T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ -...
Transcript of T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ -...
T.C.
EGE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
YAKINÇAĞ TARİHİ ANABİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
NAMIK KEMAL’İN MİDİLLİ RODOS VE SAKIZ MUTASARRIFLIKLARI
(1879-1888)
HAZIRLAYAN
Rahime BAŞ
92050002610
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Zeki ARIKAN
İZMİR - 2008
i
YEMİN
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne sunduğum “Namık
Kemal’in Midilli-Rodos-Sakız Mutasarrıflıkları (1879-1888)” adlı yüksek lisans tezimin
tarafımdan bilimsel ahlak ve normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde
yararlandığım kaynakları bibliyografyada ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla
doğrularım.
02-2008
Adı-Soyadı
RAHİME BAŞ
ii
TUTANAK
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulu’nun ..../........./.........
tarih ve ........... sayılı kararı ile oluşturulan jüri ...............................................................
anabilim dalı yüksek lisans öğrencisi ........ ............. ................................................’nın
aşağıda (Türkçe / İngilizce) belirtilen tezini incelemiş ve adayı ...../........./......... günü
saat ............’da .................... süren tez savunmasına almıştır.
Sınav sonunda adayın tez savunmasını ve jüri üyeleri tarafından tezi ile ilgili
kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevapları değerlendirerek tezin
başarılı/başarısız/düzeltilmesi gerekli olduğuna oybirliğiyle / oyçokluğuyla karar
vermiştir.
BAŞKAN
Başarılı Başarısız
Düzeltme (Üç ay süreli)
ÜYE ÜYE Başarılı Başarılı Başarısız Başarısız Düzeltme (Üç ay süreli) Düzeltme (Üç ay süreli) Tezin Türkçe Başlığı: Namık Kemal’in Midilli, Rodos ve Sakız
Mutasarrıflıkları (1879-1888) Tezin İngilizce Başlığı: The Chief Administrations of Namık Kemal in
Midilli, Rodos and Sakız (1879-1888) * 1. Yüksek Lisans Tezi savunma süresi asgari 45 azami 90 dakikadır. 2. Tutanak ( jürinin karar ve imzaları haricinde ) bilgisayarda doldurulmalıdır. 3. Tez başlığı (İngilizce ve Türkçe) mutlaka belirtilmelidir. 4. Yüksek Lisans Tez savunmasında üyelerden en az birinin anabilim dışından olması zorunludur.
iii
İÇİNDEKİLER
YEMİN ....................................................................................................................... ..I
TUTANAK................................................................................................................. .II
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... III
KISALTMALAR ...................................................................................................... VI
ÖNSÖZ.................................................................................................................... ..VII
GİRİŞ ........................................................................................................................... 1
a) Namık Kemal’in Kısa Öz Geçmişi ............................................................................ 2
b) CBS Vilayeti Adalarına Genel Bakış......................................................................... 6
I. BÖLÜM
NAMIK KEMAL’İN MİDİLLİ MUTASARRIFLIĞI
(18 Aralık 1879 – 15 Ekim 1884)
1. KEMAL’İN MİDİLLİ ISLAHAT LAYİHASI.......................................................... 14
2. İTALYAN VE YERLİ RUM BALIKÇILAR MESELESİ ....................................... 20
3. KEMAL’İN EĞİTİM FAALİYETLERİ ................................................................... 25
4. MİDİLLİ’DE HALKIN YARARINA YAPILAN İŞLER......................................... 28
a) Resmi Bina İnşaası..................................................................................................... 28
b) Liman Bakım ve Onarımı .......................................................................................... 29
c) Midilli Dışına Yardım................................................................................................ 30
5. KEMAL’İN KARŞILAŞTIĞI HAKSIZLIK VE HIRSIZLIKLAR .......................... 31
a) Eser-i Nüzhet ve Müjde Resan Vapurlarının Yer Değişikliği Meselesi .................... 31
b) Orman Tasarrufu Meselesi......................................................................................... 32
c) Molova’da Halk ve Despot Arasındaki Sürtüşme ..................................................... 33
d) Tütün Kaçakçılığı ...................................................................................................... 33
e) Yere Nahiyesinde Rüşvetten Onüç Kişinin Tutuklanması ........................................ 34
f) İtalya Konsolosluğu İle Anlaşmazlık ......................................................................... 36
g) Vakit Gazetesinde Çıkan Bir Yazının Düzeltilmesi .................................................. 37
6. KEMAL VE CBS VİLAYETİ ARASINDA YAŞANAN GÜÇLÜKLER ............... 37
a) Kemal’in İstifa Mektubu............................................................................................ 37
b) Azaltılan Memur Maaşına Tepki ............................................................................... 39
iv
c) Adliye Müfettişi İle Yaşanan Sorunlar ...................................................................... 40
7. ADALARDAKİ YUNANLILIK İDDİALARINA DAİR......................................... 43
a) Midilli Metropolidi’nin Yunan Gemisini Ziyareti ..................................................... 43
b) Yunanlılık İddialarını Önleme Çabaları .................................................................... 44
8. SÜNGER TİCARETİ ................................................................................................ 45
9. RENAN MÜDAFAANAMESİ VE MİDİLLİ RİSALESİ ........................................ 48
a) Renan Müdafaanamesi............................................................................................... 48
b) Midilli Risalesi........................................................................................................... 49
10. MİDİLLİ’DEN KEMAL ADINA GELEN ŞİKÂYETLER.................................... 49
II. BÖLÜM
NAMIK KEMAL’İN RODOS MUTASARRIFLIĞI
(15 EKİM 1884 – 24 KASIM 1887)
1. KEMAL’İN AGÂH EFENDİ’YE MİDİLLİ’Yİ ANLATAN MEKTUBU............... 59
2. KEMAL’İN KARŞILAŞTIĞI GÜÇLÜKLER .......................................................... 62
a) Rodos Limanı’nın Port Franc (Serbest Liman) Haline Getirilmesi ........................... 67
b) Orman Tasarrufu Meselesi......................................................................................... 68
c) Ziraat Komisyonu ve Talimatı ................................................................................... 69
d) Müslüman Nüfus ve Tanassur (Din Değiştirme)....................................................... 70
e) Adanın Nüfus Sayımında Yaşanan Güçlükler ........................................................... 72
f) Makine İle Sünger Avı Yasağı Sorunu....................................................................... 73
g) Kaşot ve Kerpe Ayaklanması .................................................................................... 74
h) Herkit Ayaklanması ................................................................................................... 75
ı) Sömbeki Ayaklanması ................................................................................................ 75
3. RODOS’TA EĞİTİM FAALİYETLERİ ................................................................... 76
4. RODOS’TA İNŞAA EDİLEN CAMİLER................................................................ 78
5. REJİYE BAĞLI SORUNLAR................................................................................... 79
6. KERPE KAYMAKAM VEKİLLİĞİ MESELESİ..................................................... 80
v
III. BÖLÜM
NAMIK KEMAL’İN SAKIZ MUTASARRIFLIĞI
(24 KASIM 1887 – 02 ARALIK 1888)
1. SAKIZ LİMANI’NIN TAMİR VE TEMİZLENMESİ ............................................. 83
2. KALİMNOZ KAZASINA KAYMAKAM TAYİNİ................................................. 84
3. YUNAN KONSOLOSHANESİ İLE YAŞANAN ÇATIŞMA ................................. 86
4. KEMAL’İN SON RESMİ YAZISI............................................................................ 86
5. KEMAL’İN ÖLÜMÜ ................................................................................................ 87
SONUÇ.......................................................................................................................... 92
EKLER.......................................................................................................................... 93
HARİTA..................................................................................................................... .151
BİBLİYOGRAFYA ................................................................................................. .152
TEZ VERİ GİRİŞ FORMU ..................................................................................... .158
ÖZGEÇMİŞ............................................................................................................... .160
ÖZET.......................................................................................................................... .161
ABSTRACT ............................................................................................................... .162
vi
KISALTMALAR
a.g.e: Adı Geçen Eser
a.g.m: Adı Geçen Makale
a.g.s: Adı Geçen Sözlük
a.g.t: Adı Geçen Tez
bk: Bakınız
BOA: Başbakanlık Osmanlı Arşivi
C-BH: Cevdet-Bahriye
CBS: Cezayir-i Bahr-i Sefid
Çev: Çeviren
İ-DH: İrade – Dâhiliye
SBE: Sosyal Bilimler Enstitüsü
Ş.D: Şura-yı Devlet
TTK: Türk Tarih Kurumu
Y.A.HUS: Yıldız Hususi Maruzat
Y.EE: Yıldız Esas Evrakı
Yay: Yayınlayan
vii
ÖNSÖZ
Bu tezi seçmemizin amacı, Namık Kemal’in pek de bilinmeyen bir yönünü, yani
onun devlet adamlığı ve yönetici kişiliğini daha fazla gün ışığına çıkarma isteğidir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki Namık Kemal’in mutasarrıflığı dönemine ait
çok sayıdaki belge, tezimin ana kaynak kısmını oluşturdu. Bununla birlikte Türk Tarih
Kurumu “Namık Kemal Özel Arşivi”nde tutulan belgeler, tezimizde kullandığımız
birinci elde kaynak kısmında yerini aldı. Ulaştığımız bu belgeleri elimizden geldiği
kadar tasnif ederek ve bir konu bütünlüğü içinde kullanarak, Namık Kemal’in
mutasarrıflık yıllarını aydınlatmaya çalıştık.
Tezimin hazırlanışı sırasında öncelikle kaynaklara ulaşmam konusunda bana
rehberlik eden ve tezin her satırını tek tek okuyarak son halini almasını sağlayan sayın
hocam Prof. Dr. Zeki Arıkan’a gösterdiği ilgi, alaka, emek ve danışmalık için sonsuz
teşekkürler ediyorum. Ayrıca desteğini benden hiçbir zaman esirgemeyen hocam sayın
Prof. Dr. Sabri Sürgevil’e, arşiv belgelerini benimle paylaşan öğretim görevlisi hocam
sayın Dr. Hilal Ortaç’a ve Arş. Gör. Olcay Yapucupullukçuoğlu’na teşekkürü bir borç
bilirim.
Diğer yandan gösterdikleri maddi manevi destek için annem ve babama;
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İzmir Milli Kütüphane, İzmir Kent Arşivi, Ege
Üniversitesi Kütüphanesi çalışanlarına; tezi yazma kısmında bana yardımcı olan
arkadaşım Tolga Akay’a ve Ankara’daki kaynakları bana ulaştıran arkadaşım Serdar
Çavuşdere’ye şükranlarımı sunuyorum.
İzmir 2008
Rahime BAŞ
1
GİRİŞ
Adını özgürlük sembolü olarak hafızalarımıza kazıtan Namık Kemal, hakkında
en çok yayın yapılan bir şahsiyet olmasına rağmen; vatan şairliği, yazarlığı, politika
hayatı onun yönetici kişiliğini gölgede bırakmıştır. Hakkında çıkan yayınlara
baktığımızda da, Kemal’in yönetici kişiliği üzerinde yeterince durulmadığını görüyoruz.
Konuyla ilgili birkaç eser adı saymaktan daha ileri gidemeyişimiz bizi üzse de burada
bu değerli eserlerin hakkını vermek gerekiyor.
Öncelikle Namık Kemal’in yazılarının derlenip toplandığı Külliyat-ı Kemal (3
tertip halinde), eşsiz bir kaynaktır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, basılan eserlerde Kemal’in Midilli-Rodos-Sakız
Mutasarrıflığı dönemine ait belgelere yer verilmemiş olmasından yola çıkarak; konuyla
ilgili arşivden ulaştığı belgeleri bilim dünyasına kazandırmıştır. Uzunçarşılı’nın bu
makalesi “Namık Kemal’in Abdülhamid’e Takdim Ettiği Arîzalarla Ebuziyya Tevfik
Bey’e Yolladığı Bazı Mektuplar” başlığı adı altında 1947 tarihli Belleten’de yer alır.
Namık Kemal’i sürekli inceleme konusu yapan Fevziye Abdullah Tansel de,
uzun uğraşlar sonucu derleyip topladığı Namık Kemal’in hususi mektuplarını 4 cilt
halinde yayınlamıştır. Kemal’in ailesine, dostlarına, sadrazam ve nazırlara, hatta
padişaha yazdığı mektupların ve resmi evrakların gün ışığına çıkarılmasıyla; onun
yöneticilik yaptığı coğrafya ile birlikte kendi yönetim anlayışı hakkında birinci elden
bilgiye ulaşmak mümkün olabilmiştir.
Kemal’in yöneticiliğiyle ilgili olarak, bu konudaki eksikliği gideren bir başka
arşiv çalışması M. Kaya Bilgegil’indir. Midilli Mutasarrıflığı sonunda bazı çevrelerin
Kemal’den şikâyetçi olmaları ve Kemal’in bu şikâyetlere verdiği cevaplar; “Namık
Kemal Aleyhinde açılan bir Tahkikatteki İddialar ve Şair’in Cevapları” adıyla, Atatürk
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi Ahmet Caferoğlu özel sayısında
çıkmıştır.
2
Ayrıca Namık Kemal’in mutasarrıflığıyla ilgili olarak Vakit Gazetesi’nin 30
Mayıs 1925 tarihli nüshasında çıkan “1300–1301 Tarihinde Midilli Adası ve Bu
Adadaki İdaremiz Nasıldı?” yazısı da dönemi aydınlatması bakımından mühimdir.
Bu eser ve makalelerin dışında hem Ege Üniversitesi’nin hem İstanbul
Üniversitesi’nin son dönemlerde hazırlattığı bazı tezlerde de Namık Kemal’in
mutasarrıflığına dair bilgilere rastlamak mümkündür.
Şengül Ayoğuz’un “Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti” adlı yüksek lisans tezi Ege
Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir. Aynı şekilde Ali Fuat Örenç’in “Yakın Dönem
Tarihimizde Rodos Adası” adlı doktora tezi de, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde
yer almaktadır.
Tezimize geçmeden önce konunun daha iyi anlaşılması için, Namık Kemal’in
kısa özgeçmişi ile mutasarrıflık yaptığı Midilli, Rodos, Sakız adaları hakkında ön bilgi
vermeyi yararlı buluyoruz.
a) Namık Kemal’in Kısa Özgeçmişi
Mehmed Kemal, 1840 yılının 21 Aralık pazartesi günü sabaha karşı Tekirdağ'da
doğdu. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım
Bey'dir1. Annesi Fatma Zehra Hanımdır. Mustafa Asım Bey, Fatma Zehra Hamınla
içgüveysi olarak evlenmişti. Namık Kemal dünyaya gelince babası onu, Perşembe
Tekkesi şeyhi Tokatlı Hafız Ali Rıza Efendi’ye götürmüş ve adını Muhammed
(Mehmed) Kemal koydurmuştu. Namık Kemal'in anne tarafından dedesi Tekirdağ
sancağı muhassılı (vergi tahsildarı) Abdüllâtif Bey ile anneannesi Mahmude Hanımdır2.
Kemal’in çocukluk ve ilk gençlik yılları, dedesinin memurluğu gereği, Anadolu’nun bir
şehrinden diğer şehrine dolaşmakla geçer.
Dedesi 1845 yılında Tırhala Malmüdürlüğünden Afyon Muhassıllığına tayin
edilince, beş yaşından sekiz yaşına kadar burada yaşamışlardır. Burada, Afyon Müftüsü 1 “Mehmed Namık Kemal Bey; 1256 Tekirdağ doğumlu, Maliye Hazinesi Esham Müdürü Mustafa Asım Beyi’in oğlu”. BOA; DH.SAİD…1/210. 2 Mehmed Fuat; Namık Kemal, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2. Baskı, Ekim 2004, s.12-13.
3
Buharalı Hacı Velid Efendi'den Arapça ve Farsça dersler aldı. Afyon Mevlevi Tekkesi
Neyzenbaşı Coşkun Dede'den tarikat usullerini öğrendi. 31 Ağustos 1848’de annesi
Fatma Zehra Hanım’ı kaybetti3.
Afyon Muhassıllığı’ndan Kütahya'ya tayin olan Abdüllâtif Efendi, torunundan
ayrı kalmak istemediği için İstanbul’a gelip yerleşir. Kemal, İstanbul’da kaldığı süre
boyunca üç ay kadar Beyazıt Rüşdiyesi’ne, dokuz ay kadar da Valide Mektebi’ne gider.
Bütün okul yaşamı bu iki okulla sınırlı kalsa da onun eğitim hayatının evde aldığı özel
derslerle devam ettiğini biliyoruz. Abdüllatif Bey’in Kars Sancağı Mutasarrıflığı’na
getirilince, Kemal’in kitaplarını buraya taşımak için sekiz katır tuttuğu söylenir4.
Kars'ta kalınan bir buçuk yıl zarfında, yaşlı şeyh şair ve müderris Vaizzade Şeyid
Mehmet Hamid Efendi'den tasavvuf ilmini, divan edebiyatını öğrendi. Vahdet-ı Vücud
felsefesini ve Muhiddin Arabi'yi, Mevlâna'yı inceleme fırsatını buldu. Kara Veli Ağa
adındaki kır serdarından avcılık, atıcılık, cirit oyunu dersleri aldı5. Karsta görevi sona
eren dedesi ile 1854 yılında İstanbul'a döndü. Babası Mustafa Asım Bey sayesinde
Arapça ve Farsçasını ilerleterek, tarih bilgisini artırdı. On ay sonra 1855 yılında
babasının Bulgaristan Filibe Malmüdürü, dedesinin Sofya Kaymakamı oluşu ile
Sofya'ya gitti. Evlerine misafir olarak gelen şair Binbaşı Eşref Bey, Kemal'in yazdığı
şiirleri okuduktan sonra bir mahlâsname düzenleyerek ona Namık adını taktı6. Bundan
sonra Mehmed Kemal, Namık Kemal olarak anılmaya başlandı.
1856'da 16 yaşında iken, Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin 14 yaşındaki kızı
Nesibe Hanım ile evlendi. Bu evlilikten; Feride, Ulviye adli iki kız ve Ali Ekrem adında
bir erkek çocukları dünyaya geldi7.
1857'de İstanbul'a gelen Namık Kemal, divan geleneğine bağlı şairlerle
(Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni vb.) dost oldu8. 1858’de büyükannesi Mahmude
Hanım’ı, 1859’da dedesi Abdüllâtif Paşa'yı kaybetti.
3 Mustafa Can; Namık Kemal Bibliyografyası, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988, s.8. 4 Fuat, a.g.e, s.13-14. 5İhsan Dinç; Namık Kemal Hayatı, Sanatı, Eserleri, Kastaş Yayınları, İstanbul, Ekim 2003, s.19-20. 6 Lütfü Şehsuvaroğlu; Namık Kemal, Alternatif Yayınları, Ankara, I. Baskı, Şubat 2003, s.20. 7 Fuat, a.g.e, s.16.
4
1861 yılında Tasvir-i Efkâr gazetesini çıkartan Şinasi ile tanışan Kemal, Batı
Edebiyatını öğrenmeye başladı. Şinasi konuşması, düşünüsü, çevresiyle ilişkileri
bakımından tam anlamıyla Avrupalılaşmış bir Osmanlıydı. Kemal Şinasi’nin
düşüncelerinin etkisinde kalmakla birlikte onun üslup anlayışını da benimsedi.
Günümüz anlamlarında kullanılan hak, millet, vatan, hürriyet, efkâr-ı milliye, efkâr-ı
umumiye, devlet-i meşruta, millet meclisi gibi kelimeleri Kemal, ilk defa Şinasi’de
görmüş ve bu kelimelerin yaygınlaşmasını sağlamıştır9. Kemal, 1863'te Tercüme
Odası'na girdi. Burada Fransızcasını ilerletmekle birlikte Avrupa’yla ilgili tartışmalara
da tanık oldu. Tercüme odasında öğrendiği şeyler, Kemal’in gözlerini batıya
çevirmesini sağladı10. 1863’te Tasvir-i Efkâr’da yazmaya koyuldu. 1865'te Şinasi
Paris'e gidince, gazetenin yönetimini üzerine aldı. Gazete, Yeni Osmanlılar
Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yayın yapmaktan dolayı 1867'de kapatıldı. Namık
Kemal de İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu
göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine
Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı. Bir süre sonra Londra'ya geçerek M. Fazıl Paşa'nın
parasal desteğiyle Ali Süavi’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı “Muhbir” gazetesinde
yazmaya başladı. Ama Ali Süavi’yle anlaşamaması üzerine Muhbir'den ayrıldı. 1868'de
gene M. Fazıl Paşa'nın desteğiyle “Hürriyet” adı altında başka bir gazete çıkardı. Kemal
yurt dışında bulduğu özgürlük ortamından ve Fransız aydınlanmasının etkisinde kalarak
temel siyasal düzen konularını ele aldı. Osmanlı devletinin sorunlarını ortaya koyarken,
Batı felsefesi ile İslamiyet’i kaynaştırmaya çalıştı. Osmanlılara siyasal haklar verilmesi
ve parlamentolu bir hükümete gidilmesini isterken, bu düşüncesini Kuran’daki meşveret
usulüne dayandırdı11.
Çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa'da desteksiz kalınca, 1870'te zaptiye
nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü. İstanbul’a döndükten sonra,
birkaç arkadaşıyla birlikte “İstikbal” adlı bir gazete çıkartmak istedi; ancak hükümet
izin vermeyince “Diyojen” ve “Hadika” gazetesine yazılar gönderdi. Hadika’da yazdığı
8 Mehmed Kaplan; Namık Kemal Hayatı Eserleri, İstanbul Üniversitesi, 1948, s.35-40. 9 Fuat, a.g.e, s.27-28. 10 Kaplan, a.g.e, s.40. 11 Sina Akşin, Türkiye Tarihi 3 Osmanlı Devleti 1600-1908, Cem Yayınevi, İstanbul, 6.Basım, Şubat 2000, s.348.
5
yazılar genellikle devlet yönetimini eleştirir özellikteydi. Nihayetinde bu gazete “adab-
ı devlet ü hükümet”e aykırı yayın yaptığı gerekçesiyle kapatılınca Kemal; Nuri, Reşat
ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872'de, Aleksan Sarrafyan adlı Ermeni’nin sahibi
olduğu “İbret” gazetesini kiraladı. İbret’in 82-95. sayılarının yazılarının altında
başmuharrir anlamına gelen B.M kısaltması yer alır. Bir müddet siyasetten uzak
durmak, yazı yazmamak koşuluyla affedildiğinden açık ad ve imza kullanmamıştır. 97.
sayıdan sonra Kemal adını kullandığı görülür12.
Aynı yıl “Garaz Marazdır” başlıklı yazısı dolayısıyla gazete hükümetçe dört ay
süreyle kapatıldı. Namık Kemal gene İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Gelibolu
Mutasarrıflığına atandı. Devlet memuru olduğu için gazetelerde yazarlık etmesine izin
verilmeyen Namık Kemal, Gelibolu’da kaldığı üç ay boyunca İbret’e B.M, Hadika’ya
N.K imzasıyla yazılar gönderdi13. Gelibolu’da bulunduğu süre içinde, memleketin ileri
gelenlerini toplayıp orada neler olduğunu anlamaya çalıştı ve birçok haksızlıkla
karşılaşınca onları düzeltme yoluna gitti. Bu hareketinden zarar gören kişiler ondan
şikâyetçi olunca kendisi 25 Aralık 1872’de Gelibolu Mutasarrıflığı’ndan azledildi ve
İstanbul’a geri döndü14.
İstanbul'a dönünce Gelibolu’da yazmaya başladığı Vatan Yahut Silistire
oyunu15, 1 Nisan 1873’te Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendi. Oyundan sonra oyunun
etkisinde kalan halk, Yaşasın Vatan!, Yaşasın Millet! Yaşasın Namık Kemal
çığlıklarıyla İbret gazetesine doğru yürüdü. Halkın attığı sloganlar arasına “Allah
bizlerin muradını versin!, “Biz muradımızı isteriz! gibi sözlerde karıştı. Göstericilerin
gazeteye bıraktıkları “Var olsun Kemal-i Millet” başlıklı mektup ertesi gün İbret’de yer
aldı16. Bu haberi İbret gazetesinin yazması üzerine, halkı galeyana getirdiği
12 Şükran Kurdakul; Namık Kemal Yaşamı, Sanatçı Kişiliği, Romancılığı, Gazeteciliği, Tarihçiliği, Oyun ve Eleştiri Yazarlığı ile Yapıtlarından Örnekler, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 3. Basım, Ekim 2003, s.14–19. 13 Kaplan, a.g.e, s.84-85. 14 Kaplan, a.g.e, s.85. 15 Namık Kemal, Vatan Yahut Silistre’yi Gelibolu Mutasarrıfı iken yazmaya başlamış, İstanbul’a gelince tamamlamıştı. Sahnede görebildiği tek oyunu budur. İlk olarak 1873’de Güllü Agop Turubunda sahneye konulan bu eser, İkinci Meşrutiyete kadar yüzlerce kez sahneye konuldu. Almanca, Fransızca, Rusça, Arapça, Sırpçaya çevrildi. 16 Fuat, a.g.e, 80.
6
gerekçesiyle Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle
Magosa'ya sürgüne gönderildi. 38 ay Magosa Kalesi’nde hapis yattı17. Birçok eserini
orada yazdığı bilinmekte.
Abdülaziz’in tahtan indirilmesiyle sürgünden dönmesine izin verilince, 1876
yılında İstanbul'a geri döndü. Abdülaziz’den sonra tahta çıkarılan Sultan Murad’ın akıl
sağlığı uzun süre tahta kalmasına imkân vermediğinden, II. Abdülhamid padişah ilan
edildi. Göreve gelir gelmez Kanun-i Esasi çalışmalarını başlatan padişah, Namık
Kemal’in de anayasa çalışmalarında görev almasını sağladı. Komisyonun hazırladığı
tasarıya, Abdülhamid’in son anda müdahalesiyle eklenen 113. maddeye karşı çıktıysa
da 113. maddenin yasağa eklenmesine engel olamadı18. Nihayetinde Kemal de 113.
madde kurbanı olarak sürgün edilenler arasında yerini aldı.
Abdülhamit'e sunulan bir jurnal yüzünden19 tutuklandı, beş buçuk ay içeride
kaldı. Beraat ettiyse de kurtulamadı. 1877'de Midilli Adasına sürüldü. Ardından 1879'da
oranın mutasarrıflığına atandı. Daha sonra da 1884'de Rodos ve 1887'de Sakız
mutasarrıflığına gönderildi. 2 Aralık 1888'de Sakız'da öldü. Mezarı Gelibolu,
Bolayır'dadır.
b) CBS Vilayeti Adalarına Genel Bakış
Anadolu ve Rumeli kıyıları ile Girit arasındaki deniz “Adalar Denizi” veya “Ege
Denizi” olarak adlandırılırken; genel olarak Adalar Denizi’nin Anadolu kıyılarındaki
adalarına da “Sporat (Dağınık)” adı verilmiştir20.
17 Kemal’in Magosa sürgünlüğü hakkında Bedri Aydoğan’ın “Namık Kemal’in Magosa Sürgünlüğü” adlı makalesine bakılabilir. Bu yazı, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma ve Uygulama Merkezinin 4-5 Aralık 2003 tarihinde düzenlediği “Hapishaneler” konulu sempozyumda bildiri olarak sunulmuştur. 18 Mithat Cemal Kuntay, Namık Kemal Devrinin İnsanları ve Olayları Arasında II, Maarif Basımevi, İstanbul 1956, s.57-58. 19 Namık Kemal’in “Eş’şey’ü lâ yüsennâ illâ vekad yüelles”(Saki, içeceğimiz tükendi üç kez, iki defa tekrarlanan üçüncü kez de tekrarlanır) adlı şiirinden, padişahın devrilmek istendiği manası çıkarılmıştı. Kuntay, a.g.e, s.167-168. 20 Cezayir-i Bahr-i Sefid Salnamesi, 1310, s.205-206.
7
CBS Vilayeti’ni oluşturan adaların büyük bir bölümü Midilli ile birlikte Fatih
Sultan Mehmed zamanında, Sakız, Rodos ve on iki ada olarak bilinen Güney Sporatlar
da Kanuni Sultan Süleyman zamanında ele geçirilmiştir21.
Osmanlı Devleti’nin, bu deniz için önceleri “Bahr-i Sefid” yani Akdeniz tabirini
kullanırken; zamanla adaların ele geçmesiyle, adaları da ifade etmesi bakımından, bu
tabirin başına “Cezayir” kelimesini eklediğini biliyoruz22.
Alındıklarında ya Rumeli ya da Anadolu Eyaletlerine dâhil edilen bu adalar,
Kanuni Sultan Süleyman devrinin ortalarına doğru kurulduğu bilinen Cezayir-i Bahr-i
Sefid Eyaleti içine dâhil edilmişlerdi. Eyaletin merkezi Gelibolu Livası idi.
Donanmanın insan gücücünü sağlayan en önemli bölge olmasından dolayı buraya
Kaptan Paşa Eyaleti de denilmiştir23.
Kaptan Paşa’nın yetkisinin sona erdirildiği Tanzimat sonrası düzenlemeye göre
Eyalet’in ilk valisi, eski maliye nazırlarından (Musa) Safveti Paşa24 olur. 1849 yılı
itibariyle Cezayir-i Bahr-i Sefid Eyaleti’nin merkezi Rodos olmakla birlikte diğer
sancaklarını; Sakız, Midilli, Limni, Bozcaada ve Kıbrıs oluşturuyordu. Eyalet merkezi
1862 yılında Midilliye taşınmıştır25.
8 Kasım 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi ile Cezayir-i Bahri Sefid Eyaleti,
Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti’ne dönüştürülür. 1841 yılından itibaren Hüdavendigar
Eyaleti’ne bağlanmış olan Biga Sancağı, 1867 yılındaki Vilayet Nizamnamesi ile CBS
Vilayeti’ne dâhil edilmiş ve Vilayet’in merkezi de Biga Sancağının merkezi olan Kal’a-
ı Sultaniye (Çanakkale) yapılmıştır. Rodos, Midilli, Sakız Biga merkezli vilayetin diğer
21 Şengül Ayuğuz; “Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti”, Ege Üniversitesi, SBE, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 1989, s.14-20. 22 İdris Bostan; “Akdeniz” Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. II, İstanbul 1989, s.231; M. Şakiroğlu; “Cezayir-i Bahr-i Sefid”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.VII, İstanbul 1993, s.500-501. 23 Ayoğuz; a.g.t, s.24. 24 (Musa) Safveti Paşa 1805-1865. 1849 yılının Ocak-Ağustos aylarında Valilik yapmıştır. Sinan Kuneralp; Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali ( 1839-1922) Prosopografik Rehber, İSİS, İstanbul, Birinci Baskı, Aralık 1999, s.108. 25 Türk Hâkimiyetinde Ege Adaları’nın Yönetimi, Editör: Cevdet Küçük, Stratejik Araştırma ve Etüdler Milli Komitesi (SAEMK), Ankara 2002, s.98-99.
8
sancakları idi. 1867 Nizamnamesi ile yapılan bir diğer değişiklik, adalara mutasarrıf
sıfatıyla yönetici tayinlerinin yapılmasıdır.26
I. Meşrutiyetin ilanıyla diğer bütün vilayetlerde olduğu gibi CBS Vilayeti’nde de
bazı değişikliklere gidildiğini görüyoruz. 1877 yılında Vilayet merkezi tekrar Rodos
ilan edilmiş, Valiliği’ne de Mekteb-i Sultani Nazırı Rum Vezir Sava Paşa27 getirilmiştir.
Vilayet sancakları ise; Midilli, Sakız, İstanköy ve Kıbrıs’tan ibarettir28.
1878 yılında Kıbrıs’ın, Mehmed Sadık Paşa’nın Valiliği sırasında İngiltere’ye
devredildikten sonra sancak statüsünden çıkarılmasıyla, Vilayetin yeni merkezinin
neresi olacağı tartışmaları gündeme gelmişti. Tartışmanın nedeni, Kıbrıs’ın Vilayetten
ayrılmasıyla birlikte, Bozcaada’dan Kıbrıs’a kadar uzanan adalar sınırını içinde
Rodos’un son noktada kalıyor olması idi. Merkezin Midilli ya da Sakız olması
düşünüldü29. Bu tartışmalar, 1880 yılında ise CBS Vilayeti’nin merkezinin Sakız ilan
edilmesiyle son bulmuştur. Son taksimatta Vilayet’in sancakları Sakız dışında Rodos,
Midilli, Limni olarak belirlendi30.
Yabancı harp gemilerinin Akdeniz’de hızla çoğalması, Rodos çevresinde
bulunan adaların güvenlik sorununu artırmıştı. Meclis görüşmelerinde, Rodos
çevresinde bulunan adaların asayişlerinin sağlanması, yabancı tesirinde kalmamaları ve
inzibatlarının sağlanabilmesi için Rodos Sancağı’nın tekrar vilayet merkezi yapılması
uygun görülünce, 1887 yılı itibariyle Rodos tekrar vilayet merkezi yapılmıştır31. Bu
26 Türk Hakimiyeti’nde Ege Adaları…, s.112, 118. 27 Vezir Sava Paşa (1831-1904)’nın CBS Valiliği yaptığı dönem Şubat 1877 ile Mayıs 1878’dir. Kuneralp, a.g.e, s.120. 28 Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1295, s.350. 29 Kıbrıs Adası’nın vilayet’ten ayrılması üzerine yeni vilayet merkezinin tayini konusunda, Şura-yı Devlet Mülkiye Dairesi’nde yapılan müzakerede ele alınan; CBS Vilayeti’nin 25 Şaban 1295 (24 Ağustos1878) tarihli yazısının içeriği şu şekildedir: Midilli adasının Müslüman ahalisinin Sakız’a nazaran daha çok vilayet merkezi taleplerine neden olduğu, ancak sırf bu etkene dayanılarak merkez tayinin yapılamayacağı, kaldı ki nüfus oranının sadece Midilli’ye göre değil bütün vilayet için ele alınması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca Midilli Adası’nın gerek coğrafi gerekse demografik açıdan Sakız’dan büyük olmasına karşın, ahalisinin ticari etkinlik ve servet itibariyle bu adanın gerisinde bulunduğu ve Sporat Adalarına mensup tüccarın Avrupa ile olduğu kadar Sakız ile münasebetlerinin olduğu ve konum itibariyle Sakız Adası’nın vilayet’in orta noktasında yer aldığı dile getirilmiştir. BOA, Ş.D(Şura-yı Devlet), 2342/14. 30 Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1299, s.284. 31 Türk Hakimiyetinde Ege Adaları…., s.129.
9
düzenlemeye göre CBS Vilayeti’nin sancakları Midilli, Sakız ve Limni’dir32. Vilayet
merkezi olan Rodos, bu durumunu İtalyan işgaline kadar devam ettirmiştir.
CBS Vilayeti’nin Midilli Sakız ve Rodos Adalarında Namık Kemal, 1879
yılından 1888 yılına kadar mutasarrıf olarak görev yapmıştır.
Namık Kemal’in CBS Vilayeti dâhilindeki ilk görevi Midilli Mutasarrıflığıdır.
Batı Anadolu kıyılarına oldukça yakın olan bu adanın Yunanca adı “Lesbos”dur. Ancak
ortaçağlardan itibaren adı, buradaki “Mytilene” kasabasına atıfta bulunmak üzere
“Midilli” olarak geçmektedir. Korunaklı liman ve körfezlerinden dolayı Vilayet’in en
işlek liman ve ticaret merkezi unvanına sahiptir. Midilli’de dört liman ve iki körfezin
adını saymak mümkün. Bunlar “Sun’i Mendirek, Yere, Sığrı, Kalonya Limanı ile Yere
ve Kalonya körfezleridir33. XIX yüzyılın sonları itibariyle Midilli sancağına üç nahiye
(Yere, Ayasu, Mandemande), üç kaza ( Pilmar, Molova, Yunda) bağlı bulunmaktaydı34.
Midilli Adası’nda yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı Akdeniz iklimi
hâkimdir. Adanın iklim şartları hemen her türlü ziraatın yapılmasına elverişli ise de,
ziraat faaliyeti, tarla haline getirilecek toprakların azlığından olumsuz etkilenmiştir. Ada
halkının geçim kaynağını zeytincilik, bağcılık, sabun imalatı, şarapçılık ve kıyılarda
yapılan balıkçılık oluşturuyordu35.
Namık Kemal Midilli’den sonra mutasarrıf olarak üç yıl da Rodos’ta görev
yapmıştır. Yunancası Rhodus olan bu ada CBS Vilayeti’nin güneyinde yer alır. XIX
yüzyıl sonları itibariyle Rodos’a bağlı olan kaza ve nahiyeler şunlardır: Kastelloz
Nahiyesi, İlyaki Nahiyesi, Herkit Nahiyesi; Sömbeki Kazası, Kaşot Kazası, Kerpe
Kazası, Meis Kazası36.
