soz soyleme ve is basarma sanati.pdf

88

Transcript of soz soyleme ve is basarma sanati.pdf

SÖZ SÖYLEME VE ĐŞ BA ŞARMA SANATI DALE CARNEGĐE ÇEVĐRĐ Gül Yılmaz EPSĐLON YAYINCILIK H ĐZ. T ĐC. SAN. LTD. ŞTĐ. Osmanlı Sk. Osmanlı Đş Merkezi 24/4 80090 Taksim/ Đstanbul Tel: 0.212 252 38 21 - 243 47 62 Faks: 252 47 29 Geli şim Dizisi 5 ISBN 975 331 123-0 ORĐJĐNAL ADI How to Develop Self-Confidence & Influence People by Public Speaking SÖZ SÖYLEME VE ĐŞ BA ŞARMA SANATI / Dale Carnegie ÇEV ĐRĐ Gül Yılmaz YAYINA HAZIRLAYAN Meltem Erkmen KAPAK TASARIM Nilüfer Deri cio ğlu KAPAK FOTO ĞRAFI Lincoln Potter B ĐLGĐSAYAR UYGULAMA Hüseyin Vatan BASK Đ Melissa Matbaası © Simon & Schuster Inc. Türkçe Yayım Hakkı: Kesim A jans aracılı ğıyla © Epsilon Yayıncılık Hiz. Tic. San. Ltd. Şti. 1. Baskı, Şubat 1998, Đstanbul GENEL DAĞITIM YENĐ Ç ĐZGĐ YAYIN DA ĞITIM LTD. ŞTĐ. Peıpa Ticaret Merkezi K.2 No:87 Okmeydanı/ Đstanbul Tel: 0.212.220.57.70 pbx - Faks: 222.61.55 ĐÇĐNDEKĐLER Önsöz....................................7 BĐRĐNCĐ BÖLÜM Cesaret ve Güven Kazanma ..................9 ĐKĐNCĐ BÖLÜM Hazırlık Yoluyla Özgüven Kazanmak..........26 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Ünlü Konu şmacılar Konu şmalarını Nasıl Hazırlarlar......................... 47 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Belle ği Geli ştirme.........................69 BEŞĐNCĐ BÖLÜM Başarılı Bir Konu şmanın Vazgeçilmez Unsurları........................ ....... 90 ALTINCI BÖLÜM Đyi Konu şmanın Sırrı ......................103 YEDĐNCĐ BÖLÜM Kürsüde Varlık Gösterme ve Ki şilik...........123 SEKĐZĐNCĐ BÖLÜM Konuşmaya Nasıl Ba şlanır .................. 146 DOKUZUNCU BÖLÜM Konuşma Nasıl Bitirilir . . gf$MÎC-) Đ............167 ONUNCU BÖLÜM Anlamı Netle ştirmek.................:..... 185 ON BĐRĐNCĐ BÖLÜM Dinleyicilerin Đlgisini Çekmenin Yolları . . ... . . . 203 ON ĐKĐNCĐ BÖLÜM : ; Diksiyonunuzu Nasıl Geli ştirebilirsiniz . . ,. . ...,¦. . 217 ÖNSÖZ Uzun yıllardır, Dale Carnegie'nin adı dost kazanma ve insanları etkileme konusu ile birlikte anılıyor. Dost Kazanma ve Đnsanları Etkileme Sanatı tüm zamanların en çok satan kitaplarından biri oldu ve Carnegie'ye uluslararası bir ün kazandırdı. Ancak bu kitap Carnegie'nin ilk kitabı değildir. 1926 yılında Dale Carnegie Đş Dünyasında Topluluk Önünde Konu şma ve Đnsanları Etkileme Sanatı adında bir kitap yazdı. Bu, topluluk önünde konu şma konusunda bilgiler veren ve Dale Carnegie Etkin Konuşma ve Đnsan Đli şkileri Kursları'nda okutulan bir kitaptı. Bu kitap on yılda altı yüz binden fazla sattı. Toplam satı şı ise bir milyonu geçti. Yirmiden fazla dile çevrilen kitap ne yazık ki okuyucuların pek ço ğuna ula şamadı. Bir süre önce yayıncım, merhum e şimin kitaplarını cep kitabı olarak basmanın iyi bir fikir olaca ğını öne sürdü. Bu kitabın günlük ya şamı kolayla ştıracak pek çok değerli bilgi içerdi ğini dü şünüyordu.

Bugün Dale Carnegie Kursları'nın felsefesi tüm düny aya yayılmı ş durumda. Kursun bir milyondan fazla mezunu var. Bu kurs insanların var olan potansiyellerini kullanarak çok daha cesur, mutlu, verimli bir hayat sürmelerine yardımcı oluyor. Söz Söyleme ve î ş Ba şarma Sanatı tüm okuyuculara ula şabilmesi amacıyla yeniden yayımlandı. Kitap ö ğrencilerin amaçlarına ula şmalarını sa ğlayacak bilgilerle dolu. Geçen birkaç ay içinde kitabı yeniden okudu ğumda, burada yer verilen kuralların korkuları yenme ve özgüven kazanma konus unda insanlara ne kadar yararlı olabilece ğini bir kez daha gördüm. Bunun yanı sıra önerilen t eknik ve uygulamalar da insanların di ğer insanlarla yüz yüze geldiklerinde daha rahat davranmalarını ve konu şmalarını sa ğlayacak nitelikte. Umarım bu kitabı okuyanlar da bu bilgilerden Dale C arnegie Kursları'nın öğrencileri kadar yararlanırlar. DOROTHY CARNEGEE Đ .. . .5 . BĐRĐNCĐ BÖLÜM CESARET VE GÜVEN KAZANMA 1912'den beri be ş yüz binden fazla ki şi benim yöntemlerimi kullanan topluluk önünde konu şma kurslarına katıldı. Birço ğu bu e ğitimi almak istemelerinin nedenlerini ve bunun sonunda neyi amaçladıklarını k aleme aldılar. Elbette bunu ifade edi ş biçimleri farklıydı; fakat bu mektuplardaki temel arzu aynıydı. Hepsi, şaşırtıcı biçimde aynı şeyi istiyorlardı. "Aya ğa kalkıp konu şmam gerekti ğinde," deniyordu bu mektuplarda, "öyle heyecanlanıy or, öyle korkuyorum ki do ğru dürüst dü şünemiyorum, konsantre olamıyorum, söylemeyi planlad ı ğım hiçbir şeyi hatırlayamıyorum. Kendime güvenimi kazanmak, ke ndime hâkim olabilmek, do ğru dürüst dü şünebilmek istiyorum. Dü şüncelerimi mantıklı bir sıraya sokmak, bir i ş toplantısında, kulüpte ya da dinleyicilerin önünde açık ve ikna edici bir şekilde konu şabilmek istiyorum." Binlerce ki şinin arzusu buydu. Durumu somutla ştıranın: Yıllar önce, burada Bay D. W. Ghent adıyla anaca ğım bir bey Philadelphia'da topluluk önünde konu şma kurslarıma katıldı. Kursun başlamasından kısa bir süre sonra, beni Fabrikatörler Kulübü'nde ö ğle yeme ğine davet etti. Kendisi orta ya şlı bir adamdı ve hep son derece aktif bir ya şam sürmü ştü. Kendi fabrikasının ba şında bulunuyordu; kilise çalı şmalarına, sosyal faaliyetlere katılıyordu. O gün yemek yerken masanın üzerine e ğildi ve şöyle dedi: "Pek çok toplantıda konu şma yapmam istendi; ama ben bir türlü yapamadım. Boc alıyorum, birden tüm beynim bo şa- lıyor sanki; ben de hayatım boyunca bundan kaçındım . Ama şimdi Kolejliler Derne ği'nin ba şkanıyım. Toplantılarda bulunmak ve konu şma yapmak zorundayım. Siz bu ya ştan sonra konu şmayı ö ğrenmemin mümkün olabilece ğini dü şünüyor musunuz!" "Bunu bana mı soruyorsunuz?" diye kar şılık verdim. "Bunu dü şünmeme bile gerek yok. Yapabilece ğinizi biliyorum ve yapaca ğınızdan eminim. Sadece bol bol pratik yapmanız, öneri ve talimatlara uymanız gerekiyor." Buna inanmak istiyordu; ama söylediklerim ona fazla iyimser geliyordu. "Sanırım sadece nezaketinizden böyle söylüyorsunuz, beni ces aretlendirmeye çalı şıyorsunuz," dedi. Eğitimini tamamladıktan sonra, bir süre görü şemedik. Daha sonra tekrar bulu şup Fabrikatörler Kulübü'nde yemek yedik. Aynı yerde, a ynı masada oturduk. Ona bir önceki konu şmamızı anımsattım ve benim fazla iyimser oldu ğumu dü şünüp düşünmedi ğini sordum. Cebinden kırmızı kaplı bir defter çıkar ıp bana yapması gereken konu şmaların bir listesini ve tarihlerini gösterdi. "Bun ları yapabilecek yetene ğe sahip olmak, bunları yapmaktan duydu ğum zevk, topluma hizmet veriyor olmak... Hayatımın en güzel yönlerini bunlar olu şturuyor," dedi. Bu konu şmadan kısa bir süre önce, Washington'da önemli bir silahsızlanma konferansı düzenlenmi şti, ingiltere Ba ş-bakanı'nm da bu konferansa katılaca ğı öğrenilince, Phila-delphia Baptistleri bir telgraf çe kerek kendisini bu şehirde düzenlenecek olan bir halk toplantısında konu şma yapmaya davet ettiler. Bay Ghent bana ba şbakanı toplulu ğa tanıtmak üzere bütün Baptistler arasından kendisinin seçildi ğini söyledi. Bu, daha üç yıl önce aynı masada oturan ve bana ken disi- 10 nin bir gün topluluk önünde konu şma yapabilece ğine inanıp inanmadı ğımı soran adamın ta kendisiydi.

Bu hızlı ve büyük ilerlemenin nedeni onda var olan konu şma konusundaki ola ğanüstü yetenek miydi? Pek sayılmaz. Buna benzer yüz lerce durum ya şanıyor. Bir örnek daha verelim. Yıllar önce, burada Dr. Cur tis olarak anaca ğımız Brooklynli bir doktor kı şı Florida'da, Giant beysbol takımının antrenman sahasının yakınında geçirmi şti. Koyu bir beysbol meraklısı olan Dr. Curtis sık sık antrenmanları izlemeye gitmeye ba şlamı ştı. Bu arada takımdakilerle dost olmu ş ve onların onuruna verilen bir yeme ğe de davet edilmi şti. Kahveler de ikram edildikten sonra, bazı önemli kon ukların "birkaç şey söylemeleri" istendi. Birdenbire beklenmedik bir şey oldu ve Dr. Curtis, ev sahibinin "Bu ak şam aramızda bir de doktor bulunuyor. Dr. Curtis'ten bir beysbol oyuncusunun sa ğlı ğı konusunda bir şeyler söylemesini rica ediyorum," dedi ğini duydu. Bu konuda hazırlıklı mıydı? Elbette. Hiç kimse onda n daha hazırlıklı olamazdı. Neredeyse çeyrek asırdır hijyen ve tıp konusunda ça lı şmalar yapıyordu. O ak şam sandalyesinde oturabilir, sa ğındaki ve solundakilerle saatlerce bu konudan konu şabilirdi. Ama bunları bir toplulu ğa anlatmak, bu ba şka bir şeydi. Çok zordu bu. Kalbi hızlı hızlı çarpmaya ba şlamı ştı. Hayatı boyunca hiç topluluk önünde konu şma yapmamı ştı. Beynindeki tüm dü şünceler kanatlanıp uçmu ştu sanki. Ne yapacaktı şimdi? Konuklar alkı şlamaya ba şlamı şlardı. Herkes ona bakıyordu. Başını salladı. Ama bu alkı şların daha da artmasına neden oldu. "Konu ş! Konu ş!" sesleri giderek yükseliyordu. 11 Çok zor bir durumdaydı. Aya ğa kalktı ğında ba şarısız olaca ğını, bir düzine cümleden fazlasını edemeyece ğini biliyordu. Bu nedenle kalktı, herkese sırtını döndü ve hiçbir şey söylemeden dı şarı çıktı. Çok utanmı ş ve kendini a şağılanmı ş hissetmi şti. Brooklyn'e döndü ğünde yaptı ğı ilk i ş benim topluluk önünde konu şma kursuma kaydolmak oldu. Đkinci kez dilsiz gibi kalakalmak ve rezil olmak ist emiyordu. Eğitmene zevk veren bir ö ğrenciydi ve ba şarılı olma konusunda oldukça ciddiydi. Konuşabilmeyi istiyordu ve bu iste ğinde son derece içtendi. Konu şmalarını mükemmel bir şekilde hazırladı, alı ştırmaları büyük bir istekle yaptı ve kursun hiçbir dersini kaçırmadı. Bir ö ğrencinin yapması gereken her şeyi tamamıyla yerine getirdi. Hızlı ilerleyi şi onu şaşırttı, umutlarını ço ğalttı. Birkaç dersten sonra gerginli ği azaldı, güveni arttıkça arttı. Đki ay içinde grubun yıldız konu şmacısı haline geldi. Ba şka yerlerde konu şma yapması konusundaki davetleri çok geçmeden kabul etmeye ba şladı. Konu şabildi ğini bilmek ve bunun ona kazandırdı ğı ba şarıyla yeni arkada şları görmek kendisine büyük bir zevk veriyordu. Onun topluluk önündeki konu şmalarından birini dinleyen New York'taki Cumhuriyetçi Parti Kampanya Komite-si'nin bir üyesi , Dr.Curtis'i partisinin şehir kampanyasında konu şmak üzere davet etti. Politikacı, aynı konu şmacının sadece bir yıl önce dinleyicilerin kar şısında korkudan dili tutuldu ğu için utanç ve şaşkınlık içinde ziyafet salonunu terk etti ğini bilseydi çok şaşırırdı. Özgüven ve cesaret kazanmak, bir gruba hitaben konu şma yaparken sakin olmak ve net dü şünebilmek, sanılanın onda biri kadar bile zor de ğildir. Bu sadece birkaç ki şiye 12 Tanrı tarafından bah şedilen bir hediye de ğildir. Golf oynamaya benzer. Hiç kimse şiddetle arzulamadı ğı takdirde, var olan potansiyelini artıramaz. Ayakta konu şurken de bir izleyici olarak oturdu ğunuz zaman dü şünebildi ğiniz kadar iyi dü şünememeniz için bir neden var mı? Elbette yok. Aslı nda, grupla yüz yüze iken daha iyi dü şünebilirlerisiniz. Onların varlı ğı sizi harekete geçirmeli ve motive etmeli. Birçok büyük konu şmacı, izleyicinin bu itici gücünün uyarıcı bir nitelik ta şıdı ğını ve esin kayna ğı olu şturdu ğunu, konu şmacıların beyninin daha canlı ve net bir şekilde çalı şmasını sa ğladı ğını anlatır. Henry Ward Beec-her'in dedi ği gibi, bu gibi durumlarda, konu şmacının sahip oldu ğunu bilmedi ği düşünceler, olgular, fikirler, "tütmeye" ba şlar. Yapmanız gereken şey ellerinizi uzatıp bu dumanda ısıtmaktır. Bunu alı şkanlık haline getirir, sürekli pratik yapar, sebatlı davranırsanız ba şarıya ula şma şansınız çok yüksektir. Şundan emin olun: Çok çalı şmak ve pratik yapmak, sizi dinleyici korkusundan uzakla ştıracak, özgüven ve cesaret kazanmanızı sa ğlayacaktır.

Durumunuzun ola ğanüstü zor oldu ğunu dü şünmeyin. Kariyerlerinin ba şlangıcında bu kör edici korku ve sıkılganlıktan dolayı acı çeken pek çok ki şi daha sonra kendi kuşaklarının en iyi konu şan temsilcileri haline geldiler. Savaş madalyası alan Gazi William Jennings Bryan, ilk ko nuşma denemesinde korkudan dizlerinin titredi ğini itiraf etmi şti. Mark Twain ilk kez konferans vermek üzere aya ğa kalktı ğında, a ğzı sanki pamukla doluymu ş hissine kapılmı ş, kalbi hızla atmı ştı. Tanrı, Vicksburg'un dünyanın en önemli zaferlerinde n bi- 13 rini kazanmasına yardımcı olmu ştu. Fakat Vicksburg ne zaman konu şmak zorunda kalsa eli aya ğına dolanıyordu. Fransa'da ku şağının en güçlü politik konu şmacısı olan Je-an Jaures, ilk konu şmasını yapabilecek cesareti toplamak için bir yıl b oyunca hiç konu şmaksızın Meclis'te oturmu ştu. Lloyd George şunu itiraf ediyordu: "Toplulu ğa hitaben yaptı ğım ilk konu şmada çekti ğim ıstırabı anlatamam. Mecazi anlamda söylemiyorum. Gerçek bir ıstırap çekiyordum. Öyle ki dilim dama ğıma yapı şmıştı ve tek bir kelime edebildim." Ünlü Đngiliz John Bright, Đç Sava ş süresince Đngiltere'de birli ği ve özgürlü ğü savunmuştu. Bir okul binasında yapaca ğı ilk konu şma öncesinde ba şarısız olmaktan öylesine korkuyordu ki arkada şına sinirlerinin bozuk oldu ğunu anladı ğı anda alkı şı ba şlatıp kendisine destek vermesi konusunda yalvardı. Đrlandalı büyük lider Charles Stevvart Parnell, kard eşinin ifadesine göre, konu şma kariyerinin ba şlangıcında öylesine sinirliymi ş ki konu şma sırasında, tırnakları etine batana ve avuçları kanayana kadar yumruklarını sıkarmı ş. Disraeli, Avam Kamarası'nda yaptı ğı ilk konu şmada, konu şma yapmaktansa süvari birli ğine komuta etmeyi ye ğledi ğini itiraf etmi şti. Açılı ş konu şması gerçekten tam bir ba şarısızlık örne ğiydi. Tıpkı Sheridan'ınki gibi. Đngiltere'deki birçok ünlü konu şmacının ilk konu şması ba şarısız geçti ğinden Parlamento'da genç konu şmacıların ilk konu şmalarının ba şarısız olaca ğına dair bir kanı geli şti. Öyleyse cesur olunmalı. Bu ki şilerin kariyerlerini gördü ğüm ve pek çok konu şmacının geli şimine katkıda bulundu ğum için, ö ğrencilerin ba şlangıçta biraz heyecanlı ve gergin olması beni mutlu etmektedir. 14 Konuşma sadece bir i ş toplantısındaki iki düzine insana hitaben olsa bil e konu şma yapmanın bazı sorumlulukları, yarattı ğı baskı ve heyecan vardır. Konuşmacının safkan bir at gibi co şturulması gerekir. Ölümsüz Cicero iki yüz yıl önce, topluluk önünde yapılan yararlı bir konu şmanın en büyük özelli ğinin heyecan oldu ğunu söylemi şti. Konuşmacılar radyo konu şması sırasında da sık sık benzeri duyguları tadarla r ve bu durum mikrofon korkusu olarak tanımlanır. Charli e Chaplin radyoda konu şma yaparken, metin önünde yazılı olarak duruyordu. Cha plin kesinlikle dinleyicilere alı şkındı. Bu ülkeye 1912'de "Müzikholde Bir Gece" adlı vodvili sahnelemek üzere turneyle gelmi şti. Daha önce Đngiltere'de sahne alıyordu. Yine de yayın odasına girip mikrofon kar şısına geçti ğinde hissettikleri, şubat ayında fırtınaya yakalanmı ş bir halde Atlantik'i geçerken ya şayacaklarından farklı de ğildi. Ünlü sinema aktörü ve yönetmeni James Kirkwood da b enzeri bir deneyim ya şamıştı. Kendisi sahnede konu şmaya alı şkın olan bir yıldızdı, fakat izleyicilerle yüz yüze gelmeden yaptı ğı konu şmadan sonra yayın odasından çıktı ğında alnındaki terleri silmi ş ve şu itirafta bulunmu ştur: "Bununla kar şıla ştırıldı ğında Broadway'deki bir temsil hiçbir şey de ğil." Bazı insanlar ne kadar sık konu şma yaparlarsa yapsınlar konu şmaya ba şlamadan önce daima bir sıkıntı ya şarlar. Ama birkaç dakika sonra bu duygu yok olur ve rahatlarlar. Lincoln de konu şmanın ilk anlarında utangaçlık hissederdi. Hukukçu orta ğı olan Herndon onu şöyle anlatıyordu: "Önceleri eli aya ğına dolanıyordu, öyle görünüyordu ki asıl sorun kendisini ortama adapte e dememesiydi. Uzun bir süre bu belirgin çekingenli ği ve hassasiyeti ile mücadele etti. 15 Sık sık Lincoln'ün benzer anlarına şahit oldum ve onu destekledim. Konu şmaya başladı ğında sesi tiz ve kulak tırmalayıcı çıkıyordu. Tavrı , buru şmuş ve kuru,

koyu sarı renkteki yüzü, garip duru şu... Çekingenlik anlarında her şey onun aleyhine görünüyordu; fakat sadece kısa bir süre iç in. Birkaç dakika içinde ılımlı, sıcak ve dingin haline kavu şuyor, gerçek konu şmasına ba şlıyordu." Siz de buna benzer deneyimler ya şayabilirsiniz. Çabalarınız sayesinde iyi bir konu şmacı olabilmeniz ve buna hızlı bir şekilde ula şabilmeniz için dört önemli unsur var: Bir: Güçlü ve Kararlı Bir Đstekle Ba şla Bu, sizin tahmininizden çok daha önemli bir nokta. Bir e ğitimci aklınızdakileri ve kalbinizdekileri görerek derin bir istek duydu ğunuzu saptayabilirse, sizin nasıl bir ilerleme kaydedece ğinizi kesin olarak tahmin edebilir. E ğer iste ğiniz güçsüz, ruhsuz, sönük ise ba şarılarınız da aynı güçsüzlük ve yorgunlukta olacaktır. Fakat konunun üzerine ısrarla giderseniz ve bir kediyi kovalayan buldo ğun enerjisine sahip olursanız sonra hiçbir şey sizi yolunuzdan döndüremez. Öncelikle kendi kendinizi e ğitmek konusunda hevesli olun. Özgüven kazanmanın ve topluluk önünde daha ikna edici konu şabilmenin sizin için ne anlam ifade etti ğini dü şünün. Bunun size maddi açıdan ne kazandıraca ğını dü şünün. Sosyal çevreniz, arkada şlarınız, insanlar üzerindeki etkiniz, liderlik vasf ınız yönünden size kazandıracaklarını dü şünün. Bu, sizi liderli ğe, hayal edebilece ğiniz di ğer tüm aktiviteler-den daha çabuk kavu şturacaktır. Chauncey M. Depew, "Hiçbir şey ki şinin kariyerini olu ş- 16 turmasını ve kendini tanıtmasını, ikna edici bir ko nuşma kadar çabuk sağlayamaz," diyor. Milyonlarca dolarlık serveti olan Philip D. Armour, "Büyük bir kapitalist olmaktansa büyük bir konu şmacı olmayı ye ğlerdim," demi şti. Bu, e ğitim alanındaki herkesin özlem duydu ğu bir şeydir. Andrew Carnegie'nin ölümünden sonra bulunan yazılarında, otuz üç ya şında iken ya şamına dair yapmı ş oldu ğu plana rastlandı. Đki yıl sonra i şini yılda elli bin dolarlık gelir getire-cek şekilde düzenleyerek otuz be ş ya şında emekli olmayı, Oxford'a gidip iyi bir e ğitim almayı ve topluluk önünde konu şma konusuna özel bir önem göstermeyi planlamı ştı. Bu yeni gücü kullanmanın getirece ği mutluluk ve tatmini dü şünün. Ben dünyanın sadece küçük bir parçasını gezmekle kalmadım, tüm d ünyayı gördüm, birçok farklı deneyim ya şadım. Yine de bana göre hiçbir şey insana, bir konu şma yaptıktan sonra, dinleyicilerin daha sonra da sizin söyledikl erinizi dü şünece ğini bilmenin yaşattı ğı tatmini ya şatmıyor. Bu sizin kendinizi güçlü hissetmenizi sa ğlar. Đleriye atılmanıza ve sizi takip etmekte olan di ğer insanların önünde olmanıza yardımcı olur. Bu bir sihir gibidir ve asla heyecan ını yitirmez. Bir konu şmacı bunu, "Konu şmaya ba şlamadan iki dakika önce ba şlamaktansa kamçılanmayı tercih ederim. Konu şmayı bitirmeden iki dakika önce ise bitirmektense v urulmayı tercih ederim," şeklinde açıklıyordu. Bu tür durumlarda bazı insanlar yüreksiz davranır v e i şi yapmaktan vazgeçerler. Öyleyse siz iste ğiniz gerçekle şene kadar bu becerinin sizin için ne anlama geldi ğini dü şünmeye devam etmelisiniz. Bu programa heves ve şevkle başlamalısınız ki sonuçta sizi zafere ula ştırsın. Bu bölümleri okumak için mutlaka haftada bir gecenizi ayırın. Kısacası, iler lemeyi kolayla ştırın. Geri dönmeyi olanaksız hale getirin. 17 Julius Sezar, Gaul kanalından gemilerle geçip lejyo nuyla birlikte bugünkü Đngiltere'de karaya çıktı ğında askerlerinin ba şarılı olması için ne yaptı? Çok akıllıca bir yöntem uyguladı. Dover'in beyaz kayalı klarında askerlerini durdurup onlara iki yüz fit a şağıdaki dalgaların arasında bıraktıkları her bir gemi yi ate şin nasıl yalayarak yok etti ğini gösterdi. Bu dü şman ülkesinde, kendi kıtalarıyla olan ba ğlantıları da ortadan kalkmı ş, dönmeleri olanaksızla şmıştı. Fakat onlar için son bir çözüm kalmı ştı, ilerlemek ve fethetmek. Sonuçta bunu başardılar. Ölümsüz Sezar'ın böyle bir ruhu vardı i şte. Neden siz de dinleyiciler kar şısında kapıldı ğınız yersiz korkuyu yenmek için böyle bir ruha sahi p olmayasınız? Đki: Nelerden Söz Edece ğinizi Tam Olarak Bilin. Düşündüklerini ve anlatacaklarını planlamayan, ne söyl eyece ğini bilmeyen bir ki şi dinleyicilerle yüz yüze geldi ğinde kendini pek rahat hissedemez. Bu körün

köre rehberlik etmesine benzer. Bu tür durumlarda k onuşmacı sıkılganlık ve pi şmanlık duyacak, ihmalkârlı ğından utanacaktır. Teddy Roosevelt, Otobiyografi''sinde şöyle diyor: "1881 sonbaharında Yasama Meclisi'ne seçildim ve orada en genç üye oldu ğumu gördüm. Di ğer bütün tecrübesiz, genç üyeler gibi, konu şmayı kendi kendine ö ğrenme konusunda büyük bir güçlük ya şıyordum. Aklı ba şında bir ta şralının ö ğütlerinden çok faydalandım. Adam farkında olmaksızın Wellington Dükü gibi konu şuyordu, ku şkusuz Dük de başkasının sözleriyle kendini ifade ediyordu. Ö ğüt şöyle idi: "Söyleyecek bir şeyinin oldu ğundan emin olana dek konu şma. Bundan emin oldu ğunda söyleyece ğini söyle ve otur." 18 Makul görü şleri olan bu ta şralı ya şlı adam Roosevelt'e gerginli ğinin üstesinden gelmenin ba şka bir yolunun oldu ğunu anlatmalıydı ve eklemeliydi: "E ğer dinleyicinin önünde yapacak bir şeyler bulabilirsen, bu senin sıkılganlı ğını atmana yardımcı olacaktır: Bir şeyler sergilemek, tahtaya bir kelime yazmak, haritada bir noktayı i şaretlemek, masayı itmek ya da çekmek, pencereyi açm aya yönelmek, kitap veya kâ ğıtların yerini de ği ştirmek gibi herhangi bir fiziksel hareket, kendini evindeymi ş gibi rahat hissetmesini sa ğlar." Doğru, bu tür şeyleri yapmak için her zaman bir neden bulmak kolay de ğildir; fakat bu bir bir öneri. E ğer katlanabi-lirseniz bunu kullanın ama sadece ilk birkaç dakika için kullanın. Bir bebek yürümeyi ö ğrendikten sonra bir daha iskemleye tutunmaz. Üç: Kendinizden Emin Görünün Ünlü Amerikalı Psikolog Prof.NViiliam James şunları yazmı ştı: "Davranı ş duyguyu takip ediyormu ş gibi görünür ama aslında davranı ş ve duygu birlikte hareket ederler. Đrademizin do ğrudan kontrolü altında olan davranı şlarımızı düzene soktu ğumuzda, dolaylı olarak duygularımızı da düzenlemi ş oluruz. Diyelim ki keyfimiz yerinde de ğil. Keyfimizi yeniden yerine getirmenin yolu keyifliymi ş gibi davranmak ve konu şmaktır. E ğer böyle bir yöntem dahi sizi neşelendirmezse bu durumda hiçbir şey bunu ba şaramaz. Öyleyse kendinizi cesur hissetmek istiyorsanız, ces ur gibi davranın. Bunun için iradenizi sonuna kadar kullanın. Korkunun yerini ce saretin aldı ğını göreceksiniz. Prof. James'in ö ğüdünü tutun. Dinleyici ile yüz yüze gel- 19 di ğinizde, cesaretinizi artırmak için zaten cesarete s ahipmi ş-siniz gibi davranın. Elbette, hazırlıksız iseniz rol yapmanız i şe yaramaz. Fakat ne hakkında konu şaca ğınızı biliyorsanız, canlı görünün ve derin bir nefe s alın. Aslında dinleyicilerle yüz yüze gelmeden önce otuz saniye kadar derin nefes alıp vermeniz, artan oksijen miktarı size ne şe ve cesaret verecektir. Büyük Tenor Jean de Reszke'nin de belirtti ği gibi nefesinizi tutup biraz bekledi ğinizde heyecanınız yok olacaktır. Her ça ğda insanlar hep cesarete hayranlık duydular; öyleys e kalbinizin içeride nasıl küt küt attı ğı önemli de ğil, cesaretle ilerleyin, dik durun ve halinizden hoşnut görünün. Dinleyicilerin gözlerinin içine bakın; her birinin size borcu varmı şçasına güvenle konu şmaya ba şlayın. Size kredi sürelerini uzatmanız için yalvarm aya geldiklerini hayal edin. Bunun getirece ği psikolojik etki size yarar sağlayacaktır. Ceketinizin dü ğmesini sinirli bir şekilde açıp kapamayın, kolyenizle oynamayın, ellerinizi oynatıp durmayın. E ğer sinirinizi da ğıtmak istiyorsanız, ellerinizi arkanıza götürerek parmaklarınızla oynayın, bunu ki mse görmeyecektir. Ya da ayak başparmağınızı oynatın. Genel bir kurala göre, konu şmacının e şyaların arkasına saklanması onun aleyhinedir, ama ilk zamanlar bir masanın ya da san dalyenin arkasında dikilmeniz veya onlara yapı ş-mı şcasına tutunmanız yahut avucunuzda madeni bir paray ı sıkıca tutmanız size biraz olsun cesaret verebilir. Teddy Roosevelt o ünlü cesaretini ve kendine güveni ni nasıl geli ştirdi? Ataklık ve cesaret ona Tanrı'nın bah şetti ği özellikler miydi? Tabii ki de ğil. Roosevelt otobiyografisinde, "oldukça hastalıklı ve beceriksi z bir çocuk" oldu ğunu itiraf

etmektedir: "Henüz gençken öncelikle bu iki problem im ve kendi becerilerime kar şı bir güvensizli ğim vardı. Acı çe- 20 kerek, sadece bedenimi de ğil, ruhumu ve benli ğimi de kendi kendime e ğittim." Neyse ki Roosevelt bize de ği şimi nasıl ba şardı ğını anlatmaktadır: "Gençli ğimizde, Marryat'ın beni her zaman etkileyen kitapla rından birinde bir bölüm okudum. Bu bölümde küçük bir sava ş gemisinin Đngiliz kaptanı kahramana korkusuzluk vasfını nasıl edindi ğini açıklamaktaydı. Ba şlangıçta olayın içine girdi ğinde herkesin korku ya şadı ğını, fakat sonrasında korkmuyormu ş gibi davranabildi ğinde kendisini toparladı ğını söylüyordu. Bunu yeterince uzun süre uygulaya-bildi ğinde durum rolden gerçe ğe dönü şür ve ki şi korkusuz davranmayı denemesi sonucunda gerçekten bu duyguyu hissetmemey e ba şlar. (Marryat'ın diliyle değil, kendi sözcüklerimle ifade ediyorum.) "Bu benim de uyguladı ğım bir teoriydi. Önceleri korktu ğum pek çok şey vardı; kızgın ayılar, yabani atlar, silah şör-ler. Tüm bunlardan korkmuyormu ş gibi davrandı ğımda korkum sona erdi. Birçok insan e ğer isterse aynı deneyimi yaşayabilir." Eğer isterseniz siz de böyle bir deneyim ya şayabilirsiniz. Marshal Foch, "Sava şta en iyi savunma saldırıdır," diyordu. Öyleyse kor kularınızı kar şınıza alın, üzerlerine gidin, onlarla sava şın, her ko şulda onları cesaretle yenin. Kendinizi aldı ğı mesajı yerine ula ştırmakla yükümlü bir genç olarak dü şünün. Burada daha önemli olan şey genç de ğil, iletece ği telgraftır. Önemli olan mesajdır. Onu aklınıza, kalbinize yerle ştirin. Elinizin hemen altında oldu ğunu bilin. Duyumsayarak inanın. Sonra bunu söylemeye zo runluymu ş-çasına konu şun. Bunu yapın, böylece kısa sürede onda dokuz şansla olayların yöneticisi ve kendinizin patronu olacaksınız. 21 il i fi..... I ¦II1 Dört: Pratik! Pratik! Pratik! Bu, üzerinde durmamız gereken en önemli son nokta. Şimdiye kadar okudu ğunuz her şeyi unutsanız da, sadece şunu hatırlayın: Konu şurken kendine güvenmenin ilk, tek ve sizi hayal kırıklı ğına u ğratmayacak yolu, konu şmaktır. Her şey bir türlü yerine getirilir, ama birinden asla vazgeçilemez: P ratik, pratik, pratik! Roosevelt, "Bir i şe yeni koyulan hiç kimse acemi heyecanını ya şamak istemez," diyerek uyarır bizi. "Acemi heyecanı asabiyete ba ğlı şiddetli bir heyecan durumudur. Đlk kez topluluk kar şısında konu şacak olan insanı sava şa gidiyormu şça-sına etkileyebilir. Bazılarının cesarete de ğil, sinirlerini kontrole, so ğukkanlılı ğa gereksinimi vardır. Ki şi bu özelli ği sadece pratik yaparak edinebilirler. Sinirlerini yatı ştırmak için kendini kontrol altına almanın egzersizlerini tekrarlamak ve bunu alı şkanlık haline getirmek zorundadır. Bu, büyük ölçüde alı şkanlı ğın önemini ifade eder, tekrarlanan çaba ve egzersiz insanda güç duygusu yaratacaktır. E ğer ki şi do ğru davranı şlar sergiliyorsa her egzersizle gücünü daha da artıraca ktır." Dinleyici korkusundan kurtulmak mı istiyorsunuz? Ge lin bunun nedenlerini inceleyin. Prof.Robinson, The Mind in the Making (Faaliyet Hal indeki Zihin) adlı eserinde, "Bilgisizlik ve kararsızlı ğın korkuya yol açtı ğını" söylemektedir. Ba şka bir deyi şle korku, güvensizli ğin sonucudur. Peki bunun sebebi nedir? Bu, sizin gerçekte neyi ya pabilece ğinizi bilmemenizin sonucudur. Deneyimsizli ğinizden dolayı ne yapaca ğınızı bilmemenizden kaynaklanır. Arkanızda ya şadı ğınız ba şarılı bir deneyim oldu ğunda korkularınız 22 yok olacak, göz kama ştıran temmuz güne şi altındaki çi ğler gibi eriyecektir. Kesin olan bir şey var: Kabul gören bir yönteme göre, yüzmeyi ö ğrenmek için suya dalmak gerekir. Bu kitabı yeterince uzun bir süredi r okuyorsunuz. Neden şimdi kitabı bir kenara bırakıp elinizdeki gerçek i şle u ğra şmıyorsunuz? Tercihen, bilgi sahibi oldu ğunuz bir konuyu seçin ve üç dakikalık bir konu şma hazırlayın. Konu şmayı birkaç kez kendi kendinize prova edin. Sonra a ynı

konu şmayı hedefledi ğiniz gruba veya e ğer mümkünse önce bir grup arkada şınıza yapın. Bunu yaparken tüm gücünüzü ortaya koyun. & ÖZET 1. Birkaç bin ö ğrenci, yazara, neden topluluk önünde konu şma eğitimi almak istedi ğini ve bu e ğitimden ne bekledi ğini anlatan birer yazı yazmı ştı. Buna göre hemen hepsinin en önemli ortak iste ği şuydu: Heyecanlarını yenebilmek, ayaklarının üzerinde durabilmek ve hangi büyüklükte olursa olsun bir gruba özgüvenle hitap edebilmek. 2. Bu özelli ği elde etmek zor de ğildir. Bu sadece çok özel birkaç ki şiye bahşedilen bir hediye de ğildir. Golf oynayabilmeye benzer. Kadın ya da erkek , herkes mevcut kapasitesini geli ştirebilir, yeter ki buna sahip olmayı gerçekten çok istesin. 3. Birçok deneyimli konu şmacı bir grupla yüz yüze iken, teke tek yaptı ğı görü şmeye oranla daha iyi dü şünebilir, daha iyi konu şabilir. Dinleyicilerin çoklu ğu konu şmacıda uyarıcı etki yaratır ve onun için esin kayna ğı olu şturur. Eğer bu kitaptaki önerileri inanarak uygularsanız bir gün siz de bu duruma gelirsiniz ve konu şma yapmayı oldukça keyifli bulursunuz. 4. Durumunuzun çok farklı oldu ğunu dü şünmeyin. Sonraları ünlü bir konu şmacı olan birçok insan, kariyerinin ba şlangıcında utangaçlı ğın sıkıntısını ya şamış ve dinleyici korkusu yüzünden felç olmu ştur. Bu deneyimi Bryan, Jean Jaures, Lloyd George, Charles Stewart Parnell, John Bright, Disra-eli, Sheridan v e di ğer pek çok ki şi tatmı ştır. 5. Ne kadar sık konu şursanız konu şun, konu şmaya ba şlamadan önce sıkılganlık hissedebilirsiniz. Ama birkaç dakika sonra bu duygu tamamen ortadan kalkacaktır. 6. Bu kitaptan en hızlı ve en etkin biçimde yararl anmak istiyorsanız şunları yapın: a) Güçlü ve ısrarlı bir istekle ba şlayın. Kendinizi e ğitmek için harcayaca ğınız bu çabanın size getirece ği yararları sayın. Hevesinizi harekete geçirin. Siz in için ekonomik ve sosyal yönden getiri şini, etkinizin artaca ğı dönemlerin ve lider olmanın sizin için ta şıdı ğı anlamı dü şünün. Đlerleme hızınızın iste ğinizin gücüne ba ğlı oldu ğunu hatırlayın. b) Hazırlık yapın. Ne söyleyece ğinizi bilmezseniz kendinizi rahat hissetmezsiniz. c) Kendinizden emin görünün. Profesör William Ja-mes'in ö ğüdü şöyle: "Cesur görünün. Böyle görünmek için tüm çabanızı ha rcayın. Korkunun yerini cesaretin aldı ğım göreceksiniz. Teddy Roosevelt, korkunç ayılar, y abani atlar ve silah şor korkusundan bu yöntemle kurtuldu ğunu itiraf etmi şti. Dinleyici korkunuzu bu psikolojik olgunun avantajlarını kulla narak yok edebilirsiniz. d) Pratik. Bu en önemli nokta. Korku, güvensizli ğin ve ne yapabilece ğini bilmemenin sonucudur. Nedeni ise deneyimsizliktir. Başarılı deneyimler yaşadı ğınızda korkularınız sona erecektir. 24 25 ĐKĐNCĐ BÖLÜM HAZIRLIK YOLUYLA ÖZGÜVEN KAZANMAK 1912 yılından beri, yılın her mevsimi yakla şık altı bin konu şma dinlemek ve değerlendirmek yalnızca i şim de ğil, aynı zamanda bana keyif veren bir u ğra ştı. Bu konu şmaları lise ya da üniversite ö ğrencileri de ğil, olgun, profesyonel i şadamları yapıyordu. Ya şadı ğım deneyimler sonucunda edindi ğim temel izlenim şudur: Konu şmaya ba şlamadan önce hazırlık yapmak her şeyi açık ve net bir şekilde ifade etmek, söylenmemi ş hiçbir şey bırakmamak gerekir. Kafasında ve kalbinde gerçek bir mesajı olan, sizin aklınız ve k albinizle ileti şime geçmeyi hararetli bir şekilde istedi ğini hissetti ğiniz bir konu şmacı bilinçsiz de olsa ilginizi çekmez mi? Konuşmacı bu tür bir zihniyet ve duygusallı ğa sahipse önemli bir gerçe ği keşfedecek, konu şmasının kendili ğinden olu ştu ğunu görecektir. Đşin zorlu ğu ortadan kalkacak, yükü hafifleyecektir. Đyi hazırlanmı ş bir konu şma neredeyse dinleyiciye sunulmu ş demektir.

