüme okulu açmıştır. Burada sadece Hippokrat'ın, Gallien'in, Dioskorid'in tıbbi eserleri değil; aynı zamanda matematikçilerin, astronomların, tabiatçıların eserleri de ter­cüme edilirdi. El-Me'mun'un emri üzerine el-Fazari, Hind astronomi kitabı­nı -Brahmagupta'nın Siddharta'sını bile- tercüme edip uyarlamıştı.

9. asırda Araplar, Çifılilerden kağıt yapmasını öğrenınişlerdi. İlk kağıt fabri­kası SOO'lere doğru Bağdat'ta kurulmuştur. Batı'da ise bu keşfin Araplar­dan öğrenilmesi ve kullanılması için 4 asır beklemek gerekecektir. Kağıdın keşfi kültürel gelişme şartlarını altüst etmiştir. Kitaplara olan bu tutkuyla

Page 14: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSLAJ;I'IN KÜLTÜREL lviEYDAN OKUYUŞU/201

Çin, -Hindistan, Yunanistan gibi eski kültürlerin asimilasyon çalışmalan hiç­bir eklektizmi içermez. Müslümanlar bu zengin mirası aldılar ve kendi ba­kış açıları ışığında onu yenilediler. İslam, sadece eski kültürlerin -özellikle Doğu ve Yunan kültürlerinin- aktancısı olmamıştır. O, yeni bir medeniyet kurmuştur.

O'nun Tevhid kavramı, Varlığın birliği olarak değil de yaratılışın her ala­rıında birleyici eylemi, eski kültürleri derin bir yenilerırneye tabi tutmuştur. Kökeninde -özellikle Platon'dan beri tabiat ve ruh, Tarırı ve dünya, algıla­nır ve akledilir şeklindeki- Yunanlı düalist kültür anlayışına karşı Müslü­man bal<:ış açısı birleyicidir. Örneğin hiçbir zaman algılanır alem, yani tabi­at, ne akledilirden ne de Tarırı'dan ayrılmıştır: Tabiat olayları Allah'ın varlı­ğının "işaret"leridir, Allah'm insanla konuştuğu bir dildir.

Bu anlayışın sonuçlarından biri de bilimin, Yunanlılarda olduğu gibi, Aris­to'nun somuta eğilmesine rağmen spekülatif bir karaktere sahip olacak yerde gittikçe deneysel olmuştur.

İşte ayrılmaz bir şekilde hem deneysel hem de matematiksel olan modern bilim, Bağdat'ta, Kurtuba'da, Palerm'de büyük gelişmeler göstermiştir.

Avrupa'da haklı olarak deneysel metodun öncüsü olarak kabul edilen Ro­ger Bacon Opus majus adlı eserinde kaynaklarını şöyle açıklar: Bu eserin perspektife ayrılan 5. bölümünde İbn Haytem (Batılıların Alhazen'i; 965-1030)in "optik kitabı"ndan sayfalarca iktihaslar yaptığını söylemekten ka­çmınaz. İbn Haytem, modern bilimi kullanarak, matematiksel varsayımlar­dan yola çıkarak ve bunları deneysel bir tertibatın montajıyla deneyerek ışığın yayılması üzerine araştırmalar yapnuştır. Böylece Roger Bacon, on­dan alıntılar yaptığını kabul eder: "Felsefe", der Bacon, "Arap"tan almmış­tır ve hiçbir Latirıli bunların tercüme edildiği dilleri bilmeden, hikmetleri ve felsefeleri gerektiği gibi anlayamaz." (Metalogicus; N, 6)

