Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm i r F · PDF fileÜtopik Sosyalizm ve Bilimsel...

104
Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm Friedrich Engels

Transcript of Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm i r F · PDF fileÜtopik Sosyalizm ve Bilimsel...

Ütopik Sosyalizmve Bilimsel Sosyalizm

Frie

dric

hE

ngel

s

Friedrich Engels

Ütopik Sosyalizmve Bilimsel Sosyalizm

SOL YAYINLARI’NIN NOTU

"Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm" Anti-Düh-ring"in üç bölümünden oluşmaktadır. Paul Lafargue'ın isteğiüzerine, Engels'in Anti-Dühring’in bazı bölümlerini birarayagetirerek ve bazı eklemeler yaparak, hazırladığı kitap, ilk kez,Fransızca olarak, Socialisme utopique et socialisme scientifl-que, adı ile, 1880'de, Paris'te yayınlanmıştır. Fransızca ilk bas-kısında yayınlanan önsöz, Marx tarafından kaleme alınmıştır.Engels, Almanca ilk baskısına (1882) ve ikinci baskıya (1891)birer önsöz yazdı. 1892'de ilk İngilizce baskısına yazdığı ünlüönsöz. Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm"bütünleyenbir "Giriş" olarak benimsendi.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, dilimize İn-gilizcesinden çevrilmekle birlikte, Fransızca baskısına ve dahasonra İngilizce yazılan "Giriş"e Lafargue tarafından eklenenarabaşlıklar, Türkçe çeviriye aktarılmış. Almanca baskısınauygun olarak, Karl Marx'ın Fransızca ilk baskısına yazdığı"Önsöz", ve Engels'in Almanca baskısına yazdığı önsözler,Türkçe çevirinin bu baskısına alınmıştır. Eleanor Marx Ave-ling'in, Engels'in 70. doğum yıldönümü dolayısıyla Socialde-mokratische Monatsschrift için yazdığı makale de, Fransızcabaskısına uygun olarak bu baskıda yeralmaktadır. [sayfa 7]

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

5

Friedrich Engels

6

FRİEDRİCH ENGELS

28 KASIMDA (1890), Friedrich Engels, yetmiş yaşınıdoldurmuş olacak. Bu, bütün dünya sosyalistlerinin kutlaya-cakları bir doğum günüdür. Bundan ötürü, dostum Dr. VictorAdler, benden Sozialdemokratische Monatsschrift için Sosya-list Partinin ünlü önderi üzerine kısa bir yazı yazmamı istedi.

Böyle çetin bir görevi yerine getirmek için bazı koşullargerekir. Ben, Engels'i yalnızca doğduğum günden beri tanı-maktayım. Bir insanın uzun zaman yakınında bulunmuş ol-manın onu iyi tanımak için elverişli bir koşul olup olmadığıtartışılmaya değer. En az tanıdığımız insan, kendimiz değilmiyiz?

Marx ile Engels'in biyografilerini kaleme alabilmek için[sayfa 9] –çünkü bu iki insanın yaşamı ve yapıtları öylesineiçiçedir ki, ayırmak olanaksızdır– sosyalizmin "ütopik sosya-lizmden bilimsel sosyalizme" doğru gelişmesinin tarihini yaz-mak, üstelik buna, yaklaşık olarak, son yarım yüzyıllık işçihareketinin tarihini de eklemek gerekir. Gerçekten bu iki insanişçi yaşantısından uzak ve ayrıklanmış aydın önderler, teoris-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

7

yenler, filozoflar olmakla yetinmediler; genelkurmayını oluş-turdukları bu devrimin erleri olarak savaşımda her zaman önsafta yerlerini aldılar. Bu tarihi yazabilecek yalnız bir kişi var-dır; umalım ki, ömrü yazmasına yetsin.

Engels'in yaşamı o kadar iyi bilinir ki, şimdi burada, bukonu ile ilgili kısa bazı notlar yetersiz kalır; onun yazınsal vebilimsel çalışmalarına gelince, onların tahlilini yapmaya kalk-mak benim için alçakgönüllülükle bağdaşmayan bir tutumolurdu; zaten onlar genel olarak bilinmektedir. Burada, yalnızbütünün bir tablosunu sunmakla yetineceğim. Bu insanın veyaşantısının bir eskizini sunmaya çalışacağım ve bunu yap-makla, "otoritelerin putlaştırılması" ile ahlaklarının bozulma-sından büyük korku duyanlar dışında, birçok insanısevindireceğimi sanıyorum. Bana gelince, öyle sanıyorum ki,Engels'in çalışmalarıyla yaşayan bizler için onun yaşamı örnekolabilir ve bizi yüreklendirir.

Friedrich Engels, 28 Kasım 1820'de, Barmen'de doğdu.Babası fabrikatördü (unutmamak gerekir ki, o dönemde, Renbölgesi eyaletleri, Almanya'nın geri kalan kesiminden çokdaha gelişmiş durumdaydı); ailesi saygın bir aileydi. Hiçbirçocuk, kendi çevresiyle bu kadar çelişmemiştir. Friedrich, ai-lesi için "korkunç bir ördek yavrusu" olacaktı. Belki şimdi bile,ailesi, bu ördek yavrusunun gerçekte bir "kuğu kuşu" oldu-ğunu anlamış değildir. O, neşeli mizacını anasından almıştır.

Barmen'de başladığı öğrenimini, Elberfeld lisesinde ta-mamladı. Önce üniversiteye girmeye niyetlendi, ama üniver-sitedeki eğitime karşı duyduğu küçümseme ve aynı zamandaaile işleri, onu bu niyetinden vazgeçirdi. Okuldan ayrılmasın-dan ve bitirme sınavlarını vermesinden bir yıl sonra, Bar-men'de, bir ticaret firmasına girdi; bundan sonra, bir yılsüreyle, Berlin'de, gönüllü askerlik yaptı. 1842'de, [sayfa 10]İngiltere'ye Manchester'a, sermayesi babasının olan bir ticaretfirmasına gönderildi. Engels, Manchester'da iki yıl kaldı. Kla-sik kapitalizmin ülkesinde bir büyük sanayi ortamında geçenbu iki yıl, onun için pek büyük bir önem taşır ve onun Manc-hester'da bu dönemdeki eylemi, nasıl bir insan olduğunu be-

Friedrich Engels

8

lirlemeye yeter: Bir yandan İngiltere'de Emekçi Sınıfların Du-rumu adlı yapıtının yayınlanabilmesi için gerekli materyalitopluyor, bir yandan çartist harekete etkin bir biçimde katılı-yor, bir yandan da Northern Star ile Owen'ın New MoralWorld 'una[1*] aksatmadan yazı yazıyordu.

1844'de, Engels, Paris üzerinden Almanya'ya döndü.Orada uzun süreden beri yazıştığı ve artık ömrünce en yakındostu olacak insanla, Karl Marx'la, ilk defa karşılaştı. Bu kar-şılaşmanın ilk sonucu, Kutsal Aile'nin[2*] yayınlanması vedaha sonraları Brüksel'de tamamlanan ve Marx'ın Eleşti-ri'sinde[3*] ve Engels'in Feuerbach’ın, "İki kalın cilt tutan el-yazması çoktan beri Westphalie'de bir yayınevinin elindeydiki, koşulların, yayınına olanak vermediği haberini aldık. El-yazmasını farelerin kemirici eleştirisine bıraktık ve bunu gö-nüllü olarak yaptık, çünkü asıl amacımıza, kendimizi anlama(Selbstverstandigung) amacımıza ulaşmıştık" sözleriyle anlat-tıkları bir yapıt üzerinde çalışmaya başlamaları oldu.

Aynı yıl, Engels, İngiltere'de Emekçi Sınıfların Du-rumu4adlı kitabını yazdı. Bu yapıt gerçeği hâlâ öyle doğruyansıtmaktadır ki, bundan birkaç yıl önce, İngilizce çevirisiyayınlandığı zaman, İngiliz işçileri yeni yazıldığını sanmış-lardı! Engels, bu sırada değişik konularda denemeler ve bazımakaleler vb. kaleme alıyordu. (Engels Paris'ten Barmen'edöndü ama orada kısa bir süre kaldı.) [sayfa 11]

1845'te, Brüksel'de, Marx'la buluştu ve orada, gerçekten,ortak çalışmaları başladı. Bu harekete sunmuş oldukları ortakemekleri pek büyüktür, ikisi, Brüksel'de Alman İşçileri Der-neğini kurdular ve asıl önemlisi, sonraları özünde Enternas-yonalin tohumunu taşıyan ünlü Komünistler Birliği olanAdiller Birliğine girdiler. Brüksel'de Marx, Paris'te Engels,1847'de Komünistler Birliğinin teorisyenliğini yaptılar. O yılınyazında, bu birliğin birinci kongresi Londra'da toplandı. En-gels, bu kongreye, Parisli derneklilerin delegesi olarak katıldı.Aynı yılın güzünde, birliğin, Marx'ın da katıldığı, ikinci kon-gresi yapıldı. Bu son kongreden nasıl bir sonuç elde edildiğinibugün bütün dünya bilmektedir: Komünist Parti Manifestosu.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

9

İki dost, Londra'dan, yoğun bir pratik eyleme girebile-cekleri Köln'e geçtiler. Bu eylem, Neue Rheinische Zeitungadlı gazetede ve Köln komünistleri davasında[5*] anlatılır.

O günün baskısı ve Marx'ın sınırdışı edilmesi, iki dostuuzun süre birbirinden ayırdı. Marx, Paris'e geldi, Engels de Pa-latinat'a gitti; orada Baden ayaklanmasına katıldı. Üç silahlıçatışmada yer aldı ve onu ateş hattında görenler, olağanüstüserinkanlılığından ve her türlü tehlikeyi umursamayışındanuzun süre sözettiler. Engels, Neue Rheinische Zeitung'da,Baden ayaklanması hakkında bir yazı yazdı. Bütün umutlar yi-tirilince, İsviçre'ye geçenlerin sonuncularından biri oldu veoradan, Paris'ten sürgün edilen Marx'ın sığındığı Londra'yagitti.

İşte o zaman, Engels'in yaşamında yeni bir aşama başlı-yor. Şimdilik her türlü politik eylem olanaksız hale geldiğiiçin, Marx, Londra'ya yerleşti. Engels, babasının ortağı olduğudokuma fabrikasına, görevli olarak Manchester'a geri geldi.Yirmi yıl boyunca, büro yaşamının zorunlu çalışmasına mah-kûm kaldı ve iki dost, yirmi yıl içinde, pek seyrek olarak bu-luşma olanağı buldular, ama aralarındaki bağlantı hiçkesilmeden sürdü. Manchester'dan Engels'in mektuplarının[sayfa 12] gelişi, benim ilk çocukluk anılarımdan biridir. İkidost, hemen hemen her gün birbirine mektup yazıyorlardı veMohr'un –babamı evde böyle çağırırdık– mektubu okurkensanki yazan karşısındaymış gibi yüksek sesle konuşarak: "amasorun hiç de öyle değil" ya da "haklısın, haklısın" vb. dediğinianımsıyorum. Ama en iyi anımsadığım şey, Mohr'un, Engels'inmektuplarını okurken katılarak gülmesiydi; öylesine gülerdiki, gözlerinden yaşlar akardı.

Manchester'da Engels tek başına değildi. Orada, Kapi-tal’in birinci cildinin sunulduğu ve bizim evde Lupus dediği-miz "proletaryanın yiğit, vefalı, ve yüce savunucusu"Wolff[6*] vardı; daha sonraları babamın ve Engels'in fedakârdostu (kocamla birlikte Kapital’i İngilizceye çevirmiş olan)Sam Moore ile o zamanın en ünlü kimyacılarından biri olanProfesör Schorlemmer de oraya geldiler. Ama bu iki dostu he-

Friedrich Engels

10

saba katmazsak, o yirmi yılın böyle bir adam için nasıl geçti-ğini düşününce insan dehşete kapılır. Ama Engels, Manches-ter'daki yaşamından hiçbir zaman yakınmamıştır. Tam tersine,bu görevini sanki dünyada her gün bürosuna gidip masasınaoturmaktan daha zevkli bir şey yokmuş gibi, şevkle ve serin-kanlılıkla yapıyordu. Bürodaki bu zoraki işi sona erdiği zamanEngels'in yanındaydım ve bütün bu yılların onun için nedemek olduğunu o zaman anladım. Sabahleyin, büronun yo-lunu son kez tutmak üzere ayakkabılarını giydiği zaman, "Buartık sonuncu!" diye attığı zafer çığlığını hiçbir zaman unut-mayacağım. Evin kapısında oturmuş onu bekliyorduk; birkaçsaat sonra evin önündeki küçük tarlanın ötesinden gelişini gör-dük. Bastonunu havada sallıyor ve sevinç içinde türkü söylü-yordu. Akşamleyin olay şampanyalı bir ziyafetle kutlandı.Hepimiz sevinçliydik. Şimdi bunları anımsarken gözlerim ya-şarıyor.

1870'te, Engels, Londra'ya geldi ve hemen Enternasyonaliçin yapılan yoğun çalışmada yerini aldı; Belçika temsilcisiolarak genel konsey üyeliğine getirildi ve daha sonra İspanyave İtalya temsilcisi oldu. Engels'in yazı çalışmaları, [sayfa 13]çok çeşitliydi. Makaleler, kitapçıklar vb., 1870 ile 1880 ara-sında sonu gelmeyen bir sıra halinde birbirini izledi; ama enönemli yapıtı 1878'de yayınlanan Bay Eugen Dühring BilimiAltüst Ediyor oldu. Kapital’in etkisinden ve öneminden sö-zetmek ne kadar gereksiz ise, bu kitabın etkisinden ve öne-minden sözetmek de o kadar gereksizdir.

Bu on yıl içinde, Engels, her gün babamı ziyarete gelirdi;ikisi sık sık gezintiye çıkarlardı; çoğu zaman da evde kalırlarve babamın odasında, bir aşağı bir yukarı dolaşırlardı. Her iki-sinin de yeğlediği bir köşe vardı ve her ikisi de topuk üzerindedönüş yaparken odanın o köşesinde, döşemede, izlerini bırak-mışlardır. Öyle şeyler üzerinde tartışırlardı ki, bunların birço-ğunu, birçok kimsenin felsefesi hayal bile edemez. Çok zamanda susarak yanyana yürürlerdi. Ya da herbiri o anda kendisiniözellikle ilgilendiren konu üzerinde konuşurdu, ve bir an ge-lirdi ki, geçen yarım saat içinde ayrı ayrı şeylerden sözettikle-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

11

rini kahkahalarla gülerek birbirlerine itiraf ederlerdi.Bu dönemle ilgili neler neler anlatılabilir! Enternasyonal,

Paris Komünü, evimizin bütün sürgünlerin buyur edildiği biryolgeçen hanına döndüğü o aylar!

1881'de annem öldü ve sağlık durumu sarsılan babam birsüre için İngiltere'den ayrıldı. 1883'te o da öldü.

Bundan sonra Engels'in neler yaptığını bütün dünya bilir.Zamanının en büyük kesimini babamın yapıtlarının yayınlan-masına, yeni baskıların düzeltilmesine ve Kapitalin çevirileri-nin gözden geçirilmesine harcadı. Bu çalışmayı ya da kendiöz çalışmalarını değerlendirmek bana düşmez. Engels'in hergün harcadığı emeği ancak onu tanıyanlar değerlendirebilir.İngilizleri, Almanları ve Fransızları saymazsak, İtalyanlar, İs-panyollar, Hollandalılar, Danimarkalılar, Romenler (bu halk-ların dillerini pek güzel bilirdi), hepsi gelip onun desteğini veöğütlerini alırlardı.

Karşılaştığımız sayısız güçlüklerin herbiri için –biz kiefendimiz olan Halkın bağlarında çalışmaktayız,– Engels'ebaşvururuz. Ve elimiz boş dönmeyiz. Bu son yıllarda yalnız[sayfa 14] bunun ona yüklediği ağır çalışmayı sıradan bir dü-zine adam ancak omuzlayabilirdi. Ve Engels'in bizim için ya-pacağı daha çok şeyler var ve yapacak da.

İşte size onun yaşamının basit bir eskizi. Bu, bir bakımabu insanın iskeletidir –kendisi değildir. Bu iskelete can katmaişinde ne kadar yetersiz olduğumu bilmekteyim ve belki de bugörev hepimizin üstündedir. Biz, henüz onu iyice göremeyecekkadar kendisine yakınız. Engels 70 yaşındadır, ama yaşını gös-termiyor. Bedeni henüz zihni kadar genç. Altı ayaklık [1,89m.] vücudunu öylesine hafif bir şeymiş gibi taşıyor ki, o kadariri gözükmemekte. Makas değmemiş sakalı yana kaçıyor veartık kırlaşmaya yüztutmuş. Saçları koyu ve bir tek ak tel yok;hiç değilse dikkatle arandığı halde bulunamadı. Görünüşü gençolduğu kadar, kendisi göründüğünden de gençtir. Tanıdığımadamların en genci odur. Ve anımsayabildiğim kadarıyla şuson yirmi yıl içinde, hiç yaşlanmadı.

Onunla 1869 yılında İrlanda gezisine çıktım (ve o sırada,

Friedrich Engels

12

İrlanda'nın, "ulusların Niobe"sinin tarihini yazmak istediği içinbu ülkeyi onunla birlikte dolaşmak özellikle ilginç idi), vesonra 1888'de birlikte Amerika'ya gittik. 1869'da olduğu gibi1888'de de uğradığımız her yerde, o, çevrenin ruhu idi.

City of Berlin ve City of New York transatlantiklerinde,hava nasıl olursa olsun, her zaman güvertede bir gezinti yap-maya ya da bir bardak "lager" içmeye hazırdı.

Burada babamın bir özelliği üzerinde durmak istiyorum;bu özellik Engels'te de vardır. Bunu özellikle belirtmek isti-yorum, çünkü bu özelliği pek az bilinir ve hatta pek değerlen-dirilmez. Babam, yıldırımlarını düşmanlarının olduğu gibidostlarının da üzerine yağdırmaya her zaman hazır, pervasız vealaycı bir çeşit Jüpiter gibi gösterilmiştir. Ama onun o kadar et-kileyici ve o kadar tatlı, sevinç ve iyilikle o kadar dolu güzelkahverengi gözlerini bir kez olsun gören ya da onun çevresin-dekileri güldüren gülüşünü işiten, bilir ki alaycı ve soğuk tanrı,Jüpiter, salt bir uydurmadır. Engels için de aynı şeyi söyleye-biliriz. O, genellikle, bir otokrat, bir diktatör, acı söyleyen bireleştirici gibi gösterilir. Hiç de öyle değildir. Başkalarına karşıonun kadar yumuşak davranan, [sayfa 15] herkesin yardımınakoşmaya onun kadar hazır bir insan belki de hiç olmamıştır.Onun gençlere karşı tükenmez iyiliğinden sözetmek istemi-yorum. Bütün ülkelerde buna tanıklık edebilecek olanlar var-dır. Ben, yalnızca, gençlere yardımcı olmak için kendi kişiselişlerini bir yana bıraktığını sık sık gördüğümü söyleyebilirim.Engels bir şeyi hiçbir zaman bağışlamamıştır – sahteliği. Biradam ki, kendi kendisine karşı dürüst değildir, ve üstelik par-tisine bağlı değildir, böylesi Engels'ten en küçük bir acımaduygusu beklemesin. Bunlar, Engels için bağışlanmaz günah-lardır. Engels, başka günah tanımaz. Burada bir başka karak-teristik çizgiye değinmek isterim. Dünyanın en dakik adamıolan Engels, partiye karşı görevin ve özellikle disiplinin enderin duygusunu herkesten fazla taşıyan Engels, hiçbir zamanbağnaz olmamıştır. Kimse, her şeyi onun gibi anlama yetene-ğinde değildir ve dolayısıyla kimse küçük zaaflarımızı onungibi rahatlıkla bağışlayamaz.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

13

Engels'in olağanüstü geniş bir bilgisi vardır. Hiçbir şeyona yabancı değildir; doğal tarih, kimya, botanik, fizik, filoloji(yirmi dilde dili döner diye yazıyordu Figaro 1870'te), eko-nomi politik ve last but not least,[7*] askerî taktik. 1870'te,Fransız-Alman savaşı sırasında Engels'in Pall Mall'de yayın-ladığı makaleler dikkati çok çekti, çünkü bunlarda Sedan mu-harebesini ve Fransız ordusunun bozgununu öncedenbildirmişti. Ona "general" lakabının takılması, bu makaleler-den sonradır. Kızkardeşim ona "General Staff' derdi. Bu lakapyerleşmiş kalmıştır ve o gün bu gün, Engels, bizim için "ge-neral"dir. Bugün bu lakabın daha geniş bir anlamı var: Engels,işçi ordumuzun generalidir.

İşte onun iyiliğinden bir örnek daha: Freethinker'ın yazı-işleri müdürü Dr. Foote, bir yıl hapse mahkûm olmuştu; kimsebu işle ilgilenmiyordu ve kocam işi ele aldı. Engels hiç tanı-madığı ve kendileriyle ortak görüşler taşımadığı Dr. Avelingve Foote'a yardımda bulunabilmek için, Foote'un dergisi Prog-ress'e, Aziz Jean'a göre Apokalips üzerine son derece değerlibir inceleme yazdı.

Engels'in bir başka özelliği de vardı (bu belki de en [sayfa16] önemli özelliğidir): çıkarını düşünmemesi. O, Marx sağ-ken şöyle demeyi âdet edinmişti: "ben hep ikinci keman oldumve öyle sanıyorum ki bir ölçüde ustalaştım; Marx gibi bir bi-rinci kemana sahip olmaktan büyük mutluluk duydum!"Bugün orkestrayı yöneten Engels'tir ve sanki kendi deyimiylehâlâ "ikinci keman" imiş gibi sade ve alçakgönüllüdür. Bir-çokları gibi, ben de, babamla Engels'i birbirine bağlayan dost-luktan, Damon ile Pythias'ın dostluğu gibi tarihsel olacak olanbu dostluktan sözetme fırsatını buldum; ama bu notları sona er-dirirken, onun Marx ile ilişkilerine borçlu bulunduğu ve ya-şamı ile çalışmalarını ikiye bölen iki ayrı dostluktan dasözetmem gerekir.

Bunlardan birincisi anneme karşı olan dostluğu, ikinciside bu yılın (1890) 4 Kasımında ölen ve mezarlıkta annemlebabamın yanında yatan Helene Demuth'a olan dostluğudur.

Engels, annemin mezarı başında şu sözleri söylemiştir:

Friedrich Engels

14

"Dostlar!"Bugün toprağa vermekte olduğumuz yüce gönüllü kadın,

1814'te, Salzwedel'de doğdu. Babası, Baron von Westphalen,Trier'de Marx'ın ailesiyle yakın dostluk kurdu; her iki aileninçocukları birlikte büyüdüler. Marx üniversiteye giderken, o vegelecekteki karısı, yazgılarını sürekli birleştirmeye öncedenkarar vermişlerdi.

"Marx, ilk Rheinische Zeitung'un başyazarı olarak tanın-dıktan ve gazete Prusya hükümetince kapatıldıktan sonra, 1843yılında evlendiler. Ondan sonra Jenny, kocasının yazgısını, iş-lerini, savaşımlarını yalnızca paylaşmakla kalmadı, onlara enbüyük anlayışla ve en ateşli tutkuyla katkıda bulundu.

"Genç çift Paris'e gitti; gönüllü sürgünlük hemen zorunluoldu. Prusya hükümeti, Marx'ı Paris'te bile izledi. Üzülerekanmalıyım ki Alexandre de Humboldt[8*] gibi bir adam,Marx'ın Fransa'dan sınırdışı edilmesini sağlamak için çalıştı.Marx, Brüksel'e sığındı. Şubat devrimi patladı. Bu olayınBrüksel'de yarattığı kargaşalıklar sırasında, Belçika polisi, yal-nızca Marx'ı tutuklamakla yetinmedi, karısını da hiç [sayfa 17]gerekçesiz hapse attı.

"1848 devrimci atılımı ertesi yıl bastırıldı. Sürgün yenidenbaşladı; önce Paris'te, sonra, Fransız hükümetinin işe karış-masıyla, Londra'da. Bu defaki bütün yoksunluklarıyla sür-gündü. Bunlar iki oğlunu ve bir kızını yitirmesine nedenolmakla birlikte. Jenny, sürgünlerin bilinen bütün acılarınahâlâ katlanabilirdi; ama bütün partilerin, muhalefettekiler (feo-daller, libareller, sözde demokratlar) gibi hükümettekilerin dekocasını kargıması, ona en bayağı ve en alçakça iftiralarda bu-lunması, bütün basının ona hiç istisnasız kapanması, ikisini dehorgören hasımları karşısında kocasının yardımsız ve silahsızkalması – bu, onu derinden yaraladı. Ve bu, yıllarca sürdü.

"Ama sonunda bitti, Avrupa işçi sınıfı, giderek kendisinebirkaç eylem olanağı veren politik koşullara kavuştu. Uluslar-arası İşçi Birliği kuruldu. Enternasyonal, uygar ulusları birbiriardına savaşıma soktu, ve kocası bu savaşımda en öndekilerinönünde savaştı. Sonunda, geçmişteki bütün acıların dinmeye

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

15

başladığı zaman geldi. Kocasının üzerine, dolu sağnağı gibiyağdırılmış alçakça iftiraların toz gibi dağıldığını gördü; ko-casının bütün ülkelerdeki gericilerin boğmaya çalıştıkları öğ-retilerinin, bütün ülkelerde, bütün uygar dillerde özgürce veyengiyle yayınlandığını gördü; proletaryanın devrimci hare-ketinin, yengisinin bilincinde olarak, Rusya'dan Amerika'yakadar, bir ülkeden öbürüne yayıldığım gördü. Son sevinçle-rinden biri de, ölüm döşeğindeyken, Alman işçi sınıfının bütünolağanüstü yasalara karşın son seçimlerde gösterdiği tüken-mez yaşam gücünün kesin kanıtını görmek oldu.

"Pek keskin ve pek eleştirici anlayışla, politik bakımdanpek güvenilir bir denlilik (Takt) ile, pek coşkun bir enerjiyle,pek büyük bir özveriyle, böyle bir kadının devrimci harekettene yaptığı açıkça ortaya konmadı, gazete sütunlarında aslaanılmadı. Onun ne yaptığını, yalnızca onunla birlikte yaşamışolanlar biliyor. Ama biliyorum ki onun gözüpek ve tedbirli –büyüklenmeden gözüpek, onura biraz olsun gölge düşürmek-sizin tedbirli– öğütlerinin yokluğunu sık sık duyacağız. [sayfa18]

"Onun kişisel özelliklerinden sözetmeyi hiç gereksinmi-yorum. Dostları bu özellikleri bilirler ve asla unutmayacaklar.En büyük mutluluğu başkalarını mutlu etmekte görmüş olanbir kadın var idiyse, o, bu kadındı."

Demuth'un mezarı başında ise Engels şunları söylemiştir:"Marx, partinin güç anlarında, ondan sık sık öğüt alırdı...

ve bana gelince, Marx'ın ölümünden sonra yaptığım bütün ça-lışmaları, büyük ölçüde, Marx’ın ölümünden sonra gelme onu-runu bahşettiği evimde varlığının bana sağladığı güneş ışığına,yardımına borçluyum."

"Onun, Marx için ve Marx’ın ailesi için ne olduğunuancak biz bilebiliriz ve bunu anlatmak olanaksızdır. Bu kadın,1873'ten 1890'a kadar, her zaman bizim dostumuz ve desteği-miz olmuştur."

ELEANOR MARX

Friedrich Engels

16

Le Devenir Social dergisi, Eléanor Marx'ın bu makalesiniAğustos 1895 sayısında –Engels 5 Ağustos 1895'te ölmüştü–yeniden yayınlarken, ağıt niteliğindeki şu satırları makaleninbaşına eklemişti.

Bilimsel sosyalizm, kurucularından birini yitirdi. Fried-rich Engels, 5 Ağustos günü Londra'da öldü. Sosyalizm, bugünkü sosyalizm oluşunu kısmen bu alçakgönüllü ve yüce dü-şünüre borçludur; çünkü denebilir ki, bilimsel sosyalizmin,ekonomi politiğin o amansız eleştirisini, toplumsal olaylarıno güçlü tahlilini, insanlığın tarihsel seyrinin o olağanüstü kav-ranışını, gerçek toplumsal bilimin temellerini atmış olan ve ta-rihi olsun, felsefeyi olsun, yenileyen ya da yenileyecek olan ofelsefi kavrayışı, özverili dostu, değerli çalışma arkadaşı vesadık yorumcusu olduğu Marx kadar, ona da borçluyuz.

Birinci planda olabileceği halde, gönüllü olarak ikinciplanda durmuş olan bir adam öldü. Fikir, onun fikri sağdır,ayaktadır, her yerde, her zamankinden daha çok canlıdır ve[sayfa 19] Marx ile birlikte, o fikre sağlamış olduğu silahlarla,bütün saldırıları yenilgiye uğratmaktadır.

Bu yürekli demircinin örsteki çekiç sesi artık işitilmeye-cektir; usta işçi yıkıldı; güçlü ellerinden düşen çekiç yerdedirve belki de orada uzun süre kalacaktır; ama onun döverek ya-rattığı silahlar yerli yerindedir, sağlam ve pırıl pınl. Yeni si-lahlar yaratmak çoğumuza vergi değilse de, en azındanhepimiz, üzerimize düşeni yapmalıyız, bize teslim edilen si-lahları paslanmaya bırakmamalıyız; ve bu silahlar, ancak böyledavranmakla, bize zaferi sağlayacaktır ve onun için yapılmış-tır.

Marx da, Engels de, herkesten çok (burda karşılaştırmaolanaksızdır) hazırlamış oldukları büyük şeylerin gerçekleşti-ğini görme sevincini tadamadılar; ama insanlar, kendi mutlu-lukları için çalışan ve etkili olan anılarını saklayabilirlerse,ikisinin de ölümsüzlükleri perçinlenmiş olacaktır. [sayfa 20]

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

17

Friedrich Engels

18

KARL MARX[FRANSIZCA BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ (1880)1]

ÖNÜNÜZDEKİ kitapçığın içeriğim kapsayan sayfalar,Friedrich Engels'in en yeni yapıtı Die Umwälzung der Wis-senschaft’ın[9*] çevirisi olarak önce Revue Socialiste'te2 üçmakale halinde yayınlandı.[10*]

Modern sosyalizmin en seçkin savunucularından biri[sayfa 21] olan Friedrich Engels, ilkin 1844'te, Marx'ın ve Ru-ge'un Paris'te çıkardıkları Deutshe-Französischen Jahrbüc-her'de3 yayınlanan "Umrisse zu einer Kritik derNationalökonomie"si[11*] ile tanındı. Bilimsel sosyalizmingenel ilkelerinden birkaçı, daha "Umrisse”de formülleştiril-miştir. Engels, daha sonra yaşadığı Manchester'da, Marx'ınKapital'de gereği gibi değerlendirdiği pek önemli bir yapıtı,Die Lage der arbeitenden Klasse in England'ı (Almanca ola-rak) yazdı (1845). İngiltere'de ilk bulunduğu sırada –dahasonra Brüksel'de iken olduğu gibi– sosyalist hareketin resmîorganı Northern Star'da4 ve Robert Owen'ın New MoralWorld'unda5 birlikte çalıştı.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

19

Brüksel'de iken Engels ve Marx, Flaman ve Valon işçi ku-lüpleriyle bağlantılı olan komünist Alman İşçi Birliğini6 kur-dular; ve Bornstedt'le birlikte Deutsche-Brüsseler-Zeitung'u7çıkardılar. Karl Schapper'in 1839 Blanquis suikastına katılıpFransa'dan kaçtıktan sonra kurduğu Adiller Birligi'ne (Bundesdes Gerechten) (Londra'da), bu birliğin Alman komitesininçağrısı üzerine üye oldular. Gizli derneklerdeki bilinegelen ku-rallar giderildikten sonra, birlik, uluslararası Komünistler Bir-ligi'ne dönüştürüldü. Varolan koşullarda birliğin hükümetlerkarşısında daha az gizli olmaması gerekiyordu. 1847'de Marxve Engels, birliğin Londra'daki uluslararası kongresinde, Şubatdevriminden hemen önce yayınlanan ve aşağryukarı bütün Av-rupa dillerine çevrilen Komünist Parti Manifestosu’nu[12*]yazmakla görevlendirildiler.[13*] Aynı yıl, burjuva radikalle-rin ve sosyalist işçilerin temsilcilerinin biraraya geldiği açıkve uluslararası bir birlik [sayfa 22] olan Brüksel DemokratikDerneği’nin6 kurulmasında birlikte çalıştılar.

