İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ...
Transcript of İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ...
Tez Danışmanı: Prof. Ş. Şehvar BEŞİROĞLU
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Fikret Merve EKEN
Anabilim Dalı: Müzikoloji
Programı: Müzikoloji
OCAK - 2007
19. YÜZYILDAN GÜNÜMÜZE İSTANBUL EĞLENCE HAYATINDA FASIL
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
19. YÜZYILDAN GÜNÜMÜZE İSTANBUL EĞLENCE
HAYATINDA FASIL
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Fikret Merve EKEN
403011002
Anabilim Dalı: Müzikoloji
Progamı: Müzikoloji
Tez Danışmanı : Prof. Ş. Şehvar BEŞİROĞLU
Diğer Jüri Üyeleri San. Öğr. Gör. Süleyman ŞENEL
Yrd. Doç. Çetin KÖRÜKÇÜ
OCAK – 2007
ii
ÖNSÖZ
Bu çalışmada, 19.yy’dan günümüze fasılın eğlence hayatındaki yeri,
toplumsal değişim olgusu ve bu öğelere bağlı olarak icranın değişim süreci
anlatılmaktadır.
Genel bir araştırma yapıldığında, fasıl ile ilgili bilgiye rastlanmakla beraber
bu bilgiler çoğunlukla ansiklopedik bilgi mahiyetindedir. Bu sebeple, günümüz
etnomüzikoloji araştırma metotlarının başında gelen ve bir icra şekli olarak fasılı
özellikle değişim olgusu üzerinden değerlendirebilmek için gerekli olan alan
çalışması bu çalışmanın temel malzemesini oluşturmaktadır. Alan çalışmasının
temelini oluşturan yerinde izlemek, gözlemek ve dinleyiciler ve müzisyenlerle
karşılıklı görüşme, gözlem ve katılımcı gözlem yoluyla araştırmayı planlamak
araştırmanın güncelliği açısından da önem taşımaktadır. Bu çalışma günümüzde
etnomüzikoloji ve tarihsel müzikoloji metodlarını temel alarak hazırlanmıştır.
Öncelikle danışmanım Prof. Ş.Şehvar Beşiroğlu’na, Öğr. Gör. Süleyman
Şenel, Doç. Songül Ata Karahasanoğlu, Prof. İştar Gözaydın ve bana zamanlarını
ayıran Dr. Robert Reigle, Mehmet Güntekin, Nurettin Çelik, Ali Ergur, Bahattin
Duyarlar, Yılmaz Kemancı, Erol Sayan, Ali Ergur’a; ve desteklerini hiçbir zaman
esirgemeyen aileme ve arkadaşım Erol Küçükaksoy’a teşekkürleri bir borç bilirim.
F. Merve EKEN
OCAK - 2007
iii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ................................................……………………………………………….ii
İÇİNDEKİLER................……..……………………………………………………..iii
TABLO LİSTESİ…………..………………………………………………………....v
MİNYATÜR LİSTESİ………………………………………………………………vi
FOTOĞRAF LİSTESİ........………………………………………………………....vii
CD VE VCD’DEKİ PARÇALARIN LİSTESİ…………………………………….viii
TRANSKRİPSİYON LİSTESİ……………………………………………………..xii
ÖZET……………………………………………………………………………….xiii
SUMMARY………………………………………………………………………...xv
GİRİŞ....................……………………………………………………………………1
2. BÖLÜM
FASIL...…………………………………………………………...………………….6
2.1.Faslın Tanımı.........................................................................................................6
2.2. 15.-18.yy Osmanlı Dönemi Yazılı ve Görsel Kaynaklarında fasıl………..........13
2.3.19.yy’da Fasıl.......................................................................................................26
2.4. Fasıl İcrasının Özellikleri……………………………………………………….31
2.5. Fasıl İcrasında Kullanılan Başlıca Formlar……………………………………..41
2.5.1. Taksim...............................................................................................................41
2.5.2. Peşrev................................................................................................................42
2.5.3. Kâr.....................................................................................................................43
2.5.4. Beste..................................................................................................................43
2.5.5. Ağır Semai........................................................................................................45
2.5.6. Yürük Semai.....................................................................................................45
2.5.7. Saz Semaisi.......................................................................................................46
2.5.8. Şarkı..................................................................................................................47
2.5.9. Gazel.................................................................................................................47
iv
2.5.10. Longa..............................................................................................................48
2.5.11. Sirto.................................................................................................................48
3. BÖLÜM.................................................................................................................49
Toplumsal Değişim Perspektifinde 19.yy sonlarından günümüze İstanbul Eğlence
Hayatında Müzik………………………………………………………….................49
3.1. Değişim Olgusu ve Türkiye’de toplumsal değişime kısa bir bakış…………….49
3.2. Batılılaşma Hareketleri ve 20.yy’da Eğlence Hayatı…………………………...51
3.3. 1950’lerde Türkiye’de toplumsal değişim ve Gazino Yaşamına etkisi………...56
3.4.Günümüzde İstanbul Mekanlarında Fasıl İcralarının değerlendirilmesi..............58
3.4.1. Kumkapı............................................................................................................60
3.4.1.1. Gruplar ve Kullanılan Enstrümanlar..............................................................60
3.4.1.2. Repertuar ve İcra Şekilleri.............................................................................61
3.4.2. Etiler..................................................................................................................62
3.4.2.1. Gruplar ve Kullanılan Enstrümanlar..............................................................62
3.4.2.2. Repertuar ve İcra Şekilleri.............................................................................63
3.4.3.Taksim................................................................................................................65
3.4.3.1. Gruplar ve Kullanılan Enstrümanlar..............................................................65
3.4.3.2. Repertuar ve İcra Şekilleri............................................................................66
SONUÇ…………………………………………………………………...…............71
KAYNAKLAR………………………………………………………...………........73
DİSKOGRAFİ……………………………………………………………………....78
FİLMOGRAFİ……………………………………………………………………....81
EKLER........................................................................................................................82
v
TABLO LİSTESİ
sayfa
Tablo 1: 19. – 20.yy’larda Fasıl icra edilen gazinolar ve 29
fasıl heyetlerinde yer alan hanende ve sazendeler
Tablo 2: Hüzzam Faslı 33
Tablo 3: Hicazkâr faslı 34
Tablo 4: Kumkapı Evren restoran repertuar Örneği 1 61
Tablo 5: Kumkapı Evren Restoran repertuar Örneği 2 62
Tablo 6: Fasıl Programı, Galata Meyhanesi Taksim 68
vi
MİNYATÜR LİSTESİ
Minyatür 1: Saz ekibini gösteren bir minyatür. Süleymanname
Minyatür 2: III. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü şenliklerinde
sazendeler. Surname-i Hümayun TSM, H.1594, y. 404b.
vii
FOTOĞRAF LİSTESİ
Fotoğraf 1. Darü’l-Talim-i Musiki Heyeti. Sazendeler Kemâni Cevdet Çağla,
Kanuni Ferit Alnar, Udi Fahri Kopuz, Neyzen İhasan Aziz. Hanendeler Celal Tokses,
Zeki Çağlarman, Hafız Memduh.
Fotoğraf 2. Kumkapı meydanı genel görünüm. Merve Eken arşivi.
Fotoğraf 3. Kumkapı meydanı genel görünüm. Merve Eken arşivi.
Fotoğraf 4. Kumkapı Kör Agop Restoran fasıl grubu. Merve Eken arşivi.
Fotoğraf 5. Kumkapı Premium Restoran fasıl grubu. Merve Eken arşivi.
Fotoğraf 6. Kumkapı Beyaz Balina Restoran fasıl grubu. Merve Eken Arşivi
Fotoğraf 7. Kumkapı Köşem Restoran fasıl grubu. Merve Eken arşivi.
Fotoğraf 8. Kumkapı’da fasıl grubu. Merve Eken arşivi.
Fotoğraf 9. Beyoğlu, Gala Meyhanesi fasıl grubu. Merve Eken arşivi
Fotoğraf 10. Etiler Kallavi 20 Restoran fasıl grubu, Merve Eken arşivi
Fotoğraf 11. Etiler Osmancık Restoran fasıl grubu. Merve Eken arşivi
viii
CD VE VCD’DEKİ PARÇALARIN LİSTESİ
VCD
Hüzzam Faslı.İstanbul Fasıl Topluluğu.Şef Mehmet Güntekin.11 Aralık 2004.Kişisel
Video Kaydı.Altunizade Kültür Merkezi.İstanbul. 1 Video Compact Disc.
Hüzzam Faslı
İsim Usul Bestekâr
1. Hüzzam Peşrev Devr-i Kebîr Tanburi Büyük Osman
Bey
2. Ey sabâh-ı hüsn ü ânın Ağır Aksak Leyla Saz âfitâb-ı enveri
3. Sabrımı Gamzelerin Ağır Aksak Bimen Şen sihirle târâz eyledi
4. Açmam Açamam Sengin Semai Nasibin Mehmet Yürü
5. Sen Sanki Baharın Gülüsün Sengin Semai Musa Süreyya Bey
6. Sen de Leylâdan mı Devr-i Hindî öğrendin cefâkar olmayı
7. Bağlandı gönül zülfüne Türk Aksağı Selânikli Ahmet Efendi bir yosma civanım
8. Kerem Eyle Mestane kıl Aksak Semai Medeni Aziz Efendi bir nigâh
9. Yine bir sızı var içimde Aksak Semai Şerif İçli akşam oldu diye
10. Gözüm Hasretle Aksak Semai Tatyos Efendi Giryândır
11. Ölürsem Yazıktır Yürük Semai Hayri Yenigün Sana Kanmadan
12. Keman Taksimi (Baki Kemancı)
13. Gecenin Matemini aşkıma örtüp sarayım Curcuna Selahaddin Pınar
ix
İsim Usul Bestekâr 14. Güzel gün görmedi Curcuna Hacı Arif Bey avare gönlüm
15. Adanın Yeşil Çamları Aksak Şükrü Tunar aşkımıza yer olsun
16. Alıverin Bağlamamı Sofyan Anonim çalayım
17. Dil-hun olurum yad-ı Semai Bimen Şen cemalinle senin ben
18. Bilirim sen daha pek Curcuna Bimen Şen küçüceksin
19. Hüzzam Saz Semaisi Aksak Semaisi Refik Fersan
20. İndim Havuz Başına Sofyan Anonim
x
CD 2
Fasıl. Galata Meyhanesi’nde Fasıl Programı.11.Ağustos.2004.Kişisel Kayıt.Galata
Meyhanesi.Beyoğlu.Taksim.İstanbul.1 Compact Disc.
Parça 1
İsim Makam Usul Süre 1. Peşrev Nihavend 3:39
2. Geç Buldum Nihavend Aksak Semai 4:05 Çabuk Kaybettim
3. Yine Bu yıl Nihavend Curcuna 2:39 ada sensiz
4. Güzel Bir Kız beni attı Nihavend Curcuna 3:00 bir garib sevdaya
5. Şarkı Nihavend Düyek 3:12
6. Ağla Gitar Nihavend Semai 3:10
7. Elveda Nihavend Düyek 4:00
8. Köylü Güzeli Nihavend Nim Sofyan 1:45
9. Bir Demet Yasemen Nihavend Düyek 3:28
10. Hatırla Ey Peri Nihavend Semai 1:32
11. Bekledim de Nihavend Semai 2:00 gelmedin
12. Ağlamakla İnlemekle Nihavend Düyek 2:14
13. Gizli Aşk Bu Nihavend Düyek 1:21
14. Ya Rab Kalbimin Nihavend Düyek 1:20 Sahibi Nerde
15. Aşka Gönül Vermem Nihavend Düyek 2:30
16. Kız Senden Geldin Nihavend Aksak 1:05 Çerkeş’ten
17. Safalar Getirdiniz Kürdilihicazkâr Aksak :04
18. Longa Hicazkâr 0:51
xi
CD 3
Fasıl. Evren Restoran’da Fasıl Programı. 10.08.2004.Kişisel Kayıt.Evren
Restaurant.Kumkapı.İstanbul.
Parça 1
İsim Makam Usul Süre 1. Gökyüzünde yalnız Nihavend Nim Sofyan 0:38 gezen yıldızlar
2. Özledim (Arabesk Şarkı) 02:42
3. Akdeniz Akşamları( Pop şarkısı) 01:20
4. Makber Rast Serbest Ritmli 05:12
5. Hastane önünde incir 02:00 Ağacı (Türkü)
6. İzmir’in Kavakları (Türkü) 03:15
7. Haberi Olsun (Pop Şarkısı) 02:00
8. Roman Şarkısı 02:40
9. Roman şarkısı 01:05
10. Duydum ki Muhayyer Kürdi Semai 02:00 unutmuşsun
11. Mihriban (Türkü) 04:08
12. Sevmekten kim Hüzzam Düyek 02:04 usanır
13. Agora Meyhanesi Kürdilihicazkar Düyek 01.55
14. Mihriban(Türkü) 01.05
15. Ormancı (Türkü) 03:00
16. Bu akşam Kürdilihicazkâr Aksak Semai 02:13 bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un
17. Seni ben ellerin Kürdilihicazkâr Sofyan 02:37 olsun diye mi sevdim
18. Üsküdar’a Nihavend Semai 01:54 gideriken
19. Şımarık (pop şarkısı) 01:53
xii
TRANSKRİPSİYON LİSTESİ
Transkripsiyon 1: “Hüzzam Faslı” İstanbul Fasıl Topluluğu.Şef Mehmet Güntekin.11
Aralık 2004.Kişisel Video Kaydı.Altunizade Kültür Merkezi.İstanbul.
Transkripsiyon 2: “Galata Meyhanesi’nde Fasıl Programı”.11.Ağustos.2004.Kişisel
Kayıt.Galata Meyhanesi.Beyoğlu.Taksim.İstanbul.
xiii
Üniversitesi : İstanbul Teknik Üniversitesi Enstitüsü : Sosyal Bilimler Anabilim Dalı : Türk Müziği Programı : Müzikoloji Tez Danışmanı : Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Ocak - 2007
ÖZET
Fasıl geleneksel anlamıyla bir Peşrev, bir Kâr, iki Beste, Ağır Semai, Yürük
Semai ve bir Saz semaisi’nden oluşan eserlerin ardı ardına belirli bir kural
çerçevesinde seslendirildiği icra şekli olarak tanımlanabilir. Osmanlı döneminde,
İstanbul ve Anadolu’da fasıl olarak icra edilen türe benzer şekilde, Halep ve Şam’da
Vasla; Tunus’da Ma’aluf ve Endülüs Arap icralarında Muvashha gibi toplu icra
geleneği türleri vardır. Eski yazmalarda ve seyahatnamelerde, bugün bildiğimiz fasıl
icrasına yakın tanımların bulunduğunu görmekteyiz. Fasıl adını en erken 15.yy’dan
itibaren görmekteyiz. Fasıl adının geçtiği en eski yazmalardan bir tanesi de
Dernschwam’ın seyahatnamesidir. Burada Osmanlı’daki fasıl icrasında kullanılan
enstrümanlardan bahsedilmektedir. 17.yy’da Fasıl kelimesini Evliya Çelebi’nin
seyahatnamesinde görmekteyiz. Fakat bugüne kadar fasıl hakkında yapılan en
açıklayıcı tanım 18.yy’da Kantemiroğlu tarafından Kitâbu ilmi’l-Mûsiki a’la vechi’l
hurûfat eserinde yapılmıştır. Bu eserde bugün bildiğimiz fasıl şekline en yakın
tanımlamalar bulunmaktadır ve fasıl formu ayrıntılı bir şekilde açıklanmış ve fasılda
okunması gereken formlar ve sıralamaları açıkça belirtilmiştir.
19.yy’da ise şarkı formu, popüler olmasıyla beraber fasıl icrasına girmiştir.
Şarkı formunun bu dönemden itibaren fasıl icrasında baskın bir şekilde yer almasıyla
birlikte fasıl icrası farklı bir kimlik kazanmıştır. Bu icralarda önce Peşrev’le
başlanırdı ve özellikle şarkı formundan eserler Ağır Aksaktan başlayarak gittikçe
daha hafif usullere kadar varan şarkılardan oluşan sözlü eserler, köçekçe ve
tavşancalar yer alırdı ve genellikle Saz Semaisi veya Oyun Havası, Longa ve Sirto
gibi eserlerle son bulurdu. Fasıl icrasını diğer icralardan ayıran en belirgin özellik
icranın devamlılık arz etmesidir. Özellikle 19.yy’ın sonlarında açılan ilk gazinolarda
da fasıl bu şekilde icra edilmeye başlandı. 20.yy’da sözü edilen fasıllar da bu şekilde
icra edilirdi.
xiv
“Toplumdaki genel ve özel değişimler, müziği etkiler”(Bruno Nettl)
görüşünden yola çıktığımızda, belki geleneksel icranın değişim nedenlerine ulaşmak
mümkün olacaktır. Bir toplumdaki değişim birdenbire ortaya çıkmaz, ancak varolan
bir değişim sürecini köşetaşı olarak nitelendirebileceğimiz bazı olaylar veya
durumlar daha da hızlandırır ya da ortaya çıkartır. İstanbul için de aynı şey söz
konusu olmakla beraber, bugün de etkileri süren değişim sürecinin başlangıcını,
Osmanlı’da 18.yy sonlarında başlayan Batılılaşma hareketlerine kadar
dayandırabiliriz.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren büyük toplumsal değişimlerin
yaşandığını görmekle birlikte, bu dönemde, fasıl icrasına da etki eden en büyük
değişim II. Dünya Savaşı sonrasında, 1950’lerden itibaren yaşanmış ve etkileri
bugüne kadar devam etmiştir. Bu değişimi gazinolardaki programların değişimiyle
paralel düşünebiliriz ki gazinolar kapatıldıktan sonra o dönemlerde yapılan fasıl
icrasının yok olduğuna ilişkin düşünceler oldukça fazladır.
1950’lerde ekonomik zorluklar, işsizlik ve eğitim problemlerinden dolayı
kırsal kesimden, başta İstanbul olmak üzere şehirlere büyük bir göç yaşandı. Bu
hareket 1980’lere kadar sürdü ve 80’lerden sonra yeni bir göç dalgası daha yaşandı.
İstanbul’da bugün farklı ekonomik ve sosyal kesimden birçok insan yaşamakta ve bu
insanların istekleri ve beklentileri her konuda olduğu gibi eğlence yaşamına da
yansımaktadır.
Fasıl icrası, son yüzyılda genelde dönemin gazino gibi eğlence yerlerinde
yapılan bir icra olarak bilinmektedir. Bugün de eğlence yerlerinde icra edilmekle
beraber, günümüz fasıl icralarıyla, 1960’lı yıllardaki icralar arasında hatırı sayılır bir
fark görülmektedir. Bunun nedeni sadece müzikal değişim değildir. Toplumsal
anlamda yaşanan değişim, büyük ölçüde toplumu ve dolayısıyla da insanları
etkilemiş ve toplumun değişen eğlence anlayışına göre şekillenmiş ve bugünkü
kuralları belirlenmiştir.
Bugün fasıl denildiğinde akla gelen kavram, sadece eğlence bazında
olmaktadır. Bu farkı, şehrin Kumkapı, Taksim ve Etiler olmak üzere farklı
sosyoekonomik ve kültürel altyapıya sahip belirli birkaç bölgesinde yapılan fasılları
inceleyerek görmek mümkündür. Geleneksel anlamda fasıl icrası ise sadece konser
salonları gibi yerlerde yapılmakta ve bu şekilde yaşatılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Fasıl, Türk Müziği
xv
University : İstanbul Technical University Institute : Institute of Social Science Science Programme : Turkish Music Programme : Musicology Supervisor : Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu Degree Awarded and Date : Master - Ocak - 2007
ABSTRACT
With a traditional denotation Fasıl could be defined as a performance
style which the pieces composed of one Pesrev, one Kar, two Beste’s, Agır Semai,
Yuruk Semai and one Saz Semai those are played back to back in a concept of
defined rules. In the Ottoman era; there were group performance traditions which
were similar to the Fasıl named performances in Istanbul and Anatolia known as
Vasla in Aleppo and Damascus, Ma’ aluf at Tunusia and Muwashha at Andulus
Arabic performances.
In the manuscripts and travel books we can see the definitions very
similar to todays fasıl performances. We can see the fasıl definitions earliest at 15th
century. One of the oldest manuscripts, which we can see the name of “Fasıl” is the
travel book of Dernschwam. In this book it was mentioned about the instruments
used in the fasıl performances at Ottoman’s. We can also see the “Fasıl” term on
17th century at the travel book of Evliya Celebi. But the best explaining definition
about fasıl was given in the book written by Cantemiroglu named as “ Kitabu ilmi’ l
musiki a’ la vechi’l hurufat” in the 18th century. In this book we can find the nearest
definitions of the fasıl which we determine today and also the form of fasıl has been
explained in the book with all details and the forms and their orderings which should
be in a fasıl performance were clearly given in the book.
In the 19th century song form has became popular and been added in
the fasıl performance. Fasıl performance has got a different identity with the
dominant appearance of sarkı form in the fasıl performance at this period. These
performances were being started with a Pesrev and continued especially with the
song formed pieces starting with Agır Aksak and continued with pieces have basic
rhythm; also kocekce and tavsanca and generally ended with Saz Semai or Oyun
Havası, Longa and Sirto pieces. The most significant characteristic of the fasıl
xvi
performance that is separated from the other performances is the continuity of the
performance. Especially the fasıl performances were being in that way at the night
clubs and restaurants which were opened at the 19th century and also continued with
the same performances at the 20th century.
If we think about the idea of “The general and special changes at a
society effects the music” (Bruno Nettl) we will probably be able to reach the
reasons of the changes at the traditional performances.
The change of a society can not appear suddenly; only some events
and situations which we can define as milestones could effect and speed the duration
of the changes. Although its the same situation for Istanbul; we can lean the
beginning of the change duration that is already effective today, to the changes of the
society at Ottoman’s at the end of 18th century based on the westernization
movements.
As we can observe important changes at the society, the most effective
change which also affected the fasıl performance had been occurred in 1950’s after
the World War II where the effects are still ongoing. We can think of this change
parallel to the changes of the programs at the night clubs as we have a lot of opinions
indicating that the fasıl performance was disappeared after the end of these night
clubs.
There was a big immigration from the rural areas to the big cities
which Istanbul was at the yop place due to the economic difficulties, unemployment
and education problems in 1950’s. This situation lasted till 1980’s and in the 80’s a
new immigration wave started. Today there are many people from different social
and economic status living in Istanbul and different needs and expectations of these
people are also being reflected to the entertainment life.
Fasıl performances to be known as performed at the places such as
night clubs at the last century; it’s also been performed today at the entertainment
places but has a significant difference from the performances at the 1960’s. The
reason of this difference is not only the change of music. The change at the social life
has affected the society and the people and has been shaped according to the changes
at the entertainment life with today’s rules which were newly constructed.
Today the concept of the fasıl is known only on entertainment basis.
This difference could be seen by observing the fasıl performances done in the regions
of Istanbul which are different than each other in social, economic and cultural
xvii
structures such as Kumkapı, Taksim and Etiler. Traditional fasıl performances today
are being made at concert halls and tried to be made alive in this way.
Keywords: Fasil, Turkish Music
Üniversitesi : İstanbul Teknik Üniversitesi Enstitüsü : Sosyal Bilimler Anabilim Dalı : Türk Müziği Programı : Müzikoloji Tez Danışmanı : Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Ocak - 2007
ÖZET
Fasıl geleneksel anlamıyla bir Peşrev, bir Kâr, iki Beste, Ağır Semai, Yürük Semai ve
bir Saz semaisi’nden oluşan eserlerin ardı ardına belirli bir kural çerçevesinde seslendirildiği
icra şekli olarak tanımlanabilir. Eski yazmalarda ve seyahatnamelerde, bugün bildiğimiz fasıl
icrasına yakın tanımların bulunduğunu görmekteyiz. Fakat bugüne kadar fasıl hakkında
yapılan en açıklayıcı tanım 18.yy’da Kantemiroğlu tarafından Kitâbu ilmi’l-Mûsiki a’la
vechi’l hurûfat eserinde yapılmıştır. 19.yy’da ise şarkı formu, popüler olmasıyla beraber fasıl
icrasına girmiştir. Şarkı formunun bu dönemden itibaren fasıl icrasında baskın bir şekilde yer
almasıyla birlikte fasıl icrası farklı bir kimlik kazanmıştır. Özellikle 19.yy’ın sonlarında açılan
ilk gazinolarda da fasıl bu şekilde icra edilmeye başlandı. 20.yy’da sözü edilen fasıllar da bu
şekilde icra edilirdi.
Fasıl icrası, son yüzyılda genelde dönemin gazino gibi eğlence yerlerinde yapılan bir
icra olarak bilinmektedir. Bugün de eğlence yerlerinde icra edilmekle beraber, günümüz fasıl
icralarıyla, 1960’lı yıllardaki icralar arasında hatırı sayılır bir fark görülmektedir. Bunun
nedeni sadece müzikal değişim değildir. Toplumsal anlamda yaşanan değişim, büyük ölçüde
toplumu ve dolayısıyla da insanları etkilemiş ve toplumun değişen eğlence anlayışına göre
şekillenmiş ve bugünkü kuralları belirlenmiştir.
Bugün fasıl denildiğinde akla gelen kavram, sadece eğlence bazında olmaktadır. Bu
farkı, şehrin Kumkapı, Taksim ve Etiler olmak üzere farklı sosyoekonomik ve kültürel
altyapıya sahip belirli birkaç bölgesinde yapılan fasılları inceleyerek görmek mümkündür.
Geleneksel anlamda fasıl icrası ise sadece konser salonları gibi yerlerde yapılmakta ve bu
şekilde yaşatılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Fasıl, Türk Müziği, Değişim
University : İstanbul Technical University Institute : Institute of Social Science Science Programme : Turkish Music Programme : Musicology Supervisor : Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu Degree Awarded and Date : Master - Ocak - 2007
ABSTRACT
With a traditional denotation Fasıl could be defined as a performance style which the
pieces composed of one Pesrev, one Kar, two Beste’s, Agır Semai, Yuruk Semai and one Saz
Semai those are played back to back in a concept of defined rules. In the manuscripts and
travel books we can see the definitions very similar to todays fasıl performances. But the best
explaining definition about fasıl was given in the book written by Cantemiroglu named as “
Kitabu ilmi’ l musiki a’ la vechi’l hurufat” in the 18th century. In the 19th century song form
has became popular and been added in the fasıl performance. Fasıl performance has got a
different identity with the dominant appearance of sarkı form in the fasıl performance at this
period. Especially the fasıl performances were being in that way at the night clubs and
restaurants which were opened at the 19th century and also continued with the same
performances at the 20th century.
Fasıl performances to be known as performed at the places such as night clubs at the
last century; it’s also been performed today at the entertainment places but has a significant
difference from the performances at the 1960’s. The reason of this difference is not only the
change of music. The change at the social life has affected the society and the people and has
been shaped according to the changes at the entertainment life with today’s rules which were
newly constructed.
Today the concept of the fasıl is known only on entertainment basis. This difference
could be seen by observing the fasıl performances done in the regions of Istanbul which are
different than each other in social, economic and cultural structures such as Kumkapı, Taksim
and Etiler. Traditional fasıl performances today are being made at concert halls and tried to be
made alive in this way.
Keywords: Fasil, Turkish Music
1
GİRİŞ
Fasıl terimi birçok anlam içermekle beraber, bugün sadece Türk Müziği icrası
olarak düşünüldüğünde farklı çağrışımlar yapmaktadır. Günümüzde ise, “fasıl”
terimi, günümüz popüler Türk müziği şarkılarının söylendiği, insanların eğlence
amacıyla dinlemeye gittiği yerlerde yapılan programları çağrıştırmaktadır. Peki, çok
sevilen ve geleneksel bir icra nasıl ve neden değişir? Soruda değişim olgusu varsa,
cevabını sadece müzik icrasını temel alarak bulmak mümkün olmayabilir. Eğlence
hayatı bir toplumda yaşanan değişimlerin ilk ve en çok yansıdığı alanlardan biridir.
Buradan yola çıkarak değişim olgusunu toplumsal değişime göz atarak gitmek
yerinde olacaktır. Fasıl icraları, özellikle 20.yy.da dönemin eğlence mekânlarında
icra edilmekteydi ve insanlar, daha önce eğlenmek için gazinolara giderken, gazino
kültürünün bitişi ile restoranlara, barlara gitmeye başladılar. Önceleri fasıl icralarında
belirli Türk Müziği formları okunmaktayken; daha sonra, döneminde popüler olan
şarkılar, bugün ise günümüzün popüler şarkılarının yer aldığı bir repertuar okunmaya
başlandı. İcraya baktığımızda ise genellikle beraber çalıp söyleme geleneğinin devam
ettiğini görmek mümkündür. Bir başka deyişle fasıl icrasından çok, faslın genel
yapısı devam etmektedir. Belki de günümüzde “fasıl” kavramını yaşatan tek ortak
yön budur. Peki değişen sadece icra şekli midir? Ya da sadece mekânlar ve yaşam
akışı değiştiği için mi icra şekilleri değişmiştir? Tüm bu soruların cevabını, 19.yy.da
başlayan ve son yüzyılda gittikçe hızlanarak artan toplumsal değişim sürecini temel
alarak ve bu süreçteki önemli noktalara değinerek bulmak mümkün olacaktır.
