T.C ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ...
Transcript of T.C ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ...
T.C ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI
Yüksek Lisans Tezi
BÜYÜME VE VERİMLİLİK: TÜRKİYE ÖRNEĞİ (1968-2006)
Tezcan Abasız
Zonguldak 2006
T.C ZONGULDAK KARAELMAS ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI
Yüksek Lisans Tezi
BÜYÜME VE VERİMLİLİK: TÜRKİYE ÖRNEĞİ (1968-2006)
Hazırlayan Tezcan Abasız
Tez Danışmanı Doç. Dr. Hasan Vergil
Zonguldak 2006
ÖZET
Kurum : Z.K.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı
Tez Başlığı : Büyüme ve Verimlilik: Türkiye Örneği (1968-2006)
Tez Yazarı : Tezcan Abasız
Tez Danışmanı : Doç. Dr. Hasan Vergil
Tez Türü, Yılı : Yüksek Lisans Tezi, 2006
Sayfa Adedi : 100
Büyüme ve verimlilik ilişkisinin incelenmesine yönelik yapılan çalışmalar iktisat
literatüründe büyük bir geçmişe sahip olmasına rağmen konuyla ilgili daha modern
yaklaşımlar Solow Büyüme Modeli ile yeni ve farklı bir boyut kazanarak gündeme gelmiştir.
Böylece tarihsel süreçte geliştirilen teknik analizlerin yardımı sonucu verimlilik olgusunun
büyüme üzerinde etkilerinin sınanması ve büyümenin kaynaklarının ayrıştırılmasına yönelik
çalışmalar hız kazanmıştır.
Tarihsel açıdan verimlilik ya da Toplam Faktör Verimlilik (TFV) kavramlarının ortaya
çıkışı ve bu süreçle ilgili teorilerin ağırlıklı olarak içsel büyüme çerçevesinde anlatıldığı bu
çalışmada 1968-2004 dönemleri yıllık verileri kullanılarak Türkiye için Toplam Faktör
Verimliliğinin tahmini ve TFV’nin büyüme üzerine etkisi analiz edilmiştir. TFV’nin tahmini
için üç ayrı model En Küçük Kareler yöntemi kullanılarak tahmin edilmiştir. Tahmin edilen
büyüme oranları arasındaki yüksek korelasyon ilişkisinin varlığı kullanılan yöntemlerin
tutarlı olduklarını göstermektedir. Elde edilen TFV düzeyleriyle Türkiye’de TFV’nin
büyüme üzerinde etkilerini tespit etmek için regresyon tahmin yöntemi ve büyümenin
kaynaklarına ayrıştırılması yöntemini içeren ekonometrik bir analiz yapılmıştır. Diğer
çalışmalardan farklı olarak talepteki dalgalanmaların ve durağan durumdaki bir ekonominin
göz önüne alındığı bu çalışmada, TFV düzeyinin büyüme üzerinde pozitif yönde etki ettiği
sonucuna ulaşılmıştır. Ortalama olarak, ekonomik büyümenin %30’luk bir bölümünün TFV
artışlarından kaynaklandığı çalışmada yer alan diğer bulgular arasındadır. Ayrıca, farklı
modellerden elde edilen hesaplamalara göre büyümenin diğer üretim faktörlerine göre daha
çok fiziki sermaye birikiminden kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ekonomik Büyüme, Toplam Faktör Verimliliği, Büyümenin Kaynakları, Türkiye
ABSTRACT
Institution : ZKU Institute of Social Sciences, Department of Economics
Title : Growth and Productivity: The Case of Turkey (1968-2006)
Author : Tezcan Abasız
Adviser : Associate Prof. Dr. Hasan Vergil
Type of Thesis, Year : MSc. Thesis, 2006
Page Number : 100
Although the studies about growth and productivity relationship has an old history in
the economy literature, modern approaches on this topic has came to an agenda in a new and
different dimension with Solow Growth Model. Consequently, many studies have been done
on the testing the effects of productivity on growth by the assistance of technical analyses
that was developed in the historical process.
In this study, first, the rise of the productivity (or total factor productivity-TFP)
concept and theories related to this topic have been historically explained. Then, total factor
productivity and the effects of total factor productivity on economic growth have been
estimated for Turkey using the data for the years between 1968-2004. TFP levels obtained
with three different models using the Least Squares Error method. High correlations between
estimated economic growth rates indicate that the estimations are consistent estimations. In
order to determine the efftects of TFP on growth using the estimated TFP levels, two
approaches, namely, he regression approach and the decomposition of sources of growth
approach, have been employed. Apart from the other studies, considering volatilities in
demand and stable economy, it is obtained that TFP levels has positive effects on economic
growth. It is found that, as an average, 30% of the economic growth is due to the TFP
increases. In addition, the calculations from different models show that economic growth
arises mostly because of the physical capital accumulation rather than other production
factors.
Keywords: Economic Growth, Productivity, Total Factor Productivity, Sources of Growth, Turkey.
iii
ÖNSÖZ
Rekabetin giderek önem kazandığı günümüzde ülkeler arasındaki büyüme
farklılıklarının açıklanabilmesi iktisat literatüründe önemli bir konu haline gelmiştir.
Bu anlamda, Toplam Faktör Verimlilik (TFV) kavramı ve bileşenleri; büyüme
farklılıklarının ortaya çıkış nedenlerinin, ayrıca büyümenin kaynaklarını ayrıştırma
sürecinde büyümenin itici gücü olarak hangi üretim faktörünün daha etkin olarak
üretimde kullanıldığının belirlenebilmesi açısından oldukça önemli bir kavram
olmaktadır. Bu sebeple, tezin ele alınış amacı temel olarak Türkiye’de TFV’nin
büyüme üzerindeki olası etkilerini açıklayabilmek ve üretim faktörlerinin büyüme
oranları içindeki yüzdelik paylarını belirleyebilmektedir.
Bu çalışmada Türkiye için TFV’nin büyüme üzerindeki etkisini incelemek için
TFV tahminleri yapılarak hem regresyon yöntemi hem de büyümenin ayrıştırılması
yöntemi kullanılarak TFV’nin büyüme üzerine etkisi analiz edilmiştir. Tüm
yöntemlerde TFV’nin büyüme üzerine pozitif yönde etki ettiği bulunmuştur.
Çalışmanın çok kısa bir süre içinde hazırlanmasına yardımcı olan, yüksek
lisans eğitimim ve tez çalışma süreci boyunca benden hiçbir zaman desteğini
esirgemeyen, bana katlanan, bana her konuda yardımcı olan ve kendisinden çok şey
öğrenmeyi umut ettiğim çok değerli hocam ve tez danışmanım Sayın Doç. Dr. Hasan
VERGİL’e, hiçbir zaman benden maddi ve manevi desteğini esirgemeyen,
eleştirileriyle çalışmaya değer katan ve kendilerinden çok şey öğreneceğim
hocalarım Sayın Yrd. Doç. Dr. Şevket TÜYLÜOĞLU ve Sayın Yrd. Doç. Dr.
Ramazan AKSOY’a, tezin yazım aşamasında neler yapabileceği konusunda
fikirleriyle yol gösterici olan çok değerli hocam Sayın Doç. Dr. Salih BARIŞIK’a ve
çalışmalarını benimle paylaşarak Milli Prodüktivite Merkezi’nin sağladığı tüm
imkanlardan yararlanmama olanak sağlayan Sayın Dr. Halit SUİÇMEZ hocama
teşekkürü bir borç bilirim.
iv
İÇİNDEKİLER
ÖZET ...................................................................................................................................... ii
ABSTRACT........................................................................................................................... iii
ÖNSÖZ .................................................................................................................................. iv
İÇİNDEKİLER ...................................................................................................................... v
ŞEKİLLER LİSTESİ.......................................................................................................... viii
GRAFİKLER LİSTESİ........................................................................................................ ix
KISALTMALAR LİSTESİ ................................................................................................... x
GİRİŞ ...................................................................................................................................... 1
1. VERİMLİLİK VE VERİMLİLİK ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ ...................................... 3 1.1. Verimlilik Kavramı ........................................................................................... 3
1.1.1. Fiziksel Verimlilik (Mühendislik Verimliliği)........................................... 6 1.1.2. Ekonomik Verimlilik (Parasal Verimlilik) ................................................ 7
1.2. Verimliliğin İktisadi Büyümedeki Önemi......................................................... 9
1.3. Verimliliği Etkileyen İktisadi Faktörler ve Verimliliğin Sosyal, Kültürel, Ahlaki ve İktisadi Etkileri ...................................................................................... 11
1.4. Verimliliği Ölçme Yöntemleri ........................................................................ 17 1.4.1. Kısmi Verimlilik ...................................................................................... 20 1.4.2. Toplam Faktör Verimliliği ....................................................................... 23 1.4.3. Üretim Fonksiyonları Yoluyla Verimliliğin Ölçümü............................... 25
2. BÜYÜME VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ........................................................................ 28 2.1. Solow Öncesi Büyüme Modellerinde Büyüme ve Verimlilik İlişkileri.......... 29
2.2. Solow Büyüme Modeli ve Verimlilik ............................................................. 32
2.3. İçsel Büyüme ve Verimlilik ............................................................................ 36 2.3.1. Beşeri Sermaye ve Verimlilik .................................................................. 38 2.3.2. Mankiw, Romer, Weil Modeli ve Verimlilik........................................... 40 2.3.3. Teknoloji ve Verimlilik............................................................................ 42 2.3.4. Bilgi Üretimi, Dışsallıklar, Yayılma Etkisi ve Verimlilik ....................... 44 2.3.5. Dış Ticaret ve Verimlilik ......................................................................... 46 2.3.6. Kamu Politikası ve Verimlilik ................................................................. 48 2.3.7. AR-GE Modeli ve Verimlilik .................................................................. 52
2.4. Büyüme ve Verimlilik Üzerine Yapılan Ampirik Çalışmalar......................... 53
v
2.4.1. Türkiye Üzerine Yapılan Yabancı Literatürdeki Çalışmalar ................... 53 2.4.2. Türkiye Üzerine Yapılan Yerli Literatürdeki Çalışmalar ........................ 58
3. TOPLAM FAKTÖR VERİMLİLİĞİNİN BÜYÜME ÜZERİNE ETKİSİ: AMPİRİK ANALİZ................................................................................................................................ 63
3.1. Toplam Faktör Verimliliği Tahmininde Kullanılacak Modeller..................... 63
3.2. Toplam Faktör Verimliliğinin Büyüme Üzerine Etkilerinin İncelendiği Modeller ................................................................................................................. 66
3.2.1. Ekonometrik Yöntem-Regresyon Tahmini .............................................. 66 3.2.2. Büyümenin Kaynakları Yöntemi ............................................................. 67
3.3. Veri Setinin Tanıtılması .................................................................................. 68
3.4. Toplam Faktör Verimliliğinin Elde Edilmesi İçin Model 1’in Tahmini......... 70 3.4.1. Durağanlığın Sınanması ve Diğer Testlerin Uygulanması ...................... 70 3.4.2. Toplam Faktör Verimliliğinin Elde Edilmesi İçin Birinci Modelin Tahmin Sonuçları ............................................................................................................ 73
3.5. Toplam Faktör Verimliliğinin Elde Edilmesi İçin Model 2’nin Tahmini....... 76 3.5.1. Durağanlığın Sınanması ........................................................................... 76 3.5.2. Toplam Faktör Verimliliğinin Elde Edilmesi İçin İkinci Modelin Tahmin Sonuçları ............................................................................................................ 77
3.6. Mankiw, Romer, Weil Modelinin Tahmini-Model 3...................................... 80 3.6.1. Model 3 İçin Durağanlığın Sınanması ..................................................... 80 3.6.2. Model 3’ün Tahmin Sonuçları ................................................................. 81
3.7. Toplam Faktör Verimliliğinin Büyüme Üzerine Etkilerinin Tahmini ............ 84 3.7.1. Regresyon Tahmini Yöntemi ................................................................... 84 3.7.2. Büyümenin Kaynaklarına Ayrıştırılması Yöntemi .................................. 88
SONUÇ ................................................................................................................................. 90
KAYNAKÇA........................................................................................................................ 94
vi
TABLOLAR LİSTESİ
Sayfa
Tablo 2.1: Türk İmalat Sanayi Sektörü Üzerine Yapılan Diğer Çalışmalar ... 62
Tablo 3.1: Değişkenlerin Tanımlanması …………………………………… 69
Tablo 3.2: ADF Birim Kök Test Sonuçları ………………………………… 73
Tablo 3.3: Engle-Granger Artıklarına Dayalı Eş-Bütünleşme Analizi ……... 74
Tablo 3.4: Model 1’in Tahmin Sonuçları ……………………………...…… 75
Tablo 3.5: Model 2 İçin Birim Kök Sınaması ……………………………… 77
Tablo 3.6: Model 2 İçin Hata Terimlerinin Seviyede Durağanlılığı ……….. 77
Tablo 3.7: Model 2 İçin EKK Tahmini …………………………………….. 78
Tablo 3.8: Model 3 İçin Birim Kök Sınaması (MRW Modeli) …………….. 81
Tablo 3.9: Model 3 İçin Hata Terimlerinin Seviyede Durağanlılığı ……….. 81
Tablo 3.10: MRW Modelinin Tahmini (Model 3, 1968-2006 Dönemi) …….. 82
Tablo 3.11: Büyüme Oranları Arasındaki Korelasyon Matrisi (1968-2004) ... 84
Tablo 3.12: Büyüme ve Verimlilik Denklemine Ait Değişkenlerin Durağanlılığı ……………………………………………………. 86
Tablo 3.13: Büyüme ve Verimlilik İçin Ko-entegrasyon Sonuçları …………. 87
Tablo 3.14: Büyüme ve Verimlilik Denkleminin Tahmini (1968-2004 Dönemi) ………………………………………………………… 88
Tablo 3.15: Faktörlerin Büyümeye Katkıları ………………………………... 90
vii
ŞEKİLLER LİSTESİ
Sayfa
Şekil 1.1: Verimlilik Tuzağı ………………………………………………….. 13
Şekil 1.2: Teknolojik Gelişme ve Verimlilik ……………...…………………. 14
Şekil 1.3: Verimliliğin Ölçülmesine Dair Yaklaşımlar ………………………. 17
Şekil 1.4: Çıktıdaki Değişimin Kaynaklarına Ayrıştırılması ………………… 19
viii
GRAFİKLER LİSTESİ
Sayfa
Grafik 3.1: 1968-2006 Dönemi Büyüme ve TFV Düzeyi ……………………... 76
Grafik 3.2: 1968-2006 Dönemi TFV Düzeyinin Seyri ………………………… 79
Grafik 3.3: MRW Modelinde TFV Düzeyindeki Gelişme …………………….. 83
ix
KISALTMALAR LİSTESİ
ADF : (Augmented Dickey-Fuller) Genişletilmiş Dickey-Fuller Testi
AIC : (Akaike Information Criterion) Akaike Bilgi Kriteri
AR-GE : Araştırma Geliştirme
CES : Sabit Esnekli Üretim Fonksiyonu (Constant Elasticity of
Substitution)
Çev. : Çeviren
DİE : Devlet İstatistik Enstitüsü
DPT : Devlet Planlama Teşkilatı
EKK : En Küçük Kareler
GSYİH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
IFS : Uluslararası Finansal İstatistikleri (International Financial
Statistic)
IMF : Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund)
L : Logaritma
MPM : Milli Prodüktivite Merkezi
MRW : Mankiw Romer Weil
NICs : Sanayileşmekte Olan Ülkeler (New Industrialized Countries)
NIEs : Yeni Sanayileşen Ülkeler (New Industrialized Economies)
No. : Numara
OECD : Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organization for
Economic Coperation and Development)
PWT : Penn World Tables
R : Reel
SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü
TFV : Toplam Faktör Verimliliği
TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu
WDI : Dünya Kalkınma Göstergeleri (World Development Indicators)
x
GİRİŞ
Tanımından ölçülmesine kadar birçok sorunu içinde barındıran verimlilik
kavramı, ülkelerin büyüme-kalkınma çabalarının değerlendirilmesinde temel bir
göstergedir. Refah düzeyini artırmak isteyen ülkelerin sahip oldukları kaynakları
doğru amaçlarla, doğru biçimde kullanabilme olanaklarını araştırma sorunu bu
ülkelerin sürdürmeye çalıştıkları büyüme çabalarının ortak yanıdır. Bu büyüme
çabasında ekonomilerde nüfusun yanı sıra gelir artışı ile birlikte tüketimin
çeşitlenerek artması bir yandan yeni kaynakların aranmasını zorunlu kılarken diğer
yandan da mevcut kaynakların en etkin şekilde kullanılması sorununu gündeme
getirmiştir.
Toplumların ihtiyaçlarının sonsuz, kaynaklarının kıt olması nedeniyle; yüksek
refah düzeyine ulaşmak ve bunu sürekli hale getirmek isteyen ülkeler için verimlilik
olgusu önemli bir kavram olmaktadır. Günümüz gelişmiş ülkelerini bulundukları
yüksek refah düzeyine taşıyan temel etken, bu ülkelerdeki verimlilik tekniklerinin
geliştirilmesi ve bunların yaygınlaştırılması bilincinin var olması yatmaktadır. Bu
anlamda verimlilik düzeyinin büyümenin itici gücünü oluşturması, büyüme ve
verimlilik ilişkisinin önemini ortaya koymaktadır.
Türkiye’ de büyüme ve verimlilik ile ilgili çalışmalar sayıca kısıtlı olmasına
karşın son yıllarda verimlilik olgusu ve öneminin daha sık bir biçimde vurgulanmaya
başladığı gözlenmektedir. Genelde büyüme ve verimlilik üzerine yapılan çalışmalar
firma ya da sektörel bazda olduğundan ekonominin tümü için yapılan çalışmalar
sınırlı sayıda ve genellikle daha önceki dönemler için yapılmıştır. Makro anlamda
verimlilik ölçümünün yapıldığı bu çalışmada TFV’nin büyümeye ne şekilde katkı
sağladığı araştırılmıştır. Makro analiz kapsamında yapılan TFV analizleri büyümeye
katkı sağlayan faktörlerin belirlenmesinde ve politika çıkarsamalarında yol
göstericidir. Bu çalışmada ayrıca, diğerlerinden farklı olarak talepte meydana gelen
dalgalanmaların kapasite kullanım oranlarında ya da TFV üzerinde meydana
getireceği olumsuzluklar kukla değişken yardımıyla ortadan kaldırılmıştır. 1968-
2006 dönemi Türkiye’ de verimlilik düzeyinin farklı modellerle tahmin edilmesi ve
2
elde edilen verimlilik düzeylerinin büyüme üzerinde etkilerinin ilgili değişkenlerle
birlikte 1968-2004 dönemi için sınanması bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır.
Çalışmanın birinci bölümünde verimlilik ölçüm yöntemleri mikro ve makro
bazda anlatılmaktadır. Ayrıca bu bölümde ek olarak verimlilik kavramının önemine,
verimliliği etkileyen faktörlere ve verimliliğin etkilendiği etmenlere ve alternatif
ölçüm yöntemlerine de yer verilmiştir.
İkinci bölümde verimlilik kavramının tarihsel süreçte ele alınışı ve büyüme
teorileri çerçevesinde kavramın hangi olgularla ilişkili olduğu ağırlıklı olarak içsel
büyüme modelleri çerçevesinde sözel ve matematiksel formda açıklanmaktadır.
Büyüme ve verimlilik ilişkisi, sözü edilen formlarda açıklanarak iki değişken
arasında var olan ilişkiler bu bölümde ortaya konulmaktadır.
Çalışmanın son bölümünde ise yıllık gayri safi yurtiçi hasıla, sabit sermaye ve
beşeri sermaye stoku, kukla ve istihdam değişkenlerinden oluşan üç farklı model
sabit getiri varsayımı altında Cobb-Douglass üretim fonksiyonu kullanılarak EKK
(En Küçük Kareler) yöntemi ile tahmin edilmiştir. 1968-2006 dönemi Türkiye’ de
EKK yöntemi ile tahmin edilen modellerden elde edilen verimlilik (Toplam Faktör
Verimliliği) düzeyleri 1968-2004 dönemi için gayri safi yurtiçi hasıla, ihracat, ithalat,
özel kesim sabit sermaye yatırımları ve kukla değişkenlerinden oluşan modellerde
büyüme üzerine etkisi araştırılmış, tüm modellerde TFV düzeyinin büyümeyi olumlu
yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç bölümünde ise çalışmanın genel bir değerlendirmesi yapılmış,
büyümenin Türkiye’ de TFV artışlarına dayandırılması için gerekli öneriler
sunulmuştur.
1. VERİMLİLİK VE VERİMLİLİK ÖLÇÜM YÖNTEMLERİ
Ekonomi sisteminin içerisinde var olan kıt kaynakların sayısız ihtiyaçları
karşılamak için gerekli mal ve hizmetleri üretmesi konusunda karşılaşmış olduğu
sınırsız problemler mevcuttur. İhtiyaçların sonsuz ve kaynakların kıt olduğu bir
sistem içinde üretim girdilerinin etkin ve verimli kullanılarak yüksek refah düzeyine
ulaşılması ve bu noktada gelir artışlarının dolayısıyla büyümenin sürekli kılınması
önemli olmaktadır. Kıt kaynaklarını herhangi bir nedenle verimli alanlara
yöneltemeyen, (etkin biçimde kullanamayan) ülkeler uluslararası büyüme yarışında
geri kalmakta ve diğer ülkelerle arasındaki refah farkı zamana bağlı olarak
artmaktadır. Dolayısıyla kaynakların zaman içinde ve diğer ekonomilere kıyasla
verimli kullanılması ve bu verimliliğin sürekli artışlar göstermesi bir ekonomi
açısından kaçınılmaz olacaktır. Bu anlamda verimlilik, verimlilik ölçüm yöntemleri
ve dolayısıyla verimlilik-büyüme ikilisinin önemi gerek dünyada gerekse literatürde
büyük önem ve pay kazanmaktadır.
1.1. Verimlilik Kavramı
Verimlilik kavramı özünde üretim teorisine ve onun temelini oluşturan üretim
fonksiyonuna dayanmaktadır. Bu bağlamda en geniş anlamıyla verimlilik üretilen
mal ve hizmet toplamı ile bu üretimde kullanılan faktör toplamı arasındaki oran
olarak tanımlanabilir (Oyeranti, 2000:3). Diğer bir tanımlamaya göre verimlilik;
üretim sürecindeki girdilerin bu sürecin sonucunda yaratılan çıktı veya çıktılara
katkısını tanımlar (Köse, 1992:3).
Toplam Çıktı Verimlilik = Ağırlıklandırılmış Girdi
>1 (1.1)
Bu oran en az girdi bileşiminde maksimum çıktının ne olacağını gösterir.
Burada verimlilik oranının yükseltilebilmesi için iki alternatif vardır. Birincisi eldeki
girdi kalemleri veri alınarak (yani paydadaki değerler sabit kabul edilerek) en yüksek
çıktı miktarına ulaşılmasıdır. İkincisi ise belli bir çıktı miktarı veri alınarak (yani
paydaki değerler sabit kabul edilerek) en az girdi miktarı ile gerçekleştirilebilecek
üretim düzeyidir.
4
Yukarıdaki verimlilik tanımıyla belirtilen 1.1 nolu eşitlikteki verimlilik
katsayısı oldukça kolay saptanabilecek bir değişken olduğu izlenimini vermektedir.
Ancak, belli bir zaman noktasına ait tek başına bir verimlilik katsayısı bir şey ifade
etmez. Verimlilik katsayısının bir anlam ifade edebilmesi için farklı zaman
noktalarında aynı işlemin yapılması ve elde edilen sonuçların karşılaştırılması
gerekmektedir. Verimlilik analizleri, verimlilik katsayısının zaman içindeki
değişmeleri izlenerek yapılır. Bu analiz çerçevesinde, daha önce sabit bir girdi
bileşimiyle üretim sürecinde ortaya çıkan aynı miktar ve nitelikteki mal ve hizmet
bugün, öncekine kıyasla aynı girdi miktarı ile daha fazla mal ve hizmet üretebiliyorsa
verimlilik artmış denilmektedir. Aynı şekilde öncekine eşit üretimi bugün daha az
girdi kullanarak yapılabilirse verimlilik artmış demektir. Tersine sonuçlar ise
verimlilik düzeyinin düştüğüne işaret edecektir. Genel bir tanım çerçevesinde
verimlilik tanımının böylesine basitlik içermesine karşın aslında çok karmaşık bir
kavramdır. Tanımından ölçülmesine kadar hem teoride hem de pratikte çok önemli
güçlükler yaratmaktadır. Özellikle verimlilik oranlarının dinamik bir analizle zaman
içinde değişmesi, azalış ve artış nedenleri ve sonuçlarının farklı açılardan
yorumlanabilmesi birçok karmaşıklığa yol açabilmektedir (Olaoye, 1985:323).
Verimlilik kavramının çok sayıda değişkenle anlam bakımından ilişkili olması
kavramın mikro mu yoksa makro düzeyde mi ifade edilmesine göre değişmektedir.
Öncelikle; mikro anlamda, verimlilik kavramı ile ilgili bazı terminolojilere yer
vermekte yarar vardır.
• Verimlilikle ilgili anlam bakımından birbiriyle yakın olan kavramlardan bir
tanesi verimdir. Verim, işleri doğru bir biçimde yapmaktır ve girdilerden
yararlanma derecesini göstermektedir (Akal, 1992:20). Yanlış işleri doğru
biçimde yapmak faaliyetinde de yüksek verim vardır. Ancak verimlilik düşüktür.
Üretimde, hizmette veya yaşamın herhangi bir başka faaliyetinde verimlilikten
söz edebilmek için doğru seçilmiş işlerin doğru biçimde yapılması zorunludur.
Kısacası verim çoğu kez üretim süreci sonunda elde edilen çıktının miktar olarak
büyüklüğü ile anlaşılmaktadır.
5
• Verimliliği işletme düzeyinde algılayanlar genellikle karlılık (rantabilite) ile
verimliliği birbirine karıştırmaktadırlar. Kar ve verimlilik aynı anlama
gelmemekle beraber aralarında yakın ilişki olan kavramlardır. Karlılığın yüksek
olması için bir taraftan üretim maliyeti ve sermaye maliyetinin düşük tutulmasına
çalışılmalı diğer taraftan da üretim miktarının ve fiyatının yüksek düzeyde olması
sağlanmalıdır. İşletmenin verimliliği düşük olsa da karlılığı yüksek olabilir.
Karlılık, faaliyetin parasal yönüyle ilgilidir. Verimlilik ise faaliyetin üretim
yönüyle ilgili olduğundan karlılığın yüksek oluşu verimlilik hakkında tam olarak
bilgi vermeyebilir (Eren, 1987:79-80).
• Anlamları verimlilikle birbirine yakın olduğu için kavram kargaşasına yol açan
başka bir kavram da etkinliktir. Etkinlik kavram olarak iktisadi sistem içindeki
üretilen nihai mal ve hizmetlerin mümkün olan ekonomik, teknolojik, sosyal vb.
bütün yollardan en yüksek düzeye çıkarılması ya da amaçların gerçekleştirebilme
derecesidir (Tokat, 1995:138). Dolayısıyla mal ve hizmetlerin ekonomik ve
teknolojik yollardan en yüksek düzeye çıkarılması etkinliği artırdığı kadar
verimliliği de arttırır. Ancak çıktıların para birimi cinsinden ölçülemediği
durumlarda faaliyetlerin değerlendirilmesinde daha geniş kapsamlı olan etkinlik
bir ölçü olarak verimlilik kavramının yerine kullanılabilir.
• Verimlilikle ilgili anlam bakımından, bu kavrama yakın olan bir başka bir
kavram rasyonelliktir. Akla uygunluk anlamında kullanılan bu kavram
verimlilikle ilişkilendirilebilir. Rasyonellik, belirli koşullar altında verilen
amaçları en iyi şekilde gerçekleştirmeye olanak sağlayan bir davranış biçimi
olarak tanımlanabilir. Böyle bir tutum ya da yapılan bir tercih verilen amaç
mümkün olan en yüksek düzeyde gerçekleştirebildiği oranda rasyoneldir. Bu
durumda rasyonellik ve etkinlik aynı anlamı taşımaktadır. Ekonomide rasyonellik
genel olarak minimum maliyetle belirli bir sonuca ulaşmak ya da belirli
kaynaklarla, mümkün olan en. yüksek düzeyde ürün elde etmek anlamına
gelmektedir (Külünk, 1976:183).
6
• Verimlilikle ilgili mikro düzeyde yapılan analizler genelde işletmelerin randıman
hesaplamalarında kullanılmaktadır. Bunlar fiziksel verimlilik (mühendislik
verimliliği) ve ekonomik verimliliktir (parasal verimlilik).
1.1.1. Fiziksel Verimlilik (Mühendislik Verimliliği)
Verimlilik oranını oluşturan girdi ve çıktı faktörlerinin homojenlik derecesine
göre ayırt edilmesinde fiziki birimler (ton metre gibi) rol oynuyorsa verimlilik oranı,
fiziksel verimlilik derecesini verecektir. Bu kavram daha çok mühendislik dalında
kullanılan bir verimlilik türüdür. Fiziki miktarları açısından, ne kadar üretim faktörü
kullanılarak ne kadar üretim gerçekleştiğini ölçmek temel amaçtır. Eşitlik 1.2 fiziksel
verimliliğin basit formülüzasyonunu göstermektedir.
Üretim Faktörlerinin Fiziksel Miktarı Fiziki GirdiFiziksel Verimlilik = = Üretimin Fiziki Miktarı Fiziki Çıktı
(1.2)
1.2 nolu eşitlik basit verimlilik denkleminin (eşitlik 1.1) çarpmaya göre tersini
vermektedir. Çünkü; fiziksel açıdan hiçbir zaman fiziksel çıktı, fiziksel girdiye eşit
olamaz. Sebep olarak; üretim süreçlerinde bir takım sürtünme ve sıcaklık kayıpları
buna örnek gösterilebilir (Şahin, 1983:72). Söz konusu kayıplar nedeniyle üretim
faktörleri mal ve hizmete dönüşürken bazı fiziksel kayıplara uğrarlar. Dolayısıyla her
zaman fiziki üretim miktarı üretim faktörlerinin fiziki miktarından daha az olmak
durumundadır.
Fiziksel verimliliğin mümkün olduğu kadar % 100’e doğru yükseltilmeye
çalışılması bazen işletmenin karını olumlu olarak etkiler. Ancak bunun için anormal
bir verimlilik artışı harcaması yapmamış olması gerekir. Örneğin fiziksel verimliliği
yükseltirken üretim zamanı uzayabilir ve başta işçilik gideri olmak üzere bir takım
anormal maliyetlere yol açabilir. Hemen belirtmek gerekir ki fiziksel verimlilik en
basit ve kaba verimlilik oranı olmakla beraber kapsamı, anlamı ve yorumu en
tartışmasız olan verimlilik tanımıdır (Berksoy, 1983:11). Ancak çıktı ve girdilerin
her zaman tek bir fiziki birim altında toplamanın güçlüğü ve ekonominin tümü için
dahil olan girdi veya girdiler toplamını oluşturan birimlerin homojenlik özelliğinin
azalması, makro düzeyde üretimde heterojen faktörlerin bir araya toplanması miktar
7
itibariyle fiziksel bir birim kullanılmasını olumsuz yönde etkileyerek girdi çıktı
toplamına giren faktörlerin parasal değerlerinden oluşan bir verimlilik oranı
kullanılmasına yol açacaktır. Bu eksiklik bir alt bölümde değinileceği üzere
ekonomik verimlilik ya da parasal verimlilik yaklaşımıyla giderilmeye çalışılmıştır.
1.1.2. Ekonomik Verimlilik (Parasal Verimlilik)
Fiziki birimlerin heterojen ürünler veya girdiler nedeniyle kullanılmasının
olanaksız olduğu durumda toplam çıktının belirlenmesi için fiyat birimleri kullanmak
daha uygun olacaktır. Bu şekilde elde edilen verimlilik oranlarına fiziki verimlilik
oranlarından ayırmak amacıyla parasal verimlilik denmektedir. Bu ölçüm
yönteminde hem çıktının hem de girdinin parasal birimlerle ifade edilme zorunluluğu
yoktur. Özellikle tek bir girdi açısından verimlilik ölçülüyorsa, girdi homojen
birimlerden oluştuğu ölçüde fiziki bir birimle ölçme olanağı olabilir (Gürak,
2001:11). Ancak parasal verimlilik ölçümü sırasında bazı noktalara dikkat etmek
gerekir. Çıktının parasal değeri hesaplanırken çıktı, farklı nitelikte mal ve
hizmetlerden oluşuyorsa her mal kendi piyasa fiyatıyla çarpılır, bunların toplanması
toplam çıktıyı verir. İşletme düzeyinde üretilen malları Q1, Q2, Q3; bu malların piyasa
fiyatlarını da sırasıyla P1, P2, P3 ile gösterilirse toplam çıktı (Q);
Q = P Q P Q P Q+ +
n
K = k p k p k p+ +
n
1 1 2 2 3 3 ve n tane mal için toplam çıktı eşitlik 1.3’teki gibidir.
i ii=1
Q = PQ∑ (1.3)
Aynı şekilde birden fazla değişik nitelikte girdiler üretimde söz konusu ise
toplam girdi (K); burada k, üretime katılan girdiler
(homojen olmayan) p ise bu girdilerin fiyatlarını göstermektedir ve n tane mal için
gerekli toplam girdi, eşitlik 1.4’te gösterilmiştir.
1 1 2 2 3 3
i ii=1
K = k p∑ (1.4)
Bu durumda parasal verimlilik 1.5 nolu eşitlikte görülebilir.
8
n
i i1 1 2 2 3 3 i=1
n1 1 2 2 3 3
i ii=1
PQP Q P Q P QQ = Parasal Verimlilik
K k p k p k p k p
+ += =
+ +
∑
∑ (1.5)
Eğer fiziki bir birimle ifade edilecek tek bir girdi açısından verimlilik ölçümü söz
konusu ise,
11
QVerimlilik k∂
=∂
(k1 girdisinin Parasal Verimliliği) aynı şekilde;
22
QVerimlilik k∂
=∂
(k2 girdisinin Parasal Verimliliği) şeklinde olacaktır.
Parasal ifadelerle verimlilik ölçümleri yapıldığında fiyat değişimlerinin göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Çünkü fiyatlar, miktarlardan bağımsız olarak
değişirse ve bu değişme dikkate alınmazsa elde edilecek sonuç girdinin üretkenliği
üzerine yanlış bilgi verecektir (Eksen, 2001:16-17). Örneğin bir ölçümde aynı
miktarda girdilerin ürettiği çıktı toplamını oluşturan çıktı miktarlarında bir değişme
olmaksızın çıktı fiyatında bir artış meydana gelirse çıktı toplamı artacağından parasal
verimlilik oranı artmış olacaktır. Halbuki oranın artışı sadece fiyatların değişmesi
sebebiyle olmuştur. Yoksa girdilerin üretkenliği yine aynıdır. Bu tür yanılgılardan
kaçınmak için cari fiyatlar yerine sabit fiyatların kullanılması daha uygundur. Diğer
bir deyişle girdi ve çıktı miktarları sabit ağırlıklarla parasal ifadelere dönüştürülür.