Şubat devriminden sonra Engels, Mars'ın 1844'te Köln'dekurduğu ve 1849 Mayısında bir Prusya coup d'état'sı ile kapa-tılan Neue Rheinische Zeitung'un9 yazıkurulu üyelerinden birioldu. Engels, Elberfelder ayaklanmasına katıldıktan sonra, ozaman bir gönüllü taburunun albayı olan Adjutatn Willichsimiş gibi, Prusya'ya karşı açılan Badener seferine katıldı.[14*]

Londra'da, 1850'de Neue Rheinische Zeitung'da birlikteçalıştılar. Marx’ın çıkardığı ve Hamburg'da basılan Politisch-ökonomische Revue'de,10 19 yıl sonra Leipzig'de bir kitapçıkolarak yayınlanan ve üç baskı yapan Alman Köylü Savaşı (Derdeutsche Bauernkrieg)[15*] adlı yapıtını ilk olarak yayınladı.

Almanya'da sosyalist hareketin yeniden canlanmasındansonra, Engels, Volksstaat’ta11 ve Vorwärts'te yayınlanan ma-kalelerinin en önemlilerini yazdı. Bunların pek çoğu Soziaiesaus Russland,[16*] Breussischer Schnaps im deutschen Re-ichstag,[17*] Zur Wohnungsfrage,[18*] Die Bakunisten an derArbeit[19*] vb. el kitapçıkları halinde yayınlandı.

Engels, 1870te Manchester'dan Londra'ya çekildiktensonra, Enternasyonal genel danıştayı üyesi oldu ve İspanya,

Friedrich Engels

20

Portekiz ve İtalya ile haberleşmekle görevlendirildi.Alay ederek Herrn Eugen Dührings Umwälzung der Wis-

senschaft adını verdiği en son makaleler dizisini (bay EugenDühring'in genel olarak bilim ve özel olarak sosyalizm [sayfa23] üzerine sözde yeni teorilerine karşılık olarak) Vorwärts'egönderdi. Bu dizi bir ciltte birleştirildi ve Alman sosyalistleriarasında büyük başarı kazandı. Önünüzdeki kitapçıkta bu ki-tabın teorik bölümünden bilimsel sosyalizme belirli bir ölçüdebir giriş oluşturan en uygun özetleri veriyoruz. [sayfa 24]

FRİEDRICH ENGELS[ALMANCA (1882)12] BİRÎNCÎ BASKIYA ÖNSÖZBU önsözü izleyen yazı Herr E. Dührings Umwälzung der

Wissenschaft (Leipzig 1878) adlı yapıtımın üç bölümündenmeydana gelmiştir. Onları Fransızcaya çevirmesi amacıyladostum Paul Lafargue için biraraya getirdim ve birkaç eklemeyaptım. Gözden geçirdiğim Fransızca çeviri önce Revue so-cialiste'te ve sonra bağımsız olarak şu adla yayınlandı: Socia-lisme utopique et socialisme scientifique, Paris 1880.Fransızcasından Polonya diline bir çevirisi şimdi şu başlıklaCenevre'de çıktı: Socyjalizm utopijiny a naukovoy, Imprime-rie de l’Aurore, Geneve 1882.

Lafargue'ın çevirisinin Fransızca konuşulan ülkelerdekive hele Fransa'daki şaşırtıcı başarısı, beni, bu üç bölümün[sayfa 25] ayrı bir Almanca baskısının da yararlı olup olma-yacağını sormaya zorladı. O sırada Zürih'teki Sozialdemo-krat’ın13 yazıkurulu, bana, Alman Sosyal-Demokrat Partisiiçinde yeni propaganda kitapçıklarına karşı genel istek uyan-dırıldığını bildirdi ve o üç bölümü bu iş için vermeyi isteyip is-temediğimi sordu. Buna doğallıkla razı oldum ve yapıtımıkullanımlarına verdim.

Ama yapıtım başlangıçta doğrudan doğruya halka propa-ganda amacıyla yazılmamıştı. Her şeyden önce katışıksız bi-limsel bir yapıt bu işe nasıl yarayabilirdi? Biçimde ve içeriktehangi değişiklikler gerekliydi?

Biçime gelince, yalnız birçok yabancı sözcük kaygılar

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

21

uyandırabilirdi. Ama Lassalle, söylevlerinde ve propagandayazılarında yabancı sözcükleri kullanırken hiç de tutumlu de-ğildi, ve bildiğim kadarıyla bundan yakınılmamıştı. Onun za-manından beri işçilerimiz daha çok ve daha düzenli olarakgazete okudular ve böylece yabancı sözcüklerle aynı ölçüdedaha çok tanıştılar. Bu konuda bütün gereksiz yabancı söz-cükleri çıkarmakla yetindim. Kaçınılmaz olanlara, sözde açık-layıcı çeviriler eklemekten vazgeçtim. Kaçınılmaz yabancısözcükler, çoğu genellikle kabul edilmiş bilimsel-teknik de-yimler, çevrilebilir olsalardı, kaçınılmaz da olmazlardı. Çeviri,anlamı da bozar; açıklayacağı yerde karıştırır. Sözlü bilgi bu-rada daha çok yardımcı olur.

Buna karşılık içerik, sanırım, Alman işçilere az güçlük çı-karacaktır, denebilir. Güçlük genellikle yalnız üçüncü bölüm-dedir; ama işçilerin genel yaşam koşullarım özetleyen bubölüm, işçiler için "eğitilmiş" burjuvalar için olduğundan çokdaha az güçtür. Burada yaptığım açıklayıcı sayısız eklerde,gerçekte işçileri "eğitilmiş'' okurlardan daha az düşündüm; Ey-nern'li bay milletvekili, Sybel'li özel danışman bay Heinrichve başka Treitschke'ler[20*] gibi kimseler, korkunç bilgisiz-liklerini ve dolayısıyla sosyalizmi pek yanlış anladıklarını hepyeniden en iyi kanıtlama karşı konmaz arzusuyla yanıp [sayfa26] tutuşurlar. Don Kişot mızrağını yeldeğirmenlerine doğrul-tursa, bu onun görevi ve rolüdür; ama Sanço Pansa'nın böylebir şey yapmasına izin vermemiz olanaksızdır.

Böyle okurlar, sosyalizmin kabataslak bir gelişim tari-hinde Kant-Laplace Evrendoğumu (Kosmogonie), modern do-ğabilim ve Darwin, klasik Alman felsefesi ve Hegel ilekarşılaşınca da şaşacaklardır. Ama bilimsel sosyalizm önemlibir Alman ürünüdür ve ancak klasik felsefesi bilinçli diyalek-tiğin geleneğini canlı olarak korumuş bir ulustan doğabilirdi:Almanya'da.[21*] Materyalist tarih görüşü ve proletarya ileburjuvazi arasındaki modern sınıf savaşımına özel uygulayımıancak diyalektikle olanaklıydı. Ve Alman burjuvazisinin okulöğretmenleri, büyük Alman filozoflarının anısını ve onlarınverdiği diyalektiği boş bir seçmeciliğin (Eklektizismus) ba-

Friedrich Engels

22

taklığında boğdularsa, biz de gerçeklikle diyalektiğin korun-ması için modern doğabilime tanık olarak başvurmaya o de-rece zorlandık – biz Alman sosyalistleri yalnızSaint-Simon'dan, Fourier'den ve Owen'dan değil, ama Kant-tan, Fichte'den ve Hegel'den de kaynaklandığımız için övün-çlüyüz. [sayfa 27]

Londra, 21 Eylül 1882 FRİEDRİCH ENGELS

FRIEDRICH ENGELS[ALMANCA (1891)14] DÖRDÜNCÜ BASKIYA

ÖNSÖZBU kitapçığın içeriğinin Alman işçilerimize az güçlük çı-

karacağı konusundaki sanım doğrulandı. îlk baskının çıktığı1883 Martından beri en az toplam 10.000 nüshalık üç baskısatıldı; üstelik mürekkebi uçan Sosyalistler Yasasının15 ege-menliği altında – aynı zamanda, modern proletaryanınki gibibir hareket karşısında polis yasaklarının ne kadar güçsüz ol-duğunun yeni bir örneği.

Birinci baskıdan beri yabancı dillerde çeşitli çevirilerçıktı: Pasquale Martignetti'nin İtalyanca çevirisi: II SocialismoUtopica e il Socialismo scientifico, Benevento 1883; bir Rusçaçeviri: Razviti naujnago Sosyalizmo, Genf 1884; bir Danca:Socializmens Udviklingfra Utopi til Videnskab, [sayfa 28] So-cialistik Biblothek'te I. Bind, Kjöbenhavn 1885; bir İspan-yolca: Socialismo utopico y Socialismo sicientifico, Madrid1886; ve bir Flamanca: De Ontwikkeling vanhet Socialismevan Utopie tot Wetenschap, Haag 1886.

Elinizdeki baskı çeşitli küçük değişiklikler geçirmiştir;önemli ekler yalnız iki yerde yapıldı: birinci bölümde, Fouri-er'ye ve Owen'a göre biraz aşın kısa işlenmiş olan Saint-Simonüzerine, ve üçüncünün sonuna doğru bu arada önemli olanyeni üretim biçimi "tröstler" üzerine. [sayfa 29]

Londra, 12 Mayıs 1891FRİEDRİCH ENGELS

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

23

Friedrich Engels

24

GİRİŞ [22*]

ELİNİZDEKİ küçük kitap, aslında, daha büyük bir bütü-nün[23*] bir parçasıdır. Berlin üniversitesinde Privat-do-zent[24*] olan Dr. E. Dühring, aşağıyukarı 1875'te, artıksosyalist olduğunu birdenbire ve pek gürültülü bir biçimdeaçıkladı, ve Alman kamuoyuna, ayrıntılı bir sosyalist teori ilebirlikte, toplumun yeniden örgütlenmesi için eksiksiz bir uy-gulama planı da sundu. Bunun doğal sonucu olarak, öncelle-rine çattı; ve Marx'a, olanca öfkesiyle saldırarak, hepsindençok onur verdi.

Bu, Almanya'da Sosyalist Partinin iki kesimi [sayfa 30] –ayzenahçılar ile lasalcılar–16 tam birleştikleri,17 ve böylecedaha da güçlenmekle kalmayıp, bütün güçlerini ortak düşmanakarşı kullanma yeteneğini kazandıkları sıralarda oldu. Alman-ya'da Sosyalist Parti hızla bir güç olmaktaydı. Ama onu birgüç haline getirmenin ilk koşulu, yeni sağlanmış olan birliğintehlikeye düşürülmemesiydi. Ve Dr. Dühring, kendi çevre-sinde, bir kümeyi, geleceğin ayrı bir partisinin çekirdeğini,açıkça toplamaktaydı.18 Bundan ötürü, onun karşısına çık-mamız, ve hoşlansak da hoşlanmasak da, savaşımla hesabınıgörmemiz zorunlu hale geldi.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

25

Bu, pek güç olmayabilirdi, ama uzun bir iş olduğu bes-belliydi. Bilindiği gibi, biz Almanlar, ince eleyip sık doku-maya, çok derin ve köklü düşünmeye, Gründlichkeit'a[25*]–nasıl isterseniz öyle deyiniz– düşkünüzdür. İçimizden biri,yeni bir öğreti saydığı bir şeyi açıklayınca, onu önce her şeyikapsayan bir sistem haline getirmek zorundadır. Mantık ilke-lerinin ve evrenin temel yasalarının, eninde sonunda, yalnızbu yeni bulunup tamamlanan teoriye ulaşılmak için varola-geldiğini kanıtlaması gerekir. Ve Dr. Dühring, bu bakımdan,tam istenen ulusal nitelikteydi. Şunların hakkından gelmemgerekiyordu: eksiksiz bir ussal, ahlaki, doğal, ve tarihsel "Fel-sefe Sistemi"; eksiksiz bir "Ekonomi Politik ve Sosyalizm Sis-temi"; ve son olarak, bir "Eleştirel Ekonomi Politik Tarihi" –görünüşü ve içeriği bakımından ağır üç koca cilt; genellikledaha önceki filozofların ve iktisatçıların hepsine karşı ve özel-likle Marx'a karşı seferber edilmiş üç kanıtlar kolordusu –ger-çekte tam bir "bilimde devrim" çabası–. Uzay ve zamankavramlarından bimetalizme,19 maddenin ve hareketin önce-sizliğinden ve sonrasızlığından ahlaki ideaların kalımsız nite-likte olmasına, Darwin'in doğal seçmesinden (naturalselection) gelecekteki bir toplumda gençliğin eğitimine kadar,aklagelen çeşitli konuların hepsini ele almam gerekiyordu. Neolursa olsun, Dr. Dühring'in işi geniş ve sistemli tutması, banaMarx'ın ve benim bu pek çeşitli konulardaki görüşlerimizidaha önceleri yaptığımızdan çok daha birbirine bağlı bir bi-çimde ve Dr. Dühring'e karşı geliştirme fırsatını verdi. Başkabakımlardan pek tatsız tuzsuz olan bu işi [sayfa 31] üstlenme-min başlıca gerekçesi budur.

[Dr. Dühring'e –ç] yanıtını, önce Leipzig'de, sosyalist ke-simin başlıca organı olan Vorwärts'te20 bir makaleler dizisihalinde yayınlandı, ve daha sonra bir kitap haline getirildi.Herr Eugen Dührings Umwälzung der Wissenschaft [BayEugen Dühring Bilimi Altüst Ediyor.] Bu kitabın ikinci bir ba-sımı, 1866'da, Zürih'te yapıldı.

Şimdi Fransız yasama meclisinde Lille temsilcisi olandostum Paul Lafargue'ın dileği üzerine, bu kitabın üç bölü-

Friedrich Engels

26

münü21 elden geçirerek bir kitapçık haline getirdim. Ve La-fargue, bunu Fransızcaya çevirip Socialisme Utopique et So-cialisme Scientifıque adıyla, 1880'de yayınladı. Bu Fransızcametinden yararlanılarak bir Lehçe ve İspanyolca basımı ya-pıldı. 1883'te, Alman dostlarımız, bu kitapçığı özdilinde ya-yınladılar. O zamandan beri, Almanca metinden yapılanİtalyanca, Rusça, Romence, Flamanca ve Danimarka dilindekiçevirileri yayınlandı. Böylece, bu kitapçık, elinizdeki İngilizcebasımı ile birlikte, on dilde yayınlanmış oluyor. Herhangi birsosyalist yapıtın, 1848'deki Komünist Manifesto'muzun ya daMarx'ın Kapital’inin bile, böyle birbiri ardına çevrildiğini bil-miyorum. Almanya'da dört basımı yapıldı ve basılan nüshala-rın toplamı, 20.000'i buldu.

Eklenti, "Mark",22 Almanya'da toprak mülkiyetinin ta-rihi ve gelişimi konusundaki bazı temel bilgileri, Alman Sos-yalist Partisi içinde yaymak amacıyla yazılmıştı. Bu, partininkentlerde çalışan insanları özümsemesinin aşağıyukarı ta-mamlandığı, ve tarım işçileri ile köylülerin ele alınması ge-rektiği bir zamanda, her şeyden daha zorunlu görünüyordu.Toprağı kullanma hakkının özgün biçimleri, eski Cermen ka-bilelerinin hepsinde ortak olduğu için, ve bunların ortadan kal-kışının tarihi, İngiltere'de bile, Almanya'da olduğundan dahaaz bilindiği için, bu eklenti, çevirinin kapsamına alındı. Metni,Maksim Kovalevski'nin bu yakınlarda geliştirmeye başladığıvarsayımı anmadan, aslında olduğu gibi bıraktım. Onun var-sayımına göre, ekilebilir alanların ve otlakların birkaç kuşağıiçeren büyük bir ataerkil aile topluluğunun ortak hesabı içinişletilmesi, o alanların Markın üyeleri arasında paylaşılmasın-dan önce geliyordu (hâlâ [sayfa 32] varolan Güney SlovenyaZadrugası örneğindeki gibi), ve paylaşma, daha sonra, toplu-luk ortak işletmeciliğe güçlük çıkaracak kadar büyüyünceoldu. Kovalevski belki tümüyle haklıdır, ama konu hâlâ subjudice'dir.[26*]

Bu yapıtta kullanılan ekonomik terimler, yeni olduklarıölçüde, Marx’ın Kapital’inin İngilizce baskısındakilere uy-gundur. Nesnelerin yalnız üreticinin kullanımı için değil, ter-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

27

sine, değişim amacıyla da üretildiği; yani kullanım-değeri ola-rak değil, meta olarak üretildiği ekonomik evreye "meta üre-timi" diyoruz. Bu evre, değişim için üretimin başlangıcındangünümüze kadar uzanmakta; ancak, tam gelişimine kapitalistüretim koşullarında, yani üretim araçlarının sahibi olan kapi-talistin, kendi emek-gücünden başka hiçbir üretim aracı ol-mayan insanları, emekçileri, ücretle çalıştırdığı ve ürünlerinsatış fiyatının kendi gideri üstündeki fazlasını cebine attığı ko-şullarda ulaşır. Sınai üretim tarihini, ortaçağdan bu yana üç dö-neme ayırıyoruz: 1° küçük usta zanaatçının, kalfaları veçıraklarıyla birlikte [çalıştığı –ç.] ve her emekçinin nesneninbütününü ürettiği zanaatçılık [dönemi –ç]; 2° çok sayıda işçi-nin, topluca ve büyük bir işyerinde, nesnenin bütününü işbö-lümü ilkesine göre ürettiği; her işçinin, işlemin yalnız birkesimini yaptığı, ve bundan ötürü ürünün ancak ardarda hep-sinin elinden geçtikten sonra tamamlandığı manüfaktür [dö-nemi –ç.]; 3° ürünün [herhangi bir –ç.] güçle işletilenmakinelerce üretildiği, emekçinin işinin mekanik aracın çalış-masını denetlemek ve düzeltmekle sınırlı olduğu modern sa-nayi [dönemi –ç.].

İNGİLTERE, MATERYALİZMİN BEŞİĞİBu yapıtın içeriğinin, İngiliz kamuoyunun büyükçe bir ke-

siminin itirazı ile karşılaşacağını çok iyi biliyorum. Ama bizKıtalılar, İngiliz "saygınlığının" önyargılarına biraz olsunönem verseydik, durumumuz bugünkünden de kötü olurdu. Bukitap, "tarihsel materyalizm" dediğimiz şeyi savunmaktadır;ve materyalizm, İngiliz okurların büyük çoğunluğunun kulak-larını tırmalayan bir sözcüktür. [sayfa 33] "Bilinemezcilik"23hoşgörülebilir, ama materyalizm hiç kabul edilemez.

Bununla birlikte bütün modern materyalizmin asıl yurdu,17. yüzyıldan beri, İngiltere'dir.

"Materyalizm, Büyük Britanya'nın evlilik-dışı (natural-born, doğal-doğmuş) oğludur. İngiliz skolastiği Duns Scotus,eskiden "Madde için düşünmek olanaksız mıdır?" diye sor-muştu.

Friedrich Engels

28

"Bu mucizeyi gerçekleştirmek için Tanrının sonsuz gü-cüne sığındı, yani tanrıbilime materyalizm vaazettirdi. Üste-lik Duns Scotus bir adcıydı. Materyalizmin ilk biçimi olanadcılığa24 özellikle İngiliz skolastikler arasında raslanır.

"İngiliz materyalizminin gerçek atası Bacon'dır. Ona göre,doğal felsefe (natural philosophy) biricik doğru felsefedir; veduyuların deneyimine dayanan fizik, doğal felsefenin enönemli bölümüdür. Onun sık sık andığı otoriteler, Anaksago-ras ile homoiomerileri25 ve Demokritos ile atomlarıdır. Bütünbilim deneye dayanır, ve duyuların sağladığı verilere ussal biraraştırma yöntemini uygulamaktan ibarettir. Tümevarım, çö-zümleme, karşılaştırma, gözlem, deney, böyle bir ussal yönte-min bellibaşlı biçimleridir. Maddede doğal olarak bulunannitelikler içinde hareket, yalnız mekanik ve matematik hareketbiçiminde değil, maddenin bir itki, bir yaşamsal ruh, bir geri-lim –ya da Jakob Böhme'nin kullandığı bir terimle, bir"qual"[27*]– biçimi olarak da ilk ve en önemli niteliktir.

"Materyalizm, Bacon'da, ilk yaratıcısında, henüz çokyönlü bir gelişimin tohumlarını taşır. Bir yanda madde, du-yumsal, şiirli bir büyü içinde, insanın bütün varlığını tatlı gü-lümsemelerle kendisine çeker görünür. Öte yanda, atasözlerigibi formülleştirilmiş olan öğreti, tanrıbilimden aktarılan tu-tarsızlıklarla dallanıp budaklanır.

"Materyalizm daha sonraki evrimi sırasında tek yönlü[sayfa 34] bir hale gelir. Hobbes, Bacon’ın materyalizmini sis-temleştirir. Duyulara dayanan bilgi, şiirli çiçeklerini yitirir, ma-tematikçilerin soyut deney konusu olur; geometri, bilimlerinen yücesi ilan edilir. Materyalizm, insandan-kaçar (misanth-ropic) olur. Çünkü kendi karşıtını, insandan kaçan o tensiz ruh-salcılığı kendi alanında altetmesi için kendi teninden sıyrılmasıve çileri olması gerekmektedir. Bunun için, duyumsal bir ken-dilik olmayı bırakıp zihinsel bir kendilik olur; ama bu yüzden,zihne özgü bütün tutarlılıkları da, sonuçlarını önemsemedengeliştirir.

"Bacon'a katkıda bulunan Hobbes, şöyle konuşur: İnsa-nın bütün bilgisi duyularla sağlanıyorsa, bizim kavram ve idea-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

29

larımız, ancak gerçek alemin duyumsal biçimlerinden soyut-lanmış görüntüleridir. Felsefe, bu görüntülere ancak ad koya-bilir. Bir ad, onların birden çoğuna verilebilir. Adların bileadları olabilir. Bir yandan bütün kavramların kökeninin duyu-lur alemde bulunduğunu ve, öte yandan, bir sözcüğün bir söz-cükten daha çok şey olduğunu; duyularımızla bildiğimizvarlıkların, hepsi de tek olan varlıkların dışında, genel, tekilolmayan doğal özellikte varlıklar bulunduğunu savunsaydık,bu bir çelişki olurdu. Maddesiz bir töz, maddesiz bir cisim gibisaçmadır. Madde, varlık, töz, yalnızca aynı gerçeklik için [kul-lanılan –ç.] farklı terimlerdir. Düşünceyi, düşünen maddedenayırmak olanaksızdır. Bu madde, evrende oladuran bütün de-ğişmelerin etkenidir. Sonsuz sözcüğü zihnimizin sonsuz birtoplama işlemini gerçekleştirme gücü olduğunu saptamadığısürece, anlamsızdır. Bizim için yalnız maddesel şeyler algıla-nabilirdir, Tanrının varlığı konusunda hiçbir şey bilemeyiz.Yalnız benim kendi varlığım kesindir. Her insani tutku, bir baş-langıcı ve bir sonu olan mekanik bir harekettir. İyi dediğimizşeyler, itkinin amaçlarıdır. İnsan, doğa ile aynı yasalara ba-ğımlıdır. Güç ile özgürlük, özdeştir. "Hobbes, Bacon'ı sistem-leştirmişti, ama Bacon'ın temel ilkesine, bütün insan bilgisininkökeninin duyulur alem olduğuna bir kanıt göstermemişti. Bukanıtı, Essay on the Human Understanding [İnsan Zihni Üze-rine Deneme] adlı yapıtında, Locke verdi.

"Hobbes, Bacon materyalizminin tanrıcı26 önyargılarını[sayfa 35] yıkmıştı; Collins, Dodwell, Coward, Hartley, Pri-estley de Locke'un duyumsalcılığını kuşatan son tanrıbilimselengelleri yıktılar. Ne olursa olsun, pratik materyalist için ya-radancılık,27 dinden kurtulmanın yalnızca kolay bir yolu-dur."[28*]

Karl Marx modern materyalizmin İngiliz kökeni üstüneişte böyle yazıyordu. Günümüzün İngilizleri, onun kendi ata-larını övmüş olmasından pek hoşlanmıyorlarsa, yazık olur. Ba-con'ın, Hobbes'un ve Locke'un, İngilizlerin ve Almanların,Fransızları karada ve denizde yenmiş olmalarına karşın, dı-şında kaldığımız ve sonuçlarını İngiltere'nin olduğu kadar Al-

Friedrich Engels

30

manya'nın da iklimine alıştırmaya hâlâ çabaladığımız Fransızdevrimine taç giydirilmeden önce bile, 18. yüzyılı tam anla-mıyla bir Fransız yüzyılı yapan o ünlü Fransız materyalistle-rinin babaları oldukları yadsınamaz.

Bunun yadsınacak bir yanı yoktur. O yüzyılın ortalarında,İngiltere'ye yerleşen her kültürlü yabancıyı şaşırtan ve onundikkate almadan edemeyeceği şey, saygın İngiliz orta-sınıfı-nın dinsel bağnazlığı ve budalalığı idi. Biz, o sıralarda, hepi-miz materyalisttik, hiç değilse, çok ileri derecede özgürdüşünen kimselerdik; ve İngiltere'deki eğitilmiş kişilerin aşa-ğıyukarı hepsinin her türlü olmayacak mucizeye inanacağını,ve Buckland ile Mantell gibi yerbilimcilerin bile, Tekvin'in28efsaneleriyle öyle pek çatışmasınlar diye kendi bilimlerinin ol-gularını çarpıtacaklarını pek düşünemiyorduk; o zamanlar,dinsel konularda kendi zihinsel yetilerim kullanmaya cesareteden insanlar bulmak için, eğitilmemişlerin, "ayak takımı"29diye anılan emekçilerin, özellikle ovıncı sosyalistlerin arasınagirmemiz gerekiyordu.

İNGİLİZ BİLİNEMEZCİLİĞİ,UTANGAÇ MATERYALİZMAma İngiltere o zamandan beri "uygarlaştı". 1851 ser-

gisi[29*], İngilizlerin o adasal içekapanıklığının ölüm çanını[sayfa 36] çaldı. İngiltere, beslenme düzeni, adetler, düşünce-ler bakımından giderek uluslararasılaştı; öylesine ki, keşkebazı İngiliz adetleri ve töreleri, Kıtada, Kıtasal alışkanlıklarınburada tutunduğu kadar çok tutunmuş olsaydı, demeye başlı-yorum. Her nasılsa, 1851'den önce yalnız soyluların bildiği sa-latayağının ülkeye sokulup yayılmasına, dinsel konulardakiKıtasal kuşkuculuğun o uğursuz yayılması eşlik etti, ve bu,şuna vardı: bilinemezcilik, tam İngiliz Kilisesi kadar saygıde-ğer tutulmamakla birlikte, saygınlık bakımından Baptism30ile hemen hemen başabaş ve Selamet Ordusunun31 kesinlikledaha üstünde bir aşamaya yaraşır görüldü. Bu koşullarda,münkirliğin gelişmesine yürekten acıyan ve bunu kınayankimseleri, bu "yeni moda kavramların" her gün kullanılan bir-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

31

çok nesne gibi yabancı kökenli olmadığını, made in Germanyolmadığını, tersine, hiç kuşkusuz eski İngiltere'ye özgü oldu-ğunu; ve onların Britanyalı türeticilerinin, bundan iki yüzyılönce, bugünkü torunlarının cesaret ettiğinden epeyce ileri git-tiklerini öğrenmenin avutacağına inanmamak elimden gelmi-yor.

Gerçekten, bilinemezcilik, "utangaç" bir materyalizmdenbaşka nedir? Bilinemezci doğa kavramı, baştan sona materya-listtir. Bütün doğal alem, yasalara bağımlıdır, ve bir dış etkininişe karışmasını kesinlikle dışarır. Ama, bilinemezci şunu ekler:bilinen evrenin ötesinde yücelerden yüce bir varlığın bulun-duğunu ileri sürmemizi de, çürütmemizi de sağlayacak hiçbiraracımız yoktur. Laplace, Mécanique céleste32 adlı yapıtında,Tanrının adını bile neden anmadığını kendisine soran Napolé-on'a, kıvançla, "Je n'avais pas besoin de cette hypothèse."[30*]karşılığını verdiği çağda, bunun bir anlamı olabilirdi. Amabugün, evrimci evren anlayışımızda, bir Yaradana ya da Dü-zenleyiciye hiç yer yoktur; ve varolan alemin dışında bırakıl-mış bir Yüce Varlıktan sözetmek, terimlerdeki bir çelişkiyidolaylı olarak göstermektedir, ve bana öyle geliyor ki, bu, din-dar kimselerin duygularını yok yere aşağısamaktır.

Bundan başka, bizim bilinemezcimiz, bütün bilgimizin,duyularımızın sağladığı bileşime dayandığını kabul eder.[sayfa 37]

Ama şunu ekler: duyularımızın, bize, kendileriyle algıla-dığımız nesnelerin doğru tasarımlarını verdiğini nereden bili-yoruz? Ve bize, nesneleri ve onların niteliklerini sözkonusuederken, gerçekte kendileri üzerine kesin hiçbir şey bileme-yeceği bu nesneleri ve nitelikleri değil, yalnızca onların kendiduyularında yarattığı izlenimleri kastettiğini bildirir. Bu du-rumda, düşünmenin bu türlüsünü yalnız kanıtlamayla altetmekkuşkusuz güç görünüyor. Ama kanıtlamadan önce eylem vardı,im Anfang war die Tat.[31*] Ve insan eylemi, [sözkonusu –ç.] güçlüğü, insan becerikliliği onu uydurmadan çok önce yen-mişti. Çöreğin [varlığının –ç.] kanıtı, yenmesindedir. Bunesneleri, onlarda algıladığımız niteliklere göre, kendi yararı-

Friedrich Engels

32

mıza kullanmaya başladığımız an, duyusal algılarımızın doğ-ruluğunu ya da yanlışlığını yanılmaz bir sınamadan geçir-mekteyizdir. Bu algılar yanlışsa, bir nesnenin onlara görekestirdiğimiz kullanım yolunun da yanlış olması ve çabamı-zın boşa gitmesi gerekir. Ama amacımıza varmayı başarırsak,o nesne ile onun bizdeki ideasının uyuştuğunu anlarsak; nesne,ereğimiz için kendisinden beklediğimizi verirse, o zaman bu,bizim o nesne ve onun nitelikleri üzerine olan algılarımızın,kendi dışımızdaki gerçeklikle uyuştuğunun o ölçüde olumlukanıtıdır. Ve bir başarısızlığa uğradığımız zaman, başarısızlı-ğımızın nedenini bulmada genellikle pek gecikmeyiz; kendi-sine dayanarak iş gördüğümüz algının ya eksik ve yüzeysel,ya da başka algıların sonuçları ile onların elvermediği birtarzda birleştirilmiş olduğunu –kusurlu usavurma dediğimizşey budur– anlarız. Duyularımızı gerektiği gibi eğitmeye vekullanmaya, ve eylemimizi gerektiği gibi edinilmiş ve kulla-nılmış algıların belirlediği sınırlar içinde tutmaya ne kadar dik-kat edersek, eylemimizin sonucunun, algılarımız ile algılananşeylerin nesnel doğası arasındaki uyuşmayı gösterdiğini okadar iyi anlayacağız. Şimdiye kadar, bilimsel olarak denet-lenmiş duyu-algılarımızın, zihnimizde doğaları gereği, dışalem bakımından gerçeklikle çatışmalı idealar yarattığı, ya dadış alemle onun bizdeki duyu-algıları arasında bir iç bağdaş-mazlık bulunduğu sonucuna varmamıza yolaçan tek bir örnekyoktur. [sayfa 38]

Ama hemen ardından yeni-kantçı bilinemezci ortaya çıkıpdiyor ki; bir şeyin niteliklerini doğru olarak algılayabiliriz, amaşeyin kendisini hiçbir duyulur ya da zihinsel yolla kavraya-mayız. Bu kendinde-şey, kavrayışımızın ötesindedir. Hegel,buna çok önceleri şu karşılığı vermişti: bir şeyin bütün nite-liklerini biliyorsanız, şeyin kendisini de biliyorsunuz demek-tir; geriye, sözkonusu şeyin bizim dışımızda varolmasındanbaşka hiçbir şey kalmaz; ve duyularınız size bu olguyu öğret-tiği zaman kendinde-şeyin, Kant’ın o ünlü Ding an sich33 bi-linmezinin üst yanını da kavramış olursunuz. Buna şunueklemek gerekir: Kant'ın çağında, doğal nesneler konusundaki

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

33

bilgimiz gerçekten öylesine bölük pörçüktü ki, onların herbiriüzerine bildiğimiz az bir şeyin ötesinde sırlarla dolu bir "ken-dınde-şey" bulunduğu pekâlâ sanılabilirdi. Ama bu kavrana-maz şeyler, bilimin dev adımlarıyla ilerlemesi sırasındakavrandılar, çözümlendiler, üstelik; yeniden üretildiler; ürete-bildiğimiz şeyin bilinemez olduğunu elbette düşünemeyiz. Buyüzyılın [19. yüzyıl –ç.] ilk yarısında, organik maddeler, kimyaiçin sırlarla dolu nesnelerdi; bugün, onları, birbiri ardına, or-ganik süreçlerin yardımı olmaksızın, kimyasal öğelerini kul-lanarak yapmayı öğreniyoruz. Modern kimyacılar, herhangibir cismin, kimyasal bileşimi bilinir bilinmez, kendi öğelerin-den yapılabileceğini söylüyorlar. En yüksek organik tözlerin,albüminli cisimlerin, bileşimlerini bilmekten henüz uzağız;ama yüzyıllar sonra bile olsa, bu bilgiyi edineceğimizden, veonu kullanarak, yapay albümin üreteceğimizden kuşkulanmakiçin hiçbir gerekçe yoktur. Ve o aşamaya ulaşırsak, organik ya-şamı da yaratacağız, çünkü yaşam, en aşağı biçimlerinden enyüksek biçimlerine kadar, albüminli cisimlerin normal va-rolma tarzından başka bir şey değildir.

