TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme,...

144
Değerli okuyucular, Bugün dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisinden biri olan Türkiye, Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş Yıldönümü olan 2023’te en büyük ilk 10 ekonomi arasına girmeyi he- deflemektedir. Ülkemiz bu hedef doğrultusunda siyasi ve ekonomik açıdan hızlı bir dönüşüm süreci içindedir. Bu dönüşüm sürecinin siyasi ve ekonomik izdüşümlerini, uluslararası ilişkilerde, ekonomik göstergelerde ve toplumsal ilişki- lerde görmekte, Türkiye’nin her alanda önemli gelişmeler yaşadığı- na tanıklık etmekteyiz. Bu sürecin kamu kurum ve kuruluşlarımıza yansımalarını özellikle katı bürok- ratik yapının yerini dünyadaki gelişmelere hızlı şekilde ayak uyduran bir yapıya bırakmasında görmekteyiz. 2 yıl önce yönetimini devraldığımız Türk Standardları Enstitüsü’nde, ülkemizde- ki ve dünyadaki değişim ve dönüşüm sürecinin gerektirdiği yapısal değişiklikleri gerçekleştirmek yönünde önemli adımlar attık. Küresel bir güç olmayı hedefleyen Türkiye’nin, ancak küresel alanda güçlü ku- rumları sayesinde bu hedefine ulaşabileceği gerçeğinden hareketle, hizmetlerimi- zi küresel ölçekte yaygınlaştırmak, sanayicilerimizin ihtiyaç duyduğu yeni faaliyet alanlarında hizmet vermek üzere yeni yatırımlar gerçekleştirdik. Bu sayıda ele aldığımız SR 10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi Belgelendir- mesi TSE’nin hizmet vermeye başladığı yeni alanlardan biridir. Enstitümüzün üyesi olduğu dünyanın en büyük belgelendirme kuruluşları ağı olan IQNET tarafından 2012 yılında yayımlanarak uygulamaya alınan SR 10 Sosyal Sorum- luluk Yönetim Sistemi faaliyetleri, tüm üyelerle eş zamanlı olarak ülkemizde de başlatılmıştır. Enstitü, kısa süre içinde iki kuruluşun belgelendirme tetkiklerini yapmış, çalışmalar nihayetlendirme aşamasına gelmiştir. Öte yandan SR 10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi konusunda TSE’den eği- tim alan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kamu kuruluşlarına bu belgelendirme konusunda öncülük edeceğine inanıyoruz. Nitekim dergimizde TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek ile yapılan röportajda da bu husus Meclis Başkanımız tarafın- dan dile getirilmektedir. Saygılarımla. Basyazı , Yıl: 52 • Sayı: 612 • MAYIS 2013 Sahibi Türk Standardları Enstitüsü Adına Hulusi ŞENTÜRK Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Bilal DURDALI Yayına Hazırlayanlar Semra AYTEMİZ Tamer KARABAY • Elif KIRBAŞ Belgin TAŞDİREK • Mehmet Fatih IŞIK Ebru CEM Yönetim Yeri TSE Halkla İlişkiler ve Yayın Müdürlüğü OFİM 100. Yıl Bulvarı No: 99 06374 Ostim / ANKARA Tel: 0 312 592 50 86 • 592 50 85 Faks: 0 312 592 50 91 e-mail: [email protected] Reklam ve Abone Ayşe Nedret GÜNEŞ Tel: 0 312 592 50 83 e-mail: [email protected] 2013 Yılı Reklam Tarifesi Arka Kapak: 2000 TL + KDV Kapak İçleri: 1500 TL + KDV Son Sayfa: 1500 TL + KDV İç Tam Sayfa: 1300 TL + KDV Grafik Tasarım Mustafa Kemal TUTGUN Tasarım, Baskı, Dağıtım KORZA YAYINCILIK Basım San. ve Tic. Ltd. Şti. Büyük San. 1. Cadde 95/1 İskitler-Ankara Tel: 0 312 342 22 08 • Fax: 0 312 341 14 27 www.korzabasim.com.tr Yayın Türü: Yerel Süreli Basım Tarihi: 05/06/2013 Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler yazarına ait olup Derginin ve yazarın adı alınarak iktibas edilebilir. Dergimize gönderilen yazılar yayımlansın veya yayımlanmasın iade edilmez. 1 MAYIS 2013

Transcript of TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme,...

Page 1: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Değerli okuyucular,Bugün dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisinden biri olan Türkiye, Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş Yıldönümü olan 2023’te en büyük ilk 10 ekonomi arasına girmeyi he-defl emektedir. Ülkemiz bu hedef doğrultusunda siyasi ve ekonomik açıdan hızlı bir dönüşüm süreci içindedir. Bu dönüşüm sürecinin siyasi ve ekonomik izdüşümlerini, uluslararası ilişkilerde, ekonomik göstergelerde ve toplumsal ilişki-lerde görmekte, Türkiye’nin her alanda önemli gelişmeler yaşadığı-na tanıklık etmekteyiz. Bu sürecin kamu kurum ve kuruluşlarımıza yansımalarını özellikle katı bürok-ratik yapının yerini dünyadaki gelişmelere hızlı şekilde ayak uyduran bir yapıya bırakmasında görmekteyiz. 2 yıl önce yönetimini devraldığımız Türk Standardları Enstitüsü’nde, ülkemizde-ki ve dünyadaki değişim ve dönüşüm sürecinin gerektirdiği yapısal değişiklikleri gerçekleştirmek yönünde önemli adımlar attık. Küresel bir güç olmayı hedefl eyen Türkiye’nin, ancak küresel alanda güçlü ku-rumları sayesinde bu hedefine ulaşabileceği gerçeğinden hareketle, hizmetlerimi-zi küresel ölçekte yaygınlaştırmak, sanayicilerimizin ihtiyaç duyduğu yeni faaliyet alanlarında hizmet vermek üzere yeni yatırımlar gerçekleştirdik.Bu sayıda ele aldığımız SR 10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi Belgelendir-mesi TSE’nin hizmet vermeye başladığı yeni alanlardan biridir. Enstitümüzün üyesi olduğu dünyanın en büyük belgelendirme kuruluşları ağı olan IQNET tarafından 2012 yılında yayımlanarak uygulamaya alınan SR 10 Sosyal Sorum-luluk Yönetim Sistemi faaliyetleri, tüm üyelerle eş zamanlı olarak ülkemizde de başlatılmıştır. Enstitü, kısa süre içinde iki kuruluşun belgelendirme tetkiklerini yapmış, çalışmalar nihayetlendirme aşamasına gelmiştir. Öte yandan SR 10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi konusunda TSE’den eği-tim alan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kamu kuruluşlarına bu belgelendirme konusunda öncülük edeceğine inanıyoruz. Nitekim dergimizde TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek ile yapılan röportajda da bu husus Meclis Başkanımız tarafın-dan dile getirilmektedir.

Saygılarımla.

Basyazı,Yıl: 52 • Sayı: 612 • MAYIS 2013

SahibiTürk Standardları Enstitüsü Adına

Hulusi ŞENTÜRK

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüBilal DURDALI

Yayına Hazırlayanlar Semra AYTEMİZ

Tamer KARABAY • Elif KIRBAŞ Belgin TAŞDİREK • Mehmet Fatih IŞIK

Ebru CEM

Yönetim YeriTSE

Halkla İlişkiler ve Yayın MüdürlüğüOFİM 100. Yıl Bulvarı No: 99

06374 Ostim / ANKARATel: 0 312 592 50 86 • 592 50 85

Faks: 0 312 592 50 91e-mail: [email protected]

Reklam ve AboneAyşe Nedret GÜNEŞTel: 0 312 592 50 83

e-mail: [email protected]

2013 Yılı Reklam TarifesiArka Kapak: 2000 TL + KDVKapak İçleri: 1500 TL + KDV

Son Sayfa: 1500 TL + KDVİç Tam Sayfa: 1300 TL + KDV

Grafi k Tasarım Mustafa Kemal TUTGUN

Tasarım, Baskı, DağıtımKORZA YAYINCILIK

Basım San. ve Tic. Ltd. Şti. Büyük San. 1. Cadde 95/1 İskitler-Ankara

Tel: 0 312 342 22 08 • Fax: 0 312 341 14 27www.korzabasim.com.tr

Yayın Türü: Yerel SüreliBasım Tarihi: 05/06/2013

Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler yazarına ait olup Derginin ve yazarın adı

alınarak iktibas edilebilir. Dergimize gönderilen yazılar yayımlansın veya yayımlanmasın iade

edilmez.

1 MAYIS 2013

Page 2: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Başyazı 1Haberler 3AYIN KONUĞU

TBMM Başkanı Cemil ÇİÇEK 8SÖYLEŞİ

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürü Dr. Orhan YILMAZ 34TURKCELL Genel Müdür Yardımcısı Koray ÖZTÜRKLER 59ILO Türkiye Ofisi Direktörü Ümit Deniz EFENDİOĞLU 110ODAKISO 26000: Zamanı Gelen Bir StandartISO 26000: A Standard Whose Time Has Come 15

Sosyal Sorumluluğu AnlamakUnderstanding Social Responsibility 20

Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilir Gelişme 28YAKIN PLAN

Tüketici Sorunlarında Toplumun Katılımı ve Gelişimi 32Türk Toplumunun Klasik Hayırseverlik Yaklaşımından Daha Katılımcı Bir Yapıya Dönüşmesinde Emeği Geçenler 40

Daha İyi, Daha Yaşanabilir Bir Dünya İçin; Sürdürülebilir Kalkınma 52İşveren Kesiminin Sosyal Sorumluluk Kavramına Bakış Açısı ve TİSK’in Sosyal Sorumluluk Alanındaki Faaliyetleri 55

Sosyal Sorumlulukta Medya: Farkındalık Yaratmanın Etkili Kanalı 74Belgelendirme Kuruluşlarının Sosyal Sorumlulukları 76Çevre ve Sosyal Sorumluluk Kavramı 78Sera Gazlarının İzlenmesi ve Doğrulanması 80Enerji Yönetim Sistemi Kazanımları 86Değerlerin Değeri 90Sosyal Adalet 94Türkiye’de Kadın Erkek Eşitliği 96İş ve Yaşam Dengesi 100İş Yerinde Mobbing 105Türkiye’de Çocuk İşçiliğiyle Mücadele ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Rolü 114Sarp’ın Umudu Derneği ve Canavan Hastalığı 122Gıda Üretim Süreçlerindeki Sosyal Sorumluluk 128Organik Tekstiller ve Sosyal Sorumluluk 135WWF-Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı 140Yapı ve Mobilya Sektörü E1 Belgelendirmesiyle Daha Güvenilir, Daha Sağlıklı… 143SEKTÖREL YAKLAŞIM

Coca Cola İçecek Sürdürülebilirlik Yaklaşımı 66İstikbal Temel ve Etik Değerleri 69Bera Hotel Sosyal Sorumluluk Yaklaşımı 73

2

Page 3: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Türk Standardları Enstitüsü (TSE) 52. Olağan Genel Kurulu, Türk Patent Enstitüsü Konferans Salonu’nda yapıldı. Genel Kurula, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Ba-kanı Nihat Ergün, TSE Başkanı Hulusi Şentürk, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkelerle Bölgelerarası Standardizasyon Birliği (BASB) üyesi ülkelerin temsil-cileri ve çok sayıda milletvekili katıldı.

Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanı Nihat Ergün, Türkiye’nin 2023 yılında lider ülke olması için lider şirketlerin, kurumların ve kişiliklerin oluşturulması ge-rektiğini söyledi. Türkiye’nin dünyada söz sahibi haline getirilmesi gereken kurumlarının başında TSE’nin ol-ması gerektiğinin altını çizen Ergün, tek standart, tek belge anlayışıyla şekillenen küresel ekonomide stan-

dartların rekabet gücünün en önemli unsurlarından biri haline geldiğini vurguladı. Bakan Ergün, standart-ların tüketicileri koruyan yönüyle birlikte ekonomik kalkınma için de çok önemli olduğunu söyledi: “Tüke-ticiler standart ve kalite konusunda her hangi bir kaygı yaşamamalı ancak standartlar kaliteli üretim yapanla yapmayanın ayrışmasında ihracat gelirlerinin artma-sında milli sanayinin korunmasında da çok kritik roller oynamaktadır.”

TSE’ye atak yaptıracak çalışmaları başlattıklarını ve bu çalışmaları yürüttüklerini dile getiren Ergün, her alan-da lider ülke olmayı hedefl eyen Türkiye’yi standartlar konusunda da lider bir ülke haline getirmeyi hedefl e-diklerini kaydetti. Yıllık 200 milyar dolara ulaşan uy-

TSE 52. Genel Kurulu’nda Hulusi Şentürk yeniden TSE Başkanı seçildi

Bakan Ergün: “Dünyada söz sahibi haline getirilmesi gereken kurumlarımızın başında TSE geliyor. Tek standart, tek belge anlayışıyla şekillenen küresel ekonomide standartlar rekabet gücünün en önemli unsurlarından biri oldu.”

HABERLER

3 MAYIS 2013

Page 4: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

gunluk değerlendirme pazarından daha faz-la pay almak istediklerini ifade eden Ergün, Almanya’da kayıtları paylaşılan uygunluk değerlendirme kuruluşlarının gelirinin yıl-lık 10 milyar doların üzerinde olduğunu belirtti. Bu faaliyetlerin ekonominin yanı sıra teknolo-jik bilgi transferine de zemin hazırladığının altını çizen Ergün, “Dünyanın her yerinde birçok ürünü, üretim yöntemlerini, teknolojileri siz kontrol ediyorsunuz ve onların bilgisine sahip oluyorsunuz. Eğer bilgiden ya-rarlanmasını bilirseniz en büyük hazinedir” diye ko-nuştu.

Ölçümün ve analizin olmadığı bir ortamda bir şeyin maliyetinin tespit ve tahlil edilemeyeceğini belirten Er-gün, ölçme, analiz etme ve test etmenin bir ülkenin yapabilmesi gereken en önemli konular olduğunu ifa-de etti. Bakan Ergün, Türkiye’de havacılık sektöründe kullanılan parçaların testinin yapılamaması nedeniyle üretim yapabilecek birçok firmanın bu konuda üretim yapamadığını belirtti.

TSE’nin test ve laboratuvar altyapısını, burada sunulan

hizmetlerin kalitesini her geçen gün artırdığını ifade eden Ergün, sanayicinin test alanındaki dışa bağımlılı-ğını azaltacak adımları atmaya devam ettiklerini vurgu-ladı. TSE’ye 300 milyon TL’nin üzerinde yatırım için bir kaynak ayrıldığını kaydeden Ergün, eksikliği bulu-nan alanlarda yatırım yapılacağını söyledi.

Türkiye’de analizinin ve testinin yapılamadığı bir ma-lın kalmaması gerektiğini belirten Ergün, böylece uy-gunluk değerlendirme faaliyetlerinde sanayicilerin yurt içinde veya yurt dışında haksız uygulamalara, tarife dışı engellere maruz kalmasının da önüne geçileceğinin al-tını çizdi.

TSE’nin Helal Belgelendirme faaliyetleri konusunda da konuşan Ergün, insanların yediklerinin ve içtikle-rinin kendi inançlarına ve kültürlerine uygun olup ol-madığını bilme hakkına sahip olduğunu ve bunun bel-

TSE Başkanı Hulusi Şentürk: TSE Başkanı Hulusi Şentürk: “Bugüne kadar hayal ettiğimiz “Bugüne kadar hayal ettiğimiz yatırımları gerçekleştirme yatırımları gerçekleştirme noktasına geldik.”noktasına geldik.”

HABERLER

4

Page 5: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

gelendirilmesi gerektiğini vurguladı. Ergün, “TSE Helal Gıda Belgelendir-mesi yapıyor. Her şeyin ölçüsü belli. Mühendisler ve ilahiyatçılar şimdi bir arada çalışıyorlar. Birçok firma bu belgeleri alıyor. Geç kalmış hizmetlerdir bunlar” şeklinde konuştu.

TSE Başkanı Hulusi Şen-türk: “Bugüne kadar ha-yal ettiğimiz yatırımları gerçekleştirme noktasına geldik.”

Genel Kurul’da konuşan TSE Başkanı Şentürk, uluslararası ticarete konu malların yüzde 80’inin stan-dartlara dayalı olduğunu söyledi. Dünya ticaretinin hızla tek belge ve tek standart anlayışı çerçevesinde şekillendiğini belirten Şentürk, standartların yanı sıra ürünlerin test ve denetiminin de önemini dile getirdi. Uygunluk değerlendirme adı verilen hizmet sektörü-nün günümüzde 200 milyar dolarlık bir pazarın oluş-masına yol açtığını anlatan Şentürk, standardizasyon ile uygunluk değerlendirmenin ekonominin olmazsa olmazları arasında yer aldığını kaydetti.

TSE’nin 2023 vizyonuna entegre olarak ciddi bir deği-şim ve dönüşüm içerisine girdiğini ifade eden Şentürk sözlerine şöyle devam etti: “Özellikle son yıllarda ciddi bir yatırım atağı yapan Enstitümüz, bugüne kadar ha-yal ettiği yatırımları gerçekleştirme noktasına gelmiştir. 20 yıldır hayalini kurduğumuz Otomobil Test Merkezi için verilen ısrarlı mücadele mutlu sona ulaştı. Geçti-ğimiz Cuma günü Başbakanlık’tan ve bugün itibarıyla Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nden imzalanan yetki belgesi ile birlikte Bursa’da 2,5 milyon metrekarelik bir arazi, Otomobil Test Merkezi olmak üzere Enstitümü-ze devredilmiş durumdadır.”

Şentürk, 35 yıldır Türkiye’nin gündeminde olan güç laboratuvarı konusunda da nihai aşamaya yaklaştıkla-rını vurguladı. TSE Başkanı, Türkiye’nin gelişmiş, li-der bir ülke olması için bütün kurumlarının da tek tek

kendi alanlarında küresel güç olması gerektiğini sözle-rine ekledi.

Konuşmaların ardından TSE'nin 2012 yılı faaliyetleri ile Kesin Hesabı’nın ve Yönetim Kurulu’nun ibrası ger-çekleşti; 2012 yılı Denetleme Kurulu Raporu takdim edildi. TSE Başkanı Hulusi Şentürk’ün yeniden başkan seçildiği Genel Kurul’da Yönetim Kurulu ve Teknik Kurul Üyelerinin seçimi de yapıldı.

Buna göre TSE Yönetim Kurulu Başkan ve üyeleri; Hu-lusi Şentürk, Yusuf Yazar, Muhammed Aydın, Recep Kemal Akyürek ve Doç. Dr. Mehmet Fahrettin Ön-der oldu. TSE Teknik Kurulu üyeleri ise; Hakan İlyas Aydoğan, İbrahim Demir, Mehmet Sönmez, Ramazan Ersoy, Halil İbrahim Keleş, Prof. Dr. Mehmet Şahin, Prof. Dr. Şebnem Harput ve Prof. Dr. Kenan Genel oldu.

TSE Genel Kurulu, Başbakanlık, Bilim, Sanayi ve Tek-noloji Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gümrük ve Tica-ret Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancı-lık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Ba-kanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile TOBB, YÖK, TÜBİTAK, KOSGEB, Genelkurmay Başkanlığı, Sayıştay ve Devlet Malzeme Ofisi temsilcile-rinin bulunduğu 45 kişiden oluşmaktadır.

HABERLER

5 MAYIS 2013

Page 6: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Türk Standardları Enstitüsü (TSE) Başkanı Hulusi Şentürk, Ankara İş Adamları ve Sanayiciler Derneği (ANKİSAD) tarafından “Hizmette Başarı Ödülü ”ne layık görüldü. Bu yıl altıncısı düzenlenen “Hizmette Başarı Ödülleri” programı Ankara JW Marriott Hotel’de gerçekleştirildi. Ödül töreninde konuşma yapan Şentürk, TSE’nin iş dünyası ile tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılamak, hak-larını korumak, ürün ve hizmet kalitesini artırmak için çalıştığını söyleyerek, Türk sanayisinin önünü açmak ve Türkiye’nin kalkınmasında öncü güçlerden biri ol-mak için yoğun bir şekilde faaliyetlerini sürdürdükle-rini belirtti. 11 ödülün verildiği gecede, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Fa-tih Acar, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Vahdettin

Ertaş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı Mukim Öztekin, Küçük ve Orta Ölçekli Sa-nayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanı Mustafa Kaplan ile AnadoluJet Başkanvekili İbrahim Doğan da "Hizmette Başarı" ödülü aldı.

TSE Başkanı Hulusi Şentürk’e Hizmette Başarı Ödülü Türk Standardları Enstitüsü (TSE) Başkanı Hulusi Şentürk, Ankara İş Adamları ve Sanayiciler Derneği (ANKİSAD) tarafından “Hizmette Başarı Ödülü” ne layık görüldü.

TSE Başkanı Hulusi Şentürk’e Hizmette Başarı Ödülü

HABERLER

6

Page 7: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Türk Standardları Enstitüsü (TSE), kamu kurum ve kuruluşlarının üst düzey bürokratlarıyla bir araya geldi.

Rixos Grand Ankara Otel’de düzenlenen toplantıda TSE Başkanı Hulusi Şentürk, Enstitü’nün standardi-zasyon ve uygunluk değerlendirme alanındaki çalışma-ları ve yeni projeleriyle ilgili bilgi verdi.

Yoğun katılımın gerçekleştiği toplantıda TSE ve diğer kamu kurumlarının işbirliği içinde hareket etmelerinin Türkiye’nin gelişmesi ve ekonomik kalkınmasındaki önemini vurgulayan Şentürk, Enstitü’nün asli görev alanı olan standardizasyon faaliyetlerinde uluslararası alandaki etkinliğinin artırılması için çalışmalar yaptık-larını belirtti.

Şentürk, Enstitü’nün uygunluk değerlendirme faaliyetleri ile ilgili de bilgi paylaşımında bu-lundu. Ayrıca dünya uygunluk değerlendirme pazar büyüklüğü ve diğer ülkelerin bu alandaki is-tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi.

Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı arenada güçlü rakipler olduğunu belirten TSE Başka-nı, rekabette geri kalmamak için ihtiyaç duyulan tüm alanlarda yeni yatırım planlarının hayata geçirildiğini söyledi.

Toplantı sonunda bürokratların sorularını cevaplayan Şentürk, diğer kamu kuruluşlarına TSE olarak her tür-lü destekte bulunacaklarını sözlerine ekledi.

TSE, Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Toplantı Düzenledi

HABERLER

7 MAYIS 2013

Page 8: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Kurumsal Sosyal Sorumluluklar tüm dünyada,

yeni ürün ve hizmetlerin inovasyonu, yeni

pazarların oluşturulması, yeni iş modellerinin

geliştirilmesi, çevre ve çalışan haklarına ilişkin

risklerin en aza indirilmesi gibi karşılaştırmalı

avantajlar sağlıyor.

Ülkemizde Kurumsal Sosyal Sorumluluk

konusundaki genel anlayış ise bağışlarla

gerçekleştirilen süreli toplumsal projelerden

ibaret olduğu yönünde.

Meclis Başkanımız Sayın Cemil ÇİÇEK ile,

ülkemizde Kurumsal Sosyal Sorumluluk

uygulamalarını etkileyen koşulları, faktörleri

ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için

ilgili tarafl ara düşen görevleri konuştuk.

TSE’den SR 10 Sosyal Sorumluluk

Yönetim Sistemi Eğitimini alan

ilk kamu kurumu olduk.

Röportaj: Elif KIRBAŞ [email protected]

8

AYIN KONUĞU

Page 9: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

9 MAYIS 2013

Page 10: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

STANDARD: Kanun ve yönetmelikler topluma verilmiş hakların korunmasını garantilemek adına çıkarılmakta-dır. Ancak, bütünlüklü bir strateji belirlenerek Kurum-sal Sosyal Sorumlulukların sürdürülebilirliğini mümkün kılmak için devletin Kurumsal Sosyal Sorumluluk poli-tikaları oluşturarak sürece dâhil olmasına ihtiyaç duyul-maktadır. Kurumsal Sosyal Sorumluluk ilkeleri doğrul-tusunda hukuki mevzuat geliştirmek için TBMM’de bir çalışma olacak mı?Cemil ÇİÇEK: Bilindiği üzere millî egemenliğin tecelli ettiği meclisimiz; demokrasinin merkezi, sosyal adalet, hakkaniyet, insan hakları ve istikrarın da teminatıdır. Ancak iş bununla bitmiyor. Meclisimiz aynı zamanda demokrasi, insan hakları kadar sağlıklı geleceğimiz de-mek olan çevrenin korunmasına yönelik faaliyetlerde de öncü rol almaya; bunun için stratejik olarak sosyal sorumluluk adına sayın milletvekillerimiz ve çalışanları-mızla diğer kamu ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde olmaya gayret ediyor. TBMM’de Kalite Yönetim Sistemi ve Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi sürekli iyi-leştirilerek sürdürülmektedir. Ayrıca kurumumuzda

Çevre Yönetim Sistemi, İş Sağlığı Güvenliği Yöne-

tim Sistemi ve Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi’nin kurulması için çalışmaların başla-tılmasıyla beraber 2013

yılı stratejik eylem planı-mızda da bu çalışmalara

yer verilmiştir.

Ancak şunun da farkındayız ki, ülkemizde sosyal so-rumlulukla ilgili olarak Avrupa ülkelerindeki gibi kap-samlı bir kanun bulunmamaktadır. Söz konusu kanun-ların düzenlenerek hayata geçirilmesi gerekir. Bu kapsamda Meclis çalışanlarının hakkaniyet kural-larına uygun çalışma şartlarında motivasyonunu sağla-mayı, verimliliği artırmak için sosyal ve özlük haklarını doğru biçimde uygulamayı, herkese eşit mesafede yak-laşarak huzurlu bir çalışma ortamı sağlamayı hedefl i-yoruz.STANDARD: Ülkemizde, Kurumsal Sosyal Sorumluluk kavramının doğru uygulanabilmesi için daha fazla ça-lışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Kurumsal Sosyal Sorum-luluklar, uluslararası kuruluş ve STK’ların itici gücüyle ivme kazanmaktadır. Tüketiciler ve Yerel STK’lar gibi yerli inisiyatifl erin şirketler üzerinde etkili birer güç oluş-turması için neler yapılmalı?Cemil ÇİÇEK: Tüketicinin bilinçlendirilmesi için yazılı ve görsel medyanın da sorumluluk alması gere-kir. Son zamanlarda ilgili kurumların, görsel medyada başlatmış olduğu çevre, sağlık, su, enerji, iş sağlığı ve güvenliği temalı kamu spotu yayınları önemlidir. Bu kamu spotlarında vurgulanan ekmek israfı, enerji ta-sarrufu ve sigara ile mücadele konularında başlatılan kampanyalar kayda değerdir. Böylece tüketici bilincinin artırılarak kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerine yatırım yapan, çevreyi ve eğitimi önemseyen, toplumun gelişimine katkıda bu-lunan kuruluşların ürünlerini tercih eden bilinçli tüke-ticilerin çoğaltılması üretici şirketler üzerinde etkili bi-rer güç oluşturur. Çünkü tüketicinin aldatılması kadar etik olmayan bir davranış olamaz.Biraz önce de bahsettiğim gibi ülkemizde henüz Ku-rumsal Sosyal Sorumluluk kavramı ve uygulanma şekli tam mânâsıyla bilinmiyor. Ne yapılması gerektiği, ya-pılanların yeterliliği noktasında somut değerlendirme-ler yapılamıyor. Bunun için çalışanlar, tüketiciler ve

sivil toplum kuruluşları bilinçlendirilerek, Kurumsal Sosyal Sorumluluk çalışması yapan kurum veya özel

şirketlerden destek alınmalıdır. Hatta kimilerine göre sosyal sorumluluk yalnızca hayırsever kişi

ve derneklerin faaliyetlerinden ibaret sanılıyor. Bu yanlış algıdan dönülüp, Kurumsal Sosyal Sorumlulukların sürekli ve sistematik hale ge-tirilmesi gerekmektedir.

Çevre Yönetim Sistemi, İşSağlığı Güvenliği Yöne-

tim Sistemi ve SosyalSorumluluk YönetimSistemi’nin kurulmasıiçin çalışmaların başla-tılmasıyla beraber 2013

yılı stratejik eylem planı-mızda da bu çalışmalara

yer verilmiştir.

güvenlkamu sarrufukampaBöylecsorumleğitimilunan kticilerinrer güçetik olmBiraz örumsaltam mpılanlaler ya

sivil Sos

şir

10

AYIN KONUĞU

Page 11: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

STANDARD: Kuruluşların Kurumsal Sosyal Sorumlu-luğu iş stratejileri içine entegre etmeleri küresel bağlamda gelecek için çok büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, ülkemizde KSS’nin teşvik edilmesi konusunda ilgili taraf-lara düşen görevler nelerdir?

Cemil ÇİÇEK: Ülkemizde, Kurumsal Sosyal Sorum-luluk yoluyla iş performansının sürekli yükseltilmesi hedefl enmelidir. Günümüzde şirketlerin büyük bir bölümü Kurumsal Sosyal Sorumluluk ile şirket perfor-mansı arasındaki ilişki hakkında yeterli bilgiye maalesef sahip değiller. Bu durumda, sosyal sorumlu şirket poli-tikaları geliştirmenin ve benimsemenin sadece toplum-sal fayda yaratmayıp, karlılığı da artıracağı konusunda şirketleri bilgilendirmek önem taşımaktadır. İlgili tarafl ara Kurumsal Sosyal Sorumluluğun sonuca giden bir araç olduğu anlatılmalıdır. Doğru uygulama-lar için kamu kuruluşları ve özel sektör öncü rol oy-namalı, kurumların bünyesinde ilgili Kurumsal Sosyal Sorumluluk birimleri oluşturularak sürekli gelişme he-defl enmelidir. Kalkınma sürecindeki ülkelerde, kamu kuruluşları, iş dünyası, AR-GE araştırmaları Kurumsal Sosyal Sorumluluk projeleri olarak sürekli desteklen-melidir. Öncelikli olarak faaliyetler kadar sonuçların ve başarılı girişimlerin arkasında durulmalıdır. Uzun vadede katılımı sağlayacak projeler, platformlar oluştu-

rularak iş dünyasından ve sivil toplum kuruluşlarından doğru örnekler gündeme getirilmeli, böylece farkında-lık sağlanmalıdır.STANDARD: Ülkemizdeki KSS tartışmaları bu sürecin bir sistem dâhilinde geliştirilerek KSS hakkında doğru anlayışı ve yaklaşımları gösterecek ve araçları tanıtacak, kurumsallaşmış bir liderlik yapısından uzaktır. TSE’nin SR 10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sisteminin kuruluşlar-da uygulanmasını ülke kazanımları açısından değerlen-dirir misiniz?

Cemil ÇİÇEK: İletişim araçları sayesinde yapılan her şey kısa sürede gözler önüne serilmekte, kurumların gerçekleştirdiği faaliyetler de kamuoyu tarafından ta-kip edilmektedir. Kuruluşların müşteri memnuniyetini sağlayabilmek için sosyal sorumluluklara önem ver-mesi, bu durumun zincirleme bir tepkime gibi diğer kurum ve kuruluşların etkilenmesini de sağlar. Biz de Meclis olarak bu konuda üzerimize düşen görevi yap-mak adına kamu kurumları arasında TSE’den SR 10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi Eğitimini alan ilk kurum olduk. Bu eğitim sayesinde, personelimizin kişi ve kurum olarak neler yapılabileceği konusunda bilinç-lendirilmesini amaçlamaktayız. Ayrıca bu kapsamda devam eden projelerimiz de var. Örneğin kâğıt israfını azaltarak ağaç kesimini engellemek için kurumumuz-

11 MAYIS 2013

Page 12: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

daki kâğıt atıklar toplanarak geri dönüşüm amacıyla değerlendirilmektedir. Pet şişelerin mavi kapaklarının toplanmasıyla engelli aracı alınmıştır. Ömrünü dol-durmuş piller toplanıp ilgili birimlere gönderilerek, doğaya verdiği zararın engellenmesine çalışılmaktadır. Kurumumuzda atık bilinci geliştirilmekte ve kaynağın-da ayrıştırmaya büyük önem verilmektedir. Mutfakla-rımızda kullanılan yağlar ayrı olarak toplanmaktadır. Lokantalarımızdaki artan yiyecekler yapılan anlaşmayla Onkoloji Hastanesine gönderilmekte ve ihtiyaç sahip-lerine dağıtılmaktadır. Yine lokantalarımızdaki artık yiyecekler toplanıp hayvan barınaklarına gönderilmek-tedir. TBMM olarak TS EN ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi ve TS EN ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi belgelerine sahibiz. Çevre Yönetim Sistemi, İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi ve Sosyal Sorum-luluk Yönetim Sistemi belgeleri için de çalışmalarımız ilgili birimler tarafından başlatılmış durumdadır. Kurumsal Sosyal Sorumluluklarını yerine getiren ku-ruluşlarımızın liderleri TSE’nin ülkemize kazandırdığı SR 10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemini kuruluş-larında uygulayarak ülkemizde sürecin sistematik ola-rak yönetilmesine katkıda bulunacaklardır, diye düşü-nüyorum. STANDARD: Kurumsal Sosyal Sorumlulukların yerine getirilmesinin ülkemizde sürdürülebilir kalkınmanın sağ-lanması yönündeki önemi nedir?Cemil ÇİÇEK: Kurumsal Sosyal Sorumluluk kavramı, dünyada sürdürülebilir kalkınma kavramının yüksel-mesi ile eş zamanlı olarak önem ve popülerlik kazan-mıştır. İş dünyası, sürdürülebilir kalkınmanın artık sa-dece kamu sektörü ve sivil toplum kuruluşlarının ilgi alanı olmadığının ve kendilerinin de finansal sürdürü-

lebilirliklerine ek olarak, kaynakların sürdürülebilirli-ği ve insani kalkınma için aktif rol almak üzere hızla harekete geçmeleri gerektiğinin bilincine varmıştır. Bu noktada çoklu paydaş diyaloğu ve aktörler arasındaki paylaşımın artması büyük önem taşımaktadır. Ülkemiz ekonomik olarak dünya ortalamasının üze-rinde büyüyen bir ülke. Sürdürülebilir kalkınma ül-kemiz için çok önemli. Sürdürülebilir kalkınma adı-na, bakanlıklarımız çalışmalar yürütüyor, AB ve BM destekli projeler hayata geçiriliyor. Ülke olarak henüz yolun başında olduğumuzu söyleyebiliriz. Kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilir kalkınma artık bir-birinden ayrı düşünülemeyecek iki kavram ve açıktır ki ülkemizde de özel sektörün geliştireceği uygun bir sosyal sorumluluk yaklaşımı olmaksızın sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması olanaksızdır.Sürdürülebilir bir gelecek istiyorsak, gelecek nesillere yaşanası bir dünya bırakmak istiyorsak hem dünyada, hem de ülkemizde doğal kaynaklarımızı verimli kullan-malı ve korumalıyız. Bunun içinde ekonomik, çevresel, toplumsal ve kurumsal olarak davranışlarımızı ve poli-tikalarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Bütün eko-nomik ve sosyal faaliyetlerimizi doğal kaynaklarımızı verimli kullanarak, tüketmeden yürütmek zorundayız.

Kamu, özel ve sivil toplum kuruluşları sosyal sorumlu-luklar konusunda farkındalık yaratarak bu davranışları sürekli hale getirebilirler. Meclis olarak iş sağlığı ve gü-venliği ile engellilerle ilgili kanunların gereklerini yap-maktayız. Engellilerin hizmetleri gereği kolay erişimle-rine yönelik çalışmalarımız tamamlanmıştır. Şunu iyi biliyoruz ki, sosyal sorumluluk çalışmaları, kurumun imajını korur, çalışanların moralini ve verimliliğini ar-tırır. Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları; ortak de-ğerlerin korunmasını, uyum ve dayanışmanın artırma-sını sağlar. Daha iyi hizmet, sürdürülebilir kalkınma,

“Kurumsal Sosyal Sorumluluklarını yerine getiren kuruluşlarımızın

liderleri, TSE’nin ülkemize kazandırdığı SR 10 Sosyal

Sorumluluk Yönetim Sistemini kuruluşlarında uygulayarak ülkemizde sürecin sistematik olarak yönetilmesine katkıda

bulunacaklardır.”

“Ülkemizde sosyal sorumlulukla ilgili olarak Avrupa ülkelerindeki

gibi kapsamlı bir kanun bulunmamaktadır. Söz konusu

kanunların düzenlenerek hayata geçirilmesi gerekir.”

12

AYIN KONUĞU

Page 13: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

fırsat eşitliği, hayat standartlarının yükselmesi, sosyal uyum ve sağlıklı bir çevre amaç edinilmelidir. Artan üretkenlik ve kaynakların verimli kullanımı, azalan enerji ve su tüketimi, atık ve kıymetli yan ürünlerin geri kazanımı ile birlikte tasarruf elde edilmesine yar-dımcı olur. Kuruluşun risk yönetimi uygulamalarını geliştirmesini sağlar.STANDARD: Standartların ihtiyari olarak uygulanma-sının Devlet tarafından teşvik edilmesini ülkemizin sür-dürülebilir kalkınması açısından değerlendirir misiniz?Cemil ÇİÇEK: Bildiğiniz gibi sürdürülebilir kalkın-ma; İnsan ile doğa arasında denge kurarak doğal kay-nakları tüketmeden, gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına imkân verecek şekilde bugünün ve geleceğin yaşamını ve kalkınmasını prog-ramlama anlamını taşımaktadır. Bu anlamda sürdürü-lebilir kalkınma kavramının sosyal, ekolojik, kültürel boyutlarının yanı sıra ciddi şekilde ekonomik boyutla-rının da olduğunu görüyoruz.

Zaten, sürdürülebilir kalkınma anlayışı, ülkelerin eko-nomik ve sosyal gelişme hedefl erinde ortak paydayı “sürdürülebilirlik” olarak belirlemektedir. Geleceğide sahiplenen bu ortak hedef, herkesin temel ihtiyaçları ile daha iyi bir hayata ilişkin beklentilerin karşılanmasına imkân vermeye yöneliktir. Buradan hareketle baktığımızda, ülkelerin kalkınma stratejilerinin olmazsa olmazı “sürdürülebilirliktir” di-yebiliyoruz. Ancak toplumların sanayileşme çabaları, akıl almaz bir şekilde çevresel kaygıların önüne geçe-bilmektedir. Bu nedenle de, sürdürebilirlik içerisinde gelecekten ödünç aldığımız dünyamız için standardi-zasyon ve kalite kavramlarının yeterince yer bulduğunu söylemek pek de gerçeği yansıtır bir tespit olmaz diye düşünüyorum. Kısa vadeli bir takım ticari kaygılar, in-sanların alım güçleri, küresel güçlerin kendi varlıkla-rını, diğerlerinin yaşam hakkını gasp etmede bulması vb. faktörler, getirilen ve getirilebilecek her türlü stan-dardın uygulanmasının önünde eskisi kadar olmasa da

13 MAYIS 2013

Page 14: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

bir engel olarak durmaktadır. Biz, ülke olarak da stan-dartların uygulama zorunluluğunun, toplumsal taleple şekillenmesi gerektiğini ve toplumsal talep ve ısrarın bir sonucu olarak standartların uygulanabileceğini savun-maktayız. Toplumsal talebi sadece ülkemiz boyutuyla değil, küresel boyutuyla düşünmemiz gerekir. Ancak bazı kaygılar nedeniyle toplumun talebi ne olur-sa olsun işletmeler maalesef bu taleplere “yok” gözüyle bakabilmektedir. Dolayısıyla bu konuda ortaya konu-lan ve konulacak standartların “her şart altında yaptı-rımı” konusunda uluslararası konsensüsün sağlanması ve uygulamalarının yine uluslararası organizasyonlarca denetlenmesi kaçınılmazdır diye düşünüyorum. Yani standartların sadece yayımlanması yetmiyor, bu stan-dartları mutlaka uygulayarak yaşayabilir olmasını sağ-layabilmek son derece önemlidir. Bu bizlerin gelecek nesillere belki de en önemli borcudur.Sosyal sorumluluk anlayışımız gereği standartlara ge-rekli özeni gösteriyoruz. Meclise aldığımız bütün gıda maddelerinde belli kalite kriterleri ararken buna dik-kat etmekteyiz. Devlet bu standartlara uyulması için teşvikte bulunmalı, örneğin Sağlık Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın standartlara uyma-yarak uygunsuz ürün satan kurum/kişileri kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yayınlaması standartlara uyul-ması konusunda bir teşviktir. Böyle bir uygulamada etik kurallara riayet eden ve dü-rüst davranan üretici ile beraber, sağlığı ile oynanmayan tüketici ve nihayetinde ülke ekonomisi kârlı çıkacaktır.STANDARD: Türkiye’deki KSS uygulamalarını etkile-yen şartlar ve faktörler ve ülkedeki KSS yaklaşımını şekil-lendirecek tavsiyelerde bulunabilir misiniz?Cemil ÇİÇEK: Türk toplumu olarak her şeyden önce hayırsever bir kültüre sahibiz. Vakıf kültürünün ne demek olduğunu gayet iyi biliriz çünkü bunu yıllarca

başarıyla uyguladık. Elimizde olanın yarısını olmayan komşumuza vermiş; kurum ve sosyal ahlâk kuralları-mızla hakkaniyetin dışına çıkana izin vermedik, yaşlı-yı, kimsesizi ve düşkünü koruduk. Türk tarihinde de görüldüğü gibi 12. yüzyıldan itibaren Ahi ocaklarında yetişen üretici esnaf asla tüketiciyi aldatmamıştır. Yan-lış yapan hangi esnaf olursa olsun pabucu dama atılarak bir daha o bölgede esnafl ık yapmamak üzere cezalandı-rılmıştır. Kurumsal Sosyal Sorumluluk ile bunu yine devam ettirme gayretindeyiz. Kurumsal Sosyal Sorum-luluğu bilen bir ülke olabilmek için ne gerekiyorsa yap-malıyız.STANDARD: 10-16 Mayıs Engelliler Haftası ile ilgili mesajınızı alabilir miyiz?Cemil ÇİÇEK: Bugün sağlıklı bir insan olarak haya-tımızı devam ettirebiliriz. Fakat yarının ne getireceğini kimse bilemez. Hepimiz bir an gelir engelli olabiliriz. Onun için engellilerin önündeki engeli kaldırmak için, onların hayatını kolaylaştırmak için ne gerekiyorsa yapmamız gerekir. Biz meclis olarak bunu çok önem-siyor, kanunî şartları da dikkate alıyor ve gereğini yapı-yoruz. Meclis yerleşkesi içinde ulaşımlarını daha rahat sağlayabilmeleri için yollar, lavabolar, asansörler vb. kullanım alanları engelliler için aranan şartlara uygun hale getirilmiştir.

“Standartların sadece yayımlanması

yetmiyor, bu standartları mutlaka

uygulayarak yaşayabilir olmasını

sağlayabilmek son derece önemlidir.

Bu bizlerin gelecek nesillere belki de

en önemli borcudur.”

14

AYIN KONUĞU

Page 15: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

M ay I invite you to take a trip with me in the ISO time machine? Th e fi rst stop is 60 years ago, to ISO’s early

years. In your opinion, what would ISO be known for? It’s a safe bet that it would be for developing technical standards that solved problems for engineers.Let’s take a new trip in the time machine to the last decade of the 20th century. In your opinion, what would ISO be known for? ISO would still be known for standards that provide state-of-the-art engineering specifi cations. However, ISO was increasingly making its entry into the company boardroom via its management systems, ISO 9001 for quality management, and ISO 14001 for environmental management. And if we land our time machine today? ISO is still producing engineering standards that keep the wheels of industry turning, although these are now largely complemented by information technology standards. At the same time, ISO’s pioneering management system standards for quality and the environment have been joined by others to help companies and governmental organizations meet challenges such as information security, supply chain security, IT service management and food safety.But what would be the new standard that excites interest

Sizleri “ISO zaman makinesi” içerisinde benim-le birlikte çıkacağınız bir yolculuğa davet edebilir miyim?

İlk durağımız 60 yıl öncesi yani ISO’nun ilk yılları. Si-zin görüşünüze göre ISO ne ile ilgili olarak bilinmek-tedir? Mühendislerin karşılaştığı problemleri çözen teknik standartlar olarak ifade etmek kazanma şansı yüksek olan bir bahis gibi olacaktır.Zaman makinesi içinde yeni bir seyahate daha çıkıp 20.yüzyılın son çeyreğine doğru gidelim. Sizin görü-şünüze göre ISO ne ile ilgili olarak bilinmektedir? ISO yine en gelişmiş mühendislik şartnamelerinin standart-larının belirleyici noktasıdır. Öte yandan, yine bu dö-nemde ISO şirketler içerisine yönetim sistemleri olan ISO 9001 Kalite Yönetimi ve ISO 14001 Çevre Yöne-timi ile yükselen bir biçimde nüfuz etmekteydi.Eğer zaman makinemizi günümüze indirecek olursak? ISO halen endüstri çarklarının işlemesini sağlayan mü-hendislik standartlarını belirlemekte olup, günümüzde söz konusu standartlar kapsamlı bir biçimde bilgi tek-nolojileri tarafından da desteklenilmektedir. Aynı za-manda, ISO’nun öncülük yaptığı yönetsel ve çevresel bazlı standartları diğer paydaşlar tarafından da katkıda bulunulmak suretiyle şirketlerin ve kamu kuruluşları-nın bilgi güvenliği, tedarik zinciri güvenliği, bilgi tek-nolojileri hizmet yönetimi ve gıda güvenliği gibi zorlu konularda destek olunmaktadır.Fakat gerek özel gerekse de kamu sektörünün ilgisini

ISO 26000: Zamanı Gelen Bir StandartISO 26000: A Standard Whose Time Has Come

Rob Steele

ISO Genel Sekreteri ISO Secretary-General

15 MART 2013

ODAK

Page 16: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

çekerken sosyal medya aracılığı ile gençlerin de dikkati-ni çekebilen yeni standart ne olacaktır?Cevap ISO 26000, “Sosyal Sorumluluk Rehberidir”. Yaptığım son Google Internet araştırmasında söz ko-nusu standartla ilgili olarak 4,6 milyon veriye ulaşmış bulunuyorum ve siz bu makaleyi okuduğunuz sırada ilgili verilerin artmış olması da kesindir. O halde ISO 26000 neden bu denli ilgi uyandırmaktadır? Cevabı basittir ki bu da zamanı gelen bir standart olması ile açıklanabilir.Dünya genelindeki organizasyonlar ve ilgili paydaşları sosyal sorumluluk davranışı ile gereklilik ve fayda bağ-lamında giderek artan oranda bir farkındalığa sahip ol-maktadırlar. Sosyal sorumluluğun hedefi sürdürülebilir gelişime katkıda bulunmak olarak açıklanabilir.Bir organizasyonun toplum ile ilintili performansı ve çevreye olan etkisi organizasyonların topyekûn perfor-manslarını değerlendirmede giderek artan bir biçimde kritik bir öneme sahip olmaktadır. Bu bağlamda söz konusu durum sağlıklı ekosistemlerin yaratılması, sos-yal eşitlik ve iyi organizasyonel yönetim ile ilgili konu-ların giderek artan biçimde önem arz eder hale gelmesi-nin yansımasıdır. Uzun vadede tüm organizasyonların ilgili aktiviteleri, dünyanın sağlıklı ekosistemlerine ba-ğımlıdır. Organizasyonlar artan bir biçimde paydaşları tarafından incelemeye tabi tutulmaktadır.İnternetin tüm şirketleri denetim altında tuttuğu gü-nümüz dünyasında, toplum ürünlerini geliştirmek adına çalışanlarını suistimal eden şirketleri kabul etme-yecektir. Yoğun çalışma ve suistimal arasındaki farkı ya-ratan ana kriter yeterli ödeme, uygun iş koşulları, sağlık ve güvenlik faktörleri ve sosyal güvenliktir.İşgücü uygulamaları sosyal sorumluluk konusunda ISO 26000’de tarif edilen yedi ana maddeyi kapsamaktadır ki bunlar, insan hakları, çevre, adil operasyon uygula-maları, tüketim sorunları, kurumsal yönetim, çalışma uygulamaları, toplum katılımı ve gelişimdir. İlave olarak, standart sosyal sorumluluk bağlamında 37 sorun ve 7 kapsayıcı prensibin altını çizerek yöne-ticilerin sosyal sorumluluğu anlayabilmeleri ve işlerine olan etkilerini kavrayarak ISO 26000 standardından nasıl daha iyi faydalanılabilecekleri noktasında tüm ih-tiyaçlara cevap veren “tek çözüm ortağı” temelli destek sağlamaktadır.O halde? ISO 26000 sürekli olarak dalgalanma halin-deki pazarda ayakta kalabilmek için tam olarak nasıl bir destek sağlayabilir? ISO 26000 standardının uy-gulamaya geçmesi ile birlikte organizasyonların sosyal sorumluluk bağlamında performanslarını artırmalarına destek olacak önemli alanlar aşağıdaki şekildedir;

in both public and private sectors, and captures the attention of young people via social media?Th e answer is ISO 26000, Guidance on social responsibility. A recent Google search I did for Internet hits on the standard came up with more than 4.6 million and, by the time you are reading this article, this fi gure has certainly increased. Why is ISO 26000 creating such intense interest? Quite simply, it is a standard whose time has come.Organizations around the world, and their stakeholders, are becoming increasingly aware of the need for and benefi ts of socially responsible behaviour. Th e objective of social responsibility is to contribute to sustainable development.An organization’s performance in relation to the society in which it operates and to its impact on the environment has become a critical part of measuring its overall performance and its ability to continue operating eff ectively. Th is is, in part, a refl ection of the growing recognition of the need to ensure healthy ecosystems, social equity and good organizational governance. In the long run, all organizations’ activities depend on the health of the world’s ecosystems. Organizations are subject to greater scrutiny by their various stakeholders.In today’s world, where Internet puts all companies under scrutiny, society will just not accept that a company exploits people to develop its products. Th e diff erence between hard work and exploitation depends on criteria like adequate pay, working conditions, health and safety factors, and social protection. Labour practices comprise just one of the seven core subjects of social responsibility defi ned in ISO 26000, along with human rights, the environment, fair operating practices, consumer issues and community involvement and development. In addition, the standard examines 37 underlying issues of social responsibility and seven overarching principles, making it a “one-stop shop” for managers who want to understand social responsibility, how it impacts their business and how to get the best out of ISO 26000.So what? How exactly can ISO 26000 help organizations to survive in today’s turbulent markets? Implementing ISO 26000 can help to improve an organization’s performance in social responsibility in crucial areas including the following:

ODAK

16

Page 17: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Competitive advantage Reputation Ability to attract and retain workers or members,

customers, clients or users Maintenance of employees' morale, commitment and

productivity View of investors, owners, donors, sponsors and the

fi nancial community Relationship with companies, governments, the

media, suppliers, peers, customers and the community in which it operates

Over the years, numerous models and codes for “corporate social responsibility” have been developed at company and national levels. How does a CEO navigate through this maze of possibly confl icting guidance and requirements? ISO 26000 provides a solution because one of the features that makes it diff erent is the extent of international agreement that produced the standard. Th e guidance in ISO 26000 is based on consensus among 99 countries and 42 international organizations from both public and private sectors. Turkey was one of the ISO member countries who took part in the development of ISO 26000, which was launched in 2010. Turkey took a wise decision to be involved because a survey carried out in the third quarter of 2012 revealed that at least 64 countries had adopted ISO 26000 as a national standard and that another 20 were in the process of doing so. In addition, it was already available in 23 languages. Another indicator of the huge interest in ISO 26000 is that in mid-March 2013, there had been more than 158 550 visits to the ISO website ISO 26000 landing page, including more than 62 000 to the brochure, Discovering 26000, and more than 35 000 to the companion brochure, ISO 26000 project overview.But why such interest in ISO 26000? An essential point is its link to sustainable development.Today, sustainability is the name of the game. Sustainable operations for organizations means not only providing products and services that satisfy the customer, and doing so without jeopardizing the environment, but also operating in a socially responsible manner. Pressure to do so comes from customers, consumers, governments, associa tions and the public at large. At the same time, far-sighted organizational leaders

• Rekabet Avantajı• Saygınlık• Çalışanların, üyelerin, müşterilerin ya da kullanıcıla-

rın ilgisinin sağlanması ve elde tutulabilmesi• Çalışanların bağlılığının, verimliliğinin ve moralleri-

nin himaye edilmesi• Yatırımcıların, şirket sahiplerinin, bağışçıların, spon-

sorların ve de finans camiasının görüşleri• Şirketlerle, devletle, basınla, tedarikçilerle, grup üye-

leriyle, müşterilerle ve de içerisinde bulunduğu top-lumla ilişkiler.

Yıllar içerisinde sosyal sorumluluk noktasında birçok model ve kod gerek şirket gerekse de ulusal seviyede geliştirilmiştir. Bir Yönetim Kurulu Başkanı bu çelişki-lerle dolu yükümlülüklerin olduğu labirent içerisinde yolunu nasıl bulacaktır? ISO 26000’in çözüm sağladığı konu, standart üzerinde genişletilmiş farklı özellikle-rin bir uluslararası mutabakatı olmasıdır. ISO 26000 rehberi toplamda 99 ülke ve gerek özel gerekse kamu sektöründen 42 uluslararası organizasyonun konsensü-sü ile oluşturulmuştur. Türkiye 2010’da başlayan ISO 26000 geliştirme grubu üyelerinden biridir.Türkiye bu oluşuma dahil olarak akıllıca bir adım at-mıştır ki 2012’nin üçüncü çeyreğinde yapılan bir araş-tırmaya göre en az 64 ülkenin ISO 26000 standardını ulusal standart olarak kendilerine adapte ettiği ve 20 ülkenin ise söz konusu adaptasyon sürecinin içerisin-de olduğu belirtilmiştir. Buna ek olarak, hâlihazırda toplamda 23 dilde yararlanmak mümkündür. ISO 26000’e olan büyük ilgi Mart 2013 ortalarında vuku bulmuş olup toplamda ISO web sitesine ISO 26000 ile ilgili 158.550 ziyaret ki bunun 62.000 tanesi broşü-re yöneliktir, 26000’i sayfayı keşfetmek ve 35.000’den fazla tamamlayıcı broşür ve ISO 26000 proje genel tas-lak ziyareti gerçekleştirilmiştir.Fakat neden ISO 26000 bağlamında böyle bir ilgi bu-lunmaktadır? Önemli nokta sürdürülebilir gelişme ile ilgili olan bağlantısıdır.Günümüzde sürdürülebilirlik oyunun adıdır. Organi-zasyonlar için sürdürülebilir operasyonlar sadece ürün temin etmek ve müşteri memnuniyetini gerçekleştir-mek anlamında olmayıp tüm bu söylenenleri çevreye zarar vermeden ve sosyal sorumluluk anlayışı içerisinde gerçekleştirmektir.Bu konuda baskı müşterilerden, tüketicilerden, hü-kümetlerden ve kuruluşlardan ve genel anlamda top-lumdan gelmektedir. Aynı zamanda vizyon sahibi, ileri görüşlü liderler sürdürülebilir başarının güvenilir iş uygulamaları, muhasebe kayıtlarında sahtekarlığın yapılmaması ve iş gücü istismarının önlenebilmesi ile

17 MAYIS 2013

Page 18: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

recognize that lasting success must be built on credible business practices and the prevention of such activities as fraudulent accounting and labour exploitation.On the one hand, there has been a number of high-level declarations of principle related to social responsibility and, on the other, there are many individual social responsibility programmes and initiatives. Th e challenge is how to put the prin ciples into practice and how to implement social responsibility eff ec tively and effi ciently when even the understanding of what “social responsibility” means may vary from one programme to another. In addition, previous initiatives have tended to focus on “corporate social responsibility (CSR)”, while ISO 26000 provides social responsibility (SR) guidance not only for business organizations, but also for public sector organizations of all types.ISO’s expertise is in developing harmonized inter-national agreements based on double levels of consensus – among the principal categories of stakeholder, and among countries (ISO is a network of the national standards bodies of 163 coun tries). ISO 26000 distils a globally relevant understanding of what SR is and what organizations need to do to operate in a socially responsible way.A second point is that ISO 26000 is a truly comprehensive document that helps all types of organization – regardless of their size, activity or location – to operate in a socially responsible manner by providing guidance on : Concepts, terms and defi nitions relating to social

responsibility Th e background, trends and characteristics of social

responsibility Principles and practices relating to social responsibility Core subjects and issues relating to social responsibility Integrating, implementing and promoting socially

responsible behaviour throughout the organization and Its sphere of infl uence Identifying and engaging with stakeholders Communicating commitments and performance

related to social responsibilityA third point is that developing the standard was a truly inclusive process that took into account all points of view and expertise.

mümkün olabildiğinin farkındadırlar.Öte yandan, sosyal sorumluluk ile ilgili olarak birçok üst düzey prensip deklarasyonu ve kişisel anlamda sos-yal sorumluluk program ve girişimleri bulunmaktadır. Bu durumda karşı karşıya bulunulan en zor durum be-lirtilen prensiplerin sosyal sorumluluğun anlaşılmasın-da bile birçok program tarafından farklı tanımlamalar olduğu halde pratikte nasıl uygulanabilir hale getirile-ceği ve sosyal sorumluluğun etkili ve efektif olarak nasıl adapte edileceğidir.İlave olarak, daha önceki girişimler “kurumsal sosyal sorumluluk” (CSR) konusunda odaklanırken ISO 26000 sosyal sorumluluk (SR) rehberliği konusunu sa-dece işletme organizasyonları için değil her türlü kamu kuruluşunu da içine alacak şekilde tanımlamaktadır.ISO’nun uzmanlığı ülkeler ve paydaşlar arasında ikili konsensüs sağlanmış uluslararası anlaşmaları uyumlu hale getirmeyi geliştirmektir. (ISO 163 ülkedeki stan-dardizasyon kurumlarının işbirliği ağıdır)ISO 26000 sosyal sorumluluğunun global olarak ifade ettiği tanımlamayı damıtır ve organizasyonların sosyal sorumluluk anlayışı ile hareket etmek için neleri yap-maları gerektiğini ifade eder.Bir ikinci nokta ise ISO 26000 standardı kapsamlı bir dokümantasyon olup tüm organizasyonlara iştigal et-tiği alana ya da büyüklüğüne bakılmaksızın sosyal so-rumluluk bilinci ile hareket ederek çalışmasını, aşağıda belirtildiği şekilde yardımcı olarak sağlamaktadır;• Sosyal sorumluluk ile ilgili konseptler, terminoloji-

ler, ve tanımlamalar• Sosyal sorumluluk geçmişi, eğilimler ve karakteris-

tikleri• Sosyal sorumluluk prensip ve uygulamaları• Sosyal sorumluluk ile ilgili ana konular ve sorunlar• Sosyal sorumluluk davranışının organizasyon içeri-

sinde entegre edilmesini, uyarlanmasını reklamının yapılmasını ve etki sahasının belirlenmesi

• Sosyal sorumluluğun tanımlanması ve paydaşlarla angaje edilmesi

• Sosyal sorumluluk için iletişim ve performans taah-hütleri

Bir üçüncü nokta ise standardın geliştirilmesinin tama-men bir iç işleyiş prosedürü olmasından dolayı tüm ta-rafl arın görüş ve uzmanlıklarının alınarak sorumluluk verilmesidir.ISO 26000 Standardını geliştiren sosyal sorumluluk “ISO Çalışma Grubu Üyeliği” bugüne kadar bir ISO Standardı geliştirilmesindeki süreçte yer alan en kap-samlı paydaş ve temsil ağını temsil etmektedir.

ODAK

18

Page 19: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Th e membership of the ISO Working Group on Social Responsibility that developed ISO 26000 was the largest and the most broadly based in terms of stakeholder representation of any single group formed to develop an ISO standard.

Six main stakeholder groups were represented: industry; government; labour; consumers: nongovernmental organiza tions; service, support, research and others, as well as a geographical and gender-based bal ance of participants.

At the same time, it took account of the best work on SR already carried out and involved as partners the organizations responsible for this work. Th e guidance in ISO 26000 draws on best practice developed by existing public and private sector SR initiatives. It is consistent with and complements relevant declarations and conventions by the United Nations and its constituents, notably the International Labour Organization (ILO), with whom ISO established a Memorandum of Un derstanding (MoU) to ensure consistency with ILO labour standards. ISO also signed MoUs with the United Nations Global Compact Offi ce (UNGCO) and with the Organisation for Economic Co-operation and Development (OECD) to enhance their cooperation on the development of ISO 26000.

It is important to note that ISO 26000 is not a management system standard. It is not intended or appropriate for certifi cation purposes or regulatory or contractual use. Any off er to certify, or claims to be certifi ed, to ISO 26000 would be a misrepresentation of the intent and purpose and a misuse of this International Standard.

So where has our journey in the ISO time machine taken us? Right up to the present, with a perspective on the future. Th e survival of an organization depends on the three pillars of sustainable development: economic, environmental and social. ISO 26000 provides a solid foundation for the social dimension, with clear links to the economic and environmental dimensions. It is a practical tool for organizations large and small, in production and in services, in public and in private sectors, to move from good intentions about social responsibility to good actions. And implementing ISO 26000 will provide benefi ts for themselves and for their customers and stakeholders.

Altı ana paydaş grup temsil edilmiş olup bunlar: En-düstri, Hükümet, İşçi, Tüketiciler, Sivil Toplum Örgüt-leri, Hizmet Sektörü, Destek ve Araştırma Kuruluşları ve diğerleri olup söz konusu gruplar coğrafi ve cinsiyet faktörleri bağlamında dengeli katılımcı gruplarından oluşturulmuştur.Aynı zamanda, hali hazırda sosyal sorumluluk alanında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarda bu çalışmada sorumluluk almışlardır. ISO 26000 rehberi bünyesin-de sosyal sorumluluk noktasında bugüne kadar gerek kamu gerekse de özel sektör tarafından geliştirilmiş tüm ve en iyi uygulamaları bulundurmaktadır. Aynı zamanda söz konusu rehber Birleşmiş Milletler ve il-gili bileşenlerinin yayımladığı tüm deklarasyon ve an-laşmalarla uyumlu olup özellikle Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) standartları ile uygunluk göstermektedir ki ISO bu konu ile ilgili uyum gösterebilme noktasında kendi içerisinde bir “Mutabakat Muhtırası” (MOU) da yayımlamıştır. ISO aynı zamanda “Birleşmiş Milletler Global Anlaşma Ofisi” ve “Ekonomik İşbirliği ve Kal-kınma Örgütü” (OECD) de “Mutabakat Muhtırası” dokümanlarını ilgili standardın daha da geliştirilebil-mesi adına imzalamıştır.ISO 26000 Standardının bir yönetim standardı ol-madığını ifade etmemiz gerekmektedir. İş bu standart sertifikasyon, düzenleme ya da sözleşme bağlamında kullanılmak üzere geliştirilmemiştir. Bununla ilgili her-hangi bir sertifikasyon teklifi ya da ISO 26000 standar-dına sahip olunduğunun ifade edilmesi bu u luslararası standardın yanlış bir biçimde sunulması ve kullanılma-sı şeklinde olacaktır.Bu durumda ISO zaman makinesi içerisindeki yolcu-luğumuz bizi nereye götürmüştür? Bir gelecek perspek-tifi ile tam da günümüze. Bir organizasyonun hayatta kalabilmesi sürdürülebilir kalkınmanın 3 temel ayağına sahip olabilmesi ile mümkündür: Ekonomik, Çevresel ve Sosyal. ISO 26000 sosyal boyut konusunda sahip olduğu ekonomik ve çevresel boyutlarla birlikte sağlam bir temel sağlamaktadır. Bu standart sosyal sorumlu-lukla ilgili niyetleri gerçek ve somut hareketlere dönüş-türmede kamu ya da özel sektör, küçük ya da büyük nitelikte organizasyon ya da üretim ve hizmet alanla-rında faaliyet gösteren kuruluşların kullanımı açısından pratik ve temel bir araç olarak faaliyet gösterebilecek-tir. Öte yandan ISO 26000 standardının uygulanması hem kendileri hem de müşteri ve paydaşları açısından da faydalar sağlayacaktır.

19 MAYIS 2013

Page 20: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Social Responsibility and Sustainable Development

J ust by a simple search on Internet of the term ‘Social Responsibility’, around 346 million results have been retrieved in 0.24 seconds. Th is prompts

both that the world is a ‘Global Village’ (with 30 % of the population as Internet users) and the increased importance social responsibility is having nowadays.

Th e impacts organizations are having on people, community and the environment, the global nature of environmental or health issues, the poverty alleviation concerns, the interdependence and inter-linkage from the economic and fi nancial point of view determine growing expectations of the consumers, clients, employees, shareholders, investors, business partners, community and governments towards responsible acts, transparency and ethical behaviour. Th e economic crisis and its fi nancial consequences have, to some degree, impacted the confi dence and levels of trust in business. Th ese have focused public attention on the social and ethical performance of organizations.

Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilir Kalkınma

Sosyal sorumluluk ile ilgili olarak internet’te ba-sit bir arama yaparak yaklaşık 346 milyon yanı-ta sadece 0,24 saniye içerisinde ulaşılmaktır. Bu

durum dünyanın “Küresel bir Köy” (Dünya nüfusu-nun % 30’u internet kullanıcısıdır) olduğu gerçeğini ve sosyal sorumluluk kavramının günümüzde gittikçe artan önemini ortaya koymaktadır. Organizasyonların insanlar, toplum ve çevre üzerindeki etkileri, çevresel ve sağlık sorunlarının küresel doğası, fakirliğin artması ile ilgili endişeler, tüketicilerin ekonomik ve finansal görüşleri doğrultusunda büyüyen karşılıklı ve bağlan-tılı ihtiyaçları, müşteriler, çalışanlar, paydaşlar, yatı-rımcılar, iş ortakları, toplum ve hükümetler üzerinden ilerleyen sorumlu davranışlar, şeff afl ık ve etik davra-nışlar. Ekonomik kriz ve getirdiği finansal sonuçları, bir dereceye kadar, iş dünyasına inanç ve güven nok-tasında etki etmiştir. Tüm bunlar toplumun sosyal ve etik anlamda organizasyon performanslarına yönelik odaklanması sonucunu beraberinde getirmiştir.

Küreselleşme, bilgiye çabuk bir şekilde ulaşım, ko-

Sosyal Sorumluluğu AnlamakUnderstanding Social Responsibility

ODAK

20

Tatiana CHIROSCAIQNet Teknik Müdürü IQNet Technical Manager

Page 21: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

SOME FACTS AND FIGURES

• Although child labour is in decline, it still aff ects 1 in 8 children (1 in 14 in the case of hazardous work).• Some 21 million people are estimated to be subject to forced labour and around 1 million to traffi cking.• Across the world only 30% of workers have access to social insurance.• Work related accidents and diseases kill an average of 6’000 people a day, or 2.2 million a year.• Th e share of the population of the developing world living on less than US$ 1.25 a day (in purchasing power parity, or

PPP) fell from 52% in 1981 to 22% in 2008, or from 1.94 billion to 1.29 billion people.• Global mean temperature has continued to increase and was, in 2007, 0.8o C above pre-industrial levels.• Turkey’s Public Employment Agency has expanded vocational training enrollment almost tenfold since 2007, deliver-

ing close to 250’000 courses in 2011.• Most people feel strongly that their job be meaningful and contribute to society. A 2005 survey on 29 countries asked

people about the characteristics that they valued in their jobs. Over three-quarters reported that is important to have a job that is useful to society, and a similar share agreed that it is important that their jobs help other people.

• 13 of the 30 largest stock exchanges in the world provide sustainability reporting guidance to listed companies.Sources: - World Bank. 2012. World Development Report 2013: Jobs. Washington, DC: World Bank. DOI: 10.1596/978-0-

8213-9575-2- Turn Down the Heat: Why a 4°C Warmer World Must be Avoided. November 2012. A report for the World Bank by

the Potsdam Institute for Climate Impact Research and Climate Analytics- Promoting Standards for responsible investment in value chains - Report to the high level Development Working

Group, September 2011, Interagency Working Group on the Private Investment and Job Creation Pillar of the G20 Multi-Year Action Plan on Development.

BAZI VERİ VE RAKAMLAR• Çocuk İşçiliği azalma trendinde olsa da, bu durum her 8 çocuktan 1 tanesini etkilemektedir. (Her 14 çocuktan 1

tanesi tehlikeli işlerde çalışmaktadır.)• Yaklaşık 21 milyon insan zorla çalıştırılmakta olup 1 milyon kişinin ise insan kaçakçılığına maruz bırakıldığı tahmin

edilmektedir. • Dünya genelinde, çalışanların sadece % 30'u sosyal sigortaya erişebilmektedir. • Dünya genelinde, iş kazaları ve meslek hastalıkları günde ortalama 6000, yıllık ise 2,2 milyon kişinin ölümüne sebep

olmaktadır.• Dünyanın gelişmekte olan kısmında yaşayan nüfusun gelirden aldığı pay günlük USD 1,25’in altında kalmaktadır.

(Satın alma Paritesi ya da Satın Alma Gücü 1981’de % 52 iken 2008’de % 22’ye gerilemiştir, ya da diğer bir ifade ile 1,94 milyar kişiden 1,29 milyar kişiye düşmüştür)

• Küresel ortalama sıcaklık değerleri yükselmeye devam etmekte olup 2007 yılı itibari ile sanayileşme öncesi verilere kıyasla 0.8°C olarak ölçülmüştür.

