Turkish EU Relations

17
TÜRKİYE EKONOMİSİ VE AVRUPA BİRLİĞİ .NÜFUS .İŞ GÜCÜ .GELİR DAĞILIM .YOKSULLUK

description

Turkish economy and EU

Transcript of Turkish EU Relations

TÜRKİYE EKONOMİSİ VE AVRUPA BİRLİĞİ

.NÜFUS .İŞ GÜCÜ

.GELİR DAĞILIM .YOKSULLUK

Türkiye’de Nüfus        Ülkemizdeki nüfusun sayısı ve nüfusla ilgili veriler yapılan

nüfus sayımları ile elde edilir. Bu sayımlar sonucunda, toplam nüfus, nüfusun yaş gruplarına ve cinsiyete göre dağılımı, okur yazar oranı, eğitilmiş nüfus durumu, işsiz sayısı, çalışan nüfusun iş kollarına göre dağılımı, köy ve kent nüfus sayıları belirlenir.

  Türkiye’de ilk düzenli nüfus sayımı 1927’de, ikinci nüfus sayımı ise

1935’te yapılmıştır. Daha sonra 5 ve 0 ile biten yıllarda nüfus sayımı yinelenmiştir. En son nüfus sayımı 1990’da yapılmış ve daha sonraki sayımların 10 yılda bir yapılması kararlaştırılmıştır.

Türkiye Nüfusu

77.695.904

Türkiye nüfusu 2014 yılına göre toplam 77.695.904.

Bu nüfus, 38.984.302 erkek ve 38.711.602 kadından oluşmaktadır.Yüzde olarak ise: %50,18 erkek, %49,82 kadındır.

Türkiye’de işgücü piyasası, hızlı nüfus artışına bağlı olarak ortaya çıkan güçlü işgücü arzı, düşük istihdam oranları, azalan işgücüne katılım, yüksek işsizlik oranları, istihdamın yaygın olarak küçük ölçekli işletmelerde olması ve farklı ücret düzeyleri ile karakterize edilmektedir.

Türkiye işgücü piyasasının, bu karakteristik özelliklerinin ardında bazı önemli yapısal nedenler olduğu görülmektedir.

Bunlar ana hatları ile, Nüfus artış hızına bağlı büyüyen genç nüfus,

Kadın işgücüne katılımın düşük olması nedeniyle genel işgücüne katılım

oranlarının düşük seyretmesi, Okur-yazar olmayanlar dahil olmak üzere lise altı

eğitimlilerin toplam işgücünün yarısından fazlasını oluşturması,

Istihdamın sektörel dağılımında tarım sektörünün payının yüksek olması ve kayıtdışılığın yaygın olması ve

Birçok ülkede istihdam oranı yüzde 50’lerin üstündeyken, bizde hala söz konusu oranın yüzde 40’lar düzeyinde seyretmesi

65 ve üstü şeklinde ortaya konulabilir.

Türkiye'de Işgücü Piyasası ve Işsizlik

“Türkiye’de Işgücü Piyasası ve Işsizlik” başlıklı bu araştırma, işsizliği azaltabilmek için temel aracın sürdürülebilir büyüme olduğunu göstermiştir. Türkiye 1992-2002 yılları arasında yaşadığı ekonomik krizler nedeniyle büyüme ve istihdam alanında çok başarısız bir dönem geçirmiştir. 1990’ların ikinci yarısından itibaren uzun dönemli dinamiklerin etkisiyle işgücü arzında kendini göstermeye başlayan yüksek artış temposu, düşük büyüme temposu ile birleşince işsizlik adeta patlamıştır. Türkiye, 2002 yılı verilerine göre ortalama % 15.1 olan tarım dışı işsizlik oranı ile AB ülkelerine kıyasla en yüksek işsizliğe sahip ülke durumundadır. Tahmin yöntemlerinin içerdiği hata paylarını da dikkate alırsak, işsizlikle etkin bir mücadele için ekonomimizin yılda ortalama %6 civarında büyümesi gerektiği görülüyor. Hem büyümeyi kolaylaştırmak hem de gerekli büyüme hızını yakalamada meydana gelebilecek gecikmeleri ya da yetersizlikleri telafi etmek için mikro düzeyde de önlemler gerekiyor.

Başta işgücü maliyetlerini düşürmek ya da diğer bir ifade ile "istihdam vergilerini" azaltmak olmak üzere, "yarım gün iş"in yasallaşması ve yaygınlaştırılması, vasıf uyumsuzluğunu azaltıcı kurumsal düzenlemeler gibi mikro politikalar işsizliği azaltmada yararlı olacaklardır. Işsizlikle topyekûn bir mücadele bir an önce başlamak zorundadır. Kaybedilen her yıl işsizliğin tetikleyeceği toplumsal sorunları daha da ağırlaştıracak ve Türkiye Avrupa Birliği perspektifinden uzaklaşmaya başlayacaktır.

iş Gücü Türkiye, 28,1 milyondan fazlası aktif olarak çalışan 76,6 milyonluk bir nüfusa sahiptir ve AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında en büyük iş gücüne sahip 4. ülkedir. İş Gücü (milyon kişi) - 2013 

 

Gelir dağılımı, bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin toplumun farklı kesimleri arasında paylaşımını ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. Gelirin sektörler arasındaki dağılımı, sektörel gelir dağılımı, bölgeler arasında dağılımı, bölgesel gelir dağılımı ve kişiler arasında dağılımı, kişisel gelir dağılımı olarak ifade edilmektedir. Fonksiyonel gelir dağılımı ise, üretim sürecinde meydana gelen hâsılanın, üretimi gerçekleştiren emek, sermaye, toprak ve girişimci olmak üzere, üretim faktörleri arasında paylaşımını ifade etmek üzere kullanılmaktadır.

