T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112...

64
Merhaba, Sevgili Arkadaşlar, Koca bir yılın son günlerine yaklaşmak üzere “merhaba” dedik bu kez sizlere. Zaman hızla akıyor. Kurban bayramı, yeni yıl derken neredeyse sömestr tatili yaklaştı. İşte bu hızla geçen zamanı verimli kullanmak, anlamlı kılmak yine bizim elimizde. Biz yine sizler için, bilgilenmek, bilgilenirken hoşça vakit geçirmek isteyen tüm arkadaşlarımız için zengin içerikli bir sayı hazırladık. İçinde bulunduğumuz aylarda birçok önemli günü yaşadık ve yaşıyoruz. Bunlardan biri de milletçe bizi coşturan Cumhuriyet bayramı oldu. Cumhuriyeti, eşsiz bir masal tadında okuyun ve gözlerinizde canlandırın istedik. Renk seçimimiz, kimi zaman bizim kişiliğimiz hakkında ipucu verir. Bu sayımızda hayatımıza anlam katan renkleri tanıyacak, renklerin oluşumu ile ilgili fikir sahibi olabileceksiniz. Tablolarında renkleri büyük bir ustalıkla kullanan Leonardo da Vinci’nin dehasına inanamayacaksınız. Vücudumuzu tanımaya, onun sırlarını çözmeye sinir sistemimizi inceleyerek devam ediyoruz. Vücudumuzu tanırken onu temiz tutmayı da ihmal etmiyoruz değil mi? Artık sağlık alanında da adından çokça söz ettiren lazer ve çeşitleri, hepimizin merak konusu sanırız. …ve daha neler neler. Tüm bunları okurken keyif alacağınızı ümit ediyoruz… Yeni yılın tüm dünyaya ve ülkemize güzellikler getirmesi dileklerimizle…

Transcript of T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112...

Page 1: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

Merhaba, Sevgili Arkadaşlar, Koca bir yılın son günlerine yaklaşmak üzere “merhaba” dedik bu kez sizlere. Zaman hızla akıyor. Kurban bayramı, yeni yıl derken neredeyse sömestr tatili yaklaştı. İşte bu hızla geçen zamanı verimli kullanmak, anlamlı kılmak yine bizim elimizde. Biz yine sizler için, bilgilenmek, bilgilenirken hoşça vakit geçirmek isteyen tüm arkadaşlarımız için zengin içerikli bir sayı hazırladık.

İçinde bulunduğumuz aylarda birçok önemli günü yaşadık ve yaşıyoruz. Bunlardan biri de milletçe bizi coşturan Cumhuriyet bayramı oldu. Cumhuriyeti, eşsiz bir masal tadında okuyun ve gözlerinizde canlandırın istedik.

Renk seçimimiz, kimi zaman bizim kişiliğimiz hakkında ipucu verir. Bu sayımızda hayatımıza anlam katan renkleri tanıyacak, renklerin oluşumu ile ilgili fikir sahibi olabileceksiniz. Tablolarında renkleri büyük bir ustalıkla kullanan Leonardo da Vinci’nin dehasına inanamayacaksınız.

Vücudumuzu tanımaya, onun sırlarını çözmeye sinir sistemimizi inceleyerek devam ediyoruz. Vücudumuzu tanırken onu temiz tutmayı da ihmal etmiyoruz değil mi? Artık sağlık alanında da adından çokça söz ettiren lazer ve çeşitleri, hepimizin merak konusu sanırız.

…ve daha neler neler. Tüm bunları okurken keyif alacağınızı ümit ediyoruz…

Yeni yılın tüm dünyaya ve ülkemize güzellikler getirmesi dileklerimizle…

Page 2: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

içindekilerTÜRK STANDARDLARI ENSTİTÜSÜ ÖNCÜ ÇOCUK DERGİSİ

Ekim-Kasım-Aralık 2009 Yıl: 15 Sayı: 52

SahibiTürk Standardları Enstitüsü Adına

Tahir Büyükhelvacıgil

Genel Yayın YönetmeniAhmet Pelit

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüY. Selim Çelebi

Yayın KuruluO. Murat PerçinA. Sabit YöneyAslıhan KökerCanan DoğanTürkay Birben

Yönetim YeriTürk Standardları Enstitüsü

Pazarlama ve Tanıtım Dairesi BaşkanlığıNecatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara

Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25Abone

Ayşe Nedret GüneşTel: 0.312 416 63 17 Faks: 0.312 416 65 84

e-posta: [email protected]

Yayın Türü: Yerel SüreliBasım Tarihi: Ocak 2010

BaskıFersa Ofset Baskı Tesisleri

Ostim / AnkaraTel: 0.312 386 17 00 (pbx)

www.fersaofset.com

Yayına HazırlayanlarCanan ÖzyaşarZeynep Özek

ResimleyenÖzgür Alican

TeşekkürBu sayıda katkısından dolayı

Stj. Dr. Eyüp Bayatlı, Dr. Kemal Yandakçı‘ya teşekkür ederiz.

S

AHAFLAR

30

YALV

AÇ URAL

TEMİZ OLALIM

O

RGAN

BAĞIŞI

SİNİRSİSTEMİ

44

15içindekiler

Page 3: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

içindekiler

BELİRLİ GÜN veHAFTALAR

57

34

25,64BİL-BUL

48

20

S

AHAFLAR

40

33ORİGAMİ

1026

49

53

YALV

AÇ URAL

SİNİRSİSTEMİ

içindekiler CUMHURİYET’İN

HİKAYESİTS 10002

MÜŞTERİ

MEMNUNİYETİ

YÖNETİM

SİSTEMİ

LEONARDO DA

VİNCİ

RENKLERİTANIYALIM

LAZER

NEDİR?

RAKUN

AYAKKABI

Page 4: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

bir konu

4

CUMHURİYET’in HİKÂYESİ1914 yılıydı. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na birlikte girdiği ülkeler

yenildiği için savaştan yenik çıkmış sayıldı. Dört yıl süren ağır bir savaş ol-

muştu. Yorgun ve yoksul düşen halk, İngiliz, Yunan, Fransız ve İtalyanların

topraklarını işgaliyle daha da zor günler yaşıyordu.

Page 5: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

5

CUMHURİYET’in HİKÂYESİ

Başka ülkelerin egemenliği altında yaşayamayacak ve bir karış toprağını kolay kolay düşman çıkarlarına bağışlamayacak bir yapıya sahip olan Türk milleti, git gide ağır basan bir umutsuzluk dalgası altındaydı.

O karanlık günlerde halkının, ülkesinin özgürlük ve bağımsızlığını düşü-nen Mustafa Kemal, kendisi gibi düşünen arkadaşları ile birlikte zor bir

mücadeleye girdi. 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan başlayan serüven, Er-

zurum, Sivas Kongreleri ile de-vam etti. Buralarda alınan en

önemli karar, egemenliğin sarayın değil milletin elin-de olduğuydu. Yurdun her köşesinden gelen milletve-killeri Ankara’da toplandı. 23 Nisan 1920’de açı-lan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde alınan kararla Kurtuluş Savaşı başlatıldı. Kadın, erkek, çoluk çocuk, eli silah tutabilen herkes gerek cephe önünde gerek cephe arkasında el birliği ile ülkenin kurtulacağı-

Page 6: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

6

na inandılar ve bu inançla savaştılar. Bir yandan halk bir yandan ordu, düşmanı yur-dumuzdan kovmayı başardılar. İnanılması güçtü, ama olmuştu. Yoksul ve umutsuz bir halk bu imkânsız gibi görünen zaferi kaza-nabilmişti.

Savaşın sonunda imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet kuruldu. Yeni kurulan bu devletin henüz yönetim biçimi belli değildi. Atatürk; düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden son-ra, çoktan beri tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya’da yemeğe çağırdı. Onlara “Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.” dedi.

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. Ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal oldu. Böyle bir coşku görülmemişti, Halkın “ya-şasın cumhuriyet” sesleriyle yepyeni bir dönem başlamış oluyordu. Bundan sonra da güçlükler vardı, ama artık bağımsız, özgür bir devlettik.

Esaret sona ermiş, şimdi büyük mücadele-nin ardından hiç de kolay kazanılmayan ba-ğımsızlığı kutlamaya sıra gelmişti.

Can verilip, kan dökülmüş, bedel ödenmişti. Ancak artık sokaklarda düşman çizmelerinin sesi yoktu, sokaklar “Yaşasın Cumhuriyet” sesiyle çınlıyordu.

Page 7: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

7

Page 8: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

TSE

8

TS ISO 10002 MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ YÖNETİM SİSTEMİ

Sevgili arkadaşlar, günümüzde global ticaretin yaygınlaşması ve benzer ku-

ruluşların artması, rekabet şartlarının daha da sertleşmesine sebep oldu.

Bu durum, kuruluşların en önemli varlık sebebi olan müşteri kavramını

daha da önemli kıldı. Kuruluşlar açısından müşterilerinin beklenti ve şikâ-

yetlerine kayıtsız kalmak gibi bir lüks kalmadı. Müşteri beklentilerinin kişi-

den kişiye değişmesi, bu durumu kontrol etmeyi zorlaştırıyor ve sistematik

bir yaklaşımı gerekli kılıyor. Geleneksel metotlarla müşteri beklentilerini

karşılamaya çalışmak günümüzde artık yeterli olamıyor. Müşteri kavramı,

TS EN ISO 9001 Kalite Yönetim Sisteminde de öncelikli prensipler arasında

yer alıyor ve bununla ilgili olarak maddeler içeriyor. TS EN ISO 9001 Stan-

dardı bu konuyla ilgili maddeler içerse de müşteri beklenti ve şikâyetlerinin

yönetimi ile ilgili kılavuzluk bilgileri konusunda yetersiz kalmaktadır. Müş-

teri beklentilerinin artması ve pazar payının giderek küçülmesinden dolayı

kuruluşlar müşteri memnuniyeti proseslerini oluşturmakta ve yönetmekte

zorlanmaya başlamışlardır.

Page 9: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

9

TS ISO 10002 MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ YÖNETİM SİSTEMİ

Günümüzde global ticaretin yaygınlaşması ve benzer kuruluşların artması rekabet şartlarının daha da sertleşmesine sebep olmuştur. Bu durum, kuruluşların en önemli varlık sebebi olan müşteri kavramını daha da önemli kılmıştır. Kuruluşlar açısından müşterimizin beklenti ve şikayetlerine kayıtsız kalmak gibi bir lüks kalmamıştır. Müşteri beklentilerinin kişiden kişiye değişmesi bu durumu kontrol etmeyi zorlaştırmakta ve sistematik bir yaklaşımı şart koşmaktadır. Geleneksel metotlarla müşteri beklentilerini karşılamaya çalışmak günümüzde artık yeterli olamamaktadır. Müşteri kavramı, TS EN ISO 9001 Kalite Yönetim Sisteminde de öncelikli prensipler arasında yer almakta ve bununla ilgili olarak maddeler içermektedir. (5.2-Müşteri odaklılık; 7.2-Müşteri ile ilişkili prosesler; 8.2.1-Müşteri memnuniyeti). TS EN ISO 9001 Standardı bu konuyla ilgili maddeler içerse de müşteri beklenti ve şikayetlerinin yönetimi ile ilgili kılavuzluk bilgileri konusunda yetersiz kalmaktadır. Müşteri beklentilerinin artması ve pazar payının giderek küçülmesinden dolayı kuruluşlar müşteri memnuniyeti proseslerini oluşturmakta ve yönetmekte zorlanmaya başlamışlardır.

Müşteri Beklentilerinin Evrimi;

Müşteri şikayetlerinin bir sistematik dahilinde yürütülmesi ile ilgili çalışmalar dünyada 1990’lı yılların başlarında CRM (Customer Relations Management) çalışmalarıyla başlamıştır. 2004 yılında ISO (International Standardization of Organization) 2004 yılında ISO 10002 standardını yayınlamış ve 2006 yılında ülkemizde TS ISO 10002/2006 olarak yürürlüğe girmiştir.

ISO 10002 Nedir;

Müşteri memnuniyetinin sağlanması ve sürekli kılınabilmesi amacıyla müşteri şikayetlerinin sistematik bir şekilde yönetilmesine kılavuzluk eden standardtır.

Neden ISO 10002;

Bir kuruluşun mevcut müşterisini elinde tutması, yeni müşteri edinmesine kıyasla en az dört kat daha masraflıdır. Müşteri kaybeden kuruluşların bu kayıplarını telafi etmeleri ve itibarlarını tekrar kazanmaları büyük çaba ve maliyet gerekir. Bu durumlara maruz kalmamak için her yönetim sisteminin ortak yaklaşımı olan önleyici yaklaşımla sistemimizi yönetmemiz gerekmektedir.