32 Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1306, s.218. 33 Besim Darkot; “Midilli”, İslam Ansiklopedisi, c.VIII, Maarif Basımevi, İstanbul 1960, “Midilli”, s.282; Piri Reis; Kitab-ı Bahriye, İstanbul 1935, s.130; Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1303, s.178; Ayoğuz, a.g.t, s.54. 34 Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1311, s208-218. 35 Darkot, “Midilli”, s.282-283. 36 Besim Darkot; “Rodos”, İslam Ansiklopedisi, c.IX, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1964, s.756; Ayoğuz, a.g.t, s.45.
10
Rodos, Vilayet’in en büyük adası olmakla birlikte önemli tarım merkezlerinden
de biridir. Burada her türlü sebze ve meyve yetişse de, üretim ada ihtiyacını
karşılayacak kadardır. Zeytincilik, bağcılık ve şarapçılık adanın ziraatını oluşturur37.
Namık Kemal son olarak Sakız’da mutasarrıf olarak görev yapmış ve burada
ölmüştür. Sakız adı; Yunancası Chios olan ve ortaçağdan beri şöhretini koruyan Sakız
ağacının gövdesinden çıkan sakız maddesini temsilen türemiştir. XIX yüzyıl sonlarına
doğru Sakız Sancağının idari taksimatı ise şu şekildedir. Kazalar: İstanköy, Leryoz,
Kalimnoz, Karyot, İspara. Nahiyeler: Batnoz, İncirli, Astropolya 38.
Sakız’daki tarımın durumuna bakılacak olursa; adada limon ve portakal üretimin
yanı sıra, sakız ağacından sakız da elde edildiği görülür39.
37 Şengül Ayoğuz, a.g.t, s.83. 38 J.H. Mordtmann; “Sakız” İslam Ansiklopedisi, c.X, Maarif Basımevi, İstanbul 1967, s. 94-95; Ayoğuz, a.g.t, s.51. 39 Ayoğuz, a.g.t, s.84.
11
I. BÖLÜM
NAMIK KEMAL’İN MİDİLLİ MUTASARRIFLIĞI
(18 Aralık 1879 – 15 Ekim 1884)
Kemal hapishane-i umumiden çıktıktan sonra kendi arzusu üzerine Midilli’ye
ikamete memur olarak gönderilir. Ali Ekrem Bolayır’ın hatıralarında babasının
Midilli’ye sürülüşüyle ilgili olarak şu bilgilere rastlamak mümkün: “Sultan Hamit
hapishaneye bir adam göndererek, her ne kadar mahkeme beraatine karar vermiş ise
de, İstanbulda kalması, aleyhinde yine birçok kıl-ü-kaaller çıkarır. Benim hatırım için
ya Girit, ya Midilli adasına gitsin, demiş. Babam Midilliyi tercih etmiş. Padişah,
Kemal’e, Hazine-i Hassa’dan beş bin kuruş tahsis ettiği gibi, iki yüz kayme harcırah da
vermiş40”.
9 Temmuz 1877’de Midilli’ye hareket eden Kemal’i burada Kulaksızzade İsmail
Paşa karşılar ve onun adadaki konaklarından birinde kira vermeden oturmasını sağlar.
Midilliye gelir gelmez Kemal’in yaptığı ilk işlerden biri ise oturduğu (Kulaksızzadelerin
konağı) evi ve çevresindeki manzarayı tasvir etmek olmuştur41. “Oturduğum ev kibirli
âşık gönlü gibi, aşağı meyli güç hisolunur bir yokuş üzerinde, önü oldukça vasi bir
meydan, meydanın arkasında bir cadde var; iki tarafına iki sıra zeytun ağacı dikilmiş; o
latif renkleri dalgalana dalgalana aşağı doğru aktıkça soldan sağa doğru asılmış bir
zümrüt hamail şekli bağlıyor da insanın nûr-ı nazarını arkasından çekiyor…”
Namık Kemal, sürgün olarak kaldığı iki buçuk yıla yakın sürede İstanbul’daki
yakınları ile politika, maarif (eğitim) gibi konularda düzenli olarak yazışıp tartışmakta
herhangi bir problemle karşılaşmaz. İstanbul’dan uzak kalmasına rağmen ülkenin
sorunlarına kayıtsız kalmayan Kemal, o sıralarda yeni patlak veren 1877–1878 Osmanlı
Rus savaşını yalnız İstanbul gazetelerinden izlemekle yetinmemekte, Avrupa basınını da 40 Ali Ekrem Bolayır; Namık Kemal, Maarif Basımevi, Ankara 1930, s.42. 41 Namık Kemal, sürgün hayatı boyunca Kulaksızzadelerin evinde kira vermeden oturmuştur. Mutasarrıflık görevine getirilince, hükümet konağına sekiz-on dakikalık uzaklıkta olmasından dolayı Kulaksızzadelerin evinden ayrılmış, hükümet konağının bitişiğinde sekiz odalı bir eve taşınmıştır. Kemal kendi evinde rahatça mutasarrıflık etmek için bu kararı almıştır. Kendine has tavırları olan Kemal, köşkünde gecelik entarisiyle oturur, hatta yabancı konuklarını bu kılığıyla ağırlar, hükümet konağına pek uğramazdı. Mithat Cemal Kuntay; Namık Kemal Devrinin İnsanları ve Olayları Arasında II, Maarif Basımevi, İstanbul 1956, s.271–277.
12
sürekli olarak gözden geçirmektedir. Osmanlı-Rus Harbinin yanı sıra, Plevne’nin
düşman eline geçmesi, Ayastefanos Antlaşması, İstanbul’a yığın yığın muhacir akını,
cami avlularının binlerce yaralıya yataklık edişi Kemal’i üzen diğer ülke manzaralarıdır.
Milli kaygıların yanında yine boş durmayan Kemal, burada şiir ve yazılarını yazmaya
devam eder42
Midilli hem iklim bakımından hem doğal güzellikleri bakımından Kemal’in pek
hoşuna gittiğinden “ikamete memur” olarak gittiği bu adanın güzelliklerini hem
arkadaşları hem de akrabalarıyla paylaştığını biliyoruz. Midilli’nin güzelliğiyle alakalı
olarak Manastırlı Rıfat’a43 “Rakip ölsün de, Mevlâ cennet-i-âlâda yer versin, sırrına
mazhar olduk. Yani İstanbul’dan defol da, maaşını da al, harcirahını da veririz, mülkün
içinde nereye canın isterse oraya git, dediler. Biz de Midilli’yi intihap ettik. Burası,
cennetten ayrılmış da âdem olanları istikbâl için yeryüzüne inmiş zannolunacak kadar
güzel bir yer. Yalnız bir fenalık var, ahlâkımı bozacak. Meğer Devlet’e hiçbir hizmet
etmeden maaş almak ne tatlı bir şey imiş”. cümlelerini kuran Kemal’in, ardından
damadı Menemenli Rıfat’a “…Cennet varsa mutlaka bu yerin altındadır.”44 diyerek
burasıyla ilgili duygularını ifade etmeye çalıştığını görüyoruz.
19 Temmuz 1877’de İstanbul’dan Midilli’ye ikamete memur olarak gönderilen
Kemal’in bu sürgünlük hayatı, 18 Aralık 1879 ( 4 Muharrem 1297)’de çıkarılan bir
“irade-i seniyye” ile buraya sürgün mutasarrıf45 tayin edilmesiyle son bulur46. Şeklen
42 Zeki Arıkan; “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Midilli” XV. TTK Kongresi’ne sunulan bildiri, s.18-19. Kemalettin Şükrü; Namık Kemal Hayatı ve Eserleri, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul 1931, s.65,68; Necip Fazıl Kısakürek; Namık Kemal, B.D Yayınları, İstanbul 1998, s. 151,152; Fevziye Abdullah Tansel; Nâmık Kemal’in Husûsî Mektupları II İstanbul ve Midilli Mektupları, TTK Basımevi, Ankara 1969, s. 54–55. 43 Manastırlı Rıfat olarak geçen bu kişinin kim olduğuna dair bilgiyi Süleyman Nazif’in eserinde bulmak mümkün: “Erkan-ı harbiye kaymakamı iken vefat eden Manastırlı Rıfat Bey, mekteb-i harbiyeden neşet ettikten sonra ve mektebde muallim iken (çanta) چانطه adlı mecmua-i mevkute tesis ederek, memleketimizde edebiyat-ı hamasiyenin ve askerlerimiz arasıda heyecan-ı vatanperveranenin taammümüne çalışmışdı.” Süleyman Nazif, İki Dost, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul 1323/1925, s. 72-73. 44 Kuntay, a.g.e, s. 267. 45 Mutasarrıf; sancak yönetiminin başında bulunan en büyük mülki idare amirine verilen addır. Sancak, vilayet ve kaza arasında bir kademede idi. Ferit Devellioğlu; Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Lugat, Aydın Kitabevi, Ankara, 18. Baskı 2001, s.691. 46 Sadrazam Sait Paşa’nın tezkeresi: “Atufetlu efendim hazretleri: Midilli Mutasarrıfı Atufetlu Rauf Beyefendi hazretleri şayan buyurulan müsaade-i-Seniyye üzerine geçende Dersaadete avdet eylemiş ve cezire-i-mezkûrenin bir müddetten beri Mutasarrıftan hulüvvü cihtiyle Muhasebeci efendi idaresinde
13
sürgünlükten kurtulmuş gibi gözükse de, İstanbul’a dönmesine engel olmak için uzak
yerlere memur olarak atanması, aslında onun sürgünlüğün devam ettiğinin bir
göstergesidir.
İkamete memur olarak gönderildiği bu yere, sonradan sürgün mutasarrıf olarak
atandığının farkında olan Kemal, yine de kendisini buraya mutasarrıf tayin eden Sultan
Abdülhamid’e teşekkür yazısı göndermeyi ihmal etmemiştir47.
Namık Kemal, Midilli’de sürgün mutasarrıf olduğunu bilse de vatanın en küçük
parçasında dahi vatana hizmet etmeyi vicdanında bir görev bilmiştir. Nitekim iki buçuk
yıla yakın olan bu sürgünlük hayatı boyunca Namık Kemal’in boş durmamış olduğunu,
idari alanda neler yapabileceği konusunda bazı düşünceler geliştirmiş olduğunu yazdığı
mektuplarından anlayabiliyoruz. Henüz mutasarrıf tayin edilmeden önce damadına
yazdığı mektupta eğitimin iyileştirilmesi yolunda çalışacağının işaretlerini verir. Namık
Kemal’in eğitimle ilgili olarak, Midilli’de teşekkül eden Cemiyet-i İlmiye’nin
mekteplerinin nasıl ıslah edileceği, Darü’ş-şafaka ve Dar’ül-muallimat tarzında öğretim
yapabilmeleri için, o müesseselerde çalışan hocalardan kimlerin gönderilebileceğini
araştırdığını öğreniyoruz48.
Daha göreve başlamadan önce birtakım araştırmalar yaptığına tanık olduğumuz
Namık Kemal, mutasarrıf tayin edildikten 6 ay sonra yapılacak işlerin çokluğundan
bıkmış ve usanmış idi. Damadı Menemenli Rıfat Bey’e yazdığı 12 Haziran 1880 tarihli
mektubunda49 “ Usanç geldi. Ben maksadım için bile bu kadar çalıştığımı bilmiyorum.
kaldığı Cezayir-i-Bahr-i-Sefid vilâyetinden dahi iş’ar kılınmakta bulunmuş olduğuna ve Midillide ikamet üzere bulunan Saadetlu Kemal Beyefendi hazretleri dahi muktedir bendegândan bulunduğuna binaen rehîn-i-tasvib-i-âlî buyurulduğu halde mir-i müşarünileyhin cezire-i-mezkûre Mutasarrıflığına tâyini hakkında her ne veçhile irade-i-Seniyye-i-Hazret-i-Padişâhî şerefsünüh-ü-sudur buyurulur ise hükm-i-celiline tevfik-ı-hareket olunacağı beyaniyle tezkire-i-snâverî terkim kılındı.3 Muharrem 97, Sait.” BOA; İ.DH (İrade, Dâhiliye) 1541; Martin Strohmeier, “Mehmed Tevfik Bey, Companion and Collaborator of Namık Kemal During His Years in the Agein Provinve”, Archivium Ottamanicum, 23. (2005/2006), s.270. 47 BOA; Y.EE, 40/75 (13 M 1297=27 Aralık 1879). Kemal’in bu teşekkür yazısının orijinali için bk: Ek 1. 48 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları II, s.483–485. 49 Fevziye Abdullah Tansel; Nâmık Kemal’in Husûsî Mektupları III Midilli Mektupları, TTK Basımevi, Ankara 1973, s. 17.
14
Bal yapmaz arı gibi sa’yimin hiçbir neticesini de göremiyorum.” sözleriyle bu
bıkkınlığını anlatmaya çalışmıştır.
Kemal’in sürgün mutasarrıf değil de sanki devletin atanmış bir memuruymuş
gibi hareket ettiğini, yaptıklarına bakarak söylememiz mümkündür. Öyle ki göreve
başlayalı daha bir yıl bile olmamıştı, ama biz onu Midilli için ıslahat layihası
hazırlayacak kadar kendisini işine kaptırmış bir halde buluyoruz.
1- KEMAL’İN MİDİLLİ ISLAHAT LAYİHASI
30 Ağustos 1880’de Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti’ne Sadaretten gönderilen
şifreli bir telgrafta, Abdülhamit’in cülusundan başlayarak, vilayet dâhilindeki nüfus
(doğum, ölüm, cinayet) ve asker vermeyen tebaanın cetvelleri isteniyordu. Bununla
birlikte İslam, Hıristiyan mühim kişiler ve servet sahipleriyle birlikte ahalinin
ihtiyaçlarına dair bilgiler, İngiltere ve başka devletlerin konsolosları tarafından halkın
tahrik edilip edilmediği de sorulmuştur. Bu sırada Cezayir-i Bahr-i Sefid Valisi bulunan
Sadık Paşa50 aldığı bu emri diğer sancak mutasarrıflarıyla birlikte Namık Kemal’e de
iletir. Kemal, bu suallerin cevabını ilk olarak kısa tuttuğu 1 Ekim 1880 tarihli
tahriratında, ardından 2 Ekim tarihli ayrıntılı ve oldukça geniş kapsamlı layihasında
vermeye çalışır51.
1 Ekim 1880 tarihli tahriratında, merkezden istenildiği gibi, ölümlerle alakalı
olarak, Abdülhamit’in tahta çıkışından itibaren Midilli’de 27 cinayet işlenmiş olduğunu
ve bunlardan 13’ünün yerli, 14’ünün de yabancı olduğunu ve adada birçok seneden beri
salgın hastalığın görülmediğini yazar. İngiltere ve yabancı devletlerin konsolosları,
ahaliyi tahrik ve kışkırtmaktan uzak olmakla birlikte Yunan konsolosu bunlardan ayrı
50 (Karavezir) Mehmed Sadık Paşa (1825-1901); Mayıs 1878- Haziran 1881 yılları arasında CBS Valiliği yapmıştır. Sinan Kuneralp; Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922) Prosopografik Rehber, İSİS, İstanbul, Birinci Baskı, Aralık 1999, s.102. 51 Bu tahriratın ve layihanın aslı Namık Kemal’in kendi el yazısı ile Yıldız Sarayı Evrakı arasındadır. BOA; YE, 100/38, (27 L 1297=2 Ekim 1880). İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın buradan naklen yayınladığını biliyoruz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; “Namık Kemal’in Abdülhahid’e Takdim Ettiği Arîzalarla Ebuzziyya Tevfik Bey’e Yolladığı Bazı Mektuplar” Belleten, C.XI nu.42, Nisan 1947, s. 243–265. Bu raporu Tansel’de de bulmak mümkün. Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.33–52. Midilli ıslahat layihasının orijinali için bk: Ek 2.
15
tutulmuştur. Yunan Konsolosu da diğer ülkelerin konsolosları gibidir, ancak burada
ahalinin kendisinden kaynaklanan bir tabiiyet değiştirme olayı söz konusudur
Yunanlılık fikriyle ilgili olarak “...Ma΄amâfih memâlik-i hazret-i pâdişâhî’nin
sekenesinde Rum bulunan her cihetinde olduğu gibi burada dahi birçok adamlarca
Yunan’a temâyül ve Yunan Konsoloshânesince o fikri beslemeğe tabiî bir inhimâk
mevcuddur.” diyen Namık Kemal böyle bir yönelimin var olduğuna dikkati çeker.
Oldukça ayrıntılı ve geniş olan 2 Ekim 1880 tarihli layiha, Midilli’ce ihtiyaç
olan ıslahat hakkında bilgiler içermekte ve idari alanda neler yapılabileceğiyle ilgili
olarak maarif, ziraat ve zeytincilik, sanat, ticaret, adalet ve adanın dâhili idaresi gibi
konular, maddeler halinde bölünerek ayrı ayrı ele alınmıştır. Namık Kemal’in
titizliğinin göstergesi olan bu layihada, adanın dâhili idaresinin yanı sıra, o tarihe kadar
burada yapılanlar ve bundan sonra yapılması uygun görülenler hakkında bilgiye
ulaşmak mümkündür.
Midilli’deki aksak yönlerin nasıl yola konulacağına dair ıslahat layihasında ilk
olarak maarif konusu ele alınmıştır: Eğitim, Midilli’deki eğitim birkaç sıbyan ve
rüşdiye mektebinin varlığı ile sınırlı olup, bunlar da vakıf gelirlerine bağlı
bulunduğundan durumları pek de parlak değildir. Bu mekteplerde ders veren hocalar
haftalıkla çalıştıklarından Arapça okutmaktan başka bir işe yaramazlardı. Zaten az olan
Hoca sıkıntısı da bu sorunlara eklenince, adadaki Müslüman nüfusun okuma yazma
oranı iyice düşmüştür. Buna rağmen Cemiyet-i İlmiye’nin kurulmasından sonra bazı
olumlu gelişmelerin yaşandığını söylemek mümkündür. Bu cemiyet sayesinde Midilli
ve Molova kasabasında, Yere nahiyesinde ve Sarlıca karyesinde mektepler açılmış ve
yenilerini açmak için de cemiyetin çabaları devam etmekteydi. Ayrıca bu cemiyet,
Midilli’de kız çocukları için de bir ibtidai mektep açma niyetindedir. Müslüman
mekteplerin yanı sıra Hıristiyan mektepleri bakımlı olmakla beraber, eğitimde ilerleme
amaçlamadıklarından, adadaki İslam eğitim anlayışından daha iyi durumda değillerdi.
Namık Kemal, maarif alanındaki mevcut durumu bu şekilde açıkladıktan sonra,
Midillideki maarifin düzelmesi için yapılması gerekenleri de şu şekilde sıralamıştır.
Adanın her karyesinde kız çocukları için ibtidai mekteplerin açılmalı ve ilköğretim
mecbur tutulmalı, adadaki rüşdiyelerde İstanbul’daki rüşdiyelerde uygulanan eğitim
16
tarzı getirilmeli, mekteplerde yatılı sınıflar açılmalı, fakir İslam ve Hıristiyan çocuklar
için sanayi mektebi yapılmalı; Müslüman ve Hıristiyan halkın kaynaşmalarını artırmaya
yönelik, birbirlerinin dillerini öğrenmeleri için karma okulların kurulmalı ve tüccar
gemilerine kaptan yetiştirmek için özel bir mektep inşa edilmelidir.
Maarif sahasında yapılması gerekenler bu şekilde anlatıldıktan sonra sıra, adanın
ziraatında yapılması gerekenlere geliyordu. Midilli adasının iklimi her türlü ziraatın
yapılmasına elverişlidir. Ancak bu ziraatın iyileştirilmesi ve geliştirilmesi bir
zorunluluktur. Çünkü ada iklimi elverse de ziraat yapılabilen alanların ve elde edilen
ürünün azlığı, tüm Midilli adasının ihtiyacını karşılamaktan bile acizdi52. Tuzla ve
bataklık alanları ziraat için uygun hale getirmek bir çözüm gibi düşünülse de, köylünün
sermaye noksanlığı giderilmediği takdirde bu uygulamadan yarar sağlamak mümkün
değildi.
Adanın en büyük gelir kaynaklarından biri olan zeytincilik ziraatında da bazı
sıkıntılar yüzünden istenilen verim elde edilemiyordu. Zeytin ağacı, zor ve güç yetişen
bir tür olduğundan, istenilen verimin alınması ancak özel ilgiye bağlıydı. Nitekim 1264
senesindeki kışın şiddeti ağaçları dondurmuş, ağaçları yeniden ıslah etmek isteyen çiftçi
varını yoğunu harcamak zorunda kalmıştı. Bunun yanında çiftçinin belini bir de, yüksek
faizle borç para veren murabaha ve sarraflar bükmekteydi. Çiftçi beklediği mahsulü
elde edemeyince borçlarını da ödeyemiyor ve kazandığını faizcilere kaptırıyordu. Tüm
bu olumsuzlukların önüne geçmek ve zeytin mahsulünü artırmak için Namık Kemal’in
getirdiği çözüm önerileri ise şu şekildedir. Menafi sandıkları kaldırılmalı, ziraat
sahiplerine az faizle borç para veren bir banka şubesi açılmalı, zeytin zor yetişen bir
ağaç olduğundan, borcunun geri ödenme müddeti de uzun tutulmalı ve zeytin
mahsulünden alınan vergi azaltılmalıdır53. İşin ne kadar zahmetli olduğunu anlatmak
adına, bir mud54 zeytinin muhafazası için, üreticinin yapması gerekenleri Namık Kemal,
52 Besim Darkot, “Midilli”, İslam Ansiklopedisi, c. VIII, Maarif Basımevi, İstanbul 1960, s.282. 53 Namık Kemal, Cezayir-i Bahr-i Sefit Valiliği aracılığıyla yaptığı başvuruda hiç değilse zeytin taneleri için gümrük resmi alınmamasını önermişti. Fakat bunun da “zeytinyağı gümrüğüne noksan terettüb” edeceği gerekçesiyle reddedildiği görülmektedir BOA; Ş.D (Şura-yı Devlet), 2343/34. 54 Mud yöreden yöreye değişen bir hacim ölçüsüdür. Bursa mudu 112,5, Karaman mudu ise 69,5 litredir. Bk. Walter Hinz; İslamda Ölçü Sistemleri, çev. Acar Sevim, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1990, s. 57.
17
örnek olarak gösterir. Midilli’deki zeytin üreticisi, eylül ayı ortalarında ürününü
toplamakla birlikte, sonbahar sonuna kadar buralarda yeteri kadar tuz bulunamaması ve
zeytinleri işleyecek olan değirmenlerin geç açılması, zeytinleri çürüme tehlikesi ile karşı
karşıya bırakmaktaydı. Bir mud zeytinin muhafazası için gereken tuz miktarı ise elli
okkadır. Bu tuzun nakliye ve tüccar hakkı da hesaplanırsa muhafaza işlemi için gerekli
para otuz yedi buçuk kuruşa çıkıyordu. Yirmi beş kuruşa satılmakta olan bir desti
zeytinyağı için öşür dışında bir de tuz vergisi ödemek üreticiye çok ağır geldiğinden,
mahsulün muhafazası için tuz ihtiyacını kaçakçılardan giderme yolu seçilmekteydi.
Mevcut durumu düzeltmek adına, tuzlalarda toprakla karışık olan ve zeytin tuzlamaktan
başka işe yaramayan siyah tuz, ucuz bir fiyatla üreticiye verilebilirse; hem tuz
kaçakçılığının önüne geçilebilir hem de ahali borç yükünden kurtarılabilirdi.
Midilli halkı zeytincilik dışında bilhassa sabun ve debagat sanatıyla da
uğraştıklarından, bu sanatlarla uğraşanlara faydalı olması bakımından bir sanayi
mektebinin açılması da gereklidir. Tüm bunlar yapıldığı takdirde, kaliteli ve verimli
zeytincilik üretimi sayesinde Midilli adasının refahı artacaktır.
Midilli adasının ticareti de, ıslahat layihasında düzeltilmesi gereken konular
arasında yerini almıştır. Midilli adasının ticareti, zeytinyağı sabun ve deriden yapılmış
eşyalardan ibaret idi. Ticaretin bu denli cılız kalmasının sebebi ise eğitimdeki ve
sermayedeki noksanlıktır. Yolların azlığı, darlığı ve haraplığı da bu sorunlara eklenince
ticaret yapmak iyice zorlaşıyordu. Yolların darlığı yüzünden eşyalar hayvanlar
sayesinde, o da mümkün olmazsa bazı yerlerde insan sırtında nakledilebildiğinden, bu
durum adanın hem dış ticaretini hem iç ticaretini sekteye uğratmaktaydı. Bununla
birlikte ciddi anlamda çözüme kavuşmayı bekleyen yol sorununu, ahali kendi çabasıyla
halletmeye mecbur bırakılıyordu. Turuk nizamnamesi gereğince, herkes senede dört gün
yollarda çalışacak ya da yerine birini çalıştıracak, bu da olmazsa nakdi bedeli karşılığı,
yol yapma sorumluluğunu yerine getirecekti. Ayda iki yüz bin liraya kazanan bir adam
ile yüz kuruş kazanan bir adamın aynı vergiye tabi tutulmasını hukuka aykırı bulan
Namık Kemal, ahalinin ödediği vergi üzerinden bir “kesr-i munzam” alınmasını
önermiş ise de, Turuk ve Me‘abir Komisyonu bu fikrin yanış yorumlanıp başka manaya
çekilebileceğini düşündüğünden, yol yapım işini yine hiçbir şey yapamayacağı bilinen
18
ahali üzerine bırakmıştır. Sonradan maarif ve nafıanın kalkınması için ayrılan öşür
gelirinin beşte üçünün yol yapımı için harcanması uygun görülse de, yine bu karar
Kemal’in içini rahatlatmaya yetmez. Çünkü en iyi koşullarda senede üçbin lira toplansa
bile, bozuk yolların yapılması için sekiz yıl beklenmesi gerekecekti. Oysa Midilli
halkından fedakârlık derecesinde bir vergi istenilse ve öşür gelirinden kalan beşte üçlük
payında buna ilavesiyle yol sorunu iki üç sene içinde çözülebilirdi.
Layihada ticaretin ilerlemesi için alınabilecek önlemler arasında adadaki
limanların bakım ve onarımından da bahsedilmektedir. Mandemande, Göle ve Kapiye
karyelerinin deniz ticaretinin merkezi olan Yeni liman ve Çömlek köyü, Vatuse,
Eftronde, Hedre, Anamutya ve Filye karyelerince ehemmiyeti olan Çamur Limanı en
kısa zamanda temizlenmeli ve Molova kasabasında başlanan liman inşası da
tamamlanmalıdır. Misetopi ve Herse karyelerinin halkının da bir liman inşa etmek
arzusu vardır. Namık Kemal, maarif ve nafıa için ayrılan öşür gelirlerinden bir kısmının
limanların bakımı ve onarımı için ayrılmasını uygun görür. “Yeni-liman ve Çamur-
limanının üçer-dörder yüz lira ile tathiri ve Midilli kasabasının şimdiki mersây-ı
ma‘rufu ağzında ve iki fenerin arasında bulunarak limanı posta vapurlarına
seddetmekte olan taşın ehven bir masrafla izâlesi mümkün olduğundan, öşr-i vâridat ele
geçince hemen bir sene içinde zikrolunan iki limanı ayıklatmak ve Midilli kasabasının
mersâsını da posta vapurlarına karşı taş mâni‘asından kurtarmak kâbil olur… Yeni-
liman ile Çamur-limanı hitâm bulduğu gibi nevbet bi’t-tab‘ Molova-limanına gelmek,
ya‘ni maarif ve nâfi‘a tahsisâtından limanlara tefrık olunan hums oraya sarfolunmak
takdimü’l-ehem ale’l-mühim ka‘idesine göre tabi‘î olmağla bu sermâye ile Molova-
limanı da iki-üç senede ve belki o sermâye karşılık gösterilerek bulunulabilecek akçe ile
vücûde getirilebilir”. Ticaretin canlandırılmasıyla ilgili olarak layihada üzerinde bahsi
geçen bir başka mesele de adada hiçbir telgraf hattının bulunmayışıdır. Bu noksanın
giderilmeye çalışıldığını layihadan anlıyoruz.
İç gümrük meselesi ve yakın mesafelerdeki deniz ticaretinde kullanılan
gemilerin bakımsızlıkları da Midilli ceziresinde çözüme kavuşmayı bekleyen önemli
problemler arasındadır. Midilli’den deniz yoluyla İstanbul, Mısır, Triyeste ve Marsilya
gibi bütün dünya ile alışverişi bulunan yerlerin ticaretgâhlarına eşya sevk etmek veya
19
oralardan eşya almak, vapur kumpanyaları sayesinde emniyet ve rahat içinde
yapılabilirken, buraya onbeş-yirmi milden uzak olmayan Anadolu sahillerine eşya nakli
Hazret-i Nuh zamanından kalma teknelerin kuvvetine ve rüzgârın yardımına can ve mal
emanet edilerek güçlükle yapılabiliyordu. Bu sebeplerle Midilli’nin Sakız, Limni ve
Anadolu sahilleri gibi birinci derecede alışveriş yaptığı yerlerde, deniz ticaretini
kolaylaştırmak ve ticaretin güvenliğini sağlamak zorunluluk haline gelmiştir. İç gümrük
meselesi de Midilli’deki ticarettin ilerlemesi ve devam ettirilebilmesi bakımından büyük
önem arz etmektedir. Buna rağmen Midilli adasının bir tarafından diğer tarafına
naklolunan eşya için sekiz gümrük resmi istenmesi sıkıntılara yol açıyordu. Hal böyle
olunca tüccar, Midilli kasabasıyla aralarındaki deniz mesafesi dört saat olan
Mandemande karyesinden buraya buğday getirmek yerine, daha uygun olduğu için
oraya çok daha uzak olan Odesa’dan, Tiriyeste’den getirmeyi tercih ediyordu.
Midilli’de ada içinde bir köyden bir köye deniz yoluyla nakledilen erzak ve saireden
alınmakta olan gümrük resminin affı konusunda yapılan şikâyetlerin istenilen sonuca
bağlanması zordu. Çünkü bu durum diğer adalar için de emsal oluşturacak ve ora
halkının da yakınmalarına yol açacaktı. Namık Kemal, hiç olmazsa ada içinde deniz
yoluyla taşınan eşyanın iç gümrük resminden muaf tutulmasını ister. Böylece hem
hukuka daha uygun hareket edilmiş olacak hem de ahali rahatlatılmış olacaktı. Ayrıca iç
gümrük engeli ortadan kalktığı vakit, yerel ticaret canlanacak ve gümrükten kaybedilen
paranın daha fazlası kazanılabilecekti55.
Namık Kemal’in layihada değindiği adliye konusu da ıslahata muhtaçtır. Öyle
ki, Midilli adasında doksan bin kadar nüfus ve seksenden fazla karye camisi olduğu
halde, yalnız iki kasabasında mahkeme mevcuttur. Hatta 17 karye camisi olan Pilmar
kazası ile Midilli’den ayrı bir ada olan Yunda Kaymakamlığında dahi mahkeme yoktur.
55
Gümrük resmi yalnız yabancı ülkelere giden ve dışarıdan gelen eşya ve metadan alınmıyordu. Çevreden gelen ve adanın içinde dolaşımda bulunan ürünler de gümrük vergisi kapsamına alınmıştı. 1287 (1870) tarihli bir Şura-yı Devlet kararından anlaşıldığına göre; Midilli adasının kıyıda olmayan nahiye ve köylerinden çıkan eşya için on beş yıl önce Kara gümrüğü uygulamasına geçilmiş fakat bundan ötürü “ahali bir nevi gadr ve tazallum halinde” bulunduğundan sonradan kaldırılmaları yoluna gidilmişti. Midilli ve Molova kazalarından birdiğerine gerek karadan gerek denizden ulaşan eşyadan haksız yere çifte gümrük resmi alınması yasal değildi. BOA, Ş.D (Şura-yı Devlet), 2340/9, 13 Cemaziyevvel 1287=18 Ağustos 1870.
20
Mahkeme azlığının yanında, mahkeme ücretlerinin çokluğu da şikâyet konusu
olmaktadır. Mahkeme harçları karardan sonra alınsa bile, dava süresi boyunca
davacıdan alınmaktaydı. Zaten murabahacıya borçlu olan köylüyü birde mahkeme
borçları yıldırıyordu. Bu sorunların bilincinde olan Kemal, Islahat layihasında adliye
konusunda yapılması gerekenleri şöyle sıralamıştır: Karye ihtiyar meclislerine hiç
olmazsa nahiye meclisleri kadar yetki verilmeli ve gerekli bulunan karyelerin her
birinde bir mahkeme açılmalı, dava masraflarının toplamı mahkeme kararının ardından
suçluya ödettirilmelidir.
Adanın dâhili idaresi de, yukarda değindiğimiz diğer konularda olduğu gibi
ıslahat yapılacaklar arasındadır. Midilli’ye bağlı Yunda Kaymakamlığından bile büyük
olan köyler olmakla birlikte, bunlar Molova, Pilmar, Yunda Kaymakamlığı, Yere,
Polhinit ve Kalonya Müdürlüklerine bağlıdır. Yere Müdürlüğü doğrudan doğruya
Midilli’ye, Polhinit Pilmar’a, Kalonya da Molova’ya tabidir. Adı geçen Yere’nin
yedibin nüfusu ve altı yüz onbin kuruş geliri olmakla birlikte buranın idare ve güvenliği
ikiyüz elli kuruş maaşlı bir müdür ile sekiz zaptiyeden sorulmaktadır. Diğer söz konusu
olan yerlerin nüfusu da Yere gibi binden fazladır, buna rağmen idare ve güvelikten
sorumlu olan kişilere ödenen maaşla Namık Kemal’e göre “terbiyeli bir uşak” bile
bulmak mümkün değildir. Yapılması gerekense, nüfusu birkaç bin kişiye ulaşan
köyler, nahiye gibi itibar olunmalı ve buralara uygun bir maaşla nahiye müdürü,
müfettiş ve zaptiye atanmalıdır. Nüfusu fazla olan köylerin nahiye yapılmasının yanı
sıra, nahiye durumunda olan Yere, Kalonya, Polhinit de kaymakamlık yapılmalıdır.
Mutasarrıf, muhasebeci ve diğer memurların da maaşları artırılmalıdır.
2- İTALYAN ve YERLİ RUM BALIKÇILAR MESELESİ
1880 Aralık ayında Namık Kemal’in memurluk hayatını sarsan bir olay yaşanır.
Yerli Rum balıkçılarla İtalyan balıkçıları arasında çıkan çatışmada takındığı tavır ne
yazık ki kendisinin geçici bir süre mutasarrıflıktan azline yol açmıştır.
İtalyanlar trata adını verdikleri denize dayanıklı büyük yelkenli kayıklarıyla,
Kalonya körfezine girip, yüzlerce okka balığı bir hamlede avladıklarından, yerli
21
balıkçıları zarara uğratıcınca, avları azalan yerli Rum balıkçılar da geçim derdine
düştüklerinden, Kemal Bey’e İtalyan balıkçılar hakkında şikâyette bulunurlar. Yerli
balıkçıların zarara uğradığını düşünen Kemal de, yaşanan gelişmelerin ardından trata ile
avlanmaya yasak getirir. Maalesef ki Kemal’in yerinde olan bu yasağı sorunu ortadan
kaldırmaz, durumun daha da karmaşık bir hal almasına sebep olur. Midilli İtalyan
Konsolosu Fidelli Tezi, Kemal’in bu yasağını kapitülasyonlara aykırı bulduğundan bir
protesto yazısı ile kınar. Verdiği kararın arkasında duran Kemal de, Fidelli Tezi’nin
protestosuna kayıtsız kalmaz. Kemal’in İtalya Konsolosu’na verdiği sert cevap,
kapitülasyonların hiçbir maddesinin, yerli halkın ellerinden ekmek parasını almak için
yabancılara imtiyaz tanımadığını hatırlattığından, İtalya Hükümetinin sıkıştırmasıyla
sorun Vilayet’e ve oradan Babaili’ye kadar yansıtılır56. İtalya Konsolosluğunun
baskısıyla, Kemal önce CBS Vilayet Mahkemesi’nde, sonra Sakız İstinaf
Mahkemesi’nde yargılanır. Nihayetinde yerli Rum balıkçılar ve İtalyan balıkçılar
arasında çıkan kavga Namık Kemal’in on beş gün süre ile geçici olarak görevden
alınmasına neden olmuştu57.
İtalyan ve yerli Rum balıkçılar meselesinde Sultan Abdülhamit’in, yabancılar
karşısında yerli halkın çıkarlarını koruduğundan ve milli meselelere gösterdiği
hassasiyetten dolayı, kendi tarafında olduğunu bilen Kemal’in, padişaha bir şükran
yazısı göndermiş olduğunu biliyoruz58.