Birçok insanın bu e ğitime katılmak istemesinin temel nedeni Birinci Böl üm'de de belirtildi ği gibi güven, cesaret ve özgüven edinme iste ğidir. Pek çok ki şinin yaptı ğı ölümcül yanlı ş, konu şmayı hazırlamayı ihmal etmektir. Sava şa ıslak barutla, bo ş kovanlarla veya cephanesiz gidenlerin sinir ordula rı ya da korku bölükleriyle ba ş etmeleri nasıl beklenir? Bu ko şullar altında dinleyicinin önünde kendilerini evlerin-deymi ş gibi rahat hissetmeyecekleri kesindir. Lincoln Beyaz Saray'da "Ne kadar ya şlanırsam ya şlanayım, söyleyecek bir şeyim yoksa utanmadan konu şabilece ğimi sanmıyorum," demi şti. 26 Eğer güven istiyorsanız neden bunun gereklerini yerin e getirmiyorsunuz? Apostle John, "En mükemmel a şk korkudan arındırılmı ş olandır," diye yazmı ştı. Webster izleyicinin kar şısına yarı hazırlanmı ş olarak çıkmanın yarı giyinik olmaya benzedi ğini dü şünüyordu. Neden konu şmalarımızı daha özenli hazırlamıyoruz? Neden? Bazıl arı zamansızlıktan yakınırken bir kısmı hazırlı ğın anlamını, hazırlık yapmaksızın böyle bir aktarımın olamayaca ğını açıkça anlamazlar. Bu bölümde bu problemleri tartı şaca ğız. Hazırlanmanın Do ğru Yolu Hazırlık nedir? Bir kitabı okumak mı? Bu bir yöntem ama en iyisi de ğil. Okumak yardımcı olabilir, ama biri kitaptaki "hazır" dü şünceleri kitabın dı şına ta şımaya ve bunları sanki kendine aitmi şcesine nakletmeye kalkı şırsa harcanan çabada bir şeyler eksik kalacaktır. Seyirciler bu eksi ğin ne oldu ğunu tam olarak anlamasalar bile konu şmacıya ısınma- yacaklardır. Örnekleyelim: Bir süre önce New York'taki bankaları n üst düzey çalı şanlarına yönelik, topluluk önünde konu şma kursunu yönetmi ştim. Do ğal olarak böyle bir grubun üyeleri varolan zamanlarında birçok talebi k ar şılamak durumunda olduklarından, birço ğuna yeterli hazırlık yapmak veya ne hazırlayaca ğını planlamak, dü şünmek zor geliyordu. Tüm ya şamları boyunca bireysel dü şünceler üretmi ş, ki şisel inançlarını beslemi ş, olayları kendilerine özgü açılardan görmüş, özgün deneyimlerini edinmi şlerdi. Bu şekilde kırk yıllarını konu şmaları için veri toplamakla geçirmi şlerdi. Fakat bazılarının bunu anlaması zordu. "Fısıldayan çamlar ve köknarlar yüzünden" ormanı gö r emiyorlar di. 27 Bu grup cuma ak şamlan saat be şten yediye kadar toplanırdı. Bir cuma günü, kent merkezinin dı şındaki bir bankada çalı şan ve kendisini burada Bay Jackson olarak anaca ğımız ki şi saatin dört buçuk oldu ğunu fark etti ğinde henüz hangi konuda konu şma yapaca ğını belirlememi şti. Ofisinden çıktı, gazeteciden bir Forbes dergisi satın aldı. Sınıftaki-lerle bulu şaca ğı Federal Reserve Bank'a metro ile giderken dergideki bir makalenin ba şlı ğını okudu: "Ba şarıya Ula şmanız Đçin Sadece On Yılınız Var." Makaleyi konu ilgisini çekt i ği için de ğil, herhangi bir şey hakkında konu şma yapmak, kendisine dü şen zamanı doldurmak zorunda oldu ğu için okudu. Bir saat sonra aya ğa kalkıp inandırıcı ve ilgi çekici bir şekilde konunun içeri ğini anlatmaya çalı ştı. Sonuç, kaçınılmaz sonuç neydi? Söylemeye çalı ştı ğı şeyleri tam olarak sindirememi şti. "Söylemeye çalı şmak" sözü durumu çok iyi açıklıyor. Bay Jackson, gerçekten ça lı şıyordu. Bir çıkı ş noktası ararken verebildi ği hiçbir mesaj yoktu. Tavırları ve havası da bunu a çıkça ortaya koyuyordu. Kendisi bile bu makaleden etkilen memişken dinleyicilerin etkilenmesini nasıl bekleyebilirdi. Sürekli makaled en alıntılar yaptı yazarın söylediklerini tekrarlayıp durdu. Konu şmada Forbes dergisinin fazlasıyla yer almasına kar şılık Bay Jackson'dan ne yazık ki çok az iz vardı. Bay Jackson'a şunları söyledim: "Bay Jackson, bu makaleyi yazan be lirsiz ki şi bizi ilgilendirmiyor. O, burada de ğil. Onu göremiyoruz. Biz sizinle ve sizin fikirlerinizle ilgileniyoruz. Bize ba şkasının dü şüncelerini de ğil, sizin ne düşündüğünüzü anlatın. Bay Jackson'ı daha çok ortaya koyun. Aynı konuyu neden önümüzdeki hafta bir kez daha incelemiyoruz. Neden makaleyi tekrar okuyup yazar ile aynı görü şte olup olmadı ğınızı kendinize sormuyorsunuz? Bu makale sadece sizin kendi konu şmanıza atılan ilk adım ve başlangıç noktası olsun."

Bay Jackson bu öneriyi kabul etti, makaleyi yeniden okudu ve yazarla bütünüyle farklı fikirde oldu ğuna karar verdi. Metroda oturup ikinci konu şmanın hazırlı ğını yapmaya çalı şmadı. Konu şmanın geli şmesine izin verdi. Bu konu şma, kendi beyninin bir çocu ğu, bir ürünüydü ve geli şti, büyüdü, tıpkı gerçek bir çocuk gibi boy attı. Küçük kızları gibi gece-gündüz onun bilincinde oldu ğu zamanlar büyümesini sürdürdü. Gazetedeki bir haberi okurken aklına bir fikir geldi. Bir arkada şı ile tartı şırken farklı bir örnek beklenmedik bir şekilde zihninde parlayıverdi. Hafta içindeki de ği şik zamanlar süresince bu durum daha sık tekrarlanıyor, güçleniyor, yo ğunla şıyordu. Daha sonraki derste Bay Jackson aynı konu üzerine k onuştu. Anlattıkları ona ait şeylerdi, kendisine ait ocaktaki madeni ortaya çıkar mış, kendi darphanesinde para basmı ştı. Makalenin yazarı ile aynı fikirde olmadı ğı için kesinlikle daha iyi bir konu şma yaptı. Konu şmasında rahatsız edici en küçük bir çeli şki yoktu. Đki haftanın içinde, aynı konuda ve aynı ki şi tarafından yapılan bu iki konu şma arasında inanılmaz bir farklılık vardı. Hazırlık do ğru yapıldı ğında ortaya çıkan müthi ş bir farklılık! Hazırlı ğın olması ve nasıl olmaması gerekti ğine ili şkin ba şka bir örnek verelim: Burada kendisini Bay Flynn olarak anaca ğımız ki şi Washington D.C.'deki topluluk önünde konu şma kursunun ö ğrencisiydi. Bir ö ğleden sonra kursta ülkenin başkentini öven bir konu şma yaptı. Aktardıkları, bir ga- li 11 28 29 zetenin verdi ği propagandacı bir bro şürden alman, aceleyle ve yüzeysel olarak hazırlanmı ş bilgilerdi. Di ğer kursiyerler konu şmayı kuru, ba ğlantısız ve sindirilmemi ş olarak nitelendirdiler. Konu şmacı konu üzerinde yeterince düşünmemişti. Çabasını bu i ş için ortaya koymamı ştı. Konu şmasını hissederek yapmamıştı, bu yüzden dikkate de ğer bir ifade şekli yaratamamı ştı. Tamamıyla yavan, tatsız ve yararsız bir konu şma olmu ştu bu. Başarısız Olamayacak Bir Konu şma On be ş gün sonra Bay Flynn'e bir şeyler oldu. Bir hırsız otoparktaki arabasını çaldı. Bay Flynn polise ba şvurdu ve ödüller vaat etti, ama hepsi bo şunaydı. Polis, bu gibi suçların tümünün üstesinden gelmenin onlar için neredeyse olanaksız oldu ğunu itiraf etmi şti. Oysa çok de ğil, sadece bir hafta önce aynı polisler caddede yürüyecek zamanı bulmu şlar, ellerinde tebe şir, Bay Flynn'e ceza yazmı şlardı. Nedeni, arabasını park yerinde on be ş dakika fazla bırakmı ş olmasıydı. Bu kez çok me şgul oldukları için suçluları yakalayamamı şlardı. Bu durum Bay Flynn'i çok öfkelendirdi. Artık anlatacak bir şeyleri vardı. Üstelik bunlar gazetenin verdi ği bro şürden çıkardı ğı şeyler de ğil, kendi ya şamından, deneyiminden do ğan sıcak bir olayın sonuçlarıydı. Gerçek insana ait bir bölüm, bir parçaydı ve onun duygularını, inançlarını uyand ırıp harekete geçirmi şti. Washington şehrini övdü ğü konu şmasında cümleleri arka arkaya sıralamı ştı, şimdi de aynı şeyi yaptı. Ama artık kendi ayaklarının üzerinde dur uyordu, polise kar şı kınama duygusuyla dolmu ştu, bunu bir volkan gibi köpürerek dile getiriyordu . Böyle bir konu şma mükemmeldir. Ba şarısız olması çok zordur, çünkü bunda hem deneyim hem de dü şünce yansıması söz konusudur. Gerçek Hazırlık Nedir Bir konu şmanın hazırlı ğını yapmak, bazı ifadeleri yanlı ş-sız olarak bir araya getirmek ve ezberlemek anlamına mı gelir? Hayır. As lında ki şili ğinize çok az şey katan ve sadece birkaç amacı olan dü şüncelerin toplamı mıdır? Kesinlikle hayır. Sizin dü şüncelerinizin, sizin fikirlerinizin, sizin inançlar ınızın, sizin tutkularınızın toplamıdır. Her gün yeni dü şünceler ve güçler edinirsiniz, bunlar rüyalarınıza dahi akın ederler. Tüm varlı ğınız, ya şamınız bu duygular ve deneyimlerle doludur. Bunlar deniz kenarındaki çakı l ta şlarının çoklu ğu kadar bir yo ğunlukla bilinçaltınızda yatmaktadırlar. Hazırlı ğın anlamı dü şünmek, derinlemesine dü şünmek, hatırlamak, çekici gelen şeyleri seçmek, bunları üzerinde çalı şarak geli ştirmek, bir modele oturtmak ve kendi mozai ğinizi olu şturmaktır. Bu pek zor bir programa benzemiyor, öyle de ğil mi? Sadece biraz konsantrasyon ve azim gerektiriyor. Dwight L. Moody, din tarihi üzerine yaptı ğı konu şmaları nasıl hazırlamı ştı? Bu soruyu "Hiçbir sırrım yok," şeklinde yanıtlıyor Moody ve şöyle devam ediyor:

"Bir konu seçip ba şlı ğı geni ş bir zarfın üzerine yazarım. Böyle pek çok zarfım var. Kitap okurken, konu şma yapaca ğım herhangi bir konuya ili şkin iyi bir bilgiye rastladı ğımda bunu o konu ile ilgili zarfa koyar, bırakırım. Yanımda daima bir not defteri ta şırım, vaazda elimdeki konuya ı şık tutacak bir şey duydu ğumda not eder, yine ilgili zarfa koyarım ve belki b ir yıl boyunca buna hiç dokunmam. Yeni bir vaaz verece ğim zaman topladı ğım her şeyi ele alırım. Orada bulduklarımla ve kafamdaki sonuçlarla malzemem tama mlanmı ş olur. Vaazlarımı her zaman gözden geçiririm; bir şeyler çıkarır, bir şeyler eklerim. Böylece asla eskimemi ş olurlar. ; 30 31 Yale'den Dekan Brovra'un Bilge Önerisi Yale Üniversitesi Đlahiyat Fakültesi'nin yüzüncü kurulu ş yıldönümü kutlamalarında, Dekan Dr. Charles Reynolds Brovvn, vaaz sanatı üzerine bir dizi konferans vermi şti. Bunlar kitap şeklinde, New York'taki Macmillan Yayınevi tarafından aynı adla yayımlandı. Dr. Brown çeyrek y üzyıldır konu şmalarını haftalık olarak hazırlamaktaydı. Bu yüzden ba şkalarını da konu şma hazırlama ve sunma konusunda e ğitiyordu ve pozisyonu gere ği konuya ili şkin ö ğütler veriyordu. Öğüdünde 91. Mezmur'daki giysi diken adamın konu şmasının hazırlı ğına yer verdi ği gibi bir ayakkabı üreticisinin Đşçi Sendikası'nda yaptı ğı konu şmanın hazırlı ğını da ele alıyordu. Bu yüzden Dr. Brovvn'un sözlerini buraya almayı uygun görüyorum. "Konunuz ve metniniz üzerine derinlemesine dü şünün. Bunlar iyice olgunla şana kadar da dü şünmeye devam edin. Hayatın bu dü şüncelerde gizli olan küçük tohumları geli şip büyüdükçe gelece ğe ili şkin umut dolu pek çok fikir çıkarırsınız. Bu süreç, konu şmayı yapaca ğınız pazar gününden önceki cumartesinin öğleden sonrasma ertelenmezse i şe yarar. Bir papaz, do ğrulu ğundan emin oldu ğu bir dü şünceyi kafasında bir ay, belki altı ay ya da bir yı l yo ğurabilir ve sürekli filizlenen yeni fikirler fark eder. Caddede yürürken konuyu derinlemesine dü şünebilir veya trende yorgunluktan gözleri a ğrıyana kadar okuyarak zamanını geçirebilir. "Gece yatarken bile gerçekten derinlemesine dü şünceye dalabilir. Papaz için, kilisesini veya vaazını yata ğına ta şımayı alı şkanlık haline getirmemesi daha iyi olur, çünkü bir vaaz kürsüsü vaaz vermek için muhte şem bir yerdir ama iyi bir yatak arkada şı de ğildir. Bu yüzden bazen gece yarısı kal- 32 kar, aklıma gelen dü şünceleri sabahleyin unutmu ş olmamak için yazarım. "Özel bir vaaz için malzeme toplarken, metinle veya konuyla ilgili aklınıza gelen her şeyi yazm. Metni ilk seçti ğiniz anda neyin dikkatinizi çekti ğini, ne gördü ğünüzü yazın. Aklınıza yeni gelen tüm fikirleri not edin. "Tüm yazdıklarınızı bir kenara koyun, dü şüncenizi ifade eden sadece birkaç kelime yeterlidir. Bunları, varoldukları sürece her an ula şabilece ğiniz şekilde zihninizde tutun. Bu, zihninizin üretkenli ğini artırmanın bir yoludur ve bu metotla zihinsel sürecinizi taze, orijinal ve yarat ıcı tutabilirsiniz. "Yardım almaksızın yarattı ğınız bu fikirlerinizi yazın. Onlar sizin zihinsel geli şiminiz için yakutlardan, elmaslardan, en iyi cins a ltından daha de ğerlidir. Onları kâ ğıt parçalarına, eski mektupların arkalarına, zarfla ra, elinize ne geçerse onun üzerine yazın. Bu, çok güzel, uzun, te miz sayfalar kullanmaktan daha iyi bir yoldur. Bunu, ekonomik davranmak için değil, malzemelerinizi düzenlerken da ğınık parçaları organize etmek daha kolay olaca ğı için yapın. "Tüm süreç boyunca dü şündüğünüz, aklınıza gelen bütün fikirleri yazın. Bunu aceleye getirmeyin çünkü bu size ayrıcalık sa ğlayacak olan en önemli zihinsel i şlemlerden biridir ve zihninizin gerçek üretici güçl e büyümesini sa ğlayacak olan metottur." Đçinizden gelenleri rahatlıkla aktararak olu şturdu ğunuz ve sunmaktan memnunluk duydu ğunuz vaazlar, insanların ya şamında en büyük ba şarıyı yaratan söylevler olacaktır. Onlar sizin kemi ğiniz, etiniz, zihinsel çalı şmalarınızın çocukları ve yaratıcı enerjinizin ürünleridir. Yanlı ş derlenen ve aktarılan vaazlar daima

Đkinci el gibidirler ve fazla ısıtılmı ş yiyecek tadındadırlar. Ya şayan, hareket eden, tapına ğa giren, 33 yürüyen, atlayan, Tanrı'ya şükreden, insanların kalbine girip onları kartal gib i kanatlarıyla uçuran ve görev yolunda, güçlü bir şekilde yürümeye devam eden bu gerçek vaazlar onları dile getiren insanların ya şamsal enerjisinden do ğar. Lincoln Konu şmalarını Nasıl Hazırlardı Lincoln konu şmalarını nasıl hazırlardı? Burada, Dekan Brown'un k onferansında önerdi ği yöntemleri Lincoln'ün üç çeyrek asır öncesinde uy guladı ğını göreceksiniz. Lincoln, en ünlü söylevlerinden birin de şöyle bir öngörüde bulunmu ştu: "Kendi içinde bölünen bir ev ayakta duramaz. Bu hükümetin de yarı köle yarı özgür oldu ğu sürece ayakta kalamayaca ğını dü şünüyorum." Bu konu şmayı sıradan i şlerini yaparken, yeme ğini yerken, caddede yürürken, ahırda oturup ine ğini sa ğarken, kasaba ve manava günlük ziyaretini yaparken, eski atkısı omuzlarında, alı şveri ş sepeti kolunda, küçük o ğlu yanında konu şup giderek hırçınla şarak onu çeki ştirirken dü şünmüştü. O ğlu bunları yaparken Lincoln geni ş adımlarla yürüyor, konu şmasını dü şünüyor, görünü şe göre o ğlunun varlı ğını unutuyordu. Derinlemesine dü şünme ve süreci planlama sırasında Lincoln zaman zam an yırtık zarflara, kâ ğıt parçalarına, kâ ğıt po şetlere, buldu ğu her şeye notlar alıyor, cümleler yazıyordu. Bunları şapkasının tepesine yerle ştiriyor ve düzenlemeye ve konu şma yapmaya hazır olana de ğin orada ta şıyordu. 1858 ortak müzakerelerinde, Senatör Douglas her git ti ği yerde aynı konu şmayı yapıyordu. Lincoln ise çalı şmayı, dü şünüp ta şınmayı, konu üzerine derinlemesine düşünmeyi sürdürdü. Her gün yeni bir konu şma yapmayı eskisini tek- 34 rarlamaktan daha kolay buldu ğunu söylüyordu. Konu kafasında sürekli daha da geni şliyor, geli şiyordu. Beyaz Saray'a ta şınmadan kısa bir süre önce Anayasa'-nın ve üç konu şmanın kopyalarını aldı. Sadece bu referanslarla kendini S pringfield'de bir dükkânın üst katmdaki kirli, tozlu bir odaya kapattı. Orada bütün davetsiz ziyaretlerden, rahatsız edilmekten uzakta, açılı ş törenine ili şkin konu şmasını kaleme aldı. Lincoln, Gettysburg konu şmasını nasıl hazırladı? Ne yazık ki ortalıkta bu ko nuya ili şkin yanlı ş haberler dola şıyordu. Gerçek öykü ise oldukça ilgi çekici. Gelin görelim: Gettysburg mezarlı ğından sorumlu komisyon resmi bir ithaf düzenlemeye karar verdi ve Edward Everett'i, konu şma yapmak üzere davet etti. Everett Boston papazı, Harvard ba şkanı, Massachusets valisi, Birle şik Devletler senatörü, Đngiltere elçisi, ülke sözcüsü idi ve Amerika'nın en yetenekli konu şmacısı olarak kabul edilirdi. Đthaf seremonileri için belirlenen ilk tarih 23 Ekim 1863'tü. Bay Everett bu kadar kısa bir sürede hazır lık yapmasının olanaksız oldu ğunu bildirdi. Böylece ithaf yakla şık bir ay sonraya, 19 Kasım'a ertelendi ve hazırlık yapması için Everett'e zaman tanındı. E verett bu sürenin son üç gününü Gettysburg'da sava ş meydanına gidip kendini oradaki insanlara tanıtmak la geçirdi. Derinlemesine yo ğunla şma ve dü şünme en kusursuz hazırlıktı ve bu sava şı Bay Everett için gerçek bir olay haline getirmi şti. Davetiyeler tüm kongre üyelerine, Ba şkan'a ve kabinesine yollandı. Bunların ço ğu reddedilmi şti, Lincoln gelmeye karar verince komite buna çok şaşırdı. Bir konu şma yapmasını istemeli miydiler? Böyle bir şeyi tasarlamamı şlardı. Đtirazlar yükseldi. Lincoln'ün hazırlık için zamanı olmayacak tı. Di ğer taraftan zamanı olsa da yapabilecek miydi? Evet, kö- 35 lelikle ilgili tartı şmada veya Cooper sendikasının konferansında kendini çok iyi ortaya koymu ştu. Fakat daha önce bir ithaf konu şması yaptı ğını kimse duymamı ştı. Bu önemli ve ciddi bir durumdu. Risk alamazlardı. K onuşmasını istemeli miydiler? Düşünüp ta şındılar. Fakat gelece ğe bakıp o an yetene ğini sorguladıkları bu ki şinin, ölümlü bir insanın yapabilece ği en kalıcı konu şmalardan birini yapabilece ğini bilseler böyle dü şünmezlerdi herhalde. Sonuçta, ithaf seremonisinden on be ş gün önce, Lincoln'e "birkaç uygun yorum yapması" konusunda gecikmi ş bir davetiye gönderdiler. Evet, istedikleri buydu:

"Birkaç uygun yorum". Birle şik Devletler Ba şkanı'na bunları yazdıklarını düşünebiliyor musunuz? Lincoln hemen hazırlı ğa ba şladı. Edward Everett'e yazıp bu klasik bilgenin konu şmasının bir kopyasını aldı. Bir veya iki gün sonra foto ğrafını çektirmek için bir foto ğrafçıya giderken Everett'in el yazması konu şmasını yanına aldı ve stüdyodaki bo ş zamanını bunu okuyarak geçirdi. Konu şması üzerine günlerce düşündü, Beyaz Saray ile sava ş ofisi arasında gidip gelirken de hep konu şmasını düşündü. Sava ş ofisindeki deri koltu ğa uzanmı ş, geciken telgrafla gelecek olan raporu beklerken de aynı şeyi dü şünüyordu. Yırtık bir kâ ğıt parçasına tasla ğı kabaca yazdı ve bunu uzun, ipek şapkasının tepesinde ta şıdı. Aralıksız olarak konu şmayı dü şünüyordu ve yazının şekli sürekli de ği şiyordu. Konu şmadan önceki pazar günü Noah Brooks'a: "Henüz tam olarak yazılma dı. Bir türlü de bitmeyecek. Đki üç kez yazdımj tatmin olmak için bir kere daha g özden geçirmem gerek," dedi. Đthaftan bir önceki gece Gettysburg'a ula ştı. Küçük kasaba dolup ta şmıştı. Normalde 1.300 olan nüfus birdenbire 15.000'e çıkmı ştı. Kaldırımlar tıkanmı ştı, geçit vermiyordu, 36 kadınlar ve erkekler toprak yoldan yürüyorlardı. Ya rım düzine bando çalıyor, kalabalık "John Brovvn's Body" adlı şarkıyı söylüyordu. Đnsanlar, Lincoln'ün misafir edildi ği Bay Wills'in evinin önünde önceden toplanmı şlardı. Ona tezahürat yapıyorlar, kendisinden bir konu şma istiyorlardı. Lincoln birkaç kelime ile, nezaketten ziyade açık bir ifadeyle, er tesi güne kadar konu şmak istemedi ğini belirtti. Aslında gecenin geri kalan bölümünü k onuşmasını bir kez daha kontrol etmeye ayırmı ştı. Sekreter Seward'ın kaldı ğı, biti şikteki eve geçip fikrini ö ğrenmek amacıyla ona konu şmasmı yüksek sesle okudu. Sabahleyin kahvaltıdan sonra konu şmayı gözden geçirmeye devam etti; kapısı çalınıp sı radaki yerini alması için zamanın geldi ği kendisine bildirilene kadar çalı ştı. Ba şkan'm arkasında atını sürmekte olan Albay Carr, tören ba şladı ğında Ba şkan'ın atının üzerinde dimdik oturdu ğunu ve ordu komutanının oldu ğu tarafa baktı ğını, ilerleyen zamanla birlikte vücudunun öne do ğru büküldü ğünü, kollarının gev şekçe sallandı ğını, ba şının e ğildi ğini söyleyip Ba şkan'ın derin bir dü şünceye dalmı ş göründü ğünü belirtmi şti. Lincoln'ün o sırada on ölümsüz cümleden olu şan küçük konu şmasını tekrar gözden geçirdi ğini hemen tahmin edebiliriz. Lincoln'ün yüzeysel bir ilgi gösterdi ği bazı konu şmalarının ba şarısız oldu ğu bir gerçekti; fakat kölelik ve birlik üzerine yaptı ğı konu şmalarında ola ğanüstü bir güce sahipti. Neden? Çünkü bu problemleri sürekli d üşünüyor ve derinlemesine hissediyordu. Onunla odasını payla şan bir arkada şı ile Illinois'te meyhaneye gittikleri bir gecenin ertesi sabahı arkada şı uyandı ğında Lincoln'ü yata ğında oturur buldu, duvara bir yıldız koyup yanına konu şmasının ilk kelimelerini yazmı ştı: "Bu hükümet yarı kölelik yan özgürlükle uzun sü re ayakta kalamaz" : 37 Đsa konu şmalarını nasıl hazırlardı? Önce kalabalıktan uzakla şırdı. Dü şünürdü. Derinlemesine dü şünürdü. Zihninde tartardı. Yalnız ba şına çöle gidip, kırk gün kırk gece oruç tutar ve derin dü şüncelere dalardı. "Zamanı geldi ğinde Đsa vaaza başlardı," diyor Aziz Matthew. Kısa bir süre sonra Đsa dünyanın en ünlü konu şmalarından birini yaptı: Da ğdaki Vaaz. "Anlattıklarınız çok ilginç; ama ben ölümsüz bir ha tip olmak istemiyorum. Sadece ara sıra basit birkaç konu şma yapmak istiyorum," diyerek itiraz edebilirsiniz. Doğru, isteklerinizi anlıyoruz. Bu kitabın asıl amacı size ve sizin gibilere yardım etmektir. Sizin konu şmalarınıza benzemese de geçmi şteki ünlü konu şmacıların yöntemlerini belirli ölçülerde kullanmak size yarar sağlayacaktır. Konuşmanızı Nasıl Hazırlayacaksınız? Alı ştırma yapmak için hangi konular hakkında konu şmalısınız? Bu ilgilendi ğiniz herhangi bir konu olabilir. Kısa bir konu şma ile her şeyi kapsamaya çalı şmak gibi ço ğunlu ğun yaptı ğı evrensel hataya dü şmeyin. Sadece bir veya iki açıdan konuyu ele alıp bunları yeterli biçimde açıklamaya çalı şın. Bunu kısa bir konu şmada yapabilirseniz, şanslı sayılırsınız.

Konuyu önceden belirlerseniz üzerinde dü şünecek zamanınız olur. Haftanın yedi günü onu dü şünün, yedi gece onu dü şleyin. Sabahleyin tıra ş olurken, banyo yaparken, kasabaya giderken, asansörü, ö ğle yeme ğini, randevuları beklerken, ütü yaparken veya ak şam yemeğini pi şirirken onu dü şünün. Arkada şlarınızla onu tartı şın, sohbet konusu haline getirin. 38 Mümkün oldu ğunc? onunla ilgili tüm sorulan kendinize sorun. Örn eğin, e ğer boşanma üzerine konu şacaksanız, kendinize bo şanmanın nedenlerini, ekonomik, sosyal nedenleri sorun. Olumsuzluklar nasıl düzelti lebilir? Belirli bo şanma yasalarına mı sahip olmalıyız? Neden? Veya hiç bo şanma yasamız olmamalı mı? Boşanma olanaksızla şmah mı? Daha mı zorla şmak? Kolayla şmak mı? Neden konu şma konusu üzerinde çalı şma yaptı ğınızı anlatan bir konu şma yaptı ğınızı dü şünün. Kendinize şu soruları sormalısınız: Benim sıkıntılarım neler? Bunlardan kurtulma konusunda ne umuyorum? Da ha önce hiç topluluk önünde konu şma yaptım mı? Yaptıysam, ne zaman? Nerede? Ne oldu? Neden bir i şadamı için böyle bir e ğitimin de ğerli oldu ğunu dü şünüyorum? Özgüvenleri, so ğukkanlılıkları, ikna edici konu şma yetenekleri sayesinde ticari ya şamda veya politikada büyük ilerleme kaydetmi ş kadın veya erkekler tanıyor muyum? Olumlu yönleri gizli kaldı ğı için hiçbir zaman ba şarının zevkini tadamayacak ki şiler tanıyor muyum? Kesin konu şun. Bu insanların öykülerini onların isimlerini ver meksizin anlatın. Eğer ayaklarınızın üzerinde dikilebilir, açık dü şünür ve bunu iki üç dakika sürdürebilirseniz, ilk birkaç konu şmanızda sizden bekleneni gerçekle ştirdiniz demektir. Neden topluluk önünde konu şma üzerine çalı ştı ğınıza dair konu şmak rahatlıkla söylenebilir ki çok kolaydır. E ğer bu konuyla ilgili malzemenizi seçmek ve düzenlemek için küçük bir zaman harcarsan ız söyleyeceklerinizi hatırlayaca ğınız kesindir; çünkü bu, kendi görü şlerinizi, isteklerinizi, deneyimlerinizi dile ' getirece ğiniz anlamına gelir. Di ğer tarafta kendi i şiniz veya mesle ğinizle ilgili konu şmaya karar verdi ğinizi varsayalım. Bu tür bir konu şmanın «' 39, M hazırlı ğını nasıl yapmalısınız? Bu konuya ili şkin elinizde zaten bol miktarda malzeme var. Sorununuz, bundan sonra bunları seçmek ve düzenlemek. Her şeyi üç dakika içinde anlatmaya kalkı şmayın. Bu olanaksız. Böyle bir giri şim bölük pörçük olacaktır. Konunuzun sadece tek bir evresini ele alın, onu i şleyin ve geni şletin. Örne ğin, neden bu i şi veya mesle ği nasıl seçti ğinizi anlatmayasınız? Sonuç tesadüf müydü yoksa bir seçim miydi? Đlk çabalarınızı, yenilgilerinizi, umutlarınızı, zaferlerinizi anlatın. Đlginç bir öyküyü dile getirin, ilk deneyimlerinizi, gerçek bir ya şamı resmedin. Aslında, egoist dü şünmeden, dürüstçe anlatılırsa, herkesin ya şa-möyküsünün özü oldukça e ğlencelidir ve genellikle ba şarılı olacak bir konu şma malzemesidir. Ya da i şinizi farklı bir açıdan ele alın: Đşin olumsuz yönleri nelerdir? Đşe yeni ba şlayan genç bir insana neler önerirsiniz? Veya ili şkide bulundu ğunuz insanlardan dürüst ya da dürüst olmayan birini anlatın. Problemlerinizi anlatın. Đşiniz size, dünyanın en ilginç konusu olan insan do ğası hakkında neler ö ğretti? Đşinizin teknik yönünden bahsetti ğinizde konu şmanız di ğer insanların ilgisini çekmeyecektir. Fakat insanla r ve ki şilikler... Bu tür bir malzemeyle çak şırken hata yapmak zordur. Tüm bunlardan ba şka, konu şmanızı soyut bir söyleve dönü ştürmeyin. Sıkıcı olacaktır. Kat kat bir pasta gibi, konu şmanızda da örnekler ve genel durumlar düzenli bir şekilde yer alsın. Gözlemledi ğiniz somut durumları, temel do ğrulan ve bunların inandı ğınız özel örneklerini göz önüne alarak dü şünün. Böylece bu somut durumların soyutları hatırlamaktan ve üzerind e konu şmaktan daha kolay oldu ğunu ke şfedeceksiniz. Bu örnekler konu şmanıza yardımcı olacak ve ı şık tutacaktır. « .•.<¦< ,>•; t « 40 Burada ilginç bir yazarın kullandı ğı bir yöntemden söz edelim. Bu yazı, B. A. Forbes tarafından kaleme alman, yöneticilerin i ş arkada şlarına sorumluluk vermelerinin gereklili ği hakkındaki makaleden yapılan bir alıntıdır. Örnek lere ve insanlar hakkında söylenenlere dikkat edin.