Bu tevhid zihniyeti, Arap bilim adamlannın başardığı tüm ilimlerde ege­mendi: fizikten astronomiye ve biyolojiden tıbba kadar. Teolojiden felsefe­ye, bilimlerden sanatlara kadar, bütün bu alanlarda İslam kültürünün te­mel taşı birlik fikridir. Bu esas birlik (Tevhid) sadece Allah'ın bir olduğu sözüyle sınırlı kalmamıştır. Tevhid, olmuş değil de olacak düzenindedir. O, varlık felsefesinde değil de eylem felsefesinde temel alır. Böylece bi­limlerin, her alanda gelişmesine imkan tanımıştır. Ancak İslaı::nl bilirnin en

Page 15: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

202/ULUSLARARASI İSLAM DÜŞÜNCESi KOl\'FERANSI

önemli katkısı sadece deneysel metod ve görkemli keşiflerinde yatmamak­tadır, aynı zamanda bilimi, hikmeti ve imanı birarada turabilmesinde yatar.

Hikmet; eylemi nedenden nedene yükselen bilimle sınırlamadan ve bili­min insanı yok etmesine veya onun sakatlanmasına değil de ona beşen amaçlar tayin ederek insanın gelişmesini sağlamak için amaçtan amaca yükselir; alçak amaçlardan daha yüksek amaçlara doğru; çünkü deneysel matematik bilimi, bu yüce eylemin amaçlarını sunmamaktadır. Amaçların tefekkürü olan Hikmet, aklın farklı bir kullanımıdır. Bu, Batının körelmesi­ne izin verdiği şeydir: Artık ne felsefe ne de teoloji, araçları sunan bilim ile amaçları arayan hikmetle tamamlayıcı bir rol oynamamaktadır. Bizzat amaç kabul edilen araçların arayışında hapsedilen Batı "mantığı", atomun, bombanın ve genin hikmetsizce manipülasyonuyla dünyayı yokolma yolu­na doğru sürüklemektedir.

İman, bütüncül bir mantığın üçüncü boyutudur: Ne nedenler arayışındaki bilim ne de gayeler arayışındaki hikmet hiçbir zaman ne ilk nedene ne de son gayeye ulaşamaz. İman, mantığın ve hikmetin sınırlarının bilincine va­rılmasıyla başlar. Bu, onların tutarlılıkları ve bütüncüllükleri için gerekli postuladır: İman, aklın bir sınırı veya rakibi değildir. İman sınırsız bir akıl­dır.

Bugün İslamizm olarak adlandırdığımız şey -yani Kur'an'1 "Şeriatı" uygula­ma bahaneleri, onda açıkça Şeriat o~arak tanımlanan şey ile fıkıhda şu ve­ya bu fıkıhçının şu veya bu dönemlerde yaptığı tarihl uygulamalarla karış­tırarak Kur'an'ı lafz1 bir okumayla, onun yönünü değiştirmek anlamına ge­len şey- İslam'ın bir hastalığıdır.

Burada aslında Ebu Hanife veya Şafii gibi büyük İslam fıkıhçılarının me­todlarının tam ters kutbundayız. Onlar bizim tersimize Şeriat'ın ebed1 ilke­lerini nasıl yeni tarihsel koşullara uygulanacağını ve nasıl bu yeni koşulla­ra uygun bir fıkıh oluşturulacağını bizlere göstermişlerdir. Burada onların formüllerini tekrarlamak değil de onların metodunu uygulamak lazım ge­lir.

"Şeriat" kelimesi Kur'an'da bir yerde görülür (XLV, 18) "Biz seni düzenden doğan bir yol (Şeriat'in) üzerine koyduk; yerin ve göğün ilahi düzenidir" (XXII, 4). Allah, önceki vahyleri hatırlatarak, yani Musa ve Tevrat'ı, İsa ve İncilleri, ki onlar bir "yön ve ışık"a (V, 41:; V, 46) sahiptirler şunu söyler:

Page 16: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSL;\NI'IN KÜLTÜREL MEYDAN OKUYUŞU/203

"CY size dinden Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, ,Mu­sa'ya, İsa'ya tavsiye ettiğimizi bir yol (Şeriat) yaptık: dini doğru tuturj. ve onda ayrılığa düşmeyin." (XLII, 13) Bu metin, açıkça, "yol"un (Şeriat) insa­nı Allah'a götüren yol olduğunu göstermektedir. Bu hukuki bir yasa ola­maz; çünkü Tevrat, İnciller ve Kur'an arasındaki yasalar farklıdır; Oysa Al­lah mesajının devamlı olduğunu vurgulamaktadır.

