Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

44
ULUSLARARASI İLİşKİLERDE YAKLAŞıM, TEORİ VE ANALİz Yrd. Doç. Dr. Mustafa AYDIN. Uluslararası ilişkiler teorisi uluslararası olayların neden meydana geldikleri gibi olduklarını açıklamaya çalışır. Teorisyenlerin büyük çoğunluğu egemen devletler arasındaki ilişkiler hakkında spekülasyonlarda bulunurlar. Bunların amacı devletler arasındaki karşılıklı politik etkileşim kalıplarını bulmak ve anlamaktır.! Bazıları"ise daha da ileri giderek bu etkileşim kalıplarından geçmişteki olayları açıklayabilecek ve gelecekteki olayları öngörmelerine olanak sağlayabilecek genel prensipiere ulaşmaya çalışırlar. 2 Fakat bu çaba, daha en başından, açıklanması umulan olaylar bütününün tanımlanmasını yapmak ve sınırlarını çizmekle başlayan bir dizi kavramsal ve metodolojik problemi de beraberinde getirir. Bu çerçevede, bu makale uluslararası ilişkilere ve onun teorisine ilgi duyanlara konuyu bir parça olsun tanıtmayı amaçlamaktadır. Buradan hareketle, bu makalenin temel uğraşı a) konunun bir tanımını vermek ve akademik bir disiplin olarak sosyal bilimler içindeki yerini araştırmak; b) uluslararası ilişkiler çalışmalarında kuııanılan metodları ve yaklaşımları belirlemek; ve son olarak da c) akademik bir disiplin olarak gelişiminin oldukça genel bir tarihini vermek ve bunun uluslararası ilişkilerin ele alınış şekilleri üz~rinde~ etkilerini belirlemek, olacaktır. ı. Uluslararası İlişkiler Nedir? Uluslararası ilişkilerin, genelolarak, devletler ile diğer uluslararası ve uluslarüstü aktörlerin davranışlarının tanımlanması, açıklanması ve tahmin edilmesi ile uğraştığı söylenebilir. Bir sözlük bunu "politika biliminin, ulusal düzeydeki politik birimler arasındaki i1işkilerle ilgilenen ve özeııikle dış politikalar, dış politika ile ilgili hükümet organlarının organizasyonu ve işleyişi ile dış politikaları belirleyen coğrafya ve ekonomi •A.ü. Siyasal Bilgiler Fakü1ıesi,Öğretim üyesi: ID. Puchala, International Politics Today (New York: Mead, 1971), s. ı. 2K. N. Waltz, Theory or International Politics (New York: Random House, ı 979), ss. ı -3.

Transcript of Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

Page 1: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI İLİşKİLERDE YAKLAŞıM,TEORİ VE ANALİz

Yrd. Doç. Dr. Mustafa AYDIN.

Uluslararası ilişkiler teorisi uluslararası olayların neden meydana geldikleri gibiolduklarını açıklamaya çalışır. Teorisyenlerin büyük çoğunluğu egemen devletlerarasındaki ilişkiler hakkında spekülasyonlarda bulunurlar. Bunların amacı devletlerarasındaki karşılıklı politik etkileşim kalıplarını bulmak ve anlamaktır.! Bazıları"ise dahada ileri giderek bu etkileşim kalıplarından geçmişteki olayları açıklayabilecek vegelecekteki olayları öngörmelerine olanak sağlayabilecek genel prensipiere ulaşmayaçalışırlar.2 Fakat bu çaba, daha en başından, açıklanması umulan olaylar bütünününtanımlanmasını yapmak ve sınırlarını çizmekle başlayan bir dizi kavramsal vemetodolojik problemi de beraberinde getirir.

Bu çerçevede, bu makale uluslararası ilişkilere ve onun teorisine ilgi duyanlarakonuyu bir parça olsun tanıtmayı amaçlamaktadır. Buradan hareketle, bu makalenin temeluğraşı a) konunun bir tanımını vermek ve akademik bir disiplin olarak sosyal bilimleriçindeki yerini araştırmak; b) uluslararası ilişkiler çalışmalarında kuııanılan metodları veyaklaşımları belirlemek; ve son olarak da c) akademik bir disiplin olarak gelişimininoldukça genel bir tarihini vermek ve bunun uluslararası ilişkilerin ele alınış şekilleriüz~rinde~ etkilerini belirlemek, olacaktır.

ı. Uluslararası İlişkiler Nedir?

Uluslararası ilişkilerin, genelolarak, devletler ile diğer uluslararası ve uluslarüstüaktörlerin davranışlarının tanımlanması, açıklanması ve tahmin edilmesi ile uğraştığısöylenebilir. Bir sözlük bunu "politika biliminin, ulusal düzeydeki politik birimlerarasındaki i1işkilerle ilgilenen ve özeııikle dış politikalar, dış politika ile ilgili hükümetorganlarının organizasyonu ve işleyişi ile dış politikaları belirleyen coğrafya ve ekonomi

• A.ü. Siyasal Bilgiler Fakü1ıesi,Öğretim üyesi:ID. Puchala, International Politics Today (New York: Mead, 1971), s. ı.2K. N. Waltz, Theory or International Politics (New York: Random House, ı979),ss. ı-3.

Page 2: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

72 MUSTAFA AYDIN

gibi faktörlerle u~raşan dalı" olarak tanımlıyor.3 Bu oldukça makul bir tanım, tabiihemen kendini gösteren üç önemli problemi saymazsak!

İlk olarak, öme~in, Uluslararası Af Ç)rgütü hangi kategoriye sokulabilir? Ya daçokuluslu şirketler veya IRA hangi ba~lamda ele alınabilir? Bunların hiçbirisi "ulusalpolitik birimler" veya "hükümetler" olmadığı gibi, hükümetlerce de temsil edilemezler.GörUndü~ü kadarıyla sözlü~ün tanımlamasının dışında bırakılmışlar, fakat uluslararasındaki ilişkilerle alakasız oldukları da söylenemez.

İkinci sorun, "dış" politika kararlarını "iç" politika kararlarından ayırt etmenin,sözlük tanımının ima eUi~ kadar kolay olup olmadı~ıdır. Düşünsel düzeyde, bu sorunundevletlerin sınırları içinde yapılan politikanın devletler arasındaki ilişkilerden nitelikseloIafak farklı olup olmadı~ı konusunda dü~mlendiği görülüyor. Aslında bu uluslararasıilişkilerden çok politikanın tanımı ile ilgili bir mesele. E~er politikanın, temelolarak,hükümetlerle alakalı oldu~unu ve otorite için yasal bir yapılanma gerektiğinidUşünüyorsanız, o zaman uluslararası ilişkiler de tek tek devletlerin ötesinde meydanagelen farklı bir takım şeylerden oluşuyor demektir. Bu nedenle, uluslararası ilişkilerisadece politikanın biraz farklı bir uzantısı, farklı bir mekanda kendine yer bulan bir alt-dalı olarak görenler gücün elde edilmesi, pazarlık veya gücün kullanılması gibi politikfaaliyetlerin her iki alanda da benzer olan yönlerini vurgularlar. Ancak, uluslararasıilişkiler dünyadaki sosyal grupların en büyüğü olan uluslararası toplum ile i1gilenir vediğer sosyal gruplardan farklı olarak, bu toplumu yöneten nihai bir otorite yoktur. Birdünya devleti kurmak için yapılan pekçok girişim sonuçsuz kaldığından, haıa, dünyadakUrallar koyup yasalar yapacak, sonra da bunları uygulayacak merkezi bir güç yok. Bunedenle, ayrı bir uluslararası ilişkiler disiplini fikrini savunanlar, devlet sınırlarıiçerisindeki politikanın yasalarla yönetilen otoriter doğasından farklı olarak, uluslararasısistemin anarşik doğasını vurgularlar. Bu çerçevede, uluslararası toplum ile ilgiliçalışmalar da, anarşik bir toplumdaki insan davranışlarını inceledikleri ölçüde, politikçalışmalardan ayrılırlar.

Ulusal ve uluslararası toplumlar arasındaki bu farklılığın en ateşli savunucularıbüyük ölçüde hükümetlerin kendileri olmuşlardır. Çünkü bu kendi halkları üzerindekikontrollerini sağlamlaştıran devlet gücüne ve egemenlik ideolojisine destek olur. Bunokta aslında, uluslararası ilişkiler çalışmalarının önemli bir ikileminin de başlangıcınıoluşturur. Çünkü, uluslararası ilişkiler, çoğunlukla egemenliğin aynı anda varlığı veyokluğu paradoks u ile u~raşmak zorunda kalır. Devletlerin içindeki ilişkilereuygulandığında, egemenlik toplumda mutlak ve nihai bir otoritenin varlığı inancını. içerir. Devletlerarası ilişkilere uygulandığında ise, bu inancın antitezini ortaya koyar. Birbaşka ifade ile, uluslararası arenada biraraya gelen toplulukların üzerinde ve ötesindemutlak bir otorite yoktur. Bylc olunca, uluslararası ilişkiler çalışmaları bir taraftan budurumun denge bozucu anormalliği ile başa çıkmaya uğraşırken, diğer taraftan daegemenliğin uluslararası arenaya uygulanmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan anarşikortamın vazgeçilmez unsurları olan savaş-barış ve anarşi-düzen ikilemlerine takılıp kalır,sürekli bunlara açıklama getirmeye çalışır.

Meseleye daha geniş bir perspektiften bakarsak, BM, liberal ya da muhafazakarpartiler veya seçimler gibi kurumları incelediğimiz sürece, iç düzen ile uluslararasını

3Webster's Third New International Dictlonary (Springfield: G & C MeriamCo., 1968), s. 1181.

Page 3: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARAsı ILtŞKİLERDE YAKLAşıM, TEORt VE ANALİZ 73

birbirinden ve uluslararası ilişkileri de politikadan ayn ve farklı gönne eğiliminde oluruz.Fakat eğer pazarlık, ekonomik gelişme, gücün kullanımı gibi süreçleri inceliyorsanız,o zaman bu farklılıklar ortadan kaybolur. Aynı şekilde, göreli olarak daha sabit ve dengeliulus-devletleri incelemek, iç ve dış arenalar arasındaki farkı vurgulayıcı bir etki yapar.Fakat, bir kere Yugoslavya, Somali veya eski Sovyetler Birliği ve hatta Avrupa Birliğigibi daha değişken konuları inceliyorsanız, neyin dahili, neyin harici ya da uluslararasıolduğu konusu karmaşıklaşır ve aralarındaki ayınm hızla kaybolur. Örneğin, AvrupaBirliği uluslararası ilişkilerin bir konusu mudur? Eğer öyle ise Ingiltere gibi bazıüyelerinin çeşitli egemenlik haklarını bu örgüte devretmekte gösterdikleri direnci içpolitik analizler yapmadan açıklayabilir misiniz? Ya da, Somali'de Somali vatandaşlarınınaçlıktan veya kendi aralarındaki çatışmalardan ölmeleri sadece Somali hükümetiniilgilendirir, dolayısıyla politika veya ekonomi bilimlerinin bir meselesidir ıiıi diyeceğiz?Eğer öyle ise, ABD'nin ve BM gücünün orada ne işleri vardır?

Görüldüğü üzere aradaki ayınm çok belirgin değiL. Bu da uluslararası ilişkilerçalışmalarında kısaca "sınır problemi" diye adlandırılan sorunla birlikte yaşamayıöğrenmemiz gerektiği anlamına gelir. Sınır problemi ise bizi yukardaki tanımın üçüncüsorunlu yönü olan sözlüğün uluslararası ilişkileri "politika biliminin bir dalı" olaraktanımlamasına rağmen alanın disiplinlerarası bir çerçevede sadece politik değil, aynı.zamanda, ekonomik ve diğer insani ilişkileri de kapsar durumda olması probleminegetiriyor. Burada, uluslararası ilişkiler disiplinin belirli sınırları olmadığını söylemeyeçalışmıyorum, sadece tanımlanması diğer disiplinlerden daha zor olan sınırlara sahipolduğunu ifade ediyorum. Fakat, gerçek şu ki, yıllardır devam eden araştınnalar,tartışmalar ve teorileşme çabalarından sonra bile uluslararası ilişkiler akademisyenleriarasında hala disiplinin çerçevesi, aktörleri ve içeriği gibi pek çok temel konu üzerinde biranlayış birliği sağlanmış değiL.Disiplinin tarihi, özellikle, uluslararası ilişkilerin kendibaşına bir akademik disiplin olarak kabul edilip edilemeyeceği ve eğer kabul edilebilirseonu diğer sosyal bilimlerden neyin ayırtettiği, konularındaki ciddi tartışmalarla doludur.4Zaten uluslararası ilişkilerin müstakil bir disiplin olarak tanınmasının gecikmesininnedenlerinden biri de, daha en başından beri bu alanın kendine özgü araştınna metodlarıolan pek çok diğer alandan alıntılar yapması ve onları kullanmasıüzerine yapılan butartışmalardır.5 Ancak yine de, eğer uluslararası ilişkiler hakkında bir anlayış geliştinnekistiyorsak, öncelikle bazı sınırlar belirlememiz ve işe yarar bir tanımlama yapmamızgerektiği de açıktır. Bu nedenle, sözlük tanımına alternatif olabilecek, kabul edilebilir birtanımlama, "uluslararası ilişkiler, tek tek devletlerin etki alan"larının ötesindeki bütüninsani ilişkiler ve etkileşimler ile bunları belirleyen faktörleri anlama çabasıdır" olabilir.6

4Rosenau, uluslararası ilişkiler'deki "sınır" sorununun, yıllar boyunca, akademisyenlerarasında en az gerçek sınırların uluslar arasında neden oldukları kadar ciddi tarıışmalarasebebiyet verdiğini vurguluyor. Bkz. J. N. Rosenau (der.), International Politicsand Foreign Policy (New York: Free Press), 1969, s. ı.5Quincy Wright, bir araştırmasında, uluslararası ilişkiler disiplinine katkıda bulunan birdüzineden fazla alandan bahsetmektedir. Bkz. The Study of InternationalRelatlons (New York: Appleton. 1955), s. 15. O zamandan beri, modeloluşturma,davranış analizi, ekoloji, güvenlik çalışmaları, karşılaşıırmalı politika, alan çalışmaları,sosyal psikoloji, simulasyon gibi uluslararası ilişkiler analizlerine katkıda bulunan dahabaşka alanlarında ortaya çıkmasıyla birlikte bu sayının rahatlıkla ikiye katlandığısöylenebilir.6Buradakine benzer bir uluslararası ilişkiler tanımlaması yapan Pearson/Rochesteruluslararası etkileşimlerin tarafları ve alabileceği şekilleri kapsayan bir tablo'da yapmış:

Page 4: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

74 MUSTAFA AYDIN

11- Uluslararası tlişkilerde Metod ve Analiz

Araştırmacıların, ilzerinde çalışmaya karar verdikleri herhangi bir konuyuaçıklayabilmeleri için, h~r şeyden önce araşunnaları açısından nelerin önemli olduğu venelere bakmaları gerektiği konularında bir anlayışlarının olması gerekir. Aksi haldearaştırma ya pek çok aynntıyla içinden çıkılmaz bir hal alır, ya da pek çok önemli mesel egözden kaçınlabilir. Buna engelolacak ve araştırmacıya hangi konulara bakmasıgerektiğini söyleyecek olan ise teoridir.

Uluslararası ilişkiler disiplininde çalışan akademisyenler teoriyle ilgili daha ilerisoruları cevaplamaya geçmeden önce, disiplinin "ele aldığı alanın genişliğinden hareketle,ilk olarak kendilerine araştırma çabalarının odak noktasının nerede olması gerektiğinisormalıdırlar. Diğer bir ifade ile, analizei, daha baştan, analizini oturtacağı temeller veanalizini sürdüreceği düzey hakkında bazı seçimler yapmak zorundadır.

Bu soru uluslararası ilişkilerde ilk defa Kenneth Waltz tarafından 1950'lerdeaçıkça tartışmaya açıldı. Waltz'un savaşın nedenleri üzerine yaptığı çalışmasında, ortayakoyduğu analiz düzeyleri mikro düzeyden makroya doğru; birey, devlet ve toplum ileuluslararası sistem idi.7 Bu analiz düzeyleri halen geçerliliklerini koruyorlars'a da,uluslararası ilişkiler çalışmalarının bugün geldiği seviye ve uzmanlaşma düzeyi göznünealınarak, bu sıralamaya belki birtakım eklemeler de yapılabilir. Bu durumda alternatif biranaliz düzeyleri listesi yine mikrodan makroya olmak üzere; bireyler, ulusal-ulusaltıgruplar (örn: politik partiler, basın, çıkar grupları, vb.), ulus-devletler, uluslar-üstü veyaötesi gruplar (çok uluslu şirketler, hükümetler-dışı örgütler), devletlerarası grup veörgütler ile uluslararası sistem şeklinde 0labilif.8

Analiz düzeyi konusu önemlidir. Çünkü, belirli bir analiz düzeyinin seçimi,değişik düzeylerin değişik aktörleri ve süreçleri vurgulamak eğiliminde olmalarınedeniyle, sonuçta araştırmacının neyi görüp neyi görmeyeceğini de, yani yapılananalizin karekterini ve sonuçlarını da, belirler.9 Örneğin, en geniş araştırma alanı olanuluslararası sisteme odaklanınak oldukça düzenli, çalışılması kolay ve aynı zamanda dakapsamlı bir model sağlar. Ancak bu analiz düzeyi bir taraftan sistemin onu meydana

a) devlet - devlet; b) devlet - devlet dışı aktör; c) devlet dışı aktör - devlet dışı aktör.Bkz. F. S. Pearson ve J. M. Rochester, International Relatlons: The GlobalCondltlon In the Late Twentleth Century, 2. Baskı (New York: Random House,1988), s. 12, Tablo 1.1. "

7K. Waltz, Man, the State and War (New York: Columbia University Press. 1959).Uluslararası ilişkilerdeki analiz düzeyi meselesine ikili bir ayırım (ulusal devlet veuluslararası sistem) getiren diğer önemli bir çalışma için bkz. J. D. Singer. "The Levelof Analysis Problem in International Relations". K. Knorr ve S. Verba (der.). TheInternational System; Theoretıcal Essays (Princeton: Princeton UniversityPress, 1961), ss. 77-92.8Benzer düzenlemeler için bkz. J. E. Dougherty ve R. L. Pfaltzgraff, ContendlngTheorles of International Relatlons; A_ Comprehenslve Survey (New York:Harper Collins, 1990), ss. 22-25; P. R. Viotti ve M. V. Kauppi, International RelationsTheory: ;Realism, Pluralism, Globalism. 2. Baskı (New York: MacMillan, 1993), s. 14.

9 Singer, op. clt., s. 78.

Page 5: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI tUŞKtt..ERDE YAKLAŞıM, YEORt VE ANALtZ 75

getiren parçalan üzerindeki etkilerini vurgularken, diğer taraftan bütün aktörlerin birbirinebenzediği basitleştirilmiş bir uluslararası ilişkiler imajına neden olur. Öte yandan,analizde ulus-devletler üzerinde yoğunlaşmak ise, bir taraftan bizim her bir aktör vedurumun kendine özgü karakterlerini görmemizi sağlarken, diğer taraftan farklılıklarınaşırı vurgulanması yoluyla teorisyenlerin aradıklan genel kalıplann görülmesine engelolabilir.

Uluslararası ilişkiler çalışmaları analiz düzeyinden bağımsız olarak, disiplinincevap bulmaya çalıştığı soruların çeşitliliğinden kaynaklanan birtakım sorunlarla dauğraşmak durumundadır. Savaşlar neden çıkar? Neden milliyetçilik midir? Veya ideolojimi? Ya da bir dünya hükümetinin olmaması mı? Yoksa insanlar genetik olarak saldırganmı? Eğer banşa ulaşılamıyorsa, dengeye nasıl ulaşılabilir? Neden dünyanın çeşitlibölgeleri arasında bu kadar büyüksosyal ve ekonomik eşitsizlikler var? Bunlaruluslararası ilişkiler disiplininin cevap bulmaya çalıştığı sorulardan sadece bir kısmınıoluşturuyor. Üzerinde araştırma yapılan konuların çeşitliliği ve karmaşıklığına bakınca,uluslarası ilişkilerin "nasıl" çalışılacağı konusundaki görüşlerin çokluğu da şaşırtıcıolmuyor. Olası yaklaşımlar tarih ve politika biliminin oldukça ötesine geçerek ekonomi,psikoloji, sosyal psikoloji ve antropolojiyi de içeriyor. Bütün bunlar oldukça gözkorkutucu olduğu için pek çok uzman uluslararası ilişkiler disiplininin sadece Türk dışpolitikası veya Birleşmiş Milletler'in çalışması ya da bir kriz anında karar-vermesürecinin incelenmesi gibi, belirli bir yönü üzerinde yoğunlaşmayı tercih ediyorlar.Araştırmacılann odak noktalarının darlığı ise disiplindeki teorileşme çabalanna sektevuruyor.

Öte yandan, araştırma konuları ne kadar dar ya da geniş olursa olsun,akademisyenler konularına belirli bakış açılarından yaklaşırlar. Bazıları (normatifanaiizciler) moral değerlerin araştırmada merkezi roloynaması gerektiğini ileri sürerler.Büyük bir kısmı ise, ampirik araştırma yaparken kişisel değerlerin etkilerini azaltmayaçalışırlar veya en azından bunu iddia ederler. Yine de, kişisel ve tarihsel tecrübeler, alınaneğitimin yapısı ve benzeri etkiler uzmanların uluslararası ilişkileri nasılyorumlayacaklarını belirler. Diğer bir ifade ile, her ne kadar idealolan objektif vedeğerlerden bağımsız bir araştırma yapmaksa da herkesin çalışması belirli bir doktrin,dünya görüşü, ideoloji, paradigma veya perspektiften etkilenir.lO Buna bağlı olarak,uluslararası ilişkilerdeki değişik perspektifler de doğalolarak tartışma doğururlar. Buçerçevede, 1930'larda realistler ve idealistler, uluslararası politikanın doğası ve barışçıdeğişim olasılığı üzerinde tartıştılar. i960'larda ise disiplindeki tartışmalann odak noktasıuluslararası ilişkiler çalışmalannda takip edilmesi gereken uygun metodoloji konusunakaydı. i970'lerde Marksizm'den ve tarihsel sosyolojik teoriden hareket eden dialektikyaklaşımlar tartışma konusu oldu; i980'lere gelindiğinde ise, eleştirel teori perspektifininortaya atılmasıyla birlikte, tartışma uluslararası ilişkilerdeki sosyal bilim çalışmalannınbüyük bir kısmının temelini oluşturan epistemolojik/ontolojik varsayımlar üzerindeyapılmaya başlandı.

Bu makale, uluslararası ilişkilerin "nasıl" çalışılması gerektiği sorunu ileteorisyenlerin şimdiye kadar bu soruya verdikleri cevaplan ve aralanndaki tartışmalanincelerken, meseleyi iki farklı açıdan ele alacaktır: alternatif metodolojiler ve alternatifparadigmalar. Her ne kadar uluslararası ilişkilerde metodoloji ve paradigma konulannda

lOM. Weber, Methodology of the Social Sclences (New York: Free Press, 1949),ss. 81 ve 84.

Page 6: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

76 .MUSTAFA AYDIN

yapılan tartışmalar büyük ölçüde içiçe geçmişse de. konunun daha anlaşılabilir bir şekildesunulması böyle bir keyfi ayınmı zorunlu kılmaktadır. Bu ba~lamda "nasıl" sorusunaverilen cevapları incelemeye geçmeden önce, araşUrmacının uluslararası ilişkiler hakkındabenimsedi~i yaklaşımın kritik öneme haiz oldu~unu bir kere daha belirtmekte fayda var.Her bir yaklaşım, dünya politikası hakkında aktörler, meseleler ve süreçlerle ilgili olarak,araşbrmacı açıkça fark etsin veya etmesin, belirli varsayımlar içerir. Bu da, araştırmacıyıbelirli soruları sormaya, belirli tipteki cevapları aramaya, hipotezlerin ve teorilerinkurulması ve test edilmelerinde belirli metodolojik araçları kullanmaya iter.Yaklaşımların avantajı analitik çabalara belirli bir düzen getirmeleri ve daha başaçıkılabilir yapmalarıdır. Potansiyel dezavantaj ı ise, di~er alternatif bakış açısı veanlayışların gözardı edilmesi olasılığıdır.

a. Alternatif Araştırma Metodları

Uluslararası ilişkiler alanındaki yaklaşımların çeşitliliğinin arkasında bilimfelsefesine (yani uluslararası ilişkilerin gerçek karakteri nedir, onu en iyi nasıl çalışırız vegerçekte neler onun uğraş alanını oluşturur konusu) ilişkin başlangıcı uluslararasıilişkilerin müstakil bir disiplin olarak ortaya çıkmaya başladığı yıllara kadar uzanan ciddibir tartışma bulunmaktadır.

