T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik...

100
T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLAM HUKUKU AÇISINDAN ÇOCUĞUN BAKIMI VE YETİŞTİRİLMESİNDE KADININ HAK VE SORUMLULUKLARI Gülsüm ENGİN YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA–2007

Transcript of T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik...

Page 1: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

İSLAM HUKUKU AÇISINDAN ÇOCUĞUN BAKIMI VE YETİŞTİRİLMESİNDE KADININ HAK VE SORUMLULUKLARI

Gülsüm ENGİN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA–2007

Page 2: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİMDALI

İSLAM HUKUKU AÇISINDAN ÇOCUĞUN BAKIMI VE YETİŞTİRİLMESİNDE KADININ HAK VE SORUMLULUKLARI

Gülsüm ENGİN

Danışman: Prof. Dr. Nasi ASLAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA- 2007

Page 3: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne

Bu çalışma, jürimiz tarafından Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalında

YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Prof. Dr. Nasi ASLAN

(Danışman)

Üye: Prof. Dr. Halife KESKİN

Üye: Yrd. Doç. Dr. Asım YAPICI

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

...../..../....

Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ

Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil

ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri

Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.

Page 4: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

i

ÖZET

İSLÂM HUKUKU AÇISINDAN ÇOCUĞUN BAKIMI ve

YETİŞTİRİLMESİNDE KADININ HAK ve SORUMLULUKLARI

Gülsüm ENGİN

Yüksek Lisans Tezi, Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı

Danışman: Prof. Dr. Nasi ASLAN

Eylül, 2007, I-VIII, 82 Sayfa

Bu tez İslâm Hukuku’nda kadının çocuğun bakım ve yetiştirilmesindeki hak ve

sorumluluklarını, günümüzdeki değişimleri ve farklı bakış açılarını da göz önünde

tutarak belirlemeyi amaçlamaktadır.

Araştırma; bir giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde kadının eski

Yunan’dan İslâmiyet’in doğuşuna kadarki aşamada toplumsal konumuna yer verilmiştir.

Birinci bölümde, kadının hamilelik döneminde kendisi ve çocuğuyla ilgili olarak

hak ve sorumluluklarından söz edilmiştir.

İkinci bölümde kadının doğum ve emzirme dönemindeki hak ve sorumlulukları

ortaya konmuştur.

Üçüncü bölümde, çocuğun gayr- i mümeyyiz dönemindeki bakım ve terbiyesinde

kadının hak ve sorumlulukları belirtilmiştir.

Anahtar Kelimeler: İslâm Hukuku, Kadın, Çocuk, Hak, Sorumluluk, Terbiye

Page 5: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

ii

ABSTRACT

THE RIGTS and RESPONSIBILITIES OF WOMEN IN CHILD BREEDING

FROM THE ISLAMIC LAW PAINT OF VIEW

Gülsüm ENGİN

Master Degree Thesis, Department of The Basic Islamic Sciences

Supervisor: Prof. Dr. Nasi ASLAN

September, 2007, I-VIII, 82 Pages

This thesis aims to determine the responsibilities and the rights of women in

Islamic law in child care and breeding, in view of the facet that different paint of views

and changer (developments) in this era.

This study includes an introduction and three sections.

In the introduction part the social status of the women from the stages of ancient

Greek to origin of Islam is mentioned.

In the second part the rights and responsibilities of women in birth and nursing

period are put forward.

In the second part the rights and responsibilities of women during the infancy

period are specified.

Key Words: The law of Islam, Women, Child, Right, Responsibility,

Disciplining.

Page 6: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

iii

ÖNSÖZ

Malum olduğu üzere, aile toplumun mihenk taşıdır. Bu küçük kurum içinde

ilgiye, özene ve korunmaya en muhtaç varlık ise çocuklardır. Çocuğun dünyaya

gelmesiyle birlikte karşılıklı olarak anne, baba ve çocuklar arasında hak ve ödevler

doğmaktadır. Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t-talak,

radâ, nafaka ve hidâne bölümlerde, günümüzde de aile hukuk kitapları ve buna karşılık

gelen “ahkâmu’l-üsre” ve “ahvâlü’s-şahsiyye” gibi daha çok müstakil eserlerde ayrıntılı

bir şekilde ele alınmaktadır. çocuğun bakımı, yetiştirilmesi, gelişim ve eğitiminde

birçok faktör etkili olmaktadır.

Onun doğuştan getirdiği özellikler ilk karşılaştığı küçük topluluk olan ailede

özellikle de anne etkisiyle gelişmekte bu daha sonra okul, arkadaş, iş çevresi gibi

alanlara yayılmaktadır. Çocuğun eğitiminde de en önemli kişinin anne olduğuna

inanmaktayız. Bilimsel veriler de doğrulamıştır ki; çocuğun şahsiyetinin oluşumunda

onun ana rahmine düşmesiyle birlikte başlayan bir süreç vardır. Çocuk bu andan

itibaren annenin duygusal, fiziksel birçok hal ve hareketinden etkilenmektedir. Bunu

doğum ve sonrası da izlemektedir. Bu süreçleri topluca gözettiğimizde, Kur’an anneye

bazı sorumluluklar yüklemektedir. Her şeyden önce anneyle çocuk arasında farklı hatta

şaşırtıcı bir şefkat bağı vardır. Bu bağ ile anne çocuğu için iyi bir bakıcı, eğitimci ve

koruyucu olabilmektedir. İslâm Hukuku da kadına bu fonksiyonlarını dikkate alarak

bazı görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Kadın hamilelik döneminde, bebeği için iyi

bir anne olabilmek için her şeyden önce kendi sağlığını koruyabilmelidir. Biz bu

çalışmamızda bununla doğrudan ilgili ve sonraki süreçle ilgili olan görev ve

sorumlulukları kapsayan bölümlere yer verdik.

Araştırmamızı biri giriş bölümü olmak üzere dört esas bölüme ayırdık. Giriş

bölümünde, kadının geçmişten günümüze, özellikle Yahudilik, Hıristiyanlık ve

İslâmiyetteki yeriyle birlikte değerlendirmeye çalıştık. Birinci bölümde İslâm Hukuku

açısından hamilelik döneminde; ikinci bölümde doğum ve emzirme döneminde kadının

hak ve sorumluluklarına yer verdik. Üçüncü bölümde, çocuğun gayr- i mümeyyiz

döneminde, dördüncü bölümde ise temyiz döneminde annesinin onun bakımı ve

terbiyesine dair hak ve sorumluluklarından bahsettik. Bunlarla ilgili olan konunun

psikolojik boyutunu da irdelemeye çalıştık. Ayrıca buna ilişkin sosyal ve dini içerikli

Page 7: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

iv

düzenlemeleri irdelemeyi ihmal etmemeye çalıştık. Bunları toparlayıp, genel bir

değerlendirme yaptığımız sonuç bölümü de yer almaktadır.

Çalışmamızda İslâm Hukuku ile ilgili ilk el kaynaklar ve modern

araştırmalardan yararlanarak yaptığımız atıf ve değerlendirmeler yer almaktadır.

Böyle bir çalışmanın ortaya çıkmasında yardımlarını benden esirgemeyen ve

araştırma süresince benimle yakından ilgilenip çok değerli fikir, bilgi, tecrübe ve

yöntemlerini sunan saygı değer hocam Prof. Dr. Nasi Aslan’a, Kıymetli vakitlerini

benden esirgemeden bana rehberlik eden saygıdeğer hocalarım Prof. Dr. Halife

Keskin’e, Doç Dr. Mustafa Öztürk’e, Yrd . Doç Dr. İsmail Yörük’e, Çukurova

Üniversitesi Kütüphanesinde görevli Osman Çevirgen’e, eserin bilgisayardan yazılması

esnasındaki yardımlarından dolayı Halil Mete’ye içtenlikle teşekkür ederim. Hemen

bunun yanında, doğduğum günden bugünlere dek hep benim yanımda olan ve her

zaman üzüntü ve neşemle bana sahip çıkan, ona çok şey borçlu olduğum değerli annem

Döndü Engin’e en samimi şükranlarımı sunar , aynı zamanda yardımlarını ve

desteklerini gördüğüm bütün dostlarıma da teşekkür ederim.

Bu çalışma Çukurova Üniversitesi Araştırma Fonu’nun İF2006YL4 no’lu

projesi ile desteklenmiştir. Katkılarından dolayı teşekkür ederim.

Gülsüm ENGİN

ADANA - 2007

Page 8: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

v

İÇİNDEKİLER

ÖZET................................................................................................................................. i

ABSTRACT..................................................................................................................... ii

ÖNSÖZ............................................................................................................................ iii

KISALTMALAR ......................................................................................................... viii

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİŞ

1.1. Araştırma.................................................................................................................... 1

1.1.1. Konunun Belirlenmesi ve Sınırlandırılması..................................................... 1

1.1.2. Araştırmanın Amacı......................................................................................... 1

1.1.3. Araştırmanın Yöntemi ..................................................................................... 1

1.2. Tarihi Süreç İçerisinde Annelik Kurumunun Yeri ve Önemi.................................... 2

1.2.1. Eski Yunan’da Kadının Durumu ..................................................................... 2

1.2.2. Eski Roma’da Kadının Durumu....................................................................... 3

1.2.3. Eski Hint’te Kadının Durumu.......................................................................... 3

1.2.4. Sümerler’de Kadının Durumu.......................................................................... 4

1.2.5. Hititler’de Kadın .............................................................................................. 4

1.2.6. Eski Türklerde Kadının Durumu ..................................................................... 5

1.2.7. Semavi Dinlerde Kadının Durumu .................................................................. 5

1.2.7.1. Yahudilikte Kadının Durumu.............................................................. 5

1.2.7.2. Hıristiyanlık’ta Kadının Durumu ........................................................ 6

1.2.7.3. İslâmiyet’te Kadının Durumu.............................................................. 8

1.2.7.3.1. İslam Öncesi Arap Toplum Yapısında Kadının Konumu .. 8

1.2.7.3.2. İslam’da Kadının Durumu................................................ 10

İKİNCİ BÖLÜM

HAMİLELİK DÖNEMİNDE KADININ HAK VE SORUMLULUKLARI

2.1. Ceninin Yaşam Hakkının Korunmasında Annenin Hak ve Sorumlulukları............ 16

2.1.1 Ceninin Tarifi.................................................................................................. 16

2.1.2. Ceninin Hayat Hakkının Korunması.............................................................. 18

2.1.3. Hamile Kadının Bazı Dinî Vecibelerde Mazur Sayılması............................. 20

2.1.4. Hamileliğin Cezaların İnfazında Geciktirici Sebep Olması........................... 22

Page 9: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

vi

2.2. Ceninin Ölümüne Neden Olan Durumlarda Annenin Diyet Hakkı Meselesi.......... 23

2.2.1. Ceninin Ölü Olarak Düşmesi Hali ................................................................. 24

2.2.2. Ceninin Canlı Olarak Düşmesi Hali .............................................................. 24

2.3. Doğum Kontrolü Açısından Kadının Hakları .......................................................... 25

2.4. Hamilelik Döneminde Kadının Nafaka Hakkı......................................................... 28

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DOĞUM VE EMZİRME DÖNEMİNDE KADININ HAK VE

SORUMLULUKLARI

3.1. Çocuğun Nesebinin Belirlenmesinde Annenin Rolü ............................................... 32

3.1.1. Nesebin Tasnifi .............................................................................................. 33

3.1.1.1. Tabiî Bir Münasebet Olarak Nesebin Tasnifi.................................... 33

3.1.1.2. Hukuki Münasebet Olarak Nesebin Tasnifi ...................................... 35

3.1.2. Nesebin Sübutu .............................................................................................. 36

3.1.3. İslam Hukuku’nda Nesebin Sübut Yolları..................................................... 37

3.1.3.1. Nesebin Evlilik Birliği İçinde Doğumla Sübutu ............................... 37

3.1.3.1.1. Karının Kocasından Hamile Kalmış Olma İmkanının

Mevcudiyeti.......................................................................... 37

3.1.3.1.2. Doğumun Evlilik Birliği İçinde Ceninin Ana Rahmine

Düşmesine İmkan Verecek Makul Sürede Vuku Bulması... 38

3.3.1.1.3. Kocanın Çocuğun Nesebini Reddetmiş Olması ................. 38

3.1.3.2. Nesebin İkrar Yoluyla Sübutu ........................................................ 39

3.2. Nifas Döneminde Kadının İbadetlerden Mazur Sayılması ...................................... 39

3.2.1.Nifasın (Lohusalığın) Süresi ........................................................................... 41

3.2.2. Nifas Halindeki Kadınla İlgili Bazı Hükümler .............................................. 42

3.3. Bebeğin Emzirilmesinde Kadının Sorumlulukları................................................... 47

3.3.1. Emzirme Döneminde Nafaka Sorumluluğu................................................... 49

3.3.2. Annenin Emzirmekten İmtina Edemeyeceği Durumlar................................. 52

3.3.3. Annenin Çocuğu Emzirme Süresi.................................................................. 54

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

GAYR-I MÜMEYYİZ ÇOCUĞUN BAKIMI VE TERBİYESİNDE (HIDÂNE)

KADININ HAK VE SORUMLULUKLARI

4.1. Aile İçerisinde Annenin Çocuğa Karşı sorumlulukları............................................ 57

4.1.1 Çocuğun Ahlakî Eğitiminde Annenin Rolü.................................................... 58

4.1.2. Çocuklara Muaşeret Kurallarını Öğretmede Annenin Rolü .......................... 59

Page 10: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

vii

4.1.2.1. Konuşma Adâbı................................................................................. 60

4.1.2.2. Oturma Adâbı .................................................................................... 61

4.1.2.3. Yeme İçme Adâbı.............................................................................. 62

4.1.3. Çocuğun Dinî Eğitiminde Annenin Rolü....................................................... 63

4.1.3.1. Annenin Çocuğun Dini Eğitiminde Dikkat Etmesi Gereken Hususlar

ve Takip Edilecek Yöntemler........................................................... 65

4.1.3.2. Çocuğun Ebeveynine Özellikle Annesine Karşı Vazifeleri .............. 67

4.2. Evlilik Birliğinin Sona Ermesi Durumunda Annenin Hidâne Hakkı....................... 69

4.2.1. Hıdâne’nin Lügat ve Istılah Manası............................................................... 69

4.2.2. Türk Medeni Hukuku’nda Hıdâne ................................................................. 72

4.3. Annenin Ölmesi Durumunda Çocuğun Bakım ve Terbiyesini (Hıdâne) Üstlenecek

Kadınlar Arasında Öncelik Derecesi........................................................................ 73

4.4. Hıdâneyi Üstlenecek Kadınlarda Aranacak Özellikler ............................................ 77

SONUÇ........................................................................................................................... 81

KAYNAKÇA.................................................................................................................. 84

ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... 89

Page 11: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

viii

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser

agm. : Adı geçen makale

b. : Bin, ibn

bkz. : Bakınız.

C. : Cilt.

s. : Sayfa, Sayfalar

ty. : Tarih yok

Yay. : Yayınları

a.s. : Aleyhi's-Selam

c.c. : Celle Celâluhu

Çev. : Çeviren

Hz. : Hazreti

r.a. : Radiyallâhu Anh

s.a.v. : Sallalahu Aleyhi Vessellem

T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı

t.y. : Tarih yok

vb. : Ve benzeri

vd. : Ve devamı

vs. : Vesaire

y.y. : Yayın ve yer yok

Page 12: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

1

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİŞ

1.1. Araştırma

1.1.1. Konunun Belirlenmesi ve Sınırlandırılması

İslâm Hukuku başlangıcında ve hukuk kitaplarının bir çok kısmında kadın

konusu detaylı bir şekilde işlenmiştir. Özellikle son dönemlerde de bir çok akademik ve

müstakil çalışmalarda bunun örneklerini çokça görmekteyiz.

Kadın Kur’an ve Sünnet bağlamında, ilk dönemlerdeki eserlere de dayanılarak

şahitliği, mirastaki hakkı, değişen toplum yapısı içerisindeki yeri, çok evlilik vb.

alanlarda görüş ve düşünceleri yansıtan çalışmalardır.

İslâm’da kadının konumu, hak ve sorumluluklarına karşı hak ve sorumlulukları

onun, çocuğunun bakım ve terbiyesindeki hak ve sorumluluğuyla ele alınacaktır.

Çalışma süresince klasik fıkıh eserleri yanında konuyla alakalı âyet ve hadisler,

tefsir ve hadis kaynaklarındaki yorumlarda dahil edilecektir.

1.1.2. Araştırmanın Amacı

Bu çalışmada, İslâm Hukuku’nda kadının çocuğunun yetiştirilmesindeki hak ve

sorumlulukları, günümüzdeki değişimleri ve farklı bakış açılarını da göz önünde tutarak

belirlemeyi amaçladık.

1.1.3. Araştırmanın Yöntemi

Çalışmamızda kullanacağımız yöntem iki aşamalıdır:

a) Araştırma İşlerine Uygun Yöntem: Güvenilir ve geçerli ölçülerle araştırma

yapılarak veriler elde edilecektir.

Kadının çocuğun yetiştirilmesindeki hak ve sorumlulukları tarihi süreç içerisinde

ele alınacak, bu hak ve sorumlulukları kendinin geçtiği aşamalar olan hamilelik, doğum

ve emzirme dönemlerinde araştırılacaktır.

Page 13: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

2

b) Araştırmalardan elde edilen sonuçlar sistematize edilecektir.

Bu noktada tümevarım yoluyla genellemelerde doğru gidilebileceği gibi

tümdengelim yoluyla genellemelerden başlayarak sonuç elde edilmeye çalışılacaktır.

1.2. Tarihi Süreç İçerisinde Annelik Kurumunun Yeri ve Önemi

1.2.1. Eski Yunan’da Kadının Durumu

Günümüz Batı Medeniyeti’nin temel kaynaklarından birini oluşturan ve

medeniyetin beşiği olarak gösterilmek istenen Yunanistan’da kadın, çarşıda pazarda

alınıp satılan, hürriyetini kaybetmiş, her türlü medenî ehliyet ve haklardan mahrum,

hiçbir değeri olmayan varlık durumundaydı. Koca karısını dövebildiği gibi başka

birisine de armağan edebilirdi. Aile müessesesi tamamen itibarsız, gayr- i hukuki

ilişkiler övünç kaynağı olacak şekilde yaygındı.1

Miras erkek çocuğa düşerdi. Bir erkeğe edilebilecek en büyük küfür, ona

“kadın” demekti. Ayrıca kötü ve haksız iş yapan erkeklerin dünyaya yeniden kdın

olarak geleceklerine inanılırdı. Tek kadınla evlilik temel ilkelerden biriydi. Evli kadının

sadakatsizliği büyük suçtur. Erkek hiçbir sebep olmadan karısını boşayabiliyor, kadın da

dilediğinde boşanabiliyor ve çeyizini geri alabiliyordu. Yunan Helen dünyasında bir

kadın için en yüksek ve onur verici iş, rahibe olmaktır. Rahibelik devletin tanıdığı

yüksek bir memuriyetti ve rahibelerin çoğunu evli kadınlar teşkil ediyordu.2

Kadın, Eski Yunan’da kötülüklerin kaynağı kabul edildiği için, hukuki şahsiyet

ve medeni haklardan mahrumdur. Umumi hayata katılımları yasaklanmıştı. Herhangi bir

tasarruf hakkına sahip değillerdi. Kendilerine herhangi bir konuda danışılmadığı gibi

hiçbir işe karışmalarına da müsaade edilmezdi.3

1 Erbay Celal, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi, Göktürk Yay., t.y., y.y., s. 45; Gökdemir, Hasan Ali, Hristiyanlıkta Kadın, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1994, s. 5.

2 Harman, Ömer Faruk, “İslâm Öncesi Dinlerde ve Toplumlarda Kadın”,.İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul 2001, C. XXIV, s. 83.

3 Acar, İbrahim, İslam Hukukunda Siyasal Haklar Yönünden Kadın, Ankara 2003, s. 1.

Page 14: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

3

1.2.2. Eski Roma’da Kadının Durumu

Roma Hukuku, eski çağ mevzuatının bütünü içinde kadınlara imtiyazlı veya

nispeten daha bağımsız bir durum vermemiş; aksine hayal kırıcı bir ürkeklik göstererek

onlara kamu hukuku alanında hiçbir hak tanımamıştır. Romada kız çocukları ev idaresi

eğitimi içinde yetiştirilirdi. İçtimai hayatta hâkim, ebe, masajcı, dansöz, terzi, balık

satıcısı ve çamaşırcı olarak çalışan pek çok kadın vardı. Ancak çalışan kadın, toplumda

hoşgörüyle karşılanmazdı.4 Özel hukuk alanında da hakları kısıtlı idi. Kadın medeni

haklarını tek başına kullanamıyor, mal varlığına ilişkin işlemleri kendisi yapamıyordu.

Anne ile çocuklar arasında vârislik ilişkisi yoktu. Daha sonra senato, anneye mirastan

bir pay vermeyi kabul etti. Aile reisi olan erkeğin aile fertleri üzerinde mutlak

hakimiyeti vardı. Aile reisi karısının idamına bile karar verebilirdi. Aile fertleri, “sürekli

aile fertleri” ve “muvakkat aile fertleri” diye ikiye ayrılmıştır. Muvakkat üyeler kız

evlatlardan oluşurdu. Babaları ölecek olursa büyük erkek kardeşlerin sultası altına

girerlerdi. Evlendiklerinde de kocalarının sultasına girerler ve öz ailesi ile olan bağları

tamamen kesilirdi. Kadının boşama hakkı yoktu. Kocasının evinde hiçbir şeye sahip

olamazdı. Monogaminin esas olduğu Roma’da aileye önem veriliyor, erkeğin zina eden

karısını affetmesine müsaade edilmiyordu. Kadının kısırlığı boşanmayı haklı kılıyor ve

sadece erkek boşayabiliyordu. Kız evlat, aile dinini devam ettiremeyeceği için pek

makbul sayılmıyordu.5 Diğer taraftan Romalı kadın yasalar açısından köle gibi olmasına

rağmen, çocuklar dünyaya getirdiği, tarlada çalışıp aile ekonomisine katkıda bulunduğu

için toplumda belli bir yeri oluyordu. Törenlere katılabildiği gibi tiyatroya da

gidebiliyordu.

1.2.3. Eski Hint’te Kadının Durumu

Eski Hint hukukunda kadının hiçbir hakkı yoktu. Her şeyiyle kocasına bağlı idi.

Kendi başına hiçbir hakka sahip olamaz, hiçbir şeyi mülkiyetine geçiremezdi. Hatta

yaşama hakkı bile kocasının ömrü ile sınırlıydı. Koca karısından önce ölürse Hint

geleneklerine göre, karısı sanki ondan bir parçaymış gibi ölümüne hükmedilir ve birlikte

4 Acar, a.g.e., s. 2; Özkaya, Günseli, Tarih İçinde Kadın Hakları, Ankara 1985, s. 7.

5 Acar , a.g.e., s. 2; Harman, ag.md., s. 83; Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerinn Himayesi s. 46; Gökdemir, a.g.e., s. 10.

Page 15: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

4

yakılırdı. Bunu, kadına karşı hak ve dul bir kadına karşı duyulan korku ile açıklamak

yerinde olur. Diri diri insan yakma geleneğinin devam ettirilmesinin en ateşli

destekçileri ise Hint din adamlarıydı. Çünkü kocasıyla birlikte yakılacak olan kadının

mirası, din adamlarına kalıyordu, Hindistan’daki bu gelenek 1929’da İngiliz genel valisi

tarafından kaldırılmıştır.6

1.2.4. Sümerler’de Kadının Durumu

Sümer kadını, ilk çağlarda yüksek düzeyde bulunmaktaydı. Bunlar

Mezopotamya’ya göç ettiklerinden siyasal hayattan etkilendikleri zamana kadar, batıdan

gelen ve devlet kuran Samiler’in etkisi altında kalmıştır. Topluluk gelenekleri ile sosyal

düzenleri bakımından Samiler’in karışması ile Sümer kadınının gücü azalmıştır.

Sümer kadınları arasında okuma pek yaygın değildir. kuşkusuz kraliçeler ve

prensesler arasında yazı bilenler vardı. Bunların en güzel örneği Akad kralı Sargon’un

kızı ve Ur şehri Ay tanrısı tapınağının baş rahibesi Enheduana’dır. O, bundan 4500 yıl

önce Sümer dilinde yazdığı pek çok şiiriyle edebiyatçılar arasında önemli yer almış,

diğer taraftan hatırı sayılan ruhani bir önder olmuştur.7

1.2.5. Hititler’de Kadın

Hititler’de kadın ile köle arasında pek fark yoktu. Kadın, baba ile koca arasında

satılan bir mal gibiydi. Günümüzdeki başlık parası, Hititler’de de uygulanmakta idi.

Hitit yasasının 193. maddesine göre; erkek ölürse karısını, önce kardeşi, sonra da babası

alırdı. Çünkü kadın başlığı ödenmiş bir mal gibiydi.

Hititler’de saray kadınları belli haklara sahiptiler. Hatta kraliçeler gerek iç,

gerekse dış siyasette müessir olabilmekteydiler. Ama aynı şey halktan kadınlar için

sözkonusu değildir. Onlar bir mal gibi alınıp satılıyordu. Zina durumunda, kocasının

karısını öldürme hakkı vardı. Boşanmalarda ise çocuklar babaya bırakılıyor, baba da

isterse çocuklarını satabiliyordu.8

6 Erbay, a.g.e., s. 46; Gökdemir, a.g.e., s. 13.

7 Acar, a.g.e., s. 4.

8 Gökdemir, a.g.e., s. 4.

Page 16: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

5

1.2.6. Eski Türklerde Kadının Durumu

Eski Türkler’de ataerkil aile tipi hâkim ise de kadın, çağının diğer kavimlerine

göre daha iyi bir konuma sahiptir. Poligami olmakla birlikte monogami yaygındı ve eş

seçmede kadınlar da söz sahibi idi. Hakan bilge hatunla birlikte devleti yönetirdi.

Kadının kocasından ayrı mal edinme hakkı olduğu gibi sosyal ve dini hayatta önemli

roller üstelenmiştir ve dini merasimlere katılır, hatta başkanlık ederdi.9

1.2.7. Semavi Dinlerde Kadının Durumu

1.2.7.1. Yahudilikte Kadının Durumu

Yahudilikte kadının rolü eski dönemlerden beri var olan ataerkil toplum yapısına

uygun olarak şekillenmiş, sosyal fonksiyonlar cinsiyete göre tesis edilmiştir.10 “Ve adam

dedi: Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim… Ve rab, kadına dedi:

Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım. Ağrı ile evlat doğuracaksın. Ve arzun

kocana olacak, o da sana hakim olacak.”11

Tevrat’taki bu ayetler, İbraniler arasında erkeğe yasak meyveyi yedirten, ilk

cinsellik suçunu işleten “baştan çıkartıcı Havva”, yani “aldatıcı kadın” imgesinin

oluşmasına destek sağlamış ve kadın “erkeği günaha düşüren varlık” olarak algılanarak

sürekli aşağılamış ve hor görülmüştür. Gerek ilk günahı hatırlatması gerekse ataerkil

yapının kendini devam ettirme arzusunun doğal bir sonucu olarak da “kadın

cinselliğinin ve bedeninin erkekler tarafından denetlenmesi” gündeme gelmiştir. Çünkü;

artık kadın cinselliği sadece doğurmuş, dolayısıyla anne olmakla sınırlandırılmış arzusu

da kendisine hakim kılınan erkeğe yönlendirilmiştir.12 Diğer taraftan kadın ancak

hizmetçi olup bunun dışında hiçbir hak ve ehliyeti yoktur. Ailede kızlar mirasçı olamaz.

Kitab-ı Mukaddes geleneğinde erkek kadının efendisidir. İbranice’de kocaya

verilen isimlerden biri de “baal” dir ki efendi anlamındadır.13

9 Harman, Kadın, s. 83.

10 Harman, Kadın, s. 84; Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 46.

11 Tekvin, 3: 12-16.

12 Yapıcı, Asım, s. Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Din ve Kadın: Dinde Kadın Statüsü ve Dindarların Kadın Algısı, s. 12.

13 Harman, a.g.md., s. 84.

Page 17: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

6

Kadının birinci görevi ve varlık sebebi çocuk doğurmak14 ve yuvaya bakmaktır.

Koca ve çocuklar için iyi bir eş ve anne olmaktır. Kadının kısır olması ise kınama ve

üzüntü sebebidir.15 Ayrıca kadın, Yahudilikteki bir telakkiye göre periyodik rahatsızlık

dönemlerinde necis kabul edilir. Bu esnada dokunduğu her şey necis olur. Bu sebeple

kadın adet süresi bitene kadar bazen evden kovulur, bazen de özel olarak hazırlanmış

odalara hapsedilir, önüne yetecek kadar ekmek ve su bırakılırdı. Kadının adet görme ve

çocuk doğurmasıyla ilgili özel kirlilik süresi ibadet yapmasına engeldir ve temizlenme

kuralları söz konusudur.16 Anne olarak kadının özel bir yeri vardır ve ona saygı

gösterilmesi istenmektedir.17

Dinî hukukta kadın; hakları, görevleri ve çeşitli kadınlık halleriyle özel bir

hukuki statüdedir ve bu sebeple de erkekle ortak genel hükümler dışında farklı kurallara

tabidir.18

Bunlarla birlikte kısmen de olsa Yahudi kadını aile içinde dinsel ve manevi

alanda etkinliğini sürdürmüş hatta topluluk içinde özellikle sözlü ve yazılı gelenek

konusunda eğitilmiş, cemaat içinde dinsel metinleri açık sesle zaman zaman

okuyabilmiştir. Mabetlerde ise kadın ve erkek adeta haremlik-selamlık uygulanarak

farklı yerlerde oturmuşlardır. Bu ise dinsel alanda kadınlara yapılan ayrımcılığın

başladığının işaretidir.

1.2.7.2. Hıristiyanlık’ta Kadının Durumu

Yahudiliğin bir türevi olarak Roma topraklarında doğan bu din hemen her din

gibi, ilk önce kadınlar ve köleler arasında yayılmaya başlamıştır. Kadınlar ve köleler

için Hristiyanlık’ta cazip gelen taraf ise Hz. İsa’nın birey olarak insana değer vermesi ve

insanlar arasındaki farklılaşmalarını reddetmesidir. Bu anlamda kadına bakış açısı

bakımından Hristiyanlık Yahudilik’ten daha liberaldir. Bunda yukarıdaki sebeplerin

payı kadar, Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun çöküş döneminde ortaya çıkmasının

da payı vardır kuşkusuz. Tevrat’ın kolaylıkla verdiği “boş kağıdı” hakkında İncil’de

14 Tekvin, 3/16; Harman, a.g.md., s. 84.

15 Tekvin, 11/30; Harman, a.g.md., s. 84.

16 Çıkış, 23/17; Tensiye, 14/16; Harman, a.g.md., s. 84.

17 Çıkış, 20/12; Levililer, 20/9.

18 Harman, a.g.md., s. 84.

Page 18: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

7

şöyle denir: “Ve; ‘Kim karısını boşarsa, ona boş kağıdı versin’ Fakat ben size derim ki,

zinadan başka bir sebeple karısını boşayan adam onu zaniye eder, ve kim boşanmış

kadınla evlenirse, zina eder.”19 Böylece “boş kağıdı”nın verilmesi sadece zinaya

bağlanmış olmaktadır. Ayrıca, her ne kadar Yahudi geleneğinin bir devamı olsa da

Hristiyanlık içinde ibadet mekanlarında (kiliselerde) haremlik-selamlık uygulaması

getirilmemiş; fakat özellikle Pavlus’la birlikte kadınların kilisede konuşmaları

yasaklanmıştır.20

İlk Hıristiyan din adamları, Roma toplumunda gördükleri fuhuş, rezalet gibi tüm

ahlaksız durumlardan mesul şahıs olarak kadını gördüler. Onlara göre kadın

topluluklara karışıyor, eğlencelerden istediği şekilde istifade ediyor, erkeklerle istediği

şekilde ilişki kuruyordu. Kadın bir pislikti ve ondan uzaklaşılmaktaydı. Bu din adamları

kadının şeytanın kapısı olduğunu iddia ettiler. Bunun için de kadının erkek üzerinde

hakimiyet kurmasını kabul edilemez buldular. Ayrıca insanların cennetten kovulmasına

da sebep olduğundan bu ilk günahın kefareti kadınlara ödetilmeliydi.21

Pavlos’a göre de yaratılış bakımından erkek kadın için değil, kadın erkek için

yaratılmıştır. Bu nedenle de kadınlar Rabb’lerine nasıl bağlı iseler kocalarına da öyle

bağlanacaklardır. Çünkü Mesih nasıl kilisenin başı ise, erkek de öyle kadının başıdır.

Pavlos, kadının çözülmez bir bağla bağlandığı kocasına koşulsuz itaati tavsiye eder.

Hristiyanlıkta da kadının değeri ve cinselliği doğurganlığına bağlıdır. Kadın, ancak

annelik görevlerini yapmak, imanlı ve terbiyeli çocuklar yetiştirerek, kendisi için iyi

işler yaparak kurtuluşunu sağlayabilir.22

Hıristiyanlıkta kadın hakkına çok fazla yer verilmemiş hatta1586 yılına kadar

kadının insan olup olmadığı tartışılmıştır. 1586’da toplanan konsülde “kadın” gündeme

alınmış, kadının insan olup olmadığı, şayet insansa ruh taşıyıp taşımadığı, şayet ruh

taşıyorsa insan ruhu mu yoksa hayvan ruhu nu taşıdığı Hıristiyan din adamlarınca

tartışılmıştır. Uzun süren bu tartışmaların neticesinde kadının şeytan olmadığı, ruh

19 Matta, 5. bap.

20 Yapıcı, Asım, Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Din ve Kadın: Dinde Kadın Statüsü ve Dindarların Kadın Algısı, s. 12.

21 Sıbâi, Mustafa, İslam’a ve Garblılara Göre Kadın, (çev. İhsan Toksarı), Nidâ Yayınevi, İstanbul 1969; Acar, İslam Hukukunda Siyasal Haklar Yönünden Kadın, s. 2.

22 Bkz. Pavlus’un Efeslilere Mektubu, 5/22, 23, 24, Timoteos’a Birinci Mektup, 2/10, 15.

Page 19: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

8

taşıdığı, kendi başına müstakil bir şahsiyet sahibi olmasa da erkeğin hizmeti için

yaratılmış bir insan olduğu kanaati hasıl olmuştur.23

Bununla birlikte Hz. İsa’nın dinsel davetine ilk uyanlar arasında kadınların

bulunması, özellikle çarmıha gerilirken onu terk etmeyen (annesi Meryem, Meryem’in

kız kardeşi ve Mecdelli Meryem) ve çarmıha gerildikten sonra yeniden dirilişine tanık

olan kadınlardan (Hz. Meryem ve Mecdelli Meryem) İncillerde övgüyle bahsedilmesi

katı ataerkil Yahudi geleneğinin hakim olduğu bir toplumda kadınlar için yeni bir soluk

olarak algılanmıştır. Ayrıca Hristiyanlığın erkeğin çok eşliliğini reddetmesi ve kadına

olduğu kadar erkeğe de sadakatı emretmesi ve boşanmayı yasaklaması ilke olarak

kadını evlilik içinde göreceli olarak güvenceye kavuşturmuştur. Yeni Ahid’de de

kadınlar da erkekler gibi Mesih’in doktrinine muhataptır ve onu dinleyip onun peşinden

gitmişler, İsa Mesih vasıtasıyla şifa bulmuş ve günahları bağışlanmıştır.24

1.2.7.3. İslâmiyet’te Kadının Durumu

İslam’da kadın konusunu belirlemede, birçok konu ve alanda olduğu gibi, onun

bir din olarak doğup geliştiği merkez olan Arap toplumunu da tanımak gerektiğine

inanmaktayız. Böylece İslam’ın kadının hayatında yaptığı değişiklikleri daha sağlıklı

değerlendirme ihtimalimiz artacaktır. Bunun için “İslam’da Kadın” derken Arap toplum

yapısında kadının durumu nasıldır? Öncelikle ona yer vereceğiz.

1.2.7.3.1. İslam Öncesi Arap Toplum Yapısında Kadının Konumu

Arap toplumu, İslam’ın içinde doğup yayıldığı çevre olması hem de kadın

konusundaki ilk İslami yorum ve uygulamaları etkilemesi açısından önemlidir.

Kadınların erkek merkezli cahiliye toplumu içinde ikinci derecede bir yere sahip

olduklarını söylememiz yanlış olmaz. Buradan büyük çoğunluğu itibariyle göçebe bir

hayat sürmenin de rolü vardır. Çöl şartları içinde sık sık yer değiştirmek zorunda kalan,

zaman zaman diğer kabilelere baskın yapma ve ganimet elde etme mecburiyetinde

bulunan göçebe kabilelerin yaşantısında muharip sınıftan olmayan ve daha ziyade

23 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 47.

24 Yapıcı, Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Din ve Kadın: Dinde Ksdın Statüsü ve Dindarların Kadın Algısı, s. 12; Matta 14/21, 8/14, 1/23, 19/12; Yuhanna 14/21, 4/7-42; Luka 7/48-50, 13/13.

Page 20: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

9

tüketici olarak görülen kadının ikinci derecede bir role sahip olması şaşırtıcı değildir.

Bu konum bazen kadınların hayatını bile önemsiz hale getirmiştir. Kız çocuklarının

ailenin ve kabilenin imkanlarını tüketmesinin önüne geçmek ya da kabileler arasındaki

baskınlarda yabancıların eline geçmesinin vereceği utançtan kurtulmak için nadiren de

olsa kendi ailesi tarafından öldürülmesi de bunun bir kanıtını teşkil eder.25

Bu sebeplerden başka Arap insanı kız çocuğunun doğmasını uğursuzluk

saydığından, bazı kabileler onun doğumundan utanç duyduğu için, kimi de fakirlik

sebebiyle onu diri olarak toprağa gömerlerdi.26 Onlara göre Allah, bir aileye kız çocuğu

nasip etmişse, o Allah’ın bir lutfu olarak değil gazabı27 olarak algılanırdı. Hatta hamile

bir Arap kadınının doğumuna yakın zamanlarda gözlerinin önüne bir çukur kazılır, şayet

doğan çocuk kız ise bu çukur o çocuğun mezarı olurdu.28 Bu adet toplumun tamamında

uygulanmıyordu, bazı kabilelere mahsus bir adettir. Kureyş ise bu adeti uygulamayan

bir kabileydi. Arap insanı, kızını toprağa gömmekle kalmaz, bir köle gibi satar, dilerse

bir ev hayvanıyla değiş tokuş ederdi.29

İslam öncesi Arap Yarımadası’nda yaşama hakkı elinden alınan kadınların

içtimai hayatta birçok hakkı kısıtlanmıştı. Toplumda pek değerleri yoktu. Genelde

mirastan mahrum edilir,30 evliliğine ailesi karar verirdi.31 Boşanma hakkı hiçbir kurala

bağlı olmaksızın erkeğe aitti, kocasının onu öldürmesini önleyecek bir nizam mevcut

değildi.32 Kadınların aile ve toplum içindeki konumlarına gelince, burada da bir erkek

hegemonyasının hakim olduğu gözlemlemekteyiz.

Bununla birlikte, bu dönemde şehirli kadının sosyal ve ekonomik durumu

göçebe kabilelerine nispetle daha iyi durumdaydı. Şehirli kadın toplum içinde etkin bir

yere sahiptir, mallarını bizzat yahut bir ortak vasıtasıyla işletebilirdi.33 Bu durumdan

şunu anlarız ki; ekonomik ve sosyal statüsü yüksek kadının durumu zayıf olan alt

25 Aydın, M. Akif, “İslâm’da Kadın”, İslam Ansiklopedisi, TDV, İstanbul 2001, C. XXIV, s. 86.

26 Sıbâi, İslam’a ve Garblılara Göre Kadın, s. 20.

27 Ağaoğlu, Ahmet, İslamlıkta Kadın, Nebioğlu Yayıncılık, İstanbul, s. 26.

28 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 47.

29 Ağaoğlu, İslamlıkta Kadın, s. 26.

30 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 47.

31 Sıbâi, İslam’a ve Garblılara Göre Kadın, s. 20.

32 Erbay, a.g.e., s. 20.

33 Sıbai, a.g.e., s. 20.

Page 21: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

10

tabakadaki kadına göre daha çok gelişmiş olabiliyor, ailede de erkekle beraber söz

sahibi olabiliyordu. Yukarıda sayılan olumsuzluklar onları etkilemiyordu. Ebu

Süfyan’ın eşi Hind’in Mekke’de saygın ve özellikle Müslümanlarla mücadelede etkin

konumu, Hz. Peygamber’in ilk eşi Hatice’nin Mekke aristokrasisinden varlıklı bir üyesi

olarak temayüz etmesi ve ekonomik aktivitesini sürdürmesi bunun örneklerini teşkil

eder.34

1.2.7.3.2. İslam’da Kadının Durumu

Çalışmamızın buraya kadar olan kısımda, İslam’ın doğumundan önceki

dönemlerinden itibaren kadının toplum ve aile içindeki durumuyla ilgili olarak genel bir

bilgi vermeye çalıştık. Özellikle, İslam’ın doğuş yeri olan Arabistan’daki durum,

İslam’la birlikte kadının konumunda ne gibi değişiklikler olduğunu fark edebilmemizi

ve anlayabilmemizi sağlaması bakımından ayrıca bir önemi haizdir.

Şimdi, Arabistan ve önceki yer ve toplumdaki bakış açısının üzerinde, İslam’ın

genel olarak yaklaşımını belirlemeye çalışacağız.

İslam toplumlarında kadının gerek aile hayatında gerekse siyasî, hukukî, sosyal

ve ekonomik alanlardaki konumunu bir taraftan dini kurallar, diğer taraftan sosyal ve

siyasi çevre, etnik yapı ve İslam öncesinden gelen kültür mirası belirlemiştir. Bu sebeple

İslam dünyasında kadının her yerde ve her dönemde aynı konumda olduğunu söylemek

mümkün değildir. Hatta aynı bölgede ve aynı zaman dilimi içinde yaşayan kadınlar

arasında bile şehirde veya kırsal kesimde bulunmalarına göre farklılıklar olmuştur.

Ancak bu, İslam toplumlarındaki kadınların bütünüyle farklı kimlikleri temsil ettiği

anlamına da gelmez. Onlar; sosyal, hukukî ve ekonomik konum bakımından her

dönemde belirli ortak çizgilere sahip olmuşlardır.35

İslam dini, gerek İslam öncesi Arap toplumundaki dinî anlayış gerekse yerleşmiş

örf ve adetlere nispetle kadının sosyal, ekonomik ve hukukî konumunda önemli

değişiklikler yapmıştır.36 Hatta Hıristiyan dünyada 1586 yılına kadar kadının insan

34 Aydın, “a.g.md., s. 86.

35 Aydın, a.g.md., s. 86.

36 Aydın, a.g.md., s. 86.

Page 22: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

11

olduğu kabul edilmezken,37 İslam, kadını Allah’ın yarattığı bir insan olarak kabul

etmenin de ötesinde erkekle müsavi hale getirmiştir. Ayrıca kadın tarafından işlenen ve

erkeğinde işlemesine sebep olunan ilk günah anlayışı İslam’da yoktur. Kur’na- ı Kerim,

Hz. Adem ile Havva’nın şeytan tarafından müştereken kandırıldığından bahseder.

İslam’da Hıristiyanlıkta olduğu gibi ilk günah anlayışına dayanan kadın karşıtı bir

söylem yoktur. Erkek olsun kadın olsun her doğan kişi günahsız doğar, sonradan

işlediği fiiller sebebiyle sorumlu olur.38 Buradan hareketle Kur’an- ı Kerim’in gerek

yaratılış gerekse hak ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eşit konumda olan bir kadın

portresi çizdiğini söyleyebiliriz.

Kur’an’ın üslûbu hiçbir konuda kadınlardan, yetimlerden, garip kişilerden söz

ettiği yerlerde olduğu kadar, insanı tâ içinden kavrayan asil, candan bir üslup

olmamıştır. Kur’an’da kadınlardan söz eden ve Nisâ Suresi adını taşıyan büyük bir

bölüm yer almıştır. Bu sure, o devrin Arap erkeklerini şaşırtan şu cesur ve beklenmedik

sözlerle başlamaktadır.39 “Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini

yaratarak ikisinden birçok erkek ve kadın yaratan Rabbinizden sakının!”40

Bu ayetler, o devrin puta tapan toplumu için, onun bütün gelenek-göreneğini ve

dünya görüşünü alt üst eden bir yenilik, hatta inkılap mahiyeti taşımakta idi.41 Yine bu

ayetler, kadınla erkeğin aynı maddeden, aynı hamurdan yaratıldığını, onların sosyal bir

birim olarak eşit olduklarını, davranışlarından ötürü Allah’a karşı aynı derecede

sorumlu bulunduklarını anlatmakta, o devrin puta tapan toplumunu hayrete düşürmekte

idi. Ayrıca Kur’an, kadına karşı şartlanmışlığın çemberini kırmış, adeta ona reva

görülen zulmün hesabını sorgulayan bir metot kullanmıştır. İnsanın yaratılışında ve

insan neslinin devamlılığında kadının ve onun analığının esas unsur teşkil ettiğini

binaenaleyh kadının horlanamayacağını, Hz. İsa’nın babasız olarak Hz. Meryem’den

doğduğunu bildirmekle ortaya koymuştur. Bir bakıma “hakir gördüğünüz, haklarını

ketmettiğiniz kadın, siz olmadan yaratılışı doğrultusunda işlevini yerine getirdi. Eğer

iddia ettiğiniz gibi bir üstünlüğünüz varsa, siz de onlar olmadan işlevinizi yerine

37 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 48.

38 Aydın, a.g.md.,, s. 87.

39 Ağaoğlu, İslamlıkta Kadın, s. 28.

40 Nisâ, 4/1.

41 Ağaoğlu, a.g.e., s. 28-29.

Page 23: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

12

getirin” der gibi bir i f ade kullanmaktadır. Yine Kur’an Hz. Musa’nın doğumunu

müteakip geçirdiği tehlike dolu günleri anlatırken hep annesine ve kız kardeşine rol

vermiş, babasından hiç söz etmemiştir. Erbay’a göre burada da vurgulamak istenen ince

espri, çocukluğunun ilk yıllarında onun himaye ve yetiştirilmesi hususunda annenin

rolünün babanın rolünden daha üstün olduğunun bir örnekle ortaya konmasıdır.42

Diğer taraftan Hz. Peygamber’in kadınlara yönelik sözleri ve uygulamaları da

Kur’an’ın çizdiği çerçeveye uygundur. Onun şahsında kadınlar her zaman meseleleriyle

ilgilenen, eşleriyle olan anlaşmazlıklarında arabuluculuk yapan, haklarını koruyan,

erkeklere, hanımlarına iyi davranmalarını öğütleyen ve kendi yaşayışıyla da buna örnek

olan bir dost ve hâmi bulmuşlardır.43

Resulullah (s.a.v.) tebliğine ilk önce tam bir parçalanmışlık içinde olan toplumu

hakkın yolunda birleştirmek, insanlar arasındaki uçurumları ortadan kaldırmak ve

toplum içinde eşitliği sağlamaya çalışmakla başlamıştır. Resulullah (s.a.v.)şahsında

somutlaşan, İslami öğreti ilk olarak, toplumda aşağılanmış olan kadını erkekle eşit bir

seviyeye getirmeyi böylece toplumdaki eşitsizliği, adaletsizliği, haksızlığı gidermeyi

amaçlamıştır. Yine Resulullah (s.a.v.) insanlar ve cinler arasındaki eşitliği kastederek

“Hepiniz Ademoğullarısınız, Adem iste topraktandır” hadisi şerifi ile herkesin aynı

kökten yaratıldığını ve aralarında hiçbir eşitsizliğin olamayacağını açıkça belirtmiştir.44

Ayrıca Arapların gözünde kadınların önemini arttırmak, kişiliklerini yükseltmek

amacını güden ve Hz. Muhammed’e atfedilen bir çok hadis ve rivayetler zamanımıza

kadar gelmiştir. Bu rivayetlerin bazılarında kız çocuklarının dünyaya gelişi, o aileye

mutluluk getireceğine dair Allah’ın bir müjdesi gibi gösterilmekte, ölen kız çocuklarının

gökyüzünde bir melek haline gelerek, yeryüzünde kalan ana babalarına şefaat edecekleri

söylenmektedir.45 Böylelikle, kız çocuklarının doğumuyla utanca boğulan, onu diri diri

toprağa gömmeye kadar götüren kız çocuklarla ilgili olarak oluşan yanlış Arap telakkisi

değiştirilerek sonlandırılmaya çalışılmıştır.

Kadınlara karşı iyi davranmak, yumuşak ve tatlı dille onlara hitap etmek,

haksızlık ve kabalıkta bulunmamak Hz. Peygamberin büyük ehemmiyet verdiği bir

42 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 48.

43 Aydın, a.g.md.,, s. 87.

44 Aydın, a.g.md.,, s. 88.

45 Ağaoğlu, a.g.e., s. 29.

Page 24: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

13

husustur.46 Hz. Muhammed’in : “Aranızda en hayırlı kimseler kadınlarına, zevcelerine

karşı huyu en iyi olanlarınızdır” sözü meşhurdur.”47

Hz. Peygamber döneminde kadın, toplum hayatının içinde erkekle yan yana

gözükmektedir. Hz. Peygamber, toplumda kadının ezilmesine, horlanmasına karşı

çıkmış, haklarının elinden alınmasına engel olmuştur. Kadınlar, Mekke döneminin ilk

yıllarından itibaren Hz. Peygambere destek ve yardımcı olmuşlardır. Özellikle

belirtelim ki; Hz. Muhammed’e Peygamberlik ihsan buyrulduğu zaman O’na ilk inanan,

diğer bir tabirle, İslam dini tarihinde ilk Müslüman olan Hz. Hatice validemizdir.48

Hz. Peygamber döneminde kadınların, çalışma hayatında özellikle beceri

gerektiren el işlerinde faal olarak yer aldıkları görülmektedir. Başta Resulullahın eşleri

olmak üzere kadınların terzilik, dericilik gibi zanaatları uğraşı alanı seçtikleri

nakledilmektedir. Yine bu dönemde kadınların dadılık, süt annelik gibi meşguliyetleri

de vardır. Sahabî hanımlar, gerektiği zaman ev dışında çalışmakta, hurma bahçelerinde

tarımla meşgul olmaktaydılar. Bazı cariyelerin çobanlık yaptıkları da nakledilmektedir.

Hz. Peygamber devrinde birtakım kadınların tıp alanında da uğraş verdiklerini

görmekteyiz. Örneğin Esmâ bint Umeys’in iyi bir doktor olduğu nakledilmektedir.49

Hz. Peygamber dönemi, kadınların görüşüne önem verilip, her türlü hususta

kendileriyle istişare edildiği bir devir olmuştur. Kadınlar, ailede de söz sahibiydi ve

kocasının yanlış gördüğü fikirlerine karşı çıkabiliyordu. Hz. Peygamber devri

kadınlarının, serbestçe fikirlerini açıklayabilmelerinde Hz. Peygamber’den gördüğü

desteğin rol oynadığı açıktır. Kaynaklarımızda Hz. Peygamber devrinde, toplumda

kadının da sözünün dinlenip görüşüne saygı gösterildiğini ifade eden çok sayıda bilgi

mevcuttur. İlginç bir örnek olarak kaydetmek gerekirse, Mescid-i Nebevî’ye bir minber

yapılmasını Hz. Peygambere bir kadın teklif etmiştir. Burada şu dikkat çekici anekdotu

da ilave etmekte fayda görmekteyiz ki, başta Hz. Muhammed (a.s.) olmak üzere

peygamberlerin çoğunun erkek çocuklarının olmadığı veya olan erkek çocukların da

fazla yaşamadığını bize yazılı kaynaklar bildirmektedir. Bize göre bu da erkek

46 Okiç, M. Tayyip, İslamiyette Kadın Öğretimi, Ankara 1978, s. 8.

47 Tirmîzî, Radâ, 11..

48 Ateş, Ali Osman, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yayınları, İstanbul 2000, s. 28; Okiç, a.g.e., s. 8.

49 Ateş, a.g.e., s. 30-31.

Page 25: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

14

üstünlüğüne dayalı, kadına şahsiyetini tanımayan tarihi uygulamayı tekzip eder

mahiyette ilahi bir düzenleme ve kadına görülen muamele karşısında mutlak iradenin

tepkisinin fiilî tezahür denebilir.50

1.2.7.3.2.1. Râşid Halifeler Devrinde Kadın

Hz. Peygamber dönemi, İslam’ın kuruluş dönemi olduğu için kadınla ilgili

uygulamaların ve tatbikatların yerli yerine oturması, daha çok kurumlaşma dönemi

diyebileceğimiz Râşid Halifeler devrinde olmuştur, diyebiliriz. Ayrıca halifeler

döneminde, devrin gerektirdiği şekilde ve toplumun ihtiyaçları istikametinde değişik ve

yeni bazı uygulamalar ortaya konmuştur.51

Hz. Peygamber devrinde toplumda kadınlara sağlanan olumlu bakış tarzı Râşid

Halifeler döneminde de devam ettirilmiştir. Bu dönemde de başta Hz. Peygamberin

eşleri ve Fatıma bnt Kays olmak üzere görüşlerine başvurulan, kendilerine danışılan

kadınlar mevcut olmuştur. Hz. Ömer’in erkek evladı olmasına rağmen, vefatından sonra

geride bıraktığı malı ve mirası konusunda kızı Hz. Hafsa’yı velî tayin etmesi, bu konuda

ilginç bir örnektir.52

Bu dönemde kadınlara verilen değer, onların şahitliklerinin kabulü konusunda da

ortaya çıkmaktadır. Nitekim kaydedildiğine göre Hz. Ömer, doğum konusunda bir tek

kadının şahitliğini geçerli saymış, Hz. Osman ise bir tek kadının şahitliğine dayanarak

evli çiftleri ayırmıştır.53

Deilebilir ki, Hz. Peygamber döneminde kadınların kazandıkları konum, onların

Râşid Halifeler devrinde fikirlerini açıkça ortaya koyabilmelerini sağlamıştır. Kadınlar

bu dönemde Hz. Peygamber tarafından verilen hakların geri alınmasına karşı

çıkmışlardır. Zübeyr b. el-Avvâm’ın, eşi Atike bint Zeyd’i mescide gitmekten

menetmek istediği, onun da, Hz. Peygamberin izin verdiği bir hususa sen nasıl engel

olabilirsin? diyerek mescide gitmeye devam ettiği kaydedilmektedir. Yine kadınların

50 Ateş, a.g.e., s. 33-34.

51 Savaş, Rıza, Râşid Halifeler Devrinde Kadın, İzmir 1996, s. 9-10.

52 Ateş, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, s. 34

53 Ateş, a.g.e., s. 34.

Page 26: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

15

mihrine bir sınırlama getirmek isteyen Hz. Ömer’e, bir kadın Kur’an-ı Kerim’den delil

getirerek karşı çıkmış ve halifeyi düşüncesinden vazgeçirmiştir.54

Yine hilafetinin son senesinde Hz. Ömer, ordudan kendisine haber getiren bir

müslümanı evinde kabul etmiş, ona yemek hazırlamış ve kendi hanımını kendileriyle

birlikte yemesi için sofraya davet edebilmiştir. Camide olsun, sokakta olsun, Hz. Ömer

gibi bir zâta hanımlar gayet sert tenkitler yöneltebilmişler ve bu büyük insan onların

görüşlerini kabul etmekte tereddüt etmemiş, kendi fikrinden dönebilmiştir.55

Bu devirde tıbbi konularda beceri sahibi olan kadınların bulunduğu da gelen

rivayetlerden anlaşılmaktadır. Mesela Esma bint Ebi Bekr’e hummaya yakalanmış bir

kadın getirildiği zaman soğuk su ile tedavi ettiği rivayet edilmektedir.56

Kaynaklar, Müslüman erkeklerin kendilerinin ölümünden sonra kızlarının

ekonomik yönden geleceklerini düşündükleri konusunda önemli rivayetler ihtiva

etmektedir. Meslea, Hz. Osman’ın Nale isimli eşinden olan kızlarına gelir temin edecek

el-curuf’ta kuyular açtırdığı nakledilmektedir. Kızlarına yapılması muhtemel bir

haksızlığı önlemek için Hz. Ebu Bekir’in bıraktığı mallardan kızlara da verilmesini

istediği rivayet edilmektedir.57

Şimdi bütün bunlardan hareketle bizde şöyle bir kanaat oluştuğunu belirtmek

isteriz. Hulefâ- i Râşidin dönemi, kadına Kur’an’ın ve Hz. Peygamberin verdiği değer ve

hakkın pekiştirildiği bir dönem olmuştur. Kadın bilhassa Hz. Peygamberin

uygulamalarıyla edindiği özel konumunu bu devrede de artarak bir kez daha

kazanmıştır. Bunun örneklerini yukarıda belirttiğimiz üzere, hem sosyal hem siyasal

hem de ekonomik alanlarda müşahede ettik.

54 Ateş, a.g.e., s. 35.

55 Hatipoğlu, Mehmet Said, “Kadına Dinin Verdiğini Fazla Bulanlar”, İslamiyat, Kadın Özel Sayısı, Ankara 200, C. III, s. 8.

56 Savaş, Râşid Halifeler Devrinde Kadın, s. 27.

57 Savaş, a.g.e., s. 44.

Page 27: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

16

İKİNCİ BÖLÜM

HAMİLELİK DÖNEMİNDE KADININ HAK VE SORUMLULUKLARI

2.1. Ceninin Yaşam Hakkının Korunmasında Annenin Hak ve Sorumlulukları

2.1.1 Ceninin Tarifi

Cenin kelimesi Arapça’da örtmek anlamına gelen cenne kökünden türemiş bir

isim/sıfat olarak ism-i meful (edilgen kalıp) manasında örtülmüş, gizlenmiş anlamına

gelmektedir. Çoğulu ecinne şeklindedir. Nitekim cin, mecnun, cenân, micen, cünne,

cennet gibi kelimeler hep bu kökten gelmekte olup örtmek anlamında birleşmektedir.58

Kur’an’da “üzerini gece örtünce…”59 ayetindeki “cenne” kelimesi de bu anlamdadır.

Çünkü gece kararınca her şeyi adeta örtmekte ve görünmez hale getirmektedir. Aklî

dengesini kaybeden kimse için “cinnet getirdi” denilmesinin sebebi de kelimenin bu

anlamıdır. Ölüyü örtüp gizlediği için kabre “cenen” denilmiştir. Kalp anlamına gelen

“cinân” kelimesi de yine aynı kökten ve anlamdan dolayıdır. Savaşta askeri, karşı

darbeden koruduğu için kalkana “micen” denilmiştir. İşte anne karnında kapalı ve örtülü

bir yerde bulunmasından dolayı rahimdeki çocuğa cenin denmesi de bu anlamdan

ötürüdür. Şu halde kelimenin sözlük anlamına göre, çocuk anne karnında olduğu sürece

onun adı cenindir.60 Nitekim kelime Kur’an- ı Kerim’de bu anlamda kullanılmıştır.61

Ayrıca Kur’an- ı Kerim, buna ilaveten şunu da belirtmiştir ki; insanın yaratılışı ile ilgili

olarak başlangıç noktası “nutfe” halidir. Yüce Kur’an- ı Kerim daha sonra nutfeden

“alaka”ya, alaka’nın “mudga”ya, Mudganın’da “izâm”a (kemik) dönüştürüldüğünü,

daha sonra kemikten müteşekkil iskeletten et ve deri ile kaplandığını ve sonra onun

bambaşka bir varlık olarak en güzel şekilde yaratılıp dünyaya çıkarıldığını beyan

etmektedir.62

58 İbn Manzur, Muhammed b. Mukerrem b. Mansur, Lisanu’l-Arab, Dâru Sâdr, Beyrut, t.y., C. XIII, s. 92-101.

59 En’am, 6/76. 60 Ebu’l-Bekâ, Eyyûb b. Muûsâ el-Hüseynî, Külliyât-u Ebi’l-Bekâ, (Nşr: Adnan Derviş, Muhammed el-

Mısrî, Müessetü’r-Risâle), 2. Baskı, Beyrut 1983, s. 352. 61 Necm, 53/32.

62 El-Mü’min, 23/14.

Page 28: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

17

Ceninin ana rahmindeki çocuk demek olduğunu yukarıda belirttik. Bu tanım

hukuk dilinde de bu ifadeyle terimleşmiştir.63 Cenin genelde “mudga (et parçası)”

döneminden sonra bu adı alır, bundan önceki dönemlerde cenin sayılmaz. Mudga

döneminden önce düşecek olsa kendisine herhangi bir hüküm bağlanmaz. Hükümler

ancak ceninlik aşamasına bağlanır ve bu dönem için daha çok insan olarak yaratılışı

belirginleşmiş anlamında “müstebînu’l-hilka” ifadesi kullanılır. Bu aşamada ceninin

düşmesi halinde bile artık “veled” adını almakta ve cariyenin ümmüveled olması,

iddetin bitmesi, lohusalığın başlaması gibi hükümler kendisine bağlanmaktadır. Bu

hükümler esas itibariyle normal doğumla hayata başlayan çocuklar için söz konusudur.

Bununla birlikte bu aşamadaki düşükler (sıkt) ve “veled” diye isimlendirilmekte ve aynı

hükümlere mahal olmaktadır.64 Şunu da belirtelim ki cenin, çeşitli evrelerden sonra

doğumla anneden ayrılır ve müstakil bir kişilik sahibi olur.

Sünnette ise, insanın ana rahmindeki “nutfe” diye adlandırılan ilk devresinin 40

gün sürdüğü, bu süre içerisinde ilk merhale olarak toparlanıp vücut bulduğu, daha sonra

“alaka”ya dönüştüğü, bu dönemi takip eden gelişmenin de 40 gün sürdükten sonra

varlığın “mudga” halini aldığı, bu halin de 40 gün sürmesinin ardından görevlendirilen

bir meleğin kendisine verilen emir üzerine daha bu safhada buluna insanın fiillerini,

rızkını, ecelini ve hayatının diğer safhalarını yazdığı ve yazma işleminden sonra da ona

“rûh” üflediği ifade edilmektedir.65

Dini eserlerde ve tıp terminolojisinde her safhanın özel bir adı bulunmaktadır.

İlk dönem müellifleri, bütün safhaları kapsayacak şekilde ana karnındaki canlı için

cenin terimini kullanmışlardır. Sonraki dönem müellifleri cenin teriminin, söz konusu

bütün safhaları kapsamaksızın mecazi bir anlam taşıdığını, sadece şekillenmeden

sonraki döneme bu adın verilebileceğini, daha önceki safhaların kendilerine ait nutfe,

alaka ve mudga gibi özel adlarının bulunduğunu ifade etmişleridir.

Şüphesiz ki; Allah’ın en güzel surette yarattığı insanı, korunmaya, hidâneye en

çok muhtaç olduğu bir dönemde en iyi şekilde koruyup gözetmek gerekir. Onu, bu

güçsüzlük döneminde himayeden yoksun bırakmak kamu menfaatine de ters düşer.

63Erbay, a.g.e., s. 4.

64 Erdoğan Mehmet, “Özürlü Olduğu Tespit Edilen Ceninin Alınması”, IV. İslam Hukuku Anabilimdalı Eğitim-Öğretim Meseleleri Koordinasyon Toplantısı ve Özürlü Olduğu Tespit Edilen Ceninin Alınması Sempozyumu (Basılmamış Tebliği), s. 1-3.

65 Buharî, Bed-u’l-Halk 6; Müslim, Kader 1.

Page 29: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

18

İslâm’ın daha ana rahmindeyken şahsiyet biçtiği çocuğa o andan itibaren hukukî himaye

sağlanmalıdır.

2.1.2. Ceninin Hayat Hakkının Korunması

Bir önceki bölümde ceninin tarifini yapıp, hangi dönemin cenin olarak

adlandırıldığını açıkladık. Ayrıca İslâm Hukuku’na göre şahsiyetin ana rahmine düşme

anından itibaren başladığını da belirttik. Böylece İslâm Hukuku’nun insanın hayatının

ilk döneminde bile onun himayesi için gereken düzenlemeyi yaptığını belirtmeliyiz. İlk

planda cenini “ilzama” yetkili kılmıştır. Böylece ceninin lehinde doğan hakları sabit

olacak ve hüküm ifade edecektir. Bu kuralın sonucu olarak ceninin vâris olabileceği bir

kimse olduğu takdirde ona düşmesi gereken en büyük pay ayrılıp onun adına muhafaza

edilecek, kendisine bir vasiyet yapıldığında vasiyet edilen şeyin maliki kabul edilecek

ve usûlü ile arasında neseb bağı sübût bulacaktır.66 Bütün bu hakların gerçekleşmesi için

ceninin hayatının korunması büyük önem taşır. Ona, o canı veren, kendi ruhundan

üfleyip onu ana karnında yaşatan Allah, onun yaşamının devamına büyük önem

vermiştir. İslâm Hukuku da bundan hareketle genel bir prensip olarak hamileliğin

devamına özen göstermiştir.67 Şüphesiz ki bu hayatın devamlılığı onu karnında taşıyan

annenin sorumluluğundadır. Anne, bu sorumluluğu yerine getirirken hamileliğiyle ilgili

olarak İslâm Hukuku’nda hükmü geçen konulara dikkat etmelidir. İslâm Hukuku’nda

eğer annenin hayati risk taşıdığı bir durum söz konusu değilse, kürtaj yaptırmasına

cevaz verilmemiştir. Hatta İslâm Hukuku, dışardan bir müdahale ile düşen cenini,

müdahale den kişi tarafından öldürülmüş kabul ederek ona göre işlem uygulamıştır. Bu

durumlar için şunu özellikle belirtmeliyiz ki; tüm bunlarda anne ve baba çocuğun daha

anne karnında bir cenin iken korunmasına büyük önem göstermelidirler.

Şimdi bu bağlamda anne karnındaki ceninin yaşam hakkının korunmasıyla ilgili

olarak günümüzde aklımıza ilk gelen mesele kürtaj yaptırmadır. Bununla ilgili olarak

aşağıda açıklayacağımız husus, ceninin ana rahminde teşekkülünden sonra zaruri bir

durum bulunmadığı halde onu kürtajla aldırmanın caiz olup olmadığı hususudur. Birçok

66 Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-u İslâmiyye ve Istılâhât-i Fıkhiyye Kâmusu, Bilmem Yay., Ofset Baskı, İstanbul t.y. C. III, s. 145; Döndüren, Hamdi, Delilleriyle Aile İlmihali, İstanbul 1995, s. 258.

67 Erbay, a.g.e., s. 42.

Page 30: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

19

meselede olduğu gibi bu konuda da farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Şimdi biz bu

görüşleri belirtip genel bir kanata varmaya çalışacağız.

“Hanefî imamlara göre; ana rahminde teşekkül eden çocuğu zarurî bir hal

olmadığı halde kürtajla aldırmak bir cinayettir. Ancak bu cinayet bir yüzüyle bir cana

kıymaktır, diğer yüzüyle annenin bir parçasına dokunmaktır. Ceninde bir insan sayıldığı

için başlı başına bir can kabul edilir ve onu itlaf etmek cinayet sayılır. Diğer bir açıdan

da cenin başlı başına bir insan değil, anneye yapışık bir parçadır. Çünkü henüz ondan

kopup ayrılmamıştır. Hanefî müçtehitler ceninin bu iki yönünü dikkate alarak kürtajı

kâmil anlamda bir cinayet saymamışlardır. Ama teşekkül etmiş bir can olduğu için

miras, nesb ve vasiyet kanunlarında kendi başına bir can sayılmıştır.

Mâlikî, Şafiî ve Hambelî imamlarına göre; kürtaj iki cinse karşı işlenen bir

cinayettir. Çünkü burada ceninin hayatına bir tecavüz söz konusudur.”68

İslâm Hukuku’nda anne karnında teşekkül etmiş bir çocuğu aldırmak veya

düşürmek yasaklanmıştır. Hele de anne rahmindeki çocuğun organları teşekkül edip ruh

üflendikten sonra çocuğu aldırmak ve düşürmek cinayet kabul edilmiştir. Şayet çocuğun

doğumu annenin ölümüne sebep olacaksa o zaman annenin ölümü yerine çocuğu

aldırmak ya da düşürmek caiz görülmüştür. Çünkü çocuk için anne feda edilemez.69

Diğer taraftan Süleyman Ateş’e göre çocuğun geri zekalı, kendini

yönetemeyecek derecede sakat olacağı rahimde tespit edilmişse ve doktorların

kesinlikle sakat, spastik olacağına karar verdikleri çocuk, hem ileride çocuğun yaşamı

hem de ailenin sıkıntısı nazara alınarak aldırılması bir zorunluluk sayılır. Bu durumda

ileri aşamalarda değil henüz organları tam teşekkül etmeden alınması caizdir. Çünkü o

çocuk ileride kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak, kendini yönetemeyecek, çevresine

de sürekli yük olacak, ebeveyn sürekli sıkıntı çekecektir.70

Yukarıdaki ifadelere dayanarak bizde oluşan kanaat şöyledir ki; anne karnındaki

ceninin kürtajla aldırılması ya da düşürülmesi caiz değildir. Cumhur ulemaya göre anne

karnında ona can veren Allah’tır ve o cenin bir şahsiyet/kişi olduğuna göre onu

öldürecek olan da O’dur. Ancak; ceninin anne karnındaki varlığı ya da doğumu annenin

68 Yıldırım, Celal, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Yay., Konya, t.y. C. III, s. 73-74.

69 Ateş, Süleyman, Yeni İslâm İlmihali, Kılıç Yay., Ankara 1979, s. 593.

70 Ateş, Süleyman, Kur’an Işığında Soru ve Cevaplarla İslâm, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul t.y.. C. II, s. 27.

Page 31: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

20

hayatını riske sokmuşsa/sokacaksa buna izin verilebilir. Ayrıca çocuğun özürlü ya da

sakat doğma ihtimali varsa organları teşekkül etmeden alınabilir. Böylece İslâm hem

hayatın, neslin korunması hem de insanlara kolaylık sağlama amaçlarını gerçekleştirmiş

olacaktır.71

2.1.3. Hamile Kadının Bazı Dinî Vecibelerde Mazur Sayılması

Hamilelik hem fiziksel hem ruhsal anlamda güzel sonuçları olan bir durum

olmakla birlikte aynı zamanda kadın için bir yüktür. Kadın bedeninde bir canlı

taşımanın ve onu doğurup kucağına aldığında tadacağı güzelliklerin zevkini hisseder.

Bahsettiğimiz süreç ana için meşakkatli bir süreçtir. Bu bağlamda İslâm Hukukçuları da

bunu göz önünde bulundurarak hamleliğin kişiyi hukukî anlamda güçsüz kılan bir hal

olduğunu kabul etmişlerdir. İmam Malik’ten zikredilen bir rivayet de bunu te’yid

etmektedir. Ona göre, bizim de yukarıda zikrettiğimiz üzere hamileliğin başlangıcı

sevinme ve mutluluk vesilesi, sonu ise ölüme kadar varabilen bir hastalık halidir.72

Bilindiği gibi bedeni ibadetlerin yerine getirilebilmesi için fiziksel anlamda

yeterli güç ve takate sahip olmak gerekir. Buna istinaden birçok müellif, dini vecibeleri

yerine getirmekle sorumlu olan mükellefin, bu yeterli güç ve takatini engelleyen

hastalık veya âcizlik gibi durumlara duçar olduğunda ibadetlerini tehir edebileceğini

ifade etmişlerdir.73

Bedenî ibadetler içinde, ön şart olarak fizikî güç ve takatin yerinde olmasının

gerekliliğinin yanında, gün boyunca imsaktan güneş batıncaya kadar yeme ve içmeyi

yasaklayan oruç ibadeti, hamile kadını ve onun aldığı gıdalarla beslenen cenini en çok

etkileyebilecek bir bedenî vecibedir. Kur’an- ı Kerim’de ise, hasta olan veya yolculukta

bulunan kimselerin orucu tehir edebileceklerinden ya da fidye verilmesinden söz

edilmektedir. Buna dayanarak bazı müellifler bu hastalık durumunun hamile kadını da

içine alabileceğine hükmetmişlerdir.74

71 Bkz. İbrahim Halebî, Mülteka el-Ebhur, (trC. Mustafa Uysal), İstanbul 1968, C. I, s. 407.

72 Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Cam’i-li-Ahkâmi’l-Kur’an, (Nşr. Ebû İshak İbrahim), Kahire 1386-8771966-67, C. VII, s. 239.Erbay, a.g.e., s. 42-43;

73 Erbay, a.g.e., s. 43.

74 Bakara, 2/184; Yazır, Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, Zehraveyn Yay., İstanbul t.y.. C. I, s. 521.

Page 32: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

21

Oruç tutmak, hamile kadının ve karnındaki ceninin sağlığını olumsuz etkilediği

takdirde, orucunu tutup tutmamasıyla ilgili olarak aşağıdaki görüşler ortaya çıkmıştır:

Hamile kadın, kendisi ve çocuğunun sağlığından endişe ederse orucunu açabilir,

çünkü onların hükmü hastanın hükmü gibidir. Hasan- ı Basri’ye, kendisi veya

çocuğunun hayatından endişe eden hamile kadının oruç tutup tutmayacağı

sorulduğunda; “Hangi hastalık hamilelikten daha ağırdır, hasta için oruç yeme ruhsatı

olur da daha ağır olan hamilelik için olmaz mı, elbette olur” diye yanıt vermiştir.75

Fakihler, hamile kadınların oruçlarını yemeleri ve bilahare kaza etmeleri

hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak, oruçlarını hem kaza edecek hem de fidye

verecekleri ya da sadece kaza etmeleri yeterli midir? Hususunda ihtilaf etmişlerdir.

“Hanefîlere göre orucunu erteleten kadın, sadece o tutamadığı günü kaza eder

fidye vermez.

Şafiîlere ve Hanbelilere göre, hamile kadın yalnız kendisi için veya hem kendisi

hem çocuğu için endişe edip de orucunu ertelerse sadece kaza eder; fakat yalnız çocuk

için endişe duyup da ertelerse hem kaza eder hem de fidye verir.

Malikîler ise hamile kadının ister kendi ister çocuk, isterse de hem kendisi hem

de çocuğu endişe duyarak açtığı veya ertelediği orucunu sadece kaza etmesi gerektiğini,

fidye vermeye gerek olmadığını söylerler.”76

Bundan hareketle şunu söyleyebiliriz ki; hamile kadın hamileliğinin ramazan

ayına isabet etmesi halinde orucunu tehir edebilir. Ancak; beş vakit namazı eda etme

sorumluluğu devam etmektedir. Farz namazın ifası için gerekli olan şartlardan olan

vaktin girmesi hali, hamile kadını kapsamaktadır. Fakat hamilelik halini hastalık

durumuyla eşit kabul eden müelliflerin çoğunluğu, uzun süre ayakta duramayan veya

hastalığının artmasından endişe eden hamile kadının, namazını oturarak kılabileceği

yönünde görüş belirtmişlerdir.77 Bu alimler böyle bir görüşü de şu hadise

dayandırmışlardır. Buharî’nin rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber İmran b. Hüseyn’e

hitaben şöyle demiştir: “Namazı ayakta kıl. Gücün yetmezse oturarak kılabilirsin. Buna

75 Sabunî, Muhammed Ali, Kur’an-ı Kerim’in Ahkâm Tefsiri, (terC. Mazhar Taşkesenlioğlu), Şamil Yay., İstanbul 1984, C. I, s. 171-172.

76 Dönmez, Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, C. III, s. 528; Varlı, a.g.e., s. 238; Hindiye, C. II, s. 46-47; el-Buğa, Şafii Fıkhı, C. 2, s. 106; Tac Tecümesi (TerC. Bekir Sadak), İstanbul 1978, C. II, s. 141.

77 Erbay, a.g.e., s. 43; Hindiye, C. I, s. 202.

Page 33: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

22

da gücün yetmezse yan tarafın üzerine abanarak kıl. Şayet buna da gücün yetmiyorsa

sırtına yaslanarak kıl. Allah insana kaldıramayacağı yükü yüklemez.”78

Görüldüğü üzere İslâm dini, kendisine inanan Müslümanlara ibadet

sorumluluklarında gereken kolaylığı göstermiştir. Hamile kadının da içinde bulunduğu

hal üzere kendisinde oluşan zor durumunu da göz önünde bulundurarak ona ibadetlerini

yerine getirmesi hususunda ihtiyacı olan kolaylığı göstermiştir. Böylelikle hem onu hem

çocuğunun sağlığını gözeterek, insan canının ve insan neslinin korunması olan amacını

gerçekleştirmiştir.

2.1.4. Hamileliğin Cezaların İnfazında Geciktirici Sebep Olması

İslâm Hukuku’nda hamile kadına, hem kendisinin hem de çocuğunun can

güvenliğinin sağlanması ve her ikisinin sıhhatlerinin korunması bakımından bazı dini

vecibelerde kendilerine kolaylık sağlanmış, kamu görevlisi ise yine çalışma koşulları

iyileştirilmiş ya da kendisine belli süre izin verilmiştir. Böylelikle can ve nesil

korunmuş olmaktadır.

Hamilelik, eğer kadın bir suç işlemişse yine aynı amaçla o suçun cezasının

infazında geciktirici bir sebep teşkil etmiştir. Fıkıhçılar kadının hamileyken kendisine

had tatbik edilemeyeceği, kadının çocuğunu doğurmaya, doğum sancıları son buluncaya

ve lohusalığı sona erinceye kadar cezasının uygulanmasının ertelenebileceği hususunda

görüş birliği etmişlerdir. Böylelikle yukarıda da belirttiğimiz üzere çocuk ve annesi

ölümden korunmuş olmaktadır. Çünkü doğum sonrası ve lohusalık devam ederken

haddin de uygulanması bütün bu acıları bir araya getirecek bu da çocuk ve annesinin

ölümüne sebep olacaktır.79

Konumuzla ilgili olarak İmrân b. Husayn’dan şöyle bir rivayet gelmiştir:

“Cüheyne kabilesinden bir kadın Peygamber (s.a.v.)’in yanına geldi. Zina etmiş ve

hamile kalmıştı. Dedi ki: Ey Allah’ın Resulü, cezayı gerektiren bir suç işledim; bana

haddi tatbik et. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), kadının velisini çağırtıp kendisine:

kadına iyi muamele et, doğum yapınca da bana getir, dedi. Adama Hz. Peygamber

78 Buhari, Taksîru’s-Salât, 18.

79 Cezîri, Abdurrahman, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı, (çev. Mehmet Keskin), Çağrı Yay., İstanbul 1993, C. VII, s. 2955; Tac Tercümesi, (cev. Bekir Sadak), Eser Yay., İstanbul 1973, C. III, s. 53; Zuhaylî, Fıkıh Ansiklopedisi, C. VII, s. 359.

Page 34: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

23

(s.a.v.)’in emrettiği gibi yaptı ve kadını getirdiği zaman, Peygamber (s.a.v.), önce

kadının üzerindeki elbiselerin recm esnasında açılmaması için iyice vücudunun

bağlanmasını emretti, bağladılar. Sonra recm edilmesini emretti, recmettiler. Sonra da

Peygamber (s.a.v.), kadının cenaze namazını kıldırdı. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):

Ey Allah’ın Peygamberi, bu kadın zina etmişti, namazını nasıl kıldırıyorsun? Dedi.

Peygamber (s.a.v.): Bu kadın öyle bir tevbe etti ki, tevbesi Medine halkından yetmiş kişi

arasında taksim edilse hepsi için yeter ve artardı. Hem sen, canını Allah rızası için feda

etmekten daha kıymetli bir tevbe gördün mü? Buyurdular.”80

Bu iki hadisten de anlıyoruz ki; suçu işleyen her kim olursa olsun -evli-bekar,

köle, cariye, kadın veya erkek- suçunun karşılığı olan cezasını çekecektir. Ancak; suçlu

eğer hamile bir kadınsa, doğumunu gerçekleştirip, doğum sancılarından kurtulup,

lohusalık dönemini atlatıp çocuğunu emzirdikten yani anne şefkatini gösterip çocuğunu

sevgiyle sarmaladıktan sonra cezası tatbik edilecektir. Bu da “İslâm’ın insanlara

gösterdiği bir müsamahadır” şeklinde yorumlanabilir.81

2.2. Ceninin Ölümüne Neden Olan Durumlarda Annenin Diyet Hakkı Meselesi

İslâm Hukuku’nda cenin dönemi, daha önce de belirttiğimiz gibi insan

şahsiyetinin somut anlamda varlığının başlangıcı sayılmıştır. Bu dönemde onun, anne

karnında varlığını sürdürüp dünyaya gelmesi için annenin bir takım sorumlulukları

yüklendiğini ifade ettik. Ancak bu dönemde, ceninin varlığının korunması için İslâm

Hukuku’nda bazı cezaî yaptırımlar da uygulanmıştır. Bundan maksat, insan hayatının

korunması ve varlığını sürdürmesi olsa gerekir. Biz ceninin canına zarar gelebilecek

durumlarda İslâm Ceza Hukuku’nun konuyla ilgili hükümlerini ele almaya çalışacağız.

İslâm Hukuk’una göre, anne karnındaki ceninin herhangi bir şekilde, dıştan vaki

bir müdahale ile düşürülmesi suç sayılmıştır. Bu suçun cezasının belirlenmesi de

ceninin ölü ya da sağ olarak düşürülmesiyle alakalıdır. Biz de bunun için konuyu iki

bahiste ele alacağız.

80 Ebu Dâvud, Hudûd, 25.

81 Cezirî, İslâm Fıkhı, C. VII, s. 2956.

Page 35: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

24

2.2.1. Ceninin Ölü Olarak Düşmesi Hali

Cenin annesinden ölü olarak ayrılacak olursa, fâilin ödeyeceği ceza ceza

diyetidir. Ceninin diyeti ise erkek yahut dişi; kasten veya hata yoluyla olsun bir

gurredir. Yani değeri beş deve olan, yani diyetin onda birinin yarısı (yirmide biri) olan

bir köle yahut cariye veya buna denk olan elli dinar ya da beş yüz dirhemdir. Bu görüş

ayrılığın sebebi ise dinarın dirhem karşılığının tespitinden kaynaklanmaktadır.82

2.2.2. Ceninin Canlı Olarak Düşmesi Hali

“Malikîlere göre, ceninin sağ olarak düşer ve fail anne karnına yahut sırtına

vurmak gibi çoğunlukla öldürme sonucu doğuran bir fiil işlerse kısas gerekir; eğer fiil

elle yahut ayakla vurmak gibi çoğunlukla ölüm sonucunu vermeyen bir fiil ise sadece

diyet gerekir; gurre gerekmez.”83

“Hanefîler, Hanbelîler ve Şafiîler’ce kabul edilen görüşe göre; cenine karşı

cinayet kasten olmaz. O ancak kasta benzer veya hata yoluyla olabilir. Çünkü maksat

olarak gözetilmediği sürece ceninin varlığı ve hayatı tahakkuk etmez. Bu durumda

eksiksiz bir diyetin ödenmesi gerekir ve vuran, bu diyetten herhangi bir şeyi miras

olarak alamaz. Hanefîler böyle bir durumda kefareti de gerekli görürler. Şafiîlerle

Hanbelîler ise cenin ister canlı ister ölü olarak düşürülmüş olsun, kefaretin mutlak

olarak gerçekleştiğini kabul etmişlerdir. Ceninin birden çok olması ile diyet de birden

çok olur.”84

“Eğer ceninin ölümünden sonra darbeden anne de ölecek olsa yahut annenin

ölümünden sonra ceninin canlı olarak doğup sonra ölse, vuranın iki diyet ödemesi

gerekir. Biri annenin diyeti öbürü de ceninin diyetidir. Çünkü bu diyetlerin vücubu için

gerekli sebep ortadadır ki; bu da iki kişinin öldürülmesidir.”85

82 Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi C. VIII, s. 133; Cezirî, İslâm Fıkhı, C. VIII, s. 3407.

83 Zuhaylî, a.g.e., s. 136.

84 Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, C. VIII, s. 137.

85 İbn-i Abidin, Reddü’l-Muhtar, C. XVI, s. 172; Zuhaylî, a.g.e., C. VIII, s. 136.

Page 36: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

25

“Eğer cenin, annenin ölümünden sonra ölü olarak çıkarsa, vuranın annenin

diyetini ödemesi gerekir. Hanefîlere ve Malikîlere göre ise cenin hakkında bir şey

ödemesi gerekmez. Bununla birlikte tazir edilmesi gerekir.”86

“Şafilerle Hanbelîlere göre; vuranın annenin diyetini ve ceninin gurresini

ödemesi gerekir. Annesi cenini ister hayatta iken düşürmüş olsun ister ölümünden

sonra; fark etmez. Çünkü cenin, vuranın cinayeti sebebiyle telef olmuştur. Onun çıkması

ile de öldüğü anlaşılmıştır, o bakımdan tazminatının ödenmesi gerekir. Çünkü o cenini

annesiyle birlikte telef etmiş bulunmaktadır. Nitekim ceninin ölü olarak doğması, sonra

da annenin ölmesi halinde de durum böyledir. Eğer anne cenini düşürmeyecek olursa,

cenin için bir şey gerekmez. Çünkü yavrunun hükmü ancak onun çıkması ile sabit

olur.”87

Buraya kadar ceninin hayatı aleyhine cürüm işleyen failin, bu fiilinden dolayı

alabileceği cezaların muhtemel sonuçlarını belirlemiş olduk. Buradan hareketle bizde

oluşan kanaat şudur; İslâm Hukuku, insanların yaşam hakkının korunmasına büyük

ehemmiyet vermiştir. Bunu, daha annenin karnında bir cenin dönemindeyken amaç

edinmiştir ve onu korumuştur. Bununla ilgili koyduğu cezaî hükümler bize bunu

göstermektedir.

2.3. Doğum Kontrolü Açısından Kadının Hakları

Doğum kontrolü, “çoğalmakta olan insan neslini belirli bir sınırda durdurmak,

meşru bir sebebe dayanarak, çocuk dünyaya getirmek istemeyen anne babanın bunun

için tedbir alması”88 manasına gelir.

İnsanlar geçmişte, doğum kontrolünü sağlamak amacıyla çocuk düşürmek,

meniyi dışarıya akıtmak/azil (el-azl), yeni doğan çocukları öldürmek, evlenmemek ve

cinsel ilişkiden uzak kalmak gibi yollara başvurmuşlardır.89 Doğum kontrolünü

gerçekleştirmek için kullanılan yöntemlerden en eskisi ve Hz. Peygamber (s.a.v.)

86 Zuhaylî, a.g.e., s. 136.

87 İbn-i Abidin, a.g.e., s. 373; Cezîri, İslam Fıkhı, C. VIII, s. 3408; Zuhaylî, a.g.e., s. 136; Yıldırım, İslam Fıkhı, C. III, s. 75.

88 el-Mevdûdî, Ebu’l Âlâ, Doğum Kontrolü Hareketi ve İslâm, (çev. Osman Eskicioğlu), İzmir 1967, s. 5; Karaman, Hayrettin, Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, İstanbul 2006, s. 102.

89 el-Mevdûdî, a.g.e., s. 5.

Page 37: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

26

zamanında tatbik edilen azildir. Azil, birleşmenin sonuna doğru erkeğin çekilmesi ve

erlik suyunu dışarı akıtmasıdır. Sahâbeden Câbir’in ifadesiyle, Kur’an-ı Kerim’in nâzil

olduğu sıralarda sahâbe azil tatbik ederdi ve bunu yasaklayan herhangi bir ayet de nâzil

olmamıştı.90 Ancak, peygamberimiz azli teşvik etmemiş, sadece ona izin vermiştir ve

Allah’ın dilediği zaman çocuğu yaratacağını, buna engel olunamayacağının

düşünülmesini ifade buyurdu. Hatta bazı hadislerde azil yapmanın kötülüğüne de işaret

edilmiştir. Ama, azil ile ilgili hadisleri değerlendiren müçtehitlerden Ebû Hanife, Mâlik

ve Ahmed b. Hanbel’e göre bir erkek hür olan eşinin de rızasını alarak azil yapabilir.

Karısı izin vermezse azil yapamaz. Şafiîler’de iki görüş vardır. Bunlardan kuvvetli

olanı, eşin izin vermemesi halinde dahi azlin yapılabileceğidir. Zahirîler ise azlin haram

olduğunu ileri sürmüşler, fakat delilleri yeterli görülmemiştir.91

Yukarıda bahsini konu ettiğimiz azil, korunma yollarının sadece bir tanesidir.

Günümüzde insanlar evlenmeme, cinsi münasebetten uzak kalma vb… yöntemleri terk

edip, evlenip, cinsi münasebet yapmakla beraber kadının gebe kalmasını engelleyerek

her türlü ilaç ve vasıtaları kullanmaya başlamışlardır. Bu korunma yollarının bazıları,

çocuk olma özelliğini ortadan kaldırır ve artık bu uygulamaya konu olan kadın ya da

erkeğin çocuk yapma kabiliyeti kalmaz. Kadının yumurtalıklarının alınması, erkeğin

kısırlaştırılması ve (x) ışınlarıyla kısırlaştırmalar bu tür yöntemlerdir. Bu insan fıtratına

aykırı bir uygulamadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) aynı neticeleri doğuran uygulamaları

yasakladığı için, İslâm alimleri dönüşü olmayan kısırlaştırmaların caiz olmadığını

ittifakla kabul etmişlerdir. Ancak, her konuda olduğu gibi, bu konuda da zorunlu haller

haramları ortadan kaldırır.92

Amaliyatla tohum yollarının bağlanması da, hüküm olarak kısırlaştırma gibi

olmalıdır. Çünkü bu da fıtrata müdahale etmek demektir ve bu yöntemde de kısır kalma

tehlikesi yüksektir.93

Kadınların kendi kendilerine kullandıkları ilkel yöntemlerin hemen hepsinin

zararlı olduğu, çoğu zaman da bu yöntemlerin gebeliği önleyemediğini hatta sakat ve

90 Murtazâ, a.g.e., C. V, s. 380 vd.

91 Beşer, Faruk, Hanımlara Özel İlmihal, İstanbul 2003, s. 305; Buhârî., Bûyû, 109; İbn Mâce, Nikah, 30; Muhammed Murtazâ, İtfâfu’s-Sâde İhyâ Şerhi, Beyrut Tabı, C. V, s. 379.

92 e l -Mevdûdî, Doğum Kontrolü Hareketi ve İslâm, s. 5; Karaman, Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, s. 102; Beşer, a.g.e., s. 305.

93 Murtaza, a.g.e. C. V, s. 380 vd.

Page 38: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

27

özürlü doğumlara sebep olduğunu tıp uzmanları söylemektedir. Bu yolla bulaşan

mikroplar ve yapılan tahrişlerle oluşan rahim hastalıkları da işin cabasıdır. İslâm, adil

tıbbın zararlı dediği uygulamaları, o konuda bir hüküm olmadıkça haram sayar.

Takvim usulü uygulayıp, kadının gebe kalma ihtimali az olan günlerde ilişki

yapmak suretiyle korunmanın haram olduğunu sayan birisi ya da onun bir delili yoktur.

Ancak; bu da ihtiyaca dayalı ilişki esasına aykırı bir yöntemdir.94

Kürtaj ya da çocuk düşürmeye gelince; bu azle benzer bir yöntem de değildir.

Azilde, vücuda gelmemiş bir varlığın oluşmasına engel olma söz konusudur. Burada ise

hem bir insan çekirdeğinin yok edilmesi hem de anne hayatının tehlikeye düşürülmesi

bahis mevzuudur. Bu yüzden de cenine ruh üfleme devresinden sonra, hayati bir zaruret

olmadıkça yapılmasının caiz olduğunu belirten bir rivayete rastlamıyoruz. Ruh üfleme

süresi 120 gün olarak belirlenmiş, bazı mukallid fıkıh bilginleri de buna binaen ilk 120

gün içinde ceninin düşürülebileceğini, çünkü bunun henüz insan olarak hilkatinin

tamamlanmamış bulunduğunu ifade etmişlerdir. Fakat; Hâniye, Zahire gibi Hanefi fıkıh

kitaplarında kaydedildiği üzere bu görüş tenkit edilmiş; “ihramlı bir kimsenin, hacda bir

av hayvanının yumurtasını kırması –bu yumurtadan hayvan çıkacağı için- cinayet kabul

edilirken, aşılanmış kadın yumurtasının düşürülerek imha edilmesine helal ve caiz

denemeyeceği” ifade edilmiştir.95

Düşürme ile aldırma (kürtaj) arasındaki fark, ananın sağlığı yönünden önemlidir.

Her ikisi de caiz olmamakla beraber düşürmede annenin hayatı tehlikeye girdiği için

mahzuru daha da büyük olmaktadır. Mütehassıs, Müslüman bir doktorun, anayı

kurtarmak için acilen alınmasına karar vermesi halinde zaruret prensibi işler ve çocuğu

almak caiz olur.96

Kadın erkek arasındaki evliliğin meydana gelmesinde fıtratın gerektirdiği ve

Kur’an- ı Kerim’in işaret ederek97 açıkladığı gayelerden biri beşer nev’ini devam

ettirmektir. Buna göre de gebeliği önlemenin tamamen serbest (mübah) olacağını

düşünemeyiz.

94 Beşer, Faruk, a.g.e., s. 306.

95 Karaman, Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, s. 105; Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, s. 307; İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar, C. II, s. 411-412..

96 Karaman, a.g.e., s. 104.

97 Bkz. Bakara, 2/223.

Page 39: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

28

Buraya kadar üzerinde mütalâa edilen kontrol, ferdî doğum kontrolüdür. Devlet

çapında ele alınan, cebrî veya ihtiyarî doğum kontrolü ve aile planlaması İslâm’da caiz

değildir. Yukarıdaki deliller, belli şartlar ve sebeplere dayalı, ferdi tedbirler için

geçerlidir. Nüfusun geometrik ya da kaynakların aritmetik oranda çoğaldığı, genel bir

kontrol ve plânlama yapılmazsa insanlığın aç kalacağı gibi sebeplere dayalı bulunan

“genel ve resmi kontrol” islâm’a göre mesnetsizdir.98

Diğer tarifler, Batıda doğum kontrolünün revaç bulup, her tarafa yayılmasında

en büyük etken, şehevî arzuların ve heveslerin altında gizli kalan ahlâki sukut ve fuhşun

yaygınlığıdır. İslâm dininde fuhuş yasaklanmış, emir ve nehiylerle şehevî arzuları

kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. İslâm’ın bize sunduğu bütün yüksek ahlâkî değer

ve hükümleri, insanı hem fert hem de cemiyet olarak ilgilendirir. İslâm, bu sayede

Batıdakinin tersine oradaki etkiyle doğum kontrolüne götürecek sebep ve âmillerin

doğmasını engellemiş olur.

Hülasa olarak bizde oluşan kanaat şu şekildedir: Karı koca birlikteliğinde sevgi,

şefkat ve merhamet gibi duygular büyük ehemmiyeti haizdir. Çocuğun dünyaya

gelmesiyle, bu birliktelikteki sevgi ve şefkat artar. Anne ve babanın birlikte çocuklarıyla

ilgilenmeleri, onu besleyip terbiye etmeleri aralarındaki muhabbeti arttırır. Gebeliğe

mani olma ise bütün bu güzellikleri bertaraf eder.99 Ancak yukarıdaki maddeler halinde

belirttiğimiz sebepler ortaya çıktığında anne ve baba birlikte bir karar alarak çocuk

yapmamaya karar verebilir. Ayrıca baba ve bilhassa anne çocuğu dünyaya getirdikten

sonra onu besleyip büyütebilecek, terbiye edebilecek şartlara maddi ve manevi anlamda

sahip değillerse de bu kararı alabilirler düşüncesindeyiz. Bizce önemli olan nüfusu

arttırmak değil, bilinçli iyi terbiye almış bireylerden oluşan bir aile ve toplum yapısına

kavuşmaktır. Çünkü bilindiği üzere aile toplumun mihenk taşıdır ve aileler ne kadar

bilinçli, sağlam temellere dayanırsa toplum da aynı özelliklere sahip olacak demektir.

2.4. Hamilelik Döneminde Kadının Nafaka Hakkı

Hamile kadın geçiminin sağlanması, ihtiyaçlarının karşılanması evlilik devam

ederken kocasına aittir. Ancak; evliliğin sona ermesi durumunda kadın hamile ise onun

98 Karaman, Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, s. 103.

99 Benzer bir değerlendirme için bkz. Mevdûdî, Doğum Kontrolü Hareketi ve İslâm, s. 61.

Page 40: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

29

nafakasının temini nasıl sağlanacaktır meselesi ile ilgili olarak İslâm Hukukunda farklı

görüşler belirtilmiştir. Aşağıda bu görüşler yer almaktadır.100

Kur’na- ı Kerim’de “Yüce Allah, kadınlarını boşamış erkeklere, onları güç ve

imkânları nispetinde kendi oturdukları evin bir bölümünde oturtmalarını, evden çıkıp

gitmeleri için onları sıkıştırmamalarını, hamile iseler çocuklarını doğuruncaya kadar

onların geçimlerini üstlenmelerini, doğan çocuğu emzirdikleri takdirde onlara emzirme

ücretlerini vermelerini, karı-koca kendi aralarında anlaşarak emzirme ücretini

belirlemelerini; eğer anlaşamazlarsa çocuğa başka bir süt annenin emzireceğini

buyurmaktadır. Herkes gücü ölçüsünde kadının geçimini sağlayacaktır. Zengin olan da

fakir olan da kendi durumuna göre davranacaktır. Allah, kimseye gücünün üstünde bir

yük yüklemez ve bu güçlüğün ardından da bir kolaylık yaratır.101

Talak suresinin altıncı ayetinde, Allah-u Teâlâ, boşanmış kadının iddeti süresi

içinde geçiminin ve konut temininin sağlanmasını kocaya yükledi. Eğer kadın hamile

ise, doğum gerçekleşinceye kadar koca, onun nafaka ve konutunu sağlar. Yani eğer

boşanan kadın hamile ise doğum yapıncaya kadar ona nafaka vermek vaciptir. Boşanan

hamile kadına nafaka ve mesken vermek vacip olduğunda alimler arasında ihtilaf

yoktur.102

“Hanefilere göre talak ile veya talaksız olarak meydana gelmiş ayrılık sebebiyle

iddet bekleyen kadının -hamile olmasa dahi- nafakası kocaya aittir. Talak ric’i veya bâin

olsun olmasın, ayrılık koca veya kadın tarafından meydana gelsin fark etmez. Çünkü

Allah Teâlâ “Onlara zarar vermeyin”103 buyuruyor. “Halbu ki nafaka vermemek bir

zarardır.” Sadece ayrılık bir yasak sebebi ile kadın tarafından ise, o bunun dışında

tutulmuştur.104 Çünkü sahih bir nikah ile kocanın karısını evinde alıkoyma hakkı

doğmuştur.

100 Sabûnî, Ahkâm Tefsiri, C. II, s. 489.

101 Talak, 65/6.

102 Zuhaylî, Tefsiru’l-Münir, C. XIV, s. 528.

103 Talak, 65/6.

104 Zuhaylî, Fıkıh Ansiklopedisi, C. X, s. 95.

Page 41: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

30

“Hanefîlerin dışındaki cumhur da şöyle demiştir: Nafakanın vûcubunun sebebi

karı-kocalıktır, kadının erkeğin eşi olmasıdır. Buna bağlı olarak da ric’i talâkla boşanan

veya bâin olup hamile olan için kocanın hakkı bâki kaldığı için nafaka gerekir.”105

“İmam malik ve İmam Şafiî’ye göre, üç talakla boşanan kadının sadece mesken

hakkı vardır, ona nafaka verilmez. Ancak; hamileyse hem nafaka hem mesken hakkı

vardır. Çünkü Kur’an- ı Kerim’de ‘Hamile olurlarsa onlara nafaka verin’ buyrulmuştur

ki; bu ayet bâin (kesin) talâkla boşanmış hamile kadın hakkındadır.”106

“Ahmed b. Hanbel, İshak ve Ebu Sevr’e göre üç talâkla boşananın ne nafaka ne

mesken hakkı vardır. Çünkü Müslim ve Ahmed’in rivayet ettiğine göre; kocasının üç

talâkla boşadığı Kays kızı Fatıma’ya Resulullah (s.a.v.): ‘Senin nafaka ve mesken

hakkın yoktur’ demiştir. Darakutnî’nin Evsed b. Yezid’den rivayet ettiğine göre,

Fatıma’nın bu rivayeti Hz. Ömer’e ulaştığında: ‘Müslümanlar hakkında bir kadının

sözünü kabul etmeyiz’ demiştir. Onun için Ömer, üç talâkla boşanan kadına nafaka

mesken veriyordu. Ancak Darakutnî: ‘Sünnet kesinlikle Fatıma’nın elindedir’

demiştir.”107

“Kocası ölen kadına, nafaka yoktur. İster hamile olsun, ister olmasın. Ancak;

ümm-ü veled olur ve bu da hamile bulunursa, ona bütün maldan nafaka vardır.”108

“Türk Medeni Kanunu’nun 304. maddesine göre de hamile kadın, gebelik ve

doğumun gerektirdiği tüm giderleri, doğum giderlerini, doğumdan önceki ve sonraki

altışar haftalık geçim giderlerini babadan talep eder. Çocuk ölü doğmuş olsa bile hakim,

bu giderlerin karşılanmasına karar verebilir.”109

Bütün bunlardan sonra bizde oluşan kanaat şudur ki; koca hamile kadının geçim

ve nafakasını sağlamak durumundadır. Bunda da asıl amaç; anne ve karnındaki ceninin

doğuma kadar olan süreci, kadının bu yolla korunarak hem psikolojik hem fiziksel

anlamda sağlıklı bir şekilde geçirmesini sağlamaktır. Koca, bu hassasiyeti göz önünde

bulundurmak kanuni görev ve sorumluğunu en iyi şekilde yerine getirmelidir. Bu hem

105 Zuhaylî, a.g.e., s. 95.

106 Arslan, Ali, Büyük Kur’an Tefsiri (Hülâsatü’l-Tefsir), Arslan Yay., İstanbul t.y., C. XV, s. 163; Zuhaylî, Münir, C. XIV, s. 529.

107 Zuhaylî, Münir, C. XIV, s. 529; Arslan, a.g.e., s. 163.

108 Hindiyye, C. III, s. 407.

109 T.M.K., md. 304.

Page 42: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

31

Türk Medeni Hukuku’nun hem de İslâm Hukuku’nun bireylerden b eklediği b i r

davranıştır. Bütün yasa, kural ve hukuklar da insanların huzur ve mutluluğunu temin

için vardır.

Page 43: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

32

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DOĞUM VE EMZİRME DÖNEMİNDE KADININ HAK VE

SORUMLULUKLARI

3.1. Çocuğun Nesebinin Belirlenmesinde Annenin Rolü

Nesb, esasen bir beldeye veya bir kabileye veya bir mesleğe olan nispet ve izafe

demektir.110

Nesep tabiri, karabet manasında istimal edile gelmiştir. Bu halde nesep; baba ve

anne cihetinden olan iştirak ve ittisaldan ibarettir. Maahaza nesep, ekseri baba

cihetinden olan karabetde kullanılır.111

Evliliğin meyvesi çocuktur. Aileyi o devam ettirecek, kabirde dahi anne

babasının amel defterinin kapanmasını yaptığı iyi amellerle o önleyecek, ailenin mal

varlığı ona intikal edecektir. Bütün bunlar bize, evlat, anne-baba arasında karşılıklı

olarak ahlâkî ve hukukî anlamda ilişkilerin, hak ve görevlerin olduğunu işaret ediyor.

Bunların tümünün ortaya çıkması için de en başta o çocuğun nesebinin (soyunun) tespiti

geliyor. Çünkü bu sabit olunca ilişki, hak ve görevler de ard arda geliyor. Öncelikle

İslâm Hukuku’nda nesep ne manaya geliyor, bunu izah edeceğiz. Daha sonra nesebin

belirlenmesinde annenin yerini belirlemeye çalışacağız.112

Nesepten kastedilen mana, şahsı doğum ve kan sebebiyle diğer şahıslara

(akrabaya) bağlayan bağdır. Şahsın ailesiyle hısımlık ilişkisi aile hukukunda da

işlenmekte ve ilgili kanunların bu bölümlerinde tanzim olunmaktadır. Ancak her şahıs

evlenmediği için, böyle şahısların hısımlarıyla nesep ilişkisi şahsın hakkında ele

alınmaktadır. İslam Hukuku’nda nesep ilişkisi nikah, nesep gibi bölümlerde ele

110 Bilmen, Ömer Nasuhî, Hukuki İslâmiyye (Istılahlı Fıkhiyye Kamusu), İstanbul 1952, C. II, s. 471.

111 Bilmen, a.g.e., s. 471.

112 Benzer yaklaşım için bkz. Karaman, Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, s. 107.

Page 44: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

33

alınmıştır. Şahsın hısımlık ilişkisi miras, nafaka, hukuki temsil, evlenme manileri gibi

konularda önemli roller oynamakta, birçok hüküm ve meseleye esas teşkil etmektedir.113

Türk Medeni Kanunu’nun 241. ve müteakip maddelerinde de nesep kavramı

geçmekte ve anlam olarak da anne-baba ile çocuk arasındaki münasebeti içermektedir.114

3.1.1. Nesebin Tasnifi

Günümüz hukuk sistemlerinde nesep, “tabiî” ve “hukuki” bir münasebet olarak

ayrı ayrı ele alınıp, hem ana hem de baba bakımından tasnife tabi tutulmuştur.115

3.1.1.1. Tabiî Bir Münasebet Olarak Nesebin Tasnifi

aa. Tabîî Nesep

Anne-baba ile bizatihi kendilerinin olan çocuk arasındaki nesep münasebeti

“tabiî nesep”tir. Çocuk, bir erkeğin sülbünden ve bir kadının batnından kopup geleceği

için onun tabiî nesebi anne ve baba bakımından ikiye ayrılarak tetkik edilecektir:

aaa. Anne bakımından tabiî nesep: Anne bakımından tabiî nesep ikiye ayrılır.

Bunlar:

1. Sahih Nesep: Evlilik birliğinin devamı veya birliğin herhangi bir sebeple sona

ermesinden itibaren üç yüz gün içinde doğan ve nesebi tashih edilen çocuğun nesebi

anneye nazaran sahihtir.

2. Gayr-i Sahih Nesep: Evlilik birliği dışında veya birliğin sona ermesinden üç

yüz gün sonra doğan çocuğun nesebi anne tarafından gayr-i sahihtir.

bbb. Baba bakımından tabiî nesep: Baba bakımından tabiî nesep üçe ayrılır.

Bunlar:

1 . S a h i h nesep: Evlilik birliğinin devamı esnasında veya birliğin

nihayetlenmesinden itibaren üç yüz gün içerisinde doğan çocuğun nesebi baba

113 Karaman, Hayrettin, Ana Hatlarıyla İslâm Hukuku, İstanbul t.y., C. II, s. 43.

114 Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet, Türk Medeni Hukuku (Aile Hukuku), İstanbul 1965, s. 392.

115 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 125.

Page 45: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

34

tarafından reddedilmemişse, sahihtir. Yine nesebin, hâkim kararı, evlenme veya kanun

hükmüyle tashih edilmesi de babaya nazaran çocuğun nesebini sahih kılar.

2. Gayr- i sahi nesep: Evlilik birliği dışında veya birliğin sona ermesinin ardından

üç yüz gün geçtikten sonra doğan ve “tanıma” veya “babalığa hüküm” ile babasına

nisbet edilen çocuğun nesebi, baba bakımından gayr- i sahih neseptir.

3. Sadece tabiî nesep: Evlilik birliği içinde doğmuş veya evlilik birliği dışında

doğmuş olmakla birlikte baba tarafından nesebi reddedilmiş, tanınmamış ve babalığına

da hükmedilmemişse bu durumda çocuğun nesebi babaya nazaran yalnız tabiî bir

neseptir. Bu tür nesep, sadece evlenme manii olarak dikkate alınır.116

bb. Sun’î Nesep

“”Sun’î nesepde, tabiî nesepde olduğu gibi bir doğum olayı yoktur. Bu tür

nesebin meydana gelişi doğum gibi, tabiî bir olay neticesi değil, bir hukukî muamele

sonucu gerçekleşir. Uygulamada bu hukukî muamele, ahval- i şahsiye hâkiminin

vereceği karardan sonra “evlat edinme akdi” ile tamamlanır. Doktrinde bu nesebe “akdî

nesep”, “izâfî nesep”, “sun’î nesep”, “câlî nesep” gibi adlar da verilmiştir.117 İslâm

Hukuku’nda ise evlat edinme yoktur. Bu sebeple mezkur yoldan nesep tesisi hukuken

imkansızdır. Bu işin İslâm Hukuku ve ahlâkî açıdan mahzurlu tarafları vardır ve

şunlardır:

a. Bir başkasının çocuğuna kendi çocuğu haline getirmek sahte ve haksız bir

tasarruftur.

b. Bu çocuk büyüyünce karşılıklı bir takım yasaklar çiğnenecektir: mahremiyet

muvacehesinde, bakma, temas vb.

c. Daha yakın akrabaların mirastan, kısmen veya tamamen mahrum olmaları söz

konusudur.118

İşte bu mahzurlardan dolayı Kur’an- ı Kerim evlat edinmeyi menetmiş, haram

kılmıştır.119

116 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 125.

117 Akıntürk, Turgut, Aile Hukuku Dergisi, Ankara 1967, s. 242; Berkî, Şakir, Medenî Hukuk (Umûmî Esaslar, Şahsın ve Aile Hukuku), Ankara 1961, s. 197; Mardin, Ebu’l-Ulâ, Hukuku Medeniye Dersleri, İstanbul 1939, C. IV, s. 6.

118 Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku, C. II, s. 44; Karaman, Helaller ve Haramlar, s. 108.

Page 46: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

35

3.1.1.2. Hukuki Münasebet Olarak Nesebin Tasnifi

Bu kategoride nesep “sahih nesep” ve gayr- i sahih nesep” olmak üzere iki başlık

altında incelenir.

a. Sahih Nesep

a1. Baştan Sahih Nesep

a2. Düzeltilmiş Nesep

a3. Akdî Nesep (Evlat edinme yoluyla tesis edilen nesp)

b. Gayr- i Sahih Nesep

b.1. Anne tarafından gayr- i sahih nesep.

Anne açısından gayr-i sahih nesepliler şu şekilde gruplandırılabilir:

1. Evlilik birliği dışında doğan çocuklar.

2.Evliliğin sona ermesinden üç yüz gün sonra doğan çocuklar..

3. Evlilik birliği içinde doğmuş olmakla birlikte nesebi reddedilmiş çocuklar.

4. Yoklukla mâlül bir evlilikten dünyaya gelmiş çocuklar.

b.2. Baba tarafından gayr- i sahih nesep: Anne bakımından nesebi gayr- i sahih

sayılan çocuklar, baba tarafından tanınırsa veya hakim babalığa hükmederse baba

tarafından gayr- i sahih nesepli olurlar.120

İslâm Hukuk sistematiğinde çocuğun meşru yollarla meydana gelip, nesebinin

(soyunun) bir anne ve babaya dayanarak, belli olmasına büyük önem verilmiş, bu konu

üzerinde titizlikle durulmuştur. Çocuk, daha anne karnındayken, orada şahsiyet

kazanmasıyla birlikte ona tanınan ilk hak, ebeveyni ile arasındaki nesep ilişkisidir. Bu

şunu gösterir ki, İslâm, insana daha cenin halindeyken bir şahsiyet bir birey olarak bakıp

ona hukuki haklar sunmuştur. Bu, hem çocuk hem de aile için önemi haiz bir durumu

teşkil eder. Çocuk, hayatını onlarla birlikte geçireceği ailesinde bir birey olarak onların

119 el-Ahzab, 33/4-5.

120 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 126.

Page 47: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

36

himayesiyle başlatıp geleceğine yönelik değerler oluşturabilecektir. Böylelikle anne ve

baba, çocuk arasında hem ahlâkî hem de hukukî ilişkiler sağlamlaşacaktır.121

Şimdi de incelememizde, nesebin subut yollarını gerekli gördüğümüz yerlerde

günümüz hukuk sistemiyle karşılaştırıp konumuzu tamamlamaya çalışacağız.

3.1.2. Nesebin Sübutu

Nesebin sübutundan maksat, çocuğun anne ve babasının belli olması, objektif

ölçülerle ortaya çıkmasıdır. Çocuğun annesi ile hısımlık ilişkisi doğum olayı ile sabittir,

bellidir bunu tespit için başka bir delile ve olaya ihtiyaç yoktur. Çocuğu doğumdan

hareketle şu soruyu soralım: Kadın doğurduğu bu çocuk kime aittir, kimin soyadını

taşıyacaktır? Bu soruya bir hadiste şöyle cevap verilmektedir: “Çocuk, yatağın sahibi

kocanındır, zina eden mahrum kalır.”122 Yani çocuğun nesebi, baba vasıtasıyla olan bağ

ile oluşur. Kişinin nesebi sabit olunca, tarafların irade ve rızalarına bakılmaksızın

alâkalı şahısların hısımlık bağı teşekkül eder; bunu kimsenin reddetmesi, ortadan

kaldırması mümkün değildir. İslâm’da tabiî babalık değil, hukukî babalık muteberdir.

Şahsın kimin çocuğu ve kimin hısımı olduğu konusunda subjektif ölçü mülkiyet ve

nikâhtır. Cariyelerim mevcut olduğu zamanlarda bunların doğurduğu çocuklar

sahiplerine aittir, onların çocuklarıdır. Evli, hür kadınların dünyaya getirdikleri çocuklar

ise kaide olarak nikahlı bulundukları kocalarına aittir. Koca, çocuğun başkasından

olduğunu iddia ederse mülâane (tarafların yemin etmesi) usûlü ile mahkemede çocuğun

nesebini reddetme ve annesine bağlatma imkanına sahiptir. Koca değil de bir başkası

nikahlı kadının çocuğuna kendisinden olduğu iddiasında bulunursa bu iddia

reddedilir.123

Şimdi bu kısa açıklamalardan sonra nesebin sübut yolları nelerdir, bunu

açıklamaya çalışacağız.

121 Benzer yaklaşım için bkz. Erbay, a.g.e., s. 127.

122 Buhârî, el-Büyû, 3, 100; Müslim, er-Radâ, 36.

123 Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku, C. II, s. 107.

Page 48: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

37

3.1.3. İslam Hukuku’nda Nesebin Sübut Yolları

3.1.3.1. Nesebin Evlilik Birliği İçinde Doğumla Sübutu

Önceki bölümlerde de izah ettiğimiz üzere, çocukla onu doğuran kadın

arasındaki soy ilişkisi doğum olgusuyla sübut bulmuştur. Çocuğu doğuran kadın, onun

annesidir. Bunu ispat etmek için başka bir delile gerek olmadığı gibi annenin çocuğunu

reddetmesinin de maddi ve hukukî bir ehemmiyeti söz konusu değildir. Fakat; aynı şeyi

çocukla babası arasındaki nesep bağının tesisi bakımından söylemek mümkün değildir.

Bu durumda çocuğun, babasıyla arasında nesep bağı tesis edilebilmesi için anne ile baba

arasında öncelikle bir evlilik ilişkisinin olması gereklidir. Bununla birlikte, evlilik

ilişkisi sonucu doğan çocuğun nesebi, ikinci teşriî kaynağın düzenlemesine göre her ne

kadar kocaya aitse de doktrinde bir fiilî karinenin bir takım şartlara bağlandığı

görülmektedir. Şimdi bu şartları üç alt başlık halinde belirlemeye çalışacağız.

3.1.3.1.1. Karının Kocasından Hamile Kalmış Olma İmkanının Mevcudiyeti

Burada imkan olgusuna iki açıdan bakacağız. Birincisi, kocanın çocuğun olması

için gerekli biyolojik imkana sahip olmasıdır. Erkekliğini kazanmamış, nesil meydana

getirme gücüne sahip olamamış kocadan, kadının hamile kalması mümkün

olamayacağından böyle bir durumda da evlilik birliği içinde doğan çocuğun nesebi koca

adına sâbit olamayacaktır. İmkan olgusunun ikinci durumda ele alınması da şu

şekildedir. Kadının hamile kalabilmesi için, karı kocanın cinsi temas yapma

imkanlarının olması gerekir. Nitekim koca, uzun süreden beri tutuklu veya gâib ise bu

süre içinde doğan çocuğun nesebi çoğunluğun görüşüne göre sahih olmaz. Ancak Ebu

Hanife, yalnızca evlenme akdini yeterli görmüş, karı ile koca, hiçbir araya gelmeseler

de, akitten altı ay sonra doğan çocuğun nikahlı kocaya ait olacağını ileri sürmüştür. Bu

ictihadın tam karşısında İbn Teymiyye’nin ictihadı ise şu şekildedir; ona göre karı-

kocanın cinsî temas yaptıklarının bilinmesi şarttır.124

124 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 138.

Page 49: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

38

3.1.3.1.2. Doğumun Evlilik Birliği İçinde Ceninin Ana Rahmine Düşmesine İmkan

Verecek Makul Sürede Vuku Bulması

Doğumun, evlilik birliği içerisinde ceninin ana rahmine düşmesi sonucu

gerçekleşmiş olması şartı, hamileliğin en uzun ve en kısa olarak süresini belirtmeyi

gerektirmektedir. Tıbbın ilmen ve fiilen kabul ettiği en kısa hamilelik süresi altı aydır.

İslam Hukukçuları da bu süreyi altı ay olarak kabul etmişlerdir.125 Çünkü; gebe kalmakla

sütten kesilme arasının otuz ay olduğuna işaret eden ayetler vardır.126

Türk Hukuk sisteminde ise MK md. 241/II ile getirilen düzenlemeyle çocuğun

evlilik birliği içinde doğmuş olması yeterli görülmüştür. Buna göre evlenme akdinin

yapılmasından pek kısa bir süre sonra doğsa bile çocuğun nesebi sahih olacaktır.127

Hamileliğin en uzun süresi pratikte daha çok, evlilik birliğinin ölüm veya diğer

sebeplerle sona ermesi halinde gündeme gelir. Çocuğun evlilik sona erdikten sonra

kabul edilen bu en uzun süre içerisinde dünyaya gelmesi halinde, nesebi babaya nispet

edilir. Şayet çocuk bu süre bittikten sonra dünyaya gelirse nesebi kocaya nispet

edilmeyecektir. Hamileliğin en uzun müddeti hakkında bir nas yoktur. Dokuz aydan

yedi yıla kadar müddetlerden bahsedilmiştir. Ancak bu konudaki görüşler tecrübeye ve

müçtehitlerin zamanındaki bu konuyla ilgili ilmî seviyeye bağlıdır. Hanefîlere göre

azamî müddet iki yıldır. Bazı müellifler bu sürenin dört yıl olabileceğini

belirtmişlerdir.128

Kanaatimize göre, bu süreler o alimlerin yaşadığı dönemin özelliklerine göre

tespit edilmiştir. Aslolan bu sürenin çağın tıbbi ilminin verilerine göre belirlenmesi

olacaktır.

3.3.1.1.3. Kocanın Çocuğun Nesebini Reddetmiş Olması

Yukarıda saydığımız şartların bulunması halinde bir çocuğun nesebinin koca

adına sübut bulunabilmesi için, kocanın çocuğun nesebini reddetmemiş olması gerekir.

125 Erbay, a.g.e., s. 128;; Ateş, a.g.e., C. VIII, s. 376.

126 Bkz. Ahkâf, 46/15; Lokman 31/14.

127 İnan, Ali Naim, Çocuk Hukuku, y.y., İstanbul 1968, s. 110.

128 Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C. VII, s. 106; Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku, C. II, s. 137; Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 129.

Page 50: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

39

Koca, çocuğun kendinden olmadığına dair bir irade beyanında bulunursa artık çocuğun

nesebi kocaya ait olmaktan çıkar. Bu da daha önce belirttiğimiz mülâ’ane usulü ile

gerçekleşir.

3.1.3.2. Nesebin İkrar Yoluyla Sübutu

Burada ikrardan maksat, bir çocuğun kendine ait olduğunu söyleyen,

gerektiğinde dava eden şahsın ikrarıdır. Bu durumda hakimin, nesebin sübutuna

hükmedebilmesi için şartlar vardır.

a. Babalık davası açan şahıs ile dava konusu olan çocuk arasındaki yaş farkı, bu

iddiayı doğrulamalıdır.

b. Çocuğun nesebi belli olmamalıdır. Nesebi belli bir çocuk, dava ve ikrar

yoluyla bir başkasının oğlu haline gelemez.

c. Çoğunluğa göre davacı, çocuğu doğuran kadınla zina ettiğini söylemeyecek.

İmam Malik’e göre zina ihtimalini ortadan kaldıran bir karine bulunucak.

d. Çocuk temyiz çağında ise bu iddiayı kabul edecek.129

Hülasa olarak bizde oluşan kanaat şudur ki; nesep toplumsal hayatın zaruri bir

sonucudur. İnsanlık yaşamın belli bir düzen ve nizam içinde devam etmesi, öncelikle

toplumun çekirdeği aile huzurunun kaynağı olup bunun topluma sirayet etmesi nesebin

sübutu ile olur. Böylelikle toplumda bireyler arasında sağlam temellere dayalı uzun

süreli hukuk ve ahlâk ilişkilerinin oluşması sağlanmış olur.

3.2. Nifas Döneminde Kadının İbadetlerden Mazur Sayılması

“Nifas Lügatta; kadının doğurması manasına gelir. fıkıhta ise; çocuk veya

çocuğun ekserisi –velev parça parça uzuvlar halinde olsun- çıktıktan sonra rahimden

gelen kandır.”130

129 Karaman, Anahatlarıyla İslâm Hukuku, C. II, s. 140.

130 İbn-i Abidin, Reddü’l-Muhtar Ale-d-Dürri’l-Muhtar, (trC. Ahmed Davudoğlu), İstanbul 1982, C. VIII, s. 494.

Page 51: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

40

Başka bir tanım da şudur: “Nifas, doğumu takip eden kandır.”131 Hanefî ve

Şafiilerde de aynı tanım yapılır. Onlara göre, doğum sırasında çocuk ile birlikte ve

doğum öncesi çıkan kan ise bozuk bir kandır veya istihazedir. Bu durumda kadın,

önceki görüşte naklettiğimiz gibi, gücü yetiyorsa abdest alabilir ve namaz kılabilir.

Hanefiler’e göre, teyemmüm edebilir, namazını imâ ile kılıp, vaktinden sonraya

bırakmaz. Şafiiler ise bu durumdan, doğumdan öncesi kendisinden önceki bir aybaşıyla

ilgili olarak çıkan kanı istisna etmişlerdir. Bunu da onlarda esas olan hamile kadının

hayız olabileceği görüşüne binaen ileri sürmektedirler.132

Mâlikiler de şöyle demektedirler; “Nifas, doğum ile birlikte veya doğum sonrası

-ikizlerin doğumu arasında olsa dahi- kadının ön tarafından gelen kandır. Doğumdan

önce gelen kan ise, râcih olan görüşe göre, hayız kanıdır ve bu, lohusalık süresi olan

altmış günden sayılmaz.”133

Hanbelîlere göre ise nifas; “Doğum sebebiyle gelen kan demektir. Doğumdan bir

veya iki gün önce sancı gibi belirti ile gelen kan ve doğum ile beraber gelen kan onlara

göre doğum akabinde gelen kan gibi nifas (lohusalık) kanıdır. Bunlara göre bu kanın

nifas kanı sayılması çocuğun ekserisinin çıkması ile mümkün olur. Bu çocuk, ister

azaları parça parça olarak doğsun, ister parmak, tırnak gibi insan hilkatinden bazı

kısımları belli olmuş olsun ve isterse bu gelen kan, ikizlerin doğum süreleri arasında

gelmiş olsun.”134

Şu tanım ise yukarıdakilerin hepsini kuşatacak niteliktedir. “Nifas, parçalanmış

organlar halinde de olsa çocuk doğurmanın ardından kadının rahminden gelen kan veya

organları belli olduktan sonra düşük de olsa çocuğun yarıdan çoğunun çıkması ya da

doğurduğu çocuğun ardından gelen kan sebebiyle kadında oluşan şer’î engel hâli

demektir.”135

“İslâm fıkhında lohusalık haline ‘nifas’ denmesinin sebebi, ınunla bir ‘nefs’in

yani bir canlının dünyaya gelmesi veya canlıyı ayakta tutan esas unsurlardan biri

131 Fetevâ-yı Hindiye, (trC. Mustafa Efe), Ankara 1983, C. I, s. 125.

132 Zuhaylî, Vehbe, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, (çev. Ahmet Efe, Beşir Eryarsoy, Fehmi Ulus, Abdurrahim Ural, Yunus Vehbi Yavuz, Nurettin Yıldız), İstanbul 1994, C. I, s. 355.

133 Zuhaylî, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, C. I, s. 355.

134 Zuhaylî, a.g.e., C. I, s. 355.

135 Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, s. 197.

Page 52: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

41

olmasından dolayı ‘nefs’ diye tabir edilen kanın, doğumla beraber akması ya da rahmin

açılıp yarılmasından dolayı ‘rahim teneffüs etti’ denmesi yani, ‘nifas’ın ‘teneffüs’/nefes

alma kelimesinden türemiş olabilmesidir.

3.2.1.Nifasın (Lohusalığın) Süresi

Nifas, çocuğun yarısından çoğunun çıkmasıyla başlar. Bu yarı da çocuk doğru

gelmişse göğsüne kadar olan kısım, ters gelmişse göbeğine kadar olandır.136

Doğum esnasında gelen nifas (lohusalık) kanı, ay hali kanı gibidir.137 Nifasın en

az müddeti, bir saat de olsa bulunmasıdır.138 Doğum yaptıktan bir saat sonra kan kesilse

yıkanır ve ibadetlerini normal şekilde yapar. Çünkü kanın lohusalık kanı olduğuna

doğumdan başka bir delil gerekmez.139 Nifas halinde en çok kan görme müddeti ise 40

gündür. Bu Hanefi ve Haneblilerin görüşüdür. Bundan sonra gelen kan, nifas kanı

değildir.140 İslâm alimlerinin çoğunluğunun görüşü budur. Ancak, Atâ, eş-Şa’bî ve İmam

eş-Şafii’den nakledilen bir görüşe göre azamî süresi 60 gündür.141 Diğer mezhep

imamları ise, asgari süresinin haddinin olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre, hukukta

onu tahdit eden herhangi bir nas yoktur. Bu durumda fiilen onun var olduğu süreye

başvurulan ve az veya çok bulunmasına bakılır.142

Burada şu hususu da belirtmekte fayda görüyoruz. İslâm, lohusalık müddetinin

Yahudilikte olduğu gibi erkek veya kız çocuk doğurmasına göre değişmesini kabul

etmemiştir. Nitekim, Yahudilikte kız çocuğu dünyaya getiren annenin lohusalığı daha

uzun sürer. Yine İslâm, lohusa kadının -bu inançta olduğu gibi- mundar olduğu fikrini

136 Beşer, a.g.e., s. 198.

137 Zuhaylî Vehbe, Tefsiru’l-Münir, ( t rC. Hamdi Aslan, Ahmet Efe, Beşir Eryarsoy, İbrahim Kutay, Nurettin Yıldız), Bilimevi Basım Yayın, İstanbul 2005, C. I, s. 450.

138 Fetevayi Hindiyye, s. 127.

139 Beşer, a.g.e., s. 198.

140 Bilmen, Ömer Nasuhi; Büyük İslâm İlmihali, Bilmen Yayınevi, İstanbul t.y.., s. 76; Zuhaylî, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, s. 5.

141 Ateş, Ali Osman, İslam’a göre Cahliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri, Beyan Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 30-31.

142 Zuhaylî, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, C. I, s. 356.

Page 53: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

42

kabul etmemiştir.143 Bu meyanda Hz. Peygamber: “Mümin necis olamaz”144

buyurmuştur.

3.2.2. Nifas Halindeki Kadınla İlgili Bazı Hükümler

Buraya kadar nifasın tanımını yaptık ve süresiyle ilgili malumat verdik. Şimdi de

nifas halindeki kadının yapmaktan uzak kalacağı davranışları ve bu haldeyken

yapmasında bir sakınca olmayan durumları ele alacağız. Bu bakımdan aynı zamanda

hayız haliyle ilgilidir. Çünkü nifas ile hayız hali aynıdır. Bunları maddeler halinde şöyle

sıralayabiliriz.

Öncelikle şunu belirtelim ki, nifas kanı bittikten sonra hayız kanının

kesilmesinden sonra olduğu gibi gusletmek gerekir. Cahiliye devrindeki kadınlar da

bunu yaparlardı.145

1. Bu durumda gusletmek veya abdest alarak taharet etmek Şaf i î ve

Hanbelîler’in görüşüne göre yasaktır. Çünkü lohusalık, tahareti icabettiren bir

durumdur. Tahareti icabettiren hal ise (var olduğu sürece) taharetin sıhhatine manidir.

Bu da sidiğin çıkmasına benzer. Yani bu halin kesilmesi, onun sebebiyle taharetin

sıhhati için bir şattır. Şu kadar var ki; cünüplük sebebiyle veya ihrama ya da Mekke’ye

girmek ve buna benzer sebeplerle gusletmek caizdir. Hatta bunlar dolayısıyla gusül

müstehaptır.146

2. Lohusa bir kadının namaz kılması ve secde yapması haramdır. Çünkü; Fatıma

binti Ebu Hubeys’in rivayet ettiği hadiste: “Aybaşı geldiğinde namazı bırak”

denilmiştir.147 Böylece namazın farzı sakıt olur ve kaza edilmez. Bu konuda ulemanın

icması vardır. Namaz her gün tekrarlandığı, lohusalık dönemi de genelde uzun

olduğundan bu, dinde bir kolaylık olmuştur.148

143 Ateş, a.g.e., s. 30-31.

144 Müslim, Hayız, 115, 116.

145 Zuhaylî, Fıkıh Ansiklopedisi, C. I, s. 356; Ateş, a.g.e., s. 42.

146 Zuhaylî, a.g.e., C. I, s. 357-358.

147 Malik b. Enes, Muvatta, Taharet, 104.

148 Bilmen,; Büyük İslâm İlmihali, s. 78; Zuhaylî, a.g.e., C. I, s. 42.

Page 54: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

43

Tirmîzî lohusa kadının namaz kılıp kılmayacağına dair şunları belirtmiştir:

“Sahabe, Tâbiîn ve daha sonrakilerden ehl- i ilim, nifas gören (doğum yapan) kadınların

kırk gün namazı terk edeceklerinde icma etmişlerdir. Yeter ki; daha önce temizlik hasıl

olmasın. Bu takdirde kadın temizlendiğini fark edince yıkanır ve namazına başlar. Kırk

günden sonra kan görmeye devam ederse, alimler çoğunluk itibariyle, “kırktan sonra

görülen kan sebebiyle namazı terk etmez” demiştir. Süfyan Servi, İbnu’l-Mübarek,

Şâfiî, Ahmet İbnu Hanbel, İshak İbnu Râhiye hep böyle hükmetmiştir.149

Hasan Basrî’nin; “Kan akmaya devam ederse elli gün namazı bırakır”; Atâ ve

Şa’bî’nin “altmış gün bırakır” dedikleri rivayet edilmiştir. Bu görüşlerin en doğrusu ve

delili en kuvvetli olanı “kırk gün” diyendir. Asgari müddet için kesin rakam yoktur.

Temizlenir temizlenmez yıkanıp namaza başlar.150

3. Lohusalının ve hayızlı kadının her türlü orucu tutması haramdır. Ancak bu

hallerinde tutmadıkları oruçlarını sonradan kaza ederler. Hatta, oruçlu iken, akşam

olmadan az önce kan gelse, o günün orucu bozulur ve onun da kazası gerekir.151

Diğer taraftan bu konuda Hüseyin Atay ve Yaşar Nuri Öztürk’ün bu hükümlerle

zıtlık ifade eden görüşleri vardır. Hüseyin Atay Bakara Suresinin 185. ayetindeki “Hasta

olanınız tutamadığı günler sayısınca orucunu başka günlerde tutar” buyruğunu şu

şekilde yorumlamıştır. “Kur’an’da ‘hasta olan’ tabiri kullanılıyor. Bu, erkeğe de kadına

da şamildir. Eğer hayızlı kadın, oruç tutamayacak kadar rahatsız ve hasta oluyorsa

tutmaz. Bu kendi takdirine ve sıhhatine aittir. Bu, mutlaka tutamaz; tutarsa günaha girer,

denemeyeceği gibi ne de mutlaka tutması farzdır, denebilir. Tutabilecekse tutar ve

tutamayacaksa tutmadığı günleri başka bir gün tutar. Bunlar kaza sayılmaz.

Tutamayacaksa, fiilen şart tahakkuk etmediği için, yani farzın fiilen tahakkuk şartı

bulunmadığından fiilen farz olmamış, başka zamanda tutmak üzere şartlı farz olmuş

sayılır. Başka günlerde oruç olmadığı içingücü yettiği günlerde tutabilir. Namaz her gün

149 Zuhaylî, Fıkıh Ansiklopedisi, C. I, s. 43-44.

150 Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte, Feza Yay. İstanbul C. X, s. 361.

151 Aydın, Abdullah, Tam İzahlı Büyük İslâm İlmihâli, Aydın Yay., İstanbul t.y., s. 336; Varlı, Mustafa, İslâm İlmihâli, TDV. Yay., Ankara 1991, s. 239.

Page 55: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

44

vardır. Bir günde iki öğle namazı olmadığı için namazların kazasına gerek kalmaz.”152

Bu görüş Yaşar Nuri Öztürk tarafından da kabul görmüştür.153

Atay’ın bu görüşlerine geçer nitelikteki argümanları ise şöyledir: Oruç toplumsal

bir ibadettir ve aile efradıyla birlikte tutulduğunda ayrı bir zevk verir. Bunu hayız ya da

lohusa kadının o günlerinde tutmayıp kazaya bırakması yalnız başına güç gelecektir.154

Ancak, kanatimize göre oruç da namaz gibi bir ibadettir ve namazı kılmaması

nasıl kabul görüyorsa oruç da aynı şekildedir. Ayrıca bu dönemlerde kadının oruç

tutmaması, namaz kılmaması ona o döneme özgü verilen bir izin olarak algılanmalıdır.

Bu durumda kadının dinen eksik olduğu gibi bir anlayışın yanlış bir anlayış olduğunu

kabul etmekteyiz. Çünkü aslolan Allah’a kulluktur ve bu, kadın erkek hepimiz için

yaşam gayemizdir. Yine bizim bu görüşümüzü teyit edici şu bilgiyi de belirtmekte fayda

görüyoruz. Bilindiği gibi Ramazan Bayramı sonrasında “Şevval Orucu” olarak tutulan

altı günlük bir oruç vardır. Bunun sünnet olması da, Hüseyin Atay ve Yaşar Nuri

Öztürk’ün, “halkla tutulan oruç ibadetinin yalnız olarak tutulması yani kadının sonradan

kaza etmesini zorlaştırır” görüşüne de bir cevaptır. Çünkü kadın, bu günlerde, ramazan

ayında tutamadığı oruçlarını tutabilmekte, böylelikle hem tutamadığı orucunu iade

etmekte hem de bu altı günde sünneti de yerine getirip sevap kazanabilmektedir.

4. Hayızlı bir kadının Kabe’yi tavafının haram olması gibi loğusa bir kadının da

Kabe’yi tavafı haram kılınmıştır.155

5. Lohusa bir kadının Kur’an- ı Kerim’den, bir ayetten az da olsa okumaları

haramdır.156 Çünkü Hz. Peygamber; “Adetli kadın da, cünüb de Kur’an’dan bir şey

okumasın” buyurmuştur.157 Bu babta hepsid e zayıf olan bir kısım rivayetler gelmiştir,

ama ulema, bunların birbirlerini desteklediğini ve ortaya çıkan bu hükümle amel etmek

gerektiğini söylemiştir. Tirmîzi; Sahabe, tâbiîn ve daha sonra gelen ilim ehlinin

çoğunun bu görüşte olduğunu belirtmiştir. Süfyan Servî, İbnu’l-Mubârek, Şafiî, Ahmed

152 Atay, Hüseyin, Kur’an’a Göre Araştırmalar I, Ankara 1997, C. III, s. 27-28.

153 Bkz. Öztürk, Yaşar Nuri, Kur’an’daki İslâm, İstanbul 1997, s. 429-430.

154 Atay, a.g.e., s. 28.

155 Zuhaylî, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, C. I, s. 359.

156 Bilmen,; Büyük İslâm İlmihali, s. 77; Beşer, , Hanımlara Özel İlmihal, s. 179.

157 Tirmizi, Taharet, 111.

Page 56: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

45

ve İshak da aynı görüşü savunmuşlardır.158 Bunlara ilave olarak; loğusa bir kadının

Kur’an- ı Kerim’e el süremeyeceği, mushafı, ayet yazılı levha ve parayı da elle

tutamayacağı belirtilmiştir.

Lohusa olan bir kadın, dua ayetlerini dua niyetiyle okuyabilir, bir ayetin bir

tarafını, bir harfi ile benzer bir şeyi okuyabilir. Sırf dua kastıyla okuması halinde,

mesela Fatiha’nın tamamını bile okumasında bir sakınca olmadığını belirtenler de

vardır. Yine loğusa kadınlarYüce Allah’ı zikredebilir, tesbih edebilir, bu halde bulunan

bir kadının pişirdiği yemekler ve içeceği suyun artığı mekruh değildir. bu halde bulunan

bir kadın, cinsel ilişki olmaksızın kocasıyla aynı yatakta yatabilir.159

Bu görüşlerden farklı olarak, bir kısım alimler tarafından ileri sürülen bazı

istisnaî görüşlerden de bahsetmek istiyoruz. İbrahim Nehâi, İbn Abbas ve günümüz

alimlerinden Yaşar Nuri Öztürk ve Hüseyin Atay’ın konuya ilişkin görüşlerini

serdedeceğiz. İbrahim Nehâî, İbnü Abbâs “lohusa bir kadının Kur’an okumasında bir

beis görmemişlerdir. Bunlar, peygamberin bütün hallerinde Allah’ı zikrettiğine dair

rivayeti esas alırlar. Ayrıca , hacc sırasında hayız olan Hz. Aişe’ye tavaf dışında

hacıların bütün yaptıklarını yapmasını emretmiştir. Hacıların yaptıkları arasında zikir,

telbiye, dua, kıraat hepsi olduğuna göre, bunlar caiz olmalıdır” demişlerdir.160

Hüseyin Atay’a göre Vakıa Suresi 79. ayette geçen “Kur’an saklı gizli bir kitapta

olup ona ancak arındırılmış olanlar dokunur” ifadesinde geçen “arındırılmış” sözünde,

abdest almanın şart olduğunu vurgulayan bir anlam çıkarmamaktadır. Nitekim, O’na

göre asıl anlam; kalbini putlardan temizlemiş, tam bir imanla Allah’a teslim olmayı

kastetmektedir. Kur’an abdestsiz tutulur ve okunur. Çünkü Hz. Peygamber zamanında

böyleydi.161

Öztürk de Atay’la aynı görüşü paylaşır ve abdest ve guslün sadece namaz için

gerekli olduğuna inanır. Buna da şu hadisi delil gösterir: “Yalnız namaz kılmak için

abdest almakla emrolundum.”162 O, ne oruç, ne kur’an okuma gibi ibadetler için abdesti

gerekli görür. Kadından lohusalık ya da hayızla gelen kanın cünüplüğe yol açmadığını

158 Canan, Kütüb-i Sitte, C. X, s. 362.

159 Bilmen,; Büyük İslâm İlmihali, s. 77-78; Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, s. 179; Canan, a.g.e., s. 362.

160 Canan, a.g.e., s. 312.

161 Atay, Kur’an’a Göre Araştırmalar I, s. 33-34.

162 Tirmizî, Şemâil, 89.

Page 57: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

46

savunur. Çünkü bu gayri ihtiyari bir durumdur ve cünüplük ona göre şehvetle boşalmak

olur. Bu yüzden de loğusa bir kadın namaz ve tavaf dışındaki ibadetleri yerine

getirebilir.163

Bu görüşlerin ışığında bizde hasıl olan kanaat şudur: Lohusa olan bir kadının

Kur’an’ın kendisi ya da ondan bir bölümü okumasında bir beis yoktur. Çünkü, yukarıda

da bahsettiğimiz gibi, Kur’an okumayı yasaklayan peygamber hadisinde bazı zayıf

rivayetlerin olduğu da bilinmektedir. Buna mukabil, peygamberin sadece, sadece namaz

için abdest alınmakla emrolunduğunu belirten hadislerinde böyle bir durum söz konusu

değildir. Ayrıca Kur’an’da, ona temiz olanlardan başkasının dokunamayacağı ayetinin

de bu temizlikten sadece abdesti kastetiği manasını taşıdığını zannetmiyoruz. Hem bu

dönemde kırk gün boyunca namaz kılmayan, oruç tutmayan, bir de Kur’an okumaktan

uzak kalan kadının Allah’a yakınlaşması sadece tesbih ve zikirle bırakılmış olmaktadır.

Ondan bir bölüm okumanın ise Allah ile konuşma sayılacağına göre bunda bir beis

olmayacağı kanaatini taşımaktayız.

6. Mescide girmek, orada durmak ve mescitte itikâfa girmek yasaktır.164 Çünkü

Peygamber (s.a.v.): “Ben hayızlı ve cünüp olan kimseye mescidi helal kılmıyorum”

buyurmuştur.165

7. Ulemanın ittifakıyla arada bir hail bulunsa dahi, cinsel ilişki ve Hanbelilerin

dışında kalan cumhura göre göbek ve diz kapağı arasından faydalanmak haramdır.166

Çünkü Şanı yüce Allah; “Aybaşı iken kadınlardan uzak durun ve temizleninceye kadar

onlara yaklaşmayın”167 buyurmuştur. Ayrıca Hz. Peygamber: “Kim ay halindeki kadına

cinsel yaklaşımda bulunursa, Muhammed’e indirilen hakikati inkar etmiş olur.”168

163 Öztürk, Kur’an’daki İslâm, s. 465-466.

164 Zuhaylî, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, C. 1, s. 360.

165 Ebû Dâvud, Taharet, 93.

166 er-Râzî, a.g.e., C. V, s. 148; Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, s. 182; Zuhaylî, a.g.e., s. 360; Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, C. II, s. 615.

167 el-Bakara, 2/226.

168 Tirmizî, Taharet, 102.

Page 58: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

47

3.3. Bebeğin Emzirilmesinde Kadının Sorumlulukları

İslam Hukuku’nda bebeğin dünyaya gelmesiyle birlikte anneye emzirme

sorumluluğunun verildiği Kur’an- ı Kerim’le sabit bir hükümdür. “Anneler çocuklarını

emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için tam iki yıl emzirirler” diye devam eden

Bakara 233. ayette kadının emzirme sorumluluğu, bu sorumluluktan doğan hakları vb…

konulara müfessirlerimiz ve hukukçularımızca çeşitli yorumlar ve açıklamalar

getirmiştir.169

İslam Hukuku’nda bu konu fıkıh kitaplarında “er-Rada” adı altında işlenmiş ve

hukuki analize tabi tutulmuştur.170

Emzirme meselesinin Kur’an- ı Kerim’de yer alması, İslam Hukuk literatüründe

“er-Rada” olarak çeşitli izahlara mazhar kılınması, anne sütünün ehemmiyetine

dikkatimizi çekmektedir. Günümüz tıbbında da bunun önemine vurgu yapılmakta,

özellikle ilk altı ay için bebeği anne sütüyle beslemeyi teşvik edici kampanyalar

yürütülmektedir. Hatta anne sütünün bilinenin dışında da birçok yararı olduğuna

inanılmaktadır.171

Annenin memesinden sütten önce gelen ve kolostrum (ağız) adı verilen sıvının,

bebeğe hastalıklara karşı birtakım bağışıklıklar sağladığı bilinmektedir. Bebeklerin bunu

mutlaka emmesi gerektiği, kolostrumun bebeğe ilk koruyucu aşı olduğu kabul

edilmektedir. Ancak; ülkemizin bazı yörelerinde kolostrumun anne memesinden

sağılarak alındığı ve bebeğe şekerli su ya da bal suyu verildiği müşahede edilmektedir.

Ama bu yanlıştır, mutlaka bebeklere kolestrum verilmelidir. Hz. Peygamber’in

sünnetinde, yeni doğmuş bebeğe şekerli su veya bal suyu verilmesi, hurmanın

çiğnenerek bebeğin damağının ovulması vardır. Buna “tahnik (ilk gıda)” adı

verilmektedir. Bu ameliyeyi, Peygamber Efendimiz, torunlarına ve bazı Müslümanların

çocuklarına tatbik etmişlerdir. Bu bebeğin yemeğe alıştırılması olarak kabul edilmiştir.

Anne sütüyle beslenen bebeklerin bezleri biberonla beslenen beslenenlerden daha az

kirlenir. Anne sütü çocuk için her zaman çocuğun bulabileceği son derece arı bir besin

169 Bkz. Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 137.

170 Erbay, a.g.e., s. 137.

171 Spock, Benjamin, Bir Çocuk Bekliyorum, (çev. Zühal Avcı), Bilgi Yayınevi, Ankara 1972, s. 73.

Page 59: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

48

demektir. Annenin emzirdiği çocuk besinlerden gelen hiçbir bağırsak rahatsızlığı

çekmez.172

Anne sütü, özellikle birinci yıl pusuda bekleyen mikrop kapmalarına karşı yeni

doğan bebeği korur. Mikroplara karşı savunucu birer eleman olan anti corpslar, onun

organizmasından süte geçerek çocuğun salgın hastalıklara karşı bağışıklığını sağlar. Bu

bağışıklık çocuğun memeden kesilmesinden altı ay sonrasına kadar devam eder. Anne

sütü tamamen mikropsuzdur, çünkü el değmemiştir. Ayrıca pratik olmakla beraber

kendisine göre önemi bulunan bir nokta da çocuğu emzirmenin anne için daha ucuza

mal olmasıdır. Bu sayede dışarıdan alınan sütü mikropsuz hale getirmek için zaman

kaybedilmeyecek, biberon hazırlama zahmetinden de uzak durulacaktır.173

Kanaatimiz şu ki; İslâm Hukuku’nda “er-Reda” olarak özel bir müessesenin

tanzim edilmesinin sebebi, yukarıda ilmî veriler ışığında elde ettiğimiz üzere anne

sütünün besleyici, koruyucu faydalarının yanı sıra psikolojik ve ruhsal olarak da

geliştirici özelliklere sahip olmasıdır. Buna bağlı olarak da, bir annenin çocuğuyla

arasındaki bağlar münasebetiyle -ki bu bağ şefkati doğurur- onu sütüyle emzirmek bu

nimetlerden faydalanmasını sağlaması gerekmektedir.

Anne sütü, bebeklerin emme ihtiyacını da tatmin eder. Bebek bu ihtiyacı

duyduğu sürece meme emebilir. Anne memesiyle beslenen çocuklar arasında biberonla

beslenen çoklara oranla daha az parmağını emen çocuk bulunmasının sebebi de budur.174

Emzirmenin anneye fiziki bakımdan da yararı vardır. Emzirme sırasında rahim

kasları kuvvetle toplanır. Bu da rahmin eski haline çok çabuk dönmesini sağlar. Manevi

bakımdan da anne memesiyle beslenme, çocukla anne arasında daha derin bir bağ

yaratır. Anne çocuğuna, başka hiç kimsenin veremeyeceği bir şeyler verdiğini yürekten

hisseder. Bu harika bir duygudur. Ayrıca meme emmenin bebeğe bir güven duygusu

verdiğini de söyleyebiliriz. Meme vermenin, bir iki hafta sonra anne için gerçek bir

zevk haline geldiği konusu üzerinde nedense yeterince durulmamıştır. Dünyaya bir

bebek getirmiş olmak, tek başına hiçbir kadına anne olma duygusu ve hazzını vermeye

yetmez. Özellikle ilk çocukta, anne bu duyguyu ve zevki, ancak çocuğuna bakmaya

172 Spock, a.g.e., s. 73-74; Ataseven, Asaf, “Çocuğun Süt Dönemi ve Süt İle Beslenmesi”, Tartışmalı İlmi Toplantılar dizisi, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi-2, Ensar Neşriyat, İstanbul 2005, s. 213.

173 Lavrence Pernoud, Çocuk Büyütüyorum, (çev. Koray Denizyaran), e yay. İstanbul 1973, s. 202-203.

174 Spock, a.g.e., s. 73-74.

Page 60: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

49

başladığı zaman tadar. Daha baştan her iş yolunda gider ve çocuk iyi büyüme yoluna

girerse anne de rolünü daha kolay benimser. Anne de bebek de daha çok mutluluk duyar

ve birbirine daha çok bağlanırlar.175

3.3.1. Emzirme Döneminde Nafaka Sorumluluğu

Kur’an- ı Kerim’de Bakara Suresi 233. ayette şöyle buyrulmaktadır. “Anneler

çocuklarını iki tam yıl emzirirler (bu), emmeyi tam yaptırmak isteyenler içindir. O

(annelerin) ma’ruf şekilde yiyeceği ve giyeceği, çocuk kendisinden olan babaya aittir.

Kimse güç yetiremeyeceği şeyle mükellef tutulmaz. Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne

de çocuğun babası, o çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen de bunun

gibidir. Eğer (ana ve baba) aralarında anlaşarak ve müşavere ederek, çocuğu memeden

kesmeyi arzu ederlerse, ikisine de günah yoktur.”176

Bu ayet annelerin çocuklarını emzirmelerinden, bu emzirmenin süresinden ve

çocuğunu emziren annenin nafakasının temininden söz etmektedir. Öncelikle, ayetin

başındaki “anneler” lafzının ne ifade ettiği tartışılmıştır. Bir görüşe göre bu lafız

boşanmış anneleri ifade eder. Bunun delili ise şudur; Bu lafız âmm bir lafızdır ve bunu

tahsis eden bir delil de olmadığı için lafzı umumi üzere bırakmak gerekir. Bir diğer

görüş ile, bu lafzın boşanmış anneleri kastettiğini belirtir. “Bunu da iki hususa

dayandırırlar. Birincisi; bu ayet talak ayetinden sonra gelmiştir. İki ayet arasındaki

ilişkilerin birinci sebebi şudur; karı-koca boşanınca birbirlerine kin duyup birbirleiyle

sataşabilirler. Bu durumda anne, çocuğa eziyet edebilir. Çünkü çocuğa eziyet kocasına

eziyet hissini verir. İkinci olarak kadın, başka bir erkekle evlenme isteğinde olabilir. O

zaman da çocuğu ihmal edebilir. Bunun için de “anneler, çocuklarını emzirirler” deki

anneler, boşanmış kadınları ifade eder.177

İkinci olarak “Ayette bulunan anneler tabirinden murad, boşanmış annelerdir.”

Çünkü ayetin devamında “O (anneler) ma’ruf şekilde yiyeceği ve giyeceği, çocuk

kendisinin olan babaya aittir” buyrulması, kadının bakımının koca tarafından

175 Spock, a.g.e., s. 73-74; Ataseven, a.g.e., s. 317.

176 el-Bakara, 2/233.

177 er-Razi, Fahruddin, Tefsir-i Kebir Mefatîhu’l-Gayb, (trc. Suat Yıldırım, Lütfullah Cebeci, Sadık Kılıç,. Sadık Doğru), Ankara 1988, s. 239.

Page 61: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

50

sağlanmasının sebebinin karı-kocalık ilişkisi değil, emzirmeye dayalı olduğunu gösterir.

Yani kadın boşanınca çocuğunu emzirirken nafakası koca tarafından sağlanır.178

Buna mukabil çoğunluğun görüşüne göre ise; “anneler” lafzı, evli ya da

boşanmış bütün anneleri ifade eder. Anne, çocuğunun dünyaya gelmesiyle birlikte onun

bakımıyla en çok ilgilenen kişi olması hasebiyle tekil olarak onu emzirecek, besleyecek,

bu da belki kocasının hizmetini ihmal etmesine neden olacaktır. Böyle bir durumda

koca, ihmale uğradığı için karısının bakımından kaçınmasın diye Allah özellikle emzikli

annelerin ma’rufa göre beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasını, giydirilmesini

emretmiştir.

Kanaatimizce baba, kendisi için doğmuş ve onun doğmasına sebep ve nesebine

sahip bulunduğu için, o çocuğun annesinin ücretinin sağlanması, yiyecek ve

giyeceklerinin karşılanması bağlamında vacip olan bir sorumluluğu alır. Bu

sorumluluğu da, anne, baba ve çocuğun içinde yaşadığı toplumun ve zamanın şartlarıyla

orantılıdır. Aynı zamanda bu nafaka sorumluluğu, babanın imkanları dahilinde

olmalıdır. Ama anne kocasından boşanmamışsa haliyle baba onu yedirip giydirmekle

zaten yükümlüdür.179 Babanın, emzirmekle yükümlü olan annenin her halükarda

nafakasını teminindeki sorumluluğu şu hadiste teyit etmektedir: Peygamberimiz (s.a.v.)

Hind’e “Sana ve çocuğuna yetecek kadarını maruf ölçüsünde al.”180 demiştir.

Şu var ki, kimseye gücünün üstünde bir şey teklif edilmez. Ne anne çocuğu

yüzünden zarara sokulur, ne de baba boşanmış anne, çocuğunu emzirmek istediği halde

babası onu çocuğundan ayırıp acıya gark edemez. Bab da annenin nafaka ve giyimini

sağladığı halde, anne çocuğunu emzirmekten kaçınıp babayı zor durumda bırakmaz.

Hülasa, İslam, hem anne, hem baba, hem de çocuğun karşılıklı olarak haklarını güvence

altına almıştır.181

Anne, çocuğunun babasının ona vereceği bir ücretle, çocuğu emzirmeyi kabul

etmezse, baba başka bir kadın tutup ücretle çocuğu emzirtebilir. Şayet anne, tekrar bu

178 er-Razî, a.g.e., s. 239.

179 Yıldırım, Celal, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, İzmir t.y.. C. I, s. 650.

180 İbn Kudame, el-Muğnî, C. VII, s. 587; İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr alâ Dûrri’l-Muhtar, C. II, s. 926.

181 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul t.y.. C. I,s. 415.

Page 62: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

51

yabancı kadına verilen ücretle emzirmeye rıza gösterirse, çocuğu emzirme hakkı tekrar

anneye verilir.182

Çocuğun babasının olmaması durumunda ise, babanın veya çocuğun hâmisi

durumunda olan kişi, annenin nafakasını sağlar. Baba öldüğü zaman, şayet malı varsa

onun vârisi bu maldan annenin geçimini sağlar. Ama vârisler de bu görevi yerine

getirmezler, anne de çocuğu emzirecek birini bulamazsa, çocuk ölüme terk edilmez,

çocuğu emzirmeye mecbur olur.183

Anne kendiliğinden veya mahkeme kararıyla süt emzirmeye zorlanırsa ve

neticede de çocuğa süt verirse ücret almaya hak kazanıp kazanmayacağı konusunda

mezhepler arasında farklı görüşler mevcuttur.

Anne evliyse ya da ric’i talaktan dolayı iddet bekliyorsa, çocuğunu emzirmesi

karşılığında Hanefi, Şafii ve Hanbelilere göre ücret almaz. Çünkü koca onun nafakasını

temin ediyordur, o halde aynı anda koca için hem nafaka hem de ücret sorumluluğundan

söz etmek caiz olmaz. Malikiler ise emzirmenin anne için bir görev olması durumunda

bu görüşleri kabul ederler. Ancak; emzirmek üst tabakadan olması halinde olduğu gibi

anne için bir görev değilse, ücret alabilir.184

Evliliğin sona ermesi ve iddet süresinin dolmasından sonra veya ölümden dolayı

iddet bekleme sırasında anne, çocuğunu emzirmesinden ötürü ittifakla ücret hak kazanır.

Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Şayet sizin için emzilirirse onlara ecirlerini

veriniz”185 bu emir, boşanmış kadınlar için variddir. Evlilik sırasında ve ölümden dolayı

iddet bekleme esnasında ise annenin nafaka hakkı vardır ama ücret haketmez.186

Bazı Hanefiler ve Malikilere göre, bain talaktan dolayı iddet bekleyen bir anne,

süt emzirmesi karşılığında ücret alabilir. Onların gerekçesi ise yukarıda geçen ayettir.

Bazı Hanefi alimler ise annenin ric’i talakta olduğu gibi bain talakta da emzirme

karşılığında ücret alamayacağı kanaatini taşırlar.187 Fukaha, süt emzirme karşılığında

182 Ateş, a.g.e., s. 415.

183 Ateş, a.g.e., s. 415.

184 Zuhaylî, Vehbe, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, (çev. Ahmet Efe, Beşir Ersansoy, Fehmi Ulus, Abdurrahim Ural, Yunus Vehbi Yavuz, Nurettin Yıldız), İstanbul 1994, C. X, s. 32.

185 Talak, 65/6

186 Zuhaylî, a.g.e., s. 32.

187 Zuhaylî, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi , C. X, s. 33.

Page 63: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

52

ücrete hak kazanma meselesini böylece açıkladıktan sonra, verilecek bu ücretin süresine

de açıklık getirmiştir. Bu sürenin de iki yıl olduğu üzere de ittifak halindedirler. Çünkü

onlara göre Bakara 233. ayet buna delil olmaktadır. Ayette Yüce Allah şöyle

buyurmaktadır: “Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Bu emzirmeyi tamamlamak

isteyenler içindir.”

Bizde de hasıl olan kanat şudur ki; evlilik devam ederken kocanın çocuğunu

emziren annenin ihtiyaçlarını içinde yaşadığı toplum şartları ve kendi gücü

doğrultusunda karşılamasıdır. Boşanma halinde ise babanın çocuk nesep bağının olması

ve annenin de çocuğu dünyaya getiren, bebeğin en çok ihtiyaç duyacağı kişi olması

hasebiyle nafakasının karşılanması zorunluluğudur. Ancak süt emzirme karşılığında

ücrete hak kazanıp kazanmama durumunda, Hanefilerin görüşünü benimsemekteyiz.

3.3.2. Annenin Emzirmekten İmtina Edemeyeceği Durumlar

İster evli olsun isterse boşanmış olsun bütün annelerin -süreyi tamamlamak

istedikleri takdirde- tam iki yıl süre ile çocuklarını emzirmeleri görevleridir. Maslahat

görüldüğü takdirde, bundan daha az bir süre süt verilmesinde bir mahsur yoktur. Bu

süre çocuğa anne ve babasının aralarında anlaşmalarına bağlıdır. Bununla birlikte,

çocuğuna süt emzirtmek bir anne için mendup olarak kabul edilmiştir. Çünkü onun sütü

tüm doktorların görüşüne göre, çok faydalı ve üstdedir. Çocuk, annesinden başkasını

ememez ya da baba fakirlikten ya da başka bir sebepten ötürü süt anne bulamazsa,

annenin çocuğu emzirmesi vacip olur.188 Bazı kadınların, konumları itibariyle ya da

vücut güzelliklerinin bozulacağı endişesiyle çocuklarını emzirmekten kaçınmaları ise

fıtrata aykırı bir durumdur.189 Çünkü daha önce de izah ettiğimiz gibi anne ve çocuk

arasında büyük bir sevgi bağı vardır. Çocuk annenin sevgi, şefkat ve bakımına

muhtaçtır. Annenin çocuğunu emzirmeyle ne kadar sağlıklı olabileceğini çocuğun ise

anne sütünü emmesiyle kazandığı faydaları daha önce belirtmiştik. Anne sütünün bu

yararları sayesindedir ki, İslâm fukahasının kâhir ekseriyeti annenin emzirmeyle

sorumlu olduğunu vurgular. Ancak bunun İslam Hukuku’na göre; bir müeyyidesi var

188 Zuhaylî, Tefsiru’l-Münir, s. 610-611.

189 Benzer ifadeler için bkz. Zuhaylî, a.g.e., s. 611.

Page 64: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

53

mıdır, mahkeme kararıyla anne çocuğunu emzirmeye mecbur tutulur mu, bu tartışılmış

ve İslâm ulemâsı bu konuda farklı görüşler ortaya koymuşlardır.

İmam Mâlik’e göre, süt emzirmek kadın boşanmamış ise ve çocuk da başkasının

memesini kabul etmiyorsa, annenin vazifesidir.” İmam Malik, bundan asil, soyu sopu

yüksek olan kadınları istisna etmiştir. Bu görüşü ile ayetin nüzul dönemindeki Arapların

örfünü dikkate aldığı müşahade edilmektedir.190 O dönemde kureyşli kadınlar süt

emzirmeyi gururlarına yedirmedikleri için bundan kaçınıyor ve ücretle süt anne bulup,

çocuklarını onlara emzirtirlerdi.191

Ebu Hanife, annenin çocuğunu hukuken emzirme mecburiyetinde olmadığını,

çocuğunu emzirmekten imtina eden annenin, dava edilerek hakim kararıyla çocuğunu

emzirmeye zorlanamayacağını kabul eder.192

Diğer mezheplerde ise, annenin çocuğunu, diyaneten de kazâen de emzirmek

zorunda olduğu görüşü hakimdir.193

Bunlar doğrultusunda, şunu belirtelim: Fukaha aşağıda belirleyeceğimiz üç

durumda annenin çocuğunu emzirmekten imtina edemeyeceğini, aksi takdirde mahkeme

yoluyla buna icbâr edileceğini belirtir. Söz konusu üç hal şöyle sıralanabilir:

1- Çocuğun, annesinin memesinden başkasından süt emmeyi kabul etmemei.

Böyle bir durumda, çocuğun telef olmasını önlemek amacıyla çocuğa süt emzirmek

vacip olur. Zira artık anneden başka süt verecek kimse kalmamış demektir. Nitekim süt

veren anne de başkasının memesini kabul etmemesi halinde icare süresinin geçmesinden

sonra icareyi devam ettirmeye mecbur tutulur.

2- Anneden başka süt verecek kimsenin bulunmaması halinde de çocuğun

hayatını korumak için anne süt vermeye mecbur tutulur.

3- Babanın bulunmaması halinde anne, süt vermek zorundadır. Çünkü artık

çocuk ona aittir. Ya da babasının da çocuğunun da süt anne tutmak için ücret verecek

malı yoksa, çocuğun ölmemesi için annesinin emzirmesi vacib olur.194

190 Kurtubî, Tefsiru’l-Kur’an, C. III, s. 161.

191 Kurtubî, a.g.e., s. 611.

192 Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi s. 138.

193 Karaman, Hayrettin, İslam Hukuku, C. I, s. 344.

194 Zuhaylî, Fıkıh Ansiklopedisi, C. X, s. 30-31.

Page 65: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

54

Bu durumda anne, çocuğunu bizzarure emzirecek, imtina etmesi halinde hakim

kararıyla buna icbar edilecektir.195

Bu zorunlu durumların bulunmaması durumunda, annenin çocuğu emzirmekten

imtina etmesi halinde, hakim kararıyla anne çocuğunu emzirmeye zorlanamayacaktır.

Böyle bir durumda baba, sütanne kiralamak suretiyle çocuğunun anne sütünü emmesini

temin etmekle yükümlüdür.196

Şafii mezhebine göre, annenin doğumdan hemen sonra kendinden gelen sütü

(ağzı), çocuğa emzirmesi vaciptir. Çünkü çocuk o sütü almadan yaşayamaz ve bunun

dışındaki sütler de anne sütünün yerini alamaz.197

Kanaatimizce burada belirleyici temel faktör örf ve dönemin buna dayalı telakkî

ve uygulamaları olacaktır.

3.3.3. Annenin Çocuğu Emzirme Süresi

Önceki bölümlerde de belirttiğimiz üzere, çocuğu emzirmek hem anne hem de

çocuk için çok yararlıdır. Tıp ilminin verilerine göre annenin çocuğu emzirmesi için

ideal süre 4-6 aydır. Bununla birlikte birkaç hafta bile büyük fayda verir. Emmenin 9 ay

sürmesinde de büyük yararlar olduğunu söyleyen uzmanlar vardır. Çünkü anne sütü

hem mükemmel bir besleyici, hem temiz hem de mikropsuzdur. Hastalıklara karşı

çocuğa direnç sağladığı da görülmüştür. Ayrıca çocuğun bedenî ve zihnî gelişmesinde

anne sütünün rolü inkar edilemeyecek bir düzeyde bulunuyor. Anne ile çocuğu

arasındaki duygusal bağı kuvvetlendirmede anne sütünün yani anne memesinin etkisi

çok büyüktür. Sun’i meme ise çocuğa hiçbir zaman bu denli etkide bulunup yarar

sağlamaz.198

Bu cihette, Kur’an’ı Kerimde199 çocuğa bunca yararı olan anne sütünü emmesi

iki yıl olarak belirtilmiştir. Ancak bu süre kat’i değişmez bir süre mi olduğu, anne

195 Karaman, a.g.e., s. 345.

196 Karaman, İslam Hukuku, C. I, s. 345.

197 Zuhaylî, Fıkıh Ansiklopedisi, C. X, s. 31.

198 Yıldırım Celal, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, C. I, s. 653.

199 el-Bakara, 2/233.

Page 66: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

55

üzerine iki yıl emzirme vacip midir? İslâm fukahası bu konuyla alakalı şu yorumlar da

bulunmuştur.

“Anası onu sıkıntı ile, zahmet ve meşakkat ile yüklendi, yine zahmet ve

meşakkat ile karnındakini doğurdu. Hamilelik süresi ve sütten kesilmesi de otuz

aydır.”200

“Emzirmeyi tamamlamak isteyen babası için anneler çocuklarını iki tam yıl

emzirirler.”201

“Onun sütten kesilmesi iki yıldır”202 buyrulduğuna göre, yukarıda ki ayette geçen

otuz ayın altı ayı hamilelik geri kalan yirmi dört ayı ise emzirme müddeti oluyor.

Hamilelik için olan bu altı ay hamilelikteki en az süre, emzirme için belirlenen yirmi

dört ay ise emzirmede en uzun süre olarak algılanmıştır.203

İbn Abbas’a göre normal gebelik dokuz ay sürmüşse, süt emzirme süresi yirmi

bir aydır. Çocuğu yirmi bir ay emzirmek gerekir. Gebeliği altı ay süren kadın, otuz ayı

doldurmak için çocuğunu yirmi dört ay emzirir. Gebeliği altı aydan ne kadar fazla ise, o

kadarı otuz aydan düşerek çocuğun u emzirir. Mesela yedi ay süren çocuğunu yirmi üç

ay, sekiz ay süren yirmi iki ay, dokuz ay süren yirmi bir ay emzirir, şeklinde yorumlarda

mevcuttur.204

Bakara ve Lokman surelerinde geçen “iki yıl” ile sınırlama, vacib olan bir tahdit

değildir. Çünkü Allah Teâla bu tabirden sonra, “emmeyi tam yaptırmak isteyenler için”

buyurmuştur. Demek ki burada Allah Teâla süreyi tamamlama işini bizim irademize

bırakmakta, böyle olunca da bu iki yıl süresi bizim için vacip olan bir süre

olmamaktadır. Allah-u Teâla “Eğer (anne-baba aralarında anlaşarak ve müşavere

ederek, çocuğu memeden kesmeyi arzu ederlerse, ikisine de bir günah yoktur.”

buyurmaktadır. Bu iki cihetten ötürü, bu kadar miktar emzirme süresinin vacip

olmadığına kanaat getirilmiştir.205 Fakat çocuğun iki yıl emzirilmesi, onun sağlığı

200 Ahkaf, 46/15.

201 el-Bakara, 2/233.

202 Lokman, 31/14.

203 Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, (sdlş. İsmail Karaçam, Emrah Işık, Nusrettin Baleli, Abdullah Yücel), İstanbul t.y.. C. I, s. 105.

204 Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, C. I, s. 415

205 Razi, Tefsir-i Kebir, s. 239.

Page 67: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

56

içindir. Yoksa bu süreden az emzirmek haram değildir. ama çocuk yeterli gıda

alamadığı için bünyesi zayıf olabilir. Ana sütünün yerini de hiçbir besin tutamaz.206

Müfessirlerin çoğunun doğru kabul ettiği görüşe göre, iki yıl sınırlamasından maksat;

karı-koca çocuğu emzirme müddetinde anlaşmazlığa düştüklerinde bu belirleme

miktarına müracaat etmektedir. Buna göre baba, iki yıl dolmadan önce çocuğun sütten

kesilmesini ister, anne de buna razı olmaz sa, babanın isteği uygulanmaz. Aksi durumda

da aynı şey geçerlidir. Ama, anne ve baba uygun görecekleri bir maslahata göre iki yıl

dolmadan önce çocuklarını sütten kesme hususunda anlaşırlarsa bunu yapabilirler.

Bunda her ikisi içinde bir günah yoktur. Günümüzde de çocuk, birinci senenin sonunda

süt ile birlikte bazı gıdaları yemeye zamanla alıştırılmakta, daha sonra süte ihtiyacı

kalmayınca da sütten kesilmektedir.207

Ömer Nasuhi Bilmen’e göre, bu durumda çocuk için başka sütanne tedariki caiz

olur. Şöyle ki; Siz evladınızı başkasına emzirtmek isterseniz o başkasına tarafiyenin

rızasıyla vereceğiniz emzirme ücretini maruf vechile şer’an müstahsen, mütearref bir

surette sütanneye vermenizde yine size bir günah yoktur. Elverir ki, süt verene, süt

emene bir zarar verilmiş olmasın ve bu gibi ahkama riayet hususunda Allah Teâlâ’dan

korkunuz, gayri meşru bir harekette bulunmayınız. Ve biliniz ki, hak Teâla Hazretleri

yaptığınız şeyleri şüphesiz tamamıyla görmektedir.208

Allah-u Teâlâ, “Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler” buyruğunda annelere

çocuklarını görüp gözetmeyi tavsiye ettiği gibi, annelerde bunu yapabilmeleri için de

babalara o çocukların annelerini görüp gözetmeyi tavsiye etmiş ve ma’ruf bir şekilde

ihtiyaçlarının karşılanmasını emretmiştir. Çünkü baba, annenin yiyecek ve giyeceğini

temin ederse, onun için bir ücret belirlemesine de gerek kalmaz.209

206 Ateş, a.g.e., s. 376.

207 Zuhaylî, Tefsiru’l-Münir, C. XIV, s. 611.

208 Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, İstanbul 1965, C. I, s. 241-242.

209 Razi, Tefsir-i Kebir, C. IV, s. 245.

Page 68: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

57

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

GAYR-I MÜMEYYİZ ÇOCUĞUN BAKIMI VE TERBİYESİNDE (HIDÂNE)

KADININ HAK VE SORUMLULUKLARI

4.1. Aile İçerisinde Annenin Çocuğa Karşı Sorumlulukları

“Aile, toplumu meydana getiren en küçük parçadır. Küçük sosyal gruplar içinde

en sürekli ve en önemli olanı ailedir. Ailenin önemi ise, insan hayatının ve terbiyesinin

dayandığı temel müessese oluşundan ileri gelmektedir.”210

Aile tipleri ve aileden beklenenler her kültürde farklı olabilmekle beraber, her

zaman ve her toplumda ailenin değişmeyen bir takım temel fonksiyonları vardır.211 Bu

fonksiyonların en önemlisi, insan neslinin devamı için çocuk meydana getirmek ve

yetiştirmektir.212 Malum olduğu üzere aile; anne, baba ve çocuklardan müteşekkil bir

kurumdur. Çocuk için ise bu kurum, varlık ve kaynak bulduğu, içinde yaşadığı

cemiyetin görgü, bilgi ve ahlakını aldığı küçük bir okul mesabesindedir. Anne ve baba

ise bu okulun öğretmenleridir. Bu öğretmenlerden sorumluluğu en fazla olan is onu

dokuz ay boyunca içinde yaşatan ve dünyaya getiren anne öğretmenindir. Bu içte

yaşayış anne ve çocuk yakınlığını arttırmaktadır. Yoksa gayemiz babayı bu

sorumluluğun dışında tutmak değildir.

Ebeveynin bilhassa da annenin çocuklarına karşı mühim vazifeleri vardır.

Bunlar, çocukların bakımı, terbiyesi, iyi yetiştirilmesi, dini eğitimi ve ana babaya

hürmet vecibesinin kendilerine aşılanması vb…213

Bu bahisle ilgili olarak Abdullah b. Ömer’den (r.a.) rivayet edilen bir hadis- i

şerifte Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hepiniz birer çobansınız ve her biriniz

sürünüzden sorumlusunuz. Devlet başkanı bir çobandır ve yönetimi altındakilerden

sorumludur. Erkek, aile fertlerinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın kocasının

210 Güngör, Erol, “Ahlak, Psikolojik ve Sosyal Ahlâk”, Ötüken Dergisi, İstanbul 1997, s. 206.

211 Güngör, a.g.e., s. 208.

212 Güngör, a.g.e., s. 214.

213 Okiç, İslamiyette Kadın Öğretimi, s. 16.

Page 69: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

58

evinde bir çobandır ve çocuklarından mesuldür. Hizmetçi/işçi, efendisinin/işverenin

çobanıdır ve ondan mesuldür. Hâsılı hepiniz birer çobandır ve her biriniz sürüsünden

mesuldür.”214 kadının hayatındaki en kutsal bilim olan annelik, onun şefkat ve

merhametiyle birleşince ortaya sayısız ibret manzaraları çıkmaktadır. Kanaatimizce bu

merhamet ve şefkat duyguları sayesinde kadın, çocuğunu varlığıyla kuşatıp, talim ve

terbiye sorumluluğunu en iyi şekilde yerine getirmektedir. Evlatları için her türlü

sıkıntıya göğüs geren ve kendi menfaatlerini bir kenara iten anneler, Cenab-ı

Peygamber’in (s.a.v.) hadislerinde şöyle müjdelemektedir.

Hz. Aişe anlatıyor; “Yanıma muhtaç bir kadın geldi, kucağında iki kız çocuğu

vardı. Ben de kadıncağıza üç tane hurma verdim. Kızlarının ikisine birer tane verdi,

kalan bir hurmayı da yemek için ağzına götürdü. Tam bu sırada çocuklar annelerinden

yemek istediler. Kadın da yemeye niyetlendiği hurmayı bulup ikisine paylaştırdı. Onun

bu hali beni çok şaşırttı. Yaptıklarını Resulullah (s.a.v.) anlattım. Dedi ki; Sırf bu tavrı

sebebiyle Allah, o kadını mutlaka cennete sokar veya yine sırf bu yüzden onu

cehennemden azat eder.”215

İşte bu merhamet karşılığı o duyguyu anneye veren yüce Allah kadına yine en

güzel mükâfatları vermiş oluyor.

4.1.1 Çocuğun Ahlakî Eğitiminde Annenin Rolü

Öncelikle anne-baba, çocuk ister kız olsun, ister erkek olsun, onun Allah’ın bir

armağanı ve bir emaneti olduğunu bilmelidir. Bundan sonra ilk yapılacak şey, çocuğun

sonraki hayatında hayırla anılması için zamanına uygun güzel bir isim verilmesidir.216

Çocuk, anne sütüyle ve emzirenin huyuyla huylanacağı için, önce çocuğun

annesinin dindar, iffetli, iyi ahlaklı olmasına ve kötülüğe eğilimli biri olmamasına

dikkat etmelidir.217

Ahlâkçılar çocukta ilk gelişen duygunun haya duygusu olduğunu belirtirler. Eğer

bu duygu yeterince düzenli yönlendirilirse çocuk daha sonraki hayatında asil ve efendi

214 Buhârî, Ahkâm, 1; Müslim, İmâret, 20.

215 Abd b. Humeyd, Müsned Mektebetü’s-Sünne, Kahire 1988, C. I, s. 329..

216 Erdem, Hüsamettin, “Ailede Ahlak Eğitiminin Önemi”, Mehir Aile Dergisi, s. 6.

217 Nasreddin, Tûsî, Ahlâk-ı Nasırî, y.y., 1300 H, s. 309.

Page 70: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

59

biri olur. Bu nedenle bir anne çocuğuna ahlakî eğitimine tâ bu ilk yıllardan itibaren

dikkat ve titizlik göstermelidir.218

Çocuğun ahlâk eğitiminde dikkat dilmesi gereken diğer bir husus da çocuğun

ilişki kurduğu, düşüp kalktığı çevresidir. Bazı büyük İslâm ahlakçıları, çocuk tabiatlı

kimselerden uzak bulundurmayı önermektedir. Çünkü çocuğun tabiatı saf olduğu için,

iyi ve kötü huyları kendi akranlarından daha kolay ve çabuk kaparlar, zira insan tabiatı

bir huy hırsızıdır.219

Çocukların özellikle çocukluk çağında başkalarını taklit etme yönü fazla geliştiği

için, onun oyun ve okul arkadaşlarını iyi seçmeli, sürekli iyi örnek alacak kimselerle

ilişki kurmalarını ve oyun oynamalarını sağlamalıdır.220

Çocukların karakter oluşumu döneminde, onlara iyi ve değerli insanları övmeli,

kötü ve düşük insanları da yermelidir; bu sayede çocuklar iyi insanlara imrenir ve onları

örnek almaya çalışır; kötülerden de tiksinir ve nefret eder. Yine bu aşamada, çocuk

hatalı davranırsa, ona hemen kızıp öfkelenmemeli, suçunu yüzüne vurmamalı, yavaş

yavaş ve sabırla yaklaşmalı ve bazı başka çocuklardan örnekler göstererek, yapılan işin

hatalı ve yanlış olduğunu anlayacağı şekilde imalı olarak ona anlatmaya çalışılmalıdır.

Bu yol bile Hz. Peygamberin ashabına yetişkinlerin hatalarını düzeltmek için sıkça

müracaat ettiği yollardan birisidir.221

4.1.2. Çocuklara Muaşeret Kurallarını Öğretmede Annenin Rolü

Ailede özellikle annenin üstlenmesi gereken önemli bir ahlâk eğitim çeşidi de

muaşret adabı ve kurallarını öğretmektir. Çünkü; insanların huzur içinde, dostça yaşayıp

geçinmeleri bu kurallara uymalarına bağlıdır. Yakın komşu, akraba, arkadaş ve

dostlarıyla iyi ilişkiler kuramayan, davranışlarını ayarlayamayanlar toplum içinde daima

yadırganırlar. Halbuki “Müslüman bir kimse insanlarla iyi geçinen, kendisiyle de iyi

ilişkiler kurulabilen kimsedir. Geçimi iyi olmayan kimseden hayır gelmez.”222 Anne de

218 Erdem, “Ailede Ahlak Eğitiminin Önemi”, Mehir Aile Dergisi, s. 6.

219 Tûsî, Ahlâk-ı Nasırî, s. 309.

220 Erdem, a.g.m., s. 6.

221 Erdem, a.g.m., s. 6-7.

222 Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/400; V/335.

Page 71: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

60

bu husuları göz önünde bulundurarak, çocuğa bu muaşeret kurallarını en iyi şekilde

öğretmelidir.

4.1.2.1. Konuşma Adâbı

Aile içinde annenin çocuklarına kazandırması gereken önemli adâptan biri ve en

önemlisi de konuşma adâbıdır. A n n e onlara konuşurken sözü uzatmamalarını

öğütlemeli, ne kadar kısa ve öz konuşulursa o kadar adâba uygun olacağı, sözün en

uygun olanının kısa ve anlamlı olanı olduğunu anlatmalı ve bu alışkanlıkları

kazandırmalıdır. Çünkü birçok ahlakçı çok ve lüzumsuz konuşmanın zihin bozukluğu

ve akıl hafifliğine işaret ettiğini, insanın dost ve arkadaşları yanında küçük düşmesine

sebep olduğunu, dinleyenleri bıktırıp nefret ettirdiğini belirtirler. Bir toplulukta bir

başkasını konuşturmayacak kadar sürekli konuşmamalı, başkalarının da konuşma hakkı

olduğunu bilmeli ve bu hakka saygı göstermelidir.223

Başkasından bir şey sorulduğunda, kendisi bilse bile ileri atılıp cevap vermemeli,

sorulan soruya cevap verilmemişse o zaman güzellikle ve terbiye sınırları içinde,

soranın muradı yerine gelecek şekilde soruya cevap verilmelidir. Şayet kendi

cevabından başka bir cevap verilirse, ona kızmamalı, verilen cevap kendisininkinden

daha güzelse onu anlayışla karşılamalıdır. Bir mecliste yeri gelmedikçe söze

karışmamalı, başkalarının sözünü kesmemeli, büyüklerin bulunduğu toplulukta kendi

üstünlüğünü hissettirecek şekilde bir soru soran olmamalıdır. Konuşurken sesi çok

yükseltmemeli duyulmayacak kadar da sesini kısmamalıdır. Kötü söz, küfür, ağır şaka,

kaba mizah, hakarete varan ifadelerden kaçınmalı, lüzumsuz münakaşa ve mücadeleye

girmemelidir. Çünkü kabalık, küfür ve ağır şaka, gereksiz münakaşa insanın insanlık

seviyesini düşürür, kin, nefret ve düşmanlık tohumlarının yeşermesine neden olur. Eğer

insan illa münakaşaya girmek zorunda kalırsa, o zaman ölçülü olmalı, hak hangi tarafta

ise o tarafa meyletmeli, hakkı tutmalıdır.224

Büyüklerle konuşurken senli benli ve laübali konuşmamalı, “siz” diye hitap

etmeli, akranlarıyla konuşurken de güzel konuşmalı, fazla tevazu göstermemeli, kendini

küçük düşüren sözler söylememeli, dedikodu, yalan ve iftiradan kaçınmalı, kötü söz

223 Erdem, “Ailede Ahlak Eğitiminin Önemi”, Mehir Aile Dergisi, s. 9.

224 Erdem, a.g.m., s. 9.

Page 72: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

61

söylememeli, bu sözlerin konuşulduğu yerde de bulunmamalıdır. Çünkü hoş ve güzel

söz, bir sadakadır.225

Yukarıda zikrettiğimiz konuşma adâbına ilişkin özellikler kadın, erkek, çocuk,

yetişkin herkesin sahip olması gereken özelliklerdir diye düşünüyoruz. Bütün bu

hususlar, insana içinde yaşadığı ya da zaman zaman ilişki içinde olacağı gruplar

arasında saygın bir yer edinmesine vesile olur. Bu özelliklerin kazanılacağı en önemli

ve ilk sırayı alan yer, aile dediğimiz küçük gruplardır. Burada ise anne bu konuda en

fazla sorumluluğa sahip olan kişidir. Çünkü çocukta -daha önceki bölümlerde de

bahsettiğimiz üzere- en yakın kişi odur. Anne bu mühim görev ve sorumluluğunun

bilinciyle hareket etmelidir. Anne, günümüz şartları da göz önünde tutulduğunda,

babasıyla birlikte çalışsa evde önceki dönemlere nazaran çalıştığı için daha az vakit

geçirse de, çocuğuyla en çok ilgilenen ve en çok vakit geçiren kişidir. Öncelikle anne

olan kişi, konuşma adâbındaki gerekli bu meziyetlere kendisi sahip olup örnek davranış

ve sözleriyle çocuğun en güzel timsali oluşturmalıdır. Çünkü; öğrenmede en etkili yolun

yaşayarak göstererek anlatmanın etkili olacağına inanmaktayız.

4.1.2.2. Oturma Adâbı

Ailede çocuğa öğretilip kazandırılması gereken bir alışkanlık da oturup kalkma

adabıdır.Ailede çocuğa bu adabı, daha önce de zikrettiğimiz sebeplerden ötürü, en iyi

şekilde kazandıracak kişi yine annedir. Anne, oturum adâbıyla ilgili olarak ya da diğer

iyi hasletlerin kazandırılmasıyla ilgili olarak şuna dikkat etmelidir ki; çocukluk

döneminde kazanılan iyi ya da kötü davranışlar, edinilen alışkanlıklar o kişiyle bir ömür

gider. Bu dönemde kazanılan iyi iyi veya kötü huyların değişmesi çok zordur. Bunun

bilincinde olan bir anne diğer ahlaki ve fiili özelliklerle ilgili kazandırılacak hususlarda

olduğu gibi oturma adâbını da çocuğa kazandırmalıdır. Burada dikkat edilecek hususlar

da aşağıda belirtilmiştir.

Çocuklar ve küçükler büyükler yanında otururken ayaklarını ulu orta

uzatmamalı, bacak bacak üstüne atarak oturmamalıdır. Kendi emsali arasında ise rahat

bir şekilde oturabilir.226

225 Buhari, Edeb, 24.

226 Erdem, “Ailede Ahlak Eğitiminin Önemi”, Mehir Aile Dergisi, s. 9.

Page 73: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

62

Büyüklerin yanında gerinmemeli, burnunu karıştırmamalı, parmak çıtlatmamalı,

ağzını açarak esnememeli, illa esnemesi gerekirse elini ağzına tutmalıdır.227 Bir meclise

gittiğinde makam ve mertebesine uygun bir yere oturmalıdır. Misafir veya büyükler

yanında sırt üstü uzanıp uyumamalıdır. İlla uyuması gerekiyorsa izin alıp uygun başka

bir yerde uyumalıdır.228

4.1.2.3. Yeme İçme Adâbı

Çocuğun ailede öğreneceği özellikle de ona annesi tarafından kazandırılacak ve

ömür boyu kendisine lazım olacak bir adâb da yeme ve içmeye dair uyacağı hususlardır.

Anne çocuğuna aşağıda zikredeceğimiz hususları öğretmek son derece titiz

davranmalıdır.

Yemekten önce ilk yapılması gereken şey ellerin iyice yıkanıp sofrada uygun bir

yere oturmak, sonra da besmele çekerek büyüklerin başlamasından sonra kendi önünden

yemeye başlamaktır.229

Yemek yerken yemeğe aşırı hırs göstermemeli, lokmaları küçük almalı, acele

acele çiğneyip yutmamalı, ağzında gereğinden fazla lokmaları tutmamalıdır. Yemek

esnasında parmakları fazla yemeğin içine batırmamalı ve elleri bulaştırmamalı,

sofradakileri tiksindirecek hareketlerde bulunmamalı, ağzını şapırdatıp açarak

çiğnememelidir. Yemek seçmemeli, hırsla hepsini yemeğe çalışmamalıdır.230 Bu dikkat

edilecek durumları, anne evde yemek vaktinde bütün ailenin bir arada olduğu

zamanlarda kendi ve eşiyle yaşayarak çocuğa iyi bir şekilde anlatmalıdır. Bunları

sürekli gören çocuk zaten taklide meyilli de olduğundan alışkanlık haline getirecektir.

Bu konuda bu konuda kazandırılan davranışlara aşağıda devam edeceğiz. Yemek yerken

başkalarının lokmalarını saymamalı, başkasının önündeki yemeğe veya meyveye

uzanmamalı, sofradakiler kalkmadan kalkmamalı, misafirlikte sofradan erkenden

kalkmamalı, ev sahibi ise sofradan misafirden sonra kalkmalıdır. Yemekte yemeğin

kusurundan bahsetmemeli, su içerken boğazı gartlatmamalı, yemekten sonra elleri ve

227 Tûsî, Ahlâk-ı Nasırî, s. 327.

228 Erdem, a.g.m., s. 9-10.

229 Erdem, a.g.m., s. 10.

230 Devvani, Celaleddin, Ahlâk-i Celâlî, Hindistan 1309, s. 219; Tûsî, a.g.e., s. 323.

Page 74: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

63

ağzı iyice yıkamalıdır. El yıkamaya yemekten önce gençlerden, yemekten sonra ise

yaşlılardan başlanmalıdır.231

Sonuç olarak diyebiliriz ki ailede, çocuğun terbiye devresinde ahlâki terbiyeden

daha önemli bir şey yoktur. Bu dönemde en iyi eğitim yolu da her yönden çocuğa iyi bir

canlı örnek olabilmektir. Zira bu devrede ana-baba çocuk için ulaşılması güç, en yüce,

en mükemmel ve taklide en uygun kişilerdir.

Herkesi taklit etmeye çok müsait olan çocuk, ana-baba arasındaki sevgi veya

münakaşadan çok çabuk etkilenir. Annenin üzülmesi, babanın bağırıp çağırması çocuğu

sıkar ve çocukta silinmesi çok güç izler bırakır. Neticede çocuğun karakteri bozulup, içe

dönük bir şahsiyet geliştirerek bedbinleşir. Bu nedenle, ana-baba çocuğa çok iyi ve

kusursuz bir ahlâki örnek olmak zorundadır.232

Ailede çocuğa ahlâk eğitimi verilmeye çalışılırken geleceğe yönelik olmasına

dikkat etmek gerekir. Çünkü çocuklar, geçmişten çok geleceğe aittir. Onları geleceğin

problemlerini çözebilecek yetenek ve beceride yetiştirmek gerekir. Bu da vicdanı hür,

düşüncesi hür, ahlâkı mükemmel insanlar yetiştirmekle mümkün olur. Vicdanı hür,

düşüncesi hür çocuklara 6-7 yaşından sonra yavaş yavaş İslam’ın adâbı, dini inançlar ve

iyi ahlâk öğretilmeye çalışılmalıdır. Yine bu devrede çocukları farzlara alıştırmak, dine

alaka ve muhabbeti arttırmak, gerekli öğütlerle helâl ve haramı öğretmek gerekir.233

Çocuğun eğitimi ve fikirlerinin iyilik ve güzelliklerle beslenmesi aileye düşen

bir borçtur. Çocuğun sadece zihnini değil, ruh ve iradesini de yetiştirmek gerekir.

Çocuklara her alanda örnek olmak, onu kendisi, ailesi, milleti ve insanlık için her

bakımdan iyi bir insan olarak yetiştirmeye çalışmak ailenin çocuğa ve cemiyete karşı

büyük sorumluluğunu gerektiren bir vazifedir.234

4.1.3. Çocuğun Dinî Eğitiminde Annenin Rolü

Hiçbir gelişme ya da öğrenme yoktur ki, çevre etkisini dikkate almamış olsun.

Çocukların gelişmesinde ailelerin tartışılmaz bir yeri vardır.

231 Devvani, a.g.e., s. 220.

232 Erdem, Hüsamettin, Osmanlı Düşüncesinde Ahlâk, Konya 1996, s. 227.

233 Erdem, “Ailede Ahlak Eğitiminin Önemi”, Mehir Aile Dergisi, s. 10.

234 Erdem, a.g.m., s. 10.

Page 75: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

64

Çocuk, biyolojik doğumundan sonra kendisi toplumsal bir çevre olan ailede,

diğer bir deyişle sosyal ve kültürel bir ortam içinde bulur.235

Toplum, sosyal ve kültürel içerikli öğelerden oluşan büyük bir yapı; aile de bu

öğelerin en küçüğü fakat mihenk taşı diyebileceğimiz unsurudur. Çocuk, ilk olarak

kendini aile ortamında bulur. Bu ortam onun ileride karışıp kaynaşacağı toplumun dil,

din, gelenek-görenek vb. özelliklerini tanıdığı ve kazandığı yerdir. Dolayısıyla

Yavuz’un bahsettiği gibi çevre etkisinin ilk hissedildiği yer ailedir. Aile, ne kadar

sağlam karakterli ise onun içinde doğup büyüyen çocuk da o derece kişilik sahibi bir

birey olur.

Çocuğun dini inancının gelişip yerleşmesinde de ailenin büyük fonksiyonu

vardır. Aile ise, anne, baba ve çocuklardan oluşan bu yapıdır. Bu yapı içerisinde

çocuğun eğitiminde en etkili kişi ise annedir. Çünkü çocuk anne rahmine düşüp orada

hayatın ilk başlangıcını bulmaktadır. Dokuz ay süreyle anne karnında yaşayıp, orada

beslenmekte, doğumuyla dünyaya göz açtığında ise kokusunu duyduğu, tenini hissettiği,

şefkatini aldığı ilk kişi annesi olmaktadır. “Pestalozzi’ye göre kardeşlik sevgisi, itaat

‘Tanrının mahiyetini anlamayı’ teşkil eden bütün duygu ve karakterler, ilk olarak ana

kucağında gelişir.”236 “Yuvayı dişi kuş yapar” sözü de bizim toplumuzda kadının aile

içindeki etkisine atıfta bulunmaktadır. Yurdagül Konuk’un elde ettiği araştırma

bulguları da bizim bu görüşümüzü bilimsel anlamda teyit edici özelliktedir. Konuk,

“Araştırmamızda sınamak istediğimiz hipotez, annenin dini bilgileri en kolay öğreten

kişi olma vasfı idi. Sonuçlar, hem çocuğun düşüncelerinde hem de annelerin kanaatine

göre dini bilgileri vermek açısından annenin ilk sırayı aldığını göstermektedir.”237

Konuk’un, çocukların dinî eğitiminde kimin daha etkili olduğu doğrultusunda

yaptığı bir araştırmada, çocukların büyük çoğunluğu, annelerinin kendilerine dini

bilgileri öğreten ilk kişi olduğunu söylemişlerdir. Yine bu araştırma sonucuna göre,

evde annelerini namaz kılarken, Kur’an okurken, dua ederken gören çocuklar, onların

235 Yavuz, Kerim, Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişimi, Erzurum 1979, Atatürk Üniversitesi İslami Bilimler Fakültesi Doçentlik Tezi, s. 25.

236 Konuk, Yurdagül, Okul Öncesi Çocuklarda (5-6 Yaş) Dini Duygunun Gelişimi ve Eğitimi, TDV Yay. Ankara 1994, s. 27.

237 Konuk, a.g.e., s. 56.

Page 76: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

65

bu davranışlarını görerek taklit edip içselleştirmişlerdir. Bu da göstermiştir ki, çocuklar

ile annelerin dini yaşantısı arasında olumlu bir etkileşim vardır.238

Yukarıda belirttiğimiz tüm sebepler ve özelliklerden ötürü; çocuğa toplumun

sosyo-kültürel özelliklerinin kazandırılmasında, iyi bir eğitim alması bilhassa da dini

eğitiminde tüm aile bireyleri en fazlada anne en çok itina göstermesi gereken kişidir.

4.1.3.1. Annenin Çocuğun Dini Eğitiminde Dikkat Etmesi Gereken Hususlar ve

Takip Edilecek Yöntemler

Eğitim ve öğretim açısından en önemli dönem çocukluk dönemidir. Burada

önemli olan çocukluğunu yaşayan küçük insanın anlaşılmasıdır.239 Bu küçük insanın

anlaşılması da onu doğurup büyüten annenin onun ruh dünyasını ve bedensel gelişimini

takip edip, onu tanımasıyla alakalı bir durumdur. Bir annenin bunları becerebilmesi ise

iyi bir eğitime sahip olmasına bağlıdır. Bir anne ne kadar iyi bir eğitime sahip ise

yetiştireceği çocuk da o denli bilinçli, iyi özelliklere sahip, aile ve topluma faydalı bir

insan olur. Bu da bir anne ve bir çocuktan tüm topluma sirayet ederse, o toplum için

büyük gelişme ve güzellikler sağlar inancını taşıyoruz.daha büyük bir gelişme ve daha

boyutlu güzellikler doğurur.

Eğitimcilerin tespitlerine göre yedi yaş grubuna giren çocuklarda beş duyu

organı bütün fonksiyonları icra edebilecek bir dönem olarak algılanır. Bundan dolayı

Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde; Çocuklarınız yedi yaşın geldiği zaman onlara

namaz kılmasını emrediniz” buyurmuşlardır.240 Bu kritik dönemde anne, bunun

bilinciyle hareket edip çocuğa en iyi şekilde dini eğitimini vermelidir. İnanç, ne kadar

sağlam zeminlere oturtulursa o kadar gelişir ve hayatî kalıcılığı sağlanır.

Çocuğun fıtratının gereği olan bu tabiî dindarlığı işletmesi, değerlendirmesi onu

bizatihi yaşayabildiği ortamları gerekli kılar. Ancak bunun yanında her ruhi faaliyetin

gerçekleşmesine, ruhî gelişimin istikamet tayin ettiği unutulmamalıdır. Eğer dinî açıdan

dış uyaranlar çocuk ruhunu bilmeden yapılacak hatalı dinî eğitimin zararlı sonuçları da

olabileceği kabul edilmelidir. Anneler çocuğun fıtratını iyi izlemeli ve onu kendilerine

238 Konuk, a.g.e., s. 88.

239 Yavuz, Çocuğun Dünyası ve Gelişimi, Çocuk Vakfı Yay., İstanbul 1998, s. 23.

240 Tirmizî, Salat, 297; Hadisin farklı lafızlarda rivayeti için bkz. Ebu Davud, Salat 26; Darimi, Salat 141.

Page 77: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

66

kılavuz kabul ederek kişisel çözüm üretmelidirler. Her konuda olduğu gibi dini

mevzularda da psikolojik otoritelerini çocuğun özerk kişilik oluşumu aleyhinde

kullanmamaya özen göstermelidirler. Çocuğun öz güvenini sarsan ve kendi şahsiyet

bütünlüğü içinde kemaline erişmesinden onu mahrum edecek bütün etkilerin zararlı

olacağı unutulmamalıdır. Bu yüzden dinî değerlerin iletiminde olması gerekenden fazla

cömert veya cimri olunmamalıdır.241

Diğer taraftan çocuklara dini duyguları kazandırmada vazgeçemeyeceğimiz

metotlardan birisi de sevgi motifidir. Herkesçe bilinmektedir ki; öğretim daha çok

kafaya, eğitim ise kalbe hitap eder. Bundan dolayı çocuklara öncelikle Allah ve

peygamber sevgisi iyi telkin edilmelidir. Çağdaş eğitim ve öğretimde müşterek kabul

edilen görüş; insanlığın ulaştığı ortak paydalar temelinde sevgi olmayan hiçbir eğitim

metodunun başarıya ulaşmaması gerçeğidir.242 Bunun bilincinde olan anne ve babalar,

özellikle de anne kendilerinin Allah’ı ve peygamberi sevip bu sevginin neticesinden

doğan dinî yaşantılarını sevinç ve sürurla yaşayıp bunu çocuklarına sevgiyle

hissettirmelidirler. Oysa çevremizde gözlemlediğimiz kadarıyla anne ve babalar,

çocuklarının olumsuz davranışlarında, onları güzel bir dille uyarıp, onlarla tatlı bir dille

konuşma yolunu seçmek yerine şiddete başvurmakta, hatta çocukla diyaloglarında

Allah’ı da işin içine koyup; çarpan, yamultan, yıkan vb. bir Allah imajı

oluşturmaktadırlar. Halbuki, bunun yerine çocukla güzel bir şekilde karşısında bir

yetişkin varmış gibi konuşup, Allah’ın, onların yaptığı olumsuz davranışları

cezalandıracağı yerine, gösterecekleri her güzel ve iyi durum neticesinde onları daha

çok seveceğini söylemek, Allah’ın hoşnut olacağı davranışları anlatmak, onların

küçücük gönül dünyalarında daha etkili ve güzel sonuçlar doğuracağı kanaatini

taşımaktayız.

Çocukların zihni formlarının gelişiminde, dinî ve ahlâkî moral değerlerinin

kazandırılmasında başvurulacak yöntemlerden bir diğeri, hikaye ve masallardan

yararlanmaktır. Hikaye ve masallar, çocukta hayal gücünü, geniş ufuklu düşünme

yetisini geliştirmekle kalmaz, çocuğu, hikaye ve masal kahramanlarıyla dahası bu

kahramanların fedakârlığı, cesareti, sevgisi, merhameti ve iyilikseverlilikleri g ibi

davranış ve duygularıyla özdeşleştirir. Çocukta inanç öğretiminin ve etik değerlerin

241 Konuk, Yurdagül, Okul Öncesi Çocuklarda (5-6 Yaş) Dini Duygunun Gelişimi ve Eğitimi, s. 100-101.

242 Altıntaş, “Ailede ve Okulda İnanç Eğitimi”, Mehir Aile Dergisi, s. 57.

Page 78: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

67

kavratılmasında Kur’an’da geçen peygamber kıssaları güzel bir üslupta ve çocukların

anlayış ve idarak seviyelerine anlatılırsa derin izler ve tesirler bırakır. Böylece çocuğun

İslamî manada şahsiyet gelişimi kuvvet kazanır.243 Burada şu hususu da zikretmekte

fayda görmekteyiz ki, hikaye ve masallar dışında çocukları en çok etkileyen başka bir

etken de televizyondur. Hepimiz müşahede etmekteyiz ki; yabancı filmlerin çoğunda

din motifi kullanılır. Film ya kiliseyle başlar ya boynunda haç işaretli bir aktör veya

aktrist ya da kilisede dua eden bir adam, rahip görürüz. Bu din adamı hep yufka yürekli,

yardımsever kişidir. Türk yapımı film ya da dizilerin çoğunda ise bu iyimser tablo yok

olur. Din adamları, imamlar kötü işler peşinde koşan, başkasının namusuna göz diken

biridir ya da yerli yapımların çoğunda yabancı yapılardaki dini motifler hiçbir şekilde

yer almaz. Anneler bu hususlara da dikkat edip çocukların anlayacağı hikaye ve masal

kitaplarında ve çocukların seyredeceği filmlerde seçici ve dikkatli olmalıdırlar.

Ailedeki din ve ahlâk eğitiminin çocukların gelecekteki dini hayatlarını

şekillendirdiği bilimsel bir gerçekliktir. Mesela, evde okunan Kur’an, ilahi ve mevlid

gibi folklorik dini uygulamalar, yemekten sonra yapılan dua, besmele ve hamdele gibi

kavramlar, görerek ve yaşayarak kazanıldığı için çocukların zihin ve gönül dünyalarında

büyük oranda tesir etmekle kalmaz, geleceğini de şekillendirir.

Hülasa olarak tüm bunlara binaen bizde oluşan kanaat şudur: Yukarıda

saydığımız, bir annenin çocuğunun eğitiminde bilhassa dini eğitiminde dikkat edeceği

hususlar, geçerli kabul edilen tüm bu kurallar eğitimin tüm yönleri ve hayatımızın tüm

safhalarında kabul edilebilir ve uygulanabilir hususlardır. Her şeyden önce tüm bu

hususlar teoride kalmamalı, pratikle yaparak, yaşayarak güzel örnekler oluşturulmalıdır.

Çünkü en iyi öğrenme yolu yaparak, yaşayarak olanıdır. Ayrıca çocuk, en çok gördüğü,

en çok vakit geçirdiği kişileri idol olarak seçecektir ve taklit yoluna gidecektir.

4.1.3.2. Çocuğun Ebeveynine Özellikle Annesine Karşı Vazifeleri

Anne ve babanın özellikle de annenin çocuğuna karşı sorumluluklarından

bahsettik. Aile içinde, aile birliğinin selameti bakımından birliğin devamlılığı için

karşılıklı olarak hak ve sorumlulukları olduğu kanaatindeyiz. Bu hak ve sorumluluklar

beraberinde çocuğun da kendi ebeveynine, bilhassa da annesine karşı vazifeler

243 Altıntaş, a.g.m., s. 57.

Page 79: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

68

yükleyecektir. Bunun içinde bu bölümde çocuğun ebeveynine ve bilhassa da kendisinin

dünyaya gelişinde daha meşakkatli yollardan geçen annesine karşı sorumluluklarına

değinmeye çalışacağız.

Umumiyetle ebeveynine itaat etmek, onlara iyilik yapmak, kendilerine şefkat ve

merhamet göstermek ve onlara öf dahi dememek244 suretiyle tatlı ve yumuşak dille hitap

etmek gibi hususlar hem Kur’an- ı Kerim’de hem de hadis- i şeriflerde emir

buyrulmuştur.245

Adamın biri gelip Resulullah’a (s.a.v.) şöyle der; Ey Allah’ın Resulü, kendisine

en çok yakınlık gösterilmesi gereken kimdir? Resulullah (s.a.v.) “annendir” diye cevap

verir. Adam, sonra kimdir diye sorar. Resulullah (s.a.v.) yine “annendir” diye cevap

verir. Adam, sonra kim diye sorar. Resulullah (s.a.v.) yine “annendir” diye cevap verir.

Adam, sonra kimdir diye sorar. Resulullah (s.a.v.) yine “annendir” der ve dördüncü de

Resulullah (s.a.v.) “babandır” cevabını verir.246

Yine Resulullah (s.a.v.), “cennet annelerin ayakları altındadır.”247 Hadisiyle

kadın başka hiçbir ideoloji ya da sistemde elde edemeyeceği bir hakka sahip olmuştur.

Evladı üzerinde annenin hakkı o kadar büyüktür ki; İslâm, anne müslüman

olmasa dahi; ona itaatten vazgeçmemeyi öğütlüyor. Buna misal olarak şu hadiseyi

hatırlatalım:248 Hz. Ebu Bekir’in kızı, Hz. Esma’nın annesi (babasından boşanmış ve

müşrik olarak kalmış) bir gün kızını görmeye gelmişti. Hz. Esma nasıl bir tavır

takınacağını öğrenmek maksadıyla Hz. Peygamber’e şöyle bir soru sormuştu: Anam

müşrike olduğu halde bana geldi. Onunla görüşeyim mi? Hz. Peygamber de tereddütsüz

olarak: annenle görüş, cevabını vermişti.”249

Buradan şu anlaşılıyor ki; müşrik akrabayı ziyaret etmek caizdir. Kafir ana-

babaya iyilik yapılabilir ve maddi destek verilebilir.

244 Bkz. İsra Suresi, 23.

245 Okiç, İslamiyette Kadın Öğretimi, s. 13.

246 Buhârî, Edeb, 2.

247 Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, C. I, s. 335.

248 Okiç, a.g.e., s. 13.

249 Aclûnî, a.g.e., C. I, s. 335.

Page 80: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

69

Anne babaya asi davranıp, haklı oldukları halde onlara başkaldırmak ise, büyük

günahların en büyüğü ve haramlar arasında sayılmış, böyle kötü hareket edenlerin

cennete giremeyecekleri belirtilmiştir.

Buraya kadar zikrettiğimiz hususlardan şu sonuç çıkmaktadır ki; Allah ve O’nun

elçisi Hz. Peygamber ana-babaya itaatte ve bilhassa da anneye itaate ve sevgiye büyük

önem vermişlerdir. Hatta anneye itaat cennete kavuşma vesilesi olarak görülmüştür. Bu

nedenden ötürü çocuğun ebeveynine bilhassa annesine saygıda kusur etmemesi gerekir.

Annesini incitmemeli, ona sevgi ve saygıyla yaklaşmalı, onu ve kendini dünya ve

ahirette utandıracak hal ve hareketlerden kaçınmalıdır. Bu sayede de mutlu bir aile

tablosu çizilebilir; Allah ve Rasulü’nün sevgi ve hoşnutlukları kazanılabilir

düşüncesindeyiz.

4.2. Evlilik Birliğinin Sona Ermesi Durumunda Annenin Hidâne Hakkı

4.2.1. Hıdâne’nin Lügat ve Istılah Manası

Hıdâne; bağrına basmak, besleyip terbiye etmek, çocuğu kucağa almak

anlamlarına gelen ha-da-ne kelimesinin mastarıdır.

1. Bir şeyi, kadının çocuğunu bir tarafından taşıması gibi, yanına koymak.

2. Çocuğunu terbiye etmek manasında kullanılır.

El-Hâdınü veya el-Hâdinetü çocuğun muhafazası ve terbiyesi için tayin edilen

kimsedir. Cemisi “Huddan”dır.250

Hıdâne ıstılahta ise hıdâne hakkına sahip olan kimsenin çocuğu terbiye

etmesidir.251

Şafiî fakihlerinden er-Remlî de (v. 1004/1600) şöyle tarif etmiştir: “Kendi

işlerinde müstakil olmayan kimseyi muhafaza etmek, onu uygun şekilde terbiye etmek

ve ona zarar veren şeylerden korunmaktır.”252

250 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1968/1388, C. XIII, s. 122, 123; Firuzabadi, Tertibu’l-Kamusi’l-Muhit, Mısır 1971, C. I, s. 662.

251 İbn Abidin, Muhammed b. Emin, Haşiyetü Reddi’l-Muhtar Ala’d-Dürri’l-Muhtar Şerhu Tenviri’l-Ebsar, 2. Baskı, Mısır 1966/1383, C. III, s. 555.

252 e r -Remlî, Şemsüddin Muhammed b. Ebi’l-Abbas, Nihayetu’l-Muhtac İlâ Şerhi’l-Minhac, Mısır 1967/1386, C. VII, s. 225.

Page 81: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

70

Ömer Nasuhi Bilmen ise hıdâneyi şöyle tarif eder: “Çocuğu salâhiyettar olan

kimsenin muayyen müddeti içinde imsak ve terbiye etmesidir.”253

Hıdane’nin bir diğer ıstılahî manası da şudur: Küçük çocuğun bakımını yapıp

onu beslemek, korumak, terbiye etmek ve temyiz yaşına getirmektir. Temyiz yaşından

buluğ çağına kadar çocuğa bakana kefalet verilir. Çünkü temyiz yaşından sonra çocuk,

bakıcısının veya annesinin kucağında olmaz.254

İslam dininde, çocukların doğum hatta doğum öncesi dönemden itibaren

korunup gözetilmesi, akli ve bedeni gelişmesini sağlayıcı gerekli eğitimin verilmesine,

bu aklî ve bedenî gelişimine paralel olarak ileriki yıllarda temel bilgilerin verilerek belli

bir mesleğe yöneltilmesi ve sonuçta kendine ve topluma yararlı bir insan olarak

yetiştirilmesine büyük önem verilmiştir. Çocuğun bu şekilde yetişmesi öncelikli olarak

anne-babaya nihai olarak ise topluma düşen önemli bir dini, hukuki ve ahlâki bir

görevdir. Aile içinde evlilik birliğinin devam ettiği sırada, çocuğun bakımı, korunup

gözetilmesi, yetiştirilmesi anne ve babanın ortak sorumluluğundadır ve bu onların asli

ve en tabiî görevleri arasında yer alır. Bu meyanda da evlilik devam ederken bu

konunun anne baba arasında bir anlaşmazlık konusu olması ender rastlanan durumlardır.

Çocukların bakım ve terbiyesi, evliliğin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde ayrı

bir önem kazanmakta, bu görevlerin kim tarafından, hangi usul ve kaideler dahilinde

yerine getirileceği aile hukukunu yakından ilgilendiren konu olarak gündeme

gelmektedir.

“Hıdâne müessesesi ilk olarak Hz. Peygamber döneminde uygulanmıştır. Kocası

ile aralarındaki evlilik birliği sona eren davacı bir anne, Hz. Peygambere gelerek,

kocasıyla arasındaki evliliğin son bulduğunu fakat davalı babanın, dokuz ay karnında

taşıdığı, kucağıyla sarıp sarmaladığı, göğsüyle emzirip beslediği yavrusunu zorla

elinden almak istediğini belirterek, adeta fiili bir delil olarak da elinden tutup getirdiği

küçük çocuğunu Hz. Peygamber’e gösterir. Neticede Hz. Peygamber ikinci bir evlilik

253 Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuku İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1967, C. II, s. 396.

254 e l -Hin Mustafa, el-Buğa, Mustafa, eş-Şerbecî Ali, Büyük Şafiî Fıkhı (el-Fıkhu’l-Menhecî alâ Mezhebi’l-İmam eş-Şafiî), (trC. Ali Arslan), Arslan Yay., İstanbul 1994, C. II, s. 253.

Page 82: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

71

yapmadıkça, çocuğa bakıp onu gözetmeyi kendisinin daha layık olduğunu bildirir ve

böylece çocuk annenin gözetiminde kalır.”255

Buradaki olayda Hz. Peygamber, çocuğun menfaati bakımından onun bakım ve

gözetiminin davacı anneye verilmesini uygun görerek anneye vermiştir. Ayrıca Hz.

Peygamber, bu kararının devamlılığını da annenin ikinci evliliği yapma şartına

bağlamıştır. Çünkü anne ikinci evliliğini yaparsa, mevcut olan şartlar çocuk aleyhine

değişebilir.

“Bir başka örnek uygulama da, davacı kadın Hz. Peygamber’e gelerek,

evliliğinin sona erdiğini; fakat kocasının çocuğun u kendisinden zorla almak istediğini,

halbuki çocuğun iş görecek duruma geldiğini ve kendisine yardımcı olduğunu

belirterek, çocuğun kendisinde kalmasını talep eder. Bunun üzerine davalı koca huzura

getirilir. Tarafların huzurunda Hz. Peygamber çocuğa: ‘Bu annen bu da baban, istediğini

tercih et’ buyurur. Çocuğun annesini tercih etmesi üzerine, davacı kadın çocuğun

elinden tutarak huzurdan ayrılır.”256

“Hulafâ-i Râşidîn döneminde de uygulamanın aynı doğrultuda devam ettiği

müşahede edilmektedir. Hz. Ebu Bekir’in devlet başkanlığı döneminde, Hz. Ömer,

karısı Ümmü Âsım’ı boşamak istediğinde, çocukları Âsım’ın bakım ve gözetim

hakkının taraflardan kime kalacağı hususunda aralarında anlaşmazlık zuhur eder. Bunun

üzerine Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamber’in uygulaması doğrultusunda “onun kucağı,

kokusu ve okşaması senin yanındaki baldan daha hayırlıdır. Ta ki büyüyüp kendi tercih

etsin” diyerek çocuğun bakım ve gözetim hakkını anneye bırakır.”257

Yukarıdaki örnek uygulamadan anlıyoruz ki; daima çocuğun menfaati göz

önünde tutulmuş, bu doğrultuda hükümler verilmiştir. Belli bir yaştan sora da çocuğun

tercihi dikkate alınmıştır. Çocuğun menfaatine zarar verecek kararlar alınmamıştır.

İslâm Hukuku’nda, özellikle çocuğun emin, güvenli ve liyakatli bir ortamda

yetişmesini sağlamak, çocuğun sahiplenmesini, koruyup gözetilmesi konusundaki anne-

baba arasında olabilecek tartışmaları önlemek amacıyla hıdane ehliyeti, hıdane hak ve

255 Cemal, İbrahim, Müslüman Kadının Fıkıh Kitabı, (trC. Beşir Ergünsoy), Risale Yay., İstanbul 1986, s. 433; Ebû Dâvûd, Talak, 35.Erbay, a.g.e., s. 149;

256 Erbay, a.g.e., s. 149; Cemal, a.g.e., s. 432-433.

257 Erbay, a.g.e., s. 150.

Page 83: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

72

önceliği gibi konularda ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir. İslâm Hukuku bu müesseseyi

tanzim ederken hem çocuğun hem de toplumun menfaatlerini göz önünde

bulundurmuştur. Kanaatimize göre, ailenin dağılmasıyla çocuğun mağduriyetini

önlemek, onun ihtiyaç duyduğu sevgi, şefkat, korunma ve ilgiyi sağlamak çocuğun

menfaati için gereklidir. Onu bu duygulardan mahrum etmek gerekir. Bizce toplum

menfaati ise şöyle gerçekleşecektir; duygusal anlamda ihtiyaçları sağlanan çocuk

birbirlerinden ayrı da olsa bir anne baba tarafından korunup kollanarak sağlıklı bir birey

olarak toplum hayatına atılacaktır. Böylece toplumda sağlam karakterli bireylerden

oluşacaktır. Son olarak şunu söyleyebiliriz ki; hıdanenin meşruiyetindeki hikmet, küçük

çocukların bakımı, korunması ve terbiye edilmesiyle ilgili mesuliyetleri tanzim

etmektir. Zira eşler genellikle birbirlerinden ayrılırlar, aralarında ihtilafa düşerler veya

fakirlikleri sebebiyle çocuklarını gereği gibi yetiştiremeyebilirler. Eşler ayrılıncaya,

ihtilafları sona erinceye ya da fakirlikten kurtuluncaya kadar çocukları çocuklarıyla

ilgilenmezlerse, bu çocuklara yapılan büyük bir haksızlık olur. Bu durum çocukları

helaka sürükler. Bu yüzden de anne babanın çocuklarıyla ilgili olarak mesuliyetlerini

belirlemek, kaide ve kuralları koymak gerekli olmuştur.258

4.2.2. Türk Medeni Hukuku’nda Hıdâne

4 Ekim 1926 tarihinden beri yürürlükte olan Türk Medeni Konunu, hıdâne

meselesinde birçok yönden İslâm Hukuku ile farklılıklar arz etmektedir. Medeni

Kanunda İslâm Hukuku’ndaki gibi müstakil bir hıdâne müessesi göremiyoruz. Çocuğun

terbiye ve yetiştirilmesiyle ilgili maddeler, Medeni Kanunun muhtelif yerlerine

serpiştirilmiştir. Evlilik devam ederken ve boşanma halinde, çocuğun bakım ve

yetiştirilmesi İslâm Hukuku’nda daha önce de belirttiğimiz gibi kesin esaslara

bağlanmıştır. Medeni Kanunda ise evlilik zamanında çocuğun kime tâbi olduğu

belirtilmişse de, boşanma halinde çocuğun durumunun ne olacağı hakimin takdirine

bırakılmıştır.259 Medeni Kanunda yer alan hüküm şu şekildedir:

258 el-Hin, Mustafa el-Buğa, Ali eş-Şerbecî, Büyük Şafiî Fıkhı, (terC. Ali Arslan), Arslan Yay., İstanbul 1994, C. II, s. 253; Dönmez, İbrahim Kâfi, İslâm’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İfav Yay., İstanbul; Erbay, a.g.e., s. 148; 97, C. II, s. 239, 241.

259 Cin, Halil, Eski Hukukumuzda Boşanma, A. Ü. Hukuk Fakültesi Yayını, Ankara 1976, s. 117; Baktır, Mustafa, İslâm Hukuku’n d a H ıdâne, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Aksiseda Matbaası, İstanbul 1986, sayı 7, s. 262.

Page 84: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

73

“Ergin olmayan çocuk, anne ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep

olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz.

Hâkim vâsi atamasına gerek görmedikçe; kısıtlanan ergin çocuklar da anne ve

babasının velayeti altında kalırlar.”260 M.K. md. 335, eski MK. md. 262).

“Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar.

Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmişse hâkim velâyeti

eşlerden birine verebilir.”261

“Velayet, ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise

çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.” (MK. 336).

“Ana ve baba evli değilse velâyet anaya aittir.

Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velâyet kendisinden alınmışsa hâkim,

çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velâyeti babaya verir.”262

Türk Medeni Kanunu’nda bu şekilde yer alan hıdâne, peygamberimiz ve Hülafâ-

i Râşidîn döneminde şöyle uygulanmıştır:

4.3. Annenin Ölmesi Durumunda Çocuğun Bakım ve Terbiyesini (Hıdâne)

Üstlenecek Kadınlar Arasında Öncelik Derecesi

İslâm Hukuku’nda çocukların belli bir yaşa kadar bakımı ve terbiye sorumluluğu

anne veya onu yerini tutabilecek bir kadın akrabaya verilmiştir. Eğer şartlara uygun bir

kadın olmazsa bu sorumluluk erkeklere geçer. Çocukların bakım ve terbiyesiyle ilgili

masraflarının karşılanması ise babaya aittir. Çocuğun bakım ve terbiyesinde kadınların

erkeklere tercih edilmesindeki hikmet, kadınların erkeklere göre daha şefkatli,

merhametli ve sabırlı olmalarıdır. Çünkü esas olarak bir insanın bilhassa da çocuğun

bakım ve yetiştirilmesi en başta sabrı gerektiren bir husustur.263

260 Türk Medeni Kanunu, madde 335.

261 Türk Medeni Kanunu, madde 336.

262 Türk Medeni Kanunu, madde 337.

263 el-Hin, el-Buğa, Şafiî Fıkhı, s. 254; Baktır, Çocuk Terbiyesi, s. 62; Dönmez, Yaşayış Ansiklopedisi, s. 240; Yaman Ahmet, İslâm Aile Hukuku, Yediveren Yay., Konya 2002, s. 34-35.

Page 85: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

74

Bain talakla boşanan veya kocası ölen kadının, yanında kocasından bir çocuk

kalırsa, hidâne hakkının öncelikle anneye ait olduğuyla ilgili olarak daha önce

zikrettiğimiz şu hadis delil olarak gösterilebilir:

“Abdullah b. Amr’dan rivayet edilen bir hadiste, kocasından boşanan bir kadın

Rasulullah’a (s.a.v.) gelerek; “Ya Rasulullah (s.a.v.), şüphesiz şu oğlum için karnım bir

kap, memem su tulumu, sinem de muhafaza idi. Şimdi babası beni boşadı ve onu

benden çekip almak istedi” diye şikâyette bulundu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“Sen kocaya varmadıkça çocuğu almaya daha layıksın, buyurdular.”264 Bu rivayetten

anlıyoruz ki; peygamber bu uygulamasıyla hıdâne hakkını öncelikle anneye vermiştir.

Hıdâneyle ilgi bu bilgilerden sonra, şu soruya bir cevap bulmamız

gerekmektedir. Hıdâne anne için bir hak mı, yoksa görev midir? Bu soru İslâm

hukukçuları arasında tartışılmıştır.

“İmam Malik’ten gelen bir rivayete ve İbn Ebî Leyla ile diğer bazı fukahaya

göre hıdâne küçük çocuk için bir haktır. Çünkü küçük çocuk, kendine bakma, işlerini

görme gücüne sahip değildir. Ayrıca bir eğiticiye de muhtaçtır. Çocuğun bu ihtiyaçlarını

karşılayacak, terbiyesini ve eğitimini gerçekleştirip onun sağlıklı bir şahsiyet olarak

ayakta durmasını sağlayacak kişi ise onun annesidir. Bu bakımdan anne, oğlu ya da

kızının hidânesini kabul etmeye şer’an mecburdur. Çünkü erkek kadın kadar bunları

gerçekleştirmeye güç yetiremez. Onun fıtratı buna uygun değildir. Aynı şekilde erkek

başka bir kadınla evlense, hiçbir üvey anne - istisnalar dışında- çocuğa, öz annesinin

vereceği şeyleri veremez. Üvey annesinden eğitim almış bir çocuk, öncelikle de her

canlının muhtaç olduğu sevgi ve şefkati göremezse âsi bir insan olur ve sağlam bir

şahsiyete sahip olmak için gerekli koşullardan mahrum olduğu için de kişiliğini

kaybedebilir.”265

Bir kısım fukahaya göre, hıdâne hakkı anneye aittir. Dolayısıyla bunu yapmak

istemediği zaman, buna zorlanamaz. Bu görüş, Ebû Hanife, İmam Şafiî, Ahmed b.

Hanbel ve İmam Sevrî’ye nisbet edilir. Bir rivayete göre İmam Malik de bu görüştedir.

Bu görüşte olanlara göre, bu salahiyette annenin bu işi yapmaktan aciz olma ihtimali

göz önünde tutulmalıdır. Eğer anne bundan kaçınırsa hamileliği ya da başka bir

264 Ebû Dâvûd, Talâk, 35.

265 Cemal, Fıkıh Kitabı, s. 431-432; Baktır, Çocuk Terbiyesi, s. 65.

Page 86: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

75

mazereti olduğu içindir. Yoksa anne, şefkat ve merhametinden dolayı muhakkak

çocuğunu terbiye etmek ister. Ancak; yine de çocuğun hıdânesi için bir başka akraba

bulunamazsa, babanın maddi imkânı da yetersiz ise anne, bütün fukahanın ittifakı ile

çocuğun bakım ve terbiyesini üstlenmek zorundadır. Bu durumda anne, üzerine vacip

olan bu işi yaptığı için ücret de alamaz.266

“Çocuğun annesi bulunmaz, herhangi bir sebeple çocuğun terbiye hakkını

kaybederse veya anne ölmüşse, hıdâne hakkı sırasıyla annenin diğer yakını olan

kadınlara geçer. Şayet hiç kadın kalmazsa, o zaman “asabe” denilen erkek akrabalara,

daha sonra da “zevi’l-erhâm” ismi verilen kadın cihetinden olan erkek akrabalara intikal

eder. Takip edilecek sırada bazı ihtilaflar olmasına rağmen, bu kişileri şu şekilde

sıralayabiliriz.

1. Kadınlar:

“a) Annenin annesi, annenin anneannesi, bunların da bulunmamaları halinde

babanın anne ve babaannenin annesi. Burada çocuğun anneannesinin babaannesinden

önce gelmesinin sebebi, annesinin ona karşı hissettiği duyguları, anneannesinin de

taşıma ihtimalinin fazla olmasıdır.

b) Anne baba bir kız kardeş, bulunmaması halinde anne bir kız kardeş, bununda

bulunmaması veya aranan şartları taşımaması halinde başka bir kız kardeş, sonra anne

baba bir kız kardeşin kızı, sonra anne bir kız kardeşin kızı, sonra baba bir kız kardeşin

kızı.

c) Daha sonra anne-baba bir teyzeler, sonra anne bir teyze, sonra baba bir teyze,

sonra baba bir kız kardeş kızı.

d) Bütün bunlardan sonra hıdâne hakkı annenin anne-baba bir erkek kardeş

kızına intikal eder. Sonra anne bir erkek kardeş kızı, sonra başka bir erkek kardeş kızı.

e) Daha sonra halalara intikal eder.”267

266 İbnü’l-Hümâm, Kemâlüddin Muhammed, Şerh-u Fethi’l-Kadîr, Bulak 1316, C. III, s. 314; Zeyleî, Fahruddin Osman b. Ali, Tebyînü’l-Hakâyık, Mısır 1313, C. III, s. 47; İbn Abidin, Muhammed b. Emin, Haşiyetü Reddi’l-Muhtâr, Mısır 1966, C. III, s. 560; Dönmez, Yaşayış Ansiklopedisi, s. 240.

267 Halebî, Mültekâ Tercümesi, s. 588; Yıldırım, Celal, Kaynaklarıyla İslâm Fıkhı, Uysal Yay., Konya t.y., C. III, s. 125; Baktır, Mustafa, İslâm Hukukunda Hıdâne, Aksiseda Matbaası, İstanbul 1986, s. 273-274; Erbay, a.e.g., s. 151; Baktır, Çocuk Terbiyesi, s. 63.

Page 87: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

76

2. Asabeler

Yukarıda maddeler halinde sıraladığımız kadınlarda hiç birisi bulunmadığı

zaman hıdâne hakkı erkeklere intikal eder. Asabe yönünden en yakın olan, hıdâneye hak

kazanır. Asabeler de hıdâneye sahip olmada aşağıdaki sırayı takip ederler:

a) Baba ve dede.

b) Erkek kardeşler: Anne-baba bir erkek kardeş, baba bir erkek kardeş.

c) Erkek kardeşin oğulları: Anne-baba bir erkek kardeşin oğlu, baba bir erkek

kardeşin oğlu.

d) Amcalar: Anne-baba bir amca, baba bir amca.

e) Amcaoğulları: Anne-baba bir amcanın oğlu, baba bir amcanın oğlu.

Amcaoğullarına sadece erkekler verilir. Nikah caiz olduğu için kız çocuklar

verilmez.

f) Babanın amcaları: Babanın anne-baba bir amcası, babanın baba bir amcası.

g) Dedenin amcaları: Dedenin anne-baba bir amcası, dedenin baba bir amcası.

3. Zevi’l-erhâm

Çocuğun yukarıda saydığımız asabelerinden da birisi bulunamazsa ya da

bulunurda hıdâne için gerekli şartları taşımazsa, hıdâne hakkı zevi’l-erhâma geçer.

Onlarda sırayla şu şekilde sıralanır:

a) Annenin babası.

b) Anne bir erkek kardeş ve onun oğulları.

c) Anne bir amca.

d) Anne-baba bir dayı.

e) Baba bir dayı.

f) Anne bir dayı.

Page 88: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

77

Erkek çocuk, yukarıda sıraladıklarımızdan hiç biri olmadığında, mevle’l- ıtkaya

verilir. Kız çocuğunun ona verilmesi caiz değildir.268

Çocuğun öz annesi de olsa, çocuğun bakım ve terbiyesini üzerine alan kimsenin

bazı şartları taşıması gerekir. Bu şart ve özelliklerde bir eksiklik olduğunda, çocuğun

yetiştirilmesinin en iyi şekilde gerçekleştirilmesi bakımından hıdâne yetkisi o kişiden

alınır ve bir sonraki sırada yer alan kişiye verilir.269

4.4. Hıdâneyi Üstlenecek Kadınlarda Aranacak Özellikler

Hıdâne hak ve sorumluluğunu başta anne olmak üzere daha çok kadınlara

verilen bir hak ve sorumluluk olduğunu belirttik. Ayrıca, bu hak ve sorumlulukta

erkekleri de içine alan bir sıralama yaptık. Bu sıralamada yer alan kadın ve erkeklerin

bazı özellikler taşıması gerekmektedir. Biz burada önce kadın ve erkekte bulunması

gereken ortak özellikleri, sonra da sadece kadında ve erkekte bulunması gereken

özellikleri belirteceğiz.

1. Kadın ve Erkekte Bulunması Gereken Ortak Özellikler

“ a) Müslüman olmak: Bakım ve gözetime muhtaç olan çocuğun anne veya

babasından biri Müslüman olursa, çocuk da hükmen Müslüman kabul edilir. Bu yüzden

de kafir olan anne veya baba çocuğun bakım ve gözetimini üstlenemez. Çünkü hıdânede

velayet mânâsı vardır; kafir ise Müslüman velisi olamaz. Zira kafir olan veli, çocuğu

dininden uzaklaştırabilir. Fakat bakım ve gözetime muhtaç olan çocuk, hükmen kafir

olursa herhangi bir Müslüman veya kafir onun bakım ve gözetimini üstlenebilir.”270

“b) Hürriyeti İslâm Hukuku’nda hak ve sorumluluk müesseselerinin ferdi olarak

ilzam edilebilmesi için hürriyet temel bir şart olarak kabul edilmiştir. Bu şart konumuz

bakımından şöyle değerlendirilebilir: Hıdâne hak ve sorumluluğunu üstlenen kişinin

görevini ifa edebilmesi için kendi serbest iradesiyle hareket etmesi gerekir. Aksi

takdirde bu kişi, ne hakkını kullanabilir ne de sorumluluğunu yerine getirebilir.

Binaenaleyh böyle bir şahıs çocuğun annesi de olsa çocuğun bakım ve yetiştirilmesi

268 el-Feteva’l-Hindiyye, Bulak 1310, C. I, s. 542; Baktır, Hıdâne, s. 274-275; Baktır, Çocuk Terbiyesi, s. 63-64.

269 el-Hin, Şafiî Fıkhı, s. 257.

270 el-Hin, Şafii Fıkhi, s. 257.

Page 89: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

78

görevi kendisine verilmeyecektir. Ayrıca cariye ve ümmüveled, hür olan çocukları

üzerinde hıdâne hakkına sahip olamazlar. Çünkü hıdâne bir nevi velâyettir ve bu kişiler

efendilerinin işleriyle meşgul oldukları için velâyete ehil değillerdir. Cariye ve

ümmüveled, azad edildiklerinde tam bir velayete sahip oldukları için hıdâne hakkını

kazanırlar.271

“c) Büluğ: Çocuk temyiz çağına gelmiş olsa da büluğa ermemiş birine böyle bir

sorumluluk verilemez. Zira daha kendisi himayeye muhtaç bir durumdadır.

d) Akıl: Akıl hastalarının, bizzat kendileri himaye ve gözetime muhtaç oldukları

için, çocukların bakım ve gözetimiyle sorumlu tutulmaları söz konusu değildir. Yalnız

Şafii mezhebine göre delilik çok az olur mesela yılda bir defa olursa, o zaman bu

sorumluluğu üstlenebilirler.

e) Kudret: Hıdâne hakkını üstlenecek kişi, çocuğun bakım, gözetim ve

terbiyesinin gerektirdiği bütün sorumlulukları yerine getirebilecek kudrete sahip

olmalıdır. Buna göre de o kişinin hasta olmaması, körlük ve sağırlık gibi devamlı bir

sağlık engelinin bulunmaması gerekir. Aksi takdirde bu durumdaki kişi yukarıdaki

şıklarda olduğu gibi hıdâne hakkını kaybeder.

f) Güvenilir ve emin kişi olmak: Hıdâne hak ve sorumluluğunu üstlenen kişi,

çocuğun can güvenliğinin sağlanması, menfaatlerinin korunması, ahlâki bütünlüğü ve

dini terbiyesinin temini bakımından tam güvenilir, emin biri olmalıdır. Bu nedenle

günah işlemekten çekinmeyen, insan haklarını çiğneyen, kanun kurallarına uymayan

biri emin ve güvenilir biri sayılamaz. Böyle olduğu için de o kişiye küçük bir çocuğun

bakım ve terbiye sorumluluğu verilemez.

Şafii mezhebine göre; iffet sahibi olmayan ve namaz kılmayan kimseler çocuğu

terbiye edemezler.272

2. Kadında Bulunması Gereken İlave Şartlar

“a) Kadının çocuğun mahremlerinden başka biriyle evli bulunması: Hıdâne

hakkına sahip olan kadın, çocuğun mahremi olmayan biriyle evlenirse, bu hakkını

271 Tahâvi, Ahmed b. Muhammed, Muhtasar, Mısır, 1370, s. 226; İbnü’l-Hümam, Kemalüddin Muhammed b. Abdulvahid, Şerhu Fethi’l-Kadir, Bulak, 1316; C. 3, s. 314; Baktır, Hıdâne, s. 265; Baktır, Çocuk Terbiyesi, s. 65.

272 Erbay, a.g.e., s. 152-153; Baktır, Çocuk Terbiyesi, s. 65-66; Baktır, Hıdâne, s. 265-267.

Page 90: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

79

kaybeder. İsterse kocasıyla cinsi münasebette bulunmamış olsun. Hatta kocası çocuğu

eve getirmesi hususunda rıza gösterse bile bu hüküm değişmez. Bu hükmün bu şekilde

olmasının sebebi de şudur: Kadın yabancı biriyle evlendiğinde çocuklarıyla meşgul

olamaz. O yabancı kocadan çocuğa zarar gelme ihtimali de vardır. Mahremi olmayan

erkek, çocuğa kötü gözle bakabilir, ona kızar ve onun nafakasını keserek ona zarar

vermek isteyebilir.

b) Çocuğun zî- rahm mahremi olması: Çocuğun hıdânesini üzerine alan kadının,

çocuğun yakını olması gerekir. Çünkü bu iş şefkat ve merhameti gerektirir. Bunu da ona

yakını verebilir. Diğer taraftan, çocukla nikahlanması caiz olanlar, onun mahremi

sayılmadığı için bu vazifeyi yüklenemezler.

c) Müslüman veya zımmi olması: Aslolan, hıdâne vazifesini yüklenen kadının

Müslüman olmasıdır. Ancak; zimmi olan kadın da yapabilir. Çünkü bu bir bakıma

çocuğun hakkıdır. Diğer taraftan şefkat bütün annelerde aynıdır; dinin farklı olması bu

duyguyu değiştirmez ya da azaltmaz.

Çocuk, Müslüman olmayan annenin yanında dini meseleleri anlayabilecek

seviyeye gelinceye kadar bırakılır. Zira bu dönemden sonra anne çocuğa yanlış fikirler

verebilir. Şayet, Müslüman olmayan kadının çocuğu domuz eti yedirmesinden veya

şarap içirmesinden endişe duyulursa, yine bu annenin yanında bırakılmaz, Müslüman

bir topluluğun yanına verilir.”273

d) İrtidat etmemiş olması: Bu vazifeyi yüklenecek kadın, irtidat ederse hıdâne

hakkını kaybeder. İrtidat ettiği zaman kadın hapsedilir ve Müslüman olmaya zorlanır.

Bu durumda çocuk da zarar görür. Kadın tevbe eder de tekrar Müslüman olursa, hıdâne

hakkına yeniden sahip olur.274

e) Kadın, çocuğa düşmanlık duyguları besleyen bir muhitte ikamet etmemelidir.

Hıdâne sorumluluğunu üstlenen kadının ikamet ettiği evde, apartmanda veya mahallede

çocuğun kaçırılması, dövülmesi, azarlanması veya aklının çelinmesi yoluyla kötü

yollara sürüklenme tehlikesinin olmaması gerekir. Kadının bu tür tehlikelerin söz

273 Baktır, Çocuk Terbiyesi, s. 67-68; Baktır, Hıdâne, s. 269-270.

274 Baktır, Hıdâne, s. 270.

Page 91: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

80

konusu olduğu bir muhitte ikamet etmekte ısrar etmesi durumunda çocuğun hıdâne

hakkı kendisine teslim edilmez.275

“f) Hıdâne velayetini üstlenen kadının, babanın fakirliği halinde çocuğa ücretsiz

bakmaktan imtina etmemiş olması: Çocuğun nafakasından babası sorumludur. Ancak;

babanın fakirliği söz konusu olduğunda, çocuğun hıdâne hak ve sorumluluğunu

üstlenecek annesi veya başka bir kadın, ücretsiz olarak çocuğa bakmayı kabul etmelidir.

Ücret almakta ısrar edilmesi halinde bu yetki ve sorumluluk anne veya o diğer kadından

alınıp, çocuğun bakımını ücretsiz olarak üstlenmeyi kabul eden başka bir yakınına

verilecektir.”276

Yukarıda, çocuğun hıdânesini üstlenme hak ve sorumluluğunu alabilecek

kadınların, bu yetki ve sorumluluklarını hakkıyla yerine getirebilmeleri için gerekli olan

şartları belirttik. Kanaatimizce bu özellikler, İslâm Hukuku’nun çocuğa bir şahsiyet

olarak verdiği önemi göstermektedir. Zira çocuğun bakım ve terbiyesinin iyi bir şekilde

yerine getirilmesi hem bireylerin şahsiyet olarak sağlıklı ve iyi insanlar olmalarını hem

de toplumun sosyal gelişimini sağlayıcı bir etki yapacaktır.

Aşağıda hıdâne hakkının erkekte olması durumunda, erkeklerde aranacak özel

şartları belirteceğiz:

“a) Çocuğun asabesi olması: Bu vazifeyi üstlenecek şartlara uygun kadın

olmadığı zaman, bu hak erkeklere intikal eder. Erkeklerin hıdânede hak sahibi olmaları

mirasçı olmalarındandır.

b) Zi-rahm mahremi olması: Çocuk kız olduğu zaman, erkeğin nikah düşmeyen

mahremi olması gerekir. Asabeden olan amcaoğlu, mahrem olmadığı için terbiyede hak

sahibi değildir.

c) Erkekle çocuğun dininin aynı olması: Erkeklerde din birliği aranır. Çünkü bu

hakka sahip olmaları veraset açısındandır. Müslüman ile gayri müslim arasında da

veraset cereyan etmez.”277

275 Erbay, a.g.e., s. 154.

276 Karaman, İslâm Hukuku, C. 1, s. 341.

277 Baktır, Çocuk Terbiyesi, s. 69.

Page 92: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

81

SONUÇ

Kadın yaratılış itibari ile birlikte yaşadığı sevdiklerini çok düşünen, koruyan,

seven olmakla beraber kendisine doğurganlık özelliği verilmiş, bu sayede topluluklar

varlık bulmuş ve bu varlığı devam ettirebilmişlerdir. Ancak; kadın en eski dönemlerden

beri hakiki yerini tam anlamıyla hiç bir toplumda kazanamamış, zamanla ortaya konan

yasalarla bu eksikliğin tamamlanması, ona gerçek değerinin verilmesi istenmiş ona her

şeyden önce bir “ Kadın” sonra da doğurgan/anne olması hasebiyle değerler biçilmiş,

haklar verilip sorumluluklar yüklenmiştir.

Anne olan kadın, doğurganlığı sayesinde dünyaya getirdiği canlıya karşı belli

vazifeler üstlenmek durumunda kalmıştır. Söz konusu vazifelerin ilk adımı bebeğin

anne rahmine düştüğü andan itibaren ceninin her türlü tehlikeden korunmasıyla başlar.

Dünyaya geldikten sonra da anne bebeği emzirmekle sorumludur. Emzirme süresi

konusunda alimler arasında ihtilaf bulunmakla beraber bizzat Kur’an’ın, annenin

çocuğunu “tam iki yıl” emzirmesi yönündeki tavsiyesi278 çocuğun beden yapısının

teşekkülünde anne sütünün önemini ortaya koymaktadır. En son tıbbî araştırmalar da

beden ve ruh sağlığı açısından anne sütünün yerini başka hiçbir gıdanın, anne kucağının

yerini de başka hiçbir ortamın alamayacağını göstermiştir. Hayata gözünü yeni açan

insan yavrusu, etrafında güvenli ve rahat bir dünyanın mevcut olduğunu hissettiği

ölçüde ruhen gelişip olgunlaşmakta, bu vesileyle meydana gelen ve anne ile çocuk

arasındaki fıtrî bir duygu olan anne sevgisi ve şefkatiyle de, çocuğun rûhî melekelerinin

sağlıklı bir şekilde gelişmesi sağlanmaktadır. Bilimsel araştırmalar, bu sevgiden

mahrum olarak büyüyen çocuklarda güçlü bir kişilik yapısının ve temel güven

duygusunun yerleşmesinin çok güç olduğunu göstermiştir. Bu bakımdan İslam dini

çocuğun en azından belli bir yaşa kadar annesinin yanında kalmasını öngörür. Bu

süreçte anne ve yavrusunun nafakasının temini de babaya aittir.

Kur’an’da ilahî hitaba genelde eşit bir şekilde muhatap olan kadının özelde aile

içerisindeki işlevine ayrı bir vurgu yapıldığı görülmektedir. Hamilelik döneminde

çocuğun büyüyüp serpilmesine kadar geçen süreçte bir anne olarak kadının çektiği

sıkıntı ve üstlendiği fedakarlığa sık sık Kur’an’da atıfta bulunulmasına bağlı olarak Hz.

278 Bkz., el-Bakara, 2/233.

Page 93: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

82

Peygamberin de anneni çocuk üzerindeki hakkının babadan mutlak anlamda üç kat daha

fazla olduğunu belirtmesi kolayca anlaşılabilir. İşte Kur’an ve Sünnette kadının

çocukları üzerindeki hak ve sorumlulukları açısından merkezî bir konuma sahip olması,

bunun daha sonraları fıkhın bir alanda tezahür eden hükümlerinde de vücut bulmasını

gerektirmekteydi. Oysa araştırmamız esnasında bunun böyle olmadığını gözlemledik.

Kur’an ve Sünnet tarafından kadına biçilen nu etkin rolün İslam Hukukçularınca kısmen

göz ardı edilmesini dönemin telakkî ve örf adetleriyle ilintili olduğunu düşünüyoruz.

Ebeveynin, çocukla daha fazla vakit geçirdiği dikkate alındığında bilhassa

annenin yaptığı her davranış, söylediği her söz direkt çocuğu üzerinde etkili olmaktadır.

Bu açıdan annenin iyi bir eğitim alması çok önemlidir. Zira kendini ıslah edemeyen

başkasını da ıslah edemeyecektir. Eğitim, çok yönlü ehliyet ve uzmanlık isteyen girift

bir konu olduğundan, ahlaki davranışları ve naklî ilimleri ana hatlarıyla bilmek bile

yetmemekte, içinde yaşanılan toplumu da çok iyi tanımak, sevgi ve müsâmahayı, sabrı

ve tedrîcîliği, eğitim metotlarını, insan ve çocuk psikolojisini, pedagojiyi, yani çocuk

eğitim ve terbiyesini temel düzeyde de olsa bilen ve uygulayabilen bir seviye

gerektirmektedir. Anne, çocuğunun hem fiziksel hem psikolojik ihtiyacını karşılamada

yeterli bilgi donanımına sahip olmalıdır. Çünkü çocuk terbiyesi, sadece karnının

doyurulması gibi fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasından ibaret değildir. Onun sağlıklı

bir birey olarak topluma kazandırılması için vazgeçilmez olan, ihtiyaç duyduğu sevginin

gösterilmesi ve anlayışın sağlanması gibi gereken psikolojik ortamın sağlanması da

annenin vazifelerindendir.

Anne her şeyden önce çocuğunu sevmeli ve ona sevmeyi öğretmelidir. Çocuğun

ruh dünyasının gelişimine katkı sağlamalıdır. Toplumla tanışması neticesinde

gereksinim duyacağı bilgi ve eğitimi vermelidir. Aynı zamanda çocuğuna, yeme-içme

adabından, beden temizliği alışkanlığına, insani ilişkilerde en çok ihtiyaç duyulan

saygıya, oturup kalkma adabına kadar her türlü sosyal davranışı kazandırmaya büyük

ehemmiyet göstermelidir. Çocuğun dini eğitiminde de ilk ve en önemli terbiyeci,

eğitimci annedir. Çocuğa doğru yolu gösterecek, Rabbini tanıtacak, dinini sevdirecek

olan önce annedir. Yavrusunun bedensel ihtiyaçlarını karşılayan aklını yararlı bilgilerle

doldurmaya özen gösteren anne, kalbini de ihmal etmeyecek, ona sırat-ı müstakimi

gösterebilecektir. Bunu yaparken sorumluluğunu üstlendiği çocuğu önemsiz ve anlamaz

küçük varlık yerine koymayıp; aksine empatik davranarak onların seviyesine inmeli,

onun eğitimi sırasında çocuk olduğunu daima göz önünde tutmalıdır. Yine ona daima

Page 94: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

83

uygun bir dille doğru, tutarlı ve yararlı bilgiler verilmelidir. En önemlisi de çocuğuna

her yönüyle örnek olabilecek bir hayatı yaşamaya çalışmalıdır. Aksi halde, sözlerle

yapılan telkinler davranışlarla yalanlanmış olacaktır. Çocuk da daha çok

gördüklerinden, örneklerden etkileneceğinden eğitim başarısız olacak, çocukta da

karakter bozuklukları ortaya çıkacaktır.

Page 95: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

84

KAYNAKÇA

Acar, İbrahim (2003), İslam Hukukunda Siyasal Haklar Yönünden Kadın, Ankara.

Aclûnî, Muhammed b. İsmâîl (1988), Keşfü’l-Hafâ ve Müzilu’l-İlbas ‘Amma’ş-tehera

Mine’l-Ehâdis’ alâ Elsineti’n-Nâs, I -II, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,

Beyrut.

Ağaoğlu, Ahmet, İslamlıkta Kadın, Nebioğlu Yayıncılık, İstanbul.

Altıntaş, Ramazan (1999), “Ailede ve Okulda İnanç Eğitimi”, Mehir Aile Dergisi, Sayı

3, s. 57-62, Konya.

Arslan, Ali, Büyük Kur’an Tefsiri (Hülâsatü’l-Tefsir), I-XV, Arslan Yay., İstanbul.

Ataseven, Asaf (2005), “Çocuğun Süt Dönemi ve Süt İle Beslenmesi”, Tartışmalı İlmi

Toplantılar Dizisi, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi-2, Ensar

Neşriyat, İstanbul.

Atay, Hüseyin (1997), Kur’an’a Göre Araştırmalar I, I-III, Ankara.

Ateş, Ali Osman (1996), İslam’a göre Cahliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri, Beyan

Yayınevi, İstanbul.

----------------------- ( 2000), Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yayınları,

İstanbul.

Ateş, Süleyman (1979), Yeni İslâm İlmihali, Kılıç Yay., Ankara.

------------------- (t.y.), Kur’an Işığında Soru ve Cevaplarla İslâm, I- VI, Yeni Ufuklar

Neşriyat, İstanbul.

------------------ (t.y.), Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, c. I-VI, İstanbul.

Aydın, Abdullah (t.y.), Tam İzahlı Büyük İslâm İlmihâli, Aydın Yay., İstanbul.

Aydın, M. Akif (2001), “İslâm’da Kadın” İslam Ansiklopedisi, I- XIV, TDV Yay.,

İstanbul,

Baktır, Mustafa ( 1986), “İslâm Hukuku’nda Hıdâne”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Aksiseda Matbaası, sayı 7, İstanbul.

Beşer, Faruk (2003), Hanımlara Özel İlmihal, İstanbul.

Page 96: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

85

Berkî, Şakir (1961), Medenî Hukuk (Umûmî Esaslar, Şahsın ve Aile Hukuku), Ankara.

Bilmen, Ömer Nasuhî ( 1952), Hukuki İslâmiyye (Istılahlı Fıkhiyye Kamusu), I -VIII,

İstanbul.

------------------------------ ( 1965), Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri, I -

VIII, İstanbul.

------------------------------ (t.y.), Büyük İslâm İlmihali, Bilmen Yayınevi, İstanbul.

Buğa, Mustafa el-Hin Mustafa, el-Şerbecî Ali (1994), Büyük Şafiî Fıkhı (el-Fıkhu’l-

Menhecî alâ Mezhebi’l-İmam eş-Şafiî), I-II, (trc. Ali Arslan),

Arslan Yay., İstanbul.

Canan, İbrahim (t.y.), Kütüb-i Sitte, I-XVIII, Feza Yay., İstanbul.

Cemal, İbrahim (1986), Müslüman Kadının Fıkıh Kitabı, (trc. Beşir Ergünsoy), Risale

Yay., İstanbul.

Cezîri, Abdurrahman (1993), Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı, I-VII, (çev. Mehmet

Keskin), Çağrı Yay., İstanbul.

Cin, Halil (1976), Eski Hukukumuzda Boşanma, A. Ü. Hukuk Fakültesi Yayını, Ankara.

Devvani, Celaleddin (1309), Ahlâk-i Celâlî, Hindistan.

Döndüren, Hamdi (1995), Delilleriyle Aile İlmihali, İstanbul.

Dönmez, İbrahim Kâfi (1997), İslâm’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi,

I-IX, İfav Yay., İstanbul.

Ebu’l-Bekâ, Eyyûb b. Muûsâ el-Hüseynî ( 1983), Külliyât-u Ebi’l-Bekâ, (Nşr: Adnan

Derviş, Muhammed el-Mısrî, Müessetü’l-Risâle), 2. Baskı, Beyrut.

Erbay Celal (t.y.), İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi, Göktürk Yay, y.y.

Erdem, Hüsamettin, “Ailede Ahlak Eğitiminin Önemi”, Mehir Aile Dergisi, s. 6-10,

Konya.

-----------------------(1996), Osmanlı Düşüncesinde Ahlâk, y.y. Konya.

Erdoğan Mehmet, IV. İslam Hukuku Anabilimdalı Eğitim-Öğretim Meseleleri

Koordinasyon Toplantısı ve Özürlü Olduğu Tespit Edilen Ceninin

Alınması Sempozyumu (Basılmamış Tebliği).

(1983), Fetevâyı Hindiyye, I-XVI, (trc. Mustafa Efe), Akçağ Yay., Ankara.

Page 97: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

86

Firuzabadi (1971), Tertibu’l-Kamusi’l-Muhit, Mısır.

Gökdemir, Hasan Ali (1994), Hristiyanlıkta Kadın, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

Güler Zekeriya (t.y.), 40 Hadiste Kadın, Uysal Yayınevi, İstanbul.

------------------ (1977), 40 Hadis Kitabı, Uysal Yay., Konya.

Güngör, Erol (1997), “Ahlak, Psikolojik ve Sosyal Ahlâk”, Ötüken Dergisi, İstanbul.

Harman, Ömer Faruk (2001), “İslam Öncesi Dinlerde ve Toplumlarda Kadın”, İslam

Ansiklopedisi, I-XXIV, TDV. Yay., İstanbul.

Hatipoğlu, Mehmet Said (2000), “Kadına Dinin Verdiğini Fazla Bulanlar”, İslamiyat,

Kadın Özel Sayısı, Ankara.

İbn Abidin, Muhammed b. Emin (1966/1383), Haşiyetü Reddi’l-Muhtar Ala’d-Dürri’l-

Muhtar Şerhu Tenviri’l-Ebsar, I-III, 2. Baskı, Mısır.

İbn Abidin, Muhammed b. Emin (1982), Reddü’l-Muhtar Ale-d-Dürrü’l-Muhtar, (trc.

Ahmed Davudoğlu), İstanbul.

İbn Mâce, Muhammed Murtazâ,( t.y.), İtfâfu’s-Sâde Uhyâ Şerhi, I-V, Beyrut.

İbn Manzur, Muhammed b. Mukerrem b. Mansur (t.y.), Lisanu’l-Arab, Dâru Sâdr, I-

XIII, Beyrut.

İbnü’l-Hümam, Kemalüddin Muhammed b. Abdulvahid (1316), Şerhu Fethi’l-Kadir, I-

III, Bulak.

İbrahim Halebî (1968), Mülteka el-Ebhur Tercümesi, (trc. Mustafa Uysal), İstanbul.

İnan, Ali Naim (1968), Çocuk Hukuku, İstanbul.

Karaman, Hayrettin (2006), Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, y.y., İstanbul.

Konuk, Yurdagül (1994), Okul Öncesi Çocuklarda (5-6 Yaş) Dini Duygunun Gelişi ve

Eğitimi, TDV Yay. Ankara.

Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed ( 1386-8771966-67), el-Cam’i-li-

Ahkâmi’l-Kur!an, (Nşr. Ebû İshak İbrahim), I-VII, Kahire.

Lavrence Pernoud ( 1973), Çocuk Büyütüyorum, (çev. Koray Denizyaran), E yay.

İstanbul.

Malik b. Enes (1981), Muvatta, Çağrı Yay., İstanbul.

Page 98: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

87

Martı, Huriye (1999), “Resulullah’ın Dilinden Kadının Aile İçindeki Konumu”. Mehir

Aile Dergisi, Sayı 3. Konya.

Mevdûdî, Ebu’l Âlâ ( 1967), Doğum Kontrolü Hareketi ve İslâm, (çev. Osman

Eskicioğlu), İzmir.

Okiç, M. Tayip (1978), İslamiyette Kadın Öğretimi, Ankara.

Özkaya, Günseli (1985), Tarih İçinde Kadın Hakları, Ankara.

Öztürk, Yaşar Nuri (1997), Kur’an’daki İslâm, İstanbul.

Razi, Fahruddin (1988), Tefsir-i Kebir Mefatîhu’l-Gayb, (trc. Suat Yıldırım, Lütfullah

Cebeci, Sadık Kılıç, C. Sadık Doğru), Ankara.

Remlî, Şemsüddin Muhammed b. Ebi’l-Abbas ( 1967/1386), Nihayetu’l-Muhtac İlâ

Şerhi’l-Minhac, I-VII, Mısır.

Sabunî, Muhammed Ali ( 1984), Kur’an-ı Kerim’in Ahkâm Tefsiri, (terc. Mazhar

Taşkesenlioğlu), Şamil Yay., İstanbul.

Savaş, Rıza (1996), Râşid Halifeler Devrinde Kadın, İzmir.

Sıbâi, Mustafa (1969), İslam’a ve Garblılara Göre Kadın, (çev. İhsan Toksarı), Nidâ

Yayınevi, İstanbul.

Speak, Benjamin (1972), Çocuk Bekliyorum,.(çev. Zühal Avcı), Bilgi Yayınevi, Ankara.

(1973), Tac Tercümesi, I-III, (cev. Bekir Sadak), Eser Yay., İstanbul.

Tahâvi (1370), Ahmed b. Muhammed, Muhtasar, Mısır.

Tirmîzî, Ebû İsa (1356/1931-1353/1934), es-Sünen-Sahihu’t-Tirmizî, Kahire.

et-Tûsî, Nasreddin, (1300 H), Ahlâk-ı Nasırî, y.y.

Varlı, Mustafa (1991), İslâm İlmihâli, TDV. Yay., Ankara.

Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet (1965), Türk Medeni Hukuku (Aile Hukuku), İstanbul.

Yaman Ahmet (2002), İslâm Aile Hukuku, Yediveren Yay., Konya.

Yapıcı, Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Din ve Kadın: Dinde Kadın Statüsü ve

Dindarların Kadın Algısı.

Yavuz, Kerim (1979), Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişimi, Atatürk

Üniversitesi İslami Bilimnler Fakültesi Doçentlik Tezi, Erzurum.

Page 99: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

88

Yavuz, Kerim (1998), Çocuğun Dünyası ve Gelişimi, Çocuk Vakfı Yay., İstanbul.

Yazır, Elmalılı M. Hamdi (t.y.), Hak Dini Kur’an Dili, (sad. İsmail Karaçam, Emrah

Işık, Nusrettin Baleli, Abdullah Yücel), I-IX, İstanbul.

Yıldırım, Celal (t.y.), İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, I-XIV, İzmir.

Yıldırım, Celal (t.y.), Kaynaklarıyla İslâm Fıkhı, I-III, Uysal Yay., Konya.

Zeylaî, Fahruddin Osman b. Ali (1313), Tebyînü’l-Hakâyık, I-III, Mısır.

Zuhaylî Vehbe (1994), İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, (çev. Ahmet Efe, Beşir Ersansoy,

Fehmi Ulus, Abdurrahim Ural, Yunus Vehbi Yavuz, Nurettin

Yıldız), I-XX, İstanbul.

Zuhaylî Vehbe (2005), Tefsiru’l-Münir, I-XV, (trc. Hamdi Aslan, Ahmet Efe, Beşir

Aryansoy, İbrahim Kutay, Nurettin Yıldız), Bilimevi Basım Yayın,

İstanbul.

Page 100: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · Bu hak ve ödevler Klasik fıkıh kitaplarında kitâbu’n-nikah, kitâbu’t -talak, radâ, nafaka ve hidâne

89

ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler

Adı-Soyadı : Gülsüm ENGİN

Doğum Yeri ve Yılı : 30.06.1978

Medeni Hali : Bekar

Ev Adresi : Huzurevleri Mah. 40 Sk. Emel Apt. B Blok Kat 4 No: 8

Seyhan/ADANA

İş Adresi : Eskiköy İlköğretim Okulu Acıpayam/DENİZLİ

Telefon (Ev) : 0 322 247 26 68

Telefon (İş) : 0 506 600 44 90

E-Posta : [email protected]

Eğitim Durumu

2002 – 2007 : Yüksek Lisans, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Adana

1998 – 2002 : Lisans, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Adana

1992 – 1995 : Abdulkadir Paksoy Kız Lisesi

1989 – 1992 : 24 Kasım Ortaokulu

1984 – 1989 : Dosteller İlkokulu

Yabancı Dil : İngilizce, Arapça

İş Tecrübesi

2007- , : Eskiköy İlköğretim Okulu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi

Öğretmenliği, Acıpayam/DENİZLİ