"Günümüzün büyük organizasyonlarının birço ğu, eskiden tek bir ki şi tarafından yönetiliyordu. Ama bu ki şilerin ço ğu i şlerini bıraktılar. Bunun nedeni şu; her büyük organizasyon bir ki şinin gölgesinde olsa da, bugün böyle büyük bir boyu ta ula şan i ş ve endüstri dünyasında tüm dizginleri elde tutabil mek için en yetenekli yönetici dahi kafası çalı şan, akıllı çalı şanlar istihdam etmek zorunda. Woolworth bana i şinin yıllarca bir ki şi tarafından yönetildi ğini anlatmı ştı. Sağlı ğı bozulup haftalarca hastanede yattı ğında, i şinin umdu ğu gibi geli şmesini istiyorsa yönetim sorumlulukların payla şması gerekti ğini fark etmi şti. Bethlehem Çelik yıllarca belirgin bir şekilde tek adam tarafından yönetilmi şti. Tüm i şleri yöneten Charles W.Sch-wab idi. Eugene G. Grace yava ş yava ş kendini geli ştirdi ve Schvvab'm da tekrar tekrar belirtti ği gibi ondan daha yetenekli bir çelik uzmanı haline geldi. Eastman Kodak ilk dönemlerinde genelde George Eastm an tarafından yönetiliyordu ve Eastman o dönemler randımanlı bir organizasyon y aratmak için yeterince bilgili idi. Şi-kago'daki bütün büyük giri şimler kurucuları döneminde benzeri deneyimleri ya şadılar. Standard Petrol, dü şünülenin aksine, büyük ölçe ğe ula ştıktan sonra tek ki şinin yönetiminden çıktı. J. P. Morgan, sürekli büyüyen bir dev olmasına ra ğmen yetenekli ortakları olması ve bazı sorumlulukları onlarla payla şması gerekti ğine tüm kalbiyle inanırdı. Hâlâ i şlerini tek adam prensibi ile sürdürmeyi tercih 41 eden büyük patronlar var. Fakat onlar da giderek bü yüyen i ş hacmi nedeniyle sorumlulukları di ğerleri ile de payla şmak durumunda kalıyorlar." Kendi i şlerinden bahseden bazı ki şiler, i şlerinin sadece onları ilgilendiren yönlerinden söz ederek affedilmez bir hataya dü şüyorlar. Konu şmacıların kendilerini de ğil, onları dinleyenleri e ğlendiren şeylerin neler oldu ğunu ara ştırmaları gerekmez mi? Bir konu şmacı bencil ilgilerini çekmek zorunda de ğil mi? Örne ğin, e ğer yangın sigortacısı ise onlara e şyalarım yangından korumanın yollarını anlatması gerekmiyor mu? E ğer bir bankacı ise finans veya yatırımlar konusunda öneride bulunması daha iyi olmaz mı? E ğer konu şmacı bir kadın örgütünün ulusal lideri ise dinleyicilerine bölgese l programlarından örnekler vererek ulusal hareketin bir parçası olduklarını an latması daha yerinde bir tercih de ğil midir? Konuşmanız için hazırlık yaparken dinleyicileriniz hakkı nda ara ştırma yapın. Onların neler isteyebilece ğini, neler bekledi ğini dü şünün. Bunu yapabilirseniz, i şin yarısı bitmi ş sayılır. Bazı konular üzerinde çalı şırken, kitap okumanız, ba şka insanların neler düşündüğünü ya da bu konuda neler söyledi ğini ö ğrenmeniz çok yararlı olacaktır. Ancak önce kendi dü şüncelerinizi saptaym ve o zamana kadar da okumayın. Daha sonra bir kütüphaneye gidin ve görevliye hangi konu da konu şma hazırladı ğınızı anlatın. Açıkça yardım isteyin. Ara ştırma yapmaya alı şkın de ğilseniz görevli size çok yardımcı olabilir ve birçok kaynak kitap ö nerebilir. Bu kitaplar, atölyenizdeki aletler gibidirler. Mutlaka kullanmal ısınız. 42 Yedekleme gücünün sırrı Luther Burbank, ölmeden kısa bir süre önce şöyle demi şti: "Birkaç iyi örnek bulabilmek için milyonlarca bitki diktim; sonra da kötü örneklerin hepsini yok ettim." Bir konu şmanın da aynı titizlik ve seçicilikle hazırlanması gerekir. Yüz düşünce saptanıyorsa, bunların doksanı bir kenara atıl malıdır. Kullanabilece ğinizden daha fazla malzeme toplayın. Bu size güven verecek, yaptı ğınızdan emin olmanızı sa ğlayacaktır. Zihninizde, yüre ğinizde ve konu şmanızdaki etkiyi de artıracaktır. Bu, hazırlanma aç ısından son derece önemli olan, ancak birçok konu şmacı tarafından göz ardı edilen bir unsurdur. Arthur Dunn, "Yüzlerce satıcıya, pazarlamacıya ve t anıtımcıya ders verdim," diyor. "Ço ğunun hatası elindeki ürünü iyi tanımaması,ve bu ürü nü satmaya başlamadan önce ürün hakkında bilgi edinmemesiydi." Dunn şöyle devam ediyor: "Büroma pek çok satıcı geliyordu . Hepsi ürünün şöyle bir tarifini almak, kısa bir satı ş konu şmasından sonra da satı şa çıkmak istiyordu. Ço ğu en fazla bir hafta, bazıları ise ancak kırk sekiz saat

çalı şabiliyordu. Gıda konusunda satıcı ve tanıtıcıları e ğitirken, bazılarını birer gıda uzmanı yapmaya çalı ştım. Tarım Bakanlı ğı'nın yayımladı ğı, gıda maddelerindeki su, protein, karbonhidrat ve ya ğ miktarlarını gösteren kartları iyice ezberlemelerini istedim. Sattıkları ürünlerin içeriklerini ö ğrettim. Haftada birkaç gün okula gitmelerini ve sınava girm elerini sa ğladım. Ba şka satıcılara satı ş yapmalarını sa ğlamaya çalı ştım. En iyi satı ş yapanlara ödüller vadettim. "Bazı satıcılar bu çalı şmalar sırasında sabırsızlanıyor- 43 du.'Bunları bir bakkala anlatacak zamanım yok. Kar şımdaki insanlar çok me şgul olacak. Proteinleri, ya ğlan anlatırsam sıkılacaklardır. Hatta bunları anlamayacaklardır bile,' diyorlardı. Ben de şöyle kar şılık veriyordum: 'Bu bilgiler mü şteriniz için de ğil, sizin için. Ürününüzü her şeyiyle tanırsanız, kendinizi daha güçlü hissedersiniz. Hiç kimse sizi yene-mez.'" Standart Oil'in ünlü tarihçisi Bayan Ida M. Tarbell , bana McClure Dergisi'nin sahibi Bay S. S. McClure'un ondan Atlantik Kablo ha kkında bir yazı yazmasını istedi ğini anlatmı ştı. Torbell, Londra'da şirketin yöneticisiyle görü şmüş ve bilgi toplamı ştı. Ama bununla yetinmemi şti. Daha fazla bilgi istiyordu. Bunun için British Museum'daki kablo örneklerini incelemi ş, kablolar hakkında kitaplar okumuş, hatta atölyelere giderek kabloların yapılı ş sürecini incelemi şti. Neden gere ğinden on kat fazla bilgi toplamı ştı. Çünkü ye-deklemenin kendisine güç verece ğini biliyordu. Bildi ği halde ifade etmedi ği şeylerin, söylediklerine daha fazla anlam ve renk kataca ğının bilincindeydi. Edwin James Cattell yakla şık otuz milyon insana hitap etmi şti. Yine de konu şması sırasında söz etmedi ği şeyler olmadı ğında kendisini ba şarısız hissediyordu. Çünkü deneyimleri ona, bir konu hakkında, konu şma sırasında kullanaca ğından daha fazla bilgiye sahip olmasının bu konu şmaya ayrı bir de ğer ve güç kazandırdı ğını göstermi şti. 44 ÖZET 1. Bir konu şmacının kafasında ve yüre ğinde gerçek bir mesaj varsa, bu konu şmacı aynı zamanda içten gelen bir konu şma iste ğine de sahipse, kesinlikle itibar görür. Đyi hazırlanmı ş bir konu şma yüzde doksan sunulmu ş demektir. 2. Hazırlık nedir? Bazı mekanik cümleleri kâ ğıda yazmak mıdır? Đfadeleri ezberlemek midir? Gerçek hazırlık, bunların hiçbiri de ğildir. Gerçek hazırlık içinizdekilerin de şilerek ortaya çıkarılması, kendi dü şüncelerinizin toplanıp düzenlenmesi, inançlarınızın beslenmesidir. ( Örnek: New Yorklu Bay Jackson, Forbes Dergisi'nde okudu ğu bir makalenin yazarının dü şüncelerini aynen tekrarlamayı denedi ğinde ba şarısız olmu ştu. Bu makaleyi kendi konu şması için bir çıkı ş noktası olarak kullanıp kendi fikirlerini, kendi ö rneklerini geli ştirdi ğinde ise ba şarıyı elde etmi şti.) 3. Oturup yarım saat içinde konu şma üretmeye çalı şmayın. Konu şma, biftek gibi sipari ş üzerine hazırlanabilecek bir şey de ğildir, geli şmek zorundadır. Haftanın başında konunuzu seçin, her an bu konuyu dü şünün. Derinlemesine dü şünün, uyurken, rüyanızda dahi bunu dü şünün. Arkada şlarınızla bu konu üzerine tartı şın, sohbet edin. Bu konuyla ilgili olası tüm soruları k endinize sorun. Aklınıza gelen tüm fikirleri ve örnekleri bir kâ ğıt parçasına not edip yenilerini üret- ' ' ' ¦'¦'.' 45 meye çalı şın. Banyo yaparken, kasabaya giderken, ö ğle yeme ğinizin servisinin yapılmasını beklerken, günün her saati fikirler, ön eriler, örnekler aklınıza gelecektir. Bu Lincoln'ün yöntemiydi, daha sonra da birçok ünlü konu şmacının yöntemi haline geldi. 4. Bir süre ba ğ^nsız olarak dü şündükten sonra kütüphaneye gidin ve e ğer zamanınız elverirse konunuzla ilgili kaynakları oku yun. Gereksinimlerinizi görevliye anlatın, size büyük yardımı olacaktır. 5. Konu şmada kullanaca ğınızdan daha fazla malzeme toplayın. Luther Burbank 'ı örnek alın. Burbank bir ya da iki adet mükemmel ürü ne ula şabilmek için bir-milyon bitki dikerdi. Yüz dü şünce toplayın, doksanını eleyin.

6. Yedekleme gücünüzü geli ştirmenin yolu kullanaca ğınızdan daha fazla şey bilmek, tam bir bilgi birikimine sahip olmaktır. Ko nuşmanızı hazırlarken Arthur Dunn'un satı ş elemanlarına özel bir ürünü nasıl satacaklarını ö ğretirken kullandı ğı yöntemi, Ida Tarbell'in Atlantik Kabloları üzerin e hazırladı ğı makalede kullandı ğı yöntemleri esas alın. 46 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ÜNLÜ KONUŞMACILAR KONUŞMALARINI NASIL HAZIRLARLAR Bir kez New York Rotary Kulübü'nün bir ö ğle yeme ği davetine katılmı ştım. Yemekteki konu şmacı, hükümetin ileri gelen görevlilerinden biriydi . Bulundu ğu mevki ona saygınlık kazandırdı ğından hepimiz onun konu şmasını dört gözle bekliyorduk. Bize kendi bölümünün etkinliklerinden söz edece ğine dair söz vermi şti. Bu, New Yorklu bir i şadamının ilgisini çekecek bir bölümdü. Konuşmacı, konusu hakkında çok şey biliyordu, hatta kullanabilece ğinden daha fazla bilgiye sahipti; fakat konu şmasını planlamamı ştı. Malzemesini seçmemi ş ve bir düzene sokmamı ştı. Buna ra ğmen deneyimsizlikten kaynaklanan bir cesaretle, dikkatsizce ve körü körüne konu şmasının içine daldı. Nereye gitti ğini bilmiyordu, ama gidiyordu i şte. Zihni karmakarı şıktı, bize sundu ğu zihinsel ziyafet de öyle. Önce dondurma geldi, sonra çorba. Ardından balık ve yemi şler geldi. Hepsinden sonra çorba, dondurma ve balık karı şımına benzer bir yiyecek sunuldu. Dü şüncelerini bu kadar karma şık bir şekilde ifade eden bir konu şmacı daha görmedim. Konuşmasını hasbelkader yapmaya çalı şıyordu, ama sonunda çaresiz kaldı. Cebinden, kendisi için sekreterinin hazırladı ğını itiraf etti ği bir deste not çıkardı. Kimse onun bu ifadesinin do ğrulu ğunu sorgulamamı ştı. Notlar, hurda demir parçalarıyla dolu bir vagondan daha düzenli g örünmüyordu. Konu şmacı, sinirli bir şekilde notları karı ştırıyor, bir 47 sayfadan di ğerine geçiyor, kendine bir yön çizmeye, bir çıkı ş yolu bulmaya ve arada konu şmaya devam etmeye çalı şıyordu; fakat bu olanaksızdı. Özür dileyerek su istedi ve titreyen elleriyle suyu içtikten sonra birkaç da ğınık cümle daha söyledi. Söylediklerini tekrarlayıp yine notlarına daldı. Her dakika çaresizli ği, şaşkınlı ğı ve utancı büyüyordu. Sinirden terleyen alnını sil erken elleri titriyordu. Biz izleyiciler onun duygularını payla şarak, aynı zamanda kendi duygularımız da incinmi ş bir halde bir fiyaskoyu seyrederek oturuyorduk. Konuşmacının ya şadı ğı sıkıntıyı biz de ya şıyor, onunla birlikte utanç duyuyorduk. Konu şmacı ise istekten çok inatla bocalamaya, notlarına bakmaya, özür dileyerek su içmeye devam etti. Onun dı şındaki herkes durumun hızla felakete sürüklendi ğini hissediyordu. Bu sonuçsuz çabasına son verip ot urdu ğunda hepimiz rahatladık. Bu, dinledi ğim en rahatsız edici konu şmaydı. O da en mahcup duruma dü şen konu şmacıydı. Konu şması Rousseau'nun bir a şk mektubunun nasıl yazılması gerekti ğine dair söylediklerine benziyordu: Ne söyleyece ğini bilmeksizin konu şmaya ba şlayıp ne söyledi ğini bilmeksizin konu şmasmı bitirmi şti. Bu kıssadan alınacak hisse şudur: Herbert Spencer'ın dedi ği gibi^însanın bilgileri ne kadar düzensiz olursa, dü şünceleri o kadar karma şık olur." Mantıklı hiçbir insan plansız bir ev in şa etmeye ba şlamaz. Öyleyse neden pek kesin olmasa bile bir plan program olu şturmaksızın konu şma yapmaya kalkı şsın? Konuşma amaçlı bir yolculuktur ve planlı olmak zorundadı r. Hiçbir yerden başlamayan biri genellikle hiçbir yere varamaz. Napoleon'un şu sözünü, topluluk önünde konu şma dersi alan bütün ö ğrencilerin sınıflarının kapılarının üzerine bü- 48 yük, kırmızı ve parlak harflerle yazabilmeyi isterd im: "Sava ş sanatı, hesap yapılmayıp üzerinde dü şünülmedi ğinde ba şarısı olanaksız bir bilimdir." Bu, ni şan alma açısından oldu ğu kadar konu şma açısından da do ğrudur. Peki konu şmacılar bunun farkında mıdırlar? Ya da farkındalars a bunu daima ya şama geçirirler mi? Hayır! Kesinlikle hayır! Birçok konu şmanın düzenle ilgisi yoktur. Bir fikirler toplulu ğunun sunulmasında en iyi ve en etkili düzenleme ned ir? Bunu denemeden ve üzerinde çalı şmadan söylemek mümkün de ğildir. Bu, ezelden beri her konu şmacının tekrar tekrar sormak ve yanıtlamak zorunda kaldı ğı bir soru

olmu ştur. Düzenleme konusunda şaşmaz ve de ği şmez kurallar veremeyiz belki; ama somut örneklerle ne kastetti ğimizi anlatabiliriz. Ödül Kazanan Bir Konu şma Nasıl Olu şturulmu ştu Burada birkaç yıl önce Ulusal Emlak Kurulu şları Birli- ği'nde yapılan bir konu şmaya yer verece ğiz. Bu konu şma, de ği şik şehirler hakkında yirmi yedi farklı konu şmanın katıldı ğı yarı şmada birincilik ödülünü kazanmı ştı, bugün de aynı başarıyı gösterir! Konu şma çok iyi yapılandırılmı ştı; tüm olaylar açık, canlı ve ilgi çekici bir şekilde ifade edilmi şti. Ruhu vardı. Akıp gidiyordu. Okumaya ve üzerinde çalı şmaya de ğecek bir konu şmaydı. "Sayın Ba şkan ve Arkada şlar, "Yüz kırk dört yıl önce, bu büyük ulus, Amerika Bir le şik Devletleri, benim şehrim Philadelphia'da do ğdu. Do ğal olarak, böyle bir tarihsel geçmi şe sahip olan bu şehir güçlü Amerikan ruhunu ta şımalıydı ve bu ruh onu sadece ülkenin 49 en büyük endüstri merkezi yapmakla kalmayıp dünyanı n en büyük ve en güzel şehirlerinden biri haline getirdi. "Philadelphia'nm nüfusu yakla şık iki milyon civarındadır, yüzölçümü ise Milwaukee ile Boston'un ya da Paris ile Berlin'in y üzölçümleri toplamına eşittir. 336 kilometre karelik alanın dı şında en iyi topra ğın yakla şık 32 kilometre karesi insanlarımızın e ğlenece ği, zevk alaca ğı uygun yerlerin, her seçkin Amerikalı'ya ait iyi bir çevrenin var olması için harika parklara, meydanlara ve bulvarlara ayrılmı ştır. "Arkada şlar! Philadelphia sadece büyük, temiz ve güzel bir şehir de ğildir; ayrıca her yerde dünyanın en büyük atölyesi olarak bilinir. Çünkü 9.200 endüstriyel kurulu şta 400 bin ki şinin üzerinde bir çalı şan ordusu vardır ve bir çalı şma gününde her on dakikada yüz bin dolarlık kullanı labilir hammadde üretilir. Ünlü istatistikçilerin açıkladıklarına gö re yün, deri ürünleri, dokuma, tekstil, fötr şapka, donanım, araç-gereç, aküler, çelik gemiler ve di ğer pek çok ürünün üretimi konusunda, Philadelphia ile boy ölçü şebilecek ba şka bir şehir yoktur. Gece ve gündüz, her iki saatte bir dem iryolu lokomotifi üretiyoruz. Bu büyük ülkede ya şayan insanların yarısından ço ğu Philadelphia'da üretilen tramvaylarla yolculuk ediyor. Dakikada bin puro üretiyoruz. Geçen yıl bu ülkedeki erkek, kadın ve çocuk için 115 adet çor ap fabrikamızda iki şer çift çorap ürettik. Tüm Büyük Britanya ve Đrlanda'da üretilenlerin toplamından daha fazla hah ve kilim dokuyoruz. Ticari ve endüstriyel i şlemlerimiz öylesine muazzam ki bankamızın açıkladı ğına göre geçen, yıl 37 milyon dolara ula şan ciro ile tüm ülkedeki her bir Özgürlük Tahvili satın alı nabilirdi. "Evet, arkada şlar, mükemmel endüstriyel sürecimizle gurur duyarke n, ülkenin en büyük tıp, sanat ve e ğitim merkez- lerinden biri olmaktan büyük gurur duyarken, Philad elp-hia'da dünyadaki di ğer şehirlerin hepsinden daha fazla sayıda müstakil eve sahip olmaktan dolayı çok daha büyük bir gurur duyuyoruz. Philadelphia'da 397 .000 adet müstakil evimiz var. 7.5 metrelik binalar halinde yan yana ve tek s ıra halinde yer almı ş olsaydı, bu sıra Philadelphia'dan Kansas City'deki Toplantı Salonu'na ve oradan da Denver'a kadar uzanırdı ki bu da 3000 kilometrel ik bir yol demektir. "Fakat dikkatinizi çekmek istedi ğim asıl gerçek bu evlerin on binlercesinin şehrimizin çalı şan sınıfına ait oldu ğu ve bu evlerde onların ya şadı ğıdır. E ğer bir ki şinin arazisi olursa, orada kendi ayaklarının üzerin de durabilirse ve başının üzerinde de bir çatısı olursa bu ki şiye sosyalizm ve bol şe-vizm olarak bilinen ithal hastalıkların bula şma riski ortadan kalkacaktır. "Philadelphia, Avrupa'daki anar şi için verimli bir toprak de ğildir. Çünkü evlerimiz, e ğitim enstitülerimiz ve endüstrimiz, şehrimizde do ğan ve atalarımızdan bize miras kalan gerçek Amerikan ruhu yla yaratılmı ştır. Philadelphia bu büyük ülkenin ana şehri ve Amerikan özgürlü ğünün merkezidir. Đlk Amerikan bayra ğı bu şehirde yapılmı ştır, ilk Birle şik ĐDevletler Kongresi burada toplanmı ştır, Ba ğımsızlık Bildir-igesi bu şehirde imzalanmı ştır, bu şehir Amerika'nın en sevi-flen hatırasıdır. Bu kentteki ö zgürlük çanı on binlerce erkek, 1 kadın ve çocu ğa ilham kayna ğı olmu ştur. Bu yüzden kutsal bir görevimiz oldu ğuna inanıyoruz. Bu görev altın ine ğe tap-' mak de ğil, Amerikan ruhunu yaymak, özgürlük ate şinin yanmasını sa ğlamaktır. Böylece Tanrı'nın izniyle,

Washington Hükümeti, Lincoln ve Theodore Roosevelt tüm insanlı ğa esin kayna ğı olabilirler." Bu konu şmayı inceleyelim. Nasıl olu şturuldu ğuna, etkisi- 50 51 !..... ¦ '{il i1.,)1 lı'i ûÜ ııli tim hû ni nasıl kazandı ğına bakalım. Öncelikle, yazının bir ba şlangıcı ve bir sonu var. Bu, dü şünebilece ğinizden daha nadir görülen bir özelliktir. Konu şma bir yerde başlıyor, yaban kazlarının uçu şu gibi dosdo ğru ilerliyor. Oyalanmıyor, vakit kaybetmiyor. Tazelik ve özgünlük ta şıyor. Konu şmacı, di ğer konu şmacıların kendi şehirleri hakkında söylemelerinin mümkün olmadı ğı bir özelli ğe Phüadelphia açısından dikkat çekerek i şe ba şlıyor: Bu özellik tüm ulusun do ğum yerinin bu şehir olması. Phüadelphia'nın dünyanın en büyük ve en güzel şehirlerden biri oldu ğunu belirtiyor. Fakat bu çok genel, basmakalıp, tek ba şına anlamlı olmayan bir iddia ve kimseyi pek fazla etkilemez. Konu şmacı bunu bildi ği için "Milvvakee ile Boston'un veya Paris ile Berlin'in toplam yüzölçümü ne e şit yüzölçümü var," diyerek dinleyicinin Philadelphia'nın büyüklü ğünü gözünde canlandırmasına yardımcı oluyor. Bu somut ve kesin bir anlatımdır. Ayrıca ilgi çekici, şaşırtıcı, iz bırakıcıdır. Fikri bir sayfa dolusu ista tistikten daha ba şarılı bir şekilde yerine ula ştırır. Bir sonraki açıklama, Philadelphia'nın dünyanın en büyük atölyesi oldu ğunun her yerde bilindi ğine ili şkindir. Abartılmı ş gibi, öyle de ğil mi? Propoganda gibi. Konuşmacı hemen bir sonraki noktaya geçseydi kimseyi ikn a edemeyecekti, fakat öyle yapmıyor. Philadelphia'nın hangi ürünlerin üre timinde dünyaya öncülük etti ğini teker teker sıralıyor: "Yün, deri ürünleri, dok uma, tekstil, fötr şapka, donanım, araç gereç, aküler, çelik gemiler." Şimdi pek propogandaya benzemiyor, de ğil mi? "Phüadelphia, gece-gündüz, her iki saatte bir demir yolu lokomotifi üretiyor ve bu büyük ülkedeki insanların yarısın- dan ço ğu Phüadelphia'da üretüen tramvaylarla yolculuk ediy or." "Bunu hiç bilmiyordum," diyerek derin derin dü şünüyoruz bunları duyunca. "Belki de dün binip kasabada indi ğim tramvay bunlardan biriydi. Yarın kasabanın tramvayları nereden aldı ğını ö ğrenece ğim." "Dakikada bin puro... Bu ülkedeki her erkek, kadın ve çocuk için bir çift çorap..." Daha da etküeniyoruz... "Belki en sevdi ğim puro Phüadelphia'da üretüdi... Ve bu çoraplar..." Konu şmacı daha sonra ne yapıyor? Daha önce sözünü etti ği Phüadelphia'nm büyüklü ğü konusuna geri dönüp aktarmayı unuttu ğu bazı noktaları bize anlatmaya mı ba şlıyor? Hayır, kesinlikle de ğü. Bir konuyu tamamen bitirip bir daha aynı konuya dönme ihtiyacı kalmayana kadar bu konu üzerinde duruyor. Bu nedenle sayın konu şmacıya minnettarız. Alacakaranlıkta dengesizce dola şan yarasa gibi bir konudan di ğerine atlayan, sonra tekrar ba şa dönen konu şmacıdan daha kafa karı ştırıcı, şaşırtıcı ne olabüir? Pek çok konu şmacı bunu hâlâ yapar. Anlatacaklarını 1, 2, 3, 4, 5 şeklinde bir sıralamayla düzenlemek yerine bir futbo l takımının kaptanının oyunculara seslenmesi gibi karmakarı şık söylerler: 27, 34, 19,2. Hatta daha da kötüsü şöyle de sıralayabüir-ler: 27, 34, 27, 19, 2, 34, 19 . Fakat bu konu şmacı, sözünü etti ği lokomotiflerden biri gibi, programlanan zamana uygun olarak dosdo ğru yol alıyor, asla oyalanmıyor, geriye dönmüyor, n e sa ğa ne sola sapıyor.

Yalnız, bir yerde tüm konu şmasının en zayıf noktasına geliyor: Đfadesine göre Phüadelphia, bu ülkenin en büyük tıp, sanat ve e ğitim merkezlerinden biri. Bunu söyler söyle- 52 53 mez ba şka bir konuya geçiyor. Bu sözcükler i şe yaramıyor. Bu da çok do ğal, çünkü insan zihni bir dizi çelik kapan gibi i şlemez. Bu noktaya öylesine az zaman ayırıyor, öylesine genel, öylesine belirsiz şeyler söylüyor ki kendisi bile pek etkilenmemi ş görünüyor; bu durumda dinleyicileri hiç etkileye-m iyor. Ne yapmalıydı? Philadelphia'nın dünyanın atölyesi oldu ğu gerçe ğini zihinlere yerle ştirirken kullandı ğı yöntemin aynısını bu noktayı kabul ettirirken de kullanabilece ğini fark etmi şti. Bunu biliyordu. Aynı zamanda yarı şma boyunca kronometrenin de devamlı i şledi ğini biliyordu ve bitirmek için sadece be ş dakikası vardı. Bir saniye bile fazlası yoktu. Öyle yse bu noktayı atlamak, ya da di ğerlerinden fedakârlık etmeliydi. "Philadelphia'da dünyanın her bir şehrinde var olandan daha fazla sayıda müstakil ev vardır." Konu şmacı bu cümleyi nasıl etkileyici ve inandırıcı kılıyor? Öncelikle bir rakam veriyor: 397.000 Đkinci olarak da bu rakamı anlamlandırıyor: "Bu evler 7.5 metrelik binalar hal inde yan yana dizilse-lerdi, bu sıra Philadelphia'nın Kansas City'deki Toplantı Sa-lonu'na oradan da Denver'a uzanırdı ki bu da 3000 kilometrelik bir yol demekti r." Büyük olasılıkla, dinleyiciler, daha o cümlesini bi tirmeden verdi ği rakamları unutmu şlardır. Ya resmi? Bu neredeyse olanaksız. Konuşmada so ğuk, maddi gerçeklere yer veriliyor. Ama bunlar öyle sine güzel sözler sarf etmek için anlatılmıyor. Bu konu şmacı zirveye ula şıp, dinleyicilerin kalplerine dokunmaya ve duygularını harekete geçirm eye çalı şıyor. Şimdi son etapta duygusal malzemeyi da ğıtmakta. Bu evlere sahip olmanın şehir ruhu açısından anlamını dile getiriyor. "Sosyalizm ve bo l şevizm olarak bilinen ithal hastalıkları" ortaya ko- 54 yuyor. Philadelphia'f ı Amerikan özgürlü ğünün merkezi kabul edip övüyor. Özgürlük! Sihirli bir kelime, duyguyla yüklü ve mil yonlarca insanın u ğruna canını ortaya koydu ğu bir duyarlılık. Bu ifade kendi ba şına yeterince güçlü, ama tarihi olgular ve belgelerle de ğerli, kutsal, somut referanslarla desteklenerek dinleyicilerin kalbine ula şması daha da iyi... " Đlk Amerikan bayra ğının do ğduğu şehir, ilk Birle şik Devletler Kongresi'nin toplandı ğı şehir, Ba ğımsızlık Bildirgesi'nin imzalandı ğı şehir... Özgürlük çanı... Kutsal, görev... Amerikan ruhunu uyandırmak... Özgürlük ate şinin yanmasını sa ğlamak, Tanrının izniyle, Washington Hükümeti, Lincoln ve Theodore Roosevelt tüm insanlı ğa esin kayna ğı olabilir." Bu gerçek bir zirve! Bu konu şmanın içeri ği ile ilgili bu kadar inceleme yeterli. Bu konu şma, yapılandırılması açısından ne kadar hayranlık uyand ırsa da tüm o ruh ve canlılıktan yoksun bir sakinlik içinde ifade edilse ydi, kolaylıkla ba şarısızlı ğa uğrardı ve çabalar bo şa çıkardı. Fakat konu şmacı metni hazırlarken oldu ğu gibi sunarken de içtenli ğinden do ğan duygularını ve heyecanım ortaya koyuyor. Đlk ödülünü, yani Şikago Kupası'nı kazanmı ş olması şaşırtıcı de ğil. Doktor Comvell'in Konu şmasını Planlama Yöntemi Daha önce de belirtti ğim gibi, en iyi düzenlemenin ne olaca ğı sorusuna çözüm olu şturacak de ği şmeyen kurallar yoktur. Konu şmaların tamamına ya da büyük bölümüne uygulanabilecek dizaynlar, planlar veya gr afikler yoktur. Burada sadece bazı örneklerde kullanılabilirli ği kanıtlanacak alan konu şma planları yer alacaktır. Ünlü "Elmas Tarlala-ı"mn yazarı Dr. Russ ell H. Conwell, bana sayısız konu şmasını şu plan dahilinde olu şturdu ğunu anlatmı ştı: ,.,, 55 1. Gerçeklerinizi ifade edin. s; : 2. Bu gerçekleri tartı şın. rf 3. Harekete geçmeye çalı şın. i! Pek çok ki şi de şu planı çok yararlı ve te şvik edici bulmu ştur: 1. Yanlı ş olan şeyleri gösterin. 2. Yanlı şların nasıl düzeltilece ğini gösterin.

3. Đşbirli ği isteyin. Ya da ba şka bir şekilde açıklarsak: 1. Burada çözümlenmesi gereken bir durum var. 2. O halde şöyle yapmalı, sorunu şöyle çözmeliyiz. 3. Şu nedenlerden dolayı yardımcı olmalısınız. Bu da ba şka bir konu şma planıdır: 1. Dikkatleri üzerinizde toplamaya çalı şın. 2. Güven kazanın. 3. Gerçeklerinizi dile getirin, sizin önerinizin g etirece ği yararı dikkate almaları konusunda insanları bilgilendirin. 4. Đnsanları harekete geçiren güdüleri uyarın. Ünlüler Konu şmalarını Nasıl Olu ştururlar Eski senatör J. Beveridge, "Topluluk Önünde Kar şı Konu şma Sanatı" adlı çok kısa ve çok yararlı bir kitap kaleme aldı. "Konu şmacı konusuna hâkim olmak zorundadır," diyordu bu tanınmı ş politikacı ve şöyle devam ediyordu: "Bunun anlamı tüm gerçeklerin toplanmı ş, düzenlenmi ş, üzerinde çalı şılmı ş, özetlenerek derlenmi ş olmasıdır. Ayrıca veri tek yönlü de ğil, birçok yönlü bir malzeme haline getirilmelidir ve bunların varsayımlar ya da geli ştirilmi ş iddialar de ğil, gerçekler oldu ğundan konu şmacı emin olmalıdır. Hiçbir şeyi kesin olarak kabul etmemelidir. "O halde her bir maddeyi kontrol edin ve do ğrulu ğundan emin olmaya çalı şın. Bu, titizlikle yapılacak bir ara ştırma anlamına gelir. Peki bu yaptıklarından emin olmak demek de ğil midir? Sizi izleyen yurtta şlarınıza bilgi vermek, yol göstermek, önerilerde bulunmak için yola çıkmıyor m usunuz? Kendinizi bir otorite olarak görmüyor musunuz? "Herhangi bir probleme ait gerçekleri toplayıp düze nledikten sonra bu gerçekleri zorlayarak kendiniz bir çözüm üretmelisiniz. Böylec e konu şmanız orijinallik ve ki şisel güç ta şıyacak, zorlayıcı olacaktır. Siz bu konu şmanın içinde var olacak fikirlerinizi olabildi ğince açıklıkla ve mantıksal bir dizin içinde yazacaksınız." Başka bir deyi şle, bu çift yönlü gerçekleri ve bu gerçeklerin sa ğladı ğı açık ve kesin sonucu ortaya koyun. Woodrow Wilson kendisinden yöntemini açıklaması ist endi ğinde şunları anlatmı ştı: "Değinmek istedi ğim konuları listelemekle i şe ba şlarım, onları kendi do ğal ili şkileri içinde zihnimde düzenlerim. Hepsinin temel ç atılarını bir araya getirir, sonra bunu stenoyla yazarım. Daima stenoyl a yazmaya çah şmışımdır, bu büyük bir zaman tasarrufu sa ğlıyor. Sonra, bazı ifadeleri de ği ştirerek, cümleleri düzelterek ve ilerledikçe yeni malzemeler ekleyerek bunları daktilomla yazarım." Theodore Roosevelt konu şmasını karakteristik Roose- velt tarzında hazırlardı: Tüm gerçekleri ortaya koy duktan sonra bunları tekrar gözden geçirir, de ğerlendirir, bulgularını kesinle ştirir, sonuçlarına ula şır, şaşmaz bir kesinlik duygusu ta şırdı, t , „ 57 56 Sonra notlarını eline alarak dikte ettirmeye ba şlardı. Bir ritim, hız ve ruh kazanması için konu şmasını son derece hızlı dikte ettirirdi. Ardından b u daktilo edilen kopyayı gözden geçirir, düzeltir, eklemeler yapar, bazı şeyleri siler, kalemle i şaretlemelerde bulunur ve sonra hepsini tekrar dikte ettirirdi. "Çok çalı şmadan, dikkatli bir planlama yapmadan elde etti ğim hiçbir şey yok," diyordu Roosevelt. Dikte ettirirken ya da konu şmasını okurken dinlemeleri için sık sık ele ştirmenleri ça ğırırdı. Söylediklerinin akla yatkınlı ğını onlarla tartı şmazdı. O noktayı zaten zihninde tartmı ş ve de ği şmez hale getirmi ş olurdu. Ele ştirmenlerden neyi anlatması gerekti ğini de ğil, nasıl anlatması gerekti ğini söylemelerini isterdi. Daktilo edilen kopyaların üz erinden tekrar tekrar geçer, bunları kısaltır, düzeltir, geli ştirirdi. Konu şma gazetelerde bu haliyle yayımlanırdı. Roosevelt elbette bunu ezberlemezdi. Doğaçlama konu şurdu. Bu yüzden yaptı ğı konu şma süslenerek yayımlanandan farklı olurdu. Fakat di kte ettirme ve yeniden düzenleme i şi mükemmel bir hazırlıktı. Bu, ele alınacak