• İŞKUR, mesleki eğitim kurslarının oranını 2007 itibari ile toplamda on misli artırmış olup 2011 itibari ile toplamda 250.000 kurs düzenlemiştir.

• İnsanların birçoğu işlerinin anlamlı olduğu ve topluma katkı sağladıkları konusunda beyanda bulunmuşlardır. 2005 yılında toplamda 29 ülkede gerçekleştirilen bir araştırmada insanlara çalıştıkları işleriyle ilgili olarak değer verdikleri özelliklerin belirtilmesi istenilmiştir. Sonuç olarak ankete katılanların 4’te 3’ü topluma katkı sağlayacakları bir işe sahip olmanın öneminden bahsetmişler ve bir o kadarı da çalıştıkları işlerin diğer insanlara katkıda bulunuyor olduğunu bilmelerinin önemine vurgu yapmışlardır.

• En büyük 30 borsadan 13 tanesi listelerinde yer alan şirketlere sürdürülebilirlikle ilgili raporlama rehberi temin ettik-lerini belirtmektedir.

21 MAYIS 2013

Page 22: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

lay iletişim tüm dünyada kişilerin ve grupların görüş bildirmesine, değerlendirmesine ve dünya genelinde organizasyonel politikaların ve yapılan işlerin karşılaş-tırılabilmesine olanak sağlamaktadır.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı 2012 Dünya Yatırım Raporuna göre “sürdürülebilir kalkınmayı temin eden yatırımın mobilize hale getiril-mesi konusu tüm ülkeler için önceliklidir. Hükümet-ler daha geniş kapsamlı ve karmaşık gelişim politikası gündemine sahip olduklarından, bir yandan elverişli yatırım ortamını oluşturmaya ve korumaya çalışırken, bir yandan da yeni nesil yatırım politikaları ortaya çıkmaktadır”. “Yeni nesil” yatırım politikaları yatırımı çekerek ve bundan fayda sağlayarak iç büyüme ve sür-dürülebilir kalkınmaya odaklanmaktadır”.

Sürdürülebilir kalkınma, bir yandan toplumun ihti-yaçlarını karşılarken bir yandan da gezegenin ekolojik limitleri içerisinde kalarak, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılamasını tehlikeye atmamaktır. Sür-dürülebilir kalkınmanın üç boyutu bulunmaktadır ki bunlar ekonomik, sosyal ve çevresel olarak tanımlana-bilir ve tüm bunlar birbirleri ile bağlantılıdır. Sosyal sorumluluk sürdürülebilir kalkınma ile bağlantılıdır. Sorumluluk bilinci olan organizasyonların ana hedefi sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlamaktır.

ISO 26000 - Sosyal Sorumluluğu Organizasyonların Faaliyetleri ve Kararları içerisine Entegre eden Araçtır

2010 Kasım’da yayımlanan ISO 26000 Sosyal Sorum-luluk Uluslararası Rehber Standardı, uluslararası ka-muoyuna ve özellikle paydaşları ile ilgili olarak organi-zasyonlara kesin bir etki yapmıştır. Standart ISO’nun bugüne kadar bir araya gelmiş en kapsamlı çalışma grubunun, 99 ülkeden 660 delegenin (450 uzman ve 210 gözlemci) ve 42 uluslararası organizasyonun cinsiyet dengesi ve bölgesel paydaşlara (hükümet, si-vil toplum kuruluşları, endüstri, tüketici grupları, işçi, hizmet, destek ve dünyanın çeşitli bölgelerinden araş-tırma organizasyonları) odaklanarak yaptığı 5 yıllık çalışmasının ürünüdür.

Bu çalışma “kurumsal sosyal sorumluluk” kavramını daha geniş kapsamlı “sosyal sorumluluk” konseptine dönüştürmüştür ve söz konusu rehber standart, temel prensipleri hem kamu hem de özel sektör için ortaya koymaktadır.

Th e globalization, availability and quick access to information and facilitated communication enable persons and groups around the world to view, evaluate and compare the activities, practices and policies of organizations worldwide.

According to UNCTAD World Investment Report for 2012 conclusions, “mobilizing investment and ensuring that it contributes to sustainable development is a priority for all countries. A new generation of investment policies is emerging, as governments pursue a broader and more intricate development policy agenda, while building or maintaining a generally favourable investment climate. “New generation” investment policies place inclusive growth and sustainable development at the heart of eff orts to attract and benefi t from investment.”

And sustainable development is about meeting the needs of society while living within the planet’s ecological limits and without jeopardizing the ability of future generations to meet their needs. Sustainable development has three dimensions – economic, social and environmental – which are interdependent.

Social responsibility is closely linked to sustainable development; As the main objective of socially responsible organizations should be to contribute to sustainable development.

ISO 26000 – A Tool for Integrating Social Responsibility in the Activities and Decisions of Organizations

Th e publication of the ISO 26000 International Standard Guidance on Social Responsibility, in November 2010, has had a defi nite impact on international society and, in particular, in the way in which organizations relate to their stakeholders. Th e standard was the result of a 5 years’ work of the ISO’s largest group ever involving 660 delegates (450 experts and 210 observers), from 99 countries and 42 international organizations, with a focus on balance in terms of gender and regional stakeholders (government, NGOs, industry, consumer groups, labour, service, support, research organizations around the world).

It has shifted the focus from “corporate social responsibility” towards the broader “social responsibility” concept as the standard lays down guidance and the basic principles on which business but also public sector organizations’ social responsibility must be grounded.

ODAK

22

Page 23: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

2012 yılında yapılan ISO 26000 aktivite araştırması-na göre ISO 26000 standardı bir ulusal standart ola-rak 64 ülkede kabul edilmiş durumda olup, toplamda 24 dilde mevcuttur. Standart aynı zamanda aşağıdaki kurumlarca da kullanılmıştır;• Avrupa Komisyonu CSR Politikası (2011) uyarınca

referans olarak• Çok uluslu kuruluşlar için OECD ana esaslarının

revizyonu süresince• Birleşmiş Milletler (UN) küresel anlaşma metninde

çapraz referans listesi olarak• CSR için Normapme ile ilgili SME Rehberi

Standart, sosyal sorumluluğu organizasyonun sorum-luluğu olarak ele alır ve kuruluşun karar ve faaliyet-lerinin toplum ve çevre üzerindeki etkilerini, şeff afl ık ve etik davranışlar üzerinden tanımlamaktadır: Buna göre;• Sağlık ve toplumun refahı dahil olmak üzere sürdü-

rülebilir kalkınmaya katkıda bulunur• Paydaşların beklentilerini göz önünde bulundurur• Uygulanabilir hukuk ve uluslararası davranış kural-

ları ile uyumlu olması ve• Organizasyonlarla entegre olması ve bunun ilişkiler

noktasındaki pratiği

ISO 26000:2010 daha geniş bir alandan organizasyon seviyesine kadar rehberlik katkısı yapar, örneğin ulusal sosyal sorumluluk- sosyal sorumluluk prensiplerinin etkin faaliyetler haline getirilmesi ve dünya çapında en iyi sosyal sorumluluk uygulamalarını kamuoyu ile paylaşır.

IQ Net Sosyal Sorumluluk ve Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemleri Sertifikasyonu

Genel anlamda yoğun bir şekilde gündeme getirilme-sine rağmen, organizasyonların, grupların ve kişilerin sosyal sorumluluğa bakış açıları, kavrayışları ve uygu-lamaları farklılıklar göstermektedir.

ISO 26000, sosyal sorumluluk kavramının pratik uy-gulanış prensipleri ve asgari gereklilikleri hakkında hükümler içermez ve organizasyonlar tarafından bu tip prensipleri uygulama istekleri açısından belgelen-dirilemez.Organizasyonlar açısından zorluk, farklı paydaşların çelişen beklentileri ile uyum göstermeleri noktasında,

According to the 2012 Survey of ISO 26000 activities of the ISO 26000 Post Publication Organization, the standard was adopted as national standard in at least 64 countries and is available in 24 languages. It is further used:

- As a reference in the European Commission CSR Policy (2011);

- During the revision of the OECD Guidelines for Multinational Enterprises;

- As a cross-reference list to UN Global Compact;

- For NORMAPME’s SME Guide to CSR.

Th e standard defi nes social responsibility as the responsibility of an organization for the impacts of its decisions and activities on society and the environment, through transparent and ethical behavior that:

- Contributes to sustainable development, including health and the welfare of society;

- Takes into account the expectations of stakeholders;

- Is in compliance with applicable law and consistent with international norms of behavior; and

- Is integrated throughout the organizations and practiced in its relationships.

ISO 26000:2010 provides guidance, ranging from the broader level - i.e. national SR policies - to the organization level, to translate social responsibility principles into eff ective actions and shares best practices relating to social responsibility, globally.

IQNet SR 10 and the Certifi cation of Social

Responsibility Management Systems

However, although widely used and claimed, organizations, groups and individuals’ understanding, interpretation, perception and practices related to social responsibility vary.

ISO 26000 does not contain provisions for determining the minimum requirements for the practical implementation of the social responsibility principles and cannot be certifi ed by organizations that are willing to demonstrate compliance with such principles.

Th e challenge remains for organizations, where variations in specifi c expectations and requirements for

23 MAYIS 2013

Page 24: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

değişkenlerin spesifik ve gerekliliklerin farklı olma-sının yarattığı karmaşa, kaynakların etkin olmayan şekilde kullanılması durumlarında sürdürülebilir kal-kınmanın sürüncemede kalmasıdır.

Sadece yasal yükümlülükleri yerine getirmek, daha büyük bir hedef olarak bir kuruluşun temel strate-jisinin bir parçası mahiyetindeki sosyal sorumluluk yönetimin oluşturulmasında bazı durumlarda yetersiz kalır.

Organizasyonlar ISO 26000 prensiplerini günlük ak-tivitelerinin bir parçası haline getirebilmek ve önerileri entegre etmek noktasında bir model desteğine ihtiyaç duymaktadırlar.

2011 yılında, IQ Net Kuruluşu ortaklarının da desteği ile “IQ Net SR10” adı altında uluslararası bir sosyal sorumluluk yönetim sistemi standardı geliştirmiş ve uygulamaya koymuştur. Söz konusu yükümlülükler, RS10 spesifikasyonu altında IQNet ortağı AENOR (İspanya) tarafından yayımlanmıştır. Bu noktada amaç, sosyal sorumluluk yönetiminin organizasyon-ların iş stratejileri içerisine entegre edilmesi olup, gerçekleştirilen başarıların sahip olunan sertifikasyon yolu ile iletişiminin sağlanmasıdır.

demonstrating compliance among diff erent stakeholders very often causes confusion, confl icting expectations and ineffi ciencies in use of resources required to demonstrate compliance, which may lead to a drag on sustainable development. Simply complying with legal requirements, sometimes also falls short of the greater objective to establish socially responsible management as part of an organization’s fundamental strategy.

Organizations need models to support them integrating the recommendations, guidelines and principles of ISO 26000 in their day-to-day activities.

In 2011, IQNet Association in cooperation with its Partners, have developed and launched the IQNet SR10 international standard Social Responsibility Management Systems. Requirements, based on the RS10 specifi cation issued by IQNet Partner AENOR (Spain). It is aimed to integrate social responsibility management into organizations’ business strategy and to communicate the achievements obtained through certifi cation.

IQNet SR10 standard:

- Is a management tool incorporating social responsibility requirements, based on the PDCA cycle of continual improvement;

IQNet – Th e International Certifi cation Network

IQNet, through its worldwide network, is the leading local and global provider of innovative solutions, value adding assessment and certifi cation services.

- Network of 37 Partners –well-known, reputable and prominent certifi cation bodies in their home mar-kets

- TSE – Turkish Standards Institution – is the IQNet Partner in Turkey

- Head Offi ce – Bern, Switzerland

- Over 200 subsidiaries worldwide

- Over 310’000 management systems certifi cates

- Around one-quarter of all Management System certifi cations worldwide are issued through IQNet partners

IQNet – Uluslararası Belgelendirme Ağı

Dünya çapındaki ağı ile IQNet, yenilikçi çözümler, artı değer getiren değerlendirmeler ve belgelendirme-hizmetleri ile lider bir yerel ve küresel hizmet sağlayıcıdır.

- 37 Ortaklı Ağ–Kendi piyasasında iyi tanınan, itibarlı ve öne çıkan belgelendirme kuruluşları

- TSE – Türk Standardları Enstitüsü–IQNet’in Türkiye’deki Ortağıdır

- Merkez Ofi s– Bern, İsviçre

- Dünya çapında 200’den fazla şube

- 310.000 yönetim sistemi sertifi kası

- Dünya çapında düzenlenen bütün Yönetim Sistemi Sertifi kalarının yaklaşık 4’te biri IQNet Ortakları tarafından düzenlenmiştir.

ODAK

24

Page 25: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

- Includes the principles, directives and recommendations established in the International Standard ISO 26000 Guidance on Social Responsibility*;

- It is based on the principles and directives detailed in the international recommendations made by the ILO, UN, EU and on the general principles of social responsibility, which integrate financial-economic management and good governance issues, along with environmental and social matters;

- Can be applied by all organizations regardless of their size, complexity, sector of activity, public or private;

- Can be integrated and is compatible to other management systems such as quality management systems (ISO 9001), environmental management systems (ISO 14001), occupational health and safety management systems (OHSAS 18001), social accountability management systems (SA8000) to name a few;

- Addresses all societal stakeholders.

* Note: Although ISO 26000 was used as a basis for the establishment of this specifi cation, its implementation and certifi cation cannot be used by an organization to claim conformity to ISO 26000.

Th e IQNet SR 10 standard establishes requirements for defi ning, implementing, maintaining and improving a social responsibility management system, thus to integrate social responsibility within the organization and to contribute to sustainable development, taking into account stakeholders’ needs and expectations, in order to show the capacity of an organization to fulfi ll, through an ethical and transparent behavior:

- the applicable legal requirements;

- the requirements established in IQNet SR10 standard;

- the organization’s own social responsibility policy, objectives and requirements established with respect to its stakeholders;

- those other own voluntary requirements related to social responsibility adopted by the organization.

Among the benefi ts of implementing and certifying a social responsibility management system in compliance with IQNet SR 10, the following can be summarized:

IQNet SR10 Standardı:

• PUKÖ sürdürülebilir gelişim döngüsü içerisindeki yönetim aracı olup, sosyal sorumluluk gereklilikle-rinin bünyeye katılmasını sağlar.

• Uluslararası ISO 26000 Sosyal Sorumluluk Rehbe-ri bünyesindeki prensipleri, direktifl eri ve önerileri ihtiva eder.

• Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Birleşmiş Mil-letler (UN), Avrupa Birliği (EU) gibi kuruluşlarca direktifl eri ve prensipleri ayrıntıları ile belirlenmiş olan uluslararası önerileri içermektedir ki bunla-ra bütünleşmiş ekonomik ve finansal yönetim, iyi yönetişim ilkeleri ve beraberinde çevresel ve sosyal konular da dahildir.

• Sektördeki faaliyet alanı, boyutu, kamu ya da özel kurum oluşu ya da karmaşıklığı ne olursa olsun tüm organizasyonlar tarafından uygulanabilmekte-dir.

• ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Sistemi ya da SA8000 Sosyal Sorum-luluk Yönetim Sistemi gibi sistemlere entegre edile-bilir ve uyumludur.

• Tüm toplumsal paydaşlara yöneliktir.

Not: ISO 26000 bu standardın temeli olarak kullanıl-mış olsada, herhangi bir organizasyon tarafından uygu-lanması ya da belgelendirilmesi, ISO 26000 uyumlulu-ğuna sahip olunduğu şeklinde beyan edilemez.

IQ Net SR 10 standardı bir sosyal sorumluluk yönetim sisteminin tanımlanması, uygulanması, sürdürülmesi ve sürekli iyileştirilmesi anlamında olup sosyal sorum-luluğu organizasyon içerisine entegre etmek, sürdü-rülebilir kalkınmaya katkıda bulunmak, paydaşların ihtiyaç ve beklentilerini göz önünde bulundurarak bir organizasyonun etik ve şeff af bir yaklaşım gösterebilme kabiliyetini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda,

• Uygulanabilir yasal yükümlülükleri

• IQ Net SR10 standardı içerisindeki belirlenmiş yü-kümlülükleri

• Organizasyonun paydaşları nezdinde oluşturduğu kendi sosyal sorumluluk politikası, hedefl eri ve yü-kümlükleri

25 MAYIS 2013

Page 26: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

• Organizasyon tarafından gönüllü bir biçimde adap-te edilen kendi sosyal sorumluluk yükümlülükleri-ni içermektedir.

Bir sosyal sorumluluk yönetim sisteminin IQ Net SR 10 standardı ile uyumlu olarak uygulanmasının ve belgelendirilmesinin beraberinde getirdiği faydalar aşağıdaki şekilde özetlenebilir;

Liderlik ve Organizasyonel Yönetim Bakış Açısın-dan:

• Organizasyonu sosyal sorumlu olarak tanımlar

• İletişimi artırarak paydaşların ihtiyaç ve beklentile-rinin anlaşılmasını sağlar

• Tüm paydaşların içerisinde yer aldığı daha dengeli bir karar alma sürecini destekler

• ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Sistemi, SA8000 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi ya da Mükemmellik Modellerine (EFQM vb) entegrasyona olanak sağlar

• Organizasyonun risk yönetim faaliyetlerini geliştirir

• Çalışanların bağlılığını, katılımını ve moralini artı-rır

• Çalışanların sağlık ve güvenliğini arttırır

• Çalışanların kurum içinde istihdamının devamının sağlanması, yeni iş gücü temini ve motivasyonunun artırılması gibi konularda pozitif etki sağlar

• Yenilik (Inovasyon) üretir

Sosyal ve Çevresel Bakış Açısından:

• Toplum ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri azaltır

• Sosyal sorumluluk projelerinin ve programlarının başlatılması yönünde teşvik edici rol oynar

• Ekosistem ve biyolojik çeşitlilik alanlarındaki uygu-lamaların teşvik edilmesi üzerinde pozitif anlamda etki yapar.

Finansal ve Ticari Bakış Açısından:

• Rekabetçiliği artırarak kaynaklara, yatırımcılara ve onların ortaklarına daha kolay ulaşma imkanını sağlar

• Bir organizasyonun pozitif anlamda rakiplerinden

From the Leadership and Organizational

Management perspective:

- Positions the organization as socially responsible;

- Improves communication and understanding of expectations and needs of all stakeholders;

- Promotes a more balanced decision-making process that involves all stakeholders;

- Allows integration with management systems based on other standards (ISO 9001, ISO 14001, OHSAS 18001, SA8000, etc.) and excellence models (EFQM, etc.);

- Improves the organization’s risk management practices;

- Increases employees’ loyalty, involvement, participation and morale;

- Improves employees’ health and safety;

- Has a positive impact on the capacity to hire, motivate and retain employees;

- Generates innovation.

From the Social and Environmental Perspective:

- Reduces negative impacts on society and environment;

- Favors the promotion and start-up of social responsibilities initiatives and programs;

- Stimulates the implementation of actions and initiatives that represent a positive impact on ecosystems and biodiversity.

From the Financial and Commercial Perspective

- Improves competitiveness and contributes to accessing

ODAK

26

Page 27: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

funding and relations with investors and partners;

- Supports an organization to positively diff erentiate from its competitors;

- Strengthens the organization’s credibility and image with clients, consumers, shareholders, investors, community;

- Increases savings associated with increased productivity and resource effi ciency, decreased energy and water consumption, reduced wastes and the recovery of valuable by-products;

- Prevents or reduces potential confl icts with consumers on products and services.

IQNet SR 10 certifi cation is deployed by IQNet SR 10 Partners – as TSE Turkish Standards Institution in Turkey - and provides independent assurance and confi dence that an organization’s social responsibility management system has been eff ectively implemented.

Th is confi dence is enhanced through IQNet Partners’ global presence, dominance, credibility and reputation in management systems certifi cation.

Since the launch of the certifi cation scheme, around one year ago, over 20 organizations from Belgium, Bolivia, Czech Republic, Georgia, Peru, Russian Federation and Spain have already demonstrated that they have eff ectively implemented and maintain a social responsibility management system. Besides there are 2 organizations from Turkey which made applications for certifi cation at the time of writing.

Upon the successful completion of the certifi cation process, the certifi ed organizations have obtained the IQNet and IQNet Partner Certifi cate for the Social Responsibility management system, including the right to use the IQNet SR 10 international certifi cation Mark.

As a result of the implementation and certifi cation according to the requirements of IQNet SR 10, these organizations have achieved an eff ective way to demonstrate and communicate in a structured way their commitment, eff orts and results towards implementing the social responsibility principles, actively engaging into stakeholder dialogue and integrating social responsibility in their global organizational strategy.

farklılaşmasını destekler

• Organizasyonun güvenilirliği ve müşterileri, tüketi-cileri, ortakları, yatırımcıları ve toplum nezdindeki imajını güçlendirir.

• Enerji ve su tüketimini azaltarak, atıkların azaltıl-masını ve yan ürünlerin geri dönüşüm oranının artırılmasını sağlayarak verimliliği, kaynak kullanı-mını ve şirket tasarrufl arını artırır

• Ürünler ve hizmetler noktasında tüketicilerle yaşa-nan sürtüşmeleri önler ya da azaltır

IQNet SR10 belgelendirmesi Türkiye’de IQNET or-tağı Türk Standardları Enstitüsü (TSE) aracılığı ile uy-gulamaya alınmakta olup, sosyal sorumluluk yönetim sisteminin etkili bir biçimde uygulanıp uygulanmadı-ğı bağımsız ve güvenli bir şekilde denetlenmektedir.

Söz konusu güven IQNet ortaklarının yönetim sistem belgelendirmesi konularındaki güvenilirlikleri, bilinir-likleri, hakimiyetleri ve küresel anlamda konumlan-mış olmalarından dolayı artmaktadır.

Sertifikalandırma projesinin bir yıl öncesi itiba-ri ile ortaya çıkışı ile birlikte Belçika’dan Bolivya’ya, Çek Cumhuriyeti’nden Gürcistan’a, Peru’dan Rusya Federasyonu’na ve İspanya’ya kadar 20’nin üzerinde organizasyon söz konusu sosyal sorumluluk yönetim sistemini etkili bir biçimde uygulamaya başladığını göstermiştir. Belgelendirme prosedürünün başarılı bir biçimde tamamlanması ile birlikte, belgelendirilen bu organizasyonlar “Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi” noktasında hem IQNet’in hem de IQNet Ortağı Bel-gelendirme Kuruluşunun belgesini almaya ve IQNet SR 10 Uluslararası Belgelendirme Logosu’nu da kul-lanmaya hak kazanmışlardır. Öte yandan Türkiye’den de 2 organizasyon belgelendirme konusunda başvuru-da bulunmuşlardır.

IQ Net SR 10 yükümlükleri gereğince uygulaması gerçekleştirilen belgelendirme sonucunda, söz konusu organizasyonlar konu ile ilgili yapısal taahhütlerini or-taya koymuşlar, sosyal sorumluluk prensiplerini aktif bir biçimde paydaşları ile görüşme şansını elde etmiş-ler ve sonuç olarak da sosyal sorumluluk konusunu organizasyonlarının küresel stratejisi haline getirmiş-lerdir.

27 MAYIS 2013

Page 28: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Sosyal Sorumluluğun bir çok tanımı bulunmak-tadır. Örneğin:

Sürdürülebilir geçim kaynakları için kapasi-tenin oluşturulmasıdır. Kültürel farklılıklara saygı duymak ve çalışanların, toplumun ve yerel yöneti-min becerilerini geliştiren iş fırsatı sunmaktır.

İşletmelerin sosyal ve çevresel değerlerini işlerine ve paydaşlarıyla etkileşimlerine gönüllü olarak entegre etmesidir. (Avrupa Komisyonunun Kurumsal Sosyal Sorumluluk - KSS Tanımı)

Hem çalışanlar ve ailelerinin hem de yerel halk ve toplumun yaşam kalitesini artırırken, etik davran-mak ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmak için işletme tarafından verilen sürekli taahhüttür. (Dünya İş Konseyi )

Bir kuruluşun, kendi karar ve faaliyetlerinin toplum

ve çevre üzerindeki etkilerinden sorumlu olması ve karar oluşturma sürecine sosyal ve çevresel husus-ları dahil etme konusunda istekli olmasıdır. (ISO 26000)

Sürdürülebilir Gelişme ise kısaca “gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme kabiliyetini tehlikeye atmadan şimdiki ihtiyaçların karşılanabilmesine imkan veren ekonomik, sosyal, çevresel ve kurumsal yönetim unsurlarını içeren gelişme” şeklinde tanımlanabilir.

Yukarıdaki tanımlara bakıldığında temel görevin işlet-melere düştüğü anlaşılmaktadır. Peki ama işletmelerin temel amacı nedir? “İşletmelerin temel amacı paydaş-ları için kâr üretmektir.” (Milton Friedman) Bu ta-nımdan yola çıkıldığında işletmelerde sosyal sorum-luluk, kârı artırmak içindir ancak sosyal, çevresel ve ekonomik sorunlara yanıt veren ilke ve değerler ile tamamlandığı sürece.

Aykut KIRBAŞTSE Müşavir

Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilir Gelişme

ODAK

28

Page 29: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Sonuç olarak;

Sürdürülebilir gelişme, herkes için ortak ekonomik, sosyal ve çevresel hedefl eri ifade eder. Sosyal sorumluluk sahibi bir kuruluşun temel ama-cı, sürdürülebilir gelişmeye katkıda bulunmak olma-lıdır.

Sosyal Sorumluluk Nereye Doğru Gidiyor?

• Küreselleşme, hareket serbestliği ve erişilebilirlik, iletişim imkanlarının artması sonucu artık kuruluş-ların aldığı kararlar ve gerçekleştirdiği faaliyetleri öğ-renmek tüm paydaşlar için çok kolaylaşmıştır. Bu-nun sonucu olarak kararlar ve faaliyetler daha geniş kitleler tarafından değerlendirmeye tabi olmakta ve farklı yerlerdeki veya kuruluşlardaki politika ve uy-gulamalar kolaylıkla kıyaslanabilir hale gelmektedir. Özellikle çevresel ve sağlıkla ilgili konuların küresel yapısı ve etkisi, kuruluşların toplum ve çevre üze-rindeki etkilerinin artması, krizin etkilerinin savun-masız gruplar üzerinde daha fazla olması vb diğer sebeplerden dolayı özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüketici, müşteri, yatırımcı, çalışanlar, kısacası tüm paydaşların hukukun üstünlüğüne say-gı duyan, yasalara uyumunda ötesinde faaliyetler ve yasal bağlayıcılığı olmayan yükümlülüklerin kabulü ve etik değerlere önem veren Sosyal Sorumluluğu talep etmesi yönünde bir yaklaşımı ortaya çıkarmış-tır. O zaman sonuç olarak, bir kuruluşun herhangi bir karar veya faaliyetiyle ilgili olan birey veya grubu paydaş olarak tanımlarsak, paydaşların işletmeler-den beklentisi ise etik davranış sergileyen yani ge-nel kabul görmüş ilkelere göre doğru veya belirli bir durum kapsamında iyi olan ve uluslararası davranış normları ile uyumlu olan tavır sergileyen işletmeler-dir şeklinde özetleyebiliriz.

Yukarıdaki tüm açıklamalar ve paydaşlarının beklen-tisi doğrultusunda artık işletmeler küreselleşen reka-bet ortamında sosyal sorumluluk alanında çalışmalara başlamış ve yapmış olduğu bu çalışmaları ise 3. taraf belgelendirme kuruluşları tarafından belgelendirerek, kamuoyu ile bunu paylaşmak istemektedirler. İşte bu aşamada olayı kişisel bir hareket olmaktan çıkartıp daha kurumsal ve yönetsel bir hale getiren sosyal so-rumluluk yönetim sistemi olgusu ortaya çıkmıştır. Bu alanda dünya üzerinde bir çok belgelendirme ve de-ğerlendirme modülü işletmelerin ihtiyaçları doğrultu-

sunda pazarda yerini bulmuştur. İşte bu belgelendirme programlarından en yenisi ve en hızlı şekilde büyüyeni ise IQNET (International Certification Network – Uluslararası Belgelendirme Ağı) tarafından yayımlanan ve dünyada sadece IQNET üyeleri tarafından belgelen-dirilmesi yapılan IQNET SR 10 “Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi” standardıdır. Ülkemizde IQNET’in tek üyesi olan Enstitümüz tarafından da bu alanda eğitim ve belgelendirme çalışmalarına tüm dünyayla eş zamanlı olarak başlanmıştır. Şimdi bu standardı ve içeriğini kısaca inceleyelim.

IQNet SR 10 “Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi”

Bu standart, mevcut sosyal sorumluluk ilkelerini ve özellikle uluslararası ISO 26000 standardında düzenle-nen tavsiyeleri kabul eden kuruluşlar için sosyal sorum-luluk yönetim sistemi şartlarını ortaya koyar. Diğer yönetim sistemlerinde olduğu gibi bu sistem, Sosyal Sorumluluk Yönetim Sisteminin sürekli iyileştirilmesi-ni sağlayan tetkik edilebilen şartlardan oluşur; bununla birlikte Sosyal Sorumluluk ile ilgili olarak aşağıdakiler-den başka kesin şartlar koymaz:

a) Bir kuruluş için geçerli yasal sorumluluklar,

b) Bu standardın koyduğu yönetim sistemi şartları ve kuruluşun tabi olduğu diğer şartlar,

YÖNET M

PAZAR

R TOPLUM

erel Topluluklar

dari öne m, STK

Ç nlar, Sendika

Mü teriler, Tedarikçiler,

a r mc ar

29 MAYIS 2013

Page 30: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

c) Kuruluşun kendi amaçları.

Sosyal Sorumluluk yönetimi alanında gerçekleştirilen faaliyetler, faaliyetlerin yapısına, kuruluşun büyüklüğü ve coğrafi konumuna veya diğer belirli özelliklerine ba-kılmaksızın uygulanan, yaygın olarak kabul edilenlere ilaveten evrensel hak ve ilkelere saygı duyan bir dizi genel ilkeye dayanmaktadır. Bir kuruluş kendi davra-nış ve hareketlerini uluslararası kabul görmüş Sosyal Sorumluluk ilkelerine göre oluşturmalıdır.Bu noktada ISO 26000 yedi SS ilkesi ile rehberlik sağlar. Bu ilkeler:

Hesap verebilirlik

Şeff afl ık

Etik Davranış

Paydaş Haklarına Saygı

Hukukun Üstünlüğüne Saygı

Uluslararası Davranış Normlarına Saygı

İnsan Haklarına Saygıdır.

IQNET SR 10 standardına göre belge almak isteyen kuruluşların izlemeleri gereken temel basamaklar aşa-ğıda verilmiştir:

SS ile ilgili, kendi faaliyet ve kararlarından kaynakla-nan mevcut ve olası etkileri belirlemeli, kaydetmeli ve periyodik olarak güncellemeli

Kendi faaliyet ve kararlarından etkilenebilecek pay-daşları tespit etmeli ve periyodik olarak güncellemeli

Hem ilgili paydaşlara göre hem de sürdürülebilir gelişme üzerindeki etkilerinin nasıl olacağına göre kendi etkilerinin önemini değerlendirme yöntem ve kriterlerini belirlemeli

Tespit edilen her bir paydaş için Sosyal Sorumluluk şartlarını ihtiyaç ve beklentileri belirlemeli

SS şartlarının etkin olarak uygulanması ve kontrolü-nü güvence altına almak için gereken kriter ve me-totları belirlemeli

SS şartlarının uygulanmasını ve izlenmesini destek-lemek için gerekli kaynağın ve bilginin mevcudiyeti-ni güvence altına almalı

Bu şartları izlemeli, uygulanabilir olduğunda ölçme-li ve analiz etmeli

Planlanmış sonuçlara ulaşmak ve Yönetim Sistemini sürekli iyileştirmek için gerekli faaliyetleri gerçekleş-tirmelidir.

Yukarıda temel basamaklar incelendiğinde yapıl-ması gereken en önemli ilk adım kuruluşun paydaşları-nı tanımlaması ve tanımlanan bu paydaşların ihtiyaç ve beklentilerini belirlemesidir. IQNET SR 10 standardı kuruluşlar için ana paydaş gruplarını aşağıdaki şekilde 9 ana başlık altında toplamıştır:

1- Şirket Sahipleri, Şirket Ortakları ve Yatırımcılar

2- Çalışanlar

3- Müşteri, Kullanıcı ve Tüketiciler

4- Ürün Tedarikçileri, Hizmet Sağlayıcılar

5- İş Ortakları ve İşbirlikçiler

6- Rakipler

7- İdari Yönetim

8- Toplum

9- Çevre

Bu bilgiler ışığında standardı kısaca özetlemeye çalı-şırsak yapılması gereken ana faaliyet öncelikle kuru-luşun yukarıdaki ana başlıklarda verilen paydaşlarını tanımlaması, tanımlanan bu paydaşların ihtiyaç ve beklentilerinin belirlenmesi, belirlenen bu ihtiyaç ve beklentilerin sınıfl andırılması, bu sınıfl andırma sonuç-larına göre önceliklerin belirlenerek yapılacak faaliyet-ler sonucu belirlenen bu ihtiyaç ve beklentileri tüm paydaşları optimum düzeyde memnun edecek şekilde sürekli iyileştirmesidir. Burada kuruluşun en önemli dikkat etmesi gereken husus, farklı paydaşların farklı beklentilerinin ve hatta bazen birbirlerinden tamamen zıt isteklerinin bulunmasıdır. İşte bu durumda kurulu-şun iyi bir terazi kurarak toplum ve çevre üzerindeki etkileri ile paydaşların ihtiyaçlarını, hatta bazen farklı paydaş gruplarının farklı beklentilerini iyi bir şekilde dengelemesi gerekmektedir. Örneğin paydaş grupların-dan müşteriler genelde ucuz ve kaliteli ürün isterken diğer bir paydaş grubu çalışanlar ise çoğu zaman çalış-ma saatlarinin azaltılarak daha fazla sosyal hak ve ücret istemektedirler. Bu durumda görüleceği üzere paydaş gruplarının tamamen bir birine zıt beklentilerinin den-geli bir şekilde kanunlara ve etik kurallara uygun bir şekilde karşılanması gerekmektedir.

ODAK

30

Page 31: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

IQNet SR 10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi Bel-gesine Sahip Olmanın Kuruluşlara Getireceği Faydalar Nelerdir?

Toplum ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirir. Kuruluşun ekosistem ve biyoçeşitlilik üzerin-de olumlu etkileri olan faaliyet ve girişimleri uygula-masını destekler. Çalışan sadakatini, bağlılığını, katılımını ve moralini artırır. Kuruluşun çalışanlarını işe alması, motive et-mesi ve elinde tutması üzerinde olumlu etkileri olur. Müşteriler, tüketiciler, çalışanlar, toplum, tedarikçi-ler, yerel yönetimler dahil olmak üzere tüm paydaş-ların beklenti ve ihtiyaçlarını anlamayı sağlar; tüm paydaşlarla iletişimi geliştirir. Küresel SS yönetim sistemi oluşturur, ayrıca ISO stan-dartlarına dayanan tüm yönetim sistemleri (9001, 14001, vb.) ve mükemmellik modelleri (EFQM, FUNDIBEQ, vb) ile entegrasyonu kolaydır. Kuruluşun itibarını ve toplumun kuruluşa olan gü-venini artırır. Müşteri ve tüketiciler nezdinde kuru-luşun imajını kuvvetlendirir. Kuruluşun rekabet gücünü artırarak pazara erişimini kolaylaştırır; yatırımcı ve ortaklarla ilişkilerini güç-lendirir. Tercih edilen iş ortağı olmasını kolaylaştırır. Ürünler ve hizmetlerle ilgili olarak tüketicilerle yaşa-nabilecek muhtemel anlaşmazlıkları önler veya azaltır. Artan üretkenlik ve kaynakların verimli kullanımı, azalan enerji ve su tüketimi, azalan atık ve kıymetli

yan ürünlerin geri kazanımı ile birlikte tasarruf elde edilmesine yardımcı olur. Kuruluşun risk yönetimi uygulamalarını geliştirme-sini sağlar.

Y ukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız IQNET SR 10 “Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi” standardı 2012 yılında yayımlanmış ve kuruluşlarımızın kullanımına sunulmuştur. Belgelendirme ile ilgili detaylı bilgi sahibi olmak isteyen tüm kuruluşlarımız ile temasa geçebilirler.

Unutmayalım ki; yaşadığımız dünya nüfus artışı, iklim değişikliği, bilgi patlaması, çevresel sorunlar gibi pek çok problemle karşı karşıyadır. Sorunlar kim tarafın-dan yaratılırsa yaratılsın, çözüm tüm bireylerin sorum-luluğudur. İnsanlar potansiyellerini geliştirerek, kişisel ve kolektif ihtiyaçlara uygun üretken ve yaratıcı bir ya-şam tarzı geliştirerek çevrelerini etkileyebilirler.

Bilimsel, teknolojik, kültürel ve çevresel değişimlerin hız kazandığı bu yüzyılda, kurumsal sosyal sorumlu-luk artık sadece kâr amacı güden şirketlerin değil, tüm kurumların aktif rol almaları gereken bir kavram ol-malıdır.

Unutmayalım yaşanabilir bir dünya bizim olduğu kadar, gelecek nesillerinde hakkı. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak, hepimizin sosyal so-rumluluğudur. Çağımızda teknolojinin ekolojiye olan borcunu gelecek nesillere bırakmadan ödeyelim ve ya-rınlara güvenle bakmak için, mutlu bir gelecek için hep birlikte yarınları bugünden koruyalım.

• Sahip, Ortak ve Yatırımcılar• Rakipler• Müşteri, Kullanıcı ve

Tüketiciler• Çalışanlar• İdari Yönetimler• Ürün / Hizmet tedarikçileri• İş ortakları ve işbirlikçi

kuruluşlar• Toplum• Çevre • Üstyönetim

İHTİYAÇLARETKİLER

TOPLUM

ÇEVRE ÇALIŞANLAR

MÜŞTERİ

ORTAKLAR/ SAHİP

TEDARİKÇİLER

• TOPLUM ÜZERİNDEKİ

• ÇEVRE ÜZERİNDEKİ

TOPLUM VE ÇEVRE

ÜZERİNDEKİ ETKİLER

PAYDAŞLARIN İHTİYAÇLARI

SOSYAL SORUMLULUK VE PAYDAŞLAR

31 MAYIS 2013

Page 32: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Ekonomik faaliyetlerin nihai amacı tüketici mut-luluğudur. Tüketici hakları aynı zamanda tüke-tici sorumluluğunu gerektirmektedir. Sorumlu-

luk bilincinin gelişmediği toplumlarda verilen hakların hem değeri anlaşılamamakta, hem de hayata geçirile-memektedir. Tüketicilerimizin alışverişlerinde bilinçli hareket etmesiyle ülke olarak elde edeceğimiz faydalar aynı zamanda, makro ekonomik hedefl ere ulaşmamızı da kolaylaştıracaktır.

Son yılların en çok tartışılan kavramlarından birisi de rekabettir. Ekonomik rekabet iki noktada yoğunlaş-maktadır. Bunlardan bir tanesi, teknolojik gelişmeye bağlı, ürünlerin kalite ve verimlilik artışından doğan re-kabet yarışı; diğeri ise, uluslararası ticarette serbestleşme ve küreselleşme süreciyle mal ve hizmet hareketlerinde sağlanan kolaylığın sonucunda ortaya çıkan firmalar ve ülkeler arası rekabet yarışıdır.

Bu zorlu mücadelede ayakta kalmanın yolu, ülke sana-yisinin dinamizmini ve teknolojik kapasitesini artırmak ve toplumu motive etmekten geçmektedir. Ürünlerde, hizmetlerde, iletişim çabalarında ve dağıtım sistemle-rinde tüketiciler için değer yaratan farklılıklar, yenilik-ler, değişiklikler rekabet üstünlüğü açısından önem arz etmektedir. Bugünün rekabetçi ortamında pazarda yer almak isteyen işletmelerin tüketicinin eğilimlerini ve tercihlerini izlemeleri gerekmektedir. Ülke olarak hede-fimiz; uluslararası arenada rekabet edebilecek bir sanayi oluşturmak ve bütün dünyaya mal satmak olarak belir-lenmelidir.

Ülkemizde üretilen mal ve hizmetlerin dünya standart-ları seviyesine yükseltilmesi ve dolayısıyla tüketicinin

istek ve ihtiyaçlarına, beklentilerine cevap verir hale getirilmesinde de disiplinli, sistemli ve birlikte hareket edilmelidir.

Türk sanayisi, kendisini ve ürünlerini Türk tüketicisine daha iyi tanıtmalıdır. Hedef çağdaş, kaliteli, standartları yakalamış “Türk Malı” imajının topluma yerleştirilmesi ve giderek bağımlılığa dönüşen marka hayranlığını mi-nimuma indirerek, yerli malının hak ettiği oranda ter-cih edilmesini sağlamaktır.

Bu nedenle,

Yasaların bizlere tanıdığı hakları kullanmaktan çekin-memeliyiz. Hak arandıkça haksızlıklar azalacaktır. Hak aramak hukukun yolunu açmak, sorunları çözmek de-mektir.

Tüketici üretilen mal ve hizmetler konusunda tam ve eksiksiz bilgiye sahip olduğunda, mal ve hizmetleri ekonomik açıdan karşılaştırarak, seçimlerini ve tercih-lerini daha sağlıklı yapabilecek ve piyasayı şekillendire-bilecektir.

Üreticiler de tüketicilerin tercih ve isteklerine uygun, kaliteli mal ve hizmetleri en uygun fiyatla sunmanın yollarını araştıracaklardır.

Bilinçli tüketici olmanın ölçüsü sadece hak aramak ya da ödediği bedelin tam karşılığını almak değildir. Ar-tık gelişmiş ülkelerde mal ve hizmetlerin sosyal maliye-ti tartışılmaktadır. Bilinçli tüketici, satın aldığı mal ve hizmetlerle çevreye zarar vermeyen, doğal kaynakları ve enerjiyi verimli kullanan, israf etmeyen kişi olarak da tanımlanmaktadır.

Tüketici Sorunlarında Toplumun Katılımı ve Gelişimi

YAKIN PLAN

32

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Mehmet ALTIPARMAKTSE Uzman

Page 33: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Tüketicilerin hedefi; haklarını koruyabilmek, hatta onun da ötesine geçerek davranışlarını sosyal maliyetini hesap etme sorumluluğunu duyarak, yurttaşlık bilinci, çevre duyarlılığı ve tüketici bilincinin gelişmesi, sosyal sorumluluk duygusu ve toplumun yaşam kalitesini iyi-leştirecek bir ortam oluşturmaktır.Ülkemiz, tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarına uygun mal ve hizmet geliştirmede katılım sağlayabilen, onların gü-venini ve sadakatini kazanmış işletmelerimiz ile tüketir-ken tükenmeyen, bilinçli, mutlu ve huzurlu tüketicile-rimiz sayesinde kalkınacaktır.Hangi yaş, cinsiyet, eğitim durumu, meslek, statü ve gelir grubunda olursa olsun toplum bireylerinin her biri tüketicidir. Çağımızda tüketici eğitimini zorunlu kılan önemli etkenlerden birisi de üretilen mal ve hizmetlerin çeşitliliği ve tüketim faaliyetlerinin farklılaşmasıdır.Dünyada teknolojik gelişmelere paralel olarak yaşam standardı hızla yükselmektedir. Ancak tüketicinin mal ve hizmetler arasında seçim yapabilmesi giderek zorlaş-maktadır. Tüketici eğitimi, tüketicinin pazardaki mal ve hizmetlerin özellikleri konusunda doğru ve tam olarak bilgilendirilmesi suretiyle bunlar arasında bilinçli seçim yapabilmeyi, mal ve hizmet alımlarında hak ve yüküm-lülüklerini bilerek kullanma yeteneğinin kazandırılma-sıdır.Tüketicinin korunması bir toplumun ekonomik ve sos-yal yönden kalkınması, ülkede üretilen mal ve hizmet-lerin kalitesinin yükselmesi ve haksız rekabetin ortadan kalmasıyla yakından ilgilidir.Türk ekonomisinin uluslararası pazarlarda rekabet edi-lebilirlik gücü de akılcı hareket eden, haklarının ve so-rumluluklarının farkında olan, aşırı duygusallığa dayalı karar vermekten çekinen, eğitimli ve bilinçli tüketici-lerin piyasada mevcut olan mal ve hizmetleri kalite ve fiyat kriterlerine göre değerlendirerek satın alma eği-limlerinde kaliteli mal ve hizmetleri tercih etmeleri ile büyüyecektir. Böylece kaliteli mal ve hizmetlere olan talebin artmasıyla haksız rekabet önlenecektir. Haklarını ve hak arama yollarını bilen tüketiciler, bir taraftan ihtiyaçlarını karşılarken diğer taraftan da piya-saya daha kaliteli mal ve hizmet sunmaları konusunda üretici ve satıcıları zorlayacaktır. Dolayısıyla pazardaki değişimlere zamanında uyum sağlamak suretiyle, tüke-ticinin istek ve ihtiyaçları ile ilgilenen “Tüketici Mem-nuniyeti” merkezli politikaları benimseyen dürüst üre-ticiler korunmuş olacaktır. Ayrıca tüketicilerin alışveriş-

lerinde hak ve yükümlülüklerini yerine getirmeleri ile kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınmasına da katkı sağlanacaktır.Tüketici eğitiminin temel amaçları;- Tüketicilerin karar verme becerilerini geliştirmek,- Tüketicileri temel vatandaşlık ve tüketici hak ve yü-

kümlülüklerinin neler olduğu konusunda bilinçlen-dirmek,

- Satın aldıkları mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi, miktarı ve fiyatı hakkında temel bilgiler vermek,

- Rekabet halinde mal ve hizmetler arasında sağlıklı bir seçim yapabilme imkanı sağlamak,

şeklinde özetlenebilir.Dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hemen hemen tamamında tüketiciyi korumaya yönelik yasal altyapı mevcut olmakla birlikte, özellikle gelişmiş ülke-lerde tüketicinin bilgilendirilmesi ve eğitimi çalışmala-rına özel önem verilmektedir. 1982 yılında kabul edilen Anayasamızın 172. madde-sinde yer alan “Devlet tüketicileri koruyucu ve aydın-latıcı tedbirleri alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder” hükmü ile tüketicinin korun-ması konusu anayasal güvence altına alınmıştır.Bu nedenle 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hak-kında Kanun ve ilgili mevzuat yürürlüğe girerek tüke-ticinin korunması hukukunda Türkiye’de önemli bir gelişme kaydedilmiştir. 2003 yılında yürürlüğe giren 4822 sayılı Kanun ile kapsamlı değişiklikler yapılarak tüketicinin hareketine önemli katkılar sağlamıştır. TSE belgesi de, yasal hakların yanında tüketiciler için artı bir hak ve güvence oluşturmaktadır. Zira üretici firma ile yapılan belge sözleşmesinde tüke-ticinin aldığı malın imalattan (malzeme, işçilik, mon-taj) kaynaklanan bir kusur taşıması halinde firma; malı ücretsiz tamir etmek, tamiri mümkün değilse yenisini vermek, o da mümkün değilse bedelini iade etmekle yü-kümlü tutulmaktadır.Bugün ve gelecekte sürdürülebilir başarı için çok önem-li iki faktör vardır:Geniş katılımlı bir standardizasyon, standardizasyon faaliyetleri sonucunda kabul gören ulusal/uluslararası standartlara göre belgelendirme faaliyetleri. Standarda uygun üretim yapmak; verimlilik için, kalite için şarttır.Unutmayalım; kalite ve standardizasyon, geçmişi bugü-ne ve geleceğe bağlayan en sağlam köprü olacak…

33 MAYIS 2013

Page 34: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü, ülkemizin madencilik altyapısının kurulmasında çok önemli roller üstlenen, sektöre öncülük eden kuruluşlarımızdan biri. 2005 yılından itibaren de Dünya Bor Sektörünün Lideri. Son dönemlerde ortaya konulan teknik ve proaktif pazarlama poli-tikaları ile dünya bor pazarının piyasa belirleyicisi konumunda. 2012 yılında, yaklaşık 828 mil-yon dolar satış yapılarak 434 milyon dolar kar elde edilmiş. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürü Dr. Orhan YILMAZ, “Dünyada bor minerallerinin %72’sinin ülkemizde bulunması; müşteri talebi yönüyle arz güvenliği sağlamakta, bu kaynağımızın daha verimli ve kârlılıkla işletilmesini ve rekabet üstünlüğümüzü desteklemektedir” diyor.

“Önceliğimiz yeni cevher bulmak değil, yeni tüketim alanları bulmaktır.”

Ülkemizin her türlü maden ve endüstriyel hammadde kaynaklarını en iyi şekilde değer-lendirmek ve ülke ekonomisine azami katkı

sağlamak, çalışmalarını verimlilik ve kârlılık ilkelerine göre yürütmek amacıyla kurulmuş olan Eti Maden İş-

letmeleri, ülkemizin en önemli yeraltı kaynaklarının başında gelen bor madenlerinin üretilmesi, işletilmesi ve pazarlanması faaliyetlerini gerçekleştirmekte. Sınırlı bir pazarı olan dünya bor pazarını büyüten çalışmalar yaparak, yeni ürün ve tüketim alanları bulmayı esas ka-

Röportaj: Elif KIRBAŞ [email protected]

SÖYLEŞİ

34

Page 35: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

bul ediyor. Eti Maden, son yıllarda bu alanlarda yap-tığı atılımlar ile pazar payını ciddi biçimde artırmış, finansal ve ekonomik performansını güçlendirmiş. İnovasyon olmadan büyümenin de zor olacağı bilinci ile yeni bor ürünleri ve yeni tüketim alanları geliştir-mek üzere yoğun Ar-Ge faaliyetlerini yürütüyor. Kurumsal sürdürülebilirlik için uzun vadeli düşünmek ve değer yaratmak gerekliliği ile ekonomik, çevresel ve sosyal faktörleri kurumsal yönetim ilkeleri ile bir-likte kuruluşun faaliyetlerine ve karar mekanizmalarına uyarlayarak bu konulardan kaynaklanabilecek risklerin yönetilmesini hedefl ediklerini belirten Genel Müdür Dr. Orhan YILMAZ, “Eti Maden’in faaliyetlerinde; verimlilik, kârlılık, çevreye en az zarar verecek şekilde üretim, çevreyle dost ürünler kullanılması ve çevreyi iyi-leştirici çalışmalar yapılması, tehlikeli atıkların kontrollü bir şekilde elden çıkartılmasının sağlanması öncelikli kri-terler olarak uygulanmaktadır. İşletmelerimizde; kalite, çevre, iş sağlığı ve güvenliği ve enerji yönetim sistemleri uygulanmaktadır. Eti Maden İşletmeleri, yüksek hedefl e-rini gerçekleştirecek bir yönetim anlayışıyla süreçlerini ve risklerini yöneterek dünya bor sektöründe lider konuma gelmiştir. Bu çalışmalarımızda, yönetim sistemlerinin uygulamalarından beslenerek güç almaktayız. Türk Stan-dardları Enstitüsü yakın işbirliği ile sürekli olarak yanı-mızda yer almaktadır” diyor. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürü Dr. Orhan YILMAZ ile sürdürülebilirlik stratejilerini, bu konuda yürüttükleri projeleri ve yarattıkları değerleri konuştuk.Öncelikle Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü faaliyetleri hakkında bilgi alabilir miyiz?

1935 yılında ülkemiz madenlerini (kömür, demir-çe-lik, alüminyum, bakır, krom, gümüş vs.) ekonomiye kazandırmak amacıyla Etibank adı ile kurulan kuruluş, 1998 yılının başında Eti Holding A.Ş. adıyla yapılan-dırılmış, bugün itibarıyla ana faaliyet alanı olarak be-lirlenen bor ürünleri sektöründe Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.Teşekkülümüz 233 sayılı “Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile özel hu-kuk hükümlerine tabi olan bir İktisadi Devlet Teşek-külüdür. 2840 sayılı Kanun ve 3213 sayılı Maden Ka-nununa ek ve değişiklik getiren 5177 sayılı Kanunun 49. maddesine istinaden ülkemizin en önemli yeraltı kaynaklarının başında gelen bor madenlerinin üretil-mesi, işletilmesi ve pazarlanması faaliyetlerini gerçek-leştirmektedir.

Kuruluşundan günümüze kadar kendisine verilen “Madencilik Sektöründe Öncü” misyonu doğrultusun-da, ülkenin madencilik altyapısının kurulmasında çok önemli roller üstlenerek ekonomiye önemli katkılar yapmıştır. Ancak, özellikle 2000’li yıllardan sonra, Eti Maden bor kimyasalları ve uç ürün tabir edilen özel bor kimyasallarının üretimine ağırlık vererek, bir anlamda kimya kuruluşu hüviyeti kazanmıştır. Madencilik ise kendi tesislerinin hammadde ihtiyaçlarını karşılamaya dönük faaliyetler olarak devam etmektedir.

Eti Maden’in sahip olduğu Entegre Yönetim Sistemleri TS EN ISO 9001, TS EN ISO 14001, TS 18001, TS-EN ISO/IEC 17025 ve TS EN ISO 50001'dir.

Eti Maden İşletmeleri, ülkemizde yaygın olarak bulu-nan 3 adet (Tinkal, Kolemanit ve Üleksit) bor minera-lini Eskişehir/Kırka, Kütahya/Emet, Balıkesir/Bigadiç-Bandırma merkezli 4 adet Bor İşletme Müdürlüğünde kurulu bor tesislerinde işleyerek bor kimyasalı olarak dünya pazarlarına sunmaktadır.

Eti Maden temel olarak bor kimyasalları (borik asit, boraks pentahidrat, boraks dekahidrat, Eti Dot 67, su-suz boraks, bor oksit, kalsine tinkal) ve eşdeğeri ürün (öğütülmüş kolemanit) üretmekle birlikte, söz konusu kimyasalların üretiminde kullanılmak üzere konsantre bor da üretmektedir.

Eti Maden 2004 yılında 730.000 ton yıllık bor kim-yasalları üretim kapasitesine sahipken, 2012 yılında 2.125.000 ton üretim kapasitesine sahiptir.

Eti Maden 2004 yılında yıllık 274 milyon dolarlık satış yapmakta iken 2011 yılında 854 milyon dolar satış ger-çekleştirerek, 487 milyon dolar kar elde etmiştir. 2012 yılında ise yaklaşık 828 milyon dolar satış yaparak 434 milyon dolar kar elde etmiştir.

2005 yılından itibaren Dünya Bor Sektörünün Lideri olan Eti Maden, son dönemde ortaya konulan teknik ve proaktif pazarlama politikaları ile dünya bor pa-zarında piyasa belirleyicisi haline gelmiştir. 2011 yılı itibarıyla Dünya bor talebinin yaklaşık % 46’sının Eti Maden, % 23’ünün RTM, % 31’inin de diğer üretici-ler tarafından karşılandığı tahmin edilmektedir.

“Eti Maden 2005 yılından itibaren dünya bor sektörünün lideri

konumundadır.”

35 MAYIS 2013

Page 36: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Teşekkülümüzde 15 Mart 2013 itibarıyla; 1.528 me-mur, 2.312 işçi olmak üzere toplam 3.840 kişi çalış-maktadır.

Ar-Ge kapsamında halen yürütülmekte olan 12 adet projenin araştırma, laboratuvar ve/veya pilot test çalış-maları devam etmekte olup bazı önemli projeler aşağı-da verilmektedir;

Sodyum Bor Hidrür (Tri Metal Borat) Üretimi Emet İşletmesi Cevher ve Konsantresinde Arsenik

Giderilmesi Mikrodalga İle Çözeltilerin Buharlaştırılması, Bor

Ürünlerinin Kurutulması ve Bor Cevherlerinin Kal-sinasyonu

Borlu Çözeltilerden Baca Gazlarının Geçirilmesiyle Sodyum Bileşiklerinin Üretimi

Triyaj Sisteminin Optimizasyonu Tüvenan Tinkal ve Öğütülmüş Tinkal Cevherlerin-

den Boraks Pentahidrat Üretimi İçin Tane Boyutu ve Çözme Optimizasyonu İle Uygun Kimyasalların Tespiti

Baryum Metaborat Üretim Prosesinin Araştırılması Demir-Çelik Sektöründe Kolemanit Kullanılabilir-

liğinin Araştırılması Kolemanitten SO2 Gazı Geçirilerek Borik Asit Üre-

timinin Optimizasyonu Katı Faz Reaksiyonu ile Pilot Ölçekli Yüksek Ener-

ji Çarpımlı Reaktör İmalatı ve Susuz Çinko Borat, Metal Bor Hidrür ve Metal Borür Gibi Bileşikleri Sentezinin Gerçekleştirilmesi.

Metal Borür Üretimi ve Metal Yüzeylerin Kaplan-ması

Düşük Alkali ve Düşük Sülfat İçeren Borik Asit Üre-tim Teknolojisinin Geliştirilmesi

Üretimi gerçekleştirilen bor minerallerin işlenme

aşamaları ve kullanım alanları hakkında bilgi ve-

rebilir misiniz?

Bor mineralleri, açık ocak madenciliği (Türkiye, A.B.D., Arjantin, Bolivya, Şili, Çin ve Rusya), kapalı

ocak madenciliği (A.B.D. ve Çin) ve çözelti maden-ciliği (A.B.D.) gibi yöntemlerle kazanılmaktadır. Açık ocak madenciliği; delme, patlatma ve yükleme işlemle-rini içermektedir.

Bor mineralleri, çeşitli madencilik yöntemleri kullanı-larak elde edildikten sonra fiziksel işleme tabi tutularak zenginleştirilir. Daha sonra, konsantre bor denilen zen-ginleştirilmiş ürünler, kimyasal süreçlere tabi tutularak rafine edilir ve çeşitli bor kimyasallarına dönüştürülür. Örneğin, boraks pentahidrat sodyum bazlı tinkal mi-neralinden, borik asit ise kalsiyum bazlı kolemanit mi-neralinden elde edilir.

Bor nihai kullanım alanı olan sektörlerde çoğunlukla bor kimyasalları şeklinde tüketildiği gibi konsantre bor ürünleri olarak doğrudan da tüketilebilmektedir. Bor ürünleri; uzay ve hava araçları, nükleer uygulamalar, askeri araçlar, yakıtlar, elektronik ve iletişim sektörü, tarım, cam sanayi, kimya ve deterjan sektörü, seramik ve polimerik malzemeler, nanoteknolojiler, otomotiv ve enerji sektörü, metalurji ve inşaat gibi pek çok alan-da kullanılmaktadır. Ancak, tüketilen bor ürünlerinin % 90’a yakını cam (yalıtım tipi cam elyafı, tekstil tipi cam elyafı, borosilikat cam ve panel cam), seramik-frit, tarım ve deterjan sektörlerinde yoğunlaşmıştır.

Dünya bor rezervleri açısından ülkemizin konumu

ile birlikte ülke ekonomisine katkısı nedir? Öğrene-

bilir miyiz?

Dünya bor rezervi yaklaşık 4 milyar ton olup, Türki-ye % 72’lik payla (3 milyar ton) en çok rezerve sahip ülke konumundadır. Diğer rezervler; Rusya, ABD, Çin, Şili, Peru, Bolivya, Kazakistan, Arjantin, Sırbis-tan ve İran’da bulunmaktadır. Ancak, pazar boyutu dikkate alınmadan rezerv miktarı tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü dünyada bu tüketim hızıy-la 700 yıl yetecek kadar bor var. En büyük pay sahibi olan Türkiye bu denklemin dışında kalsa bile 300 yıl yetecek kadar rezerv bulunmaktadır. Dolayısıyla, önce-liğimiz yeni cevher bulmak değil, yeni tüketim alanları bulmaktır. Dünya bor ürünleri yıllık üretimi ve satışı yaklaşık 4 milyon ton’dur. Eti Maden bu üretimin ve satışın 2011 yılı itibarıyla % 46’sını gerçekleştirmiştir. Dünya bor tüketimi 2000’li yılların başında 3,1 mil-yon ton iken 2011 yılı itibari ile 4,3 milyon tona çık-mış, Eti Maden’in pazar payı ise aynı dönem itibarıyla % 31’den % 46’ya çıkmıştır. Eti Maden 2005 yılından itibaren dünya bor sektörünün lideri konumundadır.

“Dünya bor rezervi yaklaşık 4 milyar ton olup, Türkiye % 72’lik payla

(3 milyar ton) en çok rezerve sahip ülke konumundadır.”

SÖYLEŞİ

36

Page 37: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Buna paralel olarak, Eti Maden 2000’li yılların başında 3 milyon dolar temettü öderken, 2012 yılı itibarıyla sadece bor faaliyetinden 314 milyon dolar Hazineye temettü ödeyecektir.

Eti Maden Türkiye’nin en büyük net ihracatçısıdır. 2011 yılında Türkiye Geneli Kurumlar Vergisi sıra-lamasında 163 Milyon TL ile 15. Sırada yer almıştır.

2005, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında ülkemizin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu listesinde kamu kuruluşları arasında ihracatta 1. sırada yer alan Kuruluşumuz, Tür-kiye İhracatçılar Meclisi (TİM)’in 2011 yılı ilk 1000 ihracatçı firma sıralamasında Kuruluşumuz bir önceki yıla göre ihracatını % 32 oranında artırarak, 15. sıraya yükselmiştir. 2013 yılında ise yaklaşık 1 milyar doları ihracat olmak üzere toplam 1,04 milyar dolar satış ge-liri hedefl enmektedir.

İstanbul Sanayi Odasının (ISO) “Türkiye’nin 500 Bü-yük Sanayi Kuruluşu” çalışmasında 2011 yılı verilerine göre; Kuruluşumuz, 841 milyon TL (487 milyon do-lar) kar ile genelde 4. sırada yer almıştır.

Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin sıralandığı “FOR-TUNE 500 Türkiye 2011” listesinde Kuruluşumuz 72. sırada yer almıştır.

Bir kamu kuruluşunun karlılık oranının bu denli

artışındaki başarının sırrı nedir?

Eti Maden, rekabet üstünlüğü sağlamak üzere odaklan-ma stratejileri, proaktif ve teknik pazarlama politikala-rı uygulamaktadır. Bu strateji ve politikalar sayesinde; teknik ve maliyet yönüyle tüketicilerin proseslerine en uygun ürün tercihi belirlenerek müşteri odaklı üretim ve satış gerçekleştirilmektedir. İnovasyon olmadan bü-yümenin de zor olacağı bilinci ile yeni bor ürünleri ve/veya yeni tüketim alanları geliştirmek üzere yoğun Ar-Ge faaliyetleri yapılmaktadır. Kendi laboratuvarlarında bir yandan mevcut ürünlerin kalitesi artırılırken diğer yandan yeni ürünler geliştirilerek portföyündeki ürün çeşitliliği artırılmaktadır.

Eti Maden benimsediği inovasyon odaklı iş modeline uygun olarak son dönemlerde iş süreçlerinde sadeleştir-meler yapmış, organizasyon yapısında dikey hiyerarşik yapıdan yatay bir yapıya geçiş yapmıştır. Çalışanlarını birer maliyet unsuru olarak değil, “kaynak” olarak gören Eti Maden, insan kaynakları yönetimine özel önem ver-mektedir. Bu kapsamda idari ve teknik personel kapasite-sini artırmak üzere sürekli eğitimler düzenlenmektedir.

Diğer yandan, rezerv geliştirme çalışmaları yapılmak-tadır. Bu kapsamda, 2002-2010 tarihleri arasında yapı-lan sondaj ve arama çalışmaları sonunda, 2 milyar ton olan rezerv miktarı 3 milyar tona çıkarılmıştır. Ancak, yukarıda da değinildiği gibi burada vurgulanması gere-ken husus, rezerv miktarının fazla olması tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Esas olan, sınırlı bir pazarı olan dünya bor pazarını büyüten çalışmalar yapmak, yeni ürün ve tüketim alanları bulmaktadır. Eti Maden, son yıllarda bu alanlarda yaptığı atılımlar ile pazar pa-yını ciddi biçimde artırmış, finansal ve ekonomik per-formansını güçlendirmiştir.

Sürdürülebilirliğin en önemli adımlarından biri

doğal kaynakların verimli kullanımı bir diğeri de iş

sağlığı ve güvenliği. Kalite, Çevre, Enerji, İş Sağlığı

ve Güvenliği Yönetim Sistemlerinden belgeli Eti Ma-

den İşletmelerinde yönetim sistemlerinden öncesi ve

sonrası ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Bilindiği gibi sürdürülebilir kalkınma; “gelecek kuşak-ların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneklerini tehlikeye sokmaksızın bugünkü kuşakların ihtiyaçla-rını karşılamak” olarak tanımlanmaktadır.1 Dünyada bor minerallerinin % 72’sinin ülkemizde bulunması; müşteri talebi yönüyle arz güvenliği sağlamakta, bu kaynağımızın daha verimli ve kârlılıkla işletilmesini ve rekabet üstünlüğümüzü desteklemektedir.

Eti Maden, birçok farklı disiplin ve teknik süreçleri başarıyla yönetmekte, dış çevrede oluşan şartların ve rakiplerin önünde olmak, pazarın talebini karşılamak, ülkemizin ekonomisine en yüksek katma değeri sağla-mak amaçlarıyla; endüstriyel yetkinliği, ürün yelpazesi, ürün kalitesi ve müşteri şartlarının karşılanması politi-kaları sonucunda kendi alanında pazarın lideri olarak rekabet gücünü artırmakta ve sürdürülebilir üstünlü-ğünü devam ettirmektedir. Eti Maden’in faaliyetlerin-de; verimlilik, kârlılık, çevreye en az zarar verecek şe-kilde üretim, çevreyle dost ürünler kullanılması ve çev-reyi iyileştirici çalışmalar yapılması, tehlikeli atıkların kontrollü bir şekilde elden çıkartılmasının sağlanması öncelikli kriterler olarak uygulanmaktadır.

İşletmelerimizde; kalite, çevre, iş sağlığı ve güvenliği ve enerji yönetim sistemleri uygulanmaktadır. Bu yöne-tim sistemlerinin dokümantasyonu ve uygulamaları-nın standartların aradığı şartları sağladığı Enstitünüzce belgelendirilmiştir. İşletme Müdürlüklerimizde görev yapan çalışanlarımızın emniyetli ve sağlıklı bir çalış-

1 http://www.imkb.gov.tr/datum/surdurulebilirlik/surdurulebilirlik_ozet_bilgiler.pdf

37 MAYIS 2013

Page 38: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

ma ortamına sahip olmalarını sağlamak, iş ve gün ka-yıplarını asgariye indirmek amacıyla alınan TS 18001 İş Sağlığı ve İş Güvenliği (OHSAS) Yönetim Sistemi belgelendirme sürecinden itibaren İş sağlığı ve iş gü-venliği konusundaki yasal şartların yerine getirilmesi-nin yanında standardın uygulamaları ile işyerlerimizde gerekli olan süreç tanımlanmış olup, hedef ve kriterler izlenmektedir. Bu uygulamalar, iş sağlığı ve iş güvenli-ği konusunda iyileştirmeyi de beraberinde getirmiştir. Eti Maden bünyesinde bulunan işletmelerde risk ana-lizleri, riskin kaynağında yok edilmesi, fabrika ve açık ocaklara ucuz atlatma formları konularak kazaların nedenlerinin araştırılması ve önlenmesi yönünde çalış-malar yapılmıştır. Ayrıca, gerekli yerlere uyarı levhaları asılmış, çalışan personele eğitim verilerek farkındalık ve bilinçlendirme kazandırılmıştır.Ayrıca, sonuçları ölçülemeyen bir sürecin yönetilme-si, değişim ve gelişim odaklı yönetilemeyen bir sürecin iyileştirilmesi beklenemez. Bu bakımdan, yönetim sis-temleri kapsamında yaptığımız çalışmaların bir sonu-cu olarak; müşteri memnuniyeti odaklı, müşterilerin ihtiyaç ve taleplerine mümkün olan en kısa zamanda, en doğru şekilde cevap veren bir anlayışla çalışılması, süreçlerin iyileştirilmesi ve etkileşimlerinin belirlen-mesi, hizmet içi eğitim, iş gerekleri ve yetkinliklerin belirlenmesi, takım çalışmaları, iletişimin güçlenmesi, örtülü bilgilerin açığa çıkması, bilginin etkin yönetil-mesi, güç mesafesinin daraldığı yalın bir organizasyon kurma, görev rollerinin belirlenmesi, risklerin yönetil-mesi, kârlılığın yanında verimliliğin geliştirilmesi gibi sayabileceğim daha birçok konuda önemli kazanımlar elde edilmiş, bakış açımızda değişimler yaşanmıştır. Enstitümüzün kurumunuza yönetim sistemlerinin hayata geçirilmesinde ve yönetim süreçlerinizin iyi-leştirilmesinde sağladığı katma değerlerden bahse-der misiniz?

Eti Maden olarak; yönetim sistemlerini bir araç olarak görmekteyiz. Amaç ise, standartlarla belirlenmiş olan kavramların ve kriterlerin Eti Maden yönetim sistemi-ne yerleştirilmesi, içselleştirilerek en fazla katma değeri elde edeceğimiz uygulamaları gerçekleştirmektir. Bu çabamızda Türk Standartları Enstitüsü’nün kıymetli yöneticilerini ve uzmanlarını çalışmalarımıza destek veren, önemli bir partner ve çözüm ortağımız olarak görmekteyiz. Enstitünüzden aldığımız destek; Eti Ma-dene yüksek sinerji katmıştır. Bu bakımdan, Enstitü-nüze yüklenen misyon ve stratejik insan kaynağınız ile ülkemizin diğer faaliyetlerine daha fazla katma değer

sağlanacağını düşünüyorum. Yönetim Sistemlerinin uygulanmasının sürdürüle-bilirlik adına kazanımlarından bahseder misiniz?