Örneğin (0) dönemi baz yıl seçildiyse (1) ve (2) dönemlerinde yapılacak verimlilik
ölçümlerinde çıktı ve girdilerin parasal ifadelere dönüştürülmesi işlemi (0) dönemi
fiyatları kullanılarak yapılacaktır. Bu durumda (Q) çıktı miktarlarını, (P) çıktı
fiyatlarını, (k) girdi miktarlarını, (p) ise girdi fiyatlarını ifade etmek üzere;
1 0 1 0 1 01 1 2 2 3 31 0 1 0 1 01 1 2 2 3 3
Q .P Q .P Q .Pk .p k .p k .p
+ ++ +
= (1) döneminde Parasal Verimlilik
2 0 2 0 3 01 1 2 2 3 32 0 2 0 2 01 1 2 2 3 3
Q .P Q .P Q .Pk .p k .p k .p
+ ++ +
= (2) döneminde Parasal Verimlilik
Burada, her iki döneme ait verimlilik oranında da dönemin çıktı ve girdi miktarlarına
baz yılın (0) fiyatları uygulanarak değişkenler fiyat etkisinden arındırılmış ve
9
dolayısıyla fiyattaki dalgalanmaların verimlilik ölçümünü saptırması önlenmiş
olmaktadır1. Makro anlamda verimlilik ölçümüne geçmeden önce konu
bütünlüğünün sağlanması açısından verimliliğin önemi, verimliliğin etkileri ve
verimliliği etkileyen faktörler anlatılacaktır.
1.2. Verimliliğin İktisadi Büyümedeki Önemi
Dünya üzerinde sahip olunan kıt kaynakların daha verimli kullanabilme
olanaklarını araştırma sorunu ülke ve toplumların sürdürmeye çabaladıkları büyüme
ve kalkınma çabalarının ortak yanıdır. Nüfusun yanı sıra gelir artışıyla birlikte
tüketimin çeşitlenerek artması bir yandan yeni kaynakların aranmasını zorunlu
kılarken bir yandan yeni kaynakların en verimli şekilde kullanılması sorununun
önemini artırmıştır. Bunun sonucu olarak daha çok üretme eğilimi giderek kaynakları
daha verimli şekilde kullanılması gerekliliğinin sonucunu doğurmuştur. Bu amaçla
çeşitli verimlilik tekniklerinin geliştirilmesi ve bunların kullanımının
yaygınlaştırılması zorunluluğunu doğurmuştur. Günümüzün gelişmiş ülkelerin
bulundukları gelişmişlik düzeyine ulaştıran temel etken bu zorunluluğun bilincine
daha önce varmış olmalarıdır. Söz konusu ülkeler günümüzde de sahip oldukları
düzeyi koruyabilmek ve giderek daha da yükseltebilmek için bu doğrultudaki
çabalarını artırarak sürdürmektedirler.
Gerek gelişmiş ülkelerde gerekse gelişmekte olan ülkelerde verimlilik büyük
bir öneme sahip olmasına rağmen toplumlar verimliliği artırmanın temelinde yatan
sorunları henüz çözümleyememişlerdir. Ekonomik, toplumsal dolayısıyla da kültürel
gelişme yönünden büyük önem taşıyan ve evrensel nitelikte olan kaynakların verimli
kullanımı sorununda temel öğe olan verimlilik kavramının doğru biçimde
algılanması bu bağlamdaki tartışmaların giderilmesine yönelik bir atılım olacaktır
(Kiminori, 1992:319). Bir ülkede verimliliğin ölçülüp araştırılması her şeyden önce
ülkelerin kaynaklarının ne şekilde kullanıldığının belirlenmesine yardımcı olacak
büyüme ve onunla ilişkili kavramların yorumlanmasında önemli bir rol oynayacaktır.
1 Bu ağırlıklandırma yöntemi için genelde kullanılan yöntem Laspeyres endeksi metodudur. Baz dönem ağırlıklı bu endeksler, temel yılın fiyatları ile cari dönem girdi ve çıktı fiyatlarının çarpımı ile oluşturulmaktadır.
10
Ülkeler bazında verimlilik artışlarından geri kalmak, üretim ve yeni üretim
teknolojilerinde geri kalmakla eş anlamlıdır (Fisunoğlu, 1987:61). Çünkü verimlilik
bir ülkenin yükselen yaşam standardını gösteren en genel ölçüdür. Verimlilik
artışlarından geri kalmak dünya piyasalarına düşük kaliteli ürünler satmak demek
olacaktır. Düşük üretim maliyetleri dünya piyasalarında rekabeti zorlaştıracak şekilde
yüksek olacaktır. Düşük verimlilikle çalışan bir ekonominin sermaye stokunun
düşük, teknolojisinin geri, işgücü eğitim düzeyinin yetersiz, yönetim ve yönetim
işgücü ilişkilerinin geri olduğu anlaşılır.
Verimlilik özellikle iktisadi kalkınmadaki rolünün arz ve talep yönüyle yani
gelişmekte olan ülkeler bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu ülkelerde elde
edilen gayrisafi milli hasılanın reel gelir üzerinde yapacağı olumlu etki genellikle
enflasyonist ortam sebebiyle azalmakta olup toplumun gelirden yapacağı tasarruf
miktarının kısıtlanmasına ve yatırımların sınırlı olmasına yol açmaktadır.
Yatırımların miktarı yetersiz kalınca verimlilik düzeyi de düşük bir seviyede kalarak
beraberinde düşük verimli yatırımların yol açtığı reel gelir seviyesinde eskisine
nazaran daha az bir hasıla elde edilir. Görülüyor ki verimlilik ve verimlilik artışına
neden olan faktörler ekonomilerin daha yüksek bir gelir seviyesine ulaşmasında
insanların refah seviyelerinin yükseltilmesinde rol oynayan faktörlerden birisidir
(Taymaz, 2001:19). Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde enflasyon
olgusunun varlığı verimliliği bir nevi verimsizlik kısır döngüsüne çevirecektir.
Verimlilik artışları ekonomik büyümeyi gerçekleştirdiği gibi bunu aynı
zamanda istikrar içinde enflasyona neden olmadan sağlaması bakımından da çok
önemlidir. Özellikle az gelişmiş ülkelerde yatırımların artmasına paralel olarak süre
gelen enflasyonist eğilimler verimliliğin arttırılmasına yönelik çalışmaların hız ve
önem kazanmasıyla etkisini kaybetmekte ve ekonomik kalkınmanın reel
değişkenlerle istikrar içinde sağlanması açısından da büyüme olgusu reel gelir
olgusuna bağlı olarak artış trendini yakalamaktadır (Kongor, 1974:3-7).
Verimliliğin diğer önemli bir yanı ve ölçülmesini gerekli kılan bir yönü de
faktörlerin gelirden alacakları payların belirlenmesinde oynadığı roldür. Ortaya çıkan
gelirin üretim faktörleri arasında bölüşümü büyük önem taşımaktadır. Çalışanlar
11
açısından ücret artışlarının yalnızca toplu pazarlık güçlerine bağlı olarak belirlenmesi
zaman zaman yine enflasyonist baskılara yol açabilmektedir (Turan, 2000:42). Oysa
ücret ve gelirdeki aşınmanın fiyat endekslerindeki artışları yansıtması yoluyla
önlemenin yanı sıra verimlilik artışlarına bazı ek düzenlemelerin de yapılması hem
gelir dağılımındaki bozulmayı hem de enflasyonu arttırıcı etkileri önleyici bir unsur
olarak ortaya çıkar. Verimlilik artışının ücret ve gelirdeki artış anlamına geldiğinin
kişilerce anlaşılması onların bir yandan kalkınma olgusu içinde önemli bir yer
tuttuğu bilincinde olmasına diğer taraftan verimlilik artışına katkıda bulunma
yönünde güdülenmiş olmalarına olanak sağlayacaktır (Prokopenko, 1994:9).
Tüketiciler açısından da verimlilik kavramı ve artışı son derece önemlidir.
Üretilen nihai mal ve hizmetlerin fiyatlandırılmasında ürünün ara girdi maliyetlerine
işgücü ve sermaye gibi birincil girdi maliyetlerin eklenmesi etkili olmaktadır.
dolayısıyla girdilerin verimliliği ile fiyatları arasında sıkı bir ilişki vardır. Verimlilik
artışı normal olarak fiyatların düşme yönünde esnekliğini artırmaktadır (Tsionas,
2003:119).
Oluşumu açısından pek çok temel ekonomik değişkenle ilgili olan bu kavram
sonuçları bakımından tüm bireyleri ve toplumun çeşitli kesimlerini ilgilendirerek
verimlilik artışı sonucu elde edilen kazançların göz önünde bulundurulması açısından
önemlilik arz etmektedir. Tüketiciler, fiyatların düşmesinden; işçiler, ücretlerin
artmasından, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve çalışma sürelerinin
kısalmasından, ülke bazında ise büyüme kalkınma olgusunun yaşanılmasından dolayı
verimlilik önem taşımaktadır (Lovell, 1999:1183).
1.3. Verimliliği Etkileyen İktisadi Faktörler ve Verimliliğin Sosyal, Kültürel, Ahlaki ve İktisadi Etkileri
Verimliliği etkileyen faktörler bir ülkenin iktisadi büyümesinde etkinliğin
sürdürülebilmesi açısından oldukça önemlidir. Verimliliğin artırılması çabası uzun
vadede toplumu refaha, bu çabaya erişilmemesi ise fakirliğe götürür. Verimlilik
hareketi kaynakların iyi bir şekilde kullanılmasını, üretim maliyetlerinin
düşürülmesini, işsizliğin azaltılmasını, reel ücretlerin artırılmasını ve toplumun bütün
kesimlerinin hayat standartlarının yükseltilmesini amaçlar (Erbeşler, 1984:27).
12
Verimliliği etkileyen tüm faktörler büyüme ve büyümeyi karakterize eden diğer tüm
değişkenleri etkilemektedir. Bunlardan bir tanesi piyasa büyüklüğüdür. Ekonomiler
geliştikçe iktisadi hayat karmaşık ve zor bir hale gelmektedir. Çünkü her gün yeni
işler yapılmakta, yeni iktisadi faaliyet alanları ortaya çıkmakta, yeni teşebbüsler
kurulmakta ve piyasa genişlemektedir. Bir ürün için piyasanın büyüklüğü bu ürünü
üretmede kullanılan kaynakların verimliliğini etkiler. Piyasanın genişlemesi ile
birlikte klasik anlamda ortaya çıkan işbölümü ve uzmanlaşmanın sağladığı ölçek
ekonomilerinin sağladığı dışsallıklar artan getiriye yol açmaktadır. Sonuçta, artan
getirinin ortaya çıkması nedeniyle kaynakların etkinliği ve verimliliği artmaktadır.
Verimlilik aynı zamanda bir ülkenin mallarının uluslararası piyasadaki rekabet
gücünü de belirler. Aynı malı üreten ülkelere kıyasla, bir ülkenin emek
verimliliğinde düşme olursa rekabet açsından bir dengesizlik doğar. Üretim
maliyetlerindeki artışın aynen fiyatlara yansıtılması durumunda tüketiciler ikame
olanaklarını kullanacaklarından ülke endüstrilerinin satışlarında düşme olacaktır.
Yüksek maliyetlerin fiyatlara yansıtılmayıp firmalarca karşılanması durumunda ise
karları düşecektir (Gürak, 2001:11). Bu, ya üretimin ya da reel ücretlerin düşürülerek
üretim maliyetlerinin sabit tutulması demektir. Rekabetin giderek arttığı ve dış ticaret
kısıtlamalarının giderek kalktığı günümüzde ekonomilerin pazardan pay alabilmeleri
aynı zamanda rakiplerine karşı rekabet üstünlüğü sağlamak için yeni yöntemler
geliştirmeleri, verimliliğe doğru atılan adımları zorunlu hale kılar.
Rakipleriyle aynı verimlilik düzeyine ulaşamayan kimi ülkeler ulusal paralarını
devalüe ederek sorunlarını çözmeye çalışırlar. Ancak bunun, ithal mallarında
meydana getirdiği enflasyon artışları sonucu ülkedeki enflasyon yükseldiğinden söz
konusu ülkelerdeki reel gelirin düşmesine yol açar. Bu nedenle düşük verimlilik;
enflasyona, ödemeler dengesi açığına, düşük büyüme hızı ve işsizliğe yol açar.
Verimliliğin düşük olması sebebiyle ortaya çıkan verimlilik kısır döngüsü ve neden
olduğu etkiler arasındaki ilişki basit bir şemayla Şekil 1.1’de gösterilmiştir.
Verimlilikte meydana gelen bir azalma üretim maliyetlerine yansıyarak yurtiçi
malların fiyatlarının hem yerli piyasada hem de yurtdışı piyasalarda yüksek düzeyde
olmasına neden olacaktır. Fiyatlardaki artış bu mallara olan talebi azaltacağından
13
satış miktarlarında bir azalma olacaktır ve toplam hasıla düzeyi düşecektir. Talebin
fiyattaki yükselme sebebiyle azalması üretim miktarını düşüreceğinden kapasite
kullanım oranları gerileyerek yatırımlar ve sermaye birikimi azalma eğilimi
gösterecektir. Sonuçta, kişi başına düşen sermaye stokundaki azalmalar verimlilik
düzeyini olumsuz olarak etkileyerek maliyetlerin yükselmesine neden olacaktır.
Sürekli devam eden bu döngü yüksek enflasyon, işsizlik, düşük büyüme gibi
yukarıda sayılan diğer olumsuzluklara da neden olacaktır (Korkmaz, 1997:51).
Şekil 1.1: Verimlilik Tuzağı
Kapasite kullanım oranlarında azalma
Fiyatlardaki Artış (yerli mallar ve ihraç malları)
Düşük Verimlilik Artışı
Sermaye birikiminde gerileme (Yetersiz
sermaye/emek oranı)
Birim maliyetlerde artış(emek ve enerji)
Satışlarda yavaşlama (İç ve dış piyasa)
Kaynak: Gboyega A. Oyeranti; 2000, Concept and Measurement of Productivity, s:11, http://www.cenbank.org/OUT/PUBLICATIONS/OCCASIONALPAPERS/RD/2000/ABE-00-1.PDF (15.07.2006).
Verimliliği etkileyen diğer bir faktör ise teknolojidir. Teknoloji mal ve hizmet
üretimine ilişkin işlemlerin gerçekleştirildiği üretim sürecindeki değişmeleri olumlu
yönde etkiler. Üretim için gerekli olan girdiden daha fazla çıktıyı sağlamada ya da
çıktı sabitken daha az girdi kullanarak üretimde bulunabilme imkanı sağlamaktadır.
Teknoloji faktörünün verimlilik üzerindeki etkisi Şekil 1.2’de gösterildiği gibidir.
14
Şekil 1.2: Teknolojik Gelişme ve Verimlilik
Çalışılan Saat Başına Sermaye
Reel GSMH
PF1
PF2
Kaynak: Michael Parkin, Melanie Powell, Kent Matthews; 1997, Economics, Third Edition, Addison Wesley, s. 661.
Şekilde PF1 ve PF2 verimlilik fonksiyonunu göstermektedir. Verimlilik
fonksiyonu, teknoloji veri iken sermaye faktörü miktarındaki değişmelerin kişi
başına düşen Reel GSMH’yı nasıl etkilediğini göstermektedir. Aynı şekilde
sermaye/emek oranı sabitken teknolojik bir gelişmenin yaşanılması sonucunda
verimlilik fonksiyonu yukarıya doğru hareket ederek kişi başına düşen Reel GSMH
değerini artırmaktadır. Sermaye stokundaki artış ve teknolojik gelişme verimlilik
fonksiyonunu sürekli olarak yukarıya doğru kaydıracaktır. Ancak gerek sermayenin
azalan verimlere tabi olması gerekse teknolojik gelişme hızının düşük olması
sebebiyle istenilen büyüme rakamları ve verimlilik düzeyi gerçekleştirilememektedir.
Bunun nedeni olarak AR-GE faaliyetlerinin yüksek maliyet unsurları içermesi
gösterilebilir. Ayrıca bu faaliyetlerin üretim sürecine dahil edilebilmesi ve yeni
teknolojinin yaratılması için gerekli yatırımın üretilen teknolojiyi amorti etmesi uzun
yıllar sürmektedir. Teknolojik gelişme ortamında sağlanacak verimlilik artışları
işgücü verimliliği üzerinde pozitif bir korelasyona sahip iken istihdam üzerinde
politika seçicilerin kararları doğrultusunda farklı etkilere sahiptir. Verimlilik artışı
işgücünün aynı zaman süreci içinde daha fazla üretim yapması veya başka bir açıdan
bakıldığında aynı işin daha az işgücüyle yapılabilmesi anlamında olduğundan üretim
miktarı veri kabul edilmek şartıyla verimlilik artışı sürekli hale geldiğinde işgücü
15
sayısı verimlilik artışı devam edeceği sürece bir azalış trendi izler. Bunun anlamı
teknoloji ilerledikçe sağlanan verimlilik artışıyla beraberinde istihdam imkanlarının
kısıtlanmasını getirecektir. Kısa vadede durum böyle olmakla birlikte kullanılacak
teknolojinin emek ya da sermayeden tasarruf eden bir gelişme seyri gösterip
göstermemesine bağlı olarak değişecek uzun dönemde sağlanacak üretim artışları ve
verimlilik artışları gibi olgularla yeni istihdam alanları yaratılacaktır (Sathaye ve
Mongia, 1998:4).
Verimliliği etkileyen başka bir faktör ekonomik faaliyet düzeyidir. Ekonominin
tümünde veya belli bazı sanayi dallarında düşük bir faaliyet düzeyinin verimliliğe
yapacağı olumsuz etkiler bir kısım kaynakların üretimden çekilmesiyle bir dereceye
kadar telafi edilebilir. Fakat bazı sanayi kollarında üretimden çekilen kaynakların
diğer sanayi dallarında istihdam edilememesi halinde düşük verimlilikten doğan
kayıpların yerini işsizlikten doğan kayıplar alacaktır. Ekonominin durgunluk
devrelerinde karların düşmesi ve iflas tehlikeleri firmaları ve içinde bulundukları
işverenleri ihmal ettikleri verimliliği artırma imkanları aramaya zorlayacaktır
(Gürsoy, 1985: 26).
Kaynakların dağılımı da verimlilik üzerinde etkili olmaktadır. Ekonomideki
kaynakların tam olarak ve etkin bir şekilde kullanılması yeterli olmayıp verimliliği
yüksek olan iş kollarında da üretim için gerekli olan girdilerin tam ve etkin
kullanılması da sağlanmalıdır. Herhangi bir sanayi dalında verimlilik artışı olmasa
bile kaynakların verimi az olan faaliyet alanlarından daha verimli faaliyet alanlarına
kaydırılmasıyla ekonominin bütününde verimlilik geniş ölçüde artırılabilir. Yine dış
ticaret serbestisi olan ülkeler, kaynak donanımlarına en uygun alanlarda üretimi
gerçekleştirmek yüksek maliyetli üretimlerini ithalatta temin etmek suretiyle uluslar
arası planda kaynakların en etkili şekilde kullanmış sayılarak verimlilik üzerinde
etkili olacaklardır (Proudman, 2005:793-798).
Verimlilik aynı zamanda hammadde arzı ve kalitesinden de etkilenmektedir.
Geçmiş yıllarda Türkiye’de yaşanan döviz dar boğazı nedeniyle hammadde sıkıntısı
ve düzensiz teslimat üretimin ve verimliliğin geniş ölçüde azalmasında önemli rol
oynamıştır.
16
Kurum ve kuruluşların çalışma koşulları üzerine yapmış oldukları
düzenlemeler de verimliliği etkiler. Çalışma hayatındaki son gelişmeler işletmeleri
yapısal değişikliklere gitmek zorunda bırakmıştır. İşletmelerin söz konusu
düzenlemelerdeki başarı sorunları, kendi mesleki ilişki ağlarını, sistemlerinin
yönetim biçimlerini, ücret ve teşvik politikalarını sistemli ve yansız olarak yeniden
değerlendirmeleriyle artacaktır. Çalışanın değişik araç ve yöntemleri kullanarak
değişik işlemler yapması ve bunu yaparken de ödüllendirilmesi işe olan bağlılığını ve
motivasyonunu artırarak verimli olmasını sağlayacaktır (Gürsoy, 1985:44).
Gelişmiş ülkelerin çoğunda istihdam seviyesini yükselterek üretimi artırma
imkanları bugün için zayıftır. Ancak diğer bir kısım gelişmiş ülkelerle gelişmekte
olan ülkelerin büyük çoğunluğunda görülen işsizlik ve az çalışma durumu
kullanılmayan veya az kullanılan kaynakların seferber edilmesiyle hissedilebilir bir
gelişmenin sağlanabileceğini göstermiştir. Yüksek verimlilik oldukça önemli, hatta
birçok ülkede yüksek hayat standardına ulaşmanın tek değilse bile en etkili aracıdır.
Düşük verimlilik kısır döngüsünün yalnızca verimlilik artışıyla kırılabileceği
açıktır. Artan ulusal verimlilik, kaynakların optimum kullanımına değil aynı
zamanda toplumun ekonomik sosyal ve politik yapısında daha iyi bir denge
kurulmasına da yardımcı olur. Sosyal amaçlar ve hükümet politikaları milli gelirin
dağılımını ve kullanımını büyük ölçüde belirler. Bu ise sonuçta birey ve toplumun
verimliliğini belirleyen siyasal; eğitsel ve güdüsel çalışma ortamını etkiler (Can,
1994:29).
Kapasite kullanımında meydana gelen artışlar da verimlilik üzerinde etkili rol
oynar. Gelişmekte olan ülkelerde atıl kapasite çok daha sık görülen sıradan
ekonomik bir olgudur. Atıl kapasite özellikle gelişmekte olan ülkeler için aşina bir
durum olduğundan ve tam kapasiteye yaklaştıkça üretim, miktar ve değer olarak
artacağından verimliliği artırmanın bir yolu da kapasite kullanım oranlarını ve
böylece sabit fiziksel sermayenin teknik etkinliğini artırmaktan geçer (Shebeb,
2002:78).
17
1.4. Verimliliği Ölçme Yöntemleri
Verimlilik kavramının ortaya çıkmasından sonra bu kavramla ilgili analizlerin
nasıl yapılması gerektiği konusu önem kazanmıştır. Genel olarak verimlilik
ölçümleri ekonomi, endüstri veya firma düzeyinde olmak üzere üç ayrı düzeyde
yapılmaktadır. İktisadi analizler için ekonomi düzeyinde yapılan çalışmalar hem
zaman içindeki gelişmeleri izlemek hem de ülkelerarası durum değerlendirmeleri
yapabilmek açısından yararlıdır.
Endüstri ve firma düzeyinde yapılan çalışmalarda da belli bir sektördeki
hesaplanan mikro anlamdaki verimlilik değerlerinin zaman içindeki gelişmelerini
incelemek mümkündür. Verimlilik kavramı ve verimlilik ölçümü uygulanacak makro
ve mikro düzeyde değişebilmektedir. Verimlilik kavramına yöneltilen yaklaşım ve
kavramlar açısından ölçümler aşağıdaki başlıklar altında Şekil 1.3’te
gösterilmektedir.
Şekil 1.3: Verimliliğin Ölçülmesine Dair Yaklaşımlar Sınır Fonksiyonu
Yaklaşımı
• Malmquist Verimlilik İndeksi
• Skotastik ve Deterministik Yaklaşımlar
Parametrik İndeks Yaklaşımı
Parametrik Olmayan İndeks Yaklaşımı
Sınırsız ÜretimFonksiyonu Yaklaşımı
Parametrik Olmayan İndeks Yaklaşımı
Parametrik İndeks Yaklaşımı
• Büyüme Muhasebesi Yaklaşımı
• Divisia İndesi • Exact İndeksi • Tornqvist İndeksi
• Ekonometrik Yaklaşım
Kaynak: Gboyega A. Oyeranti; 2000. “Concept and Measurement of Productivity,” s:19, http://www.cenbank.org/OUT/PUBLICATIONS/OCCASIONALPAPERS/RD/2000/ABE-00-1.PDF (15.07.2006).
Verimliliğin ölçülmesine dair yaklaşımlar Şekil 1.3’te olduğu gibi iki gurupta
incelenebilir; sınırsız üretim fonksiyonu yaklaşımı (zaman serileri oluşturularak en
küçük kareler yönteminin uygulanması) ve sınır fonksiyonu (panel veri oluşturularak
18
doğrusal programlama yönteminin uygulanması). Bu iki yaklaşım kendi arasında da
iki guruba ayrılır. Genel olarak kullanılan parametrik ve parametrik olmayan bu iki
yöntemin temel hareket noktası, üretim fonksiyonu baz alınarak büyüme muhasebesi
çerçevesinde verimlilik ölçümünün yapılabilmesine imkan sağlamasıdır.
Büyüme muhasebesi; büyümenin temel bileşenleri olan emek ve sermaye
faktörünün çıktıdaki değişmeye olan katkılarının belirlenmesini esas alır. Ancak
çıktıdaki değişmenin bu faktörler tarafından açıklanamayan kısmı olarak adlandırılan
“artık” verimlilik düzeyini yada teknolojik gelişme düzeyini göstermesi bakımından
yöntemin çıkış noktasını oluşturmaktadır (Bosworth ve Collins, 2003:115).
Parametrik olmayan yaklaşımlarda (Divisia, Exact, Tornqvist) ise verimlilik
düzeyi farklı özellik taşıyan (homojen olmayan) girdi ve çıktıların tek bir endekste
toplanarak ifade edilmesiyle bulunacaktır. Girdi ve çıktıların tek bir endekste
toplanabilmesi için gerekli olan ağırlıkların oluşturulması ve girdilerin gelirden
alacakları payların belirlenmesi önemlidir (Lawrence ve Diwert, 1999:8-9)2.
Malmquist Verimlilik İndeksi, sabit teknoloji altında girdilerin farklı zamana
ait elde edilecek çıktılara uzaklığını3 (girdi vektörü veri iken çıktı vektörünün
maksimum olmasını ifade eder) göstermektedir. Üretim teknolojisi üzerine herhangi
bir sınırlama koymaksızın girdi ve çıktı için doğrusal programlama yöntemiyle
verimlilik ölçümü yapan bu yöntemde her bir girdi ve çıktı için üretim eğrisi
oluşturularak üretim teknolojileri belirlenir. Belirlenen teknoloji düzeyi ise verimlilik
oranını verecektir (Deliktaş, 2001:155,156,158).
Stokastik ve deterministik yaklaşımlarda ise, doğrusal programlama
yöntemiyle etkinlik ölçümü yapılarak verimliliğin kaynaklarına ayrıştırılması esastır
(Han, Kalirajan ve Singh, 2004:102). Malmquist İndeksinde olduğu gibi uzaklık
fonksiyonları hesaplanarak verimlilik ölçülmeye çalışılır. Bu yönteme göre
verimliliğin ayrıştırılması veya stokastik veya deterministik yaklaşıma göre
2 Ayrıntılı bilgi için Mawson ve diğerleri (2003:8-9)’ne bakınız. 3 Uzaklık fonksiyonunun hesaplanabilmesi için de veri zarflama analizi yapılması gerekmektedir. Malmquist ve veri zarflama analizi için Kausmanen ve Sipiainen (2004)’e bakınız.
19
büyümenin açıklanamayan kısmının kaynaklarına ayrıştırılması Şekil 1.4’e göre
şöyle olmaktadır.
Şekil 1.4: Çıktıdaki Değişimin Kaynaklarına Ayrıştırılması
Kaynak: Gaofeng Han, Kaliappa Kalirajan, Nirvikar Singh; 2004, “Productivity, Efficiency and Economic Growth: East Asia and the Rest of the World,” The Journal of Devoloping Areas, Cilt 37, No: 2, s. 105.
Çıktı (Y)
Girdi (X) X1 X2
y1 y1
y*1 y*
1
y**1 y**
1
y2 y2
y*2
y*2
y**2
TE1
TE2
Ekonomi birinci ve ikinci dönem itibariyle üretim sınırı (1) ve üretim sınırı (2)
eğrileri üzerinde faaliyette bulunmaktadır. Çıktıdaki değişme ise y2-y1’dir. Çıktıdaki
değişimin kaynakları ise;
Çıktıdaki Değişimin Kaynağı = (y1*-y1) + (y1
**-y1*) + (y2-y1
**) + (y2**-y2
*)
= (y1*-y1) + (y1
**-y1*) + (y2
*-y2) + (y2*-y1
**)
= [(y1*- y1) - (y2
*-y2)] + [(y1**-y1
*)] + [(y2*-y1
**)]
= [TE1-TE2] + TC + ∆y
Teknolojik değişimin ölçümü, birinci dönemdeki teknik etkinlikteki (TE1=y1*-
y1) değişim ile ikinci dönemdeki teknik etkinlikteki (TE2= y2*-y2) değişim arasındaki
farka, teknolojik değişme ise (y1**-y1
*) uzaklığına eşit olmaktadır. Girdi kaynaklı
büyüme ise (∆y= y2*-y1
**) değerine eşittir. Birinci ve ikinci dönem üretim sınırı
eğrisi üzerindeki bu noktalar, doğrusal programlama yöntemiyle maksimum ve
20
minumum kısıtlar konularak vektör çözümlemesi yapıldığında verimliliğin ölçülmesi
ve verimliliğe kaynaklık eden değişimlerin tespit edilmesi mümkün olmaktadır
(Gounder ve Xayavong, 2004:2, 8, 12).
1.4.1. Kısmi Verimlilik
Üretim sürecinde üretim faktörleri veya temel girdiler olarak nitelenen işgücü
ve sermaye belli bir organizasyon çerçevesinde bir araya getirilerek ihtiyaçları
gidermeye yönelik mal ve hizmet üretirler. Girdi ve çıktı ilişkisi içindeki verimlilik
kavramı, toplam üretimin üretim sürecine katılmış ve belli bir birimle ölçülmüş olan
her bir girdiye ayrı ayrı oranlanması kısmi verimlilik kavramını ortaya çıkarmaktadır.
Kısmi verimlilik üretim sürecinde kullanılan girdilerin ortalama verimliliklerindeki
değişimi göstermekte olup basitçe çıktı ile girdinin büyüme oranları arasındaki fark
olarak tanımlanabilir (Maddison, 1987:649).
Bu şekliyle yapılan tanımlama doğrultusunda üretim faktörlerine göre emek,
sermaye ve diğer girdilerin verimliliklerinden bahsetmek mümkündür. Bu aynı
zamanda belli bir dönem içinde söz konusu faktörden sağlanan tasarrufları
göstermesi bakımından uygun bir ölçüdür. Yalnız kısmi verimlilik katsayıları ele
alınan faktörden elde edilecek tasarrufları ölçmesi bakımından faydalı olmakla
birlikte belli bir üretim faaliyetinden elde edilen verimlilik artışlarının ölçüsü
değildir. Nedeni olarak kısmi verimlilik katsayılarının faktör ikamelerinden ve
üretim faaliyetindeki genel verimlilik artışlarından etkileniyor olması gösterilebilir
(McCombie, 2001:269-270). Başka bir deyişle, üretimin çok sayıda faktör tarafından
etkilenmesine karşın kısmi verimlilik analizlerinde iktisatta çok bilinen ve kullanılan
“diğer koşulların aynı kalması” varsayımının yapılarak verimliliği etkileyen diğer
faktörlerin göz ardı edilmesi buna örnek gösterilebilir. Girdilerin kısmi verimlilikleri
ölçülmek istendiğinde emek girdisi için kısmi verimlilik ölçümü toplam üretimin (Q)
emek girdisine göre kısmi türevi alınarak bulunur ve eşitlik 1.6’da olduğu gibi
gösterilir.
LPL
=∂Q∂ (1.6)
21
Aynı şekilde, kısmi verimlilik sermaye girdisiyle ölçülecekse,
KP =K∂Q∂ (1.7)
toplam üretimin sermaye faktörüne göre kısmi türevi alınması suretiyle sermayenin
kısmi verimliliği denklem 1.7’deki gibi ölçülür. Burada PL ve PK sırasıyla emek ve
sermaye verimliliklerini Q toplam üretim düzeyini, K ve L sırasıyla sermaye ve emek
girdilerini göstermektedir. Örneğin emek girdisinin toplam girdi içindeki yüzdesi
büyükse ve zaman içinde emek faktörü miktar olarak değişirken diğer üretim
faktörleri miktarında herhangi bir değişme olmuyorsa hesaplanan emek verimliliği
(PL) üretim faaliyetindeki verimlilik değişmesini doğru olarak yansıtabilir. Aksi
halde zaman içinde üretim sürecindeki girdiler arasında ikame olasılığı ortaya
çıkacağından verimlilikte meydana gelen değişme diğer girdinin kullanım
miktarındaki artıştan kaynaklanabilmektedir (Köse, 1992:6-7). Böyle bir durum
verimlilik artışının girdilerde yapılan gerçek tasarrufunu yansıtmaz; çünkü üretim
faktörlerinden birinden sağlanılan tasarruf diğerinin daha fazla kullanılması yoluyla
giderilmiş olmaktadır; bu sermaye verimliliği için de geçerlidir.
İşgücü ve sermaye verimliliklerinin nitelik açısından gösterdiği en önemli fark;
işgücü verimlilik düzeyinin nadiren düşmesi ve uzun dönemde daima pozitif değerler
olmasına karşın sermaye verimliliğinin ya küçük pozitif değerler ya da iktisadi
daralma döneminde oldukça yüksek negatif değerler almasıdır. Bu fark,
değişkenlerin işgücünün akım, sermayenin ise stok değişken olarak
tanımlanmasından kaynaklanmaktadır. Diğer bir deyişle, akım değişken belirli bir
zaman boyutu içindeki hareketi göstermesine karşın stok değişkenler belirli bir
dönemdeki durumu yansıtır ve o an itibarıyla sabittir. Bu sebeple, analizi edilen
dönemin içerisindeki üretim değişmelerine bağlı olarak sermaye verimliliği pozitif
veya negatif değerler alabilir (Köse, 1992:5).
Kısmi verimliliği etkileyen faktörler emek ve sermaye verimliliğini etkileyen
faktörler olarak da ortaya çıkabilmektedir. Emek faktörünün yaş, cinsiyet bileşimi,
kabiliyet, yetişme ve fiziki kapasite gibi unsurlarındaki değişimi kısmi verimlilik
ölçümlerini değiştirebilir. Emek faktörü üzerine yapılan eğitim çalışmaları sayesinde
22
işin daha iyi yapılması ortaya çıkacak öğrenme ve bilgi süreci maliyet yapısına
olumlu etki yaparak verimlilik düzeyinin yükselmesine neden olacaktır.
İşgücünün üretimi artırma çabalarını teşvik edecek ücret politikaları, risk,
hastalık, kaza gibi konularda iş güvenliği sağlama da kısmi verimliliğe etkisi olan
faktörlerdir. Hammaddelerin yapısındaki fiziki ve kimyasal değişmelerle birlikte
hammadde kullanışındaki etkinliğin artması bunun yanında hammaddenin israf
olmasını engelleyen çaba ve gayretler de kısmi verimlilik üzerinde etkilidir.
Kısmi verimliliği etkileyen diğer üretim faktörü sermayenin verimliliğidir.
Kısmi sermaye verimliliğini etkileyen değişimler şunlardır:
Sermaye stokuna yapılan ilaveler genellikle ileri teknolojik yapıyı kapsadıkları
için sermaye girdilerinin üretimde verimliliklerini artırıcı yönde rol oynadığı
söylenebilir. Sermaye teçhizatının eskimesi ve iktisadilik özelliğinin ortadan
kalkması neticesinde bu faktörlerin üretimden çekilerek yeni üretim teçhizatlarının
ikame edilmesi maliyetlerin azalması yönünde bir baskı yaparak verimliliği
dolayısıyla sermaye verimliliğini etkilemektedir.