noktaları bir düzene sokmasına ve malzemesini iyi t anımasını sa ğlıyordu. Böylece büyük bir akıcılık ve kesinlik kazanmı ş oluyordu. Sör Oliver Lodge, konu şmalarını dikte ettirmenin - hızla ve titizlikle, dinleyicilere anlatıyormu şcasına dikte ettirmenin - mükemmel bir hazırlık ve alı ştırma oldu ğunu ke şfetmi şti. Pek çok konu şma öğrencisi konu şmalarını diktafona dikte ettikten sonra kendilerini dinlemeyi çok aydınlatıcı bulmu şlardır. Aydınlatıcı? Evet, fakat korkarım bu kimi zaman sizi hayal kırıklı ğına u ğratıp cezalandırabilir. Yine de en yararlı yöntemdir, size de öneririm. Söyleyece ğiniz şeyleri yazmanız sizi dü şünmeye zorlaya- 58 çaktır. Bu da fikirlerinize açıklık getirecektir. B unları hafızanıza kazımanızı sağlayacaktır. Zihninizin bo şlukta gezinmesini en aza indirecek, diksiyonunuzu geli ştirecektir. Benjamin Franklin otobiyografisinde diksiyonunu nas ıl geli ştirdi ğini, sözcükleri kolayhkla seçebilme özelli ğini nasıl edindi ğini, dü şüncelerini düzenleme metodunu kendi kendine nasıl olu şturdu ğunu anlatır. Franklin'in ya şamöyküsü edebi bir klasiktir, fakat pek çok klasi ğin tersine okunması kolaydır ve oldukça da e ğlencelidir. Sade ve açık bir Đngilizce örne ğidir. Her konu şmacı ve yazar onu zevk alarak ve yarar görerek okuyacaktır. Kitap tan aldı ğım bu bölümü beğenece ğinizi dü şünüyorum: "Bu arada 'Seyirci'nin bir cildine rastladım. Bu üç üncüydü. Daha önce hiçbirini görmemi ştim. Satın aldım, tekrar tekrar okudum, çok zevk al mıştım. Yazının mükemmel oldu ğunu dü şünüp mümkün olursa taklit etmeyi istedim. Bu dü şünceyle kâğıtların bazılarını aldım, her cümlenin yaratmı ş oldu ğu duygudan kısa ipuçları aldım ve sonra kitaba bakmaksızın, en uygun kelimel erle, her duyguyu uzun uzun açıklayarak kâ ğıtlarımı tekrar tamamlamaya çalı ştım. Ardından 'Seyirci'mi orijinaliyle kar şıla ştırdım. Bazı yanlı şlar ke şfettim ve onları düzelttim. Bu arada geni ş bir kelime haznesi ve kelimeleri yeniden kolaylıkl a toparlayarak kullanma alı şkanlı ğı edindim. Şiir yazmaya devam etseydim bu yetene ği daha önce kazanabilece ğimi dü şündüm. Aynı anlamı ta şıyan de ği şik uzunluktaki kelimeleri ölçüye uydurmam ve uyak yapmam gerekece ğinden bu beni çe şitlilik aramaya zorlayacaktı. Böylece konuya hâkim hale gelecektim. Bu yüzden bazı hikâyeleri alıp tekrar de ği ştirdim. Zaman zaman derlemelerimi karı ştırıyordum. Birkaç hafta sonra bütün cümlelere şekil vermeye ve kâ ğıdı tamamlamaya ba şla- 59 madan önce bunları en iyi şekilde düzenleyerek bu karı şıklı ğı azaltmaya çabalıyordum. Bu, dü şünceleri düzenlemeyi bana ö ğreten yöntemdi. Çalı şmamı daha sonra orijinaliyle kar şıla ştırdı ğımda birçok hatamı ke şfettim ve bunları düzelttim. Fakat zaman zaman küçük bir anlamm belir gin ayrıntılarında dil tekni ğini geli ştirme şansına sahip oldu ğumun hayalini kurup bundan haz aldım. Bu benim zaman içinde bir Đngiliz yazar olarak kabul görebilece ğime dair dü şüncemi güçlendirdi. Bu konuda da oldukça hırslıydım." Notlarınızla Đskambil Kâ ğıdı Gibi Oynayın Son bölümde notlar almanız önerilmi şti. Çe şitli fikirlerinizi ve örneklerinizi kâğıt parçalarına yazdıktan sonra bunlarla iskambil kâ ğıdı gibi oynayın - birbiriyle ili şkili olan kümeleri sıralayarak yerle ştirin. Bu ana kümeler, a şağı yukarı konu şmanızın ana noktalarını ortaya koyar. Bunları daha küçük parçalara bölün. En iyi bu ğdaydan ba şka hiçbir şey kalmayıncaya kadar tüm kabukları atın, hatta bazen bu bu ğdayı bile bir kenara koyup kullanılmayabilirsiniz. En iyi ve doğru biçimde çalı şan ki şi bile malzemesinin ancak yüzde birini kullanabilir . Konuşma yapılana kadar bu düzeltme süreci asla bitiril-m emelidir. Hatta konu şma bittikten sonra dahi muhtemelen tüm noktalar, bunla rın geli ştirilmesi ve rötu şlanması üzerinde dü şünülmelidir. Đyi bir konu şmacı konu şmasını bitirdi ği zaman bu konu şmanın dört ayrı versiyonu olaca ğını bilir: Bunlar hazırlık, konu şması, yapılan konu şma, gazetelerin yayımladı ğı konu şmalar ve eve dönerken yapmı ş olmayı istedi ği konu şmadır. Konuşurken Notlarımı Kullanmalı mıyım? Hazırlıksız konu şma yapma konusunda çok ba şarılı olan Lincoln, Beyaz Saray'a çıktıktan sonra tüm söylediklerini yazmadan kabines ine gayri resmi tek konu şma yapmadı. Elbette, açılı ş törenleri konu şmalarını yapmak durumundaydı. Tarihi

devlet belgelerine ili şkin konu şmalar hazırlıksız yapılamayacak kadar önemliydi. Illinois'te konu şmalarında ise asla notlarını kullanmazdı. "Bunlar d aima dinleyiciyi yorar ve kafalarının karı şmasına neden olur," diyordu. Buna kim kar şı çıkabilirdi? Bir konu şmada notlar ilginizin yüzde ellisine zarar vermez mi? Konu şmacı ile dinleyici arasında varolması gereken de ğerli ili şkiyi, samimiyeti ortadan kaldırmaz mı veya en azından zor la ştırmaz mı? Yapay bir hava yaratmaz mı? Dinleyicinin, konu şmacıya olan güvenini azaltmaz mı? Tekrarlıyorum, hazırlık süresince bol ve ayrıntılı notlar alın. Yalnızken konu şmanızın prati ğini yaptı ğınızda bu notlara ba şvurabilirsiniz. Bunları cebinizde ta şırsanız dinleyiciyle yüz yüze iken kendinizi daha r ahat hissedebilirsiniz. Ancak bunlar yataklı vagondaki ç ekiç, testere ve balta gibi, acil durum araçları olmalıdırlar. Sadece çarpı şma, toplu kaza, tehdit edici bir hastalık veya ölüm anında kullanılmalıdırlar. Notla rı mutlaka kullanmak durumunda iseniz onları mümkün oldu ğunca kısaltın ve büyük harflerle, büyük bir kâğıda yazın. Konu şma yapaca ğınız yere erken giderseniz notlarınızı masanın üzerinde duran kitapların arkasına saklayabilirsini z. Mecbur kalırsanız bunlara göz atın, ama bu zaafınızı seyirciden gizleyin. Bütün bunlara kar şılık, yine de kimi zaman notları kullanmak daha iyi olabilir. Örneğin, bazı insanlar konu şmaları- 60 61 nın ilk birkaç dakikasında çok sinirli ve heyecanlı olurlar. Bu nedenle hazırladıkları konu şmayı hatırlayabilmeleri kesinlikle olanaksızdır. So nuç? Konunun dı şına çıkarlar, dikkatle prova ettikleri dokümanların ı unuturlar. Anayoldan saparlar ve bataklıkta debelenirler. Böyl e insanların ilk deneyimleri sırasında özet halindeki notlarmı ellerinde tutmama ları için hiçbir neden yoktur. Bir çocuk ilk kez yürümeye te şebbüs etti ğinde mobilyalara tutunur, fakat bu durum fazla sürmez. Kelimesi Kelimesine Ezberlemeyin Konuşmanızı kelimesi kelimesine okumaya veya ezberlemeye kalkı şmayın. Bu bo şa zaman kaybı ve felakete davet olur. Bu satırları ok uyan bazı insanlar uyarımıza ra ğmen buna kalkı şacaklardır, fakat konu şmak için aya ğa kalktıklarında neyi düşünüyor olacaklardır? Mesajlarını mı? Hayır, kesin i fadelerini dile getirmeye te şebbüs edeceklerdir. Đnsan zihninin genel i şleyi şinin tersine, ileriye de ğil geriye do ğru bakacaklardır. Tüm sunum gergin bir havada geçec ek, so ğuk, renksiz ve resmi olacaktır. Sizden rica ediyorum, zamanınız ı ve enerjinizi bo şa harcamayın. Önemli bir i ş görü şmeniz oldu ğunda söyleyeceklerinizi oturup kelime kelime ezberliyor musunuz? Bunu yapar mısınız? Elbette hay ır. Temel fikirler zihninizde olu şana dek derinlemesine dü şünürsünüz. Belki birkaç not alır ve bazı kayıtlara başvurursunuz. Kendi kendinize şöyle dersiniz: "Bu noktayı ve şunu ele almalıyım. Bu nedenlerden dolayı şunun kesinlikle yapılması gerekti ğini söyleyece ğim..." Sonra kendi kendinize nedenleri sıralayıp bu nları somut olaylarla örneklersiniz. Đş görü şmesine bu yolla hazırlanmaz mısınız? 62 Neden konu şma hazırlarken de aynı sa ğduyulu yöntemi kul-lanmayasınız? Appottamox'taki Grant s Lee, Grant'ten teslim ko şullarını yazmasını istedi ğinde, Grant Birlik Kuvvetleri'nin lideri General Parker'a dönüp ondan yazı malzemesi istedi. Grant Anılarım adlı eserinde şöyle yazar: "Ko şulları yazarken kullanmam gereken ilk kelimenin ne oldu ğunu bilmiyordum. Sadece zihnimde varolanı biliyordu m ve onu net ve yanlı şsız bir şekilde açıklamak istiyordum." General Grant, ilk kelimeyi bilmek zorunda de ğildiniz. Fikirleriniz vardı. Đnançlarınız vardı. Söylemeyi ve özellikle açıkça sö ylemeyi çok istedi ğiniz bazı şeyleriniz vardı. Sonuçta, alı şkın oldu ğunuz ifade tarzınız, siz bilinçli bir çaba göstermeden kendili ğinden ortaya çıktı. Aynı şey herkes için geçerlidir. Eğer ku şkunuz varsa adama yumruk atıp dü şürün; aya ğa kalktı ğında kendini ifade edecek kelime bulmakta güçlük çekmedi ğini fark edeceksiniz. Đki bin yıl önce Horace şöyle yazmı ştı: Kelimeleri de ğil, gerçekleri ara. Dolu şacaktır sonra zihnine kelimeler Sen onları aramasan da.

Fikirleriniz zihninizde kökle ştikten sonra, konu şmanızın tümünün provasını yapın. Bunu sessizce zihninizde gerçek-le ştirin, çaydanlı ğın kaynamasını seyrederken, caddede yürürken, asansörü beklerken y apın. Bir odada yalnız kaim ve yüksek sesle, jestlerle, ya şam dolu bir şekilde ve enerjiyle 63 I konu şmanızı yapın. Canterbury'den Canon Knox Little, bir vaizin aynı vaazı altı kez vermeden vaazın gerçek mesajını kesinlikle akta ramayaca ğını söylerdi. Siz de konu şmanızı, en azmdan birkaç kez prova etmelisiniz. Aks i halde gerçek mesajınızı verebilece ğinizi ümit edebilir misiniz? Pratik yaparken kar şınızda gerçek bir dinleyici kitlesi oldu ğunu hayal edin. Bunu öylesine güçlü bir şekilde hayal edin ki gerçekten dinleyici kar şısına geçti ğinizde bu size eski bir deneyim-mi ş gibi görünebilsin. Çiftçiler Neden Lincoln'ün "Korkunç Tembel" Oldu ğuna Đnanırlardı Konuşmanıza şimdi anlataca ğımız şekilde çalı şırsanız, pek çok ünlü konu şmacının yolundan gidiyorsunuz demektir. Lloyd George do ğum yeri olan Galler'de bir tartı şma toplulu ğunun üyesi oldu ğu günlerde dar sokaklarda gezinirken a ğaçlar ve çitlerle konu şur, onlara jestler yapardı. Lincoln, gençlik yıllarında sıklıkla, Breckenridge gibi ünlü bir konu şmacıyı dinlemek için 30-40 mil yolu yürüyerek giderdi. Ora dan eve döndü ğünde konu şmacı olma hevesi öylesine artardı ve bu konuda öylesine kararlı olurdu ki di ğer kiralık i şçileri tarlada toplar, bir kütü ğün üzerine çıkar, konu şmalar yapar ve onlara öyküler anlatırdı. Đşverenleri buna çok kızar, bu ta şralı Çiçero'nun "korkunç tembel" oldu ğunu, yaptı ğı şakalar ve söylevleriyle di ğer i şçilere de zarar verdi ğini söylerlerdi. Asquith'in yaptı ğı ilk i ş Orford'daki Tartı şma Toplulu- ğu'nun aktif çalı şanı olmaktı. Daha sonra kendi grubunu kurdu. Woodrow Wi lson, konu şmayı, bir tartı şma toplulu ğunda ö ğrendi. Henry Word Beecher da, Büyük Burke, An- toinette Blackvvell ve Lucy Stone da öyle ö ğrenmi şti. Elinu Root, önceleri New York 23. caddedeki bir edebiyat toplulu ğunda pratik yapardı. Ünlü konu şmacıların kariyerleri üzerinde çalı ştı ğınızda hepsi için geçerli olan bir gerçe ği fark edeceksiniz. ONLAR PRAT ĐK YAPIYORLARDI! Bu yolda en hızlı a şama kaydedenler en çok pratik yapanlardır. Bütün bunlar için zamanınız mı yok? O halde Joseph Choate'nin yaptı ğını siz de yapın. Choate, sabah gazetesini satın alır ve kafas ını ona gömerdi. Böylece kimse onu rahatsız etmezdi. Sonra gelip geçici skan dallar ve günlük dedikoduları okumak yerine konu şmalarını dü şünmeye ve onları planlamaya ba şlardı. Chauncey M. Depevv, bir demiryolu şirketi ba şkanı ve Birle şik Devletler senatörü iken oldukça hareketli bir ya şamı vardı. Yine de hemen her gece bir konu şma yapardı. "Bunları hiçbir zaman i şimle çatı ştırmadım, konu şmalarımın hepsi öğleden sonra ofisimden ayrılıp eve ula ştıktan sonra hazırlanmı ştır," diyordu. Gün içinde, hepimizin istedi ğimiz şeyi yapabilece ğimiz birkaç saatimiz olur. Darvvin sa ğlık problemleri nedeniyle günde en fazla birkaç saa t çalı şabiliyordu. Yirmi dört saatin akıllıca kullanılan üç saati ona ününü kazandırdı. Theodore Roosevelt Beyaz Saray'da iken ö ğleden öncesini bir dizi be şer dakikalık görü şmeye ayırırdı. Görü şmeleri arasındaki birkaç dakikalık bo ş zamanından dahi yararlanmak için yanında bir kitap bulundururdu. Dinlenmek ve rutin i şinizde de ği şiklik yapmak zorundasınız. Konu şma alı ştırmalarınızı bu şekilde yapmalısınız. Ailenizle, evinizde do ğaçlama konu şma oyunu oynayabilirsiniz. 64 65 ÖZET 1. Napoleon "Sava ş sanatı, hesap yapılmayıp üzerinde dü şünülmedi ğinde ba şarısı olanaksız bir bilimdir," demi ştir. Bu, ni şan alma açısından oldu ğu kadar konu şma açısından da geçerlidir. Konu şma bir yolculuktur ve planlı olmak zorundadır. Hiçbir yerden ba şlamayan biri genellikle hiçbir yere varamaz. 2. Fikirlerin düzenlenmesi ve konu şmanın yapılandırılması için verilebilecek şaşmaz, de ği şmez kurallar yoktur. 3. Konu şmacı bir noktayı ele alırken bunun üzerinde tam anl amıyla durmalıdır. Örnek olarak Philadelphia hakkında yapılan, ödül ka zanan konu şmaya bakın.

Konuşmacı alacakaranlıktaki amaçsız bir yarasa gibi bir konudan di ğerine, sonra yine ba ştakine atlayarak gezinmemelidir. 4. Merhum Dr. Convvell pek çok konu şmasını şu plana göre olu ştururdu: a. Gerçeklerinizi ifade edin. b. Bu gerçekleri tartı şın. c. Harekete geçmeye çalı şın. 5. Şunu da size çok yardımcı olacak bir plan olarak gör ebilirsiniz: ga. Yanlı ş olan şeyleri gösterin. jb. Yanlı şların nasıl düzeltilece ğini gösterin. jc. Đşbirli ği isteyin :- 16. Bu da mükemmel bir konu şma planıdır: a. Dikkatleri üzerinizde toplamaya çalı şın. • b. Güven kazanın. c. Gerçeklerinizi dile getirin. d. Đnsanları harekete geçiren güdüleri uyarın. 7. Eski Senatör Albert J. Beveridge'nin önerisi şuydu: "Konunuzun her iki tarafındaki gerçekler toplanmı ş, düzenlenmi ş, üzerinde çalı şılmı ş ve özümsenmi ş olmak zorundadır. Bunları kanıtlayın, gerçeklikleri nden emin olun, bu gerçeklerin gerektirdi ği çözümü kendiniz yaratın." 8. Lincoln, konu şmasından önce, sonuçlarını matematiksel bir netlikl e dü şünürdü. Kongre üyesi olduktan sonra, 40 ya şındayken kendi sonuçlarını kanıtlayabilmek için Euclid üzerinde çalı şmaya ba şladı. 9. Theodore Roosevelt bir konu şma hazırlarken tüm gerçekleri ortaya çıkarır, onları de ğerlendirir, konu şmasını hızla dikte ettirir, daktilo edilen kopyalan düzeltir ve sonuçta tamamını tekrar dikte ettirirdi . 66 67 10. E ğer mümkünse konu şmanızı bir diktafona dikte edin ve onu dinleyin. 11. Notlar konu şmanıza duyulan ilginin yakla şık % 50'si-ni yok eder. Not kullanmaktan kaçının. Bunun da ötesinde konu şmanızı okumayın. Okunan bir konu şmayı dinlemek bir dinleyici toplulu ğu için oldukça güçtür. 12. Konu şmanızı dü şündükten ve düzenledikten sonra, örne ğin cadde boyunca yürürken sessizce bunun prati ğini yapın. Herhangi bir yerde kendi ba şınıza iken başından sonuna kadar konu şmanızın üzerinden geçin, jestler yapın, kendinizi konu şmanın akı şına bırakın. Gerçek bir dinleyici kitlesine seslend i ğinizi hayal edin. Bunu sıklıkla tekrarlarsanız, konu şmanızı yapma zamanı geldi ğinde kendinizi daha rahat hissedersiniz. DÖRDÜNCÜ BOLUM BELLEĞĐ GELĐŞTĐRME Ünlü psikolog Cari Seashore "Ortalama bir insan, ka lıtımsal olarak aldı ğı mutlak bellek kapasitesinin yüzde onundan fazlasını kullan amaz. Yüzde doksanını, hatırlamanın do ğal kanunlarını ihlal ederek bo şa harcar," demi ştir. Siz bu ortalama insanlardan biri misiniz? Öyle ise hem sosyal hem de ticari engellerle mücadele ediyorsunuz demektir. Bu durumd a bu bölümü tekrar tekrar okumak hem ho şunuza gidecek hem de size yarar sa ğlayacaktır. Bu bölüm size hatırlamanın do ğal kanunlarını tanımlayıp açıklayacak, tıpkı toplul uk önünde konu şmada oldu ğu gibi bunları da i ş ya şamınızda, sosyal ili şkilerinizde nasıl kullanaca ğınızı gösterecektir. "Hatırlamanın do ğal kanunları" çok basittir. Bunlar sadece üç tanedi r ve her tür bellek sistemi bunların üzerine kuruludur. Bu üç ka nun kısaca, gözlem, tekrarlama ve ili şki kurmadır. Belle ğin ilk emri şudur: Aklınızda tutmak istedi ğiniz şeyi derinlemesine, canlı ve devamlılı ğı olacak şekilde gözlemleyin; bu arada mutlaka yapmanız gerek en şey konsantrasyonu sa ğlamaktadır. Theodore Roosevelt'in ola ğanüstü belle ği kar şıla ştı ğı herkesi etkilerdi. Onun bu önemli, de ğerli ve sıradı şı yetene ğinin nedeni şuydu: Gözlemleri suya yazılmamı ş, çeli ğe kazınmı ştı. En olumsuz koşullarda dahi konsantrasyonunu sa ğlayabilmek için inatla ve sürekli pratik yaparak kendini e ğitmi şti. 1912 yılında, Şikago'daki Bull Moose Toplantısı'nda, Roosevelt'in karargâhı Kongre Oteli'ndey- 68 69

di. Kalabalık caddelere ta şmıştı, insanlar çı ğlık atıyor, bayrakları sallıyor ve "Teddy'yi isteriz! Teddy'yi isteriz!" diye ba ğırıyorlardı. Kalabalı ğın gürültüsü, orkestranın müzi ği, gelip giden politikacılar, konferansların tela şı, tartı şmalar... Bütün bunlar sıradan bir insanın dikkatini da ğıtırdı; fakat Roosevelt odasındaki sallanan sandalyeye oturmu ş, bütün bu olan bitenden habersiz bir şekilde Yunan tarihçisi Hero-dot'u okuyordu. Brezily a'nın el değmemiş bölgesine yaptı ğı gezide, geceleyin kamp alanına ula ştı ğında büyük bir ağacın altında kuru bir yer bulmu ş, bir kamp taburesi edinip eline Gibbon'un "Roma Đmparatorlu ğu'nun Gerilemesi ve Dü şüşü" adlı eserini almı ştı. Kitaba öylesine dalmı ştı ki ya ğmurun, kamptaki gürültü ve hareketin tropikal orman daki seslerin farkında de ğildi. O sırada okuduklarını, daha sonra hep hatırla dı ğına hiç ku şku yok. Beş dakikalık canlı ve enerjik konsantrasyonlar, zihin sel karma şa içinde ve dalgın geçen günlerden daha iyi sonuçlar yaratırlar . Henry Ward Beecher, Çoğunlu ğu olan bir saat, hayallerle geçen yıllardan daha fa zla i şe yarar," diye yazmı ştır. Bethlehem Çelik Şirketi'nin ba şkanı iken yılda bir milyonun üzerinde kazanan Eugene Grace, "Her şeyden daha önemli oldu ğunu ö ğrendi ğim bir şey varsa, o da her gün ve her ko şulda pratik yaparak, elimdeki i şe konsantre olmanın gereklili ğidir,"demi ştir. Bu, gücün, özellikle de bellek gücünün sırlarından biridir. Kiraz A ğacını Göremediler Thomas Edison, birlikte çalı ştı ğı yirmi yedi asistanının altı ay boyunca her gün, lamba fabrikasından New Jersey Menlo Park'taki esas i şlerine giderken hep aynı yolu izlediklerini fark et mişti. Bu yol üzerinde bir kiraz a ğacı büyüyor-du. Edison bunu onlara sordu ğu zaman bu yirmi yedi ki şinin hiçbirinin a ğacın varlı ğının farkında olmadı ğını gördü. Bay Edison ate şli ve enerji dolu bir halde şöyle diyordu: "Ortalama bir insanın beyni gözün gözlemlediklerinin binde birlik bölümün ü dahi algılayamaz. Gerçek gözlemleme gücümüzün bu denli zayıf oldu ğuna inanmak çok zor," Ortalama bir insanı, iki ya da üç arkada şınızla tanı ştırın; iki dakika sonra onlardan birinin adını hatırlayamayacaktır. Neden? Çünkü, ilk a şamada dikkatini onlara yöneltmez, onları kusursuz bir şekilde gözlemlemez. Olasılıkla size hafızasının zayıf oldu ğu söyleyecektir. Aslında belle ği de ğil, gözlemleri zayıftır. Sisli havada foto ğraf çekmede ba şarılı olmadı ğı için foto ğraf makinasım suçlamayacaktır, ama zihninin belirsiz ve sisli izlenimleri hatırlamasını bekleyecektir. Elbette bu gerçekle şemez. New York World'ü yaratan Joseph Pulitzer, editörlük bürolarındaki herkesin masasının üzerine üç kelime yazmı ştır: Kesinlik Kesinlik KESĐNLĐK Bizim istedi ğimiz de budur. Ki şinin adını dikkatle dinleyin, bu ismin üzerinde durun. Kar şınızdakinden adını tekrarlamasını isteyin. Đlginizden ho şlanacaktır. Böylece siz de üzerinde yo ğunla ştı ğınız için o ki şinin adını hatırlayabileceksiniz. Açık ve kesin bir izlenime s ahip olacaksınız. 70 71 Lincoln Neden Yüksek Sesle Okurdu Lincoln gençli ğinde kütüklerden yapılmı ş bir ta şra okuluna giderdi. Defterlerden koparılan ya ğlı kâ ğıtlar pencere yapı ştırılır, cam yerine kullanılan bu kâ ğıtlar ı şı ğın içeri girmesini sa ğlardı. Sadece tek bir kitap oldu ğu için ö ğretmen bunu yüksek sesle okurdu. Ö ğrenciler de onun ardı sıra okudu ğunu tekrarlarlardı. Bu sürekli bir u ğultuya neden olurdu. Bu yüzden okul, kom şular tarafından "geveze okulu" olarak anılırdı. Lincoln "geveze okulu"nda, tüm ya şamı boyunca yakasını bırakmayan bir alı şkanlık edindi: Hatırlamak istedi ği şeyleri hep.yüksek sesle okudu. Her sabah Springfield'deki hukuk bürosına gitti ğinde kendini divana atar, uzun, hantal baca ğını yakındaki bir sandalyenin üzerine uzatır ve gaz etesini yüksek sesle okurdu. Đş orta ğı şunları söylüyordu: "Ço ğunlukla tahammülümü zorlayacak şekilde beni sıkardı. Bir kez neden böyle okudu ğunu sordum. Açıklaması şöyleydi: 'Yüksek

sesle okudu ğumda, dü şünceyi iki duyum birden yakalıyor; birincisi okudu ğum şeyi görüyorum, ikincisi okudu ğumu duyuyorum, böylece daha iyi hatırlıyorum."1 Lincoln'ün müthi ş bir belle ği vardı. "Zihin bir çelik parçası gibidir, üzerine herhangi bir şeyin kazınması çok zordur, kazındıktan sonra ise si linmesi olanaksızdır," diyordu. Lincoln'ün bir şeyleri zihnine kazımak için kullandı ğı yöntem iki duyuya birden hitap etmekti. Siz de öyle yapın. Herhangi bir şeyi hatırlamak için ideal olan şey sadece görmek ve duymak de ğil, aynı zamanda dokunmak, koklamak ve tutmaktır. Yine de her şeyin ötesinde, hatırlamak istedi ğiniz şeyi görün. Zihnimiz görselli ğe önem verir. Gözün edindi ği izle- 72 nimler uzun ömürlüdür. Sık sık birinin yüzünü hatır lamamıza ra ğmen ismini çıkaramadı ğımız olur. Gözden beyne giden sinirler, kulaktan beyne gidenle rden yirmi be ş kat daha büyüktür. Bir Çin atasözü şöyle der: "Bir kez görmek, bin kez duymaya bedeldir ." Hatırlamak istedi ğiniz ismi, telefon numarasını ve konu şma planım yazın. Yazdıklarınıza baktıktan sonra gözlerinizi kapatın. Bunları parlak harflerle gözünüzün önünde canlandırın. Mark Tvvain Notları Olmaksızın Konu şmayı Nasıl Ö ğrendi Mark Tvvain'in görsel belle ğini nasıl kullanaca ğını ke şfet-lesi, onun yıllardır konu şmalarında engel olu şturan notla-Irından kurtulmasını sa ğladı. Mark Twain'in Harper's Baza-jar adlı dergiye anlattı ğı öyküsü şöyleydi: "Tarihleri hatırlamak zordur, tarihler rakamlardan olu-I şur. Tekdüze oldukları için görüntüleri cazip de ğildir, akılda kalmazlar, bu yüzden gözde kalıcı olmaları olanaksızdır. Resimler tarihleri kalıcı kı larlar. Resimler, özellikle de kendi yaptı ğınız resimler hemen her şeyin akılda kalıcı olmasını sa ğlarlar. En önemli şey budur. Resmi kendiniz yapmalısınız, bunu deneyim lerimden biliyorum. Otuz yıl önce her gece ezbere konu şma yapıyordum ve konu şmada bana yardımcı olması, kafamın karı şmaması için her gece sayfalar dolusu notla konu şma yapıyordum. "Notlar cümlenin ba ş kısımlarından olu şuyordu. On bir taneydi ve şunlara benzer şeylerdiler. "O bölgede hava... "O dönemde gelenek o lan ... 73 "Fakat Californiya'da hiç tanınmamı ş ... "Bunlar gibi on bir tane not. Bunlar konu şmanın özetini olu şturuyor ve bazı noktaları atlamamı engelliyordu. Fa kat kâğıt üzerinde hepsi birbirinin benzeriydi, biçimsel b ir formları yoktu. Bunları ezbere biliyordum, ama belirli bir sıra içinde hatı rlama konusunda ba şarılı değildim. Bu nedenle ¦ sürekli notları yanımda bulundu ruyor ve her an ba şvurmak > durumunda kalıyordum. Bir kez notların sırasını k arı ştırdım, o geceki konu şmayı hayal edemezsiniz. Ba şka korun-, ma yöntemlerine ba şvurmam gerekti ğini anladım. Böylece on tanesinin ba şharflerini uygun sıraya koyarak ezberledim, I, A, B gibi ve bir sonraki gece bu harfleri on tırna ğıma mürekkeple yazıp kürsüye çıktım. Fakat bu da sonuç vermedi. Bir süre parmakl arımı sırayla takip ettim, fakat sonra sırayı kaybettim ve en son hangi parma ğımı saydı ğımdan emin olamadım. Bir harfi kullandıktan sonra silemiyordum ; bu kesin ba şarı sağlayabilirdi ama çok fazla meraka da yol açardı. Zat en böyle de yeterince merak uyandırmı ştım. Dinleyiciye tırnaklarım anlattıklarımdan daha ilgi çekici gelmi ş olmalı ki daha sonra bir iki ki şi ellerimle ilgili bir sorunumun olup olmadı ğını sordu. "Resim fikri bende o sırada olu ştu! Böylece problemlerim ortadan kalktı. Đki dakika içinde kalemimle altı resim çizdim. Bu resim lerin görevi on bir ipucu cümlesini hatırlatmaktı ve bunu mükemmel bir şekilde yaptılar. Resimleri yaptıktan sonra hemen atıyordum, çünkü ne zaman göz lerimi kapasam onları gözümün önüne getirebilece ğimden emindim. Bu olay çeyrek asır önceydi. Konu şma yirmi yıldan daha uzun bir süre önce aklımdan tamamen sil indi; fakat aklımda hâlâ var olan bu resimlerle konu şmayı tekrar yazabilirim." 74 Bellek üzerine bir konu şma yapmak durumundaydım. Bu bölümde yer alan verile ri geni ş bir şekilde kullanmak istedim. Bazı unsurları resimlerle ezberledim. Penceresinin önünde insanlar ba ğırırken ve orkestra çalarken tarih okuyan

Roosevelt'i gözümün önünde canlandırdım. Thomas Edi son'u kiraz a ğacına bakarken gördüm. Lincoln'ü gazeteyi sesli okurken resimledim . Resimlerin sırasını nasıl hatırladım? Bir, iki, üç, dört diye mi? Hayır, bu çok zor olurdu. Bu sayıları resme çevirdim ve numaraların resimleri yle, konuların resimleri arasında ili şki kurdum. Örneklersek; "bir" sayısı ses olarak "li r"e benzemektedir, bu yüzden "bir" için "lir"i seçip Ro osevelt'i odasında oturmu ş televizyonda lir çalan bir solisti dinlerken resmet tim. " Đki" sayısı için ise bu sesle benze şen "tilki" kelimesini alıp, tilki avına çıkan Thoma s Edison'u kiraz ağacının arkasında avını beklerken resimledim. Üçü "g ülünç'le benze ştirerek Lincoln'ü orta ğına yüksek bir sesle gülünç bir öykü anlatırken can landırdım. Dört için flört kelimesini uygun buldum. Flört eden Mark Twain'i kız arkada şıyla birlikte gezerken silmeyi unuttu ğu mürekkepleri tırnaklarından gizlice temizlemeye çalı şır halde dü şündüm. Bunu okuyan pek çok ki şinin böyle bir metodu gülünç bulaca ğını çok iyi biliyorum, gerçekten de gülünç bir şey. Zaten iyi i şlemesinin nedenlerinden biri de bu. Garip ve gülünç şeyleri hatırlamak çok daha kolaydır. Ele alınacak noktaların sırasını sadece numaralarla hatırlamaya çah şsaydım kolaylıkla unutabilirdim; fakat açıkladı ğım bu sistemle unutmak neredeyse tamamen olanaksızdır. Üçüncü noktayı hatırlamak istedi ğimde orta ğına yüksek sesle gülünç bir öykü okuyanm kim oldu ğunu kendime soruyordum ve hemen Lincoln'ü görüyordu m. 75 Büyük ölçüde kendi rahatım için rakamların seslerin e benzeyen resimleri seçerek, birden yirmiye kadar olan rakamları bu resimlere dö nüştürdüm. Bu resimleri burada açıkladım. Bu resim, sayıları ezberlemek içi n yarım saatinizi harcarsanız yirmi nesneden olu şan bir listeniz olu şacaktır. Listedekileri esas sıralamalarına göre tekrarlayabilece ğiniz gibi farklı numaralara da atlayabilirsiniz. Aşağıda sayılar ve resimler yer almaktadır. Bunları tes t etmeye çalı şın. Kesinlikle çok e ğlendirici bulacaksınız. 1. Lir 2. Tüki 3. Gülünç 4. Flört 5. Le ş 6. Tartı 7. Kedi 8. Đkiz 9. Topuz 10. Don 11. Cebir 12. Tiryaki 13. Güç 14. Ti şört 15. Güne ş 16. Karaltı 17. Vadi 18. Sakız 19. Buz 20. Gemi Eğer testi denemek isterseniz birkaç dakikanızı resim numaralarını ezberlemeye ayırın. Tercih ederseniz, kendi resimlerinizi yapın . Örne ğin, on için don, limon, reyon, jeton, aseton, karton, baston, gibi " on" sesine benzeyen kelimeleri seçin. Onuncu nesnenin size ya şlı bir adamı hatırlattı ğını farz edin. Bastonu ya şlı adamın eline tutu şturun. Onuncu nesnenin ne oldu ğu size soruldu ğunda "on"u bütünüyle aklınızdan çıkarın, sadece bastonu kimin ta şıdı ğını kendinize sorun. Bu yöntemin i şleyemeyece ğini dü şünebilirsiniz, ama yine de deneyin. Kısa bir süre sonra insanları, onların sıradı şı bellek kapasitesi şeklinde nitelendirecekleri özelli ğinizle şaşırtacaksınız. Bunu her şeyden daha e ğlenceli bulacaksınız. 76 Đncil Kadar Kalın Bir Kitabı Ezberlemek Kahire'deki Al-Azhar dünyadaki en büyük üniversitel erden biridir ve 21 bin ki şilik bir Đslam enstitüsüdür. Okula giri ş sınavında her ö ğrencinin Kuran'ı ezbere okuması istenir, ^uran, yakla şık olarak Đncil uzunlu ğundadır ve ezbere okun-lası üç gün sürer. Çinli ö ğrenciler ya da di ğer adıyla "inek ö ğrenciler" bazı lasik ya da dini Çin kitaplarını ezberlemek zorundadırlar. Bu Çinli ve Arap ö ğrenciler hafızalarını böyle mükem-ıel bir şekilde kullanma başarısını nasıl elde ederler? "Hatırlamanın do ğal kanunlarının ikincisi olan tekrarla-a ile. Eğer yeterince ve sık sık tekrarlarsanız neredeyse so nsuz [sayıdaki materyali ezberleyebilirsiniz. Hatırlamak istedi ği-Iniz bilgilerin üzerinden geçin,