Bu çerçeve dahilinde V/48. ayet müdahale etmektedir: "Onların her birine bir yasa ve bir yol (Şeriat) gösterdik." Bu iki kavramın farklı olduğu açık­tır: Evrensel ahlak olan "yol" ile tarihsel olan "yasa"; ebedi olan "amaç" ile ona wırmanırı tarihsel "araçları".

İşte bütün halkları ve bütün zamarıları kuşatan yasa yani "Şeriat" ile bu Şe­riat'ın; farklı dönemlerde yapılan tarihsel uygulamaları yani "fıkıh"ın karış­tırılması, İsa'nın öğretisinin onun adına yapılan Haçlı Seferleriyle ve engi­zisyorılarla karıştırılmasına benzer.

İslam ve aslında bütün Üçüncü Dünya ülkelerinin ve dünya geleceğinin tüm düşmanları bu karışıklıktan faydalanmaktalar: Suudi Arabistan tarafın­dan ve kendini Amerikalı koruyucularına satarak (İslam'ın gerçek bataklığı haline gelmiş) petrol zengirılikleri sayesinde yeryüzünde finanse ettiği ül­keler tarafından ortaya konulan Şeriat karikatürü, malzeme olarak kullanıl­maktadır.

Bu iki yüzlü "demokrasi" ve "insan hakları" savunucuları, sadece Ameri­kan siyasetinin bir parçası olan Uluslararası Para Fonunu (İMF) reddeden­lere insan hakları ihlali kınarnası yöneltirler. Suudi Arabistan istediği kadar .el kesip kadırtlara eziyet edebilir; çünkü "ambargo"lar (ki örneğin Irak'ta birılerce çocuğun ölümüne yol açmıştır) İran, Libya ve Sudan gibi itaat et­meyen petrokülere veya Küba'ya ve CIA'nın, Vatikan'ın aynı şiddetle suç­lu gösterdiği Özgürlük Teologlarına uygulanır.

"İnsan hakları"nın iki yüzlü Batılı savunucuları, diktatörleri ve onların La­tin Amerika'daki "ölüm süvarileri"ni finanse eden ve eğiten BM'den, Ruan­da'daki işkencecileri finanse edip silahlandırarılara kadar, hepsi el kesme ve kadırtları ezme şeklindeki sahte Şeriat'ı malzeme olarak kullanmakta­dırlar. Öyle ki Şeriat'ı uygulamayı, ilkel bir hukuku uygulama anlamına getirmişlerdir ve bu durum gerçek kanuru Şeriat'ı yani İslam'ın temel ilke­lerini -ne kadar farklı isimlerle anılsalar da hayatın bir arılama sahip oldu-

Page 17: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

204/ULUS!.ARARASI İS!Aı'vl DÜŞÜNCESi KONFERAı'lSI

ğuna inanan bütün insanların paylaştıkları "Ancak Allah mülk sahibidir, ancak Allah emir sahibidir, ancak Allah ilim sahibidir" ilkeleri unutulmuş­tur. İslamiyerin aşkın ve ümmetçi ilkeleri, bilim ve teknolojinin günümüz gelişim düzeyinde dünyadaki bütün insanlara kendi içlerinde taşıdıkları yaratıcı imkiniarı bütüncül olarak geliştirmesi imkanı verir. Bu da gerçek "gelişme"nin, gerçek bir "modernite"nin tanırnıdır.