Uluslararası ilişkileri "nasıl" çalışınz sorusunun ilk ayağını oluşturan metodolojikonusunda tartışan tarafların büyük kısmı zaman zaman "bilim" ünvanına sahip çıkmayaçalışUğı için tartışmanın genelolarak, uluslararası ilişkilerin ne ölçüde "bilimsel"çalışılabileceği Uzerine olduğu sylenebilir.11 20. yüzyılda disiplinde gelişmeolmamasının nedeninin dünya politikasının yeterince bilimsel bir şekilde çalışılmamasıolduğunu syleyen ilk düşünürler realistler olmuştur. E. H. Carr, "ütopyacı idealistlere",arzuları gerçeklerle karıştırdıkları iddiasıyla saldırdı ve gerçek bilimin ilk önce "şeylerin"aslında nasılolduklarını anlamaya çalışması gerekti~ini söyledi.12 Care'ın çalışmasıuluslararası ilişkileri sadece normatif olmaktan çıkartıp esas olarak ampirik yapmayayardım etti. Daha sonraki realistler, örneğin Morgenthau, uluslararası politika bitimininsadece tarihsel ve normatif de~i1, fakat genel ve teorik olması gerektiğini de vurguladılar.Böylelikle, realist metodoloji bir taraftan uluslararası ilişkiler disiplinin sınırlarını zorlarve onu hukuk, tarih ve politikadan giderek uzaklaştınrken, öte yandan 1930'Iara kadarnormatif ve betimleyici olan metodolojisinede ampirik ve açıklayıcı bir karakterkazandırdı. Realistler pozitif bilimin genel prensiplerinin uluslararası ilişkilereuygulanmasını sağlamışlarsa da, i960'Iarda yöntem konusunda kendilerinden dahasistemli düşünen akademisyenlerin meydan okumalarıyla karşılaştıklarında "bilimsel"metodun kendisine en fazla direnenler de yine onlar olmuştur. Bu direnme de disiplinde"gelenekçiler" ile "davranışsa1cılar"ı 1960'Iarda karşı karşıya getiren ve esas

11 J. A. Vasquez (der.), Classlcs of International Relatlons, 2. Baskı (EnglewoodCliCfs: Prentice Hall. 1990), s. 68. Metodolojik meselelerin araştırıldığı iyi bir çalışmaiçin bkz. K. Knorr ve J. N. Rosenau (der.), Contendıng Approaches toInternational Politics (Princeton: Princeton University Press, 1969). Ayrıca hemmetedolojik hem de paradigmatik konuları içeren bir incelenme için bkz.Dougherty IPC a1t7.graff, op. clt.

12E. H. Carr, The Twenty Years' Crlsls, 1919-1939 (London: MacMillan, 1939).

Page 7: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI tUşKaERDE YAKLAŞıM, TEORt VE ANALtZ 77

itibariyle sosyal bilimler felsefesi üzerine farklı görüşlerin ortaya konduğu çatışmanınodak noktası olmuştur.l3

Kavramsal düzeyde olduğu gibi metodolojik açıdan da uluslararası ilişkilerdisiplini 1960'lara kadar gelenekçi okulun etkisi alunda idi. Bunlara göre "bilgi" ancakolaylara ilk elden katılımcı gözlem ve pratik tecrübeyle veya ikinci elden, sadecediplomasi tarihi çalışmaları ve devlet adamlarının anıları, uluslararası hukuk antlaşmalarıve felsefi eserler gibi yazılı kaynaklardan özümseme yoluyla ulaşılabilecek bir şeydi.Ancak i960'lara gelindiğinde gelenekçi metodoloji, aralarında "arı Deutsch, Da vidSinger, James Rosenau ve Morton Kaplan'ın da bulunduğu davranışsalcılar.tarafından eleştirilmeye başlandı.14 Davranışsalcı ekolün hedefi uluslararası ilişkilerdisiplinini (bu arada daha geniş çerçevede de tüm sosyal bilimleri) daha "bilimsel"yapmaku. Bu amaçla doğa bilimlerinden ödünç aldıkları daha titiz ve denenmiş yntemlerlebütüncül bir bilgi dağarcığı oluşturmaya çalışular.15 Kullandıkları araçlar veri tabanıarı,sayısal analiz teknikleri ve bilgisayarlardı.

Gelenekçi okul tarih, hukuk, felsefe ve diğer geleneksel sosyal bilim ve onlarınaraştırma metodlarının göreli faydalarını vurgularken, davranışsalcı okul değişkenlerinsayısallaştınlmalarının, formel hipotez testinin ve arızi modeloluşturmanın taraftarıydıve eğer bilimsel bilgi sadece gözlem ve sayısal verinin tasnifi ile elde edilebilecekse,uluslararası ilişkiler çalışmalarının da bir şekilde bu nicel çözümlerneyi kullanmasıgerektiğini varsaydı. Nicel çözümlemenin amacı analizde daha fazla kesinliğe ulaşmaktır.Bunu elde etmek için kavramlar, ki bunlar değişkenler (variables) olarak tanımlanırlar,ölçülebilir olmalıdırlar. Uluslararası ilişkiler hakkında bu çeşit sayısal verilertoplandığında, bunlar oldukça karmaşık soruları cevaplamak amacıyla, çeşitli istatistikteknikleri kullanılarak analiz edilebilirler. Kantitatif yaklaşımlara birkaç örnek vermekgerekirse; çok kullanılan bir araştırma yönelimi devletlerin coğrafi büyüklük, GSMH,kişi başına düşen gelir, nüfusun büyüklüğü, kullanılan enerji miktarı, gelir dağılımı gibibelirli ulusal karakterlerini belirli dış politika davranışlarıyla alakalandırmaya çalışmak

13Buradaki davranışsalcılığı (behaviourailsm), sosyal bilimlerdeki daha farklı birtartışmanın tarafı olan ve "sosyal bilim çalışmaları resmi kurumlarla değil fakat bireyselinsan davranışları ile meşgulolmalıdır" görüşünü savunan Chicago Okulu ile özdeşleşmişdavranışçılık (behavlourlsm) ile karıştırmamak lazımdır.

14K. W. Deutsch, Nationalism and Social. Communlcatlon (New York: Wiley,1953); J. N. Rosenau, Llnkages Politics (New York: Free Press, 1969); D. Singer,'The Behavioural Science Approach to International Relations: Payoff and Prospect",SAIS Review, C: ID, Yaz 1966, ss. 12-20; M. Kaplan, "The Greate Debate:Traditionalism vs. Science in International Relations", World Politics, C: 19, 1966,ss. 1-20; ve M. Kaplan, System and Process In International Politics (NewYork: Wiley, 1957).

15 Deutsch gibi bazı davranışçılar hem "kantitatif" hem de "kalitatif" analizlerinkullanılmasını isterken, Singer'ın başını çektiği bir grup ise geleneksel yaklaşımlarayönelttikleri eleştirilerinde ve kantitatif tekniklerin kullanılması konusunda dahakararlıydılar. Bkz., örneğin, K. W. Deutsch, 'Toward an Inventory of Basic Trends andPatterns in Comparative and International Politics", American Poııtical SclenceReview, C. 54, Mart 1960, ss. 34-57; Singer, Ibld.; J. N. Rosenau, The ScientificStudy of Foreign poııcy (New York: Free Press, 1971). Geleneksel akdemisyenlerinbu konudaki endişelerini yansıtan bir çalışma için bkz. H. Bul1, "International Theory:The Case for the Classical Approach", Knorr/Rosenau, op. cit., ss. 20-38.

Page 8: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

78 MUST AFA AYDIN

olmuştur. Kantitatif analizin diğer önemli bir alanıda uluslararası oluşumlarınçalışılmasıdır. Bu çerçevede devletler arasındaki etkileşimleri kaydedip analiz ederek,örneğin, hangi aktrlerin ne tür olaylarda daha (veya en) aktif olduklan öğrenilebilir. Veyauluslararası sistem belirli bir dönemde baskın olarak barışçı mı, yoksa şiddet mi içeriyor,ya da uluslarüstü örgütler dünya politikasının günlük faaliyetlerinde ne kadar önemli gibisorular cevaplanabilir.

Son olarak simülasyon'u da vurgulamamız şart. Sosyal bilimlerin konularınıngenellilde izole edilemediği ve laboratuvar koşullarında incelenemediği yaygın olarakbilinen bir gerçek. Tabii, bu uluslararası ilişkiler için de geçerli. Hiç kimse sadecesonuçlarını görmek için savaş çıkartamaz! Fakat günümüzdeki bilgisayar teknolojisiönemli uluslararası politik, sosyal, ekonomik ve çevresel konularda oldukça karmaşıkmodeller kurabilmekte ve araştırmaya olanak tanımakta. Gerçi bunlar hiçbir zamangerçeği tam ikame edemezse de, yine de gerçeğe en yakın yere bizi taşıyabilir.

Her ne kadar 1960'lardaki hızları azalmışsa da, gelenekçi-davranışsalcı tartışmasıbugün de çeşitli metodolojik meseleler ve uluslararası ilişkiler disiplininin fenbilimlerinin "bilimsellik" düzeyine ne kadar yaklaşabiieceği konulan üzerinde hala devam'etmekte. Davranışsalcılar kendi metodlarının, nihai bağlamda, uluslararası ilişkilerinsorularını yüksek oranh ~esinlik ve güven ile cevaplamalarına ve hatta çeşitli uluslararasıoluşumları önceden tahmin etmelerine olanak sağlayacağına inanıyorlar. Açıklamalarınbir kaç anekdot ile gösterilmek yerine sistematik olarak araştırılıp test edilecek şekildeoluşturulmadığı sürece disiplinin "bilgisinin" iyi bir şekilde sunulmuş fikirler olmaktanöteyegeçemeyeceğini söylüyorlar. Gelenekçiler ise uıusıararası sistemin karmaşıklıklarıve toplumsal meseleleri sayısal verilere dökmenin sınırlarının en iyi ihtimalle bilgiyedayalı mantıklı tahminlere olanak verecek düzeyde olduğunu iddia ediyorlar. Belirgin fikirayrılığının devam ediyor olmasına rağmen, iki taraf arasında uzun zamandır bir ateşkesilan edilmiş gibi. Her iki taraf da ilim veya bilgi üzerinde tekele sahip olmadığının ve"bilimin" ya da "bilimselliğin" uluslararası ilişkilerde hala emekleme dönemindeolduğunun bilincindeler. Ayrıca, iki taraf arasında belirginleşen kutuplaşmanın disiplineyarardan çok zarar verdiğinin ve her iki grubun da arzuladığı disiplinde bir bilgi birikimisağlama hedefine ulaşmayı daha da zorlaştırdığının anlaşılması da taraflar arasındakiateşkesi cesaretlendirici bir roloynamıştır.

Bu arada geleneksel-davranışsal tartışmasından gelişen ve büyük ölçüde onunlakesişen, ancak yine de ondan bağımsız yanları olan diğer bir metodoloji tartışması dapozitivist-anti-positivist ve yakın zamanlarda da post-positivist tartışmasıdır.Positivistler, objektif, değer yargılarından uzak, bir gerçekliğe inanır ve bilgiye ilişkin,rasyonalizm ile materyalizme dayanan, dominant Batı yaklaşımını kabul ederler. Ayrıcaçalışmanın objesi ile süjesi arasında ayırım yaparlar. Diğer bir deyişle, uluslararasıilişkilerin "gerçekleri", "gerçek" dünyada objektif kafalı bilim adamları tarafındankeşfedilmeyi beklemektedirler. Bu "gerçekleri" toparlayan bilim adamları daha sonrabunları dünyanın nasıl işlediğine dair muğlak olmayan "doğru" ve "bilimsel" açıklamalarformüle etmek için kullanacaklardır. Buna bağlı olarak, pozitivistler kullandıkları dilintarif ettikleri dünyayı kusursuz şekilde temsil ettiğine inanırlar. Aynca bilgi için evrenselkurallar olduğunu ve bilgiye ulaşmada benzer araştırma tekniklerinin hem doğabilimlerinde hem de sosyal bilimlerde kullanılabileceğini kabul ederler. Anti-pozitivistIerise doğa olaylarının sosyal gelişmelerden farklı olduklannı ve bu nedenle sosyal bilimleriçin daha farklı araştırma metodlarına ihtiyacımız olduğunu ileri sürerler. Bunlara göre,

Page 9: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI ıLİŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORI VE ANALİZ 79

kullanılan kelime ve kavramlar anlamlan açıklamanın aynlmaz bir parçası olduğundan,davranışlan açıklayabilmek için bunlann içsel nedenlerini anlamak zorundayız.

Ancak, çağdaş uluslararası ilişkiler çalışmaları uzun zaman sosyal bilimlerdeı950'lerde meydana gelen davranışsaIcı devrimin etkisi altında kalmış ve positivist-ampirik mantık ve metodolojiyi benimsemişlerdir. Bu tUr çalışmalann geçerli ve kesinaraştırma prosedUrieri, genellemelerin ispatını istemeleri ve diğer disiplinlerden gelenkavramları kullanmaları pek çok yarar sağlamıştır. Fakat, insan davranışlarınınaçıklanmasında birey hareketinin dışsal-maddesel nedenlerini vurguladıkları oranda,amaçlar ve değerler zaman zaman yetersiz ilgi görmüş ve bu nedenle ampirik araştırmalarbelirli bazı eksiklikler de göstermiştir. .

Öncelikle, uzun yıllar devam eden kantitatif araştırmalardan sonra, araştırmacılarkendi alanıarında çok az bilgi birikimi olduğunu farkettiler. Başka bir deyişle, çalışmalarve araştırmalar, doğa bilimlerinde olduğu gibi, daha önceki araştırmaların bulgulan vekavramsal çerçeveleri üzerine kurularak bilginin az çok sUrekli ilerlemesi sağlanamadı.Aynca, her ne kadar hangi verinin uluslararası ilişkiler için nemli olduğunu saptamak çokkolaysa da elde edilecek verinin ne anlama geldiği konusunda fikir birliğine ulaşmakoldukça zordur. Çeşitli sosyaloluşumlar değişik şekillerde yorumlanabilir ve farklı ikiakademisyen uluslararası ilişkilerdeki belli bir trende bakıp tamamen zıt sonuçlaraulaşabilirler.

Öte yandan, uluslararası ilişkilerin davranışsalcı/positivist çalışmaları önce belirlibir statükoyu "gerçeklik" olarak kabul edip sonra da değişiklik için olasılıklarıaraştırmaktansa, bu statükonun çeşitli zelliklerini incelerneyi tercih ederek oldukçamuhafazakar olma eğilimindedirler. Her ne kadar bu tür eksiklikler statik yeriııe dahadinamik modeller kullanarak ve uluslararası sistemdeki değişim sürecini araştırarakaşılabilirse de, daha nemli bir problem ortada duruyor. Davranışsalcılık ve positivizm neolması gerektiği veya potansiyelolarak ne olabileceğinin yerine ne olduğununaçıklanması üzerine yoğunlaşıyor. Standart cevap bu tür sorulann filozoflara bırakılmasıgerektiği olabilir, ancak bütün sosyal hayatın temelinde bu tUr değerlerin seçimi vesavunulması vardır. Dolayısıyla normatif değer yargılan da ne olduğunun tanımlanmasıve anlatılmasında önemlidir.

Aynca, yakın zamanlara kadar positivist ve davranışsaIcı yaklaşımlar oldukça"aktör merkezli" idiler ve uluslararası ilişkilerdeki yapısal sorunları gözden kaçırmaeğilimindeydiler. Bu arandaki literatürün büyük kısmı, sanki bunlar kendiliklerindenoluşan otonom varlıklarmış gibi, herbir devletin (veya diğer aktörlerin) hareketleri, rollerive özeIlikleri üzerinde yoğunlaşmış ve uluslararası sistemdeki çıkarlann dağılım kalıbınınüyeleri üzerindeki etkisini anlamakta zayıf kalmıştır. Örneğin, aktörler üzerindeyoğunlaşma bazı devletlerin fakir, bazılarınınsa zengin olduğu gerçeğini ortayaçıkarabilir. Fakat daha yapı-merkezli bakış açısı belirli devletlerin zengin diğerlerininsefakir oldukları tarihsel süreci irdeler ve bu farklılığın devamını sağlayan çağdaş yapıyıaçıklar.

Bu tür sorunlardan yola çıkan post-positivist düşünürler ise Batı ampirik bilimininegemenliğini reddederek, bilgi toplamanın pek çok yolu ve mantığı olduğunu ilerisürdüler. Daha sonra da ele alacağım ız gibi, bunlar sosyal dünyanın objektif olarak"orada" olmadığını, fakat onun içinde hareket edenlerec kurulduğunu ve ilgililerin bakışaçılanna bağlı olararak çeşitli yorumlarının olduğunu öne sürdüler. Dolayısıyla, örneğin,

Page 10: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

80 MUSTAFA AYDIN

bir uluslararası kriz, her ne kadar olaylar herkes için aynıysa da, ilgili farklı taraflar içinfarklı anlamlar ~ıyabilir. Post-positivistler, ayrıca, her meselede politik endişelerinbulunduğunu ileri sürerler. Uluslararası ilişkiler disiplini içinde bile, örneğin, beyaz,erkek ve gelişmiş ülkelerden gelen akademisyenlerin teorileri, beyaz-olmayan, kadın veÜçüncü Dünya'dan gelen akademisyenlerin görüşlerinden daha etkilidir.

Son olarak bu açıdan bakıldığında dil, gerçekliği temsil eder olarak görülmez, fakatdaha çok bizim "gerçeklik" olarak algıladıklanmızın yaratıcısı olarak kabul edilir. Birtecrübeyi yansıtmak için dilde pekçok yol ve aynı konuda pekçok olası söylem vardır vebunların hepsi de açıkça görülmeyen politik imalar ~lrlar.16 Bu nedenle ideal post-pozitivist dünyada uluslararası ilişkiler, çeşitli kültürlerin temsilcilerinin dünyadaki farklıbilme ve anlama yollarıyla söylemini zenginleştirdikleri, kozmopolit bir disiplindir.

Uluslararası ilişkilerdeki bu metodoloji tartışmalannın yukandaki iki tartışma ileoldukça yakından bağlantılı olan diğer bir ayağı da empirisist'ler ileconventionist'ler arasındaki görüş aynlığıdır. Ampirik analiz önce gözlem yapmayı,olaylan kaydetmeyi ve daha sonra da bunlan açıklamayı savunur. Buna göre, ne kadar çokveri toplarsak, sonuçta ulaşacağımız bilgide o kadar büyük olur. Burada bilimselaçıklamanın yöntemi kümülatiftir, yani tümevanm geçerlidir. Kavramlarının sosyalbilimlere uyarlanmasında Thomas Kuhn'un başını çektiği konvensiyonel analiz ise,gözlemin teoriye dayanması gerektiğini ve gözleme başlamadan önce bir varsayıma(Kuhn'a göre bunu belirleyen paradigmadır) sahip olmamız gerektiğini ileri sürer. 17 Bunagöre bütün gözlemler aynı zamanda açıklama/tanımlama'lardır ve bir olayı nasıltanımladığımız dayandığımız paradigma tarafından belirlenir. Yine buna göre, uluslararasıilişkilerin geleneksel paradigması uluslararası ilişkilerin ampirik dünya ile tamamiyleörtüşmesi gerekmiyen basitleştirilmiş bir modelini sağlamıştır. Burada metodolojitartışması, paradigma tartışması ile içiçe geçiyor ve eğer geleneksel paradigma ampirikdünya ile bağdaşmıyorsa, o zaman yeni paradigmalara ihtiyaç vardır varsayımı ortayaçıkıyor.

b. Alternatif Paradigmalar

Metodları geliştirme veya değiştirme gayretleri uluslararası ilişkiler teorisindekümülatif büyümenin sağlanamamış olmasına verilen karşılıklardan biridir.18 İkincisi iseakademisyenlerce ortaya konulan açıklamalann yanlışlığını ileri sürmek ve bunlanndünya hakkındaki grüşlerinin doğruluğunu sorgulamaktır. i970'lere gelindiğinde

16Bu tartışmalar üzerine daha fazla bilgi için bkz. R. Cox, "Social Forces, Sıates and WorldOrdcr", Mil1ennium, C: 10 (2), Yaz 1981, ss. 126-155; M. Foucault, TheArchaelogy of Knowledge (New York: Free Press, 1976); ve J. Lapid, "The ThirdDebate: On the Prospects of International Theory in a Post-Pozitivist Era",International Studies, C: 33 (3), Eyluı 1989.

17T. S. Kuhn, The Structure of Scientırıc Revolutlons (London: ChicagoUniversity Press, 1970). Türkçesi: N. Kuyaş (Çev.), Bılımsel DevrimIerin Yapısı,4. Baskı (İstanbul: Alan yayıncılık, 1995).

18Uluslararası ilişkilerde bir genel teorinin oluşturularnamasını 'eleştiren ve bununnedenlerini araştıran bir çalışma için bkz. M. Wight. "Why Is There No InternationalRelations Theory?", H. Butterfield ve M. Wight (der.), Diplomatic Investlgatlons:Essays \n the Theory of International Politics (London: Aııen Unwin, 1966),ss. 17-34.

Page 11: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORİ VE ANALİZ 81

disiplinde metod tartışmasının ötesine geçen yeni bir çatışma doğuran bu bakış açısınagöre, problem uluslararası ilişkilerin özel metod ihtiyacı değil, fakat açıklamalarıoluşturmak için kullanılan kavramlar ve inançların akademisyenleri yanlış yolasevketmesidir. Bu durumu düzeltmek için gerekli olan, dünyaya yeni ve daha doğru bakışaçılarının, yani paradigmaların bulunmasıdır.

Paradigmalar uluslararası ilişkilerin teorileri değildirler. 19 Belirli teorilerin içindengeliştirilcbileceği, uluslararası ilişkiler üzerine, genel bakış açılarını temsil ederler.Elbette bir paradigmanın varsayımları herhangi bir teorinin parçası haline gelebilir (örn:geleneksel paradigmanın rasyonel devlet varsayımının realist teoride ana aktör olarakkarşımıza çıkması gibi). Fakat, bunlar çoğunlukla akademisyenlerin araşurmalarına birteorinin oluşturulması aşamasında belirli analizleri vurgulayarak ve bir hipotezin testedilmesinde nelerin delil kabul edilebileceğini belirleyerek yardımcı olurlar.

Bu çerçevede, kavrama sosyal bilim araştırmaları açısından daha spesifık bir anlamkazandıran Thomas Kuho'a göre paradigma "bilimsel bilginin kümUlatif büyümesi içintemeloluşturan ve belli bir zaman diliminde alanında genel kabul gören yaklaşım, modelve teoridir" .20 Buna insanın belirli bir oluşum üzerine sahip olduğu düşüncelerişekillendirmcsine yardımcı olan entellektüel çerçeve de denilebilir. Bu açıdan paradigmasadece belirli bir alandaki çeşitli konuların ele alınış şekli değildir, aynı zamanda, değişikparadigmalar farklı gerçeklik modelleri veya dÜİlya görüşleri sunarlar ve dolayısıyladikkatin bazı şeyler üzerinde yoğunlaşurılırken diğerlerinden uzaklaştınlmasına nedenolurlar.