bunları kullanın, uygulayın. ¦Konu şmanızda yeni kelimelere yer verin. E ğer bir yabancı-Inm adını ezberlemek istiyorsanız ona adıyl a seslenin. Yapa-[ca ğınız konu şmada ele alaca ğınız noktalan günlük görü şmelerinizde i şleyin. Kullanılan bilgi akılda yer etmeye hazırdır. Yarar Getiren Tekrarlama Tarzı Bir şeyin üzerinden körü körüne, mekanik bir şekilde ve [dü şünmeksizin geçmek yeterli de ğildir. Yapılması gereken [ şey zekice, yani zihnin belli özelliklerine uygun bir tekrarla-[ madır. Örne ğin Profesör Ebbinghaus, ö ğrencilerine ezberle-Imeleri için "deyuks", "holi" gibi anlamsız heceler den olu şan luzun bir liste verdi. Ö ğrencilerin üç günlük bir sürede 38 I kez tekrarlaya rak ezberledikleri heceleri bir kerede ö ğren-'mek istediklerinde 68 kez tekrarlamaları gerek ti ğini gördü. Di ğer psikolojik testler de benzer sonuçlar verdi. 77 Bu, belle ğimizin çalı şma şekline ili şkin çok önemli bir ke şiftir ve anlamı şudur: Oturup herhangi bir şeyi belle ğine yerle ştirene kadar defalarca tekrar eden bir ki şinin harcadı ğı zaman ve enerji, aynı konuyu mantıklı aralıklarla tekrarlama süreciyle ezberlemeye çalı ştı ğında sarf etti ğinin iki katı olacaktır. Ki şi ancak böylelikle benzer sonuçları alma ba şarısını yakalayacaktır. Zihnin bu özelli ği iki etkenle açıklanabilir: Birincisi, tekrarlamal ar arasındaki aralıklar boyunca bilinçaltımız ili şkileri daha sa ğlamla ştırmaya çalı şmakla me şguldür. Profesör Ja-mes'in vurguladı ğı gibi: "Kı ş süresince yüzmeyi, yaz boyunca koşmayı ö ğreniriz." Đkincisi, aralıklarla görev ba şına gelen zihin sürekli bir uygulamanın baskısıyla yorulmaz. "Arabistan Gecelerinin çevirme ni Sör Richard Burton tam yirmi yedi dili, anadili gibi konu şuyordu. Hiçbir dil için bir kerede on be ş dakikadan fazla çalı şmadığını veya pratik yapmadı ğını itiraf ederek, "Böyle yapmazsanız beyin tazeli ğini yitirir," diyordu. Şüphesiz, bu gerçekler kar şısında, sa ğduyu sahibi olmakla gurur duyan hiç kimse yapaca ğı konu şmanın hazırlı ğını konu şma gününden bir önceki geceye kadar bırakmaz. Bunu yaptı ğında belle ği veriminin yarısını kaybedecektir. Burada, nasıl unuttu ğumuzu açıklayan son derece yararlı bir ke şfe yer verece ğiz. Psikolojik deneylerin tekrar tekrar ispatladı ğına göre, yeni ö ğrendi ğimiz bilgileri ilk sekiz saatte unutma oranı ilk otuz gü ndeki unutma oranından daha yüksektir. Ne kadar hayret verici bir oran! Öyleyse bir i ş konferansına, veli ya da grup toplantısına gitmeden önce, konu şmanızdan hemen önce verilerinize bir göz atın, gerçekleriniz üzerinde dü şünün, belle ğinizi tazeleyin. Lincoln prati ğin de ğerini biliyor ve bu yüzden de buna önem veriyordu. Gettsburg'daki konu şma programında Ed-ward Everett'in sırası Lincoln'den önceydi. Everett'in uzun resmi söylevin in sona ermekte oldu ğunu gören Lincoln'ün gerginli ği, kendisinden önce konu şan biri oldu ğunda hep oldu ğu gibi, hissedilir biçimde arttı. Aceleyle gözlükleri ni düzeltti, cebinden konu şma metnini çıkardı ve belle ğini tazelemek için kendi kendine sessizce okudu. w Profesör William James Đyi Bir Belle ğin Sırrını .'> Açıklıyor fi Hatırlamanın ilk iki kanunu için bu kadar açıklama yeterli. Üçüncüsü, yani ili şki kurma, hatırlamanın vazgeçilmez unsurudur ve asl ında belle ğin kendi kendini açıklamasıdır. Profesör James'in gözlemine göre, "Zihnimiz aslında bir ili şki kurma makinasıdır." Profesör James şöyle diyor: "Bir an sessiz kaldı ğımı farz edin ve ardından emredici bir vurguyla, 'Hatır la! Yeniden hatırla!' dedi ğimi dü şünün. Bellek bu emre uyup geçmi şe ait belirli bir imajı yeniden üretir mi? Kesinlikle hayır. Dikilerek bo şlu ğa bakar ve sorar: 'Ne tür bir şey hatırlamamı istersiniz?' Kısacası bir ipucuna ihtiy acı vardır. E ğer do ğum tarihinizi veya kahvaltıda ne yedi ğinizi ya da solfejdeki notaların sırasını hatırlamayı istesem belle ğiniz istenen sonucu hemen üretir: Đpucu, varolan geni ş potansiyel grubunu belirli bir noktaya do ğru yönlendirir. Bunun nasıl olup bitti ğine baktı ğımızda ipucunun hatırlanan şeyleri |3 Đr araya getirdi ğini hemen anlarsınız. 'Do ğum tarihi' keli-

nesi belirli bir numara, ay ve yılın kökle şmiş birle şimidir. |Bu sabahki kahvaltı' kelimeleri kahve, jambon ve yumurta dı şındaki di ğer bütün hatırlama hatlarını, keser. 'Solfej' keli- lesi do, re, mi, fa, sol, la, si, do'nun yerle şmiş, zihinsel kom- 79 78 11 şusudur. Gerçekte, ili şki kurma kanunları birden ortaya çıkan duyguların kesmedi ği bütün dü şüncelere hükmeder. Zihinde akseden her şey tanıtılmalıdır ve tanıtıldı ğında zaten varolan di ğer şeylerle ili şkilendirilmelidir. Bu hatırladıklarınız için oldu ğu kadar, dü şündüğünüz her şey için de geçerlidir. Eğitimli bir bellek organize edilmi ş bir ili şkilendirmeler sistemine, belle ğin ne derece iyi oldu ğu da onların özelliklerinden ikisine ba ğlıdır: Birincisi, ili şkilerin devamlılı ğı, ikincisi ise sayısı. ' Đyi bir belle ğin sırrı' aklımızda tutmaya çalı ştı ğımız her gerçekle çe şitli ve çoklu ili şkiler kurmanın sırrıdır Bir gerçekle ili şki kurmak, bu konu hakkında olabildi ğince çok dü şünmek de ğil midir? Kısacası, görünü şte aynı deneyime sahip iki ki şiden deneyimleri hakkında en çok dü şünen ve bunlar arasında en sistematik ili şkiyi kuran ki şi en iyi bel-> le ğe sahip olacaktır. Gerçekleriniz Arasında Đli şki Kurma Peki ama gerçeklerimiz arasında sistematik ili şkiler kurmaya nasıl ba şlayaca ğız? Bu sorunun yanıtı, bu gerçeklerin anlamlarını bulma k ve onlar üzerinde düşünmektir. Örne ğin, herhangi bir yeni olgu hakkında şu soruları sorar ve ce-vaplandırırsanız bu süreç bu olguyla di ğer olgular arasında sistematik bir ili şki kurmanızı sa ğlayacaktır. a. Bu neden böyle? b. Bu nasıl böyle? c. Ne zaman oldu? d. Nerede oldu? e. Öyle oldu ğunu kim söyledi? Örneğin, bu bir yabancının ismiyse ve sıradan bir isimse aynı ismi ta şıyan ba şka bir arkada şla arasında ba ğlantı kur- 80 manız mümkün olabilir. Di ğer yandan, e ğer sık kullanılmayan bir isimse, bunun böyle oldu ğunu söyleme fırsatı elde edebilirsiniz. Bu tür duru mlarda yabancı genelde isminden söz eder. Örne ğin, bu bölümü kaleme aldı ğım sıralarda Bayan Joter ile tanı şmıştım. Ondan isminin yazılı şını söylemesini istedim ve bunun pek rastlanmayan bir isim oldu ğunu belirttim. "Evet," diye cevapladı, "çok sıradı şı. 'Kurtarıcı' anlamında Yunanca bir kelime." Sonra ba na kocasının Atina'dan gelen ve oradaki hükümetin yüksek makamlarında yer alan y akınlarından söz etti. Đnsanlarla isimleri hakkında konu şmanın çok kolay oldu ğunu ve onlara hatırlamama yardım etti ğini fark ettim. Yabancının görünü şüne dikkatle bakın. Gözlerinin ve saçının rengine d ikkat edin, yüzüne yakından bakın. Giyini şine dikkat edin. Konu şma tarzını dinleyin. Görüntüsü ve ki şili ği hakkında açık, kesin ve canlı bir izlenim edinin ve bunlarla ismini ili şkilendirin. Gelecek görü şmelerinizde bu dikkatli izlenim zihninize dönecek ve o ki şinin ismini de beraberinde getirecektir. Bir ki şiyle ikinci veya üçüncü kez görü şmenizde i şini hatırlamanıza ra ğmen ismini hatırlayamadı ğınız oldu mu hiç? Bunun nedeni şudur: Đş, kesin ve somut bir şeydir. Bir anlamı vardır. Anlamsız isim dik bir çat ıdan yuvarlanan dolu tanesi gibi kayıp giderken, i ş sanki bir bent gibi zihninize sıkıca yapı şacaktır. Sonuç olarak, bir ki şinin ismini hatırlayabilme konusunda emin olmak istiyorsanız, ismiyle i şi arasında ba ğlantı kurmanızı sa ğlayacak bir deyim yaratın. Bu yöntem ku şkusuz yarar getirecektir. Örne ğin, Pen Athletic Club'da yeni tanı şan yirmi ki şi birbirlerinin isimlerini i şleriyle birlikte öğrenmi şlerdi, böylece birkaç dakika içinde herkes di ğer ki şilerin ismini kolayca tekrarlayabilmi şti. Örne ğin: 81 Ahmet Canbakar (Doktor) "Canbakar, hastalara bakar. " Kenan Yılmaz (Avukat). Davadan asla yılmaz. Erkan Özdemir: (Tüccar): Özdem ir, satar demir," gibi. Daha

sonraki görü şmelerde de isimler ve i şler arasında ba ğlantı kuruldu ğu için hiç kimsenin bir di ğerinin adını ya da i şini unutmadı ğı görülmü ştür. Bu bilgiler artık zihinlere kazınmı ş, yerle şmiştir. Tarihleri Hatırlama Tarihleri hatırlamanın en iyi yolu zihninizde zaten yerle şmiş olan önemli tarihlerle arada ba ğlantı kurmaktır. Örne ğin, bir Amerikalı için Süvey ş Kanah'nın 1869'da açıldı ğını hatırlamak, kanaldan ilk geminin Đç Sava ş'tan dört yıl sonra geçti ğini hatırlamaktan daha zor de ğil midir? Bir Amerika-lı'nın Avustrulya'ya ilk insanın 1788'de yerle şti ğini hatırlaması çok zordur. Fakat 4 Temmuz 1776 tarihi ile ba ğlantı kurarak dü şünürtse ve bunun Ba ğımsızlık Bildirgesi'nden on iki yıl sonra gerçekle şti ğini hatırlarsa bu tarihin aklına yerle şmesi daha kolay olur. Bu bir vidayı somunla sıkmaya benzer, somun vidayı sıkıca tutacaktır. Telefon numaralarını ö ğrenirken aynı prensibi uygulayabilir, numaralan öne mli olayla ba ğdaştırabilirsiniz. Bu satırları okuyan Avustralyalılar Yeni Zelandalılar, Kanadalılar 1776, 1861, 1865 tarihler inin yerine elbette kendi geçmi şlerindeki önemli tarihleri koyabilirler. Aşağıdaki tarihleri ezberlemenin en iyi yolu nedir? > a. 1881 Atatürk'ün do ğduğu yıl • f b. 1920 TBMM'nin açılı şı. c. 1923 Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruldu ğu yıl. d. 1453 Đstanbul'un fethi. : «¦ e. 1938 Atatürk'ün öldü ğü yıl. ?, Konuşmadaki Belirli Noktaları Hatırlamanın Yolları Herhangi bir şeyi dü şünmenin sadece iki yolu vardır: Birincisi, dı şarıdan gelen bir dürtü nedeniyle dü şünmek; ikincisi zaten zihinde varolan bazı şeylerle arada ili şki kurarak dü şünmek. Bunu konu şmanıza uyarladı ğınızda anlamı şudur: Birincisi, ele alaca ğınız noktaları notlar gibi bazı dı ş dürtüler yoluyla hatırlayabilirsiniz. Fakat bir konu şmacının notlarından yararlandı ğını görmekten kim ho şlanır? Đkincisi, i şleyece ğiniz noktaları zihninizde zaten varolan şeylerle arasında ili şki kurarak hatırlayabilirsiniz. Bunlar öyle bir man tıksal sıra içinde düzenlenir ki birincisi kaçınılmaz olar ak ikinciye, ikincisi üçüncüye yönlendirir. Tıpkı odanın kapısının bir di ğerine açılması gibi. Bunlar size basit gelebilir fakat dü şünme, güçleri korku nedeniyle saf dı şı kalan yeni ba şlayanlar için pek kolay de ğildir. Ele alaca ğınız noktalar arasmda bağlantı kurmanın daha kolay, daha hızlı ve ba şarılı olma olasılı ğı çok yüksek bir yöntemi vardır. Anlamsız bir cümle olu şturmaktan söz ediyorum. Örne ğin, inek, puro, Napoleon, ev, din gibi birbiriyle ili şkisi bulunmayan, bu nedenle de hatırlanması güç olguları hatırlamak istiyorsunuz. Bu fikirleri bir zincirin halkaları gibi birbirine ba ğladı ğımızda nasıl anlamsız bir cümlenin ortaya çıkaca ğını birlikte görelim: " Đnek bir puro içti, Napo-leon'a çarptı ve ev din ate şi ile yandı." Şimdi şu soruyu cevaplarken lütfen yukarıdaki cümleyi elin izle kapatın. Konuşmanızın 3., 5., 4., 2., 1., noktaları nelerdir? Bu yöntem i şe yarar mı? Kesinlikle! Özellikle sizin gibi belle ğini geli ştirmeye çalı şan ki şilerin bu yöntemi uygulaması gerekir. 83 82 Tam Bir Ba şarısızlık Durumunda Yapılması Gerekenler Şöyle bir durum dü şünün: Her türlü hazırlı ğa ve önleme ra ğmen, bir kilise grubuna hitaben yaptı ğı konu şmanın ortasında konu şmacı birdenbire zihnini tamamen bo şalmı ş hisseder ve aniden kendini konu şmaya devam edemeyecek bir halde, dinleyicilerine bo ş bo ş bakarken bulur. Son derece korkunç bir durum. Gururu, şaşkınlık içinde ve yenilgiyi kabul ederek oturmasına izin vermez. Sadece 10-15 saniyelik bir zamanı olsa bir sonraki noktayı veya herhangi bir noktayı dü şünebilece ğini hisseder, ama dinleyici önündeki 15 saniyelik b u sessizlik insanı çileden çıkarır. Bu durumda konu şmacı ne yapmalıdır? Ünlü bir senatör kısa bir süre önce böyle bir duruma dü şünce, dinleyicilere yeterince yüksek sesle konu şup konu şmadığım, sesinin odanın en arkasında oturanlar tarafından duyulup duyulmadı ğını sormu ştu. Duyuldu ğunu biliyordu. Açıklamaya değil zamana gereksinimi vardı ve bu kısa duraklamada düşüncelerini toparlayıp konu şmasına devam etti.

Bu tür bir zihinsel kasırgada en iyi kurtarıcı, yen i bir cümleye ba şlarken en son cümlede kullanılan son kelimeyi, son ifadeyi ve ya fikri yinelemektir. Böylece sonu olmayan bir zincir ba şlatmı ş olursunuz, bu hiçbir anlamı olmayan bir zincir olsa da ilerlemeyi sa ğlaması açısından çok önemlidir. Bunun prati ğe nasıl geçti ğini görelim. Bir konu şmacının Đş Ya şamında Ba şarı konusunda bir konu şma yaptı ğını ve "Ortalama bir i şçi i şiyle çok az ilgili oldu ğundan ve çok az çaba sarf etti ğinden ilerleme gösteremez," dedikten sonra kendini zihinsel açmazda buldu ğunu dü şünelim. " Đlerleme gösteremez" bir cümleye "ilerleme göstereme z" sözüyle ba şlayın. Büyük olasılıkla devamında ne söyleyece ği- niz veya cümleyi nasıl bitirece ğiniz konusunda fikriniz olmayacaktır, ama yine de ba şlayın. Zayıf bir gösteri dahi mutlak bir yenilgiden daha y eğdir. " Đlerleme gösteremez, çünkü kendi kendine bir şey yap-laz. Yapaca ğı şeylerin birisi tarafından söylenmesini bekler." Bu parlak bir gözlem de ğildir. Konu şmanızı tarihe geçir-neyecektir. Fakat i şkence benzeri bir sessizlikten daha iyi ae ğil midir? Son ifadeniz neydi? "Söylenmesini beklemek." Tamam, öyleyse yeni cümlem ize bu fikirle ba şlayalım. "Özgün dü şünmeyi reddeden i şçilere sürekli olarak bir şeyleri anlatmak, rehberlik etmek ve bunları yönlendirmek hayal edile bilecek en can sıkıcı şeydir." Evet, bunu da geçtik. Devam edelim. Bu kez hayal et meye ili şkin bir şeyler söylemek zorundayız. "Hayal kurma, evet ihtiyacımız olan şey bu. Hz. Süleyman 'Hayal olmadı ğında insanlar da olmaz,' demi ştir." Bu kez aksaklık ya şamaksızın iki cümle olu şturduk. Şimdi cesur olalım ve devam edelim. " Đş dünyasındaki sava şımda her yıl mahvolan i şçilerin sayısı gerçekten keder vericidir. Keder verici diyorum, çünkü sadece biraz daha sadakat, biraz daha hırs ve çaba ile aynı insanlar ba şarı ve ba şarısızlık arasındaki sınır çizgisi üzerinden kendilerini çekebilirler." Konuşma böyle devam eder. Konu şmacı bu sıkıcı laflan ederken aynı zamanda asıl planlanmı ş oldu ğu ve söylenmesi gereken şeyleri de dü şünmelidir. Bu sonsuz dü şünme zinciri adlı yöntem e ğer uzun sürerse konu şmacıyı ilgisiz ve saçma tartı şmalara sürükler. Yine de unutkanlıktan dolayı bir s üre için çalı şmasına ara veren, zarar görmü ş zihin için mükemmel bir ilk yardım niteli ğin- 84 85 dedir ve pek çok solu ğu kesilmi ş, ölmekte olan konu şmayı canlandırarak bunlara anlam kazandırmı ştır. Bellek Her Şey Đçin Geli şemez Bu bölümde, gözlem, tekrarlama ve gerçekler arasınd a ili şki kurma yöntemlerini nasıl geli ştirebilece ğinizi anlattık. Özellikle ili şki kurma, bellek için vazgeçilmez bir önem ta şır ve Profesör James'in de vurguladı ğı gibi "Genel ya da basit bellek gücünde geli şme olmaz. Ancak bellekteki birbiriyle ili şkili şeylerin özel sistemlerinde geli şme olabilir." Örneğin, Shakespeare'in eserlerinden her gün bir bölüm e zberleyerek, belle ğimizi edebi alıntı konusunda şaşırtıcı ölçüde geli ştirebiliriz. Eklenen her alıntı zihinde kendine ili şki kuraca ğı pek çok arkada ş bulacaktır. Fakat Hamlet'ten Romeo'ya her şeyi ezberlemek pamuk pazarı ya da dökme demirin Bes semer desilikonizasyonu süreci hakkındaki gerçekleri hatı rlamaya yardımcı olmayacaktır. Tekrarlayalım: Bu bölümde tartı şılanları kullanır ve uygularsak herhangi bir şeyi ezberleme tarzımızı geli ştirebilir ve bu konudaki verimimizi artırabiliriz. Fakat bu ilkeleri uygu-lamazsak beysbol hakkında mi lyonlarca şeyi ezberlememizin, borsa hakkındaki gerçekleri ezberle memize en ufak bir yardımı olmayacaktır. Bu tür ili şkisiz veriler arasında ba ğlantı kurulamaz. "Zihnimiz aslında bir ili şki kurma makinası-dır." 86 ÖZET

1. Ünlü Psikolog Prof. Cari Seashore "Ortalama bir insan kalıtımsal olarak aldı ğı mutlak bellek kapasitesinin yüzde onundan fazlası nı kullanamaz. Yüzde doksanını hatırlamanın do ğal kanunlarını ihlal ederek bo şa harcar," demi ştir. 2. "Hatırlamanın do ğal kanunları üç tanedir: Gözlem, tekrarlama, ili şki kurma." 3. Hatırlamak istedi ğiniz şeyi tam anlamıyla gözlemleyin. I Bunun için: a. Konsantre olun. Theodore Roosevelt'in sırrı buyd u. b. Yakından gözlemleyin. Kesin izlenimler edinin. F oto ğraf makinasının siste foto ğraf çekmemesi gibi zihniniz de net olmayan izleniml eri hatırlamayacaktır. c. Đzlenimlerinizi edinirken duyularınızı mümkün oldu ğunca çok kullanın. Lincoln ezberlemek istedi ği şeyi yüksek sesle okur, böylece hem görsel hem de i şitsel izlenim edinirdi. d. Bütün bunların ötesinde görsel izlenimler edindi ğinizden emin olun, onlar kalıcıdırlar. Gözden beyne giden sinirler, kulaktan beyne giden sinirlerden on beş kat daha güçlüdür. Mark Twain notlarını kullandı ğında konu şmasının ana hatlarını hatırlayamazdı, notlarını bir 87 kenara bırakıp çe şitli ba şlıkları hatırlamak için onlarla ilgili resimler çizmeye ba şladı ğında tüm problemleri ortadan kalktı. 4. Belle ğin ikinci kanunu tekrarlamaktır. Binlerce Müslüman öğrenci Kuran'ı ezberler ve bunu büyük ölçüde tekrarlama gücü ile b aşarırlar. Yeterince sık tekrarladı ğımızda pek çok şeyi ezberleyebiliriz. Ancak tekrarlarken şu gerçekleri göz önüne alın: a. Bir şeyi belle ğinizde yer edene kadar sık sık tekrarlayın. Bir iki kez tekrarladıktan sonra bir kenara bırakın, sonra dönü n ve tekrar üzerinden geçin. Bu şekilde aralıklarla tekrarladı ğınızda bir şeyi tek bir kerede ezberlemek için harcadı ğınız zamanın sadece yarısını harcayacaksınız. b. Herhangi bir şeyi ezberledikten sonra ilk sekiz saatte unutacakla rınız ilk otuz günde unutacaklarınız kadardır. Bu yüzden konu şmanızı yapmadan önce birkaç dakika notlarınıza bir göz atın. 5. Belle ğin üçüncü kanunu ili şki kurmaktır. Herhangi bir şeyi hatırlamanın tek yolu onunla di ğer gerçekler arasında ili şki kurmaktır. Bu konuda Prof. James, "Zihindeki her şey tanıtılmalıdır, tanıtıldı ğında da zaten orada önceden varolanlarla ili şki kurulmu ş olur. Deneyimlerini sürekli olarak göz önüne alan ki şi bunlar arasında çekimli ba ğlantıyı sa ğlayaca ğından en iyi belle ğe sahip olacaktır," demi ştir. 6. Bir gerçek ile zihinde zaten varolan di ğer gerçekler arasında ili şki kurmak istedi ğinizde yeni gerçe ği tüm açılar- dan dü şünün. Onunla ilgili şu tür sorular da sorun: "Bu neden böyle? Bu nasıl böyle? Ne zaman böyle oldu? Nerede böyle oldu? Öyle oldu ğunu kim söyledi?" 7. Yabancı birinin adını ö ğrenirken ona adıyla ilgili sorular yöneltin. Görünümünü ismiyle ilgili olarak dikkatle gözlemley in. Đsmi ile yüzü arasında bağlantı kurmaya çalı şın. Mesle ğini ö ğrenin ve Pen Athletic Club'taki gibi, ismi ile mesle ği arasında ili şki kurmayı sa ğlayacak anlamsız ifadeler yaratın. 8. Tarihleri hatırlamak için onlarla zihninize zate n yerle şmiş olan di ğer tarihler arasında ili şki kurun. Örne ğin, Sha-kespeare'in 300. do ğum yıldönümü Đç Savaş'a denk gelmi şti. 9. Konu şmanızda ele alaca ğınız noktaları hatırlamak için bunları birbirlerini yönlendirecek şekilde mantıklı bir sıraya dizin. Ayrıca belli ba şlı noktalardan anlamsız bir cümle de olu şturulabilir. Örne ğin, " Đnek bir puro içti, Napoleon'a çarptı ve ev din ate şiyle yandı," gibi. 10. Tüm bu önlemlere kar şın, birdenbire ne söyleyece ğinizi unutursanız, son cümlenizde kullandı ğınız son kelimeyi yeni cümlenizin ilk kelimesi olar ak kullanın, bu sizi içinde bulundu ğunuz güç durumdan kurtaracaktır. Bu arada gerçekte söylemeyi planladı ğınız şeyleri dü şünmeyi de unutmayın elbette. 89 , BE ŞĐNCĐ BÖLÜM BAŞARILI B ĐR KONUŞMANIN , VAZGEÇ ĐLMEZ UNSURLARI Bu satırların yazıldı ğı gün, 5 Ocak, Sör Ernest Shackle-ton'ın ölüm yıldönümüydü. Shackleton, Antarktika'yı bulmak için "Quest" adlı iyi bir gemiyle güneye do ğru yol alırken öldü. "Quest"e girerken ilk göze çar pan şey pirinç levhaya kazınmı ş olan şu satırlardı:

Düşlüyorsan ve dü şlerinin sana hükmetmesine izin vermiyorsan, Düşünüyorsan ve dü şüncelerine esir dü şmüyorsan, Zaferle de yenilgiyle de yüzle şebiliyor, Her ikisi kar şısında da aynı tavrı alabiliyorsan, „;.. Yüre ğini, gücünü ve iradeni ,, Son sınırına kadar zorlayabiliyorsan, Yitirdikl erini kabullenebiliyorsan, "Durma, devam et!" diyen arzularından ba şka ; Hiçbir şey kalmasa da içinde, , Ya şama ba ğlı kalabiliyorsan. . Sana bah şedilen her dakikanın, ^ Altmı ş saniyesini de kullanabiliyorsan, Senindir dünya ve içindeki her şey, Ve demektir ki, Adam olacaksın sen, o ğlum! 90 Shackleton bu dizeleri "Quest'in Ruhu" olarak adlan dırmı ştı. Gerçekten de bu, Güney Kutbu'na ula şmaya veya topluluk kar şısmda konu şma konusunda güven kazanmaya çalı şan ki şilere yara şır bir ruhtu. Bunu söylemek hiç ho şuma gitmiyor, fakat topluluk önünde konu şma çalı şmasına yeni katılanların hiçbiri bu ruhu ta şımıyor. Yıllar önce, e ğitim çalı şmalarına ilk ba şladı ğım dönemlerde çe şitli gece okullarına kayıtlı olan ö ğrencilerin çok büyük bir bölümünün daha amaçlarına ula şamadan ne denli yorulup isteksizle ştiklerini gördü ğümde çok şaşırmı ştım. Bu durum hem çok şaşırtıcı hem de çok üzücüydü. Kitabın neredeyse yarısına yakla ştık ve okuyucuların bir kısmının henüz dinleyici korkusunu yenemedikleri ve özgüven kazana madıkları için umutlarını yitirdiklerini deneyimlerimden biliyorum. Sabırsız zavallılara ne yazık. Zamanla iyile şmeyen yara var mıdır? Kararlı Olmanın Gereklili ği ' Fransızca, golf ya da topluluk önünde konu şma gibi herhangi yeni bir şeyi öğrenmeye ba şladı ğımızda asla düzenli bir ilerleme kaydedenleyiz. Đstikrarlı bir geli şme gösteremeyiz. Geli şimimizi birdenbire sıçramalarla, ani çıkı şlarla sürdürürüz. Bir süre de ği şmeden kahr veya gerileyebilir, hatta daha önce elde ettiklerimizi kaybedebiliriz. Bunlar psikologlar ta rafından çok iyi bilinen ve onların "ö ğrenme e ğrisinde-ki platolar" olarak adlandırdıkları durgunl uk veya gerileme dönemleridir. Topluluk önünde konu şma kursu ö ğrencileri bu platolardan birinde bazen haftalarca kalabilirler. Ne kadar çok çalı şsalar da oradan kurtulamazlar. Güçsüz olanlar 91 ümitsizlik içinde kursu bırakırlar. Dayanıklı ve ka rarlı olanlar, bir gece yarısı, nedenini bilmeksizin, birdenbire büyük bir ilerleme sa ğladıklarım anlarlar. Platodan bir uçak gibi havalanırlar. Bird enbire usta olurlar. Konuşmalarında do ğallık, güç ve güveni aniden kazanırlar. Bu sayfalarda da vurguladı ğımız gibi, dinleyici ile yüz yüze geldi ğiniz ilk birkaç dakika içinde çabuk gelip geçen korku hissi, biraz şok, biraz endi şe deneyimini daima ya şıyor olabilirsiniz. Fakat e ğer bir süre direnirseniz ilk anda ya şadı ğınız korkunun dı şında her şeyi bertaraf edersiniz ve geriye sadece bir ilk an korkusu kalır. Đlk birkaç cümleden sonra kontrolü ele alırsınız. Konuşmayı olumlu bir havada, keyifle sunarsınız. Ondan Hiçbir Zaman Vazgeçmeyin Bir zamanlar hukuk e ğitimi almak isteyen bir genç önerilerini almak üzer e Lincoln'e yazdı ğında, Lincoln'ün ona cevabı şöyle olmu ştu: "E ğer siz avukat olma konusunda kararlı iseniz, i şin yarısından ço ğunu ba şarmı şsınız demektir. Şunu daima aklınızda tutun; ba şarma konusunda kararlı olmanız her şeyden çok daha önemlidir." Lincoln bunları biliyordu. Bunları daha önce ya şamıştı. Tüm ya şamı boyunca aldı ğı e ğitim toplam bir yıldan fazla de ğildi. Ya kitaplar? Lincoln bir defasında, bir kitap ödünç alabilmek için evinden 5 0 mil uzaklı ğa yürümek zorunda kaldı ğını söylemi şti. Bütün gece kulübede şömine yanardı. Kimi zaman bu ate şin ı şı ğında kitap okurdu. Kulübenin tahtalarının arasında aralıklar vardı, Lincoln kitaplarını bu aralıklardan birine saklardı . Sabahleyin okumak için yeterince ı şık oldu ğu zaman yapraklardan yapılmı ş yata ğının üzerinde

döner, gözlerini ovu şturur, kitabını alıp kaldı ğı yerden hevesle okumaya başlardı. Bir konu şmacıyı dinlemek için 20-30 mil yürür, eve döndü ğünde tarlalarda, ormanda, Gentryville'deki Jones'un bakkalında topla nan kalabalı ğın önünde, kısacası her yerde konu şma yapardı. New Salem ve Springfield'deki edebiyat ve tartı şma gruplarına katılır ve şu anda sizin yaptı ğınız gibi, günlük olaylar hakkında konu şma prati ği yapardı. Aşağılık kompleksi onu her zaman rahatsız etmi şti. Kadınların yanında utangaç ve sessiz olurdu. Mary Todd ile flört ederlerken, sıkı lgan ve sessiz bir şekilde oturur, söyleyecek tek kelime bulamazdı. Hep Mary T odd konu şurdu. Ancak daha sonra pratik yaparak ve kendi ba şına çalı şarak usta konu şmacı Senatör Douglas ile tartı şabilecek düzeye gelmeyi ba şardı. Gettysburg'da ve yine ikinci açılı ş konu şmasında güzel konu şma sanatının en üst noktasına eri şerek insanlık tarihine geçen konu şmayı yapan ki şi de odur. "Avukat olma konusunda kararlı iseniz, i şin yarısından ço ğunu ba şarmı şsınız demektir," şeklindeki ifadesinin ardında kendi kar şıla ştı ğı engeller ve bunlara kar şı verdi ği çetin mücadele yatar. Devlet Ba şkanı'nın odasında Abraham Lincoln'ün mükemmel bir r esmi vardı. Theodore Roosevelt şöyle söylüyordu: "Kimi zaman bazı şeyleri çözemedi ğimde, birtakım haklar ve çıkarlar birbirine karı ştı ğında karar almak güçle şir. Böyle durumlarda Lincoln'e bakar, benzeri ko şullarda ne yapaca ğını tahmin etmeye çal şırdım. Bu size tuhaf gelebilir ama bu gerçekten pro blemlerimin çözümünü kolayla ştırırdı." Neden Roosevelt'in planım denemeyesiniz? E ğer cesaretinizi yitiriyorsanız ve konu şmacı olma konusundaki sava şı- 92 93 mınızdan vazgeçmeyi dü şünüyorsanız cebinizden üzerinde Lincoln'ün resmi ol an 5 dolarlıklardan bir tane çıkarın ve kendinize "Bu ko şullar altında o olsaydı ne yapardı?" diye sorun. Ne yapaca ğını biliyorsunuz. Ne yaptı ğını da biliyorsunuz. Lincoln senatörlük yarı şında Stephan A. Douglas'ı yendikten sonra takipçile rine, "Bir yenilgi de yüz yenilgi de ya şasalar asla vazgeçmemelerini" salık vermi şti. Ödülün Kesinli ği Harvard'lı ünlü Psikolog Prof. William James'in şu sözlerini ezberleyene kadar bir hafta boyunca her sabah kahvaltı masanızda bu k itabı açıp okumanızı ne çok isterdim. "E ğitimleri hangi düzeyde olursa olsun, gençlerin aldı kları e ğitim konusunda endi şe duymalarına izin vermeyin. Çalı şma gününün her saatini azimle çalı şarak geçiriyorsa, güvenle i şin sonucunu kendi haline bırakabilir. Pe şinde oldu ğu hedef ne olursa olsun, sonunda bir sabah uyandı ğında, kendini ku şağının yetkin ki şilerinden biri olarak bulabilece ğinden emin olmalıdır." Ünlü Profesör James'e tekrar dönece ğimi belirttikten sonra şunu söylemeliyim: Konuşma ile ilgili çalı şmanızı azimle ve hevesle devam ettirir, akıllıca ara ştırmalar yapmaya devam ederseniz sonunda bir sabah güvenle dolu bir halde uyanıp, kendinizi şehrinizin ya da toplulu ğunuzun usta konu şmacılarından biri olarak bulabilirsiniz. Bunlar size gerçeklikten uzak gelebilir, ama do ğrudurlar. Đstisnalar elbette vardır. Zihniyeti ve ki şili ği alt seviyelerde olan, hiçbir konuda konu şmayan bir ki şi şehrinin Daniel Webster'ı olamayacaktır, ama genel a nlamda bu iddia do ğrudur. 94 Bunu somut bir örnekle gösterelim. New Jersey eski valisi Stokes Trenton'daki topluluk önünde konu şma kursunun kapanı ş davetine katılmı ştı. O gece ö ğrencilerin yaptı ğı konu şmaların Washington'daki Temsilciler Meclisi veya Senato'da dinledi ği konu şmalar kadar iyi oldu ğunu söylemi şti. Trenton'da konu şma yapanlar birkaç ay önce dinleyici korkusuyla dili tutulan i şadamlarıy-dı. Onlar bu i şe yeni ba şlayan Cicero'lar değil, her Amerikan kentinde rastlanabilen tipik i şadamlarıydı. Bir sabah uyandıklarında kendilerini şehirlerinin iyi konu şmacılarından biri olarak buldular. Bir konu şmacı olarak ba şarınızın temeli iki şey olu şturur; do ğal yetene ğiniz ve isteklerinizin derinli ği ile gücü. Profesör James, "Hemen her konuda yardı mınıza

yeti şecek şey, duydu ğunuz hırstır," diyor. "E ğer bir sonuçla yeterince ilgileniyorsanız onu elde edece ğiniz kesindir. Zengin olmayı isterseniz zengin olursunuz, ö ğrenmeyi isterseniz ö ğrenirsiniz, iyi olmayı isterseniz iyi olursunuz. Tek yapmanız gereken bunları gerçekten i stemenizdir. Ayrıca birbiriyle çeli şik yüzlerce şeyi aynı anda ve aynı şiddetle istememeniz gerekir." Profesör James şöyle de diyebilirdi: "E ğer kendine güvenen bir konu şmacı olmak istiyorsanız, kendine güvenen iyi bir ko nuşmacı olursunuz. Fakat bunu gerçekten istemek zorundasınız." Özgüven ve topluluk önünde konu şma yetene ği kazanmaya çalı şan binlerce kadın ve erkek tanıyorum ve onları gerçekten dikkatle izledi m. Ba şarılı olanlardan sadece birkaçı üstün bir zekâya sahipti. Birço ğu sıradan insanlardı. Ama bu ki şiler kararlıydılar. Daha akıllı olanlar kimi zaman casa- retsizli ğe kapılıyor veya kendilerini para kazanmaya kaptırıyorlardı, bu yüzd en de pek yol katedemiyorlardı. Fakat ce- 95 sur ve belirli bir amaca ula şmaya kararlı olan sıradan bireyler sonunda en üst noktaya ula şıyorlardı. Bu tamamen insana özgü ve do ğal bir durumdur. Aynı şeyi ticarette ve profesyonel yaşamda da her zaman görmez misiniz? Đhtiyar Rockefeller i ş hayatında ba şarının ilk ko şulunun sabır oldu ğunu söylemi şti. Sabır bizim konumuzda da ba şarılı olmanın en önemli ko şullarından biridir. Marshal Foch dünyanın şimdiye kadarki en büyük ordusunu zafere ula ştırdı ğında sadece tek bir faziletinin oldu ğunu açıklamı ştı: Asla umutsuzlu ğa kapılmamak. Fransızlar 1914'te Marne'a do ğru geri çekilirlerken General Joffre emrindeki generalleri iki milyon ki şiden olu şan ordunun geri çekilmesini durdurup saldırıya geçmeleri konusunda görevlendirdi. Bu yen i sava ş dünya tarihindeki en kararlı sava şlardan biriydi. Joffre'ın üssüne kumanda eden Foch Joffre'a askeri kayıtlardaki en etkileyici mesajlardan birini gönde rdikten sonra iki gün daha devam etmi şti. Mesajı şöyleydi: "Üssüm elden gidiyor. Sa ğ kanat geri çekiliyor. Durum mükemmel. Saldırmalıyız." Bu saldırı Paris'i kurtardı. Öyleyse, sava ş çok a ğır ve ümitsiz ise, üssünüz elden gidiyor ve sa ğ kanadınız geri çekiliyorsa, "durum mükemmel" dir. Saldırın! S aldırın! Saldırın! Böylelikle varlı ğınızın en iyi parçasını kurtaracaksınız; cesaretini zi ve inancınızı! "Wüd Kaiser" e Tırmanı ş Birkaç yaz önce Wild Kaiser olarak anılan Avusturya Alpleri'nin zirvesine tırmanmaya hazırlanıyordum. Baede-ker bu çıkı şın zorlu ğundan ve amatör da ğcılar için bir rehberin şart oldu ğundan söz etmi şti. Yanımdaki arkada şım ve 96 i ben amatördük, rehberimiz de yoktu. Biri bize ba şarılı olup olmayaca ğımızı sordu ğunda "Elbette ba şarılı olaca ğız," diye cevapladık. "Böyle dü şünmenizi sa ğlayan nedir?" diye sordu bize. "Bunu rehbersiz ba şaranlar oldu, bu yüzden bunun mümkün oldu ğunu biliyoruz. Üstelik hiçbir zaman hiçbir i şe yenilgiye u ğrayaca ğımı dü şünerek ba şlamam," dedim. Alpler'e tırmanırken bu i şi acemice yapıyordum, fakat aslında topluluk önünde konu şmaya kalkı şmaktan Everest Te-pesi'ne tırmanmaya kadar her şey için geçerli olan psikolojik durum budur. Başarıyı dü şünün. Kendinizi en iyi şekilde kontrol altına almı ş halde topluluk önünde konu şma yaptı ğınızı hayal edin. Bunu yapacak gücünüz vardır. Ba şarılı olaca ğınıza inanın. Kesinlikle ba şarılı olaca ğınıza inandı ğınızda ba şarıyı getirecek şeyleri yapabilirsiniz. Amiral Dupont gambotlarını neden Charleston Lima-nı 'na çıkarmadı ğına ili şkin yarım düzine mükemmel neden sıralamı ştı. Amiral Farragut konu şmayı sessizce dinledikten sonra, "Fakat sizin dü şünmedi ğiniz ba şka bir neden daha var," dedi. ¦?< "O nedir?" diye sordu, Amiral Dupont. (, "Bunu yapabilece ğinize inanmamı ştınız," cevabını aldı.