Bu sebeple ISO 10002;

Müşteri şikayeti ile karşılaşılan durumlarda kuruluşlara nasıl davranmaları gerektiğine dair yol gösterir.

Kuruluşlara, müşteri ile yaşanan bir olay sonrasında “özür” dilememiz yeterli mi, yoksa telafi etmek için tazminat ödemek de dahil olmak üzere daha büyük bir faaliyet mi planlamamız gerektiğine dair rehberlik eder.

Müşteri şikâyetle-rinin bir sistematik

dahilinde yürütülmesi ile ilgili çalışmalar dün-

yada 1990’lı yılların başlarında CRM (Customer Relations Management)

çalışmalarıyla başlamıştır. Uluslararası Standar-dizasyon Teşkilatı ISO, 2004 yılında ISO 10002 Standar-

dını yayınlamış ve bu standard 2006 yılında ülkemizde TS ISO 10002/2006 olarak yürürlüğe girmiştir.

ISO 10002 Nedir?Müşteri memnuniyetinin sağlanması ve sürekli kılınabilmesi amacıyla müşteri şikâyetlerinin sistematik bir şekilde yönetilmesine kılavuzluk eden standarddır.

Neden ISO 10002?Bir kuruluşun mevcut müşterisini elinde tutması, yeni müşteri edinmesine kıyasla en az dört kat daha masraflıdır. Müşteri kaybeden kuruluşların bu kayıplarını telafi etmeleri ve itibarlarını tekrar kazanmaları için büyük çaba ve maliyet gerekir. Bu durumlara maruz kalmamak için her yönetim siste-minin ortak yaklaşımı olan önleyici yaklaşımla sistemin yönetilmesi gerekir.

Bu sebeple ISO 10002;

• Müşteri şikâyeti ile karşılaşılan durumlarda kuruluşlara nasıl davranma-ları gerektiğine dair yol gösterir.

• Kuruluşlara, müşteri ile yaşanan bir olay sonrasında “özür” dilemek ye-terli mi, yoksa telafi etmek için tazminat ödemek de dahil olmak üzere daha büyük bir faaliyet mi planlamak gerektiğine dair rehberlik eder.

• Müşteri ile yaşanan problemlerin en adil şekilde ele alınmasını sağlar.

• Şikâyetlerden ders çıkarılarak iyileştirmeye açık alanların tespit edilme-sini sağlar.

Page 10: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

kim kimdir

(1452- 1519)

Leonardoda Winci

Leonardo da Vinci, yalnızca bir sanatçı değildi. Aynı zamanda anatomist, mühendis, heykeltıraş, mimar, ressam, düşünür, teknisyen ve bilim insanıydı. Her bakımdan öncü bir dahiydi.

En az sanatı kadar bilimsel çalışmalarıyla da 15. yüzyıl ve sonrasını aydınlattı. Yaşamı sırlarla dolu Leonardo da Vinci, ateşi evrendeki en büyük güç sayıyordu. Yaşamı ve yarattığı eserlerde de karanlıklar içinde parlayan bir ateş gibi sonraki

kuşakları hep aydınlattı.

1452 yılında İtalya’ da Vinci Kasabası yakın-

larında dünyaya geldi. Leonardo’nun doğ-

duğu ev, Vinci’ye üç kilometre

uzaklıktaki Anchiano’daydı.

1986’da restore edilen evin

çevresindeki manzara,

Leonardo’nun zamanından

pek de farklı değil. Leonar-

do, ilköğrenim yıllarında

aritmetik ve geometride

sorduğu sorularla öğret-

menlerini şaşırtacak

kadar çabuk ilerledi.

Keskin zekâsı ve

yetenekleri, çok

Page 11: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

11

küçük yaşlarda bile dikkat çekiyordu. Fakat

çocukluk yıllarında en gözde uğraşısı re-

simdi. Leonardo’nun bu yeteneği kısa

sürede çevresi tarafından fark edildi.

Çocuk sayılabilecek yaşta ünlü res-

samların yanında çıraklık yapmaya

başladı. Bu dönemde atölyede boya-

ları karıştırdı, resimlerin küçük bazı

bölümlerini boyadı. Aynı zamanda

telli bir çalgı olan lir çalmayı öğ-

rendi. Yalnızca sanatsal beceriler ve

teknikler değil başka birçok konuda da

eğitim aldı. Yirmi yaşına bastığı sırada

bağımsız bir ressam oldu. İlk bilinen resmi

olan “Arno Vadisi”ni de aynı yıl yaptı. Yaptığı

resimlerin başında herkesin bildiği ve henüz gizemi

çözülememiş Mona Lisa gelir. “Son Akşam Yemeği” adlı tablosu da Mona

Lisa’dan sonraki en ünlü yapıtıdır.

Leonardo, sahip olduğu özellikler sayesinde özgün ve etkileyici olmayı ba-

şardı. Günlüklerini sağdan sola ve tersten yazabiliyordu.

Tüm bunlar zaten gelişmiş olan

beyninin her

iki bölümünün

faaliyetlerini hız-

landırıyordu. Ya-

şadığı Rönesans

döneminin en

önemli sanatçıla-

rından birisiydi.

Page 12: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

12 ilk otomobil ve belki de ilk

mekanik hesap makinesi çizimi

Resimde ışık ve gölge etkilerinin ilk farkına varan ressam olan Leonardo, rengin perspektifle değişkenliği üzerinde çalıştı. Işığın özelliklerini sadece görmekle yetinmedi, bilim adamı yönüyle gözün fiziksel yapısını, optik ve dalga konularını da inceledi.

Leonardo, hayvan ve insan be-deninin yapısını inceledi ve adale hareketlerinin kurallarını araştırdı. Birçok insan iskeleti çizimi yaptı ve omurganın çift-s formunu ilk tanımlayan kişi oldu. Anne karnındaki yedi ay-lık bebek ilk defa onun tarafın-dan ustalıkla çizildi.

Leonardo, sadece insan vücu-

dunun yapısıyla değil, aynı

zamanda fonksiyonuyla da

ilgileniyordu. Bunun için

fizyoloji konusunda da

çalışmalar yaptı. Fizyo-

lojik deformasyonu olan

kişilerle ilgili çizimleri

bulunmaktadır.

Page 13: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

13

Resimleri ve heykel-

lerinden başka not defterlerindeki

yazıları ve taslaklarıyla yüzyılların en büyük insanı ve

en yüce zekâsı sıfatını hak eden Leonardo, o çağlarda uçak taslağı

çizmiş, buharın kullanışını da inceleyip bir buhar topu ve gemilere çark şemaları da

çizmiştir.

Leonardo’nun, köprüler, binalar, kanal yapımı konu-larında da mimarı tasarım çalışmaları oldu. Uçma ko-nusuna duyduğu müthiş ilgi sebebiyle, Leonardo kuşların uçması hakkında detaylı çalış-malar yaptı ve çok çeşitli uçan makineler tasarladı. Her ne kadar savaşı insan

faaliyetlerinin en kötüsü olarak nitelese de, Leonardo’nun defterlerinde askeri

mühendislik alanında çalışmalar bulunmaktadır. Bunların arasın-da makineli tüfekler, zırhlı tank, bombalar, paraşüt gibi tasa-rımlar yer almaktadır. Diğer buluşları arasında bir denizaltı, dişliler kullanılarak yapılmış ilk mekanik hesap makinesi

ve yaylı bir mekanizmayla çalı-şan bir araba da bulunmaktadır.

Page 14: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

14

Altmış yedi yaşında ölen Leonardo’nun

son sözleri “biraz daha

zaman” oldu, çünkü onun

yapacak çok şeyi vardı ve

zamanın yetmediğine üzülüyordu.

Vatikan’da bulunduğu yıllarda güneş enerjisini kullanmak için, içbükey ay-nalar yardımıyla suyu ısıtacak bir tasarım da yapmıştır. Bugün kullandığı-mız haliyle makasın tasarımcısı da Leonardo’dur. Bu tasarımların birçoğu Leonardo’nun yaşadığı dönemde hayata geçirilememiştir. Ancak sonradan birçoğunun modelleri yapılmıştır ve Amboise’deki Chateau du Clos Luce’de bulunan Leonardo da Vinci Müzesi’nde sergilenmektedir.

Her yönüyle başarılı olan Leonardo’nun coğ-rafya ile ilgilendiğini de görüyoruz. Hazar Denizi’nde med ve cezir üzerine araş-tırmalar yaptı. 1502 yılında bütün orta İtalya’yı baş mühen-dis sıfatıyla dolaşa-rak bu yolculukları sırasında yaptığı kusursuz ve ay-rıntılı altı harita bugün Windsor

Saray Kitaplığı’nda saklanmaktadır.

Hidrolik biliminin yaratıcısı ve resim çekiminde karanlık odanın mucididir. Suyun molekül yapısı, ses ve ışık dalgaları üzerine geniş bilgisi olan Leonar-do, çiçek ve filiz yapısı ve düzeni konusunda da çalışan ilk kişidir.

Leonardo, yaşamın, doğanın sırrını canlı gözlemleriyle araştırarak çözmeye çalış-mıştır. Ömrü boyunca, çocuksu meraklı bakışlarını hiç kaybetmemiş ve bu muhteşem gözlem gücünü sonuna kadar kullanmıştır. Yaşamına ve ger-çekleştirdiği işlere bakıp da ona şaş-mamak ve hayran olmamak elde değildir.

Page 15: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

15

Unutmayalım

15

Arkadaşlar, temizliğin, hijyenin anlamını, önemini, kurallarını bilmeyenimiz yok değil mi? Biz de bazı hastalıkların yaygınlaşması nedeniyle sizlerle konuyu tekrar gözden geçirelim, unuttuğumuz ayrıntıları hatırlayalım istedik.

Günümüzde çokça duyduğumuz hijyen sözcüğü, sağlığı korumak amacıyla alınan ön-lemler ve uyulan temizlik kuralları anlamına gelmektedir.

Temiz olmak, sağlığımızı korumak, rahatlamak, dinlenmek ve gevşemek, vücuttaki kötü kokuları gidermek için şarttır. Her şeyden önce güven ve mutluluk verir.

Temiz olmak için de temizlik kurallarını iyi bilmemiz gerekir. Bu kurallara uyulmadı-ğında pek çok hastalığın ortaya çıktığını hepimiz biliyor, hastalıklardan korunmak için temizlik uygulamalarını ihmal etmememiz gerektiğini biliyoruz değil mi?

Arkadaşlar, sürekli olarak bir şeylere dokunuyor, zaman zaman bu ellerimizi ağzımıza götürüyor ya da bir şeyler yiyoruz. Bu nedenle de günlük yaşantımızda vücudumuz pek çok mikroorganizmayla karşılaşıyor.

Bulaşıcı hastalıklar, halen tüm dünyada en sık görülen hastalık grubunu oluşturuyor. Tam da içinde bulunduğumuz mevsimden dolayı sıkça duyduğumuz gribal hastalıklar, bulaşıcı hastalıkların en başında geliyor.

Page 16: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

1616

KİŞİSEL HİJYEN

Kişisel temizlik, sağlıkla yakından ilgilidir. Pek çok hastalık mikrobunun temiz olma-yan kişilerde kolayca yerleştiği bilinmektedir.

Sağlığın korunması için düzenli bir şe-kilde el, ayak, tırnak, saç, vücut, ağız ve dişlerimizin temizlenmesi ve giyecekle-rin sık yıkanması gereklidir.

EL TEMİZLİĞİ

Ellerimizi NedenYıkamalıyız?

Ellerimiz gün boyunca kirlenir. Çevre ile her türlü bağlantıyı sağlayan, bu nedenle de en fazla bakteri barındıran organımız ellerimizdir. Bazı bakteriler, gözenek, çizik,

çatlak, kir ve kıllara sıkıca yapışmış vaziyette bulunurlar ve yağ ve ter salgıları özellikle toz

ve kirle karışarak bakterilerin gelişmesi için uygun bir ortam oluştururlar. Bu nedenle, gün

içerisinde sık sık ellerimizi yıkamalıyız.

Ellerimizi Ne Zaman Yıkamalıyız?