Bugün dünyadaki şirketlerin yaşam sürelerine baktı-ğımız zaman bir asrı tamamlayanların sayısı bir elin parmaklarından daha fazla değil. Ne oldu da bu kuru-luşlar zaman içinde yok olup gittiler? Bunun cevabını ararken, kurumsal sürdürülebilirlik için uzun vadeli düşünmek ve değer yaratmak; ekonomik, çevresel ve sosyal faktörlerin kurumsal yönetim ilkeleri ile birlik-te kuruluşların faaliyetlerine ve karar mekanizmalarına uyarlanması ve bu konulardan kaynaklanabilecek risk-lerin yönetilmesi gerekmektedir. Ülkemizin her türlü maden ve endüstriyel hammadde kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmek ve ülke eko-nomisine azami katkıyı sağlamak, çalışmalarını verim-lilik ve kârlılık ilkelerine göre yürütmek amacıyla ku-rulmuş olan Eti Maden İşletmeleri, yüksek hedefl erini gerçekleştirecek bir yönetim anlayışıyla süreçlerini ve risklerini yöneterek dünya bor sektöründe lider konu-ma gelmiştir. Bu çalışmalarımızda, yönetim sistemleri-nin uygulamalarından beslenerek güç almaktayız. Türk Standartları Enstitüsü yakın işbirliği ile sürekli olarak yanımızda yer almaktadır. 2013 hedefl eriniz nelerdir?

Söz konusu sorunuz ile ilişkili olarak ifade etmekte yarar var; Genel Müdürlüğümüz stratejik yönetim il-keleri çerçevesinde hedefl erle ilerlemektedir. Bu çerçe-vede 2009-2013 yıllarını kapsayan stratejik planımızı hazırladık ve büyük gerçekleşme oranları ile uyguladık. Planda öngördüğümüz 2013 yılı kapasite hedefl erimi-zi 2012 yılında yakaladık, bununla da kalmadık, 2023 vizyon çalışmamızı yaptık, burada önümüze ciddi hedefl er koyduk. Özet olarak vermek gerekirse Kuru-

“Eti Maden olarak; yönetim sistemlerini bir araç olarak

görmekteyiz. Amaç ise, standartlarla belirlenmiş olan kavramların ve kriterlerin Eti Maden yönetim

sistemine yerleştirilmesi, içselleştirilerek en fazla katma

değeri elde edeceğimiz uygulamaları gerçekleştirmektir.”

SÖYLEŞİ

38

Page 39: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

mumuzun 2023 yılı bor kimyasalları ve eşdeğeri ürün üretim kapasitesi hedefini 5,5 milyon ton, satış gelirini ise 2,5 mil-yar dolar olarak belirle-dik. Diğer yandan, özel bor kimyasalları diye bi-linen nitelikli bor ürünlerinin ülkemizde üretilmesine dönük önemli stratejilerimiz var. Bu ürünlerden bazıla-rının yatırım sürecine başlanmış durumdadır.İhracatta kalite konusunda Enstitümüzle işbirliği çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Eti Maden’in TS EN ISO 9001:2008 Kalite Yönetim Sistemi belgesi bulunmaktadır. Ürünün ve ticari kali-tesinin, müşterinin şartlarını ve beklentilerini karşıla-ması, ürünlerin müşteriye teslim edilmesine kadar olan süreç içerisinde kalitesini koruyacak önlemler, müşteri memnuniyetinin sağlanması ve müşteri şikayetleri yö-netimi gibi birçok konunun uygulama aşamaları stan-dart kapsamında tanımlanmış ve yönetilmektedir. Ay-rıca, İşletme Müdürlükleri bünyesinde faaliyet gösteren üretim birimlerinde iş güvenliğinin sağlanabilmesini teminen tesis içerisinde uygun görülen noktalara ka-mera sistemi kurulmuş olup; olabilecek kazaların tespit edilerek önüne geçilmesi hedefl enmiştir. Teşekkülümüzün dünya bor piyasasındaki rekabet gücünü artırmak ve ürünlerimize yönelik müşterile-rimizden gelen şikayetleri azaltmak amacıyla; Kırka, Emet, Bigadiç ve Bandırma Bor İşletmelerinde üretilen ve anılan işletmelerde torbalanarak, yurt dışına sevk edilmek üzere Bandırma, İstanbul ve İzmir Lojistik Müdürlüklerine gönderilen rafine ve öğütülmüş bor ürünlerimizin üretim aşamasından, sevkiyat aşamasına kadar geçen süreçte kalite ve uygunluk kontrolünün yapılmasına yönelik gözetim hizmeti alınması için TSE ile 06.02.2013 tarihinde sözleşme imzalanmış olup, 21.03.2013 tarihi itibariyle çalışmalar başlamıştır. Görüşülen bu konulara ilave olarak sizin eklemek istedikleriniz nelerdir?

Bor kimyasalları üretim arttıkça kolayca satılacak ürünler değildir. Petrol, altın, bakır, kömür gibi hemen pazarı yoktur, sınırlı bir pazara sahiptir. Bor ürünleri tüketim alanlarının hiçbirinde ana bileşen olmayıp, bor ürünleri diğer endüstriyel minerallerle birlikte bir karışım içinde prosese beslenerek üretilecek nihai ürü-nün bünyesine girmekte ve malzemeye farklı bir özel-lik katmaktadır. Dolayısıyla, borlar sanayi için olmazsa

olmaz değildir. Şu anda endüstride bor % 20 ila % 0,01 arasında değişen oranlarda nihai ürünlerin bünyesine girmektedir. Bor pazarında farklı ika-me ürünlerin pazara girişi ile de bor satışlarının düş-

me riski vardır. Esasen kimyasallarda ikamesi olmayan ürün veya madde yoktur. Örneğin, deterjanda sodyum perborat monohidrat yerine perkarbonat kullanılmaya başlanmış ve Teşekkülümüz Avrupa’da 130.000 ton/yıl pazar kaybına uğramıştır. Yine fiberglass sektöründe advantex adlı borsuz ürün bu sektörde bor tüketimini ciddi derecede tehdit etmektedir. Borla ilgili olarak; borun stratejik bir maden olduğu ve “bor uç ürünü” diye bir kavramdan söz edilmektedir. Bu kavram ne yazık ki yanlış bir şekilde değerlendi-rilmektedir. Zira, ürün niteliği kullanılan alana göre değişiklik göstermektedir. Bir ürün ne kadar işlem görürse görsün kullanıcısı için hammadde, üreticisi için ise nihai üründür. Bor kimyasallarının tüketildi-ği alanlarda nihai ürün fiberglasstır, seramiktir, borlu gübredir, borlu camdır. Bu sektörlerin kendi içinde arz-talep dengeleri, pazar şartları vardır. Ayrıca, ülkemizde bu sektörlerde de üretimler yapılmaktadır. Bu gerçeğe rağmen, kamuoyunda “biz neden uç ürünler üretmi-yoruz” şeklinde yanlış bir algı oluştuğu görülmektedir. Bu nedenle; tekrar etmekte yarar var, bor sektöründe yapılması gereken bizim ürettiğimiz ve lideri olduğu-muz temel bor kimyasalları tüketimini artıracak yeni tüketim alanları bulmaktır. Tüketim alanları ile rezerv arasında ciddi uçurumun olduğu ve kıyasıya rekabe-tin yaşandığı bu sektörde stratejik maden söylemi ile bir anlamda sektörün gelişimi engellenmektedir. Eti Maden üretim ve satış miktarındaki liderliği ile dünya bor pazarında piyasa belirleyicisi olmasının yanı sıra, sahip olduğu rezerv miktarı, güçlü finansal yapısı, ni-telikli insan gücü ve taahhütlerini zamanında ve kalite prensiplerine uygun yerine getirdiği tarihsel geçmişi ile aynı zamanda güvenli bir tedarikçidir. Eti Maden, yerel ve yabancı özel yatırımcıların ülkemizde bor kullanı-lan sanayilere yatırım yapmasını teşvik etmekte olup, yenilikçi bor ürünlerini geliştirme konusunda yerli ve yabancı teknoloji firmalarıyla işbirliği yapmaya açıktır.

“2013 yılında yaklaşık 1 milyar doları ihracat olmak üzere toplam

1,04 milyar dolar satış geliri hedeflenmektedir.”

39 MAYIS 2013

Page 40: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

YAKIN PLAN

40

Türk Toplumunun Klasik Hayırseverlik Yaklaşımından Daha Katılımcı Bir Yapıya

Dönüşmesinde Emeği Geçenler

Page 41: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Koç Topluluğu’nun kurucusu Vehbi Koç henüz 16 yaşındayken, 1917 yılında babasını bir bakkal dükkanı açmaya ikna ederek Ankara’da

ticaret hayatına başlamıştır. Ankara'nın 1923 yılında başkent oluşu bu ufak kentte hızlı bir bayındırlık faali-yeti doğurmuş, Vehbi Koç da işlerini inşaat malzemesi ve hırdavat alanlarını kapsayacak şekilde genişletmiş-tir. Vehbi Koç’un iş hayatının başlangıcı olan bu dük-kan babasının adına kurulmuştu, ancak Vehbi Koç 31 Mayıs 1926’da Koçzade Ahmet Vehbi adıyla Ankara Ticaret Odası’na kaydolarak bu girişimi kendi üzerine geçirmiş ve işinin gerçek sahibi olmuştur. İşte bu tarih, aynı zamanda Koç Topluluğu’nun doğuşunu simgele-mekte ve Topluluğun resmi kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir. Daha sonraki aşamada, Vehbi Koç işleri-ni Ankara'dan İstanbul'a taşımış, İstanbul piyasasını gördükten sonra daha geniş ekonomik imkânlar sunan bu hareketli şehirde ticarethaneler açmış, bazı müteah-

hitlik işlerini üstlenmiştir. Bu arada çeşitli bayilik ve mümessilliklerle faaliyet alanını genişletmiştir. Vehbi Koç bir yandan ticari faaliyet alanını genişletirken, öte yandan da genlerinde taşıdığı yardımseverlik, müte-vazılık, Anadolu ve iyi komşuluk geleneğinin izlerini kalıcı ve sistemli bir yapı içinde sergilemek, topluma katkıda bulunmak arzusuna sahip olduğunu fark et-miştir. İş hayatındaki başarıları süreklilik arz etmeye başlayınca gelişi güzel yaptığı yardımların havaya git-tiğini, devamlılığının olmadığını gören Vehbi Koç bu durumdan rahatsız olmuş ve çözüm yolları aramaya başlamıştır. Bu tür sosyal faaliyetlerini kurumsal bir yapıya kavuşturmayı hedefl eyen Vehbi Koç, Vehbi Koç Vakfı’nı Türkiye’nin ilk özel vakfı olarak 17 Ocak 1969’da resmen kurmuştur.

Vakfın kuruluşu için Vehbi Koç, en büyük ilhamı 1946 yılında Amerika’ya yaptığı ilk seyahatte tanıma imka-nı bulduğu Ford ve Rockefeller vakıfl arından almıştır.

Erdal YILDIRIM Vehbi Koç Vakfı Genel Müdürü

Vehbi KOÇ’un kendi kaleminden…

“İsrafl a daima mücadele ettim, hayır işlerine para harcamaktan zevk duydum.”

“İşe başlayıp biraz para kazandıktan sonra mahallemde, halk arasında muhtaç olanlara yardım etmekten büyük zevk almaya başladım. İsraftan her zaman kaçındım. Boş yere yanan elektrik, akan su, gereksiz kullanılan bir araba için daima mücadele ettim. Fakat hayır işlerine giden parayı harcamaktan zevk duydum ve şuna inandım ki toplum içinde bulunanlara Allah daima yardım eder, birkaç mislini verir. Gerçekten de hayatımda ben bu zevkleri tattım, Allah da bana istediğimden çok fazlasını verdi.”

41 MAYIS 2013

YAKIN PLAN

Page 42: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

ABD’li bu büyük kuruluşların sosyal meselelere ayırdıkları fonları ve bu fonların yöneti-mini nasıl başardıklarını yerin-de görmek isteyen Koç, New York’ta kaldığı 50 gün boyun-ca önemli ailelerin kurdukları vakıfl arı yakından tanımaya çalışmıştır ve kendi ifadesiyle dünyası değişmiştir... Seyahati sonrasında Türkiye’de vakıfçı-lık anlayışını hayata geçirmek üzere çalışmalara başlayan Koç’un bu çabası, tam 21 yıl boyunca Batı’daki muadilleri-ne benzeyen vakıfçılığın huku-ki altyapısının oluşturulması yolunda devam etmiştir. Milletvekili Aydın Bolak’ın verdiği teklifl e 24 Temmuz 1967’de özel vakıf yasası çıkmış ve “Ülke meselelerinin, toplumsal sorunların çözümü sadece devletin eline bırakılmaz” diyen Vehbi Bey, diğer işadamı ve hayırseverlerin önüne uygun bir mevzuat sunmuştur.

Vehbi Koç, Türkiye’de vakıfl ar yasasını çıkararak, Vehbi Koç Vakfı’ndan önce Türk Eğitim Vakfı’nın kuruluşu-na önderlik ederek bu konuya damgasını vurmuştur. Vehbi Koç Vakfı da vakıf kurmak isteyen aile ve ku-rumlar için örnek olmuştur, Türkiye’de vakıfçılığın ve dolayısıyla sivil toplumun gelişmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.

Bugüne kadar Türkiye’ye eğitim alanında 27; sağlık alanında 7, kültür alanında ise 5 kurum kazandırmış ve onlarca projeye destek vermiş olan Vehbi Koç Vakfı’nın eğitim kurumları aracılığıyla verdiği burslar dışında, kuruluşundan bu yana burs vererek doğrudan destek olduğu öğrenci sayısı 43 bine ulaşmıştır. Vakfın sağlık, kültür ve eğitim alanlarındaki tüm faaliyetlerinde “en iyiye” örnek olmak, sürdürülebilir ve tekrarlanabilir modellerle Türkiye’nin daha hızlı gelişmesine destek olmak amacıyla 44 yıldır çalışmalarını aralıksız sürdür-mektedir.

Vehbi Koç Vakfı, kurucusunun yaşamı boyunca gerçek-leştirmek istediği bir proje olan Vehbi Koç Ödülü’nü 2002 yılında hayata geçirmiştir. Örnek hizmetleri ta-nıtmayı ve ödüllendirmeyi amaçlayan ödül her yıl eği-

tim, sağlık veya kültür alanlarından birinde, Türkiye’nin ve Türk insanının gelişimine önemli katkıda bulunmuş kişi veya kuruma verilmektedir.

Vehbi Koç ve Vehbi Koç Vakfı…

Vehbi Koç Vakfı eğitim, sağlık ve

kültür alanlarında toplumun yaşam

kalitesini yükseltecek öncü ve örnek

hizmetler sunuyor.

Eğitim hep öncelikli oldu

Vehbi Koç, hayata atıldığı ilk günden itibaren halk arasında muhtaç olanlara hep yardım etti ve bundan büyük mut-luluk duydu. İlerleyen yıllarla beraber topluma hizmet verecek sosyal amaçlı

tesisler yaptırma yönünde daha çok adım attı. Eğiti-min, ülke kalkınmasında büyük rol oynadığına inanı-yor, gençliğin yetişmesine hizmet etmenin bir insanlık ve vatan borcu olduğunu düşünüyordu. Bu inançla okul, kitaplık ve öğrenci yurdu gibi eğitime yönelik projeler gerçekleştirdi. Okul, yurt, kütüphane ve klinik gibi tesisler kurarak bunları ilgili kamu kuruluşlarına devretti. Maddi imkanları kısıtlı binlerce yetenekli gen-ce eğitimde fırsat eşitliği yaratmak amacıyla burs verdi.

Vehbi Koç Vakfı, Koç Lisesi'ni, ardından bu sene 20. yı-lını kutlayacak Koç Üniversitesi'ni kurarak, Türkiye’de eğitim sistemine örnek kurumlar katmaya devam etti. 20 yıl kadar kısa bir sürede Koç Üniversitesi Times Higher Education araştırmasında dünyadaki 250 üni-versite sıralamasına Türkiye’den giren 3 üniversiteden biri olmayı başardı.

ABD’li mimarlık şirketi Canon Design ile Türkiye’de bir “Model Okul” inşa etme projesi üzerinde de hızla ilerleyen vakıf yenilikçi eğitim ortamları ve pedagojik yaklaşımlar sunan, paydaşları ve çevresiyle organik bir ilişki içerisinde olan, tekrarlanabilir ve uyarlanabilir “Model” Okul’un düşünce temellerini belli aralıklarla düzenlediği konferanslarla kamuoyuyla paylaşmakta-dır.

Toplum sağlığı için önce eserler…

Vehbi Koç için sağlık konusu da ayrı bir önem taşıyor-du. Ona göre sağlık her işin başıydı. “Sağlık hey şeyin başıdır, o varsa her şey olabilir, yoksa hiçbir şey olmaz”

YAKIN PLAN

42

Page 43: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

düşüncesi Vehbi Koç’u sağlık alanında bağış ve tesisler yapmaya yöneltti.

1960’lardaki orta ölçekli “proje destekleyen vakıf ” mo-deli, 1990’ların başında kendi kurumlarını hayata ge-çiren ve ağırlıklı olarak da kaynaklarını bu kurumlara aktaran bir vakıf konumuna geldi.

1974’te yapılandırılan Hemşirelik Fonu ile Türkiye’de hemşirelik mesleği için çok büyük çalışmalar yapıyor, destekler veriyor. 1992 yılında kurulan Semahat Arsel Hemşirelik, Eğitim ve Araştırma Merkezi (SANERC) ve 1999 yılında açılan Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu ile bir yanda örnek hemşireler yetiştiren Vakıf, diğer yandan Hemşirelik mesleğinin gelişimine Türkiye genelinde destek vermeye devam ediyor.

1994’te Amerikan Hastanesi devralınınca "kendi ku-rumları ile fark yaratan” bir vakıf olma rolünü pekiş-tiren vakıf, 2014 yılında ilk fazı tamamlanacak Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Bilimleri Kampüsü ile ülkeye çok önemli bir eser daha kazandırmış olacaktır.

Kültür ve sanata yatırım

Türk kültürüne ve geleneklerine bağlı olan Sadberk Hanım, zaman içerisine kıyafet, işleme, tuğralı gümüş ve porselen koleksiyonlarını oluşturdu ve bu sanat me-rakını ailesine de aşıladı.

Vehbi Koç, Sadberk Hanımın hayalini gerçekleştirip Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesini, 1980’de Sarıyer Büyükdere’de Azaryan Yalısı olarak adlandırılan yapıda açtı.

Sadberk Hanım Müzesi kuruluşunda yaklaşık 3 bin esere sahipken bugün 18 bin eseri aşan koleksiyona ulaştı. Yüksek nitelikli sergi katalogları ve akademik ça-lışmalar yayınlayan müze Türkiye’nin kültür mirasını, gelenek ve göreneklerini çocuklara tanıtmaya yönelik düzenli eğitim çalışmaları da yürütüyor.

Suna ve İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü (AKMED), Akdeniz bölgesinde faaliyet gös-teren Türkiye’nin ilk ve tek özel araştırma enstitüsü olarak Antalya ve çevresinin tarihi, arkeolojik, etnogra-fik ve kültürel değerlerinin araştırılması ve korunması amacıyla 1996 yılında kuruldu. Suna - İnan Kıraç Ka-leiçi Müzesi ise, geleneksel Türk halk kültürü öğelerini belgelemek ve yeni kuşaklara tanıtmak hedefiyle 2000 yılında kapılarını açtı. Müzede kahve ikramı, damat tı-

raşı, kına gecesi gibi Türk kültüründen geleneksel sah-nelerin mizansenleri sergilenmektedir.

Vehbi Koç Vakfı’na bağlı bir diğer kurum ise Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi’dir (VEKAM). VEKAM Keçiören’de, kentin ayakta kalan son örnek-lerinden, Vehbi Koç’a ait bağ evinde faaliyet göster-mektedir. 1992 -1993 yıllarında restore edilen bağ evi, 1994 yılında Ankara üzerine akademik çalışmalar yap-mak, Ankara’ya dair her türlü bilgi ve belgeyi derleye-rek araştırmacılara sunmak amacıyla hizmete açılmıştır.

Toplumun çağdaş sanata olan duyarlılığını tetiklemeyi ve sanatçıların yeni üretim yapabilmelerini destekleme-yi de bir sosyal sorumluluk projesi olarak gören Vehbi Koç Vakfı önce Berlin’de Tanas sonra da İstanbul’da Arter sanat galerilerini hayata geçirdi. Vakıf, kurmayı planladığı çağdaş sanat müzesi için çağdaş sanat kolek-siyonunu oluşturmaktadır.

Vehbi Koç’un kendi kaleminden…

“İsrafl a daima mücadele ettim, hayır işlerine para

harcamaktan zevk duydum.”

“İşe başlayıp biraz para kazandıktan sonra mahallemde, halk arasında muhtaç olanlara yardım etmekten büyük zevk almaya başladım. İsraftan her zaman kaçındım. Boş yere yanan elektrik, akan su, gereksiz kullanılan bir ara-ba için daima mücadele ettim. Fakat hayır işlerine giden parayı harcamaktan zevk duydum ve şuna inandım ki toplum içinde bulunanlara Allah daima yardım eder, bir-kaç mislini verir. Gerçekten de hayatımda ben bu zevkleri tattım, Allah da bana istediğimden çok fazlasını verdi.”

43 MAYIS 2013

Page 44: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Sabancı Vakfı, merhum Hacı Ömer Sabancı’nın “Bu Topraklardan Kazandıklarımızı Bu Top-rakların İnsanlarıyla Paylaşmak” felsefesini be-

nimseyen İhsan, Sakıp, Hacı, Şevket, Erol ve Özdemir Sabancı kardeşler tarafından 1974 yılında Adana’da kuruldu. Sabancı ailesinin bir Vakıf kurmaktaki ama-cı, ailenin süregelen hayır faaliyetlerini kurumsallaştır-maktı. Bu girişimlerinde en büyük desteği ise tüm mal varlığını Vakfa bağışlayan anneleri merhume Sadıka Sabancı’dan aldılar. Sadıka Sabancı’nın tüm malvarlı-ğını bağışlaması ve aile bireylerinin katkılarıyla Saban-cı Vakfı, kısa sürede Türkiye’nin en büyük vakıfl arın-dan birisi olmuştur.

Sakıp Sabancı, Vakfın tüm hayırseverlik çalışmalarını destekledi

Sabancı Vakfı olarak tüm çabamız, daha iyi yarın-lar için… Bu noktada, merhum Sakıp Sabancı’yı bir kez daha anarak kendisinin Vakfımızın kuruluşunda ve gelişmesinde son derece önemli bir rolü olduğunu

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Zerrin KOYUNSAĞAN Sabancı VakfıGenel Müdürü

“Mal mülk zenginliği bu dünyada kalır, insan ahirete ruh zenginliği ile gider. Ruh zenginliği, insanın insanı sevmesiyle, birbirine yardım etmesiyle, olmayana vermesiyle, olanı paylaşmayı bilmesiyle olur.”

Sakıp SABANCI

YAKIN PLAN

44

Page 45: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

vurgulamak isterim. Sakıp Bey, sadece ekono-mik faaliyetlerle değil, hayırseverlikle ilgili faa-liyetlerimize de liderlik ederek vakfımızın tüm çalışmalarında bize örnek olmuştur.

Merhum Sabancı, “İşte Hayatım” kitabında şöyle anlatır: “Mal mülk zenginliği bu dünyada kalır, insan ahirete ruh zenginliği ile gider. Ruh zenginliği, insanın insanı sevmesiyle, birbirine yardım etmesiyle, olmayana vermesiyle, olanı paylaşmayı bilmesiyle olur”… O’nun bu anla-yışının bir yansımasıdır Vakfımız… Sakıp Bey, aile mirası hayırseverlik geleneğinin kurumsal bir yapıya dönüşebilmesi için kardeşlerine de önderlik etmiştir.

Sakıp Bey, “Bu memleketin imkanlarını değer-lendirerek belli bir gelir düzeyine ulaşanlar, yaptıkları işin zekatını dağıtmak zorundadırlar” der ve en önemli görevlerinden birinin de “sosyal hizmet yarışı” oldu-ğunu ifade ederdi.

Gerek Sakıp Bey gerekse Sabancı ailesinin ebediyete intikal etmiş çok değerli büyükleri bugünleri görseydi, Vakfımızın geldiği noktadan gurur duyarlardı.

2006 yılı Sabancı Vakfı için stratejik dönüşüm yılı oldu

Sabancı Vakfı’nın kuruluş öyküsüne geri dönersek, Vakfımız 1974–2006 yılları arasında, Adana’da faali-yetlerine devam etti. Bu süreçte, ülke geneline yayılan kalıcı eserlerin yapımı, başarılı kişilere burs ve ödüller verilmesi gibi önemli çalışmalara imza attı. 2006 yılı-na geldiğimizde ise Vakfımızın İstanbul’a taşınmasıyla yeni bir dönem de başlamış oldu. Vakfımızın kurumsal kapasitesini artırmak için önemli yatırımlarda bulun-duk. Bu yeniden yapılanma sürecinde vakıf stratejileri-ni belirleme, doğru insan kaynağını oluşturma, gerekli teknolojik alt yapıları sağlama ve süreçleri tanımlama çalışmalarına başladık. Çalışmalarımız sonucunda Sa-bancı Vakfı’nı “stratejik hayırseverlik” alanında fark yaratan uygulamaları hayata geçiren bir kurum olarak konumlandırmayı başardık.

Bu noktada, kurumsal sosyal sorumluluk ile hayırse-verlik kavramları arasında çok kalın bir çizgi olduğu-nu belirtmek isterim. Hayırseverlik, gerçek kişilerin ve/veya kar amacı gütmeyen tüzel kişiliklerin (dernek veya vakıf ) özel gelirlerini kamu yararına olmak şartıy-

la öncelik verdikleri herhangi bir alana destek vermesi anlamına geliyor.

Kurumsal sosyal sorumluluk ise, kar amacı güden şir-ketlerin yaptıkları iş nedeniyle hem kendi iç operas-yonlarına (fabrika, ofis, çalışanlar ve tedarikçiler) hem de iş yaptıkları ortamlara (çevre ve toplum) karşı so-rumluluklarını yerine getirmek için oluşturulan poli-tikalar ve/veya bu doğrultuda desteklenen faaliyetleri kapsıyor.

Sabancı Vakfı’nın çalışmalarını “hayırseverlik” veya stratejik hayırseverlik çalışmalarının dünyada kabul gören tanımı olan “filantropi” ile adlandırmak doğru olur.

Sabancı Vakfı olarak, belirttiğim gibi, stratejik hayır-severlik yaklaşımını benimsiyoruz. Toplumsal ihtiyaç-ları belirliyor ve bu ihtiyaçların giderilmesine yönelik etkili olabilecek yöntemleri tespit ediyoruz. Toplumsal gelişmeye odaklı projelere destek veriyor, bu çalışmala-rı yakından takip ediyor ve proje sonuçlandığında etki değerlendirmelerini yapıyoruz.

Yeniden yapılanma ve çalışmalarımızı “stratejik hayır-severlik/filantropi” kapsamında ele almaya başladıktan sonra, var olma nedenimizi de “Toplumsal potansi-yelin gelişimini sağlamak ve toplumsal duyarlılık bilincini gelecek nesillere aktarmak için özgün, ye-nilikçi ve kalıcı değerler oluşturarak insanların ha-yatında fark yaratmak” olarak belirledik. Bu yaklaşım çerçevesinde, Kalıcı Eserler, Eğitim, Burslar, Ödüller ve Kültür-Sanat alanlarında yürüttüğümüz faaliyetle-

45 MAYIS 2013

Page 46: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

rimizi; Kadınlar, Gençler ve Engellilerin “toplumda eşit fırsatlara sahip olmalarını ve topluma aktif olarak katılımlarını destekleyen” programlara odaklanarak ge-nişlettik.

Sabancı Vakfı, Hibe Programları ile 360 Binden Fazla İnsanın Hayatına Dokundu

İlk kez 2008 yılında hayata geçirdiğimiz Toplumsal Gelişme Hibe Programımızla; Kadınlar, Gençler ve Engellilerin toplumda eşit fırsatlara sahip olmaları ve topluma aktif katılımları amacıyla geliştirilen projelere destek veriyoruz. Kadın, genç ve engelli alanlarındaki problemlere kalıcı, fark yaratacak şekilde çözüm üre-ten projeleri destekliyoruz. Sivil Toplum Kuruluşlarına desteğimizi her yıl yeni projelere hibe vererek sürdürü-yoruz.

2006-2010 yılları arasında İçişleri Bakanlığı ve Tür-kiye’deki tüm Birleşmiş Milletler kuruluşlarının işbir-liğiyle “Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız Çocuk-larının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı”nı (BMOP) yürüttük. Bu programın devamı niteliğindeki, “Birleşmiş Milletler Kadınların İnsan Haklarının Geliştirilmesi Ortak Programı” ise 2012 yılının Aralık ayında başladı, 2015 yılının sonuna kadar da sürecek. BMOP, kadının toplumsal yaşam içindeki rolünü güçlendirmeyi, kadın hakları konusunda toplumsal bir bilinç yaratmayı ve toplum-sal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmayı hedefl iyor. BMOP, Vakfımızın finansal ve teknik desteği ile İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politi-kalar Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşit-liği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi (UN Women), Sabancı Üniversitesi ve Türkiye Belediyeler Birliği iş-birliğiyle yürütülüyor. 11 pilot ilde uygulanacak olan program, “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme”, “Sabancı Vakfı Hibe Programı”nı ve lise öğretmenle-rine “Mor Sertifika Programı”nı kapsıyor.

Sabancı Vakfı olarak 2007 yılından bugüne kadar uy-guladığımız tüm Hibe Programları ile 62 projeye 6 milyon TL’yi aşan hibe desteği vererek 360 binden fazla insanın hayatına dokunduk. 2013 yılında vereceğimiz toplam 1,2 milyon TL değerindeki hibe tutarı ile bir-likte, toplam desteğimiz 7 milyon TL’yi aşmış olacak.

Toplumsal potansiyelin gelişimini sağlamak ve toplum-

sal duyarlılık bilincini gelecek nesillere de aktarmak için özgün, yenilikçi ve kalıcı değerler yaratmaya odakla-nan Sabancı Vakfı, Ekim 2009’da da “Fark Yaratanlar” programını hayata geçirdi. Türkiye’de toplumsal geliş-meye katkıda bulunanların öykülerini ve çalışmalarını gündeme getirerek, onları teşvik etmek ve topluma il-ham vermek amacıyla tasarlanan Fark Yaratanlar prog-ramı ile “sıra dışı kişilerin toplumda yarattıkları olağa-nüstü etkileri” toplumla paylaştık. 2009-2013 yayın döneminde dört sezon boyunca hikayelerini videolar ve sosyal medya aracılığıyla kamuoyu ile paylaştığımız Fark Yaratanlarımız; eğitimden çevreye, yurttaş katılı-mından kültür sanata kadar birçok farklı alandaki ba-şarı hikayelerini heyecanla anlattılar. Fark Yaratanlar’ın videoları bugüne kadar Türkiye ve yurt dışında internet ve sosyal medya aracılığıyla 2 milyondan fazla izlenme rakamına ulaştı.

Uluslararası Alanda Ödül Sahibi

Gerek yukarıda özetlediğim hibe programlarımız ge-rekse ortaklıklarla yürüttüğümüz yenilikçi yöntemler, uluslararası camiada da ilgiyle takip ediliyor ve ba-şarımızın mükafatını ödüllerle alıyoruz. Kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının geliştirilmesi ve Türkiye’nin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişimi için yaptığımız çalışmalar nedeniyle Vakfımızın Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Güler Sabancı, Clinton Glo-bal Initiative tarafından geçtiğimiz yıl Ekim ayında, “Clinton Küresel Vatandaşlık Ödülü”ne layık görül-dü. Sayın Sabancı bu ödülü, Sabancı Vakfı adına ABD eski Başkanı Bill Clinton’ın elinden aldı. Türk hayırseverliğine Avrupa standartlarını getirmek konusundaki öncü uygulamalarımız nedeniyle, Mer-cator Fonu, Avrupa Birliği Konseyi Genel Sekrete-ri Javier Solana’nın başkanı olduğu jürinin kararı ile “Raymond Georis Yenilikçi Filantropist Ödülü”nü vakfımız adına Sayın Güler Sabancı’ya takdim etti. Bu ödül ile Sabancı Vakfı, Avrupa’nın en önemli filantropi ödülü listesine Türkiye’den giren ilk vakıf oldu. Sabancı Vakfı Filantropi Seminerleri

2007 yılından bu yana sivil toplum, vakıf, özel sektör ve kamu kuruluşu temsilcilerini uluslararası uzmanlar-la bir araya getirerek vakıfl ar ve sivil toplumdaki yeni yaklaşımlar konusunda bilgi paylaşımına imkan ver-mek amacıyla Sabancı Vakfı Filantropi Seminerlerini düzenliyoruz. Bugüne kadar Sabancı Vakfı Filantropi

YAKIN PLAN

46

Page 47: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Seminerlerine katılan kişiler arasında Alman Marshall Vakfı Başkanı Craig Kennedy, CIVICUS (Dünya Sivil Katılım Topluluğu) Başkanı Kumi Naidoo, Th e Eco-nomist dergisinin Amerikan İş Dünyası Editörü-New York Büro Şefi Matthew Bishop, David Rockefeller’in kızı Peggy Dulany Rockefeller gibi uluslararası sivil toplum sektöründe uzman konuşmacılar bulunuyor.

120’den Fazla Kalıcı Eser, 37 Binin Üzerinde

Burs ve 1000’i Aşkın Ödül…

Vakfımızın kuruluşundan bu yana geçen 39 yılda Türkiye’ye kazandırdığımız 120’den fazla kalı-cı eser bulunuyor. Kurucusu olduğumuz Sabancı Üniversitesi’nin yanı sıra, 39 eğitim kurumu, 19 öğ-renci yurdu, 17 öğretmenevi, 17 kültür merkezi, 7 sağlık kurumu, 5 spor tesisi, 4 kütüphane, 8 sosyal te-sis ve destek verdiğimiz diğer tesisleri kalıcı eserlerimiz arasında sayabiliriz.

Sabancı Vakfı olarak yine 39 yıldır başarılı ve maddi desteğe ihtiyacı olan üniversite öğrencisine burs vere-rek; öğrencilerin eğitimlerine devam etmelerine ve ken-di geleceklerini yaratmalarına katkı sağlıyoruz. Bugüne kadar 37 binin üzerinde burs veren Sabancı Vakfı, her yıl yaklaşık 380’i yeni öğrenci olmak üzere, top-lamda 1.400’e yakın üniversite öğrencisine; Üniver-

siteye Giriş Bursu, Kalkınmada Öncelikli İller Bur-su, Engelli Öğrenciler Bursu ve Sabancı Vakfı-Vista Bursu olmak üzere 4 çeşit burs olanağı sunuyor.

Sabancı Vakfı olarak üç çeşit ödül programıyla da Eğitim, Sanat ve Spor alanlarındaki başarıları destek-liyoruz. Bu alanlarda başarılı olan kişileri teşvik ve tak-dir etmek amacıyla her yıl verdiğimiz Eğitim, Sanat ve Spor Ödülleri; Sakıp Sabancı, Dilek Sabancı ve Saban-cı Vakfı’nın kaynaklarından karşılanıyor. Bu kapsamda, bugüne kadar 1000’i aşkın ödül verdik.

Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali 15 ya-şında…

Kültür ve sanat alanında da desteklerimiz bulunuyor. 20 yıldır Türkiye Halk Dansları Yarışması’nı ve 15 yıldır da Devlet Tiyatroları-Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali’ni destekliyoruz. 2007 yılın-dan bu yana Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin Onur Üyesiyiz. 2006 yılından beri destek verdiğimiz Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosu, tüm Türkiye’de bugüne kadar 600 binden fazla çocuğa ulaştı.

Metropolis Antik Kenti kazı çalışmaları ve Şef Cem Mansur yönetimindeki Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası da desteklediğimiz kültür-sanat faaliyetleri arasında yer alıyor.

47 MAYIS 2013

Page 48: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Kadir Has Üniversitesi, ortak bir gelecek için sürdürülebilir kalkınmanın, toplum refahını sağlamadaki önemli unsurlardan biri olduğu-

na inanmaktadır. Kadir Has Üniversitesi’nin Kurum-sal Sosyal Sorumluluk (KSS) faaliyetleri aktif olarak 2008’de oluşturulan Kurumsal Sosyal Sorumluluk Akademisi ile başlamış olmakla beraber, temeli mer-hum Kadir Has’ın Türkiye’nin kalkınmasına yönelik eğitim ve sağlık alanlarında yaptığı değerli yatırımla-ra dayanır. Türkiye’nin en önde gelen hayırseverlerin-den olan sayın Kadir Has, hayatı boyunca ülkesine kazandırdığı ekonomik faydanın yanı sıra, toplumsal gelişmeye de önem vermiş ve bu alanda hatırı sayılır yatırımlara imza atmıştır. Merhum Kadir Has’ın üst-lendiği ve bizlere miras bıraktığı bu sorumluluk, Kadir Has Üniversitesi’nin KSS faaliyetlerinin arkasındaki en büyük itici güçtür. Bu sorumluluğu Kurumsal Sosyal Sorumluluk Akademisi bünyesinde üniversitemiz ça-lışanlarına, öğrencilerine ve diğer paydaş gruplarına yaymak, yerleşik bulunduğumuz bölge ve Türkiye için öncü uygulamaları başlatmak, sosyal sorumluluk anla-yışını üniversite kültürünün temel parçası haline getir-mek temel hedefl erimiz arasındadır.

Üniversitelerin kendi bünyelerinde yapacakları araştır-ma, eğitim ve bilgi transferlerinin, içinde bulundukları bölgeye, ülkeye ve küresel ölçekte yön verici ve destek-leyici olarak ışık tutacağının farkında olan Kadir Has Üniversitesi 2008 yılından itibaren Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derslerine başlamıştır. Kadir Has Üniver-sitesi, geleceğin liderleri olan öğrencilerin, çalışacakları iş ve içinde bulundukları toplumda artı değer yaratma-ları için kapasitelerinin geliştirilmesi gerektiğine inan-maktadır. Bu doğrultuda Kurumsal Sosyal Sorumlu-luğun (KSS) sadece İktisadi ve İdari Bilimlerde değil tüm sosyal ve mühendislik bilimlerde ders müfredatı-na girmesi gerektiğine inanan Kadir Has Üniversitesi, tüm öğrencilerine zorunlu olarak KSS dersi vermek-tedir. KSS derslerinde öğrenciler, konunun uzmanları tarafından farklı KSS alt başlıklarını içeren seminer-lere girmekte ve ortak sosyal sorumluluk projeleri ge-liştirmektedir. 2012 yılında KSS derslerine dahil olan “Dedemden Öğütler” seminerlerinde 100 yıldan beri başarıyla faaliyetlerini sürdüren iş dünyası, Kadir Has Üniversitesi öğrencileriyle buluşturularak kurumsal yö-netim, ortak değer yaratma, sürdürülebilirlik, çözüm odaklı yaklaşım konularında kurum üst yönetiminin pratik, engin bilgi ve deneyimlerini aktarmaktadır.

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Serdar DİNLER Kadir Has Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi MüdürüTürkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği Başkanı

"Maddi zenginliği, manevi zenginlikle süslerseniz, hayattan büyük zevk alırsınız. Doğduğu topraklarla ödeşmeyi, tüm zengin vatandaşlarımıza tavsiye ederim."Kadir HAS

YAKIN PLAN

48

Page 49: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Öğrenciler, 2009 yılından beri her yıl Nisan - Mayıs aylarında düzenlenen Sivil Toplum Günleri etkinliği-ne katılarak önde gelen sivil toplum kuruluşları tem-silcileriyle tanıştırılmaktadır. Bu kapsamda üniversite, kendi düşünceleri doğrultusunda uygun gördükleri bir sivil toplum kuruluşunda görev almak için istekli olan öğrencilere destek vererek, bu arzularını gerçekleş-tirmeleri için aracı ve yardımcı olmaktadır. Bu sayede, Kadir Has Üniversitesi’nde eğitim gören her öğrenci-nin birlikte çalıştığı ve aktif rol aldığı bir sivil toplum kuruluşu bulunduğu memnuniyetle ifade edilebilir. Bu yılki Sivil Toplum Günleri etkinliği 16 Mayıs 2013’ ta-rihinde gerçekleştirilecektir.

Öğrencilerine doğrudan iş fırsatı Kadir Has Üniver-sitesi, asistans şirketi TURASSIST işbirliğiyle hayata geçirdiği “İşim Kampüste” projesiyle 80 kişi kapasiteli çağrı merkezi ofisini hayata geçirmiştir. Proje kapsa-mında Selimpaşa Kampüsü’nde kurulan çağrı merkezi sayesinde, halihazırda eğitim görmekte olan Kadir Has üniversitesi öğrencilerine daha okurken iş dünyasıyla fiilen tanışma, işbaşı eğitimi alma ve gelirlerine destek elde etme imkanları sunulmaktadır.

Kendi gelişiminden sorumlu olduğu kadar faaliyet gös-terdiği bölgedeki paydaşlarının da gelişiminden kendi-ni sorumlu tutan üniversite, Kadir Has Kampüsü’nün (Cibali) bulunduğu Cibali Semti’ne yönelik faaliyet-lerini sistematik ve stratejik hale getirmek için 2010 yılında sosyal sorumluluk çalışmalarını belirli bir çer-

çeveye oturtmaya karar vermiştir. “Her komşunun bir-biri üzerinde hakkı vardır” düşüncesinden yola çıkan üniversite, yürüttüğü “Komşuluk Hakkı” projesiyle bölgede paydaşlarının sorunlarını ve beklentilerini ortak paydada buluşturmak, üniversite kazanımlarını paylaşarak komşuluk ilişkilerini kuvvetlendirmek, ye-rel halkın da katılımı ile sosyal, ekonomik ve çevresel alanda değer yaratan ve sürdürülebilir faaliyetlerin yü-rütülmesini hedefl emektedir. Bu doğrultuda üniver-site, Cibali Semti ile üniversite temsilcilerinin birara-ya geldiği bir ‘Paydaş Kurulu’ oluşturmuştur. Paydaş Kurulunun yılda iki kez gerçekleştirdiği toplantılara KHAS Rektörü, üniversitenin idari ve akademik kad-rosu, Cibali mahallesi esnafı, Cibali İlköğretim Okulu Müdürü, Cibali Mahallesi Muhtarı, Cami İmamı ve bölgede faaliyet gösteren çeşitli vakıf ve derneklerin başkanları katılmaktadır. Ayrıca çeşitli toplantılara Fa-tih Belediye Başkanlığı, Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü gibi mülki ve yerel idarenin temsilcileri de katılarak, semt halkının sorunlarını dinleyip toplantılara katkıda bulunmaktadır. Buna ek olarak Üniversite öğrencileri ve çeşitli öğrenci kulüpleri tarafından oluşturulan çok sayıda alt çalışma ya da proje grubu vasıtasıyla 2010 ve 2011 akademik yıllarında Cibali semtinde ilköğretim okullarındaki yaşam alanlarının güzelleştirilmesi faali-yetleri, öğrencilere yönelik beceri geliştirme program-ları, sanat eğitimleri, etüd çalışmaları ve spor kursları düzenlenmiştir.

‘İyiliğe Koşu Maratonu’, 2010 yılından beri her yıl Ma-yıs ayında Kadir Has Üniversitesi’nin geleneksel Haliç Yol Koşusu kapsamında gerçekleştirilmektedir. Kazan-mak için “Cibali için en çok bağış toplayan kişi ya da kurum” olma şartı aranan koşuda her yıl Cibali sem-tinden, üniversite öğrencileri, idari ve akademik kadro-sundan yarışmaya dahil olan pek çok bireysel katılımcı yanında özel sektörde kurumsal olarak koşuya katıla-rak projeye katkısını sunmaktadır. Koşudan elde edi-len gelir, Cibali Bölgesi’ndeki ihtiyaçlar doğrultusunda kullanılmaktadır. 6 Mayıs 2012 yılında üçüncüsü yapı-lan “İyiliğe Koşu” etkinliğinde toplam 15 bin TL elde edilen gelirin bir kısmı ile Cibali Bölgesindeki sosyo-ekonomik durum bakımından dezavantajlı durumda olan çocuklara fotoğrafçılık kursu eğitimleri ve bilimi sevdirme için Çocuk Akademisi eğitimleri başlamıştır. İyiliğe Koşu etkinliğinde, Cibali halkının desteği ve ka-tılımıyla yarışma boyunca ve sonrasında yapılan ker-

49 MAYIS 2013

Page 50: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği (TKSSD), sürdürülebilir kalkınma ve toplum-sal başarı için sosyal sorumluluk bilincini geliş-

tirmek, yerel ve ulusal düzeyde KSS bilincini yaymak amacıyla 2005 yılında kurulmuştur. Derneğimizin misyonu kurumların sosyal, ekonomik ve çevresel ko-nulardaki sorumluluklarını yerine getirmesine imkân sağlayacak araç, kaynak ve yöntemlerin oluşturulma-sını sağlayarak toplumun kalkınmasına katkıda bulun-maktır.

Akademisyenler, medya, sivil toplum örgütleri, özel sektör, kısaca pek çok paydaş grubundan oluşan 50 üyemizle KSS alanında farklı bakış açılarını aynı plat-formda toplayabiliyor ve bu şekilde objektif bakışımızı sağlayabiliyoruz. Bu sene derneğimizin 7. yılını doldur-duğu düşünülünce KSS alanında güzel işler çıkardığı-

mızı söyleyebiliriz. Önümüzde uzun bir yol var ve bu bizi daha çok çalışmaya teşvik ediyor. Dinamik ve ye-nilikçi fikirlerle yolumuza devam etmemizin en önemli sebebi ise dernek faaliyetlerinin genç ve yaptığı işe gö-nül veren bir ekip tarafından yürütülmesi diyebiliriz.

Dernek KSS stratejisi geliştirme, sosyal bilincin ve ka-muoyunun oluşturulması, yeni tartışma ortamları ya-ratmak için seminer, panel, konferans, kurs, sertifika ve eğitim programları düzenleme, KSS alanında bilimsel araştırmalar yapma ve KSS savunuculuğu faaliyetleri-ni yürütüyor. Faaliyetlerimizden birkaç örnek vermek isterim.

Sekiz Avrupa ülkesinde KSS uygulamalarını hızlandır-mak ve geliştirmek amacını taşıyan ve bu kapsamda Türkiye’de derneğimiz ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP Türkiye) işbirliği ile yürütülen bir

Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği

meste, Cibali halkı ürünlerini sergileme ve satış yapma imkanı bulmaktadır. Bu yıl İyiliğe Koşu Etkinliği 05 Mayıs 2013 Pazar günü yapılacaktır. (http://iyiligeko-su.khas.edu.tr/ )

“Komşuluk Hakkı” projesinin yine önemli girişimle-rinden biri olan Cibali Postası 1940’lı yılların gazete tarzından esinlenerek tabloid boyda hazırlanan Ciba-li Postası, Cibali mahallesiyle ilgili haberleri, mahalle sakinleriyle yapılan röportajları ve ayrıca mahallelinin duyurmak istedikleri haberleri içermektedir. Üniver-site öğrencilerinin muhabir ve köşe yazarı olarak tüm sorumluluğunu gönüllü olarak aldığı gazetenin ilk sa-yısı Aralık 2011’de çıkmıştır. Cibali Postası, üniversi-teyi komşularına, komşularını üniversiteye anlatmanın yanı sıra, tarihi yarımadanın merkezinde şekillenen Ci-baliliği de tüm Türkiye’ye anlatmayı hedefl emektedir. Üniversite çevre alanında ise çalışanlar ve öğrencilerin elele verdiği geri dönüşüm uygulamaları, plastik kapak toplama kampanyası, öğrencilerde çevre bilincini artır-mak için seminerler düzenlemekte ve her yıl “Dünya Saati” kampanyasına destek olmaktadır.

Kadir Has Üniversitesi Kurumsal Sosyal Sorumluluk Akademisi paydaşlarının yürüttüğü sosyal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlik etkinliklerini desteklemek-te ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Pazaryeri gibi çoğu etkinlikte ev sahibi olmaktadır.

Kadir Has Üniversitesi kurumsal sosyal sorumluluğa verdiği önemi gösterek 2009 yılında Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalamış ve 2012 yılında Türkiye’nin ilk üniversite KSS raporunu yazmıştır. (http://www.khas.edu.tr/uploads/news/KSS_RAPOR_1.pdf ) Üni-versite yine aynı yıl yazdığı KSS Raporuyla, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye tarafından ödüle layık görülmüştür.

Kadir Has Üniversitesi Kurumsal Sosyal Sorumluluk Akademisi yukarıda belirtilen aktivitelerin dışında başta özel sektör olmak üzere farklı paydaş gruplarına Kurumsal Sosyal Sorumluluk üzerine farklı eğitim mo-dülleri sunmaktadır. KSS uzmanları ve kuruluşlarıyla işbirliğiyle yürütülen eğitimlerden Mayıs 2013’te KSS Raporlaması ve KSS Sertifika Programı’nın açılması planlanmaktadır.

YAKIN PLAN

50

Page 51: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

proje kapsamında 2008 yılında “Türkiye’de Kurumsal Sosyal Sorumluluk Değerlendirme Raporu” hazırlan-mıştır. (Rapor için http://www.kssd.org/dl/ssdurum_raporu.pdf ) 2010 yılında ise paydaşların KSS’ye bakış açısının incelendiği daha çok yoruma dayalı olan ikinci raporumuzu çıkarttık. Raporlama konusunda edindi-ğimiz deneyimle İran ve Ukrayna’daki Kurumsal Sosyal Sorumluluk derneklerinin ülke KSS durum raporlarını çıkarmasına destek verdik.

Yürüttüğümüz Ulusal ve uluslararası KSS projeleri kapsamında bilimsel araştırmalarımıza devam ediyor ve farklı KSS eğitim modülleri düzenliyoruz. Şu anda mevcut projelerimizden biri Fair Labour Association’ın liderlik RESPECT projesi. RESPECT projesinde teks-til sektöründe tedarikçi-alıcı-tüketici arasında yenilikçi iletişim kanallarının geliştirilmesi için eğitim içeriği ha-zırlıyoruz. İlk eğitimimizi Bulgaristan’da faaliyet göste-ren tedarikçi firmalara Nisan ayında vereceğiz.

Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği olarak 2008 yılından beri Avrupa KSS Ağı olan CSR Europe ve KSS Orta Doğu ağı olan CSR Middle East üyesiyiz. KSS platformlarının KSS’nin gelişimindeki öneminin farkında olarak, 2012 yılında başlattığımız girişim ile KSS Karadeniz (CSR Black Sea) ağını kurduk. (http://csrblacksea.org/) Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Romanya, Türkiye ve Ukrayna’daki KSS kuruluşları olarak başlattığımız girişimin farklı Karadeniz ülkeleri ve kuruluşlarını da içine almasını hedefl iyoruz.

Bu yılda her yıl olduğu gibi ulusal ve uluslararası KSS etkinlikleri düzenliyoruz.

2013 yılının önemli etkinlikleri arasında Avrupa’da ilk defa düzenlenen İşbirlikleri, İnovasyon ve Etki için Avrupa Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) Ödül Programı’nın Türkiye ayağını yürütüyoruz. Avrupa Komisyonu desteği ve CSR Europe ve Business in the Community liderliğinde, 28 Ulusal KSS kurumundan oluşan bir konsorsiyum tarafından yürütülen etkinli-ğin genel amacı, Avrupa’daki çok paydaşlı KSS işbirlik-lerinin gündeme gelmesi ve iyi örnek uygulamalarının paylaşılmasıdır. Avrupa KSS Ödül Programı özellikle bir şirket ve en az ticari olmayan bir paydaş arasın-da kurulan başarılı işbirliklerine odaklanıyor. Ulusal Ödül Programı’nda Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ) ve Büyük Şirketler olmak üzere iki kategori bulunuyor. 08 Nisan’da Türkiye’den seçilecek birinci-

ler Haziran ayında Brüksel’de yapılacak törende Avrupa Komisyonu tarafından sertifika ile ödüllendirilecekler.

Türkiye Çalışan Gönüllülüğü Haftası’nı bu yıl Özel Sektör Gönüllüleri Derneğiyle birlikte 04-11 Mayıs tarihleri arasında düzenliyoruz. Türkiye’deki iş ortağı olduğumuz Business in the Community (BITC)’nin 2008 yılından bu yana başarıyla sürdürdüğü ve 2010’da uluslararası bir gün haline gelen Give & Gain etkinli-ğinin bir parçası olan etkinlikte şirketlerin çalışanları ile birlikte tecrübelerini ve becerilerini toplumun ihti-yaçları doğrultusunda gönüllü olarak kullanmaya davet ediyoruz. Geçen yıl 861 gönüllü çalışanın katıldığı et-kinlikte bu yılki hedefimiz 1500 kişi.

Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği olarak 11-12 Mayıs tarihleri arasında Adıyaman’da GAP-GENÇ festivalindeyiz. Gap Daire Başkanlığının yürüt-tüğü ve bizim de destek olduğumuz festivalin bu yılki teması Sosyal Sorumluluk. Festivalin amacı ise sosyal sorumluluğu; gençlerin gençler ve gençleri etkileyen toplumsal, çevresel ve ekonomik sorunlar için oluştu-racağı; sürdürülebilirliği içinde barındıran projelerle yaygınlaştırmaktır. Bu kapsamda iyi KSS uygulamala-rı olan şirketleri festivalde yapılacak olan panele davet ediyor ve gençlerin festival kapsamında hazırladıkları sosyal sorumluluk projelerini desteklemeye çağırıyoruz.

Her yıl ulusal ve uluslararası arenada örnek olabilecek başarılı KSS uygulamalarını göstermek ve fikir alış-verişi sağlamak amacıyla düzenlediğimiz Kurumsal Sosyal Sorumluluk Pazaryeri’ni bu yıl 09 Aralık 2013 gününde düzenliyoruz. Türkiye’nin stratejik vizyonu-na katkı sağlamak amacını da barındıran bu etkinlik İşletme 2023 vizyonuyla “Geleceğin Şirketleri” tema-sıyla yapılıyor. İşletme 2023 girişimi, Türkiye’nin 2023 stratejilerini desteklemek için 2023 yılına kadar yüksek oranda istihdamı, verimliliği ve sosyal dayanışmayı sağ-lamak amacı ile kamu kuruluşlarının, şirketlerin ve sivil toplum kuruluşlarının ortak girişimler ile kendi payla-rına düşen katkıyı yapması anlayışına dayanıyor.

Yürüttüğümüz tüm bu projeler ile birlikte Türkiye’de-ki KSS uygulamalarının hızlandırılmasını, uluslararası uygulamaların takibini, KSS konusunda önemli sek-törlerde kapasite gelişimi sağlanmasını ve paydaşlar arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini hedefl iyoruz.

51 MAYIS 2013

Page 52: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Dünyamızın kaynakları sınırlı olduğu için, tüm ekonomik ve sosyal faaliyetlerimizi bu kay-nakları tüketmeden yürütmek zorundayız.

2050 yılı itibariyle 9 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunun çoğu, gelişmekte olan ülkelerde yaşayacak. Kentsel göç artarak devam edecek. Demografik geliş-meler nedeniyle, mevcut üretim ve tüketim dinamikle-ri dünyamızın sınırlı kaynakları üzerinde baskı yaratı-yor. Ekonomik faaliyetler ile doğal kaynaklar arasında dengenin gözetilmesi şart. Sürdürülebilir Kalkınma, insan yaşamının gereksinim-leri ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurarak; ekonomik, çevresel ve toplumsal bo-yutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir programla-ma yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşımı ifade ediyor. Bu yaklaşım bireysel, toplumsal ve kurumsal düzeylerde davranışlarımızı ve politikalarımızı değiştir-meyi gerektiriyor. Sürdürülebilir bir gelecek istiyorsak, hem dünyada, hem de ülkemizde bu dengeyi iyi kurmak zorundayız. Dünyamızın sınırlı kaynaklarını kullanarak iyi yaşa-mak için, Sürdürülebilir Kalkınma Modeli’ni uygula-maktan başka çaremiz bulunmuyor.TÜRKİYE İÇİN “SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA”NIN ÖNEMİ “İş Dünyası için Sürdürülebilir Kalkınma”, işin gerek-tirdiği strateji ve faaliyetlerin şirket ve ortakların ihti-

yaçlarını karşılayacak şekilde yürütülmesi sürecinde, gelecekte de ihtiyaç duyulacak insan ve doğal kaynak-ların korunması, sürdürülebilir olması ve geliştirilme-sidir. Ekonomik olarak dünya ortalamasının üzerinde bü-yüyen bir ülke olan Türkiye için sürdürülebilir kalkın-ma kavramı büyük öneme sahip bulunuyor. Türkiye, Sürdürülebilir kalkınma konusunda, Dünya Bankası (WB), Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler Kal-kınma Programı (UNDP) destekli projelerin yanı sıra, çeşitli Bakanlıkların yürüttükleri çalışmalar yapılıyor. Ancak genel bir değerlendirme yaparsak, ülke olarak henüz yolun başında olduğumuzu söyleyebiliriz. Her şeye rağmen, Türkiye’de de ‘sürdürülebilir’ iş kültürü-nün iyi örnekleri ortaya çıkmaya başladı. Bu uygula-malar birbirini destekliyor ve daha iyi örneklerin ortaya çıkışına ilham veriyor. Bu uygulamalarda ve sürdürülebilir kalkınma ile ilgi-li gelişmelerde 2004’te kurulan İş Dünyası ve Sürdü-rülebilir Kalkınma Derneği’nin (SKD) büyük katkısı var. SKD’nin 41 üyesi Türkiye’nin önde gelen şirket-lerinden oluşuyor. Türkiye’nin ve Türk İş Dünyasının global platformda sürdürülebilir başarısı için, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi (WBCSD) ile eş-güdümlü olarak, kaynakların daha verimli kullanımına yönelik toplumsal, çevresel ve ekonomik ortam ve şart-ların oluşmasına destek olmak misyonu ile çalışıyoruz. Dört ana hedefimiz bulunuyor:

Daha İyi, Daha Yaşanabilir Bir Dünya İçin; Sürdürülebilir Kalkınma

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Konca ÇALKIVİK İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Genel Sekreteri

YAKIN PLAN

52

Page 53: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Sürdürülebilir Kalkınmanın Tanınması ve Doğru Algılanması

Sürdürülebilir Kalkınma Örnek Uygulamalarının Artması

Politika Oluşturma Türk İş Dünyası, hükümet yetkilileri, üniversiteler,

sivil toplum kuruluşları, belediyeler, yerel idareler ve sivil toplum arasında işbirliği yapılmasını sağlama

SKD  sürdürülebilirlik çalışmalarının temelini ve zemi-nini oluşturmak için çalışıyor. Üyeler SKD çatısı altın-da bir araya gelerek sürdürülebilirlik konusu üzerinde birlikte düşünme, çözüm yolları bulma, planlama ve öğrenme olanaklarına kavuşuyorlar.İŞ DÜNYASI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KONUSU-NA NASIL BAKIYOR?Önemli çalışmalarımızdan biri İstanbul Menkul Kıy-metler Borsası (İMKB) ile yaptığımız ve Pricewaterho-useCoopers (PwC) tarafından 2011 sonunda raporla-nan araştırma… “Türk İş Dünyası’nda Sürdürülebilir-lik Uygulamaları Değerlendirme Raporu” çalışmasına İMKB’de işlem gören, 11 farklı sektörden 215 şirket katıldı. Rapor iş dünyasının sürdürülebilirlik tanım-lamasında ve uygulamalarında eksiklikleri olduğunu ortaya koyuyor.Ankete katılan şirketlerin % 62’si sürdürülebilirlik stra-tejilerinin olduğunu belirtirken, bunların % 80’inin ‘sürdürülebilirlik’ yaklaşımını şirketin misyon ve vizyo-nunda ifade ettiği görülüyor. Şirketlerin % 95’i sürdü-rülebilirlik konusunun iş yapış tarzları ile ilgili olduğu-nu belirtiyor. Bununla birlikte, çevre duyarlılığı, sürdü-rülebilirlik konusunda önem taşıyan konular içerisinde ancak son sıralarda gündeme geliyor. Şirketlerin % 21 ile % 48 arasında değişen oranlar-daki kısmı; sera gazı salınımı, su kaynaklarının kirlenmesi, atıklar gibi alanlarda ölçüm yapmıyor.SKD olarak İstanbul Menkul Kıy-metler Borsası işbirliği ile İMKB Sürdürülebilirlik Endeksi (ISESI) hazırlıyoruz. ISESI şirketlerin sür-dürülebilirlik performanslarının yatırımcılar tarafından izlenebile-ceği; şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetimsel risklerini ne kadar başa-rı ile yönetebildiklerini yansıtacak bir platform olacak. Ayrıca inovatif uygulamalarla sür-dürülebilir kalkınmaya katkıda bulunan iyi uygulamaları ödüllen-

dirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla “İnovatif Sürdürü-lebilirlik Uygulamaları Yarışması” düzenliyoruz. KOBİ ve büyük ölçekli firmaların son bir yılda gerçekleştirdi-ği ve sonuçlarını aldığı en iyi uygulamalar yarışmasına başvurular 15 Mart – 15 Nisan 2013 arasında yapıl-dı. Yarışmaya, Türkiye’de faaliyet gösteren özel sektör şirketleri başvurdu. Başvurular, KOBİ ve Büyük Şirket kategorilerinde ayrı ayrı değerlendirilecek ve sonuçlar mayıs sonunda açıklanacak. 2013’te iki büyük etkinliğimiz olacak. Mayıs ayında UNEP FI ve Global Compact işbirliği ile düzenleye-ceğimiz Finansal Sürdürülebilirlik Forumu ve 3-8 Ka-sım’daki WBCSD yıllık toplantısı. Finans sektörü için sürdürülebilirlik hem kendi iş modeli hem de ekono-mi için giderek daha önemli hale geliyor. Çevre, sosyal etki ve kurumsal yönetim alanlarında risk yönetimi iş dünyasının geleceğinde stratejik bir önem taşıyor. Bu konuları 3 Mayıs’ta, İMKB Konferans Salonu’nda, Türkiye’nin finans alanındaki yeni dinamiklerini orta-ya koyan “Sürdürülebilir Finans Forumu”nda tartışı-yoruz. WBCSD’nin yıllık toplantısına ise dünyanın dört bir yanından yaklaşık 400 CEO’yu bir araya getirecek ve hem sürdürülebilir kalkınmanın hem de dünyamızın geleceği açısından önemli kararlar alınacak.SKD olarak çok önem verdiğimiz başka bir konu ise “Eko Etiket”. Eko Etiket Çalışma Grubumuz, Sür-dürülebilirlik Etiketlemesi üzerine çalışmalarını hızla sürdürüyor. 2013 Ekim ayında ihracatta ticari engel olarak önümüze çıkacak bu konuda farkındalığı artır-mak için, yıl içinde TİM ve TSE ile işbirliği yaparak bir seminer düzenleyeceğiz.

53 MAYIS 2013

Page 54: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Şeff afl ık ve Hesap Verebilirlik için; Sürdürülebilirlik RaporlamasıSürdürülebilir kalkınma konusunda değinmemiz ge-reken en önemli konulardan biri ise “sürdürülebilirlik raporlaması”. Kurumsal faaliyetlerin içeriği artık şir-ketin iş ortakları, çalışanlar, sivil toplum kuruluşları, yatırımcılar, kamu gibi çok çeşitli paydaşların hepsini ilgilendiriyor. Özellikle çevresel ve sosyal konularda yaşanan sorunlar ve şirketler üzerindeki baskısı bu faa-liyetler konusunda şirketlerin daha şeff af ve hesap vere-bilir olması gerekliliğini getiriyor. Bunun en güzel yolu ise “raporlama” yapmak. Önceleri sağlık ve güvenlik raporlamaları ve takiben çevre ve iş güvenliği / kurumsal sosyal sorumluluk raporlamaları isimleri altında anılan bu raporlama ça-lışmaları konunun iş stratejilerine daha fazla etki yap-ması nedeni ile “Sürdürülebilirlik Raporlaması” adını aldı. Sürdürülebilirlik Raporlaması konusunda gerek duyulan profesyonel ihtiyaç 1997’de Küresel Raporla-ma Girişimi’ni (GRI) doğurdu. Dünyada bugüne dek 4 binin üzerinde kurum, Global Reporting Initiative (GRI) çerçevesini temel alarak, 10 binin üzerinde sür-dürülebilirlik raporu hazırladı ve düzenli olarak yayın-lamaya devam ediyor.Sürdürülebilirlik Raporlaması, bir şirketin sürdürülebi-lir kalkınma hedefl eri doğrultusunda ekonomik, çevre-sel ve sosyal performansını gösteriyor. Şirket, bu raporu bir iletişim aracı olarak, (olumlu ve olumsuz yönleriy-le) bu alanlardaki risk yönetim performansını, tüm iç ve dış paydaşları ile paylaşıyor. Gelişmeler, önümüzdeki dönemde finansal ve finansal olmayan raporlamaların aşamalı olarak tek bir rapor haline dönüşme yolunda ilerlediğini gösteriyor. Dün-ya üzerindeki şirketler 100 yılı aşkın süredir finansal raporlama yapıyorlar. 21. Yüzyıl’la birlikte daha fazla gündeme gelen “iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik” konusu giderek artan sayıda şirketin son yıllarda “Sür-dürülebilirlik Raporlaması” yapmasını sağladı. Ancak Dünya bugün finansal raporlar ile sürdürülebilirlik ra-porlarının birlikte yapılmasını öngören “Entegre Ra-porlama” konusunu konuşuyor.Entegre Raporlama ile yeni finansal skandalların ve krizlerin önlenmesi, böylece sürdürülebilir piyasa ve ekonomilerin oluşumunun destekleneceği düşünülü-yor. Söz konusu uygulamanın tam anlamıyla benim-senmesi, borsaların, düzenleyici otoritelerin, şirketle-rin, analistlerin, yatırımcıların ve denetçilerin işbirliği-ni gerektiriyor. Bazı büyük Türk şirketleri raporlama konusunu 2000’li

yılların başında sorgulamaya başlamakla beraber, gün-demlerine asıl olarak girmesi 2007 - 2008 yıllarına rastlıyor. İlk iki şirketin Aygaz ve Erdemir olduğunu söyleyebiliriz. SKD Türkiye, kurulduğu yıldan itibaren bu raporu önemsedi ve raporlamadaki gelişmeleri ta-kip etti. Sürdürülebilirlik ve Sürdürülebilirlik Rapor-lamasının Türkiye’deki şirketlerin gündemine alınması için önemli çalışmalar yapıldı. Son olarak Ocak ayında Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği işbirliği ile düzen-lediğimiz “Entegre Raporlama” eğitimine bu konuda uluslararası otorite olan Prof. King katıldı. Prof. King, Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC) Baş-kanı ve Küresel Raporlama İnisiyatifi (GRI) Onursal Başkanı. Etkinliğe 50’yi aşkın şirketin üst düzey yöne-ticisi katıldı. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) hakkında İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) Türkiye’de sürdürülebilir kalkınmanın daha iyi anlaşıl-ması, benimsenmesi, yaşama geçirilmesi amacı ile 2004 yılında kuruldu.SKD’nin dört temel hedefi bulunuyor:- Sürdürülebilir kalkınmanın tanınması ve doğru algı-

lanması,- Sürdürülebilir kalkınma örnek uygulamalarının art-

ması,- Sürdürülebilir kalkınma konusuna ilişkin politikalar

konusunda çalışmalar yapmak ve işbirliğinde bulun-mak,

- İş dünyası, hükümet yetkilileri, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, belediyeler, yerel idareler arasın-da işbirliği sağlamak.

SKD’nin öncelikli gündemini iş dünyasına örnek ola-rak, toplum, çevre ve ülke ekonomisi adına değer yara-tacak projelerin gerçekleştirilmesi oluşturuyor. Dernek, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma politikalarının be-lirlenmesine katkı sağlıyor. SKD, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi’nin (WBCSD) bir üyesi ve iş ortağı olarak Türkiye’yi ulus-lararası düzeyde de temsil ediyor. Birleşmiş Milletler ve bağlı kurumları, Dünya Bankası, Avrupa Komisyonu vb. düzenleyici ve yönlendirici konumdaki uluslara-rası kuruluşlar ile bilgi ve deneyim paylaşımı, ortak projelerde işbirliği yapıyor. SKD, sürdürülebilir kal-kınma yaklaşımını benimseyen ve bu amaç doğrultu-sunda daha verimli çalışmalar yürütmek isteyen tüm kişi ve kuruluşları, deneyim ve birikimlerini dernek çatısı altında birleştirmeye davet ediyor. Genel merke-zi İstanbul’da olan SKD’nin iş dünyasının önde gelen kuruluşlarından 40 üyesi bulunuyor.

YAKIN PLAN

54

Page 55: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Kurumsal sosyal sorumluluk kavramı kimi zaman toplum, işletmeler ve hükümetlerce yanlış anlaşılabilmekte; yardım, hibe hatta

şirketlerin olağan uygulamaları bile bu kavramla ifade edilebilmektedir.