Bununla birlikte, bizim bilinemezcimiz, bu biçimsel ihti-raz kayıtlarını ileri sürdükten hemen sonra, aslında olduğugibi, yola gelmez bir materyalist gibi konuşur ve davranır.Bizim bildiğimiz kadarıyla, maddenin ve hareketin ya da şimdidendiği gibi, enerjinin, ne yaratılabilir, ne de yok edilebilir ol-duğunu, ama elimizde, herhangi bir zamanda yaratılmamış ol-dukları konusunda tanıt bulunmadığını söyleyebilir. [sayfa 39]Ama, kabul ettiği bu gerçeği herhangi özel bir halde kendisinekarşı kullanmayı denerseniz, sizi hemen tersleyecektir. Tins-elciliğin (Spiritualism) olabilirliğini in abstracto[32*] kabuletse de, onun in concreto[33*] ele alınmasını istemez. Bizeşöyle diyecektir: bildiğimiz ve bilebildiğimiz kadarıyla, evre-nin bir Yaradanı ve Düzenleyicisi yoktur; madde ve enerji,bizim bakımımızdan, ne yaratılabilir ve ne de yok edilebilir;bizce, us (akıl, mind) enerjinin özel bir biçimi, beynin bir işl-evidir, bütün bildiğimiz, maddesel alemin değişmez yasalarlayönetildiğidir, yb.. Böylece, bilinemezci, bir bilim adamı ol-

Friedrich Engels

34

duğu ölçüde, herhangi bir şey bildiği ölçüde, bir materyalist-tir; biliminin dışında, hiçbir şey bilmediği alanlarda, bilgisiz-liğini Yunancaya çevirmekte ve ona agnosticism(bilinemezcilik) demektedir.

Ne olursa olsun, bir şey anlaşılır görünüyor: bir biline-mezci olsaydım bile, besbelli, bu küçük kitapta kabataslak su-nulan tarih kavramını "tarihsel bilinemezcilik" diyeniteleyemezdim. Dindar kimseler bana gülerdi, bilinemezci-ler ise kendileriyle alay mı ettiğimi öfkeyle sorardı. Onun için,önemli bütün tarihsel olayların sonal nedenini ve büyük iticigücünü, toplumun ekonomik gelişiminde; üretim ve değişimtarzlarındaki dönüşümlerde; ve bunların ardından toplumunfarklı sınıflara bölünmesinde; ve bu sınıfların birbirlerine karşısavaşımlarında arayan görüşü adlandırmak için, başka birçokdilde olduğu gibi, İngilizcede de "tarihsel materyalizm" teri-mini kullanırsam, bundan, İngiliz saygınlığının bile pek sar-sılmayacağını umuyorum.

Tarihsel materyalizmin İngiliz saygınlığının bile çıkarınaolabileceğini gösterirsem, bu yaptığım belki daha çabuk ba-ğışlanacaktır. Bundan aşağıyukarı kırk ya da elli yıl önce İn-giltere'ye yerleşen kültürlü bir yabancının, o saygın İngilizorta-sınıfının dinsel bağnazlığını ve budalalığını dikkate almakzorunda kalması ve bu durumun onu şaşırtması olgusunu dahaönce anmıştım. Şimdi, o zamanki saygın İngiliz orta-sınıfınıno zeki yabancıya göründüğü kadar budala olmadığını tanıtla-yacağım. Sözkonusu sınıfın dinsel eğilimleri açıklanabilir.[sayfa 40]

BURJUVAZİNİN TOPLUMSAL BÜYÜMESİAvrupa ortaçağdan çıktığı zaman, kentlerin gelişen orta-

sının, Avrupa'nın devrimci öğesini oluşturuyordu. Orta-sınıf,ortaçağın feodal örgütü içinde hatırı sayılır bir yer tutmuştu;ama bu konum, onun engin gücüne çok dar geliyordu. Orta-sı-nıfın, burjuvazinin gelişmesi, feodal sistemin sürdürülmesiylebağdaşmaz oluyordu; bu yüzden feodal sistemin yıkılması ge-rekiyordu.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

35

Ama feodalizmin uluslararası büyük merkezi, KatolikRoma Kilisesiydi. Bütün iç savaşlara karşın, Roma Kilisesi,feodalizme bağımlı olan bütün Batı Avrupa'yı, hıristiyanlıktabölücülük eden Yunanlılara karşı olduğu kadar, müslüman ül-kelere karşı da büyük bir politik sistemde birleştiriyordu. Feo-dal kurumları, tanrısal kutsama halesiyle çeviriyordu. Kendihiyerarşisini feodal örneğe göre düzenlemişti ve, kısacası, Ka-tolik Roma Kilisesinin kendisi, katolik dünyadaki topraklarıntam üçte-birini elinde tutan en güçlü feodal idi. O aşağılık feo-dalizme her ülkede ayrı ayrı ve başarıyla saldırabilmek için,önce onun kutsal merkezî örgütünün yıkılması gerekiyordu.

Bundan başka, bilimdeki büyük canlanma, orta-sınıfın ge-lişmesine paralel olarak sürüp gidiyordu; astronomi, mekanik,fizik, anatomi, fizyoloji, yeniden ele alındı. Ve burjuvazi, sınaiüretimi geliştirmek için, doğal nesnelerin fiziksel özelliklerinive doğa güçlerinin etki tarzlarını araştıran bir bilim gereksi-yordu. Bilim, o zamana kadar, kilisenin horgörülen beslemesiolmuştu, imanın koyduğu sınırları aşmasına izin verilmemişti,ve bu yüzden hiç bilim olmamıştı. Bilim kiliseye karşı ayak-landı; burjuvazi bilimsiz edemezdi ve, bundan ötürü, ayaklan-maya katılmak zorunda kaldı.

Yukarıda söylenenler, gelişen orta-sınıfın resmî din ile neolursa olsun çatışacağı noktalardan yalnız ikisiyle ilgili ol-makla birlikte, birincisi, Roma Kilisesinin isteklerine karşı sa-vaşımda, doğrudan doğruya en çok çıkarı bulunan sınıfınburjuvazi olduğunu; ve ikincisi, o çağda feodalizme karşı hersavaşımın dinsel bir kılığa bürünmek ve her şeyden önce kili-seye yöneltilmek gerektiğini göstermeye yeter. Gerçi çığlığı[sayfa 41] kentlerin üniversiteleri ve tacirleri kopardı, ama ya-şayabilmek için bile, ruhani ve dünyevi feodallere karşı heryerde savaşmaları gereken köylü yığınları arasında bununzorlu bir yankısı olacağı kesindi ve öyle oldu.

Burjuvazinin feodalizme karşı giriştiği uzun döğüş, üçbüyük ve kesin savaşta doruğuna ulaştı.

Friedrich Engels

36

BURJUVAZİNİN KURTULUŞU1. PROTESTAN REFORMU

Birincisi, Almanya'daki protestan reformuydu. Luther'inkiliseye karşı attığı savaş narasına, politik nitelikteki iki ayak-lanma karşılık verdi: önce Franz von Sickingen'in önderliğin-deki küçük soyluluğun ayaklanması (1523); sonra büyükKöylü savaşı (1525). Bunların ikisi de, özellikle, bunlardakiçıkan en büyük olan tarafların, kent burjuvalarının burada ne-denlerini ele alamayacağımız kararsızlığı yüzünden bozgunauğradı. Ondan sonra, savaşım, yozlaşarak yerli prenslerle mer-kezî iktidar arasında bir kavgaya döndü ve Almanya'nın poli-tik bakımdan güçlü Avrupa ulusları arasından iki yüz yılsilinmesiyle sonuçlandı. Luther reformu, gerçekten yeni biriman, mutlak monarşiye uyarlanmış bir din ortaya çıkardı.Kuzey-doğu Almanya'daki köylüler, lütercrliği kabul ederetmez, özgür insanlıktan serfliğe düşürüldüler.

Ama Luther'in başarısızlığa uğradığı yerde, Calvin'e gündoğdu. Calvin'in inancı, çağının en gözüpek burjuvalarına uy-gundu. Onun alınyazısı öğretisi,34 rekabete dayalı ticaret dün-yasında, başarının ya da başarısızlığın bir insanınçalışkanlığına ya da becerikliliğine değil de, onun denetleye-meyeceği koşullara bağlı olduğu olgusunun dinsel dışavuru-muydu. Bu koşullar, isteyenin ya da rekabet edeninbuyruğunda değildir; tersine, bilinmedik üstün ekonomik güç-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

37

lerin lütfuna bağlıdır; ve bu, bir ekonomik devrim döneminde,bütün ticarî merkezlerin ve yolların yerlerini yenilerinin aldığıçağda, Hindistan'ın ve Amerika'nın dünyaya açıldığı dönemde,ve en kutsal ekonomik imanların –altının ve gümüşün değeri–sarsılmaya ve yıkılmaya başladığı bir dönemde, [sayfa 42]özellikle doğruydu. Calvin'in kilisesinin kuruluşu, bütünüyledemokratik ve cumhuriyetçi idi; ve Tanrının saltanatının cum-huriyetleştirildiği yerde, bu dünyanın saltanatı krallara, pisko-poslara ve efendilere kalabilir miydi? Alman lüterciliği,prenslerin elinde uysal bir araç olurken, kalvencilik, Hollan-da'da bir cumhuriyet, İngiltere'de ve özellikle İskoçya'da etkincumhuriyetçi partiler kurdu.

2. İNGİLİZ DEVRİMİ,MATERYALİZMİN DOĞUŞUİkinci büyük burjuva ayaklanması, kendi öğretisini kal-

vencilikte, biçilmiş kaftan olarak buldu. Bu ayaklanma İngil-tere'de oldu.35 Ayaklanmayı, kentlerdeki orta-sınıf başlattı, veyeomanry36 başarıya ulaştırdı. Bu üç burjuva ayaklanmasınınhepsinde de, savaşan orduyu köylülerin donatması; ve zaferkazanılınca, bu zaferin ekonomik sonuçları yüzünden en kesinyıkıma uğrayan sınıfın da köylülük olması epey gariptir.Cromwell'den bir yüzyıl sonra, İngiltere'nin küçük çiftçileri(yeomanry) hemen hemen ortadan kalkmıştı. Her halde, oküçük çiftçiler ve kentlerdeki aşağı halk tabakası olmasaydı,burjuvazi, kendi başına bu savaşı sonuna kadar sürdüremeye-cek ve Charles I'i asla darağacına çekemeyecekti. Burjuvazi-nin o çağda devşirilecek kadar olgunlaşmış olan bu zaferlerinibile güvenlik altına almak için, devrimin – tıpkı 1793'te Fran-sa'da ve 1848'de Almanya'da olduğu gibi– epeyce ileri götü-rülmesi gerekmişti. Doğrusu, bu, burjuva toplumun evrimyasalarından biri gibi görünüyor.

Devrimci etkinliğin İngiltere'deki bu aşırılığını, kaçınıl-maz bir tepki, zorunlu olarak izledi; ve o da, tutunabileceğinoktadan ileri gitti. Bir dizi duraksamaların ardından, sonunda,yeni bir ağırlık merkezine ulaşıldı, ve orası yeni bir çıkış nok-

Friedrich Engels

38

tası oldu. İngiliz tarihinin saygınlarca "Büyük Ayaklanma"adıyla bilinen önemli dönemi, ve onu izleyen savaşımlar, li-beral tarihçilerin "Görkemli Devrim" diye adlandırdıkları, oöncekine göre önemsiz olayla son buldu.

Yeni çıkış noktası, gelişen orta-sınıf ile eski feodal beylerolan toprak sahipleri arasında bir uzlaşmaydı. İkinciler, bu-günkü gibi, aristokrasi diye adlandırılmakla birlikte, çoktan-dır, [sayfa 43] Louis-Philippe'in Fransa'da epey sonraki birdönemde olduğu gibi, "krallığın ileri gelen burjuvası" olmayolundaydılar. İngiltere'nin talihine bakın ki, yaşlı feodal bey-ler, İki Gül savaşları37 sırasında birbirlerini öldürmüşlerdi.Onların ardılları çoğunlukla eski ailelerin oğulları olmakla bir-likte, soylarının kalıtı olan yoldan öylesine sapmışlardı ki, alış-kanlıkları ve eğilimleri bakımından feodal olmaktan çokburjuva olan yepyeni bir takım oluşturmuşlardı. Paranın de-ğerini tümüyle anlamışlardı; ve yüzlerce küçük çiftçiyi hemenkovup onların yerine koyunları koyarak gelirlerini artırmayabaşladılar. Henry VIII, kilisenin topraklarını har vurup harmansavurarak, toptan satışlarla yeni burjuva toprak sahipleri ya-rattı; bütün 17. yüzyıl boyunca topraklara pek büyük ölçüdeelkonması ve bu toprakların, tam ya da oldukça yeni türedi-lere bağışlanması da aynı sonucu verdi. Bundan ötürü, HenryVlII'den sonra, İngiliz "aristokrasisi, sjnai üretimin gelişme-sine karşı çıkması şöyle dursun, tersine, ondan dolaylı olarakkazanç sağlamaya çalıştı; ve ekonomik ya da politik neden-lerle, sınai ve mali burjuvazinin önderleriyle işbirliği yapmakisteyen birtakım büyük toprak sahipleri her zaman bulundu.Bundan dolayı, 1689 uzlaşması kolayca başarıldı. Politik "vur-gun ve mevki" yağmalan, mali, sınai ve ticari orta-sınıfın çı-karları yeterince gözetilmek koşuluyla, büyük toprak sahibiailelere bırakıldı. Ve o çağda, bu ekonomik çıkarlar, ulusungenel politikasını belirlemeye yetecek güçteydi. Ayrıntılar üze-rinde kavgalar olabiliyordu, ama aristokrat oligarşi, genellikle,kendi ekonomik mutluluğunun sınai ve ticari orta-sınıfınkinebir daha ele geçmemecesine bağlı olduğunu fazlasıyla bili-yordu.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

39

O çağdan başlayarak, burjuvazi, İngiltere'nin egemen sı-nıflarının alçakgönüllü, ama resmen tanınmış bir öğesi oldu.Onların hepsiyle birlikte, ulusun çalışan büyük yığınını bo-yunduruk altında tutmakta ortak çıkan vardı. Tüccarın ya damanüfaktür sahibinin kendisi, efendi ya da, yakın zamanlarakadar dendiği gibi, memurları, işçileri, uşakları karşısında"doğal üst" durumundaydı. Çıkan, onlardan, başarabildiğikadar, çok ve iyi iş sağlamaktı; bunun için, onları, başeğmeyealıştırmak gerekiyordu; kendisi dindardı; [sayfa 44] krala vefeodal beylere karşı altında savaştığı sancağı, ona, dini ver-mişti; efendilerini başlarına geçirmeyi tanrının dilediğini on-ların kafasına sokmak ve onları efendilerinin buyruklarınabaşeğdirmek için aynı dinin kendisine sunduğu fırsatları gör-mekte gecikmedi. Sözün kısası, İngiliz burjuvazisi şimdi,"aşağı sınıfların" başkaldırmaması için kendisine düşeni yap-malıydı; ve bu amaç için kullanılan araçlardan biri de dinin et-kisiydi.

Burjuvazinin dinsel eğilimlerini kuvvetlendiren başka birolgu daha vardı. Bu, İngiltere'de materyalizmin doğuşuydu.Bu yeni öğreti, yalnız orta-sınıfın dinsel duygularını sarsmaklakalmadı; burjuvaziyi de içeren eğitilmemiş yığınlara yeterinceuygun gelen dine karşıt olarak, kendisini, ancak bilginlere vedünyanın kültürlü insanlarına yaraşır bir felsefe olarak sundu.Materyalizm, Hobbes'la birlikte, krallığın ayrıcalığının ve erk-liliğinin bir savunucusu olarak ortaya çıktı; puer robustus sed-malitiosus'un,[34*] yani halkın başkaldırmasını önlemek içinmutlak monarşiyi yardıma çağırdı. Materyalizmin yeni yara-dancı biçimi, Hobbes'un ardıllarında, Bolingbroke'ta, Shaftes-bury'de, vb. aristokratik, içrek (batini, esoteric), ve bu yüzdenhem dinsel sapkınlığı ve hem de anti-burjuva politik bağlantı-ları dolayısıyla, orta-sınıf için tiksinç bir öğreti olarak kaldı.Bundan ötürü, Stuart'lara karşı savaş bayrağını ve savaşçılarısağlamış olan protestan mezhepleri, aristokrasinin materya-lizmine ve yaradancılığına karşı durarak, ilerici orta-sınıfınbaşlıca gücünü sağlamayı sürdürdüler, ve bugün bile "BüyükLiberal Parti"nin belkemiğini oluşturmaktadırlar.

Friedrich Engels

40

3. ONSEKIZINCI YÜZYIL MATERYALİZMİVE FRANSIZ DEVRİMİO sırada materyalizm, İngiltere'den Fransa'ya geçti ve

orada kartezyanizmin[35*] bir kolu olan başka bir materyalistfelsefe okulu ile karşılaştı ve onunla kaynaştı. Fransa'da da,önce, özellikle aristokratik bir öğreti olarak kaldı. Ama dev-rimci niteliği, kendisini çabucak açığa vurdu. Fransız [sayfa45] materyalistleri, yalnız dinsel inanç konularını eleştirmekleyetinmediler; karşılarına çıkan bütün bilimsel gelenekleri yada politik kurumları da eleştirdiler; ve öğretilerinin evrenseluygulanırlığını sınamak için kestirmeden gittiler, ve onu, dahasonra adıyla anılacakları dev yapıtta, Encyclopedie'de, bütünbilgi konularına cesaretle uyguladılar. Böylece, öğreti, iki bi-çiminden biriyle –düpedüz materyalizm ya da yaradancılık–bütün kültürlü Fransız gençliğinin amentüsü oldu; öylesine ki,İngiliz kralcılarının kurduğu bu öğreti, Büyük devrim patla-yınca, Fransız cumhuriyetçilerine ve terör yanlılarına teorikbir bayrak ve İnsan Hakları Bildirgesinin metnine kaynak oldu.

Büyük Fransız devrimi burjuvazinin üçüncü ayaklanma-sıydı, ama din örtüsünü tümüyle sıyırıp atan ilk ayaklanmaydı,ve açıktan açığa politik alanda yürütüldü; ve gene, taraflardanbirinin, aristokrasinin yıkımına ve öbürünün, burjuvazininkesin zaferine kadar sürdürülmüş ilk ayaklanmaydı. İngilte-re'de devrim-öncesi ve devrim-sonrası kurumların kalımı vebüyük toprak sahipleriyle kapitalistler arasındaki uzlaşma, adliteamüllerin kalımında ve hukukun feodal biçimlerinin bağ-nazlıkla korunmasında kendisini gösterir. Fransa'da devrim,geçmişin geleneklerinde kapanmaz bir gedik açtı; feodalizminson kalıntılarını silip süpürdü, ve Code Civil'de[36*] eskiRoma hukukunu, çağdaş kapitalist koşullara ustalıkla uyarladı.Bu yasa, Marx’ın meta üretimi dediği ekonomik evreye karşı-lık olan hukuki ilişkilerin aşağıyukarı yetkin bir dışavurumu-dur; bu devrimci Fransız yasası öylesine ustalıklıdır ki, bütünöbür ülkelerde, İngiltere'de bile, mülkiyet hukuku reformla-rında, hâlâ örnek olarak alınmaktadır. Bununla birlikte, unut-mayalım ki İngiliz hukuku, dışavurduğu şeyi, –bir Fransız'ın

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

41

vous écrivez Londres et vous prononcez Constantinople[37*]dediği– İngiliz yazımının İngiliz söyleyişine uyduğu kadaruyan o barbar feodalizm diliyle saptıyorsa da, aynı İngiliz hu-kuku, mutlak monarşi sırasında Kıtada yitirilmiş ve şimdiyekadar hiçbir yerde tümüyle yeniden ele geçirilmemiş olan oeski [sayfa 46] Cermenlerdeki kişisel özgürlüğün, yöreselözerkliğin ve mahkemelerin dışındaki her şeye karşı bağım-sızlığın en iyi yanım çağlar boyunca saklamış, Amerika'ya vesömürgelere iletmiş biricik hukuktur.

İNGİLİZ BURJUVAZİSİ MATERYALİZMEVE DEVRİME KARŞIGene İngiliz burjuvamıza dönelim. Fransız devrimi, ona,

Kıtadaki monarşilerin yardımıyla, Fransız deniz ticaretini yık-mak, Fransız sömürgelerini kendi sömürgelerine katmak veFransa'nın denizlerdeki son isteklerini önlemek için büyük birfırsat verdi. Onun Fransız devrimine karşı savaşma gerekçe-lerinden biri, buydu. Öbürü, bu devrimin izlediği yolun hiç ho-şuna gitmemesiydi. Devrimin yalnız "aşağılık" terörizmi değil,burjuva egemenliğini sonuna kadar götürmeye kalkışması dasinirine dokunuyordu. Kendisine görgü kurallarını –değersizde olsalar– öğreten, modalar uyduran, içerde düzeni sağlayanorduya ve dışarda sömürgeler ve yeni pazarlar edinmesini ger-çekleştiren donanmaya subay yetiştiren aristokrasisi olma-saydı, İngiliz burjuvası nasıl ederdi? Burjuvazinin içinde,çıkarları bu uzlaşmayla pek de gözetilmeyen ilerici bir azınlıkgerçekten vardı; özellikle daha az varlıklı orta-sınıftan oluşanbu kesim, devrime yakınlık duydu, ama parlamentoda güç-süzdü.

Bundan dolayı materyalizm Fransız devriminin amentüsüolmuşsa da, yüreğinde tanrı korkusu taşıyan İngiliz burjuvası,dinine daha sıkı sarılmıştır. Paris'teki terör dönemi, yığınlarındinsel içgüdüleri yittiğinde, işin nereye vardığını göstermemişmiydi? Materyalizm, Fransa'dan komşu ülkelere yayılıp ben-zer öğretisel akımlarca, özellikle Alman felsefesince destek-lendiği, gerçekte, materyalizm ve özgür düşünce, genellikle,

Friedrich Engels

42

Kıtada kültürlü bir kimsenin zorunlu niteliği olduğu ölçüde,İngiliz orta-sınıfı, pek çeşitli dinsel amentülere bağlı kalıyordu.Bu amentüler birbirlerinden farklı olabiliyordu, ama hepsi dekesinlikle dinsel ve hıristiyan amentülerdi.

Devrim, Fransa'da burjuvazinin politik zaferini [sayfa 47]sağlarken, İngiltere'de Watt, Arkwright, Cartwright38 ve baş-kaları, ekonomik gücün ağırlık merkezinin yerini tümüyle de-ğiştiren bir sınai devrimi başlatıyorlardı. Burjuvazininzenginliği, toprak aristokrasisinin zenginliğinden önemli öl-çüde daha hızlı artıyordu. Fabrikatörler, burjuvazinin kendiiçinde, mali aristokrasiyi, bankerleri vb., gittikçe daha arkaplana ittiler. 1689 uzlaşması, burjuvazinin yararına olan aşa-malı değişikliklere uğradıktan sonra bile, artık tarafların gö-reli durumlarına uymuyordu. Tarafların karakterleri dedeğişmişti; 1830 burjuvazisi, geçen yüzyılınkinden çok fark-lıydı. Politik iktidar hâlâ aristokrasiye bırakılıyordu, ve aris-tokrasi onu yeni sınai burjuvazinin isteklerine karşı direnmedekullandığı için yeni ekonomik çıkarlarla bağdaşamaz oldu.Aristokrasiyle yeni bir savaşım zorunluydu; ve bu, ancak yeniekonomik gücün zaferiyle bitebilirdi. Önce Reform Yasası(Reform Act), bütün direnmeye karşın, 1830 Fransız devrimi-nin verdiği hızla, çıkarıldı. Bu, burjuvaziye, parlamentoda sa-yılır ve etkili bir yer bağışladı. Sonra Tahıl Yasalarının (CornLaws)39 yürürlükten kaldırılması, burjuvazinin, ve özellikleonun en etkin kesimi olan fabrikatörlerin, toprak aristokrasi-sine karşı üstünlüğünü ilk ve son olarak saptadı. Bu, burjuva-zinin en büyük zaferiydi; bununla birlikte, kendi öz çıkarı içinkazandığı son zafer de buydu. Daha sonraki bütün zaferlerini,önce müttefiki, ama çok geçmeden hasmı olan yeni bir top-lumsal güçle paylaşmak zorunda kaldı.

İNGİLİZ PROLETARYASININ ORTAYA ÇIKIŞISınai devrim, büyük bir sınai kapitalistler sınıfı ile bir-

likte, ondan çok daha kalabalık bir sınai işçiler sınıfı yarat-mıştı. Bu sınıf, sınai devrimin çeşitli yapım işlerine birbiriardına elkoyduğu oranda kalabalıklaştı; ve gücü de aynı

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

43

oranda arttı. Bu güç, direngen bir parlamentoyu, işçi birlikle-rini yasaklayan yasaları yürürlükten kaldırmayı zorlayarak,daha 1824'te, kendisini gösterdi. Reform karışıklığı sırasındaişçiler, reform yandaşlığının köktenci kanadını oluşturdular;1832'de çıkarılan yasa, kendilerini oy hakkından yoksun bıra-kınca, isteklerini Halk Buyrultusunda (People's [sayfa 48]Charter) açıkça dile getirdiler, ve Tahıl Yasalarının kaldırıl-masından yana olan büyük burjuva partisinin karşısında mo-dern çağların ilk işçi partisi olan bağımsız bir partide, çartistleradı altında örgütlendiler.

Sonra, 1848 Şubat ve Mart Kıtasal devrimleri oldu; işçi sı-nıfı, bu devrimlerde pek öneli bir rol oynadı ve, hiç değilseParis'te, kapitalist toplum bakımından hiç kabul edilmez is-tekler ileri sürdü. Ve sonra genel tepki başladı. Önce 10 Nisan1848'de çartistlerin bozgunu, sonra aynı yılın haziranında Parisişçi ayaklanmasının bastırılması, daha sonra İtalya'da, Maca-ristan'da, Güney Almanya'da 1849 felaketleri ve en sonunda 2Aralık 1851'de Louis Bonaparte’ın Paris'e karşı zaferi. İşçi sı-nıfı umacısının istekleri, hiç değilse bir süre için sindirildi, amane pahasına! Aşağı halkın,dinsel bir ruh durumu içinde tutul-masının gereğine daha önceden inanmış olan İngiliz burjuva-zisi, bütün bu deneyimlerden sonra, bunun gereğini kimbilirne kadar yakından duymuş olmalıdır! İngiliz burjuvası, Kıtaliarkadaşlarının küçümseyerek dudak bükmelerini önemseme-den, aşağı sınıflara İncil'i öğretmek için her yıl binler ve yüzbinler harcamayı sürdürdü, kendi yerli dinsel araçlarını pekyeterli bulmayarak, din ticareti alanında en büyük örgütçü olanBrother Jonathan'dan40 yardım diledi, ve Amerika'dan revi-valizm,41 Moody ve Sankey vb. ithal etti; ve sonunda, ilkelhıristiyanlığın propagandasını yeniden canlandıran, yoksulla-rın cennetlik kılınması için yakaran, kapitalizmle dinsel birtarzda savaşan ve böylelikle, ilkel hıristiyanlığın uzlaşmazsınıf karşıtlığı öğelerinden birini bağrına basan, ve günün bi-rinde, o sırada kendisini desteklemek için hazır para bulan var-lıklı kişilerin başına bela olabilecek Selamet Ordusununtehlikeli yardımını kabul etti.

Friedrich Engels

44

Burjuvazinin, politik gücü, feodal aristokrasinin ortaçağboyunca elinde tuttuğu o kendine özgü biçimde, hiçbir Avrupaülkesinde –hiç değilse uzun denebilecek bir süre– ele geçire-memesi, tarihsel gelişim yasalarından biri olarak görünüyor.Feodalizmin tümüyle yok edildiği Fransa'da bile, burjuvazi,genellikle, hükümeti ancak çok kısa dönemler için ele geçirdi.Louis-Philippe'in saltanatı sırasında, 1830-48, [sayfa 49] bur-juvazinin çok küçük bir kesimi, krallıkta seçmen olabilme ko-şullarının ağırlığı yüzünden oy hakkından yoksun kalan büyükkesiminden42 çok daha egemen oldu. İkinci Cumhuriyette,1848-51, burjuvazinin tümü, ama ancak üç yıl, yönetimde bu-lundu; yetersizliği ikinci imparatorluğa yolaçtı. Burjuvazi, birbütün olarak ancak Üçüncü Cumhuriyette yönetimi yirmi yılıaşkın bir süre elinde tuttu; şimdiden kuvvetli çöküş belirtilerigöstermektedir.43 Burjuvazinin sürekli bir saltanatı, ancak feo-dalizmin hiç bilinmediği ve toplumun, daha başlangıcında,burjuva bir tabana dayandığı Amerika gibi ülkelerde olabil-mektedir. Kaldı ki, Fransa'da ve Amerika'da bile, burjuvazi-nin ardılları, işçiler, daha şimdiden kapıya dayanmışlardır.

İNGİLİZ BURJUVAZİSİNİNBOYNU BURUKLUĞUBurjuvazi, İngiltere'de asla kendi başına egemen olmadı.

1832 zaferi bile, başlıca yönetim görevlerinin hepsini, hemenhemen yalnız toprak aristokrasisine bıraktı. Büyük liberal fab-rikatör W. A. Forster, bir söylevinde, yaşamda insanı başarıyaulaştıran araçlardan biri olan Fransızcayı öğrenmeleri içinBradford gençlerine yalvarıncaya ve kendi başından geçenlerianıp, bir bakan olarak, Fransızcanın hiç değilse İngilizce kadargerekli olduğu yüksek tabakaya girmesi gerekince nasıl sa-laklaştığını anlatıncaya kadar, varlıklı orta-sınıfın, bu durumkarşısındaki yumuşakbaşlılığı, benim için anlaşılmaz bir şeyolarak kaldı. Gerçek şuydu ki, o zamanki İngiliz orta-sınıfı,genellikle, tümüyle kültürsüz türedilerden oluşuyordu, ve ti-cari açıkgözlülükle[38*] bezenmiş o adalılara [sayfa 50] özgüdarkafalılığın ve kendini beğenmişliğin ötesinde başka nite-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

45

likler gerektiren yüksek yönetim görevlerini aristokrasiye bı-rakmamak, orta-sınıfın elinde değildi. Şimdi bile, orta-sınıfıneğitimi üzerine basında yapılan sonsuz tartışmalar, İngiliz orta-sınıfının kendisini en iyi eğitime henüz yeterince yaraşır gör-mediğini ve daha alçakgönüllü bir şey aradığınıgöstermektedir. Ensonu, Tahıl yasalarının ilgasından sonra44bile, bunu başaran Cobden'ler, Bright'lar, Forster'lar, vb. gibiadamların ülkenin resmî yönetimine katılmaktan alıkonmaları,yeni bir Reform Yasasının45 yirmi yıl sonra onlara kabineninkapısını açmasına kadar, olağan göründü. İngiliz burjuvaları,bugün bile, öyle çapraşık bir toplumsal aşağılık duygusununpençesinde kıvranmaktadırlar ki, süs niteliğindeki bir tembel-ler kastını, bütün devlet işlerinde ulusu gereğince temsil et-mesi için kendi keselerinden ve ulusun sırtındangeçindirmektedirler; ve içlerinden biri aslında kendilerinin tü-rettiği bu seçkin ve ayrıcalıklı kurula alınmaya yaraşır bulu-nunca, kendilerine büyük onur verildiğini düşünmektedirler.