Eller;• Yemek yemeden önce ve yemek yedikten sonra,• Yemek hazırlamadan önce ve sonra, • Tuvaleti kullandıktan sonra, • Diş, ağız, yüz, göz temizliği yapmadan once,• Kirli, tozlu bir işi tamamladıktan sonra,• Eve, okula, iş yerine geldikten sonra,• Hasta olan bir yakınımızı ziyaretten önce ve sonra,• Uykudan önce ve kalktıktan sonra,• Pişmemiş gıdalara (özellikle kırmızı et, tavuk, balık, yumurta) temas ettikten sonra, • Üst solunum yolu hastalıkları geçirenlerle temas ettikten sonra (hapşırma, öksür-

me vb.), • Bozulmuş gıda ve çöplere dokunduktan sonra, • Saçlar tarandıktan veya ellendikten sonra, • Toplumda ortak kullanılan araçların kullanımından sonra (toplu taşım araçları,

para alış verişi, telefon vb) • Kedi, köpek ve diğer tüm hayvanları elledikten sonra mutlaka doğru yöntemle yı-

kanmalıdır. • Bunlardan hiçbirisini yapmasak da gün içinde çeşitli saatlerde ellerimizi mutlaka

su ve sabunla iyice yıkamalı ve kurulamalıyız.

Uygun el yıkama pratiğinin kazandırılması halinde bulaşıcı hastalıkların sıklığında önemli derecede azalma sağlanabilmektedir. Konunun önemini bildiğinizi ve ellerinizi en doğru şekilde yıkadığınızı söylüyorsunuz değil mi arkadaşlar? Ama uzmanlar, he-men herkesin bunları bildiğini söylemesine rağmen yine hemen herkesin ihmal etti-

Page 17: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

1717

ğini belirtiyorlar. Yapılan bir çalışmada; insanların % 32’sinin tuvalet sonrası ellerini yıkamadığı, ayak üstü yemek yenilen yerlerde insanların % 47’sinin ellerini yıkama-dığı, ellerini yıkayanların % 58’inin sadece su kullandığı ve sadece su kullananların ortalama el yıkama süresinin 5 sn olduğu, ellerini, su-sabunla yıkayanların ortalama el yıkama sürelerinin ise 10,7 sn olduğu belirlenmiştir.

Ellerimizi Nasıl Yıkamalıyız?

El hijyeninde amaç; kimyasal ve fiziksel zararlıların ve enfeksiyonlara yol açan mik-roorganizmaların uzaklaştırılmasını sağlamaktır. Eller sadece su ile yıkandığında, gö-rünür kir uzaklaştırılmakta, ancak tam bir hijyen sağlanamamaktadır. Bu nedenle, el temizliğinde su ile birlikte sabun kullanılması gerekmektedir. Normal katı el sabun-ları ve sıvı sabunlar, meydana getirdikleri etkiler bakımından farklı değildir. Ancak

katı sabunlar bulunduruldukları ortamlardan ve kulla-nıldıktan sonra genellikle temizlenmeden yerine

konulmakta ve kirlilik kaynağı olabilmektedir. Bu nedenle, özellikle toplu yaşanan yerlerde

el temizliğinde sıvı sabunların kullanımı tercih edilmelidir.

Etkin bir el hijyeni, her seferinde doğ-ru yıkama tekniğinin uygulanması ile sağlanabilir. Sadece 30 saniyede uy-gulanabilecek doğru el yıkama tekniği ile, bulaşıcı ve salgın pek çok hastalığa karşı önlem alınabilir, kişisel ve toplum sağlığının korunmasına önemli bir katkı sağlanabilir.

Arkadaşlar, gün içerisinde ellerinizi aşa-ğıda belirtilen yöntemle sık sık yıkayınız.

Ellerinizi ılık veya dayanabileceğiniz kadar sıcak su ile ıslatın ve sabunu elle-rinizin bütün yüzeylerine dağıtarak iyice köpürtün.

Ellerinizin her yerini (bilekler, avuç içleri, parmaklar, parmak araları, el sırtı ve tırnak içleri) en az 30 saniye kuvvetlice ovalayın.

Ellerinizi sabun ile ovaladıktan sonra akan suyun altında iyice durulayın.

Yıkama ve durulama sonrasında, özellikle halka açık yerlerde tek kullanımlık havlu kağıt ile ellerinizi kurulayın. Başkası tarafından kullanılmamış havlu, kağıt havlu ya da kağıt mendil ile kurulamak en ideal olanıdır. Bunlar yoksa ellerimizi bir yerlere sürmek yerine havada kendiliğinden kurumasını sağlamak en doğru davranış olacaktır.

Page 18: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

1818

TIRNAK BAKIMI ve HİJYENİ

Haftada bir kez el ve ayak tırnakları kesilmelidir. Tırnak uçlarının altında kir ve yağ birikir. Ayrıca birçok mikrop, parazit kolayca yerleşip üreyebilir. Bu nedenle, tırnaklar düzenli kesilmeli, banyo yaparken tırnak fırçası ile temiz-lenmelidir. Ayrıca, tırnak kesim ve bakımında kullanılan aletlerin kişiye özel olması, bazı bulaşıcı hastalıkların (Örneğin AIDS) önlenmesinde önemli rol oynar.

El tırnakları yarım ay biçiminde, ayak tırnakları ise düz olarak kesilir. Ayak tırnaklarının yarım ay biçiminde kesilmesi tırnak batmalarına neden olabilir.

Tırnak yemenin zararlarından birini anladınız değil mi?

Özellikle umumi lavabolarda ellerinizi kurutmak için kullandığınız kağıt havluyu musluğu kapatmak için kullanın ve çöp kutusuna atın.

Su ve sabun bulunmayan yerlerde el temizliğimizi hazır ıslak temizlik mendiliyle yapabiliriz.

Kişisel ve toplum sağlığı açısından doğru el yıkama alışkanlığını kazanır ve çevremize de bu alışkanlığı aşılayabilirsek pek çok bulaşıcı hastalıklar ile besin kaynaklı hasta-lıkların önüne geçebiliriz.

Bulaşıcı hastalıklardan korunmak için nelere dikkat edelim?• Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı ve burnunuzu bir kâğıt mendille

kapatın. Kullandığınız mendili hemen çöpe atın.• Öksürdükten veya hapşırdıktan sonra ellerinizi bol su ve sabunla yıkayın. En az 15-

20 saniye yıkamanız gerekiyor.• Ağzınıza, burnunuza ve gözlerinize dokunmaktan kaçının. • Hasta kişilerle yakın temastan kaçının.• Genel sağlığınıza dikkat edin. • İyi uyuyun, fiziksel aktivitelerde bulunun, stresten kaçının, bol sıvı alın ve iyi besle-

nin.

Kişisel temizliğimizi yapmak, yalnızca el temizliği ile bitmez tabi ki. Vücudumuzun diğer bölgelerine de aynı özeni göstermeliyiz. Ellerde, alında, tükürükte, dışkıda, kafa derisinde vb. bulunan mikroorganizmaların vücudumuzda hastalıklara neden olması-nı engellemek için temizlik kurallarına uymak ön koşuldur.

y Sabun ve 37-38 derece suyla yapılan banyo, kir ve salgıların temizlenmesini sağ-lar. Olabilirse her gün, değilse haftada 3, en az haftada 1 kez banyo yapılmalı, ban-yo sonrası temiz çamaşır giyilmelidir.

y Diş ve diş etlerinin temizlenmesi, ağzın bol su ile çalkalanması, diş etlerinin uya-rılması ağız bakımı ile sağlanır. Ağız bakımına dikkat edilmediği takdirde ağız

Page 19: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

1919

Unutmayalım;

Temiz olmak,

hijyen kurallarına uymak, kendi

vücudumuza, sağlığımıza ve

yaşadığımız topluma karşı

görevimizdir.

kokusu, diş eti rahatsızlıkları, çiğneme güçlüğü ve hazımsızlık görülür. Dişler günde en az iki kez 3 dakika süre ile diş macunu ile tüm diş yüzeyini kapsayacak şekilde fırçalanmalıdır. Fırçalama işlemi yemekten sonra ilk yirmi dakika içinde yapılmalıdır. Dişlerin arasındaki artıkları ve plakları temizlemek için diş ipi kulla-nılmalıdır.

y Ayakların her gün yıkanması ve yı-kandıktan sonra, özellikle parmak ara-larının iyice kurulanması gerekir. Aksi halde nemli ortam mantar enfeksiyon-larının gelişmesine yol açabilir. Ayak tırnakları da düzenli aralıklarla kesilme-

lidir, ancak tırnak batmasını önlemek için düz kesilmesi gerekir. Her gün çoraplar değiştirilmeli ya da her gün yıkanmalıdır. Başkalarına ait terlik, çorap ve ayakkabı-ların giyilmemesi ve toplu yaşanan yerlerde çıplak ayakla dolaşılmaması gerektiği konusunda da uyarmak isteriz.

y Saçların temizliği de sağlığı etkiler. Çünkü bazı enfeksiyon etkenleri ve parazitler, kirli saçlara ve o bölgedeki deriye daha kolay yerleşir. Saçların her gün, olası de-ğilse günaşırı, en az haftada iki kez yıkanması gerekir. Tarakların da haftada en az bir kez yıkanması önemlidir.

Özetlersek arkadaşlar; ellerimizi gerektiğinde ve sık sık, doğru bir şekilde yıkıyor, ku-ruluyoruz. İşten veya okuldan eve geldiğimizde el, yüz ve ayaklarımızı yıkıyoruz. En az haftada bir defa banyo yapıyor, çamaşır ve giyeceklerimizi sık değiştiriyoruz. Haf-tada bir defa el ve ayak tırnaklarımızı kesiyoruz. Akşamları yatmadan önce dişlerimi-zi fırçalıyor, elbiselerimizi çıkarıp pijama veya gecelik giyiyoruz. Günde en az iki defa dişlerimizi fırçalıyor, her gün saçlarımızı tarıyor, sık sık uygun şampuanla yıkıyoruz.

Temiz bir çevre, canlıların sağlıklı yaşamaları için gerekli en önemli şartlardan birisi-dir. İnsan kendisini, evini temiz tuttuğu gibi çevresini de temiz tutmak zorundadır.

Temiz ve sağlıklı bir yaşam dileğimizle…

Page 20: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

meslekler

20

S A H A F L A RSevgili arkadaşlar,

Bu sayımızda, adını sık sık duyduğumuz. ama hakkında çoğumu-zun fazla bir şey bilmediği sahafları ve sahaflık mesleğini anlat-mak istedik. Sahafın, genellikle kullanılmış eski kitaplar alıp sa-tan kitapçıya verilen addır.

Yeni kitapçı ve ders kitabı satıcılarından farklı olarak sahaflar, pi-yasada bulunmayan ya da az bulunan, baskısı bitmiş, nadir, eski veya antik kitapları, dergileri ve “efemera” tabir edilen her türlü eski dokümanları ikinci elden satın alarak tekrar satışa arz eden meslek erbabıdır.

Page 21: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

21

Eski kitap alıp satma mesleğinin ilk örnekleri-ne 14. ve 15. yüzyıllarda Bursa ve Edirne’de rastlıyoruz. Bu meslek, matbaanın olma-yışı dolayısıyla matbu eserin bulunmadı-ğı bir toplumda medrese öğrencilerinin kitap ihtiyacını karşılamak için bir ticari faaliyet olarak gelişmiştir. Diğer esnaf teşek-küllerinde olduğu gibi kendine özgü lonca teşkilatı ve ahlaki kuralları bulunurdu. Sahaflar çırak, kalfa, usta-lık dönemlerini geçirmek zorundaydı.

Sahaflık mesleğinin esas merkezi, özellikle Fatih Sultan Mehmet dönemin-de Semâniye Medreselerinin kurulması ile birlikte İstanbul’a kaymıştır. O dönemler sahafların bulunduğu yerlerde hattatlar (Çok güzel el yazısı ya-zan sanatçı), mücellitler (kitap ciltleyen), müzehhepler (yaldızla süsleyen-ler), kağıtçılar (kağıt yapan kimse veya kağıt ve yazı gereçleri satan kimse), kalemtıraşçılar (kırtasiye), mürekkepçiler (mürekkep yapan veya satan kişi) toplanırdı.

Sahafların dükkânları oldukça küçük olup, kitaplar bu-günkü gibi raflarda değil, tahta tezgâh üzerinde üst üste konulurdu. Sa-haf da tahta zemine yaydığı kilimin üzerine oturur, satışını yapardı. Sahaflar, cülus tören-lerinde (Cülus, Osmanlı İmparatorluğu’nda, padişahlığa seçilen şeh-zadenin padişahlığının ilan edilmesi için yapılan törene verilen addır.) veya çeşitli ne-

Page 22: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

22

denlerle yapılan etkinliklerde Osmanlı padişahının önünden geçerlerdi. Bu

geçit töreninde üzerine yerleştirdikleri kitapların bulunduğu taht-ı revan da

çok önemliydi. Osmanlı zamanında “esnaf-sahafan” olarak adlandırılan bir

meslek grubunun ismi olan sahafçılık, eskiye özlem duyanların, okunmuş

kitap sevenlerin mesleğidir.