İtalyan ve yerli Rum balıkçılar meselesinden önce de Kemal, yabancı devletlere
karşı taviz vermeyen dik duruşundan dolayı Abdülhamid’in takdirini kazanır. Kemal,
İngiliz bayrağı altında İzmir-Ayvalık arasında yolcu ve yük taşıyan Mobil ve İstafanos
adlı iki Rum vapurunun kaçakçılık yaptıkları gerekçesiyle seferden kaldırılmasını
İtalyan Konsolosluğundan istemiştir. Sonuç alamayınca da durumdan Vilayet’i ve
Sadaret’i de haberdar edince, Sultan Abdülhamid, meselenin bir an evvel halledilmesi
56Kuntay, a.g.e, s.340; Ömer Faruk Akgün, “Namık Kemal”, İslam Ansiklepodesi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1964, s. 64. 57 YE, 40/82 (07 Ra 1298=7 Şubat 1881). Bu belgenin orijinali için bk: Ek 3. Kemal’in Sakızda devam eden mahkemesinde avukatlığını, kendi isteği üzerine Manyasîzâde Refik Bey yapmıştır. Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.78. 58YE, 40/77 (05 Ra 1298= 5 Şubat 188 ). Sultan Abdülhamid’e gönderilen teşekkür yazısının orijinali için bk: Ek. 4.
22
için emir vermekten başka, bu tür konularda doğrudan doğruya sarayla irtibat halinde
olması için Kemal’e bir de telgraf şifre anahtarı göndermişti59.
İki Yunanlı ticaret gemisinin niçin müsadere edildiğini Kemal, biri mutasarrıf
vekiline yazdığı 9 Mart 1881 tarihli tezkere suretinde60, diğeri 18 Mart 1881 tarihli
mektubunda61 açıklıyor. Kemal’in verdiği bilgilere göre, Dimestokli (avukat) imzasıyla
vilayete gönderilen arzuhalde, gemisi müsadere edilen Riga adlı şahsın Osmanlı Devleti
tebaasından olduğu sahte evrakla beyan edilmiştir. Ancak kendisi iddia edildiği gibi
Osmanlı tebaasından değildir. Yunanlılık sıfatıyla kanunlara aykırı olarak, gemilerinin
sayısını artırmaya devam etmesinden dolayı, 5 Mart 97 tarihli ve dört numaralı tezkere-i
valada belirtildiği üzere gemiler müsadere edilmiştir62.
Namık Kemal, görevden azledildiği sırada içinde bulunduğu şaşılacak durumu,
Ebuziyya Tevfik Efendi’ye yazdığı bir mektupta ve görevi zamanında müsadere ettiği
iki Yunan gemisinin fırsattan istifade nasıl geri verilmeye çalışıldığını, mektubun
sonuna eklediği kısımda anlatmaya çalışır63. Kemal kendisine oldukça zararı dokunan,
vilayet merkezi Sakız’daki tercüman İpokrat Tavlaryos64’dan şikayet eder ve konuyu
İtalyan ve yerli Rum balıkçılar meselesindeki rolüne getirir. Namık Kemal’in
yargılanması kanuna uygun olarak Midilli Mahkemesi’nde devam ettiği bir sırada
Tercüman Efendi Midilli’ye gelerek, zabıta-ı adliye sıfatı olmamasına rağmen getirdiği
bir emirle işi mahkemeden almayı başarır. Mahkemenin İtalyan balıkçıları lehine
sonuçlanmasını sağlamak için adam dövmüş, yalancı şahitler tutmuş, sahte vesikalar
hazırlamış ve kanuna aykırı olarak İtalyan memurlarından oluşan bir komisyon
oluşturmuştur. Oluşturduğu bu komisyon sayesinde Namık Kemal’i suçlayıcı kararları
59 Kuntay; a.g.e, s.340-341. 60 YE 40/79 ( 07 R 1298=9 Mart 1881). 61 YE 40/78 (16 R 1298=18 Mart 1881); Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.67-70. 62 Uzunçarşılı, a.g.m,, 270-273. 63 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.67-70; Uzunçarşılı, a.g.m, s.267. 64 İpokrat Tavlaryos, işlediği birçok siyasi suçtan dolayı İstanbul’dan ve Patrikhane’den kovulmuş, ancak tekrardan Patrikhanenin ve Rumların güvenini kazanmak için Yunanlılar lehinde hareket etmiş biridir. Midilli hariç nüfuzu her yerde geçmektedir. Midilli Mutasarrıfı Namık Kemal’in ayağını kaydırmak için elinden geleni yapar. Hatta Namık Kemal’i istifaya mecbur etmek için, iki kadını mezar gibi bir yere habseden ve bir adamı da haksız yere zincire vuran zengin köy muhtarının davasını, kanuna aykırı olarak, Rum Patrikhanesince görülmesini sağlamış ve zalimin ceza almasını engellemiştir. Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.67-68.
23
“heyet-i ithamiyyeye” de kabul ettirmiştir. Mektubun başına yazdığı tek satırlık sözü de
durumunu anlatması bakımından dikkat çekicidir. “ Gamdan ölmem korkarım gayret
helâk eyler beni”.
7 Şubat 1881’de geçici olarak görevden alındığına dair çıkarılan irade-i seniyye,
Kemal’in eski mutasarrıflığına geri dönmesini sağlayan 21 Mayıs 1881 tarihli irade-i
seniyye ile etkisiz hale getirilir65:
“Saray Başkâtibinden Başvekile (Sait Paşaya) resen irade-i husûsiye kâğıdı:
Kemal Beyefendi hazretlerinin bir müddetçik sonra yine Midilli Mutasarrıflığına
iade olunmak üzre muvakkaten azli hakkında şeref-mütaallık buyurulmuş olan irade-i
seniyye-i cenâb-ı Padişahî 9 Rebiulevvel tarihinde savb-ı sâmî-i vekâletpenâhîlerine
tebliğ olunmuştu. Mir-i müşarünileyhin memuriyet-i sâbıkasına iadesine Dersaadet
İtalya sefirinin dahi muvakkatı istihsal buyurulmuş olmasına mebni hükm-i irade-i
seniye-i mülûkânenin müsâraaten infazı ferman buyurulmağla olbabda emr ü ferman
hazret-i veliyyülemrindir. Fî 21 Cemaziyelahir 98, ve fî 9 Mayıs 97. Bende, Ali Rıza.”
Kendisini İtalyanların elinden kurtararak Midilli Mutasarrıflığı’na tekrar tayin
etmesinden dolayı Kemal, Sultan Abdülhamid’e teşekkür arizası göndermeyi ihmal
etmez66.
Ceride-i Havadis gazetesinde Namık Kemal’in tekrar görevine geri döndüğü şu
satırlarla halka duyurulmuştur: “Midilli cezîresinde İtalyan balıkçıları ile köylüler
miyânesinde vukū’ bulan münâzeadan dolayı İtalyan devletinin talebi üzerine
Mutasarrıf saâdetlu Kemal Beyefendi Hazretleri Mutasarrıflık’tan infisâl eylemiş idi.
Bu kere İtalyan devleti tarafından me’muren bulundurulan zevât müvâcehesinde eyfiye
65 BOA; İ.DH (İrade, Dâhiliye) 140. 66 YE 40/62 (24 C 1298=24 Mayıs 1881) Abdülhamid’e gönderilen teşekkür yazısının orijinali için bk: Ek. 5.
24
tahkîk olundukta, mîr-i müşârü’nileyh aleyhinde mûcib-i şikâyet olabilecek bir
idâresizlik görülemediği cihetle, kendileri me’muriyetlerinde ibkā olunmuşlardır”67.
Yine 23 Mayıs 1881’de Yunda Kaymakamlığı’na gönderdiği yazısında, eski
görevine kendi tabiriyle Padişahın lutfuyla geri dönmüş olduğunu, memuriyetinin
sekteye uğramasından sonra da gayret ve istikāmet meslekini terk değil, muhâfaza
edeceğini, hattâ bir derece ileri götürmeye çalışacağını dile getirir68. İtalyanlar
karşısında tekrar görevine dönmüş olmanın sevincini damadı Menemenli Rıfat Beyle de
şu şekilde paylaşır:“…Evet, sâye-i kudret-vâye-i hazret-i şehenşâhî’de yine Mutasarrıf
olduk. İtalyalılar’a azamet ve iclâl ile, ir de galebe çaldık. Bâkî duâ…”69.
Rum balıkçıları meselesinden dolayı azledilmesinin Namık Kemal’i
yıldırmadığını daha bir cesaretlendirdiğini yukarda belirtmiştik. Yine damadına
yazılmış bir mektup, görevi için elinden gelen her şeyi hatta daha fazlasını yapacağını
göstermesi bakımından dikkatimizi çeker70. “Seninle görüştüğüm zaman mahbus idim;
netîcesi ne oldu? ‘Adl-i İlâhi, lutf-i pâdişâhî yetişti; buraya geldim. Sonra Mutasarrıf
oldum. İtalya devleti üstüme hücûm etti. Yine ‘Adl-i İlâhî, lutf-i pâdişâhî yetişti. İkinci
def’a olarak mutasarrıf olacağım. Yalnız mutasarrıf olmak değil, daha büyüyeceğim;
fakat Kayseri’nin patlıcanı gibi büyüdükçe acılaşan mahlûklardan olmayacağım”.
Kemal, Tercüman-ı Hakikat gazetesinin, 833 numaralı 4 Haziran 1881 tarihli
nüshasında çıkan bir haber üzerine, “benim, İtalya devleti tarafından vukû’ bulan taleb
üzerine Midilli Mutasarrıflığı’ndan infisâl ettiğime ve devlet-i müşârün-ileyhimânın
vekilleri müvâcehesinde icrâ olunan muhâkememde berâ’et-i zimmetim tebeyyün
eylediği cihetle, yine eski me’muriyetime nasbolunduğuma dâir bir fıkra gördüm.”
diyerek, bu haberin ya bir tercüme yanlışı ya da Avrupa Rum gazetelerinden birinin
kendi fikri olduğunu, Tercüman- Hakikat gazetesine gönderdiği düzeltme yazısında dile
getirir. Namık Kemal, haberlerde yansıtıldığının aksine, İtalya devletinin bu geçici
67 Ceride-i Havadis, Nu. 4626, 21 Mayıs, 1297/2 Haziran 1881, buradan aktaran Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, not. 2, s.82. 68 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.82. 69 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.86. 70 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s. 65.
25
görevden alınmada etkili olmadığını, zaten bunun milletlerarası hukuka da aykırı
olacağından bahsetmiş ve bu kısa süreli ayrılığın tamamen padişahın emirleri
doğrultusunda gerçekleştiğini söyleyerek haberin düzeltilmesini istemiştir71.
Resmi olarak on beş günlük süre ile birlikte, görevden ayrı kaldığı üç ay
içerisinde gelişen olaylar kendisini hiç mutlu etmez. Tekrar göreve gelince aksayan
sorunları halletmek yine Namık Kemal’e düştüğünden, dost ve akrabalarına mektup
yazmak için bile fırsat bulamaz hale gelmiştir. Mektubuna karşılık alamadığından
yakınan Menemenli Rıfat Bey’e, “ Pek fenâ hâlde meşgûlüm. İtalyanlar’ı bir türlü
afvedemeyeceğim. Sebeb oldukları üç aylık infisâl-i muvakkat içinde, adanın hâli bir
dereceye gelmiş ki, altı ay içinde islâhına imkân olamayacak…72 diyerek neden
mektubuna karşılık veremediğini açıklar.
3-KEMAL’İN EĞİTİM FAALİYETLERİ
Namık Kemal için eğitim, sadece mutasarrıflık yaptığı dönemde görev icabı
uğraştığı bir alan olmamıştır. Toplumun ilerlemesi için önkoşul gördüğü eğitim, onda
hayat felsefesi haline gelmişti. 1880 tarihli ıslahat layihasında, Midilli adasındaki
eğitimin iyileştirilmesine dair fikirlerinden bahsetmiştik. Mektuplarını incelediğimizde
de eğitime gösterdiği hassasiyetin bu doğrultuda olduğunu görüyoruz. Namık Kemal’in
eğitimle ilgili fikirleri o kadar önemlidir ki, bazı çevrelerce bu konuda ilerleme
kaydetmek için nasıl bir yol izleneceği kendisine sorulmuş, fikirleri dikkate alınmıştır.
Selanik’ten Namık Kemal’e gönderilen bir mektupta, okullarda Fransızca gibi
Arapça ve Farsçanın da iyi bir şekilde öğretilmesi için neler yapılması gerektiği
kendisine sorulunca aşağıdaki mektubu kaleme almıştır. Yapılacak iş iyi bir hoca
sayesinde edebi Arapçanın öğrenilmesidir. Ancak dil bilmek adına edebiyatın Acem
tesiri altında bırakılmasının da hiçbir gereği yoktur. Kemal’in Arapça ve Farsça
71 Mektup, Tercüman-ı Hakikat’in; nu.895, 16 Haziran 1881 tarihli nüshasında yayınlanmıştır. Haziran ayı içinde yazıldığı düşünülen bu mektubun tam metni için bk: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.88-89. 72 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.90.
26
öğretimi hakkında düşüncelerini aydınlatması bakımından önemli olan bu mektubunu
aynen veriyoruz73.
“Lutuf-nâmeleri alındı. Selânik’ten vukū’ bulan suâl, mülkte neşr-i maârif nokta-
i nazarınca, en mühim olan mesâildendir. Arabî ve Fârsî’yi, Fıransızca gibi okuyup
yazmak ve tekellüm edebilmek üzre tahsili arzu olunuyor. Mes’elenin hey’et-i
umûmiyyesinden evvel, bir kerre ayrı ayrı eczâsına ta’lîk-i nazar lâzım gelir.
Hangi Arabî’yi, hangi Fârsî’yi öğreneceğiz? Şimdiki hâlde ma’lûmdur ki,
Arabistan’ın her yerinde bir başka lisân söylenilir. Bir Arnavud, bir Kürd’ün
Türkçe’sini anlamakta nekadar su’ûbet çekerse, bir Mısırlı bir Bağdadlı’nın; bir
Yemenli bir Cezâyirli’nin Arabî’sini anlamakta da o kadar güçlük çekiyor.
Bu söylenilen Arapçalar’ın hangisini olursa olsun, söylemeğe yazmağa
çalışmak, ayniyle, Arnavudca, veyâ Lazca öğrenmeye uğraşmak kabîlindedir; çünki bu
şîvelerin hiçbiri lisân-ı ilm-ü edeb değildir. Arab’ın lisân-ı ilm-ü edebi ise, hayfâ ki
Milel-i İslâmîye’de bir dereceye kadar okuyup yazmak bilenlerin cümlesine ma’lûm
olmak ve akvâm-ı Muhammedîye’nin müşterek lisân-ı vicdânı bulunmak lâzım gelirken,
Arabistan’da bile o lisân ile tekellüm eder bir memleket halkı bulunamıyor. Nebiyy-i
efsâh Hazretleri’nin Medîne-i Münevvere’sine lahn girmiş. Şimdi Selânik’teki
çocukları, Arab’ın lisân-ı edebi ile tekellüme alştırmak, bence muhâl derecesinde
müşküldür; çünki ma’lûm olduğu üzre bir lisânda tekellüm melekeye, meleke ise
konuşacak adam bulmağa tevakkuf eder; hâlbuki Selânik’te Arabî tekellüm edecek
adam değil, belki hoca bulunmaz. O cihetle, bana kalırsa, hayâl-i terakkîyi o kadar
tevsî’ etmemelidir.
Fıransızlar, “ ‘aliyyü’l-a’lâ, a’lânın düşmanıdır” demişler. Korkarım ki
Arabî’yi tekellüm etmeğe ve yazmağa çalışırken, anlamaktan da mahrum kalırız.
Maksad istifâde ise, anlamakla hâsıl olur. Bu cihetle, şimdi mekteplerce yapılacak şey,
Arabî’nin, şerhe bakmaksızın bir kitab ve kasîde’yi anlayabilecek sûrette tahsiline ve bu
tahsilin mümkün mertebe sür’atle husûlüne çâre aramaktır. Bu çâreyi de bizim
73 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.113-115.
27
aramamıza hâcet yoktur. Avrupalılar lisân tahsilini ne ile teshîl etmişler ise, biz de
ânınla teshîl ederiz. Ânların, lisânı sür’atle tahsil etmelerine sebeb, ders tertiblerinin
intizâmıdır zannolunmasın. Ekser hocalar ta’limde hiçbir tertibe riâyet etmez, kendi
kendine tertibî câd eder. İşte tahsili teshîl eden, hocaların bu kudretidir. Bendeniz,
ulemây-i Arab içinde lisâna mutasarrıf ve ta’lime kādir bir hayli zât görmüş idim;
ulemây-i Türk’te ise hemen hiç kimse görmedim. Selânik mektebi vâridâtı müsâade eder
de bir muktedir Arabî hocası tedârik edebilirse, çocuklara mümkün-mertebe Arabca
öğretmeği ânın iktidârına tahmîl etmeli ve yalnızca Arabî tahsîlinden maksad, herkesin
zannı gibi, câmi’de okunan kitapları anlamaktan ibâret olmadığını ve mektebin
nazarında ulûm-ı müdevvene ayrı birşey bulunduğunu anlatmalıdır. Şimdilik bendeniz,
bundan ziyâde birşey yapmağa imkân göremiyorum.
Fârsî’ye gelince, bu mübârek lisânı hattı ile, bûsesi ile, âşıkı ile, mahbûbu ile
berâber mektep kapısından görünmek iktidârından mahrum etmeli! Yalnız vasf-ı
terkîbîlerde, falanda lâzım olduğu için, mektepte kavâ’idini göstermelidir. Fârsî bilmek
isteyen bıyığı, sakalı geldikten sonra öğrensin. Mekteplerde ifsâd-ı ahlâk için, lisân
ta’lim olunmaz. Bâkî duâ…”
Midilli’de, Cemiyet-i İlmiye sayesinde eğitim alanında ilerlemeler
kaydedilmiştir. Zenginlerin bu cemiyete yaptıkları yardımların da önemi büyüktür. Bu
yardımlar sayesinde sekiz ayda yirmi kadar okul açılmış, elifbayı bilmeyen çocuklar,
Türkçe yazılmış kitapları okuyacak hale gelmişlerdir. Namık Kemal, Cemiyet’e yüz
mecidiye yardımda bulunan Midilli Hıristiyanlarından Gorci Panayotaki Efendiye,
eğitime yaptıklarına karşılık olarak teşekkür mektubu yazma nezaketini gösterir74.
Ancak bu yapılan yardımlar tek başına Midilli’de eğitimin ilerlemesi için yeterli
değildir.
Kemal, Vilayet’e yazdığı mektubunda, eğitim için gereken masrafların umum
vakıf gelirlerinden ödenmesinin kararlaştırılmış olduğu halde, Midilli vakıflarına ait
fazlanın, Midilli için kullanılması lazım gelirken, CBS Vilayeti tarafından Evkaf
Nezareti’ne gönderilmesinin yanlışlığını dile getirir. Hatta durum bu şekilde devam 74 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.113-115.
28
ederse, Midilli’den ezanı ilan edecek ne bir tek minare ne de ibadet için bir tek mescit
kalmayacaktır75.
Sonuç itibariyle Namık Kemal’in mutasarrıflığından önce biri Midilli’de öteki
Molova’da olmak üzere iki rüşdiye okulu bulunmakta iken; onun mutasarrıflığı
zamanında, Cemiyet-i Maarif’in yardımıyla yirmiye yakın kız ve erkek okulu açılmış
olduğunu söyleyebiliyoruz76. Kemal, Midilli’deki eğitim faaliyetlerini Cemiyet-i
Maarifle birlikte ortaklaşa yürütmüştür.
4- MİDİLLİ’DE HALKIN YARARINA YAPILAN İŞLER
a) Resmi Bina İnşası
Midilli’de resmi binaların olmayışı, Kemal’i uğraştıran meseleler arasında yerini
almıştır. Halkın kendi çabasıyla bu resmi binaları inşa etme çabasına, Kemal’in de
elinden gelen gayreti göstermiş olduğunu aşağıdaki örneklerle açıklamaya çalışacağız.
Yere halkının mahkeme binası talebi isteğini Kemal, CBS Vilayeti’ne bildirmiş
ve bu binanın yapılması için gereken hassasiyetin gösterilmesini talep etmiştir77. Aynı
şekilde Molova halkının da resmi işlerini daha iyi yürütebilmek için hükümet konağına
ihtiyacı olduğunu CBS Vilayeti’ne bildiren Kemal, inşaat için gerekli harita, keşf,
defter, mazbata gibi bir düzine ayrıntılı evrakın merkeze gönderilmesi emrine sinirlenir.
Meraların satışından elde edilen akçeye ek olarak, eksik olan parayı ahali
tamamlayacağından, hükümet konağı inşaatı için hükümet konağı bütçesinden tek bir
akçe bile çıkmayacaktır. Buna rağmen basit bir inşaat olayının resmiyete dökülmesi
sinir bozucudur. Vilayet’in bu tavrından dolayı Kemal, “Midilli’de hükümet konağı
75 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.118-119. 76 Ahmet Hamdi Tanpınar; 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1882, s. 366’da eğitimle ilgili olarak şu sözler kullanılmıştır: “… Bu vesika-Midilli hakkında o zamana kadar misli az görülmüş bir etüdle-mahalli ihtiyaçları en basit unsuruna kadar karşılamaya çalışan her türlü ütopiden uzak bir ıslahat projesidir”. 77 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.147.
29
değil, kamıştan bir kulübe bile yapmak mümkün değildir78” diyerek gereksiz
bürokrasinin memlekette güzel bir işin yapılmasının nasıl önüne geçtiğine dikkati çeker.
b) Liman Bakım Ve Onarımı
Islahat layihasında, Midilli’nin ticaret bakımından ilerlemesi ve kalkınması için
yapılması gerekenler arasında, Midilli’deki limanların temizlenmesi ve bataklıkları
kurutulması gerektiğine vurgu yapılmıştı.
Midilli limanının öteden beri şu ya da bu nedenle dolduğu ve bundan ötürü
gemilerin girip çıkmasına engel olduğu anlaşılmaktadır. Daha 4 Ramazan 1133 (26
Haziran 1720) tarihli bir belgede, limanın çevresine binalar yapıldığı ve fazlalıkların
denize döküldüğü, bundan ötürü gemilerin girip çıkmasında büyük zorluklar çekildiği
dile getirilmişti79.
Molova kazası limanının rıhtımları yıkılmış ve denizin dibi dolmuş olmakla
birlikte; “Cezayir-i Bahr-i Sefid’in en mutena ticaretgâhları ve sefain-i ticariyenin
mahalli” olan Midilli ve Sakız limanlarının rıhtımları da zamanla yıkılmış ve deniz
dolmuş olduğundan gemiler limanlara yanaşamıyordu. Yere körfezi ağzında da fener
olmadığı için sık sık kazalar yaşanmaktaydı. Bütün bunların yeniden düzeltilmesi için
gereken çalışmaların yapılması ve keşif defterinin hazırlanması gerekliydi80.
Yere körfezi çevresinde Larsu denilen arazi su basmasından dolayı “muattal ve
metruk” kalmıştı. Bu arazinin bir yararı olmadığı gibi çevre köyler halkı da bu su
birikintisinden ötürü ortaya çıkan hastalıkların önüne geçilmesini istiyordu. Halk,
durumu Babıâli’ye bildirmiş ve arazinin “tahrir ve tesviyesi” uygun görülmüştü81.
Namık Kemal’in mutasarrıflığı sırasında Yere’deki Larsu çaylarının taşmasından
doğan zararların önlenmesi için halkın yardımı teşvik edilmeye çalışılmıştır. Nitekim
Bahr-i Sefid gazetesindeki bir haberden, halkın kendi isteğiyle verdiği ianenin 11.800
78 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.150-151. 79 BOA, C.BH (Cevdet- Bahriye), 8967. 80 BOA, Ş.D (Şura-yı Devlet), 2340/31. 81 BOA, Ş.D (Şura-yı Devlet), 2341/34.
30
kuruşa çıktığını öğrenebiliyoruz. Bunun dışında Namık Kemal’in, babası Mustafa Asım
Bey’e yazdığı 23 Haziran1883 tarihli mektubundan da, kendisin ada içerisinde susuz
kalan yerlere su getirme işiyle meşgul olduğunu görmek mümkündür.“Vali Paşa yarın
giderse, bendeniz de salı, veya çarşamba adayı devre çıkacağım. Yine elde bir takım
umur-ı hayriyye var. Yere ovasına, yüz masura kadar su indiriyorum. Yere bahçeleri, bu
su kuvvetiyle zannederim bir yirmi beş bin lira kazanır. Bir su da Polhinit’e getiriyorum
Binüçyüz hâneli bir köy.. İçinde kuyu da yok da, içecekleri suyu yirmişer dakikalık,
yarımşar saatlik yerlerden taşıyorlar. Üçbuçuk yıldır uğraşıyordum; her ne hâl ise, ânın
da sermâyesini tedârik edebildim. Yollara da başladım.”82.
c) Midilli Dışına Yardım
Kemal sadece mutasarrıf olarak görev yaptığı Midilli ile ilgilenmemiş, yardıma
muhtaç olan yakın yerlere de yardım gönderilmesini sağlamıştır. Bunlardan bir tanesi
Girid’in Yunanistan’a verilmesini önlemek için ora halkına yardım toplanmasıdır.
Kemal’in Yunan siyasetiyle ilgisi, 1866’daki büyük Girid isyanı ile başlar83. Midilli
mutasarrıflığından önce Girid için yardım kampanyasına “Teavenü’l ale’l- Birri84”
(iyilik hususunda yardımlaşın) makalesi ile destek olmuş, bu makalenin ardından halk
resmen kendi arasında iane toplamaya başlamıştır.
82Bahr-i Sefid Gazetesi’nden naklen Ceride-i Havadis, 4 Nisan 1883, No. 5281, Aktaran Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s. 265. 83 1864’de yedi adanın Yunanlılara verilmesiyle birlikte, Yunanlıların tüm Rumların birleştirildiği büyük Yunanistan hayallerini gerçekleştirmek için, adanın tamamına sahip olma girişimleri artar. Bu maksatla yaptıkları, Girid halkını Osmanlı Devletine karşı soğutma propagandaları, Girid Hıristiyanlarının, 1866 yılında Yunanistan’a katıldıklarını ilan ederek isyan etmelerine sebep olmuştur. Sultan Abdülaziz’in, ada Hıristiyanlarına bir takım imtiyazlar tanımasıyla isyanın önüne geçilebilmiştir. 1867’de önün alınan isyan 1878 yılında yine patlak verir. Mağdur durumda kalan Girid Müslümanlarının yardım çağrıları karşısında Namık Kemal kayıtsız kalmamıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Mehmed Salâhî; Girid Mes’elesi 1866–1889, Haz: Münir Aktepe, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1967; Fevziye Abdullah Tansel; “Akdeniz Adalarının Elimizden Çıkmaması İçin Hususi Mektuplarına Göre Namık Kemal’in Mücadele Ve İkazları” Belleten, c. XXIII, sayı. 91, TTK, Ankara 1959, s.479–487. 84 Tasfir-i Efkar (nu.596, 15 Şevval,1283/20 Şubat 1867) gazetesinde yayınlanan bu makale buradan naklen Külliyat-ı Kemal’e de aktarılmıştır, Külliyat-ı Kemal, Birinci Tertib,Makalat-ı Siyasiyye ve Edebiyye, Birinci Tertib 3, Cüz 6, İstanbul Mahmud Bey Matbaası, 1327, s.383. Yine Külliyat-ı Kemal’de, Kemal’in Girid’le ilgili olarak Hürriyet Gazetesinde yazmış olduğu “Girid Meslesi ve Rusya Politikası”, “Yine Girid Meselesi Tazelendi” makalelerine rastlamak mümkün. Külliyat-ı Kemal, Birinci Tertib,Makalat-ı Siyasiyye, Birinci tertip Cüz 2 ve 1, İstanbul Mahmud Bey Matbaası,1327, s.158 ve 75.
31
Girid meselesini bir başı kesildikçe, yedi başı daha çıkıyor diyerek yedi başlı
ejdere benzeten Kemal, buradaki huzursuzluğun nedenini, adanın üçte ikisine sahip olan
Hıristiyanların adanın tamamına sahip olma istekleri olarak gösterir. Bu duruma ek
olarak Fotyadi Paşa85 ve Samih Paşa gibi memurların idaresizlikleri de Girit halkını
canından bezdirmiştir86.
Girid dışında Çeşme’ye de yardım yapıldığını görüyoruz. Kemal’in Midilli
Mutasarrıfı bulunduğu dönemde,1883 yılını sonlarına doğru meydana gelen Çeşme
zelzelesinin ardından, yıkıntılarının onarılması, ihtiyaçların giderilmesi için Çeşme’ye
de, kereste, 60.000 kiremit ve çeşitli ihtiyaç maddeleri gönderilmiştir87.
5- KEMAL’İN KARŞILAŞTIĞI HAKSIZLIK VE HIRSIZLIKLAR
a) Eser-i Nüzhet ve Müjde Resan Vapurlarının Yer Değişikliği Meselesi
Kemal ve Bahriye Nazırlığı arasında, Eser-i Nüzhet ve Müjde Resan vapurları
yer değişikliği meselesi yüzünden şiddetli bir tartışma yaşanır.
Midilli Mutasarrıflığına Bahriye Nezareti’nden gönderilen bir emirle88, Eser-i
Nüzhet adlı vapurun geçici bir süre vilayet merkezi Sakız’a, Müjde Resan’ın ise
Midilli’ye gönderilmesi istenilmiştir. Ancak Kemal bu yer değişikliğinin sebebini pek
anlayamaz. Çünkü Sakız’da Eser-i Nüzhet’in yapabileceği işi Müjde Resan’da pek tabi
yapabilmektedir. Niçin böyle bir yer değişikliğine gidilsin ki? Bu münasebetle Kemal,
mesele mühimse vapuru Sakız’a gönderebileceğini, zaten Midilli halkının artık her
vapuru beslemekten aciz olduğunu, Eser-i Nüzhet’teki askerlerin bile aç bırakılmaya
başlandığını, Müjde Resan’ın harcamaları başka yerden karşılanmadıkça Eser-i
85Fotyadi Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Atina Floransa, Roma elçiliklerinde bulunmuş, 14 Aralık 1878 - 3Haziran1885 tarihleri arasında da Girid Valisi olarak görev yapmıştır. Mehmed Salahi; a.g.e, s.indeks,112. 86 YE, 40/80 ( 13 Ra 1301)Uzunçarşılı, a.g.m, s. 282–283. 87 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.343. 88 Kuntay, a.g.e, s. 550.
32
Nüzhet’i Sakız’a yollamayacağını Bahriye Nezareti’ne gönderdiği telgrafla çok net bir
şekilde bildirir89.
Kemal’in bu emre karşı gelişinin bir gün sonrasında, Bahriye Nezareti’nin,
hakaret içerikli ifadelerin yer aldığı kınama telgrafı Midilli Mutasarrıflığı’na ulaşır90.
Üzüntüsünden burnu kanayan Kemal, iki gün doktor tavsiyesi gereği istirahat etmiş
olduğundan, Nezaret’ten gönderilen telgrafın cevabını gecikmeli olarak verebilmişti.
“Her vapuru beslemekten ise Midilli acizdir” sözünü safsata olarak değerlendiren
Bahriye Nezareti’ne, açlıktan maksadın hiç bir şey yemeyerek ölmek olmadığını,
bahriye askerlerinin bazı günler bir parça peksimetle karınlarını doyurdukları için böyle
bir ifade kullandığını yazar91. Eser-i Nüzhet vapurunun yer değişikliği meselesi bize,
Kemal’in uygun bulmadığı emirler karşısında, resmi makamlarca dahi hiç çekinmeden
tartışmaya girebilecek kadar cesur olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
b) Orman Tasarrufu Meselesi
Kemal, ufacık bir ayrıntıyı bile gözden kaçırmayacak derece titiz çalışmıştır
diyebiliriz. Öyle ki eskiden Midilli köylüsünün tasarrufunda olan ormanların, bu hakları
ellerinden alınınca duruma hemen müdahale etmesi bu titizliğinin bir göstergesidir.
Tasarrufu elinden alınan köylünün ihtiyaçları için ormanları tahrip ettiklerini bilen
Kemal, tasarrufunun tekrar köylüye geri verilmesi gerektiğini düşüyordu. CBS Vilayeti
Orman Müfettişi Hamid Bey’in çizdiği “hayali haritanın”, da Ticaret ve Orman
Nezareti’ni nasıl yanıltabileceğini şu şekilde açıklar92: “Midilli’nin zeytunluklarını,
çalılıklarını, bağlarını, bahçelerini, tarlalarını ve belki göllerini orman renginde
gösterdiği gibi iş΄ârâtında dahi Midilli ormanlarını bayağı Amerika Ormanları gibi
hazineler değer bir nemâ-gâh-ı servet göstermek istemiş olduğundan” zaten miktar
89Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.322. 90 Kemal’in telgrafına karşılık Bahrîye Nezareti’nden gönderilen telgraf metni: “Midilli Mutasarrıflığı’na Cevap
Sefâin-i şâhâne mevkı’lerinin tebdîli irâde-i seniyye iktizâsından olmasıyle, buna müdâhale etmek hatâdır. “Eser-i Nüzhet’teki askeri aç bırakmamağa başladım” ta’biri safsatadır; çünki sâye-i kudret-vâye-i hazret-i pâdişâhî’de bu âna kadar hiçbir askerin aç kaldığı yoktur ve aç kalması da muhâldir. “Her vapuru beslemekten ise Midilli âcizdir” sözü, şâyân-ı kabûl değildir; zîrâ asker-perver pâdişâh-ı bahr-ü berr, askere ânın merhameti mebzuldür. “Midilli emvâline ihâle olunan tahsîsat-ı askeriyenin tesviyesi, cümle-i vezâif-i behiyyelerinden olup kabûle hazırım” demek, mugāyir-i akl-ü hikmettir. 29 Ağustos, sene 99 Hüsnü”. Kuntay, a.g.e, s.350-352. 91 Kuntay, a.g.e, s.351-352. 92 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s, 150.
33
olarak az olan Midilli ormanları köylünün tahribine maruz kalmaktadır. Böyle giderse
orman azlığı yüzünden yağmur bile yağmaz hale gelecektir. Memleketin bu cennet
köşesi Afrika çölleri gibi çıplak kalacaktır. Kemal’in Midilli ormanlarıyla ilgili
durumun aslını ve yapılması gerekenleri Vilayet’e anlatması bakımından bu mektubu
kayda değerdir.
c) Molova’da Halk ve Despot Arasındaki Sürtüşme
Yunanlılık meselesiyle ilgili olarak ayrıntılı bir şekilde ilerde değineceğimiz bu
konudan önce, Molova’da yaşanan bir olayı burada anlatıyoruz.
Molova halkı patrikhane tarafından gönderilen despotu istemediği için isyan
edince, Kemal de durumun aslını öğrenmek için Molova’ya hareket etmiştir. Kemal’in
verdiği bilgilerden anlaşıldığı üzere, Patrikhane’den gönderilen bu Despot, Siroz’dan
kovulmuş sonra da azledilmiş bir kimsedir. O sıralarda Selanik’teki Despot’un
görevinden kovulmasından cesaret alan Molova halkı da, Patrikhane’den gönderilen bu
yeni Despot’u istememektedir. Kemal, Menemenli Rıfat Bey’e “Herifler, Despot’u
resmen memleketten çıkarmak isterler. Yetişmese idim, öyle bir vak’a da olacak imiş…”
diyerek durumun ciddiyetini anlatırken; Sultan Abdülhamid’e yazdığı mektupta da
suçlu olan tarafın Patrikhane olduğunu yazıyordu. Çünkü Rum Patrikhanesi, CBS
Vilayeti’nde olay çıkarmak için memurlarını kullanarak her çareye başvurmakta,
gönderdiği en zalim despotlarla halkı devlete karşı ayaklandırmaktaydı93.
d) Tütün Kaçakçılığı
Kemal’in Midilli’de göreve başladığında ilk ele aldığı konulardan biri de tütün
kaçakçılığıdır. İdari işleri dolayısıyla Namık Kemal Sakız’a gitmiş ve Sakız’dan
Midilli’ye dönerken de gemisi fırtınaya tutulunca, maiyetiyle birlikte bir müddet
Koyun-adası’na sığınmak zorunda kalmışlardı. Sigara için tütün kalmayınca, adadan
temin umuduyla buraya adam çıkarmışlar, ancak ada halkının hepsi tütün kaçakçılığı
yaptığından, görevli vapura eli boş dönmüştür. Namık Kemal’in kendi ifadesiyle
93Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.193,194,195.