Değişim, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada büyük bir hızla ve etkili bir
şekilde görülmektedir. Türkiye’de ise konumuz olan eğlence hayatı ve dolayısıyla
fasılı etkileyen toplumsal değişim öğeleri, 18.yy sonlarına dek uzanan batılılaşma,
Cumhuriyet’in kuruluş döneminde çağdaşlaşma ve modernleşme ve daha sonrasında
ise hızlandırıcı bir etken olan II. Dünya Savaşı ve sonrasında globalleşmeye kadar
uzanır. Özellikle II. Dünya Savaşı ve yarattığı sıkıntılı dönem ve artan ekonomik
2
sorunlar nedeniyle ülkede kırsal kesimden şehre ve özellikle İstanbul’a yaşanan
“göç” de bu değişim sürecini etkilemiştir. Toplumsal yaşamın en çok yansıdığı
alanın eğlence yaşamı olduğu gerçeği üzerinden gittiğimizde nedendir bilinmez,
insanlar yaşadıkları değişimi en çok eğlenirken göstermektedirler.
Genel olarak fasıl ile ilgili yapılan literatür çalışmasında, fasıl ile ilgili son
dönem yazılanların daha çok terimsel açıklamalar ve ansiklopedik bilgilerden öteye
geçmediği yapılan kaynak taramalarında ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımdan yola
çıkarak çalışmadaki amaç, her şeyden önce fasılın belirli kurallar dahilinde yapılan
bir icra şekli olmakla beraber, aslında kendine özgü bir tavrı, ruhu olduğunu, yine
beraber çalıp söyleme şeklinde yapılan koro tarzı icralardan çok farklı bir yapısı
olduğunu göstermek ve bu geleneksel icra bakış açısıyla değerlendirilemeyeceğini
ortaya koyup tartışmaktır.
Fasılın, sadece Türk Müziği sazlarıyla, güncel Türk Müziği şarkılarının
beraber çalınıp söyleme şekli zannedildiği günümüzde, fasıl müziğinin kendine özgü
kuralları çerçevesinde yapılan bir icra şekli olduğunu ve bugünkü fasıl programları
ile, 1960’lı yıllarda icra edilen fasıl programları arasındaki değişim süreci, nedenleri
ve sonuçlarıyla göz önüne getirmeyi amaçlamaktadır. Bu çalışma, her zaman göz
ardı etiğimiz ya da görmezden geldiğimiz toplumsal sorunlar ve bunların sanata
yansıması ile ilgili bazı sorgulamaları yapmak için de bir başlangıç niteliği
taşımaktadır.
Üç bölümden oluşan bu çalışmanın ilk bölümünde, fasıl teriminin tanımlarına
değinirken, aynı zamanda fasılın bir tür mü, icra veya konser şekli mi ya da bir form
mu olduğu sorularına yanıt aranmaktadır. Bu soruları yanıtlamaya çalışırken,
etnomüzikoloji araştırma metotları olan gözlem, katılımcı gözlem ve karşılıklı
görüşmenin yanı sıra, tarihsel kaynaklardan bilgi tarama ve elde edilen bilgileri
değerlendirerek sonuçlar çıkarma şeklinde tarihsel müzikoloji metotları da
kullanılmıştır. Hem yapılan röportajlar, hem de bazı basılı kaynaklardaki tanımların
bir karşılaştırılması yapılmıştır. Bugün fasıl icrasının tarihçesiyle ilgili en doğru
bilgilere ulaşabilmek için yazma eserlerden yararlanılabilmektedir. Bu eserleri,
yazmalar, güfte mecmuaları, nota mecmuaları ve seyahatnameler şeklinde
tanımlayabiliriz. Çalışmanın birinci bölümünde, fasıl hakkındaki tarihsel
değerlendirmeyi yaparken, bu yazılı kaynaklardan yararlanılmıştır. Ayrıca geçmişten
günümüze gelen görsel belgeler olan minyatürler de, yazılı kaynaklarla birlikte,
kaynak teşkil etmektedir.
3
Fasıl konusunda yazılanlar değerlendirildiğinde, fasıl icrasının geçmişten
bugüne, bir değişim geçirdiği görülmektedir. Özellikle 19.yy’da Batılılaşma etkileri
ve şarkı formunun rağbet görmesiyle birlikte, fasıl değişime uğramıştır. 20.yy’daki
fasıl icrası ile 19.yy’daki fasıl icrası arasında büyük bir fark görülmektedir. Bugün
icra edilen fasıllar, şarkı formunun baskın bir hal aldığı 19.yy sonunda şekillenmeye
başlayan ve yavaş yavaş değişip 1950’li yıllarda farklı bir şekle bürünen icranın
devamı niteliğindedir. Bu yüzden, fasıl icrasının özellikleri başlıklı bölümde, 1950’li
yıllarda icra edilen fasıllarda yer almış ve günümüzde de bu geleneği devam ettiren
sanatçıların bilgisine başvurulmuştur ve bu bilgiler ışığında o dönemde icra edilen
fasılların niteliği üzerinde durulmuştur. Buna bağlı olarak bu fasıl icralarında
kullanılan formlar hakkında da bilgi verilmiştir.
18.yy’ın sonlarında başlayan batılılaşma hareketleriyle birlikte, toplumun her
alanında değişim yaşanmıştır. Eğlence hayatı ise, bir toplumun yaşadığı değişimin en
somut gözlemlenebileceği alanlardan biridir. Çalışmanın ikinci bölümünde, bu
noktadan yola çıkılarak İstanbul’da yaşanan toplumsal değişimin eğlence hayatına ve
dolayısıyla da fasıl icrasına etkilerine değinilmiştir.
Üçüncü bölümde, günümüz İstanbul’unda yaşanan değişim çerçevesinde fasıl
icralarının eğlence hayatındaki yeri ve durumunu saptamak amacıyla yapılan alan
araştırmalarının sonuçlarına yer verilmektedir.
Söz konusu alan araştırması, 2004 Mayıs-2005 Haziran tarihleri arasında
İstanbul’un farklı sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel altyapılarını yansıtan Kumkapı,
Etiler, Taksim ve Beyoğlu bölgelerinde yer alan ve programlarında fasıl icralarına
yer veren eğlence yerlerinde gerçekleştirilmiştir. Bunun nedeni, bu bölgelerdeki
farklı sosyo-ekonomik yapıya göre, oraya gelen izleyici profilinin farklılık
oluşturması ve bu durumun da fasıl icrasını ve repertuarını fazlasıyla etkilemesidir.
Kozmopolit bir bölge olması itibariyle, Taksim bölgesi alan araştırmasının
başlangıç noktası olarak tespit edilmiştir. Daha sonra araştırmalara daha önce sözü
edilen diğer bölgelerde devam edilmiştir. Öncelikle bölgede araştırılacak restoranlar
ile gece kulüpleri belirlenerek buradaki icralar gözlemlenmiştir. İlgili mekânlara
gidildiğinde öncelikle müzisyen ile seyirci arasındaki etkileşim gözlemlenmiş,
müzisyenlerle ve mekân sahipleriyle görüşmeler yapılmış ve bu görüşmeler ile
icralar kaydedilmiştir. Bu araştırma süresince, fasıl konserleri dışında, özellikle
izleyicilerin görüntü kaydı yapılmasına izin vermemeleri sebebiyle, eğlence
4
yerlerinde görsel kayıt yapılamamış, bu nedenle sadece ses kaydı alınabilmiştir.
Alanda yapılan ses kayıtları notaya alınmıştır. Temel alınan iki ayrı icraya ait ses
kaydının transkripsiyonu bulunmaktadır. Bunlardan ilki, geleneksel fasıl icrasını
bugün de yaşatan İstanbul Fasıl Topluluğu’nun 2004 yılında Altunizade Kültür
Merkezinde icra ettikleri “Hüzzam Faslı”nın notasıdır. Bu transkripsiyon, hanendeler
ve sazendeler olmak üzere iki ayrı partisyon şeklinde yazılmıştır. Bunun nedeni ise,
bir fasıl icrasında, hanende ve sazendelerin yaptıkları süslemelerin farklarını ve/veya
fasıl icrasını, birlikte çalıp söyleme geleneği olarak düşünürsek ne kadar uyumlu
olduklarını göstermektir. Hüzzam Faslı örneğinde bulunan eserlerin aslına ne kadar
yakın olduğunu göstermek amacıyla ise, fasılda seslendirilen eserlerin TRT
arşivinden alınan notaları da eklenmiştir.
Diğer transkripsiyon ise, günümüz eğlence mekânlarında “fasıl” adı altında
yapılan icralara örnek olarak, Taksim Galata Meyhanesi’nde yapılan ses kaydının
notasıdır. Üçüncü bölümde açıklandığı üzere, bugün eğlence mekânlarında yapılan
fasıl icralarında klasik eserler okunmamaktadır. Aynı durumun bu mekânda geçerli
olduğu açıkça görülmektedir. Programın başlangıcındaki eserleri enstrümantal olarak
seslendirmişler, programın sonlarında doğru sözlü eserlere geçmişlerdir. Bu
transkripsiyon da yaylı ve mızraplı sazlar olmak üzere ayrılmış iki ayrı partisyon
şeklinde yazılmıştır. Bugün genelde, eğlenceye yönelik icralar yapıldığından,
mızraplı ve yaylı sazlar arasında büyük bir fark görülmektedir. Yaylı saz süslemeden
ziyade ana melodiyi çalarken, mızraplı sazlar ise uzun seslerde arayı dolduracak ve
yavaş eserleri hareketlendirecek süslemeler ile karşımıza çıkmaktadır. Galata
Meyhanesi’nden alınan ses kaydında başlangıçta sözlü eserler enstrümantal olarak
seslendirilmiş olduğu için bu fark daha da göze çarpmaktadır. Bu tarz eğlence
programlarında hanendelik vasfı da geri planda kalmaktadır. Bu nedenle öncelikle,
tavır farklarını göstermek amacıyla, keman ve kanun sazlarına öncelik verilmiş ve
sözlü icra edilen eserlerin sözleri notaya eklenmemiştir. Bu transkripsiyonda es
işaretlerinin ritmik şekilde yazılmadığı boş ölçüler, enstrümanın bilinçli olarak
çalmadığı süreler olması itibariyle “es” işaretleri usule göre konulmamıştır. Müzik
cümleleri içinde yapılan “es”ler özellikle belirtilmiştir.
Alan çalışmalarında, Nurettin Çelik başta olmak üzere, özellikle 1950’li
yıllardan beri fasıl icrası yapan, Bahattin Duyarlar, Yılmaz Kemancı, Sadun Aksüt ve
ayrıca İstanbul Fasıl Topluluğu’nun kurucusu Mehmet Güntekin ile görüşmeler
5
yapılmıştır. Çalışmanın temel çıkış noktalarından bir tanesi de değişim olgusu olduğu
için, sosyolog Ali Ergur ile de bir görüşme gerçekleştirilmiştir.
Alan araştırması dışında, görsel ve işitsel kaynaklara da başvurulmuştur.
Kemal Gürses tarafından 1920’lerde taş plaklara kaydedilmiş fasıl şarkılarının
kayıtları, bugün dijital ortamda temizlenerek CD’ye aktarılmıştır.
Fasıl icraları hakkında fazla kitap yazılmadığı için, özellikle değişim
sürecindeki icralar, bugün yaşayan fasıl icracılarından öğrenilebilmektedir. Fasıl
hakkında sadece bazı kitap ya da sözlüklerde kısa bilgiler bulabilmekteyiz. Fakat bu
konuda yazılmış İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı
arşivinde yer alan birkaç tane bitirme ödevi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi,
Geçmişten Günümüze Fasıl, 1994 yılında Fethiye Polat tarafından hazırlanmış. Bir
diğeri Huzur Faslı tarihçesi ve Kuruluş nedenleri 1997 yılında Gönül Aşçı tarafından
hazırlanmıştır. Bir diğer bitirme ödevi de 1998 yılında Ahmet Güçlüer tarafından
yazılmış olan Fasıl Musikisinin tarih içindeki değişimi ve fasıl aranağmeleri adlı
bitirme ödevidir. Bu son çalışma, özellikle fasıl aranağmelerinin son dönemlerdeki
değişimini vurgulamaktadır.
Bu çalışmada yararlanılan önemli bir kaynak da Münir Nurettin Beken’in
Musicians, Audience and Power: The Changing Aesthetics in the Music at the
Taksim Gazino of İstanbul isimli doktora tezi çalışmasıdır. 1997 yılında,
İstanbul’daki Maksim gazinosunda yaptığı alan araştırmasına dayanmaktadır. Aynı
zamanda Music & Anthropology web sitesinde yer alan makalesi Aesthetics and
Artistic Criticism at the Turkish Gazino da yararlandığım kaynaklardan bir tanesidir.
Bir diğer önemli kaynak da Bülent Aksoy’un hazırladığı Osmanlı Gezginlerin
Gözüyle Osmanlılar’da Musiki isimli kitabında, Aksoy, 15. yy – 19.yy arasındaki
Türk Müziğini, Avrupalı seyyahların seyahatnamelerine dayanarak anlatmaktadır.
6
2. BÖLÜM
FASIL
2.1.Tanım
Fasıl, Arapça bir kelime olup; bölüm, kısım, ayırım, devre anlamına gelen
fasl kelimesinden türemiştir. Terim olarak birçok anlam içermekte olan fasıl kelimesi
için öncelikle bir icra biçimidir diyebiliriz. Başka bir deyişle; aynı makamdan çeşitli
formlardaki eserlerin, belirli bir kural çerçevesinde seslendirildiği icra şekline fasıl
denir. Geleneksel fasıl en dar şekliyle Peşrev, Kâr, Murabba, Ağır Semai, Yürük
Semai ve Saz Semaisi’nden oluşan eserlerin ardı ardına sıralanmasıyla oluşan bir tür
ve onların seslendirilmesiyle oluşan bir icra biçimidir.
Bugün fasıl icrasının birbirine benzeyen fakat farklı şekillerde isimlendirilen
tanımlarına rastlamaktayız. Çoğunlukla Batı müziği’nde yer alan süit formuyla
karşılaştırılan fasıl bir tür ya da icra şekli, ama daha çok bir konser süreci olarak
tanımlanmıştır. Elimize ulaşan yazma eserlere bakıldığında, fasıl konusunda en net
açıklamayı ve tanımı vermiş olan Kantemir, edvarında, fasılın sadece özellikleri ve
kaidelerinden bahsetmiş ve form ya da tür olarak adlandırmamıştır. Kantemir’in
açıklamalarından yola çıkarak sadece fasılın bir icra şekli olduğunu söylemek
mümkündür.
Ruhi Ayangil fasıl tanımını şu şekilde yapmaktadır:
“Türk musikisi geleneğinde, bir musiki türünü, bir besteleme düzenini, bir repertuvarı ve
seslendirme biçimini ifade eden “fasıl” kelimesi(….)…her tabakadan halkın musiki zevk ve
kültürünün gelişmesinde yüzyıllar boyunca etkinliğini sürdürmüş bir tür olarak fasıl, dindışı
geleneksel musiki ürünlerinin tümünü kapsayan ve “fasıl musikisi” adı ile anılan bir bütündür. Bu
bütün ayrı ayrı görüldüğünde birbirinden farklı usul kalıpları üzerine bestelenmiş ve adına “peşrev”,
7
“kâr”, “1. beste”, “2. beste”, “ağır semai”, “şarkı”, “yürük semai”, “saz semaisi”, “longa”, “sirto” veya
“köçekçe takımı” ile “türkü” denilen Türk musikisi beste şekillerinin belirli kurallar çerçevesinde arka
arkaya getirildiklerinde oluşan bir süit formunu andırır. Geleneksel fasıl, en dar biçimi ile peşrev, kâr,
1. beste, 2. beste, ağır semai, yürük semai ve saz semaisi düzeni içindeki bir klasik takımdan; en geniş
biçimi ile de bu geleneksel sıraya şarkı, türkü, longa, sirto gibi beste şekillerindeki eserlerin
eklenmesinden oluşur.” (Ayangil, 1993-1994: 260)
Ayangil faslın Klasik Batı Müziği’ndeki süit formuyla benzerlik taşıdığını
belirtmiştir. Geleneksel faslı muhtemelen repertuar genişliğine dayanarak iki farklı
şekilde açıklamıştır. Dar anlamda diye açıkladığı geleneksel fasıl tanımı ve repertuarı
tamamen, bugün bizim “klasik” olarak adlandırdığımız fasıl tanımıyla aynıdır. Diğer
tanımıyla anlattığı fasıl ise 20.yy’da eklenen formlardan oluşan şeklini de geleneksel
fasıl anlamıyla vermiştir. Bu tanıma göre, geleneksel fasıl kavramının dönemler
içinde değişim gösterdiğini anlamak mümkün olabilir. Her dönemde değişen farklı
olgularla beraber kavramlar da farklılık kazanmıştır. 19.yy’da eleştirilen şarkı formu
ağırlıklı fasıl icraları bugün geleneksel icra olarak adlandırılabilmektedir.
İstanbul Fasıl Topluluğu’nun kurucusu ve başhanendesi Mehmet Güntekin ise
Ayangil’den farklı olarak faslı formal yapısından ziyade konser süreci olarak
nitelendirmektedir ve faslı şu şekilde tanımlamaktadır:
“fasıl(…) klasik anlamıyla bir icra biçimi(…)yani(…) Peşrevden, o makamdaki en büyük
formda bestelenmiş Kâr, varsa Kârçe, 1. Beste, 2. Beste, Ağır Semai, Yürük Semai ve Saz
Semaisinden oluşan bir konser süreci(…) konser, icra biçimi…” (Güntekin, Kişisel görüşme,
2004)
İsmail Hakkı Özkan’ın tanımı ise şu şekildedir:
“Aynı makamda çeşitli formadaki eserlerin sıralanmasıyla yapılan konser demektir. Klasik
fasıl dediğimiz bu fasılda eserler ve formlar şu şekilde sıralanırdı: 1) Taksim, 2) Pîşrev, 3) Kâr, 4)
Birinci Beste, 5) İkinci Beste, 6) Ağır Semai, 7)Yürük Semai, 8) Saz Semaisi” (Özkan, 1998:89)
Burada görüldüğü üzere Özkan, faslı bir konser olarak nitelendirmekte ve
20.yy başlarında icra edildiği bilinen form sıralamasından bahsetmektedir.
Onur Akdoğu ise, kitabında faslı bir tür olarak değerlendirmektedir.
8
“Çalgısal ve sözel bir türdür. Temel öğeleri; aynı makamda peşrev-kâr-beste-ağır semai-
yürük semai-şarkı- saz semaisi türlerinin ardı ardına ve mutlak surette ağırdan hızlıya gidecek şekilde
bestelenmesidir.” (Akdoğu, 1996)
Buradaki tanımda bakıldığında, Akdoğu, peşrev ve kâr gibi formları da bir
“tür” olarak değerlendirmektedir. Bu açıdan bakıldığında, faslı da bir form olarak
değerlendirmek mümkündür. Form yapısal olarak birçok türün bir araya gelmesiyle
oluşmaktadır. Bu açıdan da; Onur Akdoğu’nun tanımına göre faslın bir form özelliği
taşıdığını düşünmek mümkündür.
Cinuçen Tanrıkorur ise faslı iki farklı şekilde tanımlar:
“1.Aynı makamda eserlerin gerek form, gerek ritm açısından ağırdan hafife doğru sıralandığı,
besteli, söz ve saz eserlerinin yanı sıra Taksim ve Gazel gibi irticâli icraların da yer aldığı; def vuran
bir başhanendeye eşlik eden az sayıda okuyucu ile az sayıda sâzende tarafından oturularak icra edilen
geleneklik Türk müziği konseri(krş Nevbet 1);
2. Çoğunlukla aynı, bazen iki besteci tarafından ortaklaşa olarak, aynı (makam) da
bestelenmiş, genellikle 1. ve 2. Beste ile Ağır ve Yürük Semai (kısaca 2 Beste, 2 Semai)’den oluşan
klasik sözlü eserler bütünü. “Klasik takım” da denir ve başta Peşrev, sonda Saz Semaisi olmak üzere
iki saz parçasıyla tamamlanır…” (Tanrıkorur, 2005: 207)
Genel olarak tanımlara bakıldığında faslın bir icra şekli olarak
nitelendirildiğini görmek mümkün ancak Cinuçen Tanrıkorur’un yaptığı fasıl
tanımını dikkate aldığımızda ise bir numaralı tanımda bir icra şeklinden, iki numaralı
tanımda ise bir “yapı”dan bahsedildiğini görebiliriz.
Fasıl genellikle, Batı Müziği’ndeki süit formuyla karşılaştırılır. Popescu-
Judetz, Osmanlı’da Fasıl isimli makalesinde, bu ilişkiden şu şekilde bahsetmiştir:
“Fasıl terimi içinde karmaşık çağrışımlar barındırır. Teknik olarak Batı’daki XVI-XVII.
yüzyıl süiti ile neredeyse aynı anlam içermektedir ki bu süit enstrümantal parçaların aynı perdeden tek
bir seferde çalınması olarak tanımlanabilir. Benzeri biçimde fasıl aynı makamda ve çeşitli bestecilerin
farklı ritimleri içerisinde icra edilen müzik parçalarının nizami olarak sergilenmesi ve tek bir bölümde
çalınması şeklinde anlaşılmıştır.” (Popescu-Judetz, 1999:781)
Aslında ikisi arasında pek çok benzerlik bulunduğu da görülmektedir. “Süit
formu, değişik etkide ama aynı tonda ve çoğu aynı biçimde dans parçalarının birbiri
ardına dizilmesine denir” (Hodeir,1994:95). Bu dans parçaları, Allamande, Courante,
Sarabande ve Giguie’dir. Bu dans parçalarına, daha sonraki yıllarda bir Prelude
9
eklenmiştir ki bu da giriş niteliği taşımaktadır. Faslın yapısını incelediğimizde de,
aynı makamda bir peşrev, iki beste ve iki semai’nin ardı ardına sıralanmasıyla
meydana geldiğini görmekteyiz. Kuruluş itibariyle iki icra da birbirine benzer
görünmektedir. Süit ile fasıl arasındaki temel fark ise bir süitteki formlar ve parçalar
kesinlikle değiştirilemez oluşudur. Süit tamamıyla bir bütün olarak bestelenir ve o
şekilde icra edilir. Türk Müziği’nde bir “takım” besteleme mantığıyla eşdeğerde
görünmektedir. Takım, bir bestecinin, aynı makamda peşrev’den semaiye kadar
bestelediği fasılın son yüzyıldaki adlandırmasıdır. Ancak bir “takım” içerisindeki
eserler de değiştirilebilmekte ve farklı şekilde icra edilebilmektedir. Fasıl içerisinde
belirli bazı formlar içerse de, icra edilen eserler farklılık göstermektedir. Örneğin bir
Hicaz Faslı icra edilirken, icracı istediği bir Hicaz makamında bestelenmiş, beste
formunda eseri seslendirebilir. Söylediğimiz bu fark, iki türü ayrıştıran en temel
unsurdur ki bu da aralarındaki icra şekli farkını belirlemektedir.
Fasılın tür ya da konser süreci olarak nitelendirildiği tanımlarda, çoğunlukla
klasik fasıl olarak adlandırılan ve Peşrev, Kâr, I. Beste, II. Beste, Ağır Semai, Yürük
Semai ve Saz Semaisi’nden meydana gelen fasıl tanımlanmaktadır. Ancak fasıl son
yüzyılda değişimler yaşamış ve farklı bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Artık, tüm
bu türsel sıralama değişmiş ve fasıl bir “icra şekli” niteliği ile birlikte bir konser
yapısı olarak ön plana çıkmıştır. Bu çalışmada faslın değişim sürecini ve toplumsal
değişime paralel olarak değişen eğlence yaşamı içerisindeki yerini tartışırken, faslı
bir “icra şekli” olarak nitelemek uygun olacaktır. Çünkü bugün fasıl denildiğinde
akla sadece bir form veya bir yapı gelmemekte, daha ziyade bir konser veya bir icra
olarak adlandırabileceğimiz süreç anımsanmaktadır. Sadece form anlamıyla ya da
form yapısına dayanarak yapılan bir tanımda icra ya da süreç özelliğini çok fazla ön
plana çıkarmamaktadır. Fasıl, sadece ardı ardına okunan eserlerin bütünü değil, bir
bütün içinde, birtakım kurallarla birbirine bağlanan, “seçilmiş” belirli eserlerden
meydana gelen, beraber çalıp söyleme geleneği özelliğini taşıyan bir icra şeklidir.
Osmanlı döneminde, İstanbul ve Anadolu’da fasıl olarak icra edilen türe
benzer şekilde, Halep ve Şam’da Vasla; Tunus’da Ma’aluf ve Endülüs Arap
icralarında Muvashha gibi toplu icra geleneği türleri vardır. Fasıl icrasının ilk
örneklerine 15.yy’da rastlamaktayız. Bu dönemde nevbet-i mürettebe adıyla anılan,
sözlü eserler ve aranağmelerin birbiri ardına icra edilmesinden meydana gelen bir tür
ve icra şekli görülmektedir. Bu tür, daha sonraki dönemlerde fasıl adı verilen formun
10
öncüsü olarak bilinmektedir. (Tura, 1984: 59) Bugün bilinen fasıl icrasına yakın
tanımlamalar, 16.yy hatta 17.yy’a kadar nevbet-i mürettebe adıyla karşımıza
çıkmakta, fasıl terimine inceleme imkânı bulduğumuz hiçbir yazmada
rastlanmamaktadır. 15. yüzyılda Abdülkadir Meragi, Hızır Bin Abdullah ve 16.
yüzyılda Seydi’nin yazmalarında, nevbet-i mürettebe formundan bahsettikleri
görülmektedir. (Popescu-Judetz,1999) Bu türün “fasıl” olarak adlandırılmasına ise
ilk olarak 16.yy’da Osmanlı’yı ziyaret eden seyyah Dernschawm’ın yazılarında
rastlamaktayız. Bülent Aksoy’a göre, bu seyahatname, fasıl adının geçtiği çok eski
bir kayıttır. Fakat bu kayıtta, fasılda yer alan formların değil, fasıl adıyla bahsedilen
icrada yer alan enstrümanların isimleri verilmektedir. 17.yy’a gelindiğinde asıl fasıl
terimine birçok kaynakta rastlanmaktadır. Bu yüzyılda Hafız Post’un güfte mecmuası
ve Ali Ufkî’nin nota mecmualarında fasıl terimi, “bölüm” manasında kullanılmıştır.
Ancak güfte mecmualarındaki fasıl terimi ile diğer kaynaklardaki fasıl teriminin
farklı anlamlarda kullanıldığı yapılan incelemelerde anlaşılmaktadır. Bu mecmularda
“Hüseyni Faslı” adıyla, “Hüseyni makamındaki eserlerin sıralandığı bölüm”
kastedilmektedir. Evliya Çelebi’nin günümüz Türkçesine çevrilmiş
Seyahatnamesi’nde ise, fasıl terimi, bazı toplu icraları tasvir etmek amacıyla
kullanmış ve metinde çoğunlukla “fasıl yapmak” deyimine yer verilmiştir. Fakat
seyahatnamenin günümüz Türkçesine çevrilmiş İstanbul bölümünde görüldüğü
üzere, formlar ya da özellikleri hakkında bir tanım verilmemektedir. 17.yy sonlarına
geldiğimizde fasıl formundan daha çok bahsedildiğini görmekteyiz. Bu yüzyılda,
nevbet-i mürettebe’de bahsedilen kavl, terane gibi formlardan ziyade, bugün de
bildiğimiz Beste, Nakış gibi formlar ortaya çıkmıştır. (Behar,1998) Bülent Aksoy’un
Avrupalı Gezginlerin Gözüyle Osmanlılar’da Musiki adlı kitabında, 18.yy seyyahları
olan Sulzer, Laborde, Antoine Murat’ın notlarında, fasıl icralarıyla ilgili bilgiler
edinmek mümkündür. Fakat fasıl icrasıyla ve formlarıyla ilgili en açık tanımlar 17.yy
sonlarında Kantemir tarafından Kitābu ‘ilmi’l-Mūsīkī ‘lā vechi’l-Hurūfāt adlı eserde
yapılmıştır. Kantemir, bu eserde sadece fasılda yer alan formları değil, aynı zamanda
hanende faslı, sazende faslı ve sazende ve hanendelerin beraber icra ettikleri
fasılların kurallarını ve hatta müzisyenlerin oturuş şekillerini dahi açıklamıştır.