Kitapları çok iyi tanıyan bu kişiler, geçmiş zamanları geleceğe taşırlar. Bu

işi yaparken de adeta sattıkları kitapların kurdu olurlar. Zaten bu işi ya-

panların gönlünde para kazanma hırsından çok kitaplara duyduğu merak

ve sevgi yatmaktadır. Bu anlamıyla sahaflık mesleği bir gönül işidir. Bu

mesleğin bir okulu yoktur. Bir sahafa gittiğinizde eski kitapların sayfaları

arasında dolaşırken adeta tarihin derinliklerine yolculuk yaparsınız. O tozlu

kitapların baygın kokusuna kapılıp, geçmişle gelecek arasındaki köprüden

geçmemek imkânsızdır.

Page 23: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

23

Sahafçı, eline geçen kitap,

dergi ve belge gibi dokü-

manları özenle elden geçirir,

yıpranan yerlerini onarır. O

kitabın birçok okuyucu ile bu-

luşmasını, dolayısıyla ömrünün

uzamasını sağlarlar. Kitaplar

aileden biridir onlar için. Artık bir

yaşam tarzıdır kitaplar, kitapsız ya-

pamazlar. 20-30 metrekarelik dükkân-

ları kitaptan geçilmez. Raflar kitap, yerler

kitap, masa üzeri ve kutular, kısacası her yer

kitaptır.

Sahafların eski Türkçeyi ve bunun yanında en az iki

yabancı dili bilmeleri gerekir. Bu mesleği yapan kişi-

lerin ciddi bir bilgi birikimi olması da gereklidir. Onlar

kitapların ilim yönleriyle, sanat yönleriyle ilgilenirler.

Sahaf kendisine ulaşan bir kitabı baskı tarihinden,

içeriğinden tutun da baskı adeti, yazı şekli gibi birçok

faktörü de göz önünde bulundurarak değerlendirir.

Bu noktada elimizde bulunan, bizim için eski püskü

sayılabilecek bir kitap, onlar için hazine niteliği taşı-

yabilir.

Bir kitabın sahafiye kitap olması için basılan kitabın

baskı sayısının az olması gerekir. Bu, o kitabı sahafi-

ye kitabı yapan en önemli özelliklerin başında gelir.

Bir kitapta kaleme alınan konu ilk ve en eski ise o

kitap sahafiye kitap özelliğini taşır. Kimi önemli mat-

baaların bastığı kitaplar da antika kitap olarak kabul

edilebilir.

Page 24: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

24

Eğer tozlu raflarda yüzlerce

yıl öncesini aramak, o küçücük dükkândaki geçmişin

havasını koklamak istiyorsanız, fırsat bulduğunuzda sahaflar çarşısını

ziyaret etmenizi öneririz. Sahafa uğradığınızda o size aradığınız

kitapları bulmakla yetinmez, size araştırma, inceleme alanınızda

yeni kitaplar önerir.

Tüm çarşıların en sessizi olan Sahaflar Çarşısında dükkânlar genellikle

küçüktür. Birbirlerine çok yakın olan dükkânlar aynı sokak üzerinde yer

almaktadır. İstanbul’da, Beyazıt’ta bulunan Sahaflar Çarşısı en bilinen çar-

şıdır. Eskiden daha çok el yazması kitaplar satan sahafların sayısı günden

güne azalmaktadır. Oysa üstlendikleri görev o kadar anlamlıdır ki, tarihe

tanıklık eden kitapları toplayarak kaybolmalarını önlemektedirler.

Geçmiş günlerin sahaf-

ları, kitap meraklılarının,

yazarların, bilim adamla-

rının sık sık uğradıkları,

sohbet ettikleri, edebi ve

ilmi yerlerdi. Eski sahaf

ustalarının çok belirgin bir

özelliği de; kitabı, parayı

çok verene değil, o konu-

nun ilgilisine satmalarıydı.

Page 25: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

25

Arkadaşlar, iki resim arasındaki 8 farkı bulabilir misiniz?

Page 26: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

bilim teknik

26

LAZER nedir?

Lazerler şiddetli ışık demetleri üreten aletlerdir. Lazer kelimesi “ışığın güçlendirilmesi” anlamını taşır.

Elektrik ampulünden bütün yönlere dağılan ve her dalga boyunu içeren beyaz ışığın tersine, lazer tek dalga boyunda ve

yoğunluğu dar olan bir ışın yayar. Sıradan ışık yayıldıktan sonra yavaş yavaş kaybolurken, bir lazer ışını demeti bu şekilde davranmaz. Düz ve güçlü bir ışın halinde binlerce

kilometre yol kat edebilir.

Page 27: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

27

LAZER nedir?

Lazeri 1960 yılında ABD’li fizikçi Thedo-

re Maiman yakuttan elde edilen ışıkla

üretmiştir. Yakut flaş lambasından

ışığı alır ve lazer ışığı olarak saçar.

Kızıl ya da Gaz Lazerleri

En yaygın lazer çeşidi, kızıl öte-

si ışın üretir. Bu kızıl ötesi lazer

içerisinde çubuk biçiminde bir

kristal bulunur. Kızıl ötesi lazerler;

yanıp sönen, güçlü ışık parlamaları da üretir. Gaz lazerleri ise genelde sü-

rekli ışın üretirler. Bu lazer tipleri kristal yerine lazer özelliği olan gazları

kullanır. Lazer özellikli sıvıların kullanıldığı lazerler de vardır; bunlara boya

lazer adı verilir.

Lazer ışınlarının dar ve yoğun olması, yüzlerce farklı kullanım olanağı su-

nar. Nesnelerin koyu ya da açık, düz ya da çukurlu, sabit ya da titreşimli

olup olmadıkları, az güçlendirilmiş lazer ışınlarının nesnelerden yansıtılma-

sı ile öğrenilir. Lazerlerin diğer kullanım alanlarına, ürünler üzerindeki fiyat

barkodlarının okunması, CD ve DVD üzerine kayıt çu-

kurları açılması suretiyle bilgi depolanması

ve yine bu bilginin okunması ya da

cihazların titreşimlerinin gözlen-

mesi gibi örnekler verilebilir.

Tamamen doğrusal bir biçim-de yansıtılan lazer ışınları, bir inşaatın duvarlarının ya da zeminlerinin düzgün olarak yapımında hizala-ma amacıyla rehberlik edebilir.

Page 28: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

bilim teknik

28

Çok güçlü lazer ışınlar, katı metaller üzerinde düzgün bir çukur açmaya ye-

tecek enerjiyi sağlayabilir. Lazer ışığı öylesine güçlüdür ki; bu enerji, kâğıt,

giysi, ahşap ve metali bile kesebilir.

Cerrahlar da kesin doğruluk oranıyla dokuları kesmek için

lazerleri kullanırlar. Işık demetleri yara etrafındaki kılcal

damarları kapatarak kanamayı azaltır.

Tıkanmış damarları açmada,

beyin ameliyatlarında küçücük hücreleri dokula-

rından ayırmada, en ince damarı

bile hiç bozmadan kes-

mede ve daha birçok

alanda, lazerden

yararlanmak-

tadır. Teleko-

münikasyon

sistemlerinde

de bilgi fiber

optik üzerin-

den lazerlerle

gönderilir.

Arkadaşlar bu harika

ışın gökyüzüne de renkli re-

simler çizebiliyor. Işığı Ay’a ulaşabi-

lecek kadar güçlü, bir göz ameliyatını

yapacak kadar da hassas. Bilim adamları

çok güçlü lazer ışınları ile Güneş’i yeryü-

Page 29: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

29

zünde taklit etmeyi hedefliyorlar.

Herhalde lazeri bulan fizikçi bulu-

şunun bu kadar başarılı olacağını

tahmin bile edemezdi.

Hologram, lazerin en fazla hay-

rete düşüren kullanım biçimidir.

Hologram, doğru ışıkta görülebi-

len ve üç boyutlu bir görüntü (de-

rinliği olan görüntü) oluşturan bir dizi

kabarık çizgidir. Hologram, lazer ışını ile

bir nesne yüzeyinin bütünüyle taranması

ile gerçekleştirilir. Hologram üzerin-

deki çizgiler, üzerine ışık vurduğunda

üç boyutlu bir görüntü oluşacak şe-

kilde, nesnenin ışığı yansıtma biçi-

mini kaydeder. Hologramlar, banka

kartlarında ve banknotlarda

kullanılır.

Araştırmacılar, bugüne kadar ulaşı-

lamayan hassaslık, hız ve güçte

yeni lazer türleri geliştiriyorlar.

Bunlar sayesinde maddenin en

küçük parçası görülür hale ge-

lecek ve sonsuza kadar yetecek

miktarda ucuz enerji

üretilebilecek...

Page 30: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

bir konu

30

Organ BağışıArkadaşlar, bu sayımızda sizlere çok hassas ve önemli bir konu olan organ bağışı konusunu anlatmaya çalışacağız. Organ bağışı, kişinin sağlığında veya öldükten sonra sağlıklı olan organını veya organlarını hasta kişilere bağışlamasıdır.

Page 31: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

31

Tedavi şansı, sadece organ nakli olan hastalar yaşamlarını sürdürebilmek

için ihtiyaç duydukları organı yakın akrabalarından veya organını

bağışlayan kimselerden beklemektedirler. Uygun organ bulabilen pek çok

hasta, yeniden eski sağlığına kavuşabilmektedir.

Organları işlevini yitirmiş, makinelere bağlı olarak hayatlarını sürdüren

çok sayıda hasta vardır. Her yaştan binlerce hasta, organ nakli için sıra

beklemektedir. Ülkemizde

kalp, böbrek, karaciğer, ilik

nakli ve kornea gibi organların

nakli başarıyla yapılmaktadır.

Yaşayan bir kişiden alınan

bir organ bir başka kişiye,

bir ölüden alınan organlar

ise birçok kişiye hayat

vermektedir.

Organ bağışı, kan verme gibi

düşünülebilir. Nasıl kan bağışı

hayat kurtarıyorsa organ bağışı

da aynı şekilde hayat kurtarır.

Yaşam boyu kullandığımız, bizi yaşatan organlarımızın, öldüğümüzde

bambaşka bazen de tanımadığımız insanları yaşatmak amacıyla

kullanılması ve bu organlardan, bağışlayanların herhangi bir menfaatinin

olmaması, kavram olarak gerçek bir bağış olduğu gibi aynı zamanda büyük

bir insanlık örneğidir de!

Ülkemizde ilk kez bir insandan diğerine kalp naklini, 22 Kasım 1968

tarihinde Dr. Kemal Beyazıt gerçekleştirdi. Ancak hasta, yeni kalbiyle birkaç

saat yaşayabildi. Daha sonra Prof. Dr. Mehmet Haberal, 1975 yılında bir

anneden oğluna yapılan başarılı bir böbrek naklini gerçekleştirdi. Bu olay,

binlerce kronik organ hastasının yaşamında ve Türkiye tıp tarihinde dönüm

noktası oldu.

Page 32: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

32

Organ

bağışı, bazen

görmeyen bir insanın

içine ışık doğmasını ya da yaşamını

diyaliz cihazına bağlı olarak sürdüren

bir böbrek hastasının yeniden hayat

bulmasını sağlar; bazen de

içindeki bütün sevgileriyle birlikte

bir yüreğin başka bir bedende

çarpmasını...

Yasalara göre, organ bağışı

yapabilmek için 18 yaşını

doldurmuş olmak gerekir.

Ayrıca bu isteğin iki tanık

huzurunda sözlü olarak beyan

edilmesi; bağış için, bir sağlık

kuruluşuna başvurarak, Doku

ve Organ Bağış Belgesi alıp

doldurmak gerekmektedir.

“Organ Bağış Kartları”, kişilerin

kendi düzenledikleri belgeler

ve resmi kimlik kartlarındaki

ilgili bölümlerle, kişilerin kendi

kontrolleri altında niyetlerini

belirttikleri belgelerdir. Beyin

ölümü gerçekleşmiş 18

yaşından

küçüklerin

organlarının kullanılabilmesi, ebeveynlerinin

izniyle mümkündür.

Hayatını kaybeden kişinin üzerinden organlarını

bağışlamadığına dair bir belge çıkarsa, hiçbir

şekilde organları alınamaz.

Page 33: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

33

Arkadaşlar, bu sayımızda sizlerle şirin bir balık yapacağız. Bunun için bize gerekli olan,farklı renkte iki şerit kağıt.

Page 34: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

nereden nereye

34

AyakkabıArkadaşlar, farkında mısınız? Vücudumuzun bütün yükünü ayaklarımız

çekiyor. İnsanlar vücutlarını dış etkenlerden koruma ihtiyacını duydukları andan itibaren ayaklarına da bir kap yapmışlar.