GELIR DAĞILIMI

Gelir dağılımı her ne kadar dört farklı gruba ayrılıp, farklı biçimde tanımlansa da, aslında her bir tanım, aynı görüntünün bir başka kareden fotoğraflanmasına benzemektedir. Bir ülkenin sektörel yapısı, üretim faktörleri talebini belirlemekte, faktör talebi ise fonksiyonel gelir dağılımını etkilemektedir. Ülkedeki sektörel faaliyetlerin coğrafi dağılımı da, bölgesel gelir dağılımını şekillendirmektedir. Kişisel gelir dağılımı, diğer gelir dağılımı türlerinin bir toplam sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelir dağılımını bir başka yönden; müdahalenin olması ya da olmaması durumuna göre de birincil ve ikincil gelir dağılımı olarak adlandırmak mümkündür. Birincil Gelir Dağılımı, Herhangi bir müdahale olmaksızın piyasanın gerçekleştirdiği gelir dağılımıdır.

Devlet müdahalesi sonucu ortaya çıkan gelir dağılımı ise ikincil gelir dağılımı ya da gelirin yeniden dağılımı olarak adlandırılmaktadır. Gelir dağılımı analizlerinde kullanılan en önemli göstergelerden birisi katsayısıdır. 0 ile 1 arasında değişen katsayısının 1’e yaklaşması eşitsizliğin arttığını, 0’a yaklaşması ise azaldığını göstermektedir. Toplumun gelir yönünden 5 gruba ayrılması ile oluşan yüzde yirmilik dilimler ve her dilimin milli gelirden aldığı payın belirlenmesi şeklinde elde edilen veriler, gelirin toplum içinde nasıl dağıldığı konusunda daha detaylı bilgi vermektedir. Gerek gini  katsayısı, gerek yüzde yirmilik dilimler, kişisel gelir dağılımını göstermede kullanılmaktadır.

Türkiye’de Gelir Dağılımı ve Değişimi Türkiye 1980’lerde henüz hazır olmadığı bir

serbestleşme sürecine girmiş, aşamalı olarak meydana gelmesi gereken birçok köklü değişim ve dönüşüm, hızlı ve kuralsız biçimde gerçekleşmiştir. Bu dönemde dünya ekonomisi ile bütünleşme çabaları ve uygulanan neo liberal politikalar ile Türkiye ekonomisi, istikrarsız bir yapıya bürünürken, işsizlik, enflasyon, gelir dağılımı gibi sorunlar, Türkiye ekonomisinin kronik sorunları haline gelmiştir.

TÜRKIYEDE YOKSULLUK

Gelir eşitsizliği ve yoksulluk, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çözüm bekleyen önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerin hayat standartlarını yakalama arzusunun gerçekleşebilmesi için, öncelikle ekonomik gelişmenin nimetlerinin toplumsal sınıflar ve bireyler arasında âdil paylaşılması gerekir. Bir ülkede bu paylaşımın ne kadar âdil olduğunu ortaya koyan en önemli göstergeler; gelir dağılımı ve yoksulluk verileridir. Türkiye gelir eşitsizliği ve yoksulluk açısından gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça dezavantajlı bir konumdadır.

Ülke genelini kapsayan gelir dağılımına ait verilerin üretilmeye başlandığı 1960’lı yıllardan günümüze gelir eşitsizliğinde anlamlı bir iyileşmenin gerçekleşmemesi; Türkiye’de siyasi iktidarların gelir dağılımında adaleti sağlama ve yoksullukla mücadele amacıyla uygulanan sosyal politikalara yeterince ağırlık vermediklerini göstermektedir. 2008 yılı son çeyreğinde tüm dünyada etkilerini belirgin bir şekilde hissettiren küresel ekonomik krizin ülkemize ilk yansımaları gelir eşitsizliği ve yoksulluk açısından olumsuz bir konjonktüre girildiğini göstermektedir.

GELIR EŞITSIZLIĞI VE YOKSULLUK Gelir eşitsizliği ve yoksulluk sorunu, her

çağda toplumların gündeminde yer almasına rağmen; sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan sanayi kapitalizmi döneminde özel bir önem kazanmıştır.

Sanayi devrimi sonrası, bir yandan burjuva sınıfının kârları aşırı derecede yükselirken, ücretlerin yükselmemesi, hatta düşmesi, gelir eşitsizliği sorununun açık bir şekilde su yüzüne çıkması ile sonuçlanmıştır. Bu durum, endüstri toplumlarında, büyük huzursuzluklara, şiddetli ideoloji kavgalarına yol açmıştır

TUĞRUL BİRİMOĞLU…