19Kuhn ve diğer bilim felsefecilerinin "paradigma" ıeriminden ne anladıkları konusundabkz. Kuhn, op. clt.; J. Stephens, "The Kuhnian Paradigm and Poliıical Inquiry",American Journal of Pollttcal Sclence, C: 17, 1973, ss. 467-488; T. B all,"From Paradigms to Research Programs", American Journal of Polltlcal Sclence,C: 20, 1976, ss. 151-177; A. F. Chalmers, What Is This Thlng Called Sclence,2. Baskı (Milton Keynes: Open university Press, 1982); ve R. J. Bemstein, T h eRestructurlng of Social and Polltlcal Theory (London: Meıhuen, 1979), 1 ve2. böıumler.

20Kuhn, op. clt., s. viii. Khun'a göre herhangi bir alandaki bilimsel araştırma sUrekliolarak "normal" ve "devrimci" bilim dönemleri arasındaki değişimlere tanık olur. Normalbilim döneminde gerçekleştirilebilecek teori, kullanılacak araştırma metodları, yapılacakdeneyler v.b. hakkında tck bir bakış açısının egemenliği söz konusudur. Bilim adamlarıaraştırma alanlarını sadece bu belirli şekillerde görürler ve başka alternaıifler fazladUşünülmez. Fakat bir süre sonra bu genel kabul görmüş olan paradigma sorgulanmayabaşlanır ';e dolayısıyla devrimci değişim süreci başlamış olur. Bu süreçte eskiparadigmanın yerine geçebilecek çeşitli alıematifler ortaya atılır. Bu birbiriyle çatışan veyarışan paradigmaları değerlendirecek kesin kurallar yoksa da, genel kabul. sonunda biralternatifin etrafında ıoparlanır ve bu görüş yeni bir normal bilim dönemini eğemenliğialtına alacak olan paradigma haline gelir. Tek bir egemen teorik perspektifinyokluğunda, Kuhn'un ıanımladığı şekli ile paradigmanın genelde politika bilimine veözelolarak da uluslararası ilişkilere uygulanması çeşiıli şüpheler uyandmr. Ancak buterim genellikle poliıika biliminde - ve uluslararası ilişkilerde - ki analizlerde çoğunluklaaynı anda var olarak birbirleriyle yarışan ve zaman zaman birinin daha çok öne çıktığıteoriden geniş yaklaşımları, perspektifleri tanımlamakla kullanılabilir. Bu kullanım ikiveya daha fazla genel yaklaşımın aralarındaki farkların birbirleriyle anlamlı diyalogaengelolacak boyutlarda olduğunu ve bir paradigmanın etkisinde kalan teorilerinbirbirleriyle olan benzerliklerinin farklılıklarından daha bUyük olduğunu ima eder.

Page 12: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

82 MUSTAFA AYDIN

Daha fazla ileri gitmeden, 20. Yüzyılda uluslararası ilişkiler disiplinini etkisialtına almış olan yaklaşımlara bakarsak, bunları biraz zorlarnayla da olsa, Rosenau'nunuluslararası politika yaklaşımlarını devlet-merkezli, çok-merkezli ve global-merkezliolarak ele almasından da esinlenerek, üç üst-kategoriye indirgeyebiliriz: geleneksel,plüralist ve 'globalist paradigmalar.21 Bu tür herhangi bir sınıflandırmanın elbette birtakım zaafları olacakur; hiç bir kategoriye tam olarak uymayan bazı nemli teorilerbulunabilir. Örneğin, yukarıda sözünü ettiğimiz, davranışsalcı okul kendi başına biryaklaşım (hatta paradigma) olarak kabul edilebilir. Ancak burada amaç disiplinin genelsöylemi içinde kendine yer bulan herşeyi kapsamak değil, fakat sınırlayıcı bir bakışaçısıyla uluslararası ilişkiler yaklaşımlarının kategorisel bir incelemesini yapmakur.

Bu yüzyılda uluslararası ilişkilerde düşünceyi şekillendiren bu paradigmalara vearalarındaki çatışmalara kısaca bakacak olursak, geleneksel paradigma uluslararasıilişkileri rasyonel insan düşüncesinin bir ürünü olarak görür ve devleti de uluslararasıilişkilerdeki temel aktör olarak ele alır. Aynca ve belki de daha önemli olarak, devletanalitik açıdan birleştirici-bütünsel bir aktör olarak görülür. Buradan hareketle gelenekselparadigma devlet egemenliği ve onun uzanusı olan uluslararası anarşi kavramları etrafındaodaklaşır. Daha yüksek bir otorite tanımayan egemen devletler uluslararası doğahalindedirler (state of nature). Bundan kaynaklanan güvenlik ikilemi onları karşılıklımücadele ve çauşma şartlarında yaşamaya zorlar. Burada geleneksel paradigmayı anlatmakiçin kullandığımız terimler genellikle "mügem" kavramlardır. Daha sonra da göreceğimizüzere, devlet içi egemenlik kavramı 16. yüzyıla kadar formüle edilmemişti ve bununuluslararası çerçeveye-uyarlanması da ancak bundan sonraki iki yüzyıl içinde olmuştur.22Geleneksel paradigmanın biraraya getirdiği egemenlik ve uluslararası anarşi kavramları,uluslararası ilişkilerin daha sonra ele alacağımız birbiriyle alakalı üç klasik teorisine

21 Bkz. J. N. Rosenau, "Order and Disorder in the Study of World Politics", R. Maghmorive B. Ramberg (der.), GlobalismVersus Reallsm: International Relations'Third Debate (Boulder: Westview, 1982), ss. 1-7. Pek çok akademisyen uluslararasıilişkiler teorisinin II. Dünya Savaşı sonrası gelişimi için benzer bir 3-ayaklı ayırımnermişlerdir. Bkz. Waltz, Man, State and War; R. D. McKinlay ve R. Little, GlobalProblems and World Order (Wisconsin: University of Wisconsin Press, 1986);Viotti/Kauppi, op. cil. Bizim buradaki kategorilerimizde özellikle H. Bull, T h eAnarchlcal Soclety: A Study of Order In World Politics (New York:COl!1mbia University Press, 1977); Banks, M., "The Inter-paradigm Debate", M. Light veA. J. R. Groom (der.), International Relatlons: A Handbook of CurrentTheory (London: Pinter, 1985), ss. 7-27; S. Gill ve D. Law, The Global PoıitiCalEconomy (Baltimore: Johns Hopkins University Press, 1981); ve M. Wight,International Theory: The Three Tradltlons (Leichester: Leichester UniversityPress, 1991)'in tartışmalarından faydalanılmıştır. Wight uluslararası ilişkiler teorileriniincelerken realist gelenek, rasyonalist bakış açısı ve devrimci yaklaşım şeklinde üçparadigma kullanırken, MacKinlaylLittle, dünya düzenini açıklarken liberal, sosyalist verealist modelleri kullanıyorlar. Öte yandan Waltz'un uluslararası etkileşimleri tanımlarkenkullandığı 1, 2 ve 3. imajlan sırasıyla devrimci-globalist, rasyonalist-plüralist verealisı-gelenekçi paradigmaları yansıtır. Bu makalede, paradigmalarla ilgiliaçıklamalarımda aynca ViottilKauppi'nin "Uluslararası Ilişkilerin Alternatif Grüntüleri"adlı tablosundan faydalandım. Bkz. op. cit., s. 12, Tablo 1.1.

22F. H. Hinsley, 'The Concept of Sovereignty and the Relations Between States", J. C.Farrell ve A. P. Smith (der.), Theory and Reality Jn International Relations(New York: Columbia University Press, 1967), ss. 58-64.

Page 13: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI ıLİŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORI VE ANALız 83

temeloluşturmuşlardır: güç dengesi, ortaklaşa güvenlik ve dünya devleti teorileri. Modemuluslararası ilişkiler disiplininde geleneksel paradigmadan yola çıkan önemli düşünceakımları ise, büyük ölçüde bu klasik teorilerden etkilenen, idealizm ve realizmolmuştur.23 Bunlardan realist okul uluslararası ilişkiler disiplininde II. Dünya Savaşısonrasında o kadar dominant hale gelmiştir ki pekçok araştırmacı realizmi de kendi başınabir paradigma olarak veya geleneksel paradigmanın kendisi olarak görme eğilimindedir.24Bu anlamda realist paradigma da uluslararası meselelerin hiyerarşisi içinde ulusalgüvenliğin genellikle listenin en üstünde olduğunu varsayar ve devletlerinegemenliklerinin karşı karşıya geldiği uluslararası arenada çatışmanın kaçınılmaz vedevamlı olduğunu ileri sürer. Dolayısıyla askeri konuların dünya politikasınahükmettiğini ve gücün anahtar kavram olduğunu da ifade eder. Bu durumda, geleneksel-realist paradigmanın ana uğraş konusu gücün devletler arasındaki çatışmaları çözmedekullanılıp kuııanılamayacağı, daha doğrusu nasıl kuııanılacağıdır. Geleneksel-realistparadigma dünyayı Waltz'un "üçüncü imaj" adını verdiği şekilde görür.25 Devletlerarasındaki ilişkilerle, devletlerin iç yapılanmaları ya da devlet içindeki birey ve gruplardançok, uluslararası sistem düzeyinde ilgilenir. İnsanın doğasıyla (Waltz'un ı. imajı) ya datoplumun yapısıyla (Waltz'un 2. imajı) ilgili önem1elere dayanan uluslararası ilişkilervarsayımları bu nedenle çoğunlukla geleneksel paradigmanın ilgi alanı dışında kalır.

Temel varsayımları bu şekilde özetlenebilecek olan geleneksel paradigma 1945öncesi teorik düşünceyi egemenliği altına almıştır ve hatta büyük ölçüde ı950'lerinortalarına kadar da etkili olmuştur. Her ne kadar bu tarihten sonra da gelenekselparadigmadan etkilenen uluslararası ilişkiler teorileri ortaya atılmışsa da,26 gelenekselparadigmanın 1950 ve ı%O'lardaki eleştirilerinden devleti bütüncül bir aktör olarak değilfakat bakanlıklar, çıkar grupları, yöneticiler, memurlar ve benzeri daha küçük parçalarınkarşılıklı bağımlılığından oluşan bir sistem olarak gören pluralist paradigmadoğmuştur.27 Bu paradigmaya göre, bir devletin beyanından bahsettiğimizde gerçektedevlet (veya daha doğru bir ifade ile onun hükümeti) adına beyanda bulunan bireylerdenbahsediyoruzdur. Bu çerçevede, plüralist paradigmaya gröe, devleti oluşturan çeşitliparçalar analitik olarak daha küçük parçalara ayrılabilir ve aralarındaki karmaşık etkileşimincelenebilir.

23A. Lijphart "The Structures of the Theoretical Revolution in International Relations",International Studies Quarterly, C: 18, 1974, s. 54'e göre, her ne kadarMorgenthau yakl~ımını uluslararası ilişkilere yeni bir bakış açısı olarak sunuyorsa da,ortaya koyduğu şekli ilc realizm, sadece geleneksel güç politikası yaklaşımı ilc güçdengesi teorisinin rafine edilmiş hali ile yeniden sunulmasıdır ve idealist-realisttartışması da sadece geleneksel paradigmanın içindeki bir fikir aynlığını temsil eder.ıkisi arasındaki fark güç dengesi teorisi ile dünya devleti, dünya toplumu ve ortakl~agUvenlik teorileri arasındaki farklılığa benzer bir yapıdadır. Burada adı geçen teorilerinkısa bir açıklaması için bu makalenin 17-19 sayfalanna bakınız.

24T. L. Knutsen, A History of International Relatlons Theory (Manchester:Manchester University Press, 1992), s. 235.

25Waltz, Man, State and War.26Örneğin Bkz. R. Aron " What is a Theory in International Relations", Farrcl/Smith, op.clt., ss. 1-22; R. Aron, "The Anarchical Drder of Power", S. H. Hoffman (dcr.),Condltlons of World Order (Boston: Houghton Mifflin, 1968); ve S. H. Hoffman,"International Systems and International Law", Knorr/Verba, op. clt., ss. 205-237.

27Knutsen, op. clt., s. 235, bunu transaksiyonel paradigma olarak adlandırıyor.

Page 14: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

84 MUSTAFA AYDIN

Öte yandan, plüralist paradigma, devletlerin uluslararası politikanın önemliaktörleri olduğu gerçeğini kabul etmekle beraber, bunlann uluslararası politikadakiegemenliğinin, diğer etkili aktörlerin ortaya çıkışı ilc birlikte, kınldığını ve bu devlet-dışıaktörlerin de ulusıararası ilişkiler analizlerinde göz ardı edilemeyeceklerini de savunur.Temelolarak, uluslararası politikanın askeri-güvenlik konularının hakimiyeti altındaolduğu fikrini reddeder ve enformasyon, iletişim, refah gibi sosyal ve ekonomikmeselelerle de ilgilenir. Bu nedenle, plüralistler için yerel, ulusal ve uluslararası.düzeylerde çok çeşitli kamusal ve özel aktörlerin karşılıklı etkileşim halinde bulunduklankarmaşık bir süreç olarak gördükleri uluslararası politikanın ajandası oldukça geniştir.Bütün bu farklı etkileşimleri ortak bir perspektife sokmaya yardım eden kavram ise"pazarlık"tır. Global düzeyde var olan bu karşılıklı karmaşık bağımlılık ağında, herbiraktör (ki bu devletlerin yanısıra uluslararası örgütleri, çok ulus lu şirketleri vb'.ni kapsar)çatışma ve işbirliğinin birarada bulunduğu bir pazarlık süreci vasıtası ilc kendi çıkarlannıilerletmeye ve kazançlarını maksimuma ulaştırmaya çalışır. Pekçok plüralist insanetkileşimlerinin hızı ve kapsamı genişledikçe ve karşılıklı bağımlılık ağının karmaşıklığıarttıkça uluslararası çatışmanın da azalacağını ileri sürer.

Diğer taraftan, yine geleneksel-realist paradigmaya karşı çıkarak kendisinedisiplinde yer bulmuş olan globalist paradigma ise geleneksel-realist paradigmanınhiçbir zaman gerçeklik ile tamamiyle örtüşmediğini ve özellikle içinde yaşadığımızkarşılıklı bağımlılık çağında çağdaş gelişmeleri yorumlamak ta yetersiz kaldığını ilerisürer. I97I'de Keohane/Nye'ın Transnational Relations and World Politicskitabıyla temeli atılan globalist paradigma uluslararası ilişkiler analizine başlama noktasıolarak devletler ve diğer varlıklann içerisinde karşılıklı etkileşirnde bulunduklan globalçerçeveyi alır.28 Devletlerin dışa yönelik davranışlarını anlayabilmek için, öncelikle,sistemin yapısının belirli aktörleri belirli şekillerde davranmaları için nasılşartlandırdığını veya yatkınlaştırdığını anlamamız gerektiğini vurgular. Uluslararasıilişkilere tarihsel perspektiften bakmanın sadece faydalı değil, aynı zamanda zorunlu daolduğunu varsayar ve uluslararası sistemi şekillendirmiş olan geniş çaplı, uzun vadeli,güçleri tarihsel çerçevelerinde araştırarak sistemin temel dinamiklerini ve dolayısıylasistemi şu anda oluşturan parçalannın karşılıklı etkileşimlerini anlamanın mümkünolduğunu öne sürer. Devletler ile uluslararası örgütler ve diğer aktörlerin öneminiyadsımamakla birlikte, globalist analizlerin odak noktası bunlann ve diğer faktörlerinnasıl bazı devletler, sınıf veya elitlerce, kapitalist sistem aracılığı ile, diğerlerinin zarannafaydalanmak için dominasyon mekanizması olarak kullanıldığıdır.

Globalistler, uluslararası sistemin dinamiklerini açıklamak sözkonusu olduğundarealist ve plüralistlerden daha çok oranda ekonomik fakırierin önemini vurgularlar. "Highpolitics / low politics" ayınmını reddederler ve sadece savaş ve barış meseleleriyledeğil, aynı zamanda, örneğin, uluslararası hava güvenliği gibi daha dar kapsamlıkonularla da ilgilenirler. Bu nedenle, realistlerin dünyası büyük oranda askerler,diplomatlar ve dış politika yapıcılarından oluşurken, globalistlerinkinde çok uluslu şirketyöneticileri, uluslarötesi sendika liderleri de yer bulurlar. Kısaca globalistler uluslararasıilişkiler çalışmalannda geleneksel paradigmacılardan daha geniş bir aktör grubunu vearaştırma konulannı ele almayı tercih ederler.

28R. O. Keohane ve J. S. Nye. (der.), Transnational Relatlons and WorldPolitics (Cambridge. Mass.: Harward University Press. 1971).

Page 15: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI ıLİşKİLERDE YAKLAŞıM, TEORı VE ANALİZ 85

Globalist paradigma, uluslararası sistemi temelolarak ekonomik ifadelelerlealgılar; yani, özünde kapitalist olan ve merkez ile çevre denilen iki ana sınıf veyabölgeden oluşan bir sistem. Sistemin merkezindeki devletler zengin, çevredekiler fakirdir.tki bölge arasındaki ilişki merkezdekileri zenginleştirecek, çevredekileri daha dafakirleştirecek bir şekilde işleyen global işgücü dağılımınca ynlendirilmektedir; Bunedenle, uluslararası sistemin temel özelIiği sömürüye olanak sağlamasıdır. Zenginlerinzenginliğinin (ve tabii ki fakirlerin fakirliğinin) nedeni kaynakların çevreden merkezeaktarılmasıdır ve globalist paradigmaya göre refah ile fakirliğin global dağılımındakiadaletsizlik, uluslararası sistemin kendisi kadar eskidir. Bu nedenle globalistteorisyenlerin nihai hedefi dünyanın sömürülmüş ve fakirleştirilmiş topraklarınınkurtarılmasıdır. Fakat, bu sömürünün dinamikleri işgücünün global paylaşımının birparçası olduğundan, sistem değiştirilemez veya refonne edilemez. Bu nedenle dünyaadaleti ve özgürlüğü için bütün sistem parçalarına aynımalı ve tamamen yenilenmelidir.Dolayısıyla, globalizm özünde bir devrimci değişim teorisidir. Bu açıdan bakıldığındabazılarının ayn bir paradigma olarak sınıflandırdıkları Marksizm de pekala globalistparadigıİıanın içinde ele alınabilir.

"Entelektüel kökenleri Karl Marx'a dayanan Marksist perspektif veya paradigma, .

çok genelolarak, kapitalist ekonomik sistemlerin işçi sınıfını sömüren işveren-yöneticisınıfını ortaya çıkardığını ve sınıf aynmı ile bireysel mülkiyetin dünya çapında bir işçidevrimi ile ortadan kaldıolmasıyla birlikte ulusal hükümetlere ve ulus-devletlere artıkihtiyaç kalmayacağını ileri süı:.er. Bu aşamadan sonra herkesin ayrıcalıklarına değil,ihtiyaçlanna göre varlık elde edeceği uyum içinde yaşayan global bir komünist toplumoluşacaktı. Ne var ki kapitalizm Marx'ın tahmin ettiğinden daha uzun yaşadı ve bu dadaha sonraki Marksistlerin teoriye yeni aynntılar eklernelerine yol açtı. Bunlar, kapitalistdevletlerin kendi ülkelerindeki sınıflararası tansiyonu diğer daha az gelişmiş ülkelerisömürerek ortadan kaldırdığını ve ekonomik yıkımdan da ucuz yabancı işgücünükullanarak ve yabancı pazarları ele geçirerek kurtulduklarını ne sürdüler. Marksistler deglobalistler gibi çokuluslu şirketlerin ve el it grupların uluslarüstü işbirliğinin yayılmaeğilimlerine dikkat çektiler, fakat globalistıerin aksine bunun zararlı yönlerinivurguladılar. Buna göre gelişmiş kapitalist devletlerin askeri liderleri ve işadamları dahaaz gelişmiş ülkelerdeki benzerleriyle ilişki halinde idiler. Bu çerçevede Marksistleruluslararası ilişkileri ulusal hükümetler veya ulus-devletler arası bir yarışmadan çok,zengin ile fakir sınıflar arası bir mücadele olarak gördüler. Marksist teorinin uluslararasıilişkilere bu alternatif bakış açısı dominant teoriden oldukça nemli bir aynlığa işaret ederve bu haliyle, ilerde de ele alacağımız gibi, 1970'lerden itibaren ortaya çıkan pekçokyaklaşımda etkisini gösterir.

Böylece kısaca özetlediğimiz paradigmaların, bireylerin dünya görüşleriniyapılandınnalarındaki önemini akılda tutarak, değişik insanlar ve kültürlerin kendi farklıtarihsel ve bireysel tecrübelerine dayanarak ürettikleri, olaylara bakışlarını farklılaştırandeğişik merceklere sahip olmalarından dolayı genellikle uluslararası ilişkilerin farklı veçoğunlukla çatışan yorumlarının bulunduğunu anlamak nemlidir. Örneğin, sömürgeciliktecrübesinden geçmiş pekçok Afrikalı veya Asyalı insanın dünyaya bakışına birAmerikalıdan çok daha farklı varsayımlarla başlaması doğaldır. Amerikalılar uluslararasıilişkileri reaIist ve belki de idealist yaklaşımların çerçevesinden gnneye hazır iken, dahaazgelişmiş bir ülkeden gelen bir gözlemcinin olayları daha çok Marksist paradigmaaçısından gönneye meyilli olması beklenebilir.

Page 16: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

86 MUSTAFAAYDIN

111- Uluslararası İlişkiler ÇahşmalarlOlD ve YaklaşımlarlOlOGelişimi

Uluslararası ilişkiler-disiplininin kökleri hakkında iki ayn görüş geliştirilebilir:

a. Tarihsel Yaklaşım

Bu yaklaşım, disiplinin köklerini eski Yunanda M.Ö. 4. Yüzyılda PeleponnezSavaşları hakkında yazan Thucydides'e [MÖ. 460-400] kadar takip eder.29 Thucydidestarihi olduğu anda, olduğu gibi yazıyordu ve yazdıklarının gelecekte dikkate alınacağınıumuyordu. Konuşturduğu Atinah komutanlardan birinin "Komşular arasındaki düşmanlıkbağımsızlığın aynlmaz parçasıdır" ifadesi uluslararası ilişkilerde daha sonra geliştirilecekolan egemenlik ve anarşik uluslararası ortam kavramlannın ilkel köklerine işaret eder.30

Thucydides'le birlikte aynı dönemlerde yazan Mencius ve Kautilya gibi düşünürler debağlı oldukları yöneticilere, kontrol ettikleri devletin ötesindeki politikalarının yönetimiile ilgili tavsiyelerde bulunmuşlardı.3l

Daha sonraları Batı politik düşüncesinin hemen hemen bütün büyük ustalarının,Aristoteles, Augustinus, Machiavelli, Hobbcs, Locke, Kant ve diğerlerinin, hep bukonuyla ilgili söylcyecek birşeyleri olmuştur. Ancak, bu dönemin en büyük özelliği, budüşünürlerin uluslararası politikaya ne kadar az dikkat sarfctmiş olduklarıdır. Onların esasilgi alanları hep iç politik dinamikler olmuştur. Fakat, yine de daha sonraları disiplinintemelıcrini oluşturacak birtakım söylemler de bu dönemde ortaya çıkmaya başlamıştı. Budönemde disipline önemli katkılarda bulunan ilk düşünürler Guicciardini veMachiavelli gibi ıtalyan tarihçiler ilc Vitoria gibi tberyah hukukçulardı. "Devlct" ve"cgemenlik" gibi kavramlar ilk olarak bu düşünürlerin eserlerinde daha sonra geliştirilecekolan ilkel tanımlarını buldular.