Kısmi verimlilik, girdilerin verimlilik düzeylerini ve değişim yönlerini ayrı ayrı
ortaya koymakla birlikte değişimin nedenleri hakkında bilgi vermez. Bunun nedeni
olarak toplam üretimin tek bir girdi ile ilişkilendirilmekte ve diğer girdilerde olması
muhtemel değişmelerin üretime ve dolayısıyla verimlilik değişmelerine yapabileceği
etkilerin ihmal edilmekte olduğu gösterilebilir. Diğer bir deyişle toplam üretim ile
girdilerin bir tanesi arasındaki ilişki saptanırken diğer girdi ve koşulların değişmediği
varsayımı yapılmaktadır. Gerçek hayatta genellikle üretime katılan girdilerin nitelik
ve nicelikleri sabit kalmamakta veya girdiler dışındaki faktörlerin toplam üretim
düzeyi üzerinde etkili olduğu gözlenmektedir. Bu söylenenler daha önce değinildiği
üzere “ceteris paribus” varsayımı altında yapılan kısmi verimlilik ölçümünün
verimlilik değişimlerini tam olarak yansıtamaması ve yetersiz kalmasından
kaynaklanmaktadır. Bu eksikliklerin giderilmesine yönelik ortaya farklı bir yaklaşım
olan Toplam Faktör Verimliliği kavramı çıkmaktadır.
23
1.4.2. Toplam Faktör Verimliliği
Verimlilikte meydana gelen artışların bir ekonominin üretim potansiyeli
üzerindeki etkileri düşünüldüğünde toplam üretim düzeyi içindeki emek ve sermaye
girdilerinin ayrı ayrı ele alınması yoluyla hesaplanan verimlilik düzeylerine
dayanarak ekonominin, etkinliğindeki değişim üzerine doğru ve tam tahmin
yapılması beklenemez. Ekonominin etkinliğindeki değişim, üretimde kullanılan tüm
girdilerdeki birleşik verimlilik değişmelerinin ölçülmesi ile mümkündür.
Toplam faktör verimliliği, toplam üretimin tek tek girdilere oranlanması yerine,
üretime katılan girdilerin toplamına oranlanmasıyla elde edilir. Böylece birden çok
kısmi verimlilik oranı yerine üretimde kullanılan faktörlerin etkinlik derecesini
gösteren tek bir verimlilik oranı elde edilmiş olur.
Toplam faktör verimliliği en basit şekliyle aşağıdaki gibi ifade edilebilir
(Felipe, 1997:4).
bKa.LPT +
=Q (1.8)
Toplam verimliliğin (PT) üretime katılan girdilerin üretim sürecinde eşit
ağırlıkta rol oynadıkları varsayılmaktadır. Oysaki; gerçekte farklı girdiler, üretim
sürecinde farklı öneme dolayısıyla farklı ağırlıklara sahiptir. Bu nedenle toplam
verimlilik oranının paydasını oluşturan girdiler toplamının ağırlıklandırılmış bir
toplam olması ölçümün daha sağlıklı yapılabilmesi için yararlıdır. Buradaki en büyük
sorun ağırlıkların emek ve sermaye için öngörülen a ve b katsayılarının tahmin
edilmesinden doğmaktadır. Genellikle, girdilerin üretimden aldıkları pay ya da girdi
fiyatları ağırlıklandırmada kullanılmaktadır. Böylece a ve b’nin tahmini mümkün
olmaktadır. Bunun yanında üretim fonksiyonlarının kullanılması yoluyla a ve b
ağırlıklarının değerleri tahmin edilebilir.
Toplam faktör verimliliği şu şekilde de gösterilebilir. Üretim düzeyi (Q), emek
(L) ve sermaye (K) girdisinin katma değer (A) ile ilişkilendirilmesi sonucu bir eşitlik
elde edilir. Bu fonksiyonel ilişki
24
Q = A. f (L, K)
şeklindedir. Fonksiyonun toplam diferansiyeli alınmasıyla 1.9 nolu eşitliğe ulaşılır.
dQ = dAf(L,K) + AfL.dL+AfK.dK (1.9)
Çıktıdaki değişimi anlamak için 1.9 nolu eşitliğin her iki tarafını üretim seviyesine
oranlanması suretiyle 1.10 nolu eşitliğe ulaşılır.
QAf
QA.fK)f(L,
QQ KL .. ++=dKdLdAdQ (1.10)
Yukarıdaki denklemin sağ tarafındaki ikinci terimi emek girdisi (L) ile üçüncü terimi
sermaye girdisi (K) ile çarpıp bölünmesi durumunda 1.11 nolu eşitliğe ulaşılır.
KK)f(L,KfL
K)f(L,LfAQ KL ˆ..ˆ..ˆˆ ⎥
⎦
⎤⎢⎣
⎡+⎥
⎦
⎤⎢⎣
⎡+= (1.11)
Burada fL ve fK sırasıyla emeğin ve sermayenin marjinal verimliliğini
göstermektedir. Aynı zamanda parantez içindekiler emek ve sermayenin gelirden
aldıkları payı gösterir (yada faktörlerin çıktı esnekliklerini). Rekabetçi bir piyasa
modelinde faktörlere marjinal ürünleri ödenir. Bu nedenle p
A.fL =w ve
pA.fK =
r
yazılır. Burada w ücret, p çıktı fiyatı, r ise sermaye maliyetini göstermektedir. AfL ve
AfK sırasıyla emek ve sermayenin fiziki ürün verimliliğini göstermektedir. Ölçeğe
göre sabit getiri varsayımı altında faktör ödemeleri toplam üretimin tümünü oluşturur
ve sermaye faktörü ile işgücünün gelirdeki payının toplamı bire eşittir. Bu aynı
zamanda üretimin faktörlere göre esnekliğini gösterir. Emeğin gelirdeki payına θ
dersek sermayenin gelirdeki payı 1-θ olur. Emeğin gelirdeki payı p.QL =θ w.L ,
sermayenin gelirdeki payı ise p.QK =θ r.K
ˆˆˆˆ
olmaktadır. Buradan θK=1-θL yazılırsa ve
bu eşitlik 1.11 nolu denklemde yerine yazılırsa 1.12 nolu eşitliğe ulaşılır.
K).-(1LAQ LL θθ ++= (1.12)
25
Katma değerin notasyonu olarak gösterilen A’nın  değeri bize toplam faktör
verimliliğini verecektir. Â (dA/A)’yı yalnız bırakıldığında 1.13 nolu eşitliğe
ulaşılarak toplam faktör verimliliği ölçülür.
ˆ ˆ ˆ K̂A Toplam Faktör Verimliliği = Q- (1 )L LLθ θ⎡ ⎤= + −⎣ ⎦
(1.13)
Toplam faktör verimliliği eşitliğinin elde edilme sürecinde 1.13 nolu verimlilik
özdeşliği kullanılarak üretim artışı oranından ( ) kendi paylarıyla ağırlıklandırılmış
faktör artış oranları toplamı çıkarıldığında toplam verimlilikteki değişme bir “artık”
değer olarak bulunur. Çıktıdaki değişmeye ( ) yani büyümeye etki eden emek ve
sermaye faktörünün katkılarını ayrıştırarak geri kalan  değerine teknolojik gelişme-
artık değer veya toplam faktör verimlilik düzeyini vermektedir.
Q̂
Q̂
Günümüzde ise bu artık değerin teknoloji ile ilişkisinin mevcut olmadığı, elde
edilen değerin büyüme sürecinde olduğu gibi kaynaklarına ayrıştırılarak büyüme
üzerindeki etkisinin gözlenmesi gerekliliği vurgulanmıştır. Daha önce de belirtildiği
üzere “artık” aslında kaynak geliştirmenin, eğitimin, ölçeğe göre getirinin,
endüstriyel tasarımın, araştırma-geliştirme faaliyetleri gibi benzer faktörlerin
etkilerini taşımaktadır (Bosworth ve Collins, 2003:190).
1.4.3. Üretim Fonksiyonları Yoluyla Verimliliğin Ölçümü
Bu yaklaşım verimlilik ve büyüme ölçümüne ilişkin literatürde en çok
kullanılan yöntemlerden birisidir. Toplam faktör verimlilik oranının paydasını
oluşturan girdiler toplamının bir toplam olması, emek ve sermaye faktörü için
öngörülen katsayıların tahmin edilememe sorunundan kaynaklı problemlerin ortadan
kalkması için üretim fonksiyonlarının kullanılması büyüme ve verimlilik ilişkisi
içinde ortaya çıkan olgunun test edilmesi açısından yararlı olmaktadır.
İktisat yazınında oldukça sık rastlanan bu modellerde; üretim, teşebbüsün ve
ekonominin tümü için ana etkinlik unsuru olarak kabul edilmekte bu nedenle de
üretim fonksiyonları yoluyla hesaplanan verimlilik ve büyüme değerleri üretim
fonksiyonunun verimliliğinin ölçümü olarak kabul edilmektedir (Stiroh, 2001:39).
26
Üretim fonksiyonu genelde çeşitli girdi unsurlarının bir fonksiyonu olarak
değerlendirilip üretim sonucunda ortaya çıkan mal ve hizmetlerin üretim faktörleri
ile ilişkisini iktisat teorileri varsayımıyla matematiksel olarak ifade etmektedir.
Üretim fonksiyonunun biçimi, ölçek ekonomileri, faktörlerin ikame olanaklarını ve
teknolojik değişimin tanımlanması üzerine birtakım sınırlamalar koymaktadır.
Ölçeğe göre sabit getiri varsayımı altında yapılacak olan bir tahminde ortaya çıkacak
artan getiri durumu hesaplanacak toplam faktör verimliliği değerini olduğundan daha
yüksek gösterecektir. Yine aynı şekilde üretim faktörleri arasındaki ikame
olanaklarının göreceli yüksekliği üretim faktörlerinin homojen bir yapıya sahip
olması yanında teknolojide meydana gelecek bir değişmenin faktörlere aynı oranda
etki ettiği sonucunu göstermektedir.
Sonuç olarak üretim fonksiyonu ile verimlilik dolayısıyla büyüme arasında sıkı
bir bağıntı vardır. Bu bağıntı verimlilikte meydana gelen değişmeleri üretim
fonksiyonları cinsinden tahmin etmeyi mümkün kılar. Eğer analizde kullanılacak
üretim fonksiyonunun matematiksel formülü ve varsayımları biliniyorsa verimlilik
değişmeleri ölçülebilmekte dolayısıyla çıktıdaki-büyümedeki değişmelerin
kaynakları tespit edilebilmektedir. Uygulamada üretim ve firma teorisi
varsayımlarını karşılayan ve teknolojik gelişmenin etkisini belirleyebilen üretim
fonksiyonları kullanılmaktadır. Ekonometrik kısımda uygulanacak model olan Cobb-
Douglas fonksiyonu bunların en basiti ve en yaygın olarak kullanılanıdır. Kısaca
Cobb-Douglas üretim fonksiyonu aşağıdaki gibi gösterilebilir.
Q=A.KαLβ (1.14)
1.14 nolu eşitlikte gösterilen üretim fonksiyonu; üretim ve girdiler arasında doğrusal
olmayan bir ilişkiyi göstermekte olup Q, A, K, L sırasıyla çıktı seviyesi, teknoloji
düzeyi, sermaye ve emek faktörü gibi bileşenlerden oluşmaktadır. Bu fonksiyonda α
ve β şeklinde gösterilen notasyonların toplamı toplam faktör düzeyindeki değişmeleri
gösterecektir. Bu değişim α ile emeğin çıktı esnekliğine, β ile sermayenin çıktı
esnekliğine bağlı olarak toplam da değişecektir. Toplam olarak ifade edilen α+β
değerleri ölçeğe göre getirinin üç durumunu göstermektedir.
27
α+β<1 ölçeğe göre azalan getiri
α+β=1 ölçeğe göre sabit getiri
α+β>1 ölçeğe göre artan getiri
Üretim ve girdiler arasında doğrusal olmayan bir ilişki öngören Cobb-Douglas
üretim fonksiyonu ilgili istatistiki veriye regresyon analizi uygulanıp bulunabilmesi
modelin doğrusal olarak tahmin edilmesini gerektirir. Bu gereklilik fonksiyonun çift
taraflı logaritmasının alınması ile mümkün olmaktadır. Ölçeğe göre sabit getiri ve
teknolojinin sabit olması varsayımları altında üretim fonksiyonu aşağıdaki gibi
tekrardan yazılabilir.
Q=A.KαL1-α (1.15)
1.15 nolu eşitlikte belirtilen fonksiyonun doğal logaritması alınması yoluyla elde
edilen doğrusal fonksiyon aşağıdaki gibi gösterilebilir.
InQ=InA+αInK+(1-α)InL (1.16)
1.16 nolu eşitliğin her iki yanından InL çıkarıldığında
InQ- InL= InA+αLnK+(1-α) InL- InL (1.17)
1.17 nolu eşitliğe ulaşılır. Gerekli düzenlemeler yapıldığında aşağıdaki eşitliğe
ulaşılır.
InQ- InL= InA+αLnK+LnL-αLnL-LnL
1.17 nolu denklem son hali olarak aşağıdaki denklem şeklinde gösterilir.
Ln(Q/L)=LnA+αLn(K/L)
LnA=Ln(Q/L)-αLn(K/L) (1.18)
1.18 nolu eşitliğe göre doğal logaritma cinsinden kişi başına sermaye stokunun
sermayenin çıktı esnekliği olan α katsayısı kadarlık bölümü çıkarıldığında elde
edilen değer toplam faktör verimlilik düzeyine eşit olmaktadır.
2. BÜYÜME VE VERİMLİLİK İLİŞKİSİ
Belli bir ekonomide çıktı; nihai mal ve hizmet üretimi için gerekli olan fiziki
sermaye, işgücü, doğal kaynaklar gibi üretim faktörlerinin girişimciler tarafından
farklı teknolojik bilgiler ışığında ve farklı oranlarda birleştirilmesiyle mümkün
olmaktadır. Bu girdilerin üretim sürecine dahil edilip elde edilen çıktının bir önceki
dönemin fiili üretim düzeyine kıyasla artan oranda bir trend izleyerek ekonominin
tamamına yayılması “büyüme” kavramına ulaşılmasına imkan sağlamaktadır.
Ekonomik büyüme; bir ekonominin toplam üretim düzeyinde bir önceki
döneme göre meydana gelen yüzde değişmeleri ifade etmektedir. Bu artışlar, ancak
uzun dönemde ülkenin üretim ölçeğinin genişlemesi veya üretim faktörlerinin daha
üretken-verimli kullanılması durumunda ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla üretimde
meydana gelecek artışın kaynağı olarak üretim kapasitesinde meydana gelen artışlar
gösterilebilir. Üretim kapasitesindeki artıştan kaynaklanmayan üretim-gelir artışları
büyüme olarak kabul edilip edilmeyeceği problemi ortaya çıkmaktadır. Çünkü bir
ekonomide mal ve hizmet üretimindeki artış iki kaynaklı olabilmektedir (Blanchard,
1997:121). Birincisi, eksik istihdamdaki bir ekonominin bu durumdan çıkışı sırasında
meydana gelen üretim artışlarının ortaya çıkardığı kısa dönemli iş çevrimlerine
dayalı büyümedir. Kısa dönemde kapasite kullanım oranlarındaki artış nedeniyle
ortaya çıkan mal ve hizmet üretimindeki artışlar buna örnek olarak verilebilir; ikinci
olarak, tam istihdam veri iken ekonomik yapıya yeni faktör bileşimlerinin ilave
edilmesi ve teknolojinin gelişmesi sonucunda üretim sürecinde ortaya çıkan
verimlilik artışlarının orta veya uzun dönemde büyümeye yol açmasıdır. Uzun
dönemde üretim kapasitesindeki genişlemelere bağlı olarak bu şekilde ortaya çıkan
mal ve hizmet üretimindeki artışlar bu ikincisine örnek olarak gösterilebilir. Hemen
belirtmek gerekir ki; gelişmekte olan ülkeler göz önüne alındığında genelde eksik
istihdamda oldukları bir gerçektir ve büyüme olgusu bu ülkeler için tam istihdam
seviyesine gelinceye kadar kalkınma problemlerinden birisi olarak tanımlanabilir
(Swan, 1956:337).
29
2.1. Solow Öncesi Büyüme Modellerinde Büyüme ve Verimlilik İlişkileri
Sanayi devrimine kadar bireylerin yaşam standartlarında sürekli veya belirgin
bir biçimde ilerleme olmamıştır. Dolayısıyla Sanayi Devrimi öncesi toplumlar
dikkate değer herhangi bir ekonomik büyüme olmaksızın yaşamış olup bunun
gerisinde teknik yeniliğin dolayısıyla verimlilik bilincinin oluşmaması ve sermayenin
birikmemiş olması yatmaktadır (Tezel, 1997:22).
Toplumsal gelişmenin ilk evrelerinde emeğin üretkenliği son derece düşük
düzeyde gerçekleşmiştir. Aynı dönem içinde tek bir üretim faktörünün olduğu
üretimin sadece emek girdisi ve yine emek tarafından üretilmiş sermaye girdisiyle
gerçekleşeceği düşüncesi hakimdi (Lau, 1996:22). Lenger’e göre bu düşünce son
derece doğaldır; çünkü dönemin koşulları itibariyle üretim araçları ve ekipmanları
modern olmaktan uzak hatta oldukça ilkeldi. İş bölümü ve uzmanlaşma yoktu.
Oysaki emek ve diğer girdilerin üretkenliği hem toplumsal gelişmelerle hem de
üretim araçlarıyla yakından ilgilidir. Avcılık ve toplayıcılık hayatından yerleşik
düzene geçilmesiyle insanlar toprağı işlemeye başlamışlar, üretim ve verimliliği
artırma çabası içinde bulunarak yaptıklarının verimlilik olduğunu bilmeksizin
ekonomik faaliyetlerde yer almışlardır (Lenger, 1997:26).
Verimlilik kavramının ilk kez kullanıldığı 16. yüzyılda, kaynakların verimli
kullanılmasına yönelik çeşitli strateji ve politikaların geliştirilmesi ve uygulanmasına
yönelik arayışlar anılan yüzyılda iktisadi hayata egemen olan merkantilist düşüncede
yer almıştır. İktisadi büyümenin belirleyicisi olarak değerli madenleri ve dış ticarette
fazlalık oluşturmayı temel alan bu düşünce sisteminde değerli madenlerin yer
altından çıkarılma yöntemleri ve çıkarılan madenin zenginleştirilerek kullanıma
elverişli duruma getirilmesi süreci büyüme ve verimlilik içinde değerlendirilir
(Rosenberg, 1960:561). Bu sebeple maden cevherinin zenginleştirilmesi, değerinin
yükseltilmeye çalışılması verimlilik artışı olarak kabul edilerek merkantilist
düşüncenin var olmasında yatan temel varsayım olan değerli maden stoku rezervi ve
cevher değerinin arttırılmasına yönelik tüm çabalar büyümeyi ve verimlilik olgusunu
gerçekleştiren faktörler şeklinde değerlendirilmektedir (Odabaşı, 1997:17-18).
30
Merkantilizme karşı bir tepki olarak ortaya çıkan Fizyokratik düşünce doğanın
gücü anlamına gelmekte ve ekonomik büyüme daha çok tarım sektöründe meydana
gelen tarımsal ürünlerindeki bir artış olarak görülmektedir (Ertüzün, 1984:24). Ürün
hasılasındaki artışın bağlı olduğu faktör ise doğa koşullarıdır ve üretim miktarını
etkileyebilen başlıca etkendir. Ekonomide tek etkin ve üretken sektör olarak atfedilen
tarım sektörü kendine verilenden (kendine harcanan emekten) kat kat fazlasını verme
yani fazlalık yaratma özelliğine sahiptir (Gürkan, 1989:24). Tarımda azalan verim
ilkesi geçerlidir. Bu ilke, üretim faktörlerinden bir tanesinin veri iken diğerinin
miktarının artırılması halinde toplam ürün miktarı bir noktaya kadar sürekli
artacağını, sonrasında artışların azalacağını ve sonrasında da bu artışların sıfırlanarak
azalış yönünde bir trend sergileyeceğini göstermektedir. Ekonominin çeşitli kesimleri
arasında bir tür dolanım ilişkisi olduğu önsavını kabul eden bu düşünce sistemi ile
üretim tarzının değiştirilmesinin verimliliğe etkisi ortaya konulmuş, daha büyük
sermaye sayesinde daha iyi işletilen toprağın daha fazla ürün getireceği ve daha
büyük gelir sağlayacağı belirtilmiştir (Tokta, 2002:13).
Toprağın sabit olarak alındığı, üretim fonksiyonunda emek ve sermayenin yer
aldığı çıktı bileşimini kullanan klasikler; nüfus, gelir, uzmanlaşma, teknoloji, azalan
verimler yasası ve fiziki sermayenin oluşumuna teknolojinin katkısı gibi modern
iktisadi büyüme teorilerinde yer alan konularda genel ekonomik denge içinde
büyüme ve verimlilik ilişkisini açıklamaya çalışmışlardır (Gübe, 1997:17). Klasik
düşünce sisteminin öncüsü olarak kabul edilen A. Smith’e göre tasarrufların yatırıma
dönüşmesi büyüme için bir ön koşul olarak gösterilirken tasarruf-yatırım ikilisiyle
sağlanan sermaye birikiminin işbölümü ve uzmanlaşmaya yol açacağı belirtilir
(Tinbergen, 1962:47). Smith; emek verimliliğini, piyasa büyüklüğünün (genişliğinin)
artan bir fonksiyonu olarak öne sürer. Piyasanın genişlemesi, işbölümü ve
uzmanlaşmanın artması içsel ve dışsal ekonomiler yaratacak, böylece emek
faktöründe artan verim kanunu geçerli olacaktır (Hiç, 1994:27). Çünkü ekonomi
geliştikçe ortaya çıkan artan getiri maliyetlerin düşmesine ve verimliliğin artmasına
neden olmaktadır. Bunun sebebi olarak emeğin verimini artıracak sermaye birikimi
ve teknoloji gibi faktörlerin piyasanın genişliğine bağlı olarak ortaya çıkabileceği
gösterilebilir. Bununla birlikte toplumların zenginliğe ulaşmalarında rol oynayan
31
mübadele gücünü sınırlayacak faktörün yine piyasaların yeterince büyük olmaması
yatmaktadır (Tezel, 2000:126). Yalnız; Smith’e göre büyüme kendi kendine başlayan
bir süreç olarak ortaya çıkmakta, fakat kar haddi faiz haddine ve minimum risk
primini karşılayacak düzeye düşerek artan verim kanunu geçerliliğini yitirmektedir.
Çünkü, başlangıçta kaynaklara oranla sermaye stoku küçük olduğu için kar oranları
yüksektir. Bu durum sermaye stokundaki artışın hızlanmasına neden olur. Bu artış,
işgücü talebini artıracağı için ücretler de yüksektir. Ancak sermaye stoku arttıkça kar
hadleri düşer. Çünkü Smith’e göre sermaye azalan verimler kanununa tabidir.
Sermaye stokundaki artış, nüfus artış oranına paralel olarak seyrederse ücret haddi
yüksek kalmaya devam eder. Sonuçta sermaye stoku çok büyür ücretlerin
yüksekliğine bağlı olarak nüfus artar ve ekonomi “toprak ve iklimi, kanunları ve
kurumları, itibariyle, duruma göre, ulaşabileceği nihai zenginliğe” erişir (Kazgan,
1989:79).
Klasik ekolün diğer temsilcisi olan Ricardo, üretim faktörlerinin toplam hasıla
içindeki pay ya da bölüşüm sorunuyla ilgilenerek azalan getiri kanununu
benimsemiştir. Çünkü; klasik düşüncede sabit katsayılı üretim fonksiyonunun
kabulü, emek ve sermaye girdisinin sabit bir bileşim altında üretime dahil olmasını
gerektirmektedir. Bu varsayımın kabulü, üretim faktörlerinin fiyatı olan ücret ve
faizlerde meydana gelen bir değişme sonucunda emek ve sermayenin ikamesinin
mümkün olmadığını göstermektedir. Teknolojik gelişme hızının tarım kesiminde
düşük olması, ülke içinde tarıma elverişli arazilerin sınırlı olması gibi sebeplerden
ötürü verimlilik düşük düzeyde gerçekleşmektedir. Çünkü, sermaye ve işgücü
arttıkça tarımsal üretimi artırmak için ekime açılmamış toprak üzerinde daha fazla
emek ve sermaye girdisi kullanarak üretim miktarının arttırılmaya çalışılması
faktörlerin marjinal verimliliklerinin azalmasına neden olur. Bu durum uzun
dönemde karların azalmasına, devam eden süreçte ise yatırımların azalmasına ve
sonuç olarak da ekonominin durgunluğa girmesine neden olur (Suiçmez, 1999:9).
Keynes genelde büyüme mekanizmasını kamu harcamaları yoluyla başlatma
sorunu ile ilgilenmiş, büyüme halindeki ekonominin geleceği ile ilgilenmeyerek
yapmış olduğu analizi statik bir yapı içinde bırakarak çözüm yolu bulmaya
32
çalışmıştır; çünkü Keynes, ekonominin verimlilik potansiyelini belirleyen kriterlerde
zaman içinde meydana gelecek değişmelerle ilgilenmeyerek analizinde, mevcut
emeğin kalitesi ve miktarı, teknoloji, rekabet şartları gibi olguları veri olarak
kullanmıştır. Keynes ekonominin eksik istihdamda da dengeye gelebileceğini ve tam
istihdama ulaşmak için yapılacak tüm politikaların verimlilik için bir ön koşul
olduğunu kabul eder (Akyüz, 1980:76). Verimlilik Keynes’de çarpan
mekanizmasıyla harekete geçer ve talebin bir fonksiyonu olarak görülür. Talebi
etkilemenin yolu maliye politikası ile kamu harcamalarını azaltma ve artırmadan
geçmektedir. Ekonomide istihdam ve talep yüksekse verimlilik gerçekleşmiş
sayılmaktadır.
Harrod-Domar modelinde büyüme ise, sermaye-hasıla oranı (K/Y=k) veri iken
sermaye birikimi tarafından belirlenir. Sermaye stokuna yapılacak olan artı emek
ilavesinin büyümeyi artırmadığı, emek ve sermaye faktörlerinin ikamesinin olmadığı
görüşü modelde hakimdir. Dolayısıyla verimlilik artışlarının faktör arzındaki artışlara
bağlı olduğu görüşü modelde yer almaz. Uzun dönemde sermaye stokuna yapılan net
ilavelerin verimlilik yoluyla büyüme üzerinde etkili olması beklenmektedir (Gürkan,
1989:38). Çünkü üretim fonksiyonu dolayısıyla büyüme tek bir üretim faktörü
tarafından belirlenmektedir: Bu faktör sermaye birikimidir. Sermaye birikimi ile
üretimin birbirine lineer olarak bağlantılı olduğu vurgulanan g=s/k eşitliğinde g,
büyüme oranını; s, marjinal tasarruf oranını; 1/k ise sermaye hasıla oranının tersini
ya da sermayenin verimliliğini göstermektedir. Dolayısıyla bu yaklaşımda büyüme
oranını (b) artırmak için ya tasarruf oranı (s) artırılmalı ya da sermayenin verimliliği
(1/k) artırılmalıdır.
2.2. Solow Büyüme Modeli ve Verimlilik
1950’li yıllardan itibaren modern ekonomik büyüme teorileri üzerinde yapılan
çalışmaların en önemlisi Solow (1956) tarafından gerçekleştirilen neoklasik büyüme
modeli, tam rekabet ve sermayenin azalan getirisi olduğu varsayımlarına dayanır.
Modelde yatırım yapanlarla tasarruf yapanlar aynı oldukları için ayrı bir yatırım
fonksiyonuna ihtiyaç duyulmamaktadır. Modelde ayrıca teknolojik gelişme dışsal bir
faktördür. Solow modeliyle özdeşleşen neoklasik model üretim fonsiyonu ve
33
sermaye birikimi fonksiyonu denklemleri etrafında kurulmuştur: 2.1 nolu denklem
üretim fonksiyonunu göstermektedir.
y = f (k) (2.1)
Bu fonksiyonda etkin emek başına çıktı (y) artışı, etkin emek başına sermaye
stoku (k) artışına bağlıdır. Yani büyümenin gerçekleşmesi için etkin emek başına
sermaye stokunun artması gerekmektedir. Bunun için de sermaye birikimi
fonksiyonuna ihtiyaç vardır1.
k = s f (k) – (d+n+Φ) k (2.2)
2.2 nolu denkleme göre bir ekonominin sermaye stokundaki değişme bütün
tasarrufların yatırıma dönüşmesi varsayımı altında toplam yatırımlarla (s(fk)) üretim
sürecinde gerçekleşen amortisman (d), nüfus (n), emek birikimli teknolojik gelişme
(Φ) oranları toplamının farkına eşittir2. Neoklasik büyüme modelinin yukarıda
özetlenen varsayımları altında Cobb-Douglas tipi bir makro ekonomik üretim
fonksiyonu kullanılmaktadır. Böyle bir üretim fonksiyonu sermaye hasıla oranının
fiilen değişik oranlar almasını mümkün kılar. Fonksiyonun yardımıyla uzun dönemli
veya durağan durum büyüme oranının sıfır olduğu sonucuna ulaşılmakta; başka bir
deyimle, hükümet politikalarının uzun dönemde ekonomik büyüme üzerindeki etkisi
oldukça zayıf kalmaktadır (Shaw, 1992:611).
Büyümenin kaynaklarına ilişkin tartışmaların odağında yer alan büyüme
muhasebesi yöntemi ile büyümenin belirleyicileri, üretim bazlı analizlerle ortaya
1 Kişi başına çıktı ya da gelir değeri, tüketim ve tasarruf değerleri arasında bölüşülür. Kişi başına gelirin marjinal tüketim eğilimi oranına denk gelen kısmı harcanmakta geriye kalan kısım ise tasarruf edilerek yatırımlara kaynaklık etmektedir. Dolayısıyla y=c+s, i=sy olur. Kişi başına düşen çıktı miktarı, kişi başına düşen sermaye miktarının bir fonksiyonu olduğundan (y=f(k)) i=sy denkleminde yerine konularak i=sf(k) eşitliği elde edilir. İşçi başına yatırımın, işçi başına sermayenin bir fonksiyonu olduğunu gösteren bu eşitlikte sermaye miktarı belli aşınma ve eskimeye (d) uğrar. Sermaye stokundaki değişme ∆k=i-dk-nk-Φk gösterilebilir. Tasarrufların yatırıma aktarılması varsayımı ile i=sf(k) yazılabileceğinden ∆k=sf(k)-dk-nk-Φk şeklinde gösterilir. Gerekli düzenlemeler yapıldığı takdirde 2.2 nolu sermaye birikimi denklemine ulaşılır. 2 Emeğin %n gibi bir oranda büyümesi, teknolojik gelişmeye bağlı olarak da emek etkinliğinin %Φ gibi bir oranda büyümesi etkin emeğin n+Φ oranında büyümesine neden olur. Böyle bir durum ise sermaye stokunun etkin emek başına düşen miktarını azaltmaktadır. Bunun ortadan kalkması ya da etkin emek başına düşen sermaye stokunu sabit tutmak için daha fazla sermaye birikimine ihtiyaç vardır.
34
konulmaya çalışılır. Cobb-Douglas tipi üretim fonksiyonu kullanılan modelde
teknoloji, emek ve sermaye yanında bir üretim faktörü olarak fonksiyonda yer
almaktadır. Bir ülke veya bir bölgenin mal ve hizmet üretimi basit bir üretim
fonksiyonu çerçevesinde emek, sermaye ve teknoloji düzeyi olmak üzere aşağıdaki
gibi ele alınsın.
Y=A(t) F[K(t), L(t)]
InY(t) = InA(t)+InF[K(t), L(t)]
(2.3)
Solow (1956)’a göre 2.3 nolu denklemde çıktı düzeyi (Y); fiziki sermaye (K),
emek (L) ve modelde dışsal olarak kabul edilen teknolojik gelişme düzeyine
bağlanmıştır. 2.3 nolu eşitliğin logaritması alındığında,
(2.4)
2.4 nolu eşitliğe ulaşılır. Bu eşitliğin zamana göre türevi alındığında ise
K LF FY(t) A(t) = K(t)+ L(t)Y(t) A(t) F[K(t), L(t)] F[K(t), L(t)]
+ (2.5)
Denklemine ulaşılır. 2.5 nolu denklemde çıktıdaki değişimin anlaşılabilmesi
için faktörlerin hasıla içindeki paylarının gösterilmesi gerekmektedir. F[K(t), L(t)] =
Y(t)/A(t) eşitliği denklem 2.5’te yerine konulduğunda,
K LA(t)F K(t) A(t)F L(t)Y(t) A(t) K(t) L(t) = +Y(t) A(t) Y(t) K(t) Y(t) L(t)
+ (2.6)
2.6 nolu denkleme ulaşılır. Rekabetçi bir piyasa modelinde, üretim faktörlerine
marjinal ürünleri ödenir. dY/dK=A.dF/dK=A.FK ve dY/dL=A.dF/dL=A.FL
Y(t) A(t) K(t) K(t) L(t) L(t) = r wY(t) A(t) Y(t) K(t) Y(t) L(t)
+ + (2.7)
Burada r ve w sırasıyla sermaye ve emeğin fiyatını göstermektedir. Aynı
şekilde K(t)rY(t)
ve L(t)wY(t)
sırasıyla sermaye faktörünün gelirden aldığı payı ve emek
faktörünün gelirden aldığı payı göstermektedir. Emek ve sermayenin gelirden almış
35
oldukları paylara sırasıyla β ve α şeklinde gösterilirse Solow Artığına3 2.8 nolu
denklemde ulaşılabilir.
Y(t) A(t) K(t) L(t) = Y(t) A(t) K(t) L(t)
α β+ +
α(t)+ β(t)=1 (2.8)
Denklem 2.8’e göre büyümedeki değişimin kaynağı olarak teknolojik
gelişmedeki değişim, sermaye birikimi ve emek girdisindeki değişimlerle
gösterilebilir. Bu üretim fonksiyonuna göre üretim, bu girdilerin artan bir
fonksiyonudur ve veri sermaye işgücü düzeyinde üretim teknolojik gelişme (A’daki
değişim) yoluyla artırılmaktadır. Üretim faktörlerinin miktarındaki değişmeye bağlı
olmayan yalnızca teknolojik değişmelere bağlı olan mal ve hizmet miktarındaki
artışlara toplam faktör verimliliği (Solow Artığı) adı verilmektedir. Toplam faktör
verimliliği (TFV) kavramı ilk bakışta tüm üretim faktörlerindeki verimlilik artışından
kaynaklanan bir büyümeyi çağrıştırsa da model aslında büyüme ölçümünden ziyade
büyümenin hangi üretim faktöründeki artıştan kaynaklandığını ve hangi oranlarda
arttığını göstermektedir. Çünkü Toplam Faktör Verimliliği veya Solow Artığı sadece
teknolojik ilerlemeden kaynaklandığı varsayılan büyüme oranını göstermektedir.