Diğer bir ifade ile ilk ayakkabıyı…

Page 35: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

35

Ayakkabının tarihi, neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Tarihte bilinen

ilk ayakkabı şekli, düzleştirilmiş ot veya kaba derinin ayağa ilkel iplerle

bağlanmasından oluşur. Bu alandaki en eski kanıt, tarihi MÖ 8000 yılı

olarak belirlenen Amerika yerlilerine ait sandaletler. Eski Mısırlıların kutsal

emanetleri arasında papirus yapraklarından yapılmış çeşitli sandaletler

mevcuttur. Ayrıca mezarlarında tabanı tahta veya deriden yapılmış

sandalete benzer ayakkabılar görülmüştür.

Eski Mısır’da sandalet imalatı, itibarlı bir sanattı. Mısırlılar, ıslatılmış kumda

ayaklarının kalıplarını çıkarıyor, bu kalıplarda şekillendirdikleri tabanı ham

deriye bağlayarak sandaletler yapıyordu. Bu sandaletler, zamanla giyen

kişinin statüsünü gösteren birer simge halini aldı. Kadınlar sandaletlerini

mücevherlerle süsledi, erkekler ise ayakkabılarının deri kayışlarına ender

bulunan değerli taşlar taktılar.

Page 36: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

36

nereden nereye

Sandalet yapımında Yunanlılar daha

çok tasarım ve güzelliğe önem vermiş,

Romalılar ise asker tipi sandaletleri

icat etmiştir. Japonların da sandaletle

tanışıklığı çok eskilere dayanır. Japon

sandaletlerindeki her

bir şekil, ayrı bir mevkii veya

mesleğe işaret eder. Sandaletler bugün

bile yaygın olarak kullanılmaktadırlar.

Genellikle insanlar, iklim şartlarına

ve yaptıkları işlere göre ayakkabı

modeli geliştirmişlerdir. Ortaçağda

insanların ayağı saran deri ya da

kalın kumaşlardan yapılmış ayakkabılar

giydikleri bilinmektedir. Daha sonraki yıllarda

tabanı düz olan ayakkabılara topuk eklendi. Mantar

topuklar, hem ayakkabıyı koruyor hem de ayakları sıcak tutarak soğuktan

daha az etkilenmelerini sağlıyordu.

Yağışlı bölgelerde tahta tabanlı

ayakkabılar giyiliyordu.

Hollandalıların yaptığı sabo

denilen tahta ayakkabıları

hepimiz biliriz.

17. yüzyılın

başlarında

ayakkabıların

yerini yüksek

topuklu uzun

çizmeler aldı.

Page 37: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

37

1660’tan sonra siyah, üzeri

bağcıklı ya da tokalı,

kalkık kare burunlu

ayakkabılar çizmenin

yerini aldı. Gün geçtikçe

kurdeleler, toka ve fiyonklarla

birlikte daha güzel modellere

ulaşıldı. Tıpkı günümüzde olduğu gibi eskiden de ayakkabı

modelinde moda önemli bir rol oynuyordu.

18. yüzyılda kadın ayakkabıları

saten ya da brokardan (sırma

veya gümüş işlemeli bir tür

ipekli kumaş) yapılıyor ve

toka, kurdele ya da fiyonklarla

süsleniyordu. 1790’larda

yüksek topuklu ayakkabılar

tümüyle ortadan kalktı.

Sokaklar ve yolların kötü ve

çamurlu olmasından dolayı,

insanlar evden dışarıya çıkarken şosonlarını (kumaş ya da ince deriden,

çoğunlukla düz topuklu ve ayakkabı üzerine giyilen, ayağı bütünüyle saran

ayakkabı) giymek zorunda kalıyorlardı.

19. yüzyılda kadın ayakkabıları topuksuzdu

ve kullanılan malzeme saten ya da kadifeydi.

Erkekler ise genellikle düğmeli, bağcıklı çizmeler

giyiyorlardı. 1860’ların bağcıksız ve yanları

esnek yarım çizmeleri çoğu zaman beyaz ipekten

yapılıyordu. On yıl sonra yüksek topuklar yeniden

moda oldu, çizmeler de yanları düğmeli olarak

yapılmaya başlandı. Ayakkabılarda ve çizmelerde

Page 38: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

38

nereden nereye

Çarık (Türk-İslam Eserleri Müzesi)

hâlâ bez kullanılıyordu, ama ayakkabıların

burunları bazen deriden yapılıyordu. 19.

yüzyılda kadınların da fabrikalarda ve

bürolarda çalışmaya, bunun yanında yürüyüş

ve bisiklete binmek gibi sporlar yapmaya

başlamasıyla daha sağlam ayakkabılar kaçınılmaz hale geldi. Birinci Dünya

Savaşı yıllarında bağcıklı, rahat, yürüyüş ayakkabıları ortaya çıktı.

Türklerde Ayakkabı

Orta Asya’da yaşayan Türkler genellikle, çizme, çarık

giyerlerdi. Çarıklar deriden yapılırdı. Bugün hâlâ sayıları çok

az da olsa çarık yapan ustalar var. Türklerde keçe yapımı

yaygın olduğundan çizme yapımında keçe kullanıldı.

Osmanlı devleti döneminde ayakkabıcılık mesleği çok gelişti.

Yöneticilere, ordudakilere ve halka ihtiyacına göre ayakkabı

yapılabildi. Evlerde giyilen ayakkabılar daha çok kadife

ve atlas kumaştan yapılmış ve sırma işlemeli modellerdi.

Saray halkının dışarı ayakkabıları bile ince işçilik gerektiren

süslemelere işleniyordu.

Ayakkabılar, yapıldıkları

malzemeye, biçimlerine

ve kullanıldıkları yere

göre adlar alırdı.

Başmak, cimcime,

çapıla, çizme, yarım

çizme, çedik, çedik pabıç, edik, fotin, galoş, mest,

kalçın, kundura, merkub, nalın, sandal, terlik,

tomak, yemeni, başlıca ayakkabı çeşitleriydi.

Page 39: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

39

Arkadaşlar, ayakkabı, ayak

sağlığımızı koruyan, aynı zamanda giyimimizi, tamamlayan

önemli bir aksesuardır. Ancak ayakkabı seçimimizi yaparken görüntüsü

kadar rahatlığına da önem vermeliyiz. Aksi takdirde ayak

sağlığımızdan olabiliriz.

Ayakkabı İmalatı

Ayakkabının yerle temas eden kısmına taban, üst kısmına ise saya denir.

Saya, deri ya da kumaştan olabilir. Topuklar ve taban, kösele, kauçuk veya

yapay malzemelerden yapılmaktadır. Eskiden el işçiliğine dayanan ayakkabı

üretimi, teknolojinin ilerlemesi ile birlikte pek çok alanda olduğu gibi

makineleşme ile daha da hızlandı.

Ayakkabı imalatçıları,

1840’a kadar Eski

Mısırlıların kullandığı

aletleri kullanmayı

sürdürdüler. 1845

yılında Amerika Birleşik

Devletleri’nde icat edilen silindir şeklindeki

makine ile deriyi düzleştirmek kolaylaştı ve çok

zaman alan deriyi çekiçle dövme işlemi tarihe

karıştı. 1858 yılında, Lyman R. Blake isminde

bir ayakkabıcı, ayakkabının tabanı ile sayasını

dikmek için bir makine icat etti.

Bu makinelerin girişiyle canlanan

ayakkabı sanayi, diğer sektörlerde

de makine kullanımının yolunu açtı.

Bundan sonra da sürekli

bu sektörde yenilikler

yapılmıştır. Delici, birleştirici,

tutucu gibi eski aletler

zamanla çok gelişti. Bunun

yanında tarihi denilebilecek birçok

alet de halen kullanılmaktadır.

Page 40: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

bir konu

40

Sevgili Arkadaşlar;

Çevremize baktığımızda gördüğümüz, ağaçlar, gökyüzü, meyveler,

çiçekler… renkleriyle hayatımıza neşe katan unsurlardır.

Renk deyince bir çırpıda cevap verebiliyor muyuz? Biraz zorlanıyoruz

değil mi? Doğduğumuz günden beri renklerle iç içeyiz. Peki, renk

nedir, kaç tane renk vardır? biliyor musunuz?

Renk, nesnelerden yansıyan ışıkların gözümüzce algılanması sonucu

gördüğümüz şeydir. Görüp algıladığımız foton enerjisidir. Renk

aslında bir ışıktır. Bir nesnenin üzerine gelen ışığın bir

kısmı emilir, yansıyan ışık bize yüzeyin rengi

olarak görülür. Renkleri ayırt etmemizdeki

temel sebep ışıktır.

Page 41: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

41

Tayf nedir?Tayf, beyaz ışığın, bir prizmadan geçtikten sonra ayrıldığı renklere verilen isimdir. Beyaz ışığı meydana getiren yedi rengin kırılmaları değişik olduğu için, bir prizmadan ayrı ayrı açılarla kırılırlar ve böylece değişik yedi renkli tayfı (renk tayfı) meydana getirmiş olurlar.

Tayfın en bilindik örneği gökkuşağıdır. Güneşin ışınları, tüm renkleri içerir. Maviyi, kırmızıyı, yeşili, sarıyı ve diğerlerini… Yağmur

yağdıktan sonra bulutlarda bulunan su damlacıkları, güneş ışınlarını temel renklerine ayırarak

(kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor) gökkuşağının oluşmasına neden olur. Özellikle güneş ışığında görülen bu tayf, yağmurlu havalarda görülen gökkuşağında, yağmur damlalarının bir prizma vazifesi

görmesi sonucu belirli bir şekilde kendini gösterir.

Işığın yansımasıBir nesne, yansıttığı ışık nedeniyle; yalnızca tek bir renk

olarak görünür. Örneğin; bir yaprak yeşil renkli görülür, çünkü yeşil ışığı yansıtırken tayfta yer alan diğer bütün renkleri emer. Turuncu renkte gördüğümüz mandalina, portakal turuncuyu yansıtır, diğer renkleri emer. Kırmızı gömleğimizin kumaşı bir boyar madde ile doyurulmuştur. Beyaz ışık kumaş üzerine düştüğünde boyar madde ışığın yeşil ve mavisini tutar, kırmızısını yansıtır.

Page 42: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

Ana renkler19. yüzyılda bilim adamları neredeyse tüm renk ışıklarının, üç temel rengin (kırmızı, mavi ve yeşil) değişik miktarlarda, birbirlerine karıştırılmasıyla elde edilebileceğini keşfettiler. Bu üç renk, ışığın ana renkleri olarak bilinmektedir. Eğer eşit miktarlarda kırmızı, mavi ve yeşil ışık karıştırılacak olursa ortaya beyaz ışık çıkacaktır. Fotoğraf, baskı ve televizyonda renkler karıştırılarak milyonlarca farklı renk elde edilmektedir. Resim yapmakta kullanılan renk maddelerinin ana renkleri farklıdır. Buradaki ana renkler; sarı, mavi ve kırmızıdır; karıştırıldıklarında siyah rengi oluştururlar.

Sarı, kırmızı ve mavi renklere, “Esas Renkler” veya “Meydana Getirilemeyen Renkler” adı verilir. Yeşil, turuncu ve mor renkler ise esas renklerin ikişerli karışımından meydana gelirler.

Örneğin: Sarı+kırmızı = turuncu, Sarı+mavi = yeşil, Mavi+kırmızı = mor

Renkler, aynı zamanda sıcak ve soğuk renkler olarak da sınıflandırılır. Sarı, kırmızı, turuncu sıcak olarak algılanırken mavi, yeşil, mor soğuk olarak algılanır.

Işıkla ilgili optik alanlarda

ve teknolojilerde yeşil, mavi,

kırmızı temel renk kabul

edilir. Bunlar ışık renkleridir.

Karışımından magenta,

cyan ve sarı ortaya çıkar. Bu

renklerin (renkteki ışıkların)

üçü üst üste bindirildiğinde ise

“beyaz” ortaya çıkar.

Page 43: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

43

Doğada gözümüze yansıyan tüm renkler, “mavi”, “yeşil” ve “kırmızı”nın karışımıyla oluşur. Televizyon, bilgisayar, kamera, dijital fotoğraf makinesi, bu yönteme uygun bir teknoloji ile çalışır. Kısaca renk burada ışık ile elde edilir. Işık yoksa renk de yoktur.

Rengi belirlemek için mutlaka ışık olmalı, görünen bir yüzey, onun dokusunda pigment ya da boyar madde renkleri ayrıştıran tanecikler bulunmalı ve bunları gören sağlıklı bir göz ile gözden gelen sinyalleri algılayan beyin gerekmektedir. Bu şartlar bir araya geldiğinde sağlıklı bir biçimde renkleri görebiliriz.