17. Yüzyıla gelindiğinde bu çerçevede devam edcn tartışmalar, birtakım temelhukuki ve tarihsel kavramların daha geniş ve açıklayıcı seküler çerçeve ve düşüncesistemlerine uyarlanmaya başlamasıyla yeni bir soluk buldu. Örneğin, Jean Bodin,egemenliğin tanımlanması ile egemcn aktörler arasındaki etkileşimler üzcrine tartışmalarbaşlattı. Bu etkileşimin önemli bir özelliğinin, katkıda bulunan taraflar üzerinde herhangibir nihai otoritenin olmaması ve dolayısıyla hiçbir hukuki aracının aralarındakimücadeleye hakemlik ctmek üzere müdahalede bulunamayacağı olduğunu gördü. Buncdenlc, bu tür bir ortamda, sistemin devamı için prensierin sözlerini tutmaları şartoluyordu. Bir sürc sonra Bodin'in bu gözlemlerinden pacta su nt servanda prcnsibiolarak szedilmeye başlandığında ise "egemcnlik" kavramının oldukça kesin birtanımlanması yapılmış oluyordu.

Benzcr şekilde, Thomas Hobbes prensler arasındaki ilişkileri "toplumsalsözleşme" kavramı çerçcvesinde ele aldı ve alakalı bir kavram olan sözleşme öncesi

29Bkz. Knuısen, op. cit.30 Aktaran Lijphart, op. clt., ss- 43-44.31 Uluslararası ilişkilerle ilgili ilk temel kavramların oluşmaya başladığı bu dönemle ilgilidaha fazla bilgi için bkz. Knutsen, op. clt., 1 ve 2. bıUmler; Lijphart, op. clt., ve A.Lijphart (deL), World Politics: The Wrltlngs of Theorists andPractltloners, Classical and Modern (Boston: Allyn and Bacon, 1971).

Page 17: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARAsı tLİŞKİLERDE YAKLAşıM, TEORt VE ANALİZ 87

anarşik doğal hal (state of nature) kavramını ilk defa devletler arası ilişkilere uyarladı.Egemen otoriteye sahip krallar ve şahıslar, "bağımsızlıklarından dolayı, sürekli devameden kıskançlıklar ve savaş durumu demek olan, gladyatrlerin konumuna benzer bir doğalhal içindedirler".32 Bu uyarlama o zamandan beri uluslararası ilişkiler tartışmalarınınmerkezinde yer alacak kadar önemli bir kavramsal buluştu. Bu arada, Jean-JacquesRousseau devletlerin anarşik uluslararası doğal halinden kaynaklanan güvenlikikilemini vurguladığı Savaş Hali adlı kitabında "Devletler, diğerleri kendilerinden güçlüoldukça, kendilerini zayıf hissederler. Güvenlik ve korunma içgüdüsü kendisinikomşularından daha güçlü hale getirmesini talep eder. Gücünü, diğerlerinin zararına olmadurumu hariç. kullanamaz, arUramaz veya sağlamlaştıramaz" diyordu.33 Hobbes veRousseau'nun çizdiği kasvetli devletler arası ilişkiler figüründen hareket eden Spinozave Purendorff gibi birtakım sosyal teorisyenler de uluslararası politikanın karamsar,dişe diş, göze göz imajı üzerine yorumlarda bulunurlarken, William Pen, Duc deSally, Abbe Saint-Pierre, Jeremy Betham gibileri de egemen prensler arasıilişkilerin değil, fakat insanlararası ahenk ve işbirliğinin egemen olduğu iyimser biruluslararası ilişkiler figürü çiziyorlardı. Bu bağlamda, örneğin Emeric Cruce,uluslararası etkileşimi aralarında işbirliği ve ahenk bulunan rasyonel bireyler, rneğinkendi çıkarları peşinde koşan tüccarlar arası ilişkiler olarak ele almaktaydı.

Bu arada birkısım ı7. Yüzyıl teorisyeni ise Habbes'un karamsarlığı ile Crucc'niniyimserliği arasında bir orta yolu tercih etmekteydiler. Örneğin, Hugo Grotiusuluslararasıetkileşimlerin temelde anarşik olduğunu, fakat mantık, ortak çıkarlar vebarışçı ilişkiler alışkanlığı üzerine kurulu bir uluslararası hukuk kodununoluşturolmasıyla bunU,noldukça düzenlenebileceğini sylüyordu.

Devletler arası etkileşimle ilgili bu temel görüşler ertesi yüzyılda da, her ne kadardönemin gerçekleri ve entelektüel kavramları ile bezenseler de, çoğunlukla benzertemalarla tartışılmaya devam edildi. Bu dönemdeki uluslararası ilişkilerle ilgili teorileri eniyi yansıtan ve uzun süre uluslararası ilişkiler düşününü egemenliği altında tutan görüş,geleneksel güç dengesi argümanlarından oluşmaktaydı.

Güç dengesi kuramı en önemli, en etkili ve en fazla sayıda düşünürü etrafındatoplamış olan klasik teoridir. Güç dengesi teorisi aynı zamanda, uluslararası ilişkilerin enüst düzeyde teorik gelişmeyi gsteren klasik düşünüdür. tık versiyonları ikili-dengeüzerinde dururken, daha sonraki versiyonları çoklu-den~e kavramını getirdiler ve bir süresonra da "dengeleyici" kavramı kullanılmaya başlandı. 4 Bu teori, doğa halinin mutlakasavaş hali demek olmadığını gösterme çabası olarak görülebilir. Buna göre, devletleringüvenlik ikilemlerince zorlandıkları güç mücadelesi kaçınılmaz çatışma yerine aralarındagenel bir dengeye (equilibrium) yol açma eğilimindedir.

Güç dengesinin yanısıra, bu dönemde uluslararası ilişkilere farklı açılardan bakanbazı düşünürler ise uluslararası anarşi yi önlemenin yolu olarak dünya devletini gördüler.Dünya devleti teorisi, geleneksel paradigmanın uluslararası ilişkiler doğa halindedirönermesinden hareketle, eğer anarşi uluslararası çatışmanın nedeni ise, istenmeyen bu

32Aktaran Lijphart, World Politics, s. 53.33ıbld., s. 44.34E. B. Hass, "The Balance of Power: Prescription, Concept, or Propaganda?", WorldPolitics, C. 5, Temmuz 1953, s. 458.

Page 18: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

88 MUST AFA AYDIN

durumdan kurtulmanın yolu çauşmaya neden olan çeşitli egemenlik odaklarını ortadankaldıracak ve dünya çapında tek bir egemen varlık kuracak olan, devletler arası birtoplumsal sözleşmenin yapılmasıdır, sonucuna varır. Bu teorinin en mükemmel örncğiDante'nin monarşik dünya devletinde görüIcbilir.35 Dante burada tümdengelim metoduylabUtün uluslararası çauşmaları dolaylı veya dolaysız olarak kararlarıyla çözecek bir yargıca,ki bu nihai analizde dünyanın monarkı veya imparatorudur, ihtiyaç olduğunu söylüyor.Her ne kadar Dantctnin fikirleri klasik yazarların çoğu tarafından, hatta toplumsalsözleşmeye inananlarca bile kabul edilmemiş, potansiyelolarak kişisel özgürlüklerlebağdaşmayacak kadar güçlü (Erasmus ve Kant) veya etkili bir kontrol için çok geniş vehantal (Grotius) olarak değerlendirilmiş ve bu nedenle de gelişememişse de, Bull'un daifade ettiği gibi, "Egemen devletler sistemi konusundaki rahatsızlık duygusu BatıdüşUnUnün temelinde olduğu için, dünya devleti kavramı uluslararası ilişkilerin neredeysebütün teorik araşurmalarında, geri planda da olsa, yerini almıştır.36

Bu dönemde gelişen, daha önce belirttiğimiz gibi, geleneksel paradigmaya dayananüçüncU teori ise anarşik uluslanırası sistemde düzen ve barış sorununu ele alırken güçdengesi kavramının dengeye yol açan otomatik "görünmez el" kavramını reddcder vedevletlerin saldırgana karşı ortak tavır almak için resmi anlaşmaya varmaları gerektiğiniileri sürer. Dolayısıyla ya saldırgan saldırıdan vazgeçecektir ya da karşı koyamıyacağıkadar bUyük bir güç tarafından cezalandınlacaktır. tık belirgin örneklerini WilliamPenn'in yazıları ilc Kant'ın "sonsuz barış" planında bulabileceğimiz ortaklaşagüvenlik teorisi uzun zaman güç dengesi kavramının gölgesinde kaldı ve ancak ı.Dünya Savaşı'ndan sonra Woodrow Wilson'ın idealizminin ortaya çikarttığı MilletlerCemiyeti'yle, sonuçta başarılı olmuş olsun veya olmasın, uygulamadaki ilk gerçekşansını elde etti.

Bu Uç klasik teori de uluslararası ilişkilerin geleneksel paradigmasına dayanır,dolayısıyla ortak yanları zıtlıklarından çok daha fazladır. Hatta Claude güç dengesi,ortaklaşa güvenlik ve dünya devletini merkezi güç ve otoritenin minimumdanmaksimuma uzanan bir sürecin birbirini takip eden noktaları olarak algllar.37 Budönemde geleneksel paradigmanın bir ölçüde dışında kalmış, daha az etkili olmuşbirtakım teoriler de vardır. Örneğin, esas itibariyle klasik uluslararası hukukçularınyazılarında ortaya konan dünya toplumu teorisi, ortak bir moral ve hukuki normlarçerçevesinin varlığını vurgular ve dünyayı sınırlı da olsa belirli dcğerler üzerindekonsensusa ulaşmış devletler topluluğu olarak görür.38

Bu kavramsal yapıdan iki ayn düşünce okulu belirdi. Daha etkili olanı uluslararasıanarşi kavramının bir başkası ilc değiştirilmesini değil, fakat sadece tadilatınıgerektiriyordu. PufendorfTun da aralarında bulunduğu bu grüşü savunanlar hem devletegemenliği hem de uluslararası doğa hali imajını açıkça kabul etmekteydiler. Fakat,bunlar için uluslararası ilişkiler çıplak bir güç mücadelesi değildi ve ahlaki ve hukuki

35Bkz. Lijphart, World Politics, s. 64.36H. Bull, "Society and Anarchy in International Relations", Butterfield/Wight, op. clt.,s. 36.

371. 1. Claude, Ir., Power and International Relatlons (New York: Random House,1962), s. 9.

38M. Wight, "Western Values in International Relations", Butterfield/Wighı, op. dt., ss.89-131.

Page 19: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORİ VE ANALİZ 89

normlarla yumuşatılmıştı. Bunların uluslararası anarşi grüşü de Hobbes'un sürekli savaşhalinden çok Locke'un göreli barıŞçı ve düzenli doğa halini andınyordu.39

Dünya toplumu kavramına dayanan ikinci düşünce okulu ise uluslararası hukukunGrotius'a kadar uzanan geleneğinde ifadesini bulmuştur. Grotius'un görüşleriuluslararası normatif konsensusu, Locke'un tanımladığı şekilde bile olsa, doğa haliimajını bertaraf edecek kadar güçlü ve yaygın olarak grdüğü için geleneksel paradigmadanönemli bir aynlığı temsil eder. Fakat her ne kadar geleneksel paradigmanın merkezindebulunan ulusal ile uluslararası politika arasındaki nitelik farkı kavramını reddediyorsa da,onun uluslararası toplumda savaşın rolüyle ilgili analiz ve tavsiyeleri gelenekselparadigmanın teorilerinden birinin (ortaklaşa güvenlik) temel öğretilerini yansıtır.Grotius'un haklı savaş (just war) öğretisi savaşın haklı nedenlerinin sadece meşrumüdafaa, cezalandırma ve mülkiyetin geri kazanılması olduğunu ifade eder. Bu aynenortaklaşa güvenlikte olduğu gibi, iki çeşit savaş olduğu anlamına gelir: hukuka aykınsavaşlar ve hukuku uygulamaya Çalışan savaşlar. Bir silahlı çatışmanın taraflarından birisihaklı nedene sahip ise, diğer bütün devletler onun yardımına gelme hakkına sahiptirler.Hatta tarafsız devletler bile kesin tarafsızlığı sağlamak zorunda değildirler; haklı taraflehine ayınm yapmalıdırlar.40

Grotius'un görüşleri ile ortaklaşa güvenlik teorisi arasındaki temel farklılığagelince, Grotius'a göre devletler bir mülecavize karŞı ortak yaptınmda bulunma hakkınasahiptirler, fakat tarafsız da kalabilirler. Ortaklaşa güvenlik ise ortak zorlama hareketlerinekatılmayı görev sayar ve tarafsızlığın her çeşidin i devre dışı bırakır. Yine de bu iki teori,paradigmatik kkenlerinin farklı olmasına rağmen, benzer sonuçlara ulaşırlar.

Uluslararası ilişkilerle ilgili 19. Yüzyıl spekülasyonları ise insan topluluklarının"gelişme" ve "evrim"ini vurguladıkları ölçüde daha öncekilerden aynlıyorlardı. Fakat,uluslararası ilişkiler çalışmalarındaki esas nemli sıçrama 1900'ler civarında modernliktençağdaşlığa geçiş aşamasında ortaya çıktı. Ancak bu pek de belirgin bir kopma şeklindeolmadı ve uluslararası ilişkiler çalışmaları i. Dünya Savaşı'ndan sonra akademik birdisiplin olarak ortaya çıktığında, hala i9. Yüzyıl teorilerinin temel kavramlarıncayönlendirilmekteydi. tık başlarda Aydınlanma'nın iyimser ve idealist etkileri belirginiken, II. Dünya Savaşı'ndan sonra bu güç teorilerinin katı duvarlarıyla şekillenir halegeldi. 1950'ler ve 6O'lar ise "modernleşme" ve "gelişme" gibi 19. Yüzyıl kavramlarıylayumuşatılmış gevşek bir realist bakış açısı gördü. Fakat, savaş sonrası tartışmalar gidereki6. Yüzyılı andıran, parçalanmış ve çeşitli prensipler arasında bölünmüş bir atmosferinhakimolduğu bir disiplinde yapılmaya başlandı.

Bu arada, paralel bir gelişme, uluslararası ilişkilerin siyasi tarih disipliniylebirlikte ele alınmasıydı. Aslında, çok eski zamanlardan beri akademisyenler ve devletadamları bugünü anlayabilmek için geçmişi öğrenmeye çalışmışlardır. Modem siyasitarih de önemli diplomatik olayların meydana geldiği belirli dnemlerin ayrıntılı anlatımıyoluyla ulusal amaç, güç dengesi gibi daha çok uluslararası ilişkilerin konusu olankavramların altında yatan gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Fakat, her ne kadar bu

39Her ne kadar Lock da Hobbes gibi devletlerarası ilişkileri "doğa hali" kavramı ilcaçıklarsa da, ondan farklı olarak bunun sürekli bir savaş hali olduğunu düşünmez.

40H. Bull, "The Grotian Conception of International Society", Butterfield/Wight, Ibld.,ss. 51-73.

Page 20: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

i90 MUSTAFA AYDIN

dönem disiplinin gelişimi içinde önemli ve gerekli bir basamaksa da, daha sonralarıuluslararası politikanın anlaşılabilmesi için tarihsel oryantasyonun tek başına yeterlikavramsal çerçeveleri geliştiremediği anlaşıldı. Yine de uluslararası ilişkiler 20. Yüzyıldaayrı bir akademik disiplin olarak ortaya çıktığında, siyasi tarihin etkileri açıkçagrülüyordu ve ilk uluslararası politika kürsüsü 1919'da İngiltere'de Wales Üniversitesi'ndekurulduğunda, kürsünün başına getirilen ilk iki kişinin, Prof. Zimmern ve Prof.Webster'ın önemli tarihçiler olmaları da herhalde bir rastlantı değildi.41

i970'lerden beri ise uluslararası ilişkiler birbiriyle yarışan ve sayıları giderek ,artanyaklaşımlar arasında, deyim yerinde ise, tamamen atomlarına ayrılmış durumda. i980'lerboyunca ve özellikle Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra da disiplin her zamankindendaha fazla kınlgan ve parçalanmış bir şekilde nereye gittiği belli olmayan bir yöne doğrugelişimine veya değişimine devam ediyor. Ancak, disiplinin bu dönemlerdekigelişiminin, tarihin derinliklerine fazla uzanmayan, modem bir yaklaşımla incelemesindefayda olduğu inancındayım.

b. Modern Yaklaşım

Disiplinin kökleri hakkındaki bu ikinci grüş, uluslararası ilişkiler çalışmalarınıntemellerini iDünya Savaşı'na kadar takip eder. Bu dönemi herbirinde uluslararası ilişkilerçalışmalarında yeni bir ana trendin yakalandığı çeşitli safhalara ayırabiliriz;

ı. İdealizm (-1919-1940), örn: Mitrany: A Working Peace System;

2. Realizm (-1930'lar-1960'lar), örn: Morgenthau: Politics Among Nations;

3. Davranışsakılık (-1960'lar), örn: Shelling: Strategy of Connict;

4. Parçalanma/Yarışan Paradigmaların Doğuşu (-1970'ler);

Dış Politika Analizi, örn: Allison: Essence of Decision;

Uluslarası Ilişkilerin Ekonomi Politiği, örn: Keohane/Nye: Power And

Interdependence; Wallerstein: The Capitalist World Economy;

Neo-Realizm ve Diğerleri (-1975- ....), örn: Tucker: The Inequality of

Nations; Waltz: Theory of International Politics;

5. Positivizm-Sonrası Çağdaş Uluslararası Ilişkiler (-1980- .....);

Eleştirel Teori, Örn: Cox: Production, Power and World Order;

Postmodern Uluslararası İ1işkiler Okumalar, Örn: Ashley/Walker:

Speaking The Language of Exile; Derian/Shapiro:

International/lntertextual Relations;

41 Çağdal! uluslararası ilişkilerde siyasi larih yaklaşımıyla yapılan önemli bir çalışma içinbkz. A. J. P. Taylor, The Orlglns of the Second World War (London: PcnguinBooks. 1964).

Page 21: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

- ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORİ VE ANALİZ 91

Feminist Yaklaşımlar, örn: Tickner: Gender in International

Relations;

Barış ve Güvenlik Çalışmaları, örn: Galtung: Essays in Peace Research.

Bu safhalar disiplindeki kesin ayırımları göstermiyor, çünkü hakim olanyaklaşımların herbiri bu safhalardan daha uzun süre birbirlerine paralelolarak gelişmeyedevam devam etmişlerdir. Her biri vurguladı~ı konular ve olayları açıklamaktakullandıkları araçlar ile analiz metodları vasıtalarıyla di~erlerinden ayrılır. Disiplinle ilgilifarklı sorular sorup, farklı sonuçlara ulaşırlar. Ama yine de herbiri ayrı ayrı uluslararasıilişkiler disiplinine katkıda bulunmaya devam etmektedirler.

Şunu unutmamak lazım ki, uluslararası ilişkiler disiplini önceden belirlenmiş birkonu-bütünlüğü çerçevesinde sürekli toplanan bilgilerin biraraya gelmesiyle büyüyen,gelişen bir bilim dalı değiL. Daha çok, aynı anda birbirinden farklı konuların, birbirindendaha farklı açıklamalarının sürekli bir çauşma ve çekişme içinde oldukları bir alan. Benzerşekilde, dünya politikası ve komşu disiplinlerdeki yönelimler daha önce hem kullanışlıhem de entelektüel olarak geçerli görülen yaklaşımları geçersiz kıldığında, temel yenidengözden geçirmelere tanık olmuş bir alan. Bu nedenle uluslararası ilişkiler teorisinigeçmişten çekirdek olarak alıp olgunluğa erişinceye kadar geçirdiği safhaları açıklayıcı birprensipler dizisi halinde sunamayız. Yapılabilecek olan, geçmiş gözlemcilerin uluslararasıpolitikanın doğası ve mantığını anlamak için kullandıkları farklı ve dağınık yoIlarıvemetodları gözler önüne sermek. Bizim temsili safhalarımızın da böyle bir amaçtan öte birhedefi yok .

.1. İdealist Dünya Görüşü

Uluslararası ilişkilerin akademik bir disiplin olarak ortaya çıkışı MilletlerCemiyeti'nin kuruluşuyla aynı zamana rastlar. Yeni örgütün eski usül uluslararasıpolitikayı ortadan kaldırarak uluslararası ilişkileri tamamen değiştirmesi ve devamlı barışıyaratacak şartları hazırlaması bekleniyordu. Dönemin akademisyenlerinin de bu arzulardanetkilenmemesi olanaksızdı. Uluslararası ilişkilerin bir akademik disiplin olarak doğuşunudeğerlendirirken kesinlikle unutulmaması_ gereken şey, bu disiplinin dünya politikasınıanlamak ve dolayısıyla gelecek savaşları nlemek için kontrol yolları bulma arzusundankaynaklandığıdır. Bu nedenle ilk uluslararası ilişkiler kürsüsünü kurmak üzere WalesÜniversitesi'ne verilen başvuru mektubunda yeni disiplinin amacının, "MilletlerCemiyeti projesi tarafından vurgulanan hukuk, politika, etik ve ekonomi ilc ilgiliproblemlerin araştırılması ve farklı medeniyetler arasındaki anlayışın geliştirilmesinekatkıda bulunulması" olarak belirtilmesi hiç şaşırucı değildi.

Atlantik'in öteki yakasında ise, Amerikan liberal uluslararasıcılık geleneğindengelen .görüşlerin, o sıralarda bu grubun başını çeken Woodrow Wilson'ın MilletlerCemiyeti fikirleriyle kaynaşması sonucu ortaya çıkan ve daha sonraları idealistlerolarak adlandırılacak olan bir grup düşünür de, aynı sıralarda, uluslararası ilişkilerin diğerpekçok gözlemci si gibi, milletler arasındaki çaUşmayı en aza indirgeme, işbirliğini ise enüst seviyeye çıkartma ilc meşgul olmaktaydılar. İdealistleri diğerlerinden ayıran,ulus!ararası hukuk ve uluslararası örgütler gibi uluslararası ilişkilerin hukuki-resmiyönleri ilc insan hakları gibi moral yönleri üzerinde dikkatlerini yoğunlaştırma

Page 22: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

92 MUSTAFA AYDIN

eğilimleriydi.42 Idealistler, i. Dünya Savaşı'nın hatalarımıart bu tür bir yıkımın yenidenyaşanmaması için neler yapılması gerektiğini öğrendiklerini syleyerek ne çıktılar. Onlaragöre, hukuka saygı, ortak evrensel değerler ve Milletler Cemiyeti gibi uluslararasırgütlerin gelişmesine dayanan yeni bir dünya düzenikurulmalıydı.

Aşağı yukarı iki savaş arası dönemi kapsayan, uluslararası ilişkilerin bağımsız birdisiplin olarak ortaya çıktığı bu ilk dönemlerde, akademisyenler, görüldüğü üzere, oldukçaiyimserdiler ve gerçekten de 1919'da Wales Üniversitesi'ne verilen mektuptaki sözlerinesadık kaldılar. Dünyanın gerçekte nasıl olduğundan çok, nasıl olması gerektiğiyleilgilenecek ve ikisi arasındaki farkı hem teoride hem de pratikte ayıramayacak kadarahlakçı, devletlere neler yapmalan gerektiğini syleyecek ve yaptıklarını k9yduklarıkurallar çerçevesinde değerlendirecek kadar hukukçu ve diğer bilim dallarından yeni vefarklı bir bütün oluşturmak üzere dünç aldıkları kavramlar konusunda oldukça eklektikidiler. Fakat II. Dünya Savaşı'nı ngrme ve engellemedeki başarısızlıkları idealistlerinsonunu hazırladı ve i945'den hemen sonra realist yaklaşımın uluslararası ilişkilereuygulanmasının yolunu açtı.

2. Realist Yaklaşım

i930'Iardan itibaren gelişme gösteren dünyadaki politik kannaşa, diktatörlerinçeşitli ülkelerde hızla yönetimi ele geçirmeleri ve Milletler Cemiyeti'nin uluslararasıgelişmeler karşısındaki etkisizliği, genelolarak düşünürler ve özellikle de uluslararasıi1işkilerle ilgilenenler arasında umutsuzluk ve sinisizm duyguları yaratmıştı. Sistemdenduyulan hayal kınklığı özellikle Amerikalı düşünürler arasında göze çarpmaktaydı.Yaygın olan kanı idealist reformcuların inançlarında yanılmış oldukları yönündeydi.Bireyler ne mükemmeldiler, ne de mükemmelleştirilebilirlerdi ve ahlakın uluslararasıilişkiler araştırma ve uygulamalarında herhangi bir rolü olamazdı. Örgütler ise savaştehdidi tamamen ortadan kaldınlmadan reforme edilemezlerdi. Genellikle askeri güçleözdeşleştirilen "güç" ulus-devletlerin aralarındaki ilişkilerde tek mutlaklık olarakgörülmeye başlanmıştı. Bu bağlamda güç politikalarının da amoral veya irrasyonel değil,fakat kaçınılmaz oldukları kabul edilmekteydi. .