Onun için, sınai ve ticari orta-sınıf, kendisine başka birrakip, işçi sının ortaya çıktığında, toprak aristokrasisini politikiktidardan tümüyle kovmayı henüz başarmamıştı. Çartist ha-reketten ve Kıtasal devrimlerden ve onların üstüne İngiliz ti-caretinin 1848-1866 arasındaki o eşsiz (ve kabaca yalnızserbest ticarete yorulan, ama daha çok demiryollarını, buharlıdeniz taşıtlarının ve genellikle ulaştırma araçlarının pek büyükçapta gelişmesinin sonucu olan) genişlemesinden sonraki ge-ricilik, işçi sınıfını, yeniden, çartist hareketten önce radikal ka-nadını oluşturduğu Liberal Partiye katılmaya zorladı. Bununlabirlikte, işçilerin oy hakkı istekleri giderek karşı konmaz oldu;Whig46 önderleri "kaçınırken", [sayfa 51] Disraeli, Tory'leri47fırsattan yararlanmaya ve seçim çevrelerinin yeniden düzen-lenmesiyle birlikte kentlerde aile başına oy hakkını tanımayazorlayarak üstünlüğünü gösterdi. Bunu gizli oy izledi; sonra,1884'te, aile başına oy hakkı kapsamına ilçeler de alındı vesandalyeler yeniden üleştirilerek seçim bölgeleri belirli bir öl-çüde eşitleştirildi. Bütün bu önlemler, işçi sınıfının seçim gü-cünü büyük ölçüde artırdı, öyle ki, bugün en az 150-200 seçim

Friedrich Engels

46

çevresinde seçmen çoğunluğu bu sınıftandır. Ama parlamen-toculuk, geleneğe saygıyı öğreten yetkin bir okuldur; orta-sınıf, lord John Manners'in şakacıktan "bizim eskisoylularımız" dediği şeye nasıl alçakgönüllülük gösterisiyleve taparcasına bakıyorsa, işçi yığınları da, o zaman, kendile-rine "üstleriniz" denegelen şeye, orta-sınıfa, saygıyla ve bo-yuneğerek baktı. Doğrusu, İngiliz işçisi, bundan onbeş yılkadar önce, patronunun toplumsal durumuna gösterdiği saygıve kendisini kendisi için haklar istemekten alıkoyan çekin-genliği ile, Almanya'da Katheder-Socialist[39*]8 okula bağlıiktisatçılarımızı kendi yurtlarındaki işçilerin o onmaz komünistve devrimci eğilimleri karşısında avutan örnek işçiydi.

HALKA BÎR DİN GEREKAma iyi işadamlarından meydana gelen İngiliz orta-sınıfı,

Alman profesörlerden daha ileri görüşlüydü. Gücünü, isteme-yerek de olsa, işçi sınıfıyla paylaşmıştı. Çartist dönemde, puerrobustus sed malitiosus'un, halkın, nelere güç yetirdiğini öğ-renmişti. Ve burjuvalar, o zamandan beri, Halk Buyrultusununen iyi bölümünü Birleşik Krallığın anayasasına katmak zo-runda kalmışlardı. Halkın ne zaman ahlaki araçlarla buyruk al-tında tutulması gerekse, din, yığınları etkilemede bütün ahlakiaraçların ilki ve başlıcası olmuştur ve öyle oladurmaktadır.School board'larda49 bölge papazlarının çoğunlukta olmasıbundan ötürüdür; ritualizmden Selamet Ordusuna kadar hertürlü revivalizmi desteklemek için burjuvazinin kendi vergiyükünün durmadan artması bundan ötürüdür.

Ve bugün, İngiliz saygınlığı, Kıtali burjuvaların özgür[sayfa 52] düşüncesine ve dinsel gevşekliğine karşı zafereulaştı. Fransız ve Alman işçileri, başkaldıran olup çıktılar.Hepsi de sosyalizm hastalığına yakalandı; ve pek yerinde ge-rekçelerle kendi üstünlüklerini sağlama bağlamalarına yara-yan araçların yasadışı olmasına hiç aldırmadılar. Orada, puerrobustus[4*] günden güne daha malitiosus** oluyordu. Fran-sız ve Alman burjuvaları için son çare, tıpkı bir geminin gü-vertesinde çalımla tüttürdüğü purosunu, deniz tutunca,

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

47

usulcacık denize bırakıveren delikanlı gibi, özgür düşüncele-rini sessizce bırakıvermekti; alaycı kişiler, birbiri ardına, gö-rünüşte sofulaştılar, kiliseden, onun dogmalarından veayinlerinden saygıyla sözettiler, ve hatta sonunculara, kaçına-madıkları ölçüde, uydular. Fransız burjuvası, cuma günleri per-hiz tuttu; ve Alman burjuvaları, pazar günleri, kilisedekiyerlerinde, uzun protestan vaızlarını sonuna kadar dinlediler.Materyalizm, başlarını belaya sokmuştu. "Die Religion mussdem Volk erhalten werden" –din, halk için muhafaza edilme-lidir–. Toplumu kesin yıkımdan kurtaracak biricik ve son araçdin idi. Onların talihsizliğine bakın ki, dini bir daha dirilme-mecesine yıkmak için ellerinden gelenin en iyisini yapmadanönce, bunu anlamamışlardı. Ve şimdi, alay etmek ve şöyledemek sırası İngiliz burjuvasındaydı: "Hay budalalar hay, bunusize iki yüzyıl önce söyleyebilirdim!"

Bununla birlikte, İngiliz burjuvasının dinsel vurdumduy-mazlığının da, Kıtali burjuvanın post festum[41*] hidayete er-mesinin de, kabaran proletarya dalgasını önleyeceğindenkorkmuyorum. Gelenek, yavaşlatıcı büyük bir güçtür, tarihinvis inertiae'sidir,[42*] ama, salt edilgin olduğu için, dinecek-tir; ve bu yüzden, din, kapitalist toplumun sürekli koruyucusuolmayacaktır. Hukuk, felsefe ve din konularındaki idealarımız,belirli bir toplumda yürürlükte olan ekonomik ilişkilerin epeyuzak uzantıları ise, böyle idealar, en sonunda, bu ilişkilerdekitam bir değişmenin etkilerine dayanamaz. Ve doğaüstü vahyeinanmadığımız sürece, hiçbir dinsel [sayfa 53] öğretinin sal-lanan bir toplumu, yıkılmaktan kurtaramayacağını kabuletmek zorundayız.

HER ŞEYE KARŞIN İNGİLİZ PROLETARYASIKENDİSİNİ KURTARACAKTIRGerçekte, İngiltere'de işçi sınıfı yeniden harekete geçmeye

başlıyor. Çeşitli geleneklerin, ancak iki partinin, Muhafaza-kârlar ile Liberallerin olabileceği ve işçi sınıfının kurtuluşuiçin, baştan sona, büyük Liberal Parti50 ile çalışması gerek-tiği yaygın inancı gibi burjuva geleneklerin, işçilere engel ol-

Friedrich Engels

48

duğu kuşkusuzdur. Düzenli bir çıraklıktan geçmemiş bütün is-teklilerin, sayıları pek çok olan o eski trade-union'lardan [işçisendikalarından –ç] çıkarılması gibi ilk bağımsız eylem dene-melerinin kalıtı olan, ve bu sendikaların herbirinin kendi grev-bozanlarını türetmesi anlamına gelen işçi gelenekleri. Amabütün bunlara karşın, profesör Brentano'nun bile Kürsü-Sos-yalisti olan kardeşlerine üzülerek bildirmek zorunda kaldığıgibi, İngiliz işçi sınıfı ilerliyor. O da, İngiltere'deki her şey gibi,ağır ve ölçülü adımlarla, bazan duraksayarak, bazan oldukçaverimsiz deneyim çabalarıyla, ilerliyor; zaman zaman, sosya-lizmin özünü yavaş yavaş soğururken, sosyalizm adına karşıaşırı sakıngan bir güvensizlikle ilerliyor; ve hareket, işçi taba-kalarına birbiri ardına yayılıyor ve onları kendisine katıyor.Londra'nın doğu ucundaki vasıfsız emekçilerin uyuşukluğunuşimdiden silkip attı; ve bu taze güçlerin ona nasıl yetkin biritki kazandırdığını hepimiz biliyoruz. Hareketin hızı bazı kim-selerin sabrını taşırıyorsa, onlara şunu anımsatalım: İngiliz ka-rakterinin en güzel niteliklerini canlı olarak sürdüren işçisınıfıdır ve, İngiltere'de ileri doğru bir adım gidilince, genel-likle, asla geri çekilinmez. Eski çartistlerin oğulları, yukardaaçıklanan gerekçelerden dolayı tam yetkin değil idilerse, to-runları atalarına yaraşır olacağa benziyorlar.

Ama Avrupa işçi sınıfının zaferi, yalnız İngiltere'ye bağlıdeğildir. Bu zafer, ancak, hiç değilse İngiltere'nin, Fransa'nınve Almanya'nın işbirliği ile sağlanabilir. Bu son iki ülkedekiişçi sınıfı hareketi, İngiltere'dekinden epeyce ilerdedir. [sayfa54] Hatta Almanya'daki, başarıya, ölçülebilir bir uzaklıktadır.Orada, son yirmibeş yılda gösterdiği ilerleme, eşsizdir. Dur-madan artan bir hızla ilerlemektedir. Alman orta-sınıfı, politikyetenek, disiplin, cesaret, enerji ve sebat bakımından acınacakkadar eksik görünmüştür, ve buna karşılık, Alman işçi sınıfı,bütün bu nitelikleri taşıdığına pek çok kanıt göstermiştir. Yüz-yıllar önce, Almanya, Avrupa orta-sınıfının ilk ayaklanmasınınçıkış noktasıydı; bugün işler bu kerteye varmışken, Avrupaproletaryasının ilk büyük zaferine gene Almanya'nın sahne ol-ması, olanaksız mıdır? [sayfa 55]

Londra, 20 Nisan 1892 F. ENGELS

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

49

ÜTOPİK SOSYALİZMMODERN sosyalizm, özünde, bugünkü toplumda yaşa-

yan varlıklılarla yoksullar, kapitalistlerle ücretli işçiler arasın-daki uzlaşmaz sınıf karşıtlığını, öte yandan varolan üretimdekianarşiyi tanımanın doğrudan ürünüdür. Ama, teorik biçimi ilemodern sosyalizm, görünüşte, 18. yüzyıl büyük Fransız filo-zoflarının koydukları ilkelerin daha mantıklı bir genişlemesigibidir. Her yeni teori gibi, modern sosyalizm de, kökleri mad-desel ekonomik olguların derinliklerinde bulunmakla birlikte,önce eldeki hazır zihinsel birikime bağlanmak zorundaydı.

Fransa'da, yaklaşan devrim için zihinleri donatmış olanbüyük adamların kendileri de son derece devrimciydiler. Her-hangi bir dış otorite tanımıyorlardı. Din, doğa anlayışı, [sayfa56] toplum, politik kurumlar – her şey, en amansız eleştiridengeçirildi: her şey sağduyu mahkemesi önünde varlığını haklıçıkarmak ya da varolmaktan vazgeçmek zorundaydı. Sağduyu,her şeyin biricik ölçüsü oldu. Hegel'in, önce insan kafasınınve onun düşüncesiyle varılan ilkelerin, bütün insan eylemininve topluluğunun temeli olmayı ileri sürdüğü anlamda; amabiraz sonra da, daha geniş bir anlamda, bu ilkelerle çelişki ha-linde bulunan gerçekliğin, gerçekte, tepetaklak edildiği anla-mında dünya başüstü duruyordu, dediği tam o zamandı.[43*]O zamanki bütün toplum ve yönetim biçimleri, bütün eski ge-leneksel kavramlar, usa-aykırı bulunup hurdalığa atıldı; dünya,o zamana kadar, yalnız önyargılarla yönetilmişti; geçmiştekiher şey, ancak acınmaya ve horgörülmeye yaraşırdı. Artık, ilkolarak, gün, [yani –ç.] sağduyunun egemenliği, doğmuştu;bundan böyle, boşinanın, haksızlığın, ayrıcalığın, baskının ye-rini, sonsuz gerçek, doğaya ve insanın elinden alınamaz hak-larına dayanan kalımlı hak ve eşitlik alıyordu.

TOPLUM SÖZLEŞMESİNDEN SOSYALİZMEBugün biliyoruz ki, sağduyunun egemenliği, burjuvazi-

nin düşüncelleştirilmiş (idealleştirilmiş) egemenliğinden başkabir şey değildi; kalımlı hak, gerçekleşmesini burjuva adale-tinde buldu; eşitlik, yasa karşısında burjuva eşitliğine indir-

Friedrich Engels

50

gendi; burjuva mülkiyeti, insanın temel haklarından [sayfa 57]biri ilan edildi; ve sağduyunun egemenliği, Rousseau'nun Top-lum Sözleşmesi, demokratik bir burjuva cumhuriyeti oldu, veyalnız öyle olabilirdi. 18. yüzyılın büyük düşünürleri, kendiçağlarının çektiği sınırı, öncellerinden daha çok aşamadılar.

Ama, feodal aristokrasi ile toplumun bu aristokrasi dı-şında kalan tümünü temsil etmek iddiasında olan burjuvazininuzlaşmaz karşıtlığı, sömürenlerle sömürülenlerin, boş gezenzenginlerle çalışan yoksulların o genel uzlaşmaz karşıtlığı ileyanyanaydı. Burjuvazinin temsilcilerine, özel bir sınıfın değilde, acı çeken bütün insanlığın temsilcisi gibi ortaya çıkma ola-nağını veren gerçek durum buydu. Dahası var. Burjuvazi, kö-keninden kendi antitezi ile eyerlenmişti: ücretli işçiler olmadankapitalistler olamazdı ve loncaya bağlı ortaçağ kentlisinin ge-lişip modern burjuva olduğu oranda, loncalı kalfa ve lonca dı-şındaki gündelikçi de proleterleşti. Burjuvazi, genellikle,aristokrasi ile savaşımında, aynı zamanda, o dönemin farklıçalışan sınıflarının çıkarlarını da temsil ettiğini ileri sürebildi,bununla birlikte, her büyük burjuva hareketinde modern pro-letaryanın hayli gelişmiş öncüsü olan sınıfın bağımsız patla-maları oldu. Örneğin, Alman Reformu ve Köylü savaşısırasında, anabaptistler51 ve Thomas Münzer; büyük İngilizdevriminde Leveller'ler,52 büyük Fransız devriminde Babeuf.

Henüz gelişmemiş bir sınıfın bu devrimci başkaldırmala-rına karşılık olan teorik belirtiler vardı: 16. ve 17. yüzyıllardaideal toplumsal koşulların ütopik tasarımları;53 18. yüzyıldagerçekten komünist teoriler (Morelly ve Mably). Eşitlik istek-leri artık politik haklarla yetinmiyordu; bireylerin toplumsaldurumlarını da kapsamına alıyordu. Ortadan kaldırılması ge-reken, yalnız sınıf ayrıcaklıkları değildi, tersine, sınıf ayrılık-larının kendileriydi. Yeni öğretinin ilk biçimi, çileri (ascetic),yaşamın bütün nazlarını kötüleyen, Ispartalılara özgü bir ko-münizmdi. Ondan sonra üç büyük ütopyacı geldi: orta-sınıfhareketini onunla yanyana ilerleyen proletarya hareketindenhâlâ daha anlamlı bulan Saint-Simon; ve kapitalist üretimin ençok geliştiği ülkede, ve bunun doğurduğu uzlaşmaz karşıtlık-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

51

ların etkisinde, sınıf ayrılıklarının [sayfa 58] giderilmesi ko-nusundaki önerilerini sistemli ve Fransız materyalizmiyle doğ-rudan ilişkili olarak işleyip tüketen Fourier ye Owen.

Üçünün de ortak bir yanı vardır: hiçbiri, tarihsel gelişimino arada yarattığı proletaryanın çıkarlarının temsilcisi olarakortaya çıkmamıştır. Onlar da, Fransız filozofları gibi, önce be-lirli bir sınıfı değil, tersine, bütün insanlığı hemen kurtarmakistemişlerdir. Onlar gibi, sağduyunun egemenliğini ve sonsuzadaleti gerçekleştirmek istemişlerdir, ama bu egemenlik, on-ların anlayışına göre, Fransız filozoflarının anladığı egemen-likten, cennetin dünyadan farklı olduğu kadar farklıdır.

Çünkü, bu üç toplumsal reformcuya göre, o filozoflarınilkelerine dayanan burjuva dünyası, usa-aykırıdır ve adalet-sizdir ve, bu yüzden, tıpkı feodalizm ve daha önceki bütün top-lum aşamaları gibi, onun da sonu süprüntülüktür. Salt sağduyuve adalet, bugüne kadar, yeryüzünde egemen olmamışsa, bu,yalnızca insanoğlu onları gereğince anlamadığı için böyle ol-muştur. Aranan şey, gerçeği kavrayan ve şimdi ortaya çıkan otek dâhi adamdı. Onun şimdi ortaya çıkması, gerçeğin şimdiapaçık kavranması, tarihsel gelişim zincirindeki zorunluluğuizleyen kaçınılmaz bir olay değildir, yalnızca mutlu bir ras-lantıdır. O, bundan tam 500 yıl önce de doğabilir ve insanları500 yıl yanılmaktan, çekişmekten ve acı çekmekten koruya-bilirdi.

USA-UYGUN VE GERÇEK ÜTOPYACI TEPKİDevrimin öncüleri olan 18. yüzyıl Fransız filozoflarının,

her konuda, biricik bilirkişi olarak sağduyuya nasıl başvur-duklarını gördük. Usa-uygun bir devlet, usa-uygun bir toplumkurulmalıydı; öncesiz ve sonrasız (eternal) sağduyuya aykırıher şey, hiç acınmadan ortadan kaldırılmalıydı. Bu öncesiz vesonrasız sağduyunun, tam o sırada burjuvalığa evrinen düşün-celleştirilmiş 18. yüzyıl anlayışından başka hiçbir şey olmadı-ğını da gördük. Bu usa-uygun toplumu ve devleti, Fransızdevrimi gerçekleştirdi. [sayfa 59]

Friedrich Engels

52

Ama işlerin yeni düzeni, eskiye oranla, yeterince usa-uygun olmakla birlikte, hiç de kesinlikle usa-uygun olmadı.Sağduyuya dayanan devlet, tümüyle çöktü. Rousseau'nun Top-lum Sözleşmesi, kendi politik yeteneğine güveni kalmayanburjuvazinin, önce Directoire'ın ahlak bozukluğuna ve, so-nunda, Napoléon despotizminin kanadı altına sığındığı terörsırasında gerçekleşmesini buldu. Vaadedilen sonsuz barış, son-suz bir fetihler savaşma döndürüldü. Sağduyuya dayanan top-lum, hiç de iyi çıkmamıştı. Zengin ile yoksul arasındakiuzlaşmaz karşıtlık, genel refah içinde eriyip yitecek yerde, onubelirli bir ölçüde hafifleten loncaların ve başka ayrıcalıklarınkaldırılmasıyla, ve kiliseye bağlı yardım kurumlarının kapa-tılmasıyla daha çok yeğinleşti. Feodal prangalarından kurta-rılması artık gerçekten başarılmış olan "mülkiyet özgürlüğü",büyük kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerinin o boyuneğ-diren rekabetinin ezdiği küçük kapitalistler ve küçük mülk sa-hipleri için, küçük mülklerini o büyük efendilere satmaözgürlüğü olmaya yüz tuttu, ve böylece, küçük kapitalistlerive toprağı olan köylüleri ilgilendirdiği ölçüde, "mülkiyettenözgür kılınma" oldu. Sanayinin kapitalist bir tabana dayanangelişimi, çalışan yığınların yoksulluğunu ve sıkıntısını, toplu-mun varlık koşulu yaptı. Peşin ödeme, Carlyle'ın deyimiyle,insanla insan arasındaki biricik ilişki, gittikçe yaygınlaştı. İş-lenen suçların sayısı yıldan yıla arttı. Daha önce, feodal bey-lerin kepazelikleri ortalıkta güpegündüz kol gezmişti; bukepazelikler gene vardı, ama her nasılsa arka plana itilmişlerdi.Onların yerinde, burjuvazinin şimdiye kadar gizlice gerçek-leştirdiği kepazelikler, fazlasıyla ortaya çıkmaya başladı. Ti-caret, gittikçe büyüyen bir ölçüde, dolandırıcılık oldu.Devrimci "kardeşlik" simgesi, rekabet çatışmalarında çevrilendolaplarda gerçekleşti. Ahlak bozukluğu kaba kuvvete daya-nan baskının, altın ise, ilk toplumsal kaldıraç olan kılıcın ye-rini aldı. İlk gece hakkı, feodal beylerden burjuvafabrikatörlere aktarıldı. Orospuluk, işitilmedik ölçüde arttı. Ev-liliğin kendisi, daha önce olduğu gibi orospuluğun yasayla ta-nınan biçimi, resmî örtüsü olarak kaldı, ve üstelik, zinanınbereketli ürünleriyle tamamlandı. [sayfa 60]

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

53

Sözün kısası, "sağduyunun zaferi"nden doğan toplumsalve politik kurumlar, filozofların bol bol vaadettikleriyle karşı-laştırılınca, pek hayal kırıcı karikatürlerdi. Eksik olan, yalnızbu hayal kırıklığını apaçık dile getirecek adamlardı, ve onlarda, o yüzyılın dönümünde çıkageldiler. 1802'de, Saint-Si-mon'un Cenevre Mektupları yayınlandı; Fourier'nin ilk yapıtı,teorisinin temeli 1799 tarihli olmakla birlikte, 1802'de çıktı;Robert Owen 1 Ocak 1800'de, New Lanark'ın yönetimini üze-rine aldı.

Bununla birlikte, o çağda kapitalist üretim tarzı ve onunlabirlikte burjuvazi ile proletarya arasındaki uzlaşmaz karşıtlık,henüz çok eksik gelişmişti. İngiltere'de tam o sırada ortayaçıkan modern sanayi, Fransa'da henüz bilinmiyordu. Ama mo-dern sanayi, bir yandan, üretim tarzında bir devrimi, ve onunkapitalist karakterinin ortadan kaldırılmasını kesinlikle gerek-tiren çatışmalar –yalnız modern sanayinin yarattığı sınıflar ara-sında değil, ama aynı zamanda gerçek üretken güçlerle modernsanayinin getirdiği değişim biçimleri arasında çatışmalar– ge-liştirir. Ve, öte yandan da, bu pek olağanüstü üretken olan güç-lerde, bu çatışmaları sona erdirmenin araçlarını geliştirir. Onuniçin, aşağıyukarı 1800 yılında, yeni toplumsal düzenden doğançatışmalar, ancak tam o sırada biçimlenmeye başlamış olsa da,bu, yine de onları sona erdirme araçlarının daha tam olarakelde bulunması demektir. Terör döneminde, Paris'in "yoksul"yığınları, bir an için üstün gelebildiler ve böylelikle burjuvadevrimi, burjuvaziye karşın zafere götürebildiler. Ama bunuyaparken, yalnızca o zamanın koşullarında egemenliklerinisürdürmenin ne kadar olanaksız olduğunu kanıtladılar. Bu"yoksul" yığınlardan bağımsız politik eylem yeteneğindenhenüz yoksun bir yeni sınıfın çekirdeği olarak kendisini ilkdefa o zaman çekip çıkaran proletarya, o kendine yetmez du-rumunda, olsa olsa dışardan ya da gökten yardım görebilecekezilmiş, acı çeken bir tabaka olarak ortaya çıktı.

Bu tarihsel durum, sosyalizmin kurucularını da etkili-yordu. Eksik kapitalist üretim koşulları ve eksik sınıf koşul-ları, eksik teorilerle karşılandı. Toplumsal sorunların henüz

Friedrich Engels

54

gelişmemiş ekonomik koşullarda gizli duran çözümünü, [sayfa61] ütopyacılar, insan beyninden çıkarmaya kalkıştılar. Top-lumda yanılgılardan başka hiçbir şey yoktu; bunları gidermeksağduyunun göreviydi. Öyleyse, yeni ve daha yetkin bir top-lumsal düzen sistemi bulmak ve onu topluma dışardan, pro-pagandayla ve olabildiği her yerde, örnek alınacak deneylerlekabul ettirmek gerekiyordu. Bu yeni toplumsal sistemler, üto-pik olmaya önceden mahkûm edilmişti; bunlar, ayrıntıları ba-kımından ne kadar tam işlendilerse, olmayacak hayallerekapılmaktan o ölçüde kurtulamadılar.

Bu olgular bir defa saptandıktan sonra, sorunun artık tü-müyle geçmişin malı olan bu yanı üzerinde daha çok durma-mızın gereği yoktur. Bugün bizi ancak gülümseten bukuruntular üzerine, ağırbaşlılıkla iki-anlamlı sözler etmeyi ve"çılgınlığı" böylesiyle karşılaştırılınca, kendi sağduyularınınapaçık ortaya çıkan üstünlüğüyle çalım satmayı, işin edebiya-tında horozlananlara bırakabiliriz. Biz, kendi payımıza, bu dar-kafalıların görmediği, o ululuğuyla insanı şaşırtandüşüncelerden ve her yerde fantastik kabuklarını çatlatıp çıkandüşünce tohumlarından hoşlanırız.

FRANSA'DA ÜTOPYACILIK:SAINT-SIMON, FOURIERSaint-Simon, büyük Fransız devriminin oğullarından bi-

riydi; devrim patladığında, henüz otuzunda değildi. Devrim,avamın (tiers-etat), yani ulusun üretim ve ticaret alanında ça-lışan büyük yığınlarının, ayrıcalıklı ve boş gezen sınıflarına,soylulara ve papazlara karşı zaferiydi. Ama avamın zaferi, ça-bucak, bu "tabakanın" yalnız küçük bir bölümünün zaferi, bu"tabakanın" toplumsal olarak ayrıcalıklı kılınmış kesiminin,yani malı ve mülkü olan burjuvazinin politik iktidarı ele ge-çirmesi olarak belirdi. Ve burjuvazi, devrim sırasında, kısmensoyluların ve kilisenin elkonan ve sonra satışa çıkarılan top-raklarındaki spekülasyonlarla ve kısmen de orduyla yaptığısözleşmelere karıştırdığı hilelerle, ulusun sırtından, elbette ça-bucak gelişti. Fransa'yı, Directoire’ın buyruğunda, yıkımın eşi-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

55

ğine getiren, ve böylece Napoleon'a coup d'état[44*] için ba-hane yaratan, bu dolandırıcıların [sayfa 62] zorbalığıydı.

Bundan dolayı, Saint-Simon'a göre, avam ile ayrıcalıklısınıflar arasındaki uzlaşmaz karşıtlık, "çalışanlar" ile "boş ge-zenler" arasında bir uzlaşmaz karşıtlık biçimini aldı. Boş ge-zenler, yalnız eski ayrıcalıklı sınıflar değil, üretime ve dağıtımahiç katılmadan, kendi gelirleriyle geçinenlerin de tümüydü. Veçalışanlar, ücretli işçilerden başka, fabrikatörler, tacirler, ban-kerlerdi. Boşgezenlerin, zihinsel (intellectuel) önderliği ve po-litik üstünlüğü yitirdikleri saptanmış ve sonunda devrimlekarara bağlanmıştı. Malsız-mülksüz sınıfların da bu yetenek-ten yoksun olduğu, Saint-Simon'a kalırsa, terör döneminin de-neyleriyle saptanmıştı. Öyleyse, kimin önderlik etmesi vebuyurması gerekiyordu? Saint-Simon'a göre, bilim ve sanayi,Reformdan beri dinsel fikirlerin o yitmiş birliğinin yenilen-mesini mukadder kılan yeni bir dinsel bağla –zorunlu olarakgizemci ve baştan sona hiyerarşik bir "yeni hıristiyanlık" ile–birleştirilmişti. Ama bilim, bilginler; ve sanayi, her şeydenönce, çalışan burjuvalar, fabrikatörler, tacirler, bankerler de-mekti. Bu burjuvalar, Saint-Simon'a göre, elbette, toplumsalgüvenlikleri olan bir çeşit kamu görevlileri haline gelmek ni-yetindeydiler; ama onlar, hâlâ, işçilerin vis-à-vis [karşısında –ç.] buyuran ve ekonomik bakımdan ayrıcalıklı bir konumdakalmak zorundaydılar. Kredilerin düzenlenmesi yoluya top-lumsal üretimin yönetimi için özellikle bankerlere başvurulu-yordu. Bu anlayış, Fransa'da modern sanayinin, ve onunlabirlikte, burjuvazi ile proletarya arasındaki uçurumun ancakyeni ortaya çıkmakta olduğu bir çağla tam uygunluk halin-deydi. Ama Saint-Simon'un özellikle önemli bulduğu şeybudur: onu önce, ve bütün öbür şeylerden çok ilgilendiren, enkalabalık ve en yoksul sınıfın ("la classe la plus nombreuse etla plus pauvre") kaderidir.

Saint-Simon, daha Cenevre Mektupları'nda, şunu önerir:"herkes çalışmalıdır".[45*] Aynı yapıtında terör dönemini,malsız-mülksüz yığınların egemenliği olarak tanır. "Bakın" der[sayfa 63] onlara, "yoldaşlarımızın yönetiminde Fransa'da

Friedrich Engels

56

olana; yoldaşlarınız kıtlık getirdiler"[46*] Ama Fransız devri-mini bir sınıf savaşı olarak tanımak ve yalnız soylularla bur-juvalar arasında değil de, soylular ve burjuvalar ilemalsız-mülksüzler arasında bir savaş olarak tanımak, 1802 yı-lında, pek anlamlı ve verimli bir buluştu. Saint-Simon,1816'da, politikanın üretim bilimi olduğunu bildirdi; ve eko-nominin politikayı tümüyle soğuracağını öngördü. Ekonomikkoşulların politik kurumların temeli olduğu bilgisi, buradaancak embriyon halinde beliriyor. Bununla birlikte, buradaşimdiden açıkça saptanan şey, insanlar üzerindeki politik dü-zenin, gelecekte, şeylerin yönetimine ve üretimin gözetiminedönüşeceği düşüncesidir – yani son zamanlarda üzerinde pekçok gürültü edilen "devletin ortadan kaldırılması”dır.

Saint-Simon, 1814'te, müttefiklerin Paris'e girmelerininhemen ardından, ve yine, 1815'te, Yüz Gün savaşı sırasında,Fransa'nın İngiltere ile, ve sonra, bu iki ülkenin Almanya ilebirleşmesinin, Avrupa'nın barış içinde ve başarıyla gelişmesiiçin biricik güvence olduğunu açıkça söyleyerek, çağdaşların-dan üstünlüğünü bir daha gösterir. Fransızlara, 1815'te Water-loo zaferini kazananlarla bir birleşmeye gitmelerini öğütlemek,tarihsel sağgörü kadar yüreklilik de gerektirir.