Renklerin, meydana getirdiği ve yansıttığı değişik havadan, insan ruhu çeşitli şekillerde etkilenir. Sevdiğimiz renkleri yansıtan kıyafet giydiğimizde kendimizi daha mutlu hissederiz. Renkler yerine göre huzur, ferahlık ve dinginlik verebileceği gibi tersine kötümserliğe veya huzursuzluğa da neden olabilir. Bununla beraber renklerin üzerimizde bıraktığı etkiler; özel durumumuza, ruh halimize bağlıdır.

Page 44: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

vücudumuzu tanıyalım

44

sinir sistemisinir sistemiCanlılar bulundukları çevreyle sürekli bir iletişim ha-

lindedirler. Çevreden gelen uyarılarla uyarılır ve bu

uyarılara yanıt oluşturarak yaşamlarını devam et-

tirirler. Bu düzen vücudumuzun çoğu sisteminde

bulunmakla birlikte, sinir sistemi uyaranların

doğru bir şekilde alınması, ilgili merkezlere

iletilmesi, değerlendirilip sınıflandırılması

ve onlara uygun yanıtların oluşturulmasını

sağlayan en mükemmel işleyişe sahiptir.

Sinir sistemi çevreden aldığı uyarıları

İmpuls adı verilen elektriksel sinyalle-

re dönüştürerek iletir.

İnsan vücudunun yöneticisi olan

beynin, bilinç, düşünme, hafı-

za, hareket (motor) ve duyu

gibi birçok karmaşık fonk-

siyonları vardır. Beyin, sinir

sisteminin üst merkezidir.

Sinir sistemi, canlıların iç ve dış

çevrelerini algılamasını sağlayan, içeriden ve

dışarıdan bilgi alan, aldığı bilgiyi işleyip duyu

haline getiren ve ilgili bölgeye ulaştıran,

vücudu ağ gibi saran yapının bütünüdür.

Sinir sistemi, vücut içerisindeki hücreler

ağı sayesinde sinyallerin farklı bölgelere

iletimini sağlayan, organların, kasların

ve genel olarak bütün organizmanın

aktivitelerini düzenleyen bir organ

Page 45: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

45

sistemidir. Her birine Nöron adı verilen binlerce sinir hücresi, vücudun iletişim şe-

bekesi olan sinir sistemini oluşturmak üzere birbirine bağlanır. Sinir sistemi, beyin

tarafından kontrol edilir.

Nöronun (sinir hücresi) temel

hücre yapısı, diğer hücrelerden

pek farklı değildir. Nöronlar bir

hücre gövdesi ve ona bağlanan

bir ya da birden fazla uzantıdan

oluşurlar. Bu uzantılardan kısa

olanlarına Dendrit, uzun olan-

larına ise Akson denilir. Bir nö-

rondaki dendrit sayısı birden fazla

olabilirken; aksonlar tektir. Dendritler

dışarıdan gelen impulsları nöron gövdesi-

ne getirirken aksonlar ise nöron gövdesinden

giden impulsları çevreye taşırlar.

Komşu nöronlar temas etmez. Sinaps denilen küçük boşluklar-

la birbirlerinden ayrılırlar, ancak bu boşluklardaki kimyasal madde-

lerle birbirileriyle iletişim halinde kalırlar. Nöronlar, beyin-vücut arasındaki komut-

ları çok hızlı (saniyede metrelerle ifade edilecek hızda) bir şekilde iletirler. Tüm nö-

ronların yaklaşık olarak yüzde doksanı beyinde ve omurilikte yer almaktadır. Sinir

sistemi içinde nöronlar gruplar halinde bulunurlar. Omurilik ve beyindeki değişik

büyüklük ve şekilde olan, aynı veya benzer fonksiyon yapan, bir arada toplanmış

nöron gruplarına nükleus (çekirdek) adı verilir. Beyin ve omurilik dışındaki yani

altta değindiğimiz çevresel sinir sistemindeki bu nöron gruplarına ise

gangliyon (sinir düğümü) denmektedir. Bu sinir hücrelerinin

toplu olarak bulunduğu beyin ve omurilik saha-

ları gri cevher ismini alırken, bunun dışında

kalan ve çoğunlukla miyelinli sinir liflerinden

meydana gelen sahaya da beyaz cevher denir.

Sinir sistemi, sınıflandırma anlamında anatomik

olarak iki temel gruba ayrılır: Merkezi sinir siste-

mi ve Çevresel sinir sistemi.

Page 46: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

46

Merkezi Sinir Sistemi

Beyin ve omurilikten meydana gelir. Sinir sisteminde çevreden gelen uyarılar, elek-

triksel olarak cevabın oluşturulacağı organa iletilir. Bu, saniyeden çok daha kısa

zamanda olup biter. İlkel organizmalarda bu cevaplar, neslin de devamını sağlayan

savunma reaksiyonları şeklindedir. Fakat üst canlılar çevreden daha çok uyarı alır

ve bunların çevreyle uyum sağlaması daha da önem kazanır. Bu şekilde üst canlı-

larda, daha çok sayıda uyarı alan reseptörler gelişmiş ve gelen uyarıları düzenle-

yen başta beyin olmak üzere karışık hiyerarşik ilişkileri olan üst merkezler meyda-

na gelmiştir.

Merkezi Sinir Sistemi 2 ana parçadan oluşur de-

miştik; beyin ve omurilik. Buralar iletilen bil-

gilerin karşılıklı ilişkisinin ve uyumunun

yapılandırıldığı ana merkezlerdir. Or-

talama bir erişkinin beyni 1300-1400

gramdır. Beyin yaklaşık 100 milyar

sinir hücresi (nöron) ve trilyonlarca

“glia” denilen destek hücrelerinden

oluşur. Omurilik ise yaklaşık olarak

kadınlarda 43 cm, erkeklerde ise 45

cm uzunluğunda ve 35–40 gram ağır-

lığındadır. Omurilik aslında beynin bir

uzantısı olup omurga içerisinde beyin-

den kabaca kuyruk sokumu kemiğine

kadar uzanmaktadır. Boyunca uzanan

omur sinirleri, beyinle vücut arasında

iletişimi sağlarlar. Omurilik refleksleri de

üst merkezlerden bağımsız olarak ayrıca

önemli rol oynamaktadır. Örneğin keskin bir

cisme dokunduğumuzda, sinir uyarıları par-

mak ucundan omuriliğe, oradan da alınan ko-

mutlarla üst kol kaslarına geçer ve tehlikeden

uzaklaşmak için hemen elimizi düşünmeden ve

zaman kaybetmeden geri çekmemizi sağlar; bu

olay saniyeden çok daha kısa sürede gerçekleşir.

Page 47: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

47

Bilişsel anlamda en üst merkez olan beyin, Serebral Hemispheres (beyin yarım kü-

releri) adı verilen iki bölüme ayrılmıştır. Bu iki bölüm gri ve beyaz maddeleri içerir.

Sinir hücre gövdesinden oluşan gri madde yüzeyde bulunur ve mesajları yaratır. İç

kısımda yer alan beyaz madde ise vücuda mesajları taşıyan sinir lifleri ile doludur

ve bu sinirleri çevreleyen miyelinin beyaz renginden dolayı bu ismi almıştır. Kabaca

değerlendirildiğinde insan beyninin her tarafı aynı gibi algılanabilir, ancak gerçekte

farklı bölgeler özel görevler üstlenmiştir. Örnek vermek gerekirse; bir bölge göz-

den gelen sinir sinyallerini alıp işlemden geçirirken bir diğeri dokunma duyusuyla

ilgilidir ve deriden gelen sinyalleri işler. Bu bölümlerin önde gelenlerinden biri de

kaslara sinyalleri gönderen motor mer-

kezdir. İşitme, tatma, konuşma ve

diğer vücut işlemlerini yerine

getirmekle görevli duyu mer-

kezleri olarak tanımlanan başka

bölgeler de mevcuttur.

Beynin bir tarafına gelen ya da

giden sinir sinyalleri vücudun

terste kalan tarafına etki eder.

Vücudun sağından gelen sinyal-

ler beynin sol yarım küresinde,

soldan gelen sinyaller ise sağ

yarım küresinde değerlendirilir,

ancak yine de iki taraf arasında

farklı düzeylerde ilişki vardır.

Page 48: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

48

Çevresel Sinir Sistemi

Uyartıları alıp beyin ve omuriliğe ileten, oluştu-

rulan tepkiyi doku, bez ve organlara götüren

sinirlerin tümüne çevresel sinir sistemi

denir. Bu sistem Kraniyal ve Spinal

sinirlerden oluşur.

Sinir sistemi ayrıca fizyolojik

olarak da Somatik ve Otonom

sinir sistemi olarak sınıflandı-

rılabilir. Somatik sinir sistemi,

isteğimizle yaptığımız dav-

ranışların düzenlenmesinden

sorumlu olup, çizgili kas, ağız,

deri gibi organları ilgilendirir.

Otonom sinir sistemi ise kalp,

düz kas ve bezler gibi isteğimiz

dışında çalışan organları ilgilen-

dirir. Bu sistem merkezi ve çevresel

her iki sistemde de kısmi olarak bulunur.

Otonom sistem birbirine zıt çalışan, sağlıklı

bir kişide denge halinde olan sempatik ve para-

sempatik sistemlerden oluşur. Sempatik sistem vücudu tehlikeye karşı hazır; kalbin

çalışmasını hızlandırır, kan basıncını artırır ve soluk yollarını genişletirken sindirimi

yavaşlatır. Parasempatik sistem ise enerji depolama yönünde fonksiyon görür; kal-

bin çalışmasını ve solunum yollarını baskılarken, sindirimi hızlandırır.

Sinir sistemi sağlığı açısından, sağlıklı ve dengeli beslenmek ile alkol ve sigaradan

uzak durmak çok önemlidir. Sebze ve meyve tüketimine önem verilmesi şarttır.

Sigara, beyin hücrelerini tahrip eder ve yeni hücrelerin oluşumunu engeller. Sigara

gibi alkolün zararları da çok fazladır. Alkol, beyin hücrelerini yok etmekte, beyni bir

yandan harap ederken bir yandan da hafıza zayıflığına neden olmaktadır.

Başlıca sinir hastalıkları Menenjit, Migren, Epilepsi (sara), Parkinson, Şizofreni,

Alzheimer hastalığı olarak sayılabilir.

Page 49: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

4949

kim kimdir

Bu sayımızda, sizler için dergi ve öykü kitapları hazırlayan bir yazarımızı, Yalvaç Ural ’ı tanıtacağız.

1945 yılında, Konya’da dünyaya geldi. Annesi ilkokul öğretmeni, babası ise Toprak Mahsulleri Ofisi’nde eksper müdürü idi. Annesi ve babasının memuriyetinden dolayı öğrenimini Anadolu’nun değişik yerlerinde sürdürdü. İstanbul’da Kabataş Lisesi’nde başladığı lise öğrenimini Atatürk Erkek Lisesi’nde tamamladı. Lise yıllarında müziğe ve edebiyata ilgi duydu.

Page 50: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

5050

İşte size birkaç fil zıpırı;

Taze file ne ad verilir? filiz

Adı olmayan filden nasıl söz edilir? filan

Fillerin en sevdiği çiçek hangisidir? karanfil

Pazara giden file ne denir? fileDüşünen file ne denir? filozof

Filler nerede yaşar? filipinler

Liseden sonra meslek olarak gazeteciliği seçti. Çeşitli gazetelerde görev yaptı.

Çocukların dünyasına şiirle girdi. Çocuk edebiyatının roman dışında bütün türlerinde kitapları yayınlandı. Çağdaş çocuk edebiyatımızın öncü yazarları arasında yer aldı. Yalvaç Ural, çocuk yayıncılığı alanında da çalışmalarını sürdürüyor. 23 yılda 25 çocuk dergisi yayınladı. Yurt dışında yayımlanan Türkçe dergilere katkıda bulundu.

65 çocuk kitabı yayınlayan Yalvaç Ural, yetişkinler için dört kitap ve bir şiir kitabı yayınlamıştır. “Sincap”, Kulağımdaki Küçük Çan”, “Bir Gök Dolusu Güvercin”, “Kırmızı Kızlar Çatıları Gizler”, “Kokulu Bir Gün”, “Anadolu Efsaneleri”, “Gözü Boynuz ile İzi Yaldız”, “Müzik Satan Çocuklar”, “Tekir Noktalama İşaretlerini Öğreniyor”, “Sayıları Boyama”, “Alfabe Boyama”, “La Fonten Orman Mahkemesinde” yayınlanmış çocuk kitaplarından bazıları. Yalvaç Ural’ın kitaplarından bazılarının animasyonu yapıldı ve Türkiye’de ve birçok ülkede yayınlandı.