Kantemir’in açıklamalarına göre, bu dönemdeki fasıl icraları, Taksim, Peşrev, Gazel,
Beste, Nakış, Kâr, Semai, Saz Semaisi formlarının ardı ardına icra edilmesi suretiyle
oluşmaktaydı.
11
19.yy’dan itibaren değişmeye başlayan fasıl yapısıyla beraber, bir anlam
değişikliği de beraberinde gelmiştir. Şarkı formu her ne kadar Hacı Arif Bey
döneminde ilgi görmüş olsa da, bu formun daha önce de var olduğu bilinmektedir.
17.yy’da Hafız Post ve Tanburî Hanende Mehmet Çelebi’nin mecmualarında daha
önceki dönemlerde bestelenmiş, şarkı adıyla geçen örneklere rastlanmaktadır. Lale
Devri döneminde, Tanburi Mustafa Çavuş gibi bestekârların da şarkı formunda
eserler besteledikleri bilinmektedir. Fakat gerek o dönemdeki yazmalarda; gerekse
fasıl konusunda en açık tanımın yapıldığı Kantemir Edvarında, fasıl icrasında şarkı
formunun yer aldığına dair bir bilgi verilmemektedir. 19.yy’ dan sonraki fasıl
icralarına şarkı formunun da eklendiği bilinmektedir. Hacı Arif Bey’le beraber şarkı
formu daha da popüler olmuş ve bu da fasıl icrasında yer alan formların
sıralamasında bir değişimi de beraberinde getirmiştir. Bu yüzyıldan itibaren sadece
bir peşrev, iki beste, iki semai’den oluşan yapıya, ağır usullerden daha yürük usullere
sıralanan şarkılar ve daha sonra da longa ve sirto da eklenmiş ve fasıl, çeşitli
usullerde şarkıların ardı ardına söylenmesiyle oluşan bir icra şeklini almıştır. Hatta
20.yy’ ın ortalarına doğru büyük formlar unutulmuş ve fasıl icrası sadece ağır aksak
usulde şarkılardan, daha yürük usullere kadar çeşitli şarkıların sırayla okunması
şeklinde icra edilmeye başlanmıştır. (Güntekin, Kişisel Görüşme, 2004)
Fasıl, aynı zamanda matbuu eser anlamına da gelmektedir. Yine bu yüzyılın
başlarından kalan bazı nota defterleri de fasıl adını almaktadır. Udi Arşak ve Şamlı
İskender’in Saba Faslı, Kürdîlihicazkâr Faslı, Hüzzam Faslı gibi, her biri içindeki
eserlerin bestelendiği makamın adıyla adlandırılmış olan bu nota defterleri bugün de
mevcuttur. Fasıl olarak adlandırılan nota defterleri günümüzde Borusan Kültür
Merkezi Kütüphanesi bünyesinde bulunmaktadır. Her bir defterde, tek bir makamda,
Besteden Şarkıya kadar çeşitli formlarda bestelenmiş eserlerin notaları
bulunmaktadır. Fasıl defterlerindeki eserlerin birçoğunun güfteleri Osmanlıca
yazılmış olmakla beraber, bazı defterlerde Osmanlıca güftenin altına yazılmış
Fransızca sözleri görmek de mümkündür. İlk bakışta, bu defterlerin, Ali Ufkî’nin
Mecmua-i Saz ü Söz eseriyle aynı özelliklere sahip olup olmadığı sorusu akla
gelmektedir. Genel bir değerlendirme ile bu nota mecmualarının sadece notadan
meydana gelmiş oldukları ve onun dışında herhangi bir başka bilgi içermedikleri
söylenilebilir. Sadece nota defteri olarak da adlandırılabilecek olan bu mecmularda
yer alan eserlerin dizilişleri, bazılarında farklı olmakla beraber, fasıl icrasında
12
okunacak şekildedir. Ali Ufkî’nin Mecmua-i Saz ü Söz eserinde ise, eserlerin notaları
dışında farklı yazılara da yer verilmekte ancak, fasıl icrasına uygun bir sıralama söz
konusu olmamaktadır. Bu eserde Fasıl terimi sadece “bölüm” anlamında
kullanılmıştır. Fakat gerek nota defterleri, gerekse Mecmua-i Saz ü Söz eseri o
dönemde okunan eserlerin günümüze kadar ulaştırılabilmeleri açısından önem arz
eden eserlerdir.
Fasıl terimine aynı zamanda, bazı güfte mecmualarında da rastlamaktayız ki bu
mecmualarda da her bölüm fasıl olarak adlandırılmıştır. Hafız Post’un güfte
mecmuaları da bu tür eserlerin önemli örneklerinden bir tanesidir.
Fasıl terimi Karagöz oyunlarında da karşımıza çıkmaktadır; ancak bu
oyunlardaki fasıl terimi farklı bir anlamda kullanılmaktadır. Karagöz oyunları,
Mukaddime (giriş), Muhavere (Hacivat ve Karagöz arasındaki konuşma), Fasıl ve
Bitiriş olmak üzer dört bölümden meydana gelir. Asıl oyun fasıl adı verilen üçüncü
bölümde oynanır. Bu bölümde, diğer karakterler, Hacivat ve Karagöz karakterleriyle
beraber oyunda yer alırlar. Burada yine faslın “bölüm” olarak adlandırılmasını
görmekteyiz.
Fasıl, belli dönemlerdeki icra veya toplulukların yapısına bağlı olarak farklı
isimlerle anılmıştır. “Bir seslendirme biçimi olarak bakıldığında da fasıldan,
geleneksel konser biçimi ve bu konseri veren fasıl heyeti anlaşılır.”(Ayangil
1993:260) Tarihte çeşitli dönemlerde fasıl icraları farklı şekillerde sunulmuştur.
Genel olarak saz faslı (sazendeler faslı) ve söz faslı (hanendeler faslı) şekliyle de icra
edilmiştir. Söz faslı, sözlü eserlerin okunmasıyla yapılan toplu icra anlamına
gelirken, saz faslı ise peşrev, saz semaisi gibi enstrümantal eserler icra edilerek
yapılan fasıldır.
Bugün bu isim altında kullanılmayan kalabalık ses ve saz topluluklarına küme
faslı adı verilirdi. Meydan Faslı da denilen fakat saray diline ait olan bir deyişle
Küme faslı olarak anılan bu icrayı yapan ‘fasıl topluluklarının karakteristiği,
okuyuculara refakat eden mızraplı, yaylı, nefesli ve vurmalı sazların çeşidi ile
sayılarının mümkün olduğu kadar çoğaltılmasıdır.’ (Özalp, 75) “‘…Küme fasılları,
musikimizin tek seslilik yapısı içinde, geniş ve yüksek bir ses hacmi sağlamak ve
bunu yine geniş bir dinleyici kitlesine duyurabilmek maksadı ile kurulmuştur. Bu
topluluklar sarayların büyük uzun divanhanelerinde, İstanbul Okmeydanı, Kâğıthane
13
gibi mesire yerlerinde çalarlardı.’” (Özalp: 75 ) Bugüne kadar bilinen en büyük
Küme faslı, 18.yy’da sultan 3. Ahmet’in oğlunun sünnet töreninde Enfi Hasan Ağa
tarafından yönetilen, yaklaşık 80-100 kişilik hanende ve sazendelerden oluşan bir
toplulukla icra edilmiştir.
II. Mahmut döneminden itibaren, sosyal ve devlet yapısında büyük değişim
ve gelişmeler olmaya başladı ve bu değişim, devlet teşkilatından insanların
elbiselerine kadar birçok şeyde fark edildi. Bu dönemde, iki yeni müzik yaklaşımı ve
birbirinden farklı iki yeni fasıl kavramı ortaya çıktı: Fasl-ı Atik, Fasl-ı Cedid. Fasl-ı
cedid “yeni fasıl”, Fasl-ı Atik ise “eski fasıl” anlamına gelmektedir ki bu deyimle
geleneksel faslı anlatmaya çalışmaktaydılar. Mesud Cemil Bey’in bazı yazılarından,
fasl-ı cedid hakkında bilgiler edinebilmekteyiz. Bu topluluklar, birkaç ney, kemanlar,
udlar, bir viyolonsel ve birkaç gitar, iki kanun, üç-dört mandolin, bir flüt, iki lavta,
bir trombon ve 12’den fazla hanendeden meydana gelen topluluklardı. Mesud Cemil
Bey’den, bu toplulukların bazı batı müziği orkestralarında olduğu gibi bir şef
tarafından yönetildiğini öğrenmekteyiz. Bu topluluklar eserleri armonize ederek batı
tonlarına yakın tonlarda icra ederlerdi. (Özalp: 80)
19.yy sonlarından itibaren ise şarkı formunun baskın olarak yer aldığı fasıllar
incesaz olarak da anılmıştır. Fakat bugün bu isim fazla kullanılmamaktadır.
Münir Nurettin Beken’in ‘Musicians, audience and Power: The changing
aesthetics in the Music at the Maksim Gazino of İstanbul’ isimli doktora tezi
çalışmasında yaptığı fasıl tanımlarına göre, bugün gazinolarda ve diğer eğlence
salonlarında icra edilen fasıllara “piyasa faslı” denir. (Beken, 1998:75)
2.2. 15.-18.yy Osmanlı Dönemi Yazılı ve Görsel Kaynaklarında Fasıl
Fasıl müziği ile ilgili tarihsel bilgileri ancak minyatürlerden, bazı
yazmalardan ve Avrupalı bazı gezginlerin yazmış oldukları seyahatnameler ve o
yüzyıllarda yazılan hatırattan öğrenebiliyoruz. Fasıl müziği Osmanlı zamanında,
halktan saraya kadar her insanın ilgisini çeken bir icra şekli olmuştur. Osmanlı
döneminden kalma minyatürlere bakıldığında; faslın daha çok saray ve evlerde
olmak üzere kapalı mekânlarda icra edildiğini söylemek mümkün olmaktadır.
14
Şekil 1: Süleymanname’den bir minyatür
Şekil 1’de 16.yy tarihli Süleymannâme’den alınan minyatürde, sarayda icra edilen
bir müzik grubu resmedilmektedir. Burada, ney, zilli def, ud, rebab ve mıskal
enstrümanları görülmektedir.
15
Şekil 2: III. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü şenliklerinde sazendeler. Surname-i Hümayun TSM, H.1594, y. 404b.
15.-18.yy’lardan kalma bazı minyatürlerde ise saray bahçesi ya da halkın
eğlence için gittikleri mesire yerleri gibi açık mekânlarda da fasıl yapıldığını
görmekteyiz. III. Murat’ın oğlu şehzade Mehmet’in sünnet düğünü şenliklerinin
resmedildiği minyatürde bu icralara bir örnek görülmektedir. Minyatürde ud, daire,
çeng, rebab gibi sazların yanı sıra, iki tane de mızraplı saz dikkat çekmektedir.
Bülent Aksoy bu sazların, Avrupalı gezginler tarafından tanbura adı verilen ve kuş
tüyüyle çalınan bir saz olduğunu belirtmiştir.
16
Minyatürler şüphesiz dönemlerinin en önemli görsel malzemeleri olarak
günümüze ulaşan belgelerdir; ancak konu müzik olduğunda, minyatürler bize;
kullanılan enstrümanlar, enstrümanların nerelerde çalındıkları ya da nasıl ortamlarda
müzik yapıldığı dışında fazla bir bilgi verememektedir. Bir icra şekli olan fasıl
hakkında daha fazla bilgiyi yazılı kaynaklardan edinmekteyiz. Fasıl türünün ilk
örneklerine 15.yy’da rastlamaktayız. Osmanlılar, müzikal kültürlerini, Mughal ve
Abbasi dönemi müzisyenleri ve hatta Timur sarayındaki klasik sanat müziğinin bir
devamı olarak sunarken, müziklerindeki dönüşün doğası bu İslami dönem ve daha
öncesinde ortaya çıkmış olandan biraz daha farklıydı.
“Osmanlı müziğinde fasıl kavramının oluşması, İran-Türk bölgesinde nevbet
olarak bilinen konser süitinin Arap-Pers şeklinin müzikal anlamda hâkim olduğu
15.yy’a dek uzanır”(Popescu-Judetz: 1999, 782). Feldman, bu tarihin, 14.yy’a dek
uzandığını söylemiştir. 14.yy’da İran ve civarında, nevbet olarak bilinen ve isimleri
kavl, gazel, terane, furüdaşt ve bazen de müstezat olan dört veya beş bölümlü
döngüden oluşan bir icranın varlığından bahsetmektedir. “Bu performans Nevbet-i
mürebbet veya Nevbet-i mürettebe olarak açıklanmaktadır. Nevbet-i Mürettebe, ardı
ardına sıralanmış sözlü eserlerle, bunların dışında, aralarında veya sonlarında yer
alan, muhtelif saz eserlerinden, aranağmelerinden vs. meydana gelen bir dizi, bir
takım idi. Bu diziliş daha sonraki devirlerde fasıl adı verilen formun öncüsü
sayılmaktadır. Nitekim Nevbet-i Magrib de Batı Arap âleminde fasıl manasında
kullanılmaktadır.” (Tura 1984: 59) Nevbet-i mürebbet, kavl, gazel, terane ve furüdaşt
olmak üzere dört bölümden meydana gelmektedir.
Kavl, kıraat revişinde okunur ve 15. yüzyıl teorisyeni olan Abdülkadir
Meragi’ye göre Arapça bir şiir üzerine, sakil-i evvel, sakil-i sani veya sakil-i remel
usullerinde bestelenmiş münferit bir parça olarak tanımlanan Basit tarzında
bestelenir.
Gazel, tek bir parçayı uzatmak, ondan duyulan hazzı devam ettirmek için icra
edilen nağmelere denir. Uzatılmak istenen parça ile aynı usulde olur ve Farsça sözler
üzerine oturtulur.
17
Terane, Rubai şeklinde Arapça veya Farsça şiirlerin, Sakil-i evvel, Sakil-i
sani ve Sakil-i Remel usullerinden birinden bestelenmesiyle meydana gelmiş bir
parçadır. Furüdaşt ise kavl tarzında bestelenmekteydi.
Bu parçaların her birinde Tarika (giriş, peşrev) ve Teşyi (nakarat) kısımları,
bulunması gereken önemli unsurlardandı. (Polat 1994).
Abdülkadir Meragi, ‘1377 yılında Celâyir Sultanı Hüseyin’in huzurunda
“Ramazan ayı boyunca her gün bir Nevbet-i Müretteb besteleme” bahsine girişmesi
üzerine yaptığı eserlere bir de beşinci kısım eklemiş ve iki beyitlik bir müstezadı,
furüdaşt bölümlerinden sonra kullanmıştır.’ (Bardakçı, 1986:92). Fakat diğer
yazmalardaki tanımlara bakıldığında, Türk icra sanatı mustezadı benimsememiştir.
Fasıl olarak bilinen döngüyü oluşturan ilk formlar, 15. ve 16.yy sonları
itibariyle ortaya çıkmaya başlamışlardır. Bu formlar, kâr, nakış, beste (veya
murabba) ve semaîden oluşmaktadır. Beste ve Semai formları Osmanlı döneminde
icra edilen formlar olmakla beraber, nakış ve kâr formlarının 15.yy’da İran’da icra
edildiği söylenmektedir. Beste formunun bu dönemde, fasılda çoğunlukla kullanılan
bir form olduğu ve genellikle fasıl formunda ayrı icra edilmediği, fakat buna karşın
Osmanlı’da görülen ve buraya ait olduğu savunulan nakış ve kâr formlarının, fasıl
formuna benzer bir form içerisinde, İran’da veya Maveraünnehir’de kullanıldığına ait
bir kanıt bulunmamaktadır. (Feldman,1996:177)
15. yüzyılda Hızır Bin Abdullah ve daha sonra Seydi gibi teorisyenlerin
yazmalarına baktığımızda nevbet-i mürebbet’ten bahsettiklerini görmekteyiz.
“Eskişehirli Yusuf Nizameddin nevbet-i mürebbet olarak adlandırdığı kurallı süiti şu
şekilde anlatır:
‘nevbet-i mürebbet evveliki bünyad eyleye bir makam göstere, andan sonra bir pişrev ide,
andan sonra hürevani ide. Hüsrevani oldur kim yine bir makam göstere, andan sonra bir pişrev yine
ide, eğer sakil, eğer hafif iki devr, naks-i nakarat göstere iden sonra bir kavl ide, andan sonra bir gazel
ide, andan sonra bir pare ide ol terane ola, andan sonra bir kavl dahi andan furüdast ide çün bu kaide-i
raiyyat eyleye nevbet tamam olmuş.’ (1469:26 ab)’” (Popescu-Judetz: 1999, 782)
Burada görüldüğü gibi, makamı göstermek için taksim yapılması
gerektiğinden bahsetmektedir. Daha sonraki yıllarda Hızır Bin Abdullah, daha önce
İbn-i Sina, Farabi ve Safiyyüddin tarafından düzenlenen farklı üsluplardaki nevbet
18
müziğini birbirinden ayırır ve Anadolu’daki Türk Müzisyenler ve buna karşılık Arap
müzisyenler tarafından icra edilen süitler arasında özel bir kıyaslama getirerek
Nevbet-i mürettebi benzer bir enstrümantal açışla tanımlar: (Popescu-Judetz: 1999,
782)
“... sazende ise sazını düzmek gerek bir eksiksiz temam, andan sonra bağlıya bir makam
göstere dahi ol makamda bir pişrev ide, ve sonra tasnif ide andan bir daire çala yahut bir nağme ide
sonra nevaht çala temam ide dura. Bu nevbet rum vilayetinde olan sazendelerindir. Emma Arabin
nevbet-i mürebbet oldur kim bir makamda bir usulde gerek, hafif olsun gerek sakil gerek, varağan
gerekse muhammes olsun, her hangi zarbda olsun, bir makamda bir usulde gerek, emma asl-i hafif ve
sakildir.” (Popescu-Judetz: 1999, 782)
Hızır Bin Abdullah’ın Arap nevbeti tanımlaması dört vokal parça; kavl, gazel,
terane ve fürudaşt’ın ardından sazların nevaht adı verilen enstrümantal parçayı
çalmasıyla sona erer.
Hızır Bin Abdullah, Türk Nevbeti tanımında ise makam, peşrev, tasnif
(geleneksel şarkı), daire (nefesli çalgılar bölümü) ya da nağmenin birbirini izlediğini
ve nevaht (tıngırdatılan kısım) ile kapandığını belirtir.
16.yy’ın sonlarına doğru, Seydî, yazdığı el-Matla adlı risalesinde nevbet-i
müretteb-i şu şekilde açıklar:
“... bir kişi nevbet-i mürebbet itmeye şuru’ itse, evvel bağlıya bir makam göstere, andan sonra pişrev ide, andan sonra hüsrevani göstere. Tenbih: hüsrevani oldur kim bir makam göstere, ol makamda pişrevinden sonra ya sakil-ya hafif iki devr nakarat-i nakşiyle göstere, andan sonra bir kavl idebadehü bir gazel ide ve bir pare dahi ide kim ana terane dirler, sonra kavl dahi ide kim ana fürüdaşt dirler ve... nevbet-i mürebbet temam etmiş ola.” (Popescu-Judetz: 1999, 782)
Buradan anlaşılacağı üzere, Seydi, peşrevden önce, makamı gösteren
enstrümantal solodan bahsetmektedir. Popescu’ya göre, Hızır Bin Abdullah’ın
yaptığı tanım daha açıklayıcı görünmekle beraber, her üç tanımda da içerik olarak
temeli oluşturan enstrümantal yapının başlangıçta tek bir kişi tarafından icra
edildiğine işaret eder. (Popescu-Judetz: 1999, 782) Bu da bugünkü tanımlamalara
göre taksim olarak adlandırılabilir.
16. yüzyılda yazılmış olan seyahatnamelere baktığımızda ise o dönemdeki
fasıl icralarıyla ilgili net bir açıklamaya rastlayamıyoruz. 16.yy’da yaşamış olan
birçok seyyahın, daha çok sokak müzisyenlerinden ve burada yapılan müziklerden
19
bahsettiklerini görmekteyiz. Fakat 16. yy’da bir seyyah olan Dernschwam fasıl
müziğinden bahsetmekte ve bir Osmanlı Paşasının huzurunda yapılan bir fasıl
grubunda çalınan enstrümanların isimlerini vermektedir. Bu kayıt, fasıl adının geçtiği
çok eski bir kayıttır. (Aksoy 2003:34). Bahsedilen enstrümanlar ise ney, miskal,
daire, tanbura, nakkare/kudüm, davul ve zurna olarak bilinmektedir.
17.yy’da özellikle sözlü müzik eserlerinde yeni formlar ortaya çıktığını
görmekteyiz. Bu yüzyılda “nevbet-i mürettebe”, “kavl”, “terane”, fürudaşt gibi eski
formlar görülmemekte, yerine bugün de bildiğimiz Beste, Nakış, Semai, Şarkı gibi
eser formları ortaya çıkmaya başlamıştır. (Behar, 1998:114)
Fasıl terimi, 17.yy’da, dönemin en önemli edebi kaynağı olan güfte
mecmuaları ve nota mecmualarında da yer almıştır. Bu dönemdeki diğer eserler
baktığımızda da Ali Ufkî (d.1610)’nin Mecmua-i Saz ü Söz eseri, Hafız Post’un
(1615–1694) güfte mecmuası ve Evliya Çelebi’nin (1611–1684) seyahatnamelerinde
bizim bildiğimiz anlamından daha farklı şekillerde bahsedildiğini görmekteyiz.
Evliya Çelebi anlattığı bir geçiş töreninden ayrıntılı bilgiler verir, fasıl
müziğinden mehter nevbet icraları ile birlikte bahseder ve faslı nevbete eklenmiş
parçalardan oluşan bir süit ya da temel icra şekli olarak tanımlar. “Pasajlardan
birinde, mehter takımının fasılları bir tören sırasında icra ettiğinden söz edilir: “üç
nevbet fasl iderler… üç nevbet-i fasl iderler… üç kere fasl-ı latif iderler… üç nevbet-
i fasl iderler… bir fasl çalup giderler mehteran” (1896 1:621)” (Popescu-Judetz:
1999, 783)
Evliya Çelebi, daire, kemençe, ney, musikâr, çeng, kudüm, tanbur, kanun, ud,
çâtrâ, ravza, şeştâr, şeşhane ve kopuz sazlarının varlığından bahsetmekte ve bu
sazları icra eden sazendelerin isimlerini vermektedir. Bu icralardan da “bütün bu
üstadlar büyük bir topluluk olup hepsi sazlarını bir şedde edip bu anılanlar toplam 14
esnaftır(…)sâzendegân esnafının tamamı(….) sazendeler olup bunlar da 6 fırkadır”
(Kahraman, 2004:640) şeklinde anlatmaktadır. Bu sazendeler 6 farklı gruba ayrılırlar
ve farklı makamlarda eserler icra ederler. Evliya Çelebi, bu icradan “fasıl etmek”
olarak bahsetmektedir:
“Hânende ve dairezenlerin bir fırkası, neyzen ve kemanîler ve miskallerle bir ahenk olup asıl
makam olan baba rasttan Alayköşkü dibinde padişah önünde bir fasıl ederler ki anlatılamaz.
20
İkinci fırkası, çengî, tanburî, kudümzen ve bir bölük hânendeleriyle isfehan makamı ederler.
Üçüncü fırka, kanunî ve udî Nişabur makamı ederler.
Dördüncü fırkası çârtâyı ve ravzacıyân Nikriz makamı faslı ederler.
Beşinci Zümre, şeştâri ve şeşhaneciler ençgâh makamı fasl ederler.
Altıncı sınıfı, kopuzcu, hânende ve dairezenin bir fırkasıyla peşrev olup rast türevlerinde
mahur makamı ederek padişah önünden bu tertip üzere geçerler, peşrev isimleri yazıla.”
(Kahraman: 2004,640)
Çelebi’nin seyahatnamesinde, sazendelerle ve icralarla ilgili verdiği bilgiler,
bu şekilde devam etmektedir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta da şudur
ki, Çelebi’nin, “fasıl etmek” deyimini, sadece icracıların bir araya gelerek, sırayla
seslendirdikleri eserlerden oluşan bir icra şeklini anlatmak için kullandığı söylemek
mümkündür. Bu bilgilerin haricinde, hangi formlarda eserlerin okunduğu ya da bu
eserlerin hangi kurala göre, nasıl sıralandıkları konusunda herhangi bir bilgi
edinememekteyiz. Bu konuya Popescu da dikkat çekmektedir: “Evliya Çelebi’nin
yazdıklarından, onun yaşadığı dönemde fasıl teriminin birkaç müzik parçasının ardı
ardına geldiği bir düzen ya da aralıksız icra gibi kollara ayrıldığını görmekteyiz.
Ayrıca Evliya Çelebi eserinde icra biçimini fasıl yapmak olarak nitelendirmiştir.”
(Popescu-Judetz: 1999, 783)
Evliya Çelebi, Seyahatname’de, büyük bir övgüyle bahsettiği fasılları,
Hüseyin Baykara Faslı olarak nitelendirmektedir. “Hüseyin Baykara, Timur
sarayında 1438-1507 yılları arasında yaşamış bir hükümdar olarak bilinmektedir.
Baykara’nın çevresinde Molla Câmî ve Ali Şir Nevâî gibi dönemin büyük şairlerin,
nakkaşların, musikişinasların ve tarihçilerin varolduğu bilinmekteydi ve Baykara’nın
dostlarının saray ve bahçelerinde düzenlenen sanat toplantılarının şöhreti bütün İslam
âlemine yayılmıştı. “Hüseyin Baykara Faslı”, güzel, coşkulu musiki meclisleri
hakkında kullanılan bir deyim haline gelmişti.” (Ayvazoğlu) Evliya Çelebi, Hüseyin
Baykara Fasıllarından birkaç yerde bahsetmektedir, fakat bu deyimi sadece icra
bağlamında kullanmaktadır.
“(…)Horoz İmam, Hasoda’da hafızlıkta ortağımız, Tayezâde Handan, Ferruhoğlu Asaf Bey,
Maanoğlu, Keçeci Süleyman ve Amber Mustafa müezzinlikte ayakdaşlarımız olupgece gündüz has
hamamın yanında, meşkhane adlı yerde saz, söz ve çeşit çeşit fasıllar edip Hüseyin Baykara faslı
ederdik.” (Kahraman, 2004: 203)
21
Evliya Çelebinin sözlerine göre, “Hüseyin Baykara Faslı” deyimi, neşeli ve
güzel bir müzik toplantısını anlatmak için kullanılmıştır.
Hüseyin Baykara, 15.yy’da yaşayan bir hükümdardır ve bu dönemde, fasıl
kelimesi bir formdan ziyade, bir icra şekli olarak kullanılmaktadır. Çünkü yazmalara
ve bize ulaşan bilgilere göre, bugün fasıl olarak adlandırdığımız form özelliğine
benzer icralar, bu dönemde nevbet olarak tanımlanmaktadır. Yine bu bilgilere göre,
fasıl kelimesi bu dönemde sadece icra şekli olarak adlandırılmaktadır. Ancak beste
ve semai formlarının da şekillenmesiyle beraber, fasıl belirli formların ardı ardına
sıralandığı döngüsel bir icra halini kazanmış ve bu döngüsel yapıya, yine icra bu
şekilde olacağı için, daha önce sazende ve hanendelerin beraberce yaptıkları icra
şeklinin ismi olan fasıl kelimesini vermişlerdir.
Feldman, faslın asıl şeklinin 17.yy itibariyle kazandığını söylemektedir.
Feldman’a göre, Wright, 16yy ortalarına ait bir Osmanlı el yazmasını incelemiş ve
17.yy fasıllarıyla bu dönem fasılları arasındaki temel farkları göstermiştir. Bu
yazmada, nakış formundan bahsedilmiş fakat beste ve semai formları ile ilgili bir
bilgiye rastlanamamıştır. Bu bilgilere dayanarak, fasıl formunun 17.yy’dan önce
şekillenmediği üzerinde durmaktadır. (Feldman, 1996:182)
Aslında, fasıl kelimesinin 17.yy’dan önceki dönemde, bir form olarak
kullanılması ile ilgili bir bilgiye sahip değiliz. Buna ek olarak da hem Avrupalı
seyyahların hem de Evliya Çelebi’nin seyahatnamelerinde de fasıldan bir form olarak
değil sadece icra şekli olarak bahsedildiği ve çalgı isimleriyle beraber icranın nasıl
olduğu üzerine bilgiler verildiği görülmektedir.
Bir diğer nokta da nevbet-i mürettebe ya da nevbet olarak adlandırılan bu
icranın, Osmanlı’da icra edilen “fasıl”ın atası veya faslın, nevbetin devamı olup
olmadığı konusudur.
17.yy’daki faslı incelediğimizde, kâr ve nakış formlarının yer aldığını
görmekteyiz. Bu formlar, İran’da icra edilen sözlü formlar olarak görülmektedir.