Oysa kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları, bir şirketin yasal yükümlülükleri yerine getirmekle yetin-meyerek, toplumun refahını artıracak, ilerleme sağlaya-cak, fayda doğuracak eylemlerde bulunmasıdır.

Örneğin iş sağlığı ve güvenliği ya da çevre konuların-da gerekli tedbirleri almak yasal yükümlülük gereğidir; bu konularda ilerlemeyi ve toplam faydayı geliştirmeyi amaçlayan işler yapmak ise sosyal sorumluluk uygula-malarıdır.

İşveren kesimi açısından sosyal sorumluluk konusuna yönelik yaklaşımlarda unutulmaması gereken bazı özel-likler bulunmaktadır.

Öncelikle sosyal sorumluluk “gönüllü” bir girişimdir. Sosyal sorumluluk alanının gönüllü girişimlerden oluş-ması, isteğe bağlı doğasına zarar verecek girişimlerden kaçınılması gerekmektedir. Gönüllü girişimlerin yerini zorunluluklar aldığı takdirde, uluslararası ticaret ve sos-

yal standartlar arasında ilişki kurulmasına yol açılarak, işletmelerin rekabet güçleri ve ülke ihracatı zarar göre-cektir.

Sosyal sorumluluk işletmeler tarafından yürütülen ve yasal zorunlulukların ötesine geçen faaliyetleri ifade etmektedir. İşletmeler, faaliyet gösterdikleri ülkelerin çizdikleri yasal çerçeve içinde hareket etmek, hukuka saygı duymak zorundadır. Düzgün işleyen hukuki ortamın yaratılması ise hükümetlerin görevidir. Bir işletme kendi isteği ile yasalara uymanın da ötesine geçerek, faaliyet gösterdiği topluma daha fazla değer katmak isteyebilir. Ancak işletmeler hükümetin sa-hip olması gereken rolü ikame edecek aktörler ol-madıkları gibi, sosyal sorumluluk da mevzuata bir alternatif teşkil etmemektedir. İşletmelerin sosyal so-rumluluk faaliyetlerinin temelinde işletme amaçlarının bulunması doğaldır ve sosyal sorumluk faaliyetleri ile ulaşılabileceklerin bir sınırı vardır.

Sosyal sorumluluk, günümüz iş ve yatırım ortamından kaynaklanan çok çeşitli sorunlara iş dünyası tarafından verilmeye çalışılan bir cevaptır. Uluslararası ve ulusal düzenlemelerin ikamesi olarak değil, onların tamamlayı-cısı şeklinde düşünülmelidir.

İşveren Kesiminin Sosyal Sorumluluk Kavramına Bakış Açısı ve TİSK’in Sosyal

Sorumluluk Alanındaki Faaliyetleri

Bülent PİRLER TİSK Genel Sekreteri

55 MAYIS 2013

YAKIN PLAN

Page 56: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Sosyal sorumluluk işletmeler tarafından yürütülen bir süreçtir. İşletmeler kamunun geleneksel rolleri arasında yer alan altyapı projeleri, eğitim ve sağlık gibi alanlara yatırım yapmayı, bu alanlarda sosyal sorumlu-luk faaliyetleri yürütmeyi tercih edebilirler. Söz konusu faaliyetlere ve yatırım yapılacak alanlara hükümetler veya başka aktörler değil, işletme karar vermelidir.

Hükümetler açısından sosyal sorumluluk sürecini ge-liştirmenin en etkili ve temel yolu, uygun iş ve yatırım ortamının yaratılması ve iyi yönetişim standartlarının belirlenmesidir. Bu hususlarda, hukukun üstünlüğü-nün sağlanması, mülkiyet haklarının korunması, şeff af-lığın temini ve yolsuzluğun önlenmesi özellikle önem taşımaktadır.

İşletme tarafından hangi sosyal sorumluluk inisiyatifi benimsenirse benimsensin, her işletmeye uygun tek bir ölçü bulunmamaktadır. Yürüttükleri faaliyetler-le topluma farklı biçimlerde katkı sağlayan işletmeler, yasal zorunluluklarının ötesine geçen gönüllü girişim-lerinde de kendi faaliyet alanlarına en uygun yaklaşımı sergilemek konusunda özgür olmalıdır. Sosyal sorum-luluk, büyük-küçük, üretici-ticari, çok uluslu-yerel gibi sayılamayacak kadar çok sayıda farklı özelliği barındıran işletmeler için tek bir reçete halinde su-nulamaz.

Bir işletme seçtiği sosyal sorumluluk inisiyatifini uygu-lamaya koyarken tek başına da hareket edebilir, diğer aktörlerle ortak biçimde de çalışabilir. Üstelik sosyal sorumluluk; durağan bir alanı da ifade etmemektedir. İşletmeler sosyal sorumluluk ile sürekli değişen dün-ya koşullarına cevap vermektedir. Öte yandan, sosyal sorumluluk, sosyal, ekonomik ve çevresel gibi birçok boyutu içermektedir. Sosyal sorumluluğun isteğe bağlı doğası ve işletmeler tarafından verilen birçok yenilikçi tepkinin varlığı, sosyal sorumluluğun katkıda bulun-duğu sosyal ilerlemenin devam edeceğinin bir kanıtı şeklinde görülmelidir. Kuşkusuz işletmeler bu yeni-likçi yaklaşımlarını sürdürebilmek için esnekliğe ihtiyaç duymaktadır.

TİSK’İN SOSYAL SORUMLULUK KONUSUNDAKİ FAALİYETLERİ

Konfederasyonumuzun sosyal sorumluluk konusunda-ki faaliyetleri uzun bir geçmişe dayanmaktadır. TİSK sosyal sorumluluk konusunda sadece işletmelere reh-

berlik etmekle kalmamakta, aynı zamanda kendisi de bir sosyal sorumluluk uygulayıcısı olarak faaliyet gös-termektedir.

1. BM Küresel İlkeler Sözleşmesi

TİSK 2002 yılında, UNDP ile birlikte BMKİS’in Türkiye’ye ilk tanıtımını gerçekleştirmiştir. Söz konusu başlangıç döneminde 4 farklı ilde düzenlenen tanıtım toplantıları ile 60 işletme BMKİS’i imzalamıştır.

Konfederasyonumuz 2006 yılından bu yana Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Yönetim Kurulu’nun aktif bir üyesidir.

2006-2012 döneminde otomotiv, ilaç ve turizm sek-törlerinde gerçekleştirilen BMKİS tanıtım faaliyetle-rine uzman desteği ve organizasyon desteği sağlamış-tır. Üyesi İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası (İEİS) ile işbirliği halinde yürütülen “BMKİS İlaç Sektörü Yaygınlaştırma Projesi” ile aynı sektörden 35 işletme Sözleşmeye imza atmış; söz konusu sektörel yaklaşım dünyada en iyi uygulama örneği seçilmiştir.

TİSK, 2012 Aralık ayından bu yana TÜSİAD ile be-raber Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin sekretaryası görevini yürütmektedir.

Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı bünyesinde kurulan çalışma gruplarına katkı sağ-lamaktayız.

2. “Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi”

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ve Avrupa Komisyonu arasında “Herkes için Kurumsal Sosyal Sorumluluk” Projesi Hibe Sözleşmesi 30 Ka-sım 2012 tarihinde imzalanmıştır.

TİSK’in lider kuruluş olduğu Proje ile Türkiye ve Bal-kan ülkelerinde kurumsal sosyal sorumluluk konusun-da başta işveren örgütlerinin ve işletmelerin kapasitele-rinin güçlendirilmesi hedefl enmektedir. TİSK ve Bal-kan ülkeleri işveren teşkilatları tarafından 2 yıl süreyle uygulanacak Proje ile söz konusu ülkeler arasında bir iletişim ağı kurulacak ve geliştirilecek model tüm dün-yadaki işveren teşkilatlarına, üyelerinin kurumsal sos-yal sorumluluk faaliyetlerine rehberlik edebilmeleri ko-nusunda yol gösterecektir. Sadece işveren örgütleri ile sınırlı kalmayan Proje, KSS konusunda tüm aktörleri

YAKIN PLAN

56

Page 57: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

faaliyetlerine dâhil ederek toplum genelinde kurumsal sosyal sorumluluğun güçlendirilmesini hedefl emekte-dir.

Amacı, demokrasi, insan hakları, sosyal içerme ve hu-kukun üstünlüğü konularındaki kamuoyu tartışmaları-na aktif olarak katılan; politika belirleme ve karar ver-me süreçlerinde etkin olabilecek kapasiteye sahip, daha dinamik bir sivil toplumun geliştirilmesine katkı sağla-mak olan Proje Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE), Hırvatistan İşverenler Birliği (HUP-CEA), Karadağ İşverenler Federasyonu (UPCG/MEF), Makedonya İş-verenler Konfederasyonu (BCM) ve Romanya Küçük ve Orta Ölçekli Özel Sektör İşletmeleri Ulusal Konseyi (CNIPMMR) ortaklığı ile uygulanmaktadır.

Proje ile hedefl enen sonuçlar şunlardır:

• İşveren örgütlerinin çalışmalarına değer katmak ve sürdürülebilir çıktılar elde etmek amacıyla, işletme-lere yardım edilmesi, karar alma süreçlerinde etkili olunması ve ortak stratejik programlar oluşturulma-sı için işveren örgütlerinin Kurumsal Sosyal Sorum-luluk alanındaki kapasitelerini geliştirmeye yönelik destek paketinin oluşturulması.

• Kamu kurumlarını ve uluslararası ağları da içeren paydaşlarla doğru zamanlarda istişareler gerçekleşti-rebilmek için işveren örgütlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk alanındaki kapasitelerinin geliştirilmesi.

• AB’deki son gelişmelere paralel olarak, sürdürülebi-lir sonuçların ve yenilikçi girişimlerin teşvik edilmesi amacıyla, en iyi Kurumsal Sosyal Sorumluluk uygu-lamalarının seçilmesine yönelik kriterlerin belirlen-mesi ve yerel düzeyde pilot uygulamanın gerçekleşti-rilmesi.

• Kurumsal Sosyal Sorumluluğun tematik alanlarında işveren örgütü stratejilerinin geliştirilmesi, görünür-lüğünün artırılması ve faaliyetlerin yaygınlaştırılma-sı yoluyla işletmelerin ve diğer paydaşların farkında-lığının artırılması.

3. ISO 26000 Sosyal Sorumluluk Rehberi

TİSK, ISO tarafından 2010 yılında sonuçlandırılan 26000 Sosyal Sorumluluk Rehberi’nin hazırlık süre-cinde Türkiye’yi temsil eden tek kuruluştur. Sürecin başladığı günden itibaren tartışmalarda aktif olarak yer almış ve Türk İşveren görüşlerinin sürece yansıtılma-sını sağlamıştır. ISO’nun ülkemizdeki yetkili kurulu-

şu Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından ülke adına oy verme yetkisi, uzmanlığı ve sürece hakimiyeti nedeniyle Konfederasyonumuza verilmiştir. Konfederasyonumuz, ISO 26000 Sosyal Sorumluluk Rehberi iletişim ağının halen bir üyesidir ve Rehber’in uygulanmasına destek sağlamaktadır. 4. Sosyal Sorumluluk Konusundaki Yayın

Faaliyetleri

Konfederasyonumuz, Uluslararası İşverenler Teş-kilatı (IOE) tarafından yayınlanan BMKİS İşveren Rehberi’ni 2007 yılında Türkçe’ye çevirmiş ve geniş dağıtımını yapmıştır.

Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE) ve Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ITUC), Uluslarara-sı Çalışma Örgütü’nün (ILO) desteği ile 2008 yılında “BMKİS’in Çalışma Koşullarına İlişkin İlkeleri: İşlet-meler İçin Rehber” başlıklı bir kitap yayınlamıştır. Ça-lışma hayatına ilişkin ilkeler konusunda bugüne kadar geliştirilmiş en kapsamlı yayın olan Rehber, Konfede-rasyonumuz tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve geniş dağıtımı yapılmıştır.

5. Sosyal Raporlama Konusundaki TİSK Faaliyetleri

a. Küresel Raporlama Girişimi (GRI)

Konfederasyonumuz GRI’nın G3 ve Uygulama Se-viyesi Göstergeleri’nin Türkçe’ye çevrilmesinde uz-man desteği sağlamıştır. İşgücü İlkeleri ve Saygın İş Göstergeleri’nin Türkçe’ye çevrilmesi ile GRI raporla-ması yapan Türk işletmelerinin sayısı hızla yükselmiştir.

6. Sosyal Sorumluluk Uygulayıcısı Olarak TİSK

Konfederasyonumuz 1993’ten bu yana çocuk işçiliği ile mücadelenin tüm seviyelerinde etkin bir aktör olmuş-tur. TİSK ilk olarak 1993-1994 döneminde ILO’nun Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Prog-ramı-IPEC kapsamında “Çocuk İşçiliği Konusunda Yöneticilerin Eğitimi Projesi”ni yürütmüştür. Ankara, İstanbul, Bursa ve Adana gibi büyük kentlerde TİSK’e Üye İşveren Sendikalarına bağlı büyük ölçekli işletme-lerin yöneticilerine yönelik eğitim seminerleri düzen-lemiştir.

TİSK 1995-1998 yılları arasındaki çalışmalarına, (ço-cuk işçiliğinin KOBİ’lerde, özellikle de küçük işletmelerde

57 MAYIS 2013

Page 58: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

olduğu fikrinden hareketle) İstanbul İlinde çalışan ço-cuklar için en riskli sektörlerden biri olarak belirlenen metal sektöründe faaliyet gösteren sanayi sitelerinde devam etmiştir. Bu sektörde yasal olarak çalışan çocuk-ların çalışma koşullarını iyileştirmek ve işverenlerin far-kındalığını artırmak amacıyla seminerler düzenlemiş ve çeşitli çalışmalar yürütmüştür.

“TİSK Çalışan Çocuklar Büroları”

Konfederasyonumuz, 1993 yılından beri sürdürdü-ğü çalışmaları kurumsallaştırmak ve doğrudan çalışan çocuklara hizmet verebilmek amacıyla, daha önce du-yarlılık artırma kapsamında çalışmalar yapılan İstanbul Pendik Sanayi Sitesi’nde, 22 Nisan 1999 tarihinde “TİSK Çalışan Çocuklar Bürosu”nu kurmuştur.

Halen çalışmaların yürütüldüğü Büro vasıtasıyla, sağlık hizmetlerinin yanı sıra, sanayide çalışan çocuklara ilk yardım tedbirleri, sağlıklı beslenme, sık görülen hasta-lıklar ile bunlardan korunma yolları, iş sağlığı ve gü-venliği konularında eğitimler verilmektedir.

Konfederasyonumuz, Çalışan Çocuklar Bürosu’nun bir diğer şubesini, 3 Mayıs 2007 tarihinde İstanbul’da yerel yönetimlerin de desteğiyle MEB Kartal Mesleki Eğitim Merkezi’nde hizmete açarak çalışmalarını yay-gınlaştırmıştır.

Söz konusu Bürolardaki çalışmalar Konfederasyonu-muz ile Sanayi Sitesi İşverenleri, Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve MEB Mesleki Eğitim Merkezleri ara-sında sürdürülen işbirliği ile gerçekleşmektedir.

TİSK Çalışan Çocuklar Büroları vasıtasıyla bugüne kadar 10,000’den fazla çalışan çocuğa ulaşılarak sağlık ve eğitim hizmeti sunulmuştur. Çalışan çocukların ko-laylıkla ulaşabileceği merkezlerde oluşturulan Bürolar aracılığıyla;

- Zorunlu eğitim çağında olduğu halde çalışan çocuk-ların eğitimlerine devam etmelerinin sağlanması,

- Zorunlu eğitimini tamamlamış ancak çalışmak du-rumunda olan çocuk ve gençlerin 3308 sayılı Mes-leki Eğitim Kanunu kapsamındaki Mesleki Eğitim Merkezlerine yönlendirilmeleri ve çalışma koşulları-nın iyileştirilmesi için çeşitli eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunulması,

- Çalışan çocuklara ücretsiz sağlık hizmetleri veril-mesi,

- Çalışan çocukların ailelerine ve işverenlerine yö-nelik duyarlılık artırma toplantıları düzenlenmesi mümkün olmaktadır .

“TİSK - TÜRK-İŞ Ortak Projesi”

Konfederasyonumuz İstanbul’da sürdürülen çalışmala-rına ek olarak, 2006-2011 tarihleri arasında, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) ile birlik-te “Adana’da Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Sona Erdirilmesi-Çocuk İşçiliğine Karşı Toplumsal İş-birliği” konulu projeyi yürütmüştür.

Söz konusu çalışmada başta Adana Valiliği ve Çuku-rova Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Bölümü olmak üzere birçok kurum ile işbirliğine gidilmiştir.

Bu çalışmada; sokakta, mobilya sektöründe ve geçici tarım işlerinde çalışan çocuklar hedef olarak seçilmiştir.

Adana ilinde yapılan çalışmalar sonucunda; 345 çocu-ğun çalışmayı bırakması sağlanmış ve/veya çalışmaya başlamaları önlenmiş, 126 çalışan çocuğun sağlık teda-vileri yapılmıştır.

Konfederasyonumuz ve birçok kurum ve kuruluş tara-fından 20 yıldır yürütülen çalışmalar ve hazırlanan po-litika belgelerinin uygulanması sonucunda çalışan ço-cuk sayısında azalma olduğu görülmüştür. Türkiye’de 6-17 yaş grubunda ekonomik faaliyetlerde çalışan ço-cuk sayısı 1994 yılında 2 milyon 270 bin iken, bu sayı 2006 yılında 959 bine düşmüştür.

Görme Engellilerin Metal ve Sağlık Sektörlerinde Çalışabileceği İş ve Mesleklerin Belirlenmesi Projeleri

Görme engellilerin en verimli çalışabileceği iş ve mes-leklerin belirlenmesi yoluyla, bu kesimin doğru mesleki eğitim programlarına yönlendirilmesi ve daha verimli olacakları işlerde istihdam şanslarının artırılması ama-cıyla Konfederasyonumuz, Türkiye Körler Federasyonu ile birlikte Hacettepe Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, EDUSER Danışmanlık işbirliği ile metal ve sağlık sek-törlerinde görme engellilerin çalışabilecekleri iş ve mes-leklerin belirlenmesi başlıklı iki proje yürütmüştür.

YAKIN PLAN

58

Page 59: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Turkcell’in her biri ayrı başarı öyküsü olan kurumsal sosyal sorumluluk projeleri, sür-dürülebilir olan, yıllar boyu kararlılıkla desteklenen kurumsal sosyal sorumluluk proje-lerinin güzel sonuçlara ulaştığının en güzel göstergesi. Turkcell’in uzun soluklu kurum-sal sosyal sorumluluk projelerinin rakamları da, sonuçları da yarattıkları büyük etkiyi ortaya koyacak güçte. Turkcell Genel Müdür Yardımcısı KORAY ÖZTÜRKLER “Sosyal sorumluluk projeleriyle fark yaratmanın sırrı doğru bir hedefl e ve planla yola çıkmak… Bir ihtiyacı belirleyerek bunu karşılamaya odaklandığınızda ve sürdürülebilir bir şekilde planınızı hayata geçirdiğinizde başarı beraberinde geliyor” diyor.

“Teknolojimizle sosyal dönüşüme ön ayak olarak fırsat eşitliği yaratmak istiyoruz.”

Röportaj: Elif KIRBAŞ [email protected]

59 MAYIS 2013

SÖYLEŞİ

Page 60: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Turkcell’in sponsor algısında fark yaratan, ar-tık tüm Türkiye’nin sahip çıktığı, başlı başına marka olan, örnek sosyal sorumluluk projesi

Kardelenler, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından, dünyaya örnek gösterilen Van depremi sonrası aldığı aksiyonlar ve hayata geçirdiği “Van için Türkiye Kumbarası” ve “Ekonomiye Kadın Gücü” kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin başarı öykülerini, sosyal sorumluluk üstlenmenin sorumlu-luklarını ve kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle fark yaratmanın sırrını Turkcell Genel Müdür Yar-dımcısı Koray ÖZTÜRKLER ile konuştuk.

Turkcell bugün sosyal sorumluluk denildiğinde akla ilk gelen şirketlerden biri. Bunun sırrı sizce nedir?

Sosyal sorumluluk projeleriyle fark yaratmanın sırrı doğru bir hedefl e ve planla yola çıkmak… Bir ihtiyacı belirleyerek bunu karşılamaya odaklandığınızda ve sür-dürülebilir bir şekilde planınızı hayata geçirdiğinizde başarı beraberinde geliyor. Bu sene 13. yılını dolduran Kardelenler, Geleceğe Koşanlar, Kadına Yönelik Şid-dete Sıfır Tolerans, Ekonomiye Kadın Gücü, Van için Türkiye Kumbarası gibi projelerimizin her biri ayrı bir başarı öyküsü. Tüm bu projeler sürdürülebilir şekilde planladığımız ve ciddi bir konsantrasyon gereken işler.

Nasıl bir ekiple yürütüyorsunuz sosyal sorumluluk projelerinizi?

Kurumsal İletişim ve İlişkiler fonksiyonu altında Ku-rumsal Sosyal Sorumluluk, Sponsorluk ve STK ilişkile-ri olarak bir bölüm oluşturduk. Bu bölümün altında da Kurumsal Sosyal Sorumluluklar birimimiz bulunuyor. Tüm kurumsal sosyal sorumluluk projelerimizi daha stratejik, daha odaklı yönetebilmek ve iş süreçlerimize katkı sağlayabilmek için böyle bir yapılanma kurduk.

SÖYLEŞİ

60

Page 61: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Kardelenler artık tüm Türkiye’nin sahip çıktığı, başlı başına marka olmuş bir proje. Öyküsünden bi-raz bahsedebilir misiniz?

Kardelenler projesi hayata geçirilmeden önce ilk aşa-mada içinde akademisyenle-rin, bürokratların, konuyla ilgili uzmanların bulunduğu bir grup profesyonelin de katılımıyla bir “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” araş-tırması yaptırıldı. Bu araştırma sonucunda toplumda eğitim alanında geliştirilecek projelerin toplumun ih-tiyaçlarına paralel olarak daha işlevsel olacağı yönünde bir sonuç çıkınca bu alanda daha gelişmiş bir toplum olma yolunda, ekonomik yetersizlik nedeniyle öğre-nimlerine devam edemeyen kız çocuklarına eğitimde fırsat eşitliği sağlamak öncelikli hedef olarak belirlen-di. 13 sene boyunca sürdürülebilir şekilde proje için yatırım yapılmaya devam edildi ve başarıya ulaşıldı. Kardelenler uluslararası arenada da bir hayli ses getir-di. Birleşmiş Milletler (BM), projemizi tüm dünyaya örnek proje olarak gösterdi. World Communication Awards’ta “Topluma Katkı” dalında dünyanın en iyisi seçildi. Ayrıca projemiz National Geographics Chan-nel tarafından belgeselleştirildi. Böylelikle Türkiye’den bir sosyal sorumluluk projesi ilk defa belgesel haline getirildi.Bugüne kadar kaç kızımıza ulaştınız?

Şu anda her yıl 10 bin kızımıza burs sağlıyoruz. Bugü-ne kadar ulaştığımız burs sayısı 100 bin ve toplamda 28 bin kızımıza burs vermişiz. 15 bin Kardelenimiz li-seden, bin 500’ü ise üniversiteden mezun oldu. Geçtiğimiz aylarda Turkcell, yine sosyal sorumluluk projeleri ile Birleşmiş Milletler’de Türkiye’yi temsil etti. Bu etkinliklerin detaylarını alabilir miyiz siz-den?

Turkcell bu yıl iki önemli sosyal sorumluluk odağıy-la BM tarafından takdir edilerek örnek gösterildi. İlk olarak 5 Mart’ta Birleşmiş Milletler Kadın Ofisi et-kinliklerinde yer aldık. ‘Kadınların Güçlendirilmesi Prensipleri’ne imza atan ilk Türk teknoloji şirketi ol-duğumuz için uluslararası oturumlarda kadınlar için var olan eşitsizlikleri azaltma hedefiyle yürüttüğümüz sosyal sorumluluk programlarımızdan bahsettik. ‘Güç-lü Kadın, Güçlü Türkiye’ bakış açımızla kadınlarımı-zın güçlendirilmesi kapsamında hayata geçirdiğimiz projelerimizle teknolojimizle yarattığımız sosyal dönü-

şümü paylaştık. Etkin-liğin ikinci gününde BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un kapanış ko-nuşmasında ise kadınlar için ekonomik ve sosyal hayatta imza attığımız iyileştirmelere değindik. 4 Nisan’da Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP)

“Afet Durumlarında Kurumların Gösterdiği Esneklik ve İnovasyon” başlıklı etkinliğinde Turkcell’in Van dep-remi sonrası aldığı aksiyonlar ve hayata geçirdiği “Van için Türkiye Kumbarası” projesiyle dünyaya örnek gös-terildik. Kriz durumlarında kamu-özel sektör-sivil top-lum işbirliğinin en iyi örneklerine dikkat çekmek için düzenlenen etkinliğe, BM Genel Sekreter Yardımcısı ve BM Kalkınma Programı Başkan Yardımcısı Rebec-ca Grynspan, BM Kalkınma Programı Genel Sekreter Yardımcısı Cihan Sultanoğlu, BM Kalkınma Programı Başkan Yardımcı Vekili Jordan Ryan, Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer, Denizcilik ve Ulaştırma Haber-leşme Bakanlığı Haberleşme Genel Müdürü Atilla Çe-lik, TEV Genel Müdürü Yıldız Günay ve Genel Mü-dürümüz Süreyya Ciliv katıldı. Etkinlikte Turkcell, Van depreminden sonra gerçek-leştirdiği afet yönetimi ve öncülük ettiği şeff af bağış kampanyası, kriz durumlarında teknolojik inovasyonu teşvik eden dünya çapında örnek projeden biri olarak ele alındı. Etkinlikte BM Genel Sekreter Yardımcısı ve Kalkınma Programı Başkan Yardımcısı Rebeca Grynspan, “Afet-lerden dolayı 960 milyar dolarlık zarar meydana geldi. 450 milyon insan etkilendi. Sadece 2011 yılında 30 bin kişi doğal afetler sonucu yaşamını yitirdi. Turkcell’in deprem sonrasındaki hayat kurtaran aksiyonlarından öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum. Bun-lar dünyanın başka yerlerinde faydalanacağımız tecrü-beler” dedi. Etkinlikte ayrıca Turkcell’in üstün iletişim altyapısı ve yenilikçi uygulamaları sayesinde UNDP’nin Türkiye’de teknoloji partneri olacağı bilgisi de paylaşıldı. UNDP’nin teknoloji partneri olmak ne anlama ge-liyor?

Turkcell bugüne kadar yaptığı yatırımlar ve teknolojisi sayesinde afet durumlarında bile kaliteli ve kesintisiz iletişim sağlayabiliyor. Van depreminin ardından da

“Şu anda her yıl 10 bin kızımıza burs sağlıyoruz. Bugüne kadar

ulaştığımız burs sayısı 100 bin ve toplamda 28 bin kızımıza burs vermişiz. 15 bin Kardelenimiz

liseden, bin 500’ü ise üniversiteden mezun oldu.”

61 MAYIS 2013

Page 62: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

açık bir şekilde görülüyor ki, Turkcell’in acil durum-lar karşısında kuvvetli refl eksleri var. Bu nedenlerle UNDP, ileride gerçekleşecek projeler ve afet durum-larında işbirliğine gitmek üzere Türkiye’de teknoloji partneri olarak Turkcell’i tercih etti.Van için Türkiye Kumbarası bir seneden kısa süre zarfında hedefine ulaştı. Projenin detaylarından bahseder misiniz bize?

Şirket olarak Van depreminin ardından önemli bir sı-navı başarıyla verdik. Deprem felaketinin yaşandığı ilk andan itibaren Turkcell bölgede, afet durumlarında ke-sintisiz mobil iletişim için önceden planlanan önlem-leri devreye soktu. Felaketin ardından Turkcell olarak başka ne yapabiliriz sorusunu kendimize sorduk ve kentte umutların yeniden yeşerebilmesi için bir sefer-berlik başlattık. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) himaye-sinde ve Türk Eğitim Vakfı (TEV) işbirliğiyle Van için Türkiye Kumbarası adını taşıyan dev projeyi kurgula-dık. Turkcell’in 5 milyon TL attığı kumbarada biriken meblağ, aradan geçen süre zarfında tüm Türkiye’den gelen bağışlarla 9,5 milyon TL’ye ulaştı. Kampanya için toplam 349.908 SMS gönderildi. www.turkiye-kumbarasi.com adresi üzerinden bağış miktarı ve inşaat süreci an be an izlenebildi. Proje kapsamında Van’da bir Öğretmen Kampüsü ve Öğrenci Yurdu inşa edil-

di. Endüstri Meslek Liseleri’nde okuyan 100 öğrenciye eğitim bursu sağlandı. Öğrenciler, yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla beraber 1.500 metrekarelik bir ala-na yayılan ve 132 kişi kapasiteli yurda taşındılar. 100 öğretmene barınma imkanı sağlaması hedefl enen Öğ-retmen Kampüsü ise gelen bağışlarla 192 kişilik kapasi-teye ulaştı. Öğretmenlerimiz evlerine taşındılar.Van’da istihdam yaratmak için de bir takım girişim-

leriniz oldu değil mi?

Turkcell olarak, Anadolu’nun dört bir yanında genç-lerimiz için istihdam yaratmayı da sosyal sorumlulu-ğumuzun bir parçası olarak görüyoruz. Doğu’da ilk teknoloji yatırımı olan Erzurum’un ardından Diyar-bakır çağrı merkezlerimizle bir açılımın öncüsü olduk. Şu anda Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış 15 adet çağrı merkezimiz bulunuyor. Van’daki depremin ar-dından bölgenin yaşadığı sıkıntılardan biri de işsizlik sorunuydu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın da desteğiyle Van Erciş’te bir çağrı merkezi kurduk. Merkezimizde çalışanlarımızın yüzde 50’sini deprem nedeniyle engelli olan gençlerimiz oluşturuyor. Turkcell’in bir diğer sosyal sorumluluk odakların-

dan biri de kadınlar. Bu konuda yaptığınız çalışma-

ları da öğrenebilir miyiz?

SÖYLEŞİ

62

Page 63: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Kadın konusunda çok ayaklı bir politika yürütüyoruz. Kardelenlerimiz eğitimde fırsat eşitliği yaratmak için var. Kadınlarımız için Turkcell olarak istihdam yara-tabilmeyi çok önemsiyoruz ve Turkcell Grup içinde yüzde 50 oranında kadın çalışanımız olmasından gurur duyuyoruz. Bunların yanı sıra son olarak hayata geçir-diğimiz “Ekonomiye Kadın Gücü” projemiz var. 2012 yılında, ekonomik üretime başlamak isteyen dar gelirli kadınlar için Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİS-VA) ile işbirliğine giderek cepten kalkınma seferberliği başlatmıştık. Ekonomiye Kadın Gücü ile dünyada ilk defa bir mobil operatör, bir mikrofinans kuruluşuyla ortak ‘sosyal borçlanma’ modelini hayata geçirmiş oldu. Turkcell’in teknolojisiyle güçlendirilen sosyal borçlan-ma modeli sayesinde dileyen herkes dar gelirli kadınla-ra 1 yıl vadeli borç verebiliyor ya da bağış yapabiliyor. Seferberliğimizin hedefi 4 yılda 100 bin kadını ekono-miye kazandırmak. Projeyi 400 bin TL katkı vererek başlattık. Geçen ay yapılan Gala Gecesi’nde de 400 bin

TL gelir elde edildi. Gecenin onur konuğu mikrokredi kavramının mucidi ve bu fikriyle Nobel Ödülü’nü alan iktisatçı Prof. Muhammed Yunus oldu. Projeye destek vermek isteyen herkes operatörü ne olursa olsun, FON yazıp 5886’ya SMS göndererek proje havuzuna 5 TL bağış yapabiliyor.Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile de ortak yü-

rüttüğünüz projeler var, değil mi?

Turkcell olarak geçen yıl Aile ve Sosyal Politikalar Ba-kanlığı ile el ele vererek kadına yönelik şiddete karşı önemli adımlar attık. Türkiye’deki kadınların yüzde 39’unun hayatlarının bir döneminde şiddete maruz kaldığı gerçeğini değiştirmek üzere “Kadına Yönelik Şiddete Sıfır Tolerans Kampanyası”nı başlattık. 360 derecelik bir tanıtım stratejisi sayesinde sloganın toplu-mun çok büyük bir kesimine ulaşmasını sağladık. Ayrıca kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla Türkiye’nin her kesiminden öncü ve ünlü insanların katıldığı “Beyaz Kurdele” Gala Gecesi düzenlendi. Yine 2012’de Bakanlık ile kurulan işbirliği sonucunda, Turkcell Global Bilgi Alo183 danışma hattını hayata geçirdik.Turkcell, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “İşte Eşitlik Bildirgesi”nin hazırlanmasında da aktif bir rol oynadık ve bu platformun görsel kanallarını tasarlaya-rak insanlarla buluşturduk.Kısaca değindiniz ama kadınlara istihdam yaratma

konusunda neler yaptınız?

Teknolojimizle sosyal dönüşüme ön ayak olarak fır-sat eşitliği yaratmak istiyoruz. Turkcell bugün yüksek kadın çalışan oranıyla, hem iş dünyasında hem de te-lekom sektöründe öncü bir rol üstleniyor. Turkcell’de çalışanların % 49,6’sı kadınken bu rakam sektörde % 23’lere düşüyor. Özellikle Anadolu’nun dört bir yanına dağılmış çağrı merkezlerimiz sayesinde Turkcell, kadın çalışma oranlarının çok düşük olduğu illerde bile bu eşitliği sağlamayı başarıyor. Turkcell yönetici kadrosu-nun % 42’sinin kadın oluşu, her kademede sağlanan fırsat eşitliğinin önemli bir göstergesi.Şirket “kadın dostu” insan kaynakları uygulamalarıyla da kadın çalışanlarının gündelik hayatlarını kolaylaştı-rıyor ve güzelleştiriyor. Dileyen tüm çalışanlara “Haya-ta Ait Programlar” (HAP) kapsamında anneliğe hazır-lık, hamileler için nefes teknikleri, ebeveyn olma sanatı eğitimleri veriliyor. Turkcell ayrıca 2-5 yaş arası çocuğu olan kadın çalışanlara kreş yardımında bulunuyor.

Ban Ki-Moon’a Ekonomiye Kadın Gücü’nden oyalı yemeni

Turkcell Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürk-ler, BM Genel Sekreteri’ne Turkcell’in TİSVA iş-birliğinde hayata geçirdiği Ekonomiye Kadın Gücü projesi kapsamında mikrokredi alan kadınların ha-zırladığı bir yemeni, keçe telefon kılıfı ve el yapımı mumdan oluşan hediye setini takdim etti. Etkinli-ğin ilk günü İsviçre ve Avustralya hükümetlerinin ev sahipliğinde açılış, ikinci gününde ise BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile birlikte kapanış konuş-ması yapan Öztürkler projenin detaylarını genel sekretere iletti.

63 MAYIS 2013

Page 64: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Son olarak 2020 Olimpiyatları’nın İstanbul’da dü-zenlenmesi için destek veren şirketlerden biri oldu-ğunuzu gördüm. Tam olarak nasıl bir destek veri-yorsunuz?

Olimpiyatları düzenlemek ülkemiz ve şehrimiz adı-na çok önemli. Bu anlamda İstanbul 2020’nin bili-nirliğini artırmak ve halkımızı spora teşvik etmeye yönelik bir dizi projeyi hayata geçirmeyi planlıyoruz. Türkiye’nin lider teknoloji ve iletişim şirketi olarak, İs-tanbul 2020’ye maddi desteğin yanı sıra dünyada eşsiz olduğunu bildiğimiz kapsama alanımız, 3G ve fiber altyapımızla Olimpiyatlar’a teknolojimizle de katkıda bulunacağız.Spor alanında verdiğiniz diğer desteklerden de bah-seder misiniz?

Turkcell, atletizm ve yüzmede Türk sporunun gelece-ğine yön verecek yeni bir projeyi hayata gecirilmesine destek olarak olimpiyatlarda ülkemizi temsil edecek sporcuların yetişmesine katkida bulunacagiz.Turkcell’in desteği ile ülkemizdeki sporcu sayısının artırılması ve performans istikrarı hedefl eniyor. An-laşmalar çerçevesinde Türkiye Yüzme Federasyonu ile Michael Phelps’in antrenörü Bob Bowman’ın eşliğinde yürütülecek projede yüzme sporu sistem olarak baştan aşağı yenilenecek. Atletizmde ise dünyada yalnızca 9 tane bulunan ve sporcuların performanslarını artıracak

Turkcell’in önderliğinde Uluslararası Yüksek Perfor-mans Merkezi ülkemize kazandırılacak.Futbolda ise Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ile ana sponsorluk sözleşmemizi 6 yıl süreyle 2019’a kadar ye-niledik. Bunun yanı sıra teknolojimizle fark yaratma hedefimiz bu alanda da var. 4 milli maçta yaklaşık 10 bin futbolseverin faydalandığı Mobil Bilet uygulama-sını önümüzdeki dönemde yaygınlaştıracağız. Ayrı-ca futbolda bir başka teknolojik uygulamamız Goller Cepte’de birçok futbolsever golleri anında cep telefo-nundan izleyebiliyor. Futbol ve basketbolun yanı sıra atletizm, yüzme, tenis, görme engelli bisiklet, halter, kayak branşlarının ana sponsoru olarak Türk sporunun gelişimine destek ve-riyoruz.

“Olimpiyatları düzenlemek ülkemiz ve şehrimiz adına çok önemli.

Bu anlamda İstanbul 2020’nin bilinirliğini artırmak ve halkımızı

spora teşvik etmeye yönelik bir dizi projeyi hayata geçirmeyi

planlıyoruz.”

İstanbul Modern’in de teknoloji sponsoru

Turkcell, kurumsal sosyal sorumluluk vizyonu doğrultusunda kültür-sanat alanında verdiği destekleri sürdürü-yor. Turkcell 3 yıllığına, Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi İstanbul Modern’in İletişim ve Tek-noloji sponsoru oldu. İki kurum ara-sındaki işbirliği sayesinde Turkcell’in sahip olduğu iletişim ve teknolojideki bilgi deneyiminin İstanbul Modern’in modern ve çağdaş sanat alanındaki öncülüğüyle bu-luşturulması, teknoloji ve sanattan doğan sinerjiyle İstanbul Modern’de sanatseverleri heyecanlandıra-cak, başta gençler olmak üzere yeni kitleleri müzeye çekecek projelere imza atılıyor.

Yapılan yeniliklerden biri de QR Kod veya NFC etiketi uygulaması. Bu uygulama sayesinde QR Kod cep telefonuna okutularak eserle ilgili detaylı bilgiye ulaşılabiliyor. Şu anda QR kodlu 33 eser bulunuyor. Mobil Bilet uygulaması ise önümüzdeki günlerde İs-tanbul Modern’de hayata geçirilecek.

SÖYLEŞİ

64

Page 65: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

İşimizi başarılı bir şekilde büyütürken toplumsal, çevresel ve ekonomik performansımızı da sürekli olarak iyileştiriyoruz.

Operasyonlarımızın su ve karbon ayakizini azaltıyor ve faaliyet coğrafyamızda ekonomik ve sosyal gelişime katkıda bulunuyoruz.

2007 yılından beri bu alanlardaki performansımızı paydaşlarımızla kurumsal sosyal sorumluluk raporlarımız aracılığıyla paylaşıyoruz.

Raporlarımıza www.cci.com.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

Sürdürülebilirlikte çıtayı yükseltmeye devam ediyoruz.

65 MAYIS 2013

Page 66: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Öncelikle belirtmek gerekir ki; CCİ (Coca-Cola İçecek) olarak topluma, çevreye ve şir-ketimizin geleceğine yaptığımız yatırımın

temelinde “sürdürülebilirlik” ve “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” stratejimiz yatıyor. Coca-Cola İçecek ola-rak, Coca-Cola Sistemi’nde satış hacmine göre 6.bü-yük şişeleyiciyiz. Faaliyet gösterdiğimiz 10 ülkede tüm operasyonlarımızı sosyal, çevresel, yaygın ekonomik ve etik önceliklerimiz ışığında yürütürüz. Sektörümüz ve Coca-Cola Sistemi için örnek teşkil edecek çevre dostu uygulamalara imza atmak sürdürülebilirlik yolculuğu-muzda bize eşlik eden en önemli ilkeler.

CCİ olarak yaptığımız her işin merkezine sürdürülebi-lirlik yaklaşımını yerleştirerek hareket ediyoruz. Faa-liyetimizden kaynaklanan çevresel etkinin yönetilmesi konusunda ana odak noktalarımızı, “Su Yönetimi”, “Sürdürülebilir Ambalajlama” ve “Enerji Yönetimi ve İklim Değişikliği ile Mücadele” oluşturuyor. Dün-yanın en büyük içecek sisteminin en hızlı büyüyen iş ortaklarından biri olarak, su yönetimini sürdürülebilir-lik stratejimizin en kritik alanı olarak kabul ediyoruz. Sürdürülebilirlik stratejimizin önceliklerinden biri olan iklim değişikliği ile mücadele ve enerji yönetimi alanın-da; üretim, soğutma, dağıtım ve ambalaj tasarımı sü-reçlerimizdeki enerji tüketimimizi azaltma yönündeki çabalarımızı da tüm hızıyla sürdürüyoruz.

KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK ÇALIŞMALARI

CCİ olarak bizler, hep içerisinde yaşadığımız, faaliyet gösterdiğimiz toplum var olduğu sürece var olacağımız

bilinci ile hareket ediyor, üzerimize düşen sorumluluk-ları yerine getirmek için mücadele ediyoruz.

1994 yılında TCCC’nin (Th e Coca-Cola Company) su kullanım tasarrufu taahhüdü ile başlayan sürdürü-lebilirlik yolculuğumuzda en önemli adımlardan bir tanesi, 2002 yılında Çevre Politikamızı oluşturmamız oldu. 2009 yılında sürdürülebilirlik yaklaşımımızı ye-niden ele alarak bugünkü yönetim organizasyonumuzu oluşturduk ve 4 ana alanda çalışmalarımızı odaklandır-dık: iş yerimiz, iş alanımız, çevre ve toplum. Aynı yıl ilk kurumsal sosyal sorumluluk raporumuzu yayınlaya-rak bu alanlardaki performanslarımızı şeff afl ık ilkemiz çerçevesinde tüm paydaşlarımızla paylaştık.

ÇEVRE

Çevre yaklaşımımız yukarda saydığımız gibi su, enerji ve ambalajlama konularına odaklanıyor. Dünyanın en büyük içecek sisteminin en hızlı büyüyen iş ortakla-rından biri olarak, su yönetimini sürdürülebilirlik stra-tejimizin en kritik alanı olarak kabul ediyoruz. “Daha az su kullanarak daha çok içecek üretmek” anlayışı ile üretim tesislerimizde su kullanımını en verimli seviye-ye çıkarmayı, su havzalarındaki su kalitesini korumayı ve atık su yönetimini en iyi seviyede gerçekleştirerek bu konuda örnek bir uygulayıcı olmayı hedefl iyoruz. Su Kullanımında Coca-Cola İçecek Türkiye operas-yonu olarak tüm dünyadaki Coca-Cola operasyonları arasında en iyi oranlardan birine sahibiz. 2012 yılında Türkiye’de 1 litre ürün üretmek için kullandığımız su miktarını 1,4 litreye kadar düşürdük. Global Coca-Co-la sisteminde bu rakam ortalaması 2 litrenin üzerinde.

Sürdürülebilirlik Yaklaşımı

SEKTÖREL YAKLAŞIM

66

Page 67: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Gerçekleştirdiğimiz verimlilik projeleri sonucunda su kullanım oranımız son 7 yılda %19,54 oranında azaldı.

Sürdürülebilirlik stratejimizin önceliklerinden diğeri olan iklim değişikliği ile mücadele ve enerji yönetimi alanında; üretim, soğutma, dağıtım ve ambalaj tasarımı süreçlerimizdeki enerji tüketimimizi ve karbon salını-mımızı azaltma yönündeki çabalarımızı da tüm hızıyla sürdürüyoruz. Örneğin 2010 yılından beri Türkiye’de-ki soğutucularımızı enerji yönetim cihazları (EMD) ile donatılmış, daha çevreci bir soğutkan gaz olan R600a kullanan cihazlarla yenilemeye başladık. PET şişelerin şişirilmesi sürecinde yaptığımız bir iyileştirme ile kul-lanılan basıncı 35 bardan 17 bara düşürdük. Bu proje ile 2008-2011 yılları arasında Türkiye’deki 6 fabrikada toplamda 8,2 milyon kWh elektrik tasarrufu ve yakla-şık 3.800 ton CO2 emisyon azaltımı gerçekleştirdik.

Üçüncü ana odak noktamız olan sürdürülebilir amba-lajlama uygulamalarımızda geri dönüştürülmüş malze-me kullanım oranımızı artırırken, etkin bir malzeme ve atık yönetim modelini uyguluyoruz. Bu konudaki stra-tejimizi 3 anahtar kelime oluşturuyor: “azalt”, “tekrar kullan”, “geri kazan”. Örneğin Damla Doğal Kaynak Suyu’nun % 29,5 hafifl etilmiş kısa kapaklı, daha çevre-ci yeni PET ambalajı ile malzeme ve enerji tasarrufu, is-tifl eme direncinin artması gibi birçok avantaj sağladık. Bu yeni tasarımla yaklaşık 1.700 ton hammadde tasar-rufu elde ettik ki bu 9.500 ağacın kurtulmasına denk.

İŞYERİMİZ

CCİ, çalışanlarına güven duydukları bir ortamda, kendilerini sürekli geliştirerek kişisel kariyerlerinde ilerleme olanağı sağlamayı amaçlar. Uluslararası insan haklarını benimser, kültürel çeşitliliğe inanırız. Hangi din, dil, ırk ya da cinsiyete sahip olursa olsun, tüm çalı-şanlarımız için eşit haklar ve eşit fırsatlar yaratırız. Her çalışanımızı görev tanımı ve performansına göre değer-lendirir, eşit fırsatlarda ve adil koşullarda çalışmalarını sağlarız. Çalışanlarımızın örgütlenme haklarına saygı gösteririz.

İŞ ALANIMIZ

En yüksek kalitede ve gıda güvenliği ilkelerine uygun üretim yaparak her türlü yaşam tarzı, yaş ve duruma uygun geniş bir ürün portföyünü tüketicilerimize sun-maya çalışırız. Ürün sorumluluğumuzu ve kalite bilin-cimizi tedarik zincirimizle de paylaşır, tüm tedarikçile-

rimizin bu ilkeleri benimseyip uyguladıklarından emin oluruz. Tüketicilerimizin değişen beklentilerine cevap vermek için ürün portföyümüzü sürekli olarak gelişti-rir, daha bilinçli tercih yapmalarını sağlamak amacıyla tüketicilerimizi ürünlerimiz hakkında bilgilendiririz.

Ankara Fabrikamız Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı’nın (EFQM) Mükemmellik Modeli uygulanmasında gös-terdiği yüksek performans ile 2012’de Brüksel’de “Sür-dürülebilir Gelecek için Sorumluluk Almak” alanında Başarı Ödülü aldı.

TOPLUM

Faaliyet gösterdiğimiz bölgelerde toplumun öncelik-lerini önemser ve her birinin gereksinimlerine yanıt olabilecek çözümlere destek veririz. Faaliyetlerimizden etkilenen ya da faaliyetlerimizi doğrudan ya da dolaylı olarak etkileme gücü olan paydaşlarımızla etkili diya-log kurar ve topluma fayda sağlayacak fırsatlar yarat-mak için çalışırız. Bu çerçevede ilgili paydaşlarımızla sürekli olarak iş birliği yaparız.

Sürdürülebilirlik yaklaşımı ile toplumsal değişimi an-layıp, değişime liderlik etmeye odaklanan Coca-Cola Hayata Artı Vakfı, özellikle gençlerle bu amaç doğrul-tusunda projeler yürütüyor. Vakıf kurulduğundan bu yana bu projelere yaklaşık 10 milyon TL harcadı.

Sürdürülebilirlik Başarılarımız

Türkiye’nin GRI onaylı ilk sürdürülebilirlik raporu-nu 2008 yılında yayınladık. Bu yıl beşinci raporumu-zu GRI A+ seviyesinde yayınlayacağız. 2007 yılında hazırladığımız ilk KSS raporumuz, dünyada en çok kullanılan raporlama standardı olan GRI G3 ilke-lerine uygun biçimde yayınlandı ve Türkiye’de GRI tarafından onaylanan ilk KSS raporu oldu. CCİ’nin son raporu olan 2011 KSS Raporu, A+ seviyesinde GRI onayı alarak Ekim 2012’de yayınlandı. 92 say-fadan oluşan raporda 1 Ocak-31 Aralık 2011 tarih-leri arasında elde edilen performans sonuçlarına yer verildi. CCİ’nin 2011 KSS Raporu, Türkiye’de GRI A+ seviyesinde yayınlanan ikinci KSS raporu olma özelliğini taşıyor.

2011’de Karbon Saydamlık Projesi’ne (CDP) Tür-kiye’deki ilk gıda şirketi olarak dahil olduk. 2012 yılında CDP tarafından Türkiye’nin karbon perfor-mans liderleri arasında gösterildik.

67 MAYIS 2013

Page 68: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Coca-Cola İçecek İnovasyon Yarışması, 2012 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nda (Rio +20 Zirvesi) Türkiye’yi temsil eden en iyi Sürdürülebilir Kalkınma Uygulamaları arasında yer aldı.

Coca-Cola Sistemi’nde satış hacmine göre 6.büyük şi-şeleyici şirket olan CCİ Türkiye, 10 bini aşkın çalışa-nıyla, 10 ülkede TCCC markalarından oluşan gazlı ve gazsız içeceklerin üretim, dağıtım ve satış operasyonla-rını gerçekleştiriyor. Sürdürülebilirlik içinde bulundu-ğunuz sektör için çok önemli.

Ürünlerimizin temel içeriğinin su olması nedeniyle su kaynakları kurumsal sürdürülebilirliğimiz açısından kritik önem taşıyor. Su kaynaklarının sürdürülebilirli-ğinin önümüzdeki yıllarda da Türkiye’deki sosyal so-rumluluk alanındaki çalışmaları etkileyeceğini düşünü-yoruz.

Diğer bir konu da iklim değişikliği. Sera gazları ne-deniyle oluşan iklim değişikliğinin etkilerini artarak hissetmeye devam edeceğiz. İklim değişikliği özellikle Türkiye’deki su kaynaklarını ve tarım alanlarını olum-suz olarak etkileyecek.

CCİ olarak işimizin uzun vadede sürdürülebilirliği-ni sağlamak için; çevrenin korunmasında proaktif ve yenilikçi davranarak, tüm paydaşlarımızın gözünde en sorumlu kurumsal vatandaşlardan biri olarak kabul görmek ana hedefimiz. Coca-Cola İçecek olarak çev-resel etkimizi önümüzdeki dönemde de azaltmaya de-vam edeceğiz. Odaklandığımız alanlar olan su ve enerji kullanımının azaltılması çalışmaları sürecek. Önümüz-deki dönemde sürdürülebilir ambalajlama konusunda iyileştirmeler, ambalajların hafifl etilmesi ve geri dö-nüştürdüğümüz ambalaj oranının artırılmasını hedef-liyoruz. Bunun yanı sıra yıllık soğutucu alımlarımızın tamamını çevre dostu soğutuculardan yapmayı amaçlı-yoruz. Karbon salınımının azaltılması konularında ça-lışmalarımız yine aynı hassasiyetle devam edecek.

Bütün bu çalışmalarımızı yaparken raporlama ve şeff af-lık bizim için olmazsa olmazlar. Bu noktada bize fayda yaratacak sistemleri inceliyoruz ve belgelendirme için hazırlıklarımızı yapıyoruz. SR 10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemini de önümüzdeki dönemde daha ya-kından tanımayı hedefl iyoruz.

Türkiye’deki fabrikalarımızda var olan yönetim sistem-leri aşağıdaki gibidir.

– ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi

– ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi

– OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sis-temi

– ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi

– ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi

– ISO 14064-3 Sera Gazı Emisyonlarının Doğrulan-ması (2013 hedef)

– FSSC 22000/ISO 22002-1/PAS 223 Gıda ve Am-balaj Güvenliği için Sistemler

– KORE (Th e Coca- Cola Company Gereklilikleri)

– TPM ( Toplam Üretken Bakım) & 5S

– Operasyonel Mükemmellik, Yalın Altı Sigma

– EFQM Mükemmellik Modeli

Bu yönetim sistemleri verimli ve çevre dostu üretim başarılarımızda çok büyük rol oynamaktadır. Yönetim sistemleri, kurumsal disiplini ve sürekliliği sağlayarak sürdürülebilir başarılar el de edilmesini de sağlamak-tadır. Üst yönetimin sürece katılması, sayısal hedefl er konulması, pro-aktif davranılması yönetim sistemleri-nin şirket başarısına yaptığı temel katkılar arasında yer almaktadır.

Coca-Cola İçecek hakkında

Coca-Cola Sistemi’nde satış hacmine göre altıncı sırada yer alan Coca-Cola İçecek A.Ş. (CCİ), Th e Coca-Cola Company (TCCC) markalarından oluşan gazlı ve gaz-sız içeceklerin üretim, satış ve dağıtımını gerçekleştir-mektedir. CCİ Türkiye, Pakistan, Kazakistan, Azerbay-can, Kırgızistan, Türkmenistan, Ürdün, Irak, Suriye ve Tacikistan’da 10 bini aşan çalışanı ile faaliyet göstermek-tedir.

CCİ 22 fabrikası ile 360 milyonu aşan tüketici kitlesine gazlı içeceklerin yanı sıra meyve suyu, su, enerji ve spor-cu içecekleri, buzlu çay ve çaydan oluşan gazsız içecekler kategorisinde de zengin bir ürün portföyü sunmaktadır.

CCİ’nin hisseleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda “CCOLA.IS” sembolü ile işlem görmektedir.

SEKTÖREL YAKLAŞIM

68

Page 69: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Türkiye’nin mobilya alanındaki lider firması İs-tikbal Mobilya Sanayi ve Ticaret A.Ş. İstikbal, Bellona markası altında yatak, İstikbal, Bello-

na, Mondi markası altında ev tekstil ürünleri (uyku seti, yatak örtüsü, yorgan, yastık, bebek koleksiyonu, nevresim takımları) ve polyester elyaf işlemesi yapmak-tadır. Tesislerimizde üretilen İstikbal ve Bellona mar-kalı ürünler, Türkiye genelinde Anabayi, Centroom, Showroom, Örnek Mağaza, Tali Bayi, Dreamland, Ev Concept mağazası olmak üzere toplamda çok sayıda sa-tış noktası ile tüketicilere sunulmaktadır. Ayrıca turizm sektörüne yönelik otel, tatil köyleri, kamu kurum ve kuruluşları için de özel üretim yapan İstikbal Mobilya kurulduğu günden itibaren bütün yürüttüğü faaliyetle-rinde devlete ve topluma olan sorumluluklarının bilin-ci ile hareket etmektedir. Ulusal pazarda lider, ulusla-rarası pazarda ise dünyaya açılma yolunda ilerleyen bir

marka olan İstikbal’in marka kullanım hakkına sahip olan İstikbal Mobilya yönetimi olarak öncelikli so-rumluluğumuzu “PAYDAŞLARIMIZA KALICI VE SÜREKLİ DEĞER YARATARAK ŞİRKET VARLI-ĞIMIZI SÜRDÜRMEK” olarak belirledik. Bu ne-denle, sosyal, ekonomik ve çevresel etkilerimizi, paydaş katılımının sağlandığı bir modelle yönetmek anlamına gelen Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) anlayışımızı bir faaliyet alanı olmaktan çıkarıp, işimizin sürdürü-lebilirliğini sağlamak adına gerçekleştirdiğimiz temel çalışma modeli haline getirdik. Şirket varlığımızın de-vamlılığının sağlanması gibi çok temel bir sorumluluğu yerine getirmek için gerçekleştirdiğimiz bu faaliyetle-rin, iş stratejilerimizden ayrı yönetilmesi düşünülemez. Bu sebeple Kurumsal Sosyal Sorumluluk anlayışı en üst düzey yönetim kademelerinden başlayarak her seviyede operasyonlara yayılmakta ve her biriminin çalışma şekli

İstikbal Temel ve Etik Değerleri

Mesut YİĞİTİstikbal Mobilya San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdürü

69 MAYIS 2013

SEKTÖREL YAKLAŞIM

Page 70: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

ve uygulamalarına yön vermektedir. Tüm bu çalışmala-rın karar, koordinasyon ve kontrolünü sağlamak adına strateji ve politikalarla şekillenen bir yönetim yaklaşımı oluşturduk. Kurumsal Sosyal Sorumluluk yaklaşımı-mız olarak benimsediğimiz IQNET SR 10 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi çerçevesinde önce-likli olarak belirlediğimiz alanlarda örgütlenen birçok kurum ve kuruluşla ortak hareket ediyoruz. Bu girişim-lerin arasında en geniş kapsamlısı şirketler için sosyal, ekonomik ve çevresel alanlarda çalışma ilkelerinin be-lirlendiği Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi olup bu sözleşmenin tüm maddelerine çalışmalarımız-da uyum gösteriyoruz.

İstikbal ve Bellona markalarını uluslararası marka ha-line getirmek ve “dünya uyku lideri olmak” çerçeve-sinde Holding şirketleri başta olmak üzere yenilikçiliği destekleyecek işbirliği geliştirmek, yenilikçi, yaratıcı düşünme ve uygulama tarzı ile müşteriler ve tüm pay-daşlar için katma değer yaratmak, İstikbal Mobilya’nın öncelikleri arasındadır. İstikbal Mobilya olarak paydaş-larımızı geliştirmek ve stratejileri doğrultusunda strate-jik, operasyonel, toplumsal ve müşteri odaklı sürdürü-lebilir işbirliklerini kurmak için paydaşlarımızın sahip olduğu yetkinlikleri belirleyerek, IQNET SR 10 SSYS gereklilikleri göz önünde bulundurularak işbirliği ha-vuzu oluşturmuş, kendi yetkinliklerimiz ve becerileri-miz olduğu kadar paydaşlarımızın da yetkinlik ve be-cerilerini zenginleştirmek suretiyle, vizyonuna uygun çalışmalar yürütmekteyiz. Ayrıca, dünya pazarlarındaki yeni gelişmelerle ilgili mevcut tedarikçilerimizin geli-şim göstermesini beklemekte ve yeteneklerini geliştir-melerine fırsat tanıyarak bu sayede sürdürülebilir işbir-liği yapısı kurmaya çalışmaktayız.

İstikbal Mobilya olarak, çalışan yetkinliklerini gelişti-rerek şirketin mevcut ve gelecekteki gereksinimlerine ve stratejilerine uygun insan kaynağına sahip olmak amacıyla, İnsan Kaynakları politikasını destekleyecek yaygın iç ve dış eğitim faaliyetlerinden, rotasyon, kı-yaslama, iş zenginleştirme, proje ve ekip çalışması gibi iş deneyimini geliştirmeye yönelik uygulamalardan yararlanmaktayız. İstikbal Mobilya çalışanları ile ilgili “Katılımcı olmak” temel değerimize uygun olarak İn-san Kaynakları süreçlerinin gözden geçirilmesi, iyileş-tirilmesi çalışmalarına, çalışanların ve çalışan temsilci-lerinin katılımını sağlamak, çalışanların beklentilerini

almak üzere çok sayıda araçtan, kaynaktan yararlanıl-maktadır. Sağlık, güvenlik ve çevresel açıdan işin ih-tiyaçlarına uygun ve çalışanlarımızı gözeten çalışma koşullarının oluşturulması ile ilgili faaliyetler SHE (Sa-fety, Healty, Environment) kapsamında ele alınmakta-dır. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemine, Çevre Yönetim Sistemine ve Enerji Yönetim Sistemine uyum, İstikbal Mobilya’nın İş Sağlığı ve Güvenliği, çevre ve enerji yönetimi konularına verdiği önemin en büyük kanıtıdır. SHE Komitesi, İş Sağlığı ve Güvenliği, Çevre ve Enerji ile ilgili risklerin değerlendirilmesi, önleyici tedbirlerin alınması, Kaizen projelerinin yönetilmesi, yasal mevzuata uyum sağlanması ve yasaların ötesine geçen yaklaşımların uygulanması, iş kazalarının önlen-mesi ve kaza araştırmalarının yapılması, çalışanlarda SHE bilincinin ve farkındalığının oluşturulması gibi alanlarda çalışmakta, böylece çalışma ortamının uygun koşullara ulaştırılmasını sağlamaktadır.

İstikbal Mobilya A.Ş. olarak, sürdürülebilir üretim ve pazarlama uygulamalarıyla iş alanımız içindeki tüm paydaşlarımızın beklentilerine yanıt vermek, çalışan-larımıza adil ve güvenli bir çalışma ortamı sağlamak ve çalışanlarımızın profesyonel ve kişisel gelişimlerini desteklemek, çevreye olan saygımızı, doğal kaynaklara verdiğimiz değeri ve gelecek nesillerin gereksinimleri-ni ön planda tutarak, faaliyet gösterdiğimiz bölgelerde toplumun önceliklerini önemsemek, gereksinimlere yanıt olabilecek çözümlere destek vermek için çalışı-yoruz. Bu hedefl erin gerçekleştirilmesi ve uzun vade-de sürdürülebilir başarı sağlamak için İstikbal Temel Değerleri ve İstikbal Etik Değerleri ışığında çalışmalar gerçekleştirdik. IQNET SR 10 Kurumsal Sosyal So-rumluluk Yönetim Sistemi gereklilikleri göz önünde bulundurularak, bizim ve paydaşlarımız için önemli ve öncelikli olan çevresel, sosyal, ekonomik ve etik konu-larda gösterdiğimiz performansımıza, hayata geçirdi-ğimiz önemli uygulamalara yer verdiğimiz Sosyal So-rumluluk Raporu’nun 2012 yılı için ilkini hazırladık. Bu raporu düzenli olarak yayınlamayı planlıyor, ileriye yönelik hedefl erimize de değinmek suretiyle şeff afl ık ve hesap verebilirlik prensipleri ile hizmet etmeyi amaç-lıyoruz. DÜNYA UYKU LİDERİ OLMAK şeklinde kendine vizyon belirleyen İstikbal Mobilya’nın temel değerleri aşağıda belirtildiği gibidir;

SEKTÖREL YAKLAŞIM

70

Page 71: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Müşteri odaklılık

Yapmış olduğumuz tüm faaliyetlerde iç ve dış müşteri-lerimizin beklentilerini ön planda tutarız. Müşterinin sesini dinleme (VOC) ilkesi ile hareket ederek tüm te-mel ve destek süreçlerimizi buna göre tasarlarız.

Mükemmellik bilincinin ürünlerimiz, süreçlerimiz, yönetimimiz, çalışanlarımız, diğer işbirliklerimiz ile şirketimizin temel yapısında olması gerektiğini bilir ve bu yönde çalışırız.

“Ben” yerine “biz”

Etkin takım çalışmasının önemine ve gerekliliğine yü-rekten inanan bir şirket olarak, tüm çalışanlarımızın, ailenin bir üyesi olma bilinciyle davranmalarını, bilgi, beceri ve yeteneklerini şirketimizin başarısı için kullan-malarını bekleriz. Yaptığımız çalışmalarda çalışanları-mızın birbirleri ile dayanışma içinde olmalarını, birlik-te ve yan yana hareket etmelerini hedefl eriz.

Katılımcı olmak

Şirketimizin hedefl erine ulaşmasında tüm paydaşla-rımızın karşılıklı güven ve sorumluluk bilinci içerisin-de, gerektiğinde inisiyatif alarak değişim ve gelişim çalışmalarımızda yer alma-larını bekleriz. Katılımcılığı desteklemek için gerekli ça-lışmaları yaparız.Yenilikçilik

Dünyadaki yenilikleri takip ederek şirketimize katma değer sağlayacak şekilde uygulayanlardan olmayı ve sektörümüzle ilgili yaptık-larımızla ilklerin öncüsü ol-mayı hedefl eriz.Her çalışanımız liderdir

Çalışanlarımız yapılan her-hangi bir işte takım arkadaş-larıyla ortak hareket eden, onları doğru hedefe yönlen-diren, değişik fikir ve görüş-lere saygı duyan, etrafında-kileri pozitif yönde motive

eden, tavır ve davranışlarıyla örnek bireylerdir.Topluma ve devlete katkı

Kurum ve birey olarak önceliğimiz, sadece yasal zo-runlulukları yerine getirmek değil, bunun da ötesinde içinde bulunduğumuz toplumun yaşam kalitesini ar-tırıcı ve çevreye olan olumsuz etkileri en aza indiren çalışmalar yapmaktır.Sonuç odaklılık

Başladığımız her işte belirlediğimiz hedefl erimizi ger-çekleştirmeye yönelik ve hatta hedefl erimizin üstüne çıkmak için çalışırız.Bu temel değerler ışığında faaliyetlerini devam ettiren İstikbal Mobilya olarak Kurumsal Sosyal Sorumluluk konusundaki yapısal yaklaşım olarak IQNET SR 10 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemini be-nimsedik ve bu yönetim sistemini kurarak uygulama-

Katılımcılık Her çalışanımız lider Yenilikçilik

Topluma ve Devlete Katkı

Sonuç OdaklılıkMüşteri Odaklılık

Ben yerine bizMükemmeli Hedefl emek

71 MAYIS 2013

Page 72: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

ya çalışıyoruz. Türkiye’de yeni verilmeye başlanan bu yönetim sistemi belgesi ile ilgili olarak da TSE’den ilk tetkiki gerçekleştiren kuruluş olmaktan dolayı kıvanç duyduğumuzu belirtmemiz gerekir. İstikbal Mobilya kurulduğu günden itibaren devlet ve topluma olan sorumluluklarının bilinci ile birçok sos-yal sorumluluk projesi hayata geçirmektedir ve bunun sonucu olarak devlet ve toplum tarafından takdir edil-mektedir. IQNET SR 10 Kurumsal Sosyal Sorumlu-luk Yönetim Sistemi ile bu projeleri bir yönetim sistemi yaklaşımı ile ele alan İstikbal, ulusal pazarda lider olan, uluslararası pazarda ise dünyaya açılma yolunda ilerle-yen bir markadır. İstikbal’in marka değeri, kurumsal

itibarı ve imaj yönetimi Boydak Holding tarafından yönetilen bir süreçtir. Küresel ve ulusal çapta markaya yönelik iyileştirme faali-yetleri İstikbal Mobilya’nın katkı-sı ile Boydak Holding tarafından yapılmaya devam etmektedir. Bu doğrultuda İstikbal Mobilya Ku-rumsal Sosyal Sorumluluk kapsa-mında başta eğitim olmak üzere pek çok alanda gönüllü çalışmalar, hayır işleri ve bağışlarda bulunarak yerel ve bölgesel kalkınma konu-sunda üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmektedir. Bunlardan bazıları;

Okul ve Yurt Projelerinin bazıla-rı: Özel İstikbal İlköğretim Oku-lu / İstikbal Koleji, İstikbal Lisesi, İstikbal Rehabilitasyon Merkezi, Hacılar Boydak İlköğretim Okulu, Hacılar Ortaöğretim Yurdu, Hacı Sami BOYDAK Aşevleri.

İstikbal Tüzel Kişilik Tarafından Bağış Yapılan bazı Kurumlar: 1.Komanda Tugayı, Esenler Bele-diyesi, Artvin Valiliği Sos. Yard. Ve Day. Vakfı, Hakkâri İl Milli Eği-tim Müdürlüğü, Hakkâri Valiliği, Şırnak Valiliği Sos. Yard. Vakfı, Türkiye Sakatlar Derneği,

Diğer sosyal sorumluluk çalışmalarından örnekler: Van’da yaşanan deprem felaketinden sonra Boydak çalışanları arasında gönüllü olarak “Bu Gün Van İçin Çalışıyoruz” kampanyası yapılmıştır. Engelli sandal-yesi ihtiyacı olanlar için ise işletme genelinde “Topla Kapakları Aştır Engelleri” adı altında organizasyon yapılmış ve toplanan kapaklarla elde edilen tekerlekli sandalyeler ihtiyaç sahiplerine verilmiştir. Ayrıca her yıl düzenli olarak Boydak Ormanı’na ağaç dikmeyi İstik-bal Ailesi olarak kendimize sosyal sorumluluk edinmiş bulunmaktayız.

SEKTÖREL YAKLAŞIM

72

Page 73: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Bera Oteller Grubu olarak 10 yıldır kalite, saygı, sevgi, hijyen ve misafir memnuniyeti kavramları-nı ön planda tutarak turizmin değişmez markası

olmayı başardık. Misafirin gönlünü kazanmak ve değiş-mez tercihi olmak, bizim için en büyük kazanç ve mut-luluktur.Hızla değişen bir zamanda yaşıyoruz. Ortak görüşlerin paylaşılması artık yeterli olmamaktadır. Yeni bir belge ara-cılığı ile sorumluluklarımızı yaşama nasıl geçireceğimizi açıkça belirtmemiz gerekmektedir. Bu belge günlük işle-rimiz sırasında değerlerimizi hayata taşıyıp, almış olduğu-muz kararları göstermektedir. Bera Otellerinin dürüstlük ve etik davranış kurallarına uymak hepimizin sorumlu-luğuna girmektedir. Bu kurallara uymak ve uygulatmak konusunda tüm çalışanlarımıza güveniyoruz.Başarımız itibarımız ile bir bütündür. Bu itibarı korumak ise hepimizin görevidir. Doğru ve dürüstlük içinde hare-ket etmek hepimizin çalışmaktan gurur duyacağı bir işyeri oluşturmakla alakalıdır. Dürüstlük içinde hareket ettiği-mizde birbirimize, misafirlerimize, tedarikçilerimize, his-sedarlarımıza ve diğer tüm paydaşlarımıza onurlu ve adil olarak davrandığımız anlamına gelir.