Eğer günümüz Müslümanları, yeniden doğan İslam'ın büyüklüğünü ve yükselişini sağlamış olan ilkeleri yeniden canlandırabilirlerse, muhteşem bir "yeniden doğuş" mümkün olacaktır. Fakat bunun tersine eğer "temel Şeriat"ı geçmiş asırların fıkhıyla karıştırırlarsa, o zaman bölücülük yapmış, İslam'ı soyutlamış ve binlerce insanı çaresizliğe itmiş oluruz. Ancak "Şeri­at''ı, kendi hakikatinin içine oturttuğumuzda; İslam, hicretin ilk asırlarda sahip olduğu gelişmeleri, asrımız şartlarında da olumlu imkanlarını bul­muş olacaktır. Günümüzde İslam'ın geleceği, geçmiş dönemlerde büyük­lüğüne ve yükselişine imkan sağlamış bütün boyutlarının yeniden açılma­sına sarfedilen çabalara bağlıdır.

Evrensel boyutu: Kendini Ortadoğunun ve geçmişin şu veya bu gelene­ğiyle sınırlamadan bütün kültürlere açılarak; Doğu ve Batının vahyedilmiş dinleri, İran, Hindistan ve Çin gibi uzak hikmetlerin zengin sembiyozunu (ortak yaşam hali) yeniden ortaya çıkarmak.

Öncelik ve Aşk boyutu: İbn Messere'dan İbn Arabi'ye kadar ... Tüm En­dülüs Sufileri ... Konya'da Mevlana Rumi... el-Biruru, Kebir ... İslam'ın Hin­distan'daki şekilciliğe, ritualizme ve kurutucu literalizme karşı savaş veren Ekber Şah ...

Toplumsal boyutu: Menfaatin vahşi ormanını ve zenginliğin toplumun bir kutbunda, sefaletin de diğerinde birikmesini önlemek.

Eleştirel boyutu; Kendilerini Mutlak'ın sahipleri olarak kabul eden, ken­dilerini ortodoksluğun bekçileri ilan eden ve dıştan gelen önemsiz işlerle uğraşan "fıkıhçı"ların çabalarına karşı olmak. Yani başımızda Hintli Müslü­man Muhammed İkbal, İslam 'da Dinf Düşüncenin Yeniden Teşf!kkülü isimli eserinde sadece bu eleştirel zihniyet sayesinde İslam'ı, -kutsal me­tinleri ölülerin gözüyle okuma olan- en önemli hastalığından koruyabile­ceğini göstermiştir.

Page 18: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

İSlAM'IN KÜLTÜREL MEYDAı'l OKUYUŞU/205

Kur'an'ı ölülerin gözüyle okumak -yani Hicretin ilk asırlarındaki sahabileri tekrarlamak (ki onlar bizim sorunlarımızı değil kendi dönemlerine ait so­runlarını halletme ustalığını göstermişlerdi)- herşeyden önce Kur'an'ın biz­zat kendisine ihanettir, Allah ki "sürekli yaratmakta"dır ve "yeryüzünde ha­lifesi" olması için "insana ruhundan üfledi"; onu her zaman durmadan ya­ratılışın yeni "işaret"leri üzerine "düşünmeye" davet ederek kendilerini On­dan sayan fakat geçmişe "dönme" şeklinde düşünenleri ancak reddedebilir.

Din düşmanlarının büyük menfaatine, yaşayan İslam'ı mumyalamakta inat eden bu kül çiğneyenler, tamamen çöküş içindeki Batı "modernite"sinden farklı bir modernite'nin oluşturulmasındaki en önemli engelleri oluştur­maktadırlar. Müslümanların hakiki ve evrensel bir "modernite"ye yapacak­ları katkı çok önemli olabilir: Bilim ve teknolojideki keşiflerden vazgeçme­rnek, hatta onları geliştirmek, bunları bizzat amaç olarak algılamamak, her bireyi ve her ulusu herşeyin ölçüsü haline getiren bireyselciliğe ve milli­yetçiliğe karşı savaşmak, piyasanın ve paranın sahte determinizminden kurtulmak için aşkın ve ümmetçi değerlere çağırmak, her bireyi herkesin kaderinden sorumlu kılmak.