Akademik çevrede ise, idealistler kendi fikirlerinin iki savaş arası dönemdetamamiyle uygulanmadığını ve dolayısıyla test edilmediklerini savunurlarken, E. H.Carr. test edildiklerini, fakat Avrupa'nın tamamını ve dünyanın yarısını çiğneyip geçenordulara karŞı duramadıklarını sylüyordu.43 .

Her ne kadar realizmin entelektüel kökenIeri 16. Yüzyılda Prens'i yazanMachiavelli'ye kadar uzatılabilirse ve her ne kadar Carr idealistlere saldırınınöncülüğünü yapmışsa da, uluslararası ilişkilerde II. Dünya Savaşı'ndan sonra belirenrealist düşünceye en büyük entelekltiel destek, daha sonraları realist okulun babası olarakda anılacak olan Hans J. Morgenthau'nun i948'de yayınlanan ve uluslararasıilişkilere daha kavramsal bir yaklaşım getiren kitabı Politics Among Nations'dan

42Pearson/Rochester. op. clt.43Carr, op. cit.

Page 23: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARAsı tLlŞKILERDE YAKLAŞıM, TEORt VE ANALİZ 93

geldi.44 Burada Morgenthau, insan davranışlarının ve dolayısıyla devletlerindavranışlarının açıklanmasında güce ulaşma mücadelesinin nemini vurgulamaktaydı.

Daha sonraları Henry Kissinger, George Kennan ve Kenneth Waltz gibiABD kökenli yazarların Morgenthau'ya destek oldukları realist okul da, en az idealistlerkadar, çauşmaların önlenmesi sorunuyla ilgiliydi.45 Fakat, realistler, uluslararasıilişkileri neredeyse tamamiyle ulus-devletler arasındaki güç ve çıkar mücadelesi olarakgördüklerinden dolayı, uluslararası hukuk ve örgütlerin etkisi ve mümkün olanuluslararası işbirliğinin çapı konularında daha az iyimserdiler. Bir realist için bütünülkelerin nihai hedefi düşman ve anarşik ortamda güvenliğini sağlamakur. Bu nedenlebütün politikaları ulusal güvenliği sağlayacak güç hesaplarıyla belirlenir. Durumlarındanmemnun olan devletler dış politikalarında statükoyu korumaya çalışırlarken, memnunolmayanlar ise yayılmacı dış politika izlerIer. Real-politiğin gerçeklerine bağlı olarakittifaklar yapılır ve bozulur, dostluklar kurulur veya eski dostlar reddedilebilir.

Bu arada Atlantik'in Avrupa yakasındaki paralel bir akımın üyeleri ise (bunlar dahasonraları İngiliz Okulu olarak anıldılar) özellikle uluslararası sistemin ne kadar anarşikolduğunu ve merkezi bir kural koyucu olmadığını vurguluyorlardı.46 Ancak bunlaruluslararası ilişkileri doğrudan kaos olarak değil, fakat bir çeşit "toplum", yani belirliteamüllere göre etkileşim içinde olan devletler grubu olarak gördüler. Bu teamüller,diplomasi, uluslararası hukuk, güç dengesi, büyük güçlerin etkileri ve belki de entarUşmalı olarak "savaş"ın kendisi idi.

Realistlerin uluslararası hukuk ve örgütler gibi konulardan çok askeri strateji,ulusal gücün elemanları, diplomasi ve devlet yönetiminin diğer araçları ile ulusalçıkarların doğası üzerinde yoğunlaşmaları, tarihsel perspektiften baktığımızda, pek deşaŞırhCI değiL. Bunlar II. Dünya Savaşı'ndan kendi derslerini aldıklarını sylüyorlardı. Bunagöre gelecekteki savaşları önlemenin yolu resmi-hukuki yapılanmalar veya ahlakikurallara dayanmak değil, olasısaldırganlan caydıracak bir güç dengesine veya dünyanınpolisliğini yapmaya arzulu olan bir güçler uyumuna (concert or powers) dayanmaku.Bu fikirlerin akademik çevrede çekiciliği o kadar fazlaydı ki, uluslararası ilişkilerinı945'den sonra akademik bir disiplin olarak giderek belirginleşmesiyle birlikte, realizmbu alanın tek değilse bile dominant yaklaşımı haline geldi. Aslında araşurmacılar dahasonraları Morgenthau'nun klasik realizmine ikinci defa baktıklarında, bu "realizmin"özünde insan dÜrlüleri hakkında karamsarlık ve siniklikten başka bir şeyolmadığını

44H. J. Morgenthau, PolitIcs' Among Nations (New York: Alfred Knopf. 1948).Türkçesi: B. Oran ve O. Oskay (çev.), Uluslararası Polıtıka (Ankara: Türk SiyasiIlimler Derneği, 1970).

45 A. H. Kissinger, A World Restored (Boston: Houghton Mifnin, 1957) ve AmericanForeign Policy: Three Essays (New York: W. W. Norton, 1969); Wa1tz, Theoryof International Politics; G. F. Kennan, American Diplomacy, 1900-1950(Chicago University Press, 1951).

46F. Northedge, The International Politlcal System (London: Faber & Faber,1976); Bull, Anarchical Society; A. James, Soverelgn Statehood (London:Allen & Unwin, 1986); MacKinlay/Little. op. clt.; M. Donelan. Elements ofInternational Polltical Theory (Oxford: Clarendon, 1990); J. Mayal,Nationalism and International Society (Cambridge: Cambridge University Press,1990); A. Watson, The Evolution of International Society (London: Routledge,1992); ve Wight, International Theory.

Page 24: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

94 MUSTAFA AYDIN

gördüler. Buradan hareketle politik realizmi de devlet dışındaki aktörlerin öneminiyadsıması, askeri güç ile özdeşleştirdiği güç kavramıyla aşın meşguliyeti, devletleringiderek artan karşılıklı bağımlılığını gözden kaçırması ve dünyayı sadece benzer ulus-devletlerden oluşan homojen bir yapıda görmüş olması açılarından eleştirdiler. Ancak yinede, özellikle Soğuk Savaşın belirgin şekilde hissedildiği ı950'Icr boyunca, bunların hiçbiri sorgulanmadı ve o günkü ortamda güç teorileri uluslararası ilişkilerin açıklanmasındaoldukça doğal görüldüler. .

Bu arada, realist düşüncenin uluslararası ilişkiler disiplinine belki de en önemlikatkısı, Morgenthau'nun metodoloji olarak uluslararası ilişkileri kurumlar veyaolaylardan çok kavramlar aracılığıyla incelemenin öncülüğünü yapmasıdır. Morgenthau,öncelikle, siyasi tarihin ve güncelolayların tanımlanmasına ve anlatılmasına' dayananaraştırmayı reddetti. Bunun yerine tarihten, realistlerin "kanunlar" dedikleri genel kalıplarıelde etmeye çalışan bir araştırma şekli oluşturdu. Bundan sonra araştırmalar olaylarınnasılortaya çıkuğının anlatılmasından çok, niçin böyle olduklannın açıklanması üzerindeodaklaştılar. Benzer şekilde, Carr da disiplinin politika tavsiyeleri yapmak içinkullanılmasından önce uluslararası politikanın temel kanunlarını anlaması ve açıklamasıgerektiğini ileri sürerek normatif ve hukuksal analizi de disiplinin pcriferisine itti.Onların başlattığı bu süreç uluslararası ilişkileri geleneksel alanlar olan tarih, hukuk vefelsefeden daha da uzaklaştırırken, devletlerin çeşitli davranışlarının nedenlerininaraştırılmasında sosyoloji, ekonomi ve psikoloji gibi diğer ,:osyal bilimiereyaklaştırmıştır.

3. Davranışsalcı Başkaldırı

ı960'ların başlarından itibaren rcalizmin baskın konumuna karşı meydan okuyandüşünürler ortaya çıkmaya başladı.47 Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, çeşitliakademisyenler, özellikle, realizmin "Uluslararası sistem güç için mücadele eden .devletlerden oluşur" fikrini sorgulamaya başladılar. Bunlar tek bir politik aktöreodaklanmayı ve devletin bütüncül-rasyonel bir aktör olduğu varsayımını sorguladılar. Güçkonusunda sabit fikirli davranıldığını ve uluslararası politikaya etkide bulunan güvenlik-dışı çeşitli faktörlerin aşırı basitleştirildiğini savundular. Bir kısım akademisyen de realistvarsayımlar test edildikçe, bunları destekleyecek çok az sistematik delilin ortaya çıkmasıve bunların gerisindeki manuğın çoğunlukla muğlak ve kesinlikten uzak olarak belirmesikonusunda endişelerini belirttiler. Bütün bu eleştirilerin sonucunda, özellikledavranışsalcı (behaviouralist) okul, sosyal bilimlerin diğer dallarında da olduğugibi, ortodoks uluslararası ilişkiler yaklaşımlarına hem meıodolojik hem de kavramsaldüzeyde alternatif olarak belirdi.

Takip eden tartışmanın, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, özellikle metodolojikkısmı oldukça sert ve acımasızdı. Aslında tartışma realistleri de aşıyor,davranışsaleıyaklaşımın toptan gelenekçiler diye adlandırdığı realist ve idealistlerin metodolojisineyöneliyordu. Tartışmadil, temsilcilerinin büyük kısmını Amerikalı akademisyenlerinoluşturduğu "bilimsel-davranışsalcı" uluslararası ilişkiler okulu gelenekçilerin ortodoksaraştırma tekniklerinden uzaklaşıp, yeni ölçülebilir ve gözlemlenebilir değişkenleri

47 Realist varsayımlann -oldukça ayrıntılı ve kuvvetli bir eleşiirisi için bkz. J. Roscnberg."What's the Matter wiıh Realism". Review of International Studies, C. 16 (3),Ekim 1990.

Page 25: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORİ VE ANALİZ 95

incelemeye yönelirken,48 ziine daha sadık kalan İngiliz okulu ise Amerikan politikbilimcilerin yanlışlıkla "bilimsel" diye adlandırdıkları, aslında "pespaye" yaklaşımlarınakarşı kanaat ve tarihi veri kabul ederek yerini korudu.49

Davranışsalcı-gelenekçi tartışmasının ayrıntılarına burada tekrar girmeyeceğim,ancak şunu söylemek yeterlidir ki davranışsalcı ataktan realizm büyük darbe alarak çıktıve yıkılmadıysa da uluslararası ilişkiler disiplinindeki tck egemen düşünce sistemi olmakonumunu diğerleriyle paylaşmak zorunluluğuyla karŞı karşıya geldi.

Bu arada, uluslararası ilişkilerde geleneksel paradigmaya meydan okuyandavranışsalcı yaklaşımın, uzun vadede, üç ö"emli açıdan başarısız olduğunu davurgulamak gerekir. Öncelikle, realizm ve daha sonraki varyantı neo-realizm uluslararasıilişkilerin akademik ve siyasa-bağlantılı (policy-related) çalışmalarında egemenyaklaşım olarak kaldı. Gerçekten de neredeyse diğer bütün yaklaşımlar şu ya da bu şekildebasitçe realizmin eleştirileriydiler veya onun eleştirilerinden yola çıkarak geliştirilenyaklaşımlardı. İkinci olarak, davranışsalcılık tarafından ortaya atılan teorik meydanokumanın kendisi; yani "devlet" in bilim-öncesi (pre-scientifie) çalışmalarını ve diğerkonvensiyonel tarihsel kavramları yeni bilimsel teorilerle değiştirme iddiası da, yeterinceileri götürülemedi. Çünkü devletle ilgili alternatif bir teori geliştirilemedi. Son olarak,veri toplamanın gücüne dayanarak yeni teorik sonuçlar ortaya çıkartılacağı sözünün dehiçbir zaman yerine getirilemediğini vurgulamak gerekir.

4. Parçalanma ve Yeni Paradigmaların Doğuşu: 1970'lerden BeriUluslararası İlişkiler

1960'larda davranışsalcı ekolün geleneksel yaklaşıma başkaldırısı başlayan süreçterealist paradigmanın uluslararası ilişkiler disiplinindeki tekelci rolü 1970'lere doI:,'l1lönceplüralist ve sonra da globalist paradigmalarca sarsıldı. Bu sürecin sonucunda uluslararasıilişkiler araştırmalarının 1970'lerde giderek daha fazla global bağımlılık (dependeney)ve/veya karşılıklı bağımlılık (interde-pendeney) kavramlarıyla ve bunların dünyapolitikası üzerindeki etkilerinin araştırılmasıyla ilgilenmeye başladıklarını görüyoruz.Buna bağlı olarak, uluslararası ilişkilerde devletin rolü, uluslararası işbirliğinin doğası vebelki de en önemlisi, global ajandada ekonomik ve sosyal önceliklerin diplomatik veaskeri önceliklere göre göreli konumları yeniden incelenmeye paşlandı.

Bu yeni düşünce tarzı zamanla kaçınılmaz olarak politika ve ekonomi ilişkisinindünya politikasındaki yerinin yeniden değerlendirilmesine yol açtı. Buradan hareketle,daha sonraki diğer transnasyonal ve. sistemsc\ teoriler hakkındaki çalışmaların dakatkısıyla uluslararası ilişkiler disiplini içinde önemli alt-disiplinler gelişti. Bunlardan iki

48K. W. Deutsch, Nationalism and Social Communicatlon (Cambridge, Mass.:MIT Press, 1953); ve J. N. Rosenau (cd.), Linkage Politics: Esssays on theConver~ence of National and International Systems (New York: Free press,1969)'da geleneksel devletten devlete ilişkileri by-pass eden toplumlararası gayrı resmıilişkiler üzerinde yoğunlaşırken, M. Kaplan, System and Process InInternational Politics (New York: Wiley, 1957)'de uluslararası sistemIerIc ilgilidaha "bilimsel" teoriler geliştirdi.

491ki okul arasındaki tartışma Knorr!Rosenau, op. dt.'le başladı. Ayrıca bu konudaRosenau ve Northedge arasında yapılan ateşli tartışma için bkz. Millenium, C. 5 (1),1976.

Page 26: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

96 MUSTAFAAYDIN

tanesi özel dikkat gerektirecek kadar önemlidir: dış politika analizi ve uluslararasıilişkilerin ekonomi-politiği.

--o Dış Politika Analizi

Dış politika analizi ve özellikle dış politika çıktı ve kararlarını belirleyenfaktörlerin araştırılması konusu (yani karar-verme kuramının uluslararası ilişkilereuygulanması), oldukça iddialı ve pekçok açıdan realizmin temel prensiplerine başarılı birmeydan okuma çabasıydı.50 Dış politikanın nasıl yapıldığını araştırırken, realizmindevletin bütüncül bir aktör olduğu, gücilnü maksimize etmek veya ulusal çıkarınısavunmak için rasyonel hareket ettiği, dış politikalann ülkelerin iç karakterleri vedinamiklerinin bir sonucu olmasından çok sisteme yönelmiş tepkiler olarak ortaya çıktığıgibi bazı merkezi varsayımlaonı reddeder. Bunların yerine, dış politika analizi, dışpolitika yapımı sürecinin kompozisyonunu önce bürokratik ve bireysel parçalanmışlık vedevletin içindeki rekabet bazında, daha sonra da devlet içindeki kanun yapıcılar, basın,kamuoyu, ideoloji gibi daha geniş faktörlerin girdileri bazında inceler. Bunu yaparken de,devletlerin bu şekilde belirlenen dış politikalannın, aralaondaki nemli farklılıklararağmen, "gözlemciye belli genellemeler yapma olanağı sağlayan yeterli düzeyde benzer vedolayısıyla karşılaştırılabilir davranış kalıplarına sahip olduğu" varsayımından yolaçıkar.5ı

o zamana kadar, realizm ülkelerin iç dinamiklerinin dış politikalarınoluşturulmasındaki önemini yadsıyordu. Bu nedenle farklı illkelerin değişik yasal, tarihselve sosyal kurumlannın dış politikanın yapılmasını ve uygulanmasını nasıl etkiledikleriaraştınlmıyordu. Bu yeni yaklaşım sayesinde hem bu tür çalışmalann hem de buradanhareketle karşılaştırılmalı dış politika analizi çalışmalannın yolu açılmış oldu. Sonuçta,realist teorinin, "devletlerin ulusal çıkarlannı hesaplayarak her an güçlerini artırmayaçalışan rasyonel aktörler olarak ele alınabileceği" varsayımının, ülkelerin dış politikaanalizini yaparken yetersiz ve çoğunlukla da yanıltıcı olduğu ortaya çıktı.

Görüldüğü üzere, dış poıitika analizinin rcalizme en önemli meydan okuması,realizmin, devletlerin iç yapılanna ve oradaki değişikliklere atıf yapmadan kendine özgübirimler olarak ele alınabilecekleri iddiasına yöneliktir. Kullanılan temel varsayım, dışpolitikanın özünde karar-vericiler olarak adlandırılabilecek bir grup insan tarafından alınanbir seri karar olduğudur. Bundan hareketle, dış politika davranışlaonın dışsal bir uyancıyakarşılık olarak kendiliklerinden ortaya çıkmadıklao, aksine devlet içinde tanımlanabilir vetanınabilir bir mekanizma tarafından üretildiği sonucuna ulaşılabilir. Bu yaklaşımınbenimsenmesi, dış politika analizini kaçınılmaz olarak kişilerin veya daha tipik olarakönceden belirlenmiş bir çerçevede hareket eden ve hangi davranışın seçileceğine kararveren bir grubun davranışlannı açıklama çabasına doğru yönJendirir. Böylece araştırmanınana hedefi artık, normalde kuramsal bir varlık olan fakat geleneksel analizeilerce kendisineneredeyse insancıl meziyetler atfedilen devlet olmaktan çıkar ve devlet adına karar vererektanımı gereği "devletin kendisi" haline gelen bireylerin davranışlan olur. Sonuç olarak da,

50F. Halliday, RethlnkIng Inter~at1onal RelatIons (London: MacMillan, 1994), 's.ı3.

5ıB. White, "Analysing Foreign Policy: Problems and Approaches", M. Clarke ve B.White (der.), UnderstandIng ForeIgn PolIcy: The ForeIgn PolIcy SystemsApproach (Aldershot: Gower, 1989), s. 5

Page 27: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI tLİŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORt VE ANALİZ 97

devletlerin dış politika davranışlarını uluslararası ortam açısından açıklamak yerine,Synder ve arkadaşlarının ileri sürdüIderi gibi, bunları en iyi şekilde karar-vericilerinalgılamalarıyla açıklamak düşüncesine varılır.52

Dış politika analizinin göstermeye çalıştığı sadece iç faktörleri analizin içinealmanın dış politika yapımının ve onun irrasyonelliklerinin daha inandıncı bir yorumunusağladığı değildi. Aynı zamanda, bir ülkenin iç çevresi ve sürecinin dış faktörlerden(devletin kendisi bunların aktif katılımcısı olsun veya olmasın) nasıl etkilendiğiningösterilmesinin de gerekli olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Bu özellikle ekonomiksüreçler için geçerliydi. Örneğin, dünya petrol fiyatlannın artması, devletler ne yapmayıseçerlcrse seçsinler, bütün devletleri öyle ya da böyle etkilemişti. Toplumlar, devletlerarası (inter-state) olmaktan çok transnasyonal şekilde etkileşim içinde idiler ve bubağların dış politika üzerinde etkileri vardı. Bu tür dış etki ve meydan okumalarlakarşılaşınca devletler, duruma bağlı olarak, bunları boşa çıkartmaya veya özümseyerekkendilerini bunlara uydurmaya çalışıyorlardı.

Doğalolarak dış politikanın iç kaynaklannın vurgulanması, daha önce ifadeedildiği üzere, dış faktörlerin ulusal politikaya etkileri üzerinde yoğunlaşma eğilimindeolan geleneksel analizden önemli bir aynlığı temsil etmekteydi. Ancak, gelenekçilerinçeşitli kuramsal kavramlarının davranışsakılarca reddedilmesinden doğan dış politikaanalizi ne yazık ki devletin kendisini açıklayabilecek bir teoriye dönüşemedi. Onun dakendi limitleri vardı: kararlara yönelik dar ve fetişist bir ilgi ve iç çevreye yöneliksosyolojik açıdan saf bir yaklaşım. Bu nedenle, daha en başında "dış" ve "politika" gibitemel terimlerin tanımlanması sorunuyla başlayan bir dizi kavramsal ve ampirikproblemi de beraberinde getiren dış politika analizi, devletin iç ve d~ş rolleriyle birliktekapsamlı ve bütüncül bir analizine varma şansını değerlendiremedi. Fakat yine de, busoruları gündeme getirmesi ve iç-dış ilişkisini yeni bir ışık altında incelemeyi mümkünkılmış olması dış politika analizinin başarıları olarak kabul edilebilir.

Dış politika analizinin açtığı yoldan benzer çerçevelerden faydalanan vetoplumlarla devletlerin nasıl giderek artan oranda bağlantılı olduklarının açıklanmasındakarşılıklı bağımlılık kavramını kullanan yeni bir yaklaşım da bu sıralarda ortaya çıkmayabaşladı.

._, Karşılıklı Ba~ımlılık ve Uluslararası İlişkilerin EkonomiPoliti~i .

1970'lerden beri karşılıklı bağımlılık alanında yazılanlar iç ve dış bağlantılarınfarkına varmanın fırsatlarını ve tuzaklannı gayet iyi gösterir: bir taraftan aralarındakibağlantıyı araştırmayı sağlayacak bir çerçeve sağlarken, öte yandan sıklıkla bu ilişkininfazlasıyla basitleştirilmesine ve artık herşeyin karşılıklı-bağımlı olduğu iddiası gibi birkolaycılığa yol açar. .

Karşılıklı bağımlılık, ilk defa ekonomi disiplinine bağlı olarak ortaya atılmıştı.Buna göre, iki devletin güçleri aşağı yukarı eşitse ve karşılıklı etkileşimleri herbirinidiğerinin hareketlerine karşı önemli oranda hassas yapacak düzeyde ise, o iki devletinekonomileri karşılıklı-bağımlı demekti. Yani karşılıklı bağlantı hassasiyet üretiyordu ve

52R. Synder, v.d., Foreign poııcy Declslon-Maklng (New York: Free Press, 1962).

Page 28: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

98 MUSTAFA AYDIN

dolayısıyla herbir tarafın neler yapabileceği üzerinde sınırlıımalar oluşturuyordu. Kökenitibariyle bu, pratikte devletler arasında artan ticaretin barışı da güçlendireceği fikrininifadesi idi ve i. Dünya Savaşı'ndan önce işitilmeye başlanmıştı. 1970'lerde güçlü bir teoriolarak te~ar ortaya çıkması ise dünyadaki bazı ekonomik gelişmelere (dolardaki düşüş,petrol fiyatlarındaki ani artış) ve Vietnam savaşının Amerikan kamuoyundaki politikyankılarına bir karşılık idi. Dünyanın devlet-merkezli, strateji-eğilimli realist görünümügeçmiş zamanlar için geçerli olmuş olsa bile, eski bariyerlerin yıkıldığı ve ekonomik vepolitik güçlerin devlete giderek daha az nem verdikleri bu modem çağda, artık geçerliolamazdı.