SR 10 ile bunu tamamlamak istiyoruz. SR 10 uygulama-larının kurumumuzda birçok faydalarını ve olumlu etki-lerini yaşıyoruz ve gözlemliyoruz. Çalışanlarımızın bağlı-lığını, motive olmasını, sadakatini ve moralini artırıyor. Paydaşlarımızla beklenti ve ihtiyaçlar konusunda iletişi-mimizi geliştiriyor. Kurumumuzun rekabet gücünü artı-rarak pazar erişimini kolaylaştırıp itibarını ve toplumun kuruluşa olan güvenini sağlıyor. Artan üretkenlik ve kay-nakların verimli kullanımı konusunda tasarruf elde edil-mesine ve kurumumuzun risk yönetimi uygulamalarını geliştirmesini sağlıyor. Kurumumuzda sahip olduğumuz ISO standartlarına dayanan yönetim sistemleri ile SR 10 entegrasyonu rahat olan bir yönetim sistemi olması da ça-lışmalarımızı kolaylaştırmaktadır.Sunduğu otelcilik hizmeti ile turizm sektörünün ge-lişmesine katkıda bulunmayı hedefl eyen kurumumuz; TS EN ISO 9001, TS EN ISO 22000, TS 18001, TS EN ISO 14001, TS ISO 10002, TS EN ISO 50001 standartlarına bağlı olarak; çalışanlarına bu sistem belge-lerinin gereğini duyurmaktadır.“Biz Bera ailesiyiz. Tüm çalışanlarımız bu ailenin en değerli varlıklarıdır.”

Yücel YAVUZ Bera Otelleri Genel Müdürü

Sosyal SorumlulukYaklaşımı

73 MAYIS 2013

SEKTÖREL YAKLAŞIM

Page 74: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Faruk BİLDİRİCİ Hürriyet GazetesiOmbudsman

YAKIN PLAN

74

Gazetecilik, bilgi aktarma işidir. Hangi bilgilerin haber olacağı, hangilerinin olamayacağı konu-sunda “Haber değeri” kavramı yön gösterir biz

gazetecilere. Haber değerinin temel ölçütü de “kamu yararı”dır. “Kamu yararı” ölçütünün kullanılması, gazeteciliğin te-mel işlevine işaret eder. Zira gazetecilik insanlar için ya-pılır, her adımda toplumun çıkarı gözetilir. Bu nedenle de her gazeteci, sosyal sorumluluğunun bilincinde olmak zorundadır; mesleğini icra ederken bir an bile bu sorum-luğunu unutmamalıdır. Gazeteci, haberleriyle, röportajlarıyla toplumu bilgilendi-rip, uyarır, yönlendirir, kimi zaman dikkat çeker. 1980’le-rin sonunda caretta caretta kaplumbağalarının ender üreme alanlarının Türkiye sahillerinde olduğuna dikkat çeken gazetecilerdi. Nükleer santrallerden altın maden-lerinin protestosuna, suda çözünür deterjan kullanımına kadar birçok alanda çevre bilinci oluşmasına zemin hazır-layan 1990’ların medyasıydı. Tersane ve madenlerdeki iş kazalarına karşı önlem alınması çabaları, organ bağışı ve kadına şiddet kampanyaları da 2000’li yıllarda medyanın toplumda farkındalık yarattığı konuların başındaydı.Dünyadaki örneklere ise hiç girmeyelim, saymakla bit-mez. Şurası açık, medyanın uyarmasıyla birlikte o alanda faaliyet gösteren ticari kuruluşlar, önlem almak, sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirmek zorunda kalıyorlar.Hayırseverliğin görünürlüğü Medyanın habercilik üzerinden yürüttüğü sosyal sorum-luluk faaliyeti, 1990’lardan itibaren farklılaştı. O yıllara kadar, kapalı biçimde çoğunlukla vakıfl ar ve hayır ku-rumları üzerinden sürdürülen “hayırseverlik” piyasa eko-

nomisinin gelişmesiyle birlikte açıktan, görünür şekilde yapılmaya başlandı. Eskinin tersine yardım yapanlar, bu iyiliklerinin duyulmasını istiyorlardı. Hele ticari kuruluş-lar, duyulsun, bilinsin diye yardımlar yapıyordu. Doğal olarak bunu en iyi duyuracak olan kanal da medyaydı. Giderek büyük şirketlerin, holdinglerin “olmazsa olmazı” haline geldi bu yardımlar ve “Kurumsal Sosyal Sorumlu-luk Projeleri” adını aldı. Büyük şirketler, KSS’leri bir tür reklam aracı olarak görür; bu alanda harcamak üzere büt-çe kalemleri hazırlar oldular. 2000’lerden itibaren de sa-dece kendileri proje hazırlamakla yetinmeyip, kimi sosyal projelere “sponsorluk” adı altında yardımda bulunur hale geldiler. Türkiye’deki en büyük sosyal sorumluluk projele-rinden biri olarak Eczacıbaşı grubunun büyük katkılarıyla kurulan ve birçok şirketin sponsorluk yaptığı İKSV’yi ve İstanbul Film Festivali başta olmak üzere düzenlediği kül-türel etkinlikleri sayabiliriz.Medyanın bakışındaki değişimTicari kuruluşların sosyal sorumluluk projeleri geliştirdi-ği, sponsorlukta birbiriyle yarıştığı günler, ister istemez devasa ticari kuruluşlar halini alan medyayı da etkiledi. Medya, başka şirketlerin sosyal sorumluluk projelerini duyurmakla yetinmedi; kendisi de bu tür kampanyalar, projeler oluşturmaya yöneldi. Hürriyet de bu akıma katılan medya kuruluşlarından oldu. Eskiden düzenlediği kimi yardım kampanyalarını 2000’li yıllardan itibaren, kampanyalara dönüştürdü, ka-lıcılaştırdı. Hürriyet’in misyon üstlendiği sosyal sorumlu-luk projelerinden kısaca söz edelim:“Hürriyet Aile İçi Şiddete Son Kampanyası: Bu kam-panya, Hürriyet’in, sosyal sorumluluk kampanyalarının

Sosyal Sorumlulukta Medya:Farkındalık Yaratmanın Etkili Kanalı

Page 75: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

75 MAYIS 2013

miladı. 2004 yılında, araştırmaların Türkiye’de ailelerin yüzde 34’ünde fiziksel, yüzde 53’ünde sözel şiddet yaşan-dığını ortaya koyduğu bir dönemde doğdu. Hürriyet bu gerçeklerden yola çıkarak, bir kurumsal sos-yal sorumluluk projesi olarak “Aile İçi Şiddete Son” kam-panyasını başlattı. Kampanyanın hedefini, aile içi şiddetle ilgili kamuoyunda farkındalık yaratmak, toplumsal du-yarlılık oluşturmak, davranış değişikliğini sağlamak ve sorunun siyasiler nezdinde çözümüne katkıda bulunmak olarak açıkladı.Kampanya çerçevesinde kurulan ‘Aile İçi Şiddet Acil Yar-dım Hattı’ 7 gün 24 saat faaliyet halinde. Şiddet mağdur-larına psikolojik, hukuki destek sağlanıyor; acil durumda-ki vakalar polis ve Sosyal Hizmetler ile işbirliği yapılarak koruma altına aldırılıyor. Bu hat, 2007 yılından bugüne kadar 14 bin mağdura destek verdi. Aralarında 1.224’ü can güvenliği açısından acil durumdaydı. Haklı Kadın Platformu: Hürriyet, 2011 yılında Yöne-tim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı’nın girişimiyle, 41 sivil toplum örgütünü, akademisyen, gazeteci-yazar, iş kadını, hukukçu ve sivil toplum temsilcisi binlerce bireyi bir araya getiren Haklı Kadın Platformu’nun kuruluşuna öncülük etti. Çatısı altında toplanan dernek üyelerinin ve bireylerin toplam sayısı 100 bini bulan Haklı Kadın Platformu, kadınların parlamentoda erkeklerle eşit şekilde temsil edilmesini; şiddetin her türlüsünden korunmasını; is-tihdamda hak ettikleri yeri bir an önce almasını; onları ayrımcılıktan koruyacak yasaların hayata geçirilmesini ve toplumsal cinsiyet eşitliği için gereken adımların ivedilik-le atılmasını sağlamak için çalışmalar yapmayı amaçladı. Platform, ilk olarak, 2011 genel seçimlerine daha fazla ka-dın adayın katılabilmesi için seçmene ve parti liderlerine çağrı yaptı. Çağrıya ve bu yöndeki kampanyanın da kat-kısıyla bir önceki döneme kıyasla Meclis’te temsil edilen kadın milletvekili oranı yüzde 9’dan yüzde 14’e yükselse de  Meclisteki kadın oranı gerçek demokrasi hedefinin gerisinde kaldı. Kadın Platformu, Kadın ve Aile Bireyle-rinin Şiddetten Korunmasına Dair kanun tasarı taslağının hazırlanması çalışmalarına katıldı. Hürriyet Hakkımızdır Treni: Hürriyet’in büyük önem verdiği bu sosyal sorumluluk projesi, 2009 yılında baş-ladı. 2011 yılında üçüncü yolculuğunu yapan Hürriyet Treni, 12 Haziran seçimleri öncesinde ‘Türkiye ne isti-yor’ sorusunun yanıtını alabilmek için 32 günde 25 kenti dolaşıp, 8054 kilometre yol yaptı. Hürriyet yazarlarının yanı sıra Türkiye’nin sorunlarına duyarlı aydınları ve ga-zetecileri taşıyan trenin uğradığı her kentteki ziyaretçiler-den edinilen bilgiler, Hürriyet aracılığıyla her gün okur-larla paylaşıldı.

Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu, her durakta ‘Nasreddin-İnadın Sonu’ adlı çocuk oyununu sahneledi; Zil Zurna Perküsyon Grubu tren müziklerinin yanı sıra, çocuklarla beden perküsyonu atölye çalışmaları gerçekleştirdi. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV), her durakta ‘çocuklarla haklar atölyesi’ düzenleyerek hakları konusun-da onları bilgilendirdi. Doğal Afet Sigortaları Kurumu, deprem gerçeğine dikkat çekmek ve deprem eğitimleri gerçekleştirmek amacıyla  ‘Deprem simülasyon vagonu’ kurdu.Van yardımlarınızı bekliyor: 2011 yılında Türkiye’yi derinden sarsan Van Depremi’nin ilk gününde bölgeye binlerce battaniye yollayan Hürriyet, büyük kampanyayı depremin üçüncü gününde başlattı. Kızılay ile ortakla-sa gerçekleştirilen kampanya, okurların bağışlarıyla Van Erciş’te bir Hürriyet Mahallesi oluşturmayı hedef aldı. Hürriyet, Kanal D ve Doğan Holding’in 2 milyon lira-lık bağışıyla başlayan kampanya sayesinde, aralık ayı so-nunda 600’e yakın konteynır ev yaptırıldı. Yatak odası, banyosu, tuvaleti ve mutfağı olan evler, bir ailenin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlandı. Törenle dep-remzedelerin hizmetine sunulan Hürriyet mahallesindeki 30’a yakın caddeye en büyük bağışçıların adları verildi. Çevre Korunması ve Çevresel Sürdürülebilirlik: Hür-riyet, ‘çevresel sürdürülebilirlik’ kavramına önem veriyor; bu konudaki kurumsal projeler geliştiriyor. Çevrenin ko-runması ve kaynakların doğru kullanılması doğrultusun-da çalışmalar yürütülüyor. Bu kapsamda Hürriyet bünyesinde 31 Ocak 2011 tari-hinde Çevre Denetim Birimi kuruldu, üretim ve diğer faaliyetlerin çevresel etkilerinin azaltılması ve çalışanlarda çevre bilincinin artırılmasına yönelik çalışmalara başlan-dı. Tüm matbaa ve bürolar Çevre Denetim Yönetmelikle-rine göre denetimden geçirildi. Hürriyet, 2011 yılında çevresel sorunlara dikkat çekebil-mek ve bu sektörde çalışan firmaların ortak bir noktada buluşmasını sağlamak amacıyla iki kez Çevre Gazetesi ba-sarak dağıttı. Hürriyet’in ve diğer medya kurulularının sosyal sorum-luluk projelerinin görünür hale gelmesi, özendiricilik açı-sından çok önemli. Diğer kuruluşlar da bu yoldan giderek yeni projeler geliştirebilirler.Nitekim Türkiye son yıllarda sosyal sorumluluk projele-rinde aşama kaydetti. Banka reklamlarında bile artık sos-yal sorumluluk projeleri aktarılabiliyor, o projeler üzerin-den bankaların reklamı yapılabiliyor. Elbette bunda med-yanın da farkındalık yaratma çabalarının katkısı büyük.

Page 76: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Ülkemizde halen faaliyet gösteren 100’ün ol-dukça üzerinde sistem belgelendirme kuru-luşu olduğu tahmin edilmekte. Bu rakama

internet üzerinden hiçbir denetim yapmaksızın sade-ce kredi kartı bilgisi karşılığında sistem belgesi veren yurt dışı orijinli sistem belgelendirme kuruluşları dahil değil. Ancak maalesef bu rakama sistem belgesi almak isteyen kuruluşlara “denetimli teklif mi istersiniz de-netimsiz mi ?” sorusunun ardından sistem belgesi al-mak isteyen kuruluşun verdiği cevaba göre teklif veren sistem belgelendirme kuruluşlarının, normalde akredi-tasyon kurallarına göre 2-3 denetçi ile belki 3-4 gün sürmesi gereken denetimleri 1 kişi ile 2-3 saatte bitiren sistem belgelendirme kuruluşlarının, yurt dışı kuru-luşlarla bağlantılı olan ve bu güne kadar hiçbir akredi-tasyon denetimi geçirmemesine rağmen her nasılsa bir şekilde akredite olan sistem belgelendirme kuruluşla-rının, sistem belgesi almak isteyen kuruluşlarda hiçbir denetim yapmaksızın sadece “banka ödeme dekontu” karşılığında belgeyi kargo ile gönderen sistem belgelen-dirme kuruluşlarının ise dahil olduğu iddia edilmekte.

Hatta bu tür iddialara galiba biraz da ajitasyon katarak bahse konu rakama ellerinde bir yazıcı ve boş belgeler ile dolaşan ve sistem belgesi almak isteyen kuruluşlara “ücreti mukabilinde” kredi kartına 8 taksit ile belge ba-san belgelendirme kuruluşlarının ve yine gazete ilanları ile kredi kartına bilmem kaç taksitle sistem belgesi ve-rilir şeklinde reklam yapan sistem belgelendirme kuru-luşlarının da dahil olduğu iddia edilmekte.

Yukarıda zikredilen iddialar doğru ise neden acaba ku-ruluşlarımız bu tür belgelendirme kuruluşlarına rağbet ediyor ve hiçbir işe yaramayan A4 büyüklüğündeki karton parçalarına yüklü miktarda para ödeyerek ne-rede ise dünyanın en pahalı süslü püslü A4 karton ka-ğıtlarını satın alıyorlar diye düşünebilirsiniz. Ancak ne yazık ki ülkemizde kendi işinde uzmanlaşmış olmasına rağmen belgelendirme konusunu bilmeyen hele hele sistem belgesini sadece birkaç evrak doldurmak karşı-lığında alabileceğini düşünen o kadar çok işletmemiz var ki. Şayet, birde müşteri acil olarak sistem belgesi istiyorsa ya da işletmenin ihracatı sistem belgesine bağlı

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Mesut DURU TSE Kalite Sistemleri Dairesi BaşkanlığıKalite Yönetim Sistemleri Müdürü

Belgelendirme Kuruluşlarının Sosyal Sorumlulukları

YAKIN PLAN

76

Page 77: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

veyahut da bir ihaleye girmek için acil olarak sistem belgesi alması gerekiyorsa işte o zaman işletmelerimiz çok da derinlemesine araştırma yapmadan birkaç ev-rak ve yüklü bir ödeme karşılığında sistem belgelerine sahip olabiliyorlar. Tabii bu arada işini doğru yapan sistem belgelendirme kuruluşlarını unutmamak gere-kiyor. Ancak ne yazık ki bu tür belgelendirme kuru-luşları o ana kadar işletmesinde yönetim sistemi adına nerede ise sistematik hiçbir faaliyet gerçekleştirmemiş ve belge almak üzere kendilerine başvuran işletmelere “işletmenizde size gerçekten fayda sağlayacak, kurum-sal gelişmenizin önünü açacak yönetim sistemini ku-rabilmeniz için öncelikle eğitim almanızda fayda var, ardından sistemi kurup belgelendirme için başvuruda bulunmanız gerekmekte, gerçekleştirilecek denetim olumlu olduğu takdirde belgenizi alabilirsiniz, bu sü-reçte en iyi ihtimalle birkaç ay sürebilir” dediklerinde işletmenin kaldığı ikilemi söylemenin gereği olmadığı aşikardır. İşte tamda bu durumda yukarıda zikredilen belgelendirme kuruluşlarına bir yönelme söz konusu olabiliyor. Hak etmediği halde para karşılığı belge vere-rek hem kuruluşu aldatan, hem de kuruluşun ürün ya da hizmetlerini alan müşterilerini aldatan bu düzende sosyal sorumluluk nerede diye düşünebilirsiniz.

Kurumsal sosyal sorumluluk tanımlarından bir tanesi; gerek çalışanlar ve ailelerinin gerekse de toplumun ya-şam kalitesini artırırken, etik davranmak ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmak için işletme tarafından verilen sürekli taahhüt olarak ifade edilmektedir. Ku-rumsal sosyal sorumluluk bir kuruluşun, kendi karar ve faaliyetlerinin toplum ve çevre üzerindeki etkilerinden sorumlu olması ve karar oluşturma sürecine sosyal ve çevresel hususları dahil etme konusunda istekli olma-sıdır. (ISO 26000)

Bu durumda sadece para kazanmak için tüm toplu-mu zincirleme bir biçimde aldatan kuruluşların sosyal sorumluluk kavramlarından haberdar olduklarından bahsedemeyiz herhalde. Halbuki sosyal sorumluluğun gereklerinden bir tanesi de “Kuruluşun kendi karar ve faaliyetlerinin, toplum ve çevre üzerindeki etkileri hak-kında hesap vermesini kolaylaştırmak için mekanizma ve prosesler oluşturmasıdır.” (IQ Net SR 10)

Sosyal sorumluluk ilkelerini yerine getiren bir belgelen-dirme kuruluşunun önce çalışanlarına, sonra topluma ve hatta ülke ekonomisine ne kadar bir katkıda bulu-nacağı aşikardır.

Sistem belgelendirme kuruluşları arasında haksız reka-betin ve haksız kazancın engellenmesi, işini doğru ya-panla yanlış yapanın birbirlerinden ayırt edilmesi ve en nihayet belge almak isteyen kuruluşların aldatılmaları-nın önlenmesi için öncelikle tüm işletmelerimizin ve toplumun bilinçlendirilmesi şart olarak gözükmekte. Haksız biçimde sistem belgesi alan işletmelerin aslın-da öncelikle kendilerini kandırdıklarını ve kağıt parçası diyebileceğimiz belgelere çok yüklü miktarda para öde-diklerini de bilmeleri gerekiyor.

Sosyal sorumluluk ilkelerini yerine getiren ya da yerine getirmek için çaba sarf eden belgelendirme kuruluş-ları ise toplumun hukukun üstünlüğüne saygı ve etik değerler konularındaki beklentilerini dikkate alarak kamuya genel olarak ve paydaşlarına ayrıntılı olarak güvenilir, titizlikle hazırlanmış, güncel ve ilgili bilgileri içeren genel bir taahhüt vermeli ve bunu açıklamalı, toplumun ve çevrenin sürdürülebilir gelişimine, kabili-yeti ölçüsünde katkıda bulunmalı, kendi faaliyetlerin-den etkilenen toplumun miras ve kültürüne ek olarak yaşam biçimlerine de saygı duymalıdır. (IQ Net SR10)

77 MAYIS 2013

Page 78: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sa-nayileşme sürecinin daha da hızlanması insanoğlunu daha önce hiç karşılaşma-

dığı büyüklükteki çevresel sorunlar ile karşı karşıya ge-tirmeye başlamıştır. Doğal kaynakların yok olması teh-likesi, iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi ve su kaynaklarının tükenmesi tehlikesi gibi küresel ölçek-li sorunlar; devletleri, bölgesel ve uluslararası kuruluşlar nezdinde bir araya getirmiş ve bu sorunların insanoğ-lunun geleceğine olan ve/veya olabilecek olumsuz etki-lerini ortadan kaldırmak veya en azından azaltabilmek için birlikte çalışmaya yönlendirmiştir.

Küresel çevre sorunları konusunda devletler düzeyin-deki çabalar ve artan farkındalığa ek olarak bu duru-mun özellikle son yıllarda toplumun yaşam kalitesini etkilemeye başlaması ve toplumların kendilerine önce-ki nesillerden miras kalmış olan doğal çevreyi kendi-lerinden sonra gelecek nesillere aktaramayabilecekleri endişesi ile toplumlar düzeyinde belirgin bir bilinç ar-tışı söz konusu olmuştur.

Toplumlar düzeyindeki çevre bilincinin gelişmesinin doğal bir sonucu olarak günümüzde çevre bilinci yük-sek tüketiciler ortaya çıkmıştır. Bu durum, kullandık-ları mal ve hizmetleri üreten kuruluşlardan beklentisi yalnızca kaliteli ve ucuz mal ve hizmet tedarik etmeleri olmayan, bunun yanında doğal kaynakların korunması

ve çevresel kirliliğin önlenmesi konularına odaklanmış kuruluşlara karşı eğilimi olan yeni bir toplumsal anla-yışa doğru bizi götürmektedir.

Başka bir deyişle toplumlar, ürün ve hizmet sağlayan kuruluşlardan etik ve yasal sorumluluklarına ek olarak gönüllü sorumluluklarına da önem vermelerini bekler hale gelmektedir. Bu durum kuruluşların, mevcudiyet-lerinin temel nedeni olan ekonomik yarar sağlamak ve kar amacı gütmeye ek olarak çevresel ve sosyal sorum-luluklarını bilen ve bu çerçevede davranan organizas-yonlara dönüşmeleri ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.

Sosyal Sorumluluk kavramı ve çevre arasındaki ilişki

Çevre kavramı TS EN ISO 14001 “Çevre Yönetim Sistemleri – Şartlar ve Kullanım Kılavuzu” standardın-da bir kuruluşun, faaliyetlerini yürüttüğü hava, su, top-rak, doğal kaynaklar, fl ora, fauna ile insanları da ihtiva eden ortam ve bunlar arasındaki ilişki” olarak tanım-lanmakta ve standart bu ortamın kuruluştan başlayarak küresel sisteme kadar genişletilebilir olduğuna vurgu yapmaktadır. Başka bir deyişle kuruluşlar faaliyetlerini bir çevre içerisinde gerçekleştirmekte ve bu çevreyi hem etkilemekte hem de bu çevreden etkilenmektedir.

Sosyal sorumluluk kavramı ise, genel olarak bir ku-ruluşun paydaşlarının beklentilerine uygun faaliyet göstermelerine yönelik gereklilik olarak tanımlana-

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Volkan ÇAĞIN TSEÇevre Yüksek Mühendisi

Çevre ve Sosyal Sorumluluk Kavramı

YAKIN PLAN

78

Page 79: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

bilir. Özellikle serbest piyasa ekonomisinin gelişmesi ile birlikte paydaş/ilgili taraf beklentileri değişiklikler göstermekte ve her geçen gün çeşitlenmektedir. Doğal kaynakların korunması ve çevresel kirlenmenin önlen-mesi de bu beklentilerin en önemlilerinden ikisi olarak öne çıkmaktadır.

Özellikle sera gazı emisyonlarının azaltılması ve kaynakların verimli kullanılması gibi son yıllarda yoğunlaşan toplumsal eğilimler kuruluşlarda etkin bir çevre yönetiminin planlanıp, uygulanması konusunda kuruluşların üst yönetimleri için bir motivasyon faktö-rü olarak öne çıkmaktadır.

Çevre Yönetimi ve sosyal sorumluluk kavramı

Doğal kaynakların korunması ve çevresel kirlenmenin önlenmesi amacıyla kuruluşlar seviyesinde gerçekleşti-rilen ve çevre boyutlarının yönetilmesi için planlanan ve gerçekleştirilen faaliyetler genel olarak çevre yönetimi olarak tanımlanmaktadır.

Başka bir deyişle, çevre yönetimi kavramı enerji ve su gibi doğal kaynakların verimli kullanılması ile atıklar, çevresel gürültü, emisyon ve atıksu gibi çevre boyutla-rının insan ve çevre sağlığı üzerinde olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak veya en aza indirmek için gerçek-leştirilen kuruluş seviyesindeki faaliyetlerin tümünü ihtiva etmektedir.

Bu faaliyetler, satın almadan, tasarım çalışmalarına, üretim planlamadan, kaynakların daha az kullanımına ve geri kazanılabilir ve/veya geri dönüştürülebilir atık-ların yeniden kullanımına kadar çok sayıda faaliyeti içerebilir.

Çevre Yönetim Sistemi ve sosyal sorumluluk kavramı

Çevre Yönetim Sistemi, kuruluşların faaliyet, ürün, hizmet ve süreçleri sonucu ortaya çıkan çevre boyut-larını yönetmek ve çevre boyutlarını yönetmedeki başarılarını (çevresel performanslarını) geliştirmek için kullanabilecekleri bir çerçeve olarak tanımlanabilir.

Etkin bir çevre yönetimini başarmak ve kurulabilecek bir çevre yönetim sistemi için şartları tanımlayan ulus-lararası standardın son revizyonu 2004 yılında ISO ta-rafından yayınlanmış ve 2005 yılında TSE tarafından uyumlaştırılarak TS EN ISO 14001 standardı Türk Standardı olarak kabul edilmiştir. Bu standart hali ha-zırda Türkiye’de binlerce, dünya çapında ise on binler-ce kuruluşça kendi çevre boyutlarını yönetmede başlıca enstrüman olarak kullanılmaktadır.

Çevre Yönetim Sistemi temel olarak çevre boyutlarından

kaynaklanan çevresel risklerin belirlenerek bunların yönetilmesine odaklanan bir yönetim sistemidir. ISO 26000 “Sosyal sorumluluk rehberi” standardında Çev-resel risk yönetimi çevresel sorumluluk ilkesinin pren-siplerinden birisi olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlama, kuruluşların çevresel anlamda sosyal sorumluluk pren-sibine paralel hareket edebilmeleri için TS EN ISO 14001 standardı kapsamındaki Çevre Yönetim Sistemi uygulamalarını önemli bir araç olarak öne çıkarmak-tadır.

TSE tarafından verilen çevresel sosyal sorumlulukla ilişkili hizmetler

TSE, kuruluşların çevresel sosyal sorumluluklarını ye-rine getirmede önemli bir araç olarak öne çıkan TS EN ISO 14001 “Çevre Yönetim Sistemi” belgelendirme faaliyetine 1997 yılında başlamış ve bugüne kadar yüz-lerce kuruluşa bu kapsamda eğitim ve belgelendirme hizmeti vererek ülkemizde çevresel sosyal sorumluluk kavramının yerleşmesine katkıda bulunmuştur.

TSE’nin IQNET üyeliği kapsamında gerçekleştirdiği faaliyetlerden birisi olarak öne çıkan IQNET SR 10 sos-yal sorumluluk yönetim sistemi belgelendirmesi 2012 yılı sonunda hayata geçmiş ve 2013 yılının başında ilk belgelendirme başvurusu talebi alınmıştır. IQNET SR 10 belgelendirmesinin çevresel sosyal sorumluluk kap-samındaki faydaları i) artan üretkenlik, ii) kaynakların verimli kullanımı, iii) azalan enerji ve su tüketimi, iv) azalan atıklar, v) kıymetli yan ürünlerin geri kazanımı ile birlikte tasarruf elde edilmesi, vi) toplum ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerin en aza indirilmesi ve vii) kuruluşların ekosistem ve biyoçeşitlilik üzerinde olum-lu etkileri olan faaliyet ve girişimlerin uygulamasının desteklenmesi olarak özetlenebilmektedir.

Kuruluşların çevresel sosyal sorumluluklarını göstere-bilmek için sıklıkla başvurdukları bir başka araç ise kar-bon ayak izlerinin hesaplanması ve bu hesaplamaların güvenirliğinin sağlanması için bağımsız kuruluşlarca doğrulama faaliyetlerinin yapılmasıdır. Bu kapsamda 2012 yılı itibariyle TSE tarafından çalışmalara baş-lanmıştır. TS EN ISO 14064-1 gibi gönüllü sera gazı programlarına ek olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlı-ğı tarafından hazırlıkları süren mevzuat kapsamında-ki doğrulama faaliyetlerinin gerçekleştirilebilmesi için gerekli hazırlıklar yapılmakta olup, TSE’nin çevresel sosyal sorumluluk kavramının ulusal seviyede yaygın-laşmasına katkı verdiği mevcut faaliyetlerine ek olarak “Kuruluş Seviyesinde Sera Gazlarının Doğrulanması” faaliyetlerine başlamıştır.

79 MAYIS 2013

Page 80: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Dünyamızın ikliminin her geçen gün değiştiği-ne, günlük hayatımızda örneklerini yaşayarak hepimiz şahit olmaktayız ve iklim değişikliği,

sera gazı, küresel ısınma ve karbon ayak izi kavramları ile son yıllarda çokça karşılaşmaktayız.

Dünya ortalama sıcaklığını artıran insan kaynaklı sera gazı salınımları azaltılmazsa 2050 yılına doğru dünya ortalama sıcaklığında 2oC’lik bir artış olacağı tahmin edilmektedir. Bu artışın canlı hayatını, sağlığı, tarımı, okyanusları, hava şartlarını ve ekosistemleri nasıl etki-leyeceği kesin olarak bilinmemekle birlikte iklim bilim-ciler tarafından şiddetli fırtınalar, kuraklıklar, yağışlar ve sel baskınlarını da beraberinde getireceği öngörül-mektedir.

İklimdeki değişimlerin gözle görünür hale gelmesi ve bu değişimlerin insan kaynaklı faaliyetler sonucu or-taya çıktığını destekleyen bilimsel çalışmaların artma-sı sonucunda ülkeler 1992 yılında Rio Dünya Zirve-si olarak anılan toplantıda bir araya gelip Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini (BMİDÇS) hazırlamışlardır. Çerçeve sözleşmesi kap-samında 1997 yılında Sözleşme’nin Kyoto Protokolü

hazırlanmıştır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, kar-bondioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını artırmaya söz vermişlerdir.

Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon mikta-rını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kıl-maktadır. 1997’de imzalanan protokol ancak 2005,te yürürlüğe girebilmiştir. Çünkü protokolün yürürlüğe girebilmesi için, onaylayan ülkelerin 1990’daki emis-yonlarının (atmosfere saldıkları karbon miktarının) yeryüzündeki toplam emisyonun % 55’ini bulma-sı gerekmekteydi ve bu orana ancak 8. yılın sonunda Rusya’nın katılımıyla ulaşılabilmiştir.

Kyoto Protokolü şu anda yeryüzündeki 160 ülkeyi ve sera gazı salınımlarının % 55’inden fazlasını kapsa-maktadır.

Kyoto Protokolü ve Türkiye

2004 yılında BMİDÇS’ye taraf olan ancak uzun süre Kyoto Protokolü’nü imzalamayan Türkiye 30 Mayıs 2008’de Protokolü imzalayacağını resmen açıklamıştır. Başlangıçta tüm OECD ülkeleri gibi hem Ek 1 hem de Ek 2’de yer alan Türkiye, kendi başvurusu üzerine

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Cengiz GÖREN TSE Muayene Gözetim Merkez Başkanlığı Muayene Gözetim Sistem Müdürü

Sera Gazlarının İzlenmesi ve Doğrulanması

YAKIN PLAN

80

Page 81: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

2001’de Fas’ta yapılan toplantı da geçiş ülkesi sayılarak Ek 2’den çıkarılmıştır.

Türkiye’nin Kyoto Protokolüne katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanun tasarısı 05.02.2009 tari-hinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasa-laşmıştır. 13 Mayıs 2009 tarih ve 2009/14979 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın ardından, katılım aracının Birleşmiş Milletlere sunulmasıyla 26 Ağustos 2009 ta-rihinde Kyoto Protokolü’ne taraf olunmuştur.

Protokol, Sözleşme’nin “ortak fakat farklılaştırılmış so-rumluluklar ilkesi” uyarınca Tarafl ar arasında yüküm-lülükler açısından yaptığı ayrımlaştırmayı izleyerek, ge-lişmiş ülkelere bağlayıcı salım azaltım yükümlülükleri getirmiş ve onlara daha ağır bir yük vermiştir. Protokol EK-B listesinde yer alan EK-I Tarafl arı için, salım he-defi olarak da bilinen, sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülükleri belirlemiştir. Protokolün EK-B listesinde yer alan EK-I Tarafl arı, 38 sanayileşmiş ülke ve Avrupa Topluluğu’nu içermektedir. Protokol

81 MAYIS 2013

Page 82: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

ayrıca, EK-B’de listelenen gelişmiş ülke Tarafl arının 2008-2012 yılları arasını kapsayan ilk yükümlülük döneminde toplam sera gazı salımlarını 1990 düzeyi-nin % 5 altına indirmelerini öngören, toplu bir hedef veya tavan koymuştur. EK-I Tarafı ülkelerin bireysel salım hedefl eri “tahsis edilmiş miktar” olarak tanım-lanmaktadır ve EK-B’de gösterilmektedir. Bu Tarafl ar salım sınırlama veya azaltım yükümlülüklerini yerine getirmede Protokol kapsamında oluşturulan “esneklik mekanizmaları”ndan da yararlanabilmektedir.

Protokol kabul edildiğinde BMİDÇS tarafı olmayan Türkiye, EK-I Tarafl arının sayısallaştırılmış salım sı-nırlama veya azaltım yükümlülüklerinin tanımlandığı Protokol EK-B listesine dâhil edilmemiştir. Dolayısıy-la, Protokol’ün 2008-2012 yıllarını kapsayan birinci yükümlülük döneminde Türkiye’nin herhangi bir sayı-sallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Gelişmiş ülkelerin sayısallaştırılmış sera gazı azaltım ve sınırlama hedefl erine ulaşmalarını kolaylaştırmak ve emisyonlarını azaltıcı uygulamaların daha düşük maliyet ile gerçekleştirmeleri için Protokol’de proje ve piyasa temelli esneklik mekanizmaları tanımlanmıştır. Ülkeler ulusal sera gazı emisyonu azaltım önlemlerinin (Enerji verimliliği, yenilenebilir enerjiye geçiş gibi…) yetersiz veya ekonomik olarak uygulanabilir olmadı-ğı durumlarda bu mekanizmalara başvurmaktadırlar. Kyoto Protokolü’nün tarafl arın kullanımına sunduğu proje temelli mekanizmalar Temiz Kalkınma Mekaniz-ması (TKM) ve Ortak Yürütme Mekanizması (OYM), piyasa temelli mekanizma ise Emisyon Ticaretidir (ETS).

Proje temelli esneklik mekanizmalarından ilki olan Temiz Kalkınma Mekanizmasıdır (TKM). Bu me-kanizmaya göre EK–I ülkeleri, bu ekin dışında kalan ülkeler de uygulanan projeler çerçevesinde gelişmiş teknolojiyi transfer edecek, sera gazı emisyonlarında azaltım sağlanmış olacak ve bu sayede Sertifikalandırıl-mış Emisyon Azaltım Kredisi (Certification Emissions Reduction-CER) kazanarak, kazandıkları bu miktar kadar emisyon hakkı elde etmektedirler. TKM proje-leri sayesinde emisyon azaltma yükümlülüğü olmayan EK-I dışı ülkeler, sera gazı emisyonu azaltılmasına yö-nelik önleyici politikalar geliştirerek emisyon artışlarını sınırlandırmaktadırlar.

Diğer bir proje temelli esneklik mekanizması olan Or-tak Yürütme (OY) ise herhangi bir EK-I ülkesi başka bir EK-I ülkesinde emisyon azaltımına yönelik ortak proje yürütebilir. Hazırlanan bu projeler yoluyla emis-yon azaltımlarını başaran ev sahibi EK–I tarafı ülke Emisyon Azaltım Kredisi (Emissions Reduction Units-ERU) kazanmakta ve bu miktarı yatırımcı diğer EK–I ülkesine satabilmektedir. Yatırımcı EK–I ülkesi satın aldığı kredileri kendi toplam azaltım hedefinden düş-mektedir.

Proje temelli piyasalarda içindeki önemli kavramların biri “ek olma durumu (additionality)”dur. Projelerin olmazsa olmaz bir bileşenidir ve projenin mevcut du-rumda (business as usual) hiçbir şekilde gerçekleşme-yeceğinin ve sera gazı azaltımına sebep olduğunun ka-nıtlanması gereklidir. Ek olma durumu birçok şekilde kanıtlanabilir (kar, uygulanabilirlik, teknoloji transferi, kapasite geliştirme…).

Piyasa temelli esneklik mekanizması olan Emisyon Ti-caret Sistemi ise; Kyoto Protokolünde sayısal emisyon azaltım yükümlülüğü almış ülkeler, belirlenmiş olan emisyon azaltım miktarlarının bir bölümünün ticareti-ni yapabilir. Diğer bir ifadeyle taahhüt edilen emisyon miktarından daha fazla azaltım yapan taraf ülke, emis-yonundaki bu ilave azaltımı bir başka ülkeye satabilir. Örneğin; Sera gazlarını sırasıyla 10 €/ton ve 25 €/ton maliyetlerine azaltan iki tesis olduğu varsayılarak ikin-cisi ilk tesise 10 €/ton ödeyerek onun fazladan sera gazı azaltımı yapmasını sağlar ve onun azalttığı emisyonlar-dan kazandığı kredileri de kendisi kullanır. Böylece 25 €/ton yerine 10 €/ton maliyet ile yani daha az maliyet ile yükümlülüklerini yerine getirmiş olur.

Zorunlu emisyon pazarları dışında sosyal sorumluluk ilkesi çerçevesinde kurulmuş ve gönüllülük ilkesi çer-çevesinde işleyen Gönüllü emisyon Pazarı mevcuttur. Bir yerden salınan sera gazının, başka bir yerden sa-lınacak aynı miktarda sera gazının önlenmesi ile veya atmosferdeki aynı miktarda sera gazının yutulması/hapsedilmesi ile nötrleştirilmesi olarak tanımlanan “karbondioksit denkleştirme” prensibi ile işleyen proje temelli projeler bu pazarda ürettikleri emisyon azaltım sertifikalarının ticaretini yapmaktadır. İklim değişikliği ve etkileri konusunda artan kamuoyu bilinci ve karbon denkleştirmenin güvenilir bir önlem stratejisi olduğu gerçeğinin kabul görmesi bu piyasaların son yıllarda

YAKIN PLAN

82

Page 83: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

hızla gelişmesini sağlamıştır. Bu piyasada ticareti yapı-lan emisyon kredilerine Voluntary Emission Reducti-on Units –VER adı verilmektedir. CER kredileri VER kredilerinden daha değerlidir. VER kredileri zorunlu pazarlar içerisinde ülkelerin Kyoto Protokolü altında almış oldukları hedefl ere ulaşmaları için kullanılamaz-lar. Faaliyetleri çerçevesinde oluşturdukları (atmosfere salınımı gerçekleştirdikleri) sera gazlarını dengelemek isteyen firmalar emisyon miktarlarını hesaplarlar (kar-bon ayak izlerini ölçerek) bu emisyonlarını azaltmak ve dengelemek için emisyon azaltımı sağlayan projelerin üretmiş oldukları karbon kredilerini sosyal sorumluluk prensibi çerçevesinde satın almaktadırlar.

Türkiye; Protokolün ilk yükümlülük döneminde (2008–2012) sayısallaştırılmış sera gazı salım azaltım yükümlülüğü almadığı için bu mekanizmadan yarar-lanamamaktadır. Kyoto Protokolü altında yürüyen bu mekanizmalardan bağımsız olarak yürüyen, Gönüllü Karbon Pazarı ülkemizde şu anda uygulanabilecek tek seçenektir. 2012 sonrasına yönelik uluslararası iklim değişikliği müzakereleri halen devam etmektedir. Ül-kemizin, 2012 sonrası dönemde emisyon ticareti me-kanizmalarından ne şekilde yararlanacağı, alacağı ko-numa göre belli olacaktır.

Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik

İklim değişikliği ile mücadele kapsamında önemli bir adım olan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan “Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkın-da Yönetmelik” 25 Nisan 2012 tarih ve 28274 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yö-netmelik kapsamında ulusal sera gazı emisyonlarının önemli bir kısmını teşkil eden elektrik ve buhar üreti-mi, çimento, demir-çelik, seramik, kireç, kağıt ve cam üretimi gibi sektörlerden kaynaklanan sera gazı emis-yonlarının tesis seviyesinde izlenmesi sağlanacaktır.

Böylece, ülkemizin sera gazı emisyonlarının daha kesin şekilde hesaplanması için toplam emisyonların en az yarısı tesis seviyesinde tespit edilmiş olacaktır.

Yönetmelik kapsamına giren tesisler, her yıl düzenli olarak izleme, doğrulama ve raporlama sürecine tabi olacaktır. Oluşturulan doğrulama sistemi ile, tesis ba-zında hazırlanmış olan emisyon raporlarının Bakanlığa gönderilmeden önce bağımsız doğrulama kuruluşların-

ca yerinde inceleme yapılarak doğruluğunun kontrolü sağlanmış olacaktır.

Yönetmeliğin uygulanması ile tesis bazında sera gazı emisyonlarına ilişkin şeff af, doğru, karşılaştırılabilir, tam ve tutarlı veri ve bilgi üretimi sağlanmış olacak-tır. Bu sayede ülkemizin iklim değişikliği politikaları-nın oluşturulmasına ve iklim değişikliği ile mücadele konusunda atılacak adımların uygulanmasına yönelik temel altyapı oluşturulacaktır.

Sera Gazı Envanteri

Sera gazı envanteri bir şirket veya kuruluş bünyesin-de doğrudan ve dolaylı oluşan tüm emisyonların sap-tanması esasına dayanır. Emisyon envanteri, emisyon kaynaklarından salınan sera gazı miktarları ile birlikte sera gazı yutaklarını da içerir. Sera gazı envanterinin oluşturulmasında “küresel ısınmaya etki potansiyeli” kullanılmak sureti ile farklı sera gazlarının etkisi kar-bondioksit eşdeğeri olarak hesaplanır.

Küresel Isınma Potansiyelleri

Gaz KIP

Karbondioksit (CO2) 1Metan (CH4) 21Diazotmonoksit (N2O) 310Hidrofl orokarbonlar Hidrofl orokarbon-23 11,700

Hidrofl orokarbon -125 2,800Hidrofl orokarbon -134a 1,300Hidrofl orokarbon -143a 3,800Hidrofl orokarbon -152a 140Hidrofl orokarbon -227ea 2,900Hidrofl orokarbon -236fa 6,300Hidrofl orokarbon -43-10mee

1,300

Perfl orokarbonlar Perfl orometan (CF4) 6,500Perfl oroetan (C2F6) 9,200C3F8 7,000C4F10 7,000C5F12 7,500C6F14 7,400

Kükürt Heksafl orid (SF6) 23,900

Kyoto Protokolü’ne taraf olan ülkelerin insan kay-naklı sera gazı emisyonlarına ve yutaklarına ilişkin envanterlerini her yıl bildirmeleri bir zorunluluktur.

83 MAYIS 2013

Page 84: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Türkiye’de henüz bir zorunluluk olmamakla birlikte sürece hazırlıklı olmak isteyen öncü şirketler sera gazı emisyon envanterlerini oluşturmaya başlamıştır. Bu öncü kimliğin ortaya çıkmasındaki en önemli etkenler riski minimize etme isteği, rekabetçilik, liderlik, çev-resel ve sosyal sorumluluk ile birlikte geleceğe yönelik mevzuata hazırlıklı olmaktır.

Sera gazı envanteri belirli bir standart yöntem uya-rınca oluşturulur. Bu çerçevede kullanılan en yaygın standartlar Uluslararası Standartlar Organizasyonu (ISO) tarafından hazırlanan ISO 14064 serisi stan-dartlar ve Dünya Kaynaklar Enstitüsü (WRI) ve Sür-dürülebilir Kalkınma İş Konseyi (WBCSD) tarafın-dan hazırlanan “GHG Protokolü”dür. Aslında, ISO standartları ve GHG Protokolü kurumsal sera gazı envanteri hesaplamasına yönelik birbiri ile tutarlı ve birbirini bütünler standartlardır. ISO 14064 sera gazı envanteri hesaplaması ve doğrulanmasına ilişkin uluslararası düzeyde kabul görmüş gereklilikleri de-taylandırmakta, GHG Protokolü ise gerekliliklerin yanı sıra hesaplama ve raporlamanın nasıl yapılaca-ğına dair bilgi veren bir kılavuz niteliği taşımaktadır.

ISO 14064 serisi standartlar üç bölümden oluşmak-tadır:

TS EN ISO 14064-1: Bu standart, sera gazı emis-yonlarının ve uzaklaştırmalarının hesaplanmasına ve raporlanmasına dair kuruluş seviyesinde ilkeleri ve ge-rekleri kapsar.

TS EN ISO 14064-2: Bu standart, sera gazı emisyon azaltmalarına ve uzaklaştırma iyileştirmelerine yol aç-ması beklenen hesaplama, izleme ve raporlama faali-yetleri için proje seviyesinde ilkeleri ve şartları belirler ve kılavuzluk sağlar.

TS EN ISO 14064-3: Bu standart, sera gazı beyanla-rının onaylanması ve/veya doğrulanması faaliyetlerini yürütenler veya yönetenler için ilkeleri ve gerekleri be-lirler ve kılavuzluk sağlar

Akreditasyon veya diğer karşılıklı tanıma formların-da kullanmak için sera gazı geçerli kılınması ve doğ-rulaması yapan kuruluşlar için şartlar ise TS EN ISO 14065 standardı ile tanımlanmıştır.

Bu standart sera gazı beyanlarını doğrulamayı veya

onaylamayı üstlenen kurumlar için ilkeleri ve gerekli-likleri kapsar. Bu tarafsız bir sera gazı programıdır. Eğer bir sera gazı programı uygulanabilir ise, (GHG) sera gazı programının gereklilikleri, bu standardın gerekli-liklerini kapsar.

TÜRKAK’ın 2013 yılı içinde sera gazı geçerli kılınması ve doğrulaması yapan kuruluşlar için akreditasyon ça-lışmalarına başlayacağı beklenmektedir.

Karbon Ayak İzi: Tanımlı bir sistem veya aktivite için-deki karbondioksit ve diğer tüm sera gazı emisyonları-nın, karbondioksit eşdeğeri olarak hesaplanan toplam sera gazı emisyonu miktarıdır.

Karbon ayak izi neden hesaplanır?

• Yasal zorunluluk Kurumsal sosyal sorumluluk

• Müşteri ya da yatırımcı talepleri

• Pazarlama ve kurum imajı

• Sera gazı emisyonu azaltımı (zorunlu / gönüllü

• Emisyon ticareti mekanizmalarına katılım

ISO 14064 serisi standartlar sera gazı envanterinin;

Kredibilitesini, tutarlılığını, şeff afl ığını artırır,

Sera gazı yönetim stratejilerinin, planlarının gelişti-rilmesi ve uygulanmasına olanak sağlar,

Sera gazı projelerinin geliştirilmesi ve uygulanması-na olanak sağlar.

Bu standartlarda sera gazı emisyonları 3 ayrı kap-samda değerlendirilir.

Kapsam1, doğrudan sera gazı emisyonları: Kurulu-şun organizasyonel sınırları içinde ve kuruluşun kont-rolünde olan emisyonlardır. Isıtma/soğutma amaçlı kullanılan yakıt, araçlarda kullanılan yakıt, elektrik üretimi için kullanılan yakıt, soğutuculardaki sızıntı-dan kaynaklanan HFC ve HCFC emisyonlarını, yan-gın söndürme sistemlerinden kaynaklanan emisyonları

YAKIN PLAN

84

Page 85: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Kapsam 2, Enerji dolaylı sera gazı emisyonları: Ku-ruluşun faaliyetlerinde kullanılan ancak (emisyonları kuruluş tarafından kontrol edilemeyen) kuruluş dışın-dan temin edilen elektrik, buhar vb. enerji tüketimi.

Kapsam 3, Diğer dolaylı sera gazı emisyonları: Çalı-şanların bireysel ulaşımı, iş seyahatleri, kuruluşun per-sonel, ürün, malzeme, atıklarının başka bir kuruluşun araçları ile taşınması. Satın alınan hammaddelerin üre-timinden kaynaklanan emisyonlar vb.

Sera gazı envanteri hazırlanması sırasında kuruluşun sera gazı emisyonu ile ilgili faaliyetlerine ilişkin verile-rin tamlığı ve güvenilirliği envantere ait belirsizliklerin azaltılmasında büyük önem taşımaktadır.

Doğrulama: Kabul edilen doğrulama kriterlerine (Madde 2.33) göre sera gazı beyanının (Madde 2.11) değerlendirilmesi için sistematik, bağımsız ve dokü-mante edilen süreç. TS EN ISO 14064-3

Bir sera gazı envanteri, tarafsız bir kuruluş tarafından doğrulandığında şeff af, güvenilir, kredilendirilebilir olacaktır.

Doğrulanmış sera gazı envanterine sahip kurum ve

kuruluşlar aşağıdaki konularda rakiplerinden bir adım önde olacaktır.

Sera gazı ile ilgili sorumluluk, varlık ve risklerin tes-piti ve etkin yönetimi

Sera gazı emisyonlarının oranının belirlenmesi, yö-netimi ve raporlanması için sağlam dahili mekaniz-maların geliştirilmesi

Sera gazı emisyonlarının belirlenmesi, izlenmesi, ra-porlaması ve azaltımı konularında tutarlılık, şeff afl ık ve güvenilirliğin gösterilmesi

Geleceğe yönelik mevzuata hazırlıklı olunması Sera gazı izin ve kredilerinin ticaretinin yapılması

için kurumsal altyapının oluşturulması Benzer ve içerikleri aynı sera gazı şemalarının ya da

programlarının tasarımının, geliştirilmesinin ve uy-gulanmasının desteklenmesi

Paydaşlarla güvene dayanan ilişkiler kurulması Rekabette avantajı LiderlikTSE Gözetim ve Muayene Merkezi Başkanlığımız ge-rekli altyapı çalışmalarını tamamlayarak sera gazı ra-porlarının doğrulanması konusunda Doğrulayıcı Ku-ruluş olarak hizmet vermeye başlamıştır.

85 MAYIS 2013

Page 86: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Birleşmiş Milletler, Kurumsal Sosyal Sorumlulu-ğu tarif ederken “kuruluşun yalnızca müşterile-ri, tedarikçileri, ve çalışanları ile ilgili değil aynı

zamanda kuruluşun faaliyet yürüttüğü toplum içindeki diğer gurupların ihtiyaçları, amaçları ve değerleriyle ilgi-lidir” der. Ancak toplumda sosyal sorumluluk denilin-ce hep başkaları için yürütülen faaliyetler ve harcanan paralar olarak algılanmaktadır. Elbette ki bu algı sosyal sorumluluk projeleri üretmeyen veya bu projelerde yer almayanlar için zaman yokluğu veya bütçe yetersizli-ğini mazeret olarak ortaya koymaktadır. Halbuki bu yazımıza konu olan enerji verimliliği, çok geniş bir kitleyi ilgilendiren bir sosyal sorumluluk faaliyeti olduğu gibi, her seviyeden kuruluşun uygulayabi-leceği ve akla öncelikle tasarruf, dolayısıyla kazanç getiren bir faaliyettir. Bu yazımızda, bir kuruluşun niçin enerji verimliliği projesi üretmesi gerektiğini ve bu çalışmada kuruluşlara büyük kolaylık ve süreklilik sağlayan TS EN ISO 50001 Enerji Yönetim Sisteminin kazanımları konusundaki bilgileri fazla rakam ve deta-ya boğmadan paylaşacağız.

Günümüzde üretim ve gelişimin temel taşı enerjidir. Her alanda ihtiyaç duyulan enerji artık gelişmişliğin,

ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel göstergesidir. Ülkemiz bilinen enerji kaynakları açısından, özellikle de en çok tüketilen petrol ve gaz kaynakları açısından yoksun bir ülkedir. Enerji konusunda % 75 oranın-da dışa bağımlı olan ülkemiz için bu konu son derece önemlidir. Eğer enerji tüketiminizi karşılayacak mik-tarda üretiminiz yoksa ve enerjinizi ithal etmek zorun-daysanız, bu durumdan kurtulmak için geriye bir tek yol kalmaktadır, o da enerji verimliliğidir. Yani enerji verimliliği, ülkemizin küresel ısınmaya ve enerjide dışa bağımlılığa karşı aldığı önemli bir karardır.

Enerji verimliliği deyince ne anlaşılmalı? Birçok tanımı var elbet. En basitinden ” Enerjinin tamamının faydaya dönüştürülmesidir” denilebilir. Etkin bir enerji verim-liliği programının başlatılması ve yürütülmesi, ülkenin tüm ileri gelenlerinin bu konudaki kesin kararı ile doğ-rudan ilgilidir. Bu karar olmaksızın etkin bir enerji ve-rimliliği programı başlatılamayacağı gibi başlatılsa bile mevcut programlar da zaman içinde başarısızlığa uğrar. Toplumun farkındalığının artırılması için sürekli ola-rak etkinlikler yapılmalı ve afişlerle, reklamlarla konu toplum hafızasında canlı tutulmalıdır. Son dönemlerde tüm dünyada, yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları-

Enerji Yönetim Sistemi Kazanımları

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Nihat KÖLÜK TSE Makine Mühendisi (MBA)Uzman

YAKIN PLAN

86

Page 87: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

nın araştırılması, alternatif enerji seçeneklerinin uygu-lanabilirliği üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Dünya gündeminde en az bunlar kadar önemli bir diğer konu ise, enerji verimliliği ve uygulamalarıdır. Hem sürdürü-lebilir kalkınma, hem alternatif yakıtlar, hem yenilene-bilir kaynaklar ve hem de çevre duyarlılığı ile doğrudan ilgili olan bu kavramın enerji verimli ürünlerin üretil-mesi, tüketilmesi ve yaygınlaştırılması ile doğrudan sıkı bir ilişkisi vardır.Bu konuda ülkemiz uygulamaya koyduğu mevzuat ve uygulamalarla kararlılığını ortaya koymuştur. Bu amaçla hazırlanan mevzuatlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz.- 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu- Enerji Verimliliği Strateji Belgesi- Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Ve-

rimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmelik- Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destek-

leme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Destekleri Yö-netmeliği

- Enerji Verimliliği Destekleri Hakkında Tebliğ (Sıra

No:2012/3)Gerek yasal sorumluluklarımızı gerekse sosyal so-rumluluklarımızı öğrenmek için bu diğer ilgili mev-zuatın güncel seviyelerini ETKB’nın Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğünün http://www.eie.gov.tr/yenilenebilir/y_mevzuat.aspx adresinden ulaşıp in-celemek faydalı olacaktır. Bu mevzuatlarda enerji ve-rimliliğine dair birçok tedbir öngörülmektedir. Ayrıca desteklerde yer almaktadır. Gerek Strateji Belgesinde gerekse desteklerle ilgili yönetmelik ve tebliğde işlet-melerin TS EN ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemine uygunluk belgelerine sahip olmaları bir ön şart olarak aranmaktadır. Peki önümüzdeki dönemde daha fazla gündemimizde olacak olan Enerji Verimliliği ve Yönetimi ile TS EN ISO 50001 ile ilgili bazı soruların cevaplarına bakalım.TS EN ISO 50001 nedir?

Uluslararası Standardizasyon Teşkilatı olan ISO tara-fından hazırlanmış “Enerji Yönetim Sistemleri-Kulla-nım Kılavuzu ve Gerekleri” isimli uluslararası standart-tır. Verimliliğin standartla başladığına inanan TSE, bu standardı da zaman geçirmeden Türk Standardı haline getirmiş ve kullanıcıların istifadesine sunmuştur. Bu

Şekil-1 : Enerji Yönetiminde Planla, Uygula, Kontrol et, Önlem al (PUKO) yaklaşımı

87 MAYIS 2013

Page 88: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

standart, enerji performansına katkıda bulunan ekip-man, sistem, proses ve personelle ilgili önlemler, dokü-mantasyonlar ve raporlama, tasarım ve tedarik uygula-malar dahil olmak üzere, enerji kullanım ve tüketimiyle ilgili gerekleri belirlemektedir. TS EN ISO 50001 standardı her büyüklükteki ve sektördeki kamu ve özel kuruluşların enerji yönetimleri için bir çerçeve oluştur-maktadır ve enerji performansında sürekli iyileştirmeyi amaçlamaktadır. Standardın dünya enerji kullanımının % 60’ını etkileyebileceği düşünülmektedir. TS EN ISO 50001 nasıl uygulanır?

TS EN ISO 50001 standardı diğer ISO standartların-dan (ISO 9001, ISO 14001, ISO 22000 vb.) tanıdı-ğımız modele uygun olarak hazırlanmıştır. Bu model Planla-Uygula-Kontrol Et- Önlem Al (PUKO) sürekli iyileşme yaklaşımı olup Şekil-1’de gösterilmiştir. Bu durum Enerji Yönetim Sistemini uygulamak isteyen kuruluşların ISO 50001 standardını kolaylıkla mevcut ISO 9001, ISO 14001 veya ISO 22000 yönetim siste-mi standartları ile entegre ederek uygulayabilmelerine imkan vermektedir. Enerji yönetimi kapsamında, Planla, Uygula, Kontrol et, Önlem al (PUKO) yaklaşımı aşağıdaki şekilde özet-lenebilir:- Planla: Enerji performansını kuruluşun enerji poli-tikasına uygun şekilde iyileştirmek için, enerji gözden geçirmesini yürüt ve referans çizgisini, enerji perfor-mans göstergelerini, amaçları, hedefl eri ve faaliyet planlarını sapta.- Uygula: Enerji yönetimi faaliyet planlarını uygula.- Kontrol et: Enerji politikası ve amaçlar göz önünde bulundurularak enerji performansını belirlemek için prosesleri ve faaliyetlerin ana özelliklerini izle ve ölç ve sonuçları raporla.-Önlem al: Enerji performansının ve enerji yönetim sistemi performansının sürekli iyileştirilmesini sağla-mak için gerekli önlemleri al.TS EN ISO 50001 standardının şartları yukarıdaki PUKO döngüsünün içine yerleştirilmiştir. Enerji sis-temi kuracak olan bir kuruluşun yerine getirmesi gere-ken faaliyetleri daha açık bir şekilde belirtmek gerekirse şöyle sıralayabiliriz.1. Enerji politikanızı geliştirin.2. Enerji yönetim temsilcisini atayınız.

3. Enerji gözden geçirmesini (enerjiye ait geçmiş verile-rin toplanması, mevcut ölçümlerin yapılması, enerji performans göstergesi ve referans çizgisinin belirlen-mesi, iyileştirme fırsatlarının, değişkenlerin, önemli enerji kullanımlarının, enerji tüketimini etkileyen personelin belirlenmesi ve benchmarking çalışmala-rı) yapın.

4. Amaç, hedef ve aksiyon planlarını oluşturun.5. İşletme ve bakım faaliyetleri, satın alma, tasarım, yet-

kinlik, uygunsuzluk, düzeltici ve önleyici faaliyetler, ölçme ve izleme için enerji ile ilgili kriterlerinizi be-lirleyiniz ve uygulayınız.

6. İç tetkik ve yönetimin gözden geçirmesini planlayı-nız.

Yukarıdaki faaliyetlerin bir kısmı diğer ISO yönetim sistemlerinden alışık olduğumuz faaliyetler olup uygu-lamaktayız. Dolayısıyla bu şartları mevcut uygulama-lara entegre etmemiz etkinlik açısından daha avantajlı olabilir.Ancak, diğer yönetim sistemlerinde olduğu gibi bu sisteminde başarısı ancak üst yönetimin desteği ve ça-lışanların katılımı ile sağlanabilir. Özellikle, enerji göz-den geçirmenin sağlıklı yapılması, enerji performans göstergesinin ve enerji referans çizgisinin doğru belir-lenmesi önemlidir. Aksi halde standardın asıl amacı olan enerji performansının sürekli iyileştirilmesine ait verilerin sağlıklı bir şekilde ölçülüp izlenmesi mümkün olmayacak, değerlendirmeler sağlıklı olmayacaktır. Bu durum da enerji yönetim sistemini enerji performan-sımızı iyileştirmede bir araç olmaktan çıkarıp, bir yük haline getirecektir.Bu amaçla kuruluşların başlangıçta ilgili tüm birim temsilcilerinin yer alacağı bir enerji ekibi ile başlama-ları faydalı olacaktır. Kendi tesisini, faaliyetlerini ve çalışanların davranışlarını iyi bilen bu ekip, ciddi bir kuruluştan alacakları TS EN ISO 50001 eğitimi ile katkı sağlayan bir yönetim sistemini kuruluşlarına ka-zandıracaklardır.Neden Enerji Yönetimi ve Standardı?

Enerji güvenliği sağlar, Maliyet tasarrufu sağlar, Azaltılmış çevresel etki ve sera gazı emisyonları sağlar, Çevreci faaliyetler ve yenilikler sağlar,

YAKIN PLAN

88

Page 89: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Enerji verimliliği mevzuatına uyumu sağlar,

Enerji programlarını (enerji verimli-liği, enerji üretimi, yenilenebilir ener-ji ve alternatif enerji) koordine eder

Enerji verimliliğine yönelik dış mali teşviklerden yararlanmayı sağlar,

Potansiyel karbon kredisi sağlar,Bu noktada bir hususu vurgulamakta fayda var. Enerji Yönetimi uygulamayan kuruluşlarda enerji verimliliğini artırma-ya yönelik faaliyetler gerçekleşmemekte midir? Elbette ki gerçekleşmekte oldu-ğunu görüyoruz. Ancak bunlar genellikle teknolojik gelişmeye dayalı yatırımlara veya ani tasarruf kararlarına dayalı olup, bunlarda gerekli bakım, ölçme ve izlemenin olmaması, tasarruf kararının gündemden düşmesiyle etkisini kaybetmektedir. Bu tedbirlerin sü-rekliliği olmadığı gibi kazanılan verimlilik artışınında bir süre sonra tekrar kaybedilmekte olduğunu görmek-teyiz. Enerji yönetimi sisteminden önce uygulanan geçici faaliyetlerin enerji verimliliğine etkisi Şekil-2’de, enerji yönetim sistemi ile uygulanan sistematik yakla-şımlar ise Şekil-3’te gösterilmektedir.Enerji verimliliğinde bize sistematik bir yaklaşım sunan enerji yönetim sisteminin önemini gördükten sonra bu konuda bir standardı referans almamızın sağlayacağı faydalara da kısaca bir göz atmak gerekiyor.Enerji yönetimine odaklanmayı güçlendirir,

Bilinç oluşturur, kuruluş seviyesinde taahhüdü teşvik eder,

Kaynak temini konusunda taahhüt gerektirir,Personel değişikliklerinden olumsuz etkilenmeyi ön-

ler,Ölçülebilen hedefl er belirlemeyi gerektirir.Bu faydayı sağlayacak yönetim sistemi standardı ola-rak 2009 yılında AB tarafından yayımlanan EN 16001 yerine 2011’de ISO tarafından hazırlanan ISO 50001 standardı hızla dünyada uygulama alanı bulmuştur. Ülkemizde de Türk Standardları Enstitüsü hızla eğitim ve sertifikasyon çalışmalarına başlayarak, kuruluşların bu enerji verimliliği konusunda sistematik bir çalışma başlatmalarına katkıda bulunmaktadır.Enerji verimliliğini kendi hayatımızdan başlatırsak, bu

yönde yapılacak geniş çaplı ça-lışmalara da katkıda bulunmuş oluruz. Verimli tüketmekde bir tür üretmektir. Felsefemiz, tü-ketici yerine kullanıcı olmak ve gerektiği kadar kullanmak ol-malıdır. Enerji verimliliğini bir yaşam biçimi haline getirmek, aslında bu işin püf noktası. Yaşamın her alanında çevreye olan etkimizin farkındalığı ile hareket edip her fırsatta yaratı-cılığımızı kullanarak en az zarar vermek için çabalarsak, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre bırakabiliriz.

Şekil-3: Enerji Yönetim Sistemi ile: Enerji verimliliği için enerji yönetimi ile sistematik yaklaşımın enerji verimliliğine etkisi.

Enerji Verimliliği İçin Sistematik Yaklaşımlar

Şekil-2 : Enerji Yönetim Sisteminden önce: Enerji verimliliği için geçici yaklaşımların enerji verimliliğine etkisi.

Enerji Verimliliği İçin Geçici Yaklaşımlar

89 MAYIS 2013

Page 90: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

İnsanların karar ve davranışlarına yön veren değer-lerdir. Gün içinde verdiğimiz önemli veya önem-siz her türlü kararın arkasında değerler ve ona bağ-

lı inançlar vardır. Öğle saatinde uzayan bir toplantıya ara verip yemeğe gitmek veya bir sandviç ısmarlayıp hem çalışıp, hem yemek yemek konusundaki karar da; iş yerinde yolsuzluk yapan birini yönetime bildirmek veya bildirmemek de değerlere bağlıdır.

Önemsiz kararlarda değerlerin ve altında yatan inanç sistemini fark etmek çok kere mümkün olmaz. De-ğerler, önemli kararlarda ve özellikle baskı altında fark edilir. Ancak bu durumda da değerler konusunda siste-matik bir yaklaşımla karşılaşmamış kişiler, kendilerini rahatlatacak bir yoruma yönelirler.

İş Hayatında Değerler

Dünya kurulduğundan bu yana varlığını sürdüren iki kurum vardır. Bunlardan biri ordu, diğeri de din-dir. Bu iki kurumun da, şekil değiştirerek de olsa, her

gün daha güçlenerek varlığını sürdürmesinin nedeni “ritüel”leridir. Ritüs, Latince’de “doğru eylem” demek-tir. Ritüeller, topluluğun ve bireylerin sahip oldukları inanç sistemleri nedeniyle, tartışmaksızın ve adeta oto-matik olarak yerine getirdikleri eylemlerdir. Bir askerin, üstünü gördüğü yerde (onun buna layık olup olmadı-ğını düşünmeden) selamlaması, bir müminin (günlük meşguliyetlerinin buna imkan sağlayıp sağlamadığını sorgulamadan) beş vakit namaz kılması, ritüellere ve-rilecek örneklerdir.

Örneğin, bu satırları okuyan hemen bütün okuyucular sağlık inanç sistemlerinin uzantısı olarak, ne kadar yor-gun olurlarsa olsunlar, dişlerini fırçalamadan yatmazlar.

Günümüzde iş hayatı (business) dünyaya yön veren üçüncü kurum olmuştur. Ancak çağdaş iş yaşamının din ve ordu gibi binlerce yıllık bir geleneği ve buna bağlı olarak ritüelleri oluşmamıştır. Topluma yön veren her kuruluşun sorumluluğu olması gerekirken, günü-

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Prof. Dr. Acar BALTAŞBaltaş Yönetim Eğitim Danışmanlık

Değerlerin Değeri

YAKIN PLAN

90

Page 91: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

müz iş hayatının bu tür bir geleneğe ve role sahip oldu-ğunu söylemek zordur.

İş dünyası üstlenmek durumunda olduğu bu rolü he-nüz anlayabilmiş değildir. Kapitalizmin, temel kabulü-ne göre müdahale edilmeyen piyasanın kendi kendini düzenleyeceği hayali, toplumun bütünü için beklenen sonuçları ortaya çıkartmaktan henüz çok uzaktır.

Sosyalizmin, insanların ortak çıkarına dönük bir erdem anlayışıyla topluma hizmet edeceği hayali de ne yazık ki gerçekleşememiştir. Sosyalizmi egemen kılmak için mücadele edenlerin bireysel erdemleri, erdemliliği kol-lektif kılmaya yetmemiştir. Bunun sonucunda doğan ekonomik verimsizlik sosyalizmi çökertmiş ve kapita-lizmin tek doğru yöntem gibi algılanmasına neden ol-muştur. Böyle bir alternatifsizlik “piyasa ekonomisi”nde kar etmek için her şeyin mubah olduğu yönünde bir anlayışın doğmasına yol açmıştır.

Din ve ordu binlerce yıldır varlığını sürdürüyor ve eski-sinden daha sağlam olarak ayakta duruyorsa bunun ne-deni değerlere dayalı bir anlayışı, eğitimin her aşama-sına yerleştirmiş olmalarıdır. Günümüzde Türkiye’de laik kesimin yaşadığı en büyük sıkıntı, gerçekte altı doldurulmuş değerlere dayalı bir eğitim sistemine sa-hip olmamaktır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında böy-le bir anlayış yerleştirilmiş ancak geçen zaman içinde ya değerlerin içi boşalmış veya cumhuriyetin erdem saydığı değerler bütünüyle unutulmuştur.