Topluluk önünde konu şma eğitimine katılan ki şiler için yararlı şey, kendilerine güvenlerinin artması ve ba şarma yeteneklerine olan inancın fazlala şmasıdır. Zaten ele alman herhangi bir i şi ba şarmada bundan daha önemli bir şey var mıdır? Kazanma Đste ği $<:- Burada Elbert Hubbard'ın akıllıca önerisinden bir b ölümü aktarmadan geçemeyece ğim. Ortalama bir kadın ya da erkek bu akıllıca öner iyi uygular ve yaşama geçirirse daha mutlu, daha ba şarılı olur. "Kapıdan dı şarı çıktı ğınız anda karnınızı içeri çekin, ba şınızı dikle ştirin ve ci ğerlerinizi mümkün oldu ğunca çok havayla doldurun. Güne ş ı şınlarını içinize çekin, arkada şlarınızı gülümseyerek selamlayın ve her el sıkı şmanıza duygularınızı da katın. Yanlı ş anla şılmaktan korkmayın, bir saniyenizi bile düşmanlarınızı dü şünerek geçirmeyin. Ne yapmak istedi ğinizi zihninizde kesinle ştirin, yönünüzü de ği ştirmeksi-zin ula şmak istedi ğiniz hedefe do ğru ilerleyin. Zihninizi yapmak istedi ğiniz büyük ve önemli şeylerle me şgul edin. Günler akıp giderken kendinizi gelgitlerden gereksi nimi olan şeyleri kapmaya çalı şan mercan böcekleri gibi, isteklerinizi gerçekle ştirmek için bilinçsizce fırsatları yakalamaya çalı şırken bulacaksınız. Zihninizde olmak istedi ğiniz yetenekli, dürüst ve yararlı insanın resmini çizin, bu dü şünce sizi zamanla çizdi ğiniz o ki şili ğe dönü ştürecektir. Dü şünce yücedir. Do ğru buldu ğunuz zihinsel tavrınızı, cesur tavrınızı, samimi ve ne şeli tavrınızı koruyun. Do ğru düşünmek yaratmak demektir. Her şeyin temeli istektir ve her içten dua cevap bulur. Yüreklerimiz nasıl olmamızı istiyorsa o hale geliriz. Karnınızı içeri çekin ve ba şınızı dikle ştirin. Bizler krizalitler içindeki ilahlarız." Napoleon, Wellington, Lee, Grant, Foch gibi bütün b üyük askeri liderler, bir ordunun kazanma iste ğinin ve kazanabilece ğine ili şkin güveninin tam olmasının başarıyı etkileyen di ğer tüm faktörlerden daha önemli oldu ğunun farkındaydılar. . ,, 98 Marshal Foch, "Yenilen doksan bin ki şinin zafer kazanan doksan bin ki şi olamamasının nedeni zafere inanmıyor olmaları ve ce saretlerinin ve manevi dirençlerinin kırıknası-dır," demi ştir. Di ğer bir deyi şle, doksan bin ki şi gerçekte fiziksel olarak yenilgiye u ğramamı ş, zihinsel olarak çökmü ştür. Bunun nedeni de cesaret ve güvenlerini yitirmi ş olmalarıdır. Böyle bir ordu için umut yoktur, böyle bir insan için de umut kalmamı ştır. Birle şik Devletler Deniz Kuvvetleri'nin eski üst düzey va izlerinden Frozier, Birinci Dünya Sava şı sırasında gönüllü olarak vaizlik yapmak isteyenle rle görü şmeler yaptı. Donanmada ba şarılı bir vaaz için gerekli olan vazgeçilmez özelliklerin neler oldu ğu soruldu ğunda şöyle cevaplamı ştı: "Nezaket, giri şimcilik, yi ğitlik ve cesarettir." Bunlar konu şmada ba şarılı olmanın gerekleridir. Bunları parolanız kabul edin. Robert Service'in a şağıdaki şiirini sava ş mar şınız olarak benimseyin. Ormanda kaybolup bir çocuk gibi korktu ğunda, Ve ölüm gözlerinin içine baktı ğında, Bir çıban gibi hassas oldu ğunda, Kurallara göre, Gitmelisin ölmeye. Ama insanlık kanunu der ki "Sonuna kadar sava ş!" Ölüm engellenir böylece. Açlıkta ve kederde Kolaydır böbürlenmek. Asıl zor olanı, Ölümle yüz yüze gelmek. 99 Bu oyundan sıkıldın mı? Bak şimdi ayıp ettin. Sen gençsin, sen cesursun, sen zekisin. Biliyorum, haksızlık ettiler sana, Şikâyet etme ama. Hadi kalk, elinden geleni yap, sava şmaktan kaçma

Çalı şırsan gün senin olur. Đhtiyar bir ödlek olma. Cesaretini topla yeter, vazgeçmek kolaydır, Asıl zor olan ba şını dik tutmaktır. Yenilgiye a ğlamak kolay, çok kolay ölmek Yerlerde sürünmek kolay, çok kolay ezilmek Ama sava şmak da var, tüm umutlar sönse bile En güzeli bu oyunu oynayabilmek. En yorucu yarı ştan çıktı ğında, Yıkılmı ş, yenilmi ş, yaralı olsanda Dene bir kez daha, çok kolay ölmek. Asıl zor olan hayatta kalabilmek. 100 ÖZET 1. Golfu, Fransızca'yı, topluluk önünde konu şmayı, kısacası hiçbir şeyi düzenli bir ilerleme kaydederek ö ğrenmeyiz. Ani çıkı şlar, ani sıçramalarla ilerleme kaydederiz. Sonra birkaç hafta duraksadı ğımız veya edindi ğimiz bazı özellikleri yitirdi ğimiz olur. Psikologlar bu duraklama dönemini "ö ğrenme e ğrisinin platoları" olarak adlandırırlar. Uzun bir süre çalı şmanıza ra ğmen bu platoların birinden kurtulmayı ba şa-ramayabiliriz. Đlerleme sürecimize ili şkin yöntemle ilgili bu garip gerçe ği bilmeyen bazı insanların bu platolarda cesaretler i kırılır ve tüm çabalarından vazgeçerler. Bu çok üzü cü bir durumdur, çünkü ısrarcı olup pratik yapmaya devam etseler kendileri ni birdenbire bir ku ş kadar hafiflemi ş hissedecekler ve bir gecede büyük bir ilerleme kay dedeceklerdir. 2. Belki de her zaman konu şmaya ba şlamadan önce endi şe duyacaksınız. Fakat azmederseniz, ba şlangıçta ya şadı ğınız korkunun dı şındaki her şeyin üstesinden kısa sürede gelirsiniz. Konu şmaya ba şladıktan birkaç dakika sonra bu korku da ortadan kalkacaktır. 3. Profesör James, kimsenin e ğitiminin sonucuyla ilgili endi şe duymaması gerekti ğine i şaret etmi ş ve inançla çalı şmakta olan ki şi için, "Ula şmak istedi ği hedef ne olursa olsun, bir sabah uyandı ğında kendini ku şağının en yetkin ki şi- 101 si olarak bulaca ğı çok kesindir," demi ştir. Harvard'm bu ünlü bilgesinin dile getirdi ği bu psikolojik gerçek, sizin konu şmayı ö ğrenme çabalarınız için de söz konusudur. Bu, şüphe götürmeyen bir konudur. Ba şarılı ki şiler genellikle ola ğanüstü yetenekleri olan ki şiler de ğillerdi. Fakat azimli ve kararlıydılar. Devam ettiler ve hedeflerine ula ştılar. 4.Topluluk önünde konu şma çalı şmanızda ba şarıyı dü şünün. O zaman ba şarıyı gerektiren unsurları yerine getirebilirsiniz. 5. Cesaretiniz kırıldı ğında Toddy Roosevelt'in yöntemini uygulayın; yani Lincoln'ün resmine bakarak, "Aynı durumda o olsaydı ne yapardı?" sorusunu kendinize yöneltin. 6. Birinci Dünya Sava şı sırasında Birle şik Devletler Deniz Kuvvetleri'nde üst düzey görevli papazın vaaz konusunda ba şarılı olmak için gerekli gördü ğü, vazgeçilmez dört unsur vardı. Neydi bunlar? 102 ALTINCI BOLUM ĐYĐ KONUŞMANIN SIRRI Birinci Dünya Sava şı'ndan kısa bir süre sonra Londra'da Sör Ross ve Sö r Keith Smith adlarındaki iki karde şle tanı ştım. Londra'dan Avustralya'ya ilk uçu şu henüz gerçekle ştirmi şler, bunun üzerine Avustralya hükümeti tarafından e lli bin dolarla ödüllendirilmi şlerdi. Đngiltere Đmparatorlu ğu'n-da büyük bir sansasyon yaratarak Kral'dan Sör unvanı almı şlardı. Ünlü do ğa foto ğrafçısı Yüzba şı Harley gezilerinin bir bölümünde onlarla birlikte uçarak bir film çekmi şti. Bu geziyi anlatan bir konu şma hazırlamaları konusunda kendilerine yardım edip konu şmayı nasıl sunacaklarına ili şkin onlara bilgi verdim. Bu konu şmayı Londra'daki Philharmonic Hall'da karde şlerden biri ö ğleden sonra, di ğeri gece olmak üzere günde iki kez, dört ay boyunca sundular. Aynı deneyimi ya şamışlar, dünyanın yarısını uçakta yan-yana oturarak geç mişler ve kelimesi kelimesine aynı konu şmayı sunmu şlardı. Yine de konu şmaları aynı değildi.

Etkili bir konu şmada kerimeden daha önemli şeyler vardır. Önemli olan konu şmanın verdi ği tattır. "Ne söyledi ğinizden çok nasıl söyledi ğiniz esastır." Bir keresinde halk konserinde Paderewski, Chopin'in mazurkasmı çalarken yanımda oturan genç bayan da notaları takip ediyordu. Şaşırmı ştı, anlayamıyordu. Parmakları o an çalmakta olan aynı notalarda ısrarl a geziniyordu. Fakat onun yorumu sıradandı. Paderewski'nin yorumu ise ilham d oluydu, harikaydı, izleyiciyi büyütüyordu. Fakat bunun kay- 103 nağı notalar de ğil, onlara dokunma tarzıydı. Sıradan ile ola-¦-) ğanüstü arasındaki farkı yaratan Paderewski'nin dokunu şa kattı ğı duygu, sanatsallık ve ki şilikti. Büyük Rus ressamı Brullof bir kez ö ğrencisinin çalı şmasını düzeltmi şti. Ö ğrenci deği şen çizgisine şaşkınlık içinde bakarak "Çok az dokunarak onu bamba şka bir resme dönü ştürdünüz. Bu nasıl oldu?" diye sordu ğunda Brullof, "Sanat küçük şeylerle ba şlar," diye cevap vermi şti. Bu söz Pade-revvski'nin çalı şı ve Brullof un ö ğrencisinin çizimi için oldu ğu kadar konu şma için de geçerlidir. Aynı şey kelimelere dokunma konusunda da geçerlidir. Đngiliz Parlamentosu'nda her şeyin konu şmanın anlamına de ğil tarzına ba ğlı oldu ğuna dair eski bir özdeyi ş vardır ve bu sözü Qunitilian yıllar önce Đngiltere henüz Roma'nın ko-lonisiyken dile getirmi ştir. Đyi bir sunum zayıf bir konunun dahi uzun yol alması nı sa ğlar. Üniversite yarı şmalarında en iyi malzemeye sahip olan konu şmacının mutlaka kazanan ki şi olmadı ğı dikkatimi çekmi şti. Elindeki malzemeyi en iyi malzeme olarak göster en ki şi kazanır. Lord Morley keyifli ve alaycı bir üslupla şu gözlemde bulunmu ştu: "Bir konu şmada önemli üç unsur vardır; konu şmayı kimin yaptı ğı, nasıl dile getirdi ği ve ne söyledi ği. Bu üç şeyden en az önemlisi üçüncüsüdür." Biraz abartılı, öyle de ğil mi? Ama yüzeyi kazıdı ğınızda altında parıldayan do ğruyu göreceksiniz. Edmund Burke'ün kaleme aldı ğı konu şmalar öylesine mükemmel bir mantık dizini, akıl yürütme ve kompozisyon ile olu şturulmu ştur ki bugün bile bu ülkedeki üniversitelerde yarısında klasik hitabet modelleri okutulmaktadır. Fakat Burke konu şmacı olarak kötü bir üne sahipti. Đçinde varolanı çevresindekilere sunma, onları ilginç ve 104 etkili hale getirme konusunda yetenekli olmadı ğından Avam Kamarası'nda onu bir akşam yemeği zili kadar sıradan buluyorlardı. Konu şmak için aya ğa kalktı ğında di ğer üyeler öksürmeye ba şlar, ayaklarını sürüyerek sessizce yürür ve toplu olarak kendilerini dı şarı atarlardı. Çelik kaplı bir mermiyi tam bir güçle fırlattı ğınız halde kar şınızdaki ki şinin giysisinde tek bir delik bile açamayabi-lirsiniz. A ma bir mumya ğı kandilinin arkasına barut koyarsanız bunu bir tahta parçasının içinden geçirebilirsiniz. Üzgünüm ama böyle bir konu şma, arkasında güç olmayan çelik kaplı bir konu şmadan daha etkileyicidir. O halde şimdi sizin konu şma tarzınıza bakalım. Konuşma Tarzı Nedir? Herhangi büyük bir ma ğaza, oradan aldı ğınız bir şeyi evinize teslim ederken ne yapar? Sürücü, getirdi ği paketi arka bahçeye attıktan sonra çekip gider mi ? Birinin elindekiler-den kurtulmaya çalı şması ile onu teslim etmesi aynı şey midir? Postacı telgrafı kime aitse ona teslim eder. Fakat tüm konu şmacılar bunu yapar mı? Binlerce insanın tipik konu şma tarzına ili şkin bir örnek vereyim. Đsviçre Alpleri'ndeki tatil yerlerinden biri olan Murren'e gitmi ştim ve Londra'daki bir şirket tarafından i şletilen bir otelde kalıyordum. Aynı firma konuklara konu şma yapması için Đngiltere'den her hafta birkaç konu şmacı gönderiyordu. Aralarından biri tanınmı ş Đngiliz romancısıydı. Konu şmanın konusu "Romanın Gelece ği" idi. Konuşmacı konuyu kendisinin seçmedi ğini itiraf etti ve uzun lafın kısası, aslında bu konuya ili şkin söylenecek de ğerli pek bir şeyin olmadı ğını belirtti. Aceleyle birtakım notlar almı ştı. Đzleyici- 105 nin kar şısına çıktı ğında, onları yok sayarak, hatta onlara bakmaksızın, bazen dinleyicilerin ba şının üzerinden ileriye gözlerini dikerek, bazen not larma bazen

yere bakarak konu şmasını yaptı. Gözlerinde uzak bir bakı ş, sesinde uzak bir sesleni şle kelimelerini sanki bo şlu ğa akıtıyordu. Bu tür bir performansa konu şmanın sunumu denilemez. Bu kendi kendine konu şmadır. Đleti şimsizliktir. Đyi bir konu şmadaki vazgeçilmez ilk ö ğe ileti şimdir. Dinleyici konu şmacının zihninden ve yüre ğinden kendi zihnine ve yüre ğine doğrudan bir mesajın gönderildi ğini hissetmelidir. Kumdan ba şka şey olmayan susuz Gobi Çölü'nde dahi biraz önce anlattı ğımdan daha iyi bir konu şma yapılabilirdi. Gerçekten de konu şma bir grup canlı insana de ğil de sabit bir noktaya yapılıyor gibiydi. Bir konu şmanın sunumu çok basit olmakla beraber aynı zamanda çok da karı şık bir süreçtir ve ço ğunlukla yanlı ş anla şıldı ğı gibi suistimale de u ğrar. Đyi Konu şma Yapmanın Sırrı Konuşma yapmaya ili şkin pek çok anlamsız ve bo ş şey yazılmı ştır. Ayrıca konu şma birtakım kurallara ve ayinlere ba ğlanarak gizemli bir havaya büründürülmü ştür. Tanrı'nın ve insanın gözünde kötülük kayna ğı olarak kabul edilen eski moda söylevler konu şmayı gülünçle ştirmi ş-tir. Đşadamı kütüphaneye ya da kitapçıya gitti ğinde "hitabet" konusunda yazılmı ş, hiçbir yararı olmayan kitaplarla kar şıla şmıştır. Di ğer taraftan tüm ilerlemelere kar şın ö ğrenciler hâlâ Webster'ın veya Ingersoll'ün süslü konu şmalarını ezberlemeye zorlanmaktadırlar. Fakat bu konu şmacılar e ğer bugün ya şasalardı Bayan Ingersoll ve Bayan Webster'ın kulla- 106 nılmaktan dolayı yıpranmı ş şapkaları gibi modası geçmi ş ve bugünün ruhundan uzak konu şmacılar olurlardı. Đç Sava ş'tan itibaren tamamen yeni konu şma okulu ortaya çıktı. Bu, günün ruhunu yakalaması açısından bir telgraf kadar açık olma öz elli ğine sahip bir tarzdır. Bir zamanlar moda olan bu eski tip kelimelere en na zik dinleyiciler bile ho şgörü göstermezlerdi. Đster on be ş ki şilik i ş toplantısı, ister bir çadırdaki bin ki şilik topluluk olsun, modern bir dinleyici konu şmacının do ğrudan do ğruya sohbet ederek ve her bir izleyici ile aynı tarzda, tek tek görü şme yapryormu şçasına konu şmasını ister. Aynı tarzda ama aynı güçte de ğil. Buna çabaladı ğında güçlükle duyulacaktır. Aynı zamanda do ğal görünmeye çalı ştı ğı için, kırk ki şi ile konu şurken, bir ki şiyle konu ştu ğunda harcadı ğından çok daha fazla enerji sarf edecektir. Tıpkı b ir binanın tepesindeki heykelin, a şağıdan ona bakanlar tarafından gerçek ya şamdaki oranlarda görülebilmesi için muazzam büyüklükte yap ılması gibi. Mark Twain, Nevada'daki bir maden kampında yaptı ğı konu şmayı bitirirken ya şlı bir madenci yanma yakla şarak "Bu sizin do ğal konu şma tonunuz mu?" diye sormu ştu. Dinleyicinin istedi ği budur. "Do ğal konu şma tonunuzun" bir parça yükseltilmesi. Biraz önce bir romancmın bir konu şmasını nasıl sundu ğundan söz etmi ştim. Aynı salonda, birkaç gece sonra Sör Oliver Lodge'un konu şmasını dinleme zevkine eri ştim. Konu şma konusu "Atomlar ve Dünyalar" idi. Sör Lodge yarı m yüzyıldan uzun bir süre bu konu üzerinde dü şünmüş, çalı şmış, deneyimlerde bulunmu ş ve ara ştırmı ştı. Kalbinin, zihninin ve ya şamının vazgeçilmez bir parçası haline gelen ve dile getirmeyi çok istedi ği bir şey vardı. Fakat bir konu şma ya- 107 paca ğını unuttu - ben bunu unuttu ğu için Tanrı'ya şükrettim. Çünkü onun kaygısı, konu şma yapmak de ğildir. Onu ilgilendiren şey, dinleyicilere atomdan söz etmekti. Bildiklerini do ğru, anla şılır duyguları da hesaba katarak aktarmak istiyordu. Gördüklerini ve hissettiklerini bizim de görüp hissetmemizi istiyordu. Sonuçta ne oldu? Ola ğanüstü bir konu şma yaptı. Hem çekici hem de güçlü bir sunumdu bu. Dinleyicileri çok etkiledi. Sör Lodge s ıradı şı yetene ğe sahip olan bir konu şmacıydı. Fakat eminim o kendini böyle görmüyordu. V e eminim dinleyenlerden ancak birkaçı onu bir konu şmacı olarak kabul etmi şlerdi. Bu kitabı okuyan sizler topluluk kar şısında konu şma yaptı ğınızda, sizi dinleyenler topluluk önünde konu şma konusunda e ğitim aldı ğınızdan şüphelenirlerse bundan memnunluk duymam. Tersine ası l istedi ğim, dinleyicilerin bu konuda e ğitim aldı ğınızı hayal bile edemeyecekleri kadar do ğru konu şmanızdır. Đyi bir pencere dikkat çekmez, sadece ı şı ğın geçmesine izin verir. Đyi bir

konu şmacı da öyledir. Öylesine do ğaldır ki dinleyiciler asla konu şma tarzına dikkat etmezler, bilincinde oldukları sadece anlatı lan konudur. Henry Ford'un Ö ğüdü ^ Henry Ford "Bütün Ford'lar birbirinin aynıdır, ama birbirinin aynı olan insan yoktur. Her yeni hayat güne şin altındaki yeni bir şeydir, daha önce ona benzeyen hiçbir şey olmamı ştır ve gelecekte de olmayacaktır. Genç insan bu fik ri kendisi için benimsemelidir. Onu di ğerlerinden ayıracak olan bireyselli ğin kıvılcımını aramak ve o kıvılcımı ate şlemelidir. Toplum ve okullar bu kıvılcımı ondan uzakla ştırmaya çalı şır- 108 lar, onlar herkesi aynı kalıba sokma e ğilimindedirler. Fakat size söylüyorum, bu kıvılcımın yok olmasına izin vermeyin, o sizin önem kazanma konusunda tek gerçek iddianızdır." Tüm bunlar topluluk önünde konu şma için iki katı do ğrudur. Dünyada size benzeyen başka bir insan daha yoktur. Yüz milyonlarca insanın i ki gözü, bir burnu ve bir ağzı vardır ama hiçbiri tam olarak size benzemez; hiç biri bütünüyle sizin özelliklerinize, yöntemlerinize ve dü şünme tarzınıza sahip de ğildir. Konuştuklarında ve kendilerini ifade ettiklerinde pek az ı sizin konu şmanızdaki doğallı ğa ula şabilecektir. Ba şka bir deyi şle, siz bireyselli ğe sahipsiniz. Bir konu şmacı olarak bu sizin en de ğerli vasfınız. Ona sıkıca sarılın, onu ba ğrınıza basın. Onu geli ştirin. O sizin konu şmanıza içtenlik ve güç katacak olan parıltıdır. "O sizin önem kazanma konusunda tek ger çek iddianızdır." Sör Oilve Lodge di ğerlerinden farklı konu ştu. Çünkü o farklıydı. Konu şma stili, sakalı ve kel kafası gibi bireyselli ğinin vazgeçilmez bir parçası idi. Lloyd George'u taklit etmeye çalı şsaydı bu yapay olurdu ve ba şarısızlı ğa u ğrardı. Amerika'daki en ünlü tartı şmalar 1858'de Illinois'daki kırsal kasabada Senatör Stephen A. Douglas ile Abraham Lincoln arasında geç mişti. Lincoln uzun boylu ve hantal, Douglas ise kısa boylu ve inceydi. Onların fizikleri kadar ki şilikleri, zihniyetleri ve huyları da farklıydı. Douglas oldukça kibar bir insandı. Lincoln ise biri ni kar şılamak üzere kapının önüne çoraplarıyla çıkan demiryolu i şçisi gibiydi. Douglas'ın hareketleri inceydi, Lincoln'ünkiler ise kaba. Douglas mizah yo ksunuydu, Lincoln gelmi ş geçmi ş en büyük fıkra anlatıcılarından biriydi. Douglas ç ok seyrek gülümserdi, Lincoln her şeyi benzetmeler ve örneklemelerle anlatırdı. Dougla s kendini beğenmi ş ve küstah tavırlıydı, 109 Lincoln ise alçakgönüllü ve merhametliydi. Douglas' m zihninde dü şünceler şimşek çıkardı, Lincoln'ün zihni daha a ğır i şlerdi. Douglas bir fırtına gibi, düşünmeksizin konu şurdu, Lincoln daha sessiz, ve tedbirli konu şmayı tercih ederdi. Her iki adam da birbirlerine benzememelerine ra ğmen yetenekli konu şmacılardı. Çünkü kendileri olma cesaretine ve mantı ğına sahiptiler. Herhangi biri di ğerini taklit etmeye çalı şsaydı çok kötü bir şekilde ba şarısızlı ğa u ğrardı. Fakar her biri özel yetene ğini en üst düzeyde kullandı ğı için bireysel ve güçlü olmayı başardı. Siz de aynı yolu izleyin. Bu direktifi vermek kolaydır ama ya uygulamak? Uygu lamak kesinlikle kolay değildir. Marshal Foch'un sava ş sanatı hakkında söyledi ği gibi, "Teorik olarak kolaydır, fakat maalesef uygulamada zordur." Dinleyici toplulu ğu kar şısında do ğal olmak pratik yapmayı gerektirir. Küçük bir oğlan ya da kız çocu ğuyken, dört ya şlarındayken, kürsüye çıksaydınız dinleyici kar şısında do ğal konu şmayı ba şarabilirdiniz. Fakat yirmi dört veya otuz dört yaşındayken kürsüye çıkıp konu şmaya ba şladı ğınızda neler olur? Dört ya şmdayken sahip oldu ğunuz bilinçsiz do ğallı ğı koruyabilir misiniz? Bunu yapabilirsiniz belki, ama sert, resmi ve mekanik hale gelece ğiniz ve bir kaplumba ğa misali kabu ğunuza çekilece ğiniz kesindir. Đnsanlara iyi konu şmayı ö ğretmek, onlara yeni bir özellik kazandırmak de ğil, engelleri ortadan kaldırmak özgürle ştirmek, biri onları yere serdi ğinde gösterecekleri tepki kadar do ğal davranmalarını sa ğlamaktır. Yüzlerce kez konu şmacıları konu şmalarının ortasında durdurup onlardan "insan gibi konu şmalarını" istedim. Đnsanları do ğal konu şmaları için zorladı ğım ve onları bu konuda e ğitmeye çalı ştı ğım için yüzlerce gece eve zihinsel olarak

110 yorgun ve sinirli bir şekilde döndüm. Đnanın bana, bu sanıldı ğı kadar kolay değildir. Doğallı ğı sa ğlamanın tek yolu pratik yapmaktır. Pratik yaparken kendinizi sert bir tarzda konu şurken buldu ğunuzda, durup kendinize sert bir dille şöyle söyleyin: "Hey! Ters giden nedir? Kendine gel, insa n ol." Sonra izleyiciler arasından arkalarda oturan ve en donuk bakan ki şiyi bulup ona bakarak konu şmaya başlayın. Oradaki di ğer ki şileri o an tamamen unutun. Onunla sohbet edin. Size bir soru yöneltti ğini ve sizin de bunu cevapladı ğınızı hayal edin. Aya ğa kalkarak konu şmuş olsaydı ve siz de onu cevaplasaydınız bu süreç hem en ve kaçınılmaz bir şekilde konu şmanızı daha çok sohbet havasmda, daha do ğal ve açık bir hale getirecekti. O halde bu sistemin böyle i şledi ğini dü şleyin. Hatta sorular yönelterek onları cevaplayacak kadar ileri gidebilirsiniz. Örneğin, konu şmanızın ortasında "Bu iddiaya ili şkin bir kanıtımın olup olmadı ğını sorarsanız, yeterince kanıtım var," diyebilirsi niz. Ardından hayali sorunuzu cevaplayarak devam edebilirsiniz. Böyle bi r tarz dinleyiciye oldukça doğal gelecektir. Konu şmanın monotonlu ğunu ortadan kaldıracak, açık, kula ğa ho ş gelen ve sohbet havasındaki bir konu şmaya dönü ştürecektir. Samimiyet, co şku ve ileri derecede istek de size yardımcı olacakt ır. Đnsan duygularının etkisinde oldu ğunda gerçek benli ği ortaya çıkar. Engeller ortadan kalkar. Duygularının sıcaklı ğı tüm engelleri yok eder. Đçinden geldi ği gibi davranır, içinden geldi ğince konu şur. Yani do ğaldır. Sonuçta, bu sayfalarda tekrar tekrar yer alan konu şma tarzında vurgulandı ğı üzere, konu şmalarınıza yüre ğinizi katın. Dekan Brown, Yale Đlahiyat Fakültesi'nde verdi ği "vaaz" 111 konulu konferansında şunları söylemi şti: "Bir arkada şımın Londra'daki bir görevi sırasında yaptı ğı tanımlamayı asla unutamam. Bu arkada şım Vaiz George MacDonald idi. O sabah Kutsal Kitap dersinde Tevrat'ın on bir inci bölümünü okumu ştu. Ayin zamanı geldi ğinde şöyle dedi: 'Bu inanç adamlarını hepiniz duydunuz. S ize inancın ne oldu ğunu anlatmaya çalı şmayacağım. Burada bunu benden daha iyi yapabilecek ilahiyat profesörleri var. Burada bulun makla size ancak inanmanız konusunda yardımcı olabilirim.' Ardmdan tüm dinleyi cilerin zihinlerine ve kalplerine inanç a şılamak üzere, kendi inancını büyük bir içtenlikle o rtaya koydu. Kalbi i şindeydi, konu şma şekli etkileyiciydi. Çünkü dayana ğı, içten ve güzel olan içsel ya şamıydı." "Kalbi i şindeydi." Đşte sır budur. Ancak bu tür önerilerin pek kabul gör medi ğini biliyorum. Bunlar mu ğlak görünürler, belirgin de ğildirler. Ortalama ö ğrenci kusursuz kurallar ister. Kesin bir şey. Elle tutulur bir şey ister. Kurallar, bir arabayı idare edecek yönlendirmeler kadar kesin olmalıdır. Öğrencilerin istedi ği budur. Benim onlara vermek istedi ğim de budur. Bu hem onlar hem de benim için kolay olacaktır. Öyle kural lar vardır ki, içinde sadece ufak bir yanlı ş barındırdı ğında i şlemez. Kurallar konu şmanın tüm do ğallı ğını, içtenli ğini, canlılı ğını ve gücünü alır. Biliyorum, çünkü gençlik günler imde enerjimin büyük bölümünü bunları denemek için kulla ndım, fakat burada bunlara yer vermeyece ğim. Josh Billings'in parlak anlarından birinde söyl edi ği gibi "Göründükleri gibi olmayan pek çok şeyi bilmenin hiçbir anlamı yoktur." 112 Topluluk Önünde Konu şma Yaparken Bunları Yapıyor musunuz? Burada konu şmayı daha açık ve daha canlı hale getirecek bazı öz ellikleri tartı şaca ğız. Aslında bunu yapmaktan çe-kiniyorum. Çünkü bazı ları emin bir şekilde "Anlıyorum, kendimi bunları yapmaya zorlar s am çok daha iyi olaca ğım," diyecektir. Hayır, iyi olmayacaksınız. Kendinizi bu nları yapmaya zorladı ğınızda konu şmanızı tamamen cansız ve mekanik bulacaksınız. Bu prensiplerin ço ğunlu ğunu dünkü görü şmenizde kullandınız. Geçen ak şamki yeme ği nasıl bilinçsizce sindirdiyse-niz bunları da öyle k ullandınız. Bu prensipleri kullanmanın yolu budur. Bu tek yoldur. Ayrıca daha önce belirtti ğimiz üzere, topluluk önünde konu şmada oldu ğu gibi bu prensiplerin yerle şmesi de sadece pratik ile mümkündür. Bir: Önemli Sözleri Vurgulayın, Önemsizleri Đkinci Planda Bırakın.