Yalvaç Ural, 1979 yılında 2. Uluslararası Çocuk Kitapları Fuarında birincilik ödülü, 1980 yılında Milliyet Sanat Dergisi Oyun Ödülü, 1983 yılında Türk Yunan Dostluğu, Abdi İpekçi Şiir Başarı Ödülü, 1986 yılında Polonya Gülümseme Nişanı, 1992 yılında Çocuk Vakfı Ödülü, 1996 yılında TÖMER Yılın En İyi 10 Yazar Ödülünü aldı.

Page 51: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

5151

Çocuk edebiyatındaki çalışmaları ile yurt dışında da tanınan Yalvaç Ural,

Hollanda’daki 5. Uluslararası Çocuk Şiir Festivali’nde, “Armonikanın Şairi”,

“Dünya Çocuk Şiirinin Şampiyonu” diye adlandırılmıştır.

Müzik Satan Çocuklar, Yalvaç Ural’ın çocuklarca

en çok beğenilen kitabıdır. Şiir- roman olarak

tanımlanabilecek ve bu türün en güzel örneklerinden

birisidir. Bu kitap birçok dünya diline çevrilip, çocuk

dergilerinde yayınlandı. Makedonya’ya yardımcı

ders kitabı olarak okutulan kitap, ayrıca dünyada

Çingenece basılan ilk çocuk kitabı özelliğine de sahip.

Kitapta bir çingene çocuğu olan Sali’nin yaşadıkları

anlatılır. Annesi, babası ve köpeği Kıvırcık ile göçebe hayatı yaşar Sali.

Ayrılmaz parçası, dostu, sırdaşı gibi sevdiği bir de kemanı vardır. Sali’nin

babası yaşlandığı için yerleşik hayata geçmek ister. Fakat bu o kadar kolay

değildir. Ne iş yaparlar? Nasıl geçinirler? Bundan sonra olanlar hüzünlü,

ancak bir o kadar da ibret vericidir.

Page 52: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

5252

Sali, bir çingene çocuğu.Sali’nin evi yeryüzü. Ve Sali’nin kalbinden her çocuğa bir sevgi yolu uzar.

DAYANIŞMA

İki fidanNasılBirbirine yaslanarakKarşı koyuyorsa Rüzgâra

Bu iki yoksul çocuk daArkadaş olarakKarşı koymaya çalışıyorlardıYaşamaAmaHer yerdeHerkesDinlemiyordu onlarıKovulsalar daKahvelerdenSokaklardan

Yine de gerekiyorduÇalacak bir yerBulmaları

Sali’nin arkadaşı Gani’yle olan dayanışmasını anlatan bölümden bir parça.

Sevgili Arkadaşlar, eğer şimdiye kadar okumadıysanız bir an önce bu kitabı okumalısınız. Bir solukta okuyacağınızdan eminiz.

Page 53: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

53

hayvanlar

53

Belki canlısını, belki de belgesellerde gördüğümüz, elleri ile yemeklerini yiyen sevimli hayvanlar, rakunlar, bu sayımızın konukları.

Ülkemizde görmeye alışkın olmadığımız rakunlar, genellikle Amerika’da

yaşarlar. Yaşam alanları daha çok su kenarlarıdır. Bataklık ve göl

kenarlarında bulunduklarından burada yaşayan canlılarla beslenirler.

Ayrıca iyi yüzücü olduklarından balık, kurbağa, semender avlayıp

karınlarını doyururlar.

Page 54: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

54

hayvanlar

54

Rakunların ilginç bir özelliği

de yiyeceklerini suya batırıp

yemeleridir. Bu nedenle

yıkayıcı adı yakıştırılmıştır.

Buldukları bir et parçası ne

kadar temiz olursa olsun

yemeden önce mutlaka

suya batırıp yıkarlar.

Dokuz ay anne karnında

kalan rakun, nisan

veya mayıs aylarında

dünyaya gelir. Yaklaşık

üç hafta sonra gözleri

açılır. Rakunları tanımanın

bir yolu da maskeli gibi

görünmeleridir. Yeni doğan yavruların

bile yüzlerinde sanki siyah bir maske varmış

gibi görünür.

Rakunun burnu sivri, kulakları uzun

ve diktir. Yaklaşık 25 cm uzunluğunda

fırçamsı bir kuyruğu, kuyruğunda da

siyah ve sarı halkalar görülür.

Rakunun vücudunun büyük kısmı

kahverengimsi gri bir kürkle kaplıdır. Bu

kürk bazı rakunlarda daha sarımsı, hatta

siyaha yakın olabilir. Kürkün uzun ve sık tüylü

olması, hayvanın gürbüz görünmesini sağlar. İri bir

ev kedisi büyüklüğündeki rakun, ortalama 7- 8 kilo ağırlığındadır. Bununla

beraber 25 kiloya yaklaşan rakunlar az da olsa görülmüştür.

Page 55: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

5555

Amerika’ya gelen ilk göçmenler, rakuna oldukça lezzetli olan eti dolayısıyla değer verdiler. Göçmenlerin o meşhur başlıkları da rakunun kürkünden yapılırdı. Rakun kürkü bugün dahi «Alaska samuru» veya «Alaska ayısı» adı

altında epey rağbet görmektedir.

Bir Amerika hayvanı olan rakun, Kanada’nın güney sınırından itibaren

Birleşik Amerika’da, Meksika’da ve Orta Amerika’da yaşar. «Yengeç yiyen

rakun» denilen bir yakın akrabasına Güney Amerika’da rastlanır. Bu

hayvan, Kuzey Amerika’lı akrabasına benzerse de kürkü daha kısa ve kaba

tüylü, kuyruğu daha az dolgundur. Ağaçların üzerinde daha az

vakit geçirir. Yengeç yiyen rakunun yiyecek listesinde

yengeçten daha başka şeyler de olduğunu

belirtmeden geçmeyelim.

Page 56: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

5656

Rakunlar, günlük ihtiyaçlarını

karşılarken ellerini çok iyi

kullanırlar. Bir rakunun

elleri çok oynaktır ve çok

iyi bir dokunma duyusuna

sahiptir. Rakunlar hem

suyun içindeyken, hem de

dışarıda iken yiyecek bulmak

istediklerinde ellerini kullanırlar.

Sonbaharda bol yağ depolayan

rakunlar kış uykusuna yatmamalarına

rağmen kışın çoğunu inlerinde

dinlenerek geçirirler. Bu sayede zorlu

kışlar onları fazla etkilememiş olur.

Bir rakun için normal hayat süresi

dokuz veya on yıldır. Fakat hayvanat

bahçesinde on üç yıl veya biraz

daha fazla yaşayanları görülmüştür.

Yavruyken ele geçirildiği takdirde,

evcilleştirilmesi oldukça kolaydır.

Page 57: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

57

BELİRLİ GÜN ve

HAFTALAR

Dünya Hayvanları Koruma Günü(4 Ekim)

57

Dünya Çocuk Günü (Ekim Ayının İlk Pazartesi Günü)

İlk olarak 1822 yılında İngiltere’de biraraya gelen hayvan dostları, Hayvanları Koruma Birliği’ni kurdular. Amaçları, hay-vanların daha iyi koşullarda yaşamaları, insanlar tarafından kötü davranışlara hedef olmamaları ve korunmalarıydı. Bu oluşumun ardından dünyanın pek çok ülkesinde aynı amaç-la bir araya gelen gruplar, 1931 yılında Lahey’de Dünya Hay-vanları Koruma Federasyonu adı altında birleşerek 4 Ekim’i “Hayvanları Koruma Günü” ilan ettiler.

Sevgili arkadaşlar, bize çok yararı olan, kimi zaman arkadaşlık eden hayvanları sevip korumalıyız. Unutulmayalım ki; her canlının yaşama hakkı vardır. Hayvanların canını yakmak, onlara zarar vermek, bir insanlık suçudur.

En iyi arkadaşınız hayvanlardır. Ne soru sorarlar, ne de kusur bulurlar. (George ELIOT)

Bütün dünyada her yıl Ekim ayının ilk pazartesi günü Dünya Çocuk

günü olarak kutlanmaktadır. Suçlu çocuk sayısının gittikçe arttığı dünyamızda, çocukların iyi yetiştirilmeleri, iyi eğitim almaları evrensel bir konudur. Bu amaçlar

çerçevesinde, bu ortak sorunu çözmek amacıyla İsviçre’de birçok ülkenin katılımıyla Uluslararası Çocukları Koruma Birliği kuruldu. Daha sonra bu kuruluş UNICEF

adını aldı. UNICEF, 1954 yılında Dünya Çocuk Gününü her yıl kutlama kararı aldı.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1959 yılında yayınladığı ‘Çocuk Hakları Bildirisi’nin

yanı sıra Türkiye de 1963’te ‘Türk Çocuk Hakları Bildirisi’ni hazırlamıştır.

Page 58: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

58

İstanbul’un Kurtuluşu (6 Ekim)Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikleri yenildiği için yenik sayılan Osmanlı

Devleti, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasına dayanılarak işgal edildi. 16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edilmiş

oldu. Ancak düşmanın öteden beri almak istediği İstanbul şehri öyle kolay kolay Türklerin elinden alınacak bir şehir değildi. Batı Anadolu düşmandan

temizlenip, Kurtuluş Savaşı da zaferle sona erdikten sonra imzalanan Lozan Barış Antlaşması gereğince düşman askerleri İstanbul’dan

çekileceklerdi.

5 Ekim 1923’te şehrin Anadolu yakasına gelen Türk Ordusu, 6 Ekim 1923 günü coşkun bir bayram havası içinde, sevinç gözyaşları arasında ve çiçek

yağmuru altında İstanbul’a girdi. Böylece beş yıl kan ağlayan güzel İstanbul kurtulmuş oldu.

Ankara’nın Başkent Oluşu (13 Ekim)

Anadolu’nun ortalarında kalan Ankara, Kurtuluş Savaşı yıllarında savaş cephelerine eşit

uzaklıkta idi. Savaşın yönetimi ve haberleşme Ankara’dan kolaylıkla yürütülüyordu. Kurtuluş mücadelesini Samsun’da başlatan Mustafa Kemal, yaptığı Erzurum ve Sivas

Kongrelerinde millet temsilcilerinin seçilmesini ve bir merkezde toplanmasını istemişti. İşte bu toplanılan yer de Ankara şehriydi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920’de Ankara’da açıldı ve Mustafa Kemal’i Başkan seçti. Bu tarihten sonra kurtuluş mücadelesinin tüm çalışmaları bu kentten

sürdürüldü. Yurdumuzun düşmanlardan kurtarılmasının ardından 13 Ekim 1923 günü İsmet Paşa ve dört arkadaşı Ankara’nın başkent olması için TBMM’ne yasa önerisi

verdiler. Öneri Mecliste oylandı, kabul edildi. Böylece Ankara yeni Türkiye Devleti’nin başkenti oldu.

Dünya Gıda Günü, Beslenme ve Gıda İsrafını Önleme Haftası (9-16 Ekim)

Dünya nüfusu, git gide artmakla birlikte artan nüfus bir takım sorunları

da beraberinde getirmektedir. Açlık ve yetersiz beslenme, bunun yanı sıra gıdaların dağılımındaki eşitsizlik birçok insanı etkilemektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım

Örgütü (FAO), 16 Ekim gününü Dünya Gıda günü olarak kabul etmiş ve gelecekte daha büyük sorun haline gelecek olan gıda sorununa dikkat çekmeyi amaçlamıştır. Dünya Gıda gününde Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde açlık, gıda üretimi ve tüketimi gibi

konular incelenir, beslenme üzerinde durulur.

Page 59: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

Cumhuriyet Bayramı (29 Ekim)TBMM’nin 19 Nisan 1925’te aldığı bir kararla her yıl 29 Ekim günü Cumhuriyet Bayram olarak kutlanır. 1920’de TBMM açılmış, 1922’de saltanata son verilmişti. Ülkenin önündeki yeni sorun, devletin yönetim şekliydi. Çünkü hâlâ hilafetten yana olanlar vardı. Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Meclise verdiği önerge kabul edilerek yönetim şekli belirlenmiş oldu. 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edildi. Halk büyük bir coşku ve sevinçle karşıladı bu haberi.

Ulusal bayramımız olan “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı”, o tarihten itibaren her yıl ülke içinde ve dış temsilciliklerde resmi törenlerle kutlanmaktadır.