34
“tütünsüzlükten geberecek” hale gelmişlerdi. Kızı Feride Hanım’a 26 Mart 1880’de
yazdığı mektubunda, kendisinin tütün kaçakçılarını yakalamakta usta olduğunu ve bu
konudaki şöhretinin ayyuka çıktığını da belirterek başarısını ortaya koyar94. Maalesef
Namık Kemal’in tütün kaçakçılığı mücadelesiyle ilgili olarak daha fazla bilgiye
ulaşamadığımızdan konunun ayrıntılarını veremiyoruz.
e) Yere Nahiyesinde Rüşvetten On Üç Kişinin Tutuklanması
Namık Kemal, Yere nahiyesinde dört senelik hesap defterlerinin incelenmesi
sonucunda, rüşvet aldıkları anlaşılan on üç kişiyi tutuklattırmasının ardından; Midilli
Mutasarrıflığı C.BS Vilayeti’nce sorguya çekilmişti. Namık Kemal’in bu kişileri
tutuklama gerekçesi ise, onların kanuna aykırı olarak, 1 kuruş vergisi olan fukaradan on
kuruş vergi tahsil etmiş olmaları idi. Tutuklanan kişiler sıradan insanlar olmayıp
tahsildar ve azalardan oluşmaktaydı. Suçlarını inkâr edememeleri için de bu kişilerin
defterlerini incelemek üzere bir encümen oluşturulmuştu. Bu encümenin incelemesi
sonunda “sene-i merkûme zarfında ahâliye akçe yerine 618 desti zeytunyağı tevzi’
ederek bundan tahsil ettikleri 501 destinin 400 destisini 28 ve seksen destisini 34 ve 21
destisini 33 kıymetle verdikleri defterlerinde görülmüş, avâriz emlâki mahsûlünden
gayr-i muayyen bir fiat ile 97 desti yağ sattıkları ve bundan başka avâriz emlâkinden
dahi 13.000 kuruş bedel ile bir, 9.000 kuruş bedel ile dahi birer ki iki zeytunluk ve 800
kuruşa dahi bir kule furuht etmiş oldukları anlaşılmıştır.
‘Avâriz emlâki mahsûlünden ellerine geçen akçenin 8.000 küsur kuruşunu köy
borcuna ve 2.000 küsur kuruşunu dahi tahrir esnâsında muhammen ile messâhlar(a)
yardım eden ipcilere vermiş olduklarını beyan etmişler ise de, 8.000 kuruş almış olan
Hasan Bey, kendisinin köyden bir akçe matlûbu olmadığını ve zikrolunan akçeyi
merkûmlarda olan alacağına mahsûben verdiklerini ifâde ve iddiâ ile, bunu müeyyid
birçok evrâk ve senedât dahi ibrâz eylemiş olduğu gibi, Uskublu karyesinin altmış-
yetmiş hâneden ibâret olan İslâm’ı hissesine ikibin küsur kuruş isâbet edebilmek
bedihîü’l-butlân ve bunun rüşvet kabîlinden bir masraf olacağı ‘iyân olduğu ve bi’l-farz
bu sarfiyât kabûl edilse bile, yine bu akçeden 12.000 kuruştan ziyâde açıkları kaldığı 94 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s. 6.
35
hâlde işin bu ciheti doğrudan doğruya Hükûmet-i seniyye’ye teallûk etmediğinden, îcâb-
ı nizâmîsinin icrâsı ileriye ta’lik edilerek vergi için satılan bağların ve kendi
gösterdikleri kıymeti sahih ve makbûl farz olunduğu hâlde dahi, yine esmânı verginin
mikdârından beşbin bu kadar kuruş zâid olduğundan, fazla vergi tevziini hangi nizâma
tevfîkan ve nasıl mecbûriyete binâen ihtiyar eyledikleri ve bu fazlayı nereye sarfettikleri
suâline gelince, merkûmlar bundan böyle istintak veremeyeceklerini bir sûret-i
serkeşâne ve muânidâne ile beyân eylediklerinden”95 tevkif olunmuşlarsa da İdare
Meclisi kararı ile, suçlarının tekrar araştırılması için başka bir komisyon oluşturulmuş
ve bu kişiler kefalete bağlı olarak serbest bırakılmışlardır. Bu olay karşısında Namık
Kemal, suçluların bazı kimseler tarafından korundukları için yakayı kurtardıklarını ifade
etmekten çekinmemiştir.
Namık Kemal Padişah tarafından korunmakla birlikte, görevi için hayatını
ortaya koyacak kadar cesur olduğunu da göstermiştir. İtalyan ve yerli Rum balıkçılar
meselesinde padişahın sayesinde “bir yed-i galibeye malik” geldiğini ve “mansıbımdan
değil, hatta hayatımdan korkmam ki, bir takım memurlar gibi altından şu çıkar,
üstünden şu iner diye evhâma düşeyimde, uhdeme tevdî olunan bir yeri hırsızlara,
papaslara, konsoloslara” bırakmayacağını Menemenli Rıfat Bey’e yazmıştı96.
Nitekim Kemal’in Midilli’de tanık olduğu hırsızlıklar ve haksızlıklar karşısında
takındığı tavır yukarıdaki sözlerini doğrular niteliktedir. Midilli’ye bağlı Mandemande
nahiyesinde iki aşar memuru zeytin öşründen 5.920 kıyye zeytin çalmışlar,
mahkemeleri sonucunda da çaldıkları miktarın iki katını ödemeye mecbur edilmekle
birlikte; memuriyetleri ellerinden alınmış, beşer sene müddetle aynı yerde kalebentliğe
mahkûm edilmişlerdir. Yunda kazasında ise, mal sandığında açık ortaya çıktığından
bura mal müdürü ile sandık emini yargılanmış, kaymakam da görevinden alınmıştır97.
Kendi memuriyeti civarında bir haksızlık ortaya çıktığında, dilini kesseler de
95Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.55. 96Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.255-256. 97 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.256.
36
susmayacağını, vücudunu paralasalar da çabalamaktan geri kalmayacağını belirtmesi98,
sorunların üstüne nasıl bir kararlılıkla gittiğini gösterir.
Namık Kemal için memuriyetinin canından daha kıymetli olduğu yukarda
belirtmiştik. Görevini en iyi şekilde yapmaya çalışırken, Suriye’ye tayin edileceğine
dair duyduğu dedikodular üzerine, Menemenli Rıfat Beye yazdığı mektupta “Bizim
me’muriyyet Sūrîye’ye tehavvül ederse, memnun olmam; çünki burası kadar hizmet
edemem. Altı senelik ma’lûmât-ı mahalliyye zâyi’ olur. hizmete, hizmet etmekten başka
bir maksadla tâlib değiliz yâ!99” diyerek ne kadar üzüldüğünü anlatır.
21 Temmuz 1883’de kaleme aldığı mektubundan Suriye meselesinin aslı
olmadığını öğreniyoruz100.
f) İtalya Konsolosluğu İle Anlaşmazlık
Yabancı devlet ve konsoloslukların, yerliden bir memuru tayin ederken hangi
esaslara dayanacakları kanunlarda açıkça belirtilmiş olmasına rağmen, İtalya
Konsoloshanesi’nin Osmanlı kanunlarına aykırı bir şekilde memur tayin etmesinin
ardından, Kemal atanan bu memurları tanımadığını, resmi bir yazı ile İtalya
Konsoloshanesi’ne bildirmişti101. Konsolos vekili ve memurlarının yalnız iki tercüman
ve iki yasakçı görevlendirme yetkileri varken, İtalya Konsolos Vekâleti, üç tercüman ve
bir de resmi evrakı olmayan yasakçı görevlendirmiş idi. Nihayetinde Osmanlı kanunları
hiçe sayılarak yapılan bu atamalara Kemal’in göz yummadığını görüyoruz.
98 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.296. 99 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.259. 100Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.309. 101 Kemal’in İtalya Konsoloshanesine gönderdiği bu resmi yazının tam metni için bk: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.484–485.
37
g) Vakit Gazetesinde Çıkan Bir Yanlışın Düzeltilmesi
1882 yılında Vakit gazetesinde “Midilli’den Tahrirat 29 Teşrinievvel” başlıklı
yazıda, Kemal’in maarif sahasındaki çalışmalarından bahsedilmekle birlikte, Midilli’ye
bağlı Molova ve Safra kazalarında birçok rüşdiyelerin bulunması sayesinde halkın
cehaletten kurtulduğu haberi de yer alıyordu102.
Vakit gazetesinde çıkan bu haberi okuyan Kemal, konuyla ilgili olarak
Tercümanı Hakikat gazetesine yayınlanmak üzere düzeltme yazısı göndermiştir103.
Vakit gazetesinde yayınlandığı gibi Midilli’ye bağlı Safra kazası yoktur. Bu kazalarda
birçok rüşdiyelerin bulunmasının kendi mutasarrıflığı dönemine ait gösterilmesi de
yanlıştır. Zaten Midilli’de iki rüşdiye mektebi vardır; birisi Midilli kasabasında diğeri
Molova kasabasındadır. Kendisi döneminde Midilli’de onbeşe yakın erkek ve kız
mektepleri açılmış olduğundan, daha önce açılan rüşdiyelerin kendi mutasarrıflığının bir
eseri olmadığını açıklayan bu mektubu Kemal’in dürüst kişiliğinin ve hiçbir yanlışı
gözden kaçırmadığının bir kanıtıdır.
6- KEMAL ve CBS VİLAYETİ ARASINDAKİ GÜÇLÜKLER
a)Kemal’in İstifa Mektubu
Midilli’deki bazı memurların görevini yapmasına engel olmalarından dolayı,
Kemal’in istifa etmeyi düşündüğünü, Menemenli Rıfat Beye yazmış olduğu
mektubundan öğreniyoruz104.
“İsti΄fâ, senin bildiğin İsti΄fâlardan değildir. Dünyâya anlattık. Devletin bu
gidişine nisbet, bizim vilâyetin, husûsiyle Midilli’nin bulunduğu hâl eşna΄dır.
Me’murîn-i kirâm efendilerimizin edebsiz olduklarını söylemesem, ben de onlar gibi
edebsiz olurum. Tehammül, başka lakırdı; edebsizlerin şekline temessül, yine başka
lakırdıdır. Hareketime ta΄riz lâzım değil, ittibâ΄ farzdır, o kadar...”
102 Kuntay, a.g.e, s. 359. 103 Kuntay, a.g.e, s.357-358. 104Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.122-123.
38
Kemal’in, her şeyi kanuna uygun yapmaya özen gösteren tavrı, Midilli’de bazı
kimselerce hoş karşılanmaz hatta Midilli’de kalması dahi istenilmez. İş yapamaz
olmaktan acı çeker hale gelen Kemal, bu sıkıntısını Sultan Abdülhamit’le paylaşmış,
mutasarrıflık görevinden istifa etmek istediğini sebepleriyle birlikte açıklamıştır105.
Mektubuna, padişahın kendisini Magosa zindan kaçkınlığından, Midilli Mutasarrıflığı
gibi cennet bir köşeye vazifelendirmesinden dolayı duyduğu mutluluğu anlatmakla
başlar. Ancak bura halkının adaletten mahrum olması Kemal’i üzmektedir. Bu durumu
sessizce sineye çekse, karşılaştığı nimetlere karşı kendini küfürbaz sayar. Mektuptaki
bilgilere göre; yaptığı işler iyi olmakla birlikte kendisi kimseyi memnun edememekte,
iyi dediği memurlar kötü; kötü dediği memurlar iyi olarak gösterilmektedir. Bir müdürü
azl etme yetkisi bile elinden alınmıştır. Bu durumu örneklemek mümkün. Harbiye
Nezareti, iktidarsızlığı herkesçe bilinen Taburağasını koruyup kolladığı gibi bir de
zabıta başkanlığına getirmişti. Namık Kemal’in kendi refakatinde olan başka bir
Taburagası da Sakız’a gitmeye mecbur edilmiş, aksi halde kaydının silineceği şeklinde
tehditlere maruz kalmıştır. Kendisinin verdiği bu bilgilerin abartma olmadığını, kanuna
aykırı olarak yapılan işlerin hepsini belgelerle ispatlayabileceğini söyler. Şimdiye kadar
birbiri üzerine senede devlete 60.000 lira irad veren ve ülke topraklarının en
ayrıcalıklılarından biri olan ada halkı ağlamaktadır. Eskiden olduğu gibi bu yardım
paralarını toplamak artık mümkün değildir. Eğitime susamış olanlar için mektep, ticaret
yapanlar için yol ve hatta susuzluktan ölenler için bir çeşme bile yapmanın imkanı
kalmamıştır. İktidarının mahv olduğunu düşünen Kemal, işte bu sebeplerle idaresinden
aciz kaldığı Midilli’nin başka birine verilmesini ister. “…Mâdâm ki nasib yok imiş,
dünyada hiçbir hizmete, hiçbir rütbeye tâlib değilim. Maksadım dînime, devletime,
pâdişahıma hizmettir. Midilli Mutasarrıfı olacağıma, meselâ Yemen, Bağdad dâhilinde
bir kazâ’nın kā’immakāmı olmağı dahi yine medâr-ı merhamet bilir ve belki dâiresinin
güçlüğü cihetiyle bir kazâda, bir livâdan ziyâde hizmet eylerim106”. Menemeli Rıfat
105Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.133-136. 106 Sultan Abdülhamid’e yazılan mektubun tam metni için bk: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s. 133-136.
39
Bey’e de “Arada muhâtara yok. İstîfa ediyorum. Huzûra kadar takdim ediyorum107”
sözleriyle bu konudaki ısrarını ortaya koyar.
Namık Kemal’in Abdülhamid’e şikâyette bulunduğu ve çalışmalarını
engellediğinden söz ettiği kişi CBS valisi Kürt Sait Paşa’dır108. İstifa mektubundan bir
ay sonra Kürt Sait Paşa Hariciye Nazırlığı’na getirilmiş onun yerine de (Raşid) Naşid
Paşa109 atanmıştır. Bu yer değişikliğinden sonra rahatlayan Namık Kemal’in artık istifa
etmekte ısrarcı olmadığını görüyoruz.
Kendisine mektup yazmadığı için sitemkâr olan Abdülhâkhamid’e bu duruma
sebep olanın CBS Vilayeti olduğunu şu sözleriyle anlatır110: “Mektuplarına cevap
yazmadığım, bir komedi ile bir tirajedi ilcââtındandır. Komedi, bizim Vilâyet-i Celîle….
Üç ay (evvel) vefât etmiş adamların, mezardan çıkarılıp da, diri diri öteye-beriye
gönderilmesini isterler. Cumaertesi, Cuma’dan evvel gelir zannederler. Rodos’ta zuhûr
edecek fenâlıkların mes’ûliyyeti bana âit olduğundan, bahs (ederler). İş yalnız nefsime
müteallik olsa, güle güle bayılacağım; fakat arada vazife de var… İnsan kendini gāib
ediyor da, ne yağacağını şaşırıyor. Tirajedi…. Hani nedîme-i vicdânî falan yok mu….”
b) Azaltılan Memur Maaşına Tepki
25 Ocak 1882 tarihli vilayetten gelen bir telgrafta, vergi memurunun maaşı 750,
senedat kâtibinin maaşı 300 kuruş olarak bildirilmesine rağmen; 6 Nisan 1882 tarihli
yazı ile 750 kuruş olan maaş 600’e, 300 kuruş olan maaş 250’ye indirilmiş, birde iki
emir arasındaki maaş farkının da geri verilmesi istenilmişti. Bu durum Namık Kemal’e
pek adilane gelmediğinden, merkeze gönderdiği cevabıyla, iki aylık farkın geri
verilmesi yerine aradaki fazlanın masraf olarak kayıtlara geçilmesini sağlamıştı111.
107 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.136. 108 Kürt (Mehmet ) Sait Paşa (1834-1907), Haziran 1881- Nisan 1882 yılları arası CBS Vilayeti Valiliği yapmıştır. Kuneralp, a.g.e, s.103 109 (Raşid) Naşid Paşa (?_1888) Nisan 1882- Haziran 1883 yılları arası CBS Vilayeti Valiliği yapmıştır. Kuneralp, a.g.e, s.117; Salnâme-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye, 1299, s.284. 110Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.140. 111 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.143-144.
40
c) Adliye Müfettişi ile Yaşanan Sorunlar
Kemal, 1882 yılı Aralık ayında Sadrazam Said Paşa’ya, CBS Vilayeti’nin
idaresizliğine, kendisinin yaptığı işlere engel olunduğuna, özellikle de adli teşkilatın iyi
işlemediğine dair bir mektup yazar112. Özellikle adli teşkilattan bahsetmesine sebep
olansa, dönemin adliye müfettişi Abdullah Hasib Bey113’in hem sorumluluklarını yerine
getirmemesi hem de Kemal aleyhinde yayın yapılmasına aracılık etmesidir. Hakkında
yazılanların asılsız olduğunu ispat etmek ve Abdullah Hasip Bey’in nasıl biri olduğunu
kanıtlamak için Kemal, Tercümanı Hakikat gazetesine “Mektub-u Mahsus” başlıklı
yazılar gönderir.
Kemal 23 Aralık1882 tarihli ilk yazısında, Abdullah Hasib Efendi ile nasıl
tanıştığına yer vermiştir114: “İzmir’de bulunduğum sırada Midilli’den mektup aramak
için Postahâne’ye giderken, Bahr-i Sefîd adalarının birinde mahkeme reisi olan ve
ötedenberi bendenizle muârefesi bulunan bir zâtı rıhtım üzerinde oldukça güzel bir
Arap atı çekmekte olduğu halde görmüştüm. Âşinâlığa hürmeten selâm verdim. Sükût ve
ihtirâzdan başka mukābele göremeyince, tabî’î merak ederek sükût ve ihtirâzının
sebebini anlamak için kendisine tekarrüb ettim.
Çektiği küheylânı ta’kib eden zat Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Vilâyeti Adlîye Müfettişi
Abdullah Efendi olduğundan ve Müfettiş’in huzûrunda lâubâliyâne redd-i selâm maiyet
me’murları için hilâf-ı âdâb hareket olacağından, kendisinden tebâ’üd etmekliğimi recâ
eyledi; ben de bi’z-zarûre yanından ayrıldım.
İşte Abdullah Hasib Efendi’yi görmek şerefine bu sûretle nâil olmuştum.”
Kendisine bu şekilde davranan Abdullah Hasip Efendi’nin, bu defa onu tanımayan ve
dolayısıyla selam vermeyi unutan bir hademenin bu tavrına hiddetlenerek görevine son
verdiğini anlatmış ve iki tavır arasındaki dengesizliği ortaya koymuştu.
112 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.178-179. 113 Abdullah Hasib Bey, Namık Kemal Midilli’ye gelmeden önce, İstanbul’da tutuklu iken, sorgulanması için hükümetçe tayin edilen kişidir. Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s. 225. 114 Kuntay, a.g.e, s.360-362.
41
Kemal, 10 Ocak 1883 tarihli mektubunda ise Adliye müfettişinin görevini
layıkıyla yerine getirmediğini kanıtlamaya çalışır.115 Abdullah Hasib Bey Adliye
Müfettişi olmasına rağmen, mahkeme kapısının önünden dahi geçmemekte; görevini
kanunlara uygun olarak yapmadığı gibi 7.000 kuruş maaşın kendisine yetmediğini
söyleyecek kadar da arsızdır. Üstelik maaşının az olduğunu söylemesine rağmen şato
görünümlü bir evde oturmakta; mahkemenin reisine kendi Arap atını çektirip sahil
boylarında gezmekte; teftişe çıkmadığı içinde adliye memurları rahatlıktan kendilerini
eğlenceye vermekteydiler. Zaten tüm bu anlatılanlar herkes tarafından gözle görülüp
kulakla işitildiğinden ispata hazır hallerdendir.
25 Mart tarihli “Mektub-u Mahsus”da Kemal, Abdullah Hasib’in görevini nasıl
ihmal ettiğini, tanık olduğu bir olayla anlatır116. Mutasarrıfımız, Molova kazasında
seyirci olarak katıldığı bir mahkemede ne bir İncil ne de bir Kuran-ı Kerim olamadığını
fark eder. Mahkemelerde Hıristiyan halkın İncil’e, Müslüman halkın da Kuran-ı
Kerim’e el basarak yemin etmesi şart olmasına rağmen; bu mahkemede bunlar mevcut
olmadığından halk Mirat-ı Mecelle117’ye el basmaktadır. İnanılan bir kitap üzerine
yemin edilmeyen bir mahkemenin güvenilirliğini sorgulayan Kemal, bu durumuma
sebep olarak, mahkemeleri kontrol etmeyen - kapısından dahi geçmeyen - Abdullah
Hasib’i gösterir.
9 Mayıs 1883 tarihli Sakız’dan yazılan “Mektub-u Mahsus”da Namık Kemal’in
konu ettiği kişi gene Abdullah Hasib’dir118. Bu defa mektuba konu olan mesele,
Abdullah Hasip Efendi’nin mülkiye memurlarının adli işlere karıştığına dair şikâyetidir.
Bu şikâyetin yersizliğini ilk olarak Hıristiyan ahalinin İstanbul’a gönderdikleri yazı
ortaya çıkarır. Adliye müfettişinin şikâyet ettiği gibi mülkiye memurları adli işlere
karışmamakta, görevlerini en iyi şekilde yerine getirmektedirler. Namık Kemal’e göre
de Adliye Müfettişi’nin şikâyeti yersizdir. Kemal, konuyu daha iyi aydınlatması
bakımından Karava davasını örmek olarak gösterir. Karava adlı şahız Sakız’da devlet
115 Kuntay, a.g.e, s.363-366. 116 Kuntay, a.g.e, s.370-371. 117 Mirat-ı Mecelle, Musika-ı Humayun Arapça hocalarından Mesud Efendinin bir eseridir. Bursalı Tahir; Osmanlı Müellifleri c.II, Matbaa-i Amire, İstanbul 1338, s. 40. 118 Kuntay, a.g.e, s.386-388.
42
tarafından onaylanmayan bir bankanın müdürüdür. Görevini kötüye kullanmasından
dolayı sermaye sahipleri bu kişiyi dava etmişlerdir. Abdullah Hasib’in şikâyet konusu
da bu kişinin davasına mülkiye memurlarının karışmış olmasından ileri gelir. Banka
sahiplerinin şikâyetleri üzerine merkez mutasarrıflığı Karava’yı, Yunan
Konsolosluğu’na teslim etmiş, istenilen evrakı ve kefili konsolosluğa teslim etmediği
için de hapse atılmıştır. Merkez Müdde-i Umumi Muavini, mülkiye memurlarına haber
vermeksizin, Karava’nın evrakını bulunduğu yerden aldırmak için evine asker yollatır.
Kanunlara aykırı olarak yapılan bu baskın olayının ardından mülkiye memurları duruma
müdahale eder. Kemal’e göre bu müdahale yerinde bir davranış olduğundan, asıl şikâyet
edilmesi gerekeler adliye memurlarıdır. Saltanat-ı seniyye öncellik hakkını mülkiye
memurlarına tanıdığı için, mülkiye memurlarının havalesi olmadan, yabancılara ait
davaların görülmesi ve hükmün yerine getirilmesi zaten mümkün değildi.
Kemal’in “Bu Arab Köpeği pek şımardı; kafasını ezmedikçe elinden kurtulmak
kabil olamayacak.119” sözünden bu meseleye son vermek niyetinde olduğunu anlıyoruz.
Kemal’in 9 Mayıs 1883 tarihli Adliye Müfettişi ile ilgili yazısına, Müderris
İbrahim Ethem, Avukat Mehmed Tevfik Bey imzasıyla Vakit gazetesinde, ancak 1 ay
sonra karşılık verilebilmiştir120. Abdullah Hasib’in haklı olduğunu anlatan bu yazıya, 25
Haziran 1883’de Midilli’den yine “Mektub-u Mahsus”121 olarak cevap veren Kemal, ilk
olarak mektubun imzası bulunan kişilere ait olmadığını açıklar. Bidayet Mahkemesi
Reisi Müderris İbrahim Efendi ile Avukat olan Mehmet Tevfik Efendi’nin yazma
sanatları yoktur. Kemal’e göre bu yazıyı yazdıranlar Adliye müfettişi Abdullah Hasib ve
İstinaf Reisi Kosbar Efendi’dir. Kemal’in başını ağrıtan ve kendisiyle uğraşan kişilerin
kimler olduğunu anlatması bakımından Kemal’in bu mektubu dikkate değerdir.
Hakkındaki şikâyetlerin incelenmeye başlandığı bir sırada, Kemal aleyhinde
yayın yapma yasağı getirilince, bu tür yazılara sonra son verildiğini görüyoruz.
119Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.240. 120 Kuntay, a.g.e, s.4392-405. 121 Kuntay, a.g.e, s.406-429.
43
7- ADALARDAKİ YUNANLILIK İDDİASINA DAİR
Mutasarrıfı bulunduğu adanın coğrafi önemini çok iyi kavrayan Kemal’in,
halkın Yunan siyasetine kapılmasına dair kaygıları büyüktür. Hem İslam nüfuzun azlığı,
hem de daha önceki yöneticilerin Yunanlılık iddiaları karşısında yeterli önlemleri
almamış olmaları, zaten memlekete uzak olan CBS Vilayeti adalarında bu siyasetin
yaygınlaşmasını kuvvetlendirmiştir.
Yunanlılık iddiasıyla ilgili olarak 1883 yılı Ocak ayı içerisinde Kemal’in Sultan
Abdülhamid’e resmi bir yazı göndermiş olduğunu biliyoruz. Bu yazıda, Rum
Patrikhanesinin Bulgaristan meselesinden sonra, Akdeniz adalarında ahaliyi hükümet
aleyhine çevirmek için uğraş verdiği anlaşılmaktadır122.
a)Midilli Metropolidi’nin Yunan Gemisini Ziyareti
2 Mayıs 1884’de Yunan gemisini ziyaret eden Midilli Metropolidi’nin, gemiden
ayrılışı sırasında on beş pare top atışıyla selamlanması, Kemal ve Yunan
Konsoloshanesi arasında gerginlik yaşanmasına neden olur. Bu duruma sinirlenen
Kemal, Bahriye Teşrifat Kanunlarına uyulmayarak resmi kaidelerin dışına çıkıldığına
dair protestosunu Yunan Konsoloshanesi’ne gönderir123. 11 Mayıs’ta da Kemal’in
protestosuna Yunan Konsoloshanesi’nden verilen cevapta; Midilli Metroplidi’nin
Padişah tarafından tayin edildiğinden bir kimse olduğu için, reis-i ruhanilik vazifesine
saygıdan dolayı selamlandığı anlatıldıktan başka, Kemal’in protestosu da nezaket
kullarına aykırı bulunmuştur. Cevap hakkını kullanan Kemal’in, 22 Haziran 1884’te
Yunan Konsoloshanesi’ne gönderdiği yazı ile protestosunu bazı delillere dayanarak
yinelediğini görüyoruz124. Midilli Metropolidi Yunan Konsoloshanesi’nin dediği gibi,
Padişah tarafından atanmış ruhani bir lider olsa da, bu rütbe ona top atışı ile selamlanma
ayrıcalığını vermemektedir. Geminin Yunanlı olması da yapılan muameleyi haklı
göstermez. Çünkü protokol usulünü, sınırları içinde bulunulan devlet belirlemektedir. 122 BOA; Y.EE, 138/15 (16 Ra 1300). 123 Yunan Konsoloshanesine çekilen protesto telgrafı için bk: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.413-414; Kuntay, a.g.e, s.533-534. 124 Kemal’in, Yunan Konsoloshanesine 22 Haziran 1884 tarihli gönderdiği mektubun tam metni için bkz: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.429-437; Kuntay, a.g.e, s.534-541.
44
Bu bilinen bir gerçek olmasına rağmen, Yunan devleti, Osmanlı devleti sınırları içinde
kendi isteğine göre davranmaya gayret ettiğinden; Metropolidin selamlanmasıyla, her
şeyin üstünde tutulan Osmanlı hukuku alçaltılmıştır. Bu sebeplerle asıl nezaket
kurallarını aşan Kemal’in protestosunu nezaket kurallarına aykırı bulan Yunan
Konsoloshanesi olmuştur.
b) Yunanlılık İddialarını Önleme Çabaları
Midilli Metropolidi’nin selamlanmasını Kemal protesto ile kınayabilmişti.
Ancak ada halkının çoğu Rum olduğundan Yunan Konsolosluğu’nun Osmanlı Devleti
vatandaşlarını, Yunanlı gibi gösterip bağlı bulundukları devlete karşı vergi
ödettirmemeye yönelik çabalarının sonuçsuz kalmadığını görüyoruz. Yunan
Konsolosluğu’nun tesiriyle adanın Müslüman halkı da, Osmanlı Devleti’nde askerlik ve
vergiden muaf olmak adına Yunan uyruğuna geçiyorlardı. Öyle ki Mehmed Nazif
Paşa’nın Valiliği125döneminde, yabancı olduğunu iddia eden kimseler hakkında
araştırma yapılmış, Osmanlı Devleti tebaası olduğu anlaşılan kişilere tezkereleri
verilerek, kanunlara uygun olarak tekrar vergi vermeleri sağlanmıştı126.
Kemal adalar halkının hükümete ısınması ve buralarda alınması gereken
önlemeleri, yakın dostu olan İkinci Mabeynci Haci İlbey’e hususi bir mektupta
anlatır127.
CBS Vilayeti’ne bağlı Sakız Adasının çoğunluğu Hıristiyan olmakla birlikte
vilayet merkezinde 400 Müslüman nüfuzu yaşamakta ve bu nüfuzun iskânı da Sakız
Kalesi sayesinde sağlanmaktadır. 1881’de yıkıntı haline gelen Sakız kalesinin acilen
tamir edilmesi şarttır. Aksi halde buralar yabancıların kötü emellerine sahne olacaktır.
Barınamayan Müslüman nüfus göç edeceğinden Sisam Adası gibi burada da bir
Hıristiyan Beyliği’nin kurulması an meselesidir.
125 Salnâme-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye, 1301, s.501. (Manastırlı) Mehmet Nazif Paşa (1832-1889) Haziran- Aralık 1883 tarihleri arası CBS Vilayeti Valiliği yapmıştır. Kuneralp, a.g.e, s.99. 126 Fevziye Abdullah Tansel, a.g.m, s.489. 127 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.386-389.
45
Sakız Kalesinin tamiri dışında, İslamların göçünü önlemek ve Hıristiyan
hâkimiyetine engel olmak için yapılması gereken bir başka faydalı iş, CBS Vilayeti
emrine zırhlı bir vapurun verilemesi ve bu vapurun oralarda gösteri maksadıyla
devriyelere çıkmasıdır. Sakız Kalesinin Haci İlbey aracılığıyla tamir edilmesini isteyen
Kemal, bu defa da vilayet merkezine böyle bir vapurun verilemesi için aracı olması
ister.
Halkın Yunanlılık iddiasında bulunmasında adanın mali yetersizliği de etkili
olmuştur. Sakız adasına ayrılan gelir 120. 000 lira iken, maarif için 123.000; askeri
havaleler için 80.000 lira harcandığından maddi sıkıntılar, halkı Yunanlılık iddiasında
bulunmaya teşvik etmiştir. Sünger avına getirilen yasağın da, halk üzerinde olumsuz
etkisi vardır.
8-SÜNGER TİCARETİ
Süngercilik, tarıma elverişli olmayan Güney Sporat adalarının en önemli geçim
kaynaklarından biri olmasına rağmen, bu konuda getirilen kısıtlamalar sünger
ticaretinden istenilen gelirin alınamamasına engel teşkil etmektedir..
Salnamelerden edindiğimiz bilgiler ışığında sünger avcılığının dört farklı şekilde
yapıldığını söyleyebiliriz. Birinci türü, makine kullanılarak 10–36 kulaça inilerek
yapılan avlanmadır. Makine ile sünger avlayanlar mayıs ayından ekim sonuna kadar
Suriye, Mısır, Bingazi, Trablusgarp, Tunus, Girit ve Anadolu kıyılarında avlanırlar.
İkinci tür avlanma, dalgıçların mayıs ayından ekim ayına kadar, en fazla 30 kulaç
derinliğe inip, 5- 10 saniye içinde yaptıklarıdır. Üçüncü avlanma şekli ise, zıbkınla
yapılanıdır. Bu avlanma ile yaz kış her mevsim sünger çıkarılabilir. Dördüncü sınıf
avlanma ise, balık ağına benzeyen “tarak” adı verilen ağlarla, deniz dibini tarayarak
yapılan avlanmadır128.
Birinci tür avlanmada kullanılan Supiray (soupiral=bir nevi teneffüs borusu)
borusunu bir çeşit makineye benzeten “adi dalgıçlar”ın, bu alet yüzünden denizin
128 Salname-i Cezayir-i Bahr-i Sefid, Vilayet Matbaası, 1310, s.234-236.
46
dibindeki tüm süngerlerin kökünden söküldüğü ve sünger tohumuna zarar verildiği
iddiaları yüzünden, vilayet bu tür avlanmaya yasak getirmişti. İşin ciddiyeti tam olarak
düşünülmeden getirilen bu yasak, hem ticareti olumsuz etkiliyor hem de balıkçılar
arasında kavgaların yaşanmasına neden oluyordu.
Sömbeki Adasında bu türden çıkan bir kavganın izlerine Bahri Sefid gazetesinde
rastlamak mümkündür. Gazete haberine göre, Rodos’a bağlı Sömbeki Adasında sünger
avcılığı yapan “adi dalgıçlar”, av yasağına rağmen makine kullanmaya devam eden
dalgıçların aletlerini parçalamaktan başka, bu aletleri satan esnaflardan Kartiyos’un
mağazasına da zarar vermişlerdi. CBS Vilayeti tarafından buraya jandarma kolları
gönderilse de “adi dalgıçları” yatıştırmak mümkün olmaz. Hem hükümet konağını hem
diğer esnafların marazalarını taşlayan dalgıçların büyüyen isyanı karşısında bu defa
Rodos Valisi Macid Paşa ile İzmir’den bir miktar asker kolu Sömbeki’ye geçer.
Yaşanan bu gerginlik, makineli dalgıçların yakalanmasıyla son bulur. Ayrıca işleri ve
dükkânları zarara uğrayan tüccarlara da tazminat ödenecekti129. Namık Kemal,
dalgıçların suçlu bulunmasını hoş karşılamaz. Mevcut av yasağı olmasa böyle bir olay
yaşanmayacaktı, bu nedenle bundan sonra çıkacak olası kavgaların önüne geçmek için
bir an önce bu yasak kaldırılmalıydı. Üstelik adaların Yunan siyasetine kapılmasının
önüne geçmek için uğraşılırken, böyle bir yasağın hala devam etmesi çok yersizdir.
Zaten makine olarak adlandırılan bu supiraller, makine türünde olmayıp, sadece denizin
dibinde daha uzun süre durmaya imkân tanımaktan başka işe yaramıyorlardı.
Kemal’in, hem Agâh Efendi’nin Rodos Mutasarrıflığı’na tayinini tebrik etmek;
hem de çok iyi bildiği bu yer hakkında arkadaşını bilgilendirmek için bir mektup
kaleme aldığını biliyoruz130. Bu mektupta, Rodos’un ekonomik sorunlarına
129 “Sömbeki Adası” başlıklı haber Bafri Sefid gazetesinden naklen Ceride-i Havadis gazetesinde yayınlanır; Nu: 5689, 3 Haziran, 1884. Buradan aktaran Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.420. Bu taşkınlıkla ilgili olarak ayrıca bk: Martın Strohmeier; “Namık Kemal und die Schwammtoucher İnder Agais”, Das Osmanische Reich in Seinem Archivalian und Chroniken, Nejat Göyünç zu Ehren, Heraus Gegegen Von Klaus Kresier und Christophe K. Neumann, İstanbul 1997, s.241-259. 130 İlk Türk gazetesi olan Tercüman-ı Ahval’i çıkaran Agâh Efendi, Kemal’in de yakın arkadaşıdır. 3 Mayıs 1884 tarihinde, 7.200 kuruş maaşla Rodos Mutasarrıflığına tayin edilmiştir. Server İskit; Hususi İlk Türk Gazetemiz Terceman-ı Ahval ve Agah Efendi, Ulusbasımevi, Ankara 1937, s.42. Ayrıca Kemal’in Agah Efendi’ye gönderdiği bu mektubun tam metni için bk: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.419-423.
47
değinilmenin yanı sıra, süngercilikteki aksak yönlerin üzerinde de durulmuş olduğunu
görüyoruz. Sünger ticaretindeki sorunlara değinen Kemal, yasak dolayısıyla ada
süngerinin başka yerlere çekilmeye başladığı ve Rodos adasının sünger ticaretinden elde
ettiği 11.000 liralık gelirin nasıl azalmaya başladığı konusu üzerinde durup, arkadaşını
uyandırmaya çalışır. “Sünger kayıklarından, Rodos’un 11,000 liralık bir îrâdı var idi.
Bu îrâd bütün bütün mahvoldu; çünki makineli denilen sünger kayıklarını men ‘ettiler.
İşin ne mashara bir şey olduğunu lâyıkı ile bilseniz hakikatte güler ve belki gülecek yere
ağlarsınız. Ma’ud Supiray (Soupirail) denilen teneffüs borularının adını makine
koymuşlar. Bu âleti almağa muvaffak olamayan âdî dalgıçlar, makinelerin sünger
tohumu mahvettiğine dâir bir istid’a ve bi’t-tab’ kim bilir kime de nekadar para
vermişler. Şûrây-i Devlet kemâl-i vukuf ve dirâyeti ile, makineleri kendi kendine denizin
dibine iner, süngeri kökünden kazırmış zannetmiş. Âdî dalgıçlar ile makine denilen şeyi
kullananların beynindeki fark, denizin dibinde evvelki takımın az ve ikinci takımın daha
çok durabilmesinden ibâret olduğunu ve denizde az duranlar tabî’î ellerine ne geçerse
koparacaklarından, süngerlere terettüb edebilecek zararın Supiray kullanmaksızın
dalgıçlar tarafından îkâ’ olunabileceğini tasavvur, veyâ tahkik edememiş. Supiray
sâhipleri Yunan’dan, Girid’den bir tezkire alıyor; hattâ Garb Tırablus ve gālibâ
Bingāzî vilâyetleri de teneffüs borularına makine itlāk olunamaz diyerek, Bâb-ı ‘Âlî’den
neşrolunan memnû’iyyete ittibâ’ etmiyor.
Oralardan tezkire alan kayıklar, ara-sıra bizim sulara da kaçamak yapıyor.
San’at buradan çekilerek Yunan’a ve Yunan’dan pek de farkı olmayan Girid’e intikāl
ediyor. 11,000 liranın birçoğunu Yunanlılar ve bir haylisini Girildiler, birazını da
Tırabluslular kazanıyor.
Kemal, Agâh Efendi’ye bu sebeplerden dolayı supiray ile sünger avı yapılmasına
izin vermesini tavsiye eder. Böylece hem bu ticaretten elde edilen gelir zarar
görmeyecek hem de Yunanlılık iddiasında olanların bir nebze de olsa önüne
geçebilecekti.
48
9- RENAN MÜDAFAANAMESİ ve MİDİLLİ RİSALESİ
a) Renan Müdafaanamesi
Kemal’in Midilli Mutasarrıfı bulunduğu sırada, Fransız tarihçisi Ernest Renan,
Sorbon Üniversitesi’nde 29 Mart 1883’de “İslam ve İlim” (L’ İslamisme et la
Science)131 adıyla bir konferans verir. Renan bu konferansında İslam dininin gelişmeye
engel olduğunu iddia eder. Renan’ın verdiği konferanstan haberdar olan Kemal, bu
konferansta dile getirilenlerin doğru olmadığını ispat etmek için savunma yazısı
hazırlamaktan kendini alıkoymaz132. Babası Asım Bey’e yazdığı bir mektubunda şöyle
der: “…Şimdi büyük bir ibâdet ile meşgûlum ammâ bendenizin elinden gelecek bir
ibâdet…Fransa’nın en meşhur müelliflerinden vaktiyle Terceme-i hâl-i ΄İsa nâmıyle bir
kitap yazıp da kendini papasların nefretine mazhar eden Ernest Renan, şimdi
İslamiyet’in maârife mâni΄ olduğuna dâir bir hutbe irâd etmiş; risale şeklinde de
basılmış…Bihevli’llahi Te΄âlâ ekser delillerimi gene Fireng kitaplarından ve hattâ
kendisinden alarak onu gönlümün istediği gibi tepeliyorum.133”
Kemal, İslam dünyasının geri kalma nedenini İslamiyet olarak görmez, tam
aksine 12 yüzyıldan beri Batıya karşı sürekli olarak kendini savunma mücadelesi,
eğitime ve bilime gerekli zamanın ayrılamamasına sebep olmuştur. İslamiyet sanıldığı
gibi tutucu değil, kişi hak ve özgürlüklerine Avrupa’dan daha çok saygılıdır.
Kemal, Renan’ın ileri sürdüğü fikirleri şu şekilde çürütmeye çalışır: “Bilgi ve
anlayış bakımından İslam’ı Çin’de ateşe, Hint’de hayvanlara ibadet eden, bilinmeyen
yerlerde, Büyük Okyanusya adalarında insan yiyen Ademoğullarından da daha aşağı
görmek; iddiasında delil göstermeğe gerek duymayan Bay Renan için mümkündür;
ancak bu saçma sözlere, okuyanların inanacaklarını ümit ederse bilgisinin şöhretine
çok saf bir şekilde güvenmiş olur.
131 Renan’ın Konferansının Türkçe çevirisi için bkz; Nutuklar ve Konferanslar (Discours et Conférences), çeviren Ziya İhsan; Ankara 1946. 132 Külliyat-ı Kemal’in I. Tertibinde çıkmış olan bu yazıyı, sonradan Fuad Köprülü bir önyazı ekleyerek yayınlamıştır. M.Fuad Köprül; Namık Kemal, Renan Müdâfa΄a-Nâmesi-İslâmiyet ve Ma΄ârif,, Milli Kültür Yayınları, Ankara 1962. 133 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.305.
49
Garip şey! Meğer Müslüman olduğumuz için başımızın etrafına bir “demir
halka” geçirilmiş, o halka da iç duygularımız her çeşit bilme, her türlü öğrenime ve
yeni bilgilere kapalı tutarmış da, bizim bundan haberimiz yokmuş!
Müslümanların okul bulabildikleri yerlerde, eğitim ve öğretim vasıtalarındaki
bin türlü eksikliğe rağmen, o okullara devam eden diğer dinlere mensup öğrencilerden
her zaman üstün durumda olduklarını Renan nasıl inkar edebiliyor…”134.
Renan Müdafaanamesi’ni bitiren Kemal, yaptığı bu tenkidi beğenmediğini
damadına yazdığı mektubunda dile getirir: “Renan Müdâfa΄a-Nâmesi bitti; fakat bir
tarafa gitmedi. Tahsisi güç şakaya gelir şeylerden değil; Hacı İbrahim Ağa ile
bahsetmeğe benzemez”135. Sultan Abdülhamid’e sunmayı düşünecek kadar beğendiği bu
tenkit eserini, sonraları beğenmediğinden hem Sultan Abdülhamid’e sunmaktan hem de
yayınlatmaktan vazgeçmiştir136.
b) Midilli Risalesi:
Rodos Mutasarrıflığı’na atandıktan sonra Kemal’in bu eseri yazmaya
başladığını biliyoruz. Kendi deyimiyle Tabsıra tarzında kaleme aldığı bu eseri,
Midilli’ye ait ibret verici, dikkati çeken, insanın gözünü açan olaylara dikkat çekmekten
başka, sanatsal yönüyle de kuvvetlidir137. Ne yazık ki bu eser gün ışığına çıkarılmadığı
için söyleyeceklerimiz bunlarla sınırlı kalıyor.
10- MİDİLLİ’DEN KEMAL ADINA GELEN ŞİKÂYETLER
29 Temmuz 1884’de CBS Vilayeti’ne umum adına çekilen bir telgrafta138; halkı
fesat çıkarmakla suçlamak için duvarlara tehdit ilanları yapıştırttığı ve Midilli
kasabasında silahlı asker kolları gezdirdiği için Kemal’den şikâyetçi olunduğu, çok
yakın bir tarihte de şahsi şikâyet dilekçelerinin Vilayet’e gönderileceği bildirilmiştir.
134 İhsan Dinç; Namık Kemal, Hayatı, Sanatı, Eserleri, Kastaş Yayınları, İstanbul, Ekim 2003, s.113-114. 135Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.317. 136 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.344. 137 Fevziye Abdullah Tansel; “Namık Kemal’in Bilinmeyen İki Eseri Mecmua-i Siyaset ve Midilli Risalesi”, Türk Yurdu Dergisi, 49.sene, sayı.273, İstanbul 1959, s. 58. 138Uzunçarşılı, a.g.m, s.290.
50
Kemal, hakkındaki bu haksız suçlamalara, üç gün sonra Sultan Abdülhamid’e
gönderdiği mektupta açıklık getirmeye çalışır139. Midilli iskelelerinin birinde, Şira’dan
gelen bir gemide çok miktarda saçma ve yüzelli boş barut fıçısı bulunduğundan olay
araştırılmış; nihayetinde boş barut fıçılarının satılır türden bir eşya olmaması, bununla
birlikte aynı gemide elli torba da saçmanın ele geçirilmesi üzerine, adada barut
kaçakçılığı yapıldığı fikri kuvvet kazanmıştı. İşte bu şüphe üzerine Midilli’de asker
kolları gezdirdiğini, maksadının halkın korkutmak olmadığını söyleyen Kemal’in,
hakkındaki suçlamaları bu şekilde reddettiğini görüyoruz.
Umum adına CBS Vilayeti’ne gönderilen telgrafta haber verildiği üzere,
Kemal’le ilgili şikâyetler Ağustos ayında arka arkaya gelemeye başlar. Bu şikâyetler
Tarik gazetesinde “Midilli’den Tahrirat” veya “Midilli’den Tahrirat-ı Mahsusa”
başlıkları adı altında yayınlanmıştır140.
6 Ağustos 1884 tarihli haberden, Kemal adına yapılan şikâyetleri yerinde
incelemek üzere, CBS Valisi İsmail Hakkı Paşa141nın Midilli’ye geldiğini
öğreniyoruz142.
7 Ağustos tarihli yazıda ise, Midilli halkının şikâyetlerini hem CBS Vilayeti’ne
hem de İstanbul’daki yüksek makamlara yolladıkları haber verilir. Haberin
ayrıntılarında Midilli; çarşı pazarın kapalı, hayatın durduğu bir yer olarak tasvir
edilirken; Kemal de, halkın gazabından korktuğu için, evinin etrafını asker kollarıyla
çevirten ve evine kapanan korkak bir kimse olarak anlatılmıştır. Bununla yetinmeyen
gazetenin, daha da ileri giderek, Kemal’in zaman zaman askerlerin yanına gidip “aman
biraderler beni ahali paralayacak” türünden laflar ettiği dedikodusunu da haberine
kattığını görüyoruz143.
139YE, 40/67 ( 11 L 1301- 4 Ağustos 1884). Mektubun orijinali için bk: Ek 6. 140 Tarik gazetesinde yayınlanan bu şikâyet haberlerini Kuntay naklen aktarmıştır. Kuntay, a.g.e, s.451-469. 141 Salname-i Vilayet-i Cezayir-i Bahr-i Sefid; Vilayet Matbaası 1303, s.51. İsmail Hakkı Paşa (1842-1895) Mart 1884 – Eylül 1885 tarihleri arasında CBS Vilayeti Valiliği yapmıştır. Kuneralp, a.g.e, s.84. 142 Kuntay, a.g.e, s.451. 143 Kuntay, a.g.e, s.452.
51
9 ve 10 Ağustos tarihli gazetede halkın başka şikâyetlerine yer verilmiştir. İlk
olarak Kemal’in Midilli’de açtırdığı tiyatroya sarhoş gelmesine, hatta bir defasında
sarhoşluktan tiyatronun kapısında düşmesine, tiyatroda kendi eserlerini oynatmasına,
halkla birlikte yanında çalışan memurları bilet almaya zorlamasına, almayanları hapse
attırdığına dair halkın şikâyet konuları sıralanmıştır144. Tiyatro meselesinden başka,
Kemal’in gücünü kötüye kullandığı ve başına buyruk davrandığı örneklerle anlatılır.
Kemal, şikâyetlerin tahrikçisi olarak gördüğü tüccar ve Mahkeme-i Ticaret azası
bulunan Hüseyin Efendi’yi, peşine adam takarak, üstünde zararlı evrak çıkmamış olsa
da zorla hapse attırmıştır. Ayrıca istediği memuru göreve getirip, istemediği memuru
görevden alıyordu. Kendisinin inisiyatifiyle 500 kuruş maaşla göreve getirilen Hasan
Bey, halktan haksız yere para toplamış, halkı zor durumda bırakmıştı. Buna karşılık;
Polhinit nahiye Müdürü, Kemal ve onun muhasebecisi olan Kemal Efendi’nin
emirlerine uymadığından, “eğer istifa etmezse başına felaket getiririm” tehdidiyle istifa
etmeye mecbur edilmiştir. Kemal’in şahsi hareketleri de halk tarafından şikâyet konusu
haline gelmiştir. Halkın gözünde Kemal, resmi günlerde ve gecelerde gecelik elbisesini
çıkarmadığından büyük bir saygısızlık içindeydi. Devr adını verdiği gezintilere bile
gecelik entarisiyle çıkmakta, halk da ancak bu gezintiler sırasında Kemal’in yüzünü
görebiliyordu. Ne Hükümette ne Meclis-i İdare’de üzerine aldığı sorumluluğu yerine
getirmeyen Kemal, bir de resmi her işini muhasebecisi Kemal Efendi’ye havale etmeye
başlamıştı. Kendisine gelenleri “senin işini muhasebeciye havale ettim. Ona git
144 Kemal hakkında Midilli’de tiyatro açtırıp, kendi eserlerini oynattığı, tiyatroya sarhoş halde geldiği, bir keresinde de Tiyatronun kapısında sarhoşluktan yıkıldığı, ayrıca bu tiyatronun gelirini karşılamak için de memurların maaşlarından kesinti yaptığına dair dedikodular Sultan Abdülhamid’in kulağına kadar gitmişti. Mabeyn Katibi Emin Bey, Abdülhamid’in fermanı gereği Kemal’den hakkında çıkan dedikodulara açıklık getirmesini ister. Bu sebeple Kemal’in Mehmed Emin Bey’e gönderdiği cevap mektubu kendisiyle ilgili olarak nasıl bir karalama kampanyası yapıldığının açık kanıtıdır. Kemal, tiyatro meselesiyle ilgili olarak Midilli’de tiyatro bulunmadığını, Selanik ve Çanakkale’de temsillerde bulunduktan sonra Midilli’yi de ziyaret eden Güllü Agop turubu sayesinde, Zavallı Çocuk ve Akif Bey adlı eserlerinin temsil edildiğini yazar. Ayrıca Güllü Agop turubu tiyatrolarını kendileri tutmuş ve düzenlemişlerdir. Memurlardan da para kesilmesi söz konusu değildir. Kemal’e tahsis edilen 10 abone bileti sayesinde, tiyatro yüzü görmeyen memurların çoğu tiyatroya gidebilmiştir. Dr. Muhibbe Darga-Dr. Ali Alparslan, “Namık Kemal’in Bilinmeyen Bir Mektubu”, Belleten, C. XXXIII, nu.129, TTK, Anakara Ocak 1969, s. 35- 42.
52
müracaat et.” diyerek başından savıyordu. Muhasebeciyle geçinemeyeler de haklarını
koruyacak merci bulamadıklarından doğal olarak Kemal’i şikâyet ediyorlardı145.
12 Ağustos tarihli gazetede, şikâyetleri yerinde incelemek üzere Midilli’ye gelen
Vali İsmail Hakkı Paşa’nın, Dâhiliye Nezareti’ne çektiği 9 Ağustos 1884 tarihli telgraf
yayınlanmıştır. Kemal aleyhindeki şikâyetleri yerinde incelemek için Midilli’ye
geldiğini söyleyen Vali Paşa, bu telgrafı ile çarşı pazarların kapalı olduğuna dair
haberlerin doğruluk arz etmediğini bildiriyordu146.
Diğer taraftan, Vali Paşanın soruşturmasının devam etmesi nedeniyle,
soruşturmayı etkilememesi bakımından 10 Ağustos 1884 tarihli çıkarılan bir irade-i
seniyye kararı ile gazetelerde Kemal aleyhinde yayın yapmak yasak edilmişti147.
Hakkında yayın yasağı getirdiği için Abdülhamid’e teşekkür eden Kemal148, bu
şikâyetlerden dolayı Hıristiyanların kuvvet kazandığını düşünüyordu. Öyle ki (Midilli
Metroplidi)’nin tahrikiyle Midilli sancağındaki bütün köylerin halkı şikâyete davet
edilmişti. Tahrike kapılan ahali Kemal’in durumunu fırsat bilip, beğenmedikleri
memurların başka yere naklini, daha önce hapse atılan kimselerin de serbest
bırakılmasını istemişlerdi.
Midilli halkının genel olarak rahatsızlıklarını ifade eden, 73 madde halinde
Rumca olarak kaleme alınmış olan 22 Temmuz 1884 tarihli şikâyet layihasının, 9
Ağustos 1884 tarihli Türkçeye çevrilmiş hali Yıldız Evrakı arasındadır149. Namık
Kemal’in hem özel hem de resmi hayatına dair olan 73 maddenin içinde, özel hayatıyla
ilgili olan 8 madde tahkikat dışı bırakılmıştır150. Bu sekiz maddenin genelinde Kemal’in
sarhoşluğu üzerinde yoğunlaşıldığını görmek mümkün. Padişahın verdiği mutasarrıflık
görevini kötüye kullanması; meclisi idareye gitmemesi; arkadaşlarıyla birlikte eğlence
145 Kuntay, a.g.e, s.454-463. 146 Kuntay, a.g.e, s. 464-465. 147Kuntay, a.g.e, s.465. İradenin orijinali için bk: Ek 7. 148 YE, 40/69 ( 24 L 1301); 17 Ağustos 1884 tarihli Sultan Abdülhamid’e gönderilen mektubun Türkçeye çevrilmiş hali için bk: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları III, s.449-4451; mektubun orijinali için bk: Ek 8. 149 YE 78/45 ( 16 L 1301=9 Ağustos 1884) 150 YE,78/43 ( 29 Z 1301=20 Ekim 1884 ) Bu sekiz madde için bk. Bilgegil, a.g.m, s.148-149.
53
âlemleri düzenlemesi; sabahlara kadar eğlendiğinden, öğlene doğru anca kalkabilmesi;
hem ikametgâhı hem kabul yeri olan hükümet konağı içindeki köşkünü meyhane gibi
kullanması; tiyatro ve mecliste sarhoşluktan yıkılıp düşmesi; hazineye borcu olan Ahilef
Amira ile köşkte içki âlemi yapması ve bu kişiyi koruyup kollaması; sürekli gecelik
elbisesiyle insanların karşısına çıkması; Kemal’in şikâyet edilen özel hallerindendir.
Kemal’in resmi hayatı ile ilgili olan şikâyetleri ise, Bilgegil on başlık altında
topladığından, biz de Bilgegil’in bu sınıflandırmasına sadık kalıyoruz151.
“1. Mu’âmelâtında şiddet kullanması: Mutasarrıf işlerin yürütülmesi için
ahâliyi korkutma yolunu seçmiştir: Bu şiddet; — hiçbir âdli karara dayanmaksızın—
insanların tutuklanması, örfî yollara baş vurularak döğdürülmesi, resmî vazîfelerinden
azl edilmesi sûretiyle tecelli ediyor.
2. Seçimleri hiçe sayıması: Muhtarlıkların, belediye başkan ve üyelerinin
Mutasarrıf’ın istediği adamlara verilmesi yolu tutulmuştur. İddi’âya göre, Kemâl Bey,
ba’zan bir seçimi feshedebilir. Ba’zı kimseleri seçme ve seçilme hakkından da mahrum
etmiştir. Sevilmeyen adamları belediye başkanlıklarına getirdiği de vâki’dir.
3. Meclisler ve husûsî cemiyetler karşısındaki tutumu: İdâre Meclisi’ni
nâdiren toplantıya çağırdığı, bu mecliste de ancak kendi temayüllerine uygun re’y
verebilecek kimseleri bulundurduğu ileri sürülmektedir. Böyle toplantılarda, bir madde
hakkında kendi düşüncesine aykırı netîce çıkar gibi görünürse o maddenin
müzâkeresini, ilâ-gayr-i nihâye ta’lik ettiği de şikâyet mevzuları arasındadır. Seb ü rec
hakkındaki emri, Meclis’e getirmemiştir.
Ayrıca meclislerin itibârını sarsmaktan da çekinmez: İhtiyâr Meclis’i azledilmiş
bir bekçiye, -bu meclisi dinlemeksizin- vazîfesine devâm etmesi emrini vermiştir.
Mutasarrıf, lüzûm görürse, cemiyetlerinde selâhiyetini kullanmaktadır;
Cem’iyyet-i İlmiyye, da’vacı olmadığı hâlde, mekâtibsandûku’na âitliği iddi’asıyla
da’va açtırmıştır. 151Kayabilgegil, a.g.m, s.114-116.
54
4. Mahkemelere müdâhalesi: Şâir aleyhindeki şikâyet mevzûlarından biri de
mahkemelerin işine müdâhalesidir: Nitekim Todoros Pavlaki ve Forli kardeşler
arasındaki ihtilaflı mes’elede, Bidâyet Mahkemesi’nin selâhiyetine tecâvüz etmiştir.
Ayrıca, Midilli Ticâret Mahkemesi’nden Sakız Ticaret Mahkemesi’ne yollanacak bir
telgraf-nâmeyi zabt ederek çekilmesini önlemiştir.
5. Ba’zı kâğıtlara el koyması: Kemâl Bey’in ba’zı husûsi mektublarla, ileride
resmiyet kazanacak ba’zı kâğıtlara el koyduğundan da şikâyet olunuyor: Midilli
Metropolidi’nden Taiki Papazı’na gönderilen mektub, bu papazın evinden ahz ü zabt
olunmuştur. Vilâyet Tercmânı sabık İpokrat Telaryos’un Midilli Tercemânı Teofrastos’a
gönderdiği mektup, aynı âkıbete uğramıştır. Midilli Metropolidi ile ahâli arasındaki iyi
bağları kuvvetlendirmek maksadıyla imzâlanmakta olan dilekçe ile metropolitlik dâ’vet-
nâmeleri de ahz’dan kurtulamamıştır.
6. Din mes’eleleri karşısındaki tutumu: Mutasarrıf, din mes’elelerinde de
İslamlığa karşı hususî bir tercih göstermiş idareci hüviyetiyle karşımıza çıkıyor.
İddi’aya göre, ihtida etmiş iki kız mes’elesinde mazbataları keyfiirâdesine göre
değiştirmiştir. Kötü kadınları da olsa, onları Müslümanlığa kazandırma gayretindedir:
Mezhep değiştirmeğe teşvik ettirir. Adliye ne Mezâhib Nezareti’nden gelen ve islâmlığın
kabûlü ile ilgi bulunan tahrîratı, tenfiz ettikten sonra İdâre Meclisi’nin ıttıla’sına sunar.
Bu tercih, mekteb işlerinde dahî kendini gösterir. Ba’zı köylerde cemâ’at
ferdlerine aâit emlâk bedellerinin bütün mekteblere verilmesi gerekirken müslüman
mekteblerine verdirmiştir. Hıristiyan yetimlerine âit malların taksîmine tasaddîsi de
şikâyet mevzu’udur.
7. Gemileri müsâdere ettirmesi: Vrişe köyü ahâlisinden Palikaya’ya âit
bir gemiyi mahkeme kararı olmadan müsâdere ettirmiştir. Yûnanlılık iddi’asında
bulunan fakat Osmanlı tebe’ası olan Panayot Rifa’nın gemileri de aynı mu’ameleye
ma’ruz kalmıştır.
Ayrıca bir iki gemi acantasını kazandırmak için, diğer acantalar aleyhinde
bulunduğu da ileri sürülmektedir.
55
8. Cem’iyyet-i ilmiyye’yi kayırması: Terme köyünde bulunup Belediye
tarafından tasarruf edilen ılıcaları, -eski bir vasiyet-nâmeye dayandığını ileri sürerek-
Belediye’den alıp Cem’iyyet-i ilmiyye’ye vermiştir”.
9. Teşkilatçılığı: Kemal Bey’in teşkilatçılığı da şikâyet maddeleri arasında yer
alıyor: Yirmi altı köyde mahkeme açtırmış, Adliye Nezaretinin izni olmadan bunlara
liyakatsiz başkanlar, üyeler tayin etmiştir.
10. Kötü İnsanlarla Münasebeti: Hazineye büyük borcu olan, ahali tarafından
istenmeyen, cinayet töhmetiyle İtalya’ya gönderilmiş bulunan, içinde Belediye’ye ait
toprağın da yer aldığı sahil arazisini bahçesine katan kötü adamların dostudur; bunlara
yardım eder, bunları memnun etmekle başkalarını mağdur, ammeyi izrar etmekten
çekinmez.”
CBS Valisi İsmail Hakkı Paşa, Kemal’den özel hayatıyla ilgili olan şikâyetleri
ayrı tutarak sadece resmi hayatına dair olan 65 maddeyi cevaplandırmasını istediğinden;
Kemal de bu şikâyetlere dair savunmasını, 23 Ağustos 1884 tarihli layihasında her
maddeyi tek tek cevaplandırarak, hazırlayıp sunmuştur152.
Ancak Kemal hakkındaki şikâyetler toplu olarak gönderilen bu 73 madde ile son
bulmaz.
26 Ağustos 1884’te Dâhiliye Nezareti’ne Midilli ahalisinin, İstanbul’daki
vekilleri sayesinde, şikâyet dilekçesi sunduklarını görüyoruz153. Bu dilekçeye göre
Namık Kemal, Abdülhamit’in takdir ve taltiflerini suiistimal etmektedir. Midilli’ye
sürgün olarak giden Kemal’e Sultan Abdülhamit bura mutasarrıflığını layık görse de,
kendisi bunun kıymetini bilememiş, halka olan zorbalığını her geçen gün artırmıştır.
Zulüm ve istibdat mutasarrıfın yaratılışında vardır. Hapishaneyi ve emrindeki
memurları, hakkındaki şikâyetleri önleme konusunda baskı unsuru olarak
kullanmaktadır.
152 Y.EE, 78/42 (01 Za 1301= 23 Ağustos 1884); Bilgegil, a.g.m, s.149-182. Namık Kemal’in 65 maddelik savunma yazısının orijinali için bk: Ek 9. 153 YE, 78/44 (04 Za 1301=26 Ağustos 1884).
56
Kemal hakkındaki şikâyetleri yerinde inceleyen CBS Valisi İsmail Hakkı Paşa,
Kemal’in savunma yazısını da inceledikten sonra, 28 Ağustos 1884 tarihli raporunu,
Dâhiliye Nezareti’ne ve Mabeyn Başkâtipliği’ne gönderir. Bu raporda; 73 maddelik
şikâyet layihasındaki, özel hayatla ilgili olan sekiz maddenin üstünde tahkikat
yapılmadığı, kalan 65 maddenin Kemal’den sorulduğu ve kendisinin sorulara verdiği
cevaplarının, makamlarına ayrı ayrı gönderildiği bildirilmiştir154.
17 Eylül 1884 (5 Eylül 1300)’de Midilli Hıristiyan ve İslam ahalisinin, iki yüzü
aşkın imza ile Kemal’in zulmünden bıktıklarını anlatan telgrafları, Sultan Abdülhamit’e
ulaşır. Bu telgraftan ada halkının başka bir mutasarrıf beklentisi içinde olduğu
anlaşılır155.
23 Eylül 1884 (11 Eylül 1300)’de de Midilli’den İstanbul’a gelen beş Rum,
Dâhiliye Nezareti’ne Kemal aleyhindeki dilekçelerini sunmuştur. Bu dilekçede
Kemal’in garip hallerinden, işrete düşkünlüğünden, uygunsuz kimselerle düşüp
kalktığından bahsedildikten sonra, tahkikatın uzamasına tahammülleri kalmadıkları ve
dolayısıyla bir an önce Kemal’in mutasarrıflıktan alınması gerektiği taleplerini dile
getirmişlerdir156.
7 Ekim 1884 (25 Eylül 1300)’de Şura-yı Devlet Dâhiliye Dairesi, Kemal
hakkında hazırladığı mazbatada, şikâyetler karşısında Kemal’in vermiş olduğu
cevapların ve idaresinden memnun olanların ifadelerinin herhangi bir sonuca varmak
için yeterli olmadığı, şikâyetlerin gerçeğe uygun olup olmadıklarının araştırılması
gerektiği bildirilmiştir157.
Mazbatanın hazırlandığı günün (25–26 Eylül 1330 – 7-8 Ekim 1884) gecesi,
Sadrazam ve Dahiliye Nazırı’na Yunda Adasından, iki yüzü aşkın imzayı içine alan bir
telgraf gönderildiğini biliyoruz158. Bu telgrafta, tahkikatın sonucunun beklenilmeyeceği,
154 YE, 78/41, ( 06 Za 1301=28 Ağustos 1884). 155 BOA, İ. DH (İrade- Dâhiliye), 1139, (02 Z 1301) Telgrafın orijinali için bk: Ek 10. 156 Kuntay, a.g.e, s.431–432. Belgenin orijinali için bk: Ek 11. 157 Kuntay, a.g.e, s.432. Mazbatanın orijinali için bk: Ek 12. 158 ŞD, 2345/11. Telgrafın orijinali için bk: Ek 13.
57
mutasarrıfla kesinlikle uyum sağlanamadığı, İslam ve Hıristiyan ahali tarafından
herhangi bir fenalık ortaya çıkarsa bundan sorumlu olunmayacağını haber vermişlerdir.
8 Ekim 1884 (26 Eylül 1300)’de İslam ve Hıristiyan ahalinin vekilleri oldukları
iddiasıyla beşi Hıristiyan biri Müslüman altı kişi tarafından, Dâhiliye Nezareti’ne
çekilen telgrafta, yine Kemal’le geçinilemediği ve mutasarrıflıktan alınması gerektiği
tekrarlanır159.
Ardı arkası kesilmeyen tüm bu şikâyetler ve soruşturmalar sonucunda, Kemal
her ne kadar mahkemeye çıkarılmayı istediyse de ne yazık ki bu isteği kabul
edilmeyerek, onun Rodos Mutasarrıfı ile yer değiştirmesi uygun görülmüştür.
159 Kuntay, a.g.e, s.438. Telgrafın orijinal metni için bk: Ek 14.
58
II. BÖLÜM
NAMIK KEMAL’İN RODOS MUATASARRIFLIĞI
(15 Ekim 1884–24 Kasım 1887)
CBS Valisi İsmail Hakkı Paşa’nın tahkikatının ardından Sadrazam Said Paşa,
Mabeyne yolladığı 14 Ekim 1884 tarihli tezkere ile “vilayetçe icra kılınan tahkîkatda
maddeten bir şey sâbit olmadığından” herhangi bir karara varmanın zorluğunu dile
getirmiştir. Mahkeme başka bir yere nakledilse bile farklı bir sonuç elde
edilmeyeceğinden, üstelik ahalinin de şikâyetlere devam edecek olmasından dolayı,
Kemal’in ya Rodos Mutasarrıfı ile yer değiştirmesi ya da daha uygun bir mutasarrıflığa
tayin edilmesi uygun görülmektedir. Sadrazam Said Paşa’nın bu tezkeresi ile Kemal
hakkındaki hüküm kesinleşmiş, 15 Ekim 1884’de çıkarılan irade-i seniyye ile de
kendisinin Rodos mutasarrıfı ile yer değiştirmesi onaylanmıştır160.
Kemal’in yeni vazifesi dolayısıyla Rodos’a gelişi 20 Ekim 1884’tür161.
160 Sait Paşanın tezkeresi ve başkâtibin derkenarı:
“Devletlû Efendim Hazretleri, Midilli Mutasarrıfı Atufetlû Kemal Beyefendi hazretleri aleyhinde vaki olan şikâyat üzerine Dahiliyye-Nezaret-i-celîlesinden sebkeden iş’ara mebni icra kılınan tahkikatı hâvî Cezayir-i-Bahr-i-Sefit Vilâyetinden Nezaret-i-müşarünileyhalya varid olan muharrerat ve Şûra-yı-Devlet Dahiliyye dairesinden kaleme alınan mazbata ile evrak-ı-sairenin gönderildiği ve bazı ifadeyi mutazammın Nezaret-i-müşarünileyhânın tezkeresi melfûfatiyle arz ve takdim kılındı. İş’arat-ı-vâkıaya nazaran vilâyetçe icra kılınan tahkikatta maddeten bir şey sabit olamayıp hal böyle iken bununla kanaat olunmayıp da tekrar icra-yı-tahkikat ciheti iltizam olunsa ve mazbata-i-imezkûrede gösterildiği üzere işin Dersaadet’e nakliyle müşarünileyhin muhakemesinde burada veyahut diğer bir mahalde bakılmış olsa Valî-i-Vilâyet marifetiyle icra olunmuş olan tahkikatın şekil de mahiyeti iktizasınca bundan daha başka bir netice hâsıl olabileceği melhuz olmayıp gayeti ehâlî tarafı hak kazanmak mütalaasiyle idare-i-mahalliyyeyi ittihamda devam ve Mutasarrıf-ı-müşarünileyh dahi bittabi tebriye-i-zimmet için takviye-i-müdâfaayı iltizam ederek bu haller arasında dermeyan olunacak tefevvühat ve şikâyet ise yine hükûmeti iz’aç edeceğine göre müşarünileyhin ya Rodos Mutasarrıfiyle icra-yı-becayiş-i-memuriyyeti veyahut âhar bir Mutasarrıflığa nakli hakkında emr-ü-ferman-ı-hümâyun-ı-Hazret-i-Şehinşâhî her ne vechile şeref-mütaallik buyurulur ise infaz-ı-mantuk-ı-münifine ibtidar edileceği beyaniyle tezkere-i-senâverî terkim olundu efendim. 24 Zilhicce 301, 2 Teşrinievvel 300, Sait.”
“Maruz-ı-çâker-i-kemineleridir ki, Reside-i-dest-i-tâzim olan işbu tezkire-i-sâmiye-i-sadâret-penâhîleriyle melfûf evrak manzûr-ı-âlî olmuş ve mir-i-müşarünileyhin arz-ı-sâbık vecihle Rodos Mutasarrıfiyle icra-yı-becâyiş-i-memûriyyeti hususuna irade-i-Seniyye-i-Hazret-i-Padişâhî şeref-mütaallik buyurularak evrak-ı-mâruza iâde kılınmış olmağla olbapta emr-ü-ferman hazret-i-veliyy-ül emrindir. 25 zilhicce 301, 3 Teşrinievvel 300, Ali Rıza”. Mithat Cemal Kuntay; Namık Kemal Devrinin İnsanları ve Olayları Arasında c. II, İstanbul 1956, s.439,440. Belgenin Orijinali için bk: Ek 15. 161Tansel Fevziye Abdullah; Nâmık Kemal’in Husûsî Mektupları IV Rodos ve Sakız Mektupları, TTK Basımevi, Ankara 1986, s.5.
59
1- KEMAL’İN AGÂH EFENDİYE MİDİLLİ’Yİ ANLATAN MEKTUBU
Kemal, yer değiştirdiği Rodos Mutasarrıfı Agâh Efendi’ye, beş buçuk yıla yakın
görev yaptığı ve çok iyi tanıdığı Midilli hakkında bilgi vermek ve bazı konulara onun
dikkatini çekmek için, küçük bir Midilli özeti şeklinde olan bu mektubunu kaleme
almıştır162. Mektubun ilk kısmında Agâh Efendi ile yer değiştirilmesinin sebepleri
anlatılır: Gözünü hiç bir şeyden sakınmadan Midilli halkına hizmet eden Kemal, “
Bundan takriben on ay evvele gelinceye kadar Midilli halkına sorulsa, yüzde–
doksandokuzu benim gibi mutasarrıf bulunamayacağını beyân ederler idi” diyerek,
sonraları durumun değiştiğine dikkati çeker. Kemal’in bu mücadelesinden hoşlanmayan
bazı kimseler, onu Midilli’de barındırmamak için karalama kampanyası yürütmüşlerdi.
Sosyal ve idari konularda Rumlarla da geçinemeyince Midilli halkı ondan şikâyetçi
olmuştu. Kendisi ısrarla mahkemeye çıkmak istediyse de bu talebi yerine getirilmemiş,
Rodos mutasarrıfı Agâh Efendi ile yer değiştirmesi uygun görülmüştü.
Bu mektup, Midilli’nin mevcut durumunu, idarecilerin tavırlarını ortaya
koyduktan sonra, devam eden davalarda olumlu sonuç alması için Agâh Efendi’nin ne
yapması gerektiğini anlattığından, tavsiye niteliğinde değerlendirilebilir.
Midilli’de hal yoluna koyulacak işler pek çoktur. Kemal, kendi mutasarrıflığı
sırasında birçoğunu düzeltmeye çalışmış, çoğunda da başarılı olmuştu. Midilli’de
Dimoyrondiya denilen Hıristiyan Cemaat Meclisi’nin etkisini azaltıp, İhtiyar
Meclislerinin nüfuzunu artırmış, nahiyelerde Bidayet Mahkemesi kurulmasını
sağlamıştır. Merkezden gönderilen menafi sandıkları için öşür gelirlerinden hisse
alınması emrine karşı gelen Hıristiyanlardan, zeytin hissesi almayı başarmıştır.
Hıristiyanların çoğu murabahacı ya da zeytinlik sahibi olduklarından, kazançlarını
düşürmemek adına, zeytin hububattan değildir diyerek, bu emre karşı gelmişlerdi.