Eğer Toplam Faktör Verimliliği sadece teknolojik ilerlemeden değil, aynı zamanda
sermaye ve emek kullanımındaki artıştan kaynaklanan büyümeyi de kapsasaydı
Toplam Faktör Verimliliği kavramı ve içeriği birbirine daha uyumlu olacaktı
(Hulten, 2000:23). Artık olarak değerlendirilen Toplam Faktör Verimlilik düzeyi
büyümenin bir görüntüsü şeklinde yorumlanırken teknolojinin dışsal faktörlere
bağlanması ve verimlilikte meydana gelen değişmelerin faktör birikimi ile
ilişkilendirilmesi ülkelerarasındaki büyüme farklılıklarının açıklanamamasına neden
olmuştur (Limam ve Miller, 2006). 2.1 ve 2.2 nolu eşitliklerden anlaşılacağı üzere
ülkelerin birbirinden farklı büyüme oranlarına sahip olmaları o ülkelerin farklı işgücü
büyüme ve teknolojik gelişme oranlarına sahip olmalarıyla açıklanmaktadır. Çünkü
3 Teknolojik gelişmeden kaynaklı verimlilik artışı şeklinde açıklanan ve aynı zamanda TFV olarak da adlandırılan Solow Artığı kavramı sadece teknolojik ilerlemeden kaynaklandığı varsayılan büyüme oranını da göstermektedir. Bu tanımlama doğrultusunda Solow Artığı, büyümenin üretim faktörleri tarafından açıklanamayan kısmını oluşturmaktadır. Bununla birlikte bu kavram, üretim faktörlerinin teknolojik gelişme ile birlikte etkinliğinin arttırılması ve girdilerden teknoloji yoluyla en yüksek veriminin ne şekilde elde edileceğini gösterir.
36
modele göre daha çok yatırım yapan ve daha düşük nüfus artış oranına sahip ülkeler
daha zengin olacaklardır. Bunun sebebi olarak kişi başına daha çok sermaye
birikimimin sağlanmasıyla emek verimliliğinin artırılmış olması yatmaktadır. Ayrıca
modelde sermayenin azalan getiriye sahip olması nedeniyle teknolojik gelişme
olmaksızın büyüme sonunda durağan duruma girmektedir. Modelde teknolojik
gelişme, sermaye verimliliğinin düşme yönünde gösterdiği eğilimi ortadan kaldırıp
kişi başına düşen sermaye miktarının artmasına ve sermaye birikiminin oluşumuna
katkı sağlayarak verimliliğin artmasına neden olur. Neoklasik modelde ülkelerin
birbirinden farklı büyüme oranlarına sahip olmaları ve bunun teoride açıklanamaması
modelin eleştiri noktası olmuştur ve bu eleştiriler içsel büyüme teorileri ile bertaraf
edilmeye çalışılmıştır.
2.3. İçsel Büyüme ve Verimlilik
Neoklasik modelde kullanılan ölçeğe göre azalan getiriye dayalı üretim
fonksiyonu, gelişmiş ülkelerde gözlenen büyüme olgusunun ekonomik sisteme dışsal
olan teknolojik gelişmeyi verimlilik artışları ile açıklanmasını gerekli kılıyordu.
Dolayısıyla ekonomik kararların büyüme üzerinde etkisi olmamaktaydı. 1980’lerin
ortalarına kadar iktisat literatüründe egemenliğini sürdüren neoklasik model
öngörülerinin o günün büyüme şartlarını açıklamada yetersiz ve eksik kalması
sonucu ortaya aslında pek de yeni olmayan büyüme modelleri çıkmıştır. Neoklasik
modele alternatif olarak geliştirilen içsel büyüme teorileri azalan verimlerin aksine
artan verimlere dayalı üretim fonksiyonları kullanmaktadır4. Bu varsayımın
temelinde ise üretim süreci esnasında bir yan ürün olarak ortaya çıkan bilginin,
üretimi gerçekleştiren firma ve içinde bulunduğu endüstrilerin üretiminde verimlilik
artışı sağlamasına yol açması yatmaktadır (Demir, 2002:23). Başka bir deyişle içsel
4 İçsel büyüme modellerinde kullanılan artan verimlere dayalı üretim fonksiyonları, neoklasik üretim fonksiyonundan yeniden üretilmeyen üretim faktörlerinin çıkarılması ve beşeri sermayeyi de içerecek şekilde geniş sermaye tanımının neoklasik üretim fonksiyonuna ilave edilmesiyle ortaya çıkmıştır. İçsel büyüme teorileri varsayımlarının geçerliliğine hizmet etmesi düşünülerek oluşturulan AK modelinde sermayenin artması (K) ya da teknolojik gelişme düzeyinin (A) artması sonucu sermaye birikiminin azalan verimlere tabi olmadan büyümenin mümkün olabileceği varsayılmaktadır. Y=AKαLβ şeklindeki neoklasik üretim fonksiyonu sabit getiri varsayımı altında (α+β=1) ve modelde yeniden üretilebilir kaynaklar girdi olarak kullanılması için β=0 kabul edilerek Y=AKα fonksiyonuna ulaşmak mümkündür. Daha ayrıntılı bilgi http://www.tcd.ie/Economics/staff/whelanka/topic2.pdf web adresinden ulaşılabilir.
37
büyüme teorileri artan verimliliği; içsel bir değişken olan teknolojik değişme ve
teknolojik değişmeye neden olan beşeri sermaye, kamu politikaları, dış ticaret, bilgi
gibi faktörlerle açıklamaktadır (Leung ve Quah, 1996:539). Bu alandaki çalışmalar
büyümenin kendi dinamikleri içinde bir takım faktörlerin5 etkileşimiyle içsel olarak
gerçekleştiğini ileri sürmesi bakımından neoklasik modelden önemli ölçüde
ayrılmaktadır. İçsel büyüme teorisinin neoklasik büyüme teorisinden ayıran en
önemli farkı, iktisadi büyümenin iktisat içi endojen unsurların ürünü olduğunu,
sistemi dışarıdan etkileyen güçlerin sonucu olmadığını savunmasıdır (D.Romer,
1994:3).
Büyüme teorisine yeni bir bakış açısı getiren bu içsel büyüme teorileri yeni bir
teknolojik değişim sunmaktan ziyade bu teknolojik gelişmeye neden olan etkin insan
gücünü sermaye olarak tanımlamıştır. Bilginin üretimde girdi olarak kullanımının
yaygınlaştığı varsayımı ile sermaye mallarındaki verimliliğin azalma yönünde eğilim
sergilemeyeceğini varsaymaktadır. Çünkü bir ülke belli sektörlere yatırım yaptıkça o
konuyu öğrenecek; dolayısıyla, birim maliyetleri düşürerek o konuda karşılaştırmalı
üstünlüğe sahip olacaktır.
Verimlilik kavramını esas alan içsel büyüme modelleri beşeri sermayeyi Arrow
(1962) anlamında yaparak-öğrenme sürecini yaratan fiziksel sermaye yatırımları
olarak dikkate almaktadır. Yaparak öğrenme modellerinde fiziksel sermaye
yatırımları yoluyla ortaya çıkan öğrenme süreci (çalışılan süre arttıkça) ekonomide
üreticiler arasında yayılarak, tüm ekonominin bundan yararlanmasını (pozitif
dışsallık) ve verimlilik artışını sağlayacaktır. Yani fiziksel sermayeden kaynaklanan
azalan getiri, bu yolla sabit getiriye ya da artan getiriye dönüşmektedir. Daha çok
fiziksel sermaye yatırımı, dışsal yararları artırarak, tüm üreticilerin teknoloji
düzeyinin gelişmesini sağlar. Bu anlamda fiziksel sermaye, büyümenin asıl itici gücü
olarak görülmektedir. Sonuç olarak büyüme ve verimlilik sermaye birikiminin
yaşanıldığı alanda gerçekleşecektir (Karp, 2001:75).
5 İçsel büyüme teorilerine kaynaklık eden faktörler beşeri sermaye, teknoloji, araştırma geliştirme faaliyetleri, dış ticaret, kamu politikaları gibi faktörlerdir.
38
Romer (1986) ve Lucas (1988) içsel büyüme modellerinde fiziki sermayenin
çıktıdaki büyümeyi açıklamak için tek başına yeterli bir faktör olmadığını dile
getirmektedirler. Gayrisafi yurt içi hasıladaki büyüme oranlarının ülkelerarasında
farklılık göstermesi; Grossman ve Helpman (1991) ve Romer (1990) tarafından
teknolojik değişmeye; Parente ve Prescott (1996) tarafından yeni teknolojiye
ulaşmada engellerin ortadan kaldırılmasına; Romer (1986), Barro (1991) MRW
(Mankiw, Romer, Weil, 1992) tarafından beşeri sermaye ve dış ticarete bağlanmıştır.
2.3.1. Beşeri Sermaye ve Verimlilik
Fiziksel sermayeden başka, büyüme modellerinde zaman içindeki hareketi
içselleştirebilen beşeri sermayenin de dışsallık yaratarak verimliliği artırabileceği ve
dolayısıyla uzun dönemde kişi başına çıktının artış oranını veya büyüme oranını
etkileyeceğini ileri süren modeller ortaya atılmıştır. Beşeri sermayeyi içeren içsel
büyüme modellerinde, beşeri sermaye üretimi ile ilgili yapılan temel varsayım beşeri
sermayenin ve dolayısıyla etkin emek miktarının çalışılan süre arttıkça arttığıdır
(Sequeira, 26.11.2005). Başka bir deyişle sermayenin çalışma sırasında üretildiği
yani yaparak öğrenmenin gerçekleştiği varsayılmaktadır. Bu sebeple beşeri sermaye
ile birlikte ortaya çıkan bilginin üretim sürecinde kullanımının yaygınlaştığı
varsayımı ile oluşturulan büyüme denklemlerinde sermaye mallarına yapılan
yatırımın verimliliğinin azalmayacağı ya da sermaye birikiminin azalan
verimliliğinin önlenmesinin mümkün olabileceği öne sürülmektedir (Yay, 2000:183).
Üretim faktörleri içinde önemli bir konuma sahip olan sermaye faktörü son
yıllara kadar fiziki sermaye kapsamında değerlendirilmekteydi. Ancak kişisel ve
toplumsal özelliklerin üretime olan etkisinin giderek önem kazanması, söz konusu
özelliklerin üretim faktörü şeklinde tanımlanmasına ve sermaye kavramının tekrar
ele alınmasına neden olmuştur. Bu bağlamda sermaye olarak adlandırılan değerler
üretime pozitif katkısı olan her türlü maddi ve maddi olmayan iktisadi unsurlar
olarak değerlendirilebilir. Bu bölümde beşeri sermaye teorileri öz olarak ana
hatlarıyla sunulacaktır. Burada amaç, detaylı ayrıntılarla konuyu sunmak olmayıp
büyüme ve verimlilik kavramının beşeri sermaye kapsamında çeşitli iktisatçılar
tarafından nasıl ele alındığını ortaya koymak olacaktır. Bu anlamda yol gösterici
39
çalışma olması bakımından Mankiw, Romer ve Weil (MRW,1992) çalışmasından
yararlanılmıştır.
Lucas (1988) beşeri sermayeyi bireylerin fiziksel, entellektüel ve teknik
kapasitesi olarak tanımlayarak beşeri sermayenin iktisadi büyüme sürecinde oynadığı
role dikkat çekmektedir. Fiziksel sermaye gibi bir üretim faktörü olan beşeri
sermayede azalan değil artan verimlere dayalı bir sürecin işlediğini vurgulamaktadır.
Lucas, Cobb-Douglas tipi üretim fonksiyonundan hareket ederek büyüme ve gelir
farklılıklarıyla uyumlu standart neoklasik piyasa şartlarının geçerli olduğu 2.9 nolu
üretim fonksiyonunu ele almaktadır.
β 1-β ya
t t t tY =A.K t[u N h ] h (2.9)
Burada K fiziki sermayeyi (sabit sermaye stoku cinsinden), u çalışılan süreyi, h ise
beşeri sermaye düzeyini göstermektedir. Denklem 2.9’a göre büyüme; beşeri
sermayenin etkinliği ile birlikte ortaya çıkacak dışsallıkların (y) çalışılmayan
zamana6 (1-u) bağlı olarak gerçekleşeceği vurgulanmaktadır. Modelde, sosyal bir
aktivite olduğu kabul edilen beşeri sermaye birikimi fiziki sermayenin doğal bir
parçası olarak görülmemiş daha çok okullaşma oranı ile bazı özel çaba ve
harcamalara bağlanarak çalışma dışı zamanla (1-u) ilişkilendirilmiştir. Oysa beşeri
sermaye birikimi bütün bunlarla birlikte yaparak öğrenme, hizmet içi eğitim ve fiziki
sermaye gibi faktörlerle de yakından ilgilidir (Demir, 2002:3). Bu modelin önerdiği
temel sonuç; miktarı fiziksel sermaye gibi içsel olarak belirlenen beşeri sermayenin
dışsallık yaratarak verimlilik artışını ve dolayısıyla büyümeyi etkileyebileceğidir.
Aynı zamanda, kişi başına gelirin sürekli artış eğiliminde olmasını sağlayan bir
faktör olarak büyüme analizinde yer alabileceği sonucu da çıkartılabilir. Böylece,
büyüme için gerekli olan toplam faktör verimliliğinin çalışma dışı zamanla doğrudan
ilişkilendirilmesiyle birlikte emek verimliliğinde meydana gelen artış, neoklasik
anlamda “artık” değeri oluşturabilecektir. Bu değer, ülkelerarasındaki farklı gelişme
performanslarının açıklanmasında beşeri sermaye aracılığıyla yaratılan dışsallıkların
önemini ortaya koymaktadır.
6 Toplam zamanın 1 olması varsayımı altında beşeri sermayenin üretim faaliyetinde bulunduğu payı (u), 1-u ise beşeri sermayenin doğrudan üretim faaliyetinde bulunmamasına rağmen çalışma dışı zamanda kazandığı beceri elde etme ve beceri kazanma oranını göstermektedir (Tüylüoğlu, 1995:54).
40
2.3.2. Mankiw, Romer, Weil Modeli ve Verimlilik
Mankiw, Romer, Weil (MRW,1992) tarafından geliştirilen model, neoklasik
anlamda Solow modeline beşeri sermayeyi ekleyerek büyüme sürecini içsel bir
yaklaşımla açıklamaya çalışmıştır. Model basit anlamda Cobb-Douglas üretim
fonksiyonunu kullanmaktadır ve 2.10 nolu eşitlikteki gibi ifade edilebilmektedir.
α β 1-α-βY(t) = K(t) H(t) (A(t)L(t)) (2.10)
Burada t dönemindeki büyüme ya da çıktı düzeyi (Y(t)), sırasıyla t dönemindeki
fiziki sermaye düzeyine; (K(t)), t dönemindeki beşeri sermaye düzeyine; (H(t)), t
dönemindeki teknoloji düzeyine; (A(t)) ve t dönemindeki işgücü düzeyine (L(t))
bağlı olarak değişecektir. 2.10 nolu eşitlik kişi başına değerler cinsinden yazılacak
olursa,
Y K H
α β
α β
y = k = h = AL AL AL
(2.11)
α βy=k h
zamana göre türevi alınmış fiziki sermaye ve beşeri sermaye birikim fonksiyonu 2.12
ve 2.13 nolu eşitliklerde görülebilir.
kk(t) = s y(t)-(n+g+δ)k(t) k = s k h (t)-(n+g+δ)k(t) (2.12)
hh(t) = s y(t)-(n+g+δ)h(t) (2.13) h= s k h (t)-(n+g+δ)k(t)
sk ve sh sırasıyla fiziki sermayenin toplam çıktıdaki payı ve beşeri sermaye
birikiminin toplam çıktıdaki payını (ortaokul seviyesindeki eğitimlilerin toplam
işgücü içindeki payı olarak da nitelendirilebilir) göstermektedir. 2.12 ve 2.13 nolu
eşitliklerden ekonominin durağan duruma ulaşması sonucunda ( ve )
kişi başına beşeri sermaye stoku ve kişi başına sabit sermaye stoku aşağıdaki gibidir.
k(t)=0 h(t)=0
11-β β 1-α-βk hs sk*=
n+g+δ⎛ ⎞⎜ ⎟⎝ ⎠
(2.14)
41
1α 1-α 1-α-βk hs sh*=
n+g+δ⎛ ⎞⎜ ⎟⎝ ⎠
(2.15)
Y(t) α αIn =InA(0)+g(t)+ In(s)- In(n+g+δ)L(t) 1-α 1-α
⎡ ⎤⎢ ⎥⎣ ⎦
7 (2.16)
Kişi başına değerler cinsinden kişi başına sabit sermaye stoku ve kişi başına beşeri
sermaye stokunu içeren 2.14 ve 2.15 nolu denklemler, eşitlik 2.16’da yerine
konulduğunda denklem 2.17’ye ulaşılır.
kY(t) α+β α β In =InA(0)- In(n+g+δ)+ In(s )+ In(s )L(t) 1-α-β 1-α-β 1-α-β
⎡ ⎤⎢ ⎥⎣ ⎦
h
8
(2.17)
Eşitlik 2.17, kişi başına çıktı düzeyinin nüfus artış düzeyine, beşeri ve fiziki sermaye
birikimine bağlı olduğunu göstermektedir. MRW modelinde beşeri sermayenin
ulusal gelirdeki payı ya da etkinlik derecesi belirlenmekte, buna karşılık diğer
modellerde, büyümeyi olumlu yönde etkileyen beşeri sermaye birikimi için gerekli
kaynakların neler olabileceği sorgulanmaktadır. MRW’ye göre farklı tasarruf oranlarına
ve nüfus artış hızlarına sahip ekonomiler, kendilerine özgü durağan durum dengesine
ve kişi başına gelir düzeylerine sahip olacaklardır9. Bu nedenle gelir farklılıkları,
kararlı bir yapıdadır. Ülkelerin büyüme oranlarının birbirinden farklı oluşunda
toplam faktör verimliliğinin bileşimi kabul edilen okullaşma oranının ya da MRW
artığı olarak kabul edilen [Ins-In(g+n+δ)] değerinin var olması yatmaktadır (Holtz-
Eakin, 1992:6).
7 Durağan durumdaki genişletilmiş Solow modeli 7 ve 8 nolu denklemlerin tasarruf ve sabit teknoloji düzeyi ile genelleştirilmiş halini göstermektedir (MRW, 1992:410). 8 In(Y/L)=InA+α/(1-α)[Ins-In(g+n+δ)] burada s yatırımların gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payını, n nüfusun büyüme oranını, α sermayenin gelirden aldığı payı, δ yıpranma oranını, g ise emek girdisinin büyüme oranını temsil etmektedir. MRW artığı olarak adlandırılan kısım ise [Ins-In(g+n+δ)] olarak değerlendirilir. 9 Literatürde yakınsama ya da yaklaşma hipotezi olarak da adlandırılan bu yaklaşım MRW modelinde koşullu yakınsamayı yani kişi başına değerler cinsinden çıktı ve sermaye stoku denge seviyesinin nüfus ve tasarruf oranlarına bağlı olarak büyüme ile birlikte hareketini temsil etmektedir.
42
2.3.3. Teknoloji ve Verimlilik
Romer’in (1990) çalışmasında araştırma-geliştirme (AR-GE) sektöründeki
beşeri sermayenin içerilmemiş teknoloji yoluyla elde etmiş olduğu buluşların uzun
dönemli büyüme üzerinde etkisi olduğunu savunmaktadır. Teknolojik gelişme bu
anlamda iki şekilde ele alınabilir. Birincisi, içerilmiş teknolojik gelişme
(soyutlanmış); kullanılan tüm emek ve makineler üzerinde eşit ve benzer şekilde
etkisini gösteren, yatırımlardan dolayısıyla sermaye stokundan soyutlanmış türden
bir teknolojik gelişmedir (Yıldırım, 1973:10). Belirli bir maliyeti olmayıp
gerçekleşmesi için zamanın geçmesi yeterlidir. İçerilmiş teknolojik gelişmenin
olması için sermaye yatırımlarının yapılması gereklidir. İkincisi olarak; içerilmemiş
teknolojik gelişme ise yatırımlardan dolayısıyla sermaye birikiminden bağımsız
olmayıp mevcut sermaye stoku ve işgücü etkinliğinin belli bir girdi bileşiminden elde
edilen çıktı miktarının zaman içinde sürekli olarak artması şeklindedir. Her dönemde
mevcut sermaye stoku en son teknik bilgi düzeyinin gerektirdiği yeni üretim
araçlarına dönüştürülmekte ve işgücü en iyi şekilde eğitilmektedir. Sonuç olarak
teknik gelişmenin sağlanması yeni yatırımları gerektirmemekte, mevcut faktörlerin
etkinliği artırılmaktadır (Felipe, 1997:19).
Romer (1990) çalışmasını Arrow’a (1962) dayandırarak ekonomideki faaliyet
alanlarını üç guruba ayırmıştır: Yeni bilgiyi üretebilmek için mevcut bilgi stokunu ve
beşeri sermayeyi kullanan AR-GE sektörü; AR-GE sektörünün ürettiği dizaynları
kullanarak son-nihai sektör (final goods production) için girdi sağlayan ara malları
üreten sektör (intermediate-goods sector) ve son-nihai sektör (Romer, 1990:79). Bu
şekilde sektör ayrımına giden Romer de Cobb-Douglas üretim fonksiyonu
kullanmıştır. Model, eşitlik 2.18’de görülebilir.
i
∞α β 1-α-β
Y Yi=1
Y(H , L, x) = H L x∑ (2.18)
Burada HY, L, x, α ve β sırasıyla, emek, fiziki ve beşeri sermayenin AR-GE
sektöründeki payını, son-nihai sektörde çalışan emek miktarını, fiziki sermaye olarak
tanımlanmış ara malları (makine veya üretim teçhizatı), beşeri sermayenin çıktıdaki
payını ve son parametre β ise emeğin çıktıdaki payını göstermektedir. Üç sektörlü
43
yapı üzerine inşa edilen modelde; bilgi, üretim sürecine yeni ve daha modern bir ara
girdinin üretilmesini sağlayacak bir şekilde rol oynar. Aynı şekilde bu girdinin
üretilmesiyle birlikte ekonomideki toplam bilgi stoku artarak AR-GE sektöründeki
beşeri sermayenin verimliliği artırılmış olur (Romer, 1990:79-80). AR-GE
sektöründeki yeni teknolojik tasarımlar için Romer tarafından sunulan ve teknolojik
gelişme düzeyindeki değişimleri gösteren fonksiyon aşağıda eşitlik 2.19’da
gösterilmektedir.
∞
α β 1-α-β
α β 1-α-β
AA = δH A (2.19)
Burada A, yeni bilginin modern bir ara girdi üretebilme ya da teknolojik bilgi
düzeyini; δ, verimlilik düzeyini; HA ise AR-GE sektöründeki beşeri sermaye düzeyini
göstermektedir. Fiziki sermaye olarak tanımlanmış ara malları üretim endeksini
gösteren x’in 2.18 nolu denklemde sınırlı integrali alınması yoluyla, son-nihai
sektördeki üretim fonksiyonu aşağıda 2.20 nolu eşitlikte gösterebilmek mümkündür.
α β 1-α-βY Y
0
Y(H , L, x) = H L x(i) di∫ (2.20)
2.19 ve 2.20 nolu denklemlerden çıkartılacak temel sonuç AR-GE sektörüne daha
çok beşeri sermaye istihdamının sağlanması ve AR-GE sektöründe bilgi birikim
düzeyinin artması beşeri sermaye verimini artıracağıdır. Romer, ekonominin
genelinde meydana gelen verimlilik artışlarının kaynağında AR-GE sektörü
faaliyetlerinden kaynaklanan olumlu dışsallıkların payının olduğunu varsaymaktadır
çünkü AR-GE sektöründe yeni bir ara malın üretiminin gerçekleştirilmesiyle ortaya
çıkan teknik bilginin maliyetsiz bir girdi olarak üretimde kullanılması toplam çıktı
düzeyinin, kadar artmasını sağlar. Böylece ülkelerarası gelir
farklılıklarının açıklanmasında ya da büyümenin belirleyicisi olarak kabul edilen
toplam faktör verimlilik düzeyinin ifadesi ile eşdeğer olabileceği ve
Solow anlamında bu ifadenin “artık” şeklinde değerlendirilebileceği söylenebilir.
YH L x(i)
YH L x(i)
Bu modelde toplam faktör verimliliği, AR-GE sektöründe istihdam edilen
beşeri sermayenin verimliliğine bağlıdır. Dolayısıyla AR-GE faaliyetlerinin karlılığı
artarsa bu faaliyetler için çok kaynak ayrılacak, kişi başına beşeri sermaye stoku
44
artacak ve büyüme oranı artış seyri izleyecektir. Modelde araştırma faaliyetleri
sadece yeni buluş ya da bir dizayn yaratmakla kalmaz aynı zamanda bilgi stokunu da
artırır. Ekonomide bilgi stokunun artması AR-GE sektöründeki beşeri sermayenin
verimini de artırır. Bu aynı zamanda hızlı büyüme için gerekli itici gücün kaynağını
da belirtir (Wolff ve Nadiri, 1993:315-317).
2.3.4. Bilgi Üretimi, Dışsallıklar, Yayılma Etkisi ve Verimlilik
Romer’le ilk defa ortaya çıkan içsel büyüme teorilerinin temelinde Arrow’un
ortaya attığı yaparak öğrenme fikri yatmaktadır. Öğrenme süreci, pratik ve
deneyimden kaynaklanmaktadır. Pratik ve deneyim kombinizasyonu sonucunda
ortaya çıkan öğrenmeden kaynaklı verimlilik artışı, maliyetleri düşürerek mal ve
hizmet kalitesinin yükselmesine ve üretim hızının artmasına neden olur. Arrow
(1962) buna, yaparak öğrenme adını vermiştir. Arrow’un yaparak öğrenme modeline
göre üretim sonucunda, zamana bağlı olarak öğrenmenin meydana geldiğini ve yol
açtığı maliyet düşüklüğü sebebiyle ürün gelişimi ve farklılaştırılmasının ortaya
çıktığını ileri sürer (Arrow, 1962:155, 157). Dolayısıyla bunun ekonominin
genelindeki üretim seviyesi ile bağlantısı kurularak çıktı seviyesi ile öğrenme
sürecinin orantılı olduğunu ve bu olguların öğrenmeye bağlı olarak ortaya çıktığı bir
süreç sonucunda büyümenin gerçekleştiğini savunmaktadır (Ambler, 1999:761).
Fiziksel sermaye yatırımları yoluyla toplumun bilgi stokunu genişletmesi ve bilginin
topluma pozitif dışsallık yaratacak biçimde üreticiler arasında yayılması sonucu
büyümenin ve verimlilik artışının sağlanacağı ayrıca varsayılmıştır. Fiziksel
sermayeden kaynaklanan azalan getiri, bu yaparak öğrenme ile sabit getiriye
dönüşmektedir. Daha çok fiziksel sermaye yatırımı, dışsal yararları artırarak, tüm
üreticilerin teknolojik düzeyinin gelişmesini sağlar. Bu anlamda fiziksel sermaye,
büyümenin asıl itici gücü olarak görülmektedir. Çünkü; öğrenmenin, içerilmiş
teknolojik gelişmeden kaynaklı sermaye mallarında biriktirilmiş olması verimlilik
artışına neden olur (Arrow, 1962:157).
Romer (1990) bu modelden farklı olarak, ekonomideki artan getiriye yol açan
pozitif dışsallıkların AR-GE sektörü faaliyetlerinden kaynaklandığını öne
sürmektedir. Ona göre büyümeyi beşeri sermaye bağlamında açıklamaya yönelik
45
içsel büyüme modelleri, beşeri sermayeyi iki anlamda ele almaktadırlar. Birincisi,
birey ile kendisinde taşıdığı bilgi-beceridir ve bireyin yaşamı sona erdiğinde ortadan
kalkar; ikincisi, salt teknolojik bilgidir ve nesilden nesile aktarılarak devamlılığı
sağlanır. Romer, kendi modelinde bu varsayımı terk eder ve beşeri sermaye (H) ile
teknolojik bilgiyi (A) iki ayrı değişken olarak açık biçimde formüle eder. Teknik
bilgi, bireyin varlığından bağımsız kılındığından dolayı da, kısıt altında kalmamakta,
sınırsızca büyüyebilmektedir (2.19 ve 2.20 nolu eşitlikler). Üretim girdilerini,
rekabete konu olabilen ve rekabete konu olamayan girdiler olarak ayıran Romer
üretim fonksiyonunu iki girdiye göre (F(A, X)) ele almış, öğrenmeye göre, rekabete
konu olmayan girdiler iki katına çıkarıldığında, üretim daha yüksek bir oranda
artacağını savunmuştur. Bu varsayım, X girdisinin rekabete konu olan ve tükenebilir
nitelikte bir girdi; A girdisinin de rekabete konu olmayan, yeniden üretilmesi için ek
maliyet gerektirmeyen ve yaparak öğrenme ile çoğaltılabilen nitelikte olduğu
görüşünden kaynaklanmaktadır. Buna göre A asıl üretken girdi olduğundan, F
fonksiyonu içbükey olarak yazılamaz (Romer, 1990:76). Yani, F(λA, λX)> λF(A, X).
Çünkü; bilgi, artan getiriyle çalışan bir sermaye malı olarak kullanılmaktadır.
Tüketim malı üretim fonksiyonu, bilgi girdisi dışındaki değişkenlerin sabit tutulduğu
genel dışbükey bir fonksiyondur. Ayrıca Romer, azalarak artan üretim fonksiyonu ile
sermayenin azalan marjinal verimini ve ek yatırımın gelişmekte olan ülkelerde de
yüksek getirisi olacağını öngörmektedir (Akyüz, 1977:49). Çünkü sermayenin
homojen ve ülkeler arasında tam hareketli olduğu varsayımı ile gelişmiş ülkelerden,
gelişmekte olan ülkelere doğru doğrudan yabancı sermaye yatırımları (girdi
maliyetlerinden kurtulmak) ve portfolyö yatırımları (faiz oranlarından yararlanma)
gibi sermaye akımı oluşmaktadır. Yabancı sermayenin bu şekilde gelişmekte olan
ülkelere gitmesi, bu ülkelerin üretim ve teknoloji üzerinde dışsallıklar oluşturarak
büyümeye doğru giden yolda gelişmekte olan ülkeler için kaçırılmaması gereken
fırsatlar olarak görülebilir. Zaten gelişmekte olan ülkeler iktisadi yapılarında, faktör
donanımlarına bağlı olarak emek yoğun bir üretim sistemi ve düşük teknoloji
düzeyini barındırmaktadır.
Romer’de yine aynı şekilde fikir ve yeni bilgilerin yayılmasını artırmak için
devlet müdahalesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Ekonomik birimler yatırım
46
yaptığında iki etki ortaya çıkar: Birincisi ekonomik birimler kendi içindeki üretimin
daha kaliteli daha hızlı ve daha az maliyetli yapılabileceğini öğrenmektedir. İkinci
olarak ortaya çıkan yeni bilgiler dışsallıklar sonucu sosyal bilgi haline gelerek
ülkedeki toplam bilgi stokunu arttıracaktır. Bu ise diğer ekonomik birimlerin
verimini artırarak yapılan yatırımların ülkenin tamamını olumlu yönde etkileyecek
düzeyde olmasını sağlamaktadır. Romer’de pozitif dışsallıklar neticesinde ortaya
çıkacak büyüme ve verimlilik düzeyi yine ölçeğe göre artan getiri fonksiyonu
kullanılmasıyla bağlantılı olarak ortaya çıkacaktır (Mayes, 1996:13, 52).
2.3.5. Dış Ticaret ve Verimlilik
İktisadi analiz içinde ticaretin yerini vurgulayan ilk ekonomistler Smith ve
Ricardo’dur. Smith dış ticareti, verimlilik seviyesinin yükselmesine ve “artık” değer
oluşumunun gerçekleşmesini sağlayan bir kanal olarak görmektedir. Dış ticarette
serbestleşme ile birlikte dışa açılma ve dış ticaretin büyüme üzerine etkileri iktisat
teorisyenleri ve uluslararası mali kuruluşlar arasında araştırma geliştirme ve
analizleri için önemi kabul edilen bir konudur. Dış ticaret karşılaştırmalı üstünlükler,
rekabet imkanları, bilgi ve teknoloji transferi gibi sebeplerle büyümeyi artırmaktadır
(Bulutay, 1995:29).
İhracat, verimlilik ve ekonomik büyüme ilişkisi birçok iktisatçı tarafından
incelenmekle birlikte dış ticaretin verimliliği artırıcı bir etki yaptığı tezi yukarıda
belirtildiği üzere klasik okul öğretisine kadar uzanmaktadır. Dış ticaret politikalarının
ekonomilerin verimlilik performansları üzerine etkileri hakkında en sık ileri sürülen
hipotezlerden birisi Verdoorn Yasası’nın bir uzantısıdır. Verdoorn Yasası10
verimlilik artışlarının üretim artışlarıyla açıklanabileceği savına dayanmakta ve
üretimde meydana gelen artışın pazar darlığının yarattığı kısıtları gidererek meydana
getireceği ölçek ekonomilerinin olumlu verimlilik etkilerini ön plana çıkarmaktadır.
Ölçek ekonomilerinin dış ticarete yönelik etkisi, geniş bir iç piyasaya sahip ülkelerin
üretim artışı ve karşılaştırmalı üstünlük elde ederek daha düşük maliyetli bir üretim
sürecini gerçekleştirmek suretiyle ekonomilerinin verimlilik performanslarını olumlu
yönde etkilemesi şeklinde olmaktadır (Rodriguez ve Rodrick, 2000:95).
10 Ayrıntılı bilgi için Verdoorn; 1956’ya bakınız.
47
Dış ticaretin verimlilik üzerine etkisi, genelde gelişmekte olan ülkeler üzerinde
olmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler dış ticaretlerini serbestleştirerek teknoloji
transferi yoluyla dünya bilgi stokuna ulaşabilecekler ve zaman içinde dünya
ticaretindeki gelişmenin de etkisiyle potansiyel olarak serbestleşmeden azami
faydayı sağlayacaklardır. Bilgi stoku, sermaye mallarına gömülü olarak
bulunmaktadır. Bu malların ithali sonucunda saklı bilgi ortaya çıkarak teknolojik
gelişme ve buna bağlı olarak üretim verimliliği artışından yararlanma olanağı
olacaktır (Frankel ve Romer, 1999:381). Teknolojik bilginin yayılabilmesi ve
gelişmekte olan ülkelerce massedilebilmesi için, bu bilgiyi öğrenip uygulamaya
geçirebilecek beşeri sermaye birikiminin yeterli düzeyde olması gerekmektedir
(Lucas, 1993:254-255). Çünkü; uluslararası ticaretle birlikte dışa açıklık arttığı
zaman uzmanlık isteyen girdilerin miktarı da artacaktır. Böylece; fiziksel sermayenin
gelişmiş ekonomilerden gelişmekte olan ülkelere yeterince akmayışının nedenini de,
dış ticaret bağlamında beşeri sermaye düzeylerindeki yetersizliklere bağlanmaktadır
(Lucas, 1990:94-95).
Grossman ve Helpman (1991) dış ticaretin büyümeye olan etkilerini, konuyla
ilgili literatürde özellikle gelişmiş ekonomilerden gelişmekte olan ekonomilere bilgi
transferinin yol açtığı verimlilik, Lucas (1990) anlamında, bağlamında ele almıştır.
Ayrıca; Grossman ve Helpman’ın (1991) çalışmasına göre, dış ticarette birleşmeye
katılan ülkelerin kaynak donanımları birbirlerinden farklıysa, beşeri sermayenin
fiyatı beşeri sermaye stoku göreli olarak küçük olan ülkede artarken, AR-GE sektörü
ürünleri de giderek pahalılaşacaktır. Karşıt donanıma sahip ülkede bu süreç, ters
yönde işleyecektir. Bu durumda, daha gelişmiş olan ülke daha düşük büyüme oranına
sahip olacak, daha zayıf beşeri sermaye stokuna sahip olan ülke, serbest ticarete
açılmanın sonucu olarak, kaynakların yeniden tahsisinden yararlanarak daha hızlı
büyüyerek verimliliğini artıracaktır (Grossman ve Helpman, 1991:59). Dış ticarete
açılan ülkelerin bu girişimden en çok kazancı sağlayabilmeleri için, ölçek
ekonomilerin oluşabileceği piyasalar yaratmalıdırlar ve üretim sektörlerini, AR-GE
ile beşeri sermaye yoğun sektörlere doğru genişletmelidirler.
48
Romer’e göre mal farklılaştırması yoluyla yapılan serbest ticaret yalnızca gelir
ya da servet etkisi değil, aynı zamanda büyüme etkisi de yaratır. Piyasa
genişlediğinde AR-GE faaliyetleri ve büyüme artar. Piyasa genişliğinde nüfus ölçü
olarak alınmamakta, beşeri sermaye stoklarına bakılmaktadır. Beşeri sermaye
stokunun büyük olduğu piyasalarda çalışan firmalar ya da ülkeler, daha hızlı büyüme
gösterirler. Büyüme toplam nüfusun değil, beşeri sermayenin bir fonksiyonudur
(Romer, 1990:98). Ticarete konu olan mallar miktar olarak arttığı zaman ölçek
ekonomilerinden yararlanarak ve maliyetleri düşük tutarak üretilen mallar daha
düşük fiyatlarla pazarlanabilmektedir. Bu ise rekabet için verimliliğin şart olduğunun
göstergesidir. Ayrıca teknolojik üstünlük ve verimlilik artışından dolayı dış ticaretin
ülke için yararlı olması beklenebilir.
2.3.6. Kamu Politikası ve Verimlilik
Kamu politikalarının büyüme ve verimlilik üzerine etkileri daha önceki alt
başlıklarda değinildiği üzere beşeri sermayenin gelişimini sağlayabilmesi için gerekli
olan altyapı yatırımlarının gerçekleşmesinden geçmektedir. Dolayısıyla kamu
tarafından yapılacak bu altyapı yatırımları üretim faaliyetinde bulunan özel
girişimciler tarafından bir girdi olarak kabul edilerek özel sektör sermayesinin
verimliliği artırılmış olacaktır. Özel kesimin ekonomi genelindeki kaynakların
üretkenliğini kullanmada yetersiz kalarak kamu mallarını üretememesi aslında kamu
politikası modelinin çıkış noktasıdır. Hükümetler, şahsi geliri vergilendirerek
büyümeyi etkileyen kamu kaynaklı girdilerin özel kesim girdileriyle aynı oranda
artışını sağlayabileceklerinden kişi başına gelir ve tüketim artışına katkıda
bulunabilirler (Ercan, 2002:134).
Barro’nun (1990) kamu politikası modelinde, kamu harcamalarının üretim
fonksiyonları üzerindeki dışsal etkileri yoluyla büyüme etkilenmektedir. Yani
kamunun toplam ekonomi içerisindeki büyüklüğü, önemli bir değişkendir. Kamu
sektörünce sağlanan mal ve hizmetlerin özel sektörün üretim faktörlerinden biri
olduğu varsayılmakta ekonomik büyüme genel olarak yatırımların hacmine
bağlanmaktadır. Genelde bu kamunun, özel sektör faaliyetlerinin verimliliğini
arttırıcı yöndeki altyapı yatırımlarından geçmektedir. Bireyin tüketim düzeyini
49
gerçekleştirebilmesi için devletin kamu harcaması yapması gerekmektedir.
Toplumsal getiriyle özel getiri arasındaki farklılaşmayı ele alan Barro, büyüme
modelleri bağlamında, vergilerle finanse edilen kamu harcamalarının, üretim ve
fayda fonksiyonlarına yapacağı etkileri incelemektedir. Aşağıdaki eşitliklerde
Barro’nun modeli görülebilir. Hanehalkı dönemler arası fayda fonksiyonunu
maksimize etmek için tüketim düzeyini belirler. Bu tüketim fonksiyonu eşitlik
2.21’de verilmiştir.
∞- t
0
U = u(c)e dtρ∫ 1-σc 1u(c) = 1 σ
−−
(2.21)
Hane halkı tüketimin faydasını maksimum yapmak isterse;
c 1 = .( )c
f ρσ
′−
f
(2.22)
Denklem 2.21 ve 2.22’deki değişkenler tanımlanacak olursa; U, u, α, ρ, σ, c.
Sırasıyla bu değişkenler; toplam faydayı, bireyin faydasını, hane halkının
birikimlerinin bütçesi içindeki payı, zaman tercihi sabit oranı, marjinal faydayı,
tüketim düzeyini göstermektedir. ′ burada sermayenin marjinal verimini gösterir
ve 2.22 nolu eşitlikte yerine A, teknoloji düzeyi konulursa denklem 2.23’e
ulaşılır.
f ′
c 1 = = .(A- )c
γ ρσ
c(0) = k(0).(A- )
(2.23)
2.23 nolu eşitlik tüketimin kişi başına büyüme oranını vermektedir. Durağan durum
büyüme oranının gerçekleştiği veri başlangıç sermaye stoku altında durağan durum
başlangıç tüketim düzeyi 1.24 nolu eşitlikte görüldüğü gibidir.
(2.24) γ
Hükümet tüm ekonomik karar birimlerine karşılığı olmaksızın çeşitli hizmetleri (g)
üreterek vermektedir. Bu hizmetlerin bedava kullanımından kaynaklanan talep
tıkanıklarının ve dışsallıkların olmadığı varsayılmıştır (Barro, 1990:106). Bu
durumda özel sektördeki firmaların üretimi k ve g ile birlikte dikkate aldıklarında
50
ölçeğe göre azalan değil, sabit ya da artan getiri mevcuttur. Kamusal mal ya da
hizmetlerin ücretsiz sağlandığı ve ölçeğe göre sabit getiri varsayımı altında özel
sektördeki nihai mal üretim fonksiyonu aşağıdaki gibidir;
g = (k, g) = k.k
γ ⎛ ⎞Φ Φ⎜ ⎟⎝ ⎠
(2.25)
Φ burada zamanlar arası ikame esnekliğini göstermektedir. Bu eşitlik tekrardan
Cobb-Douglas üretim fonksiyonu cinsinden tekrar yazılırsa,
g = Ak k
αγ ⎛ ⎞⎜ ⎟⎝ ⎠
(2.26)
2.26 nolu eşitlikte; α, hanehalkının sahip olduğu; beşeri sermaye, fiziki sermaye,
menkul değer toplamının bütçesi içindeki payını gösterir. Hanehalkının tüketimi
yukarıdaki eşitliklere göre yapabilmesi için devletin harcama yapması gerekmekte ve
bunu sabit oranda bir vergi alarak karşılamaktadır. Devletin kamu harcamaları
karşısında alacağı vergi denk bütçe varsayımı altında aşağıdaki eşitlikteki gibidir.
gg = T = . = .k. .k
yτ τ ⎛ ⎞Φ ⎜ ⎟⎝ ⎠
(2.27)
2.27 nolu eşitlikte T; kamu gelirlerini, τ; vergi oranını göstermektedir. Kamu
harcamaları sırasında sermayenin marjinal verimindeki değişimi anlayabilmek için
k’ya göre kısmi türev alınırsa;
g g = . .(1 . ) = . .(1 )k k
gkγ η
γ⎛ ⎞′Φ −Φ Φ −⎜ ⎟∂ ⎝ ⎠
∂ (2.28)
2.28 nolu eşitliğe ulaşılır. η, burada veri sermaye stoku altında γ’nin (tüketimin
büyümesi) g’ye göre esnekliğini vermektedir. 2.28 nolu eşitliğe göre, özel sektör
üretici firmaların sermaye ve üretimlerindeki değişimler karşısında, kamu hizmetleri
miktarında herhangi bir değişme olmamaktadır. Vergi dikkate alındığında 2.23 nolu
eşitlikteki hanehalkının tüketim davranışı aşağıdaki şekilde olacaktır.
c 1 = = (1 ). . .(1 )c k
gγ τ η ρσ⎡ ⎤⎛ ⎞− Φ − −⎜ ⎟⎢ ⎥⎝ ⎠⎣ ⎦
(2.29)
51
u eşitliğe göre g ve T, γ aynı yönde hareket ettikçe g/k, η ve tüketimdeki değişim (γ)
sabit kalacaktır. Tüketim c(0) gibi bir düzeyden başlayarak, γ oranında büyür; kişi
başına sermaye ve üretim de benzer şekilde k(0) ve y(0) düzeylerinden başlar ve γ
oranında büyürler. Yani ekonomi bir durağan durumdan diğerine hareket etmemekte,
sürekli olarak γ oranında büyümenin olduğu durağan durum büyümeyi korumaktadır.
Başlangıç dönemindeki kişi başına tüketim harcamaları şöyle belirlenmektedir.
c(0) = k(0). (1- ).kgτ γ⎡ ⎛ ⎞Φ −⎜ ⎟⎢ ⎝ ⎠⎣ ⎦
⎤⎥ (2.30)
Kamu harcamalarının ekonomideki payı ve vergi oranının büyüklüğü, durağan
durum büyüme oranı üzerinde iki etki yaratır. τ’deki bir artış γ’yi azaltır, buna
karşılık g/γ’deki artış ∂y/ ∂k’yı artırır ya da büyüme oranını yükseltir. Hükümetin
ekonomi içindeki etkinliği göreli anlamda küçükse ikincisi, büyükse birincisi baskın
konumda olur. Yani; vergiden önce kamu harcamaları özel kesim sermayesinin
marjinal verimini artırırken vergi sonrası bu süreç tersine işlemektedir. Bu ilişki
Cobb-Douglas fonksiyonunda görülebilir. Cobb-Douglas tipi fonksiyonda kamu
harcamaları ile büyüme arasındaki esneklik (η), α’ya eşittir. Bu dikkate alınarak
kamu harcamalarının hasıladaki payı değiştirildiğinde durağan durum büyüme oranı
üzerinde etki şöyle belirlenecektir.
1d g = . .( 1)( / ) kd g yγ
σ′Φ Φ − (2.31)
Denklem 2.31 kamu harcamalarını finanse etmek için alınan gelir vergisi, tüketim ve
tasarruf düzeylerini düşürerek, büyüme oranının zayıflamasına yol açar (Barro,
1990:113).
Sonuç olarak kamu harcamalarının ulusal gelirdeki payı ile kişi başına ulusal
gelir büyüme oranı arasında içsel bir bağlantı kurmaya çalışan Barro’nun
yaklaşımındaki belirgin nokta, kamu ve özel hizmetleri sabit getiri varsayımı altında
modellenmesidir. Hükümetler ekonomik büyümeyi gerçekleştirmek için hem yatırım
yapacak hem de yatırımların artırılması için özel sektörü vergi teşvikleri,
sübvansiyon gibi politika araçlarıyla destekleyecektir. Özel sektör yatırımları bir
52
taraftan sermaye stokunu artırırken dolaylı olarak artan vergi gelirleri de kamu
mallarının üretiminde faktörlerin satın almasında kullanılacaktır. Modele göre bilgi
transferini tamamlamak üzere işgücünün yeni bilgiye adaptasyonunun sağlanması
için eğitime önem verilmesi beşeri sermayenin verimliliğini artırarak büyümeye
olumlu katkı sağlayacaktır (Evonson ve Singh, 2006).
2.3.7. AR-GE Modeli ve Verimlilik
AR-GE’ye dayalı içsel büyüme modeli, bilgi ve teknolojiyi içselleştirerek
neoklasik büyüme modelinin gelişmiş ülkeleri içine düşürdüğü durağan durum
çıkmazından kurtarmayı ve gerçek dünyaya uyan bir denge sistemi kurmayı
amaçlamıştır. Model, dışsallıklar ve bilgi taşmalarının olduğu monopollü rekabet
piyasasını esas almıştır. Modelde ekonomik faaliyetler; biri imalat diğeri AR-GE
olmak üzere iki sektörde sürmektedir. İmalat sektöründe tüketim ve yatırım malları,
AR-GE sektöründe ise büyümeyi sağlayacak teknik bilgi ve buluşlar üretilmektedir.
AR-GE sektöründe yeni dizayn ve teknoloji üretmeye çalışmakta diğer yandan bu
yenilikleri üretim süreçlerinde içselleştirmektedirler. Buna aynı zamanda yeni bilgi
ve teknolojilerden doğan pozitif dışsallıkların eklenmesiyle gelişmiş ülkelerde azalan
verimler ve durağan durum ortaya çıkmamaktadır.
AR-GE modelinde, teknolojik yenilikler firma içinde değil araştırma
sektöründe ortaya çıkar ve patent haklarıyla korunur. Romer’in modelinde AR-GE
sektöründeki bilgi birikimi esas itibari ile kamusal nitelikte bir mal olarak
görülmekte ve ekonomik birimlerin yeni keşfedilen teknolojiyi kullanabilmek için bir
ödemede bulunmaları gerekmektedir. Yeni teknolojiyi karşılığını ödeyerek kullanan
sermaye malları sektöründe bu sebeple eksik rekabet durumu söz konusudur. Yalnız
yeni bir teknik bilgi üzerinde mülkiyet hakkının tam olarak uygulanmayışı araştırma
geliştirme sektörüne yönelik yatırım yapma isteğini ortadan kaldırabilir. Bu durumda
kamunun AR-GE sektörüne teşvik anlamında sübvansiyon yapması gerekmektedir.
Araştırma geliştirme faaliyetleri sonucunda yeni bir ürün ortaya çıkabilir ya da
yatırım malları çeşitliliği artabilir. Bunun sonucu da verimliliğin artmasıdır.
53
2.4. Büyüme ve Verimlilik Üzerine Yapılan Ampirik Çalışmalar
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki büyümenin kaynakları üzerine yapılan
çalışmalardan elde edilen bulgular genelde içsel büyümeye dayalı beşeri sermaye,
teknoloji, dış ticaret ve kamu politikaları gibi modellerin geçerliliğinin sınanmasına
dayalıdır. Modellerin çözümü farklı yöntemler kullanılarak yapılsa da amaç,
büyümenin kaynaklarına ayrıştırılması sürecinde klasik üretim faktörlerinin dışında
kalan ve büyümenin bu faktörler tarafından açıklanamayan kısmının tespit
edilmesidir. Solow (1956) ve Denison (1962) ile başlayan bu süreç günümüzde farklı
ve gelişmiş yöntemlerin uygulanması sonucu daha da önem kazanan bir konu olması
bakımından son yıllarda iktisat literatüründe sıkça rastlanan araştırma konularından
birisini oluşturmaktadır. Genelde büyüme ve verimlilik ilişkisinin araştırılmasına
yönelik literatür ağırlıklı olarak yabancı kaynaklı olmakla birlikte Türkiye ekonomisi
üzerine yapılan çalışmaların firma yada sektörel bazda oluşu, ekonominin tümü için
verimlilik ölçümünün sınırlı sayıda çalışmaya dayanmasına neden olmuştur.
Aşağıda, literatürde büyüme ve verimlilik üzerine önde gelen çalışmalar özetle
sunulacaktır.
2.4.1. Türkiye Üzerine Yapılan Yabancı Literatürdeki Çalışmalar
Young (1992) büyüme muhasebesi yöntemi uygulayarak toplam faktör
verimliliği ölçümünü Tornqvist11 indeksi ile oluşturmuştur. Gerekli veri seti Penn
World Table (PWT) veri tabanından elde edilerek sabit sermaye stoku için %6
yıpranma varsayımı altında sürekli envanter yöntemini kullanarak büyüme ve
verimlilik ilişkisini test etmiştir. Emek ve sermaye faktörünü ayrı ayrı analize katarak
bu faktörlerin çıktı üzerindeki etkilerini test eden çalışmasında Türkiye de dahil 118
11 Uzaklık fonksiyonundan hareketle hesaplanan Tornquist TFV indeksi Malmquist indeksinde olduğu gibi verimlilikteki değişimleri iki ayrı bileşene göre inceler. Bunlar, etkinlik değişimi ve teknik değişmedir. Etkinlik değişimi, karar birimlerinin etkin sınıra yaklaşma sürecinin bir değerlendirmesini verirken, teknik değişme etkin sınırın zaman içindeki değişimini verir. Ortak teknolojiye göre her bir veri noktasının farklarının oranlarını hesaplayarak, iki veri noktası arasındaki toplam faktör verimliliğindeki değişmeyi ölçer. Bu ölçüm için uzaklık fonksiyonu kullanılmaktadır. Uzaklık fonksiyonu çok-girdili, çok-çıktılı üretim teknolojilerini, maliyet minimizasyonu ya da kar maksimizasyonu gibi hedefleri belirtmeden, tanımlamada kullanmaktadır. Girdi uzaklık fonksiyonu, çıktı vektörü verildiğinde, oransal olarak en çok büzülen girdi vektörüne bağlı olarak üretim teknolojisi tanımlanır. Benzer olarak, çıktı uzaklık fonksiyonu, girdi vektörü verildiğinde, oransal olarak genişleyen girdi vektörüne bağlı olarak üretim teknolojisini tanımlar.
54
ülkeyi analizine katan Young; genel olarak Singapur, Çin ve Hong Kong ülkelerini
temel almıştır. 1970-1990 dönemi Singapur için toplam faktör verimliliğinin çıktı
üzerindeki etkisi yaklaşık olarak -%0,004 (istatiksel olarak anlamsız) ile -%0,06
arasında değiştiğini bulan Young aynı dönem için Hong Kong ve Çin için toplam
faktör verimliliğinin çıktı üzerindeki etkisini %35 olarak bulmuştur. Kişi başına artış
yüzdesi aynı değer olan Türkiye ve Çin için TFV yüzdelik artış oranı sırasıyla 0,8 ve
0,13’tür. Türkiye’de TFV artış oranı Çin’den daha yüksek olmakla birlikte TFV’nin
çıktıdaki değişimi açıklama düzeyi Çin’den daha düşüktür. Bu husus, Çin’deki
üretim faktörlerinin daha yüksek bir teknoloji altında üretime dahil edildiğini
gösterir.
Kim ve Lau (1994) 1960-1990 dönemi bütün ülkelerdeki veri sanayi üretimini
baz alarak girdi-çıktı ilişkisini yansıtan bir model olarak meta-üretim fonksiyonu12
kullanmışlardır. Modellerinde bağımlı değişken olarak GSYİH’yı; bağımsız değişken
olarak da emek, sermaye ve diğer çalışmalardan farklı olarak bu değişkenlerin ikili
kombinasyonlarını sınır üretim yaklaşımı ile test etmişlerdir. Kim ve Lau, üretim
fonksiyonunun amaçlarına hizmet etmesi açısından ABD’yi baz alarak 9 ülke13 için
teknoloji düzeyi hesaplamışlardır. Çalışmanın genelinden çıkartılan temel sonuç,
yeni sanayileşen ekonomilerin TFV artış hızı G5 ülkelerindeki artış hızından yüksek
olmasına rağmen bu ülkelerde çıktı düzeyinde görülen artış hızının düşük olmasıdır.
Yeni sanayileşen ülkelerde TFV artış hızının yüksek bir düzeyde olması sermaye
faktörünün bu ülkelerde kıt oluşu sebebiyle marjinal getirisinin yüksek olmasından
kaynaklanmaktadır. Çıktıdaki artış düzeyinin G5 ülkeleri seviyesinden daha düşük
olması ise üretim teknolojilerinin daha yüksek çıktı bileşimini üretmede yetersiz
olduğunun göstergesidir.
12 Zaman serisi ve yatay kesit verilerinin birleştirilmesi ile oluşturulan üretim fonksiyonunu temsil etmektedir. 13 G5 (Britanya, Fransa, Almanya, Japonya, ABD) ve NIEs (Hong Kong, China, Kore Cumhuriyeti, Singapur ve Çin) (New Industrialized Economies).
55
Collins ve Bosworth (2003) çalışmasında ise 2.32 nolu eşitlikleri kullanarak
1960-2000 dönemi için Türkiye’nin de bulunduğu 84 ülkeyi 614 bölgeye ayırarak
büyümenin kaynaklarını ayrıştırma yoluna gitmişlerdir.
α 1-α
t t t t tQ =A K (H L ) (2.32) ∆In(Y/L)=α[∆In(K/L)]+(1-α)∆InH+∆InA
Sermaye stoku için yıpranmanın %5 olarak kabul edildiği ve sermayenin çıktı
esnekliğinin (α) 0,3515 olarak varsayımı ile elde edilen sonuçlara göre bütün ülke
gurupları içerisinde sermaye birikiminin büyüme üzerinde daha fazla etkili olduğu
görüşü tespit edilmiştir. Ayrıca 1960-2000 dönemi için 84 ülkeyi kapsayan genel
çalışmada ise kişi başına çıktıdaki büyümeyi %2,3 olarak hesaplayan Collins ve
Bosworth bunun %1’nin kişi başına sermaye birikiminden, %0,3’ünün kişi başına
sermaye birikiminden ve %0,9’unun da TFV artışlarından kaynaklandığını
bulmuşlardır.
Diğer bir çalışma ise McCombie (2000) tarafından 1909-1949 dönemi büyüme
muhasebesi yöntemi kullanılarak ABD imalat sanayisinde büyümenin kaynaklarını
tespit etmiştir. Elde edilen sonuçlara göre emek (0,65) ve sermaye (≈0,35)
faktörlerinin hasıla içindeki paylarının literatürde anılan 1/3 kuralına uyum
göstermesine rağmen anılan dönem içinde TFV’nin ortalama yıllık artış düzeyinin
%4,53 (0,657’nin ters logaritması) gibi düşük düzeyde olduğu belirlenmiştir16.
Bununla birlikte çıktıdaki değişimin %99,2’sinin modeldeki değişkenler tarafından
açıklanabilmesi modelin başarılı olduğunu göstermektedir.
Han, Kalirajan ve Singh (2004) çalışmasında Türkiye’nin de içinde bulunduğu
45 ülkenin beşer yıllık dönemler halinde sınır üretim fonksiyonu kullanarak stokastik
ve deterministik bir yaklaşımla büyümenin kaynaklarına ayrıştırma yoluna
gitmişlerdir. Elde edilen sonuçlara göre Türkiye’de 1970-1975 döneminde çıktıdaki
14 Doğu Asya Ülkeleri (8), Latin Amerika Ülkeleri (22), Sanayi Ülkeleri (22), Güney Asya Ülkeleri (4), Türkiye’nin de içinde bulunduğu Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri (9), Sahra Altı Afrika Ülkeleri (19). 15 Sermaye faktörünün hasıla içindeki payının 1/3 olması gerekliliği (1/3 Kuralı). Ayrıntılı bilgi için Parkin, Powell ve Matthews; 1997:660’a bakınız. 16 Yazarın belirttiği üzere tüm değişkenlerin birinci farkında durağan olmalarına karşın seviyesinde kullanılabilecekleri tezini savunması yatmaktadır (s.282).
56
artış %3,8 iken bunun %1’lik bir kısmı teknolojik gelişme ve TFV büyümesinden
geri kalan %3,7’lik kısmın ise üretim faktörleri arzında meydana gelen artıştan
kaynaklandığı bulunmuştur. Büyümenin genel olarak girdi kaynaklı bir artış
sonucunda meydana geldiği ve büyümenin itici gücünün emek faktörü olduğu
yapılan çalışmada ayrıca ortaya konulmuştur.
Gounder ve Xayavong (2004) çalışmalarında sınırlı üretim fonksiyonu
kullanarak Yeni Zelanda imalat sanayisi için 1978-1999 periyodunda büyümenin
kaynaklarını belirlemişlerdir. Modelde TFV dört bileşene ayrıştırılmış17 ve
büyümenin Yeni Zelanda’da teknolojik değişme ile birlikte teknolojik süreçten (dışa
açıkla birlikte sermaye yoğun malların ithalinin sağlanması) kaynaklandığı
belirtilmiştir. Yalnız bu bulgu incelenen dönemin tümü için geçerliyken beş yıllık
periyodlar halinde incelenen dönemde ise TFV’nin diğer bileşenlerinin de büyüme
üzerinde etkili olduğu gözlemlenmiştir.
Limam ve Miller (2006) gelişmiş ve gelişmekte olan 80 ülke18 gurubu için
sınırlı üretim fonksiyonu ve Cobb-Douglas üretim fonksiyonu kullanarak büyümenin
kaynaklarını 1960-1989 döneminde belirlemeye çalışmışlardır. Elde edilen sonuçlara
göre bütün ülke gurupları için teknoloji düzeyinin (sabit katsayı yada TFV) büyüme
üzerinde etkili ve anlamlı olduğu, emek ve sermaye faktörlerinin literatürde anılan
1/3 kuralı ile örtüştüğü bulunmuştur. Sermaye girdisinin büyüme için belirleyici bir
faktör olduğu ve sermaye stoku yaşını ifade eden değişkenin (sermaye malının
kullanım süresinin) TFV ya da büyüme üzerinde istatiksel olarak negatif (-0,00017)
ve anlamlı bir etkide bulunduğu ortaya konulmuştur. Türkiye’nin de içinde
bulunduğu Batı Ülkeleri gurubunda büyümenin %76 ve %21’lik kısmının sermaye
ve emek faktörü ile %0,02 ile %3,8’lik kısmının ise beşeri sermaye ve TFV
artışlarından kaynaklandığı ayrıca ortaya konulmuştur.
Senhadji (1999) 1960-1994 dönemini kapsayan süreçte 2.32 nolu eşitliği
kullanarak 66 ülke için büyüme ve verimlilik ilişkisini araştırmıştır. Çalışmada
17 Bu bileşenler teknolojik süreç, teknik etkinlik, ölçek etkisi, tahsisat etkisi’nden oluşan bileşenlerdir. 18 Türkiye’nin de içinde bulunduğu 5 ülke gurubu. Afrika (24), Doğu Asya (6), Latin Amerika (18), Güney Asya (9), Türkiye’nin de içinde bulunduğu Batı ülkeleri gurubu (23).
57
büyümenin girdi artışına dayanan bir olgu olduğu vurgulanmakla birlikte TFV’nin
büyüme üzerinde incelenen ülkeler için kısmen etkili olduğu da dile getirilmiştir.
Çalışmanın asıl amacı sermayenin çıktı esnekliği ya da gelirden aldığı payın değerine
bağlı olarak TFV değişimi yansıtmak olmuştur19.
Sekkad (2003) 1960-1998 döneminde Türkiye’nin de içinde bulunduğu 9 ülke
için Cobb-Douglas üretim fonksiyonu kullanarak büyümenin kaynaklarını
belirlemiştir20. Sonuçlara göre incelenen ülke gurupları için sermaye faktörünün
büyüme üzerinde daha etkili olduğu görülmekle birlikte TFV artışının büyümeye
katkısı sınırlı kalmaktadır. Türkiye’de emek, sermaye faktörleri ile birlikte TFV’nin
büyümeye katkıları 1960-1980 dönemi için sırasıyla %12,54; %79,34; %8,1; 1981-
1990 dönemi için emek faktörünün büyümeye olan katkısı %22,24; sermaye
faktörünün büyümeye olan katkısı %46,72 ve TFV’nin büyümeye olan katkısı ise
%30,84’tür. 1991-1997 dönemi için emek ve sermaye faktörünün büyümeye katkıları
sırasıyla %36,36 ve %74,74 iken TFV büyümeye katkısı negatif ve %-11,36 olarak
bulunmuştur.
Nishimuzi ve Robinson (1984) gelişme düzeyleri birbirinden farklı ülkeleri ele
alarak imalat sanayi sektöründe büyümenin kaynaklarını büyüme muhasebesi
yöntemi uygulayarak ayrıştırmışlardır. TFV’nin ve üretim faktörlerinin alt sektörler
itibariyle imalat sanayi sektörüne katkılarına göre Türkiye’de incelenen 1963-1976
döneminde TFV’nin büyümeye katkısının en yüksek olduğu sektörler gıda ve metal
eşya alt sektörleri olarak belirlenmiş emek faktörüne nazaran sermayenin büyümeye
katkısının yüksek düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Aynı şekilde imalat
sanayide üretim artışının %12’lik bir kısmının TFV artışlarından kaynaklandığı da
çalışmada ayrıca vurgulanmaktadır.
19 Sermayenin çıktı esnekliğinin (α) yüksek bir değer alması TFV üzerinde azaltıcı bir etkiye sahiptir. α değerinin yüksek olması sermaye stokunun (K) büyümeye olan katkısının düşük, emek faktörünün (L) ise yüksek bir düzeyde olmasına neden olur. Dolayısıyla bu sermaye faktörünün emekten daha hızlı artacağını göstermekle birlikte matematiksel olarak bu ilişki 49 nolu eşitlikten çıkartılabilir. Çalışmada Türkiye için hesaplanan α düzeyi verilerin seviyede kullanılması bakımından 0,63 değerine; birinci farkında kullanılması bakımından da 0,46 değerine eşit olmaktadır. 20 Regresyon tahmininden elde edilen R2 0,18 çıkmıştır. Denklemin açıklayıcı gücünün bu denli düşük çıkması; ülkelerin ticaret ortaklarının büyüklüğüne, imalat sanayinin toplam ihracat içindeki payına, büyüme oranlarında meydana gelen standart sapmaların büyüklüğüne, dışa açıklık ve enflasyon gibi kukla değişkenlerin t istatistiklerinin çok düşük düzeyde kalmasına bağlanmıştır.
58
Mankiw, Romer ve Weil (1992) çalışmalarında Solow modeline beşeri
sermaye unsurunu katarak 1960-1985 dönemi petrol ihracatçısı olmayan (98) ülkeler,
orta-gelişmişlik düzeyindeki ülkeler (75) ve OECD ülkeleri (22) için MRW
Denklemini21 kullanarak faktörlerin büyümeye katkılarını belirlemeye çalışmışlardır.
Regresyon çözümünden elde edilen sonuçlara göre Solow modeline fiziki sermaye
yanında beşeri sermayenin de eklenmesi, ülkelerarası büyüme farklılıklarının ve
verimlilik potansiyellerinin büyük bir yüzdelik bölümünün (%78) açıklanabileceği
ortaya konulmuştur22. Beşeri sermayenin incelenen ülke gurupları içinde en etkili
olduğu gurup %76’lık bir oranla OECD ülkeleridir.
2.4.2. Türkiye Üzerine Yapılan Yerli Literatürdeki Çalışmalar
Türkiye ekonomisinde büyümenin kaynakları ve bunları etkileyen faktörlerle
ilgili olarak literatürde makro anlamda fazla sayıda çalışma yoktur. Yapılan
çalışmalar genelde firma bazlı ve kısmi verimlilik ölçümlerini temel alan
analizlerden ibarettir. Büyüme için büyük önem taşıyan verimlilik artışlarının hangi
faktörlerden kaynaklandığı belirleyebilmek Türkiye’de son 20-30 yıldır üzerinde
durulan ve önemi gittikçe artan bir konu olmakla birlikte ekonominin tümünü ele
alan çalışmalar son dönemde ivme kazanmıştır.
Deliktaş (2002) çalışmasında 1990-2000 dönemi için imalat sanayi sektörü23
için stokastik ve deterministik bir yaklaşımı ele alarak Malmquist ve veri zarflama
analizi kullanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre yıllık ortalama teknik etkinlik düzeyi
en yüksek olan alt sektör %93,7 bir oranla kağıt ve kağıt ürünleri sanayi sektörüdür.
Kaynak kullanım etkinliğinin (etkinsizliğin24) en düşük olduğu sektör (en yüksek
olduğu) %69,4 (%30,6) gibi bir oranla taş ve toprağa dayalı sanayi sektörüdür.
21 MRW Modeli ve Verimlilik alt başlığında açıklandığı üzere MRW denklemi görüldüğü gibidir.
k hY ( t) α + β α β In = In A (0 )- In (n + g + δ )+ In (s )+ In (s )L ( t) 1 -α -β 1 -α -β 1 -α -β
⎡ ⎤⎢ ⎥⎣ ⎦
22 Modele beşeri sermayenin eklenmemesi durumunda üretim faktörleri büyümenin ancak %59’nu açıklamaktadır (MRW, 1992:414). 23 Zaim ve Taşkın (1997) çalışmalarında imalat sanayi sektörü için Malmquist indeksi kullanarak 1974-1991 döneminde imalat sanayide TFV’nin büyümeye olan katkısını %27,3 olarak bulmuş alt sektörler bazında ise makine ve ekipman üreten sektörlerdeki TFV’nin imalat sanayiye katkısı %54,99 olarak tespit etmişlerdir. 24 1-TE düzeyi kaynak kullanımındaki başarısızlığı ya da etkinsizliği göstermektedir.
59
Toplam faktör verimlilik değişme endeksine göre ise teknolojik ilerlemenin
görüldüğü en yüksek sektörler sırasıyla orman ürünleri sanayi (1,025) ve metal eşya
(1,013) alt sektörleridir.
Tuncer ve Özuğurlu (2004) çalışmalarında büyüme muhasebesi yöntemi
uygulayarak 1982-2000 dönemi için Türkiye’de büyümenin kaynaklarını tespit
etmişlerdir. Elde edilen sonuçlara göre sermaye ve üretkenlik (TFV) katkılarının çıktı
büyümesine etkileri oldukça fazlayken emek faktörünün büyümeye olan katkısı
altyapı ve hizmetler sektörü hariç sınırlı seviyede kalmaktadır. Tarım sektöründe
TFV’nin hasılaya katkısı %104,2; emek faktörünün %-22; sermayenin ise %17,8
olarak bulunmuştur. Madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe emek, sermaye ve
TFV’nin katkıları sırasıyla %-84,6; %59,8 ve %120,7’dir. İmalat sanayi sektöründe
emek, sermaye ve TFV’nin büyümeye katkıları ise sırasıyla, %5,8; %69,6 ve %24,6
olarak bulunmuştur. Dolayısıyla sermaye birikimi ve üretkenlik artışlarının
Türkiye’de büyümenin itici gücünü oluşturduğunu ve bu gücün yoğun bir şekilde
hissedildiği imalat sanayi sektörünün büyüme olgusunu karakterize ettiği
söylenebilir.
Saygılı, Cihan ve Yurtoğlu (2001 ve 2005)’nun çalışmalarında büyüme
muhasebesi yöntemi kullanarak 1972-1997 dönemi Türkiye ve OECD ülkeleri için
karşılaştırmalı TFV ölçümü yapılmış ve kişi başına çıktı düzeyindeki artışın TFV
düzeyi yada teknolojik gelişme düzeyindeki artışla birlikte pozitif yönlü bir ilişki
içinde olduğu tespit edilmiştir. Büyüme muhasebesi yönteminden elde edilen
sonuçlara göre Belçika, Finlandiya, İsveç ve Danimarka’da TFV’nin büyümeye olan
katkıları yaklaşık %50’ler civarındayken analize sonradan katılan ABD ve Türkiye
için %15’ler civarında kalmıştır. Ayrıca TFV’nin Planlı Dönem dahilinde büyümeye
katkıları üç, dört, beş, altı, yedi ve sekizinci plan doğrultusunda sırasıyla %6,5; %8,7;
%27,6; %12; %15,9 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Akan (2001) çalışmasında kişi başına değerler cinsinden Collins ve Bosworth
Modelini (2.32 nolu eşitlik) sabit ikame esnekli üretim fonksiyonu kullanarak 1970-
1999 dönemi Türk imalat sanayi sektörü için girdi ve çıktı ilişkisinin ne yönde
geliştiğini ortaya koymuştur. Üretim fonksiyonundan elde edilen sonuçlara göre
60
1970-999 dönemi için imalat sanayinde ölçeğe göre artan getiri ortaya çıkmış
(α+β=1,49) ve teknolojik değişme hızı %0,65 gibi düşük seviyede kalmıştır. Üretim
artışının faktörler tarafından açıklanamayan kısmı olan TFV düzeyi teknolojik
gelişmeye değil de ölçek büyüklüğüne bağlanmış ve emek faktörünün çıktı
esnekliğine bağlı olarak büyümeye katkısı en yüksek faktör olduğu tespit edilmiştir.
Canpolat (2000) 1950-1990 dönemi Collins ve Bosworth Modelini seviye
itibari ile kullanarak faktörlerin büyümeye olan katkılarını tespit etmiştir.
Regresyondan elde edilen sonuçlara göre tüm katsayı tahminleri istatistiksel olarak
anlamlı olmakla birlikte büyümede meydana gelen değişimlerin faktörler tarafından
ancak %37’lik bir kısmı açıklanabilmektedir. İncelen dönem içerisinde teknoloji
düzeyi ya da TFV düzeyinin yıllık ortalama %2,3’lük bir hızla büyümekte olduğu
sermaye birikiminin büyümeye katkısının %53 gibi yüksek bir düzeyde olduğu tespit
edilerek anılan dönemde sermaye birikiminin büyümenin itici gücü olduğu çalışmada
vurgulanmıştır.
İsmihan ve Kıvılcım (2004) çalışmalarında 1960-2004 dönemi Türkiye
Ekonomisi’de büyümenin kaynaklarını, faktörlerin hasıla üzerine olan katkılarını
büyüme muhasebesi yöntemi ve ko-entegrasyon testi uygulayarak belirlemişlerdir.
Elde edilen sonuçlara göre sermayenin çıktı esnekliğinin 0,50 olması varsayımı
altında teknolojik gelişmenin ya da TFV’nin 1980’li dönemde büyümeye katkısının
%48,2 gibi yüksek bir düzeyde olduğu bulunmuştur. 1960-2004 dönemi boyunca
teknolojik gelişme düzeyi yıllık ortalama %0,6 gibi bir oranla büyürken TFV’nin
büyümeye katkısı %20’ler civarında gerçekleştiği ve genel olarak büyümenin
sermaye birikiminden kaynaklandığı TFV’nin bazı dönemler hariç büyüme üzerinde
etkisinin sınırlı olduğu tespit edilmiştir.
Eser (1991) Türkiye imalat sanayi sektörü üzerine yapılan çalışmaları incelenen
dönem ve zaman aralığının kısa olması nedeniyle tablolaştırmıştır. Tablo 2.1 bu
çalışmaları göstermektedir. Bu tabloya göre, örneğin Yıldırım (1989) çalışmasında
Türkiye imalat sanayi sektöründe 1963-1967, 1967-1972 ve 1972-1977 dönemleri
için büyüme muhasebesi yöntemi uygulayarak TFV düzeyinin ortalama yıllık artış
hızlarını sırasıyla %5,9, %1,5 ve %1,6 gibi oldukça düşük düzeylerde kaldığını tespit
61
etmiştir. Aynı şekilde Özmucur ve Karataş (1990) 1973-1979 döneminde -%2,1;
Eser (1991) -%2,8 gibi imalat sanayide büyümeye negatif bir TFV katkısı olduğu
tespit etmişlerdir.
Tablo 2.1: Türk İmalat Sanayi Sektörü Üzerine Yapılan Diğer Çalışmalar
Kaynak Dönem TFV Artş Düzeyi 1963-1967 3,2 1967-1970 1,3 1970-1973 2,5 1973-1976 -1,1
Krueger ve Tuncer (1982)
1963-1976 2,1 Nishimuzi ve Robinson (1986) 1963-1976 1,3
1967-1972 1,4 1972-1977 1,6 1977-1983 -3,9 Yıldırım (1989)
1967-1983 0,5 1973-1979 -2,1 1979-1985 0,6 Özmucur ve Karataş (1990) 1973-1985 -0,7 1965-1976 1,5 1976-1981 -1,4 1981-1988 1,5 Uygur (1990)
1965-1988 0,4 1973-1979 -2,9 Eser (1991) 1980-1985 2,4 1970-1976 0,1 1976-1981 -1,4 1981-1988 1,9 Aydoğuş (1990)
1970-1988 0,7 Kaynak: Uğur Eser; 1991, “Türkiye İmalat Sanayisinde Verimlilik, Teknolojik Gelişme ve Büyümenin Kaynakları,” MPM Yayınları, Yayın No:454.
Yapılan çalışmalardan elde edilen bulgulara göre gelişmekte olan ülkelerde
genelde TFV’nin büyümeye olan katkısı sınırlı olmakla birlikte büyümenin daha çok
girdi arzındaki artıştan kaynaklandığı ortaya konulmuştur. Genelde bu ülkelerde
62
emek faktörünün büyümeye katkısı daha fazla olmakla birlikte gerçekte; emek
girdisinin büyümeye katkısı, sermaye birikiminin veya kişi başına düşen sermaye
stokunun emek faktörünün marjinalitesini artırmasında yatmaktadır. Dolayısıyla
gelişmekte olan ülkelerde yaşanan hızlı sermaye birikim süreci emeğin kalitesini
artırırken aynı zamanda büyümeye olan katkısını da maksimize eder. Böylesine bir
sonucun bu ülkelerde ortaya çıkmasında sermaye stokunun kıtlığı sonucunda
marjinal verimliliğinin yüksek olması yatmaktadır. Yalnız sermaye birikim hızının
yükselmeye başladığı dönemlerde ise üretim; emek faktörü yerine ikame edilen
sermaye faktörünün (tercih edilen iktisat politikalarına göre) daha fazla katkısıyla
mümkün olacaktır. Kaynakların yeniden dağılım süreci, üretken ya da verimlilik
düzeyi yüksek olan sektörlere doğru olması ise büyüme üzerine en etkili faktörün
sermaye olduğunu göstermektedir. Sermaye stokunun büyüme sürecinde üretime
katkısının yeterli düzeyde olmaması sermayenin az olması ve eskiliği, üretimin
geleneksel üretim araçlarıyla yapılması, maliyetlerin yüksek olması nedeniyle artan
nüfusa kolaylıkla iş bulamama, araştırma-geliştirme ve teknoloji üretme çabalarının
düşüklüğü gibi faktörler sayılabilir.
3. TOPLAM FAKTÖR VERİMLİLİĞİNİN BÜYÜME ÜZERİNE ETKİSİ: AMPİRİK ANALİZ
3.1. Toplam Faktör Verimliliği Tahmininde Kullanılacak Modeller
Bu bölümde TFV verileri hazır olmadığı için üretilmesi ya da tahmin edilmesi
gereklidir. TFV düzeyinin tahmin edilebilmesi sürecinde veriler makro ve kişi başına
değerler cinsinden kullanılarak TFV düzeyleri elde edilmiştir. TFV’nin tahmin
edilmesi sürecinde Verimlilik Ölçme Yöntemleri Alt başlığındaki yöntemlerden
ekonometrik yaklaşım seçilerek TFV düzeyleri ölçeğe göre sabit getiri varsayımı
altında Cobb-Douglas üretim fonksiyonu kullanılmıştır. Bu süreçte TFV düzeyleri
1968-2006 dönemi için üç farklı modelle tahmin edilmiştir. İkinci aşamada TFV’nin
büyüme üzerinde etkisinin anlaşılabilmesi için regresyon tahmini yöntemi ile elde
edilen TFV düzeyleri, bağımlı değişkenin logaritmik gayrisafi yurtiçi hasıla olarak
tanımlandığı modelde diğer açıklayıcı değişkenlerle1 birlikte 1968-2004 dönemi için
büyüme ve verimlilik denkleminde yer almıştır.
TFV’nin tahmininde kullanılacak Birinci Model; Canpolat (2001) Sekkat
(2003) ve Çoban (2004)’ın çalışmalarına dayanmaktadır.
0 1 2 3 0LRGSYİH InA LRSSS LİSTH LREGTM KUKLAβ β β λ= + + + +
(3.1)
3.1 nolu eşitliğe göre logaritmik düzeyde reel gayrisafi yurt içi hasılanın
belirleyicileri (LRGSYİH); logaritmik reel sabit sermaye stoku (LRSSS), logaritmik
istihdam (LISTH), logaritmik beşeri sermaye stoku (LEGTM), kukla değişken
(KUKLA) ve teknoloji düzeyini gösteren A0 olarak tespit edilmiş ve tahmin sürecinde
bu değişkenler yer almıştır. İktisadi dalgalanmalar sebebiyle kapasite kullanım
oranlarında meydana gelen değişimlerin TFV üzerindeki etkisinin bertaraf edilmesi
düşünülerek modele ayrıca KUKLA2 değişken eklenerek Canpolat (2001) Sekkat
(2003) ve Çoban (2004) modelleri geliştirilmiştir. Böyle bir yaklaşımın temel
gerekçesi olarak Griliches ve Lichtenberg (1984)’de büyüme oranlarındaki
1 Diğer açıklayıcı değişkenler; ihracat, ithalat, kapasite kullanım oranlarındaki değişme ve özel kesim yatırım değerlerinden oluşmaktadır. 2 KUKLA değişken, veri setinin tanıtılması alt başlığında ayrıntılı olarak tanıtılacaktır.
64
gerilemenin ancak kısa dönemli dalgalanmalardan kaynaklanabileceği görüşü
yatmaktadır. Ayrıca büyüme oranlarında meydana gelen dalgalanmaların etkisi
iktisadi değişkenleri ve aralarındaki ilişkileri de geçersiz kılacağından bu değişken
ikinci ve üçüncü modele de eklenmiştir. Bu modelde teknoloji düzeyinde, sabit
sermaye stokunda, istihdam düzeyinde ve beşeri sermaye düzeyinde meydana gelen
artışların büyümeyi pozitif yönde etkilemesi beklenmektedir. Aynı şekilde kapasite
kullanım oranlarında meydana gelen azalmaların ise büyümeyi negatif yönde
etkilemesi beklenmektedir. Bu beklentiler doğrultusunda katsayıların β1>0, β2>0,
β3>0 ve λ0<0 çıkması beklenmektedir. Bu model, gelişme düzeyini A0 sabitine
dayandırarak TFV düzeyi hakkında bilgi vermektedir. Üretim faktörlerinin çıktı
esnekliklerinin ve büyümeye en çok katkısı olan faktörün belirlenmesi sürecinde
sağladığı kolaylıklardan ötürü bu model tahmin sürecinde regresyon denklemi olarak
kullanılmıştır. Bu modelde TFV düzeyleri teknoloji katsayısını veren InA’nın yalnız
bırakılmasıyla hesaplanır3.
TFV’nin kişi başına verilerle tahmin edildiği İkinci Model; Solow (1956),
Collins ve Bosworth (2003) çalışmalarına dayanmaktadır. Modelin kurulumu
aşağıdaki eşitlikte olduğu gibidir.
Ly InA Lk Lh KUKLA (3.2) 0 1 2 0β β λ= + + +
3.2 nolu eşitliğe göre logaritmik düzeyde kişi başına çıktı düzeyinin (Ly)
belirleyicileri olarak; logaritmik kişi başına sermaye stoku, logaritmik kişi başına
beşeri sermaye stoku (Lh), kukla değişken (KUKLA) ve teknoloji düzeyini gösteren
A0 sabiti tespit edilerek tahmin sürecinde bu değişkenler kullanılmıştır. Kişi başına
çıktı düzeyine; teknolojik gelişme düzeyi, kişi başına sermaye stoku ve kişi başına
beşeri sermaye stokunun pozitif katkısının olması beklenmektedir. Aynı şekilde
kapasite kullanım oranlarında meydana gelen dalgalanmalar ise büyüme üzerinde
olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Bu beklentiler doğrultusunda katsayıların β1>0,
β2>0 ve λ0<0 çıkması beklenmektedir. Değişkenlerin kişi başına değerler cinsinden
çıktı, sabit sermaye stoku ve beşeri sermaye değerleri itibariyle logaritmik formda
3 0 1 2 3 0InA LRGSYİH LRSSS LİSTH LREGTM KUKLAβ β β λ= − − − +
65
kullanıldığı bu model, Toplam Faktör Verimlilik düzeyi hakkında bilgi vermektedir.
Değişkenlerin kişi başına değerler cinsinden kurulduğu bu modelde TFV düzeyi şu
şekilde hesaplanır.
( ) - *[ ( )] (1- )*1 1InA In y In k Inh KUKLAβ β λ= − + (3.3)
3.3 nolu eşitliğe göre doğal logaritma cinsinden kişi başına sermaye stokunun,
sermayenin çıktı esnekliği4 olan β1 katsayısı kadarlık bölümü çıkarıldığında ve buna
ilave olarak beşeri sermayenin emeğin çıktı esnekliği olan (1- β1) kadarlık bölümü ve
KUKLA değişkenin λ kadarlık kısmı eklendiğinde TFV düzeyi logaritma cinsinden
elde edilir. Elde edilen logaritmik TFV değerinin anti logaritması ise toplam faktör
verimliliğin düzey değerine eşit olmaktadır.
TFV’nin tahminin de üçüncü model, Mankiw, Romer ve Weil (1992)
çalışmasına dayanmaktadır. Model, KUKLA değişkenin eklenip genişletilmesiyle
aşağıdaki formda kullanılmıştır5.
0(0) ( )1- - 1- - 1- -
In InA In n g d In In KUKLAİSTH RGSYİH RGSYİH
λα β α β α β
= + + + + + +⎢ ⎥ ⎢ ⎥ ⎢ ⎥⎣ ⎦ ⎣ ⎦⎣ ⎦
RGSYİH RSSS EGTMα β α β+⎡ ⎤ ⎡ ⎤ ⎡ ⎤
Bu model diğerlerinden farklı olarak kişi başına logaritmik değerleri (kişi başına çıktı
hariç) ilgili değişkenlerin gayrisafi yurt içi hasıladaki paylarına göre belirlemektedir.
Logaritmik düzeyde kişi başına çıktı düzeyinin RGSYİH ⎞In
İSTH⎛ ⎡ ⎤
⎟⎜ ⎢ ⎥⎣ ⎦⎝ ⎠
belirleyicileri olarak;
logaritmik kişi başına sermaye stoku RSSS ⎞InRGSYİH
⎛ ⎡ ⎤⎟⎜ ⎢ ⎥⎣ ⎦⎝ ⎠, logaritmik kişi başına beşeri
sermaye stoku, sermaye stokunun zamana göre türevi ( ))(In n g d+ + , kukla
değişken (KUKLA) ve teknoloji düzeyini gösteren InA(0) sabiti tespit edilmiş ve
tahmin sürecinde bu değişkenler kullanılmıştır. Kişi başına çıkı düzeyi üzerinde
teknoloji düzeyi, kişi başına beşeri ve fiziki sermaye değerlerinin pozitif katkıları
4 Toplam Faktör Verimlilik düzeyi faktörlerin toplam hasıladaki paylarının (1/3)’e göre ağırlıklandırılmasına göre tespit edilmektedir. Literatürde sermayenin çıktı esnekliği 0.35 emek faktörünün ise 0.65 olarak kabul edilmiştir. 5 Model 3’ün bu formda gösterilmesinden önceki adımları ise 2.3.1. Beşeri Sermaye ve Verimlilik alt başlığında tanıtılmıştır.
66
olmakla birlikte kapasite kullanım oranlarındaki düşüşlerin ve sermaye birikiminin
zamana göre türevini ifade eden (n+g+d) değişkeninin negatif etkisi olmaktadır. Bu
beklentiler doğrultusunda katsayıların (α+β)/(1-α-β)<0, (α)/(1-α-β) >0, (β)/(1- α+β)
>0 çıkması beklenmektedir. Modelde g ve d artış hızları MRW (1992)’de olduğu
gibi 0,05 olarak sabit varsayılmış, n değeri ise nüfus artış oranları kullanılarak
(n+g+d) değişkeni (0,5+n) şeklinde genişletilmiştir. Bahsedildiği üzere modelde
durağan durumdaki sermaye stokunun zamana göre türevini ifade eden
( )In n g d+ + değişkenin katsayı işareti negatif çıkmak zorundadır. Bu zorunluluk
dengeli büyüme için gerekli olan kişi başına sermaye oranını sabit tutabilmek için
gerekli yatırım miktarının ne yönde değişmesi gerekliliğinden kaynaklanmaktadır.
Çünkü; n (nüfus artış oranı), g (etkin emek büyüme oranını) ve d (sermayenin
yıpranması) parametrelerinde herhangi bir artma eğilimi (azalma) meydana
geldiğinde kişi başına değerler azalacaktır (artacaktır). Durağan durum noktasında; n,
g ve d meydana gelen değişmelerin büyüme üzerinde etkilerinin daha iyi
anlaşılabilmesi ve TFV’nin hesaplanma sürecinde daha gerçekçi değerlere
ulaşılabilmektedir. Bu modelde TFV düzeyi aşagıdaki eşitlikte olduğu gibi
hesaplanır.
0(0) RGSYInA InİST
( )1- - 1- - 1- -
İH RSSS EGTMIn n g d In In KUKLAH RGSYİH RGSYİH
α β α β λα β α β α β+⎡ ⎤ ⎡ ⎤ ⎡ ⎤= + + + − − +⎢ ⎥ ⎢ ⎥ ⎢ ⎥⎣ ⎦ ⎣ ⎦⎣ ⎦
3.2. Toplam Faktör Verimliliğinin Büyüme Üzerine Etkilerinin İncelendiği Modeller
3.2.1. Ekonometrik Yöntem-Regresyon Tahmini
Regresyon tahmini (Ekonometrik yöntem) yönteminde Türkiye’de iktisadi
büyümenin kaynaklarını ve TFV’nin büyüme üzerinde etkisini araştırmak amacıyla
1968-2004 dönemine ait verilerin kullanıldığı dışa açık Keynesyen Model
kullanılmıştır. Bu bölümde Model 1, Model 2 ve Model 3’ün tahmini ile elde edilen
TFV düzeylerinin büyüme üzerine etkilerinin olup olmadığının sınanması aşağıdaki
denkleme göre yapılmıştır.
LRGSYİH=α0+β1LRSSYÖ+β2LRİHRCT+β3 LRİTHLT+ β4LTFV+ β5KUKLA (3.4)
67
3.4 nolu eşitliğe göre logaritmik reel gayrisafi yurtiçi hasılanın (LRGSYİH)
belirleyicileri olarak; logaritmik düzeyde özel sektör reel sabit sermaye yatırımları
(LRSSYÖ), logaritmik reel ihracat (LRİHRCT), logaritmik reel ithalat (LRİTHLT)
kukla değişken (KUKLA); Model 1, Model 2 ve Model 3’ten elde edilen logaritmik
düzeydeki TFV (LTFV1, LTFV2 ve LTFV3) değişkenleri kullanılmıştır6. Özel kesim
sabit sermaye yatırımları, ihracat ve TFV düzeyi, büyüme üzerinde pozitif etkiye
sahipken bu etki ithalat ve kapasite kullanım oranlarında meydana gelen
dalgalanmalar sebebiyle negatiftir. Bu nedenle katsayı işaretlerinin beklentiler
doğrultusunda β1>0, β2>0, β4>0, β3<0 ve β5<0 çıkması beklenmektedir.
3.2.2. Büyümenin Kaynakları Yöntemi
Büyümenin kaynaklarına ayrıştırılması süreci Collins ve Bosworth (2003),
Aiyar ve Feyrer (2002) çalışmalarına dayanılarak elde edilmiştir. Kişi başına çıktı
düzeyinin (y) belirleyicileri olarak kişi başına sermaye (k), kişi başına beşeri sermaye
(h) ve TFV düzeyi verilsin. Buna göre bu faktörlerin büyümeye olan katkıları
tespitinde kullanılacak yöntem aşağıdaki eşitliklerde olduğu gibidir.
y=k+h+TFV
k=Var (k)+0,5*[Cov (k, h)+Cov (k, TFV)]+Cov (h, TFV)
h=Var (h)+0,5*[Cov (k, h)+Cov (h,TFV)]+Cov (k, TFV)
TFV=Var (TFV)+0,5*[Cov (k, TFV)+Cov (h, TFV)]+Cov (k, h)
Yukarıdaki eşitliklere göre büyümenin kaynaklarını ayrıştırma süreci; ilgili
değişkenin kendi varyansı ile diğer değişkenlerle olan kovaryans toplamının yarısına,
yine aynı değişkenin dışında kalan faktörlerin kovaryans değerlerinin ilave edilmesi
sonucunda gerçekleşecektir.
6 Y=C+I+G+X-M, dışa açık Keynesyen modelde gelir (Y), tüketim düzeyi (C), yatırım (I), kamu harcamaları (G), ithalat (M) ve ihracat (X) tarafından belirlendiği için modelde yatırım, ihracat ve ithalat değişkenleri kullanılmıştır.
68
3.3. Veri Setinin Tanıtılması
Verilerin tamamı 1968-2004 dönemi için Dünya Bankası World Development
Indicators (WDI) veritabanından alınmıştır. 2005 ve 2006 yılları için gerekli olan
veriler ise Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK=DİE) veri tabanı ve yıllıklarından yararlanılarak genişletilmiştir. Ayrıca
nüfus artış oranları da incelenen dönem için Dünya Bankası’ndan alınmıştır.
Nominal serilerin reel hale getirilebilmesi için GSYİH (1987=100) deflatörü
kullanılmıştır. 2004 sonrası deflatör değerleri için de 2005 yılında gerçekleşen, 2006
yılında ise beklenen deflatör artış oranları temel alınmış ve deflatör değerleri
genişletilmiştir7. 3.1. bölüm alt başlığında TFV’yi tahmin etmek ve TFV’nin büyüme
üzerindeki etkilerini test edebilmek için açıklanan regresyon modellerinde
kullanılacak değişkenler Tablo 3.1’de sunulmuştur.
Tablo 3.1: Değişkenlerin Tanımlanması
DEĞİŞKENLER Değişkenlerin Tanımı
LRGSYİH Logaritması Alınmış Reel Gayrisafi Yurtiçi Hasıla
LİSTH Logaritması Alınmış İstihdam
LEGTM Logaritması Alınmış Beşeri Sermaye Stoku
LRSSS Logaritması Alınmış Reel Sabit Sermaye Stoku
Lk Logaritması Alınmış Kişi Başına Sermaye Stoku
Lh Logaritması Alınmış Kişi Başına Beşeri Sermaye Stoku
KUKLA Daralma Dönemi için 1 Değeri, Genişleme Dönemi İçin 0 değeri Alır.
Beşeri sermaye stoku değerlerinin zaman serisi analizlerini yapmaya elverişli
olmayacak bir zaman boyutuna sahip olması nedeniyle bu değişken yerine ikamesi
çok yakın olan bir seri oluşturulmuştur. Bu serinin oluşturulması sürecinde DPT
tarafından sabit sermaye stokunun eğitim sektörüne ayrılan yüzdelik oranları
kullanılmıştır8. Bu değişkenin regresyon denkleminde kullanılması sonucu elde
7 http://www.econstats.com/weo/V021.htm ve http://www.econstats.com/weo/C166V021.htm web adreslerinden deflatör değerlerine erişilebilir. 2005 değeri için %8, 2006 değeri içi de %6,2 artış oranı kullanılarak deflatör değerleri genişletilmiştir. 2005 ve 2006 deflatör değerleri Deflatör Değeri2005=Deflatör2004X(1+artış yüzdesi) yöntem dahilinde genişletilmiştir. 8 “Beşeri Sabit Sermaye Stoku=Sabit Sermaye Stoku X DPT Tarafından Eğitim Sektörüne Ayrılan Yüzdelik Oranları” formülü kullanılarak beşeri sermaye serisi oluşturulmuştur.
69
edilen bulgular literatürde yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlara da büyük
uyum göstermiştir. Ayrıca değişkenlerin istihdama (İSTH’e) oranlanması ise kişi
başına değerler cinsinden verilerin regresyonda kullanılmasını sağlayacaktır.
TFV ölçümünde en büyük sorun sabit sermaye verilerine dayanarak sabit
sermaye stokunun hesaplanabilmesidir. Sermaye stokunun hesaplanmasında
literatürde en çok kullanılan tekniklerden biri olan Harberger Yaklaşımı9
uygulamadaki kolaylığı açısından bu çalışmaya en uygun yöntem olarak seçilmiştir.
Sermaye stoku; bilindiği üzere üretimde kullanılan makine, bina, teçhizat ve arazi
gibi unsurlardan meydana gelmektedir. Sermaye stoku, geçmiş dönem yatırımlarının
birikimi olduğuna göre başlangıç dönemi sermaye stokunu hesaplanabilmesi için
yeterince geriye giden uzun dönemli yatırım serisine ihtiyaç vardır. Sermaye
sokunun elde edilme süreci aşağıdaki gibidir.
Kt=(1-d)Kt-1+It (3.5)
3.5 nolu denklemde Kt, t dönemindeki başlangıç sermaye sokunu; d sermayenin
aşınma oranını It ise t dönemindeki sabit sermaye yatırımlarını göstermektedir. Buna
göre 3.5 nolu eşitlikteki denklemin her iki tarafından Kt-1 (sermaye stokunun t-1
dönemindeki değeri) çıkartılıp yine aynı terime bölünmesi durumunda 3.6 nolu
eşitliğe ulaşılır.
t t-1 t
t-1 t-1
=-d+K K
K -K I
(3.6)
Eşitliğin sol tarafı sermaye stokunun büyüme oranını göstermekle birlikte uzun
dönemde durağan durum denge noktasındaki değerine de eşittir. Bu noktada sermaye
stokunun büyüme hızı aynı zamanda çıktının büyüme hızına da eşit olacağından
denklem 3.6 tekrardan gy=-d+It/Kt-1 şeklinde yazılabilir. Buradan Kt-1 terimi yalnız
bırakıldığında başlangıç dönemi sermaye stokunun hesaplanabilmesi için gerekli
olan 3.7 nolu denkleme ulaşılır.
9 Sabit sermaye stokunun hesaplanabilmesi diğer yaklaşımlar Lawrence ve Diwert (1999), Nehru ve Dhareshvar (1993) çalışmalarında görülebilir.
70
tt-1
y
K =d+g
I
(3.7)
Sabit sermaye Stokunu hesaplamak için 3.7 nolu eşitlikte sermaye stoku için
yıpranma oranını gösteren d katsayısı MRW modelinde olduğu gibi 0,05; büyüme
oranı (gy) için ise reel GSYİH ortalama büyüme hızı 0,04410 kabul edilmiştir.
Modellerin; ölçeğe göre sabit getiri varsayımı altında yapılacak regresyon
çözümlemesinde devresel dalgalanmalar nedeniyle Griliches ve Lichtenberg
(1984)’te olduğu gibi kapasite kullanımında meydana gelen değişmelerin TFV’ye
olası etkilerini engellemek için kukla değişken kullanılmıştır. Kukla değişken
aşağıdaki gibi tanımlanmıştır.
0 In(Yt/Yt-1) ≥ In(Yt-1)/In(Yt-2) KUKLA= 1 In(Yt/Yt-1) < In(Yt-1)/In(Yt-2)
Kukla değişken kullanımı ile iç talepte meydana gelen dalgalanmaların kapasite
kullanım üzerinde ve dolayısıyla TFV üzerinde yol açtığı etkilerin giderilmesine
çalışılarak daha sağlıklı sonuçlar elde edilmesi amaçlanmıştır.
3.4. Toplam Faktör Verimliliğinin Elde Edilmesi İçin Model 1’in Tahmini
3.4.1. Durağanlığın Sınanması ve Diğer Testlerin Uygulanması
Zaman serilerinde istatistik yöntemlerin uygulanıp doğru sonuçlar elde
edilmesi için, seride trendin olmaması ve durağan olması gerekir. Fakat zaman serisi
analizindeki değişkenlerin özellikleri gereği, artış ya da azalış yönünde bir eğilime
sahip oldukları görülmektedir. Bu durumda regresyon sonuçları geçersiz olmaktadır.
Bu nedenle trendin ortadan kaldırılması ve zaman serisinin durağanlaştırılması
gerekmektedir (Utkulu, 1993:303). Eğer iki zaman serisi arasında bir ilişkiden
bahsediliyor ve aralarında istatistiksel bakımdan anlamlı bir ilişki bulunuyorsa bu
ilişkinin gerçek mi, yoksa sahte mi olduğunu anlamak için birim kök testi ile serilerin
kaçıncı dereceden durağan olduklarının saptanması gerekmektedir. Eğer her iki seri
10 Büyüme oranı, Maraşlıoğlu ve Tıktık (1994) çalışmalarından yararlanılarak dönemler halinde elde edilen ortalama büyüme oranının ağırlıklı ortalaması olarak hesaplanmıştır. Literatürde ayrıca uzun dönem büyüme oranının limitini veren trend büyüme hızı da bu değişken yerine ikame edilmektedir.
71
de aynı dereceden durağan ve bütünleşmiş çıkıyorsa bu ilişki gerçek bir ilişkidir ve
regresyon gerçektir denir (Tarı, 1999:369). Bu serilere de eş bütünleşmiş seriler
denir. Diğer bir anlatımla regresyonun gerçek olması için serilerin eş bütünleşmiş
seriler (aynı dereceden durağan seriler) olması gerekir. Eğer bir zaman serisinin
ortalaması, varyansı ve kovaryansı zamandan bağımsız ve sonlu ise bu zaman
serisine kovaryans durağan denir. Bir zaman serisi d kez farkı alındıktan sonra
durağan hale geliyorsa, bu serinin d dereceden bütünleştiği söylenir ve I(d) şeklinde
gösterilir. İktisadi zaman serilerinin durağanlığı Dickey ve Fuller tarafından
geliştirilen ve uygulamada yaygın olarak kullanılan testlerden yararlanılarak
belirlenebilir. Değişik yöntemler olmakla birlikte, durağanlık için kullanılan en
yaygın ve en geçerli yöntem birim kök testleri olmaktadır. Bu çalışmada kullanılan
verilerin birim kök içerip içermediği ADF (Genişletilmiş Dickey-Fuller) testi
kullanılarak araştırılmıştır. Serilerin durağanlık sınaması için Augmented Dickey-
Fuller (ADF) testinde sabitsiz, sabitli, sabitli ve trendli bir süreç izlendiği
varsayılarak aşağıdaki modeller tahmin edilmiştir.
m
m
t
m
t t-1 i t-i+1 ti=2
∆Y =λY + β ∆Y +ε∑ (sabitsiz ve trendsiz model)
t 0 t-1 i t-i+1i=2
∆Y = +λY + β ∆Y +εα ∑ (sabitli model)
t 0 t-1 i t-i+1 ti=2
∆Y = +λY + TREND+ β ∆Y +εα γ ∑ (sabitli ve trendli model)
Burada ∆ birinci sıra fark operatörü; tε , durağan hata terimi, m optimal gecikme
uzunluğudur. ADF testinin yapılmasındaki temel amaç regresyon içerisinde
otokorelasyonun varlığına izin vermemektir dolayısıyla aynı fark operatörü yine
denklemin sağ tarafında açıklayıcı değişken olarak yer almaktadır. Durağanlığın
sağlanabilmesi için 2 temel koşulun yerine getirilmiş olması gerekir.
72
• λ ‘ların negatif çıkması (λ <0)
• λ için hesaplanan değerin MacKinnon tablo değerinden büyük olması
gerekliliği. Çünkü ADF istatisliği “ t dağılımına” sahip değildir. Kurulacak olan
hipotezler ise aşağıdaki gibidir.
H0 = Zaman serisi durağan değildir (Birim kök var).
H1 = Zaman serisi durağandır (Birim kök yoktur).
Eğer, hesaplanan λ Dickey-Fuller test istatistiğinin mutlak değeri (yani λ ),
MacKinnon kritik eşik değerlerinin mutlak değerinden küçükse H0 : λ = 0 hipotezi
kabul edilir ve incelenen zaman serisinin durağan olmadığına karar verilir. Eğer
bunun tam tersi bir sonuç çıkarsa, H0 hipotezi reddedilir ve zaman serisinin durağan
olduğu sonucuna varılır. Birim kök testleri sonucu elde edilen sonuçlar Tablo 3.2’de
sunulmuştur.
Tablo 3.2: ADF Birim Kök Test Sonuçları
DEĞİŞKENLER SABİTLİ SABİTLİ VE TRENDLİ SABİTSİZ VE TRENDSİZ
LRGSYİH -0.587786 -2.842331 6.177551 LRSSS -2.134705 0.462706 15.77663 LİSTH -1.135756 -2.234658 5.002850
LEGTM 1.626557 -1.488359 3.026615 ∆LRGSYİH -6.887225* -6.812470* -3.783394* ∆LRSSS -2.214739* -2.497468* -2.577206** ∆LİSTH -6.546682* -6.596085* -4.201825* ∆LEGTM -5.998434* -8.643.244* -5.296278*
Notlar: * =%1, **= %10 anlamlılık düzeyinde katsayının anlamlı olduğunu göstermektedir. Optimal gecikme uzunlukları için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır.
Değişken sembollerinin önündeki R harfi ilgili değişken serisinin reel olduğunu, L
harfi ilgili değişken serisine logaritmik dönüşümün yapıldığını göstermektedir. Tablo
3.2’de sunulan analiz sonuçlarına göre bütün serilerin seviye değerleri için ADF test
istatistiğinin mutlak değeri, MacKinnon Kritik Değerleri’nin mutlak değerinden
küçük olduğundan serilerin birim kök içerdiği, yani durağan olmadığını ifade eden
H0 hipotezi kabul edilmiştir. Bu sonuçlar bütün serilerin seviyelerinde durağan
73
olmadığını göstermektedir. Söz konusu serilerin farklarının alınması durumunda ise
bütün serilerin I(1) de durağan oldukları sonucuna varılmıştır. Genelde birinci
farkında durağan olan serileri regresyona tabi tutmak uzun dönemli ilişkilerin
ortadan kalkmasına neden olabilir. Aynı düzey değerinden durağan ya da entegre
olan seriler düzey değerleri üzerinden regresyona koşularak sahte regresyon
tanımlamasından uzaklaşmaktadır (Gujarati, 1995:726). Seriler arasında ko-
entegrasyon ilişkisinin olup olmadığını tespit etmek için Engle-Granger yöntemi
uygulanmıştır. Bunun için seviye itibari ile model tahmin edildikten sonra modelden
elde edilen hata terimlerinin birim kök içermemesi gerekmektedir (Ertek, 1996:392).
Engle-Granger yöntemine göre yapılan ko-entegrasyon test sonucu Tablo 4’te
görülmektedir.
Tablo 3.3: Engle-Granger Artıklarına Dayalı Eş-Bütünleşme Analizi
KRİTİK DEĞERLER DEĞİŞKEN ADF TEST
İSTATİSTİĞİ 1% 5% 10%
HATATERİMİ -7.849241 -4.96 -4.42 -4.13
Notlar: Kritik değerler Davidson ve MacKinnon (1993)’da türetilen asimtotik kritik değerlerdir. Optimal gecikme uzunluklarının belirlenmesi için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır.
Tablo 3.3’te regresyondan elde edilen hata terimlerine seviye itibari ile uygulanan
birim kök sınaması sonuçları yer almaktadır. Buna göre değişkenler arasında ko-
entegrasyon vardır.
3.4.2. Toplam Faktör Verimliliğinin Elde Edilmesi İçin Birinci Modelin Tahmin Sonuçları
Değişkenlerin aynı düzeyde durağan olması (I(1)) ve elde edilen hata
terimlerinin seviye itibariyle durağanlığının sağlanması (ko-entegrasyon ilişkisinin
varlığı) değişkenlerin regresyon modelinde düzey değerleri üzerinden tahmin
edilmesine imkan tanımaktadır. Tablo 3.4, değişkenlerin orijinal düzeyde ve
logaritmik formda kullanıldığı büyüme denkleminin sabit getiri varsayımı altındaki
regresyon tahminini göstermektedir.
74
Tablo 3.4: Birinci Modelin Tahmin Sonuçları
BAĞIMLI DEĞİŞKEN LRGSYİH [GÖZLEM SAYISI=39]
DEĞİŞKENLER KATSAYI STANDART HATA T İSTATİSTİĞİ P DEĞERİ
SABİT 6.153439 2.812539 2.187859 0.0357LİSTH 0.580803 0.324635 1.789096 0.0825LRSSS 0.462528 0.088687 5.215296 0.0000
LEGTM 0.036315 0.017840 2.035630 0.0496KUKLA -0.079721 0.009994 -7.977191 0.0000
ÖZET İSTATİSTİKLER F İstatistiği 2256.922 0.000000
DW 2.491528 2R 0.995807 2R 0.996248
J-B 1.235841 0.539064
SC 2 (2)χ 4.059287 0.131382
ARCH 2 (2)χ 1.510172 0.219113
WHITE 5.540648 0.476558
Notlar: DW=Durbin-Watson İstatistiğini, J-B=Jarque-Bera normallik testidir, SC=Breusch-Godfrey seri korelasyon LM testidir, ARCH= hata terimleri arasındaki değişen varyansı, WHITE değişen varyans testini göstermektedir. SC ve ARCH testinde optimal gecikme uzunluklarının belirlenmesi için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır.
Modelde bağımsız değişken katsayı istatistikleri sıfırdan farklı çıkmıştır.
Modelde otokorelasyon, değişen varyans ve ARCH etkisi yoktur. Bağımlı
değişkendeki değişimin tamamına yakın bir bölümü bağımsız değişkenler tarafından
açıklanması (%99) modelin başarı derecesini göstermektedir. Aynı şekilde Tablo
3.4’ten elde edilen sonuçlara göre istihdam değişkeni hariç tüm katsayı tahminleri
istatiksel olarak bir değişken için %10 seviyesinde diğerleri için %5 seviyesinde
sıfırdan farklı çıkmış ve katsayı işaretleri beklentiler doğrultusunda bulunmuştur.
Emek faktörünün büyümeye katkısı ya da emek girdisinin çıktı esnekliği %58 olarak
bulunmuştur. Sermaye faktörünün büyümeye katkısı ise %46 ve beşeri sermayenin
büyümeye katkısı ise %3’tür. Elde edilen değerler 1/3 kuralına yakındır ve Model 1’e
göre büyümenin ana kaynağı girdi arzındaki artıştan kaynaklanmaktadır. Bu anlamda
emek faktörü büyümenin itici gücünü oluşturmaktadır. Bu modelde sabit terimin anti
logaritması; teknolojik gelişme katsayısını verecektir. Elde edilen sabit ise 470,33
değeri teknoloji düzeyini göstermektedir. Kapasite kullanım oranlarında meydana
75
gelen devresel dalgalanmaların büyümeyi %7 gibi büyük bir oranla azalttığı da elde
edilen bulgular arasındadır. Grafik 3.1, Model 1’den elde edilen tahmini büyüme ve
TFV düzeylerini göstermektedir.
Grafik 3.1: 1968-2006 Dönemi Büyüme ve TFV Düzeyi (Model 1)
-.08
-.06
-.04
-.02
.00
.02
.04
.06
1970 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005
BÜYÜME
4.00E+11
6.00E+11
8.00E+11
1.00E+12
1.20E+12
1.40E+12
1.60E+12
1.80E+12
1970 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005
TOPLAM FAKTÖR VERiMLiLiGi
Kor(TFV,Büyüme)=0,137090 Büyüme % TFV
YIL
Grafik 3.1’e göre büyüme oranlarında meydana gelen daralma ve genişlemelere TFV
düzeyinin anında uyum gösterdiği gözlenmektedir ve bu anlamda TFV düzeyi
Limam ve Miller (2006)’in belirttiği üzere büyümenin aynası gibi görünmektedir.
TFV düzeyinde meydana gelen sert düşüşler genelde krizlerin yaşanıldığı dönemle
birlikte ekonomide yapısal dönüşümlerin gerçekleştiği yıllara rastlamaktadır. Aynı
şekilde büyüme oranlarında meydana gelen istikrasızlık da TFV üzerinde etkili
olmakla birlikte 1968-2006 dönemi için TFV düzeyinde bazı yıllardaki sert düşüşler
hariç, eğilim hep artma yönünde gerçekleşmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki birinci
modelden elde edilen tahmini büyüme oranları ve TFV düzeyleri arasındaki
korelasyon ilişkisi (%13,7) zayıf çıkmıştır. Günlük hayattaki şartlara uygun olmayan
bu durum Stiroh ve Steindel (2001) tarafından belirtildiği üzere, neoklasik teorinin
tek mal ve ölçeğe göre sabit getiri varsayımı kabul etmesinden kaynaklanmaktadır.
76
3.5. Toplam Faktör Verimliliğinin Elde Edilmesi İçin Model 2’nin Tahmini
3.5.1. Durağanlığın Sınanması
Bu bölümde, Türkiye’de iktisadi büyümenin kaynaklarını ve TFV düzeylerini
araştırmak amacıyla 1968-2006 dönemine ait GSYİH (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla),
Sabit Sermaye ve Beşeri Sermaye Stoku ve istihdam verileri logaritmik seviyede
kullanılarak düzey ve kişi başına yıllık değerler olarak test edilmiştir.
Kişi başına değerler cinsinden ele alınan bu modelde öncelikle serilerin birim
kök içerip içermediği test edilecektir. Durağanlık testi için yine ADF testine
başvurulacaktır. Test sonuçları için gerekli istatistikler aşağıdaki gibidir.
Tablo 3.5: Model 2 İçin Birim Kök Sınaması
DEĞİŞKENLER SABİTLİ SABİTLİ VE TRENDLİ SABİTSİZ VE TRENDSİZ
Y -0.321904 -3.202331 3.855772 H 1.237013 -1.471998 1.499243 K -1.243757 -0.661942 9.962645 ∆y -8.313024* -8.194148* -6.248090* ∆h -6.007291* -8.676419* -2.689734* ∆k -5.262013* -5.448560* -0.759282
Notlar: * =%1, **= %10 anlamlılık düzeyinde katsayının anlamlı olduğunu göstermektedir. Optimal gecikme uzunlukları için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır.
Tablo 3.5’e göre değişkenlerin tümü birinci farkında MacKinnon tablo
değerinden büyük olduğu için seriler durağan halde ve birim kök içermemektedir.
Eğer bir ekonometrik analizde ele alınan seriler trendin etkisiyle durağan değilse, ya
da her biri aynı dereceden bütünleşik (entegre) ise o zaman iki seri arasında bir
eşbütünleme söz konusudur ve elde edilen regresyon sahte değil gerçek bir ilişkinin
göstergesi olmaktadır. Seriler arasında ko-entegrasyon ilişkisini test etmek için
Engle-Granger testi kullanılmıştır. Test sonuçları Tablo 3.6’de verilmiştir.
Tablo 3.6: Model 2 İçin Hata Terimlerinin Seviyede Durağanlılığı
KRİTİK DEĞERLER DEĞİŞKEN ADF TEST
İSTATİSTİĞİ 1% 5% 10%
HATATERİMİ -7.582696 -4.64 -4.10 -3.81
Notlar: Kritik değerler Davidson ve MacKinnon (1993)’da türetilen asimtotik kritik değerlerdir. Optimal gecikme uzunluklarının belirlenmesi için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır.
77
Tablo 3.6’ya göre hata terimi seviyesinde asimtotik kritik değerlerinden büyük
olduğu için birim kök içermediği görülmektedir. Uzun dönemli ilişkinin de varlığını
gösteren bu durum (ko-entegrasyonun varlığı) sonucu seriler regresyon çözümünde
düzey itibari ile test edileceklerdir.
3.5.2. Toplam Faktör Verimliliğinin Elde Edilmesi İçin İkinci Modelin Tahmin Sonuçları
Bu alt bölümde Solow (1956), Collins ve Bosworth (2003) çalışmalarındaki
yöntemlere göre kişi başına değerler cinsinden seriler hesaplanarak modeller tahmin
edilmiştir. Ayrıca bu modeller teknolojik değişme katsayısını vermekle birlikte TFV
düzeyi ve gelişimi hakkında fikir verici olması bakımından dönüşüm yapılmamış
verilerin kullandığı orijinal düzey regresyon modellerinden (Model 1’e göre) daha
avantajlıdır. Model 1’de olduğu gibi kapasite kullanım oranlarında meydana gelen
dalgalanmaların volatilitesi sebebiyle büyüme ve toplam faktör verimliliğine olası
olumsuz etkileri yok etmek amacıyla denkleme KUKLA değişken ayrıca eklenmiştir.
Tablo 3.7: Model 2 İçin EKK Çözümü
BAĞIMLI DEĞİŞKEN L(RGSYİH/LİSTH)=LKBC GÖZLEM DEĞERİ=39
DEĞİŞKENLER KATSAYI STANDART HATA T İSTATİSTİĞİ P DEĞERİ
SABİT 7.066790 0.141918 49.79478 0.0000 k 0.490891 0.015831 31.00868 0.0000 h 0.033822 0.015901 2.127081 0.0405
KUKLA -0.079081 0.009672 -8.176325 0.0000 ÖZET İSTATİSTİKLER
F İstatistiği 1174.815 0.000000
DW 2.425882 2R 0.989324 2R 0.990167
J-B 1.035212 0.595946
SC 2 (1)χ 2.774456 0.115838
WHITE 5.531596 0.354494
ARCH 2 (1)χ 1.508956 0.219298
Notlar: DW=Durbin-Watson İstatistiğini, J-B=Jarque-Bera normallik testidir, SC=Breusch-Godfrey seri korelasyon LM testidir, ARCH= hata terimleri arasındaki değişen varyansı, WHITE değişen varyans testini göstermektedir. SC ve ARCH testinde optimal gecikme uzunluklarının belirlenmesi için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır.
78
1968-2006 dönemi için modelin EKK yöntemi ile tahmini Tablo 3.7’de
gösterilmektedir. Tablo 3.7’den elde edilen sonuçlar Model 1’in EKK çözümünün
yer aldığı Tablo 3.4’teki çözümle hemen hemen örtüşmektedir. Modelde bağımsız
değişken katsayı istatistikleri %1 ve %5 anlamlılık düzeylerinde sıfırdan farklı
çıkmıştır. Aynı zamanda katsayı işaretleri beklentiler doğrultusunda bulunmuştur.
Modelde otokorelasyon, değişen varyans ve ARCH etkisi yoktur. Büyümedeki
değişimin tamamına yakın (%99,01) bir bölümünün açıklayıcı değişkenler tarafından
belirlenmesi modelin başarılı olması yönünde bir kanıt teşkil etmektedir. Kişi başına
sermaye ve kişi başına beşeri sermaye birikiminin çıktı esneklikleri, hasıla içindeki
payı ya da büyümeye katkısı sırasıyla 0,49; 0,03 olarak bulunmuştur. Görünürde
olmayan istihdam değişkeninin büyümeye katkısı ise 0,48 olması bakımından
regresyon çözümlemesinden elde edilen bulgular Model 1 ile büyük bir uyum
göstermektedir. Teknoloji düzeyi olarak adlandırılan sabit katsayının anti logaritması
alınarak elde edilen değer 1172,38 olarak bulunmuş ve teknolojik gelişmenin
seviyesi Model 1’e göre daha yüksek bulunmuştur.
Grafik 3.2: 1968-2006 Dönemi TFV Düzeyinin Seyri (Model 2)
2.00E+07
4.00E+07
6.00E+07
8.00E+07
1.00E+08
1.20E+08
1970 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005
TOPLAM FAKTÖR VERiMLiLiGi
-.08
-.06
-.04
-.02
.00
.02
.04
.06
1970 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005
BÜYÜME
Kor(TFV,Büyüme)=0,065743 TFV Büyüme %
Modelin katsayı işaretleri iktisat teorilerine de uygun düşmektedir.
Değişkenlerin kişi başına değerler cinsinden kullanıldığı bu model TFV
verimliliğinin gelişimi hakkında bilgi vermesi bakımından düzey verilerinin
79
kullanıldığı modele göre avantajlıdır. Buna göre Grafik 3.2, Model 2’ye göre TFV ve
büyümenin 1968-2006 dönemi seyrini göstermektedir. 1987 fiyatları ile 1968-2006
dönemi ortalama TFV düzeyi 48150627 olarak hesaplanmıştır. Grafik 3.2, şekil
itibariyle Saygılı, Cihan ve Yurtoğlu (2005)’nun çalışmalarındaki 1972-2003 dönemi
için Türkiye ekonomisinde sermaye birikimi ve verimlilik ilişkisini inceledikleri
grafikle büyük bir uyum içindedir. Grafiğe göre TFV düzeyine ilişkin birkaç önemli
noktaya değinilebilir:
Birinci olarak, Türkiye Ekonomisi’nin 1930-1980’li yıllarını kapsayan gelişme
sürecinde tüketim malları üretiminden ara ve yatırım malları üretiminde
yoğunlaşmayı hedefleyen ithal ikameci sanayileşme politikası uygulamasına
gidilmiştir. Ancak 1970’li yılların sonlarına doğru ortaya çıkan dış borç yükü,
hammadde sıkıntısı, atıl kapasite, ithalatın yapılamaması, yatırımların durma
noktasına gelmesi sebebiyle TFV düzeyi 1980 yılında dip yapmıştır. 80 döneminden
itibaren yükselen bir trend sergileyen TFV’nin bu yükselişi, dünya ekonomisiyle
bütünleşmeyi ve serbest pazar koşullarına göre yeniden yapılanmayı temel unsur
kabul eden dışa dönük sanayileşme politikasının uygulanmaya konulduğu döneme
rastlar. Bu dönemden itibaren TFV’de sert düşüşler yaşanılsa da eğilim hep
yükselme yönünde olmuştur.
Grafikten çıkartılabilecek bir diğer önemli nokta TFV’nin ortalama düzeyi ile
ilgilidir. Değinildiği üzere; 48150627’lik bir ortalamaya sahip TFV düzeyinin bu
ortalamaya sahip olması 1994 yılına rastlamaktadır. Aynı şekilde 1994-2006 dönemi
için ortalama TFV düzeyi 75853228 ya tekabül eder ki bu durum 2001 krizinin güçlü
bir şekilde hissedildiği dönem olarak bilinir. 1968-1980 dönemi için ortalama TFV
düzeyi 31044391 olmakla birlikte 1972 ve 1973’teki dip noktasını negatif eğimde
yakalaması TFV’nin bir bakıma büyümenin görüntüsü olduğunu gösterir.
TFV düzeyinin tavan yaptığı 1969 ve 1993 dönemleri arasında 34387625’lik
bir ortalama yaparak diğer olgulara ters düşen bir dönem için (1976) tavan yapmıştır.
Bu ise TFV düzeyinde meydana gelen sert düşüşlerin kalıcılığından ve riskle aynı
anlama gelen standart sapmanın anılan dönem boyunca yüksek olmasından
80
kaynaklanmaktadır11. Kişi başına değerler cinsinden ifade edilen bu denklem
faktörlerin büyümeye olan katkılarını vermesi bakımından da oldukça kullanışlıdır.
3.6. Mankiw, Romer, Weil Modelinin Tahmini-Model 3
3.6.1. Model 3 İçin Durağanlığın Sınanması
Diğer modellerde olduğu gibi birim kök testi bu modelde de yine ADF test
istatistiği kullanılarak durağanlık sınanmıştır. Tablo 9’a göre seriler birinci farkında
durağan hale gelerek birim kökten kurtarılmıştır. Yani bütün değişkenler I(1)
düzeyinde durağandır
Tablo 3.8: Model 3 İçin Birim Kök Sınaması (MRW Modeli)
DEĞİŞKENLER SABİTLİ SABİTLİ VE TRENDLİ SABİTSİZ VE TRENDSİZ
L(RGSYİH/İSTH) -0.321904 -3.202331 3.855772L(RSSS/RGSYİH) -1.106070 -1.401332 1.838324
L(EGTM/RGSYİH) -0.345948 -1.585301 -0.470154L(n+g+d) -0.337624 -2.653285 1.688291
∆ L(RGSYİH/İSTH) -8.313024* -8.194148* -6.248090*∆ L(RSSS/RGSYİH) -5.799966* -5.848812* -2.903634*∆ L(EGTM/RGSYİH) -2.426669 -3.985455** -2.448861
∆ L(n+g+d) -4.909640* -4.026905** -4.675067*Notlar: * =%1, **= %10 anlamlılık düzeyinde katsayının anlamlı olduğunu göstermektedir. Optimal gecikme uzunlukları için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır
Tablo 3.8’e göre değişkenlerin tümü birinci farkında MacKinnon tablo değerinden
büyük olduğu için seriler durağan halde ve birim kök içermemektedir. Ekonometrik
analizde ele alınan serilerin her biri aynı dereceden durağan olduğu için iki seri
arasında bir eşbütünleşme olup olmadığını tespit etmek için yapılan Engle-Granger
test sonuçları Tablo 3.9’da verilmiştir.
Tablo 3.9: Model 3 İçin Hata Terimlerinin Seviyede Durağanlılığı
KRİTİK DEĞERLER DEĞİŞKEN ADF TEST
İSTATİSTİĞİ 1% 5% 10%
HATATERİMİ -7.233191 -4,96 -4,42 -4,13
Notlar: Kritik değerler Davidson ve MacKinnon (1993)’da türetilen asimtotik kritik değerlerdir. Optimal gecikme uzunluklarının belirlenmesi için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır.
11 Bilindiği üzere risk ne kadar yüksekse elde edilecek gelir de bir o kadar yüksek olacaktır. Bu aynı zamanda büyüme oralarında meydana gelen dalgalanmalara da bağlanabilir.
81
Tablo 3.9’a göre hata terimi seviyesinde asimtotik kritik değerlerinden büyük olduğu
için birim kök içermediği görülmektedir. Bir diğer deyişle değişkenler arasında ko-
entegrasyon vardır ve bu ilişkinin varlığı serilerin regresyon çözümünde diğer
modellerde olduğu gibi düzey itibari ile tahmin edilmesine imkan vermektedir.
3.6.2. Model 3’ün Tahmin Sonuçları
Bu alt başlıkta, Mankiw, Romer ve Weil (1992) çalışmalarında kişi başına
değerler cinsinden elde ifade ettikleri regresyon modeli kullanılmıştır. Modele ek
olarak iç talepte meydana gelen dalgalanmaların kapasite kullanım oranları üzerine
ya da TFV üzerinde yol açtığı etkileri gidermek için KUKLA değişken eklenmiştir.
1968-2006 dönemi için MRW modelinin EKK tahmini Tablo 3.10’da verilmiştir.
Tablo 3.10: MRW Modelinin Çözümü (Model 3, 1968-2006 Dönemi)
BAĞIMLI DEĞİŞKEN L(RGSYİH/İSTH) [GÖZLEM SAYISI=39]
DEĞİŞKENLER KATSAYI STANDART HATA T İSTATİSTİĞİ P DEĞERİ
SABİT 11.84027 1.206134 9.816710 0.0000
L(RSSS/RGSYİH) 0.846673 0.077390 10.94029 0.0000
L(EGTM/RGSYİH) 0.015614 0.036667 0.425836 0.6729
L(n+g+d) -1.118511 0.445505 -2.510658 0.0170
KUKLA -0.139366 0.021479 -6.488380 0.0000ÖZET İSTATİSTİKLER
F İstatistiği 226.1265 0.000000
DW 2.339718 2R 0.959510 2R 0.963772
J-B 1.477317 0.477754
SC 2 (1)χ 1.918117 0.166064
WHITE 8.853331 0.263359
ARCH 2 (1)χ 1.415129 0.234207
Notlar: DW=Durbin-Watson İstatistiğini, J-B=Jarque-Bera normallik testidir, SC=Breusch-Godfrey seri korelasyon LM testidir, ARCH= hata terimleri arasındaki değişen varyansı, WHITE değişen varyans testini göstermektedir. SC ve ARCH testinde optimal gecikme uzunluklarının belirlenmesi için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır. Modelde otokorelasyon probleminden kaçınmak için modele ayrıca AR(1) süreci eklenmiştir.
Tablo 3.10, modelin katsayıları itibariyle diğer modellerden elde edilen
değerlerle uyum göstermemektedir. Modelde otokorelasyon, değişen varyans ve
82
ARCH etkisi yoktur. Ayrıca logaritmik düzeyde kişi başına çıktı düzeyindeki
değişimin %96,37 si modeldeki değişkenler tarafından açıklanması modelin başarılı
bir tahmin yaptığını göstermektedir. Bağımsız değişkenlerin; Model 1 ve Model
2’deki bağımsız değişkenlerin çıktı esnekliklerine göre farklılık göstermesi
faktörlerin gayri safi yurtiçi hasıla içindeki paylarının kişi başına değerler cinsinden
ifade edilmesi ve serilerin bu şekilde dönüşümünün sağlanması yatmaktadır.
Modelde bağımsız değişken katsayı istatistikleri sıfırdan farklı çıkmıştır.
Aynı şekilde Tablo 3.10’dan elde edilen sonuçlara göre katsayı tahminleri
beşeri sermaye (h) değişkeni hariç %5 seviyesinde istatiksel olarak sıfırdan farklı
çıkmış ve katsayı işaretleri beklentiler doğrultusunda bulunmuştur. Elde edilen
sonuçlara göre fiziki sermaye birikiminde %1’lik bir artış olması durumunda büyüme
oranı %0,84 artacaktır. Aynı şekilde beşeri sermaye birikiminde %10’luk bir artış
büyümeyi %0,1 artıracaktır. Talepte meydana gelen dalgalanmalar sebebiyle kapasite
kullanım oranlarındaki %1’lik bir düşme eğilimi büyümeyi %0,13 azaltacaktır.
Teknoloji düzeyi olan sabit katsayının anti logaritması alınarak elde edilen
138727,94 değeri her iki modele (Model 1 ve Model 2) göre daha yüksek bir
teknoloji düzeyinin varlığını göstermektedir. Bu modele göre büyümenin en önemli
belirleyicisi kişi başına sermaye birikimidir. Grafik 3.3, Model 3’e göre tahmin
edilen büyüme ve TFV düzeyindeki gelişmeleri göstermektedir.
Grafik 3.3: MRW Modelinde TFV Düzeyindeki Gelişme (1968-2006)
-.16
-.12
-.08
-.04
.00
.04
.08
.12
1970 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005
BÜYÜME
20000
30000
40000
50000
60000
70000
1970 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005
TOPLAM FAKTÖR VERiMLiLiGi
Kor(TFV,Büyüme)=0,173180 Büyüme % TFV
YIL YIL
83
Grafik 3’e göre büyüme oranlarında meydana gelen dalgalamalara TFV
değerlerinin de uyduğu gözlenmektedir. Model 1 ve Model 2’den farklı olarak TFV
düzeyinde 1969-1972 dönemi çok sert düşüşler yaşanılmıştır. Aynı dönemde büyüme
oranı %6’lar civarındayken TFV düzeyinde artma yönünde oldukça yüksek bir
eğilim görülmektedir. Bununla birlikte ekonominin daralma dönemlerinde TFV
düzeyinde çok sert düşüşler yaşanılmıştır. Pozitif büyüme oranlarından negatif
büyüme oranlarına geçiş sürecinde TFV’nin bu duruma gösterdiği tepki oldukça sert
olmuştur. Aynı şekilde büyüme oranlarının sıfır doğrusuna yaklaştığı durumda ise
TFV’deki düşüşler hissedilmemektedir. Sonuç olarak TFV düzeyi büyüme ile
hareket etmekte ve büyüme oranlarındaki dalgalanmalara anında tepki vermektedir.
Bu tepki daha çok pozitif büyüme oranından negatif büyüme oranına geçildiği
süreçte çok güçlü bir dip yapma, negatif büyüme oranından pozitif büyüme oranına
geçildiği süreçte ise tavan yapma yönünde kendini göstermektedir.
Üç model için elde edilen tahmini büyüme oranları arasındaki korelasyon
ilişkisi Tablo 3.11’de verilmiştir.
Tablo 3.11: Büyüme Oranları Arasındaki Korelasyon Matrisi (1968-2004)
BÜYÜME ORANLARI Model 1’in Tahmini Büyüme Oranı
Model 2’nin Tahmini
Büyüme Oranı
Model 3’ün Tahmini
Büyüme Oranı
Gerçek Büyüme Oranı
Model 1’in Tahmini Büyüme Oranı 1 0.998 0.910 0.4725
Model 2’nin Tahmini Büyüme Oranı 0.998 1 0.912 0.3680
Model 3’ün Tahmini Büyüme Oranı 0.910 0.912 1 0.45
Gerçek Büyüme Oranı 0.4725 0.3680 0.45 1
Tablo 3.11’deki sonuçlara göre birinci ve ikinci modeldeki tahmini büyüme
oranları arasında pozitif yönde kuvvetli bir ilişki bulunmuşken korelasyon katsayısı
Model 3’ten elde edilen büyüme oranlarıyla daha zayıf bir ilişki içindedir. Daha önce
değinildiği üzere Model 3’te faktörlerin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki paylarının
kişi başına değerler cinsinden tanımlanması ve buna ek olarak sermaye birikiminin
zamana göre türevini ifade eden (n+g+d) değişkeninin modelde yer alması
84
korelasyon katsayısındaki zayıf ilişkinin nedeni olarak gösterilebilir. Modellerden
tahmin edilen büyüme oranları ile gerçek büyüme oranları arasındaki korelasyon
katsayısı % 40 civarında çıkmıştır.
3.7. Toplam Faktör Verimliliğinin Büyüme Üzerine Etkilerinin Tahmini
TFV’nin büyüme üzerine etkisi iki yöntemle analiz edilecektir. Birincisi
regresyon tahmini yöntemi, ikincisi ise büyümenin kaynaklarına ayrıştırılması
yöntemidir. Regresyon tahmini yönteminde büyüme olgusunun açıklanabilmesi için
tahmin sürecinde kullanılacak değişkenlerin çeşitliliği büyüme ile bu değişkenler
arasındaki karşılıklı dinamik etkileşimleri ortaya koymaktadır. Bu nedenle elde
edilecek ampirik bulgular ve politika çıkarımları arasında bir tamamlayıcılık ilişkisi
bulunmaktadır. Bununla birlikte elde edilen sonuçların uygulanmakta olan ekonomik
programlara yol gösterici olması ve uygulanabilirliği açısından iktisadi büyümenin
yanı sıra ekonomik yapıdaki değişimin de ele alınması büyümenin bu yolla daha iyi
bir şekilde açıklanmasına ve doğru algılanmasına neden olur.
TFV’nin büyüme üzerine etkisinin incelendiği ikinci yöntem ise büyümenin
kaynaklarına ayrıştırılması yöntemidir. Bu yöntemde elde edilen TFV düzeylerinin
ilgili değişkenlerle aralarındaki varyans ve kovaryans ilişkisine bakılarak
değişkenlerin büyümedeki yüzdelik değişimin ne kadarlık bir bölümünün kendileri
tarafından açıklandığı ortaya konulmaktadır.
3.7.1. Regresyon Tahmini Yöntemi
Büyüme literatüründe ampirik uygulamaya yönelik geliştirilen modellerde
kullanılan değişkenler genelde makro bazda verilerdir. Büyüme üzerinde etkili
olabilecek makro dışı değişkenler ve bunların ilişkileri kurulan modellerde ihmal
edilmektedir. Oysaki, büyüme ve büyümeyi karakterize eden olgular çeşitli ve çok
sayıdadır. Genelde büyümeyi etkileyen olgular ekonomik bazlı olmakla birlikte
sosyal ve siyasal etkilerin meydana getirebileceği köklü değişimler de büyüme
üzerinde etkili olabilir. Türkiye Ekonomi Kurumu’nun bir araştırmasına göre bu
değişkenler12 nüfus yoğunluğu, nüfus artışı gibi demografik bileşenler, eğitimle ilgili
12 Ayrıntılı bilgi için TEK (2003)’e bakınız.
85
gelişmeler, sağlık ve altyapıyla ilgili değişimler, demokrasi düzeyi, politik hak ve
özgürlükler, savaşların varlığı ve süresi, bölgesel etkiler, etnik ve dil çeşitliliği gibi
olgular şeklinde sıralanmıştır.
Sosyal ve siyasal değişimlerin büyüme üzerindeki etkilerinin ihmal edildiği ve
TFV düzeylerinin büyüme üzerindeki etkilerinin sınandığı model 3.2.1 alt bölüm
başlığında 3.4 nolu eşitlik olarak verilmişti. Eşitlikteki değişkenler dışa açık bir
ekonominin durumunu yansıtabilecek bir yapıya sahiptir. Modelde özel kesim sabit
sermaye yatırım değerleri kamuya göre daha etkin kullanılabileceği düşüncesi ile bu
modelde yer almış ve bu serinin oluşturulması sürecinde DPT tarafından sabit
sermaye stokunun özel kesim sektörüne ayrılan yüzdelik oranları kullanılarak bu seri
oluşturulmuştur13.
Tablo 3.12: Büyüme ve Verimlilik Denklemine Ait Değişkenlerin Durağanlılığı
KRİTİK DEĞERLER
DEĞİŞKENLER SABİTLİ SABİTLİ VE
TRENDLİ SABİTSİZ VE
TRENDSİZ
LRGSYİH -0.718772 -2.741448 5.794420
LRSSYÖ -0.154599 -3.683591*** 2.294931
LİTHLT -2.324226 -0.148750 3.224300
LRİHRCT -1.147397 -2.465600 2.865555
TFV1 -0.852136 -3.976218** 2.282489
TFV2 1.830042 -2.287698 2.096805
TFV3 0.443697 -3.225412 3.134516
∆ LRGSYİH -6.648946 * -6.597325 * -1.751539***
∆LRSSYÖ -3.819868 * -3.743133** -2.405610**
∆LITHLT -5.669089* -4.547105* -0.693396
∆LİHRCT -6.995762* -7.048640 * -5.568367*
∆TFV1 -6.156544* -6.053594* -5.452750*
∆LTFV2 -6.846155* -4.716649* 0.145468
∆LTFV3 -2.202955* -4.866098* -0.054829
Notlar: *=%1, **=%5, ***=%10 anlamlılık düzeylerinde MacKinnon Tablo Değerlerinden büyük olduğunu göstermektedir. TFV1 ve TFV2, Model 1 ve Model 2’nin çözümü ile elde edilen Solow artığını; TFV3 ise Model 3 ile çözülen MRW artığını göstermektedir.
13 “Özel Kesim Sabit Sermaye Yatırımı=Sabit Sermaye Yatırımları X DPT tarafından özel kesim sektörüne ayrılan yüzdelik oranlar” denklemi kullanılarak Özel Kesim Sabit Sermaye Yatırım serisi oluşturulmuştur
86
Aynı şekilde ihracat ve ithalat değerleri ise IMF, IFS (International Financial
Statistic) veri tabanından 1968-2004 dönemi için yıllık olarak kullanılmıştır. İhracat
ve ithalat değişkenleri 1987=100 bazlı GSYİH deflatörü14 ile reel hale getirilerek
fiyat etkisinden kurtarılmıştır. TFV değerlerinin elde edilişi sürecinde talepteki
dalgalanmaların büyümeye var olan etkileri göz önüne alınarak oluşturulan modelde
serilerin durağanlık testi ADF testinin uygulanması yoluyla analiz edilmiş ve
sonuçlar Tablo 3.12’de verilmiştir. Tablo 3.12’ye göre, %1 anlamlılık düzeyinde
değişkenlerin tümü birinci farkında sabitli model için birim kök içermemekte ve
durağan hale gelerek şok etkisi taşımadığı gözlenmiştir.
Serilerin, regresyon çözümünde seviye itibari ile tahmin edilebilmesi için hata
değişkenler arasında ko-entegrasyon olması gerekmektedir. Bunun için elde edilecek
ADF test istatistiğinin ko-entegrasyon testi için gerekli olan asimtotik kritik
değerlerden büyük olma zorunluluğu vardır. Engle-Granger test sonuçları Tablo
3.13’te verilmiştir. Tablo 3.13’ten elde edilen Engle-Granger test sonuçlara göre
ADF test istatistik değerleri %1 anlamlılık düzeyinde modelin tablo kritik değerlerini
geçmiştir. Bu nedenle hata terimleri seviyede durağan hale gelmiştir. Bu sonuç aynı
zamanda değişkenlerin uzun dönemde birlikte hareket ettikleri göstermesi
bakımından da ko-entegrasyon ilişkisinin de varlığını göstermektedir. Dolayısıyla
regresyon çözümünde kullanılacak değişkenler modelde seviye itibari ile
kullanılmıştır.
Tablo 3.13: Büyüme ve Verimlilik İçin Ko-entegrasyon Sonuçları
KRİTİK DEĞERLER DEĞİŞKEN ADF TEST
İSTATİSTİĞİ 1% 5% 10% HATATERİMİ1 -6.772121 -4,96 -4,42 -4,13
HATATERİMİ2 -7.141844 -4,96 -4,42 -4,13
HATATERİMİ3 -6.916538 -4,96 -4,42 -4,13
Notlar: Kritik değerler Davidson ve MacKinnon (1993)’da türetilen asimtotik kritik değerlerdir. Optimal gecikme uzunluklarının belirlenmesi için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır.
14 Dünya Bankası World Devolopment Indicators (WDI) veri tabanından 1968-2004 dönemi 1987=100 bazlı deflatör kullanılarak ithalat ve ihracat değişkenleri reel hale getirilmiştir.
87
Büyüme ve verimlilik denkleminin EKK yöntemi altında regresyon tahmini
Tablo 3.14’te görülmektedir.
Tablo 3.14 : Büyüme ve Verimlilik Denkleminin Tahmini (1968-2004 Dönemi)
MODEL 1 MODEL 2 MODEL 3 DEĞİŞKENLER KATSAYI P DEĞERİ KATSAYI P DEĞERİ KATSAYI P DEĞERİ
SABİT 3.884590 0.1071 22.25815 0.0000 28.49940 0.0000 LRIHRCT -0.016663 0.2044 -0.049479 0.1153 -0.051841 0.0244 LİTHLT 0.012737 0.3740 0.058801 0.0862 0.006932 0.7898 LRSSYÖ 0.074352 0.0613 0.179960 0.0596 6.313349 0.0000 KUKLA 0.070983 0.0000 -0.018811 0.0734 -0.015114 0.0513 LTFV 0.958420 0.0000 0.227757 0.0023 0.147824 0.0120
ÖZET İSTATİSTİKLER F İstatistiği 6038.767 0.000000 1050.840 0.000000 1915.220 0.000000
DW 2.089846 2.137940 2.097522 2R 0.999200 0.995422 0.997483 2R 0.999035 0.994474 0.996962
J-B 0.872966 0.646305 1.383068 0.500807 0.169471 0.918755
SC 2 (1)χ 1.220290 0.269304 1.009971 0.314910 0.534223 0.464837
ARCH 2 (3)χ 5.576510 0.134133 0.718392 0.396672 0.145343 0.703026
WHITE 7.355586 0.600150 10.27267 0.328866 6.667583 0.671684
Notlar: DW=Durbin-Watson İstatistiğini, J-B=Jarque-Bera normallik testidir, SC=Breusch-Godfrey seri korelasyon LM testidir, ARCH= hata terimleri arasındaki değişen varyansı, WHITE değişen varyans testini göstermektedir. SC ve ARCH testinde optimal gecikme uzunluklarının belirlenmesi için Akaike Bilgi Kriterinden (AIC) yararlanılmıştır.
Üç farklı modelle tahmin edilen TFV düzeyi büyüme denkleminde açıklayıcı
değişken olarak yer almaktadır. Model 1’in regresyon tahmini sonuçlarına göre
otokorelasyon ya da değişen varyans gibi zaman serilerinde görülebilen ve daha
sağlıklı bir tahmin yapılabilme sürecini ortadan kaldıran yapısal problemlerin etkisi
modelde görülmemektedir. Model 1’in bir bütün halinde anlamlı olması ve
denklemin açıklayıcı gücünün %99 gibi yüksek bir düzeyde oluşu modelin başarılı
olması yönünde bir kanıt teşkil etmektedir. Logaritmik düzeyde ihracat (LRİHRCT),
logaritmik düzeyde ithalat (LRİTHLT) değişkenleri ve katsayı işaretleri beklentiler
doğrultusunda ve istatiksel olarak anlamlı çıkmamıştır. Bunun dışında kalan özel
kesim sabit sermaye yatırımları değişkeni %10, KUKLA değişken ve TFV değişkeni
%1 anlamlılık düzeyinde sıfırdan farklı bulunmuştur. Ayrıca sabit sermaye
yatırımlarında meydana gelecek %1’lik bir artış büyümeyi %0,06 oranında, TFV
88
düzeyinde meydana gelecek %1’lik bir artış ise büyümeyi %0,95 oranında
artıracaktır.
Model 2’den elde edilen bulgulara göre de tahmin sonuçlarını etkileyebilecek
değişen varyans ve otokorelasyon gibi zaman serilerine ait yapısal problemler
bulunmamaktadır. Birinci modelde olduğu gibi ithalat ve ihracat değişkenleri
anlamsız çıkmıştır. Sabit sermaye yatırımlarındaki %1’lik bir artış büyümeyi %0,17;
TFV düzeyinde meydana gelebilecek %1’lik bir artış ise büyümeyi %0,22
artıracaktır. Bununla birlikte talepte meydana gelecek bir dalgalanma sebebiyle
kapasite kullanım oranlarında yaşanılan %1’lik bir düşüş büyümeyi -%0,01 oranında
düşürecektir.
Model 3’ten elde edilen sonuçlara göre ise modelde değişen varyans ve
otokorelasyon problemi olmamakla birlikte diğer iki modelde olduğu gibi burada da
ihracat ve ithalat değişkenleri anlamsız çıkmıştır. Bununla birlikte özel kesim
yatırım, kukla ve TFV değişkenleri %1, %5 ve %10 anlamlılık düzeylerinde sıfırdan
farklı bulunmuştur. TFV düzeyinde meydana gelecek %1’lik bir artış büyümeyi
%0,14 artıracaktır.
Model 1 ve Model 2’den elde edilen Solow artığı ile Model 3’ten elde edilen
MRW artığının (TFV) büyüme ve verimlilik denkleminde kullanılmaları sonucu elde
edilen bulgulara göre TFV’nin büyüme üzerinde pozitif ve anlamlı bir ilişkisi olduğu
görülmektedir.
3.7.2. Büyümenin Kaynaklarına Ayrıştırılması Yöntemi
3.2.2 alt bölüm başlığında verilen eşitliklere göre yapılan hesaplamalara göre
1968-2006 döneminde Model 2 için çıktıdaki yıllık ortalama büyümenin %24,91’i
beşeri sermaye birikiminden, %46,29’u fiziki sermaye stokundan %31,69’u ise TFV
artışlarından kaynaklanmaktadır. Bu sonuçlar literatürde elde edilen sonuçlara
89
yakındır15. Elde edilen sonuca göre 1968-2006 döneminde büyümeye en büyük
katkıyı fiziki sermaye stoku sağlamaktadır.
Tablo 3.15: Faktörlerin Büyümeye Katkıları
Faktörlerin Büyümeye Katkıları Değişkenler
Model 2 Model 3
k %46,29 %31,11
h %24,91 %37
x=In(n+g+d) - -%1
TFV %31,69 %31,87
Notlar: k değişkeni kişi başına fiziki sermaye stokunu, h değişkeni kişi başına beşeri sermaye stokunu, x değişkeni sermaye stokunun zamana göre türevini, TFV ise Toplam Faktör Verimliliğini göstermektedir.
Model 3’te büyümenin kaynaklarına bakıldığında; sermaye stokunun
büyümeye katkısı %31,11, beşeri sermaye birikiminin büyümeye katkısı %37,
TFV’nin büyümeye katkısı %31,87 ve sermaye birikiminin zamana göre türevi olan
In(n+g+d) değişkeninin büyümeye katkısı ise -%1 olarak bulunmuştur.
15 Örneğin Sekkat (2003)’ın çalışmasında 1981-1990 dönemi Türkiye ekonomisi için emek faktörünün büyümeye olan katkısını %22,24; sermaye faktörünün büyümeye olan katkısını %46,72 ve TFV’nin büyümeye olan katkısını ise %30,84’tür. İsmihan ve Kıvılcım (2004) TFV’nin büyümeye olan katkısını 1980-2004 dönemi için %35,9 olarak bulmuştur. Ayrıca Türkiye’ye yönelik literatür kısmında, Türkiye’yi de içine alan çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre sermaye birikiminin büyümenin itici gücü olduğu, beşeri sermayenin büyümeye katkısının ise düşük düzeyde kaldığı tespit edilmiştir.
SONUÇ
Günümüzde ülkelerarası büyüme farklılıklarının açıklanmasında yatan temel
olgu ülkelerin kaynak kullanımında göstermiş oldukları performans düzeyleridir. Bu
anlamda gelişmiş ülkelerde, büyüme üzerinde hangi üretim faktörünün daha etkili
olduğu ve bu faktörün verimliliğini teknolojik gelişme dahilinde artırabilme çabası
yıllardır süren araştırma konularından birini oluşturmuştur.
İktisadi büyümenin kaynaklarını araştırma sürecinde klasik anlamdaki üretim
faktörlerinin büyümeyi açıklamada yetersiz kalışı yeni teorilerin ortaya çıkmasına ve
büyümenin ilave olarak başka bir faktörle açıklanmasına neden olmuştur. Bu faktör
yeni büyüme teorilerinde beşeri sermaye olarak tanımlanmıştır. Yeni teorilerle ortaya
çıkan beşeri sermaye olgusunun üretim fonksiyonlarına dahil edilmesiyle birlikte
büyümenin kaynaklarına ayrıştırılması süreci daha farklı bir boyut kazanmış,
ülkelerarası büyüme farklılıklarının açıklanmasında daha gerçekçi sonuçlara
ulaşılmıştır. Dolayısıyla, büyümenin üretim faktörleri tarafından açıklanamayan
kısmı olarak tanımlanan TFV düzeyinin ya da faktörlerin üretim etkinliğinin
artırılmasına yönelik teknolojik gelişmenin önemi gittikçe artan bir boyut
kazanmıştır.
Ekonomilerin daha yüksek bir gelir seviyesine ulaşmasında, insanların refah
seviyelerinin yükselmesinde başlıca faktör olan verimlilik olgusu Türkiye’ de yakın
bir geçmişe kadar ihmal edildiği söylenebilir. Bu çalışmada Türkiye için 1968-2006
dönemi yıllık verileri kullanılarak elde edilen TFV düzeylerinin iki farklı yaklaşım
altında büyüme üzerinde etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bunu
gerçekleştirmek için ilk önce üç farklı modelle TFV düzeyleri tahmin edilmiş ve
daha sonra elde edilen TFV düzeyleri kullanılarak TFV düzeylerinin büyüme
üzerinde etkileri analiz edilmiştir. Tahminlerden elde edilen bulgular şu şekilde
özetlenebilir:
Değişkelerin orijinal düzeyde kullanıldığı birinci modelden elde edilen
sonuçlara göre emek, beşeri sermaye ve fiziki sermaye stokunun çıktı esneklikleri
sırasıyla; 0,58, 0,03 ve 0,46 olarak bulunmuştur. Bu anlamda büyümenin anılan
91
dönem içerisinde itici gücü emek faktörü olarak nitelendirilebilir. Modelden elde
edilen TFV düzeyleri ise Türkiye ekonomisinde yaşanan yapısal dönüşümlerin
etkisini taşımakla birlikte büyümeye olan katkısı, kriz dönemlerindeki sert düşüşler
hariç hep pozitif yönde olmuştur.
Değişkenlerin kişi başına değerler cinsinden kullandığı ikinci modelde ise kişi
başına beşeri sermaye ve kişi başına fiziki sermaye stokunun çıktı esneklikleri
sırasıyla 0.03 ve 0,49 olarak bulunmuştur. Böylece anılan dönem içinde büyümenin
itici gücü, sermaye birikimi olarak tespit edilmiştir. Elde edilen bulgular
değişkenlerin orijinal düzeyde kullanıldığı modellerden elde edilen sonuçlara göre
büyük uyum göstermiştir. Modelden elde edilen TFV düzeyleri ise anılan dönemdeki
büyümenin karakterize ettiği olguları taşımakla birlikte eğilim hep pozitif yönde
gerçekleşmiştir. Bu anlamda TFV düzeyleri büyümenin bir bakıma görüntüsünü
oluşturmaktadır. Aynı şekilde çıktıdaki ortalama büyümenin %24,1’ i beşeri sermaye
birikiminden %46,29’ u fiziki sermaye birikiminden, %31,69’ u ise TFV
artışlarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla 1968-2006 dönemi büyümenin
kaynakları içinde fiziki sermaye birikiminin payı yüksektir. Beşeri sermayenin payı
ise düşük kalmıştır.
Değişkenlerin kişi başına değerler olarak kullandığı üçüncü model Mankiw,
Romer ve Weil modelinde ise beşeri sermaye ve fiziki sermaye stokunun çıktı
esneklikleri sırasıyla 0,84 ve 0,01 olarak bulunmuştur. Model 1 ve Model 2’ ye göre
elde edilen sonuçlara MRW modeli büyük bir uyum gösterememiştir. Değişkenlerin
kişi başına değerler cinsinden tanımlanması sürecinde, LRGSYİH (Logaritmik Reel
Gayrisafi Yurt içi Hasıla) serisinin kullanılması bu uyumsuzluğu ortaya çıkaran
temel etkendir. Çıktıdaki ortalama büyümenin %31,1’ i fiziki sermaye birikiminden,
%37’ si beşeri sermaye birikiminden, -%1’ i sermaye birikiminin zamana göre
türevinden, %31,87’ si ise TFV artışlarından kaynaklanmaktadır. Model beşeri
sermayenin verimliliğini ön plana çıkarması açısından elde edilen bulgularla uyum
göstermiştir.
TFV’nin ekonomik büyüme üzerine etkisini incelemek için TFV’nin diğer
bağımsız değişkenlerle birlikte kullanıldığı Keynesyen açık ekonomi modelinde, üç
92
modelden elde edilen regresyon tahmini sonuçlarına göre TFV’de meydana gelen
%1’lik bir artışın büyüme oranlarını ortalama olarak sırasıyla %0.95, %0.22 ve
%0.14 seviyelerinde artırdığı bulunmuştur. Ayrıca ikinci yöntem olan büyümenin
kaynaklarına ayrıştırılması analizinde ise kişi başına değerlerin kullanıldığı Model 2
ve Model 3’e göre çıktıdaki yüzde birlik ortalama büyümenin %31,69’u ve
%31,87’lik bir bölümü TFV artışlarından kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Çalışmadan elde edilen ampirik bulgulara göre Türkiye’de büyümenin, TFV
artışlarına dayandırılarak gelişmiş ülkelerdeki yüksek refah düzeyine ulaşılabilmesi
için yapılması gerekenler şu şekilde sıralanabilir: Tüm modellerde beşeri sermayenin
ekonomik büyüme üzerine etkisi küçük çıkmıştır. Bu nedenle büyümeye sınırlı katkı
sağlayan beşeri sermayenin oluşumu ve gelişimine önem verilmelidir. Bu anlamda
eğitim sektörüne daha çok yatırım yapılmalı ve beşeri sermaye değerleri
oluşturulmalıdır. Çalışmada büyümenin itici gücü olarak tespit edilen fiziki sermaye
birikimi üretken yatırımlarla birlikte desteklenmeli ve bu yatırımların istihdamı
arttırıcı yönde olmasına dikkat edilmelidir. Talepteki yapısal değişimlere bağlı olarak
kapasite kullanım oranlarında meydana gelecek düşüşlerin büyüme üzerinde
meydana getirebileceği olumsuz etkilerin giderilebilmesi için daha istikrarlı bir
ekonomi ortamında üretim faaliyetlerinde bulunulmalıdır. Piyasada istikrarı
engelleyen tüm olgular ortadan kaldırılmalıdır. Sermaye stokunun zamana göre
türevini ifade eden değişkenin büyüme üzerinde negatif etkisinin çıkması sebebiyle
iktisadi ve teknik anlamda eskiyen sabit sermaye stokunun teknolojik bilgi içeren
makine ekipmanlarıyla donatılarak yenilenmesi ve bu süreçte bu teknolojiyi
kullanabilecek beşeri sermayenin yetiştirilmesine yine önem verilmelidir. Kişi başına
sermaye stokunu azaltan, dolayısıyla durağan durumda bulunan bir ekonomideki
büyümeyi yavaşlatan unsur olarak tespit edilen nüfus artış oranlarının önüne
geçilmelidir.
Bu çalışmada, büyümeyi karakterize eden ve büyüme üzerinde farklı etkileri
olabilecek makro dışı sosyal ve siyasal değişkenlerin yer almaması bir eksiklik
olarak görülebilir. Bu anlamda bahsedilen faktörlerin makro değişkenlerle göz
önünde bulundurulduğu bir çalışma daha eksiksiz kabul edilebilir. Bununla birlikte
93
verimlilik performansı açısından ülke karşılaştırmalı bir panel data analizinin
yapılması da çalışmanın bir diğer eksikliğini kapatabilir. Zaman boyutu itibariyle
daha geniş dönemleri içine alan bir çalışma daha farklı sonuçlara ulaşılabilmesi adına
tercih edilebilir.
KAYNAKÇA
Aiyar, Shekhar ve James Feyrer (2002); “A Contribution to the Empirics of Total Factor Productivity,” http://www.dartmouth.edu/~jfeyrer/tfp.pdf, (Erişim Tarihi: 20.07.2006).
Akal, Zuhal (1992); İşletmelerde Performans Ölçüm ve Denetimi, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Ankara.
Akan, Yusuf (2001); “Türk İmalat Sanayinde Faktör İkamesi, Teknolojik Gelişme ve Ölçeğe Göre Getiri: Yeni CES Üretim Fonksiyonu Yaklaşımı,” Verimlilik Dergisi, Cilt 4, s. 179-192.
Akyüz, Yılmaz; 1977, Sermaye Bölüşümü Büyüme, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Yayınları, Yayın No: 400, Ankara.
Ambler, Steve (1999); “Learning by Doing,” Journal of Economic Dynamics and Control, Cilt 23, No: 5-6, s. 751-776.
Arrow, Kenneth (1962); “The Economic Implacation of Learning by Doing,” Review of Economic Studies, Cilt 29, No: 23, s. 155-173.
Barro, J.Robert (1990); “Government Spending in a Simple In a Simple Model of Endogenous Growth,” The Journal of Political Economy, Cilt 98, No: 5, s. 103-125.
Barro, Robert (1991); “Economic Growth in a Cross Section of Countries,” Quarterly Journal of Political Economy, Cilt 104, s. 407-433.
Berksoy, Taner (1983); Verimlilik Kavramı, Tanımı ve Çeşitleri, Milli Prodüktivite Merkezi Seminer Notları.
Blanchard, Owen (1997); Macroeconomics, Practice Hall, New Jersey.
Bulutay, Tuncer (1995); Yeni Büyüme Kuramları ve Büyüme, Kalkınma Konusunda Diğer Bazı Yaklaşımlar, Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları, Ankara.
Can, Abdullah (1991); Verimliliğe Yeni Bir Yaklaşım: Çalışma Hayatının Kalitesinin Geliştirilmesi, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Ankara.
Can, Bülent Bilmez (1997); “Gelişme Ekonomisinde Yeni Arayışlar: Endojen Büyüme Teorileri,” İktisat Dergisi, Sayı 374, Aralık 1997, s. 64-73.
Canpolat, Naci (2000); “Türkiye’ de Beşeri Sermaye Birikimi ve Ekonomik Büyüme,” Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 18, Sayı 2, s. 265-281.
Çoban, Orhan (2004); “Beşeri Sermayenin İktisadi Büyüme Üzerine Etkisi: Türkiye Örneği,” İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 34, s. 131-141.
Davidson, Russell ve James G. MacKinnon (1993); Estimation and Inference in Econometrics, Oxford University Pres.
Deliktaş, Ertuğrul (2002); “Türkiye Özel İmalat Sanayinde Etkinlik ve Toplam Faktör Verimliliği Analizi,” Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gelişme Dergisi, Cilt 29, Sayı 3-4, s. 247-284.
95
Demir, Osman (2002); “İçsel Büyüme Kapsamında Devletin Değişen Rolü,” Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.
Eksen, Hatice (2001); Verimlilik Ölçme ve Değerlendirme Modelleri: Uygulamalı Bir Proje, Milli Prodüktivite Merkezi GAP Bölge Müdürlüğü, Gaziantep.
Erbeşler, Ayfer (1984); İşgücü Verimililiğini Artırmaya Yönelik Organizasyon Modelleri, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Yayın No: 305, Ankara.
Eren, Erol (1987); İşletmelerde Stratejik Planlama ve Yönetim, İstanbul Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 3448, İstanbul.
Ertek, Tümay (1996); Ekonometriye Giriş, Beta Yayınları, İstanbul.
Ertüzün, Tevfik (1984), İktisat Politikası Modelleri, İstanbul Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 503, İstanbul.
Eser, Uğur (1991); “Türkiye İmalat Sanayisinde Verimlilik, Teknolojik Gelişme ve Büyümenin Kaynakları,” Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Yayın No: 454, Ankara.
Evanson, Robert ve Punjabi Singh (2006); “Economic Growth, International Technological Spillovers and public Policy: Theory and Empirical Evidence from Asia,” Economic Growth Centre Discussion Paper, No: 777, http//www.econ.yale.edu/growth.pdf/cdp777.pdf, (Erişim Tarihi: 21.03.2006).
Felipe, Jesus;1997; “Total Factor Productivity Growth in East Asia: A Critical Survey,” EDRC Report Series, No: 6.
Fisunoğlu, Mahir (1987); “Az Gelişmiş Ülkelerde ve Türkiye’ de Verimlilik Kalkınma İlişkisi,” Verimlilik Dergisi (Özel Sayı), s. 60-102.
Frankael, Jeffrey ve David Romer (1999); “Does Trade Cause Growth?,” American Economic Review, Cilt 89, No: 3, s. 370-387.
Gaofeng Han, Kaliappa Kalirajan, Nirvikar Singh (2004); “Productivity, Efficiency and Economic Growth: East Asia and the Rest of the World,” The Journal of Devoloping Areas, Cilt 37, No: 2, s. 99-118.
Gounder, Rukmani ve Vilaphonh Xayavong (2004); “A Decomposition of Total Factor Productivity Growth in New Zeland’s Manufacturing Industries: A StochasticFrontierApproach,” http://www.nzae.org.nz/conferences/2004/26_ Xayavong_Gounder.pdf, (Erişim Tarihi: 21.06.2006).
Grossman, Gene ve Elhanan Helpmann (1991); “Quality Ladders in The Theory of Growth,” Review of Economic Studies, Cilt 58, No: 1, s. 43-61.
Gujarati, Damador N. (1995); Basic Econometrics, 3rd Edition, McGraw-Hill, New- York.
Gübe, Yalçın (1997); “İktisadi Büyüme İhracat Performansı,” Hazine Dergisi, Sayı 6 Nisan 1997.
Gürak, Hasan (2001); “Makro Verimlilik ve Teknoloji,” Verimlilik Dergisi, Cilt 3, s. 7-14.
Gürkan, Ömer (1989); Ekonomik Büyüme ve Kalkınma, Derya Kitabevi, Trabzon.
96
Gürsoy, Bedri (1985); Verimlilik Üzerine Düşünceler, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Yayın No: 324, Ankara.
Griliches, Zvi ve Frank Lichtenberg (1984); R&D and Productivity Growth at the Industry Level: Is there Stil a Relationship, University of Chicago Pres, Chicago.
Hulten, Charles (2000); “Total Factor Productivity: A Short Biography,” NBER Working Paper, WP.7471.
Hiç, Mükerrem (1994); Büyüme ve Gelişme Ekonomisi, Filiz Kitabevi, İstanbul.
İsmihan, Mustafa ve Metin-Özcan Kıvılcım (2005); “Sources of Growth in the Turkish Economy, 1960-2004,” 12th Annual Conference, Mısır: Kahire.
Jones ve Manueli (1997); “The Sources of Growth,” Journal of Economic Dynamics and Control, Cilt 21, s. 75-114.
Karadağ, Metin, A. Özlem Önder, Ertuğrul Deliktaş; t.y. “TFP Change in The Turkish Manufacturing Industry in the Selected Provinces: 1990-1998,” http://www.econturk.org/Turkisheconomy/ P085.pdf, (ErişimTarihi: 27.10.2005).
Karp, Larry (2001); “Learning by Doing and the Choice of Technology the Role of Patience,” Journal of Economic Theory, Cilt 100, No: 1, s. 73-91.
Kazgan, Gülten (1989); İktisadi Düşünce ve Politik İktisadın Evrimi, Beşinci Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Kim, Jong ve Lawrence J. Lau (1994); “The Sources of Economic Growth in the East Asian Newly Industrialized Countries,” Journal of the Japanese and International Economies, Cilt 8, No: 3, s. 235-271.
Kiminori, Matsuyama (1992); “Agricultural Productivity, Comparative Advantage and Economic Growth,” Journal of Economic Theory, Cilt 58, Sayı 2, s. 317-334.
Kongar, Bilge (1974); Verimlilik Ölçme Yöntemleri: İşgücü Verimliliği, Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara.
Korkmaz, Adil (1997); Türk İmalat Sanayinde Verimlilik Göstergeleri, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Yayın No: 607, Ankara.
Köse, A. Haşim (1992); Büyüme ve Verimlilik, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Yayın No: 471, Ankara.
Küçükkalay, Mesut (2001); “İktisadi Kalkınma ve Nüfus Artışı Paradoksu Üzerine Yorumlar,” Osman Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 1.
Külünk, Mümtaz (1976); “Verimlilik Üzerine,” Verimlilik Dergisi, Cilt 5, Nisan 1976, s. 175-191.
Lau, Lawrence J. (1996); “The Sources of Asian Pasific Economic Growth,” Canadian Journal of Economics, Cilt 39, s. 448-454.
Lawrence Denis ve Erwin Diwert; 1999, “Measuring New Zealand’ s Productivity,” New Zealand Treasury WP, WP: 99-5.
97
Lenger, Aykut (1997); “Verimlilik Kavramında Sorunsaldan Çıkış veya Yeni Bir Kargaşaya Doğru İlk Adım Denemesi,” Verimlilik Dergisi, Sayı 4, s. 25-32.
Leung, Charles Ka Yui ve Danny Quah (1996); “Convergence, Endogenous Growth and Productivity Disturbances,” Journal of Monetary Economics, Cilt 38, No: 3, s. 521-544.
Limam, Yasmina Reem ve Stephen M. Miller (2004); “Explaining Economic Growth: Factor Accumulation, Total Factor Productivity Growth, and Production Efficiency Improvement,” Forthcoming in QuarterlyReview of Economics and Finance, http://www.econ.uconn.edu/working/2004-20.pdf, (Erişim Tarihi: 29.06.2006).
Lovell, Chian (1999); Production Frontiers and Productive Efficiency, Oxford University Pres, s. 1116-1209.
Lucas, Robert (1988); On the Mechanics of Economic Devolopment, Journal of Monetary Economics, Cilt 22, s. 3-42.
Lucas, Robert E. (1990); “Why Doesn’ t Capital Flow from Rich to Poor Countries,” The American Economic Review, Cilt 80, No: 2, s. 92-96.
Lucas, Robert E. (1993); “Making a Miracle,” Econometrica, Cilt 61, No: 2, s. 251-272.
Mankiw, Gregory, David Romer ve David N. Weil (1992); “A Contribution to the Empirics Of Economic Growth,” Quarterly Journal of Economics, Cilt 107, No 2, s. 407-437.
Maraşlıoğlu, Hayri ve Ahmet Tıktık (1994); Türkiye Ekonomisinde Sektörel Gelişmeler: Üretim, Sermaye Birikimi ve İstihdam 1968-1988, Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları, Yayın No: 2271, Ankara.
Mawson, Peter, Kenneth I, Nathan McLennan (2003); “Productivity Measurement: Alternative Approaches and Estimates,” New Zelland Treasury WP, WP:03/12,
McCombie, John S.L (2000/2001); “The Solow Residual, Technical Change, and Aggregate Production Functions,” Journal of Post Keynesian Economics, Cilt 23, No: 2, s. 267-297.
Mongia, Puran ve Jayant Sathaye (1998); “Productivity Growth and Technical Change in India’s Energy Intensive Industries: A Survey,” http://ies.lbl.gov/ iespubs/41838.pdf, (Erişim Tarihi: 27.06.2006).
Nehru, Vikram ve Ashok Dhareshvar (1993); “A New Database on Physical Capital Stock: Sources, Methodology and Results,” Revista De Analisis Economico, Cilt 8, No: 1, s. 37-59.
Nishimuzi, Mieko ve S. Robinson (1984); “Trade Policies and Productivity Change in Semi-Industrialized Countries,” Journal of Devolopment Economics, Cilt 16, No: 1-2.
Odabaşı, Mesut (1997); Verimlilik Diye Diye, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Ankara.
98
Olaoye, İsiaka (1985); “Total Factor Productivity Trend in Nigerian Manufacturing,” Nigerian Journal of Economic and Social Studies, Cilt 27, No: 3, s. 317-345.
Oyeranti, Gboyega A. (2000); “Concept and Measurement of Productivity,” http://www.cenbank.org/OUT/PUBLICATIONS/OCCASIONALPAPERS/RD/2000/ABE-00-1.PDF, (Erişim Tarihi: 15.07.2006).
Pack, Howard (1994); “Endogenous Growth Theory: Intellectual Appeal and Empirical Shortcomings,” Journal of Economic Perspectives, Cilt 8, No: 1, s. 55-72.
Parente, Stephan L. Ve Edward C. Prescott (1996); “Barriers to Technology Adaption and Devolopment,” Journal of Political Economy, Cilt 102, No: 2, s. 298-321.
Parkin, Michael, Melanie Powell ve Kent Matthews (1997); Economics, 3th Edition, Addison-Wesley.
Prokopenko, Joseph (1992); Verimlilik Yönetimi: Uygulamalı El Kitabı, (Çev. Olcay Baykal, Nevda Atalay), Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Yayın No: 476, Ankara.
Proudman, Charles (2005); “Allocative Efficiency,” Europen Economic Review, Cilt 49, s. 775-807.
Rodriquez, Francisco ve Dani Rodrick (2000); “Trade Policy and Economic Growth: A Skeptics Guide to Cross National Evidence” NBER Macroeconomics Annual, Cambridge MIT Press.
Romer, David (1994); Advanced Macroeconomics, The Mc-GrawHill.
Romer, Paul M. (1986); “Increasing Returns and Long-Run Growth,” Journal of Political Economy, Cilt 94, s. 1002-1037.
Romer, Paul M. (1990); “Engogenous Technological Change,” Journal of Political Economy, Cilt 98, s. 71-102.
Rosenberg, Nathan (1960); “Some Institutional Aspects of the Wealth of Nations,” Journal of Political Economy, Cilt 68, No: 6, s. 557-570.
Saygılı, Şeref, Cengiz Cihan ve Hasan Yurtoğlu (2005); Türkiye Ekonomisinde Sermaye Birikimi Verimlilik ve Büyüme: 1972-2003, Devlet Planlama Teşkilatı Yayın No: 2686, Ankara.
Sekkat, Khalid (2003); “The Sources of Growth in Morocco: An Empirical Analysis in a Regional Perspective,”
http://www.gdnet.org/pdf2/gdn_library/global_research_projects/explaining_growth/Morocco_sourcesofgrowth_final.pdf, (Erişim Tarihi: 21.06.2006).
Senhadji, Abdelhak (1999); “Sources of Economic Growth: An Extansive Growth Accounting Exercise,” IMF Working Paper, WP/99/77.
Sequeira, Tiago Neves (2003); “Human Capital Composition, Growth and Devolopment in a R&D Endogenous Gowth Model,” http//portal.fe.unl.pt/FEUNL/bibliotecas/BAN/wpFEUNL/WP2003/wp434.pdf, (Erişim Tarihi: 26.11.2005).
99
Shaw, Georigan (1992); “Policy İmplications of Endogenous Growth Theory,” The Economic Journal, Cilt 102, s. 611-621.
Shebeb, Bassim (2002); “Productivity Growth and Capacity Utilization,” Economic Issues, Cilt 7, s. 71-89.
Solow, Robert (1956); “A Contribution to the Theory of Economic Growth,” The Quarterly Journal of Economics, Cilt 70, s. 65-94.
Suiçmez, Halit (2001); “Türkiye Ekonomisinde Verimlilik, Durgunluk ve Durgunluğu Aşmada Verimlilik Politikası,” Verimlilik Dergisi, Sayı 1, s. 7-34.
Suiçmez, Halit (2004); Türkiye’ de Büyüme Verimliliğe Dayanmalıdır, Milli Prodüktivite Merkezi İçi Çalışma, Ankara.
Stiroh, Kevin (2001); “What Drives Productivity Growth,” FRBNY Economic Policy Review, s: 37-59, http://www.newyorkfed.org/research/epr/01v07n1/0103stir.pdf, (Erişim Tarihi: 04.03.2005).
Stiroh, Kevin J. ve Steindel, Charlese (2001); “Productivity Growth: What is It, and Why Do We Care About IT?”, Business Economics Cilt. 36, No: 4, s:13-31.
Swan, Trevor (1956); “Economic Growth and Capital Accumulation,” Economic Record, Cilt 32, s. 334-361.
Şahin, Mehmet (1983); “İşletme Verimliliğinin Ölçülmesinde Kullanılan Kavramlar,” Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 1, Sayı 2.
Şenses, Fikret (1987); “Gelişmekte Olan Ülkelerde ve Türkiye’ de verimlilik-Kalkınma Sorunları,” Verimlilik Dergisi, Cilt.1, s. 35-40.
Tarı, Recep (1999); Ekonometri, Alfa Yayınları, İstanbul.
Taymaz, Erol (2001); Ulusal Yenilik Sistemi: Türkiye İmalat Sanayinde Teknolojik Değişim ve Yenilik Süreçleri, Devlet İstatistik Enstitüsü, Ankara.
Taymaz, Erol ve Halit Suiçmez (2005); “Türkiye’ de Verimlilik, Büyüme ve Kriz,” Türkiye Ekonomi Kurumu.
Tezel, Yahya Sezai (1997); İktisadi Büyüme, Ankara Yayıncılık, Ankara.
Tezel, Yahya Sezai (2000); İktisadi Büyüme, İkinci Baskı, İmaj Yayınevi, Ankara.
Tinbergen, Joseph (1962); “Kalkınma Teorisi Bir Ekonometricinin Görüşü,” (Çev. Ferda Gönün), Planlama Dergisi, Devlet Planlama Teşkilatı, Cilt 2, Sayı, s. 2, 36-53, Ankara.
Tokat, Mehmet (1995); “Verimliliği Artırmanın En Etkin Yolu Verimlilik Bilincini Oluşturmaktır,” Verimlilik Dergisi, Milli Prodüktivite Merkezi Özel Sayı (25.Yıl), s. 129-144.
Tokta, Yasemin (2002); “Geçmişten Günümüze Verimlilik,” Verimlilik Dergisi, Sayı 3, s. 7-35.
Tsionas, Edward (2003); “Inflation and Productivity: Emprical Evidence From Europe,” Review of International Economics, Cilt 11, No: 1, s. 114-129.
100
Tuncer, İsmail ve Yasemin Özuğurlu (2004); “Türkiye Ekonomisinde Büyüme ve Sektörel Üretkenlik Analizleri: Bölgesel Karşılaştırmalar 1980-2000,” Türkiye Ekonomi Kurumu TartışmaMetni 2004/24, http://www.tek.org.tr/dosyalar/ ismail_tuncer.pdf, (Erişim Tarihi: 20.08.2005).
Turan, Güngör (2000); “Sendikaların Verimlilik Üzerine Etkileri,” Verimlilik Dergisi, Sayı 3.
Tüylüoğlu, Şevket (1995); “İçsel Büyüme Modelleri, Teorik Çerçeve-Ampirik Bulgular,” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi, Kütahya.
Utkulu, Utku (1993); “Cointegration Analysis: An Introductory Survey with Applications to Turkey,” Birinci Uluslararası İstatistik Sempozyumu, İzmir.
Verdoorn (1956); “Complementarity and Long-Range Projections,” Econometrica (Pre-1986), Vol 24, No: 4, s. 429-450.
Wolf, Edward ve M. Ishaq Nadiri (1993); “Spillover Effects, Linkage Structure and Research and Devolopment,” Structural Change and Economic Dynamics, Cilt 4, No: 2, s. 310-321.
Yıldırım, Erhan (1989); “Total Factor Productivity Growth in Turkish Manufacturing Industry Between 1963-1983,” ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt 16, Sayı 3-4, s. 65-96.
Yıldırım, Nuri (1973); Neoklasik İktisadın Teknolojik Gelişme Yaklaşımı, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Yayın No: 367, Sevinç Matbaası, Ankara.
Young, Alwayn (1992); “Lessons From The East Asian NICS: A Contrarian View,” NBER Working Paper, No: 4482.
Zaim, Osman ve Fatma Taşkın (1997); “The Comparative Performance of the Public Enterprise Sector in Turkey: A Malmquist Productivity Index Approach,” Journal of Comparative Economics, Cilt 25, s. 129-157.