Birleşmiş Milletler Günü (24 Ekim)

Birleşmiş Milletler, evrensel barış ve uluslararası da-

yanışmayı sağlamak amacıyla kurulan bir örgüttür. İkinci Dünya Savaşı’nın bı-

raktığı izleri silmek ve dünyada savaşların olmaması için 51 ülkenin temsilcileri

ile birlikte 24 Ekim 1945 yılında kuruldu. Bugün bu örgütün 192 üyesi bulun-

maktadır. Eskiden beri uluslararasında yaşanan anlaşmazlıklar ve savaşların

sorunları çözmekten çok tüm insanlar için büyük bir yıkım

olduğu gözlenmiştir.

59

Dünya Standardlar Günü (14 Ekim)

Standard yaşamımızın her alanında karşı karşıya kaldığımız bir

kavramdır. En basit tanımıyla standard, “yapılışta, anlayışta, ölçmede, denemede birlik ve beraberliktir. Yeni teknolojiler insana yardım etmek üzere geliştirilmektedir. Ve

insanın olduğu gibi çevrenin korunmasını da sağlamayı amaçlamaktadır. Standardlar kullanımda güvenliği, güvenilirliği, diğer ürünlerle uyumu, öngörülen amaca uygunluğu,

kaliteyi ve çevre etkilerinin korunmasında olağanüstü bir rolü üstlenmektedir.Standardları hazırlama görevini ülkemizde Türk Standardları Enstitüsü yerine

getirmektedir. Yalnız Türk Standardları Enstitüsü tarafından kabul edilen standardlar “Türk Standardı” adını alır.

Standardlar temelde teknik belgeler olarak hazırlanırlar. Nihai amacı, insan hayatını kolay ve güvenilir kılmaktır.

Hayatımız için büyük önem taşıyan standardların önemini 14 Ekim Dünya Standardlar Günü’nde anlama ve anlatma fırsatı bulunmaktadır.

Page 60: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

60

Kızılay Haftası (29 Ekim - 4 Kasım)

Kızılay bir yardım kurumudur. Ülkemizde,1868 yılında, Yaralı Askerlere Yardım Derneği adıyla kurulmuştur.

Daha sonra adı Hilal-i Ahmer olmuştur. Hilal; ay, ahmer; kırmızı anlamındadır. Cumhuriyetten sonra derneğin adı Türkiye Kızılay Derneği olmuştur. Kızılay; savaş, deprem,

sel baskını, yangın, salgın hastalık gibi felakete uğrayanlara yardım eder. Depremden, selden, yangından zarar görenlerin yardımına koşar. Felakete

uğrayanların barınmaları için çadır, battaniye, yiyecek, giyecek dağıtır. Yaralananların iyileşmeleri için geçici hastaneler kurar. Savaşta yaralanan

askerlerin de yanındadır.

Kızılay, yardımlarını insanlar arasında ayırım gözetmeksizin yapar. Kızılay, savaşta ve barışta halkın kara gün dostudur.

Türk Harf Devrimi Haftası (1-7 Kasım)

Lösemili Çocuklar Haftası (2-8 Kasım)

Lösemi bir kan hastalığıdır. Kanın yapım yeri kemik iliğidir.

İliğinin içerisindeki kök hücreler, kendilerine benzer hücre oluşturur ve çoğalarak kana geçerler. Bu hücrelerdeki bozulmalar hastalığa neden olur. Bu hastalığa

halk arasında “kan kanseri” de denir. Her yaştan insan bu hastalığa yakalanabilir. Ancak, 0- 16 yaş çocuklarda daha sık görülmektedir. Eğer tedavi edilmezse hasta

kaybedilebilir. Bu hafta boyunca çeşitli etkinliklerde halkın hastalık konusunda bilinçlendirilme amaçlanmaktadır.

Lösemi, son derece uzun, zor ve pahalı bir tedavi gerektirmektedir. Ancak bu tedavi sonucunda % 70–85 oranında tamamen iyileşme sağlandığı

belirtilmektedir.

Cumhuriyetin getirdiği yenilik-

lerden birisi de Harf Devrimidir. Yazı dilinde

kullanılan Arap harflerinin yerine

1 Kasım 1928’de Latin Harflerinden oluşan

Türk Afabesi TBMM’de onaylanmıştır. Bugün

de kullandığımız alfabe, Türk dil yapısına en

uygun alfabedir.

Page 61: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

61

Dünya Kalite Günü (Kasım Ayının İkinci Perşembe Günü)

Kasım ayının ikinci haftası içindeki Perşembe günü, “Dünya Kalite Günü”

olarak kutlanmaktadır. Yediğimiz yiyecekten soluduğumuz havaya,

giydiğimiz giyecekten kullandığımız eşyaya kadar her şeyde aradığımız

kalite, aslında çok geniş tanımıyla bir yaşam tarzı ve hayat felsefesi

olarak tanımlanabilir.

Yurdumuzda da kutlanan bu gün, kaliteyi yaygınlaştırmak, toplumda

kalite bilincini yerleştirmek amacına yönelik etkinliklerle kutlanmaktadır.

Atatürk Haftası (10 Kasım’ı Takip Eden Hafta)

Dünya Çocuk Kitapları Haftası (Kasım Ayının İkinci Haftası)

1917

yılında Amerikan İzcileri Kitaplık Yöneticileri tarafından

ortaya atılan “Kitap Haftası” fikri, aydınların, yazarların ve yayıncıların da çabalarıyla

benimsendi ve Kasım ayının ikinci haftası pek çok ülkede “Kitap Haftası” olarak

kutlanmaya başlandı.

Ülkemizde de Dünya Çocuk Kitapları Haftası’nda, sergiler, fuarlar açılmakta, imza gün-

lerinde yazarlar küçük okuyucularıyla buluşmakta ve kütüphanesi olmayan okullar için

kampanyalar düzenlenmektedir.

Devletimizin kurtarıcısı ve kurucusu ulu

önderimiz Atatürk, 10 Kasım 1938’de saat dokuzu beş

geçe ölmüştür. Her yıl 10 Kasım tarihi ile başlayan hafta-

da çeşitli etkinliklerle Atamızı anıyoruz. Geleceği emanet

ettiği gençler onu yalnız bu hafta boyunca değil, her za-

man örnek almalı ve anmalıdırlar.

Page 62: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

62

Mevlana Haftası (2-9 Aralık)

Dünya Özürlüler Günü (3 Aralık)

Özürlülük, doğuştan olduğu gibi kaza veya uzun süren bir hastalık sonucu da olabilir. İnsanların, bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal yetenek-

lerinin kaybı, kendilerinin olduğu kadar içinde yaşadıkları ailenin, toplumun da sorunudur. Özürlülerin toplumun bir parçası olduğunu unutmamak, ihtiyaçla-rını karşılayacak çalışmalar yapmak, bu konuda toplumsal duyarlılığı artırmak

son derece önemlidir.

Öğretmenler Günü (24 Kasım)

Atatürk, Millet Mektepleri’nde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi.

Bakanlar Kurulu 24 Kasım, Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.

Bir ulusu yetiştiren, düşünmeyi, okumayı, yazmayı, iyi ve kötüyü bizlere öğreten öğretmenlerimizdir. Öğretmenlerimizin toplum içinde layık oldukları değer ve önemi vurgulamak amacıyla 1981 yılından itibaren 24 kasım günü ‘Öğretmenler Günü’, 24-

30 kasım arası da ‘Öğretmenler Haftası’ olarak kutlanır.

Atatürk; “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” demekle öğretmene yüklediği sorumluluğu ve değeri anlatmıştır.

1207 yılında, Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelen Mevlana, İslâm ve tasavvuf dünyasında tanınmış bir şair, düşünce adamı ve Mevlevi yolunun öncüsüdür.

Mevlana’ya göre tanrıya ulaşmak için gerekli olan en önemli şey aşktır. Bir bitki ve hayvan da

sevebilir; ancak, hem bedeniyle, hem bilinciyle, hem düşüncesiyle, hem de belleğiyle sevebilen tek varlık insandır. Mevlana’nın sevgisi evrenseldir, ırk, din, dil ayrımı yapmadan tüm insanları kapsar. Mevlana’nın

bu yüce sevgisi, insanlara hoşgörüyle yaklaşmasını sağlamıştır.

Bu hoşgörüsünü şöyle ifade etmiştir: “Gel ne olursan ol, gel

İster tanrı tanımaz, ister ateşe tapar, İster bin kez tövbeni bozmuş ol

Bizim dergâhımız umutsuzluk dergâhı değil, Gel ne olursan ol, gel ”

Mevlana bu sözleriyle insanların yüreğine ışık saçmış, insanlar arası her türlü ayrımı ortadan kaldıran felsefesiyle yürekleri fethetmiştir.

Page 63: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

63

Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası (12-18 Aralık)

Milli ekonomimizin geliştirilmesi

amacıyla satın aldığımız ürünlerin yerli malı olmasına özen göstermeliyiz.

Bu hafta, tasarruf yapmayı, yerli malı tüketmenin önemini, ülkemizin kaynakla-

rının iyi değerlendirilmesini, temel tüketim maddelerinin öz kaynaklardan

karşılanmasını vurgular.

İnsanların parasını, malını, eşyalarını, zamanını ve sağlığını koruma ve kullan-

masına tutumlu olmak denir. Tutumluluk hiçbir zaman cimrilik demek değildir.

Tutum ve yatırım, ülkeler için de önemli bir konudur. Çünkü devletler de gelir-

leriyle giderlerini dengelemek zorundadır. Bir devlet eğer gelir ve giderlerini iyi

ayarlarsa; gelir kaynaklarını iyi yatırımlarda kullanırsa kalkınır, zenginleşir ve

hiçbir devlete bağımlı kalmaz.

Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi (27 Aralık)

Atatürk Kurtuluş Savaşı’nın en iyi Ankara’dan

yönetileceği inancındaydı. Ankara, yurdumuzun tam ortasında ve cephelere de

eşit uzaklıktaydı. Bu düşüncelerle Atatürk ve temsil heyetinin üyeleri, 27 Aralık

1919’da, saat 14.00’de Dikmen sırtlarından Ankara’ya geldi.

Ankara ve çevre halkı, Atatürk’ü ve temsil heyeti üyelerini büyük sevgi ve

sevinç gösterisi ile karşıladılar. Davullar çalındı, oyunlar oynandı, seğmenler

gösteriler yaptı.

İnsan Hakları Günü (10 Aralık)

Adından da anlaşılacağı gibi insanların hiçbir ayırım

gözetmeksizin eşit haklara sahip olduklarını ifade eden İnsan Hakları Evrensel

Bildirgesi, 10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu

tarafından kabul edilmiştir. 30 maddelik bu bildirge tüm insanların haklarının

hiçbir tereddüde yer vermeden uygulanmasını amaçlamaktadır.

İnsan haklarını, insanın kendisi değil, yasalar, eşit olarak, hiçbir ayrım yapma-

dan koruyacaktır.

Page 64: T Ü T R K S T A N - TSE · Pazarlama ve Tanıtım Dairesi Başkanlığı Necatibey Caddesi No: 112 06100 Bakanlıklar / Ankara Tel: 0.312 416 63 12 - 416 63 25 Abone Ayşe Nedret

64

1

2

3 4

6 75

8

8 fark

1. ve 2. Adam geçer =2 dak

1. Adam geri döner =1 dak

3. ve 4. Adam geçer =10 dak

2. Adam geri döner =2 dak

“Oku-la giderken yolda

yedi kızı olan bir

adamla tanıştım. Her kız

yedi çanta taşıyordu. Her çan-

tada da yedi kedi vardı.

Her kedinin de yedi

yavrusu vardı. Kedi

yavruları, kediler,

çantalar, kızlar. Toplam kaç kişi

okula gidiyordur ?”

cevaplar

3 Kim evini kiraya vermez?

4 Damlaya damlaya ne olur?

5 Adamın biri durmadan uluyormuş, neden?

6 Hangi kaba su konmaz?

1

Bir, çünkü yalnızca olayı anlatan okula gidiyor.

3 Kaplumbağa

4 Su faturası kabarır

5 İçine kurt düşmüş de ondan

6 Ayakkabı

Önlerindeki bir köprüyü geç-meye karar vermiş 4 adam var. Hepsi köprünün aynı tarafında. Bütün adamları karşı kıyıya geçirmek

için yanlızca 17 dakikanız var. Ellerinde bir tek fener var. Gece olduğu için en fazla 2 kişi köprüden geçebilir. Köprüden kim geçerse geçsin feneri biri taşıyacak ve geri getirecektir. Adamların her birinin hızı farklıdır. Köprüyü geçen çiftlerden biri daha hızlı dahi olsa yavaş olanın hızında geçebilir. Adamlarımızın hızları : 1. Adam: Köprüyü 1 dak. geçiyor. 2. Adam: Köprüyü 2 dak. geçiyor. 3. Adam: Köprüyü 5 dak. geçiyor. 4. Adam: Köprüyü 10 dak. geçiyor.