Yunanlılık iddiasında bulunanlar için tahkikat yaptırmış, Osmanlı tebaasına ait olduğu
anlaşılanların tekrar vergi ödemelerini sağlanmıştır. Midilli ormanları halkın
tasarrufunda iken, halkın tasarrufundan alınıp devlet arazisi gibi gösterilmeye
162 Agâh Efendiye Kasım 1884 tarihinde yazılan mektubun tamamı için bk: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.23–79.
60
çalışılınca; Kemal meselenin üstüne gitmiş ve tasarrufun halka ait olduğunu ispat
etmiştir. Limanların bakımı, yolların yapımı, nahiye ve köylere su getirilmesi Kemal
zamanında yapılmış diğer işlerdi.
Kemal’in mutasarrıflığı sırasında en çok özendiği konulardan biri Midilli’de
yeni okulların açılması ve bu okullarda modern tarzda eğitim verilmesini sağlamak
olmuştur. Medrese-i Süleymaniye’nin eğitim usulünü benimseyen Kemal, Cemiyet-i
İlmiyeyle birlikte ortak hareket ederek, bin türlü uğraşlarla İslam köylerinde mektepler
açabilmişti. Ani yer değişikliği dolayısıyla inşaatı yarım kalan okulların parasının
tahsili, çözülecek bir sorun olarak Agâh Efendi’ye kalmıştı. Yardım yapan ahali ilk
fırsatta, inşaat için verilen paradan kaçmak niyetinde olduğundan, buna imkân
verilmemeliydi. Cemiyet-i İlmiye’nin parasından hırsızlık etmek isteyenler de vardır.
Özellikle cemiyetin başkanı ve nazırı hırsızlık edeceklerin başında gelir. Tüm bunlara
karşı Agâh Efendi uyanık olmalı, aksi halde eğitimde ilerlemeye imkân bulamazdı.
Evkaf Nezareti’nin verdiği iane ile köylülerin verdiği iane dışında Kemal, Maarif
Nezareti’nden de mektepler için 50.000 guruş yardım almayı başarmıştı. Agâh Efendi
de bu 50.000 kuruşun ardına düşerse sonuç alması muhtemeldir ve bu parayla
mektepleri istediği gibi düzeltebilir. Kemal’in uğraşmasıyla “Evkaf-ı mütenderise”
gelirleri Cemiyet gelirleri arasına tahsis edilebilmişti. Ancak bir müddet sonra cemiyete
bağlanan bu gelir, geri alınmak istenince Kemal direnmiş meselenin üstüne gitmiş ve
kazanılan hakkı geri teslim etmemiştir. Agâh Efendi de dayanıp bu gelirden Cemiyet’i
mahrum bırakmamalıdır.
Midilli’nin bozuk olan yolları da, Kemal’in kıvrak zekâsıyla, kendi
mutasarrıflığı döneminde hal yoluna koyulabilmişti. 200.000 liraya sahip bir kimse ile
200 kuruşu bile olmayan bir adamın eşit usullerde, dört gün yollarda çalıştırılması
teklifini, daha mantıklı bir fikri olduğu için kabul etmeyen Kemal, yol yapımı için
gerekli yevmiyenin tutarını hesap ettirmişti. Daha sonra bu masrafı ahali arasında bir
yevmiyeden on yevmiyeye kadar vergi usulünde bölüştürmüş, nihayetinde köylüyü
“Amele-i mükellefe” zulmünden kurtarmıştı. Ehil kişiler tarafından yapılan yolların
güzellini de Agâh Efendi’ye “Göreceksiniz ki yapılan yollar, Avrupa’nın ΄âdî
yollarından pek aşağı değildir” diyerek anlatır.
61
Agâh Efendi’nin zeytincilik konusunda da dikkatli davranması şarttır. Özellikle
ahaliye sırıkla zeytin silktirmek ve zeytinlerin suyunu sıkmak için gittikleri
değirmenlerin geç açılması hassas konulardandır. Kemal, Agâh Efendiyi bilgilendirip
tavsiyelerini yapar. Ziraat Komisyonu’ndan ruhsat almadan hiç kimse kendi başına
zeytin silkemezdi. Zeytin silkme işinin ruhsata bağlı olması, zeytinlerin ham iken
silkilmesinin önüne geçilmesi ve böylece ağaçlara verilen zararın önlenmesi
bakımından oldukça yararlı bir uygulamadır. Zeytinler vaktinden önce silkilirse hem
küçük hem de yağsız olduklarından, elde edilen yağ azalıyordu. Bu sebeplerden dolayı
ahaliye ruhsat verilme işinin devam ettirilmesi yararlı olacaktır. Kemal ayrıca “Başakçı
çıkmak163” denilen âdete de Agâh Efendi’nin eskiden olduğu gibi usulünce izin
vermesini ister.
Ahaliye ruhsat verilmesinin ve başakçı çıkmak denilen usulün zeytin üretimine
hiçbir zararı yokken, zeytinlerin suyunun sıkıldığı değirmenlerin geç açılmasının ise,
tam aksine bu ziraata oldukça zararı dokunuyordu. Değirmenlerin geç açılmasının en
büyük zararı, gereğinden fazla bekletilen zeytinlerin yağının eriyip gitmesinde
görülüyordu. Dört gözle hasat zamanını bekleyen çiftçi de bu durumdan nasibini
almaktaydı. Değirmenlerin açılmasını bekleyemeyen çiftçinin, mahsulünü pusuda
bekleyen tüccarlara yok pahasına satmaktan başka bir çareleri yoktu. Tüm bu
olumsuzluklara rağmen, yağ satışı yapan Hıristiyan tüccarlar, yeni yağın piyasaya
sürülmesini geciktirmek ve ellerinde kalan eski bozuk yağları satabilmek adına
değirmenlerin geç açılmasına destek vermekteydiler. Kemal de Agâh Efendi’ye ahaliyi
bu simsarların elinden kurtarması gerektiğini öğütler.
Kemal’in mutasarrıflığı döneminde aşar gelirlerinin artmış olması da dikkate
değer konulardan biridir. Ada içinde bir yerden bir yere naklolunan zeytinden kara
gümrüğü alınmasına, İstanbul’un tüm karşı çıkmalarına rağmen Kemal döneminde son
verilmiştir. Bu uygulama ile gümrükten alınan gelirin on, belki onbeş misli aşardan
kazanılmıştı. Adanın ziraatı, Kemal döneminde hazırlanmış olan Ziraat Talimatı ve 163 Masrafına değmediği için, sahibi tarafından terk edilen zeytinlerin, fakir fukaraca toplanılmasına izin verilmesi işine başakçı çıkmak denir. Tüm zeytinler toplandıktan sonra başakçı çıkmaya izin verilmelidir. Aksi halde başakçı denilen grup, silkilmemiş zeytinlere de saldırıp hırsızlık edebiliyorlardı. Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektuplar IV, s.41
62
komisyonu sayesinde bir hayli ilerlemiş durumdadır. Agâh Efendi’nin de Kemal’in
izinden gittiği takdirde aynı sonucu alacağına şüphe yoktur.
Midilli’nin genel durumuna ışık tutması, idari işlerde bulunan kişiler hakkında
bilgi vermesi ve Kemal’in Agâh Efendiyle düşüncelerini paylaşması bakımından bu
mektup dikkate değerdir.
2- KEMAL’İN KARŞILAŞTIĞI GÜÇLÜKLER
Kemal vazifesine başlar başlamaz, Rodos’taki gelir gider bütçesini inceleme
işiyle meşgul olur. Daha önce Midilli mutasarrıflığı görevini yaparken de kendisinin
ekonomik kalkınmanın bilincinde olarak hareket etmiş olduğunu gördük. Rodos’un
maliyesinin mevcut durumunu anlayabilmek için Kemal, Rodos kazaları ile Herkit
nahiyesine ve bunların dışında Rüsumat Müdürlüğü’ne gönderdiği resmi yazılarda,
buraların gelirleri ve 1883 yılındaki tutarları, ithalat ve ihracat miktarlarının ne
olduğunun bildirilmesini istemiştir164. Mali idarenin defterdarlara bırakıldığı zamandan
beri Vilayet bütçesinin açığı, yüzde yirmi beşi bulmuş olduğu açığa çıkar.
Kendisine ulaşan bilgiler ışığında, Rodos adasının bir yıllık bütçesini hesap eden
Kemal, bütçe açığının yüzde yirmi beşi bulmuş olduğunu, böyle giderse de yıl sonuna
kadar adanın 200 bin kuruştan fazla olacağı gerçeğini gün ışığına çıkarır. Mevcut durum
itibariyle en kısa zamanda buraya mali yardım yapılmadığı takdirde adada isyan
çıkmasından korkan Kemal, endişelerini CBS Valisi İsmail Hakkı Paşa ile paylaşmıştır.
Açığı gidermek adına imaret-hapishane masraflarının tahsildarlık aidatlarının
geciktirilmesi, memur, topçu ve zaptiyelerin aylıklarından kesinti yapılması, bir çözüm
gibi düşünülse de, parasını alamayan bu gruplar arasında huzursuzluk çıkaracağından
durumu daha da karmaşık hale getirecektir165.
164 Rodos kazalarıyla Herkit Nahiyesine ve Rüsumat Müdürlüğü’ne Kemal tarafından gönderilen resmi yazılar, Türk Tarih Kurumu, Namık Kemal özel arşivindedir. TTK, Defter I,No:168, s. 8/29-9/30. Bk: Ek 16. 165 25 Ekim 1884 tarihli İsmail Hakkı Paşa’ya gönderilen mektubun tam metni için bk: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 6-8.
63
Aralık ayı içinde Sultan Abdülhamid’e gönderildiği anlaşılan mektupta Kemal,
yine Rodos maliyesinin bozuk oluşuna değinmiş ve asayişin sağlanması konusunda
Padişahın iradesine güvendiğini yazmıştır166.
Rodos ekonomisiyle ilgili olarak CBS Vilayeti’ne 31 Aralık 1884 tarihli
gönderilen dilekçe, konu itibariyle hem İsmail Hakkı Paşa’ya hem de Sultan
Abdülhamid’e yazılmış olan mektuplara benzerlik gösterir. Bu dilekçede farklı olarak
Kemal’in ekonomiyi düzeltmek adına bir çözüm önerisi getirdiğini görüyoruz. Bütçe
açığına sebep, “umûmî habs-hâne masrafı ile zâtî maaşlar, Tophâne ve Bahriye
hâvaleleri”dir. Yapılacak iş ise; Marmaris ve İstanköy kazalarının aslında Rodos’a bağlı
bulunmaları gerekirken, sonradan Menteşe ve Sakız’a dâhil edilmiş olmalarının
yersizliğini ortadan kaldırmaktır. Bu adalardan en azından birinin Rodos’a bağlanması
ve buranın gelirinden elde edilen paranın Rodos’a havale edilmesiyle masrafların bir
nebze de olsa karşılaması mümkün olacaktır167. Kemal, 1867 Vilayet
Nizamnamesi’ndeki idari taksimata dayanarak böyle bir şey istemişti. Ancak I.
Meşrutiyet sonrasında yapılan idari taksimatlara baktığımızda bu isteğinin yerine
getirilmediğini anlıyoruz. Konunun daha iyi anlaşılması için 1867,1878,1887 yılları
sonrası CBS Vilayeti idari taksimatlarını tablo halinde aşağıda veriyoruz168.
166 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 105-107. 167 TTK, Defter III, nu:507, s.34-38; Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, not.4, s.106. 168 Ali Fuat Örenç, “Yakın Dönem Tarihimizde Rodos Adası”, İstanbul Üniversitesi SBE, Doktora Tezi, İstanbul 2001, s.120,131,135.
64
1878 SONRASI CEZÂYİR-İ BAHR-İ SEFÎD VİLÂYETİ
RODOS SANCAĞI SAKIZ SANCAĞI
Katelloz Nahiyesi
Sömbeki Kazası
İlyaki Nahiyesi
Kaşot Kazası
Herkit Nahiyesi
Kerpe Kazası
Meis Kazası
İstanköy Kazası
İncirli Nahiyesi
İspara Kazası
Astropolya Nahiyesi
Karpot Kazası
Batnos Kazası
Kalimnoz Kazası
1867 VİLAYET NİZAMNAMESİ SONRASI CZÂYİR-İ BAHR-İ SEFİD
VİLÂYETİ
BİGA SANCAĞI RODOS SANCAĞI
Ka’a-i Sultaniye (Merkez)
Lapseki Nahiyesi
Biga
Ezine
Ayvacık
Çal
Dimetoka
Bayramiç
Kumkal’a
Bozcaada Nahiyesi
İmroz Nahiyesi
Semadirek Nahiyesi
Limni Nahiyesi
Kastello Nahiyesi
Marmaris Nahiyesi
Meis
İstanköy
Kalimnos
Leryos
Batnos
Karpot
Sömbeki
Herkit
İlyaki
İncirli
Kaşot
Kerpe
Astropalya
MİDİLLİ SANCAĞI SAKIZ SANCAĞI
Midilli
Molova
Kalonya
Sakız
İpsara
Toplam Sancak Sayısı 4
65
Leryos Kazası
LİMNİ SANCAĞI MİDİLLİ SANCAĞI
İmroz Kazası
Bozbaba Nahiyesi
Bozcaada Kazası
Semadirek Nahiyesi
Pilmar Kazası
Molova Kazası
Yunda Kazası
Toplam sancak sayısı 4
1887 SONRASI CEZÂYİR-İ BAHR-İ SEFÎD VİLÂYETİ
RODOS SANCAĞI SAKIZ SANCAĞI
Rodos Şehri
Kastelloz Nahiyesi
Lindos Nahiyesi
Herkit Nahiyesi
Kaşot Kazası
Meis Kazası
Sömbeki Kazası
İlyaki Kazası
Kerpe Kazası
Sakız Şehri
Kalamoti Nahiyesi
Viliso Nahiyesi
Karmadile Nahiyesi
İstanköy Kazası
İstanköy Nahiyesi
İncirli Nahiyesi
Kalmnos Kazası
Astropolya Kazası
Leryoz Kazası
Batnos Nahiyesi
Karpot Kazası
İspara Kazası
MİDİLLİ SANCAĞI İLMİNİ SANCAĞI
Midilli Şehri
Yere Nahiyesi(Midilli’ye bağlı)
Ayasu Nahiyesi (Midilli’ye
bağlı)
Mande Mande Nahiyesi
(Midilli’ye bağlı)
Toplam sancak sayısı 4
66
Bütçe açığındaki durum itibariyle parasızlıktan hiçbir iş yapmanın mümkün
olmadığını söyleyen Kemal, Rodos’tan ayrılmayı dahi düşünmüştü. Göreceği işler,
Tarih-i Cevdet’in XII. cildinde169 yazıldığı gibi “herbiri ellişer kuruşa satılmış Sakız
köleleriyle170 kendi tabiriyle de Rum ağalarının zıddına” gideceğinden gene
mutasarrıflıktan mutasarrıflığa dolaştırılacağının bilincindeydi. Zaten maddi
imkânsızlıklar yüzünden iki köy arasında, dokuz yüz metrelik yol yapmak için bile üç
yıl beklemek gerekiyordu. Bu sebeplerle Kemal, Vilayet dışında herhangi bir yerde
görev yapmayı aklından geçirmiştir.171. Ancak Kemal’in bu düşüncede ısrarlı
olmadığını, aksine önüne çıkan zorluklarla yılmayarak mücadele etmeyi seçtiğini,
yaptıklarına bakarak söylememiz mümkün. Öyle ki önemli önemsiz her türlü resmi
yazıyı tek tek kendisi kaleme alan Kemal, iyice bunaldığı bir vakitte kendisine yardım
etmesi için Baha Bey’i Rodos’a davet ediyordu.
Midilli adasındayken zatürree geçirmiş olan Kemal, sağlığı için Rodos’un güzel
olan havasından mümkün mertebe yararlanmak istiyordu, ancak resmi yazışmaların
çokluğu buna imkân vermiyordu. Fevziye A. Tansel’in tespitlerine göre Kemal, 29
Ekim ile 17 Kasım arası yirmi dördün üzerinde yazı kaleme almıştır172. İşte bu
yoğunluk yüzünden Kemal: “sebebini söyleyeyim; vucûdce ne kadar râhata muhtâç
olduğumu bilirsin! Rodos’un havasından ne kazanıyorsam, işten o kadar ve belki ondan
ziyâde gaib ediyorum; çünkü zeyillere varıncaya kadar ben yazıyorum. O işsiz
zannettiğimiz Rodos’ta iş çıktı, iş çıktı ki ta΄rif olunmaz. Meğer işin yokluğu herşeyi yok
etmek istediklerinden imiş! Geldiğim zamân, tedâhülde var ise veriniz dedim, beş-altı
kağad verdiler; hâlbuki bu gün Vilâyet’ten tâm otuzsekiz te’kid geldi. Bu yazıların
hepsini ben yazarsam, beş-on güne kadar, yine yatağa düşmek mukarrerdir; bundan
dolayı, bana lüzûmun var…173” sözleriyle Baha Bey’i Rodos’a davet ediyordu. Baha
169 Tarih-i Cevdet’in c. XII. Cildinde “Tarih-i Vaka-i Sakız” adı altında, 1822 yılı sonlarına doğru Sakız’daki Rumların isyanı konu edilmiştir. Ahmed Cevdet Paşa; Tarih-i Cevdet, c. XII, İstanbul Matbaa-i Amire, 1875. 170 Kuntay, Kemal’in Sakız köleleri sözüyle ima ettiği kişinin Sadrazam Ethem Paşa olduğunu yazar. Ethem Paşa, Hüsrev Paşa’nın kaptan-ı deryalığı sırasında, Sakız’dan köle olarak getirilmişti. Kuntay, a.g.e, s.674. 171 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.13. 172 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.9. 173 Midilli’de Meclis-i idare kâtipliği yapan Baha Bey, Kemal’in koruyup kolladığı gençlerdendi. Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.10.
67
Bey’in, Kemal için Rodos’a gelip gelmediğine dair kesin bir bilgiye ulaşmış değiliz.
Ancak “…gelmeyecek olursan, bir başkasını tedârike mecbûrum. Onu da bilmem
nereden bulurum; fakat sen de hocanı hastalık hâlinde bırakıp kaçarsan, Midilli
mahlûkatından olduğunu te”yid edersin…” lafından yola çıkarak, Baha Bey’in,
Kemal’in bu teklifini kabul ederek yardıma gelmiş olabileceğini düşünüyoruz.
Resmi işlere gereken önemi vermemekle suçlanan Kemal’in, sağlığını tehlikeye
atacak derecede, önemli önemsiz her türlü kâğıdı, kendisinin yazmaya gayret
göstermesi, bu iddiaların asılsız olduğunu kanıtlar niteliktedir. Öyle ki Rodos
Mutasarrıflığı maiyetindeki ada kıyılarını devriyeye çıkan İstanköy Vapuru’nun kömür
ihtiyacıyla ilgili, Vilayet’e gönderilen resmi kâğıdın müsveddesini dahi kendisi
yazmıştır174.
a) Rodos Limanı’nın Port Franc (Serbest Liman) Haline Getirilmesi
Zamanında CBS Vilayeti’ne merkezlik etmiş olan, memleketin en güzide
yerlerinden biri sayılabilecek Rodos’un mali durumu oldukça kötüdür. Kemal yukarıda
değindiğimiz gibi ilk önceleri bu parasızlıktan şikâyetçi olsa da, sonraları bu bozuk
durumu düzeltmenin çarelerini aramaya başlamıştır. Bu bağlamda Kemal’in Rodos
limanından daha fazla gelir edilebilmek için değişik çareler ürettiğine tanık oluyoruz.
Öncelikle, liman gelirlerinin artması ve denizcilik zabıtası resmi işlerinin daha iyi
yürütülebilmesi için, Liman Reisliğinin çalışmasına uygun bir yer temin etmiştir175.
174 “Rodos Mutasarrıflığı maiyetinde bulunan İstanköy (vapuru), ambarlarına topu iki yüz seksen kantar almakta olup bu kömürle Kaşot ve Kerpe ve Meyis gibi mülhakatta ancak bir kere gidip gelebilmekte ve hattâ ekseri-i evkaatta azimet ve avdette ihtiyatlı bulunmak için güvertesine dahi kömür doldurmakta olduğu halde lüzum gördükçe kömürünü Mermeris’den almaktadır. Vapur’un Rodos’tan Mermeris’e kadar gidip gelmesi ise altmış kadar kantar kömür sarfına muhtaç olduğuna ve her devre çıkmak için lâzım olan kömürün beşte birini yalnızca kömür almak için sarf-ü-ihlâk etmek kaide-i-tasarrufa ve hareket iktiza ettikçe evvel-i-emirde Mermeris’e gidip bir gün vakit kaybetmek mecburiyeti ise icraat-ı-hükûmette elzem olan sür’ate mugayyir olduğundan bütün bütün kış basıp da buralara kayık yanaşmak imkânı münselip olmaksızın lüzumu kadar kömür yetiştirilmesi ne türlü esbaba mütevakkıf ise istihsâline inayet-i-vilâyetpenâhileri şayan buyurulmak babında. 8 Teşrinisani 300”. Kuntay, a.g.e, s.676 175 TTK, Defter I, nu:145, s. 60; Kemal’in Dersaadet Liman Reisliğine 24 Kasım 1884 tarihli dilekçesinin orijinal metini için bk: Ek 17.
68
Sonra bunu yeterli bulmayıp, asıl aklından geçen şeyi, Rodos Limanı’nın Port -
Franc (serbest liman) haline dönüştürülmesi fikrini ortaya atmıştır176. O dönem için pek
duyulmamış olan bu uygulamaya, gümrük gelirlerine zarar verir endişesiyle hoş
bakmayan kimselerin de var olabileceğini düşünen Kemal, bu tür endişelere kapılmanın
yersiz olduğunu dönemin Nafıa Nazırı Köse Raif Paşa’ya şu şekilde anlatır. Rodos
gümrüğünden senede 250.000 lira kaybedilse bile, port-franc usulü ile canlanan ticaret
sayesinde senede 250.000 bin liradan çok daha fazlası kazanılabilecekti177. Devlet ileri
gelenlerinin bile haberdar olmadığı bu uygulamadan, Kemal’in haberdar olması onun
dünya görüşünün genişliğine bir işarettir. Ne yazık ki o dönem için bu tasarının
gerçekleşmesine imkân tanınmadığı anlaşılıyor.
b) Orman Tasarrufu Meselesi
Kemal’in, CBS Vilayeti’ne gönderdiği 29 Kasım 1884 tarihli resmi yazsı ile178,
adanın mali durumunu düzeltecek bir başka noktaya dikkati çektiğini görüyoruz. Rodos
ormanları Midilli ormanları gibi halkın tasarrufunda değildir. Çoğunun mülkiyeti
devlete aittir. Bazı kimselerin Rodos ormanlarından çam kabuğu almak istemeleri
üzerine, çam kabuklarının kurumuş ve devrilmiş ağaçlardan toplanması
kararlaştırılmıştır. Ancak gözü açık müteahhitler tarafından bu kurala uyulmayarak, yaş
ağaçların da kabukları soydurularak ada ormanları yok edilmeye başlayınca, 1882
tarihinde çıkarılan bir emirle ormanlardan kabuk ihraç edilmesi yasaklanır. Yasak, çam
kabuğu ihracı ile sınırlı kalmamış, Rodos’taki debbağhaneleri de kapsamış ve
ormanlardan ne şekilde olursa olsun ağaç kesilmesine izin verilmemiştir. Kemal bu
yasak nedeniyle Rodos ormanlarının bakımsız kaldığını, kuru ağaçlarla çam kabukları
yerde bırakıldığından, her an bir yangın tehdidi ile karşı karşıya kalındığını dile
getirmiş, kontrolü elden bırakmamak şartıyla da bu yasağın kaldırılmasını vilayetten
rica etmiştir. Kemal, iyi idare edildiği takdirde Rodos’ta çam kabuğu ihracından epey
fayda sağlanabileceğinin bilincindeydi. 176 Şengül Ayoğuz; “Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti”, Ege Üniversitesi, SBE, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 1989, s. 92 177Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.142-145. Kemal’in, Nafıa Nazırı Köse Raif Paşaya, Rodos’un serbest liman olması hakkındaki düşüncelerini anlattığı, mektubunun müsveddesi için bk: Ek 18. 178 TTK, Defter I, nu:397, s. 83.
69
c) Ziraat Komisyonu ve Talimatı
Rodos Adası her türlü ziraat için uygun olmakla birlikte, diğer adalara nazaran
ziraat alanında oldukça geri kalmıştır. Üzüm, incir, zeytin gibi gelir getiren ürünler
çiftçiler tarafından yetiştirilmek istense de, hayvanların yaprakları yemesi, istenilen
verimin alınmasının önüne geçiyordu. Bağı zarar gören çiftçinin hayvan sahiplerinden
şikâyetçi olmaları da sıkıntılı bir süreçtir. Mahkemede hayvanlarını kasti olarak bağlara
göndermediğini söyleyen hayvan sahipleri haklı çıktığından, bir de mahkeme masrafları
da davacıya ödetildiğinden, mağdur durumdaki çiftçi mahkemeye başvurmaktan çekinir
olmuştur. Bu durumdan kendilerine pay çıkaran hayvan sahipleri de, hayvanların
bağlara verdiği zararı düşünmeksizin, istedikleri yere salıp otlatmakta herhangi bir
engelle karşılaşmıyorlardı. Tüm bu sorunların önüne geçmek ve genel anlamda ziraatı
iyileştirmek adına Kemal, Ziraat Komisyonu oluşturmuş ve bir de Talimat hazırlatmıştı.
vilayetin onayını alabilmek için bir suretinin de vilayete gönderildiği179 bu Talimat’ın,
vilayetçe kabul edildiği, yürürlüğe girmesi içinse oradan Ticaret ve Ziraat Nezareti’ne
havale edildiği, Kemal’in Rodos Ziraat Odası Reisliği’ne gönderdiği dilekçelerden
anlaşılıyor. Bu dilekçelerde Rodos Ziraat Odası Reisliği’ne, Talimat’ta belirtildiği
üzere yapılması gerekenler anlatılmıştır. Buna göre aşılama mevsimi dolayısıyla emlak
sahiplerinden her biri, bir miktar üzüm çubuğu, incir ve zeytin fidanı dikmekle yükümlü
tutulacak ve talimatı uygulamak üzere köy bekçileri tedarik edilecekti180. Hayvanların
ekili araziye zarar vermeleri durumunda, ziraat komisyonu zararı tespit edecek ve
ardından hükümet parayı tahsil edecekti. Zeytinciliğin gelişmesine çabalanırken, Namık
Kemal’in gözünden kaçmayan bir başka noktada zarar edilmekteydi. Önceleri koyun
sahipleri hiçbir ücret ödemeden zeytinliklerin altında koyunlarını otlatıp bir nevi
zeytinlerin gübrelenmesini sağlarken, sonraları bu zeytinliklerin altının ekilmesi ve
zeytinlik sahiplerinin koyunlar için para istemeye başlamasıyla birlikte, koyun sahipleri
de mera yokluğundan hayvanlarını Anadolu’ya getirip satmaya başlamışlardı. Bu da
179 TTK, Defter III, nu: 533, s.16–17; Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.152. 180 TTK, Defter III, nu: 349/350, s. 104/105 (11 Şubat 1885); Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.153.
70
koyun sayısında azalma meydana getirince, Ziraat Komisyonu bu işe çözüm bulmak
için de görevlendirilmiştir181.
d) Müslüman Nüfus ve Tanassur (Din Değiştirme)
Bulunduğu yeri çok iyi teşhis edebilen bir devlet adamı olan Kemal’in,
gözlemlerini ve durumu iyileştirmek adına neler yapılabileceği hakkındaki görüşlerini
sık sık akrabalarına, arkadaşlarına ve hatta Sultan Abdülhamid’e dahi yazmaktan
çekinmediğini biliyoruz.
Adanın Müslüman nüfusuyla ilgili olarak Sultan Abdülhamid’e yazılmış bir
mektupta ise şu bilgiler dikkatimizi çekiyor182. Rodos’ta altı bin kadar Müslüman
mevcut olup, bunlardan bini köylerde yaşamaktadır183. Osmanlı İmparatorluğu’nun
hiçbir yerinde İslamlar burada olduğu kadar süratle azalmış değildir. Rodos’ta
Müslüman nüfusun hızlı bir şekilde kan kaybetmesi, bu adanın elden çıkmasına yol
açabilecek tehlikelerdendir. İslamların burada çoğalmalarını sağlamak, yapılacak ilk
işlerden biri olmalıdır. Buna rağmen adanın Müslüman nüfusunu azaltmaya yönelik
uygulamaların devam etmesi üzücüdür. Zaten sayıca az olan Müslümanlar askerlikten
kaçmak için Yunanistan ve Sisam gibi yakın olan yerlere gidip din değiştirmekte;
askerlik yapmayı kabul edenler ise, bulundukları yerden çok uzaklara sevk edildikleri
için adanın nüfusunun artışına katkı sağlayamamaktaydılar. Köylerin çoğunda ne cami
ne de mektep vardır. Mektep ve camilerin azlığı halkın ilim ve din terbiyesinden yoksun
kalmasına, dolayısıyla da askerlik ve vergi borcundan kurtulmak için isim ve dinlerini
değiştirmelerine sebep oluyordu. Kemal’e göre askerlik yapmayı kabul eden gençler,
181 Zeki Arıkan, “Midilli - İstanbul Arasında Zeytinyağı Ticareti (Olive-oil Trade Between İstanbul and Midilli) Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl.2006, sayı.40’dan Ayrı Basım, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2007, s.25-26. 182Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.97–101; Fevziye Abdullah Tansel; “Akdeniz Adalarının Elimizden Çıkmaması İçin Hususî Mektuplarına Göre Namık Kemal’in Mücadele ve İkazları”, Belleten, c.XXIII, sayı 91, TTK Ankara 1959, s.498-501; Kuntay, a.g.e, s.29-34. 183 1881-1882 nüfus sayımlarına göre adanın kadın Müslüman nüfusu 3.024, erkek nüfusu 3.443’tür. Rum nüfus ise; kadın 9,537, erkek 11,174’dür. Bu nüfus sayımı verileri, Kemal’in verdiği bilgileri doğrular niteliktedir. Kemal Karpat; Ottoaman Population 1830-1914 Demographic and Social Characteristics, The Üniversity of Wisconsın Pres, Published 1985, s.130.
71
uzak yerlere gönderilmek yerine, direk redife184(açıkla) alınsalar ve bir iki ay talim
yaptırılsalar, bu sorun biraz olsun hafifletilebilirdi Bununla birlikte kur’a185 ve kürek
mahkûmlarının, yani Rodos zindanındaki tutukluların affedilmesi de, adanın nüfusunu
artırabilirdi186.
Rodos adasındaki tanassur (Hıristiyanlığa geçme), Kemal’in Rodos
Mutasarrıflığı sırasında en çok mücadele ettiği konulardan biri oldu. Çünkü bu adadaki
din değiştirme had safhaya kadar yükselmiş, buna rağmen geri kalan Müslüman nüfusu
korumak içinse daha önceki yöneticiler önlem almakta etkisiz kalmışlardı. Bu
kayıtsızlık karşısında üzülen Kemal, hükümet hakkında şu bilgileri veriyor. “Hâlimi
sormayınız. Rodos’un hükûmeti ne nev΄ hükûmet imiş anlayamıyorum. Size ufacık bir
numûne göstereyim. Ada’da Müslümânlar tanassur ediyor diye köylere mekteb
yapmağa teşebbüs etmişler, beş köy içün devletten hoca ma΄âşı istemişler. Devlet de
müsâ΄ade etmiş; hâlbuki o beş köyde hiç tanassur etmiş adam yok. Zâten köylerin birer
imâmı da var imiş. O ma΄âşları zâten nân-pâre kabilinden olarak miskin suhtelere
vermişler. Beride dört köy var; imâmı, câmi΄i mektebi, hiçbir şey’i yok; içlerinden
yirmiiki kişi de tanassur etmiş. Bunlar içün ne mekteb yapmak istemişler, ne hoca
ma΄âşı istemeği tasavvur etmişler! Bu kadar ma΄kûs herze-vârlık da, kolaylıkla kefâreti
bulunacak şeylerden değldir. Her ne hâl ise, şimdi bu mahlûkatı da Müslümân etmekle
uğraşacağız. Bakalım ileride, “Gavurduk, bizi Müslümân etti’” diye ΄aleyhimizde bir
mahzar tertib ederler mi?
Kemal, Rodos Adasında İslamiyet’in değerini korumak adına, CBS Valisi İsmail
Hakkı Paşa’ya 6 Şubat 1885 tarihli dikkat çekici bir mektup gönderir. Rodos Adasında
Despot ve Haham’a yakın zamanda üçüncü rütbeden nişan verilirken, Rodos
Müftüsünün daha önceden kendisine verilmiş olan dördüncü rütbeden nişanında
herhangi bir değişiklik yapılmaması Kemal’i rahatsız eder. Bu nedenle nişanın en kısa
184 Redif: Nizamiye sınıfından sonra geçilen sınıfa mensup askerlerdir. İhtiyaç duyulursa alınırlar. Şemseddin Sâmi; Kamûs-ı Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1978, s.661. 185 Kur’a: Yirmi yaşını dolduran gençlerin asker olmak için çektikleri kâğıttır. Kâğıt beyaz olursa o sene için kur’a çeken kişi askere gitmeyecektir. Kaf harfi yazılı kâğıdı çeken kişi ise askere gider. Sami, a.g.s, s.1063. 186 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.147.
72
zamanda üçüncü rütbeden mecidi nişanı ile değiştirilmesini CBS Valisi İsmail Hakkı
Paşa’dan rica eder187.
Ada içinde asayişi sağlama konusunda, yararı dokunan Hıristiyan kişiler için de
Kemal, bu alakayı göstermeyi bilmiştir. Nitekim Rodos’a bağlı Sömbeki Adasında,
Nikola Farmakidi ile Nikite Kaladaki adlı kişilerin, halkı hükümete karşı ısındırma
konusunda bir hayli faydaları dokunmuştu. Hatta ülke Rusya muharebesiyle meşgul
iken, bir akçe bile vermeyen Sömbeki ahalisinden Nikola Farmadaki, Hediye-yi
askeriyye için para toplamayı başarmıştır. Kemal’e göre adı geçen bu şahıslar, dördüncü
rütbeden bir mecidi nişanı ile ödüllendirilmeyi hak etmişlerdi188. Bu tarz
ödüllendirmeler insanları yardıma teşvik ettiğinden bir hayli yararlı idi.
e) Adanın Nüfus Sayımında Yaşanan Güçlükler
Adadaki tanassurun önlenmesinin, ada halkının eğitilmesine bu bağlamda
mekteplerin açılmasına; din bilgisinin artırılması için camilerin inşaa edilmesine ve
adanın ekonomik anlamda kalkınmasına bağlı olduğunu bilen Kemal, bu alanlarda
yaptığı reformlarla tanassuru önlemeye çalışır. İlk olarak kimlerin Hıristiyan, kimlerin
Müslüman olduğunu anlayabilmek için nüfus sayım işini ele almıştır.
Kemal vazifesine başladıktan üç hafta kadar sonra, mevsimin kış olmasından
dolayı ada halkının yerlerinde olmasını fırsat bilinerek, sayım işini başlatır. Ancak
adada sayım yapmak o kadar kolay olmaz. Öncelikle Dimoyrondiya takımı, sayım
vermemeleri için ada halkını kışkırtır. Kemal de bunun üzerine nüfus sayımına karşı
gelenlerin caydırılması için, vilayetten bir gemi ister ve onu Rodos kıyılarında
demirletir.189 Ada kıyılarını devriyeye çıkan bu gemi caydırıcı bir unsur olsa da
halledilmesi gereken bir başka problem daha vardı. Makine ile sünger avının yasak
oluşu ve bu yasağın bir türlü kaldırılmaması da adada isyanlara neden olduğundan,
nüfus sayım işini tehlikeye düşürümüştür. Kemal’in vilayete gönderdiği resmi 187 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 166. Kemal İsmail Hakkı Paşa’ya yazdığı bu mektubundan iki gün önce de Vilayet’e gönderdiği 4 Şubat 1885 tarihli dilekçesinde, Rodos Müftüsünün aylığının artırılmasını da istemişti. TTK, Defter III, s. 95. 188 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.188-189. 189 TTK, Defter I, nu: 338, s. 40 (15 Kasım 1884).
73
yazsısından, nüfus sayım işine ancak iki buçuk ay sonra Kerpe’de başlanabildiğini
öğreniyoruz190.
f) Makine ile Sünger Avı Yasağı Sorunu
Midilli mutasarrıflı sırasında da bu konuyla bir hayli ilgilenmiş olan Kemal,
Rodos’ta da ıskafandar (scafandar) denilen nefes almayı sağlayan, makine ile sünger
avlama işinin yasaklanmış olduğunu görür. İşin aslı ıskafandar kullanmayan avcıların
bu ticaretteki gelirlerinin düşmesinden ileri gelmektedir. Makinesiz sünger avcılarının,
makine ile avlanma yapanlara dair, denizin dibinde ne var ne yoksa aldıkları ve sünger
tarlalarını bozdukları yönünde şikâyetleri haklı bulunmuş ve makine ile avlanma yasak
edilmişti.
Kemal, makine ile avlanmanın şikâyet edildiği üzere denizin dibine zarar
vermeğini, bu aletin avcıların denizin dibinde daha uzun süre kalmalarına imkân
vermekten başka bir özelliği olmadığını açıklamaya çalışır. Makine yasağından dolayı
devlet hazinesi, sadece Rodos’tan senede ikibin liradan çok zarara uğruyordu. Ayrıca bu
yasak sünger kaçakçılığını da artırmaktaydı. Yunanistan, Kıbrıs, Girid gibi kıyılarda
makine ile avlanma yasak edilmediğinden, sünger ticaretinin buralara kayması
engellenemiyordu. Bu kıyılarda avlanan sünger avcıları, kaçak olarak Osmanlı sularına
da sızarak, Rodos adasının en büyük gelirlerinden biri olan süngeri, Akdeniz’in diğer
kıyılarına kaçırmaktaydılar. Kemal’e göre yasağın kaldırılmasında hiçbir sakınca
yoktur. Yasağın kalkmasıyla birlikte sünger ticareti canlanacağından, Rodos bütçesi de
bundan olumlu etkilenecektir.
Herkit ve Sömbeki ahalisi, Kemal’den bu yasağın kaldırılması için aracı
olmasını isterler191. Yasağın kalkmasından yana olan Kemal’in aracılığını, Vilayet’in
190 TTK, Defter, III, s.79-81 (6 Şubat 1885). 191 TTK, Defter III, s.89. “Sünger saydı mevsiminin takarrubu cihetiyle Sömbeki ve Herkit ahâlîsinden olan makine ashâbı külli yevmin hükûmete mürâca’atla makinelere ruhsat verilip-verilmeyeceğini su’al etmektedirler. Bu bâbda olan memnûiyyetin hiçbir kaide ve fâ’ideye müstenid olmadığı muhâberât-ı sâbıkda bi’l-etrâf isbât edildiğine ve hâl-i hâzırın devâmı sünger sayd ve ticâretinin bütün-bütün Yunanlılar’a intikalini mûcib olacağı meydânda bulunduğuna bin’âen makineler hakkında iktizâ eden me’zûniyyetin itâ buyurulacağı akvây-i melhûzâttan olarak, maa-mâ-fîh bu ruhsat verilecek olsa da-olmasa da, tarafeyni mütezaddin arasında bie mes’ele daha tahaddüs etmemek üzre bir takım tedâbir
74
kabul etmediğini, gene kendisinin Vilayet’e göndermiş olduğu 6 Şubat 1885 tarihli
yazısından öğreniyoruz192. Kemal bu yazısında, yasak nedeniyle halkın geçim
sıkıntısına düştüğünü, bu nedenle avlanmak üzere Yunanistan’a göç edeceklerini, Herkit
ve Sömbeki ahalisinde kalan kişilerin de istekleri kabul edilmediği için yakında
ayaklanabileceğini Vilayet’e bildiriyordu. Çok geçmeden adalarda başlayan isyanlar
Kemal’i haklı çıkartır. 12 Ağustos 1885 tarihli Erzurumlu Said Paşa’ya gönderilmiş bir
mektupta, av yasağının kalkmış olduğuna dair bilgiye rastlıyoruz193. Ancak bu tarihe
kadar adalarda Kerpe hariç, nüfus sayım işine başlamak mümkün olmamıştır.
g) Kaşot ve Kerpe Ayaklanması
Kemal’in Rodos’ta beklediği ayaklanmalar, kendini Kaşot ve Kerpe’de gösterir.
Kaşot Kaymakamlığı’ndan, 23 ve 29 Aralık tarihlerinde Kemal’e gönderilen yazılarda
Yunan kralına dua edilmesi; meyhanelerin sabaha kadar açık bulunması; kurşunlu silah
atmak gibi hallerin önlememesi; maaşlarını zamanında alamayan zabtiyyelerin işi
bırakması; kalan zabtiyyelerin de bir işe yaramaması; mevcut sünger avı yasağı
ayaklanmaların sebepleri arasında gösteriliyordu. Bu bilgiler ışığında Kemal, çıkan
ayaklanmalardan 29 Ocak 1885 tarihli resmi yazı Vilayet’i haberdar eder194. Öncelikle
İstanköy vapuru buralara demirlettirilir. Daha sonra Kaşot’ta, İsporastis adında
ruhsatsız olarak gazete çıkarıldığını haber alan Kemal, ayaklanmaya destek olmaması
için, gazetenin basımını durdurmuş, gazeteyi çıkaran kişinin de derhal Rodos’a
gönderilmesini, 3 Şubat 1885 tarihli Kaşot Kaymakamlığı’na gönderdiği resmi yazı ile
sağlamıştır195. Kaşot ve Kerpe’deki isyanın tam olarak ne zaman bittiğine dair bilgiye
rastlayamadık, ancak sünger avı yasağının kalkmasıyla birlikte diğer adalarda olduğu
gibi burada da isyanın son bulmuş olduğunu düşünüyoruz.
Tüm bu güçlüklere rağmen nüfus sayım işine ilk olarak Kerpe’de başlanmıştı.
Kemal’in Kerpe Kaymakamlığı’ndan aldığı telgrafta, 2 Şubat 1885 (21 Kanunisani
ittihâzına lüzûm görüneceğinden ve mevsim dahi takarrüb etmekte olduğundan bu bâbda muntazar olan karârın bir-an evvel istihsali inâyet-i mahsûsa-i Vilâyet-penâhîleri’nden temenni olunur”. 192 TTK, Defter, III, s. 75-76. 193 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 265-267. 194 TTK, Defter, III, s. 29–30. 195 TTK, Defter, III, s.101.
75
300)’de nüfus sayımına başlandığı bilgisi yer alıyordu. Yaşanan zorluklara rağmen
nüfus sayımında başarı gösteren Kerpe Kaymakam Vekili Mahir Bey, Kemal’in
gözünde nişan verilecekler arasında en çok mükâfatlandırılması gereken kişi olmuştu196.
Sayımında zorluk çıkartan muhalif iki fırkanın reisi Franci ve Melisyano Efendi
arasındaki anlaşmazlık Mahir Efendi sayesinde giderilebilmişti197.
h) Herkit Ayaklanması
Sünger avı yasağının devam etmesinden dolayı, Kemal’in daha önce haberini
verdiği ayaklanma çok geçmeden Herkit’te ortaya çıkar. Dükkânları, mektepleri,
mahkemeleri kapatan halk; Herkit’e gelmesi için birçok kişinin imzasının bulunduğu
dilekçeyi Kemal’e gönderirler. Bu konuda ne yapması gerektiğini Vilayet’te soran
Kemal198, oraya gitmesi gerektiği kendisine bildirilince; bu defa halka ümit verilmediği
takdirde oraya gitmesinin hiçbir şey değiştirmeyeceğini Vilayet’e yazmıştır. Çünkü halk
Kemal’i oraya, makineli kayıklara ruhsat alması için çağırmaktadır. Herkit’te
ayaklananların tek istediği makine ile avlanabilmektir199. Nihayetinde Kemal, 4 Mart
1885 tarihli damadı Menemenli Rıfat’a yazdığı mektubunda, Herkit ayaklanmasının son
bulduğunu haber verir200. Ayaklanma, halka isteklerinin Babıâli’ye iletileceğine dair
ümit verildikten sonra bastırılabilmişti. Ancak adanın nüfusun sayımı av yasağının
kalkana kadar mümkün olmamıştır. Kemal’in babası Mustafa Asım Bey’e yazdığı 18
Ağustos 1885 tarihli mektubundan, 15 Ağustos’ta Herkit’e gidip orada nüfus sayımını
başlattığını öğreniyoruz201.
ı) Sömbeki Ayaklanması
Her fırsatta asilik eden Sömbeki adası, İrade-i seniyye gereği yapılması gereken
nüfus sayımına karşı çıkmış, buraya gelen memurların işini yapmalarına engel
olmuşlardır. Kerpe’de nüfus sayımı tamamlandığı halde, Sömbeki’de bu işe
196 TTK, Defter, III, s.79-81 (6 Şubat 1885). 197 TTK, Defter, III, s.62-65. 198 TTK, Defter, III, s.106.(19 Şubat 1885) 199 TTK, Defter, III, s.102. 200 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.190. 201 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.269.
76
başlanamayışının hükümeti küçük düşüren bir olay olduğunu, bir an önce sayıma
başlanılması gerektiğini düşünen Kemal, bu fikrini Sömbeki Kaymakamlığına 9 Şubat
1885 tarihli yazısıyla bildirir202. Sömbeki halkı da makine ile sünger avı yasağı
kaldırılmadığı için ayaklanmış olduğundan, isyankârlıkları av yasağı kalkana kadar
devam etmiştir. Erzurumlu Mehmed Said Paşa’ya yazılan 12 Ağustos 1885 tarihli
mektupta, bu yasağın kaldırılmış olduğunu ve dolayısıyla halkın da ayaklanmaya son
verdiğini ve nüfus sayım işine başlanıldığını öğreniyoruz203.
3- RODOS’TA EĞİTİM FAALİYETLERİ
Rodos’ta maarife gereken önemin verilmesi ve halkın eğitilmesi, tanassuru
engellemek adına yapılacak ilk işlerden biridir. Nüfus sayımı yapılan bölgelerin
çoğunun etrafında ne cami, ne mektep ve ne de İslam dinine ait hiçbir işaret olmaması,
ada halkının küçük yaşlardan itibaren Hıristiyan oldukları fikrini kuvvetlendiriyordu.
Kemal, Maarif Nazırı Mustafa Nuri Paşa’ya204 Maarif Nezareti’nce adanın elden
çıkmaması için alınması gereken tedbirlerin ne olabileceğini 2 Ocak 1885 tarihli
mektubunda anlatır205. Rodos halkının eğitilmesini, Midilli adasındaki halkın
eğitilmesinden daha önemli bulan Kemal, bunun sebebini şu şekilde açıklar: “…Rodos-
sancağı ise ma΄ârifçe Midilli’den ziyâde himmet ve ΄inâyet-i mün΄imânelerine
müftekırdır. Oradaki sa΄ylerin birinci sebebi, Müslümânlar tanassura başlayacaklar
korkusu idi. Burada ise başlamışlar.” Rodos’ta rüştiye tarzında eğitim veren Medrese-
i Süleymaniye’de206 rüştiye derslerinin yanı sıra isteyenlere, İslam inançları hakkında
bilgi veren kitapların da okutulacağı yatılı bir sınıfın açılması, tanassuru önleme
konusunda faydalı olacaktır. Bununla birlikte rüştiye tarzında eğitim alan gençlerin
Rodos’ta iş bulamayıp, başka yerlerde vazife almaları, ada halkının Müslüman
202 TTK, Defter, III, s.77. 203 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.265-267. 204 Mustafa Nuri Paşa (1824-1890)nın Maarif Nazırı bulunduğu dönem 9 Mayıs 1882—25 Eylül 1885 yılları arasıdır. Kemal de bu tarihler arasında Mustafa Nuri Paşaya eğitimle ilgili olarak bu mektubunu yollamıştır. Bursalı Tahir; Osmanlı Müellifleri, CIII, Matbaa-i Amire, İstanbul 1343, s.146 205 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.117–122; Tansel, a.g.m, Belleten, s.503–504. Kemal’in Maarif Nazırı Mustafa Nuri Paşa’ya yazdığı mektubun müsveddesi için bk: Kuntay, a.g.e, s.702-703. 206 Medrese-i Süleymaniyye, Ahmed Mithat Efendi’nin Rodos’ta sürgün iken yaptırdığı, yeni tarzda eğitim veren mektebin adıdır. Bu konuda daha çok bilgi için bk. Ahmed Midhad Efendi; Menfa, Kırk Anbar Matbaası, İstanbul 1293, s.124 vd.
77
nüfusunu azalttığından, Medrese-i Süleymaniye’ye sanâyi ΄şu΄besi açılmalı, böylece
gençlere kendi çevrelerinde iş fırsatı sağlanmalıdır. Kanuni Sultan Süleyman
vakıflarından bir hamamın gelirleriyle bu sanâyi ΄şu΄besi çok rahat açılabileceğinden,
Maarif Nezaretinin ek yardımda bulunmasına da gerek yoktur. Medrese-i Süleymaniye
dışında rüştiye derslerinin okutulduğu, Ahmet Fethi Paşa vakfı olan bir rüştiye207 daha
vardır ki bu rüştiyenin hocası halk tarafından sevilmediğinden burada verilen eğitim
Medrese-i Süleymaniye ile kıyaslanmayacak kadar verimsizdir. Kemal, kız çocuklarının
da erkek çocukları gibi eğitim almalarından yana olduğu için, hâlihazırda olan bu
verimsiz rüştiyeyi kız rüştiyesine dönüştürmeye çalışmıştır. Kız rüştiyesinin yanında
yüz kişilik bir idadi binasının açılması da yine Kemal’in mutasarrıflığı zamanında
gerçekleştirilen bir diğer eğitim faaliyetidir.
Kemal, yapmayı planladığı eğitim reformunun başarısının, Medrese-i
Süleymaniye’nin gelirlerinin artmasına bağlı olduğunu biliyordu. Bu nedenle yeni gelir
kaynakları aranılırken, var olan gelir kaynaklarının kaybedilmesi kendisini oldukça
sinirlendirir. Cemiyet-i İlmiye’nin, Sultan Süleyman vakfından elde ettiği gelirin,
belediyeye terk edilmesini kabul edemeyen Kemal, bu gelirin en hızlı şekilde tekrar
Cemiyet-i İlmiyeye tahsis edilmesini sağlar208.
Kemal’in Rodos’ta açmayı düşündüğü idadi, “Ben(im) İ΄dâdiyye’m, İzmir’in
İ΄dâdiye’sinden aşağı kalmaz; velev ki binâsı çirkin olsun” lafından anlaşılacağı üzere,
İzmir idadisiyle boy ölçüşecek derecede tasarlandığını öğreniyoruz. Damadı Menemenli
Rıfat’a yazdığı 31 Ocak 1885 tarihli mektubunda Kemal, açılacak olan idadi için 7.100
kuruş hoca aylığı tahsis edildiğini müjdeler209.
207 Orta Öğretim seviyesinde eğitim veren Rodos Rüşdiye Mektebi, Sultan Abdülmecid’in 1850 yılındaki adayı ziyareti sırasında aslen Rodos’lu olan Tophane-i Amire Müşiri Ahmet Fethi Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Örenç, a.g.t, s.280. 208 TTK, Defter I, nu: 346, s. 44; Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, not7, s. 213. 209 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.155.
78
Rodos Mutasarrıflığı’ndan, CBS Valiliği’ne gönderilen resmi yazıda, 6
Temmuz’da İdadi’nin temel atma törenin gerçekleştiği anlatılır210. Kemal, damadı
Menemenli Rıfat’a da “İ΄dâdiyye’nin esâsını vaz΄ ettik.” Diyerek çok istediği idadiyenin
nihayet açılabildiği haberini verir211.
İdadi’nin Osmanlı tebaası arasında birlik ve beraberliği artıracağına inanan
Kemal, istedikleri takdirde yabancı çocukların da idadide eğitim alabileceklerini
Despothaneye bildirir212.
4- RODOS’TA İNŞA EDİLEN CAMİLER
Rodos’un elden çıkmasını önlemek için Kemal’in başvurduğu yollardan biri de,
köylerde camiler yaptırarak halk arasında İslamiyet’in yayılmasına çalışmak olmuştur.
Kemal’in Sultan Abdülhamid’ten Rodos’un üç köyünde tanassuru önlemek için
cami açma isteği, 2 Ocak 1885 tarihli çıkarılan bir irade-i seniyye ile kabul edilir.
Çıkarılan bu irade için Kemal, Abdülhamid’e 16 Ocak 1885 tarihli bir teşekkür arizası
gönderir213. Kemal’in yapmayı planladığı bu üç camiden en büyüğünün adı Hamidiye,
diğerlerinin ise Valide Tir-i Müjgan Sultan ile Şehzade Ertuğrul olacaktır214. Üç köyde
(Arbenta, Çayır, Kalamine) cami yapılması için Abdülhamid’in onayını alan Kemal, adı
geçen köylere, köylerine birer cami yapılacağı haberini çok geçmeden resmi yazı ile
ulaştırır215. Adı geçen camilerin inşaatlarının tamamlanıp, törenle hizmete açıldıklarını
Kemal, 27 Ekim 1886 tarihli mektubuyla Sultan Abdülhamid’e müjdeler216. Sultan
Abdülhamid de, adalardaki Müslüman nüfusun artırılması için uğraşan Kemal’e,
210 Bahr-i Sefîd Vilayet gazetesinde çıkan bu haber, Tercüman-ı Hakikat Gazetesi, (Nu:2215, 29 Temmuz, 1885) gazetesinde yayınlanır. Buradan aktaran Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.252. 211 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.251. 212 TTK, Defter III, nu.353, s.96. 213 YE, 16 Ocak 1885 ( 05 Ra 1302). İsmail Hakkı Uzunçarşılı; “Namık Kemal’in Abdülhamid’e Takdim Ettiği Arîzalarla Ebuziyya Tevfik Bey’e Yolladığı Bazı Mektuplar”, Belleten, c. XI, sayı 42, TTK, Ankara 1947, s. 295–297. Kemal’in bu teşekkür yazısının orijinali için bk: Ek 19. 214 Şengül Ayoğuz, a.g.t, s.106. 215 TTK, Defter III, s.44. Kemal’in Arbenta, Çayır, Kalamine karyelerine cami inşası ile ilgili 7 Ocak 1885 tarihli resmi yazısının orijinal metni için bk: Ek 20. 216 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.354–356; Tansel, a.g.m, s.506-507.
79
Rodos’ta yaptırdığı camiler için bir imtiyaz madalyası verir. İmtiyaz madalyası
karşısında Kemal, Abdülhamid’e teşekkür yazısı göndermeyi ihmal etmez217.
5- REJİYE BAĞLI SORUNLAR
Kemal’in Rodos Mutasarrıflığı yaptığı dönemde uğraştığı meseleler arasında reji
de yerini almıştır. Rodos Duyun-ı Umumiyesi’nin, Reji’nin satın aldığı yaprak ve
kıyılmış halde 5 okka tütünün yakılması emrini kabullenmeyen Kemal,10 Kasım 1884
tarihli Reji İdaresi’ne bir yazı gönderir. Reji’den Duyun-ı Umumiye’nin emrini yerine
getirmek yerine, memleketin her yerinde bu türden var olan tütünlerin yakılmayıp asker
ve hapishane mahkûmları arasında paylaştırmalarını ister218.
Reji kolcusu ve İngiliz tercümanı olan İlia Akadi’nin, Reji kolculuğu
görevinden alındıktan sonra, tercümanlık görevinin de hükümet tarafından
onaylanmamış olmasından dolayı, izni çıkana kadar İlia Akadi’nin tercümanlığını
geçersiz sayan Kemal, bunu İngiltere Konsoloshanesi’ne gönderdiği 18 Kasım 1884
tarihli yazısıyla bildirir219. Aynı şekilde İlia Akadi’nin tercümanlığının tanımadığını 26
Kasım 1884 tarihli resmi yazı ile Vilayet’e yazmıştır220.
Rodos’ta tütün ziraatı ile uğraşan ahalinin, tütün kaçakçılığından, reji
idaresindeki uygunsuzluktan şikâyette bulunmaları üzerine Kemal, Duhan İnhisar
Müdürü Halim Bey’e bir mektup gönderir. Kemal, Halim Bey’den halkın şikâyetine
sebep olan olumsuzlukları ortadan kaldırmasını ister. Hesap defterlerini tutan Reji
ambar memurunun görevi gayet ciddi olmasına rağmen maaşı 400 liradır. 400 lira
karşılığında bu işi en iyi şekilde yapacak memuru bulmak zor olduğundan, reji ambar
memurunun maaşının 600 liraya çıkarılmalıdır. Son düzenlemede ambar memurun
maaşı 500 olarak hesap edildiğinden Kemal’in teklifinin kabul edilmediğini
217 Kuntay, a.g.e, s.26. Kemal’in imtiyaz madalyası karşısında, kendi el yazısı ve mührüyle Abdülhamid’e göndermiş olduğu teşekkür yazısının orijinal metni için bk: Ek 21. 218 TTK, Defter I, nu: 180, s. 35. Yine Kemal’in Reji İdaresi’ne 18 Kasım 1884 tarihli dilekçesinde tütün kaçakçılarının sorguya çekilmesi, mahkemelerde alınacak para cezaları ile işlemlerin nasıl yapılacağı sorulmuştur. Aynı defter, s. 46-47. 219TTK, Defter I, nu: 69, s. 52. 220TTK, Defter I, nu: 380, s. 69-70.
80
görüyoruz221. Teklifi ret edilen Kemal durumu Sakız Rejisiyle kıyaslayıp, ortadaki
haksızlığı anlatmaya çalışır. “…Rodos’un iki katı nüfûsa mâlik olduğu hâlde, Rodos’un
yarısı kadar tütün satamayan ve hele ambara konulacak mahsûlât- dâhilliyyesi olmayan
Sakız’da, anbar me’mûruna 700 guruş ma΄âş veriliyorken, Rodos anbar me’mûruna
600 guruş”a yükseltilmesinin kabul edilmeyişini sorgular222.
6- KERPE KAYMAKAM VEKİLLİĞİ MESELESİ
Kemal vazifesine başladıktan bir hafta sonra, Kerpe Kaymakam Vekilliği
sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Kerpe Kaymakam Vekili Nazif Efendi’nin mesleki
sınavı verememiş olması bu görevde kalmasını imkânsızlaştırır. Onun yerine Lenduz
Nahiye Müdürü Mahir Bey’in atanmasını uygun bulan Kemal, bu isteğini 2 Kasım 1884
tarihli dilekçesi ile CBS Vilayeti’ne bildirir223. Kemal’in isteği Vilayet tarafından kabul
görünce, Nazif Efendi görevinden istifa etmiş ve Kemal’in istediği gibi Mahir
Efendi’nin Kaymakam Vekilliği’ne atanmasına dair tebligat 18 Aralık 1884’te
çıkmıştır. Vekilliğinin kesin olarak Vilayet tarafından onaylanması gecikince, Kemal
atamanın kesinleşmesi için CBS Valisi İsmail Hakkı Paşa’ya hususi olarak 6 Şubat
1885 tarihli mektubunu gönderir224. Mahir Bey’in nüfus sayım işinde gösterdiği üstün
başarıyı diğer Kaymakam Vekillerinde görmek mümkün olmamıştır. Kemal’in tüm bu
çabasına karşılık, Mahir Bey bu göreve Dâhiliye Nezareti’nin tavrından dolayı resmi
olarak atanmamakla birlikte hiç beklenmedik şekilde açığa da alınmıştır. Lenduz
Nahiye Müdürlüğü’ne maaşı artırılarak Sadık Efendi’nin atanmasını kanunlara aykırı
bulan Kemal, bu duruma bir anlam veremez. Bir memurun görevden alınmasını
gerektiren hiçbir sebebin Mahir Efendi de var olmadığını ve Lenduz Nahiye
Müdürlüğü’ne atanan Sadık Efendi’nin memuriyetinin ancak Mahir Bey’in memuriyeti
resmileştikten sonra onaylanabileceğini, Vilayet Valisi Abdullah Galib Paşa’ya yazar225.
221 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 432-433. Kuntay, a.g.e, s.672. 222 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 447. 223 TTK, Defter I, s. 15; Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.187. 224 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV , s.165. 225 CBS Valisi Abdullah Galib Paşa’ya, 17 Temmuz 1885 tarihli gönderilmiş olan mektubun tam metni için bk: Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 226–228.
81
Kemal elinden gelen çabayı göstermesine rağmen, Dâhiliye Nezareti’nin
engellemelerini bir türlü aşamadığını, nihayetinde aralarındaki bu gerginlikten dolayı
Rodos adasının zarar gördüğünü babası Asım Bey’e anlatır. Mahir Bey meselesinin
dışında, Rumi Kâtipliğinin kaldırılmış olmasına rağmen226, Rodos’ta maaş almaya
devam eden iki kâtibin, maaşlarının kesilerek tahrirat kalemine aktarılması talebi de
Dâhiliye Nezareti tarafından reddedilmişti. İşte bu haksızlıklar yüzünden Kemal,
herhangi bir yerde Adliye Müfettişliği yapmayı bile düşünmüştür227.
Baha Beyin memurluğu ancak 13 Nisan 1886’da Dâhiliye Nezareti tarafından
onaylanmıştır228.
Kemal, Damadı Menemenli Rıfat’a 1 Aralık 1887 tarihli mektubunda, CBS
Vilayet merkezinin Rodos’a taşınabileceğini ve dolayısıyla, kendisinin de Sakız’a
gönderilebileceği ihtimalini yazar.229
Nitekim Kemal’in bu ihtimalleri gerçekleşir ve kendisi vilayet merkezi yer
değişikliği sebebiyle Sakız’a mutasarrıf tayin edilir.
226 Kemal Rumca Kâtipliğinin kaldırılmış olduğunu Mahir Bey’e yazdığı 25 Ocak 1885 tarihli mektubunda bildirmişti. Tansel, Mektuplar IV, s. 149 227 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 267-268. 228 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.382-384. 229 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.477-478.
82
III. BÖLÜM
NAMIK KEMAL’İN SAKIZ MUTASARRIFLIĞI
(24 Kasım 1887–2 Aralık 1888) Ali Ekrem Bolayır hatıralarında, Namık Kemal’in Sakız’a nakline sebep olarak
sarhoş bir zabitin taşkınlığı gösterir. Bolayır’in ifadesine göre; Rodos kalesi
zabitlerinden bir asker, sarhoş halde İngiliz Konsolosu’nun evine girmiş ve evdeki
hizmetçi kıza sarkıntılık etmiştir. Sultan Abdülhamid de, İngiliz Konsolosu ile hükümet
arasında çıkabilecek olası bir tartışmayı engellemek adına, CBS Vilayet merkezini
Sakız’dan Rodos’a taşıtmıştır. Kemal de bu yer değişikliğinden nasibini, mutasarrıflığı
Sakız’a kaydırılarak almıştır230. Kuntay da Vilayet merkezinin Sakız’a alınmasıyla ilgili
olarak, Ali Ekrem Bolayır gibi düşünür231.
Kemal’e göre ise bu yer değişikliğinin sebebi ne İngiliz Konsolosluğu ne de
kendisidir. CBS Vilayeti Valisi’nin Rodos’ta kalması istenilmediğinden, böyle bir yer
değişikliğine gidilmiştir. CBS Valisi Rodos’a geldiği bir sırada “Vâli Paşa, döneceğim
diye her telgrafına bir nakarât ΄ilâve etti. Sen o kadar dönemeyeceksin ki, Vilâyet bile
oraya gelecek dediler.232”
Kemal, Menemenli Rıfat’a yazdığı 23 Kasım 1887 (11 Teşrinisani 303) tarihli
mektubunda, mektup tarihinden bir gün önce “Rodos’un merkez-i vilâyet ittihaz
olunduğunu” anlatan bir telgraf aldığını, dolayısıyla kendisinin de mutasarrıflık
heyetiyle birlikte Sakız’a gönderileceği haberini verir233.
Yukarıda ki mektupta bahsedilen CBS Vilayet merkezi hakkındaki iradenin
tarihi, 21 Kasım 1887(9 Teşrinisani 303)dir. Sakız’daki Vilayet heyetinin Rodos’a,
230 Ali Ekrem Bolayır, Namık Kemal, Devlet Matbaası, İstanbul 1930, s.70. 231 Mithat Cemal Kuntay; Namık Kemal Devrinin İnsanları Olayları Arasında II, Maarif Basımevi, İstanbul 1956, s.709. 232 Fevziye Abdullah Tansel, Nâmık Kemal’in Husûsî Mektupları IV Rodos ve Sakız Mektupları, TTK Basımevi, Ankara, 1986, s.480. 233 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 472.
83
Rodos Mutasarrıflık heyetinin Sakız’a gideceklerini bildiren buyruldu’nun tarihi ise 24
Kasım 1887(12 Teşrinisani 303)dir234.
Kemal, CBS Vilayeti adalarının birinden bir diğerine dolaştırıldığı için üzülse
de, damadı Menemenli Rıfat’a bundan gocunmadığını, bilakis her durumda devlete
üstün hizmet felsefesinden ödün vermeyeceğini anlatan bir mektup yazar. Sakız’a
nakliyle ilgili olarak; “Belki Sakız’da Velini΄met’me, devletime, buradan ziyâde hidmet
edebilirim235” diyen Kemal’in gayretinin bu yönde olduğunu anlatmaya çalışacağız.
Babası Mustafa Asım Bey’e de aynı şekilde, Sakız’da gayretle çalışacağından
bahseder. “Vilâyet’in kalkmasından, memleket ticârette birçok zarara uğradı, o
zararların ΄adâletle telâfisini isteriz” diyorlar. Çalışacağız; Allah muvaffak etsin!” Bu
mektupta da Kemal, ısrarla, Vilayet merkezi yer değişikliğiyle ilgili olarak; meselenin
İngiliz Konsolosluğuyla alakalı olmadığını, CBS Valisi Akif Paşa’yı Sakız’da
bırakmamak için hükümetin, Vilayet merkezini Sakız’dan Rodos’a taşıdıklarını
yineler236.
Menemenli Rıfat’a 8 Aralık 1887’de yazılmış mektupta; “Biz iki gün evvel
Sakız’a çıkageldik” sözünden, kendisinin 6 Aralık Salı günü Sakız’a gelmiş olduğunu
öğreniyoruz237.
1- SAKIZ LİMANI’NIN TAMİR VE TEMİZLENMESİ
Sakız Mutasarrıflığı döneminde Kemal, Sakız Limanı’nın tamir ve temizlenmesi
işini gündeme getirir. “ Sakız’ın gayet güzel, gayet vâsi΄ bir limânı var ki tathir ve
ta΄miri, hem tevsi΄-i tacârett içün lâzım, hem de hin-i hâcette Devlet-i ΄Aliyye
donanmasına buralarca bir mersây-i selâmet bulunmak içün elzemdir”. Askerlik ve
ticarette önemli bir yeri olan bu limanın, temizlenmesi ve tamir edilmesi için gerekli
olan yetmiş-seksen bin lirayı karşılayıp, bu işi üstlenebilecek şirketler mevcuttur. Ancak
Kemal ihalenin yabancı şirketlere kalmasını istemez. Ve Liman’ın geliri hazine-i 234 Kuntay, a.g.e, s.712, not.3. 235 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.477–478. 236 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 497. 237 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları, s.488.
84
hassaya kalmak kaydıyla, “Kılıç-meydânı gibi nâmlarda ebniye imşâsından men΄
olunmuş” devlet malı arsaların “emlâk-ı humâyûna” geçirilerek, satışından elde
edilecek parayla, Sakız Limanı’nın düzeltilebileceği fikrini ileri sürer238. Bu proje ile
önemli bir gelirin, yabancı bir şirketin eline geçmesi engellenmiş olacaktı.
Mustafa Asım Bey’e yazılmış mektupta “Limân’ın haritaları yapıldı. Şire
Limânı’na dâir beklediğim ba΄zı ma΄lûmât var; henüz alamadım.239” diye yazmasından
belli oluyor ki projesi kabul edileceğine dair inancı kuvvetlidir ve bu yönde çalışmaya
başlamıştır. Projesi kabul edildiği takdirde, bu raporlarını ilgili makamlara da sunmaya
niyetlidir.
Sakız’daki maiyet vapuruna, İstanbul’dan tayin edilen kaptan, Sakız Limanı’nın
temizlenmesi ve tamiriyle ilgili olarak; “Limân’ın tathirini yazmışsınız. Tersâne’ce
karâr verildi. Bu işe me’mûren dört zâbit geliyor.” dese de Kemal, kendisine henüz böle
bir bilgi ulaşmadığından, babasından işin aslını öğrenmesini ister240. Sakız Limanı’nın
tamiriyle ilgili başka bilgiye rastlayamadığımızdan, Kemal’in bu işi yapmaya ömrü
yetmediğini sanıyoruz.
2- KALİMNOZ KAZASINA KAYMAKAM TAYİNİ
Kurena’dan Besim Bey’e yazılmış bir mektuptan, Sakız’a bağlı Kalimnoz
Kazasına, Babıâli’nin Hıristiyan bir kaymakam tayin ettiğini ancak, Sultan
Abdülhamid’in Hıristiyan kaymakamı uygun görmeyerek bu tayini onaylamadığını
öğreniyoruz. Bu gelişmeden haberdar olan Kemal de Kalimnoz Kaymakamlığı’na Reşid
Efendi’nin getirilmesini istediğinden, kendisine yardımcı olması için Besim Bey’in
aracılığına başvurur241. 1306 Salname’den Kemal’in mutasarrıfı bulunduğu Sakız
sancağındaki Kalimnoz kazasında Reşid Efendi’nin; Limni sancağında bulunan İmroz
238 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.519-520. 239 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.530. 240 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 549. 241 Uzunçarşılı İsmail Hakkı; Namık Kemal’in Abdülhamid’e Takdim Ettiği Arîzalarla Ebuziyya Tevfik Bey’e Yolladığı Bazı Mektuplar, Belleten, c. XI, sayı 42, TTK, Ankara 1947, s. 297.
85
kazasında ise Todoraki Efendi’nin kaymakamlık yaptıkları anlaşılıyor242. Bu bilgiden
yola çıkarak, Kemal’in istediği tayinin gerçekleşmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Midilli ve Rodos mutasarrıflıklarına nazaran Kemal’in Sakız’daki kısa
mutasarrıflığı döneminde, daha rahat bir çalışma ortamı yakaladığını görüyoruz.
Kalimnoz Kaymakamlığı’na istediği kişiyi getirme konusunda herhangi bir zorlukla
karşılaşmayan Kemal, Sakız Limanı’nın temizlenmesi projesine de sıcak bakıldığından,
Limanın haritalarını dahi hazırlatmıştı.
Kemal, kısa zamanda çok işler başardığına dair damadı Menemenli Rıfat Bey’e
yazdığı mektupta yaptıklarını şu şekilde anlatır: “Biz burada hayliden-hayliye meşgulüz.
Koskoca Sakız kasabasını, Vilâyet-i celile yalnız bir İhtiyâr Meclisi ile iki Muhtâr’a
tevdi΄ etmiş. O sâyede her sene kasabanın tam nıfıs vâridâtı bekay3ada kalırmış; kimse
de buna bir çâre düşünmezmiş! Memleketi, yedi-sekiz mahalleye taksim ettim. Öyle
me’mûl ederim ki bundan böyle bekayânın onda-biri kalmaz. Dimoyrondiya çelebîleri
infi΄âl ettiler. Muhtâr intihâb ettirmemeye kalktılar, amma, kim si..r; ben, kendi kendime
Muhtârlar’ı ta΄yin ettim-durdum; çünkü kanûnen Muhtârlar’ın ΄azl ve nasbı hukûmete
΄âid.. Bakalım, yaz geldi, mülhakât ile ne yapacağız! Buranın mülhakâtında hâlâ tahrir
icrâ olunmamıştı, anı yapabilecek miyiz? Şimdilik bu kadar…243” Kemal damadının
nüfus sayımına dair sorusunun cevabını da bir mektupta şöyle veriyordu. “Sakız’ı ihyâ
ile Hazine-i Hâssa’ya büyücek bir irâd hâsıl edecek ba΄zı tasavvurlar ΄arz ettim;
makbûl olur sanırım. Ben, birkaç güne kadar mülhakâta gitmek niyetindeyim. Vucûdce
pek râhatım; işlerim de pek güzel gidiyor. Vilâyet’in İsporat-adaları’nda bu kadar
uğraşıp da icrâsına muvaffak olamadığı tahrir-i nüfûsu, bir zabtiyye sevkine luzûm
kalmaksızın fi΄le çıkardık; kantar resminin mecbûriyetini fi΄le çıkardık; daha ba΄zı
tedbirler ittihâz ettik. Belediye vâridâtı ikibin liraya kadar tezâyüd etti. Yol yaptırmak,
falan gibi icrâ’âta nihâyet gelmiyor. Hele bakalım, Allah muvaffak ederse, burada
Midilli’den ziyâde iş görülecek. Şimdilik bu kadar…244”
242 Sâl-Nâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye, 1306, 623—625. 243 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 526. 244 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.535.