Özellikle Robert Keohane ve Joseph Nye'ın çalış~alannda ortaya atılan buyeni şekliyle karşılıklı-bağımlılık üç önemli varsayıma dayanmaktaydı: 1) Devletuluslararası ilişkilerdeki baskın konumunu çokuluslu şirketler gibi "devlet-dışı" aktörlereve güçlere kaybediyor; 2) Artık, uluslararası düzeyde askeri ve stratejik meselelerin tepede"high politics"i, diğer ekonomik ve refah meselelerininse daha aşağıda "lo wpolitics"i oluşturduğu hiyerarşik bir düzen geçerli değil; 3) Askeri güç uluslararasıilişkilerdeki göreli önemini kaybediyor.53

Ancak, o günden beri karşılıklı bağımlılık teorisi pekçok açıdan eleştiriidi. Waltzbu teorinin tarihsel perspektiften yoksun olduğunu ve karşılıklı-bağımlılığın, pek çokaçıdan, daha önceki yıııarda daha nemli oranda yaşandığını ileri sürdü ve "giderek artankarşılıklı-bağımlılık" fikrini çatışmanın kışkırtıcısı olarak gördü.54 Benzer şekilde,Northedge veBull devletlerin nüfusları üzerindeki kontroııerini kaybetmelerinin veyauluslararası ilişkileri yönlendirme sorumluluğundan vazgeçmelerinin doğru veya arzuedilebilir olduğu görüşüne karşı çıktılar. Bütün bu "global meseleler" ve "evrenselmüşterekler"e rağmen, barış, açlık, ekolojik denge gibi meseleleri çözmede sorumluluğualan, iyi veya kötü, htıla devletler idi. Bireyler hala kendilerini devletleriyle tanımlıyorlarve güvenlik, temsil ve refah fonksiyonlarını yerine getirmesini hala devlettenbekliyorl~dı. Öte yandan, Marksist eğilimli akademisyenlecde karşılıklı-bağımlılığın,en iyi ihtimalle, sadece küçük bir grup gelişmiş Batı ülkeleri için geçerli olduğuna vebunun Kuzey-Güney ilişkilerine uygulanmasının emperyalist sistemin biraraya getirdiğigüç ve refahın yansımalarını içinde sakladığına işaret ettiler.

Karşılıklı bağımlılık fikri aynı zamanda 1970'lerin ikinci yarısında ve 1980'Ierinbaşında uluslararası ilişkilerdeki güç politikalarına dönüşden de etkilendi. Hem Doğu-Batı, hem de Üçüncü Dünya çerçevesinde askeri gücün önemini kaybettiği gözlemi artıkdaha az belirgindi. Uluslararası ilişkiler tekrar ve oldukça gelenekselolarak yenidengenelde devletler ve özeııikle de büyük güçler etrafında yoğunlaşmış gibiydi. Ayncadevletin gücünü ve merkeziliğini kaybetmesinin de iç savaş durumlarında (Lübnan, SriLanka) olsun, arzu edilmeyen transnasyonal süreçlerin (terörizm, çevre kirliliği gibi)büyümesinde olsun, pekçok durumda karşılıklı-bağımlılık teorisini savunanların imaetttiği gibi olumlu değil, olumsuz bir yapıda ortaya çıktığı da görüldü. Devlet-dışıaktörler de, çeşitli transnasyonal toplumsal hareketler gibi, o kadar da halim selimoluşumlar değildiler; nasıl ki ilk grup Oxfam, Bandaid ve Amnesty

53 Keohane/Nye, op. clt.54K. Wa\tz, "The Myth of National Interdependence", C. Kindelberger (deL), T h e

International Cooperation (Cambridge, Mass.: MIT Press, 1970).

Page 29: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI lLtŞKtt..ERDE YAKLAŞıM, TEORI VE ANALİZ 99

International'a ek olarak fanatik dinsel mezhepleri ve ırkçı gençlik hareketleriniiçeriyorsa, ikinci grup da Mafya'yı da içine alıyordu.

Ancak, burada vurgulanması gereken, ekonomi ile politikanın uluslararası ilişkilerkavramının aynlmaz ve vazgeçilmez ikiz parçalan olarak görülmeye başlanmış olması veuluslararası ekonomi-politikanın ayn bir alt disiplin olarak belirmesidir. Bu gelişmelerebağlı olarak ortaya çıkan bir diğer yenilik de, dünya politikasındaki bütün karşılıklıetkileşim içindeki parçalann meydana getirdiği bir uluslararası sistem ka'Vramının ortayaçıkmasıyla, genel sistemler teorisi'nin uluslararası ilişkiler alanına uygulanmasıydı.Bu tür çalışmalar, uluslararası politik sistemin bir bütün olarak karekterinin, refah vekaynaklann uluslararası sistemdeki genel dağılımının, sistemin başlıca aktrlerinin bloklarhalinde gruplaşma eğilimlerinin ve belli bir zaman dilimindeki global çatışma risklerininincelenmesi gibi alanlann kapısını açtı.

'-. Neo.Realizm ve Diğerleri

Her ne kadar 1970'ler uluslararası ilişkiler alanında çok çeşitli açıklama veteorileşme çabalarına tanık olduysa da bunlar arasında bir anlayış birliğine ulaşmakmümkün olmadı. Özellikle uluslararası sistemin doğası hakkında yaygın bir anlaşmazlıkvardı. Uluslararası sistem neleri içerir ve nasıl çalışır? Bu sorulara cevap bulmaya Çalışandavranışsalcı atak sonrası çağdaş yaklaşımlara bakacak olursak; çoğunlukla uluslararasıilişkilere konservatif bakış açısını tekrar vurgulayan neo-realizm, yelpazenin ötekiucundaki marksist.tabanlı dünya sistemi analizleri ve bu ikisinin arasında bir yerlerdebulunabilecek olan liberal kurumsallaşma yaklaşımlarının ne çıktıklarını görürüz.Bunların aralarındaki temel farklılık ise esas olarak uluslararası sistemin nimetlerinindağıtımında ekonomik ve politik faktörlerin göreli önemi konusunda farklılaşangörüşlerden kaynaklanmaktadır.

Realizme yönelik eleştirilerden hareket eden neo-realistler ,SS bir taraftanuluslarara"ı ekonomi-politiğin endişeleriyle ilgilenirken, bir yandan da, genel analizde,devlet ve askeri-politik meseleleri n önccliğini tekrar kurmaya ç~lıştılar. Örneğin,Staphen Krasner, Üçüncü Dünya ülkelerinin "yeni uluslararası ekonomik düzeni"ningenel kabul görmemiş olmasının altında bu devletlerin ekonomik zayıflıklarının değil,fakat devlet olarak zayıflıklannın ve uluslararası sistemdeki hakim güçlerin çıkarlanylaçelişen prensipleri savunmalarının yattığını 'ne sürdü.St> Ayrıca Üçüncü Dünyaülkelerinin dünya ekonomisinin bazı kurumlarını ve uygulamalarını değiştirmeçabalarınıda zaten fakirlikten değil, fakat uluslararası karar-vermede daha çok güç ve etkisahibi olma endişesinden kaynaklandığını vurguladı. Benzer şekilde, Robert Tucker,uluslararası sistemin devamının sağlanmasında büyük güçlerin ve askeri kuvvetin devameden önemini vurguladı ve Üçüncü Dünya devletlerinin geri kalmışlığını kendi içlerindenkaynaklanan politik ve e~onomik faktörlere bağladı.S7

55 Neo-realizmin genel bir incelemesi ve eleştirisi için bkz. R. O. Keohane (cd.).Neoreallsm and Its erlties (New York: Columbia University Press, 1986).

56 S. Krasner.Struetural Conrııet: The Third World Agalnst GlobalL1berallsm (Berkeley, CA: University of Califomia Press. 1985).

57R. Tucker, The Inequaııty of Nations (London:Martin Robertson, 1977).

Page 30: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

100 MUSTAFA AYDIN

Bu arada, neo,realizmin merkezi kavramları en açık şekilde 1970'lerin sonunadoğru basılan iki çalışmada ortaya kondu: Hedley BuH, The Anarchical Societyve Kenneth Waltz, Theory of International Politics.S8 Her ikisi de bir taraftanönceki yirmi yılın eleştirilerinin haklılığını kabul ederken, diğer taraftan da bunlarıçlirüuneye çalıştılar. Dolayısıyla, tekrar, uluslararası sistemde devletin merkeziliğini vedevlet-dışı aktörlerin gücünün ve rollerinin ikincilliğini vurguladılar. Aynı zamanda, diğertransnasyonal faaliyetler gibi, ekonomik sürecin de güvenlik ve devamlılığını sağlayacakdüzenlemeler getirmek için devletlere ihtiyaç olduğunu öne sürdüler. Karşılıklıbağımlılığın arttığı iddialarına karşı oldukça şüpheci davrandılar ve iyi ya da kötü,uluslararası ilişkilerin yönetilmesinde büyük güçlerin devam eden önemini vurguladılar.

Öte yandan, yine Kenneth Waltz ile birlikte Robert Gilpin, gücünsistemdeki dağılımı üzerinde yoğunlaşarak ve sistemin bu güç dağılımı ile tanımlanangenel yapısının politik çıktıları nasıl etkilediğini araştırmak yoluyla klasik realizminsınırlarını aşmaya çalıştılar.S9 Çalışmalarının ortaya koyduğu sonuç, gücün sistemde herzaman eşit olmayan bir şekilde dağılmış olduğu, kendi ulusal çıkarlarını en üste çıkarmakisteyen güçlü devletlerin karşılıklı etkileşimlerinin uluslararası ilişkilerin herhangi belirlibir zamandaki karakterini ve yapısını belirlediği idi. Buna göre, güç dağılımı değiştiğinde,sistem de değişirdi. Bu yaklaşıma göre, uluslararası ilişkilerdeki en önemli tarihsel güç,en güçlü devletin bütün sistem üzerinde kendi politik hakimiyetini kurması, sürdürmesive koruması yolundaki arzusudur - ki bu durumun adı hegemonya (hegemony) idi.

Görüldüğü üzere, neo-realistler, ekonomik sorunların ve artan karşılıklıbağımlılığın dünya politikasındaki önemini kabul ederler, ancak aynı zamanda herbirdevletin çeşitli politikalarının, göreli gücünü maksimuma ulaştırma arzusu tarafındanbelirlendiğini de ne sürerler. Neo-realizm, bu şekilde realizmin eleştirilerine gelenekselöğretilerini tekrar vurgulayarak karşılık verirken, diğer teorisyenler uluslararası ilişkileranalizini kurulu ortodoksiden daha da uzaklara gtürdüler.

Örneğin, Dünya Sistemi teorisi neo-realistler tarafından ortaya atılan politikave ekonomi arasındaki nedensel bağlantıyı tersine çevirerek sunar. Bu yaklaşım,Marksizmin ekonomik determinizm anlayışını kullanarak, devleti uluslararası politiksistemin değil, fakat dinamikleri dünya politikasındaki değişimlere neden olan dünyakapitalist ekonomisinin bir aktörü olarak tanımlar. Bu çerçevede, bir devletin en önemliamacı sermayenin kendi ulusal ekonomisinde toplanmasını özendirmektir ve gücün çeşitliyönleri de bu amaca ulaşmak için kullanılacak araçlardır.

Aralarındaki kavramsal farklılıklara rağmen neo-realizm ile dünya sistemi teorisiarasında pekçok paralellik var. Dünya sistemi teorisyenleri de hegemonya fikrinivurguluyorlar, fakat bunların hegemonyası öncelikle tarım, endüstri ve ticarcııeekonomik hakimiyet kuruyor. Ayrıca her iki yaklaşım da hegemonyanın tarihselolarakçok kısa sürdüğünü ve çatışma ile düzensizliğin anarşik uluslararası sistemin kalıtsalparçaları olduğu konusunda anlaşır1ar. Zaten, 1980'lerin ikinci yarısında, bu ikisi arasındabir yerlere koyulabilecek, en önemli temsilcileri ABD'de Robert Keohane veStaphen Krasner ile ıngiltere'de Susan Strange olan, neo-realizmin oldukça

58Bull, Anarchlcal Soclety; Waltz, Theory of International Politics.S9R. Gilpin, War and Change In World Politics (Cambridge: Cambridge University

Press, 1981).

Page 31: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORt VE ANALız 101

kapsamlı ve uluslararası ekonomi-politik analizle bağ kuran yanını vurgulayan bir diğeryaklaşım da belirdi. 60

Kurumsallaşma akımını savunanlar ise devletlerin, eğer giderek daha çokkarşılıklı bağımlı hale gelen uluslararası sistem içinde kendi ulusal çıkarlarını gerçektenen üst düzeye çıkartmak istiyorlarsa, buna yönelik politikalarını diğer devletlerle koordineetmeleri gereği üzerinde duruyorlar. Her ne kadar ilk kurumsaııaşmacılar resmiuluslararası örgütleri politika koordinasyonu için en uygun yaklaşım olarakdesteklemişlerse de, daha yeni çalışmalar global gündemdeki meselelerin oldukça farklıilgi alanlan olduğunu, herbirinin değişik aktörler içerdiğini ve konularına özgü farklıçözüm yollan gerektirdiğini ortaya koydular. Bütün sorunların ortak tek bir politikforumda çözümlenmesi yerine, şimdilerde, çeşitli uluslararası rej imlerinolduğunu/olması gerektiğini vurguluyorlar. Bu rejimler prensipler, normlar, kuraııar veokyanuslar veya para meseleleri gibi belirli alanlarla ilgili olarak yapılacak ortakhareketler ve alınacak ortak tedbirler için karar-verme prosedürlerini de içeren işbirliğidüzenlemeleridir. Bunlann bir kısmı tamamen kurumsallaşmış olabilirken (Örn: GAm,diğer bir kısmı da devletler arasındaki centilmenlik anlaşmalanndan öteye geçmemişolabilir.

Nco-realist ve dünya sistemi teorisyenlerinden farklı olarak kurumsaııaşmacılarkarşılıklı bağımlılığın devletleri, ulusal çıkarlarını daha etkili ve etkin bir şekildegeliştirmek için, birlikte çalışmaya zorladığını ve nerede bir konuda artan karşılıklıbağımlılık varsa, orada devletler arasında daha gelişmiş koııektif karar-vermeprosedürlerinin ortaya çıkacağını ileri sürüyorlar. Neo-realistler buna etkili uluslararasırejim ağlannın sadece uluslararası sistemdeki etkin bir eğemenin gayretleri vasıtasıylakurulabileceğini, dolayısıyla rejim sistemlerinin eğemenin çıkarlarını yansıtacağını vesistemdeki nder gücün etkisi azaldığında rejimin etkisinin de azalacağını ileri sürerekkarşılık veriyorlar.

Uluslararası ilişkilerin nasıl algılanması gerektiği konusundaki gelenekselparadigmaya temelden meydan okuyan ve karşılıklı-bağımlılık ve uluslararası sistemyaklaşımlanyla aynı zamanda ortaya çıkıp gelişen bir diğer yaklaşım da Dünya DüzeniÇalışmaları başlığı altında toplanabilir. çağımızda politik olsun, sosyal, ekonomikveya çevreselolsun sürüp giden krizlere bir çözüm bulmak amacıyla bir kısım araşurmacı1970'lerin ortalarından itibaren uluslararası politik sistemin bizim bildiğimiz şekli ileinsanlığın şimdiki ve gelecekteki ihtiyaçlarını karşılama yetisi olup olmadığınısorgulamaya başladılar. Bu "dünya düzeni" teorisyenleri - Richard Faik, JohnB urton, Robert Johansen, Samuel Kim, Saul Mendlovitz - analizlerinebireysel refahın geliştirilmesi için şiddetin azaltılması, ekolojiye uygun gelişme, karar-vermeye katılma, en geniş anlamında kendini geliştirme gibi minumum vazgeçilmezlerolarak kabul ettikleri bir takım değerlerle başladılar. Varolan dünya düzeninin budeğerlerin gerçekleştirilmesi yolundaki engellemelerini veya desteklerini değerlendirdilerve bu değerlerin uygulanmasının en üst düzeye çıkartılabilmesi için varolan sistemin neşekillerde değiştirilmesi gerektiğini araştırdılar.

60S. Strange, States and Markets: An Introduction to International PolltlcalEconomy (London: Pinter, 1989); Keohane, op. clt. ve Hegemony: Cooperatlonand Dlscord In the World Polltlcal Economy (Princeton: Princeton UniversityPress, 1987); Krasner, op. clt.

Page 32: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ı02 MUSTAFA AYDIN

Örneğin, John Burton, Dünya Toplumu (World Society) ve diğerçalışmalarıyla bireysel ihtiyaçlar ve bu tür ihtiyaçlarca oluşturulan konu-spesifik bağlantısistemlerine dayanan bir uluslararası ilişkiler teorisi geliştirdi.61 Burton öncelikleakademisyenlerin çizdiği dünya tablosunun gerçekten içinde yaşadığımız dünyanınkarmaşıklığını yansıtıp yansıtmadığını sorgulamaya başladı. Burton'a göre uluslararasıilişkiler, esas olarak devletler arasındaki ilişkileric ilgilenen dominant devlet-merkezli"bilardo topu" modelinin aksine, devletlerin kendi parçalarını kontrol ettiğini veyauluslararası arenadaki en önemli etkileşimlerin merkezi olduklarını varsaymayan bir"dünya toplumu ağı" modeliyle anlaşılabilirdi. Buna göre uluslardrası sistem konu-spesifik etkileşimlerin bir ağı idi ve bunun içinde devlet gücü ve askeri kuvvetin spesifikyapıları ayn ve önemli, fakat tek ya da hakim olmayan bir roloynuyordu. Bilardo topumodeli devletlerin ihtiyaç ve çıkarlarına bakarken, Burton bireylerin ihtiyaçlarına ve buihtiyaçlann karşılanmamasının nasıl suç, terör ve savaşa yol açabileceğini inceledi.Egemen görüş, gücü dünyanın merkezine oturtuyor ve baskı ve zorlamayı nihai araçlarolarak görüyordu. Burton ise gücü sadece varolabilecek değişik ilişkilerden biri olarakgördü ve bireyler arası çatışmaların çözümü tekniklerinin toplumun önemli sorunlarınaçözümler üretmek için kuIlanllabileceğini ileri sürdü. Sonuçta, ürettiği politikaların pekde iyi çalışmıyor olmasından da hareketle, dominant görüşün dünyanın doğru modelinisunamadığı görüşüne vardı. Burton geleneksel uluslararası ilişkiler teorisinin temel aldığıbilim öncesi insan doğası görüşüne meydan okumada davranışsakı sosyal bilimikuIlanarak dünya politikasının yeni bir anlayışına ulaştı. Böylece küçük gruplar vebireysel aracılık yoluyla çatışmaların çözümü konusundaki özel vurgusuyla Burton'unçalışması devlet-merkezli uluslararası ilişkiler görüşünü, sadece bir alternatif analiz değil,fakat politikayaalternatif bir yaklaşım üreterek de kırmış oluyordu.

Paralel bir çalışmada ise Richard Faik, Dünya "Düzeni ModeIleri Projesi(The World Order Models Project) ile uluslararası düzeyde devlet gücüne karşıçıkan ve yine insan ihtiyaçları ve transnasyonal, devlet-dışı, etkileşimlere dayanan biralternatifler teorisi geliştirmiş bulunuyor. Her ne kadar dünya düzeni teorisyenleri ilkbaşlarda uluslararası ilişkiler disiplininin ortodoks teorisyenlerince pek ciddiyealınmamışlarsa da, Soğuk Savaşın sona ermesi ve diğer güncel gelişmeler insanlarınilgisini dünya düzeninin niteliğine çekti. Yirmi yıl kadar önce dünya düzencileritantfından ortaya atılan değerlerin benzerleri bugünlerde giderek dalıa belirgin olarak globalgündeme oturuyorlar. Örneğin, ı972'de Stockholm'de ve ı992'de Rio de Janciro'datoplanan BM Çevre ve Gelişme konferansıarı, aynı şekilde i976'da Vancouver'da toplananve Haziran 1996'da İstanbul'da yapılan İnsan Yerleşimleri (Habitat) toplantıları. Amaçaynı: insanların yaşam standartlarını yükseltmek.

Bu arada Marksizm ile uluslararası ilişkiler analizlerinin gelişen ilişkisi de 1970ve i980'lerde diğer bir ortodoks olmayan gelişmeye işaret ediyordu. Daha önce de ifadeettiğimiz gibi, Marksizmin uluslararası ilişkilere girişi azgelişmişlik bağlamında idi vegenellikle de bu alanla sınırlı kalmıştı. Nihai zaferinin bilinen şekilleriyle ulusal veuluslararası politikaları ortadan kaldırdcağı evrensel ploretarya sınıfının farazi birliğinitemel alan klasik Marksist düşünce prensipte kozmopolitti. Bu nedenle, Marksizminsadece gelişmeyle ilgili alternatif grüşleri az da olsa vurgulanırken, savaşın nedenleri,

61 J. Burıon, World Soclety (Cambridge: Cambridge Unive~sity Press, 1972). Burton'uneleştirisi için bkz. C. Hill, "Implications of the World Society Perspective for NationalForeign Policies", M. Banks (ed.), Conflict In World Society: A NewPerspective on International Relations (Brighton: Wheatsheaf, 1984).

Page 33: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI ILtŞKll-ERDE YAKLAŞıM, TEORI VE ANALIZ ıo3

sınıflann rolü, ideolojinin karakteri gibi uluslararası ilişkilerin merkezi meseleleriyledaha alakalı olan kavramlan uluslararası ilişkiler analizine hemen hiç uygulanmamıştı.Bir başka ifade ile, alternatif bir gündemin (Kuzey-Güney ilişkileri ve sömürününuluslararası yapısı) önemini vurgularken Marksizm uluslararası ilişkilerin ana alanlarınıgöreli olarak dokunulmamış bırakmıştı. Tabii uluslararası ilişkilerin diğer sosyalbilimlereoranla Marksizmden daha çok yalıtılmış olmasında, kuşkusuz ki alanınentelektüel gelişiminin çoğunlukla Marksizmin büyük oranda uzak kaldığı Amerikanakademik çevrelerinde olmasının büyük etkisi olmuştur.

Ancak, i980'lere gelindiğinde bu durum değişmeye başladı. Uluslararası ekonomi-politik yazım içinde giderek artan oranda; uluslararasılaşan pazarın ve yeni yapılann nedenve sonuçlannın analizinde Marksist kavramların uygulandığı görüldü. Bu çerçevede, dışpolitika analizi çalışmalannda hem bürokratik ve yasal faktörlerin politika çıktılannınasıl etkiledikleri, hem de bunların bizzat kendilerinin nasıl ilgili ülkedeki daha geniştarihsel, sosyal ve sınıfsal meseleler de dahilolmak üzere ekonomik faktrlerceşekillendirildiğinin analizini yapmak mümkün hale geldi.

Bu arada, kendisi de Marksizmle. eleştirel olarak ilgilenen tarihsel sosyolojikaraştırmalann uluslararası mücadele ve devlet formasyonu konuları çerçevesinde giderekgelişen literatürü de, özellikle dış neden-iç neden ilişkileri ve devletlerin dünya sistemiylehangi şekillerde etkileşim içinde oldukları konularında önemli sonuçları olan çalışmalarüretmekte.62 Bu literatür, realizm ile Marksizm arasındaki tartışmanın büyük kısmının"devlet" konusu etrafında yoğunlaşmış olmasına rağmen bunun birbirinden oldukça farklıiki "devİet" kavramını içerdiğinin oldukça seyrek olarak anlaşıldığını vurgulayarak,realizmin, belki de en derinden benimsediği ve gözardı edilmiş yanı olan, devletinuluslararası hukuk ve politika bilimlerinden ödünç alınan yasal-topraksal (Iegal-territorial) tanımını kullanmasını tartışmaya açtı. Sunulan alternatif devlet tanımı iseMarksizm ve Weberci sosyolojiden ödünç alınan, devletin idari-cebri (administrative-coercive) bir varlık olarak görüldüğü ve bir bütün olarak oldukça farklı sorulann (ki buulusal ve uluslarası ortamın nasıl karşılıklı etkileşim içinde olduklan, devletlerin vebireylerin değişen ilişkisinin ve devletin refahtaki rolü ile neyin meşru hükümetioluşturup oluşturmadığına dair değişen uluslararası standartlar gibi tartışmalı meseleleriiçeriyor) analiz edilmesine olanak sağlayan allCrnatifbir kavramdır.

