Televizyon programlarımızla tanıştım...

1
2 ÇEVRE BERATI’NA SAHiP TEK SAYFA ÇEVRE BERATI’NA SAHiP TEK SAYFA 19 30 Mart 2015 PAZARTESİ Editör: Hüseyin GÜNDOĞDU Perulu ‘Paddington’ı kurtardılar İngiliz Daily Mail Gazetesi okurları, Peru’daki sirkte kötü muamele gören Cho- lita adındaki ayıyı kurtarmak için 30 bin sterlin topladı. Bu parayla, çizgi film karakteri “Paddington”a benzetilen ayı, ABD’de bir vahşi hayvan bakım merkezine taşınacak. Sirkte dövülen Cholita’nın dişleri kırılmış, stres nede- niyle tüyleri dökülmüştü. Televizyon programlarımızla tanıştım GRİP oldum. Yüksek ateşle yatmak zorunda kalınca başımın ağrımadığı dakikalarda vakit geçir- mek için televizyon kumandası elimde kanalları değiştirip durdum. Daha önce hiç görmediğim Türk dizi filmlerine gözüm takıldı. Önceki dizilerde ne olup bittiğini bilmeyince konu takibi olamıyor elbette. Lakin dikkatimi çeken tek ortak nokta oynanan rollerde hemen herkes mutsuz, herkes gergin... Yüzlerde patlayan tokatlar, gözü dönmüş eli silahlı adamlar, bol bol gözyaşı, afralı, tafralı âşıklar, anne döven evlatlar, aldatmalar, kapıları vurup çıkmalar... Acaba genelde insanların hayatları normalde böyle vurmalı kırmalı da gerçekçi olmak için mi yapımcılar temaları böyle seçiyor, yoksa insanlarımız gepger- gin filmler seyretmekten zevk alıyor da nabza göre şerbet mi verili- yor anlayamadım. Sonra başka bir kanala geçtim. Evlendirme programıymış. Eş aramak keyifli bir olay diye düşünürken fark ettim ki çoğu katılımcı gene “keman teli” gibi. Hakaretler, garip beklentiler, küsmeler, sözlü iğnelemeler, 15 saniyede sevmeler, 2 dakikada nefret etmeler... İnsanların ekranlara kilitlendiği bu programdan da ayrılarak başka bir kanala geçtim. Moda programı olsa gerek... Orada da başka türlü bir sinir harbiyle karşılaştım. Ağlamak- tan akan rimellerin ardında gencecik bir yüz ekranlarda. Başka hayalleri yokmuşçasına “tarzı” beğenilmemiş, elenerek yarışma dışı bırakılıyor, ona kahroluyor. Ardından haberleri açtım dünyada neler olup bitiyor görmek için... Bir karı-koca saç saça baş başa yerlerde yuvarlanıyorlar. “Emekli memurun karısına meydan dayağı çekmesinin sebebi az sonra” diyor spiker. Üstelik de ulusal ana haber bülteninde ilk haber olarak. Sanki ülkenin gündeminde başka haber yok. Epey bir dolaştım o kanal senin bu kanal benim. Ya 25 yıldır yurtdışında yaşamamın getirdiği farklı gözlem tarzıyla ya da gripte yükselen ateşimin etkisiyle garip hissettim kendimi bu sefer. Ülkemde yıllar geçtikçe odakla- nılan konulardaki garip değişikliğe ve halkımın fonda acıklı bir müzikle “haybeye” döktükleri gözyaşlarına üzüldüm. “Yaptığı programlarla milyonlar kazanırken bir toplumu umutsuzluk ve mutsuzluğa, daha da önemlisi gergin ve saldırgan bir formata yönlendirmenin sebebi ne olabilir?” diye düşündüm. Büyük yazarları- mızın duygu yüklü dramları dizileştirilirken orijinalinde olmayan ajite edici sahnelere ne diye yer verilmekte? En azından toplum psikolojisini dengeye getirmek için düşün- düren, eğiten, tartışılan, yol gösteren, yüreklere sevgi yükleyecek, insan- ların ekran başında tansiyonunu yükseltmeyecek, keyifli tek bir bilim programı neden yok, merak ettim. Yoksa talep mi yok? Yine yükselen ateşimin etkisiyle olsa gerek, hayal kurdum: Günlük bilimsel haber- lerin sunulduğu, gençlerle iç içe, şen şakrak bir program. İnsanların hayatı, yaşayan her canlıyı, dola- yısıyla sırf bu sistemin bir parçası olduğu için kendisini sev- meyi öğrenebildiği, arkadaş toplantılarına konuları taşıya- bileceği bir program. Mesela bu haftaki bilim haberlerinin başlıkları ne olabilirdi diye şöyle bir baktım: 1. Yıllardır almamız gereken D vitamini yanlış dozda öneriliyormuş. 2. İnsan dışkısında altın var. 3. Tek bir hapla daha zeki olunabilecek mi? 4. En son yapılan mutlu ülkeler sırala- masında kaçıncı sıradayız? 5. Eyvah! Antarktika’da buzulların erimesi hızlandı. Bu hızın bize etkileri ne olacak? 6. Mars’ta hayat varlığına bir kanıt daha... 7. Yıldızların kendilerine has sesleri var... Ve daha neler neler... Sağlık, teknoloji, yaşadığımız dünya, evren... Kimin ilgisini çekmez ki? ‘Beyaz cennet’e bahar karı ULUDAĞ’da sezo- nun kapanmasına gün- ler kala yağan son karla birlikte kar kalınlığı 1 metre 30 santimi aştı. Türkiye’nin kış turizmi ve kayak merkezi Ulu- dağ’da sezonun kapan- masına sayılı günler kala yağan kar, özel- likle günübirlik ziyaret- çileri mutlu etti. Bu yıl geçtiğimiz yıllara oranla daha çok kar yağan Uludağ’da hava sıcak- lığı en düşük 1, en yük- sek 5 derece olarak ölçüldü. Otellerde az sayıda tatilcinin bulun- duğu dikkat çekerken, pistlerin yaz öncesi en yüksek kar oranına ulaş- masıyla beraber çocuk- lar kızak, büyükler de kayak yaparak hafta sonunu değerlendirdi. Uludağ’da kar yağışı- nın salı gününe kadar aralıklarla sürmesinin beklendiği, ancak kar kalınlığının daha fazla yükselmesinin beklen- mediği belirtildi. n İsmet ACAR/BURSA CALIFORNIA ve Creighton Üniversitesi bilim insanlarının ortaklaşa gerçekleştirdiği araştırma sonucunda, yıllardır “oral olarak alınması gereken D vitamini dozu” diye ilan edilen mikta- rın yanlış olduğu, bu yanlışın yanlış istatiksel hesaplamalardan kaynaklandığı ilan edildi. Şimdiye kadar önerilen günlük doz 70 yaşına kadar 600 IU, 70 yaş son- rası ise 800 IU olarak biliniyordu. Tespit edilen doğru dozlar ise bu dozların çok çok üzerinde. Araş- tırmacı Dr. Robert Heaney, 13-15 yaştan itibaren her insanın sağlıklı bir kemik yapısı için günde orta- lama 10.000 IU D vitamini alması gerektiğini söylüyor. 2 yıllık bir doğrulama sürecinin ardından gündeme getirilen bu önemli buluş, geçen hafta ilan edildi. POZİTİF Deneyim Endeksi tam 143 ülke üzerinde gerçekleştirilmiş. Her ülkeden değişik eğitim ve kültürden bin kişiye şu sorular sorulmuş: 1 Şahsınıza bir vatandaş olarak saygı duyulduğuna inanıyor musunuz? 2 Son 3 gündür kendinizi nasıl hissediyorsunuz, günleriniz bol kahkahalı geçiyor mu? 3 Her gün bir şeyler öğrendiğinize inanıyor musunuz? 4 Gece yatıp rahat uyuyabiliyor musunuz? 5 Günlerinizde eğlenceli bir şeylere vakit ayırabiliyor musunuz? Bu sorulardan yola çıkarak ortaya çıkan mutluluk tablosu yukarıda. AMERİKALI jeolog Kathleen Smith, tuvalette sifonu çeke- rek gönderdiğimiz dışkılar- dan zengin olunabileceğini iddia ediyor. Önümüzdeki hafta Amerikalı Kimyagerler Sempoz- yumu’nda detayları açıklayacağını belirten Smith, basit yöntemlerle dışkıdan altın, vanadyum, gümüş ve bakır izole edilebileceğini, geri kalan maddenin de kozmetik ve temizlik ürünlerinde kullanı- labileceğini söyledi. ALTIN DEĞERINDE DIŞKILAR İhtiyacımız olan D vitamini dozu yeniden ayarlandı DÜNYANIN EN MUTLU ÜLKESI

Transcript of Televizyon programlarımızla tanıştım...

Page 1: Televizyon programlarımızla tanıştım cennet’eim.haberturk.com/images/others/2015/05/08/htgzt_20150330_19.pdf · çileri mutlu etti. Bu yıl geçtiğimiz yıllara oranla daha

2ÇEVREBERATI’NA

SAHiPTEK SAYFA

2ÇEVREBERATI’NA

SAHiPTEK SAYFA

ÇEVREBERATI’NA

SAHiPTEK SAYFA

ÇEVREBERATI’NA

SAHiPTEK SAYFA

1930 Mart 2015 PAZARTESİEditör: Hüseyin GÜNDOĞDU

Perulu ‘Paddington’ı

kurtardılar

İngiliz Daily Mail Gazetesi okurları, Peru’daki sirkte kötü muamele gören Cho-lita adındaki ayıyı kurtarmak için 30 bin sterlin topladı. Bu parayla, çizgi film karakteri

“Paddington”a benzetilen ayı, ABD’de bir vahşi hayvan bakım merkezine taşınacak. Sirkte dövülen Cholita’nın dişleri kırılmış, stres nede-niyle tüyleri dökülmüştü.

Televizyon programlarımızla tanıştımGRİP oldum. Yüksek ateşle

yatmak zorunda kalınca başımın ağrımadığı dakikalarda vakit geçir-mek için televizyon kumandası elimde kanalları değiştirip durdum. Daha önce hiç görmediğim Türk dizi filmlerine gözüm takıldı. Önceki dizilerde ne olup bittiğini bilmeyince konu takibi olamıyor elbette. Lakin dikkatimi çeken tek ortak nokta oynanan rollerde hemen herkes mutsuz, herkes gergin... Yüzlerde patlayan tokatlar, gözü dönmüş eli silahlı adamlar, bol bol gözyaşı, afralı, tafralı âşıklar, anne döven evlatlar, aldatmalar, kapıları vurup çıkmalar... Acaba genelde insanların hayatları normalde böyle vurmalı kırmalı da gerçekçi olmak için mi yapımcılar temaları böyle seçiyor, yoksa insanlarımız gepger-gin filmler seyretmekten zevk alıyor da nabza göre şerbet mi verili-yor anlayamadım. Sonra başka bir kanala geçtim. Evlendirme programıymış. Eş aramak keyifli bir olay diye düşünürken fark ettim ki çoğu katılımcı gene “keman teli” gibi. Hakaretler, garip beklentiler, küsmeler, sözlü iğnelemeler, 15 saniyede sevmeler, 2 dakikada nefret etmeler... İnsanların ekranlara kilitlendiği bu programdan da ayrılarak başka bir kanala geçtim. Moda programı olsa gerek... Orada da başka türlü bir sinir harbiyle karşılaştım. Ağlamak-tan akan rimellerin ardında gencecik bir yüz ekranlarda. Başka hayalleri yokmuşçasına “tarzı” beğenilmemiş, elenerek yarışma dışı bırakılıyor, ona kahroluyor. Ardından haberleri açtım dünyada neler olup bitiyor

görmek için... Bir karı-koca saç saça baş başa yerlerde yuvarlanıyorlar. “Emekli memurun karısına meydan dayağı çekmesinin sebebi az sonra” diyor spiker. Üstelik de ulusal ana haber bülteninde ilk haber olarak. Sanki ülkenin gündeminde başka haber yok. Epey bir dolaştım o kanal senin bu kanal benim. Ya 25 yıldır yurtdışında yaşamamın getirdiği farklı gözlem tarzıyla ya da gripte yükselen ateşimin etkisiyle garip hissettim kendimi bu sefer.

Ülkemde yıllar geçtikçe odakla-nılan konulardaki garip değişikliğe ve halkımın fonda acıklı bir müzikle “haybeye” döktükleri gözyaşlarına üzüldüm. “Yaptığı programlarla milyonlar kazanırken bir toplumu umutsuzluk ve mutsuzluğa, daha da

önemlisi gergin ve saldırgan bir formata yönlendirmenin sebebi ne olabilir?” diye düşündüm. Büyük yazarları-mızın duygu yüklü dramları dizileştirilirken orijinalinde olmayan ajite edici sahnelere ne diye yer verilmekte? En azından toplum psikolojisini dengeye getirmek için düşün-

düren, eğiten, tartışılan, yol gösteren, yüreklere sevgi yükleyecek, insan-ların ekran başında tansiyonunu yükseltmeyecek, keyifli tek bir bilim programı neden yok, merak ettim. Yoksa talep mi yok? Yine yükselen ateşimin etkisiyle olsa gerek, hayal kurdum: Günlük bilimsel haber-lerin sunulduğu, gençlerle iç içe, şen şakrak bir program. İnsanların hayatı, yaşayan her canlıyı, dola-yısıyla sırf bu sistemin bir parçası

olduğu için kendisini sev-meyi öğrenebildiği, arkadaş toplantılarına konuları taşıya-bileceği bir program. Mesela bu haftaki bilim haberlerinin başlıkları ne olabilirdi diye şöyle bir baktım: 1. Yıllardır almamız gereken D vitamini yanlış dozda öneriliyormuş. 2. İnsan dışkısında altın var. 3. Tek bir hapla daha zeki olunabilecek mi? 4. En son yapılan mutlu ülkeler sırala-

masında kaçıncı sıradayız? 5. Eyvah! Antarktika’da buzulların erimesi hızlandı. Bu hızın bize etkileri ne olacak? 6. Mars’ta hayat varlığına bir kanıt daha... 7. Yıldızların kendilerine has sesleri var... Ve daha neler neler...

Sağlık, teknoloji, yaşadığımız dünya, evren... Kimin ilgisini çekmez ki?

‘Beyaz cennet’e bahar karı

ULUDAĞ’da sezo-nun kapanmasına gün-ler kala yağan son karla birlikte kar kalınlığı 1 metre 30 santimi aştı. Türkiye’nin kış turizmi ve kayak merkezi Ulu-dağ’da sezonun kapan-masına sayılı günler kala yağan kar, özel-likle günübirlik ziyaret-çileri mutlu etti. Bu yıl geçtiğimiz yıllara oranla daha çok kar yağan Uludağ’da hava sıcak-lığı en düşük 1, en yük-sek 5 derece olarak ölçüldü. Otellerde az sayıda tatilcinin bulun-duğu dikkat çekerken, pistlerin yaz öncesi en yüksek kar oranına ulaş-masıyla beraber çocuk-lar kızak, büyükler de kayak yaparak hafta sonunu değerlendirdi. Uludağ’da kar yağışı-nın salı gününe kadar aralıklarla sürmesinin beklendiği, ancak kar kalınlığının daha fazla yükselmesinin beklen-mediği belirtildi. n İsmet ACAR/BURSA

CALIFORNIA ve Creighton Üniversitesi bilim insanlarının ortaklaşa gerçekleştirdiği araştırma sonucunda, yıllardır “oral olarak alınması gereken D vitamini dozu” diye ilan edilen mikta-rın yanlış olduğu, bu yanlışın yanlış istatiksel hesaplamalardan kaynaklandığı ilan edildi. Şimdiye kadar önerilen günlük doz 70 yaşına kadar 600 IU, 70 yaş son-

rası ise 800 IU olarak biliniyordu. Tespit edilen doğru dozlar ise bu dozların çok çok üzerinde. Araş-tırmacı Dr. Robert Heaney, 13-15 yaştan itibaren her insanın sağlıklı bir kemik yapısı için günde orta-lama 10.000 IU D vitamini alması gerektiğini söylüyor. 2 yıllık bir doğrulama sürecinin ardından gündeme getirilen bu önemli buluş, geçen hafta ilan edildi.

POZİTİF Deneyim Endeksi tam 143 ülke üzerinde gerçekleştirilmiş. Her ülkeden değişik eğitim ve kültürden bin kişiye şu sorular sorulmuş:

1 Şahsınıza bir vatandaş olarak saygı duyulduğuna

inanıyor musunuz?

2 Son 3 gündür kendinizi nasıl hissediyorsunuz, günleriniz bol

kahkahalı geçiyor mu?

3 Her gün bir şeyler öğrendiğinize

inanıyor musunuz?

4 Gece yatıp rahat

uyuyabiliyor musunuz?

5 Günlerinizde eğlenceli

bir şeylere vakit ayırabiliyor musunuz? Bu sorulardan

yola çıkarak ortaya çıkan mutluluk tablosu yukarıda.

AMERİKALI jeolog Kathleen Smith, tuvalette sifonu çeke-

rek gönderdiğimiz dışkılar-dan zengin olunabileceğini

iddia ediyor. Önümüzdeki hafta Amerikalı Kimyagerler Sempoz-yumu’nda detayları açıklayacağını belirten Smith, basit yöntemlerle dışkıdan altın, vanadyum, gümüş ve bakır izole edilebileceğini, geri

kalan maddenin de kozmetik ve temizlik ürünlerinde kullanı-

labileceğini söyledi.

ALTIN DEĞERINDE DIŞKILAR

İhtiyacımız olan D vitamini dozu yeniden ayarlandı

DÜNYANIN EN MUTLU ÜLKESI