Fakat bu formların, nevbetten daha sonra geliştiği ve erken dönem İran müziğindeki
döngüsel formda yer almadığı bilinmektedir. Osmanlılar’ın nevbet-i mürettebe’nin
döngüsellik/dairesel olgusundan/yapısından etkilenmiş olmaları mümkündür fakat iki
icra arasında tam olarak bir ilişki kurabilmek için, bu bir dizi form arasında daha net
22
bir devamlılık olması gerekmektedir. Osmanlı Faslı’nın nevbet-i mürettebe’nin
gelişmiş hali olmasından ziyade, nevbet formundan ayrı bir şekilde gelişmiş
olduğunu söylemek mümkündür. 18.yy’da Osmanlı’da “fasıl” icra ediliyor olmasına
ve nevbet-i müretteb icrasının görülmemesine karşın, bu dönemde, Maveraünnehir
çevresinde nevbet icrasına rastlanmaktadır.(Feldman, 1996:182)
Hafız Post güfte mecmuasında ve Ali Ufkî ise nota mecmuasında fasılın kesin
düzeni ile ilgili bilgi vermemişlerdir. Fasıl terimini Hafız Post’un mecmuasında daha
farklı bir anlamda görmekteyiz. Burada sadece vokal repertuarın detaylı bir dökümü
bulunmaktadır, makamlar veya fasıl icrasına ya da süitlerin belli makamlarda
düzenine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Hafız tarafından sistemleştirilen
fasıl, şarkıların gruplanması metoduna dayanır. Mecmuda, aynı makamdan birçok
eserin güftesinin yazıldığı her bir bölüm “fasıl” olarak adlandırmıştır. Bu yazma,
bütün bir fasılda ya da sadece tek bir makamda parçalar halinde icra edilebilecek
birçok şarkı metninin edebi kaydı olarak nitelendirilebilir. Belirtilen türler, kavl,
tasnif, nakş, savt, kâr, birçok semai ve şarkıdır. Gazel hakkında herhangi bir
açıklama bulunmamaktadır.
Ali Ufkî tarafından yazılan Mecmua-i Saz ü Söz, kullandığı yeni nota yazım
şekli ve yazma ilahi, koşma, mani gibi birçok farklı tarzda eseri içermesi bakımından
diğer yazmalardan farklı bir özellik arz eder. Fakat bu yazmada da fasılın icrası ile
ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Burada “fasıl” terimi “bölüm” anlamında
kullanılmıştır. Mecmuadaki her “fasıl” makamlarına göre gruplanmış birçok eserin
notası ve güftesini kapsamaktadır. Her fasıl başta bir veya iki peşrevle başlar ve diğer
parçalarla devam eder.
17.yy’ın sonlarında Prens Dimitri Cantemir (Kantemiroğlu) (1673 – 1723),
Kitābu ‘ilmi’l-Mūsīkī ‘lā vechi’l-Hurūfāt adlı eserinde, fasıl icrasını, icra biçiminin
melodik tanımını ve faslın giderini en iyi şekilde tanımlayan ilk Türk Müziği
kuramcısıdır. Kantemir’in açıklamasından, Türklerde icra edilen faslın aslında
eskilere dayandığı ve enstrümantal icranın temel ve sabit bir biçim olduğunu gösterir.
Kantemir, Edvar’ında, fasıl icrasının üç şeklinden bahsetmiş ve tanımlarını
yapmıştır: Hanende Faslı, Sazende Faslı ve hem sazendeler hem de hanendeler
tarafından icra edilen fasıl:
23
‘Fasl-ı Hānende: Hānende, iptidāsından taksim ider. Andan sonra Beste oķur. Ba’dehu, Naķş ve Naķş’dan sonra Kār; Kār’dan / sonra semā’i oķuyub temām ider.” Fasl-ı Sāzende: Sāzende / evvel taķsim ider, ba’dehu Pişrev çalar. Pişrev’den sonra Semā’i çalub temām ider. Fasl-ı H’ānende vü Sāzende ma’an: Fasl-ı meclis oldukda h’ānende üst oturrur. Hānendenin altında neyzen, neyzen altında tanburi, tanburinin altında sair sazendeler yerleri gayr-ı muayyendir. İptidasından sazende taksim’e şüru ider. Taksim’den sonra bir yāhud iki pişrev çaldıklarından sonra sükut ederler. Badehu, hanende taksime şüru ider. Taksimden sonra bir Beste, bir Nakş, bir Kar ve bir Semai okudukdan sonra sükut idüb, sazendeler Semaiye şüru iderler. Semaiyi tema(m) eylediklerinden sonra sükut idüb yalnız sazların aheng perdelerini yutarlar ve hanende bir dahi idüb Fasl’ı temam iderler.’ (Kantemir, 2001: 187)
Hanende faslı, sözlü eserleri içermektedir. Öncelikle hanende bir Taksim
yapar. Bu yapının gazel olduğu açıkça bellidir. Daha sonra bir Beste, Nakış ve Kâr
okur ve en son bir Semai ile faslı bitirir.
Sazende faslı, enstrümantal eserleri içermektedir. Bu icrada ise sazende bir
Taksim ile fasıla başlar ve ardından bir Peşrev ve Semai icra ederek faslı bitirir.
Kantemir’in, Hanende ve sazendelerin beraber icra ettiği fasıl tanımında,
öncelikle sazende bir Taksim’le icraya başlar ve ardından tüm sazendeler bir veya iki
peşrev çalarlar. Peşrevden sonra hanende bir Taksim yapar. Bugün, hanendenin
sesiyle yaptığı ve Kantemir’in taksim olarak adlandırdığı icra, bugünkü gazel
tanımına uygun düşmektedir. Taksimden sonra sırasıyla bir Beste, bir Nakş, bir Kâr
ve bir Semai icra edilir. Hanendeler icralarını bitirdikten sonra sazendeler bir Saz
Semaisi’ne başlarlar. Saz Semaisi tamamlandıktan sonra sazendeler ahenk telleriyle
dem tutmaya başlarlar ve hanende bir daha taksim yapar ve fasıl bitirilir.
Kantemir’in bu açıklamasına göre 17.yy sonu itibariyle fasıl icrası şu sırayı
takip etmekte idi:
1.Taksim
2.1 veya 2 peşrev
3. Taksim (Vokal Taksim-Gazel)
4. Beste
5. Nakış
6. Kâr
7. Semai
8. Saz Semaisi
9. Taksim (Vokal Taksim-Gazel)
24
Bu açıklamalar, o dönemin icrası hakkında çok net bilgiler vermektedir. Hatta
Kantemir, hanende ve sazendelerin fasıl icra ederken nasıl oturmaları gerektiğini de
açıklamalarına eklemiştir. Bu sıraya göre Hanendelerin altında neyzenler,
neyzenlerin altında Tanburiler, onların altında da belirli bir yeri olmayan öteki
sazendeler otururlar.
Kantemir ayrıca fasıl icrasında eşlik tarifini de “…bütün sazendelerin gücü,
ustalığı, eşlik ettikleri sırada ortaya çıkar. Zîrâ okuyucunun (hanendenin) nefesiyle
(ağzıyla) çıkardığı nağmenin her perdesine aynen uymalı, o nağmeyi, en küçük bir
fark olmaksızın, sazıyla aynen icrâ etmelidir” (Tura, 2001: 186) açıklamış ve icrada
hanende ve sazendelerin uyumlu olmalarının önemini de kaydetmiştir.
17.yy fasıl icralarıyla ilgili farklı kaynaklardan fazla bilgi edinememekteyiz.
Fakat sultan IV. Murat döneminde, aralarında üç hanende, bir çeng, bir keman, iki
tanbur, üç ney, bir çöğür ve bir musikar olmak üzere 12 müzisyenden oluşan
toplulukla Küme faslının yapıldığını öğrenmekteyiz.
17. ve 18.yy’larda müzik hakkında yazılı yeterli kaynak bulunmamaktadır.
17.yy, Osmanlı müziğinin doğu müziği içinde bir tarz yarattığı, 18.yy ise olgunlaştığı
dönemdir.(Aksoy 2003:13)
Bu dönemlerdeki müzikle ilgili bilgi alabileceğimiz en önemli kaynaklardan
biri de seyahatnamelerdir. Özellikle Sulzer, Laborde gibi Avrupalı seyyahların
seyahatnamelerinden müzik ve özellikle fasıl icralarıyla ilgili bilgi edinebilmek
mümkün olmaktadır.
Sulzer yazılarında fasıl icrasından bahsetmiştir. Tanımlamalarına göre, fasıl
icrası üç hane ve bir mülazimeden oluşan bir Peşrevle başlar. Sulzer sazende faslını
Fonton’un yazdığı gibi tanımlamaktadır. Peşrev’in mülazimesi tekrar edildikten
sonra arkasından bir semai veya presto gelir. Semai, peşrev gibi, bir serhane, bir
mülazime, bir ortahane, ve bir sonhaneden meydana gelir. Fasıl peşrevin
serhanesinin makamında biter. Sulzer dinlediği fasıl icrasında ney, girift, miskal,
kemane, sine keman, tanbur, santur, daire, def enstrümanlarının olduğundan da
bahsetmektedir. (Aksoy 2003:140)
18.yy gezginlerinden Laborde ise seyahatnamesinde bu yüz yıldaki fasıl
icrasından bahsetmektedir:
25
‘Olağan bir konserde, en az altı çeşit saz kullanılması gerekir: ud, ney yahut flüt; nefir yahut
yarım zurna; aklac yahut uzun saplı davul; kanun yahut sistre; kemançe yahut keman. Bu sazlardan
başka, üstü, parşömenle kaplı, çapı bir ayak uzunluğunda olan iki küçük bronz davulla yahut daire ile
ritm tutan bir de hanende vardır. Konserde bu musikici ön plandır. (…) hangi modda (makamda)
şarkılar söyleneceğine o karar verir. Modun yedi notasının da kullanılmasıyla bestelenmiş olan bir
şarkı söyleyerek hangi modda okumak istediğini arkadaşlarına duyurur. Hanendenin özellikle modun
birinci sesini, güçlüsünü ve karar sesini göstermesi gerekir. Sonra bu dört mısraı bu moddan okur.
Güfte ile modun aynı havada olması gerekir, çünkü hüzünlü bir modun neş’eli bir güfteyle ifade
edilmesine tahammül edilemez. Bütün sazendeler bu ezgiyi dinler aynı ezgiyi sazlarıyla tekrarlarlar.
Dört mısra tamamlanınca sazlar gene aynı moddan “peşrev” dedikleri bir çeşit ritournello çalarlar. Bu
kısa parça, bir beyit (hane), tekrar başa dönülen bir devre ile bir nakarattan oluşur. Hanende daha
sonra ya “beste” denilen üç kısa hava ya da “kâr” denilen uzun bir eser okur.
(…..) bundan sonra aynı makamdan pek çok eser çalıp söylerler; konser aynı modda biter.
Kısa bir aradan sonra başka bir moda geçerek konsere devam ederler. Konserin uzun sürmesi
isteniyorsa üçüncü bir moda geçerler. Ama hiçbir konserde üçten fazla moddan eser icra edilmez. (Aksoy 2003:315)
Bu açıklamadan, o dönemdeki icra tarzıyla ilgili net bilgiler edinebilmekteyiz.
Buna göre, bir fasıl icrasında en az altı çeşit saz bulunurdu. Aynı zamanda
başhanende yine bugün de olduğu gibi hangi makamdan, hangi şarkıların
okunacağına karar veren şef durumundaydı ve ritim sazı çalardı. İcra sırasında dört
mısralık ve sözü ve melodisi birbirine uyumlu olan bir gazel okurken sazlar dem
tutarak eşlik ederlerdi. Ardından yine aynı makamdan bir hane bir teslim şeklinde
çalındığından bahsedilen peşrev çalınarak beste veya kâr ile devam edilirdi. Aynı
makamdan ardı ardına birçok eser söylenir ve istenirse kısa bir ara verilir ve daha
sonra başka bir makamda fasıl icra edilerek konsere devam edilirdi. Bu açıklamaya
göre, sanılan klasik icraların aksine bir icrada birden fazla makamda eserler
okunmaktadır. Ancak, Laborde daha fazla makam değişikliği yapılamayacağını ve en
fazla üç ayrı makamdan eserler okunması gerektiğini de notlarına eklemiştir.
18. yy’da, özellikle saray eğlencelerinde, açık alanlarda icra edilen küme
fasıllarından bahsedilmektedir. Bir diğer seyyah Antoine Murat ise saray
fasıllarındaki müzisyenlerin 30-40 kişi olduğundan bahsetmektedir.
Özellikle, 18.yy seyahatnamelerinden ney, miskal, girift, sine keman,
kemençe, tanbur, kemane, santur, def ve daire enstrümanlarının kullanıldığı
hakkında bilgi edinmekteyiz. 18.yy sonları, 19.yy başlarında, Santur, yabancı
26
gözlemcilerin minyatür ve yazmalarında ana enstrümanlardan biri olarak
görülmektedir. (Aksoy, 2003:180). 19.yy’da kanun sazının yaygınlaşmasına bağlı
olarak santur eski önemini yitirmiştir. (Aksoy, 2003:180).
Yine 18.yy’da yaşayan bir diğer seyyah Baron de Tott ev fasıllarından
bahsetmektedir. Bu dönemde, evde bir sazendenin devamlı olarak bulunmasını günah
sayan bazı Müslümanlar, bazen fasıl gruplarını evlerine davet ederlerdi. Bu gruplar
Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların da bulunduğu sekiz veya on kişiden
oluşmaktaydı. Tott ayrıca Türklerin kahvehanelerde ve meyhanelerde fasıl
yaptıklarını da eklemiştir. (Aksoy, 2003: 305)
2.3. 19.yy’da fasıl
1870’li yıllardan itibaren batılılaşmanın etkisi ve toplumun yaşan tarzında
açık bir şekilde görülmeye başlanmıştır.
‘19.yy, Osmanlı müziğinin klasik formlarının çözülmeye başladığı ve değişen
toplum yaşamıyla birlikte yeni ifade arayışlarına girdiği bir dönemdir’ (Paçacı,
2003:63). Bu dönemde, Hacı Arif Bey zamanında popüler olan şarkı formu, fasıl
icralarında daha çok yer almaya başlamıştır. Bu dönemle beraber, şarkı, peşrev’le
başlayan ve sırasıyla kâr, beste, ağır semai, yürük semai ve saz semaisinin icra
edildiği “klasik fasıl” olarak da adlandırılan fasıl icralarına eklenmiştir.
Bu dönemdeki fasıl icraları ve repertuarlarıyla ilgili farklı değerlendirmeler
vardır. Feldman’a göre 19.yy sonlarında repertuar şu sırayı takip etmekteydi:
1. Peşrev
2. Taksim
3. (Gazel)
4. 1. Beste veya Kâr
5. 2. Beste
6. Ağır Semai
7. Bir veya daha fazla şarkı
8. Yürük Semai
9. Saz Semaisi’ (Feldman, 1996:180)
27
19.yy sonlarından itibaren, Kâr, Beste, Ağır Semai’den başlayıp, Sengin Semai,
Düyek, Aksak, Türk Aksağı, Curcuna usullerinde şarkılara kadar uzanan ve Saz
Semaisi ile sona eren bir repertuar gelişmiştir. 20.yy’da ise büyük usuller yavaş
yavaş unutulmuş ve sadece şarkıların baskın olduğu bir fasıl icra edilmeye
başlanmıştır. Kâr yerini daha çok 1. Beste’ye bırakmıştır. Daha önceleri Darbeyn,
zincir gibi usullerle bestelenen Beste formundaki eserler yerine, hafif, muhammes
gibi daha küçük usullerle ölçülen Besteler okunmaya başlanmıştır. Semai formu, Ağır
ve Yürük Semai olarak iki şekilde gelişmiştir. (Feldman, 1996:183). 19.yy’da popüler
olmaya başlayan şarkı formu da fasıl icrasında Yürük Semai’den sonra yer almaya
başlamıştır.
19.yy’da, Türk Müziği ile ilgilenen, Avrupalı en önemli seyyah Thibaut ise
makalesinde, fasıl düzenini anlatır ve aynı zamanda bir fasılda icra edilen eserlerin
notalarını basmıştır. Thibaut bu eserleri şu şekilde sıralamıştır:
Zeki Mehmet Ağa’nın Devr-i Kebîr peşrevi ve ardından Itri tarafından bestelenmiş
bir Kâr ve yine Itri tarafından bestelenmiş bir Beste (Piyaleler ki o ruhsâr-ı âl’e ter
getirir), Rauf Yekta Bey tarafından bestelenmiş Nakış Beste (Ey Bülbül-irebî-ı bâis
nedir nevâya?), Hammamizade İsmail Dede Efendi’nin Ağır Semaisi (Ey gonce-ı
bağ-ı cihan vey ziynet-ı destâr-ı cân), Rauf Yekta Bey’in bir şarkısı, İsmail Dede’nin
Yürük semaisi (Ey Gonca dehen, âh-ı seherden hazar eyle), Rauf Yekta Bey’in Saz
Semaisi (Aksoy, 2003: 248).
1826’da Mehterhane kapatıldıktan sonra batı müziğinin saraya tamamen
girmesine neden olan Mızıka-ı Hümayun kuruldu. Aynı zamanda bir konservatuar
niteliği de taşıyan Mızıka-ı Hümayun’un bünyesinde Türk ve Batı müziği bölümleri
bulunmaktaydı ve fasıl grubu Türk müziği bölümünde yer almaktaydı. II.
Meşrutiyetle beraber, saray teşkilatı küçültüldü ve Mızıka-ı Hümayun merkez bando
ve saray orkestrası oldu.
Mızıka-ı Hümayun’un kuruluşundan sonraki dönemde, Rıfat Bey’in
yönetiminde “Türk Musikisi Fasıl Heyeti” kuruldu. Bu kurum Cumhuriyet’in
kuruluşuna kadar devam etti. Kadrosunda saray müzisyenlerinin de yer aldığı
Mızıka-ı Hümayun, Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti, Riyaset-i Cumhur Orkestrası ve
Riyaset-i Cumhur Bandosu adları altında üç grup olarak Ankara’ya taşındı ve burada
konserler vermeye başladı. (Paçacı, 1999:14)
28
Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti, Serhanende Hafız Yaşar, hanendeler Nuri
Halil, Münir Nurettin, Nuri Cemil, Abdülhalik Mehmet ve Ferit Bey; sazendeler
Tanburi Refik, Neyzen Sami, Kanuni Vedat, Udi Şevki, Santuri Zühtü, Udi Bahri
Bey’den oluşmaktaydı. Kuruluşundan bir yıl sonra Neyzen Burhanettin’in Sami
Bey’in yerini aldığı bu topluluk, Atatürk zamanında da iştirak ettiği toplantılarla
varlığını sürdürdü ve Atatürk’ün seyahatlerinde de onunla beraber yer aldılar. Ancak
bu topluluk, çok iyi müzisyenleri bünyesinde barındırmasına karşın, halka yönelik
hiçbir konser vermemiş ve bu potansiyeli kullanamamıştır. (Paçacı, 1999:14) ‘O
yıllarda egemen olan ve Cumhuriyet’in asıl tercihi durumundaki Batı müziğine
yönelişten dolayı, bu sanatçılar kendilerine ve mensubu oldukları müziğe ilginin
azalmasından giderek rahatsız olmuşlar ve Hafız Yaşar’ın 1930’da emekli
olmasından, 1934–1936 arasında radyo yayınlarından Türk Müziği’nin
kaldırılmasından ve Atatürk’ün ölümünden sonra heyetin işlevi yavaş yavaş sona
ermiştir’ (Paçacı, 1999:15). Bu grup daha sonraları, İstanbul Konservatuarına
taşınmış ve Türk Musikisi İcra Heyeti adı altında İstanbul seyircilerine klasik fasıl
konserleri vermiştir.
“Radyonun yaygınlaştığı 1940’lı yıllardan itibaren, radyo bünyesinde
oluşturulan “Erkekler Faslı”, “Kadınlar Faslı”, “Karma Fasıl Topluluğu” adlı gruplar,
fasıl musikisini geleneksel düzeninden gitgide uzaklaşan bir biçimde günümüze dek
getirmişlerdir. Yine 20.yy’ın başında, sohbetlerle bezenen, müdavimleri için bir sanat
meclisi hüviyetindeki ev fasılları birçok bestekâr, hanende ve sazende için buluşma
zemini olmuştur” (Ayangil, 1993:260)
19.yy sonu ile 20.yy’ın başlarında tanınmış nice musikişinasın oluşturduğu
saz ve fasıl heyetleri, Şehzadebaşı’nda Direklerarası’ndan Küçüksu ve Çamlıca
mesirelerine, Feyziye Kıraathanesi’nden Darü’t-Talim Kıraathanesi’ne uzanan çeşitli
mekânlarda halkın musiki zevkine seslenen fasıllar icra etmekteydiler. Bu
mekânlarda çalıp söyleyen eski fasıl heyetlerinden Kemani Tatyos’un heyeti, Kanuni
Berber Şemsi’nin heyeti, Darü’t-Talim-i Musiki Heyeti ile Şark Musikisi heyeti en
bilinenleridir.(Ayangil, 1993:260)
Fasıl heyetlerinin icralarını gerçekleştirdikleri mekânlar ve icra heyetlerinin
isimleri dışında, fasıl heyetinde bu icralarda yer alan sazende ve hanende isimleri de
büyük önem arz etmektedir. Çünkü özellikle 1960’lı yıllarda icra edilen fasıllardan
29
söz edilirken, hanende ve sazendelerin isimleri de büyük bir önemle vurgulanmakta
ve sanatçıların nasıl söyledikleri veya sazlarını nasıl çaldıklarından övgüyle
bahsedilmektedir. Sermet Muhtar Alus’un 1930 ve 1940 tarihli makalelerinde
1890’larda fasıl heyetlerinde yer alan hanende ve sazendelerden bahsetmektedir.
20.yy’daki icracılar hakkında ise, bu yazıların yanında, 1950 ve sonrasında fasıl
icralarında yer almış ve hatta bugün de fasıl icralarında yer alan hanende ve
sazendelerin aktardıkları bilgiler, bugün için büyük önem taşımaktadır. Alus’un
makalelerinde yazdıklarına ve bugün Hanende Nurettin Çelik ve sazendeler Sadun
Aksüt, Yılmaz Kemancı, Bahattin Duyarlar ve Fethi Tekyaygil’in kişisel
görüşmelerde aktardıkları bilgilere dayanarak 19.yy sonları ve 20 yy başlarında fasıl
icra edilen gazinolar ve fasıl heyetlerinde yer alan hanende ve sazendeleri şu şekilde
sıralamak mümkündür:
Tablo 1: 19. ve 20.yy’da Fasıl icra edilen gazinolar ve Fasıl heyetlerinde yer alan hanende ve sazendeler
Gazinolar Hanendeler Sazendeler 1890-1930 Arkadya Gazinosu
Feyziye Kıraathanesi Bülbül Asaf Bülbül Sami Beşiktaşlı Sofi Edirneli Hayım Hacı Kiramî Hafız Osman Hafız Sami Hanende Aslan Hanende İbrahim Hasanköylü Ester Hatice Hanım Karakaş Kuzguncuklu Şarika Nasib Hanım (Nasib Hanım en usta kadın hanende olarak tanınmaktadır) Nedim Bey Osman Bey Topal Sıdıka Hanım Üsküdarlı Ethem Üsküdarlı Domates Ahmet Bey
Kemani Aşkî (1840-1892 Kemani Kirkor (Kirkor Çulhayan 1968-1938) Kemani Memduh (1868 – 1938) Kemani Tahsin Kemani Tatyos Efendi Kemani Zarifaki Kemençeci Anastas Kemençeci Selamsızlı Kantar Kemençeci Vasil Kanuni Şemsi Udi Mısırlı İbrahim (1872-1933) Şekerci Hafız Cemil Tanburi Cemil Bey (1871-1916) Udi Afet(1850-1922) Udi Ali Rıfat Bey (Mısır ve Suriye’de ‘Rabbül Ud’ adıyla anılmakta idi) Udi Arşak(1880-1930) Udi Nevres Bey (1830-1937) Udi Selim Udi Sürûr
30
1950’den sonraki dönem
Cumhuriyet Gazinosu Çiftesaraylar Şehzadebaşı Gazinosu Kazablanka Gazinosu Küçükçiftlik Gazinosu Taksim Kristal Gazinosu Taksim Maksim Gazinosu Tepebaşı Gazinosu Türkuaz Gazinosu
Ağyazar Akyüz Arab Cemil Arab Hüsnü Celâl Tokses Hamit Dikses Hanende İsmet Hüseyin Mandal Kasım İnal Tekin Kemal Şaman(Beşiktaşlı Kemal) Mahmut Kurt Nurettin Çelik Safiye Tokay Sami Özkanlı Suzan Bizimer Seyfi Kuyucaklı Yusuf kalyoncu Zeki Çağlarman
Kemani Ali Duyarlar Kemani Hakkı Derman Kemani Haydar Tatlıyay Kemani Necati Tokyay Kemani Sadi Işılay Kemani Necati Tokyay Kemani Nubar Tekyay Kanuni Ahmet yatman Kanuni İsmail Demirci Kanuni İsmail Şençalar Udi Ali Koca Dinç Udi Kadri Şençalar Pianist Feyzi Aslangil Udi Yorgo Bacanos Tanburi Selahattin Pınar Darbukacı Necdet Gezen Klarnetçi Hamdi Tokyay Klarnetçi Şükrü Tunar İsmet kadri Lütfü Güneri Tahsin Karakuş
Şarkı formunun ön plana çıkması ve fasıl icralarında yer alması ve bunun
yanında sarayın yüzünü Batı’ya çevirmesiyle beraber sarayda fazla ilgi göremeyen
fasıl müziği, halkın icralarıyla varlığını devam ettirmiştir. 20.yy başlarında açılmaya
başlanan gazinoların yanında, evlerde de “ev fasılları” olarak icra edilmiştir. Fakat bu
dönemden itibaren daha çok eğlence amaçlı icra edilen fasılın, repertuarı 20.yy
boyunca, şarkı formundaki değişimlere paralel olarak da şekil değiştirmiştir. Bugün
fasıl icralarını bundan 50 sene önce öğrendikleri gibi sürdürmeye çalışan sanatçıların
varlığı bilinmektedir. Nurettin Çelik bu sanatçılardan bir tanesidir ve halen fasıl
icralarında başhanende göreviyle yer almaktadır.
Bugün halen eski fasıl geleneğini sürdürmeye çalışan gruplar da
bulunmaktadır. Mehmet Güntekin tarafından 1994 yılında kurulmuş olan İstanbul
Fasıl Topluluğu halen belirli dönemlerde, şef Nurettin Çelik idaresinde fasıl icraları
yapmaktadır.
31
2.4. Fasıl İcrasının özellikleri
19.yy sonlarından itibaren şarkı formunun da rağbet görmeye başlaması ve
fasıl icralarında baskın bir şekilde yer almasıyla beraber, bu dönemlerde fasıl
repertuarı değişmeye başlamıştır. 19.yy’a kadar Peşrev, kâr, Beste, semai ve Saz
semaisi formlarının sıralanmasıyla icra edilen fasıl icrasına, şarkı formunun da
katılmasıyla beraber, yavaş yavaş beste, kâr, semai gibi büyük formlar unutulmaya
başlanmış ve faslın yapısı kadar, fasıl icrası da değişerek ve farklı bazı özellikler
kazanmıştır.
Özellikle son yüzyılda fasıl repertuarında şarkı formunun baskın bir şekilde
yer alması ve daha ileri dönemlerde de icrada sadece şarkı formunun okunmasıyla
beraber, fasıl icrasında, klasik fasıl icralarında olmayan bazı kurallar oluşmaya
başlamış ve bu kurallar da bugün dinlediğimiz fasıl icrasının özelliklerini meydana
getirmiştir.
Bugün, Osmanlı zamanında icra edilen klasik fasıl icrasının özellikleriyle
ilgili bilgileri sadece yazılı kaynaklardan edinebilmekteyiz. Fakat bu kaynaklardan
faslın yapısı dışında, icra özellikleriyle ilgili fazla bilgiye ulaşmak mümkün
olmamaktadır. Bu sebeple yakın zamana ait bilgilere bugün hayatta olan hanende ve
sazendeler vesilesiyle ulaşabilmekteyiz. Bugün yaşayan en büyük hanende kabul
edilen Nurettin Çelik’le yaptığım görüşmeler ışığında günümüzde icra edilen klasik
faslın özelliklerinden bahsetmek uygun ve doğru olacaktır.