86
3- YUNAN KONSOLOSHANESİ İLE YAŞANAN ÇATIŞMA
Sakız’da bulunan bir Yunan gemisinin sünger avlamaktan men edilmesini ve
Kalimnoz adasında sünger avlayan iki Yunan kayığının tayfaları arasında çıkan kavga
sonucunda tutuklanmalarını, kayık sahipleri ve Yunan Konsoloshanesi protesto ederler.
Sadrazam Kıbrıslı Kamil Paşa, bu mesele Babıâli ile Yunan Konsolosu arasında
halledilinceye kadar aletlerin ve eşyanın satılamamasını, aksini yaptığı takdirde
azledileceğini CBS Vilayeti vasıtasıyla Sakız Mutasarrıfı Kemal’e bildirir245. Yunan
Konsolosu’nun da olayı Atina’ya bildirmesi ve oradan gelen kati emirle protestoya
devam edilmesinin sonucunda, Kemal’in kayıkları iade etmesiyle olay sonlanır246.
Kemal Sakız’da Yunan kayıklarının men edilmesiyle ilgili olarak; Yunanlıların
kanunları ihlal ettikleri halde, haklı çıkmak adına yalan söylediklerini, kendisinin
uğraştığını247, ancak “Ne fâ’idesi var. Utanmak, ΄arlanmak olmadıktan sonra…” sonuç
alamadığı için üzülür248.
4- KEMAL’İN SON RESMİ YAZISI
Rodos Rejisinde görevli Mösyo Rizzo249, İstanbul’dan karşısındaki Fener
adalarında külliyetli tütün saklanıldığını haber almış, adaya gitmek için vapur
bulamayınca da, Sakız mutasarrıflığı vapurunu masraflarını karşılamak kaydıyla almak
istediğini bir pusula ile Kemal’e bildirir. Mösyö Rizzo’nun isteğini, gönderdiği
pusulanın üzerine yazdığı “Vapurun gitmesi münasip olur” cevabıyla kabul eden
Kemal’in son resmi yazısı da bu olur250.
245 Kuntay, a.g.e, s.713, not.11. 246 BOA, Y.A..HUS, (15 M 1306= 21 Eylül 1888). 247 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.582. 248 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.586. 249 Rizzo, Tansel de Mösyö Reggio olarak geçer. Rodos Rejisinde Veznedar müdürlüğü yapmıştır. 250 Kuntay, a.g.e, s. 716. Kemal’in son resmi el yazısı için bk: Ek 22.
87
5- KEMAL’İN ÖLÜMÜ
Magosa’da kalebentliğe mahkûmken sıtmaya tutulmuş, Midilli Mutasarrıflığı
sırasında da zatürreeye yakalanmış olan Kemal, zatürreyi atlatmış ancak göğsüne kronik
bronşitin yerleşmesini engelleyememişti.
Bolayır, Rodos’un havasının babasının sağlığına iyi geldiğini, hatta bir dereceye
kadar düzelttiğini, Sakız’ın havasının ise değişkenliği yüzünden sağlığını bozduğunu
yazar251.
Sakız’a nakledildiği ilk sıralarda Kemal, buranın havasından ve suyundan pek
memnun kalmıştı252. Ancak Sakız’ın havasının bir sıcak bir soğuk oluşu, çok geçmeden
Kemal’in sağlığını olumsuz etkilemeye başlar. Aradan yaklaşık bir yıl geçtikten sonra
oğlu Ali Ekrem’e, “Geçen gün Hükûmette bizim ma΄hûd meşin sandalyanın sâyesinde
bir şiddetli soğuk almışım; nezle, bâsûr falan birkaç gündür hayli müztarib idim”
diyerek hastalığından haber verir253. Beş gün sonra babasına yazdığı mektupta, “Orada
kar yağdığı sıralarda, burada da soğuklar, furtınalar devâm etmekte idi; hatta
bendenizi hasta etti. Nezle-i şadrım, mi΄de fesâdı, bâsûr birbirine karıştı. On gün kadar
fena sıkıntı” içinde olduğundan bahseder254. Kemal ölmeden önce son kez kaleme aldığı
mektuplarının birinde de hastalıklarının ne olduğuna dair ailesine bilgi verir.
“Dispetiyeler (tahammül edilemez sıkıntı, ıstırap), istifrağlar, falanlar kendini gösterdi;
hattâ bir-aralık sağ tarafta bir pinomoni (akciğer hastalığı, zatürree) alâmeti de
göründü. Bereket versin Ornştayn sur΄at-i tâmme ile yetişti; pinomoni ΄alâmetini bir
günde def΄etti; berikilerde yavaş yavaş mündefi΄ oldu. Bugün el-hamdü li’llah bir şeyim
yoktur.255”
Kemal çok sıkıntı çekiyor olmasına rağmen ailesini telaşlandırmamak için olsa
gerek, hastalığının yavaş yavaş iyileşmeye başladığını anlatan mektuplar kaleme almayı
uygun görmüştür. Buna karşılık aileden olmayan Ebuziyya Tevfik Bey’e kendisini 251 Ali Ekrem Bolayır, Namık Kemal, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1998, s. 109–111. 252 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.499. 253 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 614. 254 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 623-624. 255 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 625.
88
ağlatacak derecede acılar içinde olduğunu yazmaktan çekinmez. “…Ben on gündenberi
keyifsizim. Bir fenâ soğuk almışım. Bronşit, mi΄de fesâdı, bâsûr birbirine karıştı……..
Ağlattı… Keyifsizliğin yorgunluğu bundan ziyâde yazı yazmama meydan vermedi. Bâki
du΄’a…256”
Yerli Rum halkından olan ve Almanya’da tıp eğitimi gören Dr. Ornştyan,
Sakız’da bulunan bütün doktorlardan da faydalanarak, Kemal’i tedavi etmek için
elinden gelen tüm gayreti göstermiş olsa da, ölümüne engel olamamıştır. Ali Ekrem
Bolayır, Dr. Ornştayn’ın Kemal’i kurtarmak için nasıl çabaladığını doktorun kendisine
söyledikleri ile anlatmaya çalışır. “Yapılan şeylerin hiçbir tesirini göremeyince,
hastanın göğsünü açarak, sağ ciğerini dağlamayı düşündüm! Bunu yapabilseydim
büyük Kemal ölümden kurtulurdu. Hayfa ki fen daha bu kadar telakki etmemiştir.257”
Ölümünden tam altı saat evvel kitap okuduğunu biliyoruz. Hasta olmasına
rağmen Viktor Hugo’nun Sefiller “less miserables”ini istemiş, eserden tam bir faslı sesli
şekilde etrafındakilere de okumuştur. Eserin güzelliğinden bahsettikten sonra “Biraz
dinleneyim, belki bir parça da uyurum. Kitap açık kalsın. Tekrar devam ederiz” diyerek,
bitkin bir halde ebedi uykusuna dalmıştır. Büyük şair, yazar, düşünür, gazeteci ve devlet
adamı Namık Kemal’in hazin ölümü, 20 Teşrinisani 1304–2 Kânunuevvel 1888 alaturka
saat 08.20’dir258.
Ağırlaşan hastalığını ailesinden gizlediği için ne yazık ki son saatlerinde ailesi
yanında olamamıştır259. Hastalığı son anda telgrafla İstanbul’a bildirilince, Ali Ekrem
Bolayır haberi alır almaz acilen Rus vapuru ile Sakız’a gitmiş ise de, babasının
öldüğünü ve Sakız’da bir cami kapısı girişine gömülü olduğunu öğrenir260. Kemal’in
kendi isteği üzerine mezarı Sakız’dan Bolayır’a taşınmıştır. Oğlu, babasının naşının
Sakız’dan Bolayır’a getirilişiyle ilgili olarak şu bilgileri verir: “Sakız’a muvasalatımdan
bir gün sonra mabeyin başkâtibinden Sakız kadısına bir telgraf geldi. Kemal’in naşının
256 Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s. 626. 257 Bolayır, a.g.e, 1998, s. 120. 258 Bolayır, a.g.e, 1998, s.118,121. 259 Kemal ailesini Ekim ayında İstanbul’a göndermişti. Tansel, biraz da maddi sıkıntılar yüzünden böyle bir kararın alındığını söyler. 260 Bolayır, a.g.e, 1998, s.118; Tansel, Namık Kemal’in Hususi Mektupları IV, s.616.
89
vasiyeti mucibince Bolayır’a gömülmek üzere oraya nakline irade-i seniyye sadır
olduğu ve naklin Çanakkale boğazı muhafızlığınca temin edileceği tebliğ olundu.
Sonra anladım ki merhum Ebuziyya Tevfik, Namık Kemal’in Sakız’da bir cami
avlusunda meftun kalmasını şaniyle mütenasip görmemiş ve Kemal Gelibolu mutasarrıfı
iken bir gün beraberce Bolayır’a gittikleri sırada onun Bolayır mevkiini pek beğenerek
“öldüğüm zaman beni buraya gömseler ne iyi olur” dediğini tahattur ettiğinden
Abdülhamid debu vasiyeti arz ve naşın Bolayır’a nakline irade istihsal etmiş.
Ebuziyyanın üstadı ve velinimeti Kemal’e karşı gösterdiği bu vicdani merbutiyet
ailemizi minnettar etmiştir.
Ertesi gün Kemal’in mübarek naşı Sakız’da defnedildiği yerden çıkarıldı.
Tefessühe mani olmak için doktorların tavsiyesiyle üzerine kurşun sarıldı; deniz
mukavemeti çok olmasından dolayı hayatında pek sevdiği “Eser-i Nükhet” vapuruna
nakledildi. Maiyet vapuru olan Eser-i Nüzhet şimdi Kemal’e son vazifesini ifa ediyordu.
Ben de o gün bulduğum bir römorkörle Sakız’dan İzmir’e, oradan da bir Rus vapuriyle
Çanakkaleye gittim Boğaz Muhafızı Asaf Paşa merhum ki erbabı hamiyetten idi, beni
gözyaşlariyle kabul etti, hakkımda pek pederane muamelelerde bulundu. Kendi
maiyetinde bulunan büyük ve süratli istimbotu hazırlandı, bununla iki saat içinde
Gelibolu’ya geldim.
….Eniştem Rıfat Bey de İstanbul’dan gelmişti…. Eniştemle o geceGeliboludan
Bolayır’a gittik.
Ertesi sabah doğmazdan evvelce sahile indik. Eseri Nüzhet göründü.
Muhafızlığın emri mucibince Kemal’in ölüsünü sahilden mezara askerler nakledecekti.
Bir bölük asker hazır bulunuyordu. Köyün mektep çocukları da güneş doğar doğmaz
ellerinde defne dallarıyla, çiçeklerle yetiştiler.
90
İşte Namık Kemal ebedî meskenine, ebedî nam ve şaniyle mütenasip, kendi kadar
sade, vicdanı kadar ulvî bir cenaze alayı ile böylece nakledilmiştir.261”
Ali Ekrem Bolayır, birkaç yıl sonra babasının kabrini hazine-i hassaya inşa
ettirmek için, Abdülhamid’in iradesini almayı başarmıştır. “Padişah Kemal’in kabrini
yaptırarak halka bir cemile göstermeği muvafık buldu, kabir inşa edildi. Plânını Tevfik
Fikret yapmıştır; altı mermer sütun üzerine yerleştirilmiş küçük bir kubbe. Sütunlarının
arasında parmaklıklar. Kabrin yeri bir müseddes saha. Bu sahada mermerden yapılmış
ve üzerine yine mermerden bir puşide hakolunmuş gayet san’atkârane küçük bir
sanduka. Sandukanın boş tarafına bir levha konulmuş ki üzerinde “Namık Kemal’in
kabridir” diye yazılı.”262
Oğluna göre babasının ölümüne sebep olan şey, çok isteyerek kaleme aldığı
Osmanlı Tarihi’nin giriş kısmı olarak düşündüğü I. Cüzün basımına başlanmış olmasına
rağmen, eserin toplatılıp basımının ve satışının durdurulmuş olmasıdır. Ebuziyya Tevfik
Bey, İstanbul’da basılan Osmanlı Tarihi’nin I. Cüzünü Kemal’e de göndermiş, birkaç
gün içinde basılacak olan beş bin nüshadan da bir adet kalmayacağını müjdelemişti.
Kemal bu haberin etkisiyle hayli neşeli günler geçirirken, Bolayır bir gün, babasını
bitkin bir halde koltuğa yığılmış olarak bulur. Yüzü bembeyaz kesilmiş, bin bela ile
nefes alabilen babasına, “Ne oldunuz, ne var, hasta mısınız?” diye sormuş, cevap
alamamış, ancak masanın üstündeki kâğıdı babası kendisine uzatabilmişti. Mabeyinden
gelen bu telgrafı Ali Ekrem okur:
“Sakız Mutasarrıfı Kemal Bey Efendi Hazretlerine
Osmanlı Tarihine methal olarak Roma Tarihi namiyle sahaarayı intişar olan
eserî âlileri manzuru âli ve mucibi takdiratı cenabı hilâfetpenâhi olup ancak telifi
utufîlerinin bazı tabirat ve elfazı birtakımları tarafından suitefsirat ve talilâta
uğratılarak hakkı samilerinde berkemal olan teveccühatı seniyyeyi şahanenin zevaline
sebebiyet verilebileceği mütelea kılınmakta olmasına mebni mezkûr tarihin men’i neşri
261 Bolayır, a.g.e, 1998, s.121-123. 262 Bolayır, a.g.e, 1998, s.124.
91
ile beraber mevcut nüshalarının ortadan kaldırılması için lâzımgelenlere tarafı
âlilerinden hemen ifayı tebligat olunması lüzumu iş’ar ve cevaba intizar olunur olbabta.
Kurenayı Hazreti Şehriyariden Besim Bey”
“Bu melun telgraf türk tarihinin büyük evladını vurup öldüren hain silahlar
arasıda suyu en katil zehirden verilmiş, ağzı en süflî taş üzerinde bilenmiş, sapı en rezil
elin içinde tutulmuş bir hançerdir ki vatanın en büyük oğlunu, Namık Kemal’i
öldürmüştür.263”
263 Bolayır, a.g.e, 1998, s.113–114.
92
SONUÇ
Namık Kemal, iki buçuk yıla yakın ikamete memur olarak yaşadığı Midilli
Adası’na 18 Aralık 1879 yılında II. Sultan Abdülhamid’in iradesiyle mutasarrıf tayin
edildi. Mutasarrıflık yaptığı beş yıl boyunca, yabancıların yaptığı kaçakçılıkları önledi.
Hazine gelirlerini arttırdı. Midilli’de kurulmuş olan Cemiyet-i Maarif ile birlikte, burada
yirmiye yakın Türk İlkokulu açılmasını sağladı. Türklerin hayat seviyesini yükseltti.
Adalarda yaşayan Türk ahalisinin sorunlarını dile getiren bir rapor hazırlayıp Bâb-ı
Âli'ye sundu. Midilli’de yabancı balıkçıların menfaatine set çekmesi ve kaçakçılığı
önlemesi, İtalyanları kızdırdığından, onbeş gün süre ile görevinden uzaklaştırıldı. .
Haksızlıkların üstüne gidişi yerli Rumlar ile menfaatleri zedelenen eşraf ve kaçakçıların
pek hoşuna gitmediğinden, imza toplayarak Kemal'i şikâyet ettiler. Bu şikâyetler
üzerine onun Rodos Mutasarrıfı ile yer değiştirmesi uygun görüldü.
Midillide 7 yıl 4 ay kalan Kemal, 15 Ekim 1884’te Rodos Mutasarrıfı oldu.
Burada modern tarzda eğitim veren Rodos İdadi’sini kurdu. Rodos’ta Rum nüfusun
baskın olması ve adanın Müslüman halkının hızla Hıristiyanlığa geçmesi onu
endişelendirdiğinden, eğitim ve öğrenime önem veren Kemal, açtığı camilerle burada
İslam dininin yaygınlaştırılmasına da çalıştı. Vilayet merkezinin Sakız’a alınmasıyla
birlikte, kendisi Rodos’ta başarılı geçen üç yılın ardından Sakız Adası Mutasarrıfı oldu.
Namık Kemal Aralık 1887 de Sakız'da göreve başladı. Sakız’ın havası sağlığına
pek iyi gelmediğinden sık sık hastalanan Kemal, iyi olduğu vakitlerde Sakız için faydalı
olmaya çalıştı. Ancak zamanının çoğunu evde geçirdiği için daha çok Osmanlı Tarihini
yazmakla meşgul oldu. I. Cüz’ün bitip yayınlanmasının ardından toplatılması, hatta
kendi eliyle ortadan kaldırmasının istenmesi, Kemal’i oldukça üzdüğünden, son
yıllarını sürgünde geçirmiş olan bünyesi daha fazla dayanamadı ve 2 Aralık 1888 pazar
günü öldü.
93
EK: 1 Kemal’in Midilli’ye Mutasarrıf Tayin Edilmesinden Dolayı Sultan Abdülhamid’e Yazdığı Teşekkür Kâğıdı
94
EK: 2 Midilli Islahat Layihası
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
EK: 3 Kemal’in 15 Gün Süreyle Geçici Olarak Görevden Alındığına Dair
107
108
EK: 4 İtalyanlar Karşısında Kendini Koruduğu İçin Kemal’in Sultan Abdülhamid’e Yazdığı Teşekkür Kâğıdı
109
EK: 5 Kemal’in Tekrar Midilli’ye Mutasarrıf Tayin Edilmesinden Dolayı Sultan Abdülhamid’e Yazdığı Teşekkür Kağıdı
110
EK: 6 Midilli’de Asker Kolları Gezdirdiğine Dair Kemal’in Açıklaması
111
EK: 7
112
EK: 8 Hakkında Yayın Yasağı Getirdiği İçin Kemal’in Sultan Abdülhamid’e Yazdığı Teşekkür Kağıdı
113
EK: 9 Hakkındaki Şikayetler Karşısında Namık Kemal’in Cevapları
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
Ek: 10
134
EK: 11
135
EK: 12
136
137
138
EK: 13
139
EK: 13’ün Devamı
140
EK: 14
141
EK: 15
142
EK: 16 Kemal’in Kazalarla Herkit Nahiyesine Gönderdiği Yazısı
143
EK: 17 Dersaadet Liman Reisliği’ne Gönderilen Yazı
144
EK:18
145
146
147
EK: 19 Kemal’in Rodos’un Üç Köyünde Cami Açılmasına İzin Verdiği İçin Sultan Abdülhamid’e Gönderdiği Teşekkür Kağıdı
148
EK: 20 Rodos Mutasarrıfı Kemal’in Arbenta-Çayır-Kalamine Karyelerine, Köylerinde Cami Açılacağını Müjdeleyen Resmi Yazısı
149
EK: 21
150
EK: 22
151
152
BİBLİYOGRAFYA
A) ARŞİV KAYNAKLARI
BOA= Başbakanlık Osmanlı Arşivi
C.BH= Cevdet-Bahriye
DH.SAİD
İ.DH=İrade Dâhiliye
Ş.D=Şura-yı Devlet
Y.A.HUS= Yıldız Hususi Maruzat
Y.EE=Yıldız Evrakı
B) RESMİ YAYINLAR
* Salnameler
Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye,1295
Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1299
Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1300
Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1301
Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1303
Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1306
Salname-i Devlet-i Aliye-yi Osmaniye, 1311
Salname-i Vilâyet-i Cezayir-i Bahr-i Sefid, Vilayet Matbaası, 1303
Salname-i Vilayet-i Cezayir-i Bahr-i Sefid, Vilayet Matbaası, 1310
C) ANSİKLOPEDİ VE SÖZLÜKLER
DEVELLİOĞLU, Ferdit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın
Kitabevi, Ankara, 18. Baskı 2001.
İslam Ansiklopedisi
ÖZÖN, Mustafa Nihat, Osmanlı Türkçe Sözlük, İnkilap ve Aka Kitapevi,
İstanbul, 4. Basım, Ocak 1965.
SÂMİ, Şemseddin, Kamûs-ı Türkî, Çağrı Yay, İstanbul, 1978.
153
D) KİTAPLAR
1. Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, c. XII, İstanbul Matbaa-i Amire, 1875.
2. Ahmed Midhad Efendi, Menfa, Kırk Anbar Matbaası, İstanbul 1293.
3. AKŞİN, Sina, Türkiye Tarihi 3 Osmanlı Devleti 1600–1908, Cem Yayınevi,
İstanbul, 6. Basım, Şubat 2000.
4. AYOĞUZ, Şengül, “Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti”, Ege Üniversitesi,
SBE, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 1989.
5. BOLAYIR, Ali Ekrem, Namık Kemal, Maarif Basımevi, Ankara 1932 ve
1998 Basımları.
6. TAHİR, Bursalı, Osmanlı Müellifleri c.II, Matbaa-i Amire, İstanbul 1338.
7. ……….………, Osmanlı Müellifleri c.III, Matbaa-i Amire, İstanbul 1343.
8. CAN, Mustafa, Namık Kemal Bibliyografyası, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1988.
9. DİNÇ, İhsan, Namık Kemal Hayatı, Sanatı, Eserleri, Kastaş Yayınları,
İstanbul, Ekim 2003.
10. Doğumunun Yüzellinci Yılında Namık Kemal, Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, TTK, Ankara 1993.
11. Ege Adaları’nın İdarî, Malî ve Sosyal Yapısı, Editör: İdris Bostan, Stratejik
Araştırma ve Etüdler Milli Komitesi (SAEMK), Ankara 2003.
12. Ege Adalarının Egemenlik Devri Tarihçesi, Editör: Cevdet Küçük, Stratejik
Araştırma ve Etüdler Milli Komitesi (SAEMK), Ankara 2001.
13. FUAT, Mehmet, Namık Kemal, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul,
Ekim 2004.
14. GÖVSA, İbrahim Alaaddin, Büyük Adamlar Serisi, İstanbul 1927.
15. GÜRLEK, Dursun, Namık Kemal Hayatı Sanatı ve Eserleri, Boğaziçi
Yayınları, İstanbul 1998.
16. Haritalar ve Coğrafya Eserlerine Göre Ege Denizi ve Ege Adaları, İdris
Bostan – Ali Kurumahmut: Stratejik Araştırma ve Etüdler Milli Komitesi (SAEMK),
Ankara 2003.
17. HİKMET, İsmail, Namık Kemal, Milli Kütüphane, Kanaat Kütüphanesi,
1932.
154
18. HİNZ, Walter, İslamda Ölçü Sistemleri, çev. Acar Sevim, Edebiyat
Fakültesi Basımevi, İstanbul 1990.
19. İSKİT, Server, Hususi İlk Türk Gazetemiz Terceman-ı Ahval ve Agah
Efendi, Ulusbasımevi, Ankara 1937.
20. KAPLAN, Mehmed, Namık Kemal Hayatı Eserleri, İstanbul Üniversitesi,
1948.
21. KARPAT, Kemal, Ottoaman Population 1830-1914 Demographic and
Social Characteristics, The Üniversity of Wisconsın Pres, Published 1985.
22. KISAKÜREK, Necip Fazıl, Namık Kemal, B.D Yayınları, İstanbul 1998.
23. KOCATÜRK Vasfi Mahir; Namık Kemal’in Hayatı, Buluş Yayınevi, İkinci
Basım, Ankara 1957.
24. KÖPRÜLÜ, M. Fuad, Namık Kemal,Renan Müdâfa΄a-Nâmesi-İslâmiyet ve
Ma΄ârif, Milli Kültür Yayınları, Ankara 1962.
25. KUNERALP, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali ( 1839-1922)
Prosopografik Rehber, İSİS, İstanbul, Birinci Baskı, Aralık 1999.
26. KUNTAY, Mithat Cemal, Namık Kemal Devrinin İnsanları ve Olayları
Arasında II, Maarif Basımevi, İstanbul 1956.
27. KURDAKUL, Şükran, Namık Kemal Yaşamı, Sanatçı Kişiliği, Romancılığı,
Gazeteciliği, Tarihçiliği, Oyun ve Eleştiri Yazarlığı ile Yapıtlarından Örnekler,
Evrensel Basım Yayın, 3. Basım İstanbul, Ekim 2003.
28. Külliyat-ı Kemal, Birinci Tertib, Makalat-ı Siyasiyye ve Edebiyye, Birinci
Tertib 3, Cüz 1-2-6, İstanbul Mahmud Bey Matbaası,1327.
29. Namık Kemal Antolojisi, der: Ahmed Hamdi Tanpınar, İstanbul 1942.
30. Namık Kemal Hakkında, Büyük Şairin Yüzüncü Doğum Yıldönümü
Münasebetiyle Dil - Tarih ve Coğrafya Fakültesi Profesörleri ve Doçentleri Tarafından
Hazırlanmıştır. Vakit Matbaası, İstanbul 1942.
31. Namık Kemal İçin Diyorlar Ki, Anketi Yapan: Kemal Tahir, İstanbul 1936.
32. NAZİF, Süleyman, İki Dost, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul 1925.
33. Nutuklar ve Konferanslar (Discours et Conférences), çeviren Ziya İhsan,
Ankara 1946.
155
34. ÖRENÇ, Ali Fuat, Yakın Dönem Tarihimizde Rodos Adası, İstanbul
Üniversitesi SBE, Doktora Tezi, İstanbul 2001.
35. PALA, İskender, Namık Kemal’in Tarihî Biyografileri, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara 1989.
36. REİS, Piri, Kitab-ı Bahriye, İstanbul 1935.
37. SALAHİ, Mehmed, Girid Mes’elesi 1866-1889, Haz: Münir Aktepe,
Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul 1967.
38. ŞEHSUVAROĞLU, Lütfü, Namık Kemal, Alternatif Yayınları, I. Baskı
Ankara, Şubat 2003.
39. ŞÜKRÜ Kemalettin; Namık Kemal Hayatı ve Eserleri, Kanaat Kütüphanesi,
İstanbul 1931.
40. TANPINAR, Ahmet Hamdi, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1882.
41. TANSEL, Fevziye Abdullah, Husûsî Mektuplarına Göre Namık Kemal ve
Abdülhak Hâmid, Akçağ Yayınları, I. Baskı Ankara 2005.
42. …………………………...., Nâmık Kemal’in Husûsî Mektupları II İstanbul
ve Midilli Mektupları, TTK Basımevi, Ankara 1969.
43. …………………………...., Nâmık Kemal’in Husûsî Mektupları III Midilli
Mektupları, TTK Basımevi, Ankara 1973.
44. …………………………...., Nâmık Kemal’in Husûsî Mektupları IV Rodos
ve Sakız Mektupları, TTK Basımevi, Ankara 1986.
45. Türk Hâkimiyetinde Ege Adaları’nın Yönetimi, Editör: Cevdet Küçük,
Stratejik Araştırma ve Etüdler Milli Komitesi (SAEMK), Ankara 2002.
46. YETİŞ, Kazım, Namık Kemal’in Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Görüşleri
ve Yazıları, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1989.
E) MAKALELER
1. AKGÜN, Ömer Faruk, “Namık Kemal”, İslam Ansiklopedisi, c. VIII, Milli
Eğitim Basımevi, İstanbul 1960.
2. ALDAN, Mehmed, “Mutasarrıf Namık Kemal” XI. Türk Tarih Kongresine
Sunulan Bildiriler 5-9 Eylül, c.IV, Ankara 1940.
156
3. ARIKAN, Zeki, “Midilli İstanbul Arasında Zeytinyağı Ticareti (Olive-oil
Trade Between İstanbul and Midilli)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl.2006,
sayı.40’dan Ayrı Basım, Anakara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2007.
4. ………………., “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Midilli”, XV. TTK
Kongresi’ne Sunulan Bildiri.
5. AYDOĞAN, Bedri, “Namık Kemal’in Magosa Sürgünlüğü” Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırma ve Uygulama Merkezinin 4-5 Aralık 2003 tarihinde
yapılan “Hapishaneler” Konulu Sempozyuma Sunulan Bildiri
6. BİLGEGİL, M. Kaya, Nâmık Kemâl Aleyhinde Açılan Bir Tahkîkatteki
İddiâlar ve Şâirin Cevapları”, Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Araştırma
Dergisi, Caferoğlu Özel Sayısı, Fasikül I, Edebiyat Fak. Yay, Ankara 1979.
7. BOSTAN, İdris, “Akdeniz” Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. II,
İstanbul 1989.
8. DARGA, Dr. Muhibbe, - ALPARSLAN, Dr. Ali, “Namık Kemal’in
Bilinmeyen Bir Mektubu”, Belleten, C. XXXIII, nu.129, TTK, Anakara, Ocak 1969
9. DARKOT, Besim, “Midilli”, İslam Ansiklopedisi, c.VIII, Maarif Basımevi,
İstanbul 1960.
10. …………………., “Rodos” İslam Ansiklopedisi, c.IX, Maarif Basımevi,
İstanbul 1967.
11. MORDTMANN, J.H., “Sakız” İslam Ansiklopedisi, c.IX, Maarif Basımevi,
İstanbul 1967.
12. STROHMEİER, Martin, “Mehmed Tevfik Bey, Companion and
Collaborator Of Namık Kemal During His Years İn The Aegean Province”, Archivium
Ottamanicum, 23 ( 2005-2006).
13. ………………., “Namık Kemal und die Schwammtoucher inder Agais”,
Das Osmanische Reich in Seinem Archivalien und Chroniken, Nejat Göyünç Zu Ehren,
Heraus Gegeben Van Klaus Kreiser und Christophe K. Neumann, İstanbul 1997.
14. ŞAKİROĞLU, Mahmut “Cezayir-i Bahr-i Sefid”, Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, c.VII, İstanbul 1993.
157
15. TANSEL, Fevziye Abdullah, “Akdeniz Adalarının Elimizden Çıkmaması
İçin Hususi Mektuplarına Göre Namık Kemal’in Mücadele Ve İkazları” Belleten, c.
XXIII, sayı. 91, TTK, Ankara 1959.
16. ………………………………, “Namık Kemal’in Ahlaki Hususiyetlerine
Dair Notlar”, Ülkü Halkevleri Mecmuası, c.XVI, sayı. 94, Ulusal Matbaa, Ankara 1940.
17. ………………………………, “Namık Kemal’in Bilinmeyen İki Eseri
Mecmua-i Siyaset ve Midilli Risalesi”, Türk Yurdu Dergisi, 49.sene, sayı.273, İstanbul
1959.
18. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, “Namık Kemal’in Abdülhamid’e Takdim
Ettiği Arîzalarla Ebuzziyya Tevfik Bey’e Yolladığı Bazı Mektuplar” Belleten, C.XI
nu.42, Nisan 1947.
19. ÜLKEN Hilmi, Ziya, “İdeolog Namık Kemal” İnsan Dergisi, c. 21, sayı. 21,
II Kanun Yıl I, Başarı Basımevi, İstanbul 1939.
158
YÜKSEKÖĞRENİM KURULU DÖKÜMASYON MERKEZİ
TEZ VERİ GİRİŞ FORMU
YAZARIN
Soyadı :BAŞ
Adı :Rahime
Merkezimizde Doldurulacaktır.
Kayıt No :
T.C. Kimlik No: 17798750420
E.Posta Adresi : [email protected]
Tezin Türkçe Adı: Namık Kemal’in Midilli Rodos ve Sakız Mutasarrıflıkları (1879-
1888)
Tezin Yabancı Dildeki Adı: The Chief Administrations of Namık Kemal in Midilli,
Rodos and Sakız (1879-1888)
Tezin Türü: Yüksek Lisans Doktora Doçentlik Tıpta Uzmanlık Sanatta Yeterlilik
[ X ] [ ] [ ] [ ] [ ]
TEZİN KABUL EDİLDİĞİ
Üniversite : EGE ÜNİVERSİTESİ
Fakülte : Edebiyat Fakültesi
Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü
Diğer Kuruluşlar :
Tarih :
TEZ YAYINLANMIŞSA :
Yayınlayan :
Basım Yeri :
Basım Tarihi :
ISBN :
TEZ YÖNETİCİSİNİN :
Soyadı, Adı : ARIKAN, Zeki
Ünvanı : Prof.Dr.
159
TEZİN YAZILDIĞI DİL: TÜRKÇE TEZİN SAYFA SAYISI: 162
TEZİN KONUSU (KONULARI)
Bu tez çalışmasında Namık Kemal’in Midilli Rodos ve Sakız
Mutasarrıflıkları; Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Türk Tarih Kurumu Namık Kemal özel
arşivindeki belgeler ve Osmanlı Devlet Salnamesi ile CBS Vilayet Salnamesi’ndeki
bilgiler incelenerek aydınlatılmaya çalışıldı. Ayrıca Namık Kemal ile ilgili
yayınlanmış eser ve makalelerden de yararlanıldı.
TÜRKÇE ANAHTAR KELİMELER
1. Namık Kemal
2. Mutasarrıf
3. Midilli
4. Rodos
5. Sakız
6. Midilli Islahat Layihası
7. Serbest Liman
8. Cemiyet-i İlmiye
9. Rodos İdadi
Başka vereceğiniz anahtar kelimeler varsa lütfen yazın.
1. Tezimden Fotokopi yapılmasına izin veriyorum. [ ]
2. Tezimden dipnot gösterilmek şartıyla bir bölümünün fotokopisi alınabilir [ X ]
3. Kaynak göstermek şartıyla tezimin tamamının fotokopisi alınabilir [ ]
Yazarın İmzası: Rahime BAŞ Tarih
160
TEZİ HAZIRLAYANIN ÖZGEÇMİŞİ
RAHİME BAŞ
26/07/1981’de Sinop-Gerze’de doğdu. 1992 yılında Gerze İnkılâp İlkokulu’nu,
1995 yılında ise Gerze Atatürk İlköğretim Okulu’nu bitirdi. Lise eğitimini 1995 ve 1998
yılları arasında gittiği Gerze Lise’sinde tamamladı.
2000 yılında Ege Üniversitesi tarih bölümünü kazandı. 1 yıl hazırlık okuduktan
sonra, 2005 yılında bu bölümden 78. ortalama ile mezun oldu.
2005-2006 öğretim yılında yine aynı üniversitede Yakınçağ Tarihi Anabilim
Dalı yüksek lisans programı ders aşamasına başladı. Yüksek Lisansını bitirme tezi
olarak “Namık Kemal’in Midilli,Rodos ve Sakız Mutasarrıflıkları”nı aldı.
161
TÜRKÇE ÖZET
Namık Kemal Mutasarrıflık yaptığı CBS Vilayeti adalarında, buraları ekonomik
ve kültürel yönden kalkındırmak, kaçakçılığı önlenmek, hazine gelirlerini artırmak için
çalışmakla birlikte; Ege Adalarının elden çıkmasını engellemek ve ülke bütünlüğünün
korunmasını sağlamak için de büyük çaba sarf etmiştir.
Son yıllarını sürgünde geçiren Kemal, sürgünlüğü bittiği vakitlerde, kendisini ne
olursa olsun merkeze yaklaştırmamak için, memleketin çok uzak yerlerinde
mutasarrıflık göreviyle tutulmak istendiğinin farkındaydı. Böyle olsa bile, özellikle
atanmış bir mutasarrıfmış gibi davranmayı tercih eden Kemal, Midilli’de hayli yararlı
işler yapmasına rağmen, entrikalar sonucu Rodos’a gönderilmekten kurtulamamıştı.
Rodos’a bu şekilde gönderiliyor olmak kendisini üzse de, artık Rodos için çalışacaktı.
Rodos’ta azalan Müslüman nüfusu güçlendirmek için elinden gelen gayreti gösterdi.
Bu uğurda eğitimi güçlendirmek için Rodos İdadi’ni ve İslamiyet’i yaymak için de
çeşitli yerlerde camiler inşa ettirdi. Vatana hizmet etmekten başka bir şey yapmayan
Kemal, kendi tabiriyle “ehemmiyetsiz olaylar” yüzünden üç yıl sonra bu defa da Sakız’a
gönderiliyordu. Sakız’ın bir sıcak bir soğuk havası zaten bozuk olan sağlığına iyi
gelmediğinden 1888 yılında burada ölür.
162
ABSTRACT
Namık Kemal worked as chief-administration in the islands of CBS province, he
tried to develop these regions in respect of economic and cultural, to prevent smuggling
, to increase treasury income, at the same time he tried hard to obstruct not to lost the
Aegean Islands and to secure to defence of the country integrity.
Kemal lived his last years in exile, when his exile end, he was aware of he was
charged with the duty of chief administration in the too far regions of the country
because of to prevent his coming near to the centre. Altough, Kemal prefered to behave
like he was appointed for this chief administrated particularly and he managed a lot of
useful works in Midilli but he couldn’t be saved to be sent to Rodos with some
intrigues. He was worried to be sent to Rodos with this way but he would work for
Rodos from this time on. He tried hard to strenghten the moslem population which
decreased in Rodos. He had Rodos Idadi built to strenghten the education and he had
mosques built in the various places to expand the Islamism. He didn’t do anything
expect to serve his country and Kemal was being sent to Sakız after three years, due to
with his expression “ the trivial events” . The climate of Sakız was unstable, it was both
hot and cold, his health was bad already and this climate didn’t benefit his health,
therefor he died in 1888 there.