5. Pozitivizm-Sonrası Çağdaş Uluslararası İlişkiler: EleştirelTeori "Ve Postmodern Uluslararası İlişkiler63

20. Yüzyılın son çeyreğine girilirken, uluslararası düşüncede normatif etiğe tekrarbir dönüş yaşanmakta olduğu göze çarpmaktaydi: Bu, aslında, 1950'lerin pozitivist-ampirik sosyal bilimlerinin günün problem ve meselelerini anlama ve çözümlemede

62Tarihscl s~syoloji ile uluslararası ilişkiler arasındaki bu etkileşirnin örnekleri için bkz.J. Hall, Powers and L1bertles (London: Pelican, 1986); M. Mann, The Sources orSocial Power, Cılt i (Cambridge: Cambridge University Press, 1988); ve M. Mann(der.), The RIse and Decllne or the Natlon State (Oxford: Basil Blackwell,1990).

63Bu makalede, eleştirel teori ve postmodern yaklaşımlarla ilgili çeşitli kavramlardanbahsedilirken, bunların Türkçe karşılıkları üzerinde henüz bir anlayış birlikteliğioluşmadığından, kavram kargaşasından kaçınmak amacıyla zaman zaman sadeceıngilizceleri kullanılmıştır.

Page 34: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

104 MUSTAFA AYDIN

yetersiz kaldığı, hatta yanlış formülasyonlar ortaya attığı fikrine bir karşılıktı. 64Pozitivist-ampirik sosyal bilimlere yönelik şüphenin en son vardığı noktada ise eleştirelteori ile postmodernizm vardı. Bu arada, komünist Sovyet sisteminin yıkılmasındansonra, üzerinde yapılan ideolojik güç mücadelesinin yükünden kurtulan Marksizm'in, biranlamda, sosyal bilimlerce yeniden keşfı ve uluslararası ilişkiler teorisyenlerince belki deilk defa bu kadar ciddi olarak ele alınmasının da uluslararası ilişkilerde eleştirel teorive daha sonra da postmodern okumaların yolunu açtığı söylenebilir.

"Eleştirel Teori" ve "post-modernizm"in oldukça muğlak ifadeler kullanan vebirbiriyle neredeyse zıt şeyler syleyen çok çeşitli türleri olduğu için, bunları belli gruplaraayırmak ve tanımlayarak anlatmak oldukça zor.65 Zaten, özellikle postmodern yazarlar,bu tür bir tanımlanmaya ve kategorilcştirilmeye direnerek buna engelolacak bir yazımstili kullanıyorlar.66 Ayrıca, bu tür düşünceler, söylemin, normalolarak, dikkatiçekmeyecek şekilde kalmasına 'izin verilen yönlerini gündeme getirmeye çalıştıklarından,düzlemsel anlatım yöntemi ile ortaya konulamazlar. Bu tür yazının tipik tekniği,örneğin, bilineni bilinmeyene döndürme veya bunun tersini gerçekleştirme olarakalgılanabilecek olan defamiliarisation'ı içerir ve varolan teorilere yönelttiklerieleştiriler epey "derine" gittiğinden bunlarıanlamak, tanımlamak ve eleştirrnek ~ldukçazordur.

Ancak yine de, eleştirel teorının ve postmodernizmin bütün çeşitlerinin -deconstruction, semiotics, genalogy, feminist psycho-analytic theory,intertextualism ve bunların çeşitli varyasyonlarının - ortak bir yönü var: Uluslararasıilişkiler disiplinini kendi farklı kavram ve retoriğiyle ayrı bir söylem olarak ele almayıreddetmeleri, uluslararası ilişkileri daha geniş bir çerçeveye oturtmaya duyulan ihtiyacıbelirtmeleri ve Aydınlanma sonrası Batı düşününün kriz içinde olduğunu düşünmeleri.

Önyargı, gelenek ve mutlak otoritenin Aydınlanmayla birlikte yerini özgürlük,rasyonel otonomi, mantığın gücü, bilimsel bilginin kullanılması ve insanın kendisi için

64C. Brown, International Relatlons Theory: New Normative Approaches(New York, London: Harvester, 1992), s. 195.

65Örneğin, Cox eleştirel teoriyi varolan düzenden ayrı duran ve onu eleştiren teori olaraktanımlıyor. Hoffman ise Cox'u onaylamakla birlikte eleştirel teoriyi daha çok JürgenHabermas'ın Frankfurt Okulu'yla alfıkalandırıyor. Benzer şekilde Coker posÜnodern'igeniş olarak periyodik anlamında kullanırken Der Derian ve Shapiro postmodernyaklaşımı Ilterary theory ve anti-analitik felsefe ile alakalandırıyor. Ashleypostmodernizmi poststructuraıızmle aynı anlamda kullanırken, Der Dcrianpostmodern yerine geç-modem terimini kullanıyor. Bkz. R. K. Ashley, "Living onBorderlines: Man, Poststructuralism and War", J. Der Derian ve M. Shapiro (der.),Internatlonal/Intertextual Relatlons: Postmodern Readings of WorldPolitics (Massachusettes: Legxington Books, 1989); C. Coker, "Postmodernity and theEnd of the Cold War: Has War Been Disinvented?", Review of InternationalStudies, C. 18 (3), 1992, ss. 189-198; Cox, op. clt.; R. Cox, Productlon Powerand World Order: Social Forces in the Makıng of History (New York:Columbia University Press, 1987); J. Der Derian, Antldlplomacy: Spies, Terror,Speed and War (Oxford: Blackwell, 1992); M. Hoffman, "Critical Theory and theInter-Paradigm Debate", MlIlennlum, C. 16 (2), 1987, ss. 231-249.

66 A. Groom ve M. Light (der.), Contemporary International Relatlons: A Guldeto Theory (London, New York: Pinter_Pub., 1994), s. 56.

Page 35: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARAsı ll.tŞKll.ERDE YAKLAşıM, TEORt VE ANALİZ 105

düşUnme arzusuna bıraktığı görüşü iki yüzyıl boyunca radikal ve ilerici düşüncenin (buister liberalizm, isterse Marksizm veya sosyal demokrasi olsun) kaynağı olmuş ve onugeliştirmişti. Aynca, bu kuramsal tavır, zamanla "modernity" dediğimiz kavramıoluşturan değişikliklerin de vazgeçilmez parçası haline gelmişti. Fakat, bu "rasyoneldeğişim projesinin" kendisi rasyonelolarak açıklanabilir miydi? Bu somdan hareketle,örneğin, Marx ve Darwin, özgürleşme ve gelişmenin en önemli eserlerini vererekAydınlanmayı yayarlarken, Nietzsche, aşağı yukan aynı zamanda, Aydınlanmanıneleştirisini ortaya koyuyordu. Nietzsche ve onun izinden ilerleyen Heidegger 19. ve 20.Yüzyılda hakim olan düşünce sisteminin (pozitif ve ampirik analizle birlikte ortayakonan Aydınlanmanın rasyonel düşüncesi) insanlığı yıkıma götürdüğünü veAydınlanmanın özgürlüğü sağlamaktan çok dehumanization'a yol açtığını ne sürdüler.

Bu durum karşısında yakın zamanda iki tipik reaksiyon ortaya çıktı: 1)Aydınlanma'nın eski usullerle savunulamayacağını görseler de bundan vazgeçrnekistemeyenler (eleştirel teori). Bunlar kendilerini Kant ve onun devamı olandüşünürlerle ilişkilendirerek "eleştiri" ve "teori" üretmeyi istiyorlar; 2) Aydınlanmayı,Urettiği söylemleri ve rasyonellikle bilim hakkında ortaya attığı monolog anlatımıterketmeyi ve bu temeller olmadan yaşayıp düşünmeyi isteyenler (post-modernizm).Bunlar "modern"i Aydınlanmanın "modernity"sinin kısa versiyonu olarak ele alıp, teoriüretme arzusu eski düzenin bir parçası olduğundan, "teori" kelimesinden kaçınıyorlar.

--o Eleştirel Teori ve Uluslararası İlişkiler

Eleştirel teorinin amacı sosyal bilimlerdeki pozitivist yaklaşımlara meydanokuyup alternatifler sunarak sosyal ve politik teoriyi yeniden kurgulamaktır. En önemlieleştirel teorisyen, köken olarak Marksist eğilimli Frankfurt Sosyal AraştırmalarEnstitüsüyle adı özdeşleşmiş olan Jürgen Habermas'tır.67 Zaman içinde hemMarksizmin hem de "Frankfurt Okulu"nun tesine geçen Habermas'a göre bütün "bilgi"insan ihtiyaç/çıkar/ilgi'since oluşturulur/belirlenir ve toplumda üç bilgi-oluşturucuçıkar/ilgi (knowledge-constitutive interest) ile bunlara cevap veren üç çeşit bilimvardır:68 1) pozitif ampirik-analatik bilimlerin karşıladığı, toplum ile onun materyalçerçevesinin etkileşiminden kaynaklanan insanın içinde yaşadığı ortamı öngrme vekontrol etme arzusu; 2) tarihsel-yorumsamacı (hermeneutic) bilimlerin karşıladığıinsan doğasının düşünce ürünü yapısından kaynaklanan ve insan davranışlannın sadeceniyetlerinin anlaşılması/yommlanması ile anlaşılabileceği fikrinden hareketle anlamınanlaşılması için duyulan ilgi ve ihtiyaç; 3) eleştirel teorinin karşıladığı, Habermas'ın birgüç ve dominasyon mahalli olarak tanımladığı toplumun insan davranışlannı anlamaktanöte bunlan değiştirme arzusundan hareketle dominasyondan kurtulma, özgürleşme verasyonel otonomiye ulaşma ile bağımsız olma konusundaki çıkar/ilgi.

Bu üçüncüsü hem statüko-merkezli pozitivist sosyal bilimden, hem de apolitikhermeneutic'ten bir kaçış yolu vaat eder gözüktüğü için oldukça etkili oldu ve pekçokyazar tarafından da uluslararası ilişkilere uyarlanmaya çalışıldı. Her ne kadar Habermas'ın

67 Habermas hakkında bkz. Bersıein, op. cU. ve R. Berstein (dcr.), Habermas andModernlty (Cambridge: Polity, 1985), T. MacCarthy, The Crltlcal Theory ofJurgen Habermas (London: Hutchinson, 1978).

681. Habennas, Knowledge and Human Interests, çev. J. Shapiro (London, Boston:Beacon, 1972).

Page 36: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

106 MUST AFA AYDIN

fikirlerinin uluslararası ilişkiler aİanındaki en geniş kullanımını. bunları uluslararasıilişkilerdeki paradigmalar arası tartışmayla alakalandırarak eleştirel teorinin uluslararasıilişkilerdeki yeni aşama (beIkide dördüncü paradigma) olduğunu ileri süren Hoffmanyaptı ise de.69 Habermas'a sadece geçerken aufta bulunan ve büyük ölçüde Gramsci'denetkilenen Robert Cox'un çalışmalatı daha çok yankı uyandırmıştır.70

Habermas'ın üçlü ayırımını ikiye indiren Cox. dünyayı olduğu gibi ele alan"problem-çzücü teori" ile kendi kendini geliştiren ve değişime adanmış "eleştirel teori"arasında ayınm yaparak. dünya politikasının alternatif bir grüşünü geliştirmeye çalıştı.Onun yaklaşımı. o sıralarda uluslararası ilişkilerin devlet-merkezli dominant modelinealternatif bir model geliştirmeye çalışan Burton'un yaklaşımından oldukça farklıydı veMarx ve Gramsci'de temellerini bulan politik-ekonomi yaklaşımını kullanarak realizmebir alternatif sağlamasının yanısıra. hem gelenekçileri hem de davranışsalcıları etkilemişolan bilim ve teorinin pozitivist açıklamalarına da meydan okuyordu. Teorinin objektifve değerden arınmış olduğu görüşünü çok basitleştirilmiş bulan Cox'a göre teori herzaman bir amaca hizmet eder ve belirli bir grubun, ki bu genellikle elit gruplardır.problemlerinin çözümüne yöneliktir. Her ne kadar Cox iyi bir bilimsel teorinin objektifolması gerektiğini ve akademisyenlerin delilleri yaratmamaları veya tarihsel kayıtlarısapurmamaları gerektiğini sorgulamıyorsa da. teorinin statüko kültüründen doğması. onuşekillendirmesi ve koruması anlamında objektif olmadığını da gösterir. Problem-çözücüteorilerin aksine. Cox. dünya politikasının, varolan uygulamaları ve "gerçekliği" veriolarak almayan. fakat ne tür alternatif düzenler olasıdır ve değişim nasıl meydanagetirebilir sorularını soran. bir eleştirel teorisini istiyor.

Eleştirel teori. yapıların nasılortaya çıktığını ve davranışları belirlediğiniaçıklamaya çalışır. Ancak bunu realizrnin aksine, insanların değiştirerneyeceği kanunlarıortaya çıkartmak için değıı. fakat bu yapılar altında ezilenleri (kendilerini ilgilendirmeyensavaşlarda len askerler. ihtiyaçlarına nem vermeyen bürokratik kurumlara vergileriniakıtan vatandaşlar v.b.) serbest bırakmak ve özgürlüklerine kavuşturmak için yapıyor. Buşekildeki bir yaklaşım açıkça etiği ve normatif analizi tekrar uluslararası ilişkilerteorisinin içine sokarak, devleti yönetenlerin "teorinin hizmet ettiği varsayılan ulusalgüvenlik ve millli çıkar gibi değerleri" tanımlamalarına izin vermektense. ezilen grup veinsanların sorunlarını ilgi merkezi yaparak bunlara kendisi alternatif bir anlayış getirmeyeçalışıyor.

Ancak. program beyanlarının tesine geçip gerçek teorik çalışmaya gelindiğinde.eleştirel uluslararası ilişkiler teorilerinin genellikle daha geniş kapsamlı "ilerici" sosyaldüşünce literatürü ile birleşen ve çoğunlukla neo-Marksist bağımlılık teorisi ile Lenin'inemperyalizm teorisinin hayal kırıklığı yaratacak kadar konvansiyonel bir karışımı

69 Hoffman, Critlcal Theory. Elqtirel teoriyi uluslararası ilişkilerdeki dördüncüparadigma olarak gören bir diğer teorisyen de Andrew Linklater idi. Bkz. BeyondRealism and Marxism: Critlcal Theory and International Relatlons(Basingstoke. New York: MacMi11lan. 1990) ve "The Question of the Next Stage inInternational Relations Theory: A Critical-Theoretical Po int of View". Mıııennium, C.21 (1). Bahar 1992. ss. 77-98.

70R. Co x, "Gramsci, Hegemony and International Relations", Millennium, C. 12 (2).Yaz 1983, ss. 162-175; Social Forees, States and World Order; Production,Power and World Order; ve "Postcript 1985", Keohane, Neorealism and ItsCrltics.

Page 37: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI ıLıŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORI VE ANALız 107

olduklan görülür. Gerçekten de hcm Cox hem de Linklater'ın çalışmaları, her ne kadarpozitivizmin bir ölçüde ötesindc iseler de, pek Marksizmin ötesine geçememişlerdir.71Ayrıca Habermas'ın bir "doğruluk teorisi" geliştirmeye yönelik daha yeni çalışmaları daonu rasyonellik vurgulamasında iyice Kant ve Hegel'in izinden "modernity" kavramınınalanına sokuyor. Sonuçta, Habcrmas giderek daha çok Aydınlanmanın politik ideallerininve değerlerinin yeniden vurgulanmasına yöneliyor. Bu durumda, Habermas'ın eleştirelteorisi hem Aydınlanmanın kozmopolit idealini savunmak, hem de modem dünyayaeleştirel bir gözle bakan daha karmaşık bir teori kavramıyla çalışmak isteyenlerin önemlikaynaklarından birisi haline geliyor. Ancak, eleştirel teori tartışmaları, ne kadar değerliolursa olsun, uluslararası ilişkiler teorisine yeni bir fikir katmıyor. Sadece eleştiri -alternatif yok. Alternatif uzun vadede postmodern reaksiyondan gelecek gibi .

•-. Postmodernizm ve Uluslararası İlişkiler Teorisi

Postmodern düşünce birörnek bütüncül bir teori fikrini reddeuiği için, postmoderndüşünürleri sınıflandırmak eleştirel ıcoriden de daha zordur ve Habermas'ın eleştirel teorideoynadığı rolü oynayacak bir düşünürü de yoktur.n Amerika'da Richard Ashley veWilliam Connolly gibi figürler etrafında toplanmış, kendi aralarında iletişim kurupyazılar yazan bir grup "postmodernist akademisyen" varsa da, bunların entelektilelanlamda bir' "okul" oluşturduklarını söylemek oldukça zor.73 Ayrıca, postmodernyazarların Habermas gibi temelleri yeniden yaratmaya ya da keşfetmeye çalışmak yerinetemeller olmadan düşünmeye ve yaşamaya çalışmaları onları Kant ve Hegel'in ortayakoyduğu teorik alanın dışına gtürüyor. Bu nedenle, Anglo-Amerikan geleneğindenyetişenler için postmodernizmin insan süjesinin kayboluşu gibi kavramları ile yapıçözümleme (deconstruction), sili altında yazma (writing under erasure) ve tarihisoybilimle (genalogy) değiştirmek gibi yöntemlerini izlemek zor ve bu pozisyonlardanortaya çıkan politikaları anlamaksa her zaman kolay değiL. Fakat, bu alandan sonzamanlarda oldukça önemli oranda uluslararası ilişkilcr teorisi yazını geldiği için enazından bunları anlamaya çalışmak lazım,

Lapid'in "üçüncü tartışma" ile ilgili yazıları ve Der Derian ile Shapiro'nun. International/IntertextuaJ'da yazdıkları tanıtıcı makaleler postmodern çalışmanın

71 Hoffman, Crltlcal Theory.72Postmodern yaklaşımların metodolojik bir eleştirisi için bkz. J. A. Vasquez, "The Post-Positivist Debate: Reconstructing Scientific Inquiry and International Relations TheoryAf ter Enlightenment's Fall", K. Booth ve S. Smith (der.), International PolltlcalTheory Today (Cambridge: Polity, 1994). Bu okulun ortaya çıkışıyla ilgili bir çalışmaiçin bkz. M. Hoffman, "Restructuring, Reconstruction, Reinscription and Rearticulation:Four Voices in Critical International Theory", Mıllenlum, C. 16 (2), 1987.

73R. K. Ashley, "Geopolitics of Gcopolitical Space: Toward a Critical Social Theory ofInternational Politics", Alternatlves, C: 12, Ekim 1987, ss. 403-434; ilc "Untyingthe Sovereign State: A Double Reading of the Anarchy Problematique", Mlllennlum,C: 17 (2), Yaz 1988, ss. 227-262; R. K. Ashley ve R. B. J. Walker (der.), "Spcaking theLanguage of Exile: Dissident Thought in International Studies", InternationalStudies Quarterly, special issue, C. 34 (3), Eylül 1990; W. E. Collonny,Identlty/Dlfference: Democratlc Negotlatlons of Polltical Paradox(Ithaca: Comcil University Press, 1991); Der Derian/Shapiro, op. clt.

Page 38: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

108 MUSTAFA AYDIN

nasılolması gerektiği veya nasılolabileceği hakkında bir fikir verebilir.74 Fakatposunodern yazını hakkında bugüne kadarki en açık iki program ifadesi Ashley veWalker'ın birlikte bir sayısını edite ettikleri International Studies Quarterly'dakimakaleleri olmuştur.75 Program beyanatlarının ötesine geçtiğimizde ise uluslararasıilişkilerdeki en önemli posunodern yazınını üreten kişi, Foucault'dan etkilendiğiçalışması On Diplomacy ilc bu alandaki tamamiyle posunodem ilk ve hala da en iyiçalışmayı yapan Der Derian'dır.76 Daha yeni bir çalışmasında Baudrillard'ıosimulasyon ve gerçek-ötesi (hyperreaI) kavramı ile Virilio'nun hız vc politikafikirlerini Antidiplomacy'de biraraya getiren Der Derian'ın yanısıra Shapiro'nun benzerpost-yapısalcı kaynaklardan hareketle temsil eune krizinin önemli bir analiziniürettiği ve edebiyat ile politik müdahale ilişkisi üzerinde yoğunlaşan çalışmaları bualandaki satırbaşlarını oluşturur.77

Ancak, bütün bunları okumak pozitivist eğitim geleneğinden gelenlcr için oldukçarahatsızlık verici bir tecrübe olabilir. Çünkü, bu çalışmalar yazarlarınca özelliklegeleneksel akademisyenleri rahatsız edecck, onların oryantasyonlarını ve dengelerinibozacak ve geleneksel düşüncelere uyumlaştırma \çabalarına direnecek şekildetasarlaruyorlar. Yine de, çok genel bir anlama çabasına girişirsek, basit bir ifade ile post-modernizm'in iki iddiası var: 1) Sosyal bilimlerin herhangi bir alanı veya tarihhakkında bir fikre sahip olmamıza yardım cden tek bir rasyonellik veya tarihsel anlatımyoktur; 2) Sosyal bilimlerin görünüşte akılcı ve kurala uygun kategorileri ve diğer ifadeformları, politik hayat konusunu rasyonel yaklaşımların ifade ettiğinden daha karmaşık vebelirsiz yapan kimlikler ve anlamlar çeşitliliğini gizler.

Bu sonuçlara ulaşırken, posunodem yaklaşımlar "bilgi", "doğru", "gerçek" ve"anlamın" nasıloluşturulduğunu sorguluyorlar ve Batının rasyonellik ve pozitivizmhakkındaki varsayımlarını reddederek yukarıdaki kavramların doğada var olmadıklarını,fakat geleneksel ve kültürelolarak toplumda oluşturulduklarını ileri sürüyorlar.Posunodemizmin toplumun ve gücün oluşumunda "söylemin" rolünü en geniş anlamında(kelimeler, anlamlar, semboller, kimlikler, iletişim şekilleri) vurgulamasının uluslararası

74y. Lapid, op. cit. ve "Quo V~dis International Relations? Further Reflections on The'Next Stage' of International Theory", Ml11ennium, C. 18 (1), Bahar 1989, ss. 77-88.

75 Ashley/Walker, op. dt. Ashley'in ilk çalışmaları oldukça konvensiyonel çalışmalardıve daha çok neo-realizme yönelik sert ataklarıyla tanınmıştı. Bkz. "The Powerty ofNeorealism", InternationalOrganizations, C. 38 (2), 1984, ss. 225-86.Tamamiyle postmodern ilk çalışması L1vlng on Borderlines'dır. Walker'in gelişimide benzer olmuştur. Ön"ceki çalışmaları Dünya Düzeni Modelleri Projesindenkaynaklanmıştı ve açıkça modernist ve postmodernden çok eleştirel idi. Fakat daha"sonraki realizm ve egemenlik eleştirileri ilc politik teori - uluslararası teori ilişkisiniaraştırdığı çalışmaları giderek daha postmodern oldu.

76 J. Der Derian, On D1plomacy: A Genealogy of Western Estrangement(Oxford: Blackwell, 1987); "Introducing Philosophical Traditions in InternationalRelations", Mıııennium, C: 17 (2), Yaz 1988, ss. 89-193; ve "The Boundaries ofKnowledge and Power in International Relations", Der Derian/Shapiro, op. clt., ss. 3-10.

77Der Derian, Antldiplomacy; M. J. Shapiro, "Strategic Discourse/Oiscursive Strategy:The Representation of 'Seeurity Policy' in the Video Age", Ashley/Walker, op. dt., ss.327-340.

Page 39: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE YAKLAŞıM, TEORİ VE ANALİZ 109

ilişkiler için nemli yansımaları olabileceği açıktır.18 Ancak, postmodernizminuluslararası ilişkilere uygulanmasının disiplini geliştinnek biryana kafaları karıştıracakpekçok tartışılır katkıyı da beraberinde getirdiği de bir gerçektir.