Daha sonraki sosyalistlerin tam anlamıyla ekonomik ol-mayan düşüncelerinin aşağıyukan hepsi, onda embriyon ha-linde bulunduğu için, Saint-Simon'da engin bir görüşgenişliğiyle karşılaşıyorsak, o günkü toplumsal koşulların ger-çekten Fransızlara özgü ve nükteli, ama hiç de üstünkörü ol-mayan bir eleştirisini de Fourier'de buluyoruz. Fourier,burjuvaları, onların devrimden önce ortaya çıkmış peygam-berlerini ve devrimden sonraki övgücülerini, kendi sözleriyleele alır. Burjuva dünyasının maddesel ve moral sefaletini apa-çık ve hiç acımadan ortaya kor. Bu sefaleti, daha önceki filo-zofların, yalnız sağduyunun egemen olacağı bir toplum,mutluluğun evrensel olacağı bir uygarlık, sonsuz bir insan yet-kinliği üzerine gözleri kamaştırarak vaadettikleriyle ve çağınınburjuva ideologlarının dünyayı tozpembe gösteren tumturaklısözleriyle karşılaştırır. Her yerde, en bayağı [sayfa 64] ger-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

57

çekliğin nasıl en tumturaklı sözlere karşılık olduğunu göste-rir, ve tumturaklı sözlerin bu umutsuz fiyaskosunu o yüreğeişleyen alaycılığıyla yerer.

Fourier yalnız bir eleştirici delildir, serinkanlı ve duru ya-radılışı, onu bir yergici yapmıştır ve o, gelmiş geçmiş yergici-lerin herhalde en büyüklerinden biridir. Devrimin güçtendüşmesi üzerine, artan dolandın ve vurgunları, ve o zamankiFransız ticaretinde başat ve ona özgü olup dükkan dükkan do-laşan korkunç ruhu, aynı güç ve çekicilikle anlatır. Burjuva bi-çimi kadın-erkek ilişkileri, ve kadının burjuva toplumundakidurumu konusundaki eleştirileri daha da ustalıklıdır. Belirli birtoplumda kadına verilen özgürlüğün, genel olarak tanınan öz-gürlüğün doğal ölçüsü olduğunu ilk kez açıkça söyleyen odur.

Ama Fourier'nin en anlamlı yanı, toplum tarihi kavra-mındadır. Toplumun bütün tarihsel gidişini dört aşamaya ayı-rır – yabanıllık, barbarlık, ataerkillik, uygarlık. Bu sonuncusu,uygar, ya da burjuva denen bugünkü toplumla – yani 16. yüz-yılla birlikte gelen toplumsal düzenle– özdeştir. Fourier, "bar-barlığın basit bir biçimde yaşadığı her eksikliği, uygarlıkaşamasının, karmaşık, belirsiz, iki anlamlı, iki yüzlü bir bi-çime yükselttiğini" – uygarlığın, çözmeye güç yetirmeksizinsürekli olarak yeniden yarattığı çelişkiler içinde, "bir kısırdöngü"de ilerlediğini; bundan dolayı, ulaşmak istediğinin yada ulaşmak ister göründüğünün tam karşıtına vardığını, öyleki, örneğin, "uygarlık durumunda, yoksulluğun, aşırı bolluğunkendisinden doğduğunu" anlatır.

Fourier, gördüğümüz gibi, diyalektik yöntemi, çağdaşıHegel kadar ustaca kullanır. Aynı diyalektiği kullanarak, sı-nırlanmaz insan yetkinliği konusunda söylenenleri çürütür. Hertarihsel evrenin bir yükselme dönemi ve bir de düşme dönemivardır; ve o, bu gözlemi bütün insan soyunun geleceğine uy-gular. Kant'ın, bu dünyanın eninde sonunda yok olacağı dü-şüncesini doğa bilimine sokması gibi, Fourier insan soyununeninde sonunda yok olacağı düşüncesini tarihsel bilime sok-muştur. [sayfa 65]

Friedrich Engels

58

İNGİLİZ ÜTOPYACILIĞI: ROBERT OWENDevrim kasırgası Fransa'da ortalığı altüst ederken, İngil-

tere'de daha sessiz, ama daha az korkunç olmayan bir devrim,sürüp gidiyordu. Buhar ve yeni makineler, manüfaktürü, mo-dern sanayiye dönüştürüyor ve böylece, burjuva toplumunbütün temellerini baştan aşağı değiştiriyordu. Manüfaktür dö-neminin ağır aksak gelişimi, gerçek bir üretim fırtınası ve ger-ginliği dönemine dönüşüyordu. Toplumun büyük kapitalistlereve malsız-mülksüz proleterlere ayrılması, durmadan artan birhızla ilerliyordu. Artık, onların arasında, o eski kararlı orta-sı-nıfın yerinde zanaatçıların ve küçük dükkancıların kararsız biryığını, nüfusun en çok dalgalanan kesimi, güvenilmez bir var-lık göstermeye başladı.

Yeni üretim tarzı, henüz yükselme döneminin ancak baş-langıcındaydı; henüz normal düzenli, – varolan koşullarda ola-bilen biricik üretim yöntemiydi. Yine de, o zaman bileherkesin gözüne çarpan toplumsal bozukluklar yaratıyordu –yersiz yurtsuz bir nüfusun büyük kentlerin en kötü kesimle-rinde sürü sürü toplanması; ataerkil ilişkilerde ve aile ilişkile-rinde bütün geleneksel ahlaki bağların yitmesi; özelliklekadınların ve çocukların korkunç ölçüde aşırı çalıştırılması;kırdan kente, tarımdan modern sanayiye, istikrarlı yaşam ko-şullarından günden güne değişen güvensiz yaşam koşullarına,topluca ve birdenbire savrulan işçi sınıfının yılgınlığını ta-mamlıyordu.

Bu nazik zamanda 29 yaşında bir fabrikatör –yüce deni-lebilecek çocuksu yalınlıkta kişiliğiyle bir adam, aynı zamandainsan soyunun dünyaya pek seyrek gelmiş önderlerinden biri–bir reformcu olarak ortaya çıktı. Robert Owen, materyalist fi-lozofların şu öğretisini benimsemişti: insanın kişiliği, bir yan-dan, soyaçekimin; ve öte yandan da, bireyin ömrü boyunca,ve özellikle gelişme dönemi boyunca yaşadığı çevrenin ürü-nüdür. Onun sınıfından olanların pek çoğu sınai devrimde yal-nız karışıklık, anlaşılmazlık ve bu bulanık sularda avlanma veçabucak yığınla para kazanma fırsatı gördüler. O ise sınai dev-rimde, önemsediği teorisini uygulama alanına koyma, ve böy-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

59

lece, karışıklığa bir düzen verme [sayfa 66] fırsatını gördü.Daha önce Manchester'daki bir fabrikada, beşyüzü aşkın insa-nın yöneticisi olarak, buna başarıyla sınamıştı. 1800'den1829'a kadar, İskoçya'da New Lanark'taki büyük pamuklu do-kuma fabrikasını, işletici ortak olarak, aynı yolda, ama dahabüyük eylem özgürlüğüyle, ve kendisine Avrupa çapında ünkazandıran bir başarıyla yönetti. Aslında pek farklı ve, büyükçoğunluğu bakımından, pek umutsuz insanlardan oluşan biryığını, yavaş yavaş 2.500'e ulaşan bir nüfusu, sarhoşluk, polis,yargıç, dava, yoksulları koruma yasaları, sadaka nedir bilme-yen örnek bir göçmen topluluğuna dönüştürdü. Ve bütün bun-ları, insanlara, insana yaraşır koşullar sağlayarak, ve özellikle,yeni kuşakları özenle yetiştirerek başardı. Owen, anaokulları-nın kurucusudur ve ilk anaokulunu New Lanark'ta açmıştır. İkiyaşında iken okula gelen çocuklar, orayı öylesine seviyorlardıki, onları evlerine götürmek güç oluyordu. Onun rakipleri, iş-çilerini günde onüç ya da ondört saat çalıştırırlarken, New La-nark'taki işgünü onbuçuk saatti. İşleri dört ay durduran birpamuk bunalımında, onun işçileri, ücretlerini her zaman tamolarak aldılar. Ve bütün bunlara karşın iş, ortaklara dağıtılanson büyük kâra göre, değerce iki katının üstüne çıktı.

Bütün bunlara karşın Owen kıvançlı değildi. Onun gö-zünde, işçilere sağladığı yaşayış, hâlâ insana yaraşır olmaktanuzaktı. "Bu insanlar, benim insafıma kalmış kölelerdi." Başkaişçilere oranla işçilerine sağladığı elverişli koşullar, kişiliğinve zihnin her yönde usa-uygun bir gelişimine elvermek şöyledursun, onların bütün yetilerini engelsiz kullanmaya bile el-vermiyordu. "Ve yine de, bu 2.500 kişinin çalışan kesimi, top-lum için, her gün, yarım yüzyıldan daha az önce, 600.000'likbir nüfusun çalışan kesiminden istendiği kadar gerçek servetüretiyordu. 2.500 kişinin tükettiği servetle, 600.000 kişinin tü-keteceği servet arasındaki farkın ne olduğunu kendi kendimesordum."[47*]

Bu sorunun yanıtı belliydi. O fark, 300.000 İngiliz liralık[sayfa 67] net kâra ek olarak, kurumun sahiplerine, yatırdıklarısermaye üzerinden %5 ödemek için kullanılmıştı. Ve New La-

Friedrich Engels

60

nark için geçerli olan bu durum, İngiltere'deki bütün fabrika-lar için daha da büyük bir ölçüde geçerliydi. "Bu yeni servet,makinelerle yaratılmasaydı, Napoléon'a karşı Avrupa savaş-ları eksiksiz yürütülemez, ve toplumun aristokrat temelleriayakta tutulamazdı. Bununla birlikte, bu yeni güç, işçi sınıfı-nın yaratmış olduğu bir güçtü."[48*] Onun için, bu yeni gücünmeyveleri, işçi sınıfınındı. Owen'a toplumun yeniden kurul-masının temellerini gösteren bu yeni yaratılmış olağanüstüüretken güçler, o zamana kadar yalnız bireyleri zenginleştir-mek ve yığınları köleleştirmek için kullanılmıştı. Bu güçlerin,herkesin ortak mülkü olarak, herkesin ortak yararı için işletil-mesi kaçınılmazdı.

Owen'ın komünizmi, bu katışıksız iş temeline, sonuca,yani ticari hesaba dayanıyordu. Bu pratik karakterini baştansona korudu. Onun için Owen, 1823'te, İrlanda'daki acıklı du-ruma komünist göçmen topluluklarıyla son vermeyi önerdi, vebunları kurmanın kaça çıkacağını, yıllık gideri ve olası gelirieksiksiz hesapladı. Ve onun gelecek için hazırladığı kesinplanda, ayrıntıların teknik hesabı öylesine uygulanabilir birbilgiyle yapılmıştır ki, –zemin planı, ön, yan ve kuşbakışı gö-rünüşler, hepsi vardır– Owen'ın toplusal reform yöntemi birkez kabul edilince, uygulama bakımından ayrıntıların gerçekdüzenine karşı pek az şey söylenebilir.

Komünizm doğrultusundaki ilerlemesi, Owen'ın yaşamı-nın dönüm noktası oldu. Yalnız bir insansever olduğu sürece,servetten, alkıştan, şereften ve övgüden başka hiçbir şeyleödüllendirilmemişti. Avrupa'nın en sevilen adamıydı. Yalnızonun sınıfından olan kimseler değil, devlet adamları ve prens-ler de onu beğenerek dinliyorlardı. Ama komünist teorileri ileortaya çıkması bambaşka bir şeydi. Şu üç büyük engel, ona,toplumsal reforma çıkan yolu özellikle kapatmış görünüyordu:özel mülkiyet, din, evliliğin yürürlükteki biçimi. Bunlara sal-dırırsa başına neler geleceğini biliyordu: yasanın tanıdığı hak-lardan yoksun bırakılmak, resmi toplumdan kovulmak,toplumsal konumunu tümüyle yitirmek. Ama [sayfa 68] bun-ların hiçbiri, başına geleceklerden korkmaksızın onlara saldır-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

61

masını önleyemedi ve öngördüklerinin hepsi başına geldi.Resmî toplumdan çıkarıldı, basında ona karşı bir sessizlikkampanyası açıldı, Amerika'da bütün servetini feda ederekyaptığı başarısız komünist denemeler, onu iflas ettirdi. Doğ-rudan doğruya işçi sınıfına başvurdu ve işçiler arasında otuz yıldaha uğraştı. İngiltere'de işçilerden yana olan her toplumsalharekette ve her gerçek ilerlemede Robert Owen'ın adı geçer.Beş yıllık bir savaşımdan sonra, 1819'da, fabrikalardaki ka-dınların ve çocukların çalışma saatlerini sınırlayan ilk yasayıçıkarttırdı. İngiltere'deki bütün sendikaların tek bir büyük sen-dika birliğinde birleştiği ilk büyük kongrenin başkanıydı. Top-lumun tümüyle komünist yolda örgütlenmesine geçişönlemleri olarak, bir yandan, üretim ve tüketim amacıyla iş-birliği yapan dernekler kurdu. Bunlar, o zamandan beri, hiçdeğilse, tacirlerin ve fabrikatörlerin toplumsal bakımdan tü-müyle gereksiz olduğunun pratik kanıtını verdiler. Öte yan-dan, emek ürünlerinin, birimi tek bir iş saati olanemek-pusulaları aracılığıyla değişimi için iş pazarları kurdu;bu kurumlar, zorunlu olarak, başarısızlığa mahkûmdular, amaProudhon'un çok daha sonraki bir döneme raslayan değişimbankasının ilk örnekleri oldular, ve bütün toplumsal dertleringenel çaresi olmayı istemeyip yalnız daha köklü bir toplumsaldevrime doğru bir ilk adım olmayı istemeleri bakımındanondan tümüyle ayrıldılar.

Ütopyacıların düşünme tarzı, 19. yüzyılın sosyalist idea-larını uzun süre etkiledi ve bazılarını hâlâ etkilemektedir. Çokyakın zamana kadar, bütün Fransız ve İngiliz sosyalistleri,onun egemenliğini tanıdılar. İlk Alman komünizmi, Weit-ling'inki de, aynı okuldandır. Onların hepsine göre, sosyalizm,salt gerçeğin, sağduyunun ve adaletin dışavurumudur. Vekendi gücüyle dünyayı fethetmesi için yalnızca bulunmuş ol-ması gerekir. Ve salt gerçek, uzaydan ve zamandan bağımsızolduğu için nerede ve ne zaman bulunacağı, yalnızca bir ras-lantıdır. Bununla birlikte, salt gerçek, sağduyu ve adalet, farklıher okulun kurucusunda farklıdır. Ve herbirinin kendine özgüsalt gerçeği, sağduyusu ve adaleti, onun öznel anlayışı, yaşama

Friedrich Engels

62

koşullan, bilgisinin ve zihinsel eğitiminin [sayfa 69] ölçüsü ilebelirlendiği için, bu salt gerçekler çatışmasında, onların karşı-lıklı olarak birbirini çelmesinden başka bir son olamaz. Bun-dan dolayı, bir hiç olan bu sondan, ancak bir çeşit seçmeci,ortalama, ve Fransa'daki ve İngiltere'deki sosyalist işçilerinpek çoğunun zihnine günümüze kadar gerçekten yön vermişbir sosyalizm çıkabilirdi. Bundan ötürü, bir kanının en çeşitlirenklerine izin veren şaşırtıcı bir karışım; farklı çığırlar açan-ların en az itiraza yolaçan eleştirel demeçlerinin, ekonomikteorilerinin, toplumun geleceği konusundaki taşanlarının şa-şırtıcı bir karışımı; tek tek bileştirenlerinin belirli keskin ke-narları tartışma akıntısında tıpkı bir derede yuvarlaklaşmışçakıllar gibi aşındıkça daha da kolay kükreyen bir karışımı or-taya çıkabilirdi.

Sosyalizmi bir bilim yapmak için, onun önce gerçek birtabana oturtulması gerekiyordu.

HEGEL DİYALEKTİĞİBu arada, 18. yüzyıl Fransız felsefesiyle birlikte ve ondan

sonra, Hegel'de doruğuna varan yeni Alman felsefesi ortayaçıktı. Bu felsefenin en büyük başarısı, diyalektiği, düşünmeninen yüksek biçimi olarak yeniden ele almasıdır. Eski Yunan fi-lozoflarının hepsi, doğal diyalektikçiler olarak doğmuşlardı,ve onların en geniş bilgilisi olan Aristoteles, diyalektik dü-şüncenin en önemli biçimlerini daha önceden çözümlemişti.Yeni felsefe, öte yandan, içinde diyalektiğin parlak temsilcileri(örneğin Descartes ve Spinoza) bulunmakla birlikte, özellikleİngiliz etkisiyle, metafizik denen düşünme tarzına gittikçedaha çok saplanmıştı. 18. yüzyıl Fransızlarında da, özel fel-sefi çalışmalarının bütün hallerinde, aşağı-yukarı tümüyle budüşünme tarzı başattı. Bununla birlikte, Fransızlar, tam anla-mıyla felsefenin dışında, diyalektiğin üstün yapıtlarını verdi-ler. Bunlardan yalnız Diderot'nun Le Neveu de Rameau'su["Rameau'nun Yeğeni"] ile Rousseau'nun Discours sur l'ori-gine et les fondements de l'inéegalite parmi les hommes'unu["İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kökeni ve Temelleri Üze-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

63

rine Konuşmalar"] anmamız yeter. Burada, bu iki düşünce tar-zının temel karakterini kısaca [sayfa 70] veriyoruz.

Ayrıntılı olarak doğayı ya da insan soyunun tarihini ya dakendi zihinsel etkinliğimizi inceleyip düşününce, başlangıçta,hiçbir şeyin olduğu gibi ve olduğu yerde kalmadığı, tersine herşeyin hareket ettiği, var olduğu ve göçüp gittiği' bir sonsuz iliş-kiler ve tepkiler, değişimler ve bileşimler karmaşasıyla karşı-laşırız. Bundan dolayı, bu tabloyu önce bir bütün olarak,ayrıntıları hâlâ azçok arka planda kalmış olarak görürüz; ha-reket eden, bileşen ve birbirleriyle ilişkili olan şeylerden çok,hareketleri, geçişleri, bağlantıları gözlemleriz. İlkel, bönce,ama aslında doğru olan bu dünya anlayışı, eski Yunan felsefe-sinindir, ve bunu ilk kez apaçık dile getiren Heraklitos'tur: herşey vardır ve yoktur, çünkü her şey akıcıdır, durmadan değiş-mektedir, durmadan var ve yok olmaktadır.

Ama görünüşlerin tablosunu genel niteliğiyle doğru ola-rak saptayan bu anlayış, bu tabloyu meydana getiren ayrıntı-ları açıklamaya yetmez, ve biz onları anlamadıkça tablonuntümü üzerine açık bir idea edinmiş olmayız. Bu ayrıntıları an-lamamız için, onları doğal ve tarihsel bağlantılarından kopar-mamız ve herbirinin doğasını, özel nedenlerini, etkilerini vb.ayrı ayrı incelememiz gerekir. Bu, öncelikle doğa biliminin vetarihsel araştırmanın ödevidir: bu iki bilim dalını, klasik çağınYunanlıları, pek yerinde gerekçelerle, ikincil bir plana itmiş-lerdi, çünkü, her şeyden önce bu bilimlerin işleyeceği gereçleritoplamak zorundaydılar. Sınıflarda, takımlarda ve türlerde,herhangi bir eleştirel çözümleme, karşılaştırma ve sıralama ya-pılabilmesi için, doğal ve tarihsel malzemenin belirli bir öl-çüde derlenmiş olması gerekir. Bundan ötürü, gerçek doğabilimlerini önce İskenderiye dönemi54 Yunanlıları ve dahasonra da, ortaçağda, Araplar işlemiştir. Grerçek doğa bilimi,15. yüzyılın ikinci yarısında başlar ve o zamandan beri gittikçeartan bir hızla ilerler. Doğanın, bireysel parçalarına çözüm-lenmesi, farklı doğal nesnelerin ve süreçlerin belirli sınıflardatoplanması, çeşitli organik varlıkların iç yapılarının incelen-mesi – bunlar, doğa konusunda son dört yüzyıl içinde dev

Friedrich Engels

64

adımlarla ilerleyen bilgimizin temel koşullarıydı. Ama bu ça-lışma yöntemi, bizde, [sayfa 71] doğal nesneleri ve süreçleri okoskoca bütünle bağlantılarından koparılıp ayrıklanmış (izoleedilmiş) olarak gözlemleme; onları harekette iken değil de dur-gudayken; aslında değişken değil de durağan olarak; dirilik-leri içinde değil de, ölülükleri içinde gözlemleme alışkanlığıolarak kaldı. Ve Bacon ile Locke, şeyleri bu türlü inceleme tar-zını, doğa biliminden felsefeye aktarınca, son yüzyıla özgü,dar, metafizik düşünce tarzı doğdu.

DİYALEKTİK, METAFİZİĞİN KARŞITIDIRMetafizikçi için, şeyler ve onların zihinsel yansıları, idea-

lar, ayrıklanmıştır, onların birbiri ardına ve birbirinden ayrıolarak incelenmeleri gerekir, ve onlar, her zaman için, dura-ğan, kaskatı, belirli inceleme konularıdır. O, kesinlikle uzlaş-maz antitezlerle düşünür. "Sözleri 'evet, evet; hayır, hayır'dır;bunun dışında olan her şey, kötüdür." Ona göre, bir şey, ya var-dır ya da yoktur; bir şey aynı zamanda, hem kendisi ve hem dekendisinden başka bir şey olamaz. Olumlu ile olumsuz, ke-sinlikle uyuşmaz; neden ile sonuç, birbirine göre, kaskatı birerantitez durumundadır.

Bu düşünme tarzı, ilk bakışta, bize çok açık görünür,çünkü doğru ortak duyu (sound common sense) denen şeyindüşünme tarzıdır. Ancak, bu doğru ortak duyu, kendi dört du-varının çevrelediği yalınkat alanda saygıdeğer bir yoldaş ol-makla birlikte, araştırmanın geniş alemine açılmak cesaretinigösterince şaşılacak serüvenlerle karşılaşır, ve metafizik dü-şünce tarzı, genişliği, özel (tikel) araştırma konusunun niteli-ğine göre değişen birtakım alanlarda yetkili ve gerekli ise de,eninde sonunda, daha ötesinde tek yanlı, yetersiz, soyut kal-dığı, ve çözülmez çelişkiler içinde yittiği bir sınıra ulaşır. Bi-reysel şeyleri incelerken, onlar arasındaki bağlantıları unutur;onların varlığını incelerken, o varlığın başlangıcını ve sonunu;onların durgunluğunu incelerken, hareketini unutur. Ağaçlaryüzünden ormanı göremez.

Gündelik amaçlarımız için, örneğin, bir hayvanın ölü mü,

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

65

yoksa diri mi olduğunu biliriz ve söyleyebiliriz. Ama daha ya-kından araştırılınca, bunun, pek çok halde, hukukçuların [sayfa72] çok iyi bildiği gibi, pek karmaşık bir iş olduğunu anlarız.Hukukçular, anasının dölyatağındaki çocuğu öldürmenin ci-nayet olduğuna usa-uygun bir sınır bulmak için boşuna kafayormaktadırlar. Bu, ölüm anını kesinlikle belirlemek kadarolanaksızdır, çünkü fizyoloji ölümün birdenbire ve bir anlıkbir görüngü olmayıp, çok uzayan bir süreç olduğunu kanıtla-maktadır.

Bunun gibi, her organik varlık, her an hem aynıdır hem deaynı değildir; her an dışardan sağlanmış maddeleri özümserve başka maddeleri dışarı atar; her an vücudun bazı hücreleriölür ve yeniden başka hücreler oluşur; uzun ya da kısa bir süresonra vücudun maddesi tümüyle yenilenir, onun yerini başkamadde molekülleri alır, öyle ki, her organik varlık, her zamankendisidir ve yine de kendisinden başka bir şeydir.

Bundan başka, daha yakından araştırılınca, bir antiteziniki kutbunun, örneğin olumlu ile olumsuzun, karşıt olduklarıkadar ayrılmaz ve bütün karşıtlıklarına karşın, birbirleriyle or-taklaşa içice olduklarını görürüz. Ve bunun gibi, neden ile so-nucun ancak bireysel hallere uygulanmaları sırasında geçerlikavramlar olduğunu; ama bireysel halleri evrenin bütünüyleolan genel bağlantıları içinde düşünür düşünmez, neden ile so-nucun birbiriyle raslaştığını, ve nedenlerle sonuçların sürekliolarak yer değiştirdiği evrensel etki ve tepkiyi dikkate aldığı-mız zaman, neden ile sonucun birbirine karıştığını, öyle ki bu-rada sonuç olan şeyin, orada ve sonra neden olacağını ya dabunun tersini, vice versa, görürüz.

Bu süreçlerin ve düşünce tarzlarının hiçbiri, metafizik dü-şünme çerçevesine girmez. Oysa diyalektik, şeyleri ve onla-rın tasarımlarını, ideaları, köklü bağlantıları, sıralanmaları,hareketleri, başlangıçları ve bitimleri içinde kavrar. Yukardaanılanlar gibi olan süreçler, bundan dolayı, diyalektiğin kendiişleme yönteminin birer doğrulanmasıdır.

Doğa, diyalektiğin kanıtıdır ve çağdaş bilimin bu kanıtıher gün artan çok zengin gereçlerle donattığı ve böylece, şunu

Friedrich Engels

66

gösterdiği söylenmelidir: doğa, metafizik olarak değil, diya-lektik olarak işlemektedir; hiç durmaksızın yeniden [sayfa 73]dönülen bir çemberin o sonsuz değişmezliğinde hareket etme-mekte, tersine, gerçek bir tarihsel evrimden geçmektedir. Bu-nunla ilişkili olarak, herkesten önce Darwin'in adı anılmalıdır.Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların veinsanın kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sü-recinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak, metafizik doğa görü-şüne en ağır darbeyi indirdi. Ama diyalektik düşünmeyiöğrenmiş doğa bilginleri sayılabilecek kadar azdır, ve bulunansonuçlarla ileri sürülen düşünme tarzının karşıtlığı, teorik doğabiliminde şimdi başat olan ve öğrenciler kadar öğretmenleri,okurlar kadar yazarları da umutsuzluğa düşüren o sonsuz ka-rışıklığı açıklamaktadır.

Evrenin, onun evriminin, insan soyunun gelişiminin, vebu evrimin insan zihnindeki yansısının doğru bir tasarımı, bun-dan dolayı, ancak diyalektik yöntemle, dirimin ve ölümün,ilerleyen ya da gerileyen değişmelerin sayısız etki ve tepkilerisürekli olarak dikkate alınmakla başarılabilir. Ve yeni Almanfelsefesi, işte bu ruhla çalışmaktadır. Kant, Newton'un o eşsizilk itişin bir defa verilmesinden sonraki kalımlı güneş siste-mini ve onun sonsuz süredurumunu, tarihsel bir sürecin, gü-neşin ve bütün gezegenlerin kendi ekseninde dönen bulutsubir kütleden oluşmasının sonucu olarak açıklamakla kariye-rine başladı. Ve güneş sisteminin belirli bir başlangıcı olma-sından, aynı zamanda, onu gelecekte zorunlu olarak ölümünizleyeceği sonucunu çıkardı. Laplace, yarım yüzyıl sonra,Kant'ın teorisinin doğru olduğunu matematikle sınamış, vebundan yarım yüzyıl sonra da, spektreskop, uzayda, böyle pekçeşitli yoğunlaşma aşamalarında ve akkor halinde gaz kütleleribulunduğunu saptamıştır.

Bu yeni Alman felsefesi, Hegel sisteminde doruğunavardı. Bu sistemde –onun en büyük başarısı hurdadır– doğal,tarihsel, zihinsel bütün alem, ilk defa bir süreç olarak, yani sü-rekli hareket, değişim, dönüşüm ve gelişim içinde betimlendi;ve bu hareketin ve gelişimin tümünü bir bütün yapan iç bağ-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

67

lantı izlenmeye çalışıldı. Bu görüş açısından insanlık tarihi,artık, olgunlaşmış felsefi sağduyu mahkemesince hepsi de eşitolarak mahkûm edilebilen ve olabildiği kadar çabuk unutulupgiden anlamsız şiddet eylemlerinin yabanıl [sayfa 74] bir bur-gacı gibi değil de, insanoğlunun kendisinin evrim süreci ola-rak görünüyordu. Artık, bu sürecin aşamalı ilerlemesini bütünçapraşık yolları boyunca izlemek ve onun dışardan raslantıgibi görünen bütün görüngülerinin iç düzenini ortaya çıkar-mak, zihnin ödeviydi.

HEGEL'İN İDEALİST YANILGISIHegel sisteminin, ortaya koyduğu sorunu çözmemiş ol-

ması, burada, önemsizdir. Onun çığır açan başarısı, problemiortaya koymasıydı. Bu, hiç kimsenin tek başına çözemeyeceğiproblemlerden biridir. Hegel, –Saint-Simon ile birlikte – ça-ğının en bilgili ve güçlü kafasıydı, yine de, önce kendi bilgi-sinin o zorunlu sınırlılığı ile ve, sonra da, çağındaki bilginin vekavramların sınırlı genişliği ve derinliği ile kuşatılmıştı. Bu sı-nırlara bir üçüncü eklenmelidir. Hegel bir idealistti. Ona göre,beynindeki düşünceler, gerçek şeylerin ve süreçlerin azçoksoyut resimleri değildi, tam tersine, şeyler ve onların evrimi,yalnız, alem varolmadan, öncesizlikten beri ve herhangi biryerde varolan "Fikir"in (İdea) gerçekleşmiş resimleriydi. Budüşünme yolu her şeyi başaşağı ediyor ve alemdeki şeyleringerçek bağlantısını tümüyle tersine çeviriyordu. Hegel, tekolgu gruplarının birçoğunu doğru olarak ve ustalıkla kavra-maktadır, yine de hemen yukarda anılan gerekçelerden ötürü,kötü yamanmış, yapmacık, emek verilmiş, sözün kısası ayrıntıbakımından yanlış yanları çoktur. Hegel sistemi, aslında, pekbüyük bir başarısızlıktı – ama kendi türünün de sonuncusuydu.Gerçekte, bir iç ve onmaz çelişkiye yakalanmıştı. Bir yandan,bu sistemin başlıca önerisi, insan tarihinin bir evrim süreci ol-duğuydu, ve bunun gereği olarak, insan tarihi, salt gerçekdenen herhangi bir şeyin bulunmasıyla zihinsel olarak kesinsonuna erişemez. Ama, öte yandan, bu sistem, bu salt gerçeğinkesin özü olma isteğini ileri sürüyordu. Her şeyi kapsayan ve

Friedrich Engels

68

her zaman için kesin (son) olarak bir doğal ve tarihsel bilgisistemi, diyalektik düşünmenin temel yasasına aykırılıktır. Buyasa, gerçekten, dış evren konusundaki sistemli bilginin çağ-dan çağa dev adımlarla ilerleyebileceği düşüncesini asla [sayfa75] dışarmaz, tam tersine, içerir.

DOĞA ANLAYIŞINDA MATERYALİZME DÖNÜŞAlman idealizmindeki köklü çelişkinin algılanması, zo-

runlu olarak, materyalizme –ama nota bene[49*], 18. yüzyılındüpedüz metafizik, özellikle mekanik materyalizmine değil–dönülmesine yolaçtı. Eski materyalizm, bütün eski tarihi usa-aykırılığın ve zorbalığın kaba bir yığını olarak gördü; modernmateryalizm, onda, insanlığın evrim sürecini görür, ve amacıbunun yasalarını bulmaktır. 18. yüzyıl Fransızlarında, ve He-gel'de bile, edinilmiş doğa anlayışı, onun, Newton'un düşün-düğü gibi, ölümsüz gök cisimleri ve, Linnaeus'un düşündüğügibi, değişmez organik türleriyle birlikte, dar çemberlerde ha-reket eden, her zaman değişmeden kalan bir bütün olduğudur.Modern materyalizm, doğa biliminin en yeni buluşlarını be-nimser; bunlara göre, doğanın da zaman içinde bir tarihi var-dır; gök cisimleri de, elverişli koşullarda kendilerini yurtlananorganik türler gibi doğmakta ve ortadan kalkmaktadır. Ve do-ğanın, genel olarak, yeniden dolaşılan çemberlerde hareket et-tiği hâlâ söylenmek gerekse bile, bu dolaşmalar çok dahasonsuz büyüklükte boyutlar alır. Her iki durumda da modernmateryalizm, temelinden diyalektiktir ve artık, bilimlerin dü-zensiz duran kalabalığına bir kraliçe gibi düzen vermek iddia-sında olan felsefe çeşitinin yardımcılığına gereksinmesiyoktur. Her özel bilim, şeylerin ve şeyler üzerine olan bilgi-mizin büyük bütünü içindeki konumunu aydınlatmak zorundakalır kalmaz, bu bütünle uğraşan özel bir bilim fazla ve ge-reksizdir. Bütün eski felsefeden hâlâ sağ kalan, düşünce bilimive onun yasalarıdır – biçimsel (formel) mantık ve diyalektik-tir. Başka ne varsa, hepsi, olumlu (positive) doğa ve tarih bili-minin kapsamında kalmıştır.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

69

TARİH ANLAYIŞINA MATERYALİZMİN GİRİŞİBununla birlikte, doğa anlayışındaki devrim, ancak, [sayfa

76] araştırmayla sağlanan, uygun olumlu malzemeyle orantılıolarak yapılabilirken, tarih anlayışında kesin bir değişikliğeyolaçan tarihsel olgular, çok daha önce ortaya çıkmıştı.1831'de, Lyon'da, işçi sınıfının ilk büyük ayaklanması oldu;1838 ile 1842 arasında, İngiliz çartistlerinin ilk ulusal işçi sı-nıfı hareketi doruğuna ulaştı. Proletarya ile burjuvazi arasın-daki sınıf savaşımı, Avrupa'daki en ilerlemiş ülkelerintarihinde, bir yandan modern sanayinin, öte yandan da burju-vazinin yeni ele geçirdiği politik üstünlüğünün gelişmesiyleorantılı olarak, ön plana geçti. Sermaye ve emek çıkarlarınınözdeşliği gibi, başıboş rekabetin sonucu olan evrensel uyum veevrensel refah gibi burjuva ekonomi öğretilerini, olgular, gi-derek daha kesin bir biçimde yalanlıyordu. Bütün bu şeyler,artık çok eksik olmakla birlikte, onların teorik dışavurumuolan Fransız ve İngiliz sosyalizmlerinden daha çok bilmezlik-ten gelinemiyordu. Ama henüz yerinden atılmamış olan idea-list tarih anlayışı, ekonomik çıkarlara dayanan sınıfsavaşımları ve ekonomik çıkarlar üzerine hiçbir şey bilmi-yordu; üretim ve ekonomik ilişkilerin hepsi "uygarlık ta-rihi"nin ancak rasgele, ikincil öğeleri olarak görünüyordu.

Yeni olgular, bütün geçmiş tarihin yeniden incelenmesinizorunlu kıldı. O zaman görüldü ki, bütün geçmiş tarih, ilkelaşaması ayrı tutulursa, sınıf savaşımları tarihidir; toplumunbirbirleriyle çatışan sınıfları, her zaman, üretim ve değişimtarzlarının, kısaca, kendi çağlarının ekonomik koşullarınınürünleridir; toplumun ekonomik yapısı, her zaman, belirli birtarihsel dönemin hukuki ve politik kurumlarının olduğu kadar,dinsel, felsefi ve öteki idealarının bütün üstyapısının asal biraçıklamasını ancak kendisinden başlayarak yapabileceğimizgerçek temeli sağlamaktadır. Hegel, tarihi, metafizikten kur-tarmış, diyalektikleştirmişti; ama onun tarih anlayışı, aslında,idealistti. Ama artık, idealizm son sığınağı olan tarih felsefe-sinden de kovulmuş; materyalist bir tarih görüşü ortaya kon-muş, ve bundan önceki o insanın "varlığını" insanın "bilinci"

Friedrich Engels

70

ile açıklama yöntemi yerine, insanın "bilincini" "varlığı" ileaçıklamanın bir yöntemi bulunmuştu. [sayfa 77]

MARX'IN İKİ ANA BULUŞUO zamandan beri, sosyalizm artık şu ya da bu usta beynin

rasgele bir buluşu olmaktan çıktı, tarihsel olarak gelişmiş ikisınıf –proletarya ile burjuvazi– arasındaki savaşımın zorunlusonucu oldu. Sosyalizmin ödevi, artık, olabildiği kadar yetkinbir toplum sistemi uydurmak değildir; ama bu sınıfların ve on-ların uzlaşmaz karşıtlığının zorunlu olarak doğduğu tarihsel-ekonomik olayların ardışmasını incelemek, ve böylelikleyaratılmış olan ekonomik koşullarda, çekişmeye son verme-nin çaresini bulmaktır. Ama yakın zamanların sosyalizmi, bumateryalist anlayışa, Fransız materyalistlerinin doğa anlayış-larının, diyalektiğe ve modern doğa bilimine karşıt olduğukadar, karşıttı. Yakın zamanların sosyalizmi, varolan kapita-list üretim tarzını ve onun sonuçlarını elbette eleştiriyordu.Ama onları açıklayamıyordu ve, bu yüzden, onların hakkın-dan gelemiyordu. Ve onları, ancak, kötü oldukları gerekçesiyledüpedüz reddediyordu. Bu sosyalizm, işçi sınıfının kapitalizmkoşullarında kaçınılmaz olan sömürülmesini ne kadar kuvvetlehaykırdıysa, bu sömürülmenin nerede olduğunu ve nasıl be-lirdiğini açıkça göstermeye o kadar az güç yetirdi. Ama bunuyapabilmek için, (1) kapitalist üretim yöntemini, tarihsel bağ-lantısı ve belirli bir tarihsel dönemdeki kaçınılmazlığı içinde,ve bundan ötürü, kaçınılmaz çöküşüyle birlikte göstermek; ve(2) onun hâlâ bir sır olan temel karakterini ortaya çıkarmakgerekliydi. Bu, artı-değer'in bulunmasıyla yapıldı. Ödenme-miş emeğe elkomanın, kapitalist üretim tarzının ve bu üretimtarzında ortaya çıkan işçi sömürüsünün temeli olduğu; ve ka-pitalistin, emekçinin emek-gücünü pazardaki bir meta gibi tamdeğerini ödeyerek satın alsa bile, ondan, ona ödediğinden dahaçok değer çıkardığı (sağladığı); ve son çözümlemede, bu artı-değerin, varlıklı sınıfların ellerinde sürekli olarak artan ser-maye birikimlerinin çıktığı değerler tutarını oluşturduğugösterildi. Kapitalist üretimin ve sermaye üretiminin doğumu,

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

71

ikisi de, açıklandı.Bu iki büyük buluşu, materyalist tarih anlayışını, ve artı-

değer yoluyla kapitalist üretimin sırrının çözümünü, [sayfa 78]Marx'a borçluyuz. Sosyalizm, bu buluşlarla bir bilim oldu.Bundan sonra iş, onun bütün ayrıntılarını ve ilişkilerini işle-mekti. [sayfa 79]

BİLİMSEL SOSYALİZMMATERYALİST tarih anlayışı, insanın yaşamını sürdür-

meye yarayan araçların üretiminin ve, üretimin yaraşıra, üre-tilen şeylerin değişiminin bütün toplumsal yapının temeliolduğu; tarihte ortaya çıkmış her toplumda, zenginliğin dağı-tıldığı ve toplumun sınıflara ya da takımlara bölündüğü tarzın,ne üretildiğine, nasıl üretildiğine ve ürünlerin nasıl değişildi-ğine bağımlı olduğu önermesinden hareket eder. Bu görüş açı-sından, bütün toplumsal değişmelerin ve politik devrimlerinereksel nedenleri, insanların kafalarında, insanların sonrasızgerçeği ve adaleti daha iyi kavramalarında değil, ama üretimve değişim tarzlarındaki değişmelerde aranmalıdır. Bunlar fel-sefede değil, her sözkonusu çağm ekonomisinde aranmalıdır.Varolan toplumsal kurumların [sayfa 80] usa-aykırı ve adalet-siz olduğunun, sağduyunun saçmalaştığının, doğrunun yanlışhale geldiğinin55 giderek kavranması, yalnızca, üretim ve de-ğişim tarzlarında sessizce değişmeler olduğunun ve eski eko-nomik koşullara uyarlanmış toplumsal düzenin artık onlarauymaz hale geldiğinin kanıtıdır. Bundan şu da anlaşılır: günı-şığına çıkarılan aykırılıklardan kurtulmanın araçları da, değiş-miş üretim tarzlarının kendilerinde, epeyce gelişmiş haldebulunmak gerekir. Bu araçlar, tümdengelim yoluyla temel il-kelerden çıkarılmamalı, ama yürürlükteki üretim sistemininçetin olgularında aranıp bulunmalıdır.

Öyleyse, modern sosyalizmin bu bağlantıdaki konumunedir?

Friedrich Engels

72

ÜRETKEN GÜÇLERİN EVRİMİToplumun şimdiki yapısı –bu, artık hemen hemen genel-

likle kabul edilmektedir– bugünkü egemen sınıfın, burjuvazi-nin yaratışıdır. Marx'tan beri, kapitalist üretim tarzı diye anılanburjuvaziye özgü üretim tarzı, feodal sistemde, onun bireylerebağışladığı ayrıcalıklarla, bütün toplumsal aşamalarla ve yö-resel tüzel kişiliklerle ve onun toplumsal örgütünün çatısınıbelirleyen kalıtsal astlık bağlarıyla uyuşmuyordu. Burjuvazi,feodal sistemi yıktı ve onun yıkıntıları üzerine kapitalist top-lum düzenini, bütün mal sahiplerinin artakalan bütün kapitalistnimetler için özgür rekabetinin, kişisel özgürlüğünün, yasakarşısında eşitliğinin egemenliğini kurdu. Kapitalist üretimtarzı, o zamandan beri, özgürlük içinde gelişebildi. Buhar, ma-kineler ve makinelerin makinelerle yapımı, eski manüfaktürümodern sanayiye dönüştürdüğünden beri, burjuvazinin kıla-vuzluğunda serpilen üretken güçler, daha önce işitilmemiş birhızla ve işitilmemiş bir ölçüde gelişti. Ama tıpkı kendi çağındaeski manüfaktürün ve onun etkisinde daha da gelişen zanaat-çılığın, loncaların, feodal kösteklerle çatışmaya düştüğü gibi,şimdi de modern sanayi, kapitalist üretim tarzının kendisiniiçine kapattığı sınırlarla çatışmaya düşüyor. Yeni üretken güç-lerin kapitalist kullanım tarzı, o büyüyen güçlere şimdiden dargeliyor. [sayfa 81]

Ve üretken güçlerle üretim tarzları arasındaki bu çatışma,ilk günah ile tanrısal adalet arasındaki çatışma gibi, insanoğ-lunun kafasından çıkmıyor. Bu çatışma, gerçekte, nesnel ola-rak, bizim dışımızda ve kendisini yaratan insanların bile istenç,ve davranışlarından bağımsız olarak vardır. Modern sosyalizm,gerçekte, bu çatışmanın, düşünce halinde yansımasından; buçatışmanın, önce ondan en çok zarar gören sınıftan, işçi sını-fından olanların zihinlerindeki düşüncel (ideal) yansısındanbaşka bir şey değildir.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

73

TOPLUMSAL NİTELİK KAZANMIŞ "ÜRETKENGÜÇLER" İLE BİREYSEL KALMIŞ "ÜRETİM Bİ-ÇİMLERİ" ARASINDAKİ ÇATIŞMA (ÜRETİM DÜ-ZENİ İLE MÜLKİYET DÜZENİ ARASINDAKİÇATIŞMA)

Öyleyse, bu çatışma neden oluşmaktadır?Kapitalist üretimden önce, yani ortaçağda, emekçilerin

kendi üretim araçlarındaki özel mülkiyetine dayanan küçüküretim; kırda, özgür ya da serf olan küçük çiftçilerin tarımı:kentlerde, loncalarda örgütlenmiş elzanaatçılığı, genellikle yü-rürlükteydi. Emek aletleri –toprak, tarımsal aletler, işlik(atelye), avadanlık–, tek tek bireylerin, tek işçinin kullanma-sına uyarlanmış emek aletleriydi ve, bu yüzden, zorunlu ola-rak, küçük, önemsiz ve sınırlı idi. Ama, işte bundan ötürü,genellikle, hepsi de üreticinin kendisinindi. Bu dağınık, sınırlıüretim araçlarını biraraya toplamak, genişletmek ve onları ogünün güçlü üretim kaldıraçlarına dönüştürmek – bu, kesin-likle, kapitalist üretimin ve onu gerekli bulan burjuvazinin ta-rihsel rolüydü. Marx, Kapital, Dördüncü Kısımda, bunun 15.yüzyıldan bu yana, basit elbirliği, manüfaktür ve modern sa-nayi olmak üzere, üç evrede nasıl başarıldığının tarihini ay-rıntılı olarak açıklamıştır. Ama burjuvazi, gene aynı bölümdegösterildiği gibi, bu cüce üretim araçlarını, onları aynı za-manda bireysel üretim araçları olmaktan çıkarıp insanlarınancak ortaklaşa (elbirliğiyle) işletebileceği toplumsal üretimaraçları haline getirmeden, büyük üretken güçlere dönüştüre-mezdi. Çıkrığın, eltezgahının, demirci çekicinin yerine iplikmakinesi, mekanik tezgah, buharlı çekiç [sayfa 82] kondu; bi-reysel işliğin yerini yüzlerce, binlerce işçinin işbirliğini ge-rektiren fabrika aldı. Üretim araçları gibi, üretimin kendisi de,bir bireysel işlemler dizisinden bir toplumsal işlemler dizisine,ve ürünler, bireysel ürünlerden toplumsal ürünlere dönüştü.Artık fabrikalardan çıkan iplik, kumaş, madensel eşya, ta-mamlanmadan önce ardarda ellerinden geçtiği birçok işçininortak ürünüydü. Bu işçilerin hiçbiri, "şunu ben yaptım; bubenim ürünümdür", diyemiyordu.

Friedrich Engels

74

Ama, belirli bir toplumda, kerte kerte ve önceden düşü-nülmüş bir plana dayanmadan emekleyen kendiliğinden işbö-lümü üretimin temel biçimi ise, orada ürünler, karşılıklıdeğişimi, alımı ve satımı, tek tek üreticilerin çeşitli gereksin-melerini giderebilecek hale getiren metalar biçimini alır. Veortaçağdaki hal buydu. Örneğin, köylü, tarımsal ürünleri za-naatçıya satıyor ve ondan el işi ürünler satın alıyordu. Bu bi-reysel üreticiler toplumuna, meta üreticileri toplumuna, yenibir üretim tarzı girdi. Toplumun bütününde başat olan, kendi-liğinden ve hiçbir belirli plana dayanmadan gelişmiş eski iş-bölümünün ortasında, artık belirli bir plana dayanan, fabrikaiçinde örgütlenmiş, yeni işbölümü belirdi; bireysel üretiminyanıbaşında, toplumsal üretim ortaya çıktı. Her ikisinin deürünleri aynı pazarda ve, bundan dolayı, hiç değilse yaklaşıkolarak eşit fiyatlarla satıldı. Ama belirli bir plana dayananörgüt, kendiliğinden oluşmuş işbölümünden daha güçlüydü.Bireylerin ortaklaşmasının toplumsal güçleriyle çalışan fabri-kalar, mallarını, tek başlarına çalışan küçük üreticilerden çokdaha ucuza üretiyordu. Bireysel üretim, bütün alanlarda, birbiriardına yenildi. Toplumsallaştırılmış üretim, eski üretim yön-temlerinin hepsini baştan aşağı değiştirdi. Ama onun devrimcikarakteri, aynı zamanda, öylesine az anlaşılıyordu ki, tersine,meta üretimini artırmanın ve geliştirmenin bir aracı olarak ta-nıtılıyordu. Toplumsal üretim ortaya çıktığı zaman, meta üre-timi ve değişimi için belirli araçları, ticaret sermayesini,zanaatçılığı, ücretli emeği hazır buldu ve bol bol kullandı.Böylece, toplumsallaştırılmış üretim, kendisini yeni bir üre-tim biçimi olarak tanıtmakla birlikte, onun yarattığı koşullarda,eski mal edinme biçimlerinin tam geçerlikte kalması, ve onunürünlerine de [sayfa 83] uygulanması, doğal bir şeydi.

Meta üretimi evriminin ortaçağ aşamasında, emek ürünü-nün kimin olacağı sorunu ortaya çıkamazdı. Bir kural olarak,bireysel üretici, ürünü genellikle yine kendi el işi olan ham-maddeden, kendi aletleriyle, kendisinin ya da ailesinin el eme-ğiyle üretiyordu. Yeni ürünü mal edinmesine hiç gerek yoktu.Ürün, doğal olarak, tümüyle onundu. Ürün üzerindeki mülki-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

75

yeti, bundan dolayı, onun kendi emeğine dayanıyordu. Baş-kasının yardımına başvurulan yerde bile, bu, genellikle azönemliydi, ve pek genel olarak, ücretten başka bir şeyle öde-niyordu. Lonca çırakları ve kalfalar, doyurulmak ve ücretalmak için öğrenmekten çok, kendi başlarına usta olmaya ça-lışıyorlardı.

Bu sırada, üretim araçları ve üreticiler büyük işliklerde vemanüfaktürlerde toplanıyor, gerçekten toplumsallaştırılmışüretim araçlarına ve toplumsallaştırılmış üreticilere dönüşü-yorlardı. Ama toplumsallaştırılmış üreticiler ile üretim araç-ları ve onların ürünleri, bu değişmeden sonra hâlâ önceki gibi,yani bireylerin üretim araçları ve ürünleri gibi işlem görü-yordu. O zamana kadar, emek aletlerinin sahibi, ürünü maledinmişti, çünkü, ürün onun ürünüydü ve başkalarının yardımıistisna idi. Şimdi, emek aletlerinin sahibi, ürün artık onunürünü olmayıp başkalarının emeğinin ürünü olmakla birlikte,ürünü kendisine mal edegelmekteydi. Böylelikle, artık top-lumsal olarak üretilen ürünleri, üretim araçlarını gerçekten ça-lıştıranlar ve metaları gerçekten üretenler değil, amakapitalistler mal ediniyordu. Üretim araçları ve ürünün ken-disi aslında toplumsallaşmıştı; ama bireylerin özel üretiminive, bundan dolayı, herkesin kendi öz ürününe sahip olmasınıve pazara götürmesini önkoşul sayan eski mal edinme biçi-mine bağımlı kılınıyordu. Üretim tarzı, ikincinin dayandığı ko-şulu ortadan kaldırmakla birlikte, mal edinmenin bu biçiminebağımlı kalıyordu.[50*] [sayfa 84]

Yeni üretim tarzına kapitalist niteliğini veren bu çelişki,bugünkü toplumsal uzlaşmaz karşıtlıkların hepsinin çekirde-ğini içermektedir. Yeni üretim tarzının önemli bütün üretimalanlarındaki ve bütün imalatçı ülkelerdeki üstünlüğü arttığıoranda bireysel üretim önemsiz bir hale geldi, toplumsallaştı-rılmış üretim ile kapitalist mal edinmenin bağdaşmazlığı, ooranda günışığına çıktı.

Friedrich Engels

76

ÜRETKEN GÜÇLER İLEKAPİTALİST MÜLKİYET ARASINDAKİUZLAŞMAZ KARŞITLIK, SINIFLARINUZLAŞMAZ KARŞITLIĞINDA AÇIĞA VURULURDaha önce söylediğimiz gibi, ilk kapitalistler, emeğin

öbür biçimlerinin yanıbaşında, ücretli emeği de pazarda ken-dileri için hazır buldular. Ama bu, istisnai, tamamlayan, yar-dımcı, süreksiz bir ücretli emekti. Arada bir gündelikçi olarakçalışan tarım emekçisinin kendisini ancak zar-zor geçindirenüç-beş dönüm toprağı vardı. Loncalar öylesine örgütlenmiştiki, bugünün kalfası yarının ustası oluyordu. Ama üretim araç-ları toplumsallaştmış kapitalistlerin ellerinde toplanır toplan-maz, bunların hepsi değişti. Bireysel üreticinin ürünü gibi,üretim araçları da, gittikçe değersizleşti; ona, kapitalistin buy-ruğunda ücretli işçi olarak çalışmaktan başka hiçbir şey kal-madı. Önceleri istisna ve yardımcı olan ücretli emek, artıkbütün üretimin kuralı ve temeli oldu; önceleri tamamlayanken,artık işçinin geri kalan biricik görevi oldu. Bir süre için ücretliişçi olan, ömür boyu ücretli işçi oldu. Bu sürekli ücretli işçi-lerin sayısı ayrıca feodal düzenin aynı zamanda çökmesi, feo-dal beylerin maiyetindekilerin dağılması, köylülerinyerlerinden yurtlarından kovulması vb. ile görülmemiş ölçüdearttı. Bir yanda ellerinde üretim araçları toplanmış bulunan ka-pitalistler, ve öte yanda emek-gücünden başka hiçbir şeyi ol-mayan üreticiler olmak üzere, ayrılma tamamlandı.Toplumsallaştırılmış üretim ile kapitalist mal edinme arasın-daki çelişki, proletarya ile burjuvazi arasındaki uzlaşmaz kar-şıtlık olarak belirdi. [sayfa 85]

DEĞİŞİMİN GENELLEŞMESİ,TOPLUMSAL ÜRETİMDE ANARŞİKapitalist üretim tarzının, toplumsal bağı ürünlerini de-

ğişmek olan meta üreticileri toplumuna, bireysel üreticiler top-lumuna, sızdığını gördük. Ama meta üretimine dayanantoplumun şu özelliği vardır: Üreticiler, kendi toplumsal karşı-lıklı ilişkileri üzerindeki denetimlerini yitirmişlerdir. Herkes,

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

77

kendisi için, elindeki rasgele üretim araçlarıyla, bireysel ge-reksinmelerini değişimle sağlamak amacıyla üretir. Hiç kimse,özel malının ne kadarının pazara çıkacağını, ve bunun ne ka-darının talep edileceğini bilmez. Hiç kimse, kendi bireysel ürü-nünün gerçek bir taleple karşılaşıp karşılaşmayacağını, üretimgiderlerini çıkarıp çıkarmayacağını ya da malını satıp satama-yacağını bile, asla bilmez. Toplumsallaştırılmış üretimdeanarşi egemendir.

Ama meta üretiminin de, üretimin bütün öbür biçimleri-nin olduğu gibi, kendine özgü, kendi içinde taşıdığı, kendindenayrılamayan yasaları vardır; ve bu yasalar, anarşiye karşın,anarşi içinde ve anarşiyle işler. Bu yasalar, toplumsal karşılıklıilişkilerin biricik kalımlı biçiminde yani değişimde kendileriniaçığa vurur, ve orada bireysel üreticileri zorunlu rekabet ya-saları olarak etkiler. Üreticiler, başlangıçta, bu yasaları bil-mezler; onları kerte kerte ve yaşantı sonucu olarak bulmalarıgerekir. Onun için, bu yasalar, üreticilerden bağımsız olarak,ve onlarla uzlaşmaz karşıtlık içinde, onların özel üretim biçi-minin amansız doğal yasaları olarak işler. Ürün, üreticileri yö-netir.

Ortaçağ toplumunda, özellikle ilk yüzyıllarda, üretim, as-lında bireyin gereksinmelerini karşılamaya yönelmişti. Ço-ğunlukla, yalnız üreticinin ve ailesinin gereksinmelerinikarşılıyordu. Kırdaki gibi, kişisel bağımlılık ilişkilerinin bu-lunduğu yerlerde, feodal beyin gereksinmelerinin doyurulma-sına da yardım ediliyordu. Onun için bütün bu durumlarda,değişim yoktu; ve bundan dolayı, ürünler, meta niteliğini al-mıyordu. Köylü ailesi, yiyeceğini olduğu gibi, giyeceğini vekullanacağını, gereksindiği şeylerin aşağıyukarı hepsini, üre-tiyordu. Ancak kendi öz gereksinmesini ve feodal beyinin[sayfa 86] ayni vergilerini karşılamaya yetenden fazlasını üret-tiğinde, ancak o zaman, meta da üretmiş oluyordu. Toplum-sallaştırılmış değişime katılan ve satışa sunulan bu fazlalık,meta oluyordu.

Kentlerdeki zanaatçıların daha başlangıçta, değişim içinüretmek zorunda kaldıkları doğrudur. Ama onlar da, bireysel

Friedrich Engels

78

gereksinmelerinin en büyük kesimini kendileri sağlıyordu. Buzanaatçıların bahçeleri, küçük tarlaları vardı. Davarlarını, aynızamanda kereste ve odun sağladıkları kamu ormanına gönde-riyorlardı. Kadınlar keten, yün eğiliyordu vb.. Değişim ama-cıyla üretim, meta üretimi, ancak başlangıcındaydı. Bundandolayı, değişim sınırlı, pazar dar, üretim yöntemi dengeli idi;dışarda kapalı yerellik, içerde yerel birlik; kırda mark, kenttelonca vardı.

Ama meta üretiminin yaygınlaşmasıyla, ve özellikle ka-pitalist üretim tarzının başlamasıyla, o güne kadar uyuklayanmeta üretimi yasaları, daha açıkça ve daha büyük güçle yü-rürlüğe girdi. Eski bağlar gevşedi, eski kapalılığın sınırları par-çalandı, üreticiler gittikçe bağımsız, ayrıklanmış metaüreticileri oldular. Toplumsal üretimi, genel olarak plansızlı-ğın, raslantının, anarşinin yönettiği belli oldu; ve bu anarşi art-tıkça arttı.

ÖBÜR UZLAŞMAZ KARŞITLIK:ÜRETİMİN FABRİKADA ÖRGÜTLENDİRİL-

MESİ,BÜTÜN TOPLUMDA ÜRETİM ANARŞİSİAma kapitalist üretim tarzının bu toplumsallaştırılmış üre-

tim anarşisini yeğinleştirmek için yararlandığı başlıca araç,anarşinin tam karşıtıydı. Bu, her bağımsız üretim kurumunda,toplumsal bir tabana oturan üretimin gelişen örgütlenmesiydi.Bununla o eski, sessiz, kararlı koşullara son verildi. Üretim-deki bu örgütlenme, bir sanayi dalına sokulduğu her yerde, ya-nında eski yöntemlerin hiçbirinin kullanılmasına artık izinvermedi. İş alanı, bir savaş alanı oldu. Büyük coğrafi keşif-ler,56 ve onları izleyen sömürgeleştirmeler, pazarları çoğalttıve zanaatçılığın manüfaktüre dönüşmesini çabuklaştırdı. Sa-vaşım yalnız belirli yerlerin bireysel [sayfa 87] üreticileri ara-sında patlamakla kalmadı. Yerel savaşımlar, büyüyerek, ulusalsavaşımların sınırına, 17. ve 18. yüzyılın ticaret savaşlarınakadar genişledi.57

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

79

Ensonu, modern sanayi ve dünya pazarının açılması, sa-vaşımı evrenselleştirdi, ve aynı zamanda, işitilmedik ölçüdeazgınlaştırdı. Az ya da çok üstün olmalarına göre, üretimindoğal ya da yapay koşulları, bireysel kapitalistler arasında,bütün sanayiler ve bütün ülkeler arasında olduğu gibi, varol-manın ya da olmamanın yazgısını belirledi. Düşen, hiç acı-masız, bir yana atıldı. Bu, Darwin'in bireylerin yaşamasavaşının yeğinleştirilmiş bir azgınlıkla doğadan topluma ak-tarılmışıydı. Hayvan için doğal olan varolma koşulları, insangelişiminin son kertesi olarak belirir. Toplumsallaştırılmış üre-tim ile kapitalist mal edinme arasındaki çelişki, artık bireyselişliklerdeki üretimin örgütlenmişliği ile toplumdaki genel üre-tim anarşisi arasında bir uzlaşmaz karşıtlık olarak kendisinigösterir.

Friedrich Engels

80

SONUÇLAR:

1. YIĞINLARIN PROLETERLEŞMESİ, ISSIZLIK(YEDEK SANAYİ ORDUSU), YOKSULLUKKapitalist üretim tarzı, daha kökeninde, kendiliğinden va-

rolan uzlaşmaz, karşıtlığın bu iki biçiminde kendisini göste-rir. Önce Fourier'nin bulduğu bu "kısır döngü"den aslakurtulamaz. Fourier'nin kendi çağında göremediği şey, bu dön-günün yavaş yavaş daraldığı; hareketin daha çok bir sarmalçizdiği ve, gezegenlerin hareketinin dönülen merkezle çarpı-şarak sona ermesi gibi, bir sona varmak gerektiğiydi, insanla-rın büyük çoğunluğunu gitgide proleterler durumunadönüştüren şey, üretimdeki toplumsal anarşinin itici gücü, vesonunda üretimdeki anarşiye bir son verecek olanlar da, pro-leter yığınlardır. Büyük sanayideki makinelerin sonsuz yet-kinleşme anıklığını, tekbaşına alınmış her sanayici kapitalistiçin, onu yıkım tehdidi altında kendi maşinizmini gitgide dahada yetkinleştirmeye zorlayarak, buyurucu bir yasa durumunadönüştüren şey, üretimdeki toplumsal anarşinin itici gücüdür.[sayfa 88]

Ama makinelerin yetkinleşmesi, insan emeğini gereksizkılıyor. Makinelerin kullanılması ve çoğalması, birkaç maki;ne işçisinin milyonlarca el işçisini yerlerinden etmesi demekse;makinelerin geliştirilmesi, gittikçe artan sayıda makine işçisi-

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

81

nin kendi kendilerini yerlerinden etmesi demektir. Bu, so-nunda, kullanılmaya hazır ücretli işçilerin, sermayenin orta-lama gereksinmesini aşan sayıda ortaya çıkması; 1845'tedediğim gibi,[51*] sanayinin son hızla çalıştığı zamanlardakullanılmaya hazır tam bir yedek sanayi ordusunun oluşması;ve o kaçınılamayan çatırtı kopunca bunların sokağa atılması;sermayeye karşı vermekte olduğu varolma savaşımında işçisınıfının sırtına ezici bir yük vurulması; ücretleri sermayeninçıkarlarına uygun bir düşük düzeyde tutmak için bir düzenle-yici demektir. Marx'ın deyişiyle, makinelerin, sermayenin işçisınıfına karşı savaşımında en zorlu silah haline gelmesi; emekaletlerinin, emekçinin elindeki geçim araçlarını sürekli olarakzorla çekip alması; işçinin öz ürününün, işçiye boyun eğdirenbir araca dönüşmesi, işte böyle olmaktadır.[52*] Emek aletle-rinin tutumlu kullanımının, aynı zamanda, başlangıçtan beri,emek-gücünün hiç umursanmadan boşuna harcanması; veemeğin görevini yaptığı normal koşullara dayanan soyguncu-luk halini alması; emek-zamanını kısaltmak için en güçlü araçolan makinelerin, emekçinin ve ailesinin zamanının her anını,sermayenin değerini artırması için kapitalistin buyruğunasokan en şaşmaz araçlar olması, işte böyle gerçekleşmekte-dir.[53*] Bazılarının aşırı çalışmasının, başkalarının boş gez-mesinin önkoşulu halini alması, ve bütün dünyada yenitüketiciler arayan modern sanayinin, kendi ülkesindeki yığın-ların tüketimini açlıktan ölmeyecek en düşük düzeyde kalmayazorlaması, ve bu yüzden kendi öz yurdundaki pazarı yıkması,işte böyle olmaktadır. "Nispi artı-nüfusu ya da yedek sanayiordusunu, birikimin büyüklüğü ve hızı ile her zaman dengelidurumda tutan yasa, emekçiyi, sermayeye, Vulcan'ın Promet-heus'u [sayfa 89] kayalara mıhlamasından daha sağlam olarakperçinler. Sermaye birikimine tekabül eden bir sefalet birikimiyaratır. Bu yüzden, bir kutupta servet birikimi, öbür kutupta,yani kendi emeğinin ürününü sermaye şeklinde üreten sınıfıntarafında, sefaletin, yorgunluk ve bezginliğin, köleliğin, bili-sizliğin, zalimliğin, akli yozlaşmanın birikimi ile aynı andaolur." (Marx’ın Capital'i [Sonnenschein & Co.], s. 671.[54*])

Friedrich Engels

82

Ve kapitalist üretim tarzından, ürünlerin bir başka türlü bölüş-türülmesini beklemek, bir bataryanın elektrotlarının bataryayabağlı oldukları sürece, asitli suyu ayrıştırmamasını, oksijeniartı, hidrojeni eksi kutupta açığa çıkarmamasını beklemeklebirdir.

SONUÇLAR:

2. AŞIRI-ÜRETİM, BUNALIMLAR, SERMAYENİNYOĞUNLAŞMASIModern makinelerin durmadan artan yetkinleşebilirliği-

nin, toplumsal üretimdeki anarşi ile, her sanayici kapitalisti,kendi makinelerini durmadan iyileştirmekle, onların üretkengücünü durmadan artırmakla yükümlü tutan zorun, bir yasahaline geldiğini görmüştük. Üretim alanını genişletmenin kıtolanağı, kapitalist için buna benzer zorunlu bir yasaya dönü-şür. Modern sanayinin pek büyük genişleme gücü, –ki bununyanında gazların genişlemesi gerçekten çocuk oyuncağı kalır–, tüm direnmeyle alay eden bir nitel ve nicel genişleme zorun-luğu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu direnme tüketimden,sürümden, modern sanayi ürünlerinin pazarlarından gelir. Amapazarların yaygın ve yoğun genişleme yeteneğini yöneten ya-salar tümüyle farklıdır ve daha düşük güçlü işlemektedir. Pa-zarların genişlemesi, üretimin genişlemesine ayak uyduramaz.Çatışma kaçınılmaz olur ve kapitalist üretim tarzı ortadan kal-dırılmadığı sürece, herhangi bir gerçek çözümle sonuçlana-mayacağı için, çatışmalar dönemli olur. Kapitalist üretim,başka bir "kısır döngü" doğurur.

Gerçekten, ilk bunalımın çıktığı 1825'ten beri, bütün[sayfa 90] sınai ve ticari alem, bütün uygar ulusların ve onla-rın azçok barbar çanak yalayıcılarının ülkelerindeki üretim vedeğişim, aşağıyukarı her on yılda bir, çığrından çıkmaktadır.Alışveriş durmakta; pazarlar malla dolup taşmakta; satılama-yacak kadar çok olan ürünler birikmekte; kredi kesilmekte;fabrikalar kapanmakta; işçi yığınları, gereğinden çok geçimaracı ürettikleri için, geçim araçlarından yoksun olmaktadır;

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

83

iflaslar iflasları, hacizler hacizleri kovalamaktadır. Durgunlukyıllarca sürmekte; üretken güçler ve ürünler, birikmiş meta yı-ğını epeyce değerden düşerek sonunda elden çıkarılıncaya,üretim ve değişim giderek yeniden canlanmaya başlayıncayakadar, büyük ölçüde boşa harcanmakta ve ortadan kaldırıl-maktadır. Gidiş, yavaş yavaş hızlanmakta, tırısa dönüşmekte-dir. Tırıstaki sanayi, eşkin gitmeye başlamakta, eşkin gidiş,tam bir sınai ve ticari kredi ve spekülasyon engelli yansınındolu dizgin dörtnalına gelişmekte, ve bu da, sonunda, boyunkıran atlayışların ardından, başladığı yerde –bir bunalım çu-kurunda– bitmektedir. Ve bu, durmadan yinelenmektedir.1825'ten beri beş kez başımızdan geçen bu hal, şimdi (1877)altıncı kez başımıza geliyor. Ve bu bunalımların karakteri öy-lesine açıkça belirmektedir ki, Fourier, onların ilkine "crisepléthorique", bolluktan doğan bunalım, dediği zaman, hepsineuygun düşen tanımı yapmıştır.

Bu bunalımlarda, toplumsallaştırılmış üretim ile kapita-list mal edinme arasındaki çelişki, korkunç bir patlamaya varır.Meta dolaşımı, o an için, durmuştur. Dolaşım aracı olan para,dolaşım için bir engel olur. Bütün meta üretim ve dolaşım ya-saları altüst olmuştur, çatışma doruğuna ulaşmıştır. Üretimtarzı, değişim tarzına karşı ayaklanmış durumdadır.

Fabrika içindeki toplumsallaştırılmış üretim örgütününkendisiyle yanyana bulunan ve kendisine egemen olan o top-lumdaki üretim anarşisi ile bağdaşmaz hale geldiği noktayakadar gelişmesi olgusu, bunalımlar sırasında, büyük birçok ka-pitalistin ve daha da çok sayıda küçük kapitalistin yıkıma uğ-raması ile ortaya çıkan zorlu sermaye yoğunlaşması gerçeğini,kapitalistlerin kendilerine de kabul ettirmiştir. [sayfa 91] Ka-pitalist üretim tarzının bütün mekanizması, kendi öz yaratılarıolan üretken güçlerin baskısı altında işlemez olur. Bütün buüretim araçları kitlesini sermayeye dönüştürmeye artık güç ye-tiremez. Üretken güçler boş durur, ve aynı nedenle, yedek sa-nayi ordusu da boş durmak zorundadır. Üretim araçları, geçimaraçları, çalıştırılmaya hazır emekçiler, üretimin ve genel ser-vetin bütün bu öğeleri, bol bol vardır. Ama "bolluk, sıkıntının

Friedrich Engels

84

ve yoksunluğun kaynağı olur" (Fourier), çünkü üretim vegeçim araçlarının sermayeye dönüşmesine asıl engel olan şeyodur. Çünkü kapitalist toplumda, üretim araçları, ancak öncesermayeye, insan emek-gücünü sömürme araçlarına dönüş-tükleri zaman işleyebilirler. Üretim ve geçim araçlarının busermayeye dönüşme zorunluluğu, onlarla işçiler arasında birhayalet gibi durur. Üretimin maddesel ve kişisel kaldıraçları-nın biraraya gelmesini önleyen yalnız odur; üretim araçlarınınişlemesini, işçilerin çalışmasını ve yaşamasını yasaklayan yal-nız odur.

BİREYSEL KAPİTALİZMİN ORTADANKALKMASINA DOĞRUBundan dolayı, bir yandan, kapitalist üretim tarzı kendi-

sinin bu üretken güçleri yönetegitmeye yetersiz olduğunu or-taya koymaktadır. Öte yandan, bu üretken güçlerin kendileri,varolan çelişkinin giderilmesine, sermaye olma niteliklerininortadan kaldırılıp toplumsal üretken güçler olma karakterleri-nin eylemle (fiilen) tanınmasına doğru gittikçe artan bir ener-jiyle ilerlemektedirler.

Etkileri gittikçe artan üretken güçlerin sermaye olma ni-teliklerine karşı bu ayaklanması, kendilerindeki toplumsal ka-rakterin tanınması için gittikçe sertleşen bu zorunluk, kapitalistsınıfın kendisini, kapitalist koşullarda olabildiği ölçüde, git-gide toplumsal üretken güçler olarak görmeye zorlamaktadır.Sanayinin son hızla çalıştığı dönem, kredinin sınırsız şişkinliği(enflasyonu) ile birlikte, en az, büyük kapitalist kurumlarınçökmesiyle kopan çatırtının kendisi kadar, üretim araçlarınıno farklı çeşitlerde karşımıza çıkan anonim ortaklıklar biçi-minde büyük çapta toplumsallaştırılmasına [sayfa 92] yolaçar.Bu üretim ve dağıtım araçlarının birçoğu, başlangıçtan beri,öylesine büyüktür ki, bunlar, demiryolları gibi, bütün öbür ka-pitalist işletme biçimlerini dışarırlar. Evrimin daha ileri bir aşa-masında, bu biçim de elvermez olur. Belirli bir ülkedekisanayinin belirli bir dalındaki büyük üreticiler, bir "tröst”te,üretimi düzenlemeyi amaç edinen bir birlikte birleşir. Bunlar,

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

85

toplam üretim tutarını belirler, onu aralarında bölüşür ve böy-lelikle önceden saptanmış satış fiyatını zorla kabul ettirirler.Ama bu tür tröstler, işler kötüleşir kötüleşmez, genellikle da-ğılmaya eğilimlidir, ve işte bundan ötürü, birliğin daha çok yo-ğunlaşmasını zorunlu kılmaktadır. Sözkonusu sanayinin tümü,tek bir dev anonim ortaklığa dönüşür; iç rekabet, yerini bu tekortaklığın iç tekeline bırakır. Bu, 1890'da, İngiliz alkali üreti-minde böyle olmuştur. Sözkonusu üretim, şimdi, 48 büyükfabrikanın bir ortaklıkta birleşmesinden sonra, 6.000.000 İn-giliz liralık bir sermaye ile ve bir tek plana göre yönetilmek-tedir.

Tröstlerde, rekabet özgürlüğü, tam kendi karşıtına, tekeledeğişir; ve kapitalist toplumun belirli hiçbir plana dayanma-yan üretimi, kapıyı çalan sosyalist toplumun belirli bir planadayanan üretimine teslim olur. Bu, elbette, yine kapitalistlerinyararına ve çıkarına olduğu ölçüde gerçekleşir. Ama bu du-rumda, sömürü öylesine apaçıktır ki, yıkılması gerekir. Hiçbirulus, tröstlerin yönettiği üretime, kâr payı satıcılarından küçükbir takımın toplumu yüzsüzce sömürmesine katlanamaz.

Her halde, tröstlerle birlikte ya da tröstler olmadan, kapi-talist toplumun resmî temsilcisi –devlet–, üretimin yönetiminieninde sonunda üzerine almalıdır.[55*] Bu devlet [sayfa 93]mülkiyetine dönme zorunluluğu, önce büyük haberleşme veulaştırma kurumlarında –posta, telgraf ve demiryolları– du-yulmuştur.

Bunalımlar, burjuvazinin modern üretken güçleri yönet-meye artık yetersiz olduğunu gösteriyorsa, büyük üretim vedağıtım kurumlarının anonim ortaklıklara dönüşmesi, tröstlerve devlet mülkiyeti, burjuvazinin bu amaç için ne kadar ge-reksiz olduğunu gösterir. Artık kapitalistin bütün toplumsalgörevlerini aylıklı memurlar yapmaktadır. Kapitalistin, artık,kâr paylarını cebe atmaktan, faiz kuponu kesmekten ve farklıkapitalistlerin birbirlerinin sermayelerini yağma ettikleri bor-sada kumar oynamaktan başka toplumsal bir görevi yoktur.Kapitalist üretim tarzı, önce işçileri yerlerinden eder. Şimdiise kapitalistleri yerlerinden ediyor ve onları, tıpkı işçiler gibi,

Friedrich Engels

86

doğrudan doğruya yedek sanayi ordusu saflarına değilse de,fazla-nüfus saflarına sokuyor.

Ama gerek anonim ortaklıklara, gerek devlet mülkiyetinedönüşme, üretken güçlerin kapitalist niteliğini ortadan kaldır-maz. Bu, anonim ortaklıklarda ve tröstlerde besbellidir. Ve mo-dern devlet, gene ancak burjuva toplumun, kapitalist üretimtarzının, işçilerin olduğu kadar bireysel kapitalistlerin de sal-dırılarına karşı maddesel koşullarını sürdürme görevini ver-diği örgüttür. Modern devlet, biçimi ne olursa olsun, aslında,kapitalist bir makinedir, kapitalistlerin devletidir, toplam ulu-sal sermayenin ideal kişileştirilmesidir. Üretken güçlerin yö-netimini ele almada ne kadar ileri giderse, gerçekte o kadarçok ulusal kapitalist olur, o kadar çok yurttaşı sömürür. İşçileri,ücretli işçiler –proleterler– [sayfa 94] olarak kalırlar. Kapita-list ilişki ortadan kaldırılmaz, daha da olgunlaştırılır. Ama ol-gunlaşınca, artık kopup düşer. Üretken güçler üzerinde devletmülkiyeti, çatışmanın çözümü değildir, ama çözümünün öğe-lerini oluşturan teknik koşullar onun içinde gizlidir.

ÜRETİM ARAÇLARININ VE DEĞİŞİMİNTOPLUMSALLAŞTIRILMASIBu çözüm, ancak çağdaş üretken güçlerin toplumsal nite-

liğinin eylemle (fiilen) tanınmasında ve bundan ötürü, üretim,mal edinme ve değişim tarzları ile üretim araçlarının toplum-sallaştırılmış niteliğinin uyumlu hale getirilmesinde bulunabi-lir. Ve bu, bir bütün olarak toplumun denetimi ayrı tutulursa,her türlü denetimin dışına taşan üretken güçlerin mülkiyetinitoplumun açıkça ve doğrudan doğruya ele almasıyla olabilir.Üretim araçlarının ve ürünlerin toplumsal karakteri, bugünüreticilere karşı bir durum almıştır; bütün üretimi ve değişimidönemli olarak bozmaktadır; tıpkı zorla ve yıkıcılıkla çalışankör bir doğa yasası gibi işlemektedir. Ama üretken güçlerinyönetimini toplumun ele almasıyla, üreticiler, üretim araçları-nın ve ürünlerin toplumsal karakterinden, onun özünü tümüylekavrayarak, yararlanacaklardır; ve onlar bir karışıklık ve peri-yodik çökme kaynağı olacak yerde, üretimin kendisi için engüçlü kaldıraç olacaktır.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

87

Etkin toplumsal güçler, kendilerini bilmediğimiz ve he-saba katmadığımız sürece, tıpkı doğal güçler gibi, körü kö-rüne, zorla, yıkıcılıkla işler. Ama onları bir kez anladığımız,işleyişlerini, yönlerini, etkilerini bir kez kavradığımız zaman,onları öz isteğimize gittikçe daha çok bağımlı kılmak ve onla-rın aracılığıyla öz amaçlarımıza varmak, yalnız bizim kendi-mize bağlıdır. Ve bu, günümüzün büyük üretken güçleri içinözellikle geçerlidir. Bu toplumsal eylem araçlarının özünü vekarakterini anlamaktan inatla kaçındığımız sürece – ve bu an-lama işi, kapitalist üretim tarzının ve onun savunucularının hiçhoşuna gitmez– bu güçler bize karşın, bize karşıt bir durumalarak işler, yukarda ayrıntılarıyla [sayfa 95] gösterdiğimizgibi, bize egemen olur.

Ama onların doğasını bir kez anlayınca, onlar, birlikte ça-lışan üreticilerin ellerinde egemen kötülük tanrıları olmaktançıkıp gönüllü hizmetçilere dönüşebilirler. Fark, fırtınalı hava-daki yıldırım elektriğinin yıkıcı gücü ile telgrafta ve elektrikarkında kumanda altına alınmış elektrik arasındaki fark gibi-dir; yangın ile insanın hizmetinde yanan ateş arasındaki farkgibidir. Bugünün üretken güçlerinin gerçek doğasının tanın-masıyla, sonunda, üretimdeki toplumsal anarşi, yerini, toplu-luğun ve her bireyin gereksinmelerine göre, belirli bir planadayanan üretimin toplumsal düzenine bırakır. O zaman, ürü-nün önce üreticiyi ve sonra mal edineni köleleştirdiği kapita-list mal edinme tarzı yerine, ürünlerin modern üretimaraçlarının niteliğine dayanan mal edinilmesi; bir yandan üre-timi sürdürme ve genişletme araçları olarak, doğrudan doğ-ruya toplumsal mal edinme; öte yandan da, geçim ve eğlencearaçları olarak, doğrudan doğruya bireysel mal edinme geçer.

PROLETARYANIN ÖZEL GÖREVİ:SINIFLARIN VE SINIF DEVLETLERİNİNORTADAN KALDIRILMASIKapitalist üretim tarzı, nüfusun büyük çoğunluğunu git-

tikçe daha tam proleterleştirirken, yok olma tehdidi altında budevrimi başarmaya zorlanan gücü yaratır. Büyük ve zaten top-

Friedrich Engels

88

lumsallaştırılmış üretim araçlarının devlet mülkiyetine dönüş-mesini gittikçe daha çok zorlarken, bu devrimin başarılmasıyolunu da gene kendisi gösterir. Proletarya, politik iktidarı elegeçirir ve üretim araçlarını devlet mülkiyeti haline getirir.

Ama, böyle yaparken, proletarya olarak kendisini ortadankaldırır, bütün sınıf farklarını ve uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarınıortadan kaldırır, devleti de devlet olarak ortadan kaldırır. Uz-laşmaz sınıf karşıtlıklarına dayanan toplumun, buraya kadar,devlete gereksinmesi vardı. Yani her defasında sömüren sını-fın bir örgütüne; varolan üretim koşullarına dışardan herhangibir karışmayı önlemek amacıyla, ve [sayfa 96] bundan ötürü,özellikle, sömürülen sınıfları belirli üretim tarzına karşılık olanbaskı koşullarında (kölelik, serflik, ücretli-emek) zorla tutmakamacıyla bir örgüte gereksinmesi vardı. Devlet, genellikle,toplumun resmî temsilcisiydi; onun görülür bir kurumda, bi-raraya gelmesiydi. Ama, o, kendisi, belirli bir zamanda, birbütün olarak toplumu temsil eden sınıfın devleti olduğu süreceböyle idi: ilkçağda köle sahibi yurttaşların; ortaçağda feodalbeylerin; çağımızda da burjuvazinin devleti. Sonunda bütüntoplumun gerçek temsilcisi olunca, kendi kendini gereksizkılar. Baskı altında tutulacak hiçbir toplumsal sınıf kalma-yınca; sınıf egemenliği ve şimdiki üretim anarşisine dayananbireysel varolma savaşı, bunlardan doğan çatışmalar ve aşırı-lıklar giderilir giderilmez, baskı altında tutulacak hiçbir şeykalmaz, ve özel bir baskı gücü, bir devlet, artık gerekli değil-dir. Devletin yapmakla kendisini bütün toplumun temsilcili-ğine gerçekten atadığı ilk iş – toplum adına üretim araçlarınınmülkiyetini ele alma– aynı zamanda, onun, devlet olarak, sonbağımsız işidir. Devletin toplumsal ilişkilere karışması, birbiriardına bütün alanlarda gereksizleşir ve ondan sonra devletinkendisi sona erer; kişilerin yönetilmesinin yerine, şeylerin yö-netilmesi ve üretim sürecinin gözetimi geçer. Devlet "ortadankaldırılmaz" devlet tükenir. Bu, hem kışkırtıcıların zamanzaman haklı olarak bu deyimi kullanması; hem bunun sonalbilimsel yetersizliği; ve hem de devletin birdenbire ortadankalkması düşüncesini benimseyen sözde anarşistlerin istekleri

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

89

bakımından, "özgür bir devlet" değiminin değerinin ölçüsünüverir.

Kapitalist üretim tarzının tarihsel olarak ortaya çıkmasın-dan beri, bütün üretim araçlarını toplumun mal edinmesini,çömez topluluklar gibi bireyler de epeyce belirsiz ve geleceğinideali olarak düşünmüşlerdir. Ama bu, ancak gerçekleştiril-mesi için gerçek koşullar varolunca olabilir, tarihsel bir zo-runluluk haline gelebilirdi. Bu, bütün öbür toplumsalilerlemeler gibi, insanların, sınıfların varlığının adaletle, eşit-likle vb. çelişkili olduğunu anlamalarıyla değil, bu sınıfları or-tadan kaldırmayı yalnızca istemekle değil, ama belirli yeniekonomik koşulların varlığı ile uygulanabilir olur. [sayfa 97]Toplumun sömüren bir sınıf ile sömürülen bir sınıfa egemenbir sınıf ile baskı altındaki bir sınıfa bölünmesi, üretimin es-kiden az ve sınırlı gelişmiş olmasının zorunlu sonucuydu. Top-lumsal emeğin tümü, herkesin varlığı için ille de gerekliolandan ancak biraz fazla bir ürün sağladığı sürece; bundanötürü, herkes çalışmakla yükümlü olduğu ya da çalışmak, top-lum üyelerinin büyük çoğunluğunun aşağıyukarı bütün zama-nını aldığı sürece, bu toplum, zorunlu olarak, sınıflara bölünür.Özellikle angarya altında olan büyük çoğunluğun yanıbaşında,doğrudan doğruya üretken çalışmadan bağışık, toplumun genelişlerine bakan, emeğin yönetimiyle, devlet işleriyle, hukukla,bilimle, sanatla vb. ile uğraşan yeni bir sınıf doğar. Bundandolayı, sınıflara bölünmenin temelinde, işbölümü yasası bulu-nur. Ama bu, bir defa üstün çıkan egemen sınıfı, kendi gücünüçalışan sınıfın zararına olarak pekiştirmekten, kendi toplumsalönderliğini, yığınların yeğinleşen bir sömürülmesi haline ge-tirmekten alıkomaz.

Ama, buna göre, sınıflara bölünmenin belirli bir tarihselhaklılığı ve yerindeliği de olsa, bu, ancak belirli bir dönem veancak belirli toplumsal koşullar içindir. Sınıflara bölünme, üre-timin yetersizliğinden doğmuştur. Modern üretken güçlerintam gelişimiyle silinip süpürülecektir. Ve gerçekte, toplumdakisınıfların ortadan kaldırılması, yalnız şu ya da bu egemen sı-nıfın varlığının ve, bundan ötürü sınıf ayrımının kendisinin,

Friedrich Engels

90

kesin bir çağa uymazlık olduğu bir tarihsel evrim derecesiniöngörür. Bundan ötürü, üretim araçlarının ve ürünlerin maledinilmesinin ve, bununla birlikte politik egemenliğin, kültürtekelinin ve zihinsel önderliğin toplumun belirli bir sınıfınınelinde bulunmasının yalnız gereksiz değil, ama ekonomik, po-litik, zihinsel bakımdan gelişmeye engel olduğu bir aşamayakadar başarıyla gelişmesini öngörür.

Şimdi bu noktaya ulaşılmıştır. Burjuvazinin politik ve zi-hinsel iflası, artık burjuvazinin kendisi için bile bir sır değildir.Burjuvazinin ekonomik iflası, her on yılda bir, düzenli olarakyinelenmektedir. Toplum her bunalımda kullanamadığı kendiöz güçlerinin ve ürünlerinin ağırlığı altında boğulmakta ve tü-keticiler yoksunluk içinde oldukları için [sayfa 98] üreticilerintüketecek hiçbir şeyleri olmaması saçma çelişkisi karşısında,çaresiz kalmaktadır. Üretim araçlarının büyük gücü, kapitalistüretim tarzının kendisine vurduğu zincirleri parçalamaktadır.Üretim araçlarının bu zincirlerden kurtulması, üretken güçle-rin aksaksız ve sürekli bir hızla gelişmesi ve aynı zamanda üre-timin kendisinin gerçekten sınırsız artması için biricikönkoşuldur. Ama hepsi bu değildir. Üretim araçlarının top-lumsallaştırılmış mal edinilmesi, yalnız bugünkü düzmece üre-tim engellerini yok etmekle kalmaz, bugünkü günde üretimlebirlikte olmasından kaçınılmayan ve bunalımlar sırasında do-ruğuna ulaşan o kesin üretken güç ve ürün israfını ve yıkımınıda ortadan kaldırır. Bundan başka, bugünkü egemen sınıflarınve onların politik temsilcilerinin anlamsız israfını ortadan kal-dırarak bir yığın üretim aracını ve ürünü topluluk için özgür bı-rakır. Toplumsallaştırılmış üretim araçları ile, toplumun herüyesine yalnız maddesel bakımdan tümüyle yeterli ve gündengüne daha zenginleşen bir yaşamı güvenlik altına almanındeğil, ama herkesin bedensel ve zihinsel yetilerini özgürce ge-liştireceği ve kullanacağı bir yaşam sağlamanın olanağı – buolanak şimdi ilk defa vardır, ama vardır. [56*]

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

91

KADER ÇAĞINDAN ÖZGÜRLÜK ÇAĞINAToplumun üretim araçlarına elkoyması ile, meta üretimi

ve, eşanlı olarak, ürünün üretici üzerindeki egemenliği orta-dan kalkar. Toplumsal üretimdeki anarşinin yerine, sistemli,belirli bir örgüt geçer. Bireysel yaşam kavgası kalmaz. Ondansonra, insan, ilk olarak, belirli bir anlamda, [sayfa 99] hay-vanlar aleminden kesinlikle ayrılır ve düpedüz hayvanca ya-şama koşullarından kurtulup gerçekten insanca yaşamakoşullarına girer. İnsanı kuşatan ve şimdiye kadar ona zorba-lık etmiş bütün yaşam koşulları, artık, ilk defa, doğanın gerçekve bilinçli efendisi olan insanın egemenliği ve denetimi altınagirer, çünkü insan, artık, kendi toplumsal örgütünün efendisiolmuştur. İnsan, artık, şimdiye kadar insana karşı doğa yasa-ları gibi yabancı kalmış ve ona egemen olmuş o kendi öz top-lumsal eyleminin yasalarını tümüyle bilerek kullanır ve onlaraegemen olur. Şimdiye kadar doğanın ve tarihin insana zorlakabul ettirdiği bir kaçınılmazlık olarak insanın karşısına çıkano kendi öz toplumsal örgütü, artık onun özgür eyleminin so-nucu olur. Şimdiye kadar tarihi yönetmiş olan yabancı nesnelgüçler, insanın kendi denetimi altına girer. Ancak o andansonra insanın kendisi, gittikçe daha bilinçli olarak, kendi öztarihini yapacaktır – ancak o andan sonra, insanın harekete ge-tirdiği toplumsal nedenler, çoğu zaman ve durmadan artan öl-çüde, onun istediği sonuçları verecektir. Bu, insanın zorunlukaleminden özgürlük alemine yükselmesidir.

ÖZET VE SONUÇŞimdi tarihsel evrim taslağımızı kısaca özetleyelim:I. Ortaçağ Toplumu. – Küçük ölçüde bireysel üretim. Üre-

tim araçları bireysel kullanıma uyarlanmış (adapte olmuş); buyüzden ilkel, kaba, cılız, az etkili. Üretim, ya üreticinin ken-disinin, ya da feodal beyinin doğrudan doğruya tüketimi için.Ancak bu tüketimin üzerinde bir üretim fazlası olan yerde, bufazlalık satışa çıkarılır, değişime katılır. Bundan dolayı, metaüretimi ancak başlangıç halinde. Ama daha şimdiden toplum-sal üretimdeki anarşiyi bütün ayrıntılarıyla, embriyon halinde,kendi içinde taşımakta.

Friedrich Engels

92

II. Kapitalist Devrim. – Önce elbirliği ve manüfaktür ara-cılığı ile sanayide biçim değiştirme. O zamana kadar dağınıkolan üretim araçlarının büyük işliklerde toplanması. Bunun so-nucu olarak, bireysel üretim araçlarının toplumsal üretim araç-larına dönüşümü – genellikle, değişim biçimini [sayfa 100]etkilemeyen bir dönüşüm. Mal edinmenin eski biçimleri yü-rürlükte kalır. Kapitalist ortaya çıkar. Üretim araçlarının sa-hibi olarak ürünleri mal edinmeye ve onları meta halinegetirmeye de yetkilidir. Üretim, toplumsal bir eylem olur. De-ğişim ve mal edinme ise bireysel eylemler, bireylerin eylem-leri olarak sürer. Toplumsal ürünü bireysel kapitalist maledinir. Bugünkü toplumumuzun içinde hareket ettiği ve mo-dern sanayinin günışığına çıkardığı bütün çelişkilerin doğduğutemel çelişki.

A. Üreticinin üretim araçlarından ayrılması. İşçinin ömürboyu ücretli emeğe mahkûm edilmesi. Proletarya ile burjuvaziarasındaki uzlaşmaz karşıtlık.

B. Meta üretimini yöneten yasaların üstün gelmesi ve et-kilerinin gittikçe artması. Başıboş rekabet. Bireysel fabrika-daki toplumsallaştırılmış örgüt ile genellikle üretimdekitoplumsal anarşi arasında çelişki.

C. Bir yandan, makinelerde rekabetin her fabrikatör içinzorunlu kıldığı o gittikçe artan sayıda emekçinin yerinden ol-ması ile tamamlanan yetkinleşme. Yedek sanayi ordusu. Öteyandan, üretimin sınırsız genişlemesi ve rekabet karşısında herfabrikatör için [bunun –ç.] zorunluluğu. Her iki yandan da,üretken güçlerin işitilmemiş gelişmesi, arzın talepten fazlalığı,pazarların dolup taşması, her on yılda bir bunalımlar, kısırdöngü: burada, üretim araçlarında ve üründe fazlalık – orada,işsiz ve geçim araçlarından yoksun emekçilerde fazlalık. Amabu iki üretim ve toplumsal esenlik kaldıracı, birlikte işleye-memektedir, çünkü kapitalist üretim tarzı, üretken güçleri ça-lışmaktan ve ürünleri, önce sermayeye dönüşmedikleri sürece,dolaşımdan alıkor – onların gerçek bolluğunu engelleyenbudur. Çelişki bir saçmalığa varmıştır. Üretim tarzı, değişimbiçimine karşı ayaklanmış durumdadır. Burjuvazi, kendi öztoplumsal güçlerini yönetegitmede yetersizliğe mahkûmdur.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

93

D. Kapitalistlerin kendileri de, üretim araçlarının toplum-sal karakterini kısmen tanımaya zorlanır. Büyük üretim ve ha-berleşme kurumlarının işletilmesini, önce anonim ortaklıklar,sonra tröstler ve daha sonra da devlet ele alır. Burjuvazinin ge-reksiz bir sınıf olduğu kanıtlanır. Onun [sayfa 101] bütün top-lumsal görevlerini artık aylıklı memurlar yapmaktadır.

III. Proleter Devrim. – Çelişkilerin çözümü. Proletarya,kamu iktidarına elkoyar ve, onun aracılığıyla, toplumsallaştı-rılmış üretim araçları, burjuvazinin elinden çıkıp, kamu mül-kiyetine geçer. Proletarya, bu eylemiyle üretim araçlarınışimdiye kadar taşıdıkları sermaye karakterinden kurtarır veonlardaki toplumsal karakterin sonuna kadar kendisini göster-mesine tam özgürlük tanır. Bundan böyle önceden belirlenmişbir plana dayanan toplumsallaştırılmış üretim olanaklı halegelir. Üretimin gelişmesi, toplumdaki farklı sınıfların varlığınıartık bir çağa uymazlık haline getirir. Toplumsal üretimdekianarşinin yittiği oranda, devletin de politik otoritesi tükenir.Sonunda kendi öz toplumsal örgüt biçiminin efendisi olaninsan, aynı zamanda, doğanın egemeni ve kendisinin efendisiolur – özgür olur. Bu evrensel özgürlüğe kavuşturma işini ba-şarmak, çağdaş proletaryanın tarihsel özel görevidir. Bu işintarihsel koşullarını ve böylelikle doğasını anlamak, şimdi baskıaltında bulunan proletaryaya, başarmaya çağırıldığı bu önemliişin koşulları ve anlamı üzerine eksiksiz bilgi vermek, bu, pro-leter hareketin teorik dışavurumunun, bilimsel sosyalizmin öd-evidir. [sayfa 102]

Friedrich Engels

94

[1*]Dipnotlar[1*] Northern Star ("Kuzey Yıldızı"). – İngiliz çartistlerinin ga-

zetesiydi. Yöneticisi O'Connor'dı, Julian Harney ve Ernest Jones ga-zetenin başlıca yazarları arasındaydı. New Moral World ("YeniAhlaki Dünya") ünlü İngiliz sosyalisti Robert Owen'ın (1771-1858)organıydı.

[2*] Kutsal Aile ya da Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi. BrunoBauer ve Hempalarına Karşı (Die heilige Familie oder Kritik des kri-tischen Kritik) [Sol Yayınları, Ankara 1976], 1844'te yayınlandı.

[3*] Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı (1859), Sol Yayınları,Ankara 1979.

[4*] İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu (Die lage der ar-beitenden Klasse in England).

[5*] Marx ve Engels'in Almanya'ya dönüşlerini (Mart 1848)sağlayan, devrim oldu. Bu arada Marx, üç yıl önce Fransa'dan sınır-dışı edildiği gibi (1849'da gene edilecektir), Belçika'dan da sürüldü.Köln komünistlerinin davası bundan dört yıl sonradır (1852).

[6*] Wilhelm Wolff (1809-1864). – "Eskiden Silezya dokuma-cılarının acılarım dile getirmiş ve onların isyanlarının nedenleriniaçıklamış olan ateşli ve gadre uğramış savaşçı yazar." (Adler). Wolff,kurt (Lupus) anlamına gelir.

[7*] Sonuncu, ama aynı derecede önemli.[8*] Ocak 1845. A. de Humboldt, tanınmış coğrafyacı, o zaman

Prusya'nın Paris büyükelçisi idi.[9*] Friedrich Engels, Herr Eugen Dührings Umwälzung der

Wissenschaft. Philosophie. Politische Ökonomie. Sozialismus, Le-ipzig 1878. (Bkz: Anti-Dühring, Bay Eugen Dühring Bilimi AltüstEdiyor, Sol Yayınları, Ankara 1977.) –Ed.

[10*] Lofargue'ın imzasıyla yayınlanan metinde şu ek vardır:"Üçüncü bölümde çeşitli eklemeler yapan yazar, kapitalist üretiminekonomik güçlerinin diyalektik gelişimini Fransız okurlar için anla-şılır hale getirmek için, bunları gözden geçirdi." –Ed.

[11*] Bkz: Friedrich Engeis, "Bir Ekonomi Politik Eleştirisi De-nemesi" Karl Marx, 1844 Elyazmaları – Ekonomi Politik ve Felsefe,Sol Yayınlan, Ankara 1976, s. 397-433. -Ed.

[12*] Bkz: "Komünist Parti Manifestosu", Komünist Manifestove Komünizmin İlkeleri, Sol Yayınları, Ankara 1991, s. 105-157. –Ed.

[13*] Lafargue'ın imzasıyla yayınlanan metinde şu ek vardır:"Komünist Manifesto, modern sosyalizmin en değerli belgelerinden

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

95

bindn Bugün bile, burjuva toplumun gelişiminin ve kapitalist top-luma bir son vermesi gereken proletaryanın doğulunun en güçlü veaçık bir sunumudur; burada, Marx’ın bir yıl önce yayınlanmış Misérede la philosophie’sinde olduğu gibi, sınıf savaşımı teorisinin ilk kezaçıkça formülleştirildiği görülür." –Ed.

[14*] Bkz: Friedrich Engels, "Reich Anayasası İçin Kam-panya", Almanya'da Burjuva Demokratik Devrim, Sol Yayınlan, An-kara 1S75, s. 149-266. –Ed.

[15*] Bkz: Friedrich Engels, Köylüler Savaşı, Sol Yayınları,Ankara 1990. -Ed.

[16*] Bkz: Friedrich Engels, "Rusya'daki Toplumsal İlişkilerÖzerine", Marx-Engels, Seçme Yapıtlar, 2, Sol Yayınları, Ankara1977, s. 402-Ed.

[17*] MEW, Bd. 19, s. 37-51.[18*] Bkz: Friedrich Engels, Konut Sorunu, Sol Yayınları, An-

kara 1992. – Ed.[19*] Bkz: F. Engels, "Bakuninciler işbaşında", Marx-Engels-

Lenin, Anarşizm ve Anarko Sendikalum, Sol Yayınları, Ankara1979. -Ed.

[20*] Treitschke, Heinrich V., (1834-1896) tarih yazarı.1866'dan önce Avusturya'yı dışaran birleşik bir Almanya isteyen po-litik görüşü benimseyenlerden. En önemli yapıtı: Deutsche Gesc-hichte im 19. Jahrhundert (Ondokuzuncu Yüzyılda AlmanTarihi).–Ed.

[21*] "Almanya'da" bir yazım yanlışıdır. Şöyle olmalı: "Al-manlardan." Çünkü bilimsel sosyalizmin doğuşunda bir yandan di-yalektiği ne kadar vazgeçilmez idiyse, İngiltere’nin ve Fransa'nıngelişen ekonomik ve politik koşulları da o kadar vazgeçilmezdi.Kırklı yılların başlarında Almanya'nın bugünkünden çok daha aşa-ğıda bulunan ekonomik gelişim basamağı, olsa olsa ekonomik kari-katürler yaratabilirdi (karş: Komünist Parti Manifestosu, III, 1, c:"Der Deutsche oder 'wahre' Sozialismus"a). Ancak İngiltere’de veFransa'da doğan ekonomik ve politik durumlar, Alman-diyalektikeleştiriden geçtikten sonra, ancak o zaman gerçek bir sonuç elde edi-lebilirdi. Bu bakımdan, bilimsel sosyalizm yalnızca Alman değil, ter-sine, uluslararası bir üründür.b

a Bkz: "Alman Sosyalizmi ya da 'Hakiki' Sosyalizm", KomünistManifesto ve Komünizmin ilkeleri, s. 144-148. -Ed.

b Engels, bu dipnotu, 1863'teki üçüncü Almanca baskıya koy-muştur. -Ed.

[22*] 1892 ilk İngilizce baskısı için yazılmıştır. –Ed.

Friedrich Engels

96

[23*] Engels, Anti-Dühring'i kastediyor. –Ed.[24*] Özel öğretim görevlisi. –ç.[25*] Derinlik. –ç.[26*] İncelenmekte. –ç.[27*] "Qual" filozofça bir sözcük oyunudur. Qual, harfi harfine,

işkence, bir çeşit eyleme zorlayan bir acı anlamındadır; gizemciBöhme, [qual’ın -ç.] Almancasına Latince qualitas (nitelik) sözcü-ğünden bir şeyler katmıştır. Onun "qual"ı, dıştan çektirilen bir acıyakarşıt olarak, ona yakalanan nesnenin, ilişkinin, ya da kişinin kendi-liğinden gelişiminin doğurduğu eyleme geçiren ilkeydi.

[28*] Marx ve Engels, Die heilige Familie, Frankfurt a. M.,1845, s. 201-204. [Marx ile Engels’in bu kitabının tam adı şöyledir:Die heilige Familie oder Kritik der Kritischen Kritik. Gegen BrunoBauer und Konsorten. (Bkz: Kutsal Aile ya da Eleştirel EleştirininEleştirisi, Sol Yayınları, Ankara 1976, s. 197) -Ed.]

[29*] Londra'da Mayıs ve Ekim 1851 arasında düzenlenenDünya Ticareti ve Sanayi Sergisine gönderme yapılıyor. -Ed.

[30*] "Bu varsayımı hiç gereksinmedim." –ç.[31*] "Başlangıçta eylem vardı" (Goethe, Faust.) –ç.[32*] Soyut olarak. –ç.[33*] Somut olarak. –ç.[34*] Gürbüz, ama kötücül çocuk. –ç.[35*] Dekartçılık. –ç.[36*] Medeni Kanun, Yurttaşlık Yasası. –ç.[37*] Londra yazarsınız ve İstanbul okursunuz. –ç.[38*] Ticari sorunlarda bile, şovenizm, kötü bir kılavuzdan

başka bir şey değildir. Pek yakın zamanlara kadar, sıradan İngilizfabrikatörü kendi dilinden başka bir dili konuşmayı bir İngiliz içinküçültücü sayıyor ve "zavallı yabancıların" İngiltere’ye yerleşerek,onu, ürünlerini dışarda satma derdinden kurtarmış olmalarından dahaçok kıvanç duyuyordu. Pek çoğu Alman olan bu yabancıların, böy-lelikle, İngiliz dış ticaretinin çok büyük bir kesimini, dışalımı ve dış-satımı ellerine geçirmelerine ve doğrudan İngiliz dış ticaretininaşağıyukan tümüyle sömürgelerde, Çin, Birleşik Devletler ve GüneyAmerika ile sınırlanmasına hiç önem vermiyordu. Bu Almanların,bütün dünyada eksiksiz bir ticaret sömürgeleri ağı örgütleyen ve dışülkelerde bulunan Almanlarla ticaret yapmalarına da aldırmıyordu.Ama Almanya, kırk yıl kadar önce, dışsatım için üretime ciddi ola-rak başlayınca, bu ticaret ağı, Almanya'nın, dışa tahıl satan bir ülkeiken kısa sürede önde gelen bir sanayi ülkesi haline gelmesine yaradı.O zaman, on yıl kadar önce, İngiliz fabrikatörü ürktü, elçilerine ve

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

97

konsoloslarına müşterilerini artık neden elinde tutamadığını sordu.Şu yanıt, oybirliğiyle verildi: 1. Müşterilerinizin dilini öğrenmiyor,tersine, onların sizin dilinizi öğrenmesini bekliyorsunuz. 2. Müşte-rilerinizin gereksinmelerine, alışkanlıklarına ve zevklerine bileuygun davranmaya çalışmıyor, tersine, İngilizlere özgü alışkanlık-lar ve zevkler edinmelerini bekliyorsunuz.

[39*] Gürbüz çocuk, –ç.[40*] Kötücül. –ç.[41*] Bayramdan sonra, iş işten geçtikten sonra. –ç.[42*] Eylemsizlik kuvveti. –ç.[43*] Fransız devrimi üzerine olan paragraf şöyledir: "Düşünce,

hukuk kavramı, kendisini birdenbire duyurdu, ve haksızın düzenibunun karşısında tutunamadı. Şimdi, bu hukuk kavramı içinde, biranayasa kurulmuştu ve artık her şeyin ona dayanması gerekiyordu.Güneş gökyüzünde parıldadığından ve gezegenler onun çevresindeyörüngelerine oturduğundan beri, insanın başüstü durduğu, yani dü-şünceyi temel aldığı ve gerçeği bu imgeye göre kurduğu görülme-mişti. Nous'un, sağduyunun, dünyayı yönettiğini ilk defaAnaksagoras söylemişti; ama şimdi insan, ilk olarak, düşüncenin zi-hinsel gerçekliği yönetmesi gerektiği bilgisine varmıştı. Ve bu, ola-ğanüstü bir gündoğumuydu. Bütün düşünen varlıklar, bu kutsal günühep birlikte övdüler, insanlar, yüce bir heyecana kapıldılar, sağdu-yunun coşkusu dünyayı kapladı, sanki artık Kutsal ilke ile dünyanınuzlaştırılmasına gelinmişti" [Hegel, Philosophy of History (TarihFelsefesi") 1840. s. 535] Profesör Hegel'in böyle yıkıcı ve tehlikeliöğretilerine karşı, sosyalistlere-karşı yasayı yürürlüğe koymanın tamzamanı değil midir?

[44*] Hükümet darbesi. –ç.[45*] Saint-Simon, Lettres d'urt habitant de Genéve à ses com-

temporains, Paris 1868, s. 55. –Ed.[46*] Aynı yapıt, s. 41-42. –Ed.[47*] "Avrupa'nın bütün kızıl cumhuriyetçilerine, komünistle-

rine ve sosyalistlerine" seslenen, ve, 1848'de, Fransa'nın geçici hü-kümetine, ve aynı zamanda "kraliçe Victoria'ya ve onun sorumluörgütçülerine" gönderilen "Us'ta ve Uygulamada Devrim" adlı birmuhtıranın 21. sayfasından.

[48*] Not, 1. Bölüm, s. 22.[49*] Dikkat ediniz. –ç.[50*] Mal edinme biçimi aynı kalsa bile, mal edinmenin niteli-

ğinin, yukarda anlatılan değişmelerden dolayı, baştan sona ve üretimkadar değiştirildiğini söylemek pek de gerekli değildir. Kendi öz ürü-

Friedrich Engels

98

nümü kendime mal edinmem ile başkalarınınkini mal edinmem, el-bette çok farklı bir sorundur. Bu arada, bütün kapitalist üretim tarzımembriyon halinde içeren ücretli emeğin çok eski olduğunu; köle eme-ğinin yanıbaşında, ayrı ve dağınık bir biçimde bulunduğunu belirte-lim. Ama bu embriyon, ancak tarihsel önkoşullar ortaya çıktıktansonra gereğince gelişebildi.

[51*] The Condition of the Working Class in England (İngilte-re'de Emekçi Sınıfların Durumu), (Sonnenschein & Co.), s. 84.

[52*] Karl Marx, Kapital, Birinci Cilt, Sol Yayınları, Ankara1986, s. 496-498. –Ed.

[53*] Aynı yapıt, s. 473. –Ed.[54*] Karl Marx, Kapital, Birinci Cilt, s. 663. italikler Engels'in.

–Ed.[55*] [Al]"malıdır", diyorum. Çünkü üretim ve dağıtım (distri-

bution) araçları, gerçekten anonim ortaklıklarla yönetilemeyecekkadar gelişince ve bundan ötürü, devletleştirilmeleri ekonomik ba-kımdan kaçınılmaz olunca, –bu işi bugünün devleti bile yapsa– ancako zaman, ekonomik bir ilerleme vardır; toplumun kendisinin bütünüretken güçlere elkoymasına doğru bir ilk aşamaya ulaşma sözko-nusudur. Ama son zamanlarda, Bismarck sınai kurumların devlet-leştirilmesine giriştiğinden beri, her türlü devlet mülkiyetini,Bismarck'a özgü biçimde olanı bile, hiç gürültü patırtı etmeden sos-yalistliğe özgü ilan eden, zaman zaman uşaklığa doğru yozlaşan, birçeşit düzmece sosyalizm doğdu. Ve elbette, tütün sanayiine devletinelkoyması sosyalistliğe özgü, Napoléon ve Metternich sosyalizminkurucuları arasında sayılmak gerekti. Belçika devleti, tam anlamıylapolitik ve mali nedenlerle başlıca demiryollarını kendisi yaptırdıysa,Bismarck, hiçbir ekonomik zorunluk olmadan, savaş halinde demir-yollarından daha iyi yararlanmak için, ve demiryolu memurlarım hü-kümete oy veren bir sürü haline getirmek için, ve özellikle, kendisiiçin parlamento oylarına bağımlı olmayan yeni bir gelir kaynağı ya-ratmak amacıyla, bellibaşlı Prusya demiryollarını devletleştirdiyse,bu asla, dolaylı ya da dolaysız olarak, bilinçli ya da bilinçsiz olarak,sosyalistliğe özgü bir yol değildi. Yoksa, Krallık denizcilik ortaklığı,Krallık porselen yapımı ve hatta ordudaki alay terzisi, (Friedrich Wil-helm III devrinde açıkgözün birinin, devletleştirilmesini ciddi ciddiönerdiği genelevler bile) sosyalistliğe özgü kurumlar olurdu.

[56*] Çağdaş üretim araçlarının, kapitalizmin baskısı altındabile, işitilmemiş taşkın gücü konusunda yaklaşık bir fikir vermeyebirkaç rakam yetebilir. Bay Giffen'e göre, Büyük Britanya'nın ve İr-landa’nın toplam serveti, yuvarlak rakamlarla şöyledir:

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

99

1814'te 2.200.000.000 İngiliz lirası1865'te 6.100.000.000 "1875'te 8.500.000.000 "Üretim araçlarının ve ürünlerin bir bunalım sırasındaki israfına

ve yıkımına gelince, ikinci Alman Sanayi Kongresinde (Berlin, 21Şubat 1878), yalnız Alman demir sanayiinin 1873-78 bunalımındakitoplam zararı, 22.750.000 İngiliz lirası olarak hesaplanmıştır.

Açıklayıcı Notlar1 Friedrich Engels'in Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosya-

lizm'inin Fransızcadaki birinci baskısına önsözü (1860) Marx, aşa-ğıyukan 4 ya da 5 Mayıs 1880'de yazdı. Önsöz, kitapçıkta, Engels'inyapıtını Fransızcaya çeviren Lafargue'ın imzasıyla yayınlandı. Bu-lunan elyazmasında aşağıdaki ek vardır: "Sevgili Lafargue, Engels'le(dün akşamki) danışmamın meyvesi ilişiktir. Üslubu düzeltiniz, amaiçeriği değiştirmeden bırakınız. Tümüyle sizin Karl Marx." (MEW,Bd. 34, s. 444.) - 21.

2 La Revue socialiste – Fransız küçük-burjuva sosyalist vesonra olanakçı [Possibilist. Yalnızca hemen uygulanabilecek re-formları amaçlayan politik parti üyesi, özellikle İspanyol cumhuri-yetçisi ya da Fransız sosyalisti, –ç.] Benoît Malon'un kurduğu aylıkdergi; başlangıçta cumhuriyetçi sosyalist, sonra sendikalist ve koo-peratifsel organ; 1880'de Lyon'da ve Paris'te, 1885'ten 1914'e kadarParis'te çıkarıldı. Marx ve Engels 1880'de dergide birlikte çalıştılar.- 21.

3 Deutsche-Französische Jahrbücher – Karl Marx ile ArnoldRuge'un yönetiminde, Paris'te, Almanca yayınlandı. 1844 Şubatındayalnız iki çift-nüshası çıktı. O nüshada Marx'ın ve Engels'in çeşitliçalışmaları yayınlandı. - 22.

4 The Northern Star – Haftalık gazete, çartistlerin baş organı;1837'den 1852'ye kadar önce Leeds'te ve 1844 Kasımından sonraLondra'da çıktı. Gazetenin kurucusu ve yayıncısı Feargus EdwardO'Connor idi; kırklı yıllarda yazıişlerini George Julian Harney yü-rüttü. Engels, 1845 Eylülünden 1848 Martına kadar bu gazetede ça-lışanlardandı. - 22.

5 The New Moral World – Haftalık gazete, 1834'ten 1846'yakadar çeşitli yerlerde, sonunda Londra'da çıktı; kurucusu RobertOwen'dı. - 22.

6 Alman İşçi Birliği’ni Marx ve Engels 1847 Ağustosunun so-nunda, Brüksel'de, Belçika'da yaşayan Alman işçileri politik bakım-dan aydınlatmak ve bilimsel komünizmin düşüncelerini onlara

Friedrich Engels

100

tanıtmak amacıyla kurdular. Mantın, Engels'in ve savaşım arkadaş-larının yönetiminde birlik, Belçika'daki devrimci proleter güçleri bi-raraya toplamak için yasal bir merkeze dönüştü. Birliğin en ilericiüyeleri Komünistler Birliğinin Brüksel topluluğuna girdiler. Bununlabirlikte, Alman işçi Birliği, Şubat devriminin hemen ardından, Bel-çika polisi üyelerinin pek çoğunu tutukladığı ve sürdüğü zaman, ça-lışmalarım Paris'te yürüttü. - 22.

7 Deutsche-Brüsseler-Zeitung – Brüksel'de Alman politik göç-menlerin kurduğu gazete; 3 Ocak 1847'den 1848 Şubatına kadar haf-tada iki kez çıktı; 1847 Eylülünden sonra Marx ve Engels gazetedesürekli çalıştılar. Gazete onların etkisiyle proletaryanın gelişmektekidevrimci partisinin –Komünistler Birliğinin– organı oldu. - 22.

8 Demokratik Dernek (Association démocratique) – Proleterdevrimcileri, özellikle Alman devrimci göçmen çevresinden olan-ları, ve ilerici ve küçük-burjuva demokratları saflarında birleştirdi.Marx ve Engels derneğin kurulmasına etkin olarak katıldılar. 15Kasım 1847'de, Belçikalı demokrat Lucien Jottrand'a başkanlık gör-evi verilince, Marx başkan yardımcısı seçildi. Marx'ın etkisi saye-sinde Brüksel Demokratik Derneği uluslararası demokratik hareketinen önemli merkezlerinden biri haline geldi. Pransada Şubat devrimisırasında Brüksel Demokratik Derneğinin proleter kanadı Belçikalıişçilerin silahlanması için çalıştı ve demokratik cumhuriyet uğrunageniş bir savaşıma girdi. Bununla birlikte, 1848 Martında MarxBrüksel'den sürülünce ve Belçika resmî çevreleri devrimci öğeleriizlediği zaman Belçikalı burjuva demokratlar, çalışanların anti-mo-narşist hareketini yönetmeyi bilmediler. Demokratik Dernek, ondansonra sınırlı, tümüyle yerel bir etkinlik gösterdi ve aşağıyukan1849'da etkinliği sona erdi. - 23.

9 Neue Rheinische Zeitung. Organ der Demokratie – Marx'ınyönetiminde 1 Haziran 1848'den 19 Mayıs 1849'a kadar Köln'de çı-karılan günlük gazete. Gazete, demokrasinin proleter kanadının sa-vaşım organı olarak karşı-devrime karşı savaşımda halk yığınlarınıneğiticisi oldu. – 23.

10 Neue Rheinische Zeitung. Politisch-ökonomische Revue –Marx ile Engels'in 1849 Aralığında kurdukları ve 1850 Kasımınakadar çıkarılan dergi. Komünistler Birliğinin teorik ve politik organı,Marx ile Engels'in 1848-1849'da Köln'de çıkardıkları Neue Rhei-nische Zeitung'un devamı. – 23.

11 Der Volksstaat – Sosyal-Demokrat (ayzenahçı) işçi Partisi-nin organı; 2 Ekim 1869'dan 29 Eylül 1876'ya kadar Leipzig'te (baş-langıçta haftada iki, 1873 Temmuzundan sonra üç kez) yayınlandı;

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

101

Alman işçi hareketindeki devrimci görüşleri yansıttı; Marx ve Engelsgazetede birlikte çalışanlar arasındaydılar. - 23.

12 Önce Fransızca yayınlanan yapıt, 1883 Martında Engels'inkendisinin hazırladığı haliyle, Sozialdemokrat’ın yayınları arasında,Hottingen-Zürih, Almanca olarak yayınlandı. (Başlık sayfasındayayın yılı 1882 olarak verilmiştir.) - 25.

13 Der Sozialdemokrat – Alman sosyal-demokrasisinin mer-kezî organı; Sosyalistler Yasası sırasında 1879 Eylülünden 1888 Ey-lülüne kadar Zürih'te ve 1888 Ekiminden sonra 1890 Eylülüne kadarLondra'da çıktı. Marx ve Engels, marksist çizgiyi kabul ettirmek içinmerkezi organa yardım ettiler. Engels gazetede bile çalıştı. - 26.

14 Bu yapıtın ikinci ve üçüncü Almanca baskılan, birinci bas-kısı gibi, Sozialdemokrat’ın yayınları arasında, 1883'te çıktı. Dör-düncü baskı Engels'in sağlığındaki son Almanca baskıdır. Bu baskıyada Engels'in "Die Mark" adlı çalışması ek olarak basılmıştı. ("Mark"için bkz: Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni, Sol Yayın-ları, Ankara 1992, s. 191-207.) - 28.

15 Sosyalistler Yasası (Sosyal-Demokrasinin Kamu Esenliğiiçin Tehlikeli Çabalarına Karşı Yasa"), 19 Ekim 1878'de Reichstag'takabul edildi, 21 Ekimde yürürlüğe girdi. Partinin bütün örgütlerini vesosyalist amaç güden bütün sendikaları yasakladı. Önemli bütün sos-yalist basın organları kapatıldı, sosyalist nitelikli bütün toplantılaryasaklandı. Reichstag, 25 Ocak 1890'da, yığınların baskısı karşısındaSosyalistler Yasasının yürürlüğünde bir uzatma yapmayı reddetti.Yasanın yürürlük süresi 30 Eylül 1890'da sona erdi. - 28.

16 Ayzenahçılar ve lasalcılar – 19. yüzyılın altmışlarında veyetmişlerinin başlarında, Alman işçi sınıfı hareketinde iki parti.

Ayzenahçılar – Marksizme bağlı kalanlar; Marx'ın ve Engels'inideolojik etkisindeydiler. Başlarında Wilhelm Liebknecht ile AugustBebel vardı. 1869'da Eisenach kongresinde, Almanya'da, Sosyal-De-mokrat Partiyi kurdular.

Lasalcılar – 1863'te Alman işçileri Genel Birliğini kuran Fer-dinand Lassalle'ı izleyenler.

Alman işçi sınıfı hareketinin gelişimi, bu iki partiyi birleşip kay-naşmaya yöneltiyordu. Birleşme 1875'te, Gotha kongresinde ger-çekleşti, lasalcıların oportünist kanadını temsil ettikleri tek bir AlmanSosyalist İşçi Partisi kuruldu. - 31.

17 Gotha kongresi (Mayıs 1875). - 31.18 Bernstein bu ahbap topluluğu içindeydi. Partinin Bismarck'a

karşı yürüttüğü savaşımın gereği, daha Marx ve Engels sağ iken buçevreden ayrıldı. Engels, 1892'de, bu satırları yazarken, vasiyetna-

Friedrich Engels

102

mesinin yerine getirilmesiyle görevlendirdiği adamlardan biri olanBernstein'ın, ölümünden sonra davaya ihanet edeceğini, ilk aşkla-rına döneceğini ve daha embriyon halindeyken ölümüne yolaçtığıayrılıkçı partiyi kurmayı deneyeceğini aklından geçirmezdi. - 31.

19 Para değeri için iki maddenin –altın ile gümüş– esası teo-risi.- 31.

20 Vorwärts – Alman sosyal-demokrasisinin Gotha birleşmekongresinden sonraki merkez organı. Leipzig'de (1876-78) çıktı. -32.

21 Bunlar şu bölümlerdir: Giriş'in birinci bölümü, Üçüncü Ke-simin birinci ve ikinci bölümleri. Giriş'in birinci bölümü ikiye bö-lündü, ve bunların arasına Üçüncü Kesimin birinci bölümü kondu. -32.

22 Mark – Eski Cermen köy topluluğu. Engels, Ütopik Sosya-lizm ve Bilimsel Sosyalizm'in ilk İngilizce baskısına yazdığı özel gi-rişte, Cermen köylülüğünün ilkçağ ile başlayan tarihine kısacadeğindi. Engels'in "Mark" adlı incelemesi için bkz: Ailenin, ÖzelMülkiyetin ve Devletin Kökeni, Sol Yayınları, Ankara 1992, s. 191-207. - 32

23 Bilinemezcilik (agnosticism) – Yunanca a (olumsuzluköneki) ile gnosis (bilgi) sözcüğünden. - 34.

24 Adcılık (nominalism) – Latince nomen–ad sözcüğünden tü-retilmiştir. Ortaçağ felsefesinde bir eğilim; savunucuları, genel kav-ramların benzer nesnelerin yalnız adları olduğunu iddia etmişlerdir.- 34.

25 Anaksagoras'ın felsefesinde, birleşerek ve ayrılarak nesnelerioluşturan türdeş öğeler. - 34.

26 Tanrıcı (theistic) – Tanrıcılığa (theism), kişisel bir tanrılığın,evrenin bir yaratıcısının olduğunun kabul edildiği dinsel-felsefi öğ-retiye değgin, bağlı. - 35.

27 Yaradancılık (deism) – Tanrı fikrini alemin kişisel-olmayanilk nedeni olarak kabul eden ve doğaya ve insan yaşamına müdahaleetmediğini ileri süren dinsel-felsefi eğilim. - 36.

28 Tevrat'ın ilk kitabı. – 36.29 Great unwashed, harfi harfine "ulu yıkanmamışlar" demek-

tir. Ledru-Rollin, Mazzini, Pyat ve 1848'in gül suyunda yıkanmışcumhuriyetçileri, sosyalistleri aynı şekilde küçük görüyorlardı; sos-demler (sosyal-demokratlar) sabunla savaş halindeler diyorlardı. Te-mizlik, burjuvaların yolduğu işçi sınıfı için ancak güçlükle eldeedilebilecek bir lükstür: bu parlak kafalar, suç ortakları burjuvalarınişçilere çektirdikleri yoksulluğu, onların kabahatiymiş gibi yüzlerine

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

103

vuruyorlardı. - 36.30 Vaftizcilik (baptism) – İngiltere'de ve Birleşik Devletler'de

çok yandaşı olan bir mezheptir: ayırıcı dogması, müminleri ancakerginlik çağında, o da bütün vücuduyla suya sokarak vaftiz etmektir.- 37.

31 Selamet Ordusu (Salvation Army) – 1864'te Londra'da Wil-liam Boot'un kurduğu ve tapınakları dışındaki vaızları ve eylemiyledikkati çeken bir dinsel birlik. - 37.

32 P. S. Laplace, Traite de mécanique céleste [Gök MekaniğiKonusunda İnceleme], c. I-V. Paris, 1799-1825. - 37.

33 Ding an sich, eşyanın özü, kendinde-şey demektir. Kantinfelsefesinde eşyanın özü ya da numen bilinemez, ancak onun karşı-lığı olan fenomen (eşyanın duyulara açık yanı) bilinebilir. Engels,burada, böyle bir felsefe anlayışının yanlışlığını gösteriyor. - 39.

34 Kişilerin ahirette ne olacaklarının daha doğuştan ve yaşarkenne yaparlarsa yapsınlar, belli olduğunu savunan öğreti. – 42.

35 1648 ve sonraki yıllar. - 43.36 Yeoman'lar, topraklanın kendileri işleyen küçük toprak sa-

hipleriydi; o tarihte İngiltere’de çok kalabalıktır. Yeomanry, yeoma-ri’lar topluluğu demektir. - 43.

37 1455-1485. - 44.38 Sırasıyla, buhar makinesinin, iplik (eğirme) makinesinin,

makineli dokuma tezgahının bulucuları. - 48.39 Tahıl Yasaları (Corn Laws) – İngiltere’de tahıl ithalinin sı-

nırlandırılmasına karşı savaşım, 1846'da hububat tarifelerinin üç yılyürürlükten kaldırılmasını sağlayan bir yasanın kabul edilmesiylesona erdi. 1849'da, bu yasa uyarınca, tarifeler kaldırıldı. - 48.

40 Jonathan Brother (Jonathan Birader) – Uncle Sam'ın (SamAmca'nın) eski adı. - 49.

41 Revivalism – Geçen yüzyılda, dinin azalan etkisini yenidencanlandırmaya çabalayan bir akım. Moddy ile Sankey adlı iki Ame-rikan vaizi, bu akımın örgütleyicisiydi. - 49.

42 Seçmen olabilmek için en az 200 frank dolaysız vergi öde-mek gerekiyordu (1830 devriminden önce, 300 frank). Bu en az vergimiktarına seçim cens'ı denirdi. - 50.

43 Engels bunları parlamenter kurumları tehlikeye atmış olan''Boulanger bunalımının ertesinde yazıyordu. - 50.

44 1846. Bu ilga, serbest ticaretin himayecilik üzerinde ve İn-giliz burjuvazisinin Landlord’lar (toprak ağaları) üzerinde zaferinitescil ediyor. - 51.

45 1867 seçim reformu. - 51.

Friedrich Engels

104

46 Liberallerin eski adı. - 51.47 Muhafazakarların eski adı. - 51.48 Katheder-Socialist (Kürsü-Sosyalistleri) –Almanya'da,

1870'ten sonra klasik İngiliz ekonomisinin ilkelerine, yöntemlerineve eğilimlerine karşı çıkan ve toplumsal bir politika öğütleyen bazıekonomi politik profesörlerine verilen ad. Örnek olarak Schmoller,Adolf Wagner, Brentano'yu sayabiliriz. Bunlar elbette devrime kar-şıydılar. Bismarck'ın 1880'den sonra giriştiği "toplumsal reformlar"politikasının esin kaynağı oldular. - 52.

49 School Boards – 1870'te kurulan eğitim komisyonları. Gö-revleri "kamu okulları kurmak ve onlara bakmak üzere belirli birvergi toplamak, velileri çocuklarım okula göndermeye zorlamak veyoksulları okul harçlarından bağışık tutmaktı". (Seignobos, ÇağdaşAvrupa'nın Siyasal Tarihi, s. 65.) - 52.

50 Labour Party'nin (İşçi Partisi) beşiği olan işçi temsil komi-tesinin kuruluşundan sekiz yıl önce yazılmıştır. - 54.

51 Anabaptistler (Rebabtists) – 16. yüzyılda Almanya'da veHollanda'da ortaya çıkmış bir dinsel mezhebe bağlı olanlar. Bunla-rın çoğu, Thomas Münzer'in önderliğini yaptığı en devrimci kanadakatılan köylüler, zanaatçılar ve küçük esnaflardı. - 58.

52 17. yüzyıl İngiliz burjuva devrimi sırasında kentli ve köylüyoksulların çıkarlarım temsil edenlere, "true levellers" ya da "dig-gers" diye anılanlara değiniliyor. – 58.

53 Engels, burada, ütopik sosyalist Thomas More'un (16. yüz-yıl) ve Tommaso Campanella'nın (17. yüzyıl) yapıtlarını anımsatıyor.- 58.

54 MÖ 3. yüzyıldan MS 7. yüzyıla kadar sürmüş olan bilimselgelişimin İskenderiye çağı. Adım Mısır'ın İskenderiye kentinden al-mıştır, İskenderiye, o sıralarda, uluslararası ekonomik ilişki mer-kezlerinin en önemlilerinden biriydi, İskenderiye çağında matematik(Euclides ve Archimedes), coğrafya, astronomi, anatomi, fizyolojivb. önemli gelişme gösterdi. - 71.

55 Goethe'nin Faust'unda Mephistopheles. - 81.56 Bunların en önemlileri şunlardır: 1492'de Christopher Co-

lumbus'un Amerika'yı ve 1498'de Portekizli Vasco de Gamanın Hin-distan'a ulaşan bir deniz yolunu bulması. - 87.

57 17. ve 18. yüzyıllarda, ispanya, Hollanda, Fransa ve Britanyaarasında, Hindistan ve Amerika ile yapılan ticarete egemen olmakve bu iki ülkeyi sömürge olarak ele geçirmek için savaşlar oldu. Bri-tanya, bu savaşlardan zaferle çıktı ve 18. yüzyılın sonunda bütündünya ticaretini ele geçirdi. - 88.

Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm

105