Konuşmada kelimenin bir hecesini vurgularız, üstelik kuv vetle vurgularız, di ğerlerini ise ta şların üzerinden geçen asfalt silindiri gibi hızla g eçeriz. Aynı şeyi cümleleri söylerken de yaparız. Bir ya da iki ö nemli kelimeyi New York 5. Cadde'deki Empire State binası gibi öne çıkarırı z. Bu açıklamı ş oldu ğum tarz, duyulmamı ş ya da ola ğanüstü bir tarz de ğildir. Dinleyin, bunu her zaman duyabilirsiniz. Dün bunu b elki yüz belki de bin defa yaptınız. Yarın da ku şkusuz yüz kez yapacaksınız. Đşte size bir örnek. Cümleyi okuyun, büyük harfle yaz ılan kelimeleri vurgulayarak, di ğerlerini ise hızlı hızlı okuyun. n Etkisi nasıl oluyor? ,,., , , , . 113 Giri şti ğim her i şi BA ŞARDIM. Çünkü, bunu ĐSTĐYORDUM. Hiçbir zaman KARARSIZ olmadım ve bu bana di ğer insanlar kar şısında AVANTAJ SA ĞLADI. Napoleon Bu satırları okumanın tek yolu bu de ğildir. Bunları ba şka bir konu şmacı farklı okuyabilir. Bu konuda de ği şmez kurallar yoktur. Bunlar tamamen ki şiye ba ğlıdır. Aşağıda seçilmi ş olan cümleleri yüksek sesle, içten bir anlam verer ek, fikirleri açık ve ikna edici hale getirerek okuyun. Önemli ke limeleri vurgulayıp, di ğerlerini hızla geçebiliyor musunuz? Yenildi ğinizi dü şünürseniz yenilirsiniz. Cesaret edemeyece ğinizi dü şünürseniz, Cesaret edemezsiniz, Kazanmak istiyor, ama kazanamayaca ğınızı düşünüyorsanız, Kazanamayaca ğınız kesindir. Yaşamda sava şları her zaman Güçlü ya da hızlı olanlar kazanmaz. Eninde sonunda kazanan, Kazanabilece ğine inanandır. ANON Đnsan karakterinin belki de en önemli özelli ği de ği şmez kararlılı ğıdır. Büyük adam olmaya ya da hayatta ba şarı kazanmaya karar veren bir çocuk sadece kafasındaki binlerce engeli ortadan kaldırmak için değil, bin saldırı ve yenilgiye ra ğmen kazanmak için u ğra şmalıdır. THEODORE ROOSEVELT 114 Đki: Sesinizin Perdesini De ği ştirin. Konuşma sırasında sesimizin perdesi aynı kalmaz; yükseli r ve alçalır, tıpkı denizin yüzeyinin sürekli dalgalanması gibi tekrar tekrar iner, çıkar. Neden? Bunu kimse bilmez ve umursamaz. Fakat yarattı ğı etki memnunluk vericidir ve doğal olmanın yolu da budur. Bunu ö ğrenmek zorunda kalmadık, çocuklu ğumuzda anlamadan ve farkında olmadan bu özelli ği edindik. Ancak aya ğa kalkıp dinleyici ile yüz yüze geldi ğimizde sesimiz Nevada'nın çölleri gibi durgun, donu k ve tekdüze bir hal alır. Kendinizi yüksek ve tekdüze bir tarzda konu şurken buldu ğunuzda bir saniye durun ve kendinize şunları söyleyin: "Ruhsuz bir Kızılderili gibi konu şuyorum. Haydi bu insanlarla konu ş. Đnsan ol. Do ğal ol." Böyle konu şmanın size bir yararı olacak mı? Belki biraz. Yalnı zca durmak bile size yardımcı olacaktır. Kurtulu şunuzu pratik yaparak sa ğlamaksınız. Seçti ğiniz herhangi bir deyimi ya da kelimeyi, sesinizin tonunu alçaltıp yükselterek, ön bahçedeki defne a ğacı gibi, belirginle ştirebilirsiniz. Brooklyn Cemaati'nin ünlü ba şkanı Dr. S. Parker bunu sık sık yapardı. Sör Oliver Lodge da, Br-yan da, Roosevelt de, ünlü konu şmacıların hemen hemen tamamı da bunu uygulardı. Aşağıdaki cümlelerde italikle yazılmı ş olan kelimeleri, cümlenin di ğer kelimelerinden daha dü şük tonda okuyun. Etkisi nasıl oluyor? Bir tek meziyetim var, asla ümitsizli ğe kapılmamak. Marshal Foch. E ğtimin büyük amacı bilgi de ğil uygulamadır : ' Herbert Spencer. 115

86 ya şındayım, yüzlerce insanın ba şarı merdivenini izledim. Ba şarı için gerekli tüm unsurların içinde en önemlisi inançtır. Kardinal Gibbons. Üç: Konu şmanızın Hızını De ği ştirin. Küçük bir çocuk konu ştu ğunda ya da sıradan bir konu şma yaptı ğımızda sürekli olarak konu şma hızımızı de ği ştiririz. Bu çok ho ş ve do ğaldır. Bilinçsizce yapılır. Etkilidir. Gerçekten de bir fikri ön plana çıkarmanın en iyi yollarından biridir. Missouri Tarih Toplulu ğu'nca yayımlanan, Wal-ter B. Stevens'm Reporter's Lincoln (Gazetecinin Lincoln'ü ) adlı eserinde Lincoln'ün önemli bir noktayı vurgulama konusunda en çok bu yö ntemi benimsedi ği belirtilmektedir. "Bazı kelimeleri hızla geçer, vurgulamak istedi ği kelimeye ya da ifadeye geldi ğinde yava şlar, o kelimenin üzerinde durur, sonra cümlenin ger i kalan kısmını hızla geçerdi. Vurgulamak istedi ği bu kelime ya da kelimelere, onların ardından gelen düzinelerce kelimeye ayırdı ğından daha fazla zaman ayırırdı," demektedir Stevens. Böyle bir yöntem oldukça dikkat çekicidir. Bunu örn ekleyelim. Topluluk önündeki konu şmalarımda genellikle Kardinal Gibbons'un a şağıdaki ifadesini dile getirirdim. Cesaret kelimesini vurgulamak istiyordu m, bu yüzden italikle yazılmı ş olan kelimelerin üzerinde oyalanır, sanki o kelime lerden etkilenmi şçesine konu şur, sonuçta gerçekten de etkilenirdim. Lütfen a şağıdaki bölümü yüksek sesle okuyup aynı yöntemi deneyin ve sonuçlan not edin. Ölümünden kısa süre önce Kardinal Gibbons şöyle demi şti: "86 ya şındayım. Yüzlerce insanın ba şarı merdivenini tırmanmasını izledim. Ba şarı için gerekli tüm unsurların 116 içinde en önemlisi inançtır. Đnsan cesur de ğilse, önemli hiçbir şey ya şamaz." Şunu deneyin: Alçak bir sesle, hızla ve önemsiz bir şeyden söz ediyormu ş gibi, "otuz milyon dolar" deyin. Şimdi üzerinde durarak, duygu katarak ve miktarın büyüklü ğünden çok etkilenmi ş görünerek "otuz bin dolar" deyin. Otuz bini otuz milyondan fazla imi ş gibi göstermi ş olmadınız mı? Dört: Önemli Fikirlerden Önce ve Sonra Duraklayın. Lincoln konu şurken sık sık duraksardı. Sıra dinleyicilerinin zihninde derin bi r etki yaratmasını istedi ği büyük bir fikre gelince öne do ğru e ğilir, bir an do ğrudan dinleyicilerinin gözlerinin içine bakar ve hiçbir şey söylemeden dururdu. Bu ani sessizli ğin etkisi tıpkı ani bir sesin etkisi gibi olurdu; dikk at çekerdi. Herkes dikkat kesilir, tetikte ve uyanık bir halde arkasından ne gelecek diye beklerdi. Örneğin, Lincoln'ün Douglas ile yaptı ğı ünlü tartı şmalar biterken, tüm belirtiler onun yenilgisini gösterirken, morali boz ulur, eski alı şkanlı ğı olan melankolinin etkisine girer, bu duygu sözlerini de etkilerdi. Sonuç konu şmalarından birinde, a ğlamaklı gözlerle onu dinleyen yarısı ilgisiz yarısı içten görünen insan toplulu ğuna baktı. Bir an durup sessiz kaldı. Ellerini sava şmaktan aciz ve yorgun bir hale gelmi şcesine kavu şturdu ve kendine özgü tekdüze sesiyle konu şmaya ba şladı: "Dostlarım, benim ya da Yargıç Douglas'ın Birle şik Devletler Sena-tosu'na seçilmemiz küçük bir fark yaratır, çok küçük bir fark. Fakat bugün size sundu ğumuz önemli konu, bir ki şinin ki şisel menfaatlerinin veya politik özelliklerinin çok ötes indedir. Evet, dostlarım," diyerek tekrar duraksadı, dinleyiciler onu pür dikk at dinliyorlardı. Şöyle devam etti: "Yargıç Douglas'ın ve benim bu zavallı, güçsü z ve kekeleyen dilleri- 117: miz mezarda sessiz kaldı ğı zaman dahi bu konu ya şamaya, nefes almaya ve parıldamaya devam edecektir." Lincoln'ün biyografi yazarlarından biri konuyla ilg ili olarak şunları anlatır: "Bu basit kelimeler ve kelimelerin dile getirili ş tarzı dinleyenlerin yüre ğine i şlemi şti." Lincoln vurgulamak istedi ği ifadelerden sonra da duraklardı. Kelimelerin anla mı tam olarak yerle şip görevini yerine getirirken sessiz kalması gücüne güç katardı. Sör Oliver Lodge konu şmasında önemli fikirlerden önce de sonra da durakla rdı. Bir cümlede üç dört kez durdu ğu olurdu. Fakat bunu do ğal olarak ve bilinçsizce

yapardı. Sör Oliver'm yöntemlerini analiz etmedi ği sürece hiç kimse bunu fark edemezdi. Kipling, "Sessiz kalarak konu şmalısınız," demi şti. Sessizlik konu şmada akıllıca kullanıldı ğında altın de ğerindedir. Güçlü bir araçtır, fakat i şe yeni ba şlayan konu şmacılar tarafından pek dikkate alınmaz. Aşağıda Holman'ın "Canlı Konu şmalar" adlı eserinden yaptı ğımız alıntıda konu şmacının yararlı duraklamaları nerelerde yapabilece ğini gösterdim. Bunların duraklanabilecek en iyi yerler oldu ğunu de ğil, en iyi yerler olabilece ğini söylüyorum. Nerede durmak gerekti ğine dair kesin kurallar yoktur. Bu bir anlam, duygu ve mizaç sorunudur. Bugün konu şmanın bir yerinde duraklarken yarın aynı konu şmanın ba şka bir yerinde duraklayabilirsiniz. Bu bölümü yüksek sesle, hiç duraklamadan okuyun. So nra i şaretledi ğim yerlerde duraklayarak tekrar okuyun. Duraklamaların etkisi n asıl oluyor? "Mal satmak bir sava ştır (durun ve sava ş kelimesinin yerle şmesini bekleyin) ve onu sadece sava şçılar kazanabilir (durup bu noktanın yerle şmesini bekleyin). Bu koşullardan ho ş- 118 lanmayabilirsiniz, ama onları biz olu şturmadık ve biz de ği şti-remeyiz (durun). Satı ş oyununa ba şladı ğınızda cesaretinizi toplayın (durun). E ğer toplayamazsanız (durun ve bir saniye için şüpheyi uzatın) atı ş sırası size her geldi ğinde geli şinde ba şarısız olacak ve oyun dı şı kalacaksınız, aldı ğınız skor da O'dan büyük olmayacak (durun). Atıcıdan korkan ki şi hiçbir zaman üç vuru şluk atı ş yapamaz (durun ve bu fikrin yerle şmesini bekleyin). Topun derisini çıkaran ya da topu çitin üzerinden geçirip eve kadar fırlatan, ka leye her zaman erken ula şan ki şi (durun ve bu ola ğanüstü oyuncu hakkında ne söyleyece ğinize dair merakın artmasını bekleyin) yüre ğinde de ği şmez bir kararlılı ğı olan oyuncudur." Aşağıdaki cümleleri yüksek sesle, güç ve anlam vererek okuyun. Nerelerde do ğal bir şekilde durakladı ğınızı gözlemleyin. Büyük Amerikan Çölü Idaho'da, New Mexico'daya daAri -zona'da de ğildir. O, sıradan bir insanın şapkasının altındadır. Büyük Amerikan Çölü, fiziksel de ğil zihinsel bir çöldür. J.S. Knox Đnsan hastalıklarının hepsine çare yoktur, fakat her derde çare olan şey açıklıktır. Profesör Foxwell Burada iki ki şiyi memnun etmek zorundayım. Tanrı'yı ve Garfield'i . Burada Garfield'le ya şamak zorundayım, Tanrıyla daha sonra. James A. Garfield 119 Bir konu şmacı bu bölümde sözünü etti ğimiz tüm talimatlara uysa da yüzlerce yanlı ş yapabilir. Topluluk önünde sohbet edercesine konu şabilir ve bu sonuçta hoş olmayan bir ses tonuyla konu şup bir dilbilgisi hatası yapabilir. Uygunsuz ve saldırgan davranarak ho ş olmayan şeyler yapabilir. Đnsanın do ğal konu şma yöntemini pek çok noktada geli ştirmesi gerekir. Sohbet sırasında do ğal konu şma yönteminizi mü-kemmelle ştirin. 120 ÖZET 1. Bir konu şmada önemli olan kelimeler de ğil, konu şmanın verdi ği tattır. "Ne söyledi ğinizden çok nasıl söyledi ğiniz esastır." 2. Pek çok konu şmacı dinleyicilerini göz önüne almaz, onların ba şlarının üzerinden ileriye do ğru veya yere bakar. Böyle konu şmacılar kendi kendilerine konu şuyor gibidirler. Dinleyicileriyle aralarında ileti şim yoktur, dinleyici ile konu şmacı arasında alı şveri ş yoktur. Bu tür bir tavır sohbeti de konu şmayı da öldürür. 3. Đyi bir konu şma sohbet havası ta şır ve do ğrudandır. Kar şınızdaki toplulukta ağır i şiten insanlar oldu ğunu dü şünün. Bütün istedikleri sizi duyup anlamaktır. O halde bunu yapın. 4. Herkes konu şma yapma yetene ğine sahiptir. Bunu sorgulamak isterseniz, kendinizde deneyin. Tanıdı ğınız en cahil ki şiye bir yumruk atın; aya ğa kalktı ğında size büyük olasılıkla bir şeyler söyleyecektir ve bunları kusursuz

bir şekilde dile getirecektir. Topluluk önünde konu şma yaparken sizin de aynı doğallı ğa sahip olmanızı istiyoruz. Bunu geli ştirmek için de pratik yapmak zorundasınız. Ba şkalarını taklit etmeyin. Đçinizden geldi ği gibi konu ştu ğunuzda dünyadaki her- 121 kesten farklı konu şmuş olacaksınız. Konu şmanıza bireyselli ğinizi, kendinize özgü özelliklerinizi katın. 5. Dinleyicilerinizle, onlardan birinin aya ğa kalkıp sizinle konu şmalarım bekliyormu şçasına konu şun. Kalkıp size soru yöneltselerdi konu şmanızın hemen ve tamamen geli şme gösterece ği ku şku götürmezdi. Öyleyse size birinin soru yöneltti ğini ve sizin de onu cevapladı ğınızı hayal edin. Yüksek sesle şöyle deyin: "Bunu nasıl bilebildi ğimi sorarsanız? Size anlataca ğım..." Bu tür şeyler tamamen do ğal görünecek, ifadenizin resmili ğini ortadan kaldıracak, konu şma tarzınızı sıcak ve insancıl hale getirecektir. 6. Konu şmanıza yüre ğinizi katın. Đçten olan gerçek duygular tüm kurallardan daha yararlı olacaktır. 7. Burada gerçek bir sohbette hepimizin bilinçsizce yaptı ğı dört şey yer alacak. Fakat bunları topluluk önünde yaptı ğınız konu şmalarda uyguluyor musunuz? Bir çok insan yapmıyor bunu. a. Bir cümledeki önemli kelimeleri vurgulayıp önems izleri hızla geçiyor musunuz? Her kelimeye aynı önemi mi veriyorsunuz yoksa kimis ine biraz daha fazla mı dikkat çekiyorsunuz? b. Küçük bir çocu ğun konu şurken yaptı ğı gibi ses tonunuzu sık sık yükseltip alçaltarak mı konu şuyorsunuz? c. Önemsiz kelimeleri hızla geçerek, öne çıkarmak istediklerinize daha fazla zaman ayırarak konu şmanızın hızında de ği şiklikler yapıyor musunuz? d. Önemli fikirlerden önce ve sonra duraklamalarda bulunuyor musunuz? ,, , 122 YEDĐNCĐ BÖLÜM KÜRSÜDE VARLIK GÖSTERME ve KĐŞĐLĐK Carnegie Teknoloji Enstitüsü ba şarılı yüz i şadamına zekâ testi uyguladı. Bunlar sava ş sırasında ordudakilere uygulanan testlerle benziyo rdu. Alınan sonuçlara göre, i şadamının ba şarısını üstün zekâdan çok ki şili ğin etkiledi ği ortaya çıktı. Bu çok önemli bir sonuçtur. Đşadamları için çok önemlidir, e ğitmenler için çok önemlidir, profesyoneller için çok önemlidir, konu şmacılar için çok önemlidir. Topluluk önündeki konu şmada - hazırlık dı şında - belki de en önemli faktör ki şiliktir. Elbert Hubbard konuyla ilgili olarak "Etki li ve güzel konu şmayı sağlayan kelimeler de ğil, konu şma stilidir," demi ştir. Aslında önemli olan stil artı fikirlerdir. Fakat ki şilik menek şe parfümü gibi analiz edilmesi zor ve belirsiz bir kavramdır. Ki şinin tüm özelliklerini içine alır; fiziksel, ruhsal , zihinsel özellikler, tercihler ve e ğitimi; kısacası tüm ya şamı. Einstein'ın Đzafiyet Teorisi kadar karı şık ve anla şılması zordur. Ki şilik kalıtım ve çevre ile belirlenir ve de ği ştirilmesi ya da geli ştirilmesi oldukça güçtür. Yine de dü şünme yoluyla ki şili ğimizi güçlendirebilir, çekici kılabiliriz. Do ğanın bize sundu ğu bu garip şeyden mümkün oldu ğunca fazla yararlanabilmek için çabalayabiliriz. Bu hepimiz iç in çok önemli bir konudur. Geli şme olasılıkları sınırlı olsa da tartı şmaya ve ara ştırmaya olanak verecek kadar geni ştir. Kendinizi tam olarak ortaya koymak istiyorsanız din leyicinin kar şısına dinlenmi ş halde çıkın. Yorgun konu şmacı hiç 123 çekici olmaz. Hazırlı ğınızı ve planlamanızı son ana kadar erteleyip sonra da iki aya ğı bir pabuca girmi ş bir halde çalı şarak kaybetti ğiniz zamanı kazanmaya çalı şmak gibi yaygın bir hataya dü şmeyin. Bunu yaptı ğınızda beyniniz canlılı ğını ve tazeli ğini yitirir, kar şınıza a şılması güç engeller çıkar ve bedensel zehirler depolarsınız. Saat dörtte bir topluluk önünde önemli bir konu şma yapmak zorundaysanız hafif bir ö ğle yeme ği yiyin, e ğer mümkün ise ö ğle uykusu ile zindele şin. Fiziksel, zihinsel ve sinirsel dinlenmeye gereksiniminiz vard ır. Geraldine Farrar yeni arkada şlarına iyi geceler dileyerek erkenden yatar ve onları gecenin geri kalan bölümünde kocasıyla sohbe t etmeleri için ba şbaşa

bırakırdı. Arkada şları bu duruma çok şaşırırlardı. Fakat Farrar sanatının gereklerini biliyordu. Madam Nordica, primadonna olmak için sosyal çevrede ki sevilen her şeyden vazgeçmek gerekti ğini söylemi şti. Arkada şlar ve cezbedici yemekler gibi. Önemli bir konu şma yapmak durumunda oldu ğunuzda açlı ğınızı kontrol edin. Bir aziz gibi tedbirli bir şekilde yiyin. Pazar günü ö ğleden sonraları, Henry Ward Beecher saat be şte kraker yer, süt içer, sonra da hiçbir şey yemezdi. Madam Melba, " Şarkı söyledi ğim geceler ak şam yemeği yemezdim. Saat be şte balık, tavuk ya da kuzu etinden biri ile birlikte elma suy u veya bir bardak sudan olu şan hafif bir yemek atı ştırırdım. Operadan veya konserden eve .döndü ğümde kendimi daima çok acıkmı ş bulurdum," demi şti. Profesyonel bir konu şmacı olana kadar Melba ve Beec-her'in ne denli akıl lıca davrandıklarını anlamamı ştım. Her geçe çok kuvvetli bir yemekten sonra iki saatlik bir konu şma yapmaya çalı şırdım. Deneyimlerim bana ordövr ardın- 124 dan biftek ve fırında patates, salata, sebze ve tat lıdan olu şan yeme ği yedikten bir saat sonra ayakta dikilip konu şmanın kendime, anlataca ğım konuya ve vücuduma haksızlık oldu ğunu ö ğretti. Beynimde olması gereken kan midemdeki biftek ve patatesle u ğra şıyordu. Paderewski haklıydı. Konserden önce istedi ği her şeyi yedi ğinde içindeki hayvanın harekete geçti ğini, hatta parmak uçlarına kadar gelip çalmasını engelledi ğini, onları köreltti ğini söylemi şti. Neden Bir Konu şmacı Di ğerinden Daha Fazla Đlgi Çeker Enerjinizi köreltecek hiçbir şey yapmayın. Enerji çekicidir. Konu şmacıları ve konu şmayı ö ğretecek e ğitmenleri seçerken aradı ğım ilk özellikler canlılık, dirilik ve co şkudur. Đnsanlar, ilkbaharda bu ğday tarlasının etrafında toplanan yaban kazları gibi, bir enerji dinamosu olan ki şinin çevresinde toplanırlar. Bunun örneklerine Londra'daki Hyde Park'ta sık sık rastladım. Mermer Kemer giri şinin yakınındaki nokta, her inançtan ve renkten kon uşmacının bulu şma yeridir. Bir Pazar günü ö ğleden sonrasında seçiminizi yaparak bir Katolik'ten Papa'nın yanılmazlık doktrini konusundaki açıklamas ını, bir Sosyalist'ten Kari Marx'm ekonomik müjdesi ile ilgili propogandasmı, b ir Hintli'den Müslümanların iki kadınla evlenmelerinin neden bir hak oldu ğunun açıklamasını dinleyebilirsiniz. Bir konu şmacının etrafında bir avuç insan varken di ğerinin etrafında yüzlerce ki şi toplanır. Neden? Farklı konu şmacıların çekim gücü arasındaki farklılı ğın açıklaması seçilen konu mudur? Hayır. Bunun açık laması daha çok konu şmacının kendisinde aranmalıdır. Popüler olan konu ş- 125 maçı ilgi gösteren ve sonuçta ilgi çeken ki şidir. Konu şması ya şam doludur ve konu şmanın bir ruhu vardır. Çevresine canlılık ve hareke t saçar, sürekli dikkatleri üzerinde toplar. Giysilerden Nasıl Etkilenirsiniz? Bir psikolog ve bir üniversite rektörü, büyük bir g rup insana anket gönderip onlara, giysilerin kendilerini nasıl etkiledi ğini sordular. Ankete katılanların hepsi isim vermeksizin şunları açıkladılar: Güzel, hatasız ve kusursuz bir şekilde giyindiklerinde, bunun farkında olmak, bu du yguyu ya şamak açıklanması zor fakat çok belirgin ve çok gerçek bir etki olu şturuyordu. Kendilerine çok güven duymalarını sa ğlıyor, kendilerine olan inançlarını artırıyor ve öz saygıyı yüceltiyordu. Đnsanlar ba şarılı göründüklerinde ba şarıyı dü şünmenin ve ba şarılı olmanın daha kolay geldi ğini açıkladılar. Giyenlerin üzerinde giysilerin yarattı ğı etki böyleydi. Peki giyinme şekli dinleyicileri nasıl etkiler? Erkek konu şmacı sarkık pantalonlu ise, ayakkabıları ve ceketi şekil-sizse, gö ğüs cebinden kalemler sarkıyorsa, giysisinin de ği şik yerlerinden bir gazete veya pipo ya da bir kutu tütün görünüyorsa; kadın konu şmacının çirkin, sarkık bir çantası varsa, iç çamaşırı görünüyorsa, dinleyicinin konu şmacıya, konu şmanın ancak kendi görünümüne gösterdi ği özen kadar saygı duydu ğunu birçok kez fark ettim. Dinleyiciler, konu şmacının zihninin taranmamı ş saçlar, boyasız ayakkabılar veya sarkık çanta gibi özensiz olabilece ğini dü şünmezler mi? Grant'in Ya şamındaki Pi şmanlıklardan Biri General Lee ordusuyla birlikte teslim olmak üzere A p-promattox Mahkemesi'ne geldi ğinde yeni üniforması ve bir yanına astı ğı ola ğanüstü de ğerdeki kılıcıyla

kusursuz giyinmi şti. Grant ise ceketsiz ve kılıçsızdı, bir ti şört ile pantolondan olu şan sivil bir giysisi vardı. Anılarında "Öylesine iy i giyimli, uzun boylu ve kusursuz görünümlü bir adamın yanında oldukça garip bir tezat olu şturuyordum," diye yazmı ştı Grant. Gerçekten de o tarihi ana uygun giyinmemi ş olması Grant'in ya şamındaki gerçek pi şmanlıklardan biriydi. Washington'daki Tarım Bölümü'nün deney çiftli ğinde birkaç yüz adet arı vardır. Her arı kovanının içine büyük bir büyüteç konmu ştur ve tek bir dü ğmeye basılarak kovanın içi elektrikle aydınlatılabilir. Böylece he r an, gece gündüz, bu arılar en ince ayrıntısına kadar incelenebilen denekler ha line gelirler. Konu şmacı da öyledir, büyütecin ve spotların altındadır ve bütün gözler onun üzerindedir. Ki şisel görüntüsündeki ufak uyumsuzluklar, düzlükler o rtasındaki bir tepe gibi kendini gösterir. "Daha Konu şmadan Önce Be ğenilmeyiz ya da Kabul Görürüz" Birkaç yıl önce American Magazine'e New Yorklu bir bankacının ya şamöyküsünü yazıyordum. Bankacının bir arkada şından, onun ba şarısının neye ba ğlı oldu ğunu açıklamasını istedi ğimde, bu ki şi bankacının ba şarısının büyük bölümünü çekici görünmesine ba ğlamı ştı, Đlk önce dü şünüldü ğünde abartı olarak gelebilir, fakat ben bunun do ğru oldu ğuna inanıyorum. Di ğer ki şilerin yüzlercesinin iyi bir mali mu- 126 127 hakemeye sahip olmasının yanı sıra daha fazla deney imi de bulunabilirdi. Fakat onun di ğerlerinde varolmayan bir özelli ği vardı: Çok uyumlu bir ki şilik, bir başka özelli ği de sıcak, içten gülümsemesiydi. Bu, gülümsemeyle kar şısındaki ki şinin güvenini kazanıyordu. Hepimiz böyle bir ki şinin ba şarısını görmek isteriz ve ona yardımcı olmaktan mutluluk duyarız. Bir Çin atasözü şöyle der: "Gülümsemeyen ki şi dükkân açmasın." Brooklyn Ticaret Odası tarafmdan yürütülen topluluk önünde konu şma kursuna katılan bir ö ğrenciyi düşünüyorum. Her zaman dinleyicilerinin kar şısına orada bulunmaktan hoşlandı ğını, bu i şi severek yaptı ğını gösteren bir havayla çıkardı. Bizi görmekten mutluluk duyuyormu ş gibi davranır ve sürekli gülümserdi. Bu yüzden de dinleyicileri hemen ve ona ısınır ve yakın davranır lardı. Fakat so ğuk, sıkıcı bir tavırla konu şan ve yaptı ğı i şten memnuniyet duymayıp bitirdi ğinde de Tanrı'ya şükredecek-mi ş gibi görünen konu şmacılar da izledim. Biz izleyiciler de bir süre sonra benzeri şeyleri hissediyorduk. Çünkü bu tür tavırlar bula şıcıdır. Profesör Overstreet'in " Đnsan Davranı şını Etkileme" adlı eserindeki gözlemi şöyledir: "Benzer benzeri olu şturur. Dinleyicilerimizle ilgilendi ğimizde, büyük olasılıkla, onlar da bizimle ilgilenir. Ka şlarımızı çatarsak, onlar da içlerinden veya görünür bir halde ka şlarını çatacaklardır. Çekingen ve şaşkın görünürsek bize olan güvenlerini yitireceklerdir. K endimizle böbürlenir ve yüzsüz davranırsak kendilerini koruyan bir egoizmle tepki göstereceklerdir. Daha konu şmadan önce onay görür ya da reddedilebiliriz. Bu ne denle tavrımızın sıcak bir kar şılık alaca ğından emin olmalıyız." ¦- 128 Dinleyicilerinizi Bir Araya Toplayın Topluluk önünde konu şan biri olarak sık sık ö ğleden sonraları büyük bir salona yayılmı ş küçük bir dinleyici toplulu ğuna ve ak şamlan da yine aynı salonda bu kez büyük dinleyici gruplarına hitaben konu şmalar yaptım. Ö ğleden sonraki grubun sadece hafif bir gülümsemeyle geçti ği şeylere ak şam grubu içten kahkahalarla gülüyordu. Ö ğleden sonra grubunun son derece tepkisiz davrandı ğı yerlerde ak şam grubu beni bolca alkı şlıyordu. Bunun nedeni neydi? Öğleden sonraları gelmeyi tercih eden ya şlı kadm ve çocuklardan olu şan grubun akşam toplulu ğundan daha etkin ve geni ş görü ş açılı olmaları beklenemezdi elbette. Fakat bu yüzeysel bir açıklamadır. Gerçek şu ki, da ğınık haldeki bir topluluk kolayca harekete geçirile mez. Dinleyiciler arasındaki açık aralıklar ve bo ş sandalyeler kadar co şkunun azalmasına neden olan hiçbir şey yoktur. Henry Ward Beecher vaaz üzerine Yale'de verdi ği konferanslarında şunları söylemi şti:

" Đnsanlar sık sık 'Büyük bir gruba hitap etmenin küçü k bir topluluk kar şısında konu şmaktan daha ilham verici oldu ğunu dü şünmez misiniz?' diye sorarlar. 'Hayır,' derim. On iki ki şiye de bir ki şiye konu ştu ğum kadar iyi konu şabilirim, yeter ki bu insanlar benim etrafımda toplanmı ş ve birbirlerine dokunabilecekleri kadar yakın oturuyor olsunlar. Buna kar şılık aralarında upuzun bo şluklarla ikili gruplar halinde oturan çok kalabalık bir grupla bo ş bir oda arasında bir fark yoktur. Dinleyicilerinizi biraraya toplayın, böylec e daha az bir çabayla onları etkileyebilirsiniz. Büyük izleyici toplulu ğu kar şısında insan bireyselli ğini yi- 129 tirme e ğilimindedir. Grubun bir üyesi haline gelir ve daha , kolay etki altında kalır. Sizi dinlerken, yarım düzine insanda n biriyken tepkisiz kalaca ğı şeylere kahkahalarla güler ve alkı ş tutar. Đnsanların di ğerleriyle tek bir vücut olarak davranması yalnız ba şına hareket etmesinden çok daha kolaydır. Örne ğin, sava şa gidenler istisnasız bir şekilde dünyanın en tehlikeli ve riskli i şini yapmayı, birbirlerine yana şmayı isterler. Đkinci Dünya Sava şı boyunca Alman askerlerinin birbirlerinin koluna g irerek sava şa gittikleri biliniyor. Kalabalıklar! Kalabalıklar! Kalabalıklar! Bunlar ço k garip bir fenomendirler. Bütün büyük halk hareketleri ve reformlar grup zihn iyetinin yardımı ile yol almı ştır. Konuyla ilgili olarak Everett Dena Martin'in " Kalabalıkların Davranı şı" adlı eseri ilginç bir kitaptır. Küçük bir gruba hitaben konu şma yapacaksak küçük bir oda seçmeliyiz. Büyük bir salonun bo ğucu bo şluklarında insanları yalnız kalacak şekilde yaymaktansa, küçük odanın geçitlerine sıkı ştırmak daha iyidir. Eğer dinleyicileriniz da ğılmı şlarsa, onlara öne do ğru gelmelerini ve size yakın oturmalarım söyleyin. Konu şmaya ba şlamadan önce bunda ısrar edin. Büyük bir dinleyici toplulu ğunuz yoksa ve konu şmacının kürsüde durması konusunda bir neden veya gereklilik bulunmuyorsa, kürsüye çık mayın. Dinleyicilerinizle aynı düzeye inin. Onlara daha yakın durun. Bütün re smi kalıplardan sıyrılın. Onlarla içten bir ili şki kurun. Konu şmayı sohbet havasına dönü ştürün. 130 Binba şı Pond Camları Kırdı Havayı temiz tutun. Topluluk kar şısında konu şma sürecinde oksijenin gırtlak, yutak ve gırtlak kapa ğı kadar ya şamsal öneme sahip oldu ğu bilinmektedir. Cicero'nun e şsiz hitabet sanatı ya da Musichall Rockettes'in di şi zarafeti, kötü havayla zehirlenmi ş odadaki izleyiciyi uyanık tutmaya yetmez. Bu yüzden, e ğer konu şmacılardan biriysem, daima konu şmaya ba şlamadan önce pencereleri açıp dinleyicilerden iki dakika bekleme lerini isterim. Brooklynli ünlü vaiz Henry Ward Beecher popüler bir konu şmacı olarak zirveye ula ştı ğı sırada onun menajeri olan Binba şı James B. Pond on dört yıl boyunca Birle şik Amerika ve Kanada'yı tamamen gezmi şti. Pond, dinleyiciler toplanmadan önce Beecher'in konu şma yapaca ğı salon, tiyatro ve kiliseye gider ve ı şıklandırmayı, oturma yerlerini, ısıyı ve havalandır mayı kontrol ederdi. Pond yaygaracı, gürültücü, ya şlı bir ordu görevlisiydi ve otorite kullanmayı seve rdi. Bu yüzden e ğer mekan çok sıcaksa veya havasızsa, camları da açt ıramıyorsa elindeki kitapları pencereye fırlatır, camları kıra rdı. "Bir vaaz için Tanrı'nm lütfundan sonraki en iyi şeyin oksijen olaca ğına" inanırdı. Yüzünüze I şık Gelsin Bir grup insan önünde Đspritizma'yı (Ruhaniyet) göster-miyorsanız, mümküns e odayı ı şıkla doldurun. Bir termos şi şesinin içi gibi karanlık ve yarı aydınlatılmı ş bir odada co şkuyu artırmak ancak bir bıldırcını ehlile ştirmek kadar kolaydır. 131 David Belasco'un sahne prodüksiyonuna ili şkin makalelerini okuyun. Ortalama bir konu şmacının iyi bir aydınlatmanın öneminden haberdar ol madığını keşfedeceksiniz. Bırakın ı şık yüzünüzü aydınlatsın, insanlar sizi görmek istiy orlar. Çehrenizde olu şan birtakım gizli de ği şiklikleri göstermek kendinizi ifade etmenin çok gerçek bir parçasıdır. Kimi zaman bunlar kelimeleri nizden daha anlamlıdır.

I şı ğın tam altında ya da önünde durursanız yüzünüze göl ge dü şer. Konu şmaya başlamadan önce en uygun aydınlatmayı seçmek daha akıl lıca de ğil midir? Kürsüde Gereksiz Şeyler Bulundurmayın Masanın arkasına saklanmayın. Đnsanlar konu şan ki şiyi tamamen görmek isterler. Hatta onu tam olarak görmek için geçi ş aralıklarına do ğru e ğilirler. Masanızda zaten bir masa, sürahi ve bir bardak bulu nacaktır. Fakat bo ğazınız kurudu ğunda bir tutam tuz veya limon tadı tekrar Ma ğara'dan daha güçlü bir şekilde tükürük salgılamanızı sa ğlayacaktır. Su da sürahi de istemiyorsunuz. Kürsünün üzerine yı ğılan di ğer bütün kullanı şsız ve çirkin e şyaları da istemiyorsunuz. Çeşitli otomobil üreticilerinin Broadway'deki satı ş mağazaları çok güzel ve düzenlidirler, gözü ok şarlar. Paris'teki büyük parfümeri ve kuyumcuların mağazaları da sanatsal ve lüks bir biçimde düzenlenmi ştir. Neden? Çünkü, böylesi iyi i ş demektir. Đyi dö şenmi ş bir yer daha fazla saygı, güven ve hayranlık uyandırır. Aynı nedenle, konu şmacının arka planı da ho ş olmalıdır. Benim dü şünceme göre, ideal düzenlemede hiç mobilya ol- 132 ¦ f mamalıdır. Konu şmacının arkasında da yan tarafında da lacivert kadi fe bir perdenin dı şında dikkat çekici hiçbir şey bulunmamalıdır. Fakat genelde konu şmacının arkasında neler neler olur? Haritalar, birt akım i şare.'er ve çizelgeler, belki birbirnin üzerine yı ğılmı ş birçok tozlu sandalye. Peki sonuç nedir? Ucuz, özensiz ve düzensiz bir ort am. O halde bütün gereksiz şeyleri ortadan kaldırın. Henry Ward Beecher, "Topluluk önünde konu şmada en önemli şey konu şmacının kendisidir," demi ştir. O halde bırakın, konu şmacı Junfrow'nun karlarla kaplı tepelerinin Đsviçre'nin mavi göklerine uzanı şı gibi göze çarpsın. Kürsüde Konuk Olmasın Bir defasında, Kanada Ba şbakanı Ontario'nun Londra'da yaptı ğı konu şmada onun yanındaydım. Bir ara uzun saplı süpürgesi olan bir temizlik görevlisi camları tek tek açarak odayı havalandırmaya ba şladı. Bu durumda ne oldu? Dinleyiciler kısa bir süre konu şmacıyı göz ardı ederek, temizlik görevlisi sanki mu cizevi bir i ş yapıyormu şçasına dikkatle ona baktılar. Bir dinleyici toplulu ğu hareket eden kimselere bakmaktan kendini alamaz. Konuşmacı sadece bu gerçe ği hatırladı ğında üzücü ve gereksiz sıkıntılı durumlardan kendini koruyabilecektir. Birincisi; parmakları oynatma, giysileriyle oynama ve birtakım küçük simgesel hareketler yapma gibi insanlar üzerinde bırakaca ğı izlenimi olumsuz etkileyen davranı şlardan kaçınabilir. New York'ta dinleyici grubunun ünlü bir konu şma- 133 cinin bir taraftan konu şma yaparken di ğer taraftan da kürsünün kaplaması ile oynayan ellerini yarım saat boyunca seyretti ğini hatırlıyorum. Đkincisi; dinleyicileri yerle ştirirken sonradan gelen dinleyicileri görüp dikkatleri da ğılmayacak şekilde oturmalarını sa ğlamalıdır. Üçüncüsü; kürsüye konuk ça ğırmamalıdır. Birkaç yıl önce Brooklyn'de, Raymond Robins bir dizi konu şma yapmı ştı. Birkaç ki şiyle birlikte ben de kürsüde onunla birlikte oturmak üzere davet edilmi ştim. Fakat bunun konu şmacıya haksızlık oldu ğunu dü şünerek reddettim. Đlk gece konuklardan pek ço ğunun sürekli bacaklarının konumunu de ği ştirerek bacak bacak üzerine attı ğını ve onların her hareketinde dinleyicilerin bakı şlarını konu şmacıdan misafirlere çevirdiklerini fark ettim. Ertesi gün Bay Robins'e durumu açıkladı m ve daha sonraki gecelerde akıllıca davranan kürsüye tek ba şına . çıktı. David Belasco, çok fazla dikkat çektikleri için sah nede kirmızı çiçeklerin durmasına izin vermezdi. Öyleyse konu şmacı, dinleyiciyle yüz yüze konu şurken yanında hareket etmeksizin duramayan birinin oturma sına neden izin versin? Buna izin vermemelidir. Zaten e ğer akıllı bir ki şiyse izin vermeyecektir de. Oturma Sanatı Konuşmacının dinleyici kar şısında, konu şmaya ba şlamadan önce oturmaması daha iyi olmaz mı?