İş hayatı doğru işleri, doğru yöntemle yapmayı gerek-tirir. Bunun devamlı olabilmesi, sürdürülebilirliğe, iyi hizmete ve Richard Barrett’in tanımıyla kurumun ru-hunun özgürleştirilmesine ihtiyaç gösterir. Bunun için de, her düzeydeki yöneticinin ve bütün çalışanların kararlarını yürekten inandıkları değerlere dayanarak vermeleri gerekir. Her karar kişilerin ve kurumun sahip olduğu değerle ilişkilendirilmezse değerlerin yaşaması ve hayata geçmesi mümkün olmaz.

Değerler neyi amaçlar?

Değerler yaşamak için kurallar ve kararlar için de pu-suladır. Değerler belirli bir sonucu elde etmek için iz-lenecek yol konusunda en derinde yatan inançlardır. Değerler davranışlarla dünyaya yansır. “Özü-sözü bir

olmak” deyişi, kişinin değerleri ve davranışları arasında bir çelişki olmadığını gösterir. Bir kurumun değerleri, kurumdaki herkesin, liderler ve yöneticiler dahil, nasıl davranmalarının beklendiği konusunda açık bir dekla-rasyondur.

Laik eğitim anlayışı ile yetişen bireyler, büyük çoğun-lukla değerlerinin farkında değildir. Değerler, “Ben kimim?” “Hayattan ne elde etmek istiyorum?” “Elde etmek istediklerimize ulaşmak için seçeceğim yol ne-dir?” ve “İnsanlar önünde neyi savunuyorum ve buna uygun davranıyor muyum?” sorularına verilecek cevap-larla şekillenir.

Bu soruları sormadan, değerler konusunda bilinç ka-zanmak zordur. İnsanlar davranışlarını değerleriyle ortaya koyar. Benzer şekilde kurumların da yazılı veya yazılı olmayan değerleri vardır. Kurumlar bu değerleri-ni, kurum kültürünün uzantısı olan iş yapma ve ilişki biçimleriyle hayata yansıtırlar.

Değerler soyut ve kişilere göre yoruma açık özellikler taşır. Bu nedenle bir kurum içinde değerlerle çelişen karar ve uygulamaları, kavram karışıklığı yaratarak, çok konuşup hiçbir şey söylemeyerek; genel doğruyu destekleyen bir cümlenin arkasından “ama” deyip, esas cümlede verdiği mesajın tersini savunan bir yan cümle kurarak, örtmek ve “haklı çıkmak” mümkündür.

Yapılan araştırmalar bir kurumun iş sonuçları ile ku-rum içinde geçerli olan değer arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca aynı araştırmalar kurum çalışanlarının değerleriyle de, kurum değerleri arasında da ilişki olduğunu göstermiştir.

Bireyler inanç ve değerlerini değiştirdikleri zaman, ka-rar ve davranışları da değişir. Eğer belirli sayıda kişinin inanç ve değerlerinde aynı yönde bir değişiklik olursa, topluluğun ve de toplumun karar ve davranışları de-ğişir.

Richard Barrett bireylerde veya bir toplulukta bu dört kadrandaki paralel değişiklik sağlayan uygulamayı mü-hendisliğe benzetir ve “tüm sistem değişimi” adını verir. Buna göre, “tüm sistem değişikliği, bireyin kişisel bilinç düzeyinde başlar ve bir grubun karar ve davranışlarında değişiklikle sonuçlanır”. Barrett, kurumlarda değişimin söz konusu olmadığını, insanların değiştiğini ancak

91 MAYIS 2013

Page 92: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

kurumların değişmeyip, dönüştüğünü ileri sürmüştür. Bu tanım şu anlama gelmektedir; Tablo I’de bilinçlilik alanı olarak adlandırılan alanlarda bir harita çıkartı-labilirse, bireyin veya topluluğun bilinç düzeyinin bir değerlendirmesini yapmak mümkün olur. Böylece bir kurum içinde değerleri yöneterek bilinçlilik düzeyini bir seviyeden, bir başka seviyeye yükseltmek mümkün olur.

Değerlerin seviyelendirilmesi ve haritalandırılmasına imkan veren bu yaklaşım çok özgün ve önemli bir yak-laşımdır. Çünkü böylece zaman içinde değişimi izle-mek ve ölçmek mümkün olabilmektedir.

“Kültürel değişim araçları” adı verilen araçlar Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinden esinlenmiş yedi basamaklı bir sisteme dayanmaktadır.

Bu sistemde yer alan seviyeler ve ana hatları ile tanım-lanmaları şekil 1'de verilmektedir.

Değerler ne işe yarar?

Paylaşılan değerler güven oluşturur ve böylece ortak paydayı paylaşan bir topluluğun meydana gelmesi mümkün olur. Değerler uyum ve birlik sağlar ve in-sanların birbirlerine samimi arkadaşlık bağlarıyla bağ-lanmasına imkan verir. Böylece ortak hedefl ere hızlı ve etkili bir biçimde ulaşmak mümkün olur. Bir toplu-luğun gücü, o topluluğu oluşturan bireylerin paylaş-tıkları ortak değerlere olan bağlılığı ile ölçülür. Eğer paylaşılan ortak değerler yoksa insanlar birbirine aldır-maz ve birbirlerinin sorun ve dertlerine kayıtsız kalır. Hiçbir ortak değeri paylaşmayan topluluklarda, karga-şa ve anarşi yaşanır. Örneğin sıraya girmeyi gerektiren bir konuda, herkes öne geçmeye kalkarsa, hem daha çok beklenir, hem de herkes rahatsız ve şikayetçi olur. Kuvvetli bir kurum kültürü yaratmak için, değerlerin herkes tarafından paylaşılması ve buna göre yaşanması gerekir. Ancak bu konuda belirleyici olan, yöneticilerin değerlere uygun tutum, davranış, tavır ve kararlarıdır.

Güçlü bir kurum kültürüne sahip kuruluşlarda değer-ler, kurumun bir üyesi olarak kabul edilmenin kuralı-dır. Böyle bir kuruluşta kurallara uygun davrananlar iyi sonuçlar alırlar ve kurum içinde yükselirler. Değerlere uygun davrandıkları halde beklenen sonuçları alama-yanlara, becerilerini geliştirmek üzere eğitim verilir.

Değerlere uygun davranmadan iyi iş sonucu alanların davranış düzenleme eğitimlerinden yararlanması bek-lenir. Her ikisini de başaramayanlar en kısa zamanda kurumdan ayrılmak zorunda kalır.

Bir değer dizisi oluşturmanın amacı vizyon ve misyonu destekleyecek ve oluşturacak uyumlu bir kültürü yarat-mak için davranış ilkelerini tanımlamaktır. Değerler, kurum içindeki her bireyin sorumlu bir özgürlük anlayışı içinde işini yapabileceği bir çerçeve sunar. Çalışanlar kurumun değerlerini özümsedikleri zaman, herkes birbirine karşı hesap verme yükümlülüğüne sa-hip olur.

Değerler kimi hedef almalıdır?

Değerler esas olarak çalışanlar içindir. R. Barrett değer-leri, kuşların toplu uçuşu ve balıkların sürü olarak yüz-mesine benzetir. Kuşlar büyük gruplar halinde uçtuk-ları zaman tek bir organizma gibi hareket ederler. Kuş sürüsü, yükselir ve alçalırken, konar ve kalkarken adeta tek bir yerden kumanda ediliyormuşçasına, uyumlu tek bir organizma gibi hareket eder. Bilgisayar simülasyon-ları, kuşların toplu uçma davranışlarının, her bir kuşta aynı olduğunu ortaya koymuştur. Gerçekte kuşların uydukları kurallar basittir. Her kuş yanındaki kuşla minimum bir mesafeyi korur ve onlarla aynı hızda uçar ve sabit cisimlerden uzak durur.

Kuşların uçuşlarında uydukları bu davranış kurallarını, bir bakıma onların uyumlu bir birliktelik oluşturmak için uydukları “değerler”e benzetebiliriz. Her çalışan kurumun kurallarına uygun davranırsa, kuş topluluğu örneğindeki gibi uyumlu bir bütün oluşturur. Böyle bir toplulukta herkes andına ve verdiği söze uygun yaşadığı için güven vardır.

Sonuç

Etik de, tıpkı hukuk gibi, herkes için gereklidir. Şir-ketlerin, ahlaklı davranışı kolaylaştıracak ve ödüllendi-recek bir kurum iklimi geliştirmeleri beklenir. Bunun için de kurum kültürünün ölçülmesi, insan kaynakları ve kurumsal iletişim stratejilerinin hedefl enen yönde yapılandırılması gerekir. Kaynak: R. Barrett, Building a Values-Driven Organization, Butterworth- Heinemann, 2006

R. Barrett, Liberating the Corporate Soul, Butterworth- Heine-

mann, 1998

YAKIN PLAN

92

Page 93: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Şekil 1: Kültürel Değişim Araçları

93 MAYIS 2013

Page 94: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Adalet, nihai olarak içinde bulunulan durumun bireyler açısından hakkaniyetli olarak kabul görmesi olarak tanımlanabilir. Bu çerçeveden

düşünülecek olunduğunda, adalet kavramı hem nesnel hem de öznel bir içerik taşımaktadır. Kişiden kişiye, toplumdan topluma ve özellikle de zaman içerisinde değer yargıları değişime uğrayabileceğinden, bireyler açısından adaletin çağrıştırdığı kavramlar da farklılaşa-bilir. İnsanların, doğuştan sahip oldukları kabul edilen çeşitli evrensel hakları ve özgürlükleri bulunmaktadır. En yalın şekliyle herhangi bir zaman diliminde, her-hangi bir coğrafyada veya herhangi bir toplumda birey-lerin bu haklarından yoksun olmaları durumu, adalet-sizliğin var olduğunun en önemli göstergesidir. Adalet, birçok kavram çiftiyle doğrudan ilişkilidir. Ancak adaleti tanımlarken en çok akla gelen eşitlik ile arasında var olduğu düşünülen bağdır. Çünkü içinde bulunulan durumun adil veya adil olmadığı yönünde bir kanaat geliştirilebilmesi, bir karşılaştırma yapmayı gerekli kılmaktadır. Bu bakımdan bir karşılaştırma ya-pılacak olması da bireyin veya toplumun bir başka bi-reyle veya bir başka toplumla kendini mukayese edecek olması anlamına geldiğinden, var olan farklılıklar üze-

rinden bir değerlendirme gerçekleşmekte ve tarafl arın eşit olmadıkları hususlar ön plana çıkmaktadır. Çoğu zaman eşitlik ve adalet kavramlarının ikili olarak kulla-nılması, daha da önemlisi aynı anlama gelecek şekilde birbiri yerine kullanılması oldukça yaygındır. Ne var ki, birbirlerini tanımlamak açısından çok önemli olan bu iki kavram, birbirine yakın anlamlar ifade etseler de aynı anlama gelmemektedirler. Eşitliğin varlığı, adale-tin var olduğu anlamına gelmediği gibi, adaletin varlığı da eşitliğin var olduğu anlamına gelmez.Sosyal adalet ise, tanımlaması çok daha güç olan bir kavramdır. Bireylerin içinde bulundukları durumu sosyal açıdan değerlendirdiklerinde hakça bir paylaşım veya dağılım olduğu konusunda güçlü bir kanaatlerinin varlığının işaretidir. Bu bir bakıma toplumsal açıdan nimetlerin ve külfetlerin dağılımı açısından bir hakka-niyet durumudur. Sosyal açıdan adaletin var olabilme-si; siyasal eşitliği, yasalar önünde hukuksal bakımdan eşitliği ve ekonomik açıdan dağılımın adil olmasını gerektirmektedir. Bireylerin toplumsal açıdan alınan kararlara katılabilmeleri ve görüşlerinin temsil edilebil-mesi için, siyasal açıdan toplumda var olan diğerleri ile eşit haklara sahip olabilmeleri, eğer temsili bir sistem

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Yrd. Doç. Dr. Onur SUNALBaşkent ÜniversitesiTicari Bilimler FakültesiBankacılık ve Finans Bölümü

Sosyal Adalet

YAKIN PLAN

94

Page 95: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

söz konusu ise kendilerine vekâlet edenlerin, bireyle-rin çıkarları doğrultusunda hareket edecek olmalarının teminat altına alınabilmesi gerekir. Ayrıca, toplumsal açıdan düşünüldüğünde, bütün bireylerin yasal açıdan aynı haklara sahip olması ve herkesin yasalar önünde mutlak eşitliğinin sağlanması gerekmektedir. Her ne kadar siyasal açıdan ve yasal açıdan eşitliğin sağlanması süreci zor olsa da işleyişi bakımından düşü-nüldüğünde yaşama geçirilebilmesi olasıdır. Ekonomik açıdan dağılımın adil olmasını sağlamak ise diğerleri-ne göre çok daha zordur. Çünkü var olan toplumsal kaynakların bireylere eşit olarak dağıtılması belki eko-nomik açıdan adaletin varlığının bir göstergesi olarak kullanılabilir ancak bu durumda da mutlak eşitlik ada-leti tesis etmiyor olabilir. Çünkü bireylerin yetenekleri, istekleri, zevkleri ve tercihleri birbirinden farklı olabilir ve eşit olarak dağıtılmış bu kaynaklardan bazıları diğer-lerine göre daha fazla istifade edebilir. Ancak her şeye rağmen, kaynak dağılımındaki bu eşitliğin en azından fırsat eşitliği sağladığı ve bu ölçünün de en azından adil bir dağılım yarattığı konusunda önemli bir görüş bir-liği bulunmaktadır. Ne var ki, bu kaynakların mutlak olarak eşit bile dağıtıldığı varsayılacak olsa, bireylerin bu kaynaklara sahip olmak, bunları kullanmak ve dö-nüştürmek bakımından farklılaşacağı görülmektedir. Bireylerin sahip oldukları veya katma değer katarak dönüştürdükleri kaynaklarını birer ürün veya hizmet olarak piyasalarda satabilecekleri düşünülürse, süreç bi-reylerin sahip olduğu varlıkların miktarını veya ekono-mik bakımdan durumlarını değiştirebilmekte ve eşit-liği bozabilmektedir. Eğer, eşitliğin bozulmuş olması hak etme temelinde değerlendiriliyor ve eşitsiz olarak gerçekleşen bu son dağılımdan paylarına daha az düşen bireyler bunu sürecin doğal bir sonucu olarak görüyor ve diğerlerinin ve kendilerinin içinde bulundukları bu nihai durumu gerçekten hakkettiklerine inanıyorlarsa, ekonomik açıdan da adil bir dağılımın gerçekleşmiş olduğu söylenebilir. Sosyal adaletin var olabilmesi, bu koşulların gerçekleşmesine bağlıdır.Mutlak eşitlikle sosyal adaletin sağlanabilmesinin mümkün olmayacağının görülmesi son derece önem-lidir. Çünkü basitçe insanları birbirine her açıdan eşit kılmak pek olası bir durum değildir. Her şeyden önce insanların doğduğu coğrafya, iklim bir değildir. Bunun yanında kültürel, sosyal, siyasal, yasal ve ekonomik du-rumun da bir olması beklenemez. Kaldı ki, bazı totali-

ter uygulamalarda olduğu gibi insanları mutlak olarak birbirlerine eşitlemek de mümkün değildir. Kaynakla-rın tamamen eşit dağıtıldığı bir durumda bile dağılım adil olamayabilmekte çünkü, bireylerin ihtiyaçları bir-birinden farklı olabilmektedir.

Sosyal adalet, ancak bireylerin yasal ve siyasal hakları-nın teminat altına alındığı, bireylerin kendilerini ger-çekleştirebilmeleri için sahip oldukları yetenekleri ken-dilerine imkânlar sağlayabilecekleri şekilde kullanma-larının mümkün kılındığı, evrensel birer norm olarak kabul edilen temel hak ve hürriyetlerinin korunduğu, fırsat eşitliği ilkesi temelinde insan onuruna yaraşır bir yaşam sürebilmeleri için gerekli olan vasıfl arın kendile-rine kazandırıldığı, toplumsal üretim ve refaha katkıda bulunabilecekleri istihdam ve iş imkânlarının yaratıldı-ğı ve bireylerin içinde bulundukları durumu hakkani-yetli olarak değerlendirdiği nimet ve külfet dağılımının adil olduğu bir toplumda yaşam bulabilir.

UN

ICEF

95 MAYIS 2013

Page 96: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiye’de de kadınlar temel haklarını kullanmada, hiz-metlere erişimde, toplumsal kaynaklardan

yararlanmada erkeklerle eşit konumda yer almamakta-dırlar.

2011 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçları-na göre Türkiye nüfusu 74.724.269 kişidir. Nüfusun 37.532.954’ünü erkek, 37.191.315’ini ise kadınlar oluşturmaktadır. Bu bağlamda nüfus olarak erkeklerle eşit olan kadınların hak ve fırsatlardan da eşit oranda yararlanması beklenmektedir. Aşağıda, çeşitli ana baş-lıklar altında Türkiye’deki kadınların karşılaştığı eşitsiz-likleri anlat an istatistiklere yer verilecektir.

Sağlık

Kadınlar, eşitlikçi ulusal ve uluslararası mevzuatın var-lığına rağmen, ülkelerinin gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun hala hayatın temel alanlarında ayrımcılığa ma-ruz kalmaktadır. Ayrımcılığın yaşandığı alanlardan biri de sağlıktır. Kadınların sağlık hizmetlerine erişimi ve mevcut hizmetlerden yararlanmasında dünyada ve ül-kemizde hala sorunlarla karşılaşılmaktadır.

Sağlık hizmetlerinden yararlanmak temel insan hakla-rından biridir. Bu hakkın kullanılması insanların top-lumsal yaşama katılma yetenekleri açısından büyük önem taşır.

Kadınların sağlık haklarının insan hakları içinde değer-lendirilmesi ile birlikte, sağlık konusunda kadınların dezavantajlı olduğu durumlar hak ihlali olarak düşü-nülebilir. Bunun en uç örneği ise anne ölümleridir. Göstergeler incelendiğinde yıllar itibariyle anne ölüm sayısında hızlı bir düşüş yaşandığı görülmektedir. 1974 yılında anne ölüm sayısı yüzbin canlı doğumda 208, 1990 yılında 100, 1998 yılında 49 iken; Sağlık Bakan-lığı ulusal verisine göre 2011 yılında 15,5’e düşmüştür. Gelişmiş ülkelerde bu rakamın 10 ve daha altında ol-duğu bilinmektedir ve Ülkemizin de hedefi buna pa-raleldir.

Anne ölümlerinin önemli nedenlerinden birisi doğum öncesi bakım hizmetlerinden yararlanamamalarıdır. Türkiye Nüfus Etütleri Enstitüsünün “2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması Raporunda” 2008 önce-sindeki beş yıllık dönemde doğum yapan annelerin

Türkiye’de Kadın Erkek Eşitliği

YAKIN PLAN

96

Page 97: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

yüzde 92’sinin (TNSA 1993 öncesindeki 5 yıl içinde bu oran % 60’tır.) son doğumlarının gebeliği sırasında bir sağlık personelinden doğum öncesi bakım hizmeti aldığı görülmektedir. Doğum öncesi bakım ile eğitim durumu arasında da dikkate değer bir ilişki bulunmak-tadır. Eğitimi olmayan kadınların % 78,2’si, ilköğretim mezunu kadınların % 93,3’ü, lise ve üzeri eğitim se-viyesinde olan kadınların ise % 99,3’ü doğum öncesi bakım hizmeti almaktadır. 2012 yılı ulusal veri sistemi-ne göre Türkiye’de sağlık personeli yardımıyla yapılan doğum oranı % 96’ya ulaşmıştır. 1998-2008 yılları ara-sında sağlık personelinden alınan doğum öncesi bakım hizmetlerinde % 27; sağlık personelinin yardımcı ol-duğu doğumlarda ise % 21’lik artış olmuştur. Doğum sonrasına bakıldığında, Türkiye’de annelerin % 85’i, bebeklerin ise % 90’ı doğumdan sonraki iki ay içinde bir sağlık personelinden doğum sonrası bakım hizmeti almaktadır. Doğum sonrası bakım ile eğitim durumu arasındaki ilişkiye bakılacak olursa, eğitimi olmayan kadınların % 62,8’i, ilköğretim mezunu kadınların % 84,2’si, lise ve üzeri eğitim seviyesinde olan kadınların ise % 90,8’i doğum sonrası bakım hizmeti almaktadır (TNSA,2008).

Türkiye taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve çekin-cesiz kabul ettiği uluslararası belgelerde, toplumumuz-da kadın ve kız çocuklarına verilecek sağlık hizmet-lerinin nicelik ve niteliğini kabul görmüş uluslararası standartlara yükselteceği sözünü vermiştir. Bunun gerçekleştirilmesi için çeşitli projeler ve programlar yü-rütülmektedir. Bunların hayata geçmesi tüm tarafl arın işbirliği ile mümkün olacaktır.

Eğitim

Eğitim, istihdamdan bebek ölüm hızına, siyasal katıl-madan şiddete kadar çeşitli alanlarda kadınların du-rumunun iyileştirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Ne kadar çok sayıda kadın ne kadar uzun süre eğitim alabiliyorsa, bir ulusun insani gelişmesi de o kadar yük-selecektir. Eğitim düzeyini yükselten ülkeler her alanda bunun olumlu sonuçlarını görmektedirler. Eğitim ile ilgili istatistikleri bu çerçevede ele alacak olursak:

Türkiye’de 6 yaş ve yukarı nüfus içinde kadın oku-maz-yazmazlık oranı % 8, erkek okumaz-yazmazlık oranı ise % 1,7’dir. Yıllar içinde okuryazarlık oranı sürekli artmasına rağmen henüz hedefl enen noktaya

ulaşılamamıştır.

2011 ADNKS verilerine göre kadın okumaz-yaz-mazlığının en fazla olduğu yer % 15,2 ile Güney-doğu Anadolu Bölgesi; % 14,6 ile Orta Doğu Ana-dolu Bölgesidir. En az olduğu yer % 4,7 ile İstanbul ve % 5,1 ile Batı Marmara Bölgesidir. (TUİK 2011 ADNKS verileri kullanılmıştır. Bilinmeyenler kap-sam dışı tutulmuştur.) Bu oran her ne kadar bölge-ler arasındaki büyük farklılıkları gösterse de okumaz yazmazlığın en düşük olduğu bölgede bile azımsan-mayacak kadar yüksek bir oranın olduğunu göster-mektedir.

2011-2012 öğretim yılı verilerine göre ilköğretimde net okullulaşma oranı % 98,67; erkek çocuklar için % 98,77, kız çocukları için 98,56’dır. 2011-2012 öğretim yılı verilerine göre ortaöğretim kademesinde net okullaşma oranı % 67,37 olmuş, erkek ve kız ço-cukları için net okullaşma oranı sırasıyla % 68,53 ve % 66,14 olarak gerçekleşmiştir. Yükseköğretimde net okullaşma oranına bakıldığında, 2001/02 yılında % 12,1 iken 2010/11 öğretim yılında % 32,65’e yüksel-miştir. Kademeler arası geçişlerde hem kadınlar hem de erkekler için oranların azaldığı görülmekle birlikte söz konusu azalmaların kadınlar aleyhine daha fazla olduğu görülmektedir.

Eğitimde Türkiye’nin hedefi, 2013 yılına kadar kız ve erkek çocuklar için okullulaşma oranını yüzde 100’e ulaştırmaktır. Bu kapsamda pek çok proje ve kampanya başlatılmıştır. Bu projelerde gerek uluslararası kuruluş-lar gerek sivil toplum kuruluşları gerekse özel sektörün destekleri alınmaktadır.

Eğitimin diğer boyutuna yani öğretenler tarafına ba-kacak olursak: 2011/2012 öğretim yılında, okulön-

97 MAYIS 2013

Page 98: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

cesi eğitimde çalışan 55.883 öğretmenin % 94,7’si (52.921), ilköğretimde çalışan 515.852 öğretmenin % 53,7’si (277.013), ortaöğretimde çalışan 235.814 öğretmenin ise % 43’ü (101.400) kadınlardan oluş-maktadır. Son yıllarda ilköğretim kademesindeki kadın öğretmen sayısı önemli oranda artmıştır. Bu artış çok önemlidir zira okuldaki öğretmenin kadın olması, aile-lerin kız çocuklarını okutmalarına karşı oluşturdukları direnci kırabilmektedir. Öğretmen sayısındaki artışa rağmen eğitim yöneticisi konumundakiler arasında kadınların oranı çok düşüktür. MEB Personel Genel Müdürlüğü’nden alınan verilere göre okullarda yöne-tim kadrolarında bulunan 80.465 kişinin % 11,1’ini kadınlar, % 88,9’unu ise erkekler oluşturmaktadır. Oysa öğretmenler ve okul müdürleri öğrenciler için birer rol modeli olmakta ve hayatlarına önemli etkide bulunmaktadırlar. Bu bağlamda kadın öğretmenlerin sayısındaki artış gibi kadın okul müdür ve müdür yar-dımcılarının da sayısının artması oldukça önem taşı-maktadır.

Karar Alma Mekanizmaları

Kadınların karar alma mekanizmalarında eşit temsili demokrasinin gereğidir. Kadınların siyasal karar me-kanizmalarında eksik temsili, demokrasinin anlamına uygun bir biçimde çalışmasına imkan bırakmadığı gibi, “yönetime katılma” konusunda da, cinsler arası eşitsizlik sorununu gündeme getirmektedir. Kadınların karar alma süreçlerine eşit katılımı sadece adalet ve de-mokrasi talebi olmakla kalmayıp aynı zamanda kadının statüsünün geliştirilmesinin de gerekli bir koşuludur. Kadının her düzeyde yönetime faal katılımı sağlanma-dan ve karar almanın bütün düzeylerine eşitlikçi bir biçimde katılmadan kalkınma ve çağdaşlık hedefl erine ulaşılamayacaktır.

Kadınların seçme ve seçilme hakkını elde ettiği ilk ülkelerden biri olan ülkemizde kadınların TBMM’de temsili genellikle çok düşük düzeylerde olmuştur. Son seçimlerle Meclisimize 79 kadın milletvekili girmiş-tir. Bu da toplam içinde % 14,4’lük bir orana tekabül etmektedir. Bu oran Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranı olmakla birlikte arzu edilen seviyeye halen ulaşı-lamamıştır.

Demokrasinin gelişmesinde, ayrıca kadınların karar alma mekanizmalarına katılımında anahtar bir role sa-

hip olan yerel yönetimlere bakıldığında da durum fark-lılık göstermemektedir. 29 Martta yapılan 2009 yerel seçim sonuçlarına göre ülkemizdeki 2 ilin ve 15 ilçenin belediye başkanlığını kadınlar kazanmıştır. 2009 Yerel Seçim sonuçlarına göre; belediye meclis üyelerinin % 4,21’i, İl Genel Meclisi üyelerinin % 3,25’i, köy muh-tarlarının % 0,2’si, ve mahalle muhtarlarının % 2’si kadındır.

Kadınların bu kadar eşitsiz temsilinin elbette pek çok nedeni vardır. Bunlardan biri, geleneksel cinsiyet rolle-rinin kadınları aile içine yönlendirmesidir. Toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün bir sonucu olarak kadın-lar, çocukların, erkeklerin, yaşlı ve hastaların gereksi-nimlerini karşılamak için çalışmakta, bu rol de kadınla-rı gündelik rutine ve eve kapatmaktadır. Ücretli olarak çalışsalar bile, toplumsal cinsiyet kalıpları nedeniyle ev içi sorumluluklar asıl olarak kadınların sorumluluğun-da görülmektedir. Bu işbölümü, kadınların toplumsal yaşam deneyimlerini aile ve yakın çevre ile sınırlamak-ta, kendi yaşamları ile ilgili sorunların siyaset dışı ol-duğu iddiasına karşı onları savunmasız, deneyimsiz ve dilsiz bırakmaktadır. Bu zihniyetin toplumun her yerinde, her kurumda yaygın oluşu ise, iş bölümünün “doğal”, kadınların da siyasetin dışında olduğu düşün-cesini pekiştirmektedir.

Bunun yanı sıra, Türkiye’de kamu kurum ve kuruluş-larında üst düzey yöneticiliklerde, kurul, komisyon ve komitelerde de kadınların temsil düzeyinin düşük olduğunu belirtmek gerekir. Bugün ülkemizde üni-versitelerde kadın öğretim elemanı oranı yaklaşık % 41,1’dir. Bu kapsamda, profesörler içerisinde kadın oranı % 28,2, doçentler içerisinde kadın oranı % 46,9, öğretim görevlileri içerisinde kadın oranı % 38,8’dir (TÜİK, 2011-2012). Yüksek kadın Akademisyen oran-larına rağmen Türkiye’de mevcut 162 üniversitenin sa-dece 9’unda kadın rektör görev yapmaktadır (TUİK, 2011).

Devlet Personel Başkanlığı’nın verilerine göre bü-rokraside üst düzey yöneticilerin % 89,7’si erkek, % 10,3’ü kadındır. Bürokrasinin önemli alanlarından biri olan ve bütün dünyada erkeklerin egemen olduğu diplomatik görevlerde Türk Dışişlerinde görev yapan 189 Büyükelçimizden 22’si kadındır (TÜİK, 2012). Ülkemizde 1 kadın Vali (Yalova) bulunmaktadır. 470 Vali Yardımcısından 6’sı kadındır. 860 Kaymakam’ın

YAKIN PLAN

98

Page 99: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

21’i, 241 Kaymakam adayının ise sadece 3’ü kadındır. Kadınların üst düzey bürokrasi içindeki durumlarına bakıldığında, hiç kadın müsteşar bulunmadığı görül-mektedir. (DPB, Aralık 2012).

Kadınların karar alma süreçlerinde katılımının sağ-lanması toplumun yarısını oluşturan kadınların eşit temsili demokrasinin en önemli unsurlarından birinin gerçekleşmesi demektir. Kadınların siyası mekanizma-lardaki varlığı hayati bir ihtiyaçtır. Bu nedenle bu ko-nuda atılacak her adımın da içtenlikle desteklenmesi gerekmektedir.

İstihdam

Sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir unsuru olarak kabul edilen kadınların işgücüne katılımının Ülke-mizde çok düşük olduğunu görülmektedir. 2012 yılı verilerine göre kadınların işgücüne katılma oranı % 29,5’tir. Yani ülkemizde yaklaşık olarak dört kadından yalnızca biri işgücüne katılırken, hemen hemen her 4 erkekten 3’ü işgücüne katılmaktadır. (%71).

İstihdam oranlarına bakıldığında ise Türkiye genelinde kadınların istihdam oranı % 26,3 olup, işsizlik oranı %

10,8’dir. Erkeklerde istihdam oranı ise % 65’tir. Avru-pa Birliğinde ise kadınların istihdam oranı % 58,2’dir. Ayrıca, ülkemizde işsiz kadınların iş arama süresi işsiz erkeklerin iş arama süresinden daha uzundur.

Ülke genelinde kadınların sektörel düzeyde istihdamı-na bakıldığında, 2012 yılı verilerine göre kadınların en çok istihdam edildiği sektörler % 45,8 ile hizmetler ve % 39,3 ile tarım sektörüdür. Kadın işgücünün en çok istihdam edildiği hizmetler ve tarım sektörünü sanayi sektörü takip etmektedir. Sanayi sektöründe istihdam edilen kadınların oranı % 14,8’dir. Sanayi sektöründe tekstil, gıda, hazır giyim gibi emek yoğun sanayi dalları için kadınlar halen tercih edilen işgücü konumundadır.

Bunlara ek olarak kırsal alanda daha çok kadın işgü-cüne katılıyor gibi görünse de kırdaki 100 kadından 84’ünün tarım kesiminde çalıştığını belirtmek gerek-mektedir. Bunların % 80’i herhangi bir ücret almaksı-zın ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Dolayısıyla sosyal güvenlik hizmetlerinden yaralanmaları da müm-kün olmamaktadır. Pek çok kadın kendilerine yükle-nen ev işlerine ek olarak ağır şartlarda tarım sektöründe çalışmalarına rağmen neredeyse hiçbir hakka ve sosyal güvenceye sahip olamamaktadırlar.

Kadınların eğitim düzeyi arttıkça işgücüne katılım oranları artmakta ve nitelikli işgücü olarak vasıfl ı işler-de, yüksek ücretlerle istihdam edilmektedirler. Kayıt dışı çalışan kadınlar, sosyal güvenlik sistemi tarafından sağlanan yardımlar ile İş Kanunu tarafından ortaya ko-nulan haklardan tam olarak yararlanmamaktadırlar.

Eğitimin her kademesinde kadınlar için var olan eşit-sizlik (temel ve mesleki eğitim yetersizliği); toplumsal cinsiyet rolleri; ev ve iş yaşamının uyumlaştırılamaması; Çocuk bakımının kurumsallaşamaması ve çocuk bakım tesislerinin yetersizliği; iş piyasasında iş ve mesleklerin “kadın işleri” ve “erkek işleri” olarak ayrışıp toplumsal kabul görmesi; kırdan kente göç gibi etmenler kadınla-rın işgücüne katılımını olumsuz yönde etkilemektedir. Diğer birçok bölümde belirtildiği gibi eğitimden ka-dınların eşit bir biçimde yararlanmalarını sağlamaktan başlayarak birçok alanda tüm tarafl arın katılımıyla atı-lacak adımlarla, kadınların istihdamı olumlu yönde de-ğişecektir. Bu engelleri ortadan kaldırmak ve sorunlara çözüm üretmek amacıyla yapılan çalışmalar bu alanda önemli katkı sağlayacaktır.

99 MAYIS 2013

Page 100: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Günümüzde iş yaşamında teknolojinin yoğun olarak kullanılmak zorunda olması, çalışma koşullarında esneklik uygulamalarını olanak-

lı hale getirmiştir. Buna bağlı olarak gerek iş kavramı ve gerekse işgücünün nitelikleri değişim göstermiştir. Tüm bu değişim farklı işgücü ve işletme yapılanmala-rına neden olduğu gibi aile içerisinde de yeni rol da-ğılımlarını beraberinde getirmiştir. Erkeklerin çalıştığı tek kazanımlı aileler yerini ailede hem kadının hem de erkeğin çalıştığı çift kazanımlı ailelere bırakmıştır. Ancak kadının ve erkeğin iş ve aile yaşamında üstlen-dikleri rollerinin gerektirdiği sorumluluklarını eksiksiz gerçekleştirme arzusunun bir çatışmaya dönüşmemesi için denge kurulması zorunlu hale gelmiştir.

Peki nedir bu iş ve yaşam dengesi?

İş ve yaşam dengesi (İYD), bir bireyin eş zamanlı olarak hem iş hem de aile sorumluluklarının geçici, duygusal ve davranışsal taleplerini dengeleyebilme yeteneğinin derecesi olarak tanımlanabilir (Hill vd., 2001: 49). Kavramın genel olarak çalışma yaşamında kontrol sa-hibi olmanın yanı sıra iş ve iş dışındaki aktiviteler üze-rinde esneklik, sosyallik ve bireyselliği içerdiği de ifade edilmektedir (Barnett, 1999:562). Bu denge, bireyin iş ve iş dışındaki yaşamında üstlendiği roller arasındaki çatışmanın en alt düzeyde olmasıyla sağlanmaktadır

(Clark, 2000: 748-750). Bireyin çalışma alanından ve ailesinin ihtiyaçlarından kaynaklanan taleplerin ya-nında üçüncü bir faktör olarak kendi kişisel ihtiyaçla-rının da uyumlu hale gelmesiyle İYD sağlanmaktadır (Pichler, 2008:451). Dolayısıyla, bu üç ayrı alandan (iş, aile, birey) birisi üzerinde sahip olunan amaç, hedef ve talepler diğerlerine ayrılan zamandan kısıntı yapmayı gerektirmediğinde “denge” oluşmaktadır. Bu durum “üç boyutlu denge” olarak da ifade edilmektedir (Ay-can,2008: 28).

İYD’yi konu alan çalışmaların ortaya çıkış amacı, sahip olunan fikirler ve yöneltilen sorular birbirinden farklı olsa da, ulaşılan sonuçlar birbiriyle benzerlik göster-mektedir. Buna göre, çalışanlar işlerinde geçirdikleri zamanın yoğunluğu nedeniyle evlerindeki annelik ya da babalık rollerini gerektiği gibi yerine getiremiyor-larsa ve işteki yoğunluk aile ve ev sorumluluklarını ge-ciktiriyorsa İYD tehlikeye girmektedir (Pichler, 2008: 452).

İYD birey, aile, işletme ve toplum düzeyinde önem-li bazı gelişmeleri içermektedir. Özellikle ekonomik gereksinimler ve kadının eğitim düzeyindeki artış ve buna bağlı olarak çocuk sayısındaki azalma kadının çalışma yaşamına katılımını artırmıştır (Kapız, 2002: 145). Böylece bireylerin aile yapılarında ve aile içi so-

Arş. Gör. Burcu Şefika DOĞRULAnadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yrd. Doç. Dr. Seda TEKELİAnadolu ÜniversitesiAçık Öğretim Fakültesi

İş ve Yaşam Dengesi

YAKIN PLAN

100

Page 101: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

rumluluklarında değişiklikler meydana gelmiştir. Bu-nunla birlikte çalışma ve aile yaşamının kadından ve erkekten beklediği rollerde benzerlikler oluşmuştur. Örneğin ev işlerinin yerine getirilmesinde ve ailenin geçimini sağlamada kadın ve erkek eşit sorumluluğa sahip olmaya başlamıştır. Her iki ebeveyninde çalıştı-ğı aile yapısında, çiftler iş yaşamlarına ilişkin kararlar verirken, eşlerinin de iş yaşamlarını göz önünde bulun-durmak zorunda kalmaktadır. Bu gelişmeler nedeniyle işletmelerin öncelikli amacı, verimliliklerini maksimize edebilmek ve nitelikli çalışanları (kadın-erkek) elde tu-tabilmek için çalışanların iş ve iş dışındaki yaşamlarını daha iyi entegre edebilmelerini sağlamaktır (Barnett, 1999: 151-152). Ayrıca kadının ya da erkeğin ailede ya da işyerinde yaşadığı olumsuzluğun diğer alanla-rı doğrudan etkilemesi, yani bireylerin her iki yaşam alanının birbiriyle etkileşim içerisinde olması da denge kurulmasını gerektirmektedir. Temel olarak İYD’nin sağlanması hem objektif hem de subjektif anlamda ka-liteli yaşam oluşturulmasını amaçlamaktadır. Subjektif anlamda İYD, iş ve kişisel yaşam alanında memnuniyet olarak ifade edilirken; objektif anlamda ise sağlık, kari-yer ve özel yaşamda başarı olarak nitelendirilmektedir (Hilderbrandt, 2006: 255-256).

Çalışanların kişisel yaşam ve iş yaşamlarındaki mem-nuniyeti işletmeleri de olumlu yönde etkilemektedir. Çalışanların kendilerini yetiştirebilmek için ihtiyaç duydukları zamana sahip olmaları, kalite ve becerilerini artırmakta bu da doğrudan verimlilikte artışla sonuç-lanmaktadır. İşletmelerin kişisel yaşamın devamlılığını destekleyici politika ve uygulamaları çalışanların iş ve işletmeye bağlılığını artırmakta, devamsızlığı azaltmak-ta ve verimlilik ve üretkenliğin artmasına katkı sağla-maktadır.

Bireylerin İYD’yi oluştururken dikkat ettikleri bir baş-ka nokta ise çalışma yaşamı sonrasındaki hayatlarında, kişisel memnuniyetin sağlanması için şimdiden iş dışı aktivitelerle ilgilenmek istemeleridir. Bu da ancak ça-lışanın iş ve kişisel yaşamı arasında denge kurmasıyla mümkün olabilecektir.

İş ve Yaşam Dengesinin Kurulmasında Esnek Çalışma

Küreselleşme, teknolojik gelişmeler, ekonomideki kon-jonktürel dalgalanmalar, iç ve dış piyasadaki rekabet artışı işletmelerin yaşanan değişimlere uyumunu, do-layısıyla çalışma yaşamında istihdam yapıları ile üretim

biçimi, süresi ve üretim yerinde değişimleri de bera-berinde getirmiştir. Bunun sonucunda artık klasik is-tihdam ve üretim biçimlerinden uzaklaşılarak çalışma yaşamında esneklik uygulamalarına başlanmıştır. Bu uygulama hem çalışanlara hem de işverenlere yardımcı olmaktadır nitekim çalışma yaşamında üretimin kalite-si ve işverenlerin memnuniyeti tek başına yeterli olma-maktadır. Ekonomik ve sosyal anlamda gelişimini ta-mamlamış olan ülkelerin çoğunda esneklik, istihdamın artmasını ve çalışanların iş hayatları ile kişisel hayatları arasında denge kurmalarını sağlayan olumlu bir unsur olarak kabul edilmektedir. Çalışma hayatında üretim sürecinde genellikle “yalın üretim”, “esnek üretim”, “postfordist üretim” kavramları ile ifade edilmek iste-nilen esneklik ile değişen müşteri ve pazar taleplerine bağlı, sıfır stok ve sıfır hatalı, tam zamanında ve kaliteli bir üretim amaçlanmaktadır.

Esnek üretimin uygulanmaya başlanması, sürekli-lik ve kalite açısından işletmelerde yeni organizasyon anlayışlarını oluşturan kavram ve uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Böylece klasik organizasyon yapısı yerini uzmanlığı ve mobilitesi yüksek olan or-ganizasyon yapılarına bırakmaya başlamıştır. Bunun sonucunda da müşteri odaklı, kademe sayısı azaltılmış basit organizasyonlar oluşmuştur (Eryiğit, 2000: 2). İş yaşamında esneklik, işletme bakımından işgücünün iş-letme içerisinde gerekli zaman ve sayıda kullanılmasını ifade ederken; işçi bakımından ise çalışma süresinin, kendisinin ve işyerinin anlaşması sonucunda işçinin koşullarına uygun hale getirilmesidir (TİSK: 5). İş yaşamında esnekliğin sayısal esneklik, zamana göre es-neklik, fonksiyonel esneklik, ücret esnekliği ve ulaştır-ma stratejileri olmak üzere beş boyutu bulunmaktadır. Sayısal esneklik, piyasada değişen ekonomik ve tekno-lojik şartlar ile talep miktarına göre işgücü miktarı ve niteliğinin değiştirilebilmesidir. Zamana göre esneklik uygulamalarında ise çalışanların iş zamanını diledikleri gibi düzenleyebilme olanağı da oluşmaktadır. Ayrıca iş yaşamında esneklik uygulamaları, işgücünün değişik şekilde kullanılması (fonksiyonel esneklik) ve hizmetin veya üretimin işletme dışındaki başka işyerlerinde ya da işletme içindeki başka işçiler tarafından yapılmasını (uzaklaştırma stratejileri) da kapsamaktadır.

İş yaşamındaki esnek organizasyon ve üretim biçimle-ri esnek çalışma modellerini de tetiklemektedir. Esnek çalışma modellerinden biri olan kısmi çalışma uygula-

101 MAYIS 2013

Page 102: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

ması ile çalışanlar işyerinde tam zamanlı çalışma yerine part-time (yarı zamanlı) çalışma yapabileceklerdir. İş yaşamı içerisinde yoğun olarak kullanılan diğer esnek çalışma modellerini de evde çalışma, tele çalışma, es-nek vardiya uygulamaları ve ödünç iş ilişkisi vb. olarak sıralamak mümkündür. Bu esnek çalışma modelleri ile bireyler işyerinin dışında da olsa işyeri amaçlarına uy-gun olarak çalışma imkanı bulurken, sahip oldukları diğer rolleri de kolaylıkla yerine getirebilmektedirler. Esnek çalışma model ya da uygulamalarıyla iş ve ki-şisel yaşamları arasında denge sağlayan bireyin işe ve işyerine bağlılığı artmakta, verimlilik yükselmekte ve devamsızlık azalmaktadır.

İş-Yaşam Dengesini Sağlayıcı Politika Önerileri

Bir insanın yaşamı süresince yerine getirmek zorunda olduğu çok sayıda roller vardır. Aynı zamanda birden fazla rolün yerine getirilmesi gerekliliği ve bunlara har-canacak enerji ve zamanın aynı anda talep edilmesi iş-yaşam çatışmasını oluşturmaktadır (Duxbury; Higgins, 2001:6). Bireylerin yerine getirmek zorunda oldukları roller cinsiyetlerine göre farklılık göstermektedir. Gele-neksel toplum yapısı içerisinde kadın aile, ev ve çocuk bakımından sorumluyken; erkek “ekmek parası kaza-nan”, “aile reisi” sınıfl aması içerisinde yer almıştır. An-cak kadınların iş yaşamına dahil olmasıyla evde ya da dışarıda yerine getirilmesi gereken rol sorumlulukları da farklılaşmaya başlamıştır. Kadın hem çalışan hem de eş ve/veya anne rollerini yerine getirmeye başlamıştır. Bu da kadınların iş yaşam çatışması yaşamasına neden olmakta, ayrıca bir denge oluşturmayı zorunlu kılmak-tadır. Bu denge sorunu sadece kadınlar değil erkekler için de önemlidir. İYD’ye ilişkin araştırmalar, iş-aile ça-tışması yaşayan bireylerin işyerinde diğer çalışanlardan daha düşük performansa sahip olduklarını göstermek-tedir. Aynı zamanda birden fazla rolün yerine getirilme zorunluluğunun yarattığı stres bireylerde işe devamsız-lık yüzdesini artırmaktadır. Bu durum sadece çalışma yaşamını olumsuz biçimde etkilememekte; bireylerin aile yaşamlarında da mutsuz olmalarına neden olmak-tadır. İş-yaşam dengesini sağlamanın bu derece önem-li olması, sadece çalışanların değil işveren, sendika ve devletin de denge oluşturmayı sağlayan bazı önlemler almasını zorunlu kılmaktadır.

İşveren: İşyerinde çalışanların ne zaman ve nerede ça-lışacaklarına ilişkin olarak işverenler tarafından daha fazla esneklik imkanı sağlanmalıdır. İşyerinde İYD’yi

sağlayıcı ortamın oluşturulması tek başına yeterli de-ğildir. Önemli olan esnek çalışma ortamında çalışanları destekleyici politikalar uygulanmasıdır. Bu da ancak onları uygulanacak politikalar hakkında daha fazla bilgilendirmekle mümkündür. Buna göre işyerlerinde “insan yönetimi” uygulamalarını sağlamaya yönelik daha fazla kaynak yaratılmalıdır (Duxbury; Higgins, 2001:9). Önlemlerden bir diğeri de ücret ve kesinti uygulamalarıdır. Özellikle kadın çalışanlar için çocuk ve yetişkin bakımı gibi kişisel nedenlerden dolayı de-vamsızlık durumunda ücretlerden yapılacak kesintile-rin belirli bir düzeyle tutulması, maddi kaybın en aza indirilmesi açısından önemlidir. Ayrıca çalışanların belirli dönemlerde tam zamanlı çalışmadan part-time çalışmaya geçişlerine izin verilmelidir. Böylece çalışan-lar çatışma yaşadıkları dönemlerde part-time çalışma imkanı bulduklarından devamsızlık ve verimlilik kay-bı oluşmayacaktır. İşverenlere önerilebilecek bir diğer uygulama ise, işyerinde çalışanlara yönelik stresle başa çıkma eğitimlerinin verilmesidir.

Sendika: İYD’yi sağlayıcı tedbirlerin sadece işverenler tarafından ele alınması yeterli değildir. İşçilerin hakla-rının savunucusu olan sendikaların da yerine getirmesi gerekli bazı sorumlulukları bulunmaktadır. Sendikalar İYD konusunda toplumun farkındalığını yükselten kampanyalara öncülük ederek bu konuda çalışanların savunucusu olmalıdır. Bu nedenle sendikalar toplu pa-zarlık sürecine İYD’yi sağlayıcı koşullara ilişkin düzen-lemeleri de dahil etmelidirler. İYD konusunda eğitim-ler düzenleyerek çalışanların bilgilerini artırmalıdırlar.

Hükümet: İşverenlerin ve sendikaların İYD’yi sağlayı-cı politikaların hükümet tarafından desteklenmesi bu politikaların uygulanabilirliğini de kolaylaştırmaktadır. Bu bakış açısıyla, hükümetlerin özellikle esnek çalışma-ya ilişkin düzenlemeleri yasal olarak yapması ve uygula-madaki aksaklıklara ilişkin cezai yaptırımlar belirlemesi İYD politikalarının gerektiği gibi uygulanmasını sağla-yacaktır. Hükümetlerin, özellikle kadın çalışanlarda iş-yaşam çatışması nedeni olan çocuk ve yaşlı bakımında ulusal düzeyde programlar uygulayarak katkıda bulun-maları önemlidir.

Ülke Düzeyinde İş ve Yaşam Dengesi Uygulamalarına Örnekler

Çalışma süresine ve İYD’nin sağlanmasına ilişkin konu-lar çeşitli ülkelerin kurumsal düzenlemeleri içerisinde yer almakta ancak bu düzenlemelere ihtiyaç duyma ne-

YAKIN PLAN

102

Page 103: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

denleri ve bunların uygulanma düzeyleri farklılaşabil-mektedir. Bu durum ülkelerin gelişmişlik düzeylerine, kültürel ve toplumsal özelliklerine, iş gücü piyasasının yapısına göre değişim göstermektedir (Crompton and Lynonette, 2005: 5). Örneğin Hindistan’da, 1991 yı-lında açık ekonomiye geçilmesiyle kadınlar aktif olarak iş yaşamına katılmıştır. Ancak geleneksel aile yapıları nedeniyle yaşlıların bakımına yönelik bir takım yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Japonya’da ülke nüfusunda yaşlıların oranının yüksek olması, bunların istihdam edilmesi konusunda bir takım düzenlemele-re ihtiyacı artırmaktadır (Gambles ve diğ., 2006: 38-50). İngiltere, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi bazı ülkeler, işverenlerin gönüllü olarak işletmelerinde İYD pratiklerini geliştirmelerine odaklanan kampanyaları desteklemektedir. Hollanda, Danimarka ve İsveç gibi ülkeler ise daha çok çalışanların dengeyi sağlamalarını destekleyen yasal ölçütler geliştirmeye odaklanmak-tadır (Todd, 2004: 5-6). ABD’de İYD, uygulamada devletin çok fazla müdahil olmadığı, daha çok işletme-lerin kararına bırakılan düzenlemelerdir (Joshi ve diğ., 2002: 11) ve daha çok rekabet avantajının sağlanma-sına yönelik uygulanmaktadır. Özellikle AB’nin siyasi gündeminde önemli bir yer tutan çalışma süreleri ve İYD düzenlemelerinde ise, esnek çalışma süreleri, iş-letmelerin ve ulusal ekonomilerin rekabet edebilirliğini artıran bir araç olarak değerlendirilmekte ve işletmeler açısından daha çok bir sosyal sorumluluk projesi çerçe-vesinde ele alınmaktadır (Aktekin, 2010; Joshi ve diğ., 2002: 2). Bu kapsamda, 2004 yılında Avrupa Yaşam ve Çalışma Şartlarını Geliştirme Vakfı, 21 AB üyesi ülke-sinde, “Avrupa Şirketlerinde Çalışma Süresi ve İş-Yaşam Dengesi” konulu bir anket çalışması uygulamıştır. Bu anket çalışması kapsamında, personel yöneticileri ile işçi temsilcilerine işyerlerindeki çalışma süresi dü-zenlemeleri ve İYD konusunda sorular yöneltilmiştir. Anket sonuçlarına göre, söz konusu düzenlemelerden bazılarının çalışanların işle ilgili sorumluluklarını, aile yaşamından kaynaklanan yükümlülükleri ile bağdaştı-rabilmelerine olanak sağladığı görülmüştür (Riedmann ve diğ., 2006: 1). Ayrıca Avrupa Komisyonu tarafından Kasım 2006 tarihinde yayımlanan “İş Hukukunun 21. Yüzyılın Zorluklarına Uyarlanması” başlıklı Yeşil Belge, iş gücü piyasasındaki esneklik eğilimlerinin standart iş sözleşmelerinden farklı sözleşme türlerinin ortaya çık-masına neden olduğunu belirtmiştir. Özellikle iş gü-vencesi ve esnek çalışma uygulamalarının, çalışanların

kariyer fırsatlarının artması, aile, çalışma ve eğitim hayatı arasında daha iyi bir denge kurulması ve kendi yaşamları hakkında daha fazla sorumluluk alabilmeleri-nin sağlanmasında çok sayıda seçenek sunabildiği vur-gulanmıştır (MESS, 2008: 9-10).

Türkiye’de durum

Türkiye’de İYD kavramına ilişkin olarak kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır. Ancak tüm dünyada ve AB’de yaşanan gelişmeler karşısında 4857 sayılı İş Ka-nunu 10 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanunda yer alan esneklik hükümlerinin uygulanma düzeyinin araştırılmasına yönelik olarak da MESS’in üyeleri arasında yaptığı bir araştırma bulunmaktadır. Bu araştırmaya göre, kanunda yer alan esneklik düzen-lemelerinden yalnızca telafi çalışması uygulanmakta ve bu uygulamaların da asıl nedeni maliyetlerin azaltılma-sı olmaktadır (MESS, 2008: 9-11).

Şirket Düzeyinde İş ve Yaşam Dengesi Uygulamalarına Örnekler

İYD’nin sağlanmasına yönelik bir takım politikalar ve çalışma biçimleri geliştiren ve bunları başarıyla uygula-yan pek çok işletme bulunmaktadır (Th e Work Foun-dation, 2008). Bu şirketlerden biri, Unilever plc.’dir. Şirketin tüm çalışanlar için esnek çalışma seçenekleri bulunmaktadır. Bu kapsamda kısmi zamanlı çalışma, evden çalışma, iş paylaşımı, esnek saat uygulaması gibi politikalar; doğum, babalık ve yasal gerekliliklerin dı-şında evlat edinenlerin aldıkları izinler, kariyer geliş-tirme planları gibi esnek çalışma uygulamaları vardır. İşveren destek politikaları kapsamında, çocuk bakımı destekleri, iş yerinde jimnastik salonu, mesleki sağlık ve diş sağlığı hizmetleri, ticari katkılar da bulunmakta-dır. Bir diğer şirket, IT eğitimi alanında faaliyet göste-ren Happy Computers Ltd.’dir. Happy, İYD modelini uygulayan Londra’daki ilk şirkettir ve 2003 yılı Aile Dostu İşveren ödülünü kazanmıştır. Ayrıca cumartesi günü veya akşamları da çalışmasına izin verilen ancak tüm hafta izne çıkma imkanına sahip çalışanlar olması nedeniyle, müşterilerine hafta sonları ve akşamları da eğitim verebilmektedir. İşletme 2003 yılında İngilte-re’deki En İyi Müşteri Hizmeti ödülünü kazanmıştır. İngiltere’de taşımacılık ve iletişim alanında faaliyet gösteren British Telecom’da bir diğer şirket örneğidir. BT’nin 2005 yılı itibariyle çalışan sayısı 87.325, ka-dınların oranı % 22’dir. Doğum izni sonrası işe geri dönen kadın çalışanların oranı % 93’tür. BT, iletişim

103 MAYIS 2013

Page 104: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

KAYNAKLAR

Aktekin, Şeyda (2010). İş ve Yaşam Dengesi Esneklikle Sağlanıyor,

http://www.iskanunu.com/icerik/acikacik/is-ve-yasam-dengesi-esneklikle-saglaniyor.html, [İndirme Tarihi: 23.05.2010]Aycan, Zeynep. “Çalışan Bireyin Açmazı: İş-yaşam Dengesi”, Önce Kalite, Eylül, 2008.Barnett, Rosalind C. “A New Work-Life Model for the Twenty First Century”, Academy of Political and Social Science, 1999.Clark, Sue Campbell. “Work/Family Border Th eory: A New Th eory of Work/Family Balance”, Human Relations, 2000. Crompton, Rosemary & Clare Lynotte. “Work-life ‘balance’ in Euro-pe”, GeNet Working Paper No.10, London: City University, 2005.Çalışma Hayatında Esneklik, TİSK, Mart, 2002.Duxbury, Linda., Chris Higgins, “Work-Life Balance in the New Mil-lennium: Where are we? Where do we need to go?”, CPRN Discussion Paper, October 2001.Eryiğit, Süleyman. .”Esnek Üretim, Esnek Organizasyon, Esnek Çalış-ma”, Kamu-İş, C.5, S.4, Temmuz 2000.Gambles, Richenda, Suzan Lewis & Rhona Rapoport, Th e Myth of Work-Life Balance: Th e Challenge of Our Time for Men, Women and Societies, Chichester: J. Wiley, 2006.Hildebrandt, Eckort. “Balance Between Work and Life-New Corporate Imposions Th rough Flexible Working Time or Opportunity for Time Soverignty?”, European Studies, 8(2), 2006.Hill, E. Jeff rey, Alan J. Hawkins, Maria Ferris, and Michelle Weitz-man. “Finding an Extra Day a Week: Th e Positive Infl uence of Perceived

Job Flexibility on Work and Family Life Balance”, Family Relations, 50, 49–58, 2001.Joshi, Sunil, John Leichne, Keith Melanson, Cristina Pruna, Ni-colai Sager, Cathi Jo Story & Kevin Williams (2002). Work-Life Balance…A Case of Social Responsibility or Competitive Advantage? http://www.worklifebalance.com/assets/pdfs/casestudy.pdf, [İndirme Tari-hi: 29.03.2010]Kapiz Özen, Serap. “İş-Aile-Yaşam Dengesi ve Dengeye Yönelik Yeni Bir Yaklaşım: Sınır Teorisi”, DEU, SBED, C.4, S.3, 2002.Pichler, Florian. “Determinants of Work-Life Balance: Shortcoming in the Contemporary Measurement of WLB in Large Scale Surveys”, Huma-nities, Social Sciences and Law, 2008.Riedmann, Arnold, Harald Bielenski, Teresa Szczurowska & Alexand-ra Wagner, “Working time and work–life balance in European compa-nies”, Establishment Survey on Working Time 2004–2005, European Foundation for the Improvement of Living and Working Conditions: Ireland, 2006Th e Work Foundation (2008). Case Studies, http://www.theworkfoundation.com/diff erence/e4wlb/casestudies/publicationsAZ_CS.aspx?PubType=case%20study, [İndirme Tarihi: 26.02.2010]Todd, Sheri (2004). Improving Work-Life Balance – What Are Other Countries Doing? http://www.hrsdc.gc.ca/eng/lp/spila/wlb/pdf/improving-work-life-balance.pdf, s. 5-6, [İndirme Tarihi: 30.03.2010]Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (2008). MESS Üyelerinde Çalış-ma Süreleri, http://www.mess.org.tr/html/yayinlarimiz/html/mess_ca-lisma_sureleri.pdf, [İndirme Tarihi: 20.05.2010]

teknolojisini kullanarak şirketi, daha statik ve mekana bağlı şekilde çalışan işgücünden, daha esnek ve/veya evden çalışabilen e-BT işgücüne dönüştürmüştür. BT, 9.000’den fazla evden çalışan, yaklaşık 500 iş payla-şımı yapan ve 5.000’den fazla kısmi zamanlı çalışana sahiptir. BT, esnekliği mümkün kılmak için tutum-larını ve süreçlerini değiştirmiştir. Esnek çalışma saye-sinde devamsızlık oranı ise İngiltere ortalamasının al-tına düşmüştür. Ev tabanlı çağrı merkezi operatörleri ofiste çalışan meslektaşlarından % 20 daha fazla çağrıyı idare etmektedir. Bu şekilde müşteriler 7/24 hizmet almaktadır. Müşteri memnuniyetsizliğinde önceki yıla göre % 22 azalma olduğu ve evden çalışanların ofisteki meslektaşlarına göre % 7 daha mutlu oldukları bulgu-lanmıştır. Ayrıca, Londra’da bir ofis çalışanının yıllık maliyeti 18,000 sterlin olarak belirtilirken, evde çalışan bir çalışanın maliyeti 3,000 sterlinden daha azdır. 1727 yılından beri faaliyet gösteren Royal Bank of Scotland

Group’un ise, dünya çapında 120.000 çalışanı bulun-maktadır. Bunların % 22’ye yakını çeşitli esnek çalışma biçimlerinde iş görmektedirler. Çalışanların % 60’ını kadınlar oluşturmaktadır. İş-yaşam dengesi için öneri-ler ve alınan kararlar tüm çalışanların bilgilendirilmesi ve toplantılar yapılması yoluyla oluşturulmuştur. Esnek

çalışma programlarını “iş’teki zaman” ve “iş dışındaki zaman” biçiminde bir ayrıma tabi tutmuşlardır.

Sonuç

Son yıllarda yaşanan gelişmeler, bireylerin iş ve yaşam-ları arasında bir dengenin kurulmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu alanda Türkiye’de yapılmış yayın sayısı kısıtlıdır. Ancak yabancı literatürdeki pek çok çalışma işletme düzeyinde İYD politikaları ile çalışanların de-vamsızlık gibi bazı sorunların azalması ve verimliliğin artması arasında güçlü bağların olduğunu ve aynı za-manda bireylerin esnek çalışma koşulları sayesinde arzu ettikleri yaşam kalitesine erişmeye başladıklarını gös-termektedir.

Bireyler için yaşam; kişisel, çalışma ve aile yaşantısı an-lamında bir bütünlüğü ifade etmektedir. Bu nedenle bir denge kurulması bireyin nitelikli bir yaşam sürme-sini, ailesi ve sosyal çevresiyle olumlu bir etkileşimde bulunmasını, işverenin beklentilerinin karşılanmasını sağlayacaktır. Şüphesiz bu etkiler toplumsal düzeyde de olumlu bir takım gelişmeleri tetikleyeceği gibi ülke olarak uluslararası arenada rekabetçiliğin inşasına da zemin hazırlayabilecektir. Bu nedenle İYD’nin sağlan-masında tüm tarafl ara bir takım görevler düşmektedir.

YAKIN PLAN

104

Page 105: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

İş Yerinde Mobbing

Mobbing sözcüğü, Latince “mobile vulgus” sözcüğünden İn-gilizceye “mob” fiili olarak geçmiş bir sözcüktür. Kararsız kalabalık, şiddete yönelmiş topluluk, güruh halinde saldır-

ma, etrafını kuşatmak, topluca atağa geçmek gibi anlamlara gelmek-tedir. Mobbing kavramı, İngilizce “Mob” kelimesinden gelmektedir. Mob fiili ‘ing’ takısı alarak isimleşmiş ve psikolojik taciz (=psycholo-gical harresment) anlamında kullanılmaktadır. Bu kelimenin anlamı serseri, çete ya da linç güruhudur (1). Bunun yanında “Mob” kelimesi aşırı şiddetle ilişkili ve yasaya uygun olmayan kalabalık anlamındadır. Mobbing duygusal saldırıları ifade etmek için kullanılmaktadır. Mob-bing sözcüğünün ilk olarak hayvan davranışlarını inceleyen Konrad

Lorenz tarafından 1960’larda kullanıl-dığı görülmektedir. Lorenz, koloni ha-linde yaşayan küçük hayvan grupları-nın, büyük bir hayvan tarafından tehdit edildiğinde büyük hayvanın tehdidine karşı saldırılarda bulunmasını mobbing olarak tanımlamıştır. Mobbing sözcü-ğü, Peter-Paul Heinemann, tarafından çocuklardan oluşan bir grubun, tek bir çocuğa karşı yaptıkları psikolojik ve fi-ziksel saldırıları ifade etmek için kulla-nılmıştır.

Hüseyin GÜN Mobbing ile Mücadele Derneği Genel Başkanı

105 MAYIS 2013

YAKIN PLAN

Page 106: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Mobbing sözcüğü Prof. Dr. Heinz Leymann tarafın-dan 1980’li yıllarda işyerinde bir kişiye karşı yapılan psikolojik saldırıları ifade etmek için kullanılmıştır. Bu tarihten sonra batı ülkelerinde farkına varılan mobbing sendromu istihdam alanının en önemli sorunlarından biri olarak kabul gördü.

Bir iş yeri hayal edin, hiç çatışma olmadan, rekabet olmadan, kabalık olmadan işleyebilir mi? Bunun ger-çekte mümkün olmadığını herkes bilir. İşin yapılması ile ilgili olarak gelişen ve devam etmeyen, sonuçta sırf işe dönük olarak gelişen çatışmalar, çözüm gerektiren sorunlar, daima var olacaktır. Belki monotonluğu, tek-düzeliği, heyecan yokluğunu gidermenin acı baharatı-dır bunlar. Mobbinge gelince, mobbing çatışmadan, kabalıktan, ahlaksızlıktan farklı parametreleri olan bir olgudur. Mobbing bütün saygısızlıkların, kabalıkla-rın, edepsizliklerin, çatısını oluşturan bir üst terimdir. Mobbing terimi, çatı bir terimdir. Peki o halde mob-bing nedir?

Mobbingin kısa bir tanımını yapacak olursak; Psi-kolojik Taciz (Mobbing); bir işyerinde bir kişi veya bir grup tarafından muhtelif nedenlerle, doğrudan ya da dolaylı olarak hedef seçilen kişi ya da kişilere yöne-lik olarak belirli bir süre, insan onuru ile bağdaşmayan sistematik veya tekrarlanan eylem ve işlemlerle yapı-lan, hedef seçilen kişi yada kişilerin psikolojik, sosyal ve/veya ekonomik durumunda olumsuzluklara neden olan olayların bütünüdür.

Tanıma dikkat edilirse, mobbing iki başlık altında kü-melenen fiillerle gerçekleşmektedir. Bunlardan birincisi eylemler, ikincisi işlemler. Eylemler; söz ve davranışlar, işlemler; yazılı ve görseller. Bir çatışmayı veya anlaş-mazlığı mobbing olarak değerlendirebilmek için tanı-mı çok iyi irdelemek gerekir.

Mobbingin yapılması için illada bir fiziksel ortam ge-rekmez. Sanal ortamda da mobbing yapılabilir. Örne-ğin sosyal paylaşım sitelerinde de çok kolayca yapıla-bilmektedir.

Her çatışma mobbing değildir. Her kabalık mobbing değildir. Her hukuki yanlış mobbing değildir. Mobbing taktikleri sistematik ve tekrarlanan eylem ve işlemler-den ibarettir. Mobbing saldırıları birbirine bağlı olarak zincirleme bir şekilde devam eder, kabalığı, çatışmayı ve hukuksuz eylem ve işlemleri içinde barındırır.

Mobbing yerine Bullying sözcüğü de kullanılmaktadır. Türk dil kurumu mobbing yerine bezdiri sözcüğünü önermiş ise de pek kabul görmemiştir.

Yukarıda tanımını verdiğimiz, dünyada en popüler söz-cüklerden biri haline gelen mobbingi kim yapar, niye yapar, nasıl yapar, nerede yapar, ne zaman yapar, kime yapar?

Mobbingi herkes yapabilir. Mobbingi yapanların çok çeşitli gerekçeleri vardır. Mobbing yapmak için sınır, usul, kural yok, her zorba kendi yöntemleri ile yapar. Mobbing işyeri ve mütemmim cüzlerinde yapılır. Baş-kalarına mobbing yapan birçok kişi, ne zaman mob-bing yapar? Mobbing yapan kişi kime mobbing yapar? Kendinden daha zayıf gördüğü diğer çalışanlara yapar. Kıskandığı insanlara yapar, tehlike olarak gördüğü in-sanlara yapar. Mobbingi neden yapar? Üstünlüğünü göstermek için yapar. Kontrolü elinde tuttuğunu gös-termek için yapar. Cehaletten yapar. Bir yönetim tarzı olarak yapar. Kişilik sorunları olduğu için yapar. Psiko-lojik sorunları olduğu için yapar.

İŞTE MOBBİNGİN MEYDANA GELMESİNDE GENEL PARAMETRELER.

a)Kurum/kuruluş içi koşullar;

aa)Çalışanların özellikleri;

- Mobbingcinin (zorbanın=psikolojik tacizi yapanlar) kişilik özellikleri

- Mağdurun kişilik özellikleri (psikolojik tacize maruz kalanlar)

- Seyircilerin kişilik özellikleri (zorbalığı gördüğü halde sesini çıkarmayanlar)

- Yöneticilerin kişilik özellikleri- Düşmanlıktan hoşlanan kişilerin fazlalığı- Biçimsel olmayan gruplaşmalarbb)İş ile ilgili özellikler;- Üretim şekli- İşin yoğunluğu- İş teslim süreleri- Çalışma ortamı- Organizasyon yapısı- İşletme içi iletişimsizlik- Mobbingin varlığının kabul edilmemesi- Kurumsallaşmanın yokluğu

YAKIN PLAN

106

Page 107: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

- Çalışanların görev tanımlarının yapılmamış olması- Çok hızlı personel sirkülasyonu- Değişim yönetiminin yeterince uygulanmaması- Nevrotik kişilikli yöneticiler- Radikal ani değişiklikler- Özelleştirrme- Şirket birleşmelerib)Kurum/kuruluş dışı koşullar;- Genel ekonomik koşulların kötü olması- Yaygın işsizlik- İnsan haklarına karşı duyarsızlık- Yetersiz yasal düzenlemeler- İstikrarsızlık- Politik nedenler- Ayrımcılığın yaygınlığı Rekabetin yoğunlaşması- Etik değerlerin yok olması vb.bize mobbingin nedenlerini açıklıyor. İsveçli bilim ada-mı Dr. Heinz Leymann ise mobbingin yapılma neden-lerini 4 başlık altında toplamaktadır.