Bu da Müslümanların günümüzdeki sahte ikilemde hapis kalmamalarını varsa yar:

-Batı taklitçiliği; bazı Müslüman siyası yöneticilerin yaptıkları.

-Geçmişin taklitçiliği; asırlar boyunca kimliklerinin inkarını ve sömürgecili­ği siimek için, ilkel formülleri kullanan bazı Batı taklitçiliği karşıtları.

Diyaloğu reddetmek korkunç bir fakirliği getirir; çünkü gerçek bir diyalog ancak her insanın başkasından öğrenebileceği şeylerin varolduğunun bi­lincine varmasıyla ve kesin gördüğü bazı bilgilerini yeniden sorgulamaya başlamasıyla mümkündür.

"Modernite" bahsi dünyanın geleceği için belirleyicidir; "Modernite"yi Mar­cuse'ün bahsettiği "tek boyutlu insan"ını, siyasi ekonomi kitaplarının "ho­mo economicus" anlamına gelen ve insanlığın zıttı olan, sadece işçi, tüke­tici ve merıfaatini gözeten, ins~nlığı uçuruma sürüklemek anlamına gelir.

Oysa ne siyası partiler ne de Batı Kiliseleri temel sorunları ortaya koyma­maktadır, bunun tersine halkın gözlerini seraplara doğru çevirmektedirler:

Page 19: ULUSLARARASI ISLAM DUŞUNCESI KONFERANS Iisamveri.org/pdfdrg/D069506/1996/1996_GARAUDYR.pdf · 2015-09-08 · İSLAM VE MODERNİTE PROF. DR. ROGER GARAUDY 1\. ;rodernite ile İslam

206/ULUSLARARASI İSLAJ\1 DÜŞÜNCESi KONFERAı'ISI

Örneğin siyasilerin serabı işsizliği azaltmak için büyürneyi önermeleri; oy­sa büyüme iş yaratmadığı gibi iş olanaklarını da ortadan kaldırmaktadır. Büyümenin motoru, git gide daha az işçi gerektiren teknolojinin gelişme­sidir. Kenneth Boulding'in söylediği gibi "sınırlı bir dünyada sınırsız bir büyümenin mümkün olduğuna inanmak için ya deli ya da ekonomist ol­mak gerekir." Kiliselerin, hayatı savunnia bahanesi altında, çocuk aldırıl­masına karşı, embriyonu ve prezervatife karşı spermi savunurlarken UNI­CEF'in verdiği bilgilere göre 15 buçuk milyon çocuk açlıktan veya beslen­me yetersizliğinden ölmektedir.

Adını söylemekten çekinen fakat dogmalara sahip (Rekabet), teologlarına sahip (ekonomistler), büyük Rahiblere sahip (örneğin G.7), siyasi veya ga­zeteci vaizlere sahip olan Piyasa Monoteizminin sahte dinine karşı; her türlü entegrizmlere karşı, geleceğe geri adımlarla girmek istedikleri ve hiç­bir yaratıcı proje sunamadıkları için kızgın, ancak güçsüz olanlara biz şu­nu söylüyoruz: Batı dünyasında değil de Latin Amerika'da doğmuş ve Ku­zey Afrika'da ve Asya'da yayılan "Özgürli,iğün teologları"na ihtiyacımız var.

İslam'ın da özgürleyici bir teolojiye ihtiyacı vardır ve ABD'nin kölesi hali­ne gelmiş ve onların çöküşüyle sömürülen Avrupa'nın buna daha da çok ihtiyacı vardır.

O zaman hep birlikte, dünyanın bütün kültürleriyle gerçek ve evrensel bir "modernite"nin senfonisini yaratabiliriz.