Fakat e ğer oturmak zorundaysak nasıl oturdu ğumuza dikkat etmeliyiz. Geceyi bekleyen av köpeklerine benzer hareketlerle etrafta bir iskemle bulmak için bakman insanlar 134 I görmüşsünüzdür. Etrafında dönüp sandalyeyi yerle ştirdikten sonra e ğilip bir kum çuvalı kadar kontrollü bir şekilde kendilerini sandalyeye bırakırlar. Oturmasını bilen ki şi, bacaklarının sandalyeye de ğdi ğini hisseder ve ba şından kalçasına kadar tüm vücudunu kolayca dik tutarak, m ükemmel bir kontrolle sandalyeye gömülür. Denge Daha birkaç sayfa önce giysilerinizle veya takıları nızla oy-namamanızı, bunun dikkat çekti ğini söylemi ştik. Bunun ba şka bir nedeni daha vardır. Zayıf oldu ğunuz ve kontrolünüzü sa ğlayamadı ğınız izlenimini verir. Size katkısı olmayan her hareket aleyhinizdedir. Asla tarafsız h areket yoktur. Öyleyse, hareketsiz durun ve fiziksel olarak bedeninizi kotr ol edin. Bu, zihinsel kontrolü ve dengeyi sa ğladı ğnız izlenimini verecektir. Dinleyicilerinize konu şmayı sunmak üzere aya ğa kalktı ğınızda ba şlamak için acele etmeyin. Amatörler acele eder. Derin bir nefes" alı n. Dinleyicilerinize bir an bakın ve e ğer bir gürültü veya karı şıklık varsa sessizlik oluncaya kadar bekleyin. Göğsünüzü dik tutun. Ama bunun için neden dinleyici ka r şısına çıkmayı bekleyesiniz ki? Bunu neden günlük ya şamınızda da yapmayasınız? Böylelikle topluluk kar şısında da bilinçsiz olarak aynı şeyi yapabilirsiniz. Luther H. Qulick, "Etkili Ya şam" adlı kitabında şöyle yazmı ştı: "On ki şiden biri bile görünümüne önem vermez. Boynunuzu yakanıza yas layın." Ayrıca günlük olarak yapmak üzere bir alı ştırma önermi ştir. "Yava şça ve mümkün oldu ğunca güçlü bir şekilde nefes alın. Ayrıca boynunuzu yakanı- 135 za do ğru bastırın ve orada tutun. Bunu abartılı bir şekilde yapmanın bir sakıncası yoktur. Sorun omuzlar arasındaki sırt böl gesini dik tutmaktır. Bu, göğsünüzü derinle ştirir." Ya ellerinizle ne yapmalısınız? Onları unutun. En i deali onları iki yanınıza sarkıtmanızdır. E ğer elleriniz size bir salkım muz hissi veriyorsa, dinleyicilerin dikkatini çektikleri kanısına kapılm ayın. Kollarınızı iki yanınıza dinlenir gibi sarkıtmanız en iyi görüntüyü verecektir ve en az dikkati çekecektir. Bu pozisyonu hiçbir el eştirmen yargılayamaz. Aynı zamanda gerekti ğinde ellerin do ğallıkla hareket edebilecekleri, engelsiz ve serbest bir pozisyondur bu. Fakat, çok heyecanlandı ğınız zaman ellerinizi arkanızda kavu şturürsanız veya cebinize sokarsanız ya da kürsünün üzerine koyarsan ız utangaçlı ğınızı yenmenizde tüm bunların size yardımcı oldu ğunu gördü ğünüzde ne yapmalısınız? Sa ğduyunuzu kullanın. Bu ku şağın pek çok ünlü konu şmacısını dinledim. Tamamı de ğil ama birço ğu konu şurken genellikle ellerini ceplerine sokuyorlardı. B ryan, Chavncey M. Depevv, Teddy Roosevelt bunu yapardı. Son derece titiz Disraeli bile kimi zaman buna kar şı koyamazdı. Onlar bunları yaptı diye gökkubbe yıkı lmadı ve hava durumu raporlarına göre, e ğer hafızam beni yanıltmıyorsa, ertesi sabah güne ş zamanında do ğdu. Ki şinin söyleyecek şeyleri varsa ve bunları dinleyicilerine de kabul ettirecek şekilde dile getiriyorsa elleriyle ve ayaklarıyla ne yaptı ğının pek önemi yoktur. E ğer kafası ve kalbi doluysa bu tür ikinci derece det aylar büyük ölçüde ba şlarının çaresine bakacaklardır. Tüm bunların ötesin de konu şma sırasında en önemli şey ellerin ve ayakların pozisyonu de ğil, içinde bulunulan psikolojik durumdur. 136 El Hareketleri Adı Altında Ö ğretilen Gülünç Saçmalıklar Bu do ğal olarak kar şımıza hareketin yanlı ş anla şılması sorununu getirir. Ben, topluluk önünde konu şma konusunda ilk dersimi orta batıdaki bir yüksekok ulun müdüründen almı ştım. Hatırladı ğım kadarıyla bu dersin ana konusu hareketlerdi ve ders sadece yararsız olmakla kalmıyordu, aynı zaman da yanıltıcı ve zarar vericiydi. Kollarımı gev şek bir halde iki yanıma sallandırmam, avuç içlerim arkaya dönük, parmaklarım yarı kapalı ve ba şparmağım baca ğıma de ğer vaziyette

durmam gerekti ği söylenmi şti. Kolu zarif bir kıvrımla havaya kaldırma, bile ği klasik bir şekilde döndürme, ba şparmaktan ba şlayarak sırasıyla ikinci, bir sonraki ve en son küçük parma ğı açma talimleri yaptırılmı ştı. Tüm bu estetik ve süslü hareketlerden sonra kol tekrar aynı zarif ve doğal olmayan kıvrımı izleyerek baca ğın yanındaki yerini alacaktı. Bütün bu yapılanlar r uhsuz ve yapaydı. Duygudan ve dürüstlükten uzaktı. Hiç kimse nin hiçbir yerde kendi iradesiyle yapmayaca ğı bu hareketlerin alı ştırması bize yaptırılıyordu. Kendi bireyselli ğimi hareketlerime yansıtmam ve hareket etti ğimi hissetmemi sağlama konusunda herhangi bir te şvikleri yoktu. Ya şamın özünü ve akıcılı ğını bu sürece katma ve hareketleri do ğal, bilinçsiz ve kaçınılmaz kılma konusunda çabaları da yoktu. Serbest, içimden geldi ğim gibi davranmama, kabu ğumdan sıyrılmama ve insan gibi davranıp konu şmama izin yoktu. Katılmaktan pi şmanlık duydu ğum bu çalı şma bir daktilo kadar mekanik, eski bir ku ş yuvası kadar cansızdı. Bu tür gülünç soytarılıkların yirminci yüzyılda ö ğretildi ğine inanmak zor, fakat sadece birkaç yıl önce yayınlanmı ş 137 olan bir kitabın tamamında insanlar otomatikle ştirilmeye çalı şılıyordu. Onlara bu cümlede hangi, şu cümlede hangi hareketin yapılaca ğı, hangi hareketin tek, hangisinin çift elle yapılaca ğı, hangi elin yüksekte, ortada veya a şağıda tutulaca ğı, bu parma ğın nasıl, şu parma ğın nasıl tutulaca ğı anlatılıyordu. Bir defasında sınıfın önünde yirmi ki şinin dikildi ğini, hepsinin kitaptan aynı süslü konu şma bölümünü okudu ğunu, aynı kelimelerde aynı hareketleri yaparak oldu kça gülünç bir duruma dü ştü ğünü görmü ştüm. Yapay, zamanı öldüren, mekanik ve zarar getirici özelliklere sahip olan bu yöntem yüzünden insanların gözünde konu önemini yitirmi şti. Massachusetts'teki büyük bir yüksekokulun dekan ı enstitülerinde topluluk önünde konu şma kursu verilmedi ğini, çünkü şimdiye kadar pratik, nasıl duygu katılarak konu şulaca ğını ö ğreten kursa rastlamadı ğını söylemi şti. Dekana kesinlikle katılıyorum. Hareketler üzerine yazılanların onda dokuzu bo ş yere iyi cins beyaz kâ ğıt ve siyah mürekkep tüketmekten daha da kötü bir israftı r. Kitaptan alman herhangi bir hareketin kitaptan alındı ğı çok bellidir. Hareketin kayna ğı kalbiniz, zihniniz, konuya olan ilginiz, konuyu ba şkalarının da sizin gibi görmelerine ili şkin iste ğiniz ve dürtülerinizdir. En de ğerli hareket anında ortaya çıkan harekettir. Kendili ğinden ortaya çıkan bir gramlık şeyin de ğeri bir ton kurala bedeldir. Hareket, ak şam yemeği giysisi gibi istendi ğinde hemen üste geçirilebilecek bir şey de ğildir. Öpü şmeler, karın a ğrısı, kahkahalar veya deniz tutması gibi içte varolan ko şulların dı şa vurumudur. Bir ki şinin hareketleri ona ait olan di ş fırçası gibi son derece ki şisel olmalıdır. Do ğallık içinde davranıldı ğmda, her insanın birbirinden farklı olu şu gibi hareketleri de bireysel olacaktır. I Hayır, iki ki şi tamamen aynı tarzda hareket etmeye zor-lanmamalıd ır. Uzun uzadıya, hantal ve yava ş dü şünen Lin-coln'ün hareketlerini hızlı konu şan, aceleci ve zarif Doug-las'a benzetmeye çalı ştı ğını bir dü şünün. Bu çok gülünç bir şey olacaktır. .Lincoln'ün biyografi yazarı ve avukat orta ğı Herndon'un açıklamasına göre:"Lincoln hareketlerini ellerinden çok ba şıyla yapardı. Ba şını sık sık kullanır, bir taraftan di ğer tarafa çevirir dururdu. Dü şüncesini daha güçlü bir şekilde ifade etmeye çalı ştı ğında bu hareketi daha da önem ta şırdı. Bazen bu hareket elektrik kıvılcımının yanıcı bir maddeye sı çraması gibi ani çıkı ş şeklinde olu şurdu. Bazı konu şmacıların yaptıkları gibi havayı bölüp bo şlukları parça parça etmezdi. Asla sahnede etkili olmaya u ğra şmadı. Konu şması ilerledikçe hareketleri rahatlık kazanırdı, böylece zarafeti ar tardı. Mükemmel bir do ğallı ğı ve güçlü bir bireyselli ği vardı; bunlar onu daha da a ğırba şlı kılardı. Parıltıyı, gösteri şi, yerle şik birtakım kalıpları ve yapmacıkh ğı küçümserdi. Fikirlerini dinleyicilerinin zihnine yerle ştirmeye çah şırken sa ğ elinin uzun ve kemikli parma ğı dünya kadar anlam ve vurgu ta şırdı. Bazı zamanlar, ne şesini veya hoşnutlu ğunu ifade etmek istedi ğinde, bu ho şlandı ğı şeyin ruhunu kucaklamaya can atarcasma, avuç içleri yukarıya bakacak şekilde, iki elini birbirine elli

derecelik açıyla birle ştirerek havaya kaldırırdı. E ğer nefret şeklindeki bir duygusunu dile getiriyorsa - örne ğin, kölelik gibi - her iki kolunu da yumruklarını sıkarak havaya kaldırırdı ve bu tamame n bir lanetleme i şaretiydi. Bu onun en etkili hareketlerinden biriydi, nefret e tti ği şeyi yerde sürükleyip unufak edecek şekilde aya ğının altmda ezece ği konusundaki kararlı ğını en canlı şekilde gösteren hareketti. Daima ayaklan aynı hizad a olacak şekilde dikilirdi, ayak- 138 139 lan uç ucaydı. Destek için hiçbir yere tutunmaz vey a yaslanmazdı. Duru şunda ve davranı şlarında ancak birkaç de ği şiklik yapardı. Asla ba ğıra ça ğıra konu şmaz, kürsüde ileri geri yürüyüp durmazdı. Kollarını raha tlatmak amacıyla sol eliyle ceketinin yakasını tutarken ba şparmağı yukarı dönük olurdu ve hareket ettirebilmek için sa ğ elini serbest bırakırdı." St. Gaudens Lincoln'ü, Şikago'daki Lincoln Park'ta sergilenen heykelinde i şte bu duru şu ile göstermi ştir. Lincoln'ün metodu böyleydi. Theodore Roosevelt daha enerjik, co şturucu ve hareketliydi, tüm yüzü duygu yüklü olurdu , yumru ğunu sıkardı, bütün vücudu sanki bir ifade aracıydı. Br- yan'ın açık avucunu ileriye doğru uzatma alı şkanlı ğı vardı. Gladstone sık sık açık avucuyla veya yumru ğuyla masaya vururdu ya da aya ğını yankılı bir gürültü çıkaracak şekilde yere vururdu. Lord Rosebery sa ğ kolunu kaldırdıktan sonra muazzam bir güç ifadesiy le tekrar aşağı indirirdi. Fakat asıl güç öncelikle konu şmacının dü şüncelerinde ve inançların-daydı, hareketleri güçlü ve sürekli kıla n da buydu. Kendili ğinden olma... Ya şam... En iyi hareketler böyledir. Burke'in kemikler i belirgin olan bir yapısı vardı ve hareketleri olduk ça hantaldı. Pitt kollarını havada beceriksiz bir palyaço gibi sallardı. Sör He nry Irving'in bir aya ğı özürlüydü ve oldukça garip hareketleri vardı. Lord Macaulay'ın kürsüdeki hareketleri kabaydı. Grattan'ın ve Parnell'inkiler de öyle. Cambridge Üniversitesi'nden Lord Curzon parlemen-to hitabetin e ili şkin konu şmasında şunları söylemi şti: "Görünen o ki büyük konu şmacılar kendilerine özgü hareketleri yapıyorlar. Güzel bir dı ş görünü ş ve zarif hareketler büyük bir konu şmacıya ku şkusuz yardımcı olacaktır; fakat e ğer çirkin ve hantal olursa bu özelliklerinin pek bir anlamı yoktur." Yıllar önce ünlü Gypsy Smith'in vaazını dinlemi ştim. Binlerce insanı Đsa'ya yönlendiren bu ki şinin konu şmasını dinle- 140 di ğimde büyülenmi ştim. Birtakım hareketler yapıyordu, ama nefes alırk en ne kadar bilinçliyse bu hareketleri yaparken de ancak o denl i bilinçliydi. Đdeal olanı da budur. Eğer alı ştırma yapıp bu ilkeleri uygularsanız, konu şmada uygulayaca ğınız kendinize özgü hareketleri bulursunuz. Size hareket lere ili şkin kurallar veremem; her şey konu şmacının mizacına, yaptı ğı hazırlı ğa, co şkusuna, ki şili ğine, aktaraca ğı konuya, dinleyiciye ve ortama ba ğlıdır. Size Yardımcı Olabilecek Öneriler Burada her şeye ra ğmen yararlı olabilecek birkaç sınırlı öneride bulun aca ğız. Bir hareketi monoton hale gelinceye kadar tekrarlam ayın. Dirsekten gelen kısa ve ani hareketlerde bulunmayın. Omuzdan yapılan hareke tler kürsüde daha iyi görünür. Hareketlerinizi çok hızlı sonuçlandırmayın . E ğer i şaret parma ğınızı düşünceyi vurgulamakta kullanıyorsanız, bunu tüm cümle boyunca yapmaktan çekinmeyin. Bunu yapmamak sıklıkla kar şıla şılan ciddi bir hatadır. Bu sizin ifadelerinizi bozar; küçük şeylerin önemli, gerçekten önemli olan noktaların is e di ğerleriyle kar şıla ştırıldı ğında önemsiz görünmesine neden olur. Gerçek dinleyiciler kar şısında gerçek konu şma yaparken sadece size do ğal gelen hareketleri yapın. Fakat, alı ştırma yaparken gerekti ğinde belirli hareketleri kullanabilmek için kendinizi zorlayın. Buna kendini zi zorladı ğınızda kısa süre sonra bu hareketler siz aramaksızın kendili ğinden ortaya çıkacaktır. Kitabınızı kapatın. Hareketleri basılı sayfalardan öğrenemezsiniz. Siz konu şurken ortaya çıkan kendi dürtüleriniz herhangi bir eğitimcinin size anlatabileceklerinden çok daha güvenilir ve çok dah a de ğerlidir. 141

Hareketler ve sunum üzerine size anlattıklarımızın hepsini unutsanız bile şunu hatırlayın: E ğer bir ki şi söyleyecekleri ile sarılıp sarmalanmı şsa, mesajını kar şısındakine iletmeye çok hevesli ise kendini unutur, içinden geldi ği gibi konu şur ve davranır, üzerinde fazla çalı şmamış olsa dahi hareketleri ve sunu şunda ele ştirilecek pek bir şey olmaz. Şüpheniz varsa birinin yanına gidip ona bir yumruk atın. Aya ğa kalktı ğında yapaca ğı konu şmanın tam bir hitabet cevheri oldu ğunu göreceksiniz. Konuşmanın sunumu üzerine okudu ğum en iyi dokuz kelime şöyle: Fıçıyı tamamen doldur. Tıpasını aç. Bırak do ğa iyice co şsun. 142 ÖZET 1. Carnegie Teknoloji Enstitüsü'nün yaptı ğı ara ştırmalara göre i ş ya şamında başarı sa ğlamada ki şilik, nitelikli bilgiden daha önemlidir. Bu sonuç i ş ya şamında oldu ğu kadar konu şma konusunda da geçerlidir. Ki şilik kavranması zor, anla şılması güç ve gizemli bir şeydir. Ki şili ği geli ştirme yönünde birtakım talimatlar vermek olanaksızd ır; fakat bu bölümde verilen birtakım öneriler konu şmacının en iyi şekilde görünmesine yardımcı olacaktır. 2. Yorgun oldu ğunuzda konu şmayın. Dinlenin, iyile şin, enerji toplayın. 3. Konu şma yapmadan önce temkinli bir şekilde yemek yiyin. 4. Enerjinizi köreltmeyin, çünkü enerji manyetikti r. Yaban kazlarının bu ğday tarlasında toplanmaları gibi insanlar da enerjik ko nuşmacının etrafında toplanır. 5. Derli toplu ve çekici giyinin. Đyi giyindi ğini bilmek insanın kendine olan saygısını ve özgüvenini artırır. Konu şmacının pantalonu sarkık, ayakkabıları boyasız, saçları da ğınıksa, ceketinin cebinden kalemler fırlıyorsa veya sarkık ve çir- 143 kin bir çantası varsa dinleyiciler ona ancak giyimi ne gösterdi ği özen kadar saygı gösterirler. 6. Gülümseyin. Dinleyicilerin önünde iken orada olm aktan mutluluk duydu ğunuzu hissettirin. Profesör Overstreet şöyle demi şti: "Benzer, benzeri do ğurur. Dinleyicilerimizle ilgilendi ğimizde büyük olasılıkla onlar da bizimle ilgilenirler. Daha konu şmadan önce onay görür veya reddediliriz. Bu yüzden tavrımızın sıcak bir kar şılık alaca ğından emin olmalıyız." 7. Dinleyicilerinizi bir araya toplayın. Da ğınık bir şekilde oturmu ş olan bir grup kolaylıkla etki altına alınamaz. Birey yalnız başına veya geni ş bir odada dağınık olarak oturan bir grupla konu şmayı dinledi ğinde sorgulayaca ğı ya da etkilenmeyece ği şeyleri yo ğun bir dinleyici grubunun üyesi iken dinledi ğinde bunlara gülecek, bunları alkı şlayacak veya onaylayacaktır. 8. E ğer küçük bir gruba hitap edecekseniz onları küçük b ir odada toplaym. Kürsüye çıkmayın. Onlarla aynı seviyeye inin. Konu şmanızı içten, resmi olmayan bir havada ve sohbet biçiminde yapın. 9. Konu şma yaptı ğınız mekanın havasının temiz olmasını sa ğlayın. 10. Odanızı ı şıkla doldurun. I şı ğın do ğrudan do ğruya yüzünüze gelmesini sağlayın, böylece tüm mimikleriniz görülebilir. I 11. Mobilyanın arkasında durmayın. Masaları ve san dalyeleri bir kenara itin. Kürsünün üstünü kaplayan gereksiz ve göze ho ş görünmeyen şeyleri ortadan kaldırın. 12. E ğer kürsüde konuklarınız varsa onların zaman zaman h areket etmeleri kaçınılmazdır ve onların en ufak hareketlerinde bun un dinleyicilerin dikkatini çekece ği muhakkaktır. Dinleyici hareket eden nesneye, hayv ana ya da insana bakmaktan kendini alamaz. O halde neden kendinizi s ıkıntıya sokup riske atasınız? 144 145 '' SEKĐZĐNCĐ BÖLÜM KONUŞMAYA NASIL BA ŞLANIR

Northwestern Üniversitesinin eski yöneticisi Lynn H a-rold Hough'a bir kez "Deneyimlerinize göre konu şmada en önemli şey nedir?" diye sordum. Bir dakika düşündükten sonra sorumu şu şekilde cevapladı: "Bütün dikkatleri bir anda üzerinde toplayan, çekici bir açılı ş yapmak." Hough açılı şta da kapanı şta da kullanaca ğı kelimeleri titizlikle önceden planlardı. John Bri ght da aynını yapardı, Gladstone da, Webster da, Lincoln de öyle. Pratikte, her konu şmacı sağduyusuna ve deneyimlerine dayanarak bunu yapar. Ya yeni ba şlayanlar? Bunu nadiren yaparlar. Bunu planlamak zam an alır, dü şünmeyi gerektirir ve güce ba ğlıdır. Ünlü olmak acı veren bir süreçtir. Thomas Ed ison, Sör Jos-hua Reynolds'ın şu cümlesini fabrikasının duvarlarına asmı ştı: "Düşünmekten kaçman insanın ba şvurmayaca ğı yol yoktur." Yeni ba şlayanlar genellikle o anın verdi ği ilhama güvenirler fakat sonuçta şunu görürler: "Tuzaklarla doludur." "Geçilecek yollar." Düşük bir haftalık ücretle çalı şırken Britanya Đmparator-lu ğu'nun en zengin ve en nüfuzlu gazatesinin sahibi olma mücadelesi veren Lord Narthcliffe, ba şarılı olma konusunda Pascal'ın şu üç kelimesinin ona şimdiye dek okudu ğu her şeyden daha fazla yardımcı oldu ğunu söylemi şti: " Đleriyi görmek yönetmektir." Bu konu şmanızı planlarken masanızın üzerinde durabilecek en mükemmel deyi ştir. Zihniniz dile getirece ğiniz her kelimeyi kapacak kadar taze iken nasıl başlayaca ğınızı önceden görün. En sonunda, söyleyecek hiçbir şeyiniz kalmadı ğında nasıl bir izlenim bırakaca ğınızı önceden görün. Aristo'dan bugüne kadar bu konu hakkında yazılan ki taplarda konu şma üç bölüme ayrılmı ştır: Giri ş, geli şme, sonuç. Giri ş, son dönemlere kadar bir fayton gezintisi kadar aheste olmayı sürdürebildi. Konu şmacı hem haberleri getiren hem de e ğlendiren ki şiydi. Günümüz toplumunda gazetenin, derginin, radyo nun, televizyonun, telefonun, tiyatronun doldurdu ğu yeri yüz yıl önce konu şmacılar dolduruyordu. Fakat ko şullar şaşırtıcı bir şekilde de ği şti. Dünya yeniden olu ştu. Son yüzyılda, bulu şlar sonucunda ya şam, Bels-hazzar'dan ve Nebuchadnezzar'dan beri tüm eski ça ğlar boyunca sahip oldu ğundan çok daha fazla hız kazandı. Otomobiller, uçaklar, radyo ve televizyon... Gittik çe artan bir hızla hareket ediyoruz. Konu şmacı da zamanın bu sabırsız ve hızlı temposuna ayak uydurmak zorunda. E ğer bir giri ş yapacaksanız, inanın bana, bu giri ş bir reklam panosun-daki reklamlar kadar kısa olmalıdır. Bu ça ğdaş dinleyicinin mizacıyla ilgili bir şeydir. "Söyleyecek bir şeyiniz var mı? Tamam, öyleyse çabuk ve çok kısa söyleyin. Hatiplik yapmayacaksınız. Bize gerçekleri çabucak anlatın ve oturun." Woodrow Wilson Kongre'de konu şma yaparken deniz sava şında ültimatom gibi önemli bir soruya ili şkin görü şünü sadece kerimeyle açıkladı ve dinleyicinin tüm dikkatinin konu üzerinde odaklanmasını sa ğladı: "Ülkenin dı ş ili şkilerinde ortaya çıkan durumu size içtenlikle açıkl amak görevimdir." Charles Schwab New York'un Pennsylvania toplulu ğuna 146 147 hitaben yaptı ğı konu şmadaki ikinci cümleyle can alıcı noktaya dokunmu ştur: "Bugün Amerikan yurtta şlarının zihnini me şgul eden en önemli soru şudur: ' Đş dünyasında ya şanan çökü şün nedini nedir ve gelecekte ne olacaktır?' Ki şisel olarak ben iyimserim..." Ulusal Yazarkasa Şirketi'nin satı ş yöneticisinin personeline hitaben yaptı ğı konu şmanın açılı şı da öyleydi. Giri şte, sadece bu üç cümlenin dinlenmesi kolaydır, kendi güçleri ve enerjileri vardır: "Emir alan sizler, fabrika bacasının tütmesini sa ğlayan ki şiler olarak kabul edilirsiniz. Geçen iki yaz ayı boyunca bacamızdan ç ıkan duman etrafı yeterince karartacak kadar çok olmamı ştır. Artık, sıcak günler bitti, canlı i ş mevsimi başladı. Size bu konudaki kısa ve kesin bir iste ği aktarıyoruz: Biz daha fazla duman istiyoruz." Fakat deneyimsiz konu şmacılar konu şmalarının açılı şlarında böylesine açık ve net olmayı ba şarabilecekler midir? E ğitimsiz ve becerinden yoksun konu şmacıların

büyük bölümü şu iki yoldan biriyle ba şlayacaklardır ki ikisi de kötüdür. Hemen bunları tartı şalım. Sözde Gülünç Bir Öyküyle Ba şlamaktan Kaçının Üzücü, ama nedense acemiler sık sık bir konu şmacı olarak komik olmaları gerekti ği hissine kapılırlar. Aslında yaradılı şları gere ği bir ansiklopedi kadar ağırba şlı olabilirler, fakat konu şmak üzere aya ğa kalktıklarında Mark Twain'in ruhunun onlara geçti ğini hissederler ya da öyle hissetmeleri gerekti ğini düşünürler. Bu yüzden açılı şı komik bir öyküyle yapma e ğilimindedirler. Özellikle de konu şma ak şam yeme- 148 i ğinden sonraysa. Bu durumda ne olur? Bu anlatımın bi r sözlük kadar a ğır olma şansı yirmide ondur. Ölümsüz Ham-let'in ölümsüz sözl eriyle öyküler "bitkin, bayat, yavan ve yararsız" olacaktır. Đşi e ğlendirmek olan ki şi, koltuklar için para ödemi ş izleyiciler kar şısında hedef şaşırırsa izleyiciler onu yuhalarlar ve "Sadede gel ar tık!" diye bağırırlar. Fakat konu şmacıyı dinleyen grup öylesine payla şımcıdır ki komik olmaya çalı şan konu şmacının ba şarısızlı ğı yüzünden kalplerinin derinliklerinde acı duyarlarken gülmek için de ellerinden geleni ya pacaklardır. Bu tür bir fiyaskoya zaman zaman şahit olmadınız mı? Konuşma alanındaki tüm zorlukların içinde dinleyici gül- dürebilmekten daha zor ne vardır? Mizah çok kritik bir olaydır ve bireysel likle, ki şilikle yakından ili şkilidir. Unutmayın, komik olan öykünün kendisi de ğildir. Onu ba şarılı kılan anlatım tarzıdır. Mark Twain'e ün kazandıran tanınmı ş öykülerini anlatan ki şilerin % 99'u büyük bir ba şarısızlık ya şayacaktır. Lincoln'ün Illinois'in 8. Adli Bölgesi'n-deki meyhanelerde tekrar tekrar anlattı ğı öyküleri okuyun. Đnsanlar bu öyküleri dinlemek için millerce uzaklıktan geliyorl ardı. Bütün gece oturup bu öyküleri dinliyorlardı. Bu öyküleri dinlerken oturd uğu sandalyesinden yuvarlanan insanları gözlerimle gördüm. Bu öyküleri yüksek ses le ailenize okuyun ve onları güldürüp güldüremedi ğinize bakın. Đşte Lincoln'ün büyük bir ba şarıyla anlattı ğı öykülerinden biri. Neden onu anlatmayı denemiyorsun uz? Özellikle de bir dinleyici toplulu ğunun önünde olmaksızın: Illinois düzlüklerinin çamu rlu yollarından geçerek evine ula şmaya çalı şan yolcu, fırtınaya yakalanmı ş ve gecikmi şti. Gece mürekkep kadar siyahtı, ya ğmur gökyüzü delinmi şçesine yağıyordu, gök- 149 gürültüsü kızgın bulutlan dinamit patlaması gibi ya rıyordu. Birbiri pe şi sıra çakan şimşeklerin ı şı ğında devrilen a ğaçlar görülüyordu. Gürültü sa ğır edici boyuttaydı. Sonunda, yardıma ihtiyacı olan bu adam, ya şamında o ana dek daha korkuncunu duymadı ğı o gümbürtüyle birlikte dizlerinin üzerine çöktü. Genelde dua etmezdi ama "Ah Tanrım!" diye fısıldadı. "Sence bir sakıncası yoktur nasılsa. Lütfen bize biraz daha ı şık ve biraz daha az gürültü ver." Kendisine mizah yetene ği bah şedilen nadir ki şilerden biri olabilirsiniz. E ğer öyleyse bunu her anlamda geli ştirin. Nerede konu şursanız konu şun sizden üç kat hoşlanılacaktır. Fakat e ğer ba şka yönlerden yetenekliyseniz Chauncey M. Depew'in paltosunu giymeye kalkı şmanız budalalık olur. Depew'in, Lincoln'ün ve Jop Hedges'in konu şmaları üzerinde çalı ştı ğınızda özellikle açılı şta anlattıklarında sadece birkaç öykünün yer aldı ğını görünce şaşırabilirsiniz. Edwin James Cattell bana sadece miza h olsun diye asla komik bir öykü anlatmadı ğı sırrmı vermi şti. Öykünün anlattıklarıyla ili şkili olması gerekiyordu, anlattı ğı bir noktayı örnekleme-liydi. Mizah sadece pastanı n üzerini kaplayan krema gibi, sadece katlar arasında ki çikolata gibi olmalıdır, pastanın kendisi de ğil. Birle şik Devletler'deki en mizah dolu konu şmaları yapan Strickland Gillilan, konu şmasının ilk üç dakikasında asla bir öykü anlatmamay ı kural olarak benimsemi şti. Kendisi bu uygulamayı önermeyi uygun görüyorsa o halde siz ve ben neden uygun görmeyelim? Konuşmanın açılı şı fazla, a ğır ve ciddi mi olmak zorundadır? Kesinlikle de ğil. Eğer olabilirse yerel bir mizah konusuna, konuyla ili şkili bir olaya veya di ğer konu şmacıların i şaret etti ği şeylere de ğinerek gülme iste ğinizi harekete geçirin. Tuhaf durumları gözlemleyin. Bunları abart ın.

150 Belki de keyifli bir ortam yaratmanın en kolay yolu kendiniz hakkında espri yapmaktır. Kendinizi gülünç ve utanç verici bir dur umda betimleyin, bu mizahın özü haline gelecektir. Eskimolar baca ğını kırmı ş olan birine dahi gülerler. Çinliler ikinci katın penceresinden dü şüp ölen köpe ğe gülerler. Biz bu konuda biraz daha duyarlıyız, ama şapkasını yakalamaya çalı şan birine ya da muza basıp düşen birine gü-lümsemez miyiz? Hemen herkes ilgisiz fikirleri veya özellikleri bir araya getirerek dinleyicileri güldürebilir. Örne ğin, bir kö şeyazarı-nın çocuklardan, i şkembeden ve Demokratlar'dan nefret etti ğini açıklaması gibi. Rudyard Kipling'in Đngiltere'de yaptı ğı politik konu şmalarından birinin açılı şında nasıl akıllıca bir şekilde izleyicileri güldürdü ğüne dikkat edin. Kipling anekdotlardan yararlanmıyor, fakat kendine ait deneyimler ve çeli şkileri esprili bir tarzda vurgulayarak anlatıyordu. "Lordlarım, bayanlar ve baylar; gençli ğimde Hindistan'dayken çalı ştı ğım gazete için suç vakalarını haber yapardım. Çünkü bu, ilgin ç bir i şti. Kalpazanlarla, tefecilerle, katillerle ve bu tür i şleri yapmaya kalkı şan sporcularla tanı şmamı sağlıyordu (kahkahalar). Bazen davadan sonra cezaların ı çekmekte olan bu arkada şlarımı hapishanede ziyaret ediyordum (kahkahalar). Cinayetten ömür boyu hapse mahkûm olan birini hatırlıyorum. Çok zeki bir i olan ve oldukça etkili bir tarzda konu şan bu adam bana ya şamöyküsü diye tanımladı ğı şeyi anlattı. Dedi ki: 'Bir insan sahtekârlı ğa ba şladı ğında bir olay di ğerinin pe şi sıra gelir, ta ki başka birini yoldan çıkarıp kendisi tekrar yoluna do ğru devam edece ği pozisyona gelinceye kadar.' (Kahkahalar). Evet, bu durum kabi nenin şu anki durumunu aynen açıklıyor (kahkahalar ve tezahüratlar).'" 151 Metropolitan Ya şam Sigortası Şirketi'nin yöneticilerinin yıllık yeme ğinde William Howard Taft'ın espri yaparken izledi ği yol a şağıda anlatıldı ğı gibiydi. En güzel yönü de espri yaparken aynı anda izleyicil erine ince iltifatlarda bulunma-sıydı. "Sayın Ba şkanım ve Metropolitan Ya şam Sigortası Şirketi Mensupları: "Dokuz ay önce eski evimde, konu şma yapma konusunda birtakım endi şeleri olan beyefendinin ak şam yemeği sonrası konu şmasını dinledim. Ak şam yemeğinden sonra konu şma yapma konusunda oldukça deneyimli olan bir arkad aşına danı ştı ğını söyledi. Arkada şının ona önerisi şöyleydi. Bir ak şam yemeği sonrası konu şma yapması için en iyi dinleyici türü zeki, iyi e ğitimli fakat yarı sarho ş olanlardı (kahkahalar ve alkı şlar). Şimdi bir ak şam yemeği sonrası konu şmacı-sıyım ve rahatlıkla söyleleyebilirim ki bu dinleyic i toplulu ğu şimdiye kadar gördü ğüm en iyi topluluklardan biri. Sözünü etti ğim unsurlardan birinin eksikli ğini telafi eden bir şey var. (Alkı şlar) Sanırım o da Metropolitan Ya şam Sigortası Şirketi'nin ruhudur (uzun uzun alkı şlar)." Özür Dileyerek Ba şlamayın Özellikle yeni ba şlayan ki şinin konu şmanın açılı şında yapaca ğı en büyük gaf özür dilemedir. "Ben aslında bir konu şmacı de ğilim... Konu şmaya hazır de ğilim... Söyleyecek hiçbir şeyim yok..." Asla! Asla! Kipling'in bir şiirinin ilk kelimeleri şunlardır: "Bo şa ilerlemek faydasız." Bir konu şmacı konu şma açılı şını böyle yaparsa dinleyiciler de onun gibi hissedeceklerdir. Kendinizi hazır hissetmiyorsanız, dinleyicilerin bi r bölü- 152 mü bunu siz söylemeseniz de fark edecektir. Bir kıs mı ise anlamayacaktır. O halde niye dikkatleri bu konuya çekeceksiniz? Onlar ı kendileri için hazırlık yapmaya de ğer bulmadı ğınızı, sizin için eski ve önemsiz bir şeyi onlara sunacak kadar iyi buldu ğunuzu söyleyerek dinleyicilerinizi neden a şağılayacaksınız? Hayır! Hayır! Sizin özürlerinizi duymak istemiyoruz . Biz bilgilendirilmek ve ilgilenilmek için oradayız. Dinleyicilerin kar şısına çıktı ğınız anda do ğal ve kaçınılmaz olarak dikkat çekersiniz. Sonraki be ş dakikada bunun devam etmesi zor de ğildir. Zor olan bunu daha sonraki beş dakikalarda da sürdürmektir. Đlgiyi bir kez yitirdi ğinizde, bunu tekrