Trampet Takımı

19
Trampet Takımı Türkay Çakalağaoğlu Türkay Çakalağaoğlu Çizer: Pınar Çekiç Trampet Takımı

description

© Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir. Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.

Transcript of Trampet Takımı

Page 1: Trampet Takımı

Trampet Takımı Türkay Çakalağaoğlu

Türkay ÇakalağaoğluÇizer: Pınar Çekiç

Trampet Takımı

Page 2: Trampet Takımı
Page 3: Trampet Takımı

Türkay ÇakalağaoğluÇizer: Pınar Çekiç

Page 4: Trampet Takımı

YazarTürkay Çakalağaoğlu

ÇizerPınar Çekiç

Genel Yayın YönetmeniÖzlem Tortop Akkaya

BaşeditörYunus Bekir Yurdakul

Grafik TasarımcıFatma Yılmaz

ISBN: 978-605-4634-25-5Sertifika No: 12172

İzmir, 18 Nisan 2013

© Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir.Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.

Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet ŞirketiDr. Faik Muhittin Adam Cad. Nu. : 38/Z -1 Konak İZMİR - www.top.com.trTelefon: 0232 425 79 63 - 445 91 12 Belgegeçer: 0232 489 37 37

Baskı: Özden Ofset Matbaacılık ve Ambalaj San. Koll. Şti.Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Atatürk Mahallesi

Gazi Bulvarı No: 148-B Kemalpaşa / İZMİR

Sertifika No: 15666

Page 5: Trampet Takımı
Page 6: Trampet Takımı

4

Türkay Çakalağaoğlu, yazarBütün zamanların, iklimlerin ve de bölgelerin çocuğu olarak büyüdüm ben. Karadeniz’de bir köy okulunda doğdum. Yanlış duymadınız. Hani öyle hastanede, evde falan değil; okulda!Doğu Anadolu’da, Erzurum’da, Palandöken’in eteklerinde; kışları, mevsim boyu bizimle kalan kara bata çıka, baharları ve yazları sincap misali daldan dala atlayarak, hoplayıp zıplayarak, kent insanının pek bilmediği sokak tozunu yutarak büyüdüm.İstanbul Öğretmen Okulu’nun belki de en haşarı çocuğuydum.Öğretmen oldum.İyi ki de olmuşum çünkü çocukluğumdan hiç vazgeçmedim.Aslında ben hiç büyümedim. Büyümek için debelenip durdum. Başaramadım, biliyorum; hâlâ debeleniyorum…

Pınar Çekiç, çizerBir varmış, bir yokmuş… Pınar, küçük şehir Bilecik'te doğmuş. Güle oynaya büyümüş. Eskişehir'e Güzel Sanatlar Lise'sinde resim okumaya gitmiş. Aman da pek sevmiş, üzerine bir de çizgi film okumuş.

Okul bitince arkadaşlarıyla birlikte bilgisayar oyunları yapmışlar. Sonra komik bir bilim adamı ile evlenmiş, dünya tatlısı bir bebekleri olmuş.

Meyve sebze, park bahçe, el işleri, Japonca, gezmek tozmak gibi gibi şeyleri de çok severmiş.

Çocukça hayat keyifli geliyormuş ki şimdi de çocuk kitabı resimliyor…

Page 7: Trampet Takımı

55

Page 8: Trampet Takımı

66

Page 9: Trampet Takımı

7

Rap-pa-da-rap, güm-be-de-güm…Olmadı yeniden.Elime geçirdiğim, trampet sopası olabilecek her

şeyle; mutfak eviyesi üzerindeki tencereye, olmadı masaya kısacası evde, okulda, çarşıda, pazarda ve de her yerde ne buldumsa ona, bıkıp usanmadan tem-po tutturma çabam yüzünden başıma gelmedik kal-madı.

Annemin, “Yeter artık! Bıktım usandım ben bu işten. İnsanda kafa bırakmadın!” demesini mi; babaannemin, şekerleme yaparken yerinden zıplayıp bir yerlere bomba atıldığını sanmasını mı anlatsam.

Yetmedi, çalayım derken kırdığım tabakları, delik deşik ettiğim yastıkları, yamulttuğum çatal-kaşık ve tencereleri daha neleri, neleri…

Sırf bu yüzden haftalarca harçlık alamayışımı mı?

Sınıfta bozmadığım, harabeye çevirmediğim araç gereç kalmadığını, okul yönetiminden sürekli ihtar aldığımı, babamdan uzun uzun nutuklar din-lediğimi isterseniz hiç söylemeyeyim.

Rehberlik öğretmeninin bana koyduğu tanıyı bir duysanız ağzınız bir karış açık kalır. Yaşadığım sorunun adı “Depresif Davul Sendromu”ymuş!

Hiç böyle bir hastalık duydunuz mu?Duymadıysanız duyun. Bu trampet sevdası hayatımı kâbusa çevirdi de-

sem inanmazsınız. Ama gerçek bu işte!

Page 10: Trampet Takımı

8

Mahalledeki bakkalı, manavı, erkek terzisi Mus-tafa Amca’yı çılgına çevirişim konusuna ise hiç gir-meyelim. Ya üst kat komşumuz Şükriye Hanım’ın, ikide bir camı açıp, “Sesin kısılsın, inşallah! Kaba-hat sende değil, seni yetiştirende!” diyerek anneme olan kızgınlığını her fırsatta belli edişini... Onu da geçelim.

Çocukluğumun bu güzel dönemini “Depresif Davul Sendromu” rahatsızlığı ile geçirdiğimi dü-şündükçe, üstüne çevremdeki herkese çektirdiğim sıkıntıyı da ekleyince gülsem mi ağlasam mı bilemi-yorum.

Bendeki bu sevda nasıl mı başladı? Anlatayım.Bir sabah tüm kasaba, belediyenin anonsuyla

uyandık. Belediyenin, arada bir parazit yapan ho-parlöründen konuşan kızın dedikleri tam olarak anlaşılmıyordu. Sabah işine gitmeye hazırlananlar, okula geç kalıp koşuşturan çocuklar, çöp arabaları-nın ardı sıra seğirten çöpçüler, dükkânlarının ke-penklerini açan çıraklar, kısaca bir ilkbahar günü-nü yaşamaya hazırlanan herkes ne olup bittiğini bir-birine soruyordu:

− Kim geliyormuş kim?− Kim değil, kimler.− Ne demek şimdi o?− Ne demesi var mı? Çok kişi geliyor çok…− Ay! Heyecanlandım valla.− Niye geliyorlarmış peki?

Page 11: Trampet Takımı

99

− Konser vereceklermiş.− Daha geçen sene vermediler mi, bir daha mı

geleceklermiş? − Geçen sene de mi geldiler?− Aman canım! Geldilerdi ya. Bir ay boyunca

git gel, git gel.− Saçmaladın gene. Konserve kursuyla karıştır-

dın galiba.− Sen öğle dedin ama.− Konser dedim konser. Konserve demedim.− Kimin konseriymiş bu?− Belediye bandosunun. − İyi de bu yeni bir şey değil ki. Ben kendimi

bildim bileli belediye bandosu konser verir.− Bu defa ki başkaymış.

Page 12: Trampet Takımı

10

− Neymiş başkalığı?− Bando yarışması mıymış neymiş.− Bando kendiyle mi yarışacakmış?− Amma şapşalsın. Anonsu duymadın mı?

Komşu kasabaların bandoları ile yarışacaklarmış.Sora sora Bağdat bulunurmuş misali, kısa süre-

de, belediyedeki kızın söylediği şey anlaşıldı.Bu defa da kasabayı bir heyecandır aldı ki sor-

mayın gitsin. Mahalleli okullu, işçi memur, genç yaş-lı, evli bekâr herkesin ilgilendiği tek konu bu oldu.

Ben de ilk kez böyle bir konsere tanık olacaktım.

Keşke olmasaydım. Hayatımın akışı değişti.Neredeyse tüm caddeler bu pankartlarla dona-

tılmıştı. Kasabamız bugüne kadar böyle bir kalaba-lık görmemişti.

Rıfkı, Çamur Niyazi ve Sırık Gökhan’la konse-rin verileceği yere saatler öncesinden gittik. En ön-de yer kaptık. İşte o gün gördüğüm trampet benim için vazgeçilmez oldu.

“Belediyeler Sanatın İçinde!Tüm kasaba halkı davetlidir.”

Page 13: Trampet Takımı

1111

Belediye bandosunun en ön sıralarında ben di-yeyim beş, siz deyin on tane trampet vardı. Hepsi birbirinin benzeriydi. Geniş kenarlı bir kasnağın iki yüzüne birer deri gerilmiş; kasnaklar, altın renk-li alaşımla kaplanmıştı. Hepsine aynı anda vurulu-yor, yer gök inliyordu.

Page 14: Trampet Takımı

12

Trampetçilerden biri vardı ki izleyenlerin ağzı-nı açık bıraktırıyordu. Trampeti sanki konuşturu-yordu. Trampet sopalarını havada sallıyor, birini in-diriyor birini kaldırıyor ve o kadar hızlı hareket edi-yordu ki sanırsın ince bir ip, çizgi halinde yer değiş-tiriyordu. Hele o, insana tempolu yürüme, koşma, uçma duygusu veren müziği yok mu; işte dayanıl-maz olan buydu. Yer yerinden oynuyordu.

O ne gösteriydi öyle! Trampetin kenarlarında-ki sarı yaldızlar, trampetçilerin omuzlarındaki yıl-dızlarla bir bütün oluşturuyor, göz kamaştırıyordu.

İşte o gün başlamıştı bendeki trampet tutkusu.Belediye bandoları yarışması olmamıştı. Sade-

ce bandolar birlikte konser vermişlerdi. Ne konserdi ama! Dedikodusu günlerce sürmüştü.

Aradan geçen bir hafta içinde okulun trampet takımına girmek için birkaç kez girişimde bulun-dum. Bende böyle bir yeteneğin olmadığını söyledi-ler. Yetenek denilen şeyin ne olduğunu bile anlaya-mamıştım. Ben yeteneğin, çarşı pazardan alınabile-cek bir şey olduğunu sanıyordum. Bana trampet ala-mayan babam yetenek alabilir miydi? Hadi yetenek-ten de vazgeçtim, trampet takımının kendine özgü giysileri vardı. Renk renk sırmalı gömlekler, belinde ipi ve çakısı sallanan pantolonlar. Hele şapkası yok mu! O şapkayı takınca kendini kral gibi hissetme-men mümkün değil.

Of of hayallerim! Beni bir türlü rahat bırakma-yan hayallerim.

Page 15: Trampet Takımı

13

Hayal kurmakta üstüme yoktu. Güya okulun bando takımına girmişim. Sadece girmekle kalma-mış en ön sıraya geçmişim. Yürüyüşüm, duruşum bambaşka. Hiç kimse benim gibi çalamıyor! Sopa-yı trampete her vuruşumda insanlar coşuyor, “Ha-di, bi daha çal, bi daha çal!” diye tempo tuttuyorlar-dı. Derste hayal, teneffüste hayal, evde hayal; hayal de hayal. Notlarım düştükçe düşüyordu. Ne zaman ders çalışmaya karar versem kalemleri baget yapıyor, kitapları üst üste koyup trampet oluşturuyordum.

Rap rap rap pa da rap.Dediğim gibi bendeki trampet tutkusu hayatı-

mın merkezi haline gelmişti.Babamı nasıl ikna etsem de bana bir trampet al-

sa diye planlar yaptım. Hiçbiri başarıyla sonuçlan-madı. Son çare olarak, babaannemi araya koysam di-ye düşündüm.

“Ne olur babaanne, babam seni kırmaz. Söyle-yiver şu trampet işini. Eğer o almazsa sen al. Bir de-diğini iki etmem. Her gün kaybettiğin gözlüklerini bulur getiririm…” diye günlerce yalvardım.

Babaannem, bendeki bu anlamsız isteğe bir tür-lü akıl sır erdiremiyordu.

− A kuzum! Davul aldırıp da ne yapacan? Da-vulculuğa mı özeniyon sen? Eğer öyle bir özentin varsa, verelim seni bizim ramazan davulcusu Da-vut’un yanına, öğretiversin. Sen kaldırırsın artık in-sanları sahura…

Page 16: Trampet Takımı

1414

Page 17: Trampet Takımı

15

Ardından da keh keh gülüp benimle alay edi-yordu. Babaannemden umudu kesince bu defa an-neme sarıyordum. O, daha ağzımı açmama fırsat vermeden noktayı koyuyordu.

O gün Rıfkı’yla birlikte okula gidecektim. Ba-baannemin deyişine göre bir avuç yerdi kasabamız. Evlerimiz okula yakındı. Bu nedenle yürüyerek gi-dip geliyorduk. Okul yolundaki eğlence hiçbir şe-ye benzemez. Kimi koşma yarışması yaparak, kimi elimsende oynayarak güle oynaya giderdik. Eğer bi-raz erken gitmişsek çantaları üst üste koyup üzerin-den atlama yarışması yapardık. Yarışmayı her za-man Sırık Gökhan kazanırdı. Bacakları inanın ki benim boyumdan bile uzundu. Lakabı da buradan geliyordu. Çok sonraları Sırık Gökhan’la trampet yüzünden birbirimize girmiştik ama neyse ki kısa sürmüştü.

Biz yine o sabaha dönelim.Rıfkı’yla okul yoluna düşmüştük ki birden ne

olduğunu anlayamadığım bir şey oldu. Rıfkı yolun ortasında efsunlanmış gibi durdu. Ne ileri ne geri; bir adım dahi atmıyordu. Başını önüne indirmiş, belli bir noktaya takılıp kalmıştı. Neye bakıyor di-ye merak edip ben de aynı noktaya baktım ama hiç-bir şey göremedim.

“Hadi gecikiyoruz!” dedim.

− Hıı…

− Gecikiyoruz.

Page 18: Trampet Takımı
Page 19: Trampet Takımı

Trampet konusunun benim

için geçici bir heves olduğu,

kısa bir süre sonra bu işten

vazgeçeceğim sanılıyordu.

Oysa ben, trampet çalmayı

gerçekten çok istiyordum.

Başkaları için önemsiz,

değersiz, anlamsız olsa

da benim için önemliydi

trampet. Bunun için sabahtan

akşama kadar takla atarak

dolaşabilirdim sokaklarda.

Trampet takımına girmek için

çalmadığım kapı, yalvar yakar

olmadığım kimse kalmamıştı.

Sonunda ne mi oldu?Tram

pet T

akım

ı Trampet konusunun benim

Tram

pet T

akım

ı

top.com.tr

Trampet Takımı Türkay Çakalağaoğlu