Öte yandan, eleştirel teorinin ve postmodernizmin şimdiye kadar fazla bireleştirisinin yapılmamış ve daha çok birbirlerini eleştinniş olmalarının nedeni belki de nedemeye çalıştıklarının kullandıkları "dil" nedeniyle çoğunlukla anlaşılamamışolmasıdır.79 Postmodernizme yöneltilebilecek ilk eleştiri, bu tür yaklaşımlarınuluslararası ilişkilere uyarlanması ve tartışılmasının, bu konuda sosyal bilimierde devameden daha geniş tartışmadan neredeyse tamamiyle ayrı yapılmış olması, yanipostmodernizmi savunanların kendilerine yöneltilen eleştirilere genellikle cevapvermemeleri ya da bunları dikkate almamalarıdır. Yöneltilen diğer eleştirilere bakacakolursak, genelolarak, çoğunlukla uygulanabilir moral prensipleri reddetmesi nedeniylepostmodernizmin temelindeki amoralizmin; tarihselolaylar veya dnemlere elle tutuluraçıklamalar getirmekteki yetersizliğinin; toplumdaki ideolojik veya söylemsel(discoursive) faktörlerin rolünü aşın vurgulamasının; bütün bunların diğer daha maddiüretim süreci, sosyal ilişkiler ve günlük hayatla olan ilişkisini gözardı etmesinin; bütünyaklaşımın, bir anlamda dünyanın yeni bir tarihsel dneme girdiğine dair gerçekliğitartışılır bir iddiayı ima eden, "post-modernity" denen birşey üzerine oturuyorolmasının ve bunun daha çok bir fetiş gibi kullanılmasının; ve tarihin veya kavramlarıntemel analizi başarısız gibi göründükçe bu yazarların tekrar tekrar anlaşılmalannızorlaştıracak ebedi-stilistik araçları kullanmalarının vurgulandığını görürüz.80 Halliday'inifadesi ile, bunlar büyük bir zevkle yeni epistemoloji şekilleri (hermeneuties,dialeeties, c10usure vb.) ortaya atıyorlar; fakat bunu yaparken ne genelde bilimfelsefesinin problemlerini çözümlüyorlar ne de uluslararası ilişkilerin teorileşmesinekatkıda bulunuyorlar.81 Bu bağlamda, postmodernizm genellikle muhafazakarlıklasuçlanıyor. Çünkü, çoğunlukla varolan teoriyi zayıflatmaktan öte bir hedefi reddederekaslında dünyayı olduğu gibi bırakıyorlar.82

78Postmodern bakış açısının günilmüzün uluslararası olaylarına yapabileceği katkılara ışıktuıabilecek çalışmalar için bkz. J. Der Derian, "SIN: International Theory, Balkanisationand the New World Grder", Millennium, C. 20 (3), Kış 1991, ss. 485-506; C. Norris,Postmodernism, Intellectuals and the Gulf War (London: Lawrence and. Wishart, 1992).79Bu alanda Spegele'nin Ashley'i eleştirisi öncü bir çalışma. Bkz. R. D. Speegcle, "RichardAshley's Discourse for Inıernational Relations", Millennium, C: 21 (2), 1992, ss.147-182. N. J. Rengger ve M. HoCfman (der.), Beyond the Inter-ParadlgmDebate: Critica i Theory and International Relatlons (Hempstead: Harvester,1995) ise eleştirel teori ve postmodern analizlerin savunucularına ve eleştirilerinebirlikte yer veren ilk çalışma. Aynca postmodernizmin oldukça kapsamlı iki eleştirisiiçin bkz.' P. Dews, Logics of Disintegration (London:Verso, 1986); E. Gellner,Post-modernism, Reason and Rellgion (London: Routledge, 1992).

80Der Derian/Shapiro, op. cU., ss. ix-x; ve Halliday, op. cit., ss. 37-45.81 Örneğin Ashley uluslararası ilişkilerin post-structural ve postmodern bir teorisiniüretmeyi reddediyor. Kendi ifadesi ile amacı "modernUy" rejiminin içinde ya da dışındaolmayan bir bakış açısından post.structuralist olmayan teorilerde bulunanaykırılıklan ve çelişkileri ortaya çıkarımaktır. Bkz. Ashley, L1ving on Borderlines.

82Brown, op. cit., s. 218. Örneğin Ashley'in Waltz'u deconstruction'ının realistdüşüncenin uluslararası ilişkilerin çağdaş teorik söylemindeki egemenliğine ne etkisiolacağı, olabileceği, hatta olması umulduğunu görmek oldukça zor. Alternatif teoriler

Page 40: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ııo MUSTAFA AYDIN

Ancak bütün bu eleştirilere rağmen, postmodern uluslararası ilişkilerçalışmalarının son zamanlarda uluslararası ilişkilere çeşitli alternatif bakış açıları üretenpekçok çalışmaya kaynaklık ederek disipline bir dinamizm kazandırdığını da ifade eunekzorundayız. Örneğin, güvenlik çalışmaları giderek posunodern uluslararası ilişkilerinönemli uygulama alanlarından birisi haline geliyor. Öncülüğünü Der Dcrian'ınAntidiplomacy'si ile Shapiro'nun Strategic Discourse'unun yaptığı bu alandaki enilginç çalışma CampelI'in Amerikan kimliğinin oluşturulmasında dış ve güvenlikpolitikalarının yapıcı rolünü incelediği Writing Security kitabıdır.83 Politikanınoluşturulmasında genellikle "diğer"in rolüne odaklanan güvenlik çalışmalarındapostmodern yaklaşımların kimlik ve farklılık konularındaki çalışmalarının ne kadarönemli sonuçlar doğurabileceği ortadadır.

Ayrıca Bakhtin'in "dialogism" (monolog anlatımın, hiçbirine ayrıcalıklı birstatünün verilmediği farklı bakış açılarının aynı anda var olması ile değiştirilmesi)kavramını kullanan Todorov'un uluslararası ilişkiler yazınında giderek önem kazanan birkonu olan kültürler çatışması alanında yaptığı çalışması da uluslararası ilişkilerde oldukçaönemli yeni bir bakış açısına işaret ediyor.84 Hatta şimdiden BatılılBatılı olmayanilişkileri konusunda yapılan en iyi çalışmaların büyük kısmı postmodernformülasyonlarla dolu.85 Aydınlanmanın ulaştığı varsayılan en önemli doruk,düşüncesinin evrenselliği ile kendisini ve diğer düşünce alanlarını kendi ayrıcalıklıifadeleriyle anlayabilme iddiası idi. Postmodernizmin bu iddiayı terketmesi ve "farklıfakat eşit" kategorisini kabul etmesiyle birlikte diğer kültürlerle gerçek bir dialoga girmekartık daha mümkün gibi gözüküyor. Öte yandan, insan benliğinin postmodern sunumubizi Batılı düşünce sisteminde yerleşmiş olan egemen ve rasyonel insan varsayımınındışındaki kendi doğamızı yeniden düşünmeye zorlayarak çağdaş teorinin Batılı ve cinsiyet-yüklü doğasının ötesine geçen bir politik düzene giden yolu açabilir gözüküyor. Örneğin,

• Purfit bir kişi ile diğeri arasındaki fark bugünkü "ben" ilc on yıl önceki veya on yılsonraki "ben" arasındaki farktan daha önemli değildir, diyor.86 Bu görüşün genel kabulgörmesi halinde çok çeşitli etnik ve kültürel meseleleri ele alış şeklimizde ne tür önemlideğişiklikler olabileceği herhalde oldukça açıktır ve daha fazla yoruma ihtiyaç göstermez.

bağlamında dü~ünme konusundaki isıeksizlik gerçekte durumu aynen Ashley'in yazdığıandaki gibi bırakıyor.

830er Oerian, AnHdlplomacy; Shapiro, Strateglc Dlscourse; O. Campell,"GI~balInscription: How Foreign Policy Constitutes the United States", AlternaHves, C: 15(3), Yaz 1990, ss. 263-286 ve Writing Securlty: United States ForeignPolicyand The Politics of IdenUty (Manchesıer: Manchester University Press,1992). Burada Campell bir devletin uluslararası ili~ki1eroi iç yapısının bir fonksiyonudur ,~eklindeki geleneksel görü~ü tersine çeviren postmodern egemenlik ve müdahaleçalı~maları yapıyor.

84T. Todorov, The Conquest of Amerl~a (New York: Harpcr Collins, 1985).850rneğin bkz. J. Piscatori, .. The Rushdie Affair and the Politics of Ambiguity",

International Affairs, C. 66' (4), Ekim 1990, ss. 767-789.860. Purrit, Reasons and Persons (Oxford: O. Univ. Press, 1984).

Page 41: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

ULUSLARARASI tUŞKh..ERDE YAKLAŞıM, TEOR't VE ANALİZ III

""o Uluslararası tlişkil~rde Feminist Yaklaşımlar

Özellikle 1980'lerde tekrar uluslararası ilişkiler disiplininde kendisine yer bulmayabaşlayan yukarıda kısaca değindiğimiz dünya politikasının doğası hakkındaki tartışmanınbu alana belki de en önemli katkısı, uluslararası ilişkiler çalışmalarında farklı "seslerin"duyulmaya başlamış olmasıdır. Bunlar arasında daha yakın zamanlarda ortaya çıkan diğerbir önemli eleştirel akım, feminizmden etkilenen yaklaşımlardır. 1980'lerin ortalarınakadar, disiplinin, sosyal bilimlerin diğer bütün alanlarından daha fazla oranda cinsiyetkonularına aldırmaz olduğu görülüyordu. Bu durum konvansiyonel olarak "erkek" alanıolarak görülen "yüksek politikayı" oluşturan uluslararası güvenlik ve devlet yönetimigibi alanlar ile aile hayatı, bireylerarası ilişkiler ve yerel meseleler gibi "kadın" alanı olankonular arasındaki ayınmın genel kabul görmesinden kaynaklanmaktaydı.

Ancak, bu karşılıklı aldınnazlık/ilgisizlik aynı anda ortaya çıkan iki farklı sürecinönünde değişti. Birincisi politika alanından geliyor: Çeşitli uluslararası politikameselelerinde cinsiyet konuları son yıllarda ne çıkmaya başladı. Bunlar, gelişme sürecindekadın, kadınla ilgili uluslararası hukuk meseleleri ve AB politikaları ile uluslararasısosyo-ekonomik gelişmenin kadın ve erkek üzerindeki değişen etkilerini (bunlarınarasında göç ve yapısal düzenleme politikaları da var) içermekte. İkinci olarak, gittikçeartan feminist yazını disiplinin ortodoks düşünürlerine uluslararası ilişkilerinkonvensiyonel akademisyenliğinin ve pratiğinin, gelenekselolarak, erkek kavramlarını venceliklerini ne derece vurguladığını, kadınların temel endişelerini ne derece gözardı ettiğinive onların süregiden ezilmişliklerine ne derecede katkıda bulunduğunu değerlendirmelerigerektiğini vurgulayarak meydan okur hale geldi. Kadınların savaş ve nükleer silahlarkarşıtı hareketlerdeki yaygın katılımı da bu konuyu cinsiyet-merkezli tartışmanın diğerbir noktası haline getirdi.

Feminist yazarlar ayrıca ulusal çıkar, güvenlik, güç, insan hakları gibi uluslararasıilişkilerin merkezi kavramlarını da incelemeye ve bu konuların cinsiyetten bağımsız(gender-neutral) oldukları görüşünün ne kadar doğru olduğunu araştırmaya başladılar.Bütün bu kavramlar ortodoks literatürde cinsiyetten bağımsız ya da tarafsız olaraksunuluyorlardI. Ancak feministlerin incelemeleri gsterdi ki bunlar hep zımni olarak cinsimanalara sahiptirler. Özellikle 1980'lerin ikinci yarısında nem kazanmaya başlayanfeminizm üzerine olan literatür üç önemli bakış açısı ortaya koyuyor: liberalizm,radikal feminizm, sosyal yapllanma.87

Liberalizm bu perspektiflerin en eskisi. Temelleri 1792'de MaryWolIstonecraft tarafından yazıImiş olan A Vindication of the Rights of

87Bkz. C. Enloe, Bananas, Beaches and Bases: Makıng Feminist Sense ofInternational Politics (Berkeley: University of Califomia Press, 1989); ve T h e. Mornlng Arter: Sexual Politics at the End of the Cold War (Berkeley:University of Califomia Press, 1993); K. Grant ve R. Newland, Gender andInternational Relatlons (Bloomington: Indiana University Press, 1991); J. A.Tickner, Gender In International Relations (New York: Columbia UniversityPress, 1992); S.- V. Peterson. (dcr.), Gendered States: Feminist (Re)Vlslons ofInternational Relatlons Theory (Boulder: Lynne, 1992).

Page 42: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

112 MUSTAFAAYDIN

Women kitabına kadar uzatılabilir. Bir liberal feministin temel endişesi erkek-baskıntoplumda kadın için eşit haklar ve olanaklara ulaşmakur.88

Radikal feminizm ise Batı toplumlannda ı9601arda ne çıktı. Avrupa'da ğrenciradikalizmi atmosferinin. ABD'nde ise kişisel haklar hareketlerinin bir parçası olarakgelişti. Radikal feminizm gelenekselolarak iki ana akıma böllinmüştür. Birincisi.reform hareketi olarak tanımlanmakta ve temelolarak eşit haklar alma ve kadına karŞıyapılan ayrımcılığa son vermeyle ilgilenmekte. Diğeri ise içinde radikal' ve devrimciakımlan da barındıran kadınlara özgürlük eAilimi olarak tanımlanabilir ve daharadikal bir sosyal değişim programına ulaşmayı hedefler.

Diğer feminist perspektif. yani sosyal yapılanma. oldukça karmaşık biretkileşim süreci içinde. postmodernizm ve post-structuralizm 'in çeşitli fikirlerinibenimsemiştir. Bu yaklaşım özellikle kimlik ve "farklılık" ile ilgilenir. Sadece kadın veerkek arasındaki veya gruplar arasındaki çatışmayı değil. fakat belirli bir grubun kendiiçindekOiçatışmalannı da anlamaya çalışır. Bu yaklaşım özellikle Üçüncü Dünya'dan - kisosyal yapılanmacılar bunu politik olarak doğru dillerinde "global güney" olarakadlandırıyorlar - gelen feministler ile Batı'daki beyaz-olmayan feministler arasında çokrevaçta. Diğer bakış açılannın aksine, bu perspektif sadece cinsiyete değil fakat aynızamanda ırk ve sınıfa dayalı baskının da kabul edilemezliğini ele alır.89

Ancak. herşeyin ötesinde, bireysel ve sosyal hakları vurgulayan bütün diğerteorilerde olduğu gibi. feminizm de konvensiyonel uluslararası ilişkiler pratiğinin enmerkezi kavramını. yani egemenliğin yüceliğini sorguluyor. örneğin. pek çok ülkedebağımsız devletlerin kurulması bir taraftan kadınların erkekler karşısındaki konumlannıngerilemesine yol açarken. dığer taraftan egemenlik ve milliyetçi kimlik gibi kavramlar dabu konulann ortaya au lmasına ve meşruiyet tanınmasına engelolmak için kullanılmıştır.Bu da. milliyetçilik ve onun uzantısı olan egemen devletin varsayılan otoritesi ilefeminizmin hem pratik hem de teoride çatışması için nemli oranda neden olduğunugsteriyor.

__• Uluslararası Güvenlik ve Çatışmaların Barışçı Çözümü

Kavramsal ve metodolojik düzeydeki bütün bu gelişmelerin yanısıra. özellikleSoğuk Savaş sonrası dünya aynı zamanda banş ve çatışmaların çözümü (Pea ce andConflict Resolution = PCR) çalışmalarındaki hızlı gelişmeye "de tanık oldu veolmakta. PCR çalışmaları ilk olarak II. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra gündeme gelenkritik sosyal problemlere bir karşılık olarak ortaya çıktı ve Vietnam savaşından sonraglobal problemlere yeni yaklaşımlar sunma ihtiyacı hissedildiğinde hızla gc1işti.90 Bu

88A. lagger ve P. Rothenburg. Feminist Frameworks: Alternatlve TheoretlealAccounts of Relatlons Between Women and Men (New York: MeGraw-Hill,1984); Enloe, Ibld.

89B. Hooks, Feminist Theory - From Margln to Center (Boston, MA: South EndPress. 1984j.

90R. Paenueeo, "CAPS: Part of National Trend in Peaee Studies", Capital AreaAssociation for Peace Studies Chronlcle, C. I, Nisan 1990; C. Rank, "TheInterdiseipIianary Challenge of Peaee 'Studies", D. C. Thomas ve M. T. Klare (der.),Peace and World Order Studies: A Currlculum Gulde (Boulder: Westview Press,1989).

Page 43: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

"

ULUSLARARASI lLtŞKn.ERDE YAKLAŞıM, TEORt VE ANALız ı13

bağlamda PCR çalışmaları uluslararası ilişkileri tamamlıyordu. Fakat PCR ileuluslararası ilişkilerin daha geleneksel güç ve ulusal güvenlik yaklaşımlan arasındaönemli farklılıklar var. PCR, geleneksel güç kavramı ve ulusal güvenlik çalışmalanndanhareket eunekle birlikte, onlann oldukça ötesine de geçer. Bir yandan askeri tehditlerekarşı savunma ihtiyacının ulusal güvenlik endişeleri için meşru olduğunu kabul ederken,öte yandan açlık, fakirlik ve sömürünün şiddeti besleyen nedenler olduğunu ve dolayısıyla.hem ulusal hem de global güvenlik için en önemli tehlikeyi oluşturduklannı ileri sürer.PCR genelolarak global sistemin tamamının güvenliği ile ilgilenir. Bugünkü karşılıklı-bağımlı dünyada bir devlet için arzulanan daha fazla güvenlik, aynı zamanda, bütündevletler için daha fazla güvenliği gerektirir. Dolayısıyla ortak çıkarlann varlığını şartkoşan ortak güvenlik kavramı güvenliğin bütün devletler için arunasına olanak sağlar. Bunedenle sistemin bir bütün olarak korunması ulusal politikaiçin bir öncelik haline gelir.

PCR çalışmaları banşçı faaliyetler/şiddet içeren faaliyetler aynmının bireydengruba, oradan da global düzeye tüm alanlannı kapsar ve esas vurgusu belirli devletlerarasındaki ilişkilerden çok grupsal ve global düzeydedir. Her ne kadar PCR ve uluslararasıilişkiler ortak çalışma gerektiren disiplinler iseler de, PCR daha çok çeşitli potansiyelalternatif dünya düzeni sistemlerini inceler. Uluslararası ilişkiler politika ve kültürü aynayn ele alırken, PCR politikayı kültürel bir faaliyet ve dünya politikasını da karşı IıkIıkültürel iletişim olarak kabul eder. çatışma ve değişimi alakadar ettiği kadarı ileekonomi, politika, ideoloji, kültür ve teknik ile yerel, ulusal ve global düzeylerdekisosyal sistemlerin incelenmesini bünyesinde toplar. Dolayısıyla PCR'nin bakış açısıuluslararası ilişkilerden daha geniş bir sosyal bilim ile doğal ve fizik bilimleri yelpazesini 'birleştirir. Son ve biraz da tartışmalı olarak PCR değer yüklüdür, yani barışı (şiddetiçermeyen çatışma çözümü) şiddet ve savaşa tercih eder ve sosyo-ekonomik adalet ileekolojik denge sorunlannı daha rahatlıkla amaç edinebilir.91 Bu açıdan PCR savaş, şiddetve sistemli baskının nedenlerini analiz eden, çatışma ve değişimin adaleti geliştirecek veşiddeti azaıtacak şekilde kullanılması yollarını araştıran disiplinlerarası bir akademikalandır.

ıv. Sonuç: Uluslararası İlişkiler Teorisi (mi?)

Uluslararası ilişkiler teori ve yaklaşımlan buradaki genel özetten de gördüğümüzüzere, 1970'lerin ortalanndan itibaren neredeyse sayılamayacak kadar ç'ok farklıyaklaşımlar arasındaki çatışmalara tanık olmuştur. Biz bu makalede bütün buyaklaşımlan üç ana başlık (paradigma) altında topladık: Geleneksel-realist, plüralist-rasyonalist ve globalist-devrimci. Daha geniş bir araştırma bu sayıyı çok rahatlıkla ikiyehatta üçe katlayabilir.92' Ancak, özellikle postmodern yaklaşımların uluslararasıilişkilerde giderek önem kazanması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra uluslararasıilişkiler teorisinin dünya politikasının karmaşası karşısında henüz tatmin edici biraçıklama getirememiş olması, disiplinin geleceğini giderek daha da belirsizleştiriyor. Birtaraftan "teorileşmeyi reddeden" ve varolan teorileri yerle bir etmeye çalışanposunodernizmin saldinlan, öte taraftan giderek artan disiplinlerarası çalışmalar ile "sınır

91C. M. Stephenson, 'The Evolution of Peace Studies".Thomas/Klarc, Ibld., ss. 11-12.92Örn: Doügherty/Pfaltzgraff, op. c1t., bir düzineden fazla yaklaşımı belirliyor. Bir diğeriyirmidört'ten fazla yaklaşım sıralamış durumda. Bkz. V. Kubalkova ve A. A. Cruikshank,Marxlsm-Lenlnlsm and Theory of International Relatlons (London:Routledge and Kegan Paul, 1980)

Page 44: Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz

114 MUSTAFA AYDIN

problemi"nin yerini "sınırın korunması" problemine bırakması sonucu artık disiplininteorileşememesinden değil, fakat varlığını sürdürüp sürdüremiyeceğinden endişe duymakgerekiyor. Zaten, uluslararası ilişkiler araştırmaları da 20. Yüzyılın sonuna yaklaşırkenartık sadece dünya politikasının nasıl görülmesi veya ne şekilde çalışılması gerektiğinideğil, fakat disiplinin esas amacını ve varolma nedenini de tartışıyorlar. Aynı zamanda,uluslararası ilişkiler akademisyenleri, "modernity"yi gerçeğin ortaya çıkarılmasının tekyolu olarak değil fakat pek çok olası ve keyfi yaşam şekillerinden birisi olan basit birkültürel form olarak gren post-modernist yaklaşımlardan etkileniyorlar. Artık çeşitUyazarlarca bu dünyada nasıl yaşadığımızın ruhani, doğal ya da bilimselolsun tek birkanunla nceden belirlenmediği fakat tarihin, yani bugünün yapılarını ve kültürünü üretençeşitli karar ve davranışların, bir sonucu olduğu ileri sürülüyor. Dünyayı ve "gerçekliği"nasıl gördüğümüz sorusuna verilecek cevabın geliştireceğimiz metod ve teoriler ilegerçeği araştırmamızda bakacağımız objektifler üzerinde köklü etkileri olduğu için buçabuk sona erecek bir tartışma değiL.

Bu çalışmanın da ortaya koyduğu gibi uluslararası ilişkiler tcorisyenleri disiplininkısa tarihi içinde uluslararası politika hakkında farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Bununyanısıra, konuya "doğru" yaklaşımın nasılolması gerektiği, bireysel ve örgütselgruplaşmaların etkileşimleriyle ilgili temel kavramların varlığı veya yokluğu ve benzeripek çok konuda da farklı inançlara sahip oldular ve olmaktalar. Buradan hareketle, bütünuluslararası ilişkiler teorisyenlerinin, özellikle de poststructural ve postmodern yazarlarınyaptıkları tek önemli şeyin, disiplinin görünüşte sonsuz tarihsel yorumlarını veyaklaşımlarını üreterek öğrenci için uluslararası ilişkilerin bir bütün olarak çalışılmasınıderece derece zorlaştırmak olduğu söylenebilic93 Eğer uluslararası ilişkiler teori veanalizinin bu kısa araştırmasından uluslararası ilişkilerdeki teorileşme çalışmalarının yasonu olmayan ya da en azından henüz tamamlanmamış bir çaba olduğu görüşü ortayaçıkıyor ise, o zaman okuyucu için alınacak tek "gerçek" ders daha fazla tcorileşme için birdavet olmalıdır...

93şimdiden poststructuralizm ve postmodernizmin de "ötesinde" olduğunu iddia edenyazıların uluslararası literatürde belirmeye başladığını söylemek herhalde ilginç olacaktır.Örneğin. ale Waever Ingiliz Uluslararası Çalışmalar Topluluğunun Aralık 1989'dakiyıllık toplantısında "Tradition and Transgression in International Relations: A Post-Ashleyan Position" başlıklı bir sunum yaptı.