Bunlar:

1. Birisini bir grup kuralını kabul etmeye zorlamak2. Düşmanlıktan hoşlanmak3. Can sıkıntısı içinde zevk arayışı4. Önyargıları pekiştirmek olarak sıralıyor.İşyerlerinde mobbinge neden olan değişik ortam-lar, kişilikler ve unsurlar vardır.

Birçok erkek arasında çok az sayıda kadın Birçok kadın arasında çok az sayıda erkek Parlak bir kariyer Göz alıcı bir güzellik veya yakışıklılık İnsanlar neden mobbing yaparlar Aşırı Kıskançlık Cehalet İnanç farklılığı Irk farklılığı Dil farklılığı Bir grup kuralını uygulamak (farklı gruptan oldu-

ğu için)

Monotonluk Nedensiz (Bazen başlangıç çatışması hatırlanmaz) Oldukça genç bir kimse Yaşlı bir hanım veya yaşlı bir bey Güzel bir hanım Yakışıklı bir bey Sevmediği birine benzetme Kurbanın herhangi bir özrü Kurbanı kariyer basamaklarında engelleme Kişilik bozukluğu Kurbanın cinsiyetinde normal dışı farklılık Örgüt yapısındaki radikal değişikliklerBazı durumlarda mobbing yapanlarda, buna maruz kalanlarda mobbingin ne olup, olmadığını bilmedik-lerinden sorunun büyüklüğünü fark edemeyebilirler. Mobbingin mağdura, kuruluşa ve topluma verdiği za-rarın farkına varılıp durdurulmazsa ekonomik, sosyal, psikolojik açıdan telafisi olmayan kayıplar oluşması ka-çınılmazdır. Bir işyerini güçlü kılan, orada çalışanların bilgi ve tecrübelerini emekleri ile bütünleştirip üretime dönüştürmeleri sonucunda gerçekleşir. Metal için ko-rozyon ne ise işyeri içinde mobbing o denli zararlıdır. Mobbing mağdurunun gördüğü zarar sadece işini kay-betmekle sonuçlanmaz, psikolojik ve fiziksel sağlığın-dan da olur.

Mobbing bir saygıda özensizlik değil, kişinin saygın-lığına ve itibarına alenen bir saldırıdır. Bir kuruluşta her şeyi mükemmel gösteren bir yönetici, farkında olmadan var olan sorunları halının altına süpürme-ye devam eder. Etik değerlerin yok olduğu, her şeyin üretime odaklandığı bir işletmede/kurumda çalışanlar değersizleştirilir. Kendini değerli görmeyen bir çalışan ise çalıştığı işyerini benimsemez ve verimliliği tümüy-le yok olur. Bir insanın ağzından düşen her diş, sahibi bakımından büyük bir kayıptır. Bir süre sonra düşecek diş kalmaz. Aynen bunun gibi, işletme kalifiye eleman-larını sık sık öteliyor ve iteliyor sonunda kaybediyor-sa o kurumun/kuruluşun başarıyı yakalaması imkân dâhilinde değildir. Bu işletme özel sektör işletmesi ise kendi sonunu hazırlıyor demektir.

Mobbinge yol açan yüzlerce neden sayabiliriz. Her fe-nalığı yapanın kendine göre haklı bir nedeni vardır.

Bugüne kadar binlerce mobbing mağdurunu dinlemiş ve mailini okumuş biri olarak mağdurların ne dediğini ne demediğini anlıyorum. Mağdurlar genelde kişilik-

107 MAYIS 2013

Page 108: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

lerini koruma çabasına giriyorlar. Saldırıya uğrayanlar benlik duvarlarını yıktırmamaya çabalıyorlar. Bunda da haksız değiller. Mobbingi bilmeyen bir kişi, mob-bing mağdurunun işini, görevini, yerini kaybedeceği ya da kaybettiği korkusu ile ağladığını, kızdığını, sert tepki gösterdiğini düşünebilir. Gerçekte durum bu değildir. Elbette kim isterki kurulu düzeni bozulsun, kaynayan aş kazanı kurusun. Ancak, mobbing mağdu-runun tepki göstermesine neden olarak, bundan daha ötesi mağdurun onurunu korumak istemesidir.

Mobbingin tarafl arına mobbing üçlüsü denilmek-tedir. Psikolojik tacizi (mobbingi) yapana ‘zorba’, psikolojik tacize maruz kalanlara ‘mağdur’ psikolo-jik tacizi (mobbing) gördüğü ve bildiği halde tepki göstermeyenlere de ‘seyirci’ diyoruz.

Binlerce mağduru dinledik, öyküsünü okuduk ancak bir tane bile zorbaya rastlamadık. Hiçbir zorba ben zor-bayım, canım isterse yaparım, zorbalığımı geçer key-fime bakarım demedi. Zorbanın yüzüne zorba oldu-ğunu söylediğimizde hemen inkâr ederler, mağdurun ahlaksızlığından, uyuşukluğundan, yalancılığından, ikiyüzlülüğünden, namussuzluğundan, saldırganlığın-dan, tembelliğinden, iş arkadaşlarına kötü muamele et-tiğinden dem vururlar. Zorba kendisinin ne kadar adil olduğunu, mağdur olduğunu iddia eden kişiden başka herkesin kendisini çok sevdiğini, herkese adil ve eşit davrandığını ancak mağdur olduğunu iddia eden ki-şinin psikolojik, ekonomik sorunları ve ailevi sorunları olduğunu, mesai arkadaşları tarafından sürekli şikâyet edildiğini bu nedenlerle tedbir olarak mağdur olduğu-nu iddia eden kişinin diğer çalışanlardan uzaklaştırıl-dığını, hak ettiği disiplin cezaları ile cezalandırıldığını, görevden alındığını veya işten atıldığını iddia edecek-tir. Siz zorbayı dinlerken, mağdur olduğunu iddia eden kişiden şüphe duymaya, zorbaya acımaya bile başlaya-bilirsiniz. Çünkü zorbalar masumiyet rolünü öylesine güzel oynayabilirler ki, kendi yaptıkları ahlaksızlığı, utanmazlığı öylesine mükemmel savunurlar ki, zihni-nizde zorba ile mağdur bir anda yer değiştirir. Tabi ki, bizler konunun uzmanları olarak zorbanın haksız sa-vunmalarına kanmayız. Hiçbir kimse durup dururken canım çekti zorbalık yaptım ne var bunda demez. En çirkin mobbing yapma şekli, yapılan psikolojik saldırı-ları yasallık kılıfı içinde göstererek yapmaktır. Zorba-lar da önceden planlayarak ve kurgulayarak mobbing

taktikleri belirledikleri için mağduru bir anda kendini savunamaz hale getirebilir. Mağdurun korkusu da işte burada başlar. Kime anlatsa, nasıl anlatsa da yaşadıkla-rını ifade edebilse bu çabayla kapı kapı dolaşır. Mağ-durların çoğu bir arayış içine girer, ancak bazıları da sineye çeker, yapılanları kabullenir ve tepkisiz kalır.

Mobbing olayı, yalnızca zorba ve mağdur arasında gelişmez. Bu sahnede birde seyirci olarak adlandırdı-ğımız kişi ve/veya kişiler vardır. Mağdura yapılanları gördüğü ve bildiği halde tepki göstermeyen, acıyarak mağduru izleyen seyirciler de dolaylı olarak mağdura karşı yapılanlara ortak olurlar. Mağdur, bir kişinin ya da bir grubun açıktan yaptığı psikolojik saldırıların hedefi olurken, seyirciler güya tarafsızlık rolünü oyna-yarak mağdurdan uzaklaşır, böylece mağduru yalnız-lığa mahkûm ederler.Mağdurlar, kendileri hakkında yapılan karalamalara, acımasız eleştirilere, suçlamala-ra karşı kendilerini savunmaya çalışırlar, sürekli ken-di sorunlarının konuşulmasını isterler, şayet mobbing mağdurunu etkili bir şekilde dinleyip onun beklediği cevapları vermezseniz de çok çabuk hayal kırıklığı ya-şarlar. Mobbing mağdurları yaşadıklarını anlata anlata artık kelimelerin yetersiz kaldığını düşünmeye başlar-lar. Çünkü gerçekten, mobbing insanı ruhsal anlamda tamamen bitirir. Ruhsal çöküş, fiziksel çöküşü ve zihin ve idrak çöküşünü de beraberinde getirir. Bir mobbing mağduru konunun uzmanlarından yeterli yardımı ve desteği alamazsa ekonomik, sosyal ve psikolojik yön-den çok büyük zararlar görebilir aynı zararları ailesine de yaşatabilir. Mağdurlar kendilerini, yalnız, suçlu, ça-resiz olarak görürler, güven dengesi tümüyle bozulur, tez canlı, çabuk sıkılan, herkesten ve her şeyden şüphe duyan bir insan haline gelirler.

Yıllarca başarıyla ve uyum içinde çalışmış bir çalışanı performansın düştü, verilen işi yapmıyorsun, herkes senden şikayetçi, sen bencil bir insansın, artık bu iş-letmeye bir şey vermiyorsun, sana verilen bilgisayardan porno sitelerine giriyorsun, üstlerine gereken saygıyı göstermiyorsun, işi istenilen sürede teslim etmiyorsun gibi suçlamalar ile haksız yere sürekli suçlarsanız, mağ-dura kendini savunma hakkı da tanımazsanız, oluşan tablo mobbing olur. Bu tablonun kurbanlarına yapı-lanlar her zaman bu kadar soft saldırılar olmayabilir. Bazı durumlarda, insanı toplumda onurlu yaşamaktan uzaklaştıracak kadar ağır iftiralar atılarak yapılmakta-

YAKIN PLAN

108

Page 109: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

dır. Bir erkek mobbing mağduru an-latmıştı, önce kendisini işten atmak için her tür baskı yapılmış direnince de kendisinin ‘tanga’ giydiği söylenti-si yayılmış, anında istifa etmiş ve bir daha işyerinin olduğu semte gideme-miş. Bir üst düzey kamu görevlisi bir-kaç kez görevden alındığını, mahkeme kararı ile görevine döndüğünü, ancak 3. saldırı dalgasında astlarının kendi-sine karşı iftira atmaları için kışkırtıl-dığını, astlarının da bunu yaptığını ve kendisine mesai saatleri içinde Uzak-doğulu kadınlarla “chat yaptığı” ifti-rasının atıldığını, bu chat iftirasının bütün çalışanlara duyurulduğunu ve görevden alındığını, hatta kendisini tanıyan milletve-killerine de chat olayının gerçek gibi anlatıldığını ve kimsenin kendisine destek olmamasını sağladıklarını anlatmıştı. Görüldüğü gibi, mobbing mağdurlarının itibarları, onurları, saygınlıkları ayaklar altına alınmak-ta ve mağdur bu kadar ağır itham ve suçlamaları kaldı-ramamaktadır. Mobbing zarar verir az ya da çok kalıcı tahribat bırakır.

Peki mobbing önlenemez bir sosyal salgın mıdır? Mob-bing önlenebilir ya da şiddeti azaltılabilir bir sosyal salgındır. Batı ülkelerinde, 1980’li yıllarda farkına varı-lan bu işyeri sendromu (mobbing), çalışanlara, patron ya da yöneticilere farkındalık kazandırılarak önlenmiş ya da şiddet düzeyi düşürülmüştür. Yine gelişmiş batı ülkelerinde mobbing sözcüğü terör sözcüğü ile aynı derinlikte kabul görmektedir. Mobbing yerine “işyeri terörü” ifadeleri de kullanılır olmuştur. Gerçekten de terör bir anda gelir masum insanlara bir anda zarar ve-rir. Mobbing ise tedrici olarak bir değil bir çok insanın ruhsal dengesini tarumar eder. Mobbing bize göre de bir işyeri terörüdür ve mutlaka durdurulmalıdır. Peki nasıl durdurulabilir? Bir kere mağdur mağdur edilmiş olabilir ancak mağdur olarak kalmamaya karar vermeli-dir. Mağdur cesur olmalıdır. Uzman yardımı ve desteği almalıdır. Şikayet ve dava açma hakkını kullanmalıdır. Mobbing ile mücadele derneğine başvurmalıdır. Mob-bingin etkisini azaltmak için hobiler geliştirmeli spor gibi aktiviteler yapmalıdır. Kurum ve kuruluşlar, mob-bingi ciddiye almalı, basit bir işyeri çatışması olarak görmemelidir. Mobbing bir insan hakları ihlali sorunu,

bir verimlilik sorunu bir işyeri terörüdür. Kim kime yaparsa yapsın mobbing yapan kişi masum görülemez. Mağduru suçlamak yerine, kazanmak için adımlar atıl-malı, mutlaka şirkette mobbing tüzüğü çıkarılmalı, hangi eylem ya da işlemin ne zaman mobbinge dönüşe-ceği tüm çalışanlara duyurulmalı, görev tanımları açık, anlaşılır bir şekilde yapılmalıdır.

Günümüzde mobbing davaları açılmakta ve kazanıl-maktadır.

Mobbingi önlemek için başta kurum ve kuruluşlar, sendikalar, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Gü-venlik Bakanlığı, sivil toplum kuruluşları gerekli ça-bayı göstermeli, mobbing farkındalığını sağlayarak bu konuya duyarlılığı artırmalıdır. Aksi halde mağdurları ölmeden öldürerek sosyal anlamda ölüme sürüklemiş oluruz. Bir kişi kolay yetişmiyor, bir kişinin bilgisi ve becerisi en önemli sermayedir. Bunun adı beşeri serma-yedir. Çalışanlarımıza mobbing yaparak, yapanlara göz yumarak ülkemize en büyük zararı vermiş oluruz.

Mobbing mağdurları, yaşadıkları süreci atlatamamak-ta, antidepresan, alkol, sigara, uyuşturucu madde ba-ğımlısı haline gelmekte, ekonomik olarak dengesi bo-zulmakta, kendi ailesine yük haline gelmektedir. Mob-bing mağdurları psikosomatik hastalıkların pençesinde kıvranmakta ve ülkemize çok hacimli sağlık maliyeti de getirmektedir. Mobbing mağduriyetlerinden kaynaklı verimlilik kayıpları trilyonları bulmaktadır.

Hep birlikte mobbinge karşı savaş açalım, mobbinge ve mobbingciye fırsat vermeyelim.

109 MAYIS 2013

Page 110: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Dünya Bankası 2012 raporuna göre, çocuk işçiliği azalma trendinde olsa da, bu durum her 8 çocuktan 1 tanesini etkiliyor. Her 14 çocuktan 1 tanesi tehlikeli işlerde çalışıyor. UNICEF’in “2011 Dünya Çocuklarının Durumu” raporuna göre de gelişmekte olan ülkelerde 5-14 yaş grubundan yaklaşık 150 milyon çocuk, başka bir deyişle bu yaş grubundaki toplam nüfusun yüzde 16’sı çeşitli işlerde çalıştırılıyor.

RAKAMLAR NE DİYOR?

ILO tarafından 2010 yılında yayınlanan son istatistiklere göre dünyada; 5-17 yaş grubunda 215 milyon çocuk işçi mevcut.

Sektörel dağılıma bakıldığında 5-17 yaş grubundaki çocuk işçilerin % 60’ı tarımda, % 25.6’sı hizmetlerde, % 7’si

ise sanayide çalışıyor.

2 Nisan 2013 tarihinde açıklanan 2012 Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre

de 6-14 yaş grubunda 292.000, 15-17 yaş grubunda ise 601.000 olmak üzere toplam 893.000 çocuk çalışma yaşamı içinde yer alıyor. Sektörel dağılım ise tarımda % 44.7, hizmetlerde % 31,

sanayide ise % 24.3 olduğunu gösteriyor.

110

Page 111: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

2006 yılına ait son TÜİK verilerine göre Türkiye’de 6-17 yaş grubunda olup çalışan 958 bin çocuk var. Bu verilere göre tarım kesiminde 392 bin, sanayide 271 bin, 294 bin çocuk da ticaret ve diğer hizmetlerde çalışıyor. Bu çocukların yarısından biraz azı, ailelerinin tarım arazile-rinde, dükkanlarında veya diğer işlerinde ücretsiz olarak çalışıyor. Dünyada çocuk işçiliğinin sona erdirilmesi için her yıl “12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde kamuoyunda farkındalık yaratmak için çe-şitli etkinlikler gerçekleştiriliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Ofisi Direktörü Ümit Deniz EFENDİOĞLU “IPEC’in çocuk işçiliğinin sona erdiril-mesi çalışmaları ILO’nun İnsana Yakışır İş gündeminin önemli bir yönünü oluşturmaktadır” diyor. ILO’nun 182 Sayılı Sözleşmesini, ILO/IPEC Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Progra-mını, ILO Türkiye Ofisi’nin Türkiye’deki çocuk işçiliği ile mücadele faaliyetlerini, ülkemizde çocuk işçiliğinin sona erdirilmesine yönelik yapılan çalışmaları ILO Tür-kiye Ofisi Direktörü Ümit Deniz EFENDİOĞLU ile konuştuk.

ILO’nun çocuk işçiliği ile mücadele konusundaki

başlıca sözleşmeleri hakkında bilgi verebilir misi-

niz?

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kurulduğu 1919 yılından bu yana çocuk işçiliği ile mücadelede etkin bir rol oynayan bir Birleşmiş Milletler ihtisas kuruluşudur. ILO çocuk işçiliğini tanımlama ve düzenleme ölçütü olarak istihdama kabulde asgari bir yaş belirlemeyi esas alarak, 1919 yılındaki Uluslararası Çalışma Konferan-sının ilk oturumlarında çocuk işçiliği konusundaki ilk uluslararası anlaşmayı kabul etmiştir (5 sayılı Sanayi-de Asgari Yaş Sözleşmesi-1919). Bu sözleşme 14 yaşın altındaki çocukların sanayi işletmelerinde çalışmasını yasaklamaktadır. Takip eden 50 yıl boyunca sanayi, ta-rım, denizcilik, sanayi-dışı istihdam, balıkçılık ve yer altında çalışma gibi farklı sektörlerde asgari yaş stan-dartlarını belirleyen dokuz ilave sözleşme kabul edil-miştir. Daha sonra 1973 yılında bu konuda daha kap-samlı bir sözleşme olan 138 sayılı İstihdama Kabulde Asgari Yaş Sözleşmesi kabul edilmiştir. Dönüm noktası

“Çocuk işçiliği ile mücadele uzun soluklu, kararlı ve hiç ara verilmeksizin yürütülecek sistematik bir çalışma çerçevesi gerektirmektedir.”

Röportaj: Elif KIRBAŞ [email protected]

111 MAYIS 2013

SÖYLEŞİ

Page 112: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

olarak da tanımlanabilecek bu sözleşme ücretli veya kendi hesabına çalışmasına bakılmaksızın tüm çocuk-ları ve tüm ekonomik sektörleri kapsamıştır. Bu sözleş-me istihdama kabulde asgari yaşa ilişkin en kapsamlı ve otoriter uluslararası tanımlamayı temsil etmektedir. Bu sözleşmeyi onaylayan ülkeler asgari yaşı sabitlemek ve çocukların çalıştırılamayacağı yaş aralıklarını tanımla-mak zorundadır.

1990 yılından itibaren küresel bir gereklilik doğrultu-sunda önceliğin en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin sona erdirilmesine verilmesi konusunda bir genel yak-laşım ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede ILO 1999 yılında 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliği Sözleş-mesi ve buna bağlı 190 sayılı Tavsiye Kararını hazırla-mış ve kabul etmiştir. 182 sayılı sözleşmeyi onaylayan ülkeler en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğini acil bir konu olarak ele almak, yasaklamak ve sona erdirmeye yönelik ivedi ve etkin önlemler almak zorundadır.

Bu sözleşmenin amaçları bakımından en kötü biçim-lerdeki çocuk işçiliği ifadesi;

1. Çocukların alım-satımı ve ticareti, borç karşılığı veya bağımlı olarak çalıştırılması ve askeri çatış-malarda çocukların zorla ya da zorunlu tutularak kullanılmasını da içerecek şekilde zorla ya da mec-buri çalıştırılmaları gibi kölelik ve kölelik benzeri uygulamaların tüm biçimlerini;

2. Çocuğun fahişelikte, pornografik yayınların üreti-minde veya pornografik gösterilerde kullanılması-nı, bunlar için tedarikini ya da sunumunu;

3. Çocuğun özellikle ilgili uluslararası anlaşmalarda belirtilen uyuşturucu maddelerin üretimi ve tica-

reti gibi yasal olmayan faaliyetlerde kullanılmasını, bunlar için tedarikini ya da sunumunu;

4. Doğası veya gerçekleştirildiği koşullar itibariyle çocukların sağlık, güvenlik veya ahlaki gelişimleri açısından zararlı olan işleri kapsar.

Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası

Programı (IPEC) hakkında neler söyleyebilirsiniz?

ILO’nun Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslara-rası Programı (IPEC), 1992 yılında çocuk işçiliğinin kademeli olarak sona erdirilmesi genel hedefi ile kurul-muş, bu hedefin çocuk işçiliği ile mücadelede dünya çapında bir hareketin desteklenmesi ve sorunla ilgile-nen ülkelerin kapasitelerinin güçlendirilmesi ile başa-rılabileceğini savunmuştur. Türkiye IPEC programına katılan ilk altı ülkeden biridir. Halihazırda 88 ülkede faaliyet gösteren IPEC ILO’nun küresel anlamdaki en büyük ve en yaygın teknik işbirliği programıdır.

Yıllar içinde IPEC program ortaklarının sayısı geniş-leyerek, işveren ve işçi kuruluşlarını, uluslararası kuru-luşları, kamu kuruluşlarını, özel işletmeleri, topluluk tabanlı kuruluşları, sivil toplum kuruluşlarını, med-yayı, parlamenterleri, hukukçuları, üniversiteleri, dini grupları ve aynı zamanda çocukları ve ailelerini de içine almıştır.

IPEC’in çocuk işçiliğinin sona erdirilmesi çalışmaları ILO’nun “İnsana Yakışır İş” gündeminin önemli bir yönünü oluşturmaktadır. Çocuk işçiliği çocukların daha iyi bir gelecek için gereksinim duydukları eğitim ve becerilere kavuşmalarını engellerken, aynı zamanda rekabet edebilirlik, verimlilik ve gelir kayıpları yoluyla ulusal ekonomileri de etkilemektedir. Çocukların çalış-ma yaşamından çekilmeleri, eğitime yönlendirilmele-ri, ailelerinin eğitim ve istihdam olanaklarıyla destek-lenmesine yönelik olarak IPEC aracılığıyla yürütülen sistematik yaklaşım, yetişkinler için insana yakışır iş yaratma çabalarına doğrudan katkıda bulunmaktadır.

Küresel ve ulusal ölçekteki çocuk işgücü verileri ne-

lerdir?

Küresel ölçekteki çocuk işçiliği tahminlerine ilişkin ILO tarafından 2010 yılında yayınlanan son istatis-tiklere göre dünyada 5-17 yaş grubunda 215 milyon çocuğun çocuk işçiliği içinde yer aldığı görülmektedir. Sektörel dağılıma bakıldığında 5-17 yaş grubundaki

“Çocuk işçiliği çocukların daha iyi bir gelecek için gereksinim

duydukları eğitim ve becerilere kavuşmalarını engellerken, aynı

zamanda rekabet edebilirlik, verimlilik ve gelir kayıpları

yoluyla ulusal ekonomileri de etkilemektedir.”

SÖYLEŞİ

112

Page 113: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

çocuk işçilerin % 60’ı tarımda, % 25.6’sı hizmetlerde, % 7’si ise sanayide çalışmaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu 1994, 1999 ve 2006 yılla-rında IPEC desteği ile, 2012 yılında da kendi kaynak-larıyla Çocuk İşgücü Anketi uygulamıştır. Bahse konu anketlerin verileri 1994 ve 2006 yılları arasında çocuk işgücü göstergelerinde önemli düşüşleri tespit ederken, 2006-2012 yılları arasında durağan bir seyir izlediği-ni göstermektedir. 2 Nisan 2013 tarihinde açıklanan 2012 Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre 6-14 yaş grubunda 292.000, 15-17 yaş grubunda ise 601.000 olmak üzere toplam 893.000 çocuk çalışma yaşamı içinde yer almaktadır. Sektörel dağılım ise tarımda % 44.7, hizmetlerde % 31, sanayide ise % 24.3 olarak tespit edilmiştir.

ILO Türkiye Ofisi’nin Türkiye’deki çocuk işçiliği ile

mücadele faaliyetlerine katkısını kısaca aktarır mı-

sınız?

ILO Türkiye Ofisi 1992-2008 yılları arasında IPEC programı aracılığıyla Türkiye’de çocuk işçiliği ile mü-cadele çalışmalarına yoğun bir katkı sunmuş, çocuk işçiliğinin önlenmesinde ve onbinlerce çocuğun çalış-ma yaşamından çekilmesinde ulusal ortaklarla birlikte aktif rol oynamıştır. Halihazırda sanatsal ve kültürel fa-aliyetlerde çalışan çocuklar için mevzuat hazırlıklarına

destek veren ve fındık tarımında mevsimlik işlerde en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin sona erdirilmesini hedefl eyen iki proje, ILO desteği ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve sosyal tarafl arın ortaklığıyla yü-rütülmektedir.

12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü

için bir mesaj verir misiniz?

Çocuk işçiliği ile mücadele uzun soluklu, kararlı ve hiç ara verilmeksizin yürütülecek sistematik bir çalışma çerçevesi gerektirmektedir. Bu doğrultuda 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Gününün Türkiye için 2013 yılında yeni bir dönemeç teşkil etmesini ve çocuk işçiliğinin sona erdirilmesine yönelik olarak ar-tan kararlılıkta bir ulusal mücadelenin tüm kurum ve kuruluşların katılımıyla gerçekleştirilmesini dilerim.

“182 sayılı sözleşmeyi onaylayan ülkeler en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğini acil bir konu olarak ele

almak, yasaklamak ve sona erdirmeye yönelik ivedi ve etkin önlemler almak

zorundadır.”

113 MAYIS 2013

Page 114: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Genel Olarak Türkiye’de Çocuk İşçiliği

Çocuk işçiliği gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülke-de olduğu gibi, ülkemizde de önemli bir sorun olma-ya devam etmektedir. Çalışan çocukların sayısını ke-sin olarak söylemek mümkün olmasa da, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün Çocuk İşçiliği İstatistiksel Bilgi ve İzleme Programı (SİMPOC) tarafından dün-yada 2004’te 5-17 yaş grubunda ekonomik açıdan faal yaklaşık 317 milyon çocuk bulunduğu bunların 218 milyonunun çocuk işçi olarak görülebileceği tahmin edilmektedir. Bu ikinci grup içinde 126 milyon çocuk, tehlikeli işlerde çalışmaktadır. Özellikle tehlikeli işler-de çalışma; çocuğun zihinsel, bedensel, ruhsal ve genel olarak sosyal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışan çocuklar çoğu zaman okula devam edeme-mekte veya zorunlu eğitimlerini yarıda bırakmakta ve dolayısıyla, ileriki çalışma yaşamları için gerekli olan donanımdan yoksun kalmaktadır. Bu durum sadece çocuğun yetişkin olarak sürdüreceği daha sonraki ya-şamını olumsuz yönde etkilemekle kalmayıp, ülkenin

üretkenlik düzeyini de azaltmaktadır. Çocukların özel-likle zor koşullar altında uzun süreler için çalıştırılması ruhsal ve bedensel sağlıklarını olumsuz yönde etkile-mekte, uzun vadede bu çocukların üretken bireyler ye-rine yardıma ve desteğe muhtaç kişilere dönüşmelerine neden olmaktadır. Dolayısıyla, bugün ucuz işgücü ola-rak görülen çocuk emeği, uzun vadede ülke için çok pahalı bir emek haline dönüşmektedir.

Uluslararası Belgelerde Çocuk İşçiliği

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda benimsenmesinden kısa bir süre sonra Dünya Çocuk Zirvesi 1990 yılı Eylül ayın-da 71 ülkenin devlet ve hükümet başkanları ve diğer yetkililerin katılımı ile New York’ta gerçekleştirilmiş-tir. Türkiye bu zirveye katılmış, bu zirve toplantısında dünya liderleri müşterek bir taahhütte bulunmuşlar ve her çocuğa daha iyi bir gelecek sağlamak için 27 hedef içeren acil ve evrensel bir çağrı yayınlamışlardır. Bu he-defl erden bir tanesi de özellikle güç koşullardaki çocuk-ların korunmasıdır.

Türkiye’de Çocuk İşçiliğiyle Mücadele ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Rolü

Aykut KIRBAŞTSE Sistem Belgelendirme Merkez BaşkanıYük. Metalurji Mühendisi

Saadettin AKYIL Çalışma ve Sosyal Güvenlik BakanlığıÇalışma Genel MüdürlüğüGenel Müdür Yardımcısı

YAKIN PLAN

114

Page 115: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Ülkemizde de zirve sonrası belirlenen temel ilkelerin hayata geçirilmesini sağlamak amacıyla kapsamlı bir çalışma sonucu, ilgili tüm sektörlerin katılımı ile ço-cukların yaşatılması, geliştirilmesi ve korunmasına iliş-kin “Çocuklara Yönelik Ulusal Faaliyet Programı” ha-zırlanmış ve ulusal düzeyde uygulamaya konulmuştur. ILO-IPEC Programı

Çocuklar İçin Dünya Zirvesi, Çocuk İşçiliğinin Ön-lenmesi Uluslararası Programının (IPEC) da esin kay-nağı olmuştur. 1992’de başlayan ILO – IPEC (Çocuk Emeğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı) programı dünya genelinde büyük ilgi görmüş ve bu çerçevede çocuk işgücünün mevcut durumu ve yapısı çeşitli ülkelerde sorgulanmaya başlanmıştır. Çocuk işçiliği sorunu son yıllarda Türkiye’nin ulusal gündeminde de üst sıralarda yer almaktadır. Ülkede sorunun boyutları ve niteliği konusunda ciddi bir ilgi ve duyarlılık oluşmuş ve sorunla mücadelede önemli çabalar sarf edilmeye başlanmıştır. Türkiye, bu konu-daki kararlılığını, IPEC programına daha ilk aşamalar-da katılarak ortaya koymuştur. Türkiye, çocuk işçiliği konusuyla ilgili Mutabakat Zaptı’nı ILO ile imzalayan ilk altı ülke arasındadır. Söz konusu Mutabakat Zaptı ilk kez 1992 yılında imzalanmış 2008 yılında da sona ermiştir.Bakanlığımız ve Çocuk İşçiliği

Bakanlığımız, 1990’lı yılların başından bu yana konuy-la ilgili yoğun faaliyetler yürütmektedir. 1992 yılında ILO ile Türk Hükümeti arasında imzalanan anlaşma sonrasında çocuk işçiliğini önlemeye yönelik çalışma-lar yapan kamu kurum ve kuruluşları, işçi-işveren ku-ruluşları ve sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü bün-yesinde Çalışan Çocuklar Bölümünü oluşturmuştur. Bölüm 2009 yılına kadar yüzün üzerinde projenin ko-ordinasyonunda yer almış, çocuk işçiliğinin önlenmesi konusunda büyük katkı sağlamıştır.Yürütülen projeler ve yıllarca kazanılan deneyimlerin sonucunda kurumsal yapıya kavuşturulma ihtiyacı doğmuştur. Bununla birlikte Çalışma ve Sosyal Güven-lik Bakanlığı içinde çalışma yaşamındaki tüm dezavan-tajlı grupları kapsayan çalışmalar yürütmek üzere bir daireye ihtiyaç duyulmuş 2009 Eylül ayında Çalışma Genel Müdürlüğü bünyesinde Cinsiyet Eşitliği, Özür-

lüler ve Çalışan Çocuklar Şubelerinden oluşan Deza-vantajlı Gruplar Dairesi oluşturulmuştur. Genel Müdürlüğümüz; çocuk işçiliğine karşı aktif mü-cadele vermekte ve çocuk işçiliği konusunda çalışma yapan kamu kurum ve kuruluşları, işçi-işveren kuru-luşları ve sivil toplum örgütleri arasında koordinasyon ve işbirliği sağlamaktadır. Türkiye’de çocuk işçiliğini önlemeye yönelik çalışma-lar çerçevesinde yönetim, koordinasyon ve işbirliğinin sağlanabilmesi amacıyla iki katılımcı yapı oluşturul-muştur. Bunlardan biri Ulusal Yönlendirme Komitesi diğeri ise Danışma Kurulu’dur.Ulusal Yönlendirme Komitesi; başta çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri olmak üzere çocuk işçiliğinin ön-lenmesine yönelik olarak ülke düzeyinde uygulanacak program ve projelerin uygunluğuna karar vermek, ko-

115 MAYIS 2013

Page 116: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

ordinasyon ve takibini yapmakla sorumludur. UYK, Bakanlığımız Müsteşar Yardımcısının başkanlığında, çocuk işçiliğiyle ilgili bir karar alma, çalışmaların iz-lenmesi ve danışma mekanizması şeklinde çalışmakta-dır. Komitede Hükümet, İşçi, İşveren ve Sivil Toplum Kuruluşlarının üst düzey temsilcileri yer almaktadır. Çalışma Genel Müdürlüğü, Ulusal Yönlendirme Ko-mitesinin sekretarya hizmetini yürütmektedir.Danışma Kurulu; çocukların eğitim, sağlık ve refahla-rıyla ilgili çalışmalar yapan kamu kurum ve kuruluşla-rıyla, işçi-işveren kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve araştırma enstitüleri temsilcilerinden oluşmakta ve toplantıları Çalışma Genel Müdürlüğü tarafından or-ganize edilmektedir. Danışma Kurulunun temel ama-cı, çocuk işçiliği konusunda yapılan çalışmalarla ilgili olarak kurumlar arası bilgi alışverişinde bulunmak, çalışmaları ve deneyimleri paylaşmak, çocuk işçiliğini önlemeye yönelik çözüm önerilerinde bulunmaktır. Türkiye pek çok uluslararası kuruluşa üye olup bu ku-ruluşlarca çocuk haklarına ve çocuk istihdamına yöne-lik olarak alınan uluslararası kararlara hızla uyum gös-teren bir ülkedir.

Türkiye ve Uluslararası Sözleşmeler

Türkiye, bugün dünyada en yaygın kabul gören insan hakları belgelerinden birisi olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi 1994 yılında, Ulus-lararası Çalışma Örgütünün temel sözleşmeleri olarak kabul edilen İstihdama Kabulde Asgari Yaşa İlişkin 138 Sayılı Sözleşmeyi 1998 yılında ve En Kötü Biçimler-deki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kal-dırılmasına İlişkin 182 Sayılı Sözleşmeyi 2001 yılında imzalamıştır. Mevzuatımızda Çocuk İşçiliği

Türkiye, üye olduğu uluslararası kuruluşların çocuk iş-gücü konusundaki kararları ve prensipleri, ülke gerçek-leri ve gereksinimleri doğrultusunda kendi yasalarını ve mevzuatını oluşturmuştur. Ülkemizde çocuk işgücüne yönelik mevzuatın yasal çerçevesini oluşturan ve Ba-kanlığımız sorumluluğunda olan İş Kanununda çocuk işçiliğine ilişkin düzenlemeye aşağıda yer verilmiştir. AnayasaÇocuk ve gençlerin korunması hususu, Anayasa’da gü-vence altına alınmıştır. Anayasa’nın 50. maddesinde;“Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel ola-rak korunurlar” denmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu10.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı yeni İş Kanununda çocukların asgari çalışma yaşı, çalıştırma yasağı, temel eğitimini tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların çalışma süreleri, okula devam eden çocuk-ların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, çalışma ya-şamında korunması, işe başlamadan önce almaları ge-reken sağlık raporu, çocukların ağır ve tehlikeli işler ile gece çalışmasını yasaklayan hükümler ve bu hükümle-rin etkili bir şekilde uygulanması için cezai yaptırımlar bulunmaktadır.“Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağıMADDE 71. – On beş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, on dört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okul-larına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırıla-bilirler.Çocuk ve genç işçilerin işe yerleştirilmelerinde ve çalıştı-

YAKIN PLAN

116

Page 117: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

rılabilecekleri işlerde güvenlik, sağlık, bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişmeleri, kişisel yatkınlık ve yetenekleri dikkate alınır. Çocuğun gördüğü iş onun okula gitmesine, mesleki eğitiminin devamına engel olamaz, onun dersleri-ni düzenli bir şekilde izlemesine zarar veremez.On sekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakı-mından yasak olan işler ile on beş yaşını tamamlamış, ancak on sekiz yaşını tamamlamamış genç işçilerin ça-lışmasına izin verilecek işler, on dört yaşını bitirmiş ve ilköğretimini tamamlamış çocukların çalıştırılabilecekleri hafif işler ve çalışma koşulları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından altı ay içinde çıkarılacak bir yönet-melikle belirlenir. (Söz konusu yönetmelik 06.04.2004 tarih ve 25425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yü-rürlüğe girmiştir.)Temel eğitimi tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların çalışma saatleri günde yedi ve haftada otuz beş saatten fazla olamaz. Ancak, on beş yaşını tamamlamış çocuklar için bu süre günde sekiz ve haftada kırk saate kadar ar-tırılabilir.Okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalış-ma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir. Okulun kapalı olduğu dönemlerde çalışma süreleri yukarıda birinci fık-rada öngörülen süreleri aşamaz.”Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Ulusal Politika ve Program Çerçevesi

Ülkemiz, 2001 yılında ILO’nun 182 Sayılı Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerine Karşı Acil Önlemler Sözleşmesini onaylamıştır. Bu Sözleşmenin 6’ncı mad-desinde her üye devletin, kötü şartlardaki çocuk işçi-liğini öncelikli olarak ortadan kaldırılması için eylem programlarını belirleyeceğini ve uygulayacağını hüküm altına almıştır. Bu noktadan hareketle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ilgili tüm kurum ve kuruluşların katkıla-rıyla, çocukların çalışma yaşamına girmesinde temel nedenleri oluşturan yoksulluğun ortadan kaldırılması, eğitimin kalitesinin ve ulaşılabilirliğinin artırılması, toplumsal bilinç ve duyarlılığın artırılmasına yönelik tedbirler almak; başta çocuk işçiliğinin en kötü biçim-

leri olmak üzere çocuk işçiliğinin, 10 yıllık bir zaman dilimi (2005–2015) içinde önlenmesi için “Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Politika ve Program Çerçevesi (ZBPPÇ)”ni hazırlamıştır.ZBPPÇ’sine göre, çocuk işçiliği ile mücadelede ulusal öncelikler belirlenerek, çocuk işçiliğinin ortadan kal-dırılmasına ilişkin faaliyetlerin, bütüncül, katılımcı ve takvimlendirilmiş bir ulusal program çerçevesinde gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Öncelikli hedef grup-ları olarak ise sokakta çalışma, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde çalışma, tarımda aile işleri dışında ücret karşılığı gezici ve geçici tarım işlerinde çalışma Türkiye’de çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri olarak belirlenmiştir. Hazırlanan program ile çalışan çocukları çalışma haya-tından çekerek uygun eğitim programlarına yönlendir-mek amaçlanmıştır. Bu amaca ulaşmak için tüm kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının koordinasyon içinde çalışması zorunlu tutulmuş; ço-cuk işçiliğinin önlenmesine yönelik yürütülen faaliyet-lerde çocuklara sağlanan desteğin yanı sıra ailelerindeki yetişkin bireylere istihdam olanakları yaratılmasına da öneme verilmiştir. Çalışmak zorunda bırakılan çocuk-ların ailelerine mesleki eğitim verilerek istihdam olana-ğı sağlanabilmesi, yoksul kesimlerin eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere ulaşma ve yararlanma imkanlarının artırılması, ara iş gücü temin etmek açısından mesleki eğitimin özendirilmesi ve yaygınlaştırılması programın başlıca tedbirleri arasında yerini almıştır. Yedi başlık altında hedefl er belirlenmiş1, hedefl ere ula-şılması için strateji ve faaliyetler ile bu başlıklardan so-rumlu kurum ve kuruluşlar, söz konusu kurum ve ku-ruluşlara destek verecek olan kurumlar belirlenmiştir. 2005 yılında tamamlanmış olan ZBPPÇ, 2008 yılının ikinci yarısında ilgili tüm kurum ve kuruluşların görüş-leri alınarak güncellenmiştir.2005 yılı İtibariyle Bakanlığımız Tarafından Uygulanan Projeler:

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü tarafından ILO’nun 182 sayılı Sözleşme-sinde belirtilen doğrultuda, ilgili tüm kurum ve kuru-

1 Söz konusu hedefl er “Mevcut Kurumsal Yapıların Güçlendirilmesi ve Yeni Kurumsal Yapıların Oluşturulmasına Yönelik Önlemler”, “Duyarlılık Artırıcı Önlemler”, “Sosyal Tarafl arın ve Toplumun Katılımının Sağlanmasına Yönelik Önlemler”, “Eğitimle İlgili Önlemler”, “Yoksulluğu Giderici Önlemler, “Sosyal Koruma ve Sosyal Güvenlik Ağının Genişletilmesine Yönelik Önlemler”, “Sağlık, Güvenlik ve Rehabilitasyona Yönelik Önlemler”, “Hukuki Düzenlemeler ve Mevzuatın Uygulanmasına Yönelik Önlemler” şeklinde sıralanmaktadır.

117 MAYIS 2013

Page 118: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

luşların katkılarıyla çocuk işçiliğinin en kötü biçimle-rinin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak hazırlanan ZBPPÇ kapsamında çocuk işçiliğinin ortadan kaldırıl-masına ilişkin faaliyetlerin bütüncül, katılımcı ve tak-vimlendirilmiş bir ulusal program çerçevesinde gerçek-leştirilmesi amaçlanmıştır. 2005 yılı başından itibaren çocuk işçiliğinin önlenmesi için ZBPPÇ’nin uygulanmasına destek vermek üzere kamu kurumları, işçi ve işveren konfederasyonları ile sivil toplum kuruluşlarının geliştirdikleri projeler, bir-çok ilimizde uygulamaya koyulmuştur. Yapılan çalış-malarla çocuk işçiliği ile mücadelede önemli adımlar atılarak bilgi birikimi, deneyim ve önemli oranda top-lumsal bilinç oluşmuştur. Bakanlığımız Çalışma Genel Müdürlüğü tarafından ZBPPÇ’nin uygulanmasına destek vermek üzere uygu-lanan projeler şunlardır: 1. ILO-IPEC Kapsamında “Çocuk İşçiliği Konusun-da Ulusal Kapasitenin Geliştirilmesi Doğrudan Eylem Projesi” (2005-2007) 2. Avrupa Birliği fonu kaynaklarından yararlanarak Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Temsilciliği’nin teknik desteği ile 7 ilde (Çankırı-Kastamonu-Sinop-Ordu-Elazığ-Erzurum-Van) yürütülen “Türkiye’de Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Ortadan Kal-dırılması Projesi”( 2005-2007 )3- ABD Çalışma Bakanlığı-Uluslararası Çalışma Bürosu’nun mali desteğiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü Çalışan Çocuk-lar Dairesi ile Milli Eğitim Bakanlığı-İlköğretim Ge-nel Müdürlüğü koordinasyonunda “Türkiye’de Eğitim Yoluyla Çocuk İşçiliğiyle Mücadele-(Tarladan Okula) Projesi” (2004-2008) 6 ilimizde (Ankara, Gaziantep, Şanlıurfa, Elazığ, Ağrı, Mardin) uygulanmıştır.Diğer Projeler

Çalışma Genel Müdürlüğü koordinasyonunda Ulusal Yönlendirme Komitesi’nde görüşülerek farklı kurum ve kuruluşlar tarafından uygulamaya konulan projeler:1. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Ku-rulu Başkanlığı tarafından ILO/IPEC kapsamında yü-rütülen “Ankara, İzmir ve Bursa İllerinde Mobilya Sek-töründe Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Sona Erdirilmesi Projesi” 2. Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü

tarafından ILO/IPEC kapsamında yürütülen “Adana Karataş’ta Mevsimlik Gezici ve Geçici Tarım İşlerinde-ki En Kötü Biçimdeki Çocuk İşçiliğinin Eğitim Yoluy-la Sona Erdirilmesi Projesi” 3. Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından ILO/IPEC kap-samında yürütülen “Hedefl enmiş On Üç İlde (Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Çorum, Diyarbakır, Gazian-tep, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Şanlıurfa) Sokakta Çalı-şan Çocukları Eğitime Yönlendirme Projesi” 4. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ve Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu TÜRK-İŞ tarafından ILO/IPEC kapsamında yürütülen “Çocuk İşçiliğine Karşı Toplumsal İşbirliği Projesi”5. HAK İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) tarafından ILO/IPEC kapsamında Şanlıurfa’da yürütü-len “Çocuk işçilerin ailelerine mesleki eğitim sağlan-ması suretiyle Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Ortadan Kaldırılması Projesi”6. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından ILO/IPEC kapsamında Gaziantep’te yürütülen “Çocuk iş-çilerin ailelerine mesleki eğitim sağlanması suretiyle Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Ortadan Kal-dırılması Projesi”7. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından ILO/IPEC kapsamında yürütülen “Modüler Çocuk İşgücü Anketinin Hanehalkı İşgücü Anketi ile Birlikte Uygu-lanması”Çocuk İşgücü Anketi

Çocuk işgücüne yönelik yapılan araştırma sonuçlarına bakıldığında da ülkemizde çalışan çocuk sayısında yıl-lar itibarıyla belirgin bir azalmanın olduğu görülmüş-tür.Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 1994, 1999 ve 2006 yıllarında Çocuk İşgücü Anketi gerçekleştirilmiş-tir. Sonuçlar karşılaştırıldığında, yıllar itibariyle ekono-mik işlerde çalışan çocukların oranında büyük düşüşler gözlenmektedir. 6-17 yaş grubunda 1994 yılında eko-nomik işlerde çalışan çocukların oranı % 15,2 iken bu oran 1999 yılında % 10,3’e 2006 yılında ise % 5,9’a düşmüştür.6-17 yaş grubunda bulunan 16 milyon 264 bin çocuk-tan % 5,9’u ekonomik bir işte çalışmakta, bir başka ifadeyle istihdam edilmektedir (958 bin kişi). Türkiye

YAKIN PLAN

118

Page 119: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

genelinde 6-17 yaş grubunda istihdam edilen çocuk-ların % 47,7’si kentsel, % 52,4’ü kırsal yerlerde yaşa-maktadır. İstihdam edilen çocukların % 66’sını erkek, % 34’ünü kız çocukları oluşturmaktadır.Çalışan çocukların % 31,5’i bir okula devam ederken, % 68,5’i öğrenimine devam etmemektedir. Okula de-vam eden 6-17 yaş grubundaki çocukların % 2,2’si ekonomik bir işte çalışırken, okula devam etmeyen ço-cukların % 26,3’ü çalışmaktadır.6-17 yaş grubunda ekonomik işlerde çalışan çocukla-rın sektörel dağılımına bakıldığında ise bu çocukların % 40,9’u tarım, % 28,3’ü sanayi, % 21,4’ü ticaret, % 9,3’ünün ise hizmet sektöründe çalıştığı görülmektedir (TÜİK, Çalışan Çocuklar 2006, 2007).Çalışan çocuk oranlarındaki bu düşüşlerde, çocuk iş-çiliği konusunda yapılan çalışmalar, çıkarılan kanunlar ve kamuoyu bilincinin oluşmasının büyük etkisi ol-muştur. TUİK tarafından söz konusu anket 2012 yılının son çeyreğinde tekrarlanmış, sonuçları Nisan 2013’te açık-lanmıştır. Söz konusu sonuçlara göre; ekonomik faali-yette çalışan 6-17 yaş grubundaki çocukların istihdam oranı % 5,9’dur. Bu yaş grubundakilerin istihdam ora-

nı 2006 yılı sonuçlarına göre aynı düzeyde kalırken; ça-lışan çocuk sayısında 3 bin kişilik artış gerçekleşmiştir. Çocukların istihdam oranı, 6-14 yaş grubunda % 2,6; 15-17 yaş grubunda ise % 15,6’dır. Türkiye genelin-de 6-17 yaş grubunda istihdam edilen çocukların % 44,8’i kentsel, % 55,2’si kırsal yerlerde yaşamakta olup; söz konusu çocukların % 68,8’i erkek ve % 31,2’si ise kızdır.Çalışan çocukların % 44,7’si (399 bin kişi) tarım, % 24,3’ü (217 bin kişi) sanayi ve % 31’i (277 bin kişi) hizmet sektöründe yer almaktadır. Sektör bazındaki so-nuçlar, 2006 yılı sonuçları ile karşılaştırıldığında tarım sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 8,1 puan artarken; sanayi sektörünün payı 6,6 puan ve hizmet sektörünün payı ise 1,5 puan azalma göstermiştir. An-kete göre, çalışan çocukların % 52,6’sı (470 bin kişi) ücretli veya yevmiyeli; % 46,2’si (413 bin kişi) ise üc-retsiz aile işçisi konumundadır. Bakanlığımız Tarafından Yürütülen Projeler

Bakanlığımız tarafından hazırlanan 2010/6 sayılı “Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi” konulu Başbakanlık Ge-nelgesi ve “Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma

119 MAYIS 2013

Page 120: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilme Projesinde (ME-TİP) Zamana Bağlı Programda da öncelikli hedef grup olarak belirlenen mevsimlik gezici geçici tarım işlerinde çocukların çalışmasının önlenmesi ve eğitime ulaşımla-rının artırılmasına yönelik önemli tedbirler alınmıştır. Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma Ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Stratejisi ve Eylem Planın-da mevsimlik gezici tarım işçilerinin zorunlu eğitim çağında olan ancak eğitimden uzak kalan çocuklarının tamamının eğitim hizmetlerine ulaşması hedefl enmek-tedir. Bu amacı gerçekleştirmek için alınması öngörü-len tedbirler; a. Yatılı Bölge Okullarına yönlendirilmeleri,b. Taşımalı veya seyyar eğitim olanaklarından yarar-landırılmaları,c. Açık ilköğretim eğitimi sunulması (okul çağından çıkmış olanlara),d. YSÖP (Yıl içerisinde sıkıştırılmış eğitim uygulan-ması),e. Çocukların çalıştıkları yörede yaz okulu açılması gibi seçeneklerinden uygun olan hizmetin sağlanması-dır. 2010 yılı fındık toplama sezonunda fındık hasadın-da çocukların çalıştırılması konusu gündeme gelmiş ve Genel Müdürlüğümüz konuyu yerinde incelemek ve ilgili kurumlar ile işbirliği ve koordinasyon sağlamak üzere Ordu iline giderek çocuk işçiliğinin önlenmesi çalışmalarında yerel bir kurumsal yapı olan il eylem ko-mitesi toplantısı yapılmıştır. Genel Müdürlüğümüzde ilgili kurum ve kuruluşlar ile sektör temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı yapılmış ve “Fındık Üretilen İllerde Çocukların Fındık Bahçele-rinden Uzak Tutulması-2011 yılı Eylem Planı” görüşü-lerek kabul edilmiştir. Eylem planı;• İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulu toplantılarında çocuk işçiliği konusunun gündeme alınması, • Fındık hasadında çalışacak işçilerin çalışma usulleri ve şartları açısından İş Kanunu ve diğer ilgili mevzuatın hassasiyetle uygulanması • Kamuoyunun çocuk işçiliği konusunda bilgilendiril-mesi • Mevsimlik tarım işçilerinin yoğun olarak konakladığı yerlerde tarım işçilerinin çocuklarına yönelik hizmetler sağlanması gibi tedbirleri içermektedir.

2011 yılı boyunca fındık üretilen illerin çocuk işçili-ğiyle mücadele kapasitesini ve toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla çalışmalar yapılmış, 2012 yılı hasat sezonunda ise hem valilikler tarafından sıkı denetim-lerle kontrol altına alınmış, hem de yürütülen projeler kapsamında çocuklara yönelik etkinlikler yapılmıştır. 2013 itibariyle yerel düzeyde çalışmalar proje bazlı yürütülmektedir. Giresun Ziraat Odası öncülüğünde başlatılan “Gülen Çocuk Projesi” ve Ordu ilinde ILO ortaklığıyla yürütülen “Fındık Tarımında Çocuk İşçili-ğinin Önlenmesi Projesi” bu konuda örnek olabilecek projelerdir. “Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Politika Program Çerçevesi”nin etkin olarak uygulan-masını sağlamak ve böylece öncelikle en kötü biçimleri olmak üzere çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasına katkı sağlamak amacıyla hazırlanan “Çocuk İşçiliği-nin Önlenmesinde Yerel Kaynakların Etkinleştirilmesi Projesi” 2012 yatırım programına alınmıştır. Projenin hedef grupları, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde çalışan çocuklar, sokakta çalışan ço-cuklar, aile işleri dışında gezici geçici tarım işlerinde çalışan çocuklar olarak belirlenmiştir. Proje kapsamın-da, öncelikle beş pilot ilde (Adana, Şanlıurfa, Gazian-tep, Kocaeli ve Ordu) olmak üzere Bakanlığımız taşra teşkilatları bünyesinde çocuk işçiliği izleme birimleri oluşturulacak ve bu birimler etkin bir izleme sistemi kurarak ildeki diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve koordinasyonu sağlamak suretiyle, öncelikle en kötü biçimler olmak üzere çocuk işçiliğini önlemeye yönelik çalışmalar yürüteceklerdir. Sonuç Yerine

Sosyal ve ekonomik durum analizleri, çocuk işgücü araştırmaları, ilgili tarafl ardan alınan izlenimler ve bu güne kadar Türkiye’de yürütülen çocuk işçiliğine yö-nelik projelerden elde edilen verilerin sonuçları yanın-da, Bakanlığımız iş müfettişlerinin de yürüttüğü saha araştırmalarının sonuçları birlikte değerlendirildiğinde; yoksulluk, eğitim, göç, mevzuattan kaynaklanan sıkın-tılar ve işverenlerin talebi çocukların çalışmasının temel nedenleri arasında sayılmaktadır. Çocuk işçiliğinin en önemli soru alanı olan yoksulluk, ailelerin içinde bulundukları ekonomik güçlükler ne-deniyle çocuklarını okuldan alarak çalışma hayatına sokmalarını doğurmaktadır. Çocukların işgücü piyasa-

YAKIN PLAN

120

Page 121: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

sından çekilmesi için öncelikli hedef uzun vadede kalıcı ve etkin olması için yoksulluğu, nedenleriyle birlikte giderici önlemlere öncelik verilmesi gerekmektedir. Çocuk işçiliğini tetikleyen diğer bir sorun alanı olan eğitimin yoksulluk ile doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Ancak, zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmış olmasının, Türkiye’de çocuk işgücünün azaltılmasına büyük etkisi olmuştur. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, çalı-şan çocuklar çoğu zaman okula devam edememekte, hem çalışıp hem okula giden çocuklar ise okulda yeteri kadar başarı gösteremeyerek zorunlu eğitimlerini yarıda bırakmaktadırlar ve dolayısıyla ileriki çalışma yaşamları için gerekli donanımdan yoksun kalmaktadırlar. Eği-timin içerik olarak tatmin edici olmaması, eğitimin maliyeti ve ulaşılabilirliğinin zorluğu, eğitimli kesimin karşılaştığı yüksek işsizlik oranı, ailelerin bilinçsizliği gibi unsurlar eğitime devamı azaltan etkenlerdir. Kırsal kesimlerden, büyük ve sanayileşmiş kentle-re hızlı göç çocuk işçiliğine olumsuz etki eden diğer nedenlerden biridir. Kırsal alanlardan kentsel alanlara göç eden aile fertlerinin, genelde yeterli eğitime sahip olmamaları, vasıfsız iş gücü konumunda olmaları ne-deniyle çocuklar, ailelerinin geçimine katkı sağlamak amacıyla çalışmaktadırlar.

Çocukların ailelerindeki yetişkin bireylerin istihdam imkanı bulamamaları, yoksulluğun ve çocuk işçiliğinin temel nedenlerinden bir diğerini oluşturmaktadır. Ça-lışan çocukların çalışma hayatından uzaklaştırılması ve ailelerindeki yetişkin istihdam olanakları yaratılması, bilgi ve beceri kazandırılması çocuk işçiliği ile müca-delenin kalıcı olması için vazgeçilmez öneme sahiptir.

Görüldüğü üzere, çocuk işçiliği çok yönlü ve çok sektörlü bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye’de çocuk emeği ile mücadelede önemli adımlar atılmış, bilgi birikimi ve deneyim oluşmuştur.

Elde edilen deneyimler ışığında, çocuk işçiliği ile mü-cadelede daha etkin adımlar atılabilmesi, öncelikli olarak 182 sayılı ILO Sözleşmesi kapsamında en kötü şartlarda çalışan çocuklar olmak üzere, çocuk işçiliğini önlemek amacıyla ulusal bir programa ve bir eylem pla-nına ihtiyaç duyulmuş, “Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Politika ve Program Çerçevesi” ha-zırlanmıştır. Bu kapsamda 2005 yılından itibaren Ba-kanlığımız ve ilgili kurum ve kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları çocuk işçiliği ile mücadele etmekte, yürü-tülen projeler ve işbirliği ile konu hakkında duyarlılık artmaktadır.

121 MAYIS 2013

Page 122: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Canavan Genlerimizde, Umut Ellerinizde!..

122

Page 123: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Canavan Nedir? Canavan hastalığını daha önce duydunuz mu? Dün-yada 7.000’in üzerinde ender hastalık olduğunu ve bu hastalıklardan birinin de genetik ve ölümcül Canavan Sendromu olduğunu biliyor muydunuz? Canavan (Türkçe okunuşu kanavan), beyni etkileyen progresif yani ilerleyen, genetik ve ender bir hastalık-tır. Bu hastalığın etkisi, beyinde salgılanan miyelin adı verilen bir enzimin üretimini durdurur ve santral sinir sistemini tahrip eder.Canavan hastalığı ile dünyaya gelmiş bebekler, yutkun-ma, yeme, görme, duyma oturma, konuşma ve ayakta durma gibi hayati fonksiyonlarının hiçbirisini yerine getiremezler. Yaşam boyunca “Anne-Baba” kelimelerini dahi hece-leyemeyen Canavan Hastaları, hayatlarını ilk 3 ila 10 yıl arasında kaybetmektedirler. Bu süre zarfında görme yeteneklerini kaybederek, kısacık ömürleri karanlığa gömülmekte, değişiklik gösteren kasılmalar ve nöbet-ler geçirerek yaşam savaşlarını sürdürmektedirler. Bu hastalıkla edindikleri diğer zayıfl ık, bağışıklık sistem-lerinin sınır seviyede güçsüz olmasıdır. Çoğu Canavan hastası bebek, hayatının ilk aylarında akciğer enfeksi-yonu (pnömoni) nedeni ile kaybedilmektedir.Belirtileri:Zayıf baş ve boyun kontrolü, desteksiz oturamama, konvülziyon (kasılma), hipotoni (kas gerginliği), optik atrofi (görme kaybı), maksosefali (başın normal sınır-lardan büyük olması), mental reterdasyon (zeka geri-liği)Teşhis:Canavan hastalığı idrardan atılan örneklerde N-Asetil Aspartik düzeylerinin kontrolü, Manyetik Rezonans

(MR) ve MR Spektrometre ile teşhis edilebilir.Tedavi:Bilinen herhangi bir tedavisi olmayan Canavan Has-talığına ilişkin araştırmalar devam etmektedir. Gen terapisi, Lityum terapisi gibi çeşitli çalışmalar deneme aşamasında hızla sürdürülmektedir.  Amerika’da New Jersey Üniversite Hastanesinde, Hücre ve Gen Terapi Merkezi Sorumlusu Dr. Paola Leone, bu çalışmaların liderliğini yapmakta ve gün geçtikçe yeni deneyimler kazanarak terapi şansı beklemekte olan anne ve babala-ra ışık tutmaktadır. Astronomik rakamlarla ifade edilen Gen Terapisi alabilen Canavan hastalarında görme, algı konusunda ciddi ilerlemeler farkedilmektedir.Hastalığın bilinen bir tedavisi olmadığı için nörolo-ji yakın takibini gerektirmektedir. Canavan hastaları Türkiye’de Pediatrik Nöroloji Anabilim Dalı olan has-tanelerin kontrolüne girebilirler. Kasılma ve nöbetlerle eşlik eden bu hastalığın profesyonellerle birlikte takip edilmesinde büyük fayda vardır.Tedavi Süreci, Tıbbi Malzeme ve Ekipman DesteğiCanavan hastası ‘yenik’ bebekler, kısa hayatlarını çeşitli cihazlar ve tıbbi sarf malzemeleri olmadan geçiremez-ler. Onların yutamadıkları tükürüklerini vakumlayacak aspiratörlere; ciğerlerine kaçan tükürükleri, öksürme ile yukarı itecek vest cihazına; ayakta durmalarını sağ-layacak standerlara; oturabilmelerini sağlayacak özel yapım sandalyelere; banyo yapmalarını kolaylaştıracak özel yapım banyo setlerine ihtiyaçları vardır. Çoğun-luğu mideden beslenen Canavan hastası çocuklar için gün içinde sürekli maske, eldiven, enjektör, ağız bakım çubuğu, sondalar, hortumlar ve daha pek çok tıbbi sarf malzemesi kullanılır. En küçük enfeksiyona dahi tahammülü olmayan, sınır seviyede güçsüz bağışıklık sistemleri nedeniyle sık sık

Gökben ATEŞ Yönetim Kurulu

Başkan Yardımcısı

Sarp’ın Umudu Derneği ve Canavan Hastalığı

123 MAYIS 2013

YAKIN PLAN

Page 124: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

ateşlenen ve akciğer enfeksiyonları geçiren bu bebek-ler için evde özel hemşire eşliğinde özel bakım hayati önem taşır. Sürekli yatar pozisyondaki bu ağır engelli bebekler, kasılmalar ve nöbetler nedeniyle ilerleyen dönemlerde ağır skolyoza (kemik eğriliği) maruz kalırlar. Bu neden-le, fizyoterapi eğitimi günlük yaşamlarının vazgeçilme-zidir.Sarp’ın Umudu Derneği Hakkında4 yıl önce dünyaya gelmiş, Sarp ve Doruk ikizlerden Sarp’a, Canavan hastalığı teşhisi konduğu günden iti-baren o ve ailesi bu çok nadir görülen hastalık ile bir mücadeleye girişti. Sarp, bir taraftan sürekli geçirdiği akciğer enfeksiyonla-rı ile büyük bir hayat mücadelesi verirken, diğer taraf-tan  düşmeden ayakta durabilmenin, yardımlaşmanın ve paylaşmanın önemini öğretebilecek kadar büyük bir misyonla dünyaya geldiğini anlatmaya çalıştı aile-sine.

Sarp’ın hastalığının umut yolculuğuna dair hikayeyi, annesi Bihter Saraçoğlu’nun kendi sözleriyle anlatalım:

"Oğlum doğduktan sonra, Amerika ve Avrupa ülkele-rinden edindiğimiz, dayanışma görgüsünü ilerletmek ve genlerine UMUT kazınmış olan Sarp bebeğin, hayatını kolaylaştıran tüm malzeme ve cihazları diğer bebeklere de sağlayabilmek.... Biz sevgili oğlumuzun hayatı için yapa-bileceğimiz tek şey olan KOLAYLAŞTIRMAK konusunu, bir takım Amerikan fonları ile tamamlamış olsak da, içi-mizdeki UMUT, ülkemizde yaşayan diğer bebeklere de bu kolaylığı sağlayabileceğimize inandırdı, yüreklendirdi bizi... “Sarp’ın Umudu Genetik Hastalıklı Çocuklar

Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği” ni kurduk. Son zamanlarda bir çok ulusal televizyon kanalı ve gaze-tede yerini aldı Canavan. 06.11.2012 tarihinde; merkezi Ankara'da bulunan "Sarp'ın Umudu Derneği” başta Canavan olmak üzere, genetik hastalıklarla dünyaya gel-miş ve bu nedenle, yaşamlarını ağır engelli olarak sürdür-mek zorunda olan çocukların ve/veya sağlıklı doğmasına rağmen sonradan herhangi bir nedenle engelli olan çocuk-ların; yurt içi ve yurt dışındaki teşhis, tedavi giderleri, tıbbi cihaz, tekerlekli sandalye ve sair tüm cihaz ve sarf malzeme ve ihtiyaçları; psikolojik destek, rehabilitasyon ve diğer tüm ihtiyaçlarında, ayni, nakdi her türlü maddi ve manevi yardımda bulunmak amacıyla kuruldu...

Sarp’ın Umudu Derneği,   ender rastlanan ve genetik nedenlere bağlı Canavan hastalığı hakkında toplumu bilinçlendirmek ve  engelliler ile ilgili mevzuat deği-şikliklerinin yapılması ile ilgili görüş ve önerilerde bu-lunmak gibi amaçlara da hizmet ediyor. Halihazırdaki mevzuat ve buna bağlı olarak özellikle hastaneler başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlardaki uygulama-ların, ağır engelliler yararına pozitif ayrımcılık esas tu-tularak yeniden düzenlenmesi Derneğin öncelikli çalış-maları arasında yer alıyor.

Bu konuda www.sarpinumudu.org.tr adresindeki Der-nek web sitesinde de yer alan BİR ANNENİN MEK-TUBU’’ başlıklı yazıda, Canavan hastası bir bebeğin annesi şöyle sesleniyor :

Canımdan kıymetli yavrum, mis kokulu bebeğim Cana-van hastası. O, genlerinde bu ölümcül hastalıkla birlikte dünyaya gözlerini açtı. Evet açtı ama, o güzel, ışıl ışıl ko-caman gözleri bir süre sonra, dünyanın güzelliklerini gö-remeyecek. Bana asla “anne’’ diyemeyecek. Hiç bir oyun-cakla oynayamayacak ve yürüyüp koşamayacak, bisiklete falan binemeyecek... Biliyorum.

Hastalığını kabullendim.Teşhisin konulması epey zaman aldı, yavrumun başını neden tutamadığını, normal be-beklerin verdiği tepkileri neden vermediğini anlamak epey zaman aldı ama bunu da kabullendim.

Sonra sıra, tedavisi mümkün olmayan Canavan hastalı-ğının evladıma yaşattığı sıkıntıları hafifl etmeye geldi.

Onun başını rahatça tutmasını sağlayacak bir boyunluk almak istedim. Ciğerlerine kaçan tükürükleri yüzün-den sürekli zatürre olmasını engellemek için Vest cihazı istedim. Biriken balgamını atabilmesini sağlamak için Aspiratör istedim. Nefes almayı unuttuğu için kanında düşen oksijeni çoğaltacak Oksijen Konsantratörü istedim. Sürekli yatar pozisyonda olmaması için evde onu bizim-

YAKIN PLAN

124

Page 125: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

le bir arada tutacak, bel ve boyun destekli bir oturma sistemi (Seating System) is-tedim. Sonra tüm organla-rını sağlıklı insanların or-ganlarının olduğu yerlerde tutabilmek için bir ayakta durma sistemi (Stander) is-tedim. Böylece kemikleri ve omurgası da eğrilmeyecekti. Zayıf kaslarını çalıştırıp kuvvetlendirecek fizyoterapi eğitimi istedim.Hangi anne istemez?   Bü-tün bunları çocuğum için istedim ben... Her anne-nin evladı için istediği iyi bir eğitim ve iyi bir hayat istedim onun için sadece... Tüm bu cihazlar evimde olduğu sürece, çocuğumun has-talığı yüzünden yaşadığı sorunları büyük ölçüde azaltma şansım var var da, bu cihazların bedellerini karşılama şansım yok.O zaman devletim çocuğuma sahip çıkacaktır mutlaka diye düşündüm. Ama öğrendim ki devlet belli bazı cihaz-ların bedellerinin sadece bir kısmını karşılıyor; bir kıs-mı ise Türkiye’de dahi yok. Üstelik alabileceklerimiz için RAPOR çıkartmamız gerekiyor.Rapor alabilmek için önce Çocuk Nöroloji kliniği olan bir hastaneden randevu almak gerekiyormuş. Randevuyu bize 2 ay sonra verebildiler. En erken 1 buçuk ay sonraya alabildik. Oradaki muayene iki dakika sürdü ve sonra Göz, KBB, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Psikiyatri, Pediatri ve Genel Cerrahi’de de muayene olmamız gere-kiyordu. Hepsinden alabileceğimiz randevular ve muaye-neler bittikten sonra raporumuza ulaşabileceğimizi öğren-dik. Yani evladım için alabileceğim eğitim ve cihazlara devlet katkısını sağlayabilmem için ortalama 4 ay gibi bir süreyi hastanelerde geçirmem gerekiyordu.Bağışıklık sistemi sıfır noktasında olan, en ufak bir en-feksiyonun ölümcül bir sonuç yaratabileceği evladımı, 4 ay boyunca tam 7 kez hastane ortamına götürmem; baş ve boyun destekli bir pusetimiz olmadığı için kucağımda taşıyarak evladımı, bulunduğumuz ilçeden değişik vasıta-larla hastaneye sürekli gidip gelmem gerekiyordu..Bu arada ben sürekli düşünüyordum: Tüm bu randevular benim çocuğum gibi olan çocuklara aynı güne ya da arka arkaya 2 güne verilemez miydi? O rapor iki gün içinde imzalanamaz mıydı? Çocuğumun hastalığı ve seyri bu

kadar açıkça belliyken tekrar tekrar her sene aynı çileyi yaşayarak hastaneye gidip rapor almak zorunda bırakıl-mamız adil miydi?Çocuğumun hastalığı yüzünden bu kadar derin bir ma-nevi yıkım içindeyken; tamamen “anne olma’’ hasletiy-le, evladım için istediğim güzel şeylere sahip olabilmem neden bu kadar zorlaştırılıyor ve hastane yollarında hem maddi hem manevi olarak bir kez daha neden yıkıyorlar-dı beni?Yaşadıklarımda bir yanlışlık var. Böyle olmamalı. Bu ka-dar zor olmamalı. Zaten zor olan hayatımıza böylesine ağırlıklar yüklenmemeli... Canavan hastaları ve böyle ağır süreğen hastalıklarla mücadele eden ailelere rapor ve malzeme edinimi konusunda kolaylıklar getirilmeli. Bi-raz olsun hayata daha rahat bakabilmemizin sağlanması inanın çok zor değil..Çocuğumun hastalığının tanı ve teşhisi belli. Sonraki sü-reçte almamız gereken rapor için bize öncelik tanınsın. 7 ayrı poliklinikten  bize sırayla ardı ardına  sevk verilsin ve hiç olmazsa ikinci gün raporumuzu alarak evimize dö-nebilelim... Raporumuz için hastaneye her sene değil, 2 yılda bir değil, 5 yılda bir gidelim. Fizyoterapi olmazsa olmazımız. Haftada 2 gün kaslarının gelişimi için yeterli değil. En az 5 gün olsun..Bana öyle geliyor ki, bu düzenlemeleri yapmak, bizim ya-şadığımız hayatı yaşamaktan daha kolay olmalı... Evla-dımı çok seviyorum. Onun rahatça alacağı bir nefes için, benim içim titrerken; sizin yüreklerinizin biraz olsun ısı-nacağını umut ediyorum.Dernek yöneticileri mevcut durumu şöyle açıklıyor: “Ülkemizde çeşitli nedenlerle ve çeşitli engellilik derece-

125 MAYIS 2013

Page 126: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

lerinde olmak üzere 8,5 milyon engelli nüfusu olduğu bir gerçektir. Bu nüfusun yaklaşık 2 milyonu ağır engelli ola-rak nitelendirilen % 80’in üzerinde engel derecesine sahip ve süreğen hastalıklı, yani tedavisi olmayan ve ağır fonk-siyon kayıpları nedeni ile bakımı için başkasına muhtaç bebek ve çocuklardır. Özellikle tedavisi olmayan, ender ve genetik hastalıklar nedeniyle evlerinde yataklarına ve çeşitli cihazlara bağlı yaşayan çocuklarımız için, şimdiye dek yapılan çalışmalar ve girişimler ne yazık ki oldukça kısır kalmış; özellikle Canavan hastalığı ile ilgili, bugüne dek ülkemizde hiçbir girişimde bulunulmamıştır. Öyle ki, sağlık sektörü çalışanlarının dahi ilk kez duyduk-ları Canavan hastalığı gibi ilerleyen ve şimdilik tedavisi olmayan bu hastalıkla uğraşan aileler dahi ne yapmaları gerektiğini tam olarak bilmemektedirler. Derneğimiz, hem hasta yakınlarına, sağlık sektörüne ve topluma Canavan gibi ender ve genetik hastalıklar hak-kında detaylı bilgi verebilmek; hem bu hastalıklar nede-niyle maddi ve manevi büyük bir yükün altında kalmış ailelere destek vererek onlarla yardımlaşmak ve dayanış-mak; hem de halihazırdaki mevzuatta çocuklarımız ve aileleri lehine iyileştirmeler yapılmasını sağlamak amaç-larına hizmet etmektedir.’’Sarp’ın Umudu Derneğinin Faaliyetleri Kurulduğu Kasım 2012 tarihinden bugüne dek, derne-ğe başvuran 22’si Canavan hastası, 32 genetik hastalık-lı ve ağır engelli çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak için çırpınan Sarp’ın Umudu Derneği; halihazırdaki yasal mevzuattaki eksikler ve bebeklerin ihtiyaçları konusu da başta Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güven-lik Bakanlığı olmak üzere, AKP Engelliler Koordinas-yon Merkezi ve çeşitli kurumlarla görüşmelerini devam ettiriyor.Türkiye’de ilk kez, genetik ve ender hastalıkların farkın-

dalığını sağlayabilmek adına, Dünya Ender Hastalık-lar günü olan 28 Şubat 2013'de, tüm Türkiye çapında "Mavi Kot Giy Mavi Kurdele Tak” etkinliğini gerçekleş-tirerek bir ilke imza atıldı. Bu etkinlik, on beş ilde pek çok kamu kuruluşu, AVM ve özel kurum ve kuruluş-larda, yazılı ve görsel medya desteği ile oldukça büyük ilgiyle gerçekleştirildi. Bu sayede yaklaşık 30.000 adet kurdele dağıtılarak toplumsal farkındalığı oluşturma amacını gerçekleştirme yolunda önemli bir mesafe kay-dedildi. Dernek ayrıca kendilerine ulaşan tıbbi sarf malzeme yardımlarını, ihtiyaç sahibi ailelere göndererek, bu ai-lelerin, aylık ortalama Beşyüz Türk Lirası civarındaki tıbbi sarf giderlerine bir nebze olsun katkıda bulunma-ya çalışıyor.Çeşitli mikro projelerini hayata geçiren Sarp’ın Umudu Derneği, "Ekipman Değişim Projesi” sayesinde artık ih-tiyaç duyulmayan tıbbi cihaz ve ekipmanları atıl halde bırakmak yerine, ihtiyaç sahibi diğer çocuklarla buluş-turuyor. Proje kapsamında bir çocuğa dinamik oturma sistemi, bir başka Canavan hastası çocuğa da aspiratör ulaştırmayı başaran dernek yetkilileri, makro projeleri konusunda da AB Hibe Fonlarından destek istediklerini belirtiyorlar.Derneğin bugüne kadar gerçekleştirdiği tüm faaliyet-lere; www.sarpinumudu.org.tr adresinden ulaşılabilir.Son Sözler : Sarp’ın Umudu Derneği, başta Canavan hastası ve bu nedenle, kısa yaşamlarını ağır engelli olarak geçirmek zorunda olan bebeklerin ailelerinin üzerindeki ekono-mik sıkıntıları hafifl eterek; onların, bebeklerine endişe-siz, kaygısız sadece sevgilerini verebilmeleri için gerekli her türlü girişimde bulunmaya devam ediyor. Dernek yetkilileri projelerinin kapsamı ve sponsor ara-yışları konusunda şu bilgileri veriyor : "Çocuklarımızın olmazsa olmaz aylık giderlerinden ilk kalemi fizyoterapi eğitimi olarak görmekteyiz. Çünkü sağlıklı çocuklar nasıl haftada 5 gün okulda eğitim alı-yorlarsa, bizim çocuklarımızın da öncelikle beden eğitim-lerini sağlayabilmek, ilerde oluşabilecek skolyoz, kas ve iç organ hasarları gibi ağır riskleri bertaraf edebilmek için fizyoterapi almaları büyük önem taşıyor. Halihazırdaki mevzuat bu çocukların haftada sadece 2 saat ve rehabi-litasyon merkezlerinde FTR almalarına müsaade ediyor. Oysa bağışıklık sistemleri sınır seviyede güçsüz olan ço-cukların evlerinden annelerinin kucağında, çeşitli vasıta-larla ve sadece haftada 2 saat rehabilitasyon merkezlerine

YAKIN PLAN

126

Page 127: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

giderek bu eğitimi almaları, zaten zor olan hayatlarını güçleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Çoğu aile, sık sık ateşlenen ve en basit grip virüsünü bile ancak hastane ortamında atlatmaya çalışan çocuklarını rehabilitasyon merkezlerine götürmektense, FTR eğitimi almaktan vaz-geçiyor. Oysa bu çocukların en az haftada 3 gün evlerinde fizyoterapi almaları şart !İkinci en önemli konumuz, özellikle mideden beslenen ve traekostomili bebeklerimizin, aylık sarf malzemeleri ko-nusu. Çocuklarımız sağ olduğu müddetçe her ay, gastros-tomi butonu tüpü, hortumu, sterilizasyon için gerekli dis-tile su, steril spanch, izotonik sıvılar, enjektörler, kateter-ler, beslenme poşetleri, ayrıca traekostomi kanülleri, aspi-ratör sondaları, mama setleri, maske, eldiven, ağız bakım çubuğu, mama ve bebek bezi gibi kalemlerden oluşan ve ailelerin maddi anlamda sürekli olarak gider kaleminde bulunan malzemeler bunlar. Çok basit bir örnek vermek gerekirse, mideden 60cc'lik çam uçlu enjektörle beslenen çocuklarımız var. Bu enjektörlerin tanesi 5 TL. Günde 35 TL sadece bu enjektör için harcanıyor. Ayrıca 5 ve 10 cc'lik enjektörlerle de ilaçlar yine mideden veriliyor. Ai-lelerimiz ekonomik olmak adına bu enjektörleri yıkayıp tekrar tekrar kullanıyor. Oysa en küçük bir bakterinin o minik bedenlere vereceği hasarı tahmin etmek hiç de zor değil. Ne yazık ki bir kerelik bir yardım, ailenin biraz nefes al-masına yarasa da, süreklilik arz etmeyen her yardım gibi yetersiz kalıyor.Üçüncü önemli konu cihaz ve ekipmanlar. Dinamik oturma sistemi; ayakta durma cihazı olarak isimlendi-rilen stander cihazı; taşınabilir aspiratör cihazları; taşı-nabilir oksijen konsantratörü; ancak yurt dışından temin edilebilecek, yutkunma fonksiyonunu yitirmiş ve bu ne-denle akciğerlerine kaçan tükürükleri öksürterek yukarı atan olarak kabaca tanımlayabileceğimiz Vest cihazı, banyo setleri, boyunluk ve el ayak splintleri gibi cihaz ve ekipmanlara devlet desteği ya hiç yok, ya da çok az. Oysa bu cihazlar olmadan yatağa bağlı ve yok sayılan bu çocukların daha konforlu yaşama şansları da ellerinden alınmış oluyor. Her biri gerçekten çok pahalı olan bu ci-haz ve ekipmanları edinebilmek için ise tek yol bunları sponse edebilecek kaynak bulabilmek.Son olarak özellikle tüm günlerini çaresizce çocuklarına adamış annelerimizin psikolojik olarak müthiş bir yıkım içinde hayatlarına devam etmeye çalışmaları konusu var. Biz, annelerimiz için ayda iki kez onları evlerinde ziya-ret ederek hiç olmazsa yarım saat onlara psikolojik destek verebilecek gönüllü psikolog ve psikiyatr arayışındayız. Önceliğimiz hasta çocuklarımızın anneleri elbette ancak

evde varsa sağlıklı kardeşlere de bu psikolojik desteği ver-mek istiyoruz. Çünkü anneler genel olarak geleceğe “Ben ölürsem ona kim bakar?’’ ; sağlıklı kardeşler de “Anneme babama bir şey olursa kardeşimin yükü bana mı kala-cak?’’ endişesi ile sağlıksız bir şekilde hayatlarına devam etmekteler.Görüyorsunuz ki oldukça ağır bir sorumluluğun altında-yız. Ancak, biliyoruz ki bugüne kadar evlerinden dışarı çıkamadıkları, yatağa ve cihazlara bağlı kaldıkları için görmezden gelinen, ömürleri kısa olduğu için yok sayılan bebeklerimizi hiç olmazsa iyi ve özenli bir bakımla çok daha uzun süre hak ettikleri konforda yaşatmamız müm-kün. Ayrıca zaten hasta bir çocuğun ebeveyni olarak, ma-nevi sıkıntılar içinde boğulan ailelerin üzerindeki maddi yükü de biraz olsun kaldırmakla, onlara evlatlarına sa-dece sevgilerini verebilme imkanı tanımak da mümkün...Hatta evdeki sağlıklı kardeşlerin eğitim ve yaşam olanak-larını iyileştirerek onlara daha iyi bir gelecek sağlamak da mümkün. Sadece gerçekten özveri ile çalışmamız ve imkanı olanlara ulaşabilmemiz gerekiyor.”Projelerini hayata geçirebilmek için kaynak arayışında olan Dernek yetkilileri, “Canavan hastalığı ve benzeri genetik hastalıkla dünyaya gelen bebekler için günümüz-de destek tedavisi vermek dışında yapılabilecek tıbbi bir müdahele yoktur. Ailelerinin yapabileceği tek şey, bebek-lerinin zorlu hayatlarını cihaz ve ekipmanlar yardımı ile olabildiğince kolaylaştırmaktır.Sarp, kendisi ve diğer engelli çocuklar için, Sarp’ın Umu-du  Derneği  aracılığı ile, yaşamak için UMUT arıyor..Lütfen umutlarından biri de siz olun!’’ diyerek, yardım severleri www.sarpinumudu.org.tr adresine ve umut olmaya çağırıyor.

127 MAYIS 2013

Page 128: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Sosyal Sorumluluk Nedir?

Tüm bireylerin ve yönetimlerin, içinde yaşadıkları top-lumun yaşam kalitesini iyileştirmek için, kendi çalı-şanları ve onların aileleri, yerel halk ve bütün toplumla birlikte sürdürülebilir bir dünya için ekonomik, çevre-sel, kültürel ve sosyal gelişmeye destek verme sorumlu-luğudur.

Kamu, özel sektör ve sivil toplumun bir amaç etrafında toparlanarak ortak yaşama yönlenmeleridir.

Sosyal sorumluluk; kamu, özel sektör ve sivil toplumun bir amaç etrafında toparlanarak, ortak yaşama yönlen-meleridir.

Kurumsal Sosyal Sorumluluk Nedir?

Kurum ve kuruluşların toplumun sosyal, çevresel ve ekonomik kaygılarını, kendi istekleriyle faaliyetlerinin ve paydaşlarıyla ilişkilerinin bir parçası haline getirmesi ve tüm paydaşlarına ve topluma karşı etik ve sorumlu davranması, bu yönde kararlar alması ve uygulamasıdır.

Toplumsal Sorumluluk Nedir?

Toplumsal sorumluluk, her yaştan bireyin, güvenli ya-şamak için sorumluluk alması demektir.

Gıda Üretiminin Ahlaki ve Yasal Sorumlulukları; Bütün tüketiciler güvenli ve sağlıklı gıdalar almak ister. Gıda endüstrisinin bu ihtiyacı karşılayacak şekilde üre-tim yapması ahlaki yasal sorumluluk/zorunluluktur. Yasalarda bu ihtiyacın yerine getirilmesini sağlamak ve kontrol etmek üzere çeşitli düzenlemeler yapılmıştır.

Bu kapsamda; birçok kuruluş TS EN ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi, TS EN ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, TS EN ISO 22002-1 Ön Gereksinim Programları, FSSC Belgelendirme, Ürün Belgelendir-me, Helal Ürün / Hizmet Belgelendirme, Organik Ta-rım Üretim Belgelendirme, Global GAB Belgelendir-me vb. sistemleri kurarak sağlıklı, kaliteli, güvenilir ve dini inanç beklentilerine cevap veren bir veya bir çok yönetim sitemleri ve ürün belgelendirme gerçekleştire-rek kendi üzerlerine düşen sorumlulukları karşılamak-tadırlar.

Her bireyin gelişmesini tamamlayabilmesi, yaşamını sürdürebilmesi için beslenmeye ihtiyacı vardır. Beslen-me işlevini sağlayan maddeler; işlenmiş ve doğal halde-ki hayvansal, bitkisel, sentetik kökenli ve GDO’lu ye-nebilir ve içilebilir karakterli maddeler, yani gıdalardır.

Gıda Üretim Süreçlerindeki Sosyal Sorumluluk

Muzaff er ÖZEN TSE Uzman

YAKIN PLAN

128

Page 129: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Günümüzde toplumların en büyük gereksinimi, sağ-lıklı gıda maddeleri temin edebilmektir. Dünya nü-fusunun hızla artması, gelişen teknolojiye bağlı çevre kirliliği, ekonomik güçsüzlük ve eğitim yetersizliği beslenme sorunlarını derinleştirmekte ve güvenli gıda teminini zorlaştırmaktadır.

Gıda sanayi, insan sağlığı için oynadığı önemli rol ne-deniyle ‘Kurumsal Sosyal Sorumluluk’ uygulamaları için en önemli sektörlerden biridir. Bunun için birçok neden vardır. Nüfus artışı ve doğal kaynakların kısıtlı-lığı bu sebeplerden bir kaçıdır. 2020 yılına kadar dün-ya nüfusunun 6 milyardan 7.5 milyara çıkması bek-lenmektedir. Aynı zamanda tarımsal kullanım alanları ve hali hazırda bulunan su kaynaklarının azalmasına doğru gidiş hızlanmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda gıda sanayi, daha az kaynakla daha çok insanı doyurma zorunluluğuyla karşı karşıya gelecektir.

Yeterli gıda üretilebilmesi için tüm zincirde yer alan paydaşlar kendi üzerlerine düşen görevleri yapmak zo-rundadırlar. Bu paydaşlar en az şunlardan oluşmalıdır.

-Birincil üretim,

-Tedarikçi kuruluşlar,

-Üretici kuruluşları,

-Depolama ve nakliye kuruluşları,-Satış yapan kuruluşlar -Tüketiciler vb. Bu paydaşların hepsi tüketicilerin sosyal sorumlu-luk kapsamında beklentilerini karşılamak zorunda-dırlar. Tüketicilerin bu paydaşlardan beklediği sos-yal sorumluluklar nelerdir?

1-Çevresel Faktörlere Duyarlılık;

Tarımsal üretim sırasında ortaya çıkabilen çevresel kir-lilik şunlardır.

-Pestisit kirliliği,-Nitrat kirliliği,-Hayvan atıkları,-Toprak erozyonu,-Tuzluluk,-Tarım topraklarının amaç dışı kullanımı,-Arazi kullanım şekillerinde değişme vb.Birincil üreticiler sosyal sorumluluk çerçevesinde; tü-keticilerin doğal çevreye duyarlı olma isteklerini kar-şılamak için; tarım - çevre -ekonomi etkileşimi, aileye dayalı tarımsal yapının sağladığı avantajlar kullanıla-rak, çevre dostu tarım geliştirilebilir.

Sosyal Sorumluluk Alanında Tüketici Beklentileri

Birincil Beklenti İkincil Beklenti

1-Çevresel faktörlere duyarlılık Doğal çevreye duyarlı olmaKültürel değerlere uygun davranmaYasalara uygun davranmaStandartlara uygun davranmaÇalışanlara karşı sorumluluk

2-Gönüllülük esasına dayanan sorumluluklar Toplumsal hayırseverlikKâr amacı gütmeyen sosyal sorumlulukYasaların ötesinde sosyal sorumluluk

3-Ürün ile ilgili verilen bilginin niteliği Doğru bilgilendirmeEksiksiz bilgilendirme Anlaşılır bilgilendirme

4-İşletmelerin sosyal sorumluluk konusundaki eği-tici rolü

Sosyal sorumluluk konusunda tüketicileri eğitmeSosyal sorumluluk konusunda dağıtıcıları eğitmeSosyal sorumluluk konusunda tedarikçileri eğitmeTüketimi özendirmeme

5-Ürüne ilişkin sorumluluklar Sağlıklı ürünÜrün ya da atığının yarattığı maddi/manevi zararın telafisiÜrüne ve kullanımına ilişkin güvenlikÜrün ile ilgili ülkeler arasında çifte standart uygulamama

129 MAYIS 2013

Page 130: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Çevre dostu bir tarım geliştirmek için, modern girdile-rin kullanımını azaltmak yerine, bunları kontrol etmek ve yanlış kullanımını önlemek daha fazla önem taşı-maktadır. Bu konuda birçok birincil üreticiler; Global GAB, Organik Tarım uygulamalarına geçerek ve/veya TS EN ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi kurarak çevreye daha az zarar vererek daha fazla miktarda ürün üretme yoluna gitmektedirler.

Global GAB; tarımsal üretim uygulamasının esas ama-cı; kimyasal girdilerin kullanımını azaltarak ve hayvan sağlığına olduğu kadar insan sağlığı ve güvenliğine yö-nelik de sorumluluk sahibi bir yaklaşım benimseyerek, çiftlik işlerinin çevreye zararlı etkilerini en aza indirge-me yoluyla çiftlikte besin maddelerinin nasıl üretildi-ği konusunda tüketicilerin endişelerini gidermek için tasarlanmıştır.

Böylece; üretim verimini yükselten,

-Üretimleri esnasında çevreye ve doğal dengeye zarar verilmeyen, -Doğal kaynakların kullanımını optimize eden, -Geleneksel tarım yöntemleri ile mevcut en iyi tekno-lojiyi kombine eden, -Yasal şartlara uygun olarak üretilen, -Üreticilerin, yerel halkın ve toplumun yaşam kalitesini yükselten ve-Üretimde görev alan kişilerin sağlık ve güvenliklerinin sağlanması için gerekli tüm tedbirler alınmıştır.Organik Tarım; tarımsal üretimde artan kimyasal güb-re ve ilaç kullanımının doğa ve insan sağlığı üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin ve ticari problemlerin aşıl-masında bir alternatif yöntem olarak doğmuştur.

Böylece; gelecek nesilleri korumak, toprak erozyonunu önlemek, su kalitesini korumak, enerji tasarrufu sağla-mak, kimyasal ilaç kalıntılarından arındırmak, tarım çalışanlarını korumak, dar gelirli çiftçilerin gelir dü-zeylerini yükseltmek, ekonomik üretimi hedefl emek, biyolojik çeşitliliği sağlamak, üretimde daha zengin bir aroma yaratmaktır.

Bazı tüketicilerin, klasik tarım, Global GAB ve Orga-nik tarım üretim metotları uygulanmasından dolayı üretilen tarım ürünlerin miktarının azaldığını belirt-mektedir. Bu nedenle dünyada yaşayan insanların ye-teri miktarda gıdaya ulaşamadıkları veya üretilen ürün-

lerin fiyatlarının çok yüksek olmasından dolayı yeteri kadar gıda tüketemeyen ve/veya sağlıklı beslenemeyen insanların çoğaldığını bu nedenle alternatif yöntemle-rin ortaya konulması talepleri gelmeye başlamıştır. Bu nedenle bazı birincil üreticiler GDO’lu ürünler üre-terek bu talepleri karşılayarak sosyal sorumluluklarını yerine getirdiklerini söylemektedirler.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO); bi-yoteknolojik yöntemlerle canlıların sahip olduğu gen dizilimleriyle oynanarak, mevcut özelliklerinin değişti-rilmesi veya canlılara yeni özellikler kazandırılması ile elde edilen organizmalara verilen isimdir.

a. Genetiği değiştirilmiş organizmalar hakkındaki olumlu görüşler;

-Daha fazla üretim yolunu açacağı,

-Besinlerin besleyici değerini artırarak dünyanın birçok yerindeki açlık sorununa ve kötü beslenmeye çözüm getireceği,

-Bazı besinlerin alerjik özelliklerinin ortadan kaldırıla-cağı,

-Besinlere eklenecek öğelerle hastalıklara karşı kolayca bağışıklık sağlanacağı,

-Üretim maliyetlerinin düşürülerek toplumda birçok kesimin besine kolayca ulaşabilmesinin sağlanacağı şeklindedir.

b. Genetiği değiştirilmiş organizmalar hakkındaki olumsuz görüşler:

- Gen teknolojisi ile üretilen besinlerin, toplumda gö-rülen alerjik reaksiyonları artıracağı,

-Zararlı etkileri olabileceği,

YAKIN PLAN

130

Page 131: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

-Antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaların kısa sü-rede gelişeceği, ekolojik açıdan zaman içinde dünyada-ki genetik çeşitliliği azaltacağı,

-Ekonomik açıdan dışa bağımlılığı da artıracağı ve özellikle küçük çiftçilerin bundan zarar göreceğini ileri sürmektedirler.

İkincil Üreticiler; ikincil üreticiler TS EN ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemini kurarak tüm süreçleri kont-rol ederek kullanılan kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamak ve kirleticileri kaynağında azaltarak kirlen-meği azaltarak kendi üzerlerine düşen çevre sosyal so-rumluluklarını karşılamaktadırlar.

Hem birincil üreticiler ve hem de ikincil üreticiler veya tüm süreçteki paydaşlar çalışanlara karşı sorumluluk çerçevesinde yasal şartlarda izin verilen yaş grubuna ait olan personel çalıştırmaktadırlar. Çalışan personelin çalışma iş sağlığı ve iş güvenliği kapsamında zarar gör-memesi için kuruluşlar sosyal sorumluluk kapsamın-da TS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi uygulayarak kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmektedirler.

2-Gönüllülük Esasına Dayanan Sorumluluklar;

Kuruluşlar hem kendi çalışanlarına hem de çevreye veya topluma karşı sorumlukları etkin bir şekilde yeri-ne getirmek için SR 10 standardını uygulayarak kendi üzerlerine düşen sorumluluklarını sistematik olarak ye-rine getirmektedirler.

Bu standartla;-İnsan kaynaklarına yatırım,-İş görenlerin moral ve motivasyonlarında artış,-Yatırımcıların ve tüketicilerin şirkete olan güven artışı,

-Tedarikçilerin yakından denetlenilmesi ile ürün kalite-sinde ve yönetim performansında artış,

-Azalan iş gören devamsızlığı, iş kazaları,

-Artan örgütsel bağlılık ve iş doyumu,

-Düşen iş gücü maliyeti sağlamaktadırlar.

3-Ürün İle İlgili Verilen Bilginin Niteliği;

Süreçlerde yer alan üreticiler; TS EN ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemini kurarak tüketicilerin bil-mesi gereken, tükettikleri ürünlerle ilgili tüm bilgileri; doğru, eksiksiz ve anlaşılır bir şekilde bilmeleri sağlan-maktadır.

Kuruluş tarafından oluşturulan interaktif dış iletişim yöntemleri ile ürettikleri ürünlerle ilgili şu bilgileri vermektedirler; ürünün ismi veya benzer tanımı, bile-şimi, ürünün kimyasal/biyolojik/fiziksel özellikleri, ön görülen raf ömrü ve depolama koşulları, ambalajlama, taşıma, hazırlama, kullanma, etiketleme, dağıtım me-totları, hassas tüketici grupları vb. bilgileridir. Böylece tüketicinin hatalarından dolayı ortaya çıkabilecek tüm sorunları en az seviyeye getirerek kendi üzerine düşen bilgilendirme sorumluluğunu yerine getirmektedirler.

4-İşletmelerin Sosyal Sorumluluk Konusundaki Eğitici Rolü;

Süreçlerde yer alan kuruluşlar; TS EN ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi ve TS EN ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sisteminde yer alan sekiz temel prensiplerde yer alan; Müşteri Odaklılık, Müşteri Memnuniyeti çer-çevesinde;

-Tüketicilere doğru ve güvenli bilgileri sunmak,

-Onların ürünleri doğru tüketmelerini sağlamak ve ay-

131 MAYIS 2013

Page 132: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

rıca üretim süreçleri ile ilgili bilgiler almasını sağlamak, -Sürekli iyileştirme kapsamında onlardan gelecek olan geri besleme bilgileri ve/veya çözüm ortaklığı bilgilerini değerlendirerek karşılıklı sürekli eğitim döngüsü sağla-maktadır.

Kuruluşlar sürekli eğitim kapsamında çalışanlarında her türlü bilgi seviyesini artırarak toplumda kabul gör-müş bireyleri ortaya çıkarmaktadırlar.

Tedarikçilerle karşılıklı faydaya dayanan ilişki çerçeve-sinde; tedarikçi firmalarla bir paylaşımı, eğitim paylaşı-mı ile ilk defasında ve her zaman istenen ürünler temin edilmesi sağlanmakta, bu kuruluşun alt yapısı, çevresel şartların iyileştirilmesi, personel güvenliği, ekonomik kazanç sağlanması, istihdamın vb. artırılması ile geniş tabanlı sosyal sorumluluklarını yerine getirmektedirler.

5-Ürüne İlişkin Sorumluluklar;

Gıdaların üretim süreçleri insan sağlığını tehlikeye so-kan ve sağlığın bozulmasına neden olan birçok tehlike-ler içermektedir.

Patojen ve Toksinojen Mikroorganizmalar; Salmo-nella, Shigella, Y.enterocolitica, V.parahaemolyticus, Koagulaz pozitif stafilokoklar, B.cereus, C.perfringens, C.botulinum, L.monocytogenes, E.coli vb.

Mikotoksinler; Afl atoksin, Ochratoksin, Trichotece-nes, Zearalenon, Patulin vb.

Algler; Cyanobacteria (mavi-yeşil alg), Pyrrophyta (dinofl agellatlar) vb.

Virüsler; Hepatit A ve E, Poliovirüs, Nairovirüsler, Enteric adenovirus, Koronovirüs (SARS), Astrovirüs vb.

Bakteriyel Viruslar (Bakteriofajlar), Prionlar, Gı-dada Bulunan Parazitler,

Helmitler; Trichinella, Tenya, Protozoa; Toxoplas-ma, Giardia, Kryptosporidium, Syklospora, Entamo-eba vb.)

Gıda Bulaşanları; Tarım ilacı kalıntıları, veteriner ilaç kalıntıları, ağır metaller, çevresel organik bulaşanlar, ambalaj materyallerinden geçen kimyasallar, gıda kat-kı maddeleri, doğal toksik maddeler, gıda alerjenleri, mikotoksinler, trans yağ asitleri, radyoaktif bulaşanlar, işletme yardımcıları, N-Nitrozo bileşikleri, Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar, Piroliz Ürünleri, Akrila-

mid vb.dir.

Ambalaj Malzemelerinden Gelen Bulaşanlar; Plasti-zetler, Monomerler, Vinil klorürü, Baskı/kod mürek-kepleri, Yapışkanlar, Kurşun, Kalay vb.

Gıdaların Tağşişi; yasal mevzuatta izin verilmeyen gir-dilerin kullanılmasıdır.

Gıdaların üretim süreçlerinde iyi üretim koşullarında uygulanmaması durumunda; izin verilen seviyeler üze-rinde gıdalarda bulunabilecek mikrobiyolojik tehlike-ler, biyotoksinler, kimyasal kontaminantlar, mikotok-sinler ve gıda katkı maddeleri, gıda maddelerini, insan sağlığı için zararlı duruma getirmektedir.

Bunun sonucunda; insanlarda gıda zehirlenmesi, aler-jik reaksiyonlar, toksikolojik etki, kanser, ölüm vb. cid-di sorunlar ortaya çıkmaktadır. Toplumun bütün kat-manlarında ciddi sağlık problemlerine yol açabilmesi yanında toplumda iş veriminin düşmesine ve ekono-mik kayıplar oluşmasına da neden olabilmektedir.

Bu sorunlar nedeniyle toplumlarda sosyal, psikolojik ve ekonomik problemler ortaya çıkmaktadır. Gıdalardan kaynaklanan halk sağlığı, sosyal, psikolojik ve ekono-mik sorunların yıllık değerlendirme verilerinde olum-suz olarak sürekli arttığını görmekteyiz.

Üretilen gıdalar üretilen ülke içinde tüketildiği gibi bu ürünler dünyanın başka bölgelerine ihraç edilmekte ve bu ürünler orada tüketilmektedir. Üretilen bir üründe herhangi bir olumsuzluk ortaya çıktığında bireyleri, ai-

YAKIN PLAN

132

Page 133: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

leleri, toplumları, sektörleri, ülkenin ekonomisini belki de bu sorun tüm dünyayı etki altına alabilmektedir.

Dünyadaki tüm üreticiler ve tüketicilerin ortak bir dil-de konuşabilmesi için TS EN ISO 22000 Gıda Güven-liği Yönetim Sistemleri- Gıda Zincirindeki Tüm Kuru-luşlar İçin Şartlar veya TSE ISO / TS 22002-1 Gıda güvenliğinde önkoşul programları- Bölüm 1:Gıda imalatı standardı oluşturulmuştur. Bu standartlar ayrı ayrı sistem kurabildikleri gibi birlikte uygulanabilir bir sistem (FSSC ) oluşturabilirler.

Böylece gıda güvenliği, bütün dünyanın ilgilendiği bir konu haline gelmiştir. Gıdalar tüketildiği durumlarda insanlarda gıda kaynaklı hastalığa yol açan vejetatif patojenlerle ve diğer tehlikelerle kontamine olabilmek-tedir. Gıda sektörünün en önemli sorumluluğundan birisi de, tüketiciye sunulmadan önce gıdada olabile-cek tehlikeleri güvenli seviyelere düşürmeyi sağlayan önleyici yaklaşımları etkin hale getirerek uygulamaya alınmasını sağlayacak bir programın geliştirilmesidir.

Gıda zincirinde güvenliği ve tüm ilgili tarafl arla inte-raktif iletişimi sağlayan; yönetim sistemi, süreç kont-rol, ön gereklerin sağlanmasını ve Codex Alimentarius koşulları uygulanmasını, tehlikelerin belirlenmesini, tehlike değerlendirmesi yapılmasını, tehlikelere kar-şı gereken önlemlerin alınmasını, alınmış önlemlerin geçerli kılınmasını, doğrulanmasını, izlenmesini ve sü-rekli geliştirmeyi öngörmektedir.

Üreticiler bu standartları uygulayarak toplumsal, ku-rumsal sorumluluklarını en üst düzeyde yerine getir-mektedirler. Bu sosyal sorumlulukları yerine getirirken en az şunları sağlamaktadır:

• Muhtemel tehlikeleri önleyerek güvenilir gıda üre-tilmesi ve müşteriye ulaşmasının sağlanması,

• Ürün kayıplarının azaltılması,

• Maliyetlerin azaltılması,

• Etkin bir oto-kontrol sisteminin uygulanmasının sağlanması,

• Müşteri talebi olması,

• Ticaret kolaylığının sağlanması,

• Çevre dostluğunun geliştirilmesi vb.

Tüketicilere Düşen Sosyal Sorumluluklar;

20 Ocak 2013 yılında Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Örgütü (FAO), Çevre Programı (UNEP) ve dünyada-

ki ortakları “Düşün, Ye, Koru, Yemek İzini Bırakma” (“Th ink, Eat, Save, Reduce Your Foodprint”) adıyla bir kampanya başlattı.

Bu kampanyayla özellikle tüketiciler, perakendeciler ve ağırlama sektörü tarafından yapılan gıda israfının önüne geçilmesi hedefl eniyor. Kampanya kapsamın-da aileler, süpermarketler, otel zincirleri, okullar, spor kulüpleri ve sosyal kulüpler, özel sektör; belediye baş-kanları ve dünya liderlerinin gıda tüketiminde söz söy-leme potansiyellerinin kullanılması planlanıyor. Ayrıca tüm dünyada sürdürülebilir beslenme ve gıda güvenliği konusunda çalışanların bir araya getirilmesi için plat-formlar kurulacak ve bu platformlarda israfın önlen-mesi için basit öneriler de yer alacak.

Bu sayede dünya çapında sürdürülebilir beslenme ve gıda güvenliği konusunda bir kültür oluşturulması amaçlanıyor. Günümüz dünyasında yaklaşık 1 milyar insan, yani her yedi kişiden biri, açlıkla mücadele ediyor.

FAO tarafından yayımlanan verilere göre, dünya gene-linde her yıl üretilen gıdaların üçte biri (1 trilyon do-lar değerinde) gıda üretim ve tüketim zincirinde israf ediliyor. Gıda kayıplarının bir kısmı üretim sürecinde (hasat, işleme, dağıtım vb.) oluşurken, gıda atıkları da çoğunlukla gıda tedarik zincirinin sonunda perakende-ciler, gıda hizmeti sunan işletmeler ve tüketiciler tara-fından oluşturuluyor.

Türkiye’de açlık ise FAO’ya göre tüm nüfusun % 5’i olarak görülüyor. Gıda israfını önlemek için ülkemiz-de 2 Nisan 2013 tarih ve 28606 sayılı resmi gazete-de yer alan ‘Ekmek İsrafının Önlenmesi Kampanyası’ yürürlüğe girmiştir. Ülkemizde yapılan araştırmalarda; ülkemizde günde 6 milyon, yılda 2,1 milyar ekmeğin israf edildiği sonucu ortaya çıkmıştır. Söz konusu ek-mek israfının bugünkü parasal karşılığı; 1,5 milyar TL dir. Kampanya ile israf konusunda toplumsal duyarlılık oluşturulması, israfın üretim ve tüketim aşamalarında önlenmesi, ekmeğin uygun yöntemler ile muhafazası-nın sağlanması, bayat veya ihtiyaç fazlası ekmeğin yine insan gıdası olarak değerlendirilmesi konularında top-lumun bilinçlendirilmesi çalışmalarına katılım isten-mektedir.

Hep birlikte, bu kabul edilemez durumu tersine çevi-rebilir ve yaşamlarımızı iyileştirebiliriz. Bu konuda ol-dukça fazla hadis ve özdeyişler bulunmaktadır.

133 MAYIS 2013

Page 134: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

1. UN Chronicle 2012, Volume XI.IX No: 1&2, syf. 15-17.2. UN News Center Web Sitesi, “UN and partners launch global campaign to reduce food waste”,

http://www.un.org/apps/news/story.asp?NewsID=43975&Cr=food+security&Cr1=#.UP-mTicqbJk , 22.01.20133. FAO Web Sitesi, “SAVE FOOD: Global Initiative on Food Losses and Waste Reduction Key Findings” http://www.fao.org/save-

food/key-findings/en/ , 22.01.2013 .4. FAO Web Sitesi, “World Hunger Map” http://faostat.fao.org/site/563/default.aspx, 22.01.2013 .5. http://iibf.marmara.edu.tr/iysdosya/fakulte/iibfdergi_2007_2/2007_2_14-NAYIR-DEMIRALAY.pdf6. http://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/IIBD/article/viewFile/3771/3600

Kaynaklar:

“Komşusu açken, yatağında rahat uyuyan bizden değildir.” Hz. Muhammed (s.a.v)

“Vermek, almaktan kutsaldır.” İncil

“Açlık, insanı kötülüğe sürükler.” Vergilius

“Yeni bir yemeğin bulunuşu, insanı, yeni bir yıldızın bulunuşundan daha çok mut-lu kılar.”

“Açlığa Karşı Birleşelim!” FAO

YAKIN PLAN

134134

Page 135: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Dünyada organik tekstil üretimi, bilinçli müş-teriler, sivil toplum kuruluşlarının baskılarıy-la pestisitlerin gereğinden fazla ve yanlış kul-

lanımının çevreye ve canlı hayata zarar vermesi, üretim koşullarının insani standartların altında oluşu, gelir adaletsizliği gibi sosyal sorunlar nedeniyle gelişmeye başlamıştır. Bu çerçevede doğal dengeye en az zararı veren, atıkların oluştuktan sonra bertarafını ve arıtıl-masını ifade eden “kirlilik kontrolu yaklaşımı” yerini çevresel etkilerin ürün tasarımı, satın alma tercihleri ve üretim süreçlerini kapsayan daha geniş bir çerçevede yönetilmesini öngören daha pro-aktif “temiz üretim yaklaşımı”na bırakmaktadır. Satın aldıkları ürünle il-gili ürünün içeriği, sağlık emniyeti, üretiminde çevreye verdiği zarar, nasıl üretildiği, nerede üretildiği, üretim sürecinde nelerin kullanıldığı, üretiminde çocuk işçi-lerin çalıştırılıp çalıştırılmadığ ı gibi faktörlerin satın

alma kararlarında etkili olduğu bilinç düzeyi yüksek tüketiciler üretimlerinde daha az kimyasal kullanılan ürünlere olan talebi de artırmışlardır. Tarımsal üretimde tüm dünyada artan kimyasal gübre ve kimyasal ilaç kullanımı çevre kirliliğini arttıran en büyük etkenlerdendir. Kullanılan kimyasallar sulama yoluyla yeraltı sularına karışarak içme sularını kirletip zehirleyebilmekte; besin zinciri ile tüm canlıları tehdit etmektedir. Hastalık ve zararlılara karşı kullanılan pesti-sitler faydalı canlıların yok olmasına sebep olarak biyo-lojik çeşitliliğe ve biyolojik dengeye zarar vermektedir. Dünya sağlık örgütünün verilerine göre, pamuk tarımı yapılan bölgelerde görülen kanser vakası sayısı, diğer bölgelere göre belirgin şekilde fazladır. Önceleri bölge-sel olarak algılanan çevre sorunları günümüzde küresel ısınma gibi problemlerin ortaya çıkmasıyla uluslararası ölçekte önemli konulardan biri haline gelmiştir.

Tuğba İNKAYA TSE

Tekstil Yüksek Mühendisi

Organik Tekstiller ve Sosyal Sorumluluk

135 MAYIS 2013

YAKIN PLAN

Page 136: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Dünyada üretilen zirai ürünlerin % 2,4’ünü pamuk oluşturmaktadır. Buna karşılık tüketilen insektisitlerin % 16’sı, pestisitlerin % 11’i pamuk üretiminde kulla-nılmaktadır. Sentetik gübre kullanımında ise pamuk 4. sırada yer almaktadır. Bu durumda, özellikle pamuğun organik olarak üretilmesi ekolojik dengenin korunması bakımından önemlidir.

Sezon Türkiye Dünya Tr/Dünya Oranı

1992-93 125 2.075 6,0

1993-94 200 3.826 5,2

1994-95 600 6.150 9,8

1995-96 725 7.482 9,7

1996-97 850 5.507 15,4

1997-98 1.000 5.562 18,0

1998-99 1.200 5.575 21,5

1999-00 2.000 7.545 26,5

2000-01 1.750 6.480 27,0

2001-02 7.550 18.000 41,9

2002-03 12.000 20.000 60,0

2003-04 10.665 25.394 42,0

2004-05 10.460 25.394 41,2

2005-06 14.360 37.778 38,0

2006-07 23.152 57.932 40,0

2007-08 24.440 145.875 16,8

2008-09 27.324 175.113 15,6

2009-10 11.599 241.697 4,8

2010-11 9.613 151.079 6,4

Organik pamuk üretimi dünyada 1980’li yılların so-nunda Türkiye’de ve ABD’de başlamıştır. Daha sonra Afrika (Mısır), Hindistan ve Peru’da yaygınlaşan orga-

nik pamuk üretimi günümüzde 22 ülke tarafından yapılmaktadır. 2009 yılı itibarıyla organik pamuk üreti-mi yapan ülkeler ABD, Bangladeş, Benin, Brezilya, Burkina Faso, Çin, Güney Afrika, Hindistan, İsrail, Kırgızistan, Mali, Mısır, Nikaragua, Pakistan, Paraguay, Peru, Senegal, Suriye, Tanzanya, Türkiye, Uganda ve Yunanistan’dır. Dünya organik pamuk üretiminin % 90’ı Hindis-tan, Türkiye ve Suriye tarafından gerçekleştirilmektedir.

2008/9 sezonunda yaşanan küresel ekonomik krize rağ-men önceki döneme göre % 20’lik bir artışla 175.113 ton organik pamuk üretilmiştir.

Türkiye’de 2008/9 sezonunda 27.324 ton organik pa-muk üretimi yapılmış ve Türkiye Hindistan’dan sonra dünyanın en büyük 2. büyük organik pamuk üreticisi iken 2010/11 sezonunda Hindistan, Suriye ve Çin’den sonra dünyada 4. büyük organik pamuk üreticisi ko-numundadır.Organik tarım ürünleri kullanılarak elyaftan bitmiş ürün elde edilinceye kadar gerçekleştirilen tüm iş-lemlerde çevreyi; kullanım esnasında ise tüketicinin sağlığını tehdit etmeyen ve ürün yaşam döngüsünün sonunda geri dönüştürülebilen veya çevreye zararsız ürünlere dönüşebilen ürünler organik tekstil ürünleri-dir. Ekolojik tekstil ile eşanlamlı olarak kullanılsa da aslında ekolojik tekstil kavramı daha geniş kapsamlıdır. Organik tekstillerin sadece organik lif kullanılarak tüm

0

50.000

100.000

150.000

200.000

250.000

300.000Türkiye'de ve Dünya'da Organik Pamuk Üretimi (Ton)

Türkiye Dünya

Şekil 1 - Türkiye’de ve Dünya’da Organik Pamuk Üretimi (Ton)

Hindistan63%

Türkiye16%

Suriye13%

Tanzanya3%

Çin2%

ABD2%

Uganda1%

Şekil 2-Dünya organik pamuk üretim miktarı (Ton)

YAKIN PLAN

136

Page 137: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

üretim aşamalarının organik standartlara göre kont-rollü yapılması esas alınırken, ekolojik tekstil ürünle-ri üretilirken organik kökenli olmasa da çevreye zarar vermeyen doğal yöntemlerle elde edilen diğer lifl er de kullanılabilir. Tekstil ve giyim sektöründe organik pamuk, konvansi-yonel pamukla karıştırılarak da kullanılmaktadır. Or-ganik pamuk daha çok; Kişisel bakım ürünlerinde (sağ lık ürünleri, makyaj

temizleme ürünleri, pudra ponponları, pamuklu çu-buklar, vb.)

Bebek ve çocuk giyim eşyaları ve aksesuarları, Alerjik insanlara yönelik tekstil ve konfeksiyon

ürünleri, Ev tekstili ve havlu, bornoz, battaniye vb gibi ürün-

lerde kullanılmaktadır. Bu haliyle oldukça spesifik ve niş bir pazar özelliği göstermektedir.

Organik tekstil ürünlerini en çok tüketen ülkeler baş-ta ABD, İsviçre, Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya olmak üzere bilinç ve gelir düzeyi yüksek ülkelerdir. Organik tekstil üretiminin tarladan bitmiş ürün ola-na kadar olan her aşaması düzenli olarak kontrol edilip sertifikalandırılmaktadır. Bu aşamalarda dikkat edilen temel faktörler:

Çevresel faktörler (Kaynakların verimli olarak kul-lanılması, üretim sonucu ortaya çıkan atık suların, atık tekstillerin geri kazanılması ya da çevreye za-rarsız ürünlere dönüştürülmesi, tekstil üretiminde kullanılan proseslerin hammaddelerin ve kimyasal-ların çevre dostu bir anlayışla seçilmesi, teknolojik olarak mümkün olan gerekli her safhada arıtma metotlarının kullanılması, havalandırma ve temiz-leme üniteleri oluşturulması, vb.)

Sosyal faktörler (Sosyal adaletin gelişmesine yar-

Organik KlasikTohum İşlem görmemiş, mümkünse

organik tohum kullanılır.GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) tohum kullanımı yasaktır.

Tohumlar fungisid ve insektisidlerle işlem görür. GDO tohum kullanımı serbesttir.

Toprak hazırlığı Ürün rotasyonu sayesinde toprağın kuvvetli kalması sağlanır. Organik gübre, toprak iyileştiriciler kullanılır. Topraktaki artan organik madde sayesinde daha az sulama gerekmektedir.

Genellikle uygulanan mono-kültür ürün yetiştirme sebebiyle toprak zayıftır. Sentetik gübre kullanılır. Yeterli yağmur almayan bölgelerde yoğun sulama gereklidir.

Yabani otlarla mücadele

Yabani otlar fi ziksel yöntemlerle uzaklaştırılır. Yabani otlar, sürme ve elle çapalama ile kontrol altında tutulur.

Yabani otları önlemek için herbisid kullanılır. Çıkan yabani otları yok etmek için kimyasallar kullanılır.

Hasat Makineli hasatta mevsim değişikliğine bağlı donmadan, su ile yaprak dökülmesinden veya termal yaprak yok edicilerden faydalanılır. Elle toplamada yaprakların dökülmesine gerek yoktur.

Makineli hasattan önce yaprakların kuruyup dökülmesi için büyüme regülatörü, desikkant ve defolyant gibi zehirli kimyasallar kullanılır.

Üretim Çözgü iplikleri çift işleme yada organik maddelerle stabilize edilir.

Çözgü iplikleri vaks ile stabilize edilir.

Ağartma Güvenli peroksit kullanılır. Çevreye zararlı yan ürünlerin çıktığı klorla beyazlatılabilir.

Terbiye Sodalı ılık suda ovalama yapılır. Yüksek sıcaklıkta sentetik yüzey aktif maddeler, başka kimyasallar kullanılabilir.

Boyama Metal ve sülfür içeriği düşük doğal boyalar kullanılır.

Ağır metal ve sülfür içerikli boyalar yüksek sıcaklıklarda kullanılabilir.

Baskı Ağır metal içermeyen doğal pigmentler kullanılır.

Ağır metal içeren pigmentler kullanılabilir.

Tablo 2-Organik üretim yöntemleri ve klasik üretim yöntemleri arasındaki farklılıklar

137 MAYIS 2013

Page 138: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

dımcı olunması, çalışma koşulları, çocuk işçi çalış-tırılmaması, zorunlu olmayan işçilik, çalıştırmada ayrımcılık yapmama, uygun yaşama şartlarına im-kan veren ücretler, fabrikalardaki güvenlik önlem-leri, sendika ve toplu sözleşme özgürlüğü, çalışan-ların sigorta, yemek, servis durumları, vb.)

Kullanılan yardımcı maddeler (Tekstil ürünlerinin deriyle teması halinde olan ürünlerin solunum, sindirim, ter yoluyla hiçbir şekilde sağlığa zarar vermemesi; insan sağlığını tehdit edebilecek diok-sin, ağır metaller, mutajen ve karsinojen maddeler gibi maddelerin kalıntı değerleri; makine yağları, boyama maddelerinin kontrolü, örnek alma prose-dürleri vb.)

Genel Muhasebe ve kayıt sistemi kontrolü ile pro-ses akış şemalarının takibi

Uluslararası ölçekte organik tekstil ürünlerinin çevre ve sosyal sorumluluk bilincini denetlemek için en yay-gın olanları Eko-Teks, GOTS (Global Organik Tekstil Standardı), GRS (Global Geridönüşüm Standardı),

OE Standartları (Organic Exchange Standartları), AB Eko-etiketleme standartları gibi birçok sertifikalandır-ma modeli mevcuttur. Temelde bu standartların amacı ham ürünlerin hasadından etiketlenmesine kadar (do-ğal elyafın üretim, işleme, imalat, paketleme, etiket-leme, ihracat, ithalat ve dağıtımını içerir), çevresel ve sosyal üretim sorumluluğu dahilinde, tüketiciye tekstil ürününün organik olduğunu garanti altına almak için gerekli kriterleri tanımlamak; bir anlamda sosyal so-rumlu ürün çerçevesini belirlemektir.

Toplumsal bilincin günümüzde geldiği nokta “Sürdü-rülebilir Moda” bir başka deyimle eko-moda (ekolo-jik moda) kavramını oluşturmaktadır. Sürdürülebilir moda, önemi giderek artan çevrecilik ve sosyal sorum-luluk kavramlarını destekleyen sürdürülebilir tasarım yaklaşımıdır. Bir ürünün tasarım ve üretim aşamaların-dan başlayarak yaşam döngüsü boyunca çevresel ve sos-yal sorumluluk bakımından hangi etkileri oluşturduğu ile ilgilidir. Artık moda dünyasında çevre dostu mater-yal kullanımı ve sosyal sorumlu üretim yöntemlerinin

Sürdürülebilir Geli

Ek ik Boyutlar

Çevresel Boyutlar

Sosyal Boyutlar

YAKIN PLAN

138

Page 139: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

bilinciyle tasarım öne çıkmaktadır. Ancak bahsedilen bu kavramlar aslında, gelecek nesillerin kendi ihtiyaç-larını karşılayabilme kabiliyetini tehlikeye atmadan şimdiki ihtiyaçların karşılanabilmesine imkan veren gelişmenin, “sürdürülebilir gelişmenin” üç temel hedefi olan çevre, ekonomi, topluma işaret etmekte ve sosyal sorumlu ürünlerin önemini vurgulamaktadır.

Hedefl enen kalitede üretimin gerçekleştirilmesi amacı ile sürekli iyileştirme metodolojisini esas alan, sürdü-rülen planlı ve sistematik faaliyetler olarak tanımlanan kalite yönetim sistemi olmaksızın nitelikli ürün elde et-mek ve sürekliliğini sağlamak mümkün değildir. Ürün kalitesinde sürekliliği esas alan, TS EN ISO 9001 Ka-lite Yönetim Standardı 1987 yılında; yaygınlaşan çevre bilinciyle birlikte 1996 yılında doğa ve çevreye karşı olan olumsuz etkileri azaltmaya odaklanan TS EN ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardı; ardından emniyetli ve sağlıklı bir çalışma ortamı oluşturulması-nı destekleyen OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Standardı geliştirildi. Sosyal sorumlu ürünlerin odak noktası haline geldiği günümüzde, sos-yal sorumluluk alanında GRI (Küresel Raporlama Gi-rişimi), Global Compact(BM Küresel İlkeler Sözleşme-si), SA 8000 (Sosyal Sorumluluk 8000), BSCI (Ticari

Sosyal Uyumluluk Girişimi), IQNET SR10 (IQNET Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi) gibi birçok sosyal sorumluluk raporlama ve belgelendirme modeli vardır. Bunların arasından ürün yaşam döngüsü boyunca sos-yal sorumlu ürün üretimine önem veren, sürdürülebi-lir gelişmenin hedefl endiği, sürekli iyileşme döngüsünü (PUKÖ) esas alan yapısı ile diğer yönetim sistemleriyle entegrasyonu mümkün olan sosyal sorumluluk yöne-tim sistemi IQNET SR10 paydaşlarla iletişimi sağlaya-rak beraber kalkınmaya odaklanan etkin bir belgelen-dirme modeli olarak öne çıkmaktadır.

Kaynaklar:

1. Türkiye VI.Pamuk, Tekstil ve Konfeksiyon Sempozyumu, 2003

2. Organik Pamuk ve Tekstil Sanayi, Prof. Dr. Işık Tarakçıoğlu, İTO, 2008

3. Organic Exchange, Organic Cotton Farm&Fibre Report, 2008-09

4. Organik Tekstiller ve Hazır Giyim, İGEME, 2010

5. Enerji Verimliliğ i ve Temiz Üretim, Standard, Nisan 2010

6. Textile Exchange, Farm&Fibre Report, 2010-11

7. Textile Exchange, Organic Cotton Market Report, 2011

8. http://en.wikipedia.org

IQNET SR10 Sosyal Sorumluluk Yönetim Sistemi (SSYS)

PUKÖ YS PAYDA LAR

SÜRDÜRÜL GEL ME

139 MAYIS 2013

Page 140: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

WWF-Türkiye yaklaşık 40 yıllık deneyimiyle; dün-yanın en büyük, tecrübeli ve bağımsız doğa koruma kuruluşlarından biri olan WWF’in Türkiye’deki ulu-sal organizasyonudur. Beş milyonu aşkın destekçiye ve 100’den fazla ülkede etkin küresel bir ağa sahip olan WWF’nin misyonu; dünyanın biyolojik çeşitliliğini koruyarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının sürdürü-lebilirliğini sağlayarak, kirlilik ve aşırı tüketimin azal-tılmasını teşvik ederek gezegenin doğal çevresinin bo-zulmasını durdurmak ve insanın doğayla uyum içinde yaşadığı bir gelecek kurmaktır. WWF-Türkiye olarak çalışmalarımızı “biyolojik çeşitliliğin korunması” ve “ayak izinin azaltılması” olmak üzere iki ana bileşende yürütüyoruz. Merkezi ve yerel yönetimler, akademis-yenler, bilim insanları, özel sektör ve yöre halkı ile iş-birliği yaparak doğa koruma politikaları oluşturmak; iş süreçlerinde ve insanların yaşam tarzlarında doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını teşvik eden dö-nüşümü gerçekleştirmek için çalışıyoruz.

Doğal kaynaklar üzerinde baskı yaratıyoruz!

WWF’nin iki yılda bir yayımladığı Yaşayan Gezegen Raporu, gezegenimizin sağlığı hakkında önemli sapta-malarda bulunuyor. En son 2012 yılında yayımlanan rapora göre, bugünkü yaşam şeklimizi ve tüketim alış-kanlıklarımızı devam ettirmek için 1,5 gezegene eşde-

ğer doğal kaynak kullanımı gerekiyor. Başka bir deyişle, insanlığın doğal kaynak tüketimi gezegenimizin sağla-yabileceği doğal kaynak kapasitesinin % 50 üzerinde! Bu şekilde devam edersek 2030 yılında iki gezegene, 2050 yılında ise 2,8 gezegene ihtiyacımız olacak.

Bu rakamlara bakıldığında aslında gezegenimizin sağlı-ğının alarm verdiğini görüyoruz. Doğa koruma strate-jimizin temelinde insanla doğanın uyum içinde yaşaya-cağı bir geleceğin kurulması yatıyor. Dünyadaki nüfus, tüketim, enerji ihtiyacı, doğal kaynak kullanımındaki artış trendi ülkemiz için de geçerli. Türkiye’nin Ekolo-jik Ayak İzi, ülkede üretilen doğal kaynak miktarının yaklaşık iki katıdır. Türkiye’de yaşayan insanlar dün-ya çapında kişi başına düşen biyolojik kapasitenin ise yaklaşık 1,5 katını kullanmaktadır. Bu da hem ulusal hem de küresel kaynakların sınırlarını aşan bir yaşama biçiminin işaretidir ve uzun vadede sürdürülebilir bir durum değildir.

Türkiye’nin Canı Kampanyası: Biyolojik çeşitliliği korumak

Her birinin belirli bir rol oynadığı tüm organizmaları, birbirine bağımlı ekosistemler halinde birleştiren bağ olan biyolojik çeşitlilik küresel ölçekte 1970-2008 ara-sında % 30 düştü. Bu düşüşün en sert biçimde hisse-dildiği yer ise % 60 ile tropikal bölgeler. Biyolojik çeşit-

WWF-Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı

YAKIN PLAN

140

Page 141: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

lilikteki, korunan alanların sayısındaki düşüş grafiğini tersine çevirmemiz gerekiyor. Gezegendeki yaşamın bağlı olduğu biyolojik çeşitlilik ve ekosistemler insan toplumlarının ve ekonomilerinin temelini oluşturuyor.

Biyolojik çeşitlilik dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tehlike altında. Türkiye’de küresel ölçekte nesli tehli-ke altında olan 134 tür ve alttür bulunuyor. Son 30-40 yılda, Türkiye’deki pek çok doğal yaşam alanı, geri dönülemez biçimde tahrip edildi. Biyolojik çeşitliliğin karşı karşıya olduğu tehlikenin başlıca nedenleri arasın-da hızlı nüfus artışı, doğal kaynakların sürdürülebilir olmayan kullanım biçimleri ve toprak erozyonu yer alı-yor. Ülkemizin doğal mirasını korumak ve biyolojik çe-şitlilik konusunda farkındalık yaratmak amacıyla başla-tılan Türkiye’nin Canı kampanyası, WWF-Türkiye’nin gerçekleştirdiği doğa koruma çalışmalarının ülke gene-line yayılmasını amaçlıyor. Bu amaç doğrultusunda bireylerden ve kurumlardan elde edilen bağışlardan oluşturulan hibe fonu Anadolu’da doğa koruma konu-sunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının projelerine aktarılıyor. Böylece WWF-Türkiye, yerel sivil toplum kuruluşlarına finansal kaynak sağlayarak ve bilgi biri-kimini paylaşarak uzun vadeli doğa koruma projeleri

gerçekleştirmelerine destek oluyor. Yurt çapında yerel sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan başvurular; öncelikli ihtiyaç, katılımcılık, uygulanabilirlik, sür-dürülebilirlik ve kalıcılık gibi kriterler doğrultusunda değerlendiriliyor ve ön elemeyi geçen proje sahipleri uzmanlardan oluşan Seçici Kurul’a projelerini sunuyor. Hibe almaya hak kazanan projelere gerekli kaynak ak-tarımı yapıldıktan sonra projeler başlıyor. Kampanya kapsamında ilk hibeler, Ocak 2012’de gerçekleştirilen Seçici Kurul değerlendirmesinin ardından altı projeye dağıtıldı. Projeler 2013 yılı içinde tamamlanacak.

Türkiye’nin Canı’na siz de destek olun!

Kampanya kapsamında ikinci hibe çağrısı 2013 yılın-da gerçekleştirilecek. Anadolu’nun farklı topraklarında yaşam bulan eşsiz doğal değerlerimizi korumak için kaynak oluşturma süreci devam ediyor. WWF-Türkiye olarak daha fazla projeyi desteklemek, daha fazla yerel sivil toplum kuruluşuna hibe dağıtmak için bireylerin ve kurumların desteğine ihtiyacımız var. Kampanyaya destek olmak için www.turkiyenincani.org sitesini ziya-ret edebilirsiniz. Kampanya ve hibe programı hakkında ayrıntılı bilgi için; Pınar İman [email protected]

141 MAYIS 2013

Page 142: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Evlat Edinme Kampanyası: Türkiye’de nesli tehlike altında olan türler

Nesli tehlike altında olan türlerin korunması çalışmala-rının devamlılığı için yürütülen evlat edinme kampan-yası kapsamında, deniz kaplumbağası, yunus, saz kedisi ve orfoz için sembolik bir evlat edinme sertifikası hazır-lanarak, insanların nesli tehlike altında olan bu türlerin korunması çalışmalarına ve doğa koruma projelerine destek olması amaçlanıyor. Kampanya, bireyler ve şirketler için özel günlerde kul-lanılmak üzere bir alternatif yaratıyor. Şirketler çalışan-

larının veya müşterilerinin yeni yıl ve diğer özel gün-lerinde; bireyler ise anneler günü, babalar günü, yeni yıl ve doğum günü gibi özel günler ve kutlamalar için sevdiklerine kişiselleştirilmiş metin ile farklı bir hedi-ye verebiliyor. Ayrıntılı bilgi için Pınar İman; [email protected] – Berna Baykal; [email protected]

Green Off ice: İşini de doğayı da seven ofis

Green Off ice, ofislerde uygulanan bir tasarruf ve iyi-leştirme programıdır. WWF’nin, insanlığın doğal kay-naklar üzerindeki baskısını, yani Ekolojik Ayak İzi’ni

azaltmak için oluşturduğu stratejik yaklaşımının bir parçası. Program; karbon emisyonu başta olmak üzere enerji tasarrufu, yenilenebilir kay-naklar, doğal kaynakların bilinçli kullanımı ve yaşam tarzının değişti-rilmesi konusunda ofis çalışanların-da farkındalık yaratmayı hedefl iyor. Katılımcı şirketlerin ofis kaynakları-nın sistematik bir şekilde değerlen-dirilerek ilgili tasarruf kriterlerinin belirlenmesine ve bu çerçevede ofis-lerin kendi çevre yönetim sistemini yaratmalarına olanak sağlıyor. De-taylı bilgi için Münevver Bayhan; [email protected].

YAKIN PLAN

142

Page 143: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Formaldehit insan sağlığına zararlı olan, kansore-jen bir madde olup ahşap esaslı levhalarda kul-lanılmaktadır. Bu kansorejen madde, levhaların

bazı mekanik özelliklerini olumlu yönde etkilerken insan sağlığını ise son derece olumsuz etkilemektedir. Ahşap esaslı levha standartları formaldehit içeriğini iki sınıfa ayırmıştır. EN standartlarında E1 ve E2 olarak adlandırılan bu kansorejen madde başta Avrupa ülke-leri olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesinde sınırlan-dırılmış ve E1 sınıfından daha yüksek bir sınıfa izin verilmemektedir.

Ahşap esaslı levhalardan yapılan mobilyalarda ise E1 belgesine sahip ham madde seçilmesi son derece önem arz etmektedir. Mobilya üreticilerinin bu anlamda başta ahşap esaslı levha olmak üzere kullandıkları tüm hammaddeler için tedarikçilerini E1 belgeli firmalar-dan seçmeleri zamanla piyasada konuyla ilgili önemli bir bilinç oluşturacaktır.

Mobilya üreticilerinin E1 belgesi talep etmesi halinde, mobilya yapımında kullandıkları levhanın üretim ta-rihinin izlenebilirliğini ibraz etmeleri gerekmektedir. Bu durumda belgelendirme için numune alınabilir ve mobilya üreticilerinin ham madde olarak kullandıkları sadece ahşap esaslı levha için E1 belgesi düzenlenebilir.

Türk Standardları Enstitüsü Ürün Belgelendirme Mer-kez Başkanlığı, Yapı Malzemeleri Sektörü Belgelendir-

me Müdürlüğü, ahşap ürünlerde sağlık açısından bü-yük risk oluşturan formaldehit emisyon seviyelerinin kontrolü ile ilgili olan E1 belgelendirme hizmetlerini uzman kadrosu ve güçlü laboratuvar alt yapısı ile kısa sürede gerçekleştirmektedir. E1 belgelendirmesi için gerekli testler TSE Gebze Yapı Malzemeleri Laboratu-varlarında yapılmaktadır.

Ahşap Esaslı Levha üreticileri, TSE belgesi almak is-tediklerinde ilgili ürün standardına göre zaten formal-dehit analizleri de yapılmakta ve belge kapsamlarına formaldehit sınıfl arı yazılmaktadır. Bu durumda E1 belgelendirmesi için ek bir kaynak ihtiyacına gerek bu-lunmamaktadır.

E 1 BELGESİ

E1 belgesi; ah-şap esaslı levha-ların üretiminde kullanılan for-maldehitin ya-yılımının tespiti amacıyla, üretim yerinin incelenerek teknolojik yeter-liliğinin ve fabrika üretim kontrolünün sağlandığının görülmesinin ardından, alınan numunelerin muayene test sonuçlarının standartta belirtilen E1 sınırlar içeri-sinde sonuçlanması durumunda düzenlenen belgedir.

Yapı ve Mobilya Sektörü E1 Belgelendirmesiyle Daha Güvenilir, Daha Sağlıklı…

Osman ÖZDEMİR TSE Ürün Belgelendirme

Merkez Başkanlığı Yapı Malzemeleri Sektörü

Belgelendirme Müdürü

143 MAYIS 2013

YAKIN PLAN

Page 144: TSE Mayis Sayisi · tatistiki verilerine ilişkin sunum gerçekleştirdi. Deney, belgelendirme, muayene/gözetim işlemlerini kapsayan uygunluk değerlendirme alanında uluslarara-sı

Bu belge ile başvuru sahibi, sözleşme yapılmasını taki-ben düzenlenen belge ile ilişkilendirilen markayı kul-lanma hakkını kazanır. TSE tarafından belirlenen ara-lıklarla yapılan ara kontrollerde numune alınır, üretim yeri incelemesi yapılır.

E1 belgesinin geçerlilik süresi bir yıldır.

YAPI SEKTÖRÜNDE E1 BELGELENDİRMESİ YAPILAN ÜRÜNLER

Yüzlendirilmemiş; Yonga Levhalar, OSB, MDF, Masif Ahşap Levhalar, LVL (Soyma Tabakalı Lami-ne Kereste).

Boyanmış veya Yüzlenmiş; Yonga Levha, OSB, MDF, Kontrplak, Masif Ahşap Levhalar, Lif levha-lar, Çimentolu yonga levhalar, laminatlar, parkeler.

ÜRÜNLERLE İLGİLİ STANDARTLAR

TS EN 13986/Mart 2007 - Yapılarda Kullanılan Ahşap Esaslı Levhalar - Karakteristikler, Uygunlu-ğun Değerlendirilmesi ve İşaretleme

TS EN 14342+A1 - Ahşap Yer Döşemeleri – Ka-rakteristikler, Uygunluğun Değerlendirilmesi ve İşaretleme

TS EN 438-7 - Dekoratif Lâmine Levhalar (HPL) - Yüksek Basınçta Sıkıştırılmış - Termoset Reçine Esaslı - Bölüm 7: İç ve Dış Duvarlarla Tavanın Son İşlemleri İçin Kullanılan Kompozit Paneller (HPL) ve Sıkıştırılmış Lâminatlar

TS EN 14041 - Elâstik, Tekstil ve Lâmine Yer Dö-şemeleri - Temel Özellikler

FORMALDEHİT

Formaldehit, renksiz, kokusuz zehirli bir kimyasaldır. Diğer bir adı Metanal’dir. Kanser araştırma ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından kanserojen içeriği ispatlanmıştır. Özellikle Anatomik ve Mikroskobik Prepatların korunmasında kullanılır.HAVADA FORMALDEHİT MİKTARLARI

1 ppm = 1.2mg/m31 mg/m3 = 0.833ppm

1ppm = Koku eşiği 0,1 ppm= Gözlerin sulanmasına, öksürüğe, nefes darlığına, hırıltılı solunuma, göz, burun ve boğazda

yanmaya neden olur, 2 ppm= Gözlerde tahriş, 20 ppm=Korneada kalıcı matlaşma, 25 ppm>= Üzerindeki etkilenimler öldürücü akciğer ödemi dahil çok şiddetli tepkilere yol açar.FORMALDEHİT YAYAN LEVHALAR

Ham Yonga Levhalar Kaplanmış Yonga Levhalar Ham Lif Levha (MDF) Kaplanmış Lif Levha Laminat (Laminat Parke, Laminat Tezgah, Laminat ile üst yüzeyi kaplanmış levha) Lake, Boya-Vernik atılmış levhalar Kontrplak, Kontrtabla, OSB, Çimentolu Yonga Levha, Lamine LevhalarLEVHA STANDARTLARINDA FORMALDEHİT SALINIMI

TS EN 717-1’E GÖRE FORMALDEHİT SALINIMI

E1 SINIFI Salınım £ 0,124 mg/m3E2 SINIFI 0,124 £Salınım £ 0,3 mg/m3

YAKIN PLAN

144