Fasıl grubundaki sanatçılar, gruptaki görevlerine göre özel bazı isimlerle
anılırlar. Bir fasıl heyetinde enstrüman çalan kişilere sazende, eserleri okuyan
kişilere ise hanende adı verilir. Fasıl icra edilirken, o faslı yöneten kişi hanendelerden
biri ise; o kişi serhanende veya başhanende adı ile anılır; Sazendelerin başında ise
sersazende veya başsazende adıyla anılan şefleri bulunur. Hanendeler ellerinde her
zaman bir zilli def veya bir daire bulundururlar ki bu enstrüman fasıl heyetinde
kullanılan ritim sazlarıdır. Özellikle başhanende, elindeki zilli def ile faslı yönetir,
icra sırasında hangi eserin söyleneceğini, hangi şarkıya, nasıl ve ne zaman
geçileceğini, elindeki zilli defle yaptığı bazı küçük jestler, işaretler ve bazı
hareketlerle diğer üyelere haber verir.
32
‘(…)Türk Müziği icralarının en zorudur fasıl icrası. Birtakım kuralları vardır usulden usule
geçerken. İşte onu en iyi serhanende elindeki defle gösterir. Eğer yetkin iseler diğer hanendelerin de
ellerinde birer daire bulundurmalarında hiçbir sakınca yok. (…) Eski fasıl topluluklarının
fotoğraflarına bakarsanız, her hanendenin elinde bir def vardır. (Güntekin, Kişisel görüşme,
2004)
Nurettin Çelik ise bu konuda şunları söylemektedir:
‘Başhanende, başsazendeyle işaretleşip parçalara girer(…)Tabi serhanende kimse, farz et
Ağyazar başlatıyor, kafasında diziyi (repertuarı) Ağyazar hazırlıyor(…) (Çelik, Kişisel görüşme,
2004)
Fasıl icrasında bir önemli konu da eser seçimidir. Elli yıldır fasıl yapan gerek
sazende, gerekse hanende birçok müzisyen, repertuarın fasıl icrası sırasında
belirlendiğini söylemişlerdir. Türk Müziği’ndeki her şarkı, fasıl icrasında yer alamaz.
Gerek usul, gerekse melodi açısından fasıl icrasına uygun şarkılar seçilmelidir.
‘Güftenin ve tabi en çok da melodik yapının etkisi vardır. Bu usulle alakalı değildir. Şarkının
yapısı fasıla uygun olacaktır ya da olmayacaktır. Temel fark buradadır.’ (Güntekin, Kişisel
görüşme, 2004)
Günümüzde bu şarkılara “fasıl şarkısı” olarak adlandırılır ve bir fasıl
icrasında, bu şarkılar seslendirilir.
‘Faslın kendine ait bir edebiyatı vardır, o müzikteki ruh, fasılda okunmayı gerektirmelidir.
Faslın kendine has ruhunu ve neşesini yansıtabilmek için çok şarkı bilmek gerekir, içinden hangisinin
fasılda okunacağını ayırt edebilmek önemlidir.’ (Güntekin, kişisel görüşme, 2004)
Fasıl icrasına Peşrev formundaki bir eserle girilir. Hemen ardından Ağır
Aksak birkaç şarkı okunur ve ardından Sengin Semai, Aksak, Curcuna gibi daha
yürük usullerde şarkılar okunarak en son yine aynı makamda bir saz semaisi veya
sirto ya da oyun havası ile bitirilir. Fasıl icraları, bulunulan yere ve özellikle de
müzisyenlerin repertuar bilgilerine göre uzun süre icra edilebilir. Fasıl icrasının
karakteristiği olan devamlılığını bozmamak adına, icra sırasında hanendelerin ve
sazendelerin dinlenebilmeleri için arada 20–25 dakika sürebilen taksimler yapılır.
Yine aynı şekilde arada gazel de okunabilmektedir. Bu doğaçlamalarda, gerek
hanende, gerekse sazende, sazıyla ve sesiyle tüm hünerlerini gösterir. Fasıl
repertuarı ve eserlerinin seçiminde ardı ardına gelecek uygun fasıl şarkılarını
33
sıralamak önemlidir. Fasıl icrası ağır eserlerle başlar, bu eserlerin ardından her biri
bir öncekinden daha yürük sayılabilecek şarkılarla devam eder ve hızlı bir sözsüz
eserle sona erer. Örneğin, Peşrev formu ağır usullerde bestelenir. Fasıl bu eserle
başlar ve ardından ağır aksak (10/8), yani peşrev formuna göre biraz daha yürük ama
yine ağır olabilecek bir eser okunur. Sırasıyla 6/4’lük Sengin Semai, 9/8’lik Aksak
ve 10/16’lık curcuna usullerinde gittikçe daha da yürük mertebe veya usullerde
eserler okunur ve en son Saz Semaisi gibi sözsüz bir eserle veya sirto gibi çok daha
yürük eserle fasıl sona erdirilir.
Tablo 2’de, 1960’lı yıllardaki fasıl icralarının repertuarıyla ilgili bir örnek
verilmektedir. Tanbur sanatçısı ve fasıl heyetlerinde icracı olarak bulunmuş olan
Sadun Aksüt’ten alınan bu örnekte görüldüğü gibi; fasıla bir Peşrev ile başlanmış ve
sırayla ağır aksak, devr-i hindi, sengin semai ve aksak usullerinde şarkılar icra
edildikten sonra aynı makamda bir saz semaisi ya da oyun havası ile fasıl
bitirilmiştir.
Tablo 2: Hüzzam Faslı
Makam Usul Form Şarkı adı Besteci
Hüzzam Devr-i Kebîr
Peşrev Tanburi Osman Bey (1816-1885)
Hüzzam Ağır Aksak
Şarkı Görmedim, uysun felek amalime
Selanikli Udi Ahmed Bey (1868-1927)
Hüzzam Ağır Aksak
Şarkı Neşe-i yâbı lutfun olsun budser-i şûridiniz
Musullu Hafız Osman Efendi
Hüzzam Ağır Aksak
Şarkı Sabrımı gamzelerin sihirle târaz edeli
Bîmen Şen
Hüzzam Ağır Aksak
Şarkı Sükûnda geçer ey sevgili
Bimen Şen
Hüzzam Ağır Aksak
Şarkı Nim Nigâhın Basmacı Abdi Efendi
Hüzzam Devr-i Hindî
Şarkı Sen de Leylâdan mı öğrendin cefakâr olmayı
Şerif İçli (1899-1956)
Hüzzam Sengin Semai
Şarkı Açmam Açamam Söyleyemem
Nasîbin Mehmet Yürü
Hüzzam Sengin Semai
Şarkı Sen sanki baharın gülüsün
Mûsa Süreyya Bey (1884-1932)
Hüzzam Türk Aksağı
Şarkı Bağlandı Gönül zülfüne bir yosma civanım
Selânikli Ahmet Efendi (1868-1927)
Hüzzam Türk Aksağı
Şarkı Ümmidimi kirpiklerine bağladım gönlüm
Selahattin Pınar
34
Hüzzam Aksak Şarkı Adanın yeşil çamları aşkımıza yer olsun
Şükrü Tunar
Hüzzam Aksak Şarkı Zamanı var ki her bezmim anarsın
Klarnet İbrahim Efendi (- 1925)
Hüzzam Aksak Şarkı Balkonda saatlerce düşündüm seni aradım
Şükrü Tunar
Hüzzam Curcuna Şarkı Güzel gün görmedi âvâre gönül
Hacı Ârif Bey (1831-1885)
Hüzzam Curcuna Kuşade Tali’im hem-bahtım uygun
Şevki Bey
Hüzzam Curcuna Bilirim daha sen pek küçüceksin
Bîmen Şen
Hüzzam Aksak Semai
Saz Semaisi
Refik Fersan (1893 – 1965)
Hüzzam veya Oyun havası
Azerbaycan Oyun Havası
Bir diğer örnek de, Nurettin Çelik’ten alınan Hicazkâr faslı örneğidir. Tablo
2’de ise Saz semaisi yerine bir sirto ile fasıl icrasının bitirildiğini görmekteyiz.
Tablo 3: Hicazkâr Faslı
Makam Usul Form Şarkı adı Besteci
Hicazkâr Peşrev Tanburi Osman Bey (1816 –1885)
Hicazkâr Ağır Aksak
Şarkı Gel seninle yarın ey serv-i revân
Hacı Sadullah Ağa
Hicazkâr Sengin Semai
Şarkı Son aşkımı canlandıran en tatlı emelsin
Lemi Atlı (1869-1945)
Hicazkâr Şarkı Ben perîşânım, perîşân zülfünün mecnûnuyum
Santûri Ethem Efendi
Hicazkâr Aksak Şarkı Bekledim fecre kadar gelmedin işte güneş de doğdu
Râkım Elkutlu (1872 – 1948)
Hicazkâr Düyek Şarkı Visâl-ı yâr ile mest ol, hayâle dalma gönül
Râkım Elkutlu
Hicazkâr Ara Taksim
Hicazkâr Curcuna Şarkı Mestim bu gece sen de bana mest olarak gel
Lâvtacı Ovrik (1872-1936)
Hicazkâr Curcuna Şarkı Yoktur zaman gel mâhım heman gel
Lâtif Ağa (1815?-1885?)
Hicazkâr Sofyan Şarkı Sevdim güzel bir nev-civan
Hacı Arif Bey
35
Hicazkâr Düyek Şarkı Aldı beni, aldı beni iki kaşın arası
Çorlulu Aşık (-1850?)
Hicazkâr Aksak Şarkı Bir yâr sevdim Kuşada’lı, boyu bosu edâlı
K.H. Yaşar
Hicazkâr Sirto Nuri Halil Poyraz
Bir konser icrasında şarkıları tek tek okumak, aranağmeleri çalmak ve varsa
bir koda çalıp bitirmek ve sonra başka bir şarkıya başlamak icra açısından rahat
olmasına rağmen, fasıl icrasını farklı kılan ve en büyük özelliğini oluşturan nokta,
şarkıların arasındaki geçişleri sağlamaktır. Bir fasıl icrasında en önemli özellik
devamlılık ve beraber söylemenin getirdiği coşkudur. Fasılda eserler hiç ara
verilmeden birbiri ardına belli aranağmeler ve bazı bağlantı ölçüleriyle başlanarak
okunur ve bu yaklaşık bir ya da iki saat devam eder. Bu yüzden, bir fasıl icrasında
geçişler, şarkıların birbirine bağlantıları ve şarkıların fasıl coşkusuna ve icra
karakterine uygun olmaları gerekmektedir. Bu geçişler, fasıl icrasının devamlılığını
sağlamak ve icraya fasıl karakterini kazandırmak için önemlidir. Fakat bu geçişler
belli kurallara göre yapılmaktadırlar.
En önemli kurallardan bir tanesi, her şarkının arasında mutlaka bir aranağme
çalınmasıdır. Fasıl icrasında aranağmenin çalınmasının icra bütünlüğündeki önemini,
Nurettin Çelik şu şekilde anlatmıştır:
‘(…)Aranağme bitmeden başka bir şarkıya geçilmez, kaide odur. (…) her şarkının
aranağmesi var, onları mutlaka okumak gerekir. Mesela kullanılan tek bir aranağme oluyor, hepsinde
kullanıyorlar, öyle olmaz. Kendi aranağmelerini kullanmak gerekir(…) tabii yoksa aranağmeleri,
onlara uygun aranağmeler var, onları üzerine monte ediyorum. (…)mutlaka aranağme kullanıyorum. (Çelik, Kişisel görüşme, 2004)
Fasıl icrasında aranağmelerin varlığı kadar önemli bir konu da şarkılar
arasındaki geçişler ve bu geçişleri sağlayan bağlardır. Fasıl icrasında, sırasıyla farklı
usullerden şarkılar seslendirildiğinden bir şarkıdan, bir başka usuldeki şarkıya
ahenkli bir şekilde geçebilmek için birtakım bağlar kullanılır.
‘(…)bazı durumlarda(...)en yakışık olanını arayıp bulursunuz. Veya aranağmeyi, 2/4’lük bir
notayla bitiyor aranağme(...)onun değeri kadar değil de, üstünde bir nokta varmış gibi notanın,
kesersiniz birden ve şarkıya girersiniz.’(Güntekin, Kişisel Görüşme,2004)
36
9/4’lük bir aranağmenin en sondaki 2/4’lük veya ¼’lük notası, üzerinde nokta
varmış gibi birdenbire kesilir ve küçük bir duraklamadan sonra diğer şarkıya girilir.
Bu birinci şekil kullanılan bağ, aşağıdaki örnekte gösterilmektedir. İstanbul Fasıl
Topluluğu’nun serhanende Nurettin Çelik şefliğinde, Altunizade Kültür Merkezi’nde
icra ettikleri Hüzzam Faslı’ndan bir örnek görülmektedir.
Örnek 1:
Transkripsiyon Örnek 1: Merve Eken, Kişisel alan kaydı, 15 Aralık 2006, İstanbul.
İstanbul Fasıl Topluluğu, Hüzzam Faslı’ndan bir bölüm, 11 Aralık 2004, Altunizade Kültür
Merkezi. Sazendeler: Göksel Baktagir (kanun) Emrullah Güler (Violonsel), Yurdal Tokcan
(ud), Baki Kemancı (keman), Selim Güler (kemençe); hanendeler: Nurettin Çelik
(başhanende), Mehmet Güntekin.
Sengin Semai usulündeki “Sen Sanki Baharı Gülüsün” isimli Hüzzam şarkı,
Devr-i Hindî usulündeki “sen de Leylâdan mı öğrendin cefâkar olmayı” isimli
37
Hüzzam Şarkıya geçerken, aranağmenin en sondaki ¼ lük Segâh perdesi birdenbire
kesilerek, ufak bir duraklamadan sonra diğer şarkıya geçilmiştir.
İkinci şekli, aranağmeyi bitirip, en sondaki usulü de doldurup hemen diğer
şarkıya başlanır.
‘(…)İkincisi usulü doldurursunuz, usulü doldurduktan sonra girebilirsiniz, bu ikinci
şekil(…)’(Güntekin, Kişisel görüşme, 2004)
Bu geçişi de yine İstanbul Fasıl topluluğu’nun Hüzzam Faslı konserinden bir
örnekle gösterebiliriz:
Örnek 2:
38
Transkripsiyon Örnek 2: Merve Eken, Kişisel alan kaydı, 15 Aralık 2006, İstanbul.
İstanbul Fasıl Topluluğu, Hüzzam Faslı’ndan bir bölüm, 11 Aralık 2004, Altunizade Kültür
Merkezi. Sazendeler: Göksel Baktagir (kanun) Emrullah Güler (Violonsel), Yurdal Tokcan
(ud), Baki Kemancı (keman), Selim Güler (kemençe); hanendeler: Nurettin Çelik
(başhanende), Mehmet Güntekin
Bu örnekte Ağır Aksak “Sabrımı Gamzelerin Sihrile Târâc edeli” Hüzzam
şarkıdan, Sengin Semai “Açmam açamam söyleyemem” isimli Hüzzam şarkıya
geçilirken, ilk eserden sonra okunan aranağmenin ardından, usul tamamlanarak diğer
şarkıya geçilmiştir.
‘(…)Üçüncüsü de “içinden” tabir ettiğimiz bir şey vardır. Aranağmenin son notasını, mesela
¼’lük ‘la’, bir sonraki şarkının başlangıcını o ¼’lük ‘la’nın olduğu yerde kabul edersiniz,
aranağmeden ¼’lük çalarak bir sonraki şarkıya girmiş olursunuz. Biz buna “içinden” deriz.’ (Güntekin, kişisel görüşme,2004)
Üçüncü ve son teknik ise ‘içinden’ olarak tabir edilen şekildir. Aranağmenin
en son notası ile bir sonraki şarkının ilk notası aynı değerde ve aynı seste ise bu
teknik kullanılabilir. Örneğin aranağmenin en son notası ve bir sonraki şarkının da
ilk notası ¼ değerinde “la” ise, bu son nota, şarkının ilk notası kabul edilerek şarkıya
girilir. Bu şekilde aranağmenin bir notası çalınmamış olur. Bu durum, topluluktaki
sersazendenin, serhanende ile uyumlu olmasını gerektirir. Bu geçiş komutlarını,
serhanende, elindeki zilli def ile yaptığı bazı hareketlerle belirtir.
39
Örnek 3:
Transkripsiyon Örnek 3: Merve Eken, Kişisel alan kaydı, 15 Aralık 2006, İstanbul.
İstanbul Fasıl Topluluğu, Hüzzam Faslı’ndan bir bölüm, 11 Aralık 2004, Altunizade Kültür
Merkezi. Sazendeler: Göksel Baktagir (kanun) Emrullah Güler (Violonsel), Yurdal Tokcan
(ud), Baki Kemancı (keman), Selim Güler (kemençe); hanendeler: Nurettin Çelik
(başhanende), Mehmet Güntekin
Üçüncü ve son örnekte ise, Sengin Semai “Açmam açamam söyleyemem”
sözleriyle başlayan Hüzzam şarkıdan, yine aynı Sengin Semai usulünde “Sen sanki
baharın gülüsün” isimli şarkıya geçerken fasıl icrasında “içinden” tabir edilen teknik
kullanılmıştır. Burada, ilk eserin bitişindeki okunan aranağmenin en sonundaki
2/4lük değerdeki segâh perdesi okunmamış ve bir sonraki şarkının ilk iki dörtlüğü
okunarak geçiş yapılmıştır. Bu örneğe baktığımızda, bu teknik sadece aynı perdeler
için geçerli değildir, eserin son notasıyla, bir sonraki eserin ilk notası farklı da olsa
kullanılabilmektedir.
Bu bağların düzgün bir şekilde yapılması ve hiç kesilmeden devam etmesi,
fasıl icrasına devamlılık kazandırır. Bunlar genellikle fasıl icrası sırasında, o anda
nasıl hissediliyorsa yapılan geçişlerdir. Bu geçişlerin nerede ve ne zaman
yapılacağını serhanende belirler ve o anda nasıl uygun görülürse o şekilde çalınır.
Serhanende bu direktifleri defe vuruşlarıyla belirtir.
‘(…)bir takım hareketler vardır tabii, mimikler, jestler, defi kullanırken… Arkada okuyan
hanendelerin gözleri hep deftedir, vücut hareketlerimizdedir. Konuşmadığımız şeyleri yapacaksak,
40
diyelim ki içinden geçeceğiz demiştik ama kesip girmek geldi içimden birdenbire, Göksel’le
(Baktagir) bakıştım, kesmem için benim geliştirdiğim bir hareket vardır mesela, pat diye defi
kapatırım, herkes durur orda (o anda)(…)anlarlar, (defi kaldırdığı zaman) bir sonraki şarkıya girer
herkes(…) (Güntekin, Kişisel görüşme, 2004)
Transkripsiyonlarda görüldüğü üzere geleneksel faslı bugün de devam
ettirmek misyonunu üstlenen İstanbul Fasıl Topluluğu’nun Hüzzam Faslı kaydı
örneğinde icra ettikleri eserleri çok değiştirmeden, notaya uygun bir şekilde
seslendirdiklerini söylemek mümkündür.
Fasıl formunun yapısı itibariyle baktığımızda, 20.yy’da icra edilen fasıl
formunun tüm özelliklerini görebiliriz. Öncelikle fasıl icraları başlangıçtan sonuna
kadar tek bir makamda bestelenmiş eserlerden oluşmaktadır. Hüzzam Faslı
örneğinde de görüldüğü gibi icraya bir Peşrev ile başlanır. Daha sonra ağırdan hızlıya
doğru giden, belirli bir düzene göre sıralanmış şarkılar sırayla okunur. Bu sıralama
usullerin mertebelerine göre şarkıların usul özellikleri hem de birbirlerine geçiş
uyumları göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır.
Fasıl icralarında şarkı formunda icra edilen her eserden diğerine geçerken hız
biraz daha artar. Fakat bu ritmik artış, birbirine bağlantıları ve dinleyicileri rahatsız
etmeyecek şekilde yapılır. İstanbul Fasıl Topluluğu kurucusu ve hanende Mehmet
Güntekin bu artışı şu şekilde açıklamaktadır:
‘Fasılda “bir diş” diye tabir ettiğimiz bir deyim vardır. Bir eserden diğerine geçerken hız “bir
diş” artırılır.’ (Güntekin, Kişisel Görüşme, 2004)
Bu hız artışı, icranın devamında fasıla bir canlılık ve coşku ifadesi
sağlamaktadır. Bu icra sırasında, arada müzisyenlerin dinlenmesi amacıyla “ara
taksim” icra edilir. Burada hangi enstrüman olduğu önemli değildir. İstanbul Fasıl
Topluluğunun seslendirdiği Hüzzam fasıl örneğinde ara taksim keman tarafından
yapılmıştır. Taksim yaklaşık 10 dakika kadar sürmektedir ve ardından tekrar fasıla
şarkı formunda eserle devam edilmektedir. Repertuarın sonuna doğru ritmik özelliği
olan şarkılardan bir tanesinde ritmi ostinato olarak devam edecek şekilde çalgılar bir
melodi çalmaya devam ederken erkek hanendelerden biri bir gazel okur. Hüzzam
Fasıl örneğinde ise Nurettin Çelik tarafından “Güzel Gün Görmedi Avare Gönlüm”
isimli curcuna usulünde şarkının meyanını takiben bir gazel icra edilmektedir.
Ardından yine şarkıya devam edilir ve nakarat çalınarak şarkı sona erer. Son eser
41
olarak ise bir saz semaisi veya oyun havası gibi enstrümantal bir eser seslendirilerek
fasıl sona erdirilir.
Fasıl icrasındaki bir diğer unsur da icra sırasında eseri biraz daha
renklendirmek amacıyla yapılan süslemelerdir. Bu süslemeler, yerinde ve gerektiği
kadar yapılmalıdır. Başka bir deyişle, eserin orijinal yapısını, melodik ve ritmik
uyumluluğunu ve dengesini bozmadan, eserle uyumlu olacak şekilde yapılması,
icrayı başarılı kılan unsurlardan biridir. İstanbul Fasıl Topluluğu’nun icra ettiği
Hüzzam faslında bu süslemelerin yerinde ve usul ve melodi yapısına uygun olarak
yapıldığını görmekteyiz.
2.5. Fasıl İcrasında Kullanılan Başlıca Formlar
Bu bölümde, fasıl icrasında yer alan başlıca formlar ve yapıları hakkında bilgi
verilmektedir. Burada, taksim, gazel, peşrev, kâr, beste, Ağır semai, Yürük semai,
Saz semaisi gibi 19.yy’dan önce, şarkı formunun icra edilmediği dönemde “klasik
fasıl” adıyla anılan icrada yer alan formlar açıklanmış; şarkı, longa, sirto gibi 19. yy
sonu ve 20.yy başları itibariyle fasıl icrasına dâhil olan formlardan da bahsedilmiştir.
20.yy’da gerek gazinolarda, gerekse konser salonlarında icra edilen fasıllarda,
genellikle bu formlar kullanılmaktadır.
2.5.1. Taksim
Taksim, Türk Müziğinde sazla yapılan doğaçlama olarak tanımlanabilir.
Taksim, herhangi bir saz tarafından, bir ya da birkaç makama geçkili olarak yapılan,
makamın bütün özelliklerini gösteren ve tamamıyla o anda, sazendenin yaratıcılıyla
ortaya çıkan bir formdur. (Özkan, 1998:80)
Kantemir, formları, hanende ve sazendelerin icra ettiği musikiler olmak üzere
iki başlık altında toplamıştır. Taksim formundan her iki kısımda da bahsetmiştir.
Sazendelerin taksimi için ayrıca bir açıklama yapmamaktadır ve hanende taksimi ile
aynı özellikleri taşıdığını söylemektedir. Buna göre taksim, okunacak bestenin
makamında, fakat usule bağlı olmayan, güzel ve hoş bir nağmedir. (Tura, 2001:172)
Üç çeşit taksim bulunmaktadır: Giriş Taksimi, Ara Taksim ve Geçiş Taksimi.
Giriş Taksimi, genellikle tek bir makamda yapılır ve bir esere başlamadan
önce dinleyicileri kulaklarını o eserin makamına alıştırmak için icra edilir.
42
Ara Taksimi, fasıl icrasının ortasında yapılır. Özellikle, farklı bir makama
geçiş yapar ve sonunda fasıl asıl makamında bitirilir. (Özkan, 1998:80)
Geçiş Taksimi, bir makamda başlayıp, farklı bir makamda karar veren
taksimlerdir. Genellikle farklı makamlardan eserler arasında icra edilir.
2.5.2. Peşrev
Peşrev Türk müziğinde kullanılan enstrümantal formlardan bir tanesidir.
“Piş” Farsça’da “ön”, “rev” ise “giden” anlamına gelmektedir. Yani peşrev, önde
giden anlamına gelmektedir. Klasik fasıl formunda ve aynı zamanda fasıl icralarında
çalınan ilk eserdir.
Peşrev, hane adı verilen bölümlerden meydana gelir. Her hane sonunda tekrar
edilen bölüme ise mülazime ya da teslim adı verilir. Bu bölümün melodisi hiç
değişmez. (Özkan, 1998:80)
Peşrevler genellikle ilk hanedeki makamın adıyla anılırlar. Genellikle her
hanenin sonunda, o makamın güçlüsüyle yarım karar yapılır ve mülazime bölümüne
bağlanılır. Diğer hanelerde farklı makamlara geçki yapılabilmektedir. (Özkan,
1998:84)
Peşrevler genellikle büyük usullerde bestelenirler fakat küçük usullerle
bestelenmiş örnekleri de bulunmaktadır. Fakat bir peşrev kesinlikle Aksak usullerde
bestelenmez. (Özkan, 1998:84) Peşrev formunun yapısını şu şekilde gösterebiliriz:
1. Hane + Teslim + 2. Hane + Teslim + 3. Hane + Teslim + 4. Hane + Teslim
A + B / C + B / D + B / E + B
Bazı peşrevlerde, ilk hane aynı zamanda teslimdir ve her haneden sonra bu
bölüm çalınır:
1. hane A
2. hane B + A
3. hane C + A
4. hane D + A (Özkan, 1998:84)
43
2.5.3. Kâr
Kâr, Klasik Türk Müziği’nde dindışı sözlü formların en büyüğüdür. Klasik
fasıl formunda peşrevden sonra çalınır. Kantemir Edvarı’nda, Kâr formu, fasıl
sıralamasında Beste’den sonra gelir.
Kântemir, Kârların üç türlü olduğunu söylemiştir. Biri iki beyitli, yani dört
mısralı; biri üç beyitli, yani altı mısralı ve Zeyl’li (Ek’li); diğeri de üç beyitli, yani
altı mısralı fakat Zeyl’sizdir. (Tura, 2001, 177)
Kârlar genellikle büyük usullerde bestelenmişler, nadiren de olsa aksak
dışındaki küçük usullerde bestelenmişlerdir. İçinde usul geçkisi olan türüne Kâr-ı
murassa adı verilir. Kârları diğer formlardan ayıran en büyük özellik terennüm ile
başlamalarıdır. Bu başlangıç, kendi başlarına anlamları olmayan fakat bir araya
geldiklerinde usul kalıplarıyla uyumlu olan hece gruplarından meydana gelen ikaî
terennümle; ya da güfteye dâhil olmayan, ama kendi başlarına da anlamları olan lafzî
terennümle de olabilir. (Özkan, 1998:84)
Kâr formundaki eserlerin çoğunluğu Farsça sözlerle bestelenmiştir, fakat
Türkçe sözleri olanlar da bulunmaktadır. Kârlar, Kâr- Muhteşem, Kâr- Lalezar gibi,
sözlerindeki bazı kelimelerle ya da konuyu açık bir şekilde ifade eden kelimelerle
adlandırılırlar. Bir de bestelendikleri makamların isimleriyle adlandırılırlar. Örneğin
Dügâh Kâr, Rast Kâr-ı Nev. (Özkan, 1998:84)
2.5.4. Beste (Murabba)
Beste dindışı sözlü formların Kârdan sonra en büyük formudur ve klasik fasıl
formunda da kârdan sonra icra edilir. Beste Farsça’da bağlanmak anlamına
gelmektedir. Beste formunun güftesi gazel formundan alınır ve her zaman dört
mısralıdır. Bu yüzden dörtlü anlamına gelen murabba beste adını da almaktadır.
(Özkan, 1998:86)
Beste’nin tarifini, Kantemir’in Edvar’ında da görmekteyiz. Kantemir beste’yi
“iki beyt’in, dört mısrâ’ın bestelenmesiyle meydana gelmiş bir sözlü eser olarak
tanımlamıştır. (Tura, 2001, 176)
Kantemir Edvarında bu formu şu şekilde açıklar; Bestenin ilk mısrâ’ına,
Zemîn denir. Bu kısım ikinci mısrâ ile birlikte, Ser-Hâne (BaşHâne) veya Birinci
44
hane denen bölümü meydana getirir. Üçüncü mısra, Miyân-Hânedir (Orta kısım) ve
beste terkîbi de öteki kısımlardan farklıdır. Dördüncü mısrâ, Son Hânedir, ve beste
terkîbi, Zemîn’inkinin aynıdır. (Tura, 2001, 176)
Bugün yapılan beste tanımları ise çoğunlukla aynıdır, fakat Kantemir’in
tanımlamasına ek olarak bir de Nakarathaneyi eklemişlerdir. Beste formunda birinci
mısra ve terennüme Zemin-Hane, ikinci mısra ve terennüme Nakarat-Hane adı
verilir. Üçüncü mısrada genellikle başka bir makama geçki yapılır ve ardından
terennüm tekrar okunur. Üçüncü mısra ve terennüm ise Miyân-Hâne adını
almaktadır. Bazen Bestelerin miyanlarından sonra farklı bir terennüm okunur. En
sonda, dördüncü mısraın melodisi ile ilk melodi aynıdır. Bu mısradan sonra da
terennüm okunur. Buna da Nakarat – Hâne adı verilir. (Özkan, 1998:86) Bu yapıyı
şu şekilde gösterebiliriz:
A + B / A + B / C + B / A + B
Beste formu yapı bakımından Murabba ve Nakış olmak üzere ikiye ayrılır.
Aslında kuruluş bakımından “Murabba Beste” başka bir form, “Nakış Beste” başka
bir formdur. Daha önce bu formlar sadece murabba veya nakış olarak
adlandırılırlardı. (Ünsal, 1988:10)
Murabba bestenin birinci, ikinci ve dördüncü mısraları aynı melodiyle okunur
fakat üçüncü mısra farklı bir melodik yapıya sahiptir. Her mısraın sonunda
değişmeyen bir terennüm bulunmaktadır Bestenin temel yapısı şu şekilde
gösterilebilir:
1. mısra A
Terennüm B
2. mısra A
Terennüm B
3. mısra C
Terennüm B
4. mısra A
Terennüm B
45
Besteler de Peşrevler gibi büyük usullerde bestelenir. Çifte Düyek ya da
Düyek gibi daha küçük usullerle bestelenen Besteler de bulunaktadır, fakat kesinlikle
aksak usullerle yapılmamaktadır.
Klasik fasıl formunda iki tane beste art arda okunur. Bunlar 1. beste ve 2.
Beste olarak adlandırılırlar. Buradaki 2. beste, fasılın gidişatı için 1. Besteden biraz
daha yürük okunur. (Özkan, 1998:86)
Eğer terennüm iki mısradan sonra geliyorsa ve lafzî terennüm tarzındaysa, bu
bestelere, Nakış Beste adı verilir. Nakış Bestenin yapısını şu şekilde gösterebiliriz:
1. mısra
2. mısra
Terennüm
3. mısra
4. mısra
Terennüm
Bazı besteler sadece çok uzun terennümleri olduğu için de nakış beste olarak
adlandırılmışlardır. (Özkan, 1998:86)
2.5.5. Ağır Semai
Klasik fasıl icrasında ikinci besteden sonra icra edilen formdur. Bu form
yapısal açıdan besteyle aynıdır. Tek fark, Ağır Semai formu, sadece 6/4’lük Sengin
Semai, 6/2’lik Ağır Sengin Semai, 10/8’lik Aksak Semai ve 10/4’lük Ağır Aksak
Semai usullerinden biriyle bestelenme zorunluluğudur. (Özkan, 1998:87)
Melodik yapı şeması da aynen beste gibidir. Ağır Semailerin de Nakış Ağır
Semai türü vardır. Eğer Aksak Semai ya da Ağır Aksak Semai usullerinde
bestelenirlerse, eser, bu form ismi yerine, usulün adını alır. Örneğin, Uşşak Faslı’nın
Aksak Semai eseri denildiğinde, Uşşak Faslı’ndaki Ağır Semai anlaşılmalıdır.
(Özkan, 1998:87)
2.5.6. Yürük Semai
Klasik fasıl formunun son sözlü eseridir ve Ağır Semaiden sonra okunur.
Yapı ve melodik açıdan Beste ve Ağır Semaiye benzer, tek farkı, Yürük Semai
46
usulüyle bestelenme zorunluluğudur. Bu formdaki eserler, Hicaz Yürük Semai gibi,
form ismiyle beraber anılır. Yürük Semailerin de, Nakış Yürük Semai çeşitleri
vardır. (Özkan, 1998:87)
2.5.7. Saz Semaisi
Türk Müziği’ndeki enstrümantal formlardan biridir. Klasik fasıl icralarında en
sonda yer alır.
Kantemir, Edvar’ında Saz Semaisi’nden de bahsetmiştir: “Semailer Peşrevler
gibidir. Anadolu’lu ve Rumeli’li sazendelerin besteledikleri Saz Semaileri, üç haneli
ve mülazimeli olur. Acem diyarından sâzandelerin semaileri ise, sadece üç hanelidir
ve ser-haneleri (birinci haneleri) Mülâzeme yerine kullanılır. Bazı semailer ise
Zeyl’li (Ek’li) olur. Hüseyni makamındaki büyük Semaî’de ise, üç haneden sonra, bir
kısım daha vardır ve eklenen bu kısma Sine-Bend denmektedir.” (Tura, 2001, 176)
Kantemir’in tanımına göre, o dönemde birkaç tür saz semaisi olduğu
görülmektedir. Üç haneli veya ekli semailerin yanı sıra, ilk olarak bahsettiği saz
semaisi tanımı, bugün bilinen saz semaisi tanımıyla aynıdır.
Saz semaisi, Peşrev ile hemen hemen aynı özelliklere sahiptir. Her bir
bölümüne hane adı verilir ve her hanenin bitişinde tekrar çalınan ve melodisi
değişmeyen teslim bölümü bulunmaktadır. Saz Semailerin en büyük farkı ve önemli
bir özelliği, mutlaka 10/8 Aksak Semai usulünde bestelenme zorunluluklarıdır. Saz
Semaileri başka bir usulle bestelenmez. (Özkan, 1998:81)
Bir diğer özellikleri de dördüncü yani son hanelerinin Yürük Semai (6/4 veya
6/8) ya da Semai (3/4 veya 3/8) usulleri gibi biraz daha yürük bir usulle
bestelenmesidir. (Özkan, 1998:81)
1. hane A
Teslim B
2. hane C
Teslim B veya a + b / c + b / d + b / e + b
3. hane D
Teslim B
4. hane E
Teslim B
47
2.5.8. Şarkı
Bu form fasıl icrasına 19.yy sonlarından itibaren dâhil olmuştur. En iyi
bilinen şarkı bestecisi Hacı Arif bey’dir.
Şarkı formu, Beste, Ağır Semai, Yürük Semai’den hem üslup hem de yapı
olarak farklıdır. Terennüm içermez fakat özellikle şarkı başlarında “of”, “ah” gibi
heceler kullanılabilir. Şarkı formu genellikle 10 zamanlıya kadar olan küçük usullerle
bestelenir ve çok nadiren de olsa büyük usullerle bestelenir. (Özkan, 1984:87).
En yaygın şarkı formu, dört mısralı olan türüdür. Şarkının beş, altı, yedi ve
sekiz mısralı olanları da vardır fakat onlar pek yaygın olarak kullanılmamışlardır.
Dört mısralı bir şarkının ilk mısrası zemin, ikinci mısrası nakarat olarak adlandırılır.
Üçüncü mısraya miyan adı verilir ki genellikle bu mısrada başka bir makama
modülasyon yapılır. Dördüncü mısra da yine nakarat adını alır ve ikinci mısraın
melodisiyle aynı melodiye sahiptir.(Özkan, 1884:87). Yapısı şu şekilde gösterilebilir:
1. mısra A (Zemin)
2. mısra B (Nakarat)
3. mısra C (Miyan)
4. mısra B (Nakarat)
2.5.9. Gazel
Gazel, Türk Müziği’nde sözlü, serbest ritimli, doğaçlama formu olarak
tanımlanabilir. Hanende sesini kullanarak, bir makam içinde iki ya da üç mısrayı
seslendirir.
Kantemir, hanendelerin icra ettiği musiki başlığı altında, bugün gazel
olduğunu düşündüğümüz tanımlamayı “taksim” başlığı altında vermektedir. Hanende
taksimi şu şekilde olur; okunacak bestenin makamında, fakat usule bağlı olmayan,
güzel ve hoş bir nağmedir ve her şeyden önce o icra edilir. (Kantemir, 2001:172)
Kantemir fasıl icrasında, ilk sırada hanende tarafından icra edilen Taksim olduğunu
belirtmektedir.
48
2.5.10. Longa
Longa bir enstrümantal formdur. Roman müziğinden geldiği söylenmektedir.
Yapısal olarak peşreve çok benzer fakat peşrevden daha serbest bir formdur. İki, üç
ya da dört haneli olabilir hatta teslim bölümü olmayabilir. 2/4’lük Nim Sofyan
usulüyle bestelenir. Longalar hızlı ve canlı eserlerdir. Fakat Türk müziğinde bir dans
müziği olarak kullanılmamıştır.
2.5.11. Sirto
Sirtolar, erkeklerin ve kadınların toplu dansları sırasında dans müziği olarak
kullanılmıştır. Longadan daha serbest bir yapısı vardır. Bazı sirtolarda hane vardır,
bazılarında bulunmamaktadır. Bazen son hanelerde başka bir makama geçki
yapabilirler.
49
3. BÖLÜM
Toplumsal Değişim perspektifinde 19. yüzyıl sonlarından günümüze İstanbul
Eğlence Hayatı’nda Müzik
3.1. Değişim olgusu ve Türkiye’de toplumsal değişime kısa bir bakış
Eğlence hayatı, toplumsal değişimim ilk ve en fazla yansıdığı alanlardan
biridir. Eski fasıl geleneğinin bugün de yaşatılamadığını ve özellikle Türkiye’deki
son 40 yıl içindeki değişimin büyüklüğünü de göz önüne alırsak, fasıl müziğini
araştırırken değişim olgusuna da göz atmak gerekmektedir. Bunun için öncelikle
geleneksel müziği de etkileyen değişim kavramından ve 18.yy’ın sonlarında başlayan
Batılılaşma hareketleri ve bunların topluma dolayısıyla müziğe etkisinden söz etmek
gerekmektedir.
Değişim, tüm toplumlarda yaşanan bir süreçtir. Sosyal değişimler doğal
olarak kültüre yansır ve zaman içinde etkiler. Değişimi sosyal değişim ve kültürel
değişim olarak iki şekilde düşünebiliriz. Toplumsal değişim, herhangi bir toplumsal
sistemde oluşmuş ya da oluşmakta olan değişikliklerdir. Toplumsal yapıda, bu yapı
içindeki işleyişlerde, toplumsal kuruluşlar arasındaki etkileşimlerde oluşan olumlu ya
da olumsuz değişmelerdir (Günay, 2006:196)
Genellikle değişim ve gelişim kavramları birbirine karıştırılmaktadır. Fakat
gelişim “istenen yönde” değişim anlamına gelmektedir ki bu da değişim olgusundan
farklıdır.
“Kültürel değişme, Kültürü oluşturan değişkenlerin yapılarında ve
işleyişlerindeki değişmedir.” (Günay, 2006:197) “Toplumdaki değişme giderek
kültürel değişmeyi getiriyorsa, o zaman sosyologlar “sosyo-kültürel değişim”den söz
etmektedirler.” (Günay, 2006:197)
50
Hemen hemen tüm etnomüzikologlar ve antropologlar değişimin sürekli
olduğu görüşünde birleşmektedirler. Alan Merriam’a göre, insan yaşamında değişim
devamlı olan bir kavramdır; bir kültürdeki bakış açılarına ya da bir kültürden başka
bir kültüre değişse de, zaman içinde değişimin dinamiklerinden kaçış mümkün
olmamaktadır. (Merriam,1964,303). Değişimin oranı her kültürün yapısına göre
farklılık gösterse de değişim her zaman var olmuştur. Fakat kültür durağan bir şeydir
ve kültür bir gecede değişemez. (Merriam, 1964:303). Murdock’a göre ise yeni bir
şey onu yaratan bireyden, toplumun diğer üyelerine yayılır ve onlar tarafından
benimsenip kabul görünce tümüyle kabul edilmiş olur. (Merriam, 1964:304)
Merriam değişimi “internal” (içerden) değişim ve “external” (dışardan gelen)
değişim olarak iki şekilde belirlemektedir. İçerden (Internal) değişim, genellikle
yenilik olarak adlandırılmaktadır. Dışardan gelen (external) değişim ise kültürlerarası
etkileşimle meydana gelen değişimidir. Bu konuda Nettl da Blocking ve Merriam
gibi external ve internal değişim arasındaki farklar gibi kurallarla ilgilenmiştir.
Aslında bu kavramlar birbirleriyle alakalı düşünülebilmektedir.
Nettl’a göre, ‘toplumdaki özel ve genel değişimler, müzikteki değişimleri
belirler.’ (Nettl, 1983:236). Müzikteki değişimi, sosyal ve kültürel bakış açısıyla
değerlendirmek gerekmektedir. Değişim sadece kültürlerarası etkileşime bağlı
değildir; aynı zamanda toplum içinde yaşanan olaylar toplumsal yapıyı da
etkilemekte ve bu da kültürel yaşama yansımaktadır.
Fasıl değişimi ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. 1998’de Ahmet Güçlüer
tarafından yapılan Fasıl Musikisinin Tarih İçindeki Değişimi isimli bitirme
çalışmasında Sadun Aksüt’ün fasıl değişimi ile ilgili bir görüşüne yer verilmiştir;
‘Fasılın değişimi ve yozlaşmasının tek sebebi insanlar değildir (…) İnsanlara ne
sunarsan, onu dinlerler. Tek sebep, bu işi bilmeyen müzisyenlerin, cahilliklerini,
bilgisizliklerini saklayabilmek için insanların sıkıldığını bahane etmeleridir’
(Güçlüer, 1998). Fakat Türkiye’nin değişim sürecine baktığımızda zaman insanların
isteklerinin de değiştiğini ve bunun da icraya yansıdığını görmekteyiz. ‘Bir toplumun
eğlence alışkanlıkları, o toplumun gelenekleri, inançları, yapısı ve değerleri hakkında
önemli ipuçları verir. Eğlence biçimlerinde, kişilerin bireysel tercihlerinin ötesine
geçerek kitlesel bir nitelik kazanan yeni akımlar, o toplumun sosyoekonomik ve
kültürel yapısındaki değişikliklerin habercisi ya da bizzat sonucudur. Böyle
bakıldığında Osmanlı toplumunun geleneksel eğlence kültürü ile 19.yy’ın yeni
51
eğlence akımları arasındaki farkı sadece gelip geçici bir heves ya da moda ile
açıklamanın olanağı yoktur.’ (Altun, 2002:92)
Türkiye’de toplumsal değişim olgusundan bahsederken sadece bu yüzyıl ya
da son on yıl içinde yaşanan olaylara değil, daha gerilere gitmek gerekmektedir.
Değişim olgusu hiçbir zaman birden bire ortaya çıkmaz, değişim devamlılık arzeden
bir süreç olarak algılanmalıdır. Bu süreç içerisinde, toplumsal değişimi hızlandıran
bazen de toplumsal değişimin bir sonucu olarak ortaya çıkan köşetaşı olarak
adlandırabileceğimiz olaylar veya bu olaylar çerçevesinde yaşanan dönemlerdeki
toplumsal etkileşimler göz ardı edilmemelidir. Fasıl icrasının, yazılı belgelerde
anlatılanlara göre yüzyıllar içerisinde belirli değişimler göstererek günümüze
geldiğini görmek mümkündür. Fakat 19.yy’dan itibaren daha çok eğlence hayatında
yer alması, toplumsal değişimle direk etkileşim altına girmesini zorunlu kılmıştır.
20.yy’da yazılan makaleler ve anlatılanlar göz önüne alındığında, genellikle her
yazılan yazıda, bir önceki on yıldaki icraların, bulundukları yılda icra edilen
fasıllardan daha üstün olduğu anlatılmaktadır. Bu noktaları, Sermet Muhtar Alus’un
makalelerinde görmek mümkündür. Bugün eğlence mekânlarında icra edilen ve
“fasıl” adıyla anılan icraları incelediğimizde, çok değil, 40 yıl önceki icralardan
tamamen farklı olduğunu görmekteyiz. Fakat bu değişim sürecini ve nedenlerini daha
iyi anlayabilmek için, öncelikle III. Selim döneminde Batılılaşma hareketlerinin
başladığı döneme kadar uzanmak ve bu hareketlerin, 20.yy’da eğlence ve toplum
hayatını ne kadar değiştirdiği üzerinde durmak gerekmektedir.
3.2. Batılılaşma Hareketleri ve 20. yy’da Eğlence Hayatı
Bugünkü değişimi III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmut (1785-1839)
dönemlerindeki yenileşme ve Batılılaşma hareketlerinin başladığı döneme kadar
dayandırabiliriz. Batılılaşma hareketleri, III. Selim’in girişimleriyle uygulamaya
dönüşmüş, önce askeri ve siyasal alanlarda gerçekleştirilen Islahat Hareketleri eğitim
ve kültür alanlarına da rastlamıştır. Avrupa görenek ve eğlence tarzı giderek
yaygınlaşmış, İstanbul ve İzmir’e gelen batılı tiyatro ve operet topluluklarının
gösterileri Karagöz ve Ortaoyunu gibi geleneksel seyirlik oyunlardan oluşan Türk
tiyatrosunu etkilemiştir. (Ünlü, ?:5). Fakat Osmanlı Batının kültür değerleri ve
müziğiyle daha önce tanışmış olmasına rağmen, bir dönüm noktası diyebileceğimiz
52
bir tarih olarak karşımıza II. Mahmut dönemi ve Mızıka-ı Hümayun’un kuruluşu
çıkar.
II. Mahmut, III Selim kadar müziğe değer veren ve ilgi duyan bir padişahtı.
Dellâlzade İsmail Dede Efendi, İsmail Dede Efendi, Şakir Ağa gibi dönemin önemli
müzisyenleri de II. Mahmut döneminde yetişmiştir. Aynı zamanda Batı Müziği’ne de
meraklı olduğu bilinmektedir. Batı Avrupa ülkelerinden önemli sanatçılar ve opera
toplulukları getirtip temsiller verdiği bilinmektedir. II. Mahmut aynı zamanda
Yeniçeri Ocağı’nı kaldıran ve Mehterhane’nin yerine Batı müziği tarzında müzik
yapan Mızıka-ı Hümayun’u kuran padişahtır.
1826 yılında kurulmuş olan Mızıka-ı Hümayun’la Batı müziği, Osmanlı
İmparatorluğu’nun kültür yaşamına resmen dâhil olmuştur. İlk önce bando kimliği ile
kurulmuş olsa da daha sonra genişleyip yaylı çalgı toplulukları da oluşturulmaya
başlanmış ve askeri türlerin dışında müzik türlerine de yönelmiştir. Nota ve müzik
eğitimi verme özelliğiyle de aynı zamanda bir konservatuar niteliği kazanmaya
başlamış olan Mızıka-ı Hümayun, saray teşkilatında zaten var olan Müezziman, fasıl
takımı, orkestra gibi bölümlerle birleştirilmiş ve daha sonra tiyatro, orta oyunu,
cambazlık, hokkabazlık, koro, karagöz, kukla ve opera ve operet gibi bölümleri
bünyesine katarak genişleyerek özel bir eğitim teşkilatı olmuştur. (Karamahmutoğlu,
1999:630).
Abdülmecid döneminde daha da gelişen ve farklı özellikler kazanan Mızıka-ı
Hümayun, Avrupa’nın Franz Liszt, Luigi Arditi, August Van Adelburg gibi ünlü
sanatçılarının ilgisini çekecek düzeye gelmiş ve Avrupalı müzisyenlere eşlik
etmişlerdir. Bu teşkilattan yetişen birçok öğrenci, Batı müziğinin temsilcileri olarak
çeşitli kurumlara dağılmış ve kurulan çeşitli ordu-ı hümayun mızıkalarının başına
geçmişlerdir. (Paçacı, 1999:11)
Batı müziği Abdülaziz döneminde fazla destek görmemiş, ancak bando
teşkilatı güçlendirilmiştir. Abdülhamid döneminde ise ordu ve donanmanın çeşitli
kademelerine yayılmıştır. Bu dönemde (19.yy’da) klasik üslupta eser veren pek çok
bestekâr yetişmiştir. Bunlara Zekâi Dede, Sadullah Ağa, Rahmi Bey; saz icrasında
ise Udi Nevres Bey’i örnek verebiliriz. Bu yüzyılda, Klasik Türk Müziği açısından,
fasıl formunu ve icrasını da etkilemiş olan bir değişim de şarkı formun popüler
olmasıdır. Hacı Arif Bey’le beraber şarkı formu, beste, kâr, ağır semai gibi formlara
53
oranla daha popüler olmuş ve büyük formlar 20.yy’dan itibaren yavaş yavaş
unutulmaya başlanmıştır. Bu değişimin etkilerini, 19.yy sonlarından itibaren
İstanbul’da yaşayan insanların en önemli eğlence yerlerinden birisi olan gazinolarda
da görebilmekteyiz.
19. yüzyılın önemli bir özelliği de Hacı Arif Bey ile şarkı formunun diğer
formlara oranla daha ön plana çıkması ve popülerleşmesidir. Yani bu dönemde
büyük formların gittikçe unutulmaya başladığını görmekteyiz.
Batı müziği’nin etkileri olmasına rağmen fasıl, şekil değiştirerek de olsa
büyük konaklarda, evlerde ve gazino gibi eğlence yerlerinde icra edilmekteydi.
II. Meşrutiyet’ten sonra ülkede çok sayıda musiki cemiyeti kurulmuştur;
halkın müzik gereksinimini büyük ölçüde karşılayan bu cemiyetlere örnek olarak
Darü’l Musiki Osmanî, Darü’l Feyz-i Musikî, Darü’t Talim-i Musikî, Gülşen-i
Musikî ve Şark Musikî Cemiyetleri gösterilebilir. Bu cemiyetlerin dışında büyük
konaklarda ve evlerde de musiki meşklerinin oldukça yaygın olduğu görülmektedir.
Batı müziğinin resmi düzeyde benimsenmesi sadece sarayı ve çevresini
etkilememiş; değişim şehre de yansımıştır. 1826 – 1839 dönemi sonlarında
İstanbul’da ilk kez bir tiyatro binası yaptırılmıştır. “Fransız Tiyatrosu” adıyla anılan
bu tiyatroda müzikli oyunlar, operetler sergilendi, opera parçaları seslendirilmiş; 28
yıl süresince batı sanatlarının, opera ve operetin tanınıp yayılması yönünde hayli yol
alınmıştır. Bu sırada kanto da şehirde çok popüler bir form olmuştur.
Batılılaşma etkileri ile birlikte, 19.yy’ın ikinci yarısından itibaren sonradan ilk
Türk popüler müziği olarak tanımlanabilecek kanto adı altında yeni bir popüler şarkı
ve dans formu ortaya çıkmıştır. Kantolar, İstanbul’un eğlence yaşamında özellikle
tuluat tiyatrolarında ve muhtemelen de gazinolar da icra edilmiştir. O dönemde
genellikle Ermeni kadınlar tarafından icra edilen bir form olmasına karşın,
Cumhuriyet döneminde kadın-erkek kanto düet kayıtları dikkat çekmektedir.
Bu değişim süreci içinde aslında hem tiyatro hem de müzik icralarını büyük
ölçüde etkileyen bir yenilik görülmektedir. Batılılaşma etkileriyle popüler olan opera,
operet ve batı tiyatrosunun; karagöz, ortaoyunu veya fasıl geleneği icralarından farklı
bir yönü de platform sahnede icra edilmeleridir. Genel olarak bakıldığında,
geleneksel Türk sanatlarının hiçbirinde platform sahne anlayışı bulunmamaktadır.
54
Başka bir deyişle, batılılaşma hareketlerinden sonra bizde kabul gören bu anlayış,
özellikle icranın olduğu yerin daha rahat görülebilmesi için yapılmaktaydı. Fakat
aynı zamanda icracıların veya oyuncuların kendilerine ait, diledikleri gibi
kullanabildikleri bir alana sahip olmaları anlamına gelen ve insanların icra sırasında
icraya katılmak ya da müdahale etmek yerine, sadece izlemeleri mecburiyetini
doğuran bir anlayıştı. İlk sahne icralarından birisi de operetlerdir.
‘İçinde konuşma kısımlarının da yer aldığı, eğlenceli, hafif konulu sahne
yapıtları’ (Sözer, 1986:564) olarak tanımlayabileceğimiz operetler, Osmanlı’da
1839’lardan itibaren popüler olmuştur. Fransa’da 19.yy’da opera-komik türü olarak
doğan operetler, hafif konuları işlemesi ve müziğinin operaya göre daha anlaşılır
olması nedeniyle bir süre Avrupa’da da geniş kitlelerin eğlence türü olarak kabul
edilmiştir. Sonraları bu ilginin daha da artması sonucu, yerli opera ve operetler
bestelenmeye başlanmıştır. 1884 yılında temsil edilen Ahmet Mithat Efendi’nin
“Zeybekler” opereti, metni Türk yazarlar tarafından yazılan ilk operet olma özelliği
taşımaktadır. Bu oyunun müzikleri Hristo Efendi tarafından bestelenmiştir. Yazarı ve
bestecisi Türk olan ilk operet ise Pembe Kız Opereti’dir. (Ünlü, ?:7). Operet ve
kantoların popülerliği 20.yy başlarında da devam eder fakat kantolar 1920’lerden
itibaren eski popülerliğini kaybetmiştir.
1923 yılında Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte başlayan yeniden
yapılanma süreci içerisinde kılık kıyafetten, alfabeye, hukuk sisteminden devlet idari
yapısına toplumsal yaşam ve buna bağlı olarak kültür ve sanat alanlarında büyük bir
değişimin gerçekleştiğini görmekteyiz. Kültür ve sanat alanındaki değişim sürecinde
sadece klasik müzikler değil aynı zamanda tangolar, operetler, revü şarkıları da
gündeme gelmiş; Türkçe opera ve operetler bestelenmiştir. Bu dönemde kadınlı-
erkekli toplantılar ve balolar da büyük ilgi görmeye başlamıştır.
1925’li yıllardan sonra İstanbul eğlence yaşamında, Folies Bergere, Casino de
Paris, Cabaret ya da Molin Rouge gibi önemli eğlence yerleri ortaya çıkmıştır. Bu tür
eğlence yerlerinin sahne sanatı ya da müzikal olarak getirdiği yeniliklerin yanı sıra
kent insanının da yaşama biçimini önemli ölçüde etkilediği görülmüştür. İnsanlar,
büyük konaklarda ve evlerde sürdürdükleri eğlence tarzlarını artık dışarıda da devam
ettirmektedirler. Kılık kıyafet devrimiyle birlikte batılı tarzda giyim kuşamı
benimseyen İstanbullular için evlerinin dışında var olan eğlence hayatına katılmak
artık sosyal bir statü gerekliliği haline gelmiştir.
55
1930’larda toplum yaşamının oldukça hareketlendiğini ve özellikle de
kantoların bu yıllarda tekrar gündeme gelmeye başladığını; ancak bu dönemdeki
kanto icralarında batı sazlarının bırakılıp Türk müziği sazlarının kullanıldığını
görmekteyiz.
1930-1940’lı yıllarda da operetler bestelenmeye başlandığını görmekteyiz.
Lüküs Hayat, Üç Saat, Deli Dolu, Hava Civa operetleri çok ses getirmiştir.
‘Kalamıştan bir vapur kalkıyor ah berelim!’ gibi operet şarkıları, yapı olarak Batının
çok sesliliğine örnek oluşturdukları gibi, anlattığı öyküler itibariyle de batılılaşan
toplumun değerlerini ön plana çıkartıyordu (İlyasoğlu, 2003:68).
Bütün bu değişim ve gelişimlerin meydana geldiği 20.yy’ın başlarında ortaya
çıkan çok önemli bir gelişme de ses kayıt teknolojisinde yaşanan gelişmedir. Bu
dönemde gramofonlar oldukça popüler olmuş ve taş plaklar yaygın hale gelmiştir.
İlk kayıtlar, 1926-1927’lerde Sahibinin Sesi ve Odeon plak şirketleri tarafından
yapılmış ve daha çok şarkı, gazel ve taksimler kaydedilmiştir. Daha sonraki yıllarda
sahnelenen operetlerin sağladığı başarı neticesinde operetlerin de ses kayıtları
yapılmıştır. Bu durum daha sonraki yıllarda sinemaya da yansıyacak ve o yıllarda
popüler olan film şarkılarının kaydı için de kullanılacaktır.
Batılı tarzdaki platform sahne anlayışı, operet ve operaların da popüler
olmasıyla iyice yerleşmiş ve özellikle Ramazan aylarında kanto, tuluat tiyatroları gibi
etkinlikler artık sahnede yapılmaya başlanmıştı. Gazinolar da bu anlayışın kabul
gördüğünü gösteren en popüler mekânlardı. Batıda karşılığı “night club” olan ve
formu da onlara benzeyen gazinoda sahne ve izleyici ayrımı konser salonlarındaki
kadar belirleyicidir. Bir dönem Zeki Müren, dinleyici ile daha iyi iletişim kurabilmek
için bu ayrımı azaltmak adına gazinoda “T” şeklinde sahne yaptırılmasını istemiştir.
Zaman içerisinde, gazinolar da kapandıktan sonra, eğlence yerlerinde, platform
sahnenin artık kullanılmadığını görmekteyiz. Eğlence anlayışının ve buna bağlı
olarak da eğlence mekânlarının değişimi sonucunda bugün fasıl adı verilen
programların icra edildiği restoran ya da eğlence yerlerinde, platform sahne
kullanılmamakta olup, müzisyenler izleyicilerle bir arada bulunmaktadırlar. Bu
durum geçmiş yıllarda İstanbul’da icra edilen ve incesaz olarak anılan fasıllarda
görülen, izleyici ile sanatçı arasındaki etkileşimin değişmesine neden olmuştur.
Gazinoların değişim süreçleri, sadece bu nedenle değil aynı zamanda, ikinci dünya
56
savaşından sonra Türkiye’de yaşanan toplumsal değişimlerle de bağlantılıdır. Alan
araştırmam süresince görüştüğüm ve yaklaşık 50 senedir piyasada fasıl yapan
müzisyenler; İstanbul’daki fasıl icralarının gazinoların kapatılmaya başladığı
dönemden sonra bittiğini söylemektedirler. Buna bağlı olarak bu dönemden itibaren
yaşanan değişimi, gazinoların değişim süreciyle paralel olarak inceleyebiliriz.
3.3. 1950’lerde Türkiye’de toplumsal değişim ve Gazino yaşamına etkisi
Bu değişim sürecini Münir Nurettin Beken, “Aesthetics and Artistic Criticism
at the Turksih Gazino” isimli makalesinde şu şekilde anlatmaktadır. 1950’li yılların
başlarında, İstanbul’daki gazino müşterileri, Türk entelektüelleri, şehrin Beyoğlu
bölgesinde ikamet eden gayrimüslimler ve dönemin ünlü politikacılarından
oluşmaktaydı. Dönemin ünlü tarihi Tepebaşı Gazinosu’nun sürekli müdavimleri
buraya yemek yemenin dışında bazen de sadece dönemin en ünlü sanatçılarının yer
aldığı programın en başındaki faslı dinlemek için gelirlerdi. Fakat bu sahne, ikinci
dünya savaşından sonra değişti. (Beken, 2003: 4)
1950’lerde ekonomik zorluklar, işsizlik ve eğitim problemlerinden dolayı
kırsal kesimden, başta İstanbul olmak üzere şehirlere büyük bir göç yaşanmıştır.
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren en büyük göç dalgası 1955–1960 yılları
arasında gerçekleşmiştir. 1955 sonrasında ekonomik durgunluğa karşın göçün
sürmesi, İstanbul’da büyük bir işsiz kitlenin oluşmasına sebep olmuştur.
‘İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemdeki hızlı ekonomik büyüme, İstanbul’a
yerleşen ve zengin olan bir kırsal göçmen sınıfı yarattı. Özellikle Demokrat Parti
döneminde (1950–1960) büyük çiftlik sahipleri gelirlerini hatırı sayılır bir şekilde
yükselttiler. Onlar, ilk “savaş vurguncuları” olarak bu dönemde ortaya çıktılar.
İstanbul yerlileri; şehre kırsal bölgelerden gelen bu yeni sınıfa “Hacı Ağa” adını
verdi. Bu kişiler, savaş sonrası İstanbul’un kalıcı sakinleri, aynı zamanda gazinoların
devamlı müşterileri oldular.’ (Beken, 2003, 4)
Diğer tarafta; savaş zamanı 1939–1945 yılları arasında %350’ye kadar çıkan
enflasyon oranıyla beraber kentteki memur kesimin ve hatta bürokratların da reel
gelirlerinde düşüş yaşandı ve gelir düzeyini yükselten diğer kesim, gazinolarda çok
fazla para harcamaya başlayarak eski gazino müşterilerinin yerini aldı. (Beken,
2003,4)
57
Sosyal statüdeki ve yerli halkın reel gelir düzeyindeki bu değişim, gazino
programlarının repertuarlarına da yansıdı. O zamana kadar gazinoda icra edilen
Klasik Türk Müziği şarkılarının gerek melodi gerekse şarkı sözleri onlara çekici
gelmedi ve sosyal statüdeki yer değiştirme, Halk Müziğinin bir çeşit şehir tarzına
uyarlanmış biçiminin gazino repertuarına eklenmesine yol açtı (Beken,2003:4). Bu
talep etkisiyle beraber bir süre sonra şehirdeki eğlence yerlerindeki programlar ve
repertuarlar çoğunluğu oluşturan seyircilerin isteklerine göre düzenlendi. 1950’lerin
sonlarından itibaren sadece fasıl müziğini dinlemeye gelen seyirciler gazinolarda
görünmez oldu. Bunların bir kısmının gelememe nedeni ekonomik şartlar olsa da,
radyo yayınlarının başlamasıyla beraber anılan dinleyici kitlesi, müzikal ihtiyaçlarını
evlerinde radyo, konser ve kayıtlardan da giderebiliyorlardı.
1950’lerde başlayan göç hareketi, 1980’lere kadar sürmüş ve 80’lerden sonra
yeni bir göç dalgası daha yaşanmıştır. 1950 yıllarına kadar nüfusun %24.2 oranı
şehirlerde yaşamaktayken, bu tarihten sonra 2000’e kadar %64.9 oranına
yükselmiştir. İstanbul’da bugün farklı ekonomik ve sosyal kesimden birçok insan
yaşamakta ve bu insanların istekleri ve beklentileri her konuda olduğu gibi eğlence
yaşamına da yansımaktadır.
1960’lı yıllardan sonra yaşanan değişimlerin sonuçları bugün net olarak
görülmektedir. Toplumda o dönemde moda olarak tabir edilen olgular, hemen
eğlence yaşamına da yansıyarak bazı değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. 80’li
yıllarda “fasıl” adı, Maksim gazinosu dışında, yeni açılan restoranlarda görülmeye
başlanmıştır. Fakat bu restoranlardaki fasıl tabir edilen icralar, tamamen geleneksel
öğelerden uzak, hiçbir fasıl niteliği taşımamakta ve sadece, bir şarkıcının popüler
Türk Müziği şarkılarını klavye eşliğinde söylemesiydi. Bu kanıtlara bakıldığında,
aslında 1970’ler ve 1990’lı yıllar arasında, 80’lerde bir aktarım sorunu yaşanmış
olduğu ortadadır.
Bu dönemde tüketim olgusunun da yaygınlaştığı görülmektedir. Tüketimin bu
denli yaygınlaşmasında toplumsal yapı yanında, günlük yaşama giren televizyonun
da etkisi vardır. Televizyon ilk olarak ev içi yaşamını belirlemiş ve 1975’e doğru
sinemanın, tiyatronun, gazinoların işlevini üstlenerek günlük yaşamı belirler bir
düzeye ulaşmıştır. Birçok sinema ve özel tiyatro da ilginin azalmasıyla kapanmıştır.
58
3.4. Günümüz İstanbul Eğlence Mekânlarında Fasıl İcralarının
Değerlendirilmesi
İstanbul’da Kumkapı, Beyoğlu-Taksim, Bakırköy, Maltepe gibi şehrin farklı
sosyo-ekonomik durumunu yansıtan ve buna göre farklı dinleyici gruplarının gittiği
bölgelerdeki eğlence yerlerindeki fasıl adı verilen programlar üzerine yaptığım alan
araştırmasına göre gerek konser salonlarında, gerekse eğlence yerlerinde fasıl adı
altında yapılan eğlence programlarını değerlendireceğim.
Bugün eğlence yerlerindeki fasıl icralarına baktığımızda, 1970’lerden önceki
icralardan çok farklı fasıl icraları ile karşılaşmaktayız. Bu farklılık sadece repertuar
ya da icra farklılığından değil aynı zamanda grupların yapısı, fasıl icra edilen
mekânlar ve müzisyenler ile seyircilerin arasındaki diyalogların da farklı olmasından
ötürü ortaya çıkan bir farklıktır.
Bugün fasıl adı verilen programlar daha çok restoranlarda, yemek eşliğinde,
dinlence değil, sadece eğlence amaçlı icra edilmektedir. Seyircilerin istekleri de bu
yöndedir. Bugün eğlence yerlerinde fasıl adı altında yapılan icralardaki repertuar
seyirci isteklerine göre şekillenmekte ve eğlence amaçlı gidilen bu programlarda
geleneksel anlamda bilinen fasıl icralarıyla pek benzerlik göstermemektedir.
Genel anlamda bakıldığında, sadece repertuar değil aynı zamanda
müzisyenler ile seyirci arasındaki diyaloglar da değişmiştir. Eskiden sadece
müzisyenlerin belirlediği repertuarı genelde dinlemek istemeyen izleyiciler, bugün
isteklerini peçeteye yazarak garsonla müzisyenlere iletmektedirler.
Genel olarak gruplar dört, beş ve nadiren de üç kişiden oluşmaktadır. Daha
çok erkek müzisyenler görmekle beraber, kadın müzisyenler de fasıl programlarına
çıkmaktadırlar. Fakat genellikle güvenilir ortamları olan, daha lüks restoranlardaki
programları tercih etmektedirler. Kullanılan enstrümanlar da okunan şarkılar gibi
bölgeler göre değişim göstermektedir. Fasıl icra eden grupların kullandıkları sazlar
genel olarak; ud, kanun, keman, darbuka, zilli def, klarnet, bazen kemençe ve çok
nadir olmakla beraber tanburdur. Enstrümanları genellikle fasıl yaptıkları yerin
fiziksel özelliklerine göre de belirlemektedirler. Örneğin, program yapılacak yerde
ses sistemi ve mikrofon bulunmuyorsa, klarnet gibi yüksek sesli bir enstrüman,
kemençe gibi daha zayıf ses veren bir enstrümanın sesinin duyulmasını
59
engelleyeceğinden, bu iki sazı aynı programda kullanmamaktadırlar. Bunun yanı
sıra, özellikle dolaşarak program yapan gruplar da ağır ya da ayakta çalınamayacak
sazları tercih etmemektedirler. Nevizade’de fasıl programı yapan bir müzisyen bu
durumu şöyle açıklamaktadır:
‘Kanun ve tanbur kullanamayız. Çünkü enstrümanlarla masaları dolaşıyoruz. Tanbur uzun
saplı olduğu için kullnışlı değil, ayrıca düşük sesli bir enstrüman’. (Taksim, Nevizade’de Alem Restoran’da program yapan müzisyenler, kişisel görüşme, 2004)
Repertuarlar da yine bölgelere göre farklılık gösterseler de genellikle gelen
müşterilerin isteklerine göre şekillendirilmektedir.
İstanbul’un belli semtleri, diğerleriyle benzerlik gösterdiği için, İstanbul’da
bugün fasıl adıyla icra edilen programları, sadece üç bölge üzerinden anlatmak
mümkündür.. Kumkapı, Etiler ve Taksim, şehrin farklı sosyoekonomik özelliklerini
taşıyan üç bölge olarak adlandırılabilir.
Kumkapı, İstanbul’un en turistik bölgelerinden biridir ve çoğu balık restoranı
olmak üzere birçok restoranın yan yana dizilerek çevrelediği bir alan olarak
tanımlanabilir. Genellikle restoranlar iki veya üç katlı olmakla beraber, özellikle yaz
aylarında masaların çoğu dışarıya, restoranların önüne çıkarılır ve müşteriler burada
programları dinleyerek yemek yerler. Bu haliyle çok canlı, ışıltılı ve eğlenceli demek
mümkündür. Burada özellikle 45 ya da 50 senelik restoranlar bulmak mümkün fakat
buraların sahipleri, bu restoranlar ilk açıldıklarında burada sadece yemek yendiğini
ve insanların eğlenmek için buradan Taksim’e ya da başka semtlere gittiğini
söylemektedirler. Fakat Kumkapı şimdi, İstanbul’un en ilginç eğlence
merkezlerinden biri olarak anılmaktadır.
Etiler, ekonomik anlamda daha iyi durumda olan kesime hitap eden bir bölge
olarak adlandırılabilir. Genel olarak Etiler olarak bahsettiğim bölgeye, Zincirlikuyu
ve Levent semtleri de dâhildir. Burada restoranlar Kumkapı’daki gibi tek bir alan
çevresinde değil daha çok birbirine yakın sokaklarda ayrı şekilde yer alırlar.
Buradaki programları dinlemeye gelen müşteri profili diğer bölgelerden dikkat
çekecek şekilde farklıdır. Bu bölgede özellikle Zincirlikuyu Kent Fasıl, Osmancık
Restoran, Nihavend Restoran ve Kallavi ağırlıklı olarak incelediğim mekânlardı. Bu
60
bölgedeki fasıl adı verilen programları anlatırken daha çok bu restoranların icralarına
ağırlık vererek açıklayacağım.
Bir diğer bölge olan Taksim, genel olarak her tür zevke hitap eden müzik
türlerini barındırmaktadır. Hatta bu bölgede İstiklal Caddesi boyunca görülen fasıl
mekânlarının hiçbiri diğeriyle aynı özelliklere ve icraya sahip değildir. Taksim genel
olarak Taksim, Beyoğlu ve Nevizade şeklinde ayırmak icraları açıklayabilmek
açısından doğru olacaktır. Taksim bölgesi Balık Pasajından Taksim meydana kadar
olan kısmı ve Sıraselviler Caddesi’ni kapsamaktadır. Beyoğlu, Galatasaray’dan
Tünele kadar olan kısmı, Nevizade ise Balık Pazarı’nın devamı ve paralelinde, yine
Nevizade olarak adlandırılan bölgeyi ve hemen yanındaki Çiçek Pasajı’nı
kapsamaktadır. Bu üç bölgede birbirinden çok farklı iki icra görmek mümkündür.
Nevizade ve Çiçek Pasajı’nda yine Kumkapı bölgesinde olduğu gibi diğerlerine
oranla daha turistik programlar görmekteyken; merkez ve Beyoğlu bölgelerinde daha
çok Etiler’deki programlara benzer icralara rastlamak mümkün olmaktadır.
3.4.1. Kumkapı
3.4.1.1. Gruplar ve Kullanılan Enstrümanlar
Kumkapı’da fasıl yapan gruplar genellikle dört ya da beş kişiden
oluşmaktadır. Buradaki tüm restoranlarda, tüm müzisyenler erkektir. Genel olarak
kullanılan enstrümanlar, kanun, ud, keman, klarnet, zilli def veya darbukadan
ibarettir. Fakat Kumkapı’da diğer bölgelerden biraz daha farklı bir durum vardır.
Yazın, gruplar özellikle ilk bir saat içeride çaldıktan sonra programlarına dışarıda,
masaların yanında ve hatta müşterilerin masalarına oturarak devam ederler. Fakat
birbirine çok yakın olan restoranların hepsinde bir fasıl grubu olduğu için sesler
birbirine karışmakta ve müşteriler bu durumdan rahatsız olmaktadırlar. Bu yüzden,
özellikle yazın yapılan fasıl programlarında, çok volümlü olması sebebiyle, grupların
klarnet ve darbuka enstrümanlarını kullanmaları yasaklanmıştır. Bu yüzden normal
zamanlarda bu sazları çalan müzisyenler, yaz aylarında zilli def çalarak şarkı
söylemektedirler.
61
3.4.1.2. Repertuar ve İcra Şekilleri
Kumkapı’daki fasıl programları akşam saat 20.00 ya da 20.30’da başlar.
Öncelikle restoranın içinde, müşteriler yavaş yavaş gelip masalara yerleşene kadar
kendi deyimleriyle klasik fasıl dedikleri, Peşrev ile başlayan ve bazı eski şarkılarla
devam eden yaklaşık bir saatlik bir program yaparlar.
Gruptaki müzisyenler arasında hanende-sazende ayrımı bulunmamaktadır.
Tüm müzisyenler çalarken yanı zamanda şarkılara eşlik ederler.
İnsanlar gelip de masalara yerleştikten sonra müzisyenler sazlarını alıp tek tek
masaları dolaşırlar ve yemek yemekte olan insanların yanında bazen masaya
oturarak, bazen de ayakta durarak programlarına devam ederler. Genellikle kendi
seçtikleri bir şarkıyı söyleyerek yanlarına gelirler ama çoğunlukla masadaki
müşterilerden bazıları mutlaka bir şarkı isterler.
Kumkapı’nın, İstanbul’daki diğer bölgelerden en büyük farkı da,
müzisyenlerin, müşterilerin istediği her tarzdan şarkıyı ayırt etmeksizin hemen
söylemeleridir. Bu nedenle Kumkapı’da fasıl adı verilen bu eğlence amaçlı
programlarda, Türk Sanat Müziği, arabesk, türkü, pop şarkılar ve hatta yabancı dilde
şarkıların söylendiği bile görülmektedir. Bu tarz bir icra burada fasıl olarak anılsa da,
aslında ortaya konan icra şekli, daha çok müşterilerin istedikleri şarkılardan oluşan
eğlence programları şeklinde tanımlanabilecek bir tarzdır. Repertuar bu şekilde
oluşturulduğu ve masalar arasında dolaşıldığı için icra devamlı olarak kesintiye
uğramakta ve geleneksel fasıl icrası olarak bilinen, eserlerin birbirine hiç ara
verilmeden, müzikal bağlar ve aranağmelerle bağlanarak okunduğu ve şarkı formu
ağırlıklı fasıla benzer bir icra doğal olarak yapılmamaktadır. Belirli bir makam
ayrımı da bulunmamaktadır.
Aşağıda, tablo 5’de Kumkapı’da Evren Restoran’daki müzisyenlerin, sadece
bir masa yanında söyledikleri şarkılar bulunmaktadır.
Tablo 4. Kumkapı Evren Restoran repertuar örneği 1. 2004. Makam Usul Form Şarkı Adı Besteci Nihavend Düyek Şarkı Gökyüzünde
yalnız gezen yıldızlar
Teoman Alpay
Şarkı Özledim Selami Şahin (Arabesk)
62
Şarkı Akdeniz akşamları
Makber Mehmet Baha Türkü Suluk başında
zeytin ağacı Anonim
Türkü İzmir’in kavakları
Anonim
Pop Şarkısı Haberin olsun Yıldız Tilbe (Pop müzik)
Aksak Roman şarkısı Aksak Roman şarkısı Aşağı ki mahalle Muhayyer Kürdi Semai Şarkı Duydum ki
unutmuşsun
Türkü Mihriban Musa Eroğlu
Tablo 4’de de görüldüğü gibi, önce bir Türk Sanat Müziği şarkısıyla başlayıp
ardından, bir arabesk, ardından bir türkü ve ardından bir pop şarkısı
okunabilmektedir.
Tablo 5: Kumkapı Evren Restoran repertuar örneği 2. 2004
Makam Usul Form Şarkı Adı Besteci Nihavend Nim Sofyan İstanbul Türküsü Üsküdar’a
gideriken Anonim
Pop müzik Şımarık Sezen Aksu (Pop Müzik)
Tablo 4’de görülen şarkılar, masadaki yabancı turistler için söylenmişti.
Özellikle turistlere, onlara da aşina gelen melodiler çalmayı tercih etmektedirler.
3.4.2. Etiler
3.4.2.1. Gruplar ve Kullanılan Enstrümanlar
Bu bölgede fasıl yapan gruplar genellikle dört veya beş kişiden
oluşmaktadırlar. Genellikle kanun, ud, keman, klarnet, darbuka enstrümanları
kullanılır.
Burada, Kumkapı’daki müzisyenlerin aksine, müzisyenler belirli bir platform
üzerinde yer alırlar ve programı burada yaparlar. Dinleyiciler yine diğer
bölgelerde olduğu gibi eğlence amaçlı gelmektedirler fakat genel görünüş biraz
daha farklıdır.
63
Yine genelde olduğu gibi hanende, sazende ayrımı yoktur. Çalanlar aynı
zamanda söylerler.
Bu bölgedeki müzisyenlerin yaş ortalamaları yaklaşık olarak 65’dir ve
aralarında tarihi Tepebaşı, Maksim, Küçükçiftlik gazinosu gibi, dönemin ünlü ve
önemli eğlence yerlerinde fasıl icra etmiş olan, yaklaşık 50 yıldır fasıl yapan
sazendeler bulunmaktadır. Fakat bugün bu mekânlarda onlar da eskiden icra
ettikleri faslı yapamamanın rahatsızlığını duyduklarını her fırsatta
söylemektedirler.
Bu bölgede, hanende ve sazendelerle fasıl icra edilen bir yer Zincirlikuyu
Kent Fasıl’dır. Bu mekâna girişten itibaren bir gazino havası verilmeye çalışıldığı,
kırmızı halılar ve masa düzeninden de hemen göze çarpmaktadır. Birçok
restoranın aksine yüksek platformlu bir sahne bulunması da insanların gözünde
gazino görüntüsünü getirmektedir. Bertan Üsküdarlı’ nın başsazende olarak yer
aldığı fasıl icrasının yapıldığı bu mekan; müdavimleri de olmasına karşın, fazla
izleyici gitmediği için çoğunlukla ve uzun süreli olarak kapılarını kapatmak
zorunda kalmaktadır.
Sahneye çıktıklarında, arkada aralarında bayanların da yer aldığı hanendeler
ve önde ise aralarında kanun, ud, klarnet, keman sazlarının da bulunduğu
sazendeler oturur. Geleneksel icrada olduğu gibi başhanende, elinde bir zilli defle
sahneye çıkar. Bu görüntüsüyle klasik icra yapacakları görüntüsünü
vermektedirler.
3.4.2.2. Repertuar ve İcra Şekilleri
Burada diğer alanlardaki gruplara nazaran biraz daha fasılı bilen ve
geleneksel şekilde icra etmek istediklerini söyleyen müzisyenler bulunmaktadır.
Fakat her ne kadar kendileri istese de, gelen insanlar eğlence amaçlı müzik istedikleri
ve kendi sevdikleri şarkıları dinlemek istedikleri için, buradaki müzisyenler de
seyirci isteklerine göre hareket etmek ve programlarını buna göre şekillendirmek
zorunda kalmaktadırlar.
Aslında klasik fasıl böyle olmaz… ama klasik fasıl yaparsak, bu seyirci uyur! (Nihavend
Restoran müzisyenleri, Kişisel Görüşme, 2005)
64
Aslında bu söz, bugün insanların ne tarzda şarkılar istediklerini ve bu
programlara nasıl baktıklarını göstermektedir.
Buradaki programların repertuarları, yine buraya gelen izleyici profiline göre
şekillendiği için, Kumkapı’dan biraz daha farklı bir repertuar oluşturulmuştur ve
Kumkapı’daki repertuarlar kadar turistik değildir. Fakat yine de bu haliyle popüler
Türk Sanat Müziği şarkılarından oluşan bir program havasını vermektedir.
Programa genelde peşrevle başlanır ve ardından ağır şarkılarla devam edilir.
İzleyicilerin havasına ve gelen isteklere göre repertuar şekillenir. Genelde tek bir
makamda eserlere başlasalar da gelen isteklere göre bu sırayı değiştirmek zorunda
kalmaktadırlar.
Zincirlikuyu’da uzun zamandır faaliyet gösteren “Kent Fasıl” isimli
restoranda, yapılan fasıl programının repertuar seçimi, icra biçimi ve hanende-
sazende ayrımı olan fasıl grubuyla, 1960’lı yıllarda gazinolarda yapılan fasıl icrasına
yakın bir özellik teşkil etmektedir. Programa bir peşrev ya da bir taksim ardından
peşrevle başlanır ve ağır aksak eserlerle devam edilir. Tek bir makamdan şarkılar,
yaklaşık olarak bir saat boyunca çalındıktan sonra, sazendelerden bir tanesi yine
diğer müzisyenlerin bir süre dinlenmeleri amacıyla yaklaşık yirmi dakikalık bir
taksim yapar ve ardından bir başka makama geçerek bu makamda fasıla devam
ederler. Program 20.30 – 21.00 civarı başlar ve gece 12.00’ye kadar sadece fasıl
icrasıyla devam eder. Bu özellikleriyle, Kent Fasıl restoranı, gazino özellikleri taşır.
İstanbul’daki birçok fasıl mekanından farklı olarak, izleyiciye tam bir sahne özelliği
taşıyan yüksek bir platform üzerinde fasıl icra edilir. Buraya gelen seyirciler de dans
etmek amacıyla değil, sadece fasıl icrasını dinlemeye ve yemek yemeye
gelmektedirler.
Kent Fasıl adıyla anılan mekan, bugün birçok kişi tarafından bilinen bir yer
olmasına karşın, fazla rağbet olmadığından özellikle yaz aylarında kapatılmaktadır.
Fakat bu mekândaki icra bu bölge için bir genel teşkil etmemektedir.
65
3.4.3. Taksim
3.4.3.1. Gruplar ve Kullanılan Enstrümanlar
Taksimde genel olarak iki farklı icra türünü barındırmaktadır. Aslında genel
olarak Taksim’deki fasıl programlarına bakıldığında İstanbul’un genelindeki icra
çeşitliliğini görebilmek mümkün olmaktadır. Bu çeşitliliği şu şekilde açıklayabiliriz;
Taksim yapı itibariyle, birçok farklı bölgeden insanın ziyaret ettiği ve bu yüzden
kozmopolit bir yerleşim ve eğlence yeri olarak tanımlanabilmektedir. Bu yüzden, her
türde zevke, isteğe uygun, farklı ekonomik şartlarda insanların gidebileceği eğlence
mekânlarını barındırmaktadır. Bu şekilde incelendiğinde Taksim’de farklı fasıl
icralarına rastlamak olasıdır. Taksimi eğlence türleri ve yapılan fasıl icraları
bakımından üç farklı bölgeye ayırabiliriz: Taksim Sıraselviler, Nevizade ve Beyoğlu.
Bu bölgeler birbirlerine çok yakın olmalarına karşın farklı fasıl programları görmek
mümkündür. Bu nedenle, Taksim bölgesindeki fasıl programlarını tek bir tarzdaymış
gibi değerlendirmemek ve farklı bölgelerini tek tek incelemek gerekmektedir.
Buradaki gruplar da genel olarak dört ya da beş kişiden oluşmaktadırlar.
Kullanılan enstrümanlar, yine kanun, ud, keman, klarnet, darbuka, bazen zilli def ve
nadiren de olsa kemençe olarak söylenebilir. Enstrüman seçimleri, farklı icra
şekillerine göre değişiklik gösterir. Fakat Taksim-Beyoğlu bölgelerinde, Nevizade’de
olduğu gibi masaları dolaşarak icra olmadığından dolayı kemençe sazı
çalınabilmektedir.
Nevizade, Taksim’de Çiçek Pasajı adı verilen tarihi pasajın arkasındaki
sokağa verilen isimdir. Fakat sokağın çevresinde kalan sokakları da kapsayan bölge
genel olarak bu isimle anılmaktadır. Gerek mekânlar gerekse fasıl programları
açısından Kumkapı ile benzerlik göstermektedir. Nevizade’de de restoranlar yan
yana dizili bir şekilde yer alırlar, burada sadece fasıl programı yapılmaz. Hatta
burada dolaşarak program yapan müzisyenlerin çoğu oradaki belli bir restoranda
çalmadıkları gibi, gece boyunca sokaktaki ve Çiçek Pasajı’ndaki masaları dolaşarak
program yaparlar.
Genel olarak bakıldığında fasıl adı verilen programları yapan grupların
yapılarında bir standart bulunmamaktadır. Bazı yerlerde dolaşarak, bazı yerlerde dört
enstrümanla ve hem çalıp hem de söyleyerek; bazı yerlerde ise söyleyen bir kadına
66
eşlik eden dört sazın oluşturduğu grubun yaptığı program fasıl olarak
adlandırılmıştır.
3.4.3.2. Repertuar ve İcra Şekilleri
Nevizade bölgesinde genel olarak programlar 20.00 ya da 20.30’da başlar.
Burada belli bir repertuar bulunmamakla beraber, her masada farklı bir tarzda
program yapmaları mümkündür. Her masadan aldıkları isteklere göre, ya da o
insanların beğenilerine göre beş ya da altı şarkı çalarak bir diğer masaya geçerler.
Genelde hem çaldıkları hem de dinleyiciler tarafından istenen şarkılar, sevilen,
popüler Türk Müziği şarkıları olmakla beraber, yine arabesk şarkılar, pop şarkıları ve
türküler duymak da mümkün olmaktadır. Bu tarz bir programda, makam ya da
şarkıların bir sıralama takip etmesi mümkün olmamaktadır.
Taksim’in meydandan Galata’ya kadar olan kesiminde genelde birbirine
benzer icralar görülür. Buradaki icralar da Etiler’deki icralarla benzerlik
göstermektedir. Yine oturarak yapılan icralar olduğu için bir platform sahne üzerinde
icra ederler ve programlarına genellikle peşrev ile başlanır.
Programlar 20.30 – 21.00 saatlerinde başlar ve genellikle ilk bölümde tek bir
makamda genelde bir hane, bir teslim çaldıkları peşrevden başlayarak yavaş şarkılar
çalarlar. Bu şekilde çaldıkları şarkılara seyirci tepkisini ölçerek o akşam okuyacakları
şarkıları bunu değerlendirerek belirlediklerini söylemektedirler. Galata Meyhanesi
müzisyenleri bu durumu aşağıdaki ifadeleri ile açıklamışlardır:
‘ilk yirmi dakikada seyircilerin ağız hareketlerine bakarak hangi şarkıları dinleyebildiklerini
anlıyoruz. Mesela, fasıla klasik, yavaş parçalarla başladık. Bakıyoruz, eğer bizim ilk yavaş, klasik parçalara kendi kendilerine eşlik ediyorlarsa repertuarımızı ona göre oluşturuyoruz.’ ( Taksim, Galata Meyhanesi müzisyenleri, Kişisel Görüşme, 2004)
Görüldüğü gibi, bu şekilde oluşturulan repertuarların her programda
devamlılık göstermesi mümkün olmamaktadır. Aşağıdaki tablo, Taksim’de bu tarz
programların genel havasını yansıtan Galata Meyhanesi’nin bir akşam programda
çaldıkları şarkıları göstermektedir. (Fotoğraf 9)
67
Tablo 6 : Örnek Fasıl Programı, Galata Meyhanesi, Beyoğlu - Taksim
1. Bölüm
Makam Usul Form Şarkı Adı Besteci Nihavend Peşrev Nihavend Düyek Şarkı Geç buldum çabuk
kaybettim
Nihavend Curcuna Şarkı Yine bu yıl ada sensiz
Osman Nihad Akın (1905 – 1959)
Nihavend Curcuna Şarkı Güzel bir kız beni attı
Osman Nihad Akın
Nihavend Düyek Şarkı Nihavend Semai Şarkı Ağla gitar Avni Anıl (1928 - )
Nihavend Düyek Şarkı Köylü güzeli Ali Ulvi Baradan Nihavend Düyek Şarkı Bir demet yasemen Zeki Müren Nihavend Semai Şarkı Hatırla ey peri Muhlis Sabahattin
Ezgi (1889-1947) Nihavend Semai Şarkı Bekledim de
gelmedin Yesâri Asım Arsoy (1900)
Nihavend Düyek Şarkı Ağlamakla inlemekle
Sadi Hoşses
Nihavend Düyek Şarkı Gizli aşk bu Zeyneddin Maraş
Nihavend Düyek Şarkı Ya Rab kalbimin sahibi nerde
Zeki Müren
Nihavend Düyek Şarkı Aşka gönül Vermem Baki Şallıoğlu Nihavend Aksak Şarkı Kız sen geldin
Çerkeş’ten Tanburi Faize Ergin (1894-1954)
Kürdili Hicazkar
Nim Sofyan
Şarkı Safalar getirdiniz
2. Bölüm Hüzzam Düyek Şarkı Her günüm Leyla
Nihavend Semai Şarkı Gözlerinin içine başka hayal girmesin
Zeki Müren
Nihavend Düyek Şarkı Unutturamaz seni hiçbir şey
Ekrem Güyer (1921-1954)
Nihavend Nim Sofyan
Şarkı N’olursun Erdinç Çelikkol
Nihavend Sofyan Şarkı Sevil neşelen Sadettin Öktenay Nihavend Şarkı Sensiz bensiz Segâh Semai Şarkı Ben seni unutmak
için sevmedim Amir Ateş
Hüzzam
Düyek Şarkı
Akasyalar açarken Yesari Asım Arsoy
Şarkı arasında keman ve kanun beraber ara taksim ve darbuka solo Uşşak 10/8 Türkü Yüksek yüksek
tepelere ev kurmasınlar
Anonim
68
Hicaz Düyek Şarkı Ellerimde çiçekler İlhan Şeşen
Hicaz Nim Sofyan
Şarkı Adalardan bir yar gelir bizlere
Yesari Asım Arsoy
Darbuka solo Hicaz 4/4 Şarkı
Gülüm benim İbrahim Tatlıses
3. Bölüm
Kürdili Hicazkar
Düyek Şarkı Avuçlarımda hala sıcaklığın var
Yusuf Nalkesen
Şarkı Bilmiyor avare gönlüm
Uşşak Aksak Şarkı Benzemez kimse sana
Şarkı Sevda öyle kurşun ki onu çekenler bilir
Uşşak Curcuna Şarkı Siyah ebrulerin
Hüseyni Şarkı Zeytin gözlüm sana meylim nedendir
Suzinak Semai Şarkı Şimdi uzaklardasın Zeki Müren Kürdilihicazkar Düyek Şarkı Seni ben ellerin
olsun diye mi sevdim
Baki Duyarlar
Hicaz Yürük Semai
Şarkı Yalancı yarim
Hicaz Semai Şarkı Nasıl geçti habersiz Teoman Alpay Hicaz Düyek Şarkı Ada sahillerinde
bekliyorum
Hicaz Düyek Şarkı Yar saçların lüle lüle
Yesari Asım Arsoy
Hicaz Nim Sofyan
Türkü Erkilet güzeli ________
Hicaz Nim Sofyan
Şarkı Bu gece barda
Hicaz Çiftetelli Uşşak Düyek Şarkı Gamzedeyin deva
bulmam
Hüzzam Düyek Şarkı Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun gelmiyorsun
Avni Anıl
Bu tabloda da görüldüğü gibi, başlangıçta Nihavend makamında eserlerle
fasıla başlamışlar ve bir han, bir peşrev çaldıktan sonra şarkıları icra etmişlerdir. En
başta söyledikleri altı eser enstrümantal olarak çalınmış, daha sonra diğer şarkılara
sözlü olarak devam edilmiştir.
69
İkinci bölümden itibaren, araya istek şarkıları da katılmakta ve belli bir
makama bağlı kalmadan, seyirci istekleri de çalınmaktadır. Genellikle Sanat Müziği
şarkıları çalmayı tercih etseler de, seyircilerin isteklerini de çalmak zorunda
hissettikleri için bazen arabesk şarkılar da söylemektedirler.
İnsanlar eğlence ve dans etmek amaçlı geldikleri için şarkıların aralarında
çalınan darbuka soloları daha çok eğlenmelerini sağlamak için yapılır. Fakat genel
olarak bakıldığında, İstanbul’da, örneğin “Kent Fasıl” gibi yerler haricinde genelde
kabul gören fasıl eğlence mekânları arasında genel icra bu şekilde yapılmaktadır.
140 kişilik, fazla büyük olmayan Galata Meyhanesi’nde müzisyenler ufak bir
platform üzerinde oturarak icra yapmaktadırlar. Masalarla sahne çok yakın ve iç içe
olduğu için müzisyen grubu için ses sistemi kullanmaya gerek duymamışlardır, fakat
bir süre sonra bu şekilde icra hem dinleyiciler hem de müzisyenler için sorun
yaratmaya başlamaktadır. Program esnasında çalınan kanun, keman, ud ve darbuka
sazlarının volümleri birbirinden farklı olduğu için enstrümanların seslerini eşit
ölçüde duymak zor olmaktadır. Alan araştırması sırasında yapılan kayıtlarda da bu
açık bir şekilde ortadadır. En çok duyulan sazlar keman ve darbuka, bazen kanun, en
az duyulan saz da uddur.
Bir fasıl icrasında yapılan süslemeler de büyük önem taşımaktadır. 60’lı
yıllarda gazinolarda ve bugün İstanbul’da eğlence yerlerinde yapılan icralar
incelendiğinde repertuar farklılığı dışında icra şekillerinin de aynı olmadığı hatta
süslemelerin de çok farklı olduğunu görmek mümkündür. Fasıl icrasının bir önemli
özelliği de, icrayı hareketlendiren, canlandıran ve hatta faslın bir özelliği haline gelen
süslemelerin yerinde ve zamanında yapılmasıdır. Gazinolardaki icralarla bugünkü
icralar arasındaki farklardan bir tanesi de bu süsleme şekilleridir. Bu noktada göz
ardı edilmemesi gereken bir unsur da eğlence şekillerinin farklılığıdır. Gazinolardaki
eğlencelerde fasıl, bir dinlence unsuru olarak gazino programlarının en başında yer
alırken, bugün tüm gece eğlencesinde fasıl yapılmakta ve bu da farklı icraların
oluşmasına neden olmaktadır. Bu değişikliğin temelindeki farklılıklar, bir çok şeyde
olduğu gibi yine eğlence yapılarının değişimiyle paraleldir.
Buna bağlı olarak transkriptlerde, mızraplı ve yaylı sazların icraları ve yapılan
süsleme farklılıklarını gösterebilmek amacıyla keman ve kanun sazlarının
seslendirdikleri melodiler ayrı partisyonlar halinde yazılmıştır. Galata Meyhanesi
70
örneğinde özellikle keman ve kanun sazlarının ön planda yer aldığı görülmektedir.
Keman ana melodiyi çalarken, kanun ve bazı zamanlarda da udun, melodiden ziyade
özellikle uzun seslerde süsleme yaprıkları görülmektedir.
Fasıl icrasının bir özelliği olan süreklilik, bu örnekte fazla görülmemektedir.
Sadece usulü birbirine uygun eserler birbirine aranağmelerle bağlanarak
çalınmışlardır. Fakat bu da 2 en fazla 3 eseri birbirine bağlamak suretiyle
gerçekleştirilmiştir. Bu da fasıl icrası havasını kaybettirmektedir.
71
SONUÇ
Bugün İstanbul’da dışarı çıkıldığında çevrede birçok “fasıl” ya da “canlı
fasıl” adı altında programları görmek mümkün olmaktadır. Normalde fasıl müziğini
fazla dinlememiş biri olarak gidildiğinde, eğlenceli ve eski bazı Türk Müziği
şarkıları, pop şarkıları, türküleri dinlenebilecek hareketli programlar olarak
görünürler. Fakat fasıl müziğini bilen biri olarak bu programları fasıl olarak
nitelendirmek zor olmaktadır. Aslında programı yapan kişiler de yaptıkları müziğin
fasıl olmadığını söylemektedirler. Peki, bu eğlence programlarını kimler ve neden
fasıl olarak adlandırıyorlar? Bunun genel olarak toplumun son yıllardaki değişimiyle
değerlendirebiliriz belki. Bugün belirli yaşın altındaki insanlar fasla ilgi duyduklarını
ve fasıl dinlemeye gitmeyi çok sevdiklerini söylerken aslında bu eğlence
programlarından bahsetmektedirler. Ama daha üst yaşlardaki kesim ise bu
programların fasıl olarak adlandırılmasına tamamen karşı gelmektedir.
19.yy sonlarında batılılaşma ve modernleşme adı altında başlayan değişim
süreci her alanda olduğu gibi sanatı da etkilemiştir. Ancak fasıl icrasında en büyük
değişimin, 19.yy’da şarkı formunun, diğer formlara nazaran daha yaygın olduğu ve
dolayısıyla fasıl icrasında da baskın bir şekilde yer almasıyla beraber yaşandığını
söylemek mümkünüdür. Bunun nedeni, o döneme kadar bir form yapısı özelliğiyle
anılan fasıl, artık tamamen güncel şarkıların da fazlasıyla okunduğu bir icra tarzına
dönüşmüş ve fasılın icra şekli daha da ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu dönemden
itibaren de fasıl geleneğinde “fasıl şarkısı” adı verilen bir kavram ortaya çıkmıştır.
Bugün İstanbul’da fasıl yapılan çok fazla eğlence yeri olduğu dikkat
çekmektedir. Fakat bu mekanlarda geleneksel fasıl icralarından çok farklı icralar
yapılmakla beraber eski icralar ile arasında üslup, repertuar, grupların yapısı,
enstrüman seçimi gibi birçok konuda farklılıkları olduğu görülmektedir. Gazinolarda
fasıl icra heyetlerinde, sazendeler ve hanendeler ayrımı görülmekle beraber bugün
eğlence yerlerinde fasıl programı yapan gruplarda 4 veya 5 kişilik bir saz takımının
72
hem çalıp hem de söyledikleri dikkati çekmektedir. Fasılın en önemli özelliği olarak
gördüğümüz devamlılık ve şarkıları birbiri ardına söyleme, bugün eğlence yerlerinde
yapılan fasıllarda görülmemektedir. Bu da bu icralara, fasıldan ziyade, güncel
şarkıların okunduğu bir program havası vermektedir.
Şarkı formunun da fasıl icralarında baskın bir şekilde yer almaya başladığı
19.yy sonlarından beri fasıl, eğlence ve dinlence müziği olarak insanların
hayatlarında yerini almıştır. Geçen yüzyıl boyunca da bazı ufak değişimlerle de olsa
aynı yerini korumuştur. Fakat bugüne bakıldığında yine eski rağbetini kazanmış gibi
görünse de artık toplumsal değişimlerle beraber insanların eğlence anlayışları,
yaşamları ve alışkanlıkları değişmektedir. Fasıl icrasında değişen özellikler sadece
şarkılardaki süslemeler veya icra tarzı değildir. Fasıl dinlemeye gelen seyirci
faktörünü de unutmamak gerekir. Buna bağlı olarak ‘fasıl’ adı altında programları
dinlemeye gelen izleyicilerin de o icradan beklentileri, istekleri ve genel olarak
anlayışları değişmiştir. Sonucunda repertuarın zaman içinde değiştiğini söylemek
mümkün olmaktadır. 19.yy’da Avrupa’da sanayileşme hareketleri başlamıştır ve tüm
dünyada ve özellikle 20.yy’da teknolojinin gelişmesiyle beraber insanların sosyal
hayatlarında da etkili olmaya başlamıştır. Teknolojinin de sağladığı hızlı hareket
etme düşüncesi, insanların davranışlarını etkiledi ve bireyden topluma kadar
değişime sebep oldu. Bu değişim müzik de dâhil her alanda alışkanlıkları etkiledi.
20.yy’da insanlar daha hızlı seyahat etmeye, daha hızlı çalışmaya, daha hızlı yemeye
ve daha hızlı eğlenmeye başladılar. Kuşak değiştikçe beklentiler, istekler ve
alışkanlıklar da değişti ve bir sonraki nesil, bir önceki neslin alışkanlıklarına ve
geleneklerine yabancı kaldı. Yaşamları hızlı iletişim araçlarıyla, son teknolojiyle
üretilmiş araçlarla kuşatılan ve “fast food”la yaşayan insanların eğlence alışkanlıkları
da tüm bunlara paralel olarak değişti. Bu oluşum, Türkiye’de 60’lı yıllardan itibaren
açıkça görüldü. Bu müziği de etkiledi ve eğlence alışkanlıklarının değişmesi fasıl
icrasını ve tabii ki repertuarı etkiledi. Bugün insanların geneli fasıl dinlemeye
öncelikli olarak eğlence amaçlı gitmektedirler. Bir toplumdaki değişim ilk önce
eğlence hayatına yansır ve bugün bu birçok alanda olduğu gibi geleneksel bir icra
tarzı olan fasıl müziğinde de görülmektedir. Bu kadar değişim içinde bazı değerlerin
bu şekilde değiştiğini görmek, zaman içinde hızlı bir değişimle beraber, zaman içinde
ve kuşaklar arasında bir aktarım sorunu olduğunu da gözler önüne sermektedir.
73
KAYNAKLAR
Görüşmeler
Aksüt, Sadun, 2005, Bestekar ve tanbur sanatçısı ile kişisel görüşme, Maçka,
İstanbul.
Çelik, Nurettin, 2004, Hanende ile kişisel görüşme, Altunizade, Istanbul
Duyarlar, Bahattin; Kemancı, Yılmaz; Tekyaygil, Fethi, 2005, Fasıl Müzisyenleri ile
kişisel görüşme, Kurtuluş, İstanbul
Ergur, Ali, 2004, Sosyolog ile kişisel görüşme, Galatasaray, İstanbul.
Güntekin, Mehmet, 2004, İstanbul Fasıl Topluluğu kurucusu ve başhanendesi ile
kişisel görüşme, Taksim, İstanbul
Sayan, Erol, 2004, Bestekar ile kişisel görüşme, Maçka, İstanbul
Basılı Kaynaklar
Akay, Ali. 2002. “İstanbul Bir Eğlence Megapolü.” İstanbul 43:53-61.
Akdoğu, Onur, 1996, Türk Musikisi’nde Türler ve Biçimler, İzmir, Ege Üniversitesi
Basımevi
74
Aksoy, Bülent, 2003, Avrupalı Gezginlerin Gözüyle Osmanlılarda Musiki, İstanbul,
Pan yay.
Aksoy, Bülent, 1999. “Cumhuriyet Dönemi Musikisinde Farklılaşma Olgusu.”
Cumhuriyetin Sesleri, 30-35. İstanbul: Tarih Vakfı yay.
Aktüze, İrkin, 2003, Müziği Anlamak, İstanbul, Pan yay.
Altun, Mehmet. 2002. “Yüz yıl öncesinin “Alaturka” İstanbul’unda “Alafranga”
eğlence Alternatifleri.” İstanbul 43:90-95
Alus, Sermet Muhtar. 1995. İstanbul Yazıları. İstanbul: İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür İşleri Dairesi Başkanlığı yayınları.15
Aşçı, Gönül. 1997. “Huzur Faslı Tarihçesi ve Kuruluş Nedenleri.” Yayımlanmamış
lisans bitirme ödevi.İstanbul Teknik Üniversitesi.
Ayazoğlu, Bekir, “Afganistan Deyip Geçme”
http://arsiv.zaman.com.tr/2001/10/10/yazarlar/butunyazarlar.htm
Baktagir, Göksel. 2001. Türk Musikisi’nde Longalar ve Sirtolar. Café İstanbul
Booklet. İstanbul: Kalan yay.
Barfield, Thomas, ed. 1997 The Dictionary of Anthropology, ABD. Bluckwell yay.
Beken, Munir Nurettin. 1998. Musicians, Audience and Power: The Changing
Aesthetics in the Music at the Taksim Gazino of İstanbul. UMI. USA.
Beken, Munir Nurettin, 2003 “Aesthetics and Artistic Criticism at the Turkish
Gazino.”, Anthropology and Music.
Deleon, Jak. 1996. Keyifli Konaklamalar. İstanbul. Remzi Kitabevi.
75
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, 1993-1994, Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı ortak yay., İstanbul,
Eski İstanbul Eğleniyor, “Musiki ve Temaşa- Şehir Müzesi- Yıldız Sarayı Sanat
Galerisi, Yıldız İstanbul.
“Fasıl.” Grove Music Online. ed. 2002.
<http://www.grovemusic.com>
Feldman, Walter, 1996, Music of the Ottoman Court: makam, cpmposition and the
early Ottman instrumental repertoire, Berlin, VWB.
Güçlüer, Ahmet, 1998, Fasıl Musikisinin Tarih içindeki değişimi ve Fasıl
Aranağmeleri, Bitirme Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet
Konservatuarı.
Günay, Edip, 2006, Müzik Sosyolojisi: Sosyolojiden Müzik Kültürüne Bir Bakış,
İstanbul, Bağlam yay.
İlyasoğlu, Evin, 2003, “Artık Şarkılar Söylenmiyor Köşk Bahçelerinde.” İstanbul,
45: 67-68.
1983. “Kültürel geleneğin Öğeleri.” İstanbul Ansiklopedisi. İstanbul: Anadolu yay.
Kahraman, Seyit Ali, Yücel Dağlı, 2004, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi
Seyahatnâmesi: İstanbul, İstanbul, Yapı Kredi yayınları.
Kantemir, Dimitri, 2001, haz. Yalçın Tura, Kitabu ‘ilmi’l-Mûsiki ‘lâ vechi’l-Hurufat.
İstanbul, Yapı Kredi yay.
Karamahmutoğlu, Gülay. 1999. “Tanzimat Dönemi’nde Müzik, Dönem Padişahları
ve Müzik Anlayışları.” Osmanlı Ansiklopedisi. Ankara: Yeni Türkiye yay.
Körükçü, Çetin, 1998, Türk sanat musikisi, İstanbul, Khalkedon yay.
76
Merriam, Alan P. 1964. The Anthropology of Music. Illinois. Northwestern
University Press.
Nettl, Bruno. 1983. The Study of Ethnomusicology. University of Illinois
Matbaacılık. Urbana ve Chicago.
Ozankaya, Prof. Dr. Özer. 1999. Toplumbilim. İstanbul: Cem yay.
Özkan, İsmail Hakkı. 1994. Türk Musikisi Nazariyatı ve Usuller Kudüm Velveleleri.
İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Paçacı, Gönül. 1999. “Cumhuriyetin Sesli Serüveni.” Cumhuriyetin Sesleri. 10-29.
İstanbul: Tarih Vakfı yay.
Paçacı, Gönül, 2003, “Zamanında Çözülmüş Olmak”, İstanbul-İstanbul ve Müzik,
S.45
Polat, Fethiye Nazan, 1994, Geçmişten Günümüze Fasıl, İstanbul, yüksek lisans tezi.
İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı
Popescu-Judetz, Eugenia, “Osmanlı’da Fasıl”, Osmanlı Ansiklopedisi, c.10, Yeni
Türkiye yay. Ankara, 1999.
Sakaoğlu, Necdet, ve Nuri Akbayır, 1999. Binbir Gün Binbir Gece, Osmanlı’dan
Günümüze İstanbul’da Eğlence Yaşamı, İstanbul, Creative yayıncılık ve tanıtım ltd.
şti.
Sema, Sadri. 2002. Eski İstanbul Hatıraları. Ali Şükrü Çoruk ed. İstanbul. Kitabevi.
Sevengil, Refik Ahmet. 1998. “İstanbul Nasıl Eğleniyordu?”. İstanbul: İletişim yay.
Sönmez, Mustafa. 2002. “İstanbul Eğlence Üretir, Eğlence Tüketir.” İstanbul, 43:
62-65.
77
Sözer, Vural. 1986, Müzik ve Müzisyenler Ansiklopedisi, İstanbul, Remzi Kitabevi.
Tanrıkorur, Cinuçen, 2003, Osmanlı Dönemi Türk Musikisi, İstanbul, Dergâh yay.
Tekelioğlu, Orhan, 1999, “Kendiliğinden Sentezin Yükselişi, Türk Pop Müziği’nin
Tarihsel Arka Planı.” Çalıntı. 31: 51-61.
Ünlü, Cemal, 2003, “Ses Kayıt Gerçekleri Musikinin Hizmetinde” İstanbul, 45: 86-
89.
Ünlü, Cemal, (?), Bir Opereti Yazmak: CD kitapçığı, İstanbul, Türkiye İş Bankası
yay.
Ünsal, Nermin, 1998, “Türk Musikisi’nde kârla ve Form yapıları, yayımlanmamış
yüksek lisans tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi
Ünsal, Nermin, 1992, “Hacı Arif Bey’in Şarkı Formu açısından Musikimizdeki Yeri”
Yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi
.
Yum, Şule, 1998, “Osmanlı Resim, Sanat ve Müzik” yayımlanmamış Doktora tezi.
diss., İstanbul Teknik Üniversitesi.
Zat, Vefa. 2002, “Eski İstanbul Meyhaneleri”. İstanbul: İletişim yay.
Zat, Vefa, 1999, “Eski İstanbul Barları”, İstanbul, İletişim yay.
“Aileye ilişkin genel istatistik verileri” <www.aile.gov.tr/aileist.htm>
78
DİSKOGRAFİ
Alan Kayıtları
‘Fasıl Programı’, 11.8.2004, Kişisel alan kaydı, Galata Meyhanesi, İstanbul, 2 Kaset
ve CD, Merve Eken Arşivi.
‘Fasıl Programı’,10.8.2004, Kişisel alan kaydı, Evren Restoran, İstanbul, Kaset ve
CD, Merve Eken Arşivi.
‘Selim Sesler Fasıl Grubu Fasıl Programı’, 22.4.2004, Kişisel alan kaydı, 5. Peron
Restoran, İstanbul, Merve Eken Arşivi.
‘Ferahfeza Faslı:İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu’, 31.1.2005, alan kaydı,
AKM Konser Salonu, İstanbul, Merve Eken Arşivi.
Yayınlanmış Kaynaklar
Büyük Bestekârlar Serisi - 6 Teoman Alpay Fasıl, Sayan Müzik, İstanbul
Büyük Bestekârlar Serisi – 7 Şükrü Tunar Fasıl. Sayan Müzik, İstanbul
DİKMEN, Mustafa Doğan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Musiki Mirası Uşşak Faslı,
1999, Kalan Müzik, İstanbul
Faslı Şahane - Katibim Üsküdar, Aziz-Jet-Sedef Müzik Yapım, İstanbul.
79
Hicaz, Kürdilihicazkâr, Acemaşiran, Hüüzam Faslı, Klasik Türk Musikisi
Koleksiyonu, Sera Yapım, İstanbul
Muhayyer – Suzinak Faslı; 1974; Klasik Türk Musikisi ve saz Heyeti, Kent Müzik,
İstanbul.
Bayati-Ferahnak Faslı, Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu, Çınar Müzik, İstanbul.
Hüzzam-Segâh-Kürdilihicazkâr-Karcığar Faslı, Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu,
Çınar Müzik, İstanbul.
Kürdilihicazkâr Faslı, Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu, Çınar Müzik, İstanbul.
Muhayyer-Şehnaz Faslı, Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu, Çınar Müzik, İstanbul.
Rast-Hicaz Faslı, Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu, Çınar Müzik, İstanbul.
Rast-Nihavend Faslı, Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu, Çınar Müzik, İstanbul.
Sabâ Faslı, Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu, Çınar Müzik, İstanbul.
Segâh-Bayatiaraban Faslı, Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu, Çınar Müzik, İstanbul.
Tahir Bûselik-Yegâh Faslı. Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu. Çınar Müzik.
İstanbul.
Uşşak-Acemkürdî Faslı. Klasik Türk Musikisi Koleksiyonu. Çınar Müzik. İstanbul.
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 1-Nihavend. 1999. Türk Müziği
Koleksiyonu, Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik. İstanbul.
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 2-Hüzzam. 2001, Türk Müziği
Koleksiyonu, Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik. İstanbul.
80
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 3. Kürdilihicazkâr. 2001 Turkish Music
Collection. Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik. İstanbul.
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 4- Hicaz. 2001, Türk Müziği
Koleksiyonu, Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik, İstanbul.
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 5-Uşşak. 2001, Türk Müziği
Koleksiyonu, Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik, İstanbul.
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 6-Rast, 2001, Türk Müziği Koleksiyonu,
Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik, İstanbul.
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 7-Segâh, 2001, Türk Müziği
Koleksiyonu, Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik, İstanbul.
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 8-Hüseynî, 2001, Türk Müziği
Koleksiyonu, Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik, İstanbul.
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 9-Saba, 2001, Türk Müziği Koleksiyonu,
Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik, İstanbul.
Turkish Old Authentic Sounds, Canlı Fasıl, 10-Muhayyer-Muhayyer Kürdî, 2001,
Türk Müziği Koleksiyonu, Aziz-Jet-Sedef Plak ve Kasetçilik, İstanbul.
81
FİLMOGRAFİ
‘Fasl-ı İstanbul 2005’, Belgesel film, yön. Alev Ç. Altınbüken, 2006, TRT İstanbul
Televizyonu, İstanbul.
‘Hicazkâr Faslı: Istanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu’, 31.Ocak.2005, Kişisel alan
kaydı, AKM Konser Salonu, İstanbul.
‘Hüzzam Faslı: İstanbul Fasıl Topluluğu’, 11. Aralık.2004. Kişisel alan kaydı,
Altunizade Kültür Merkezi, Istanbul.
‘Ramazan Eğlenceleri’. 8.Kasım.2004, Kişisel alan kaydı, CRR Konser Salonu
İstanbul.
82
EKLER
Fotoğraf 1. Darü’l-Talim-i Musiki Heyeti. Sazendeler Kemanî Cevdet Çağla, Kanuni Ferit Anlar, Udi Fahri Kopuz, Neyzen İhsan Aziz. Hanendeler Celal Tokses, Zeki Çağlarman, Hafız Memduh.
Fotoğraf 2. Kumkapı meydanı genel görünüm.
Fotoğraf 3. Kumkapı meydanı genel görünüm.
Fotoğraf 4. Kumkapı Kör Agop Restoran fasıl grubu.
Fotoğraf 5. Kumkapı Premium Restoran fasıl grubu.
Fotoğraf 6. Kumkapı Beyaz Balina Restoran fasıl grubu
Fotoğraf 7. Kumkapı Köşem Restoran fasıl grubu.
Fotoğraf 8. Kumkapı’da fasıl grubu.
Fotoğraf 9. Beyoğlu, Gala Meyhanesi fasıl grubu
Fotoğraf 10. Etiler Kallavi 20 Restoran fasıl grubu
Fotoğraf 11. Etiler Osmancık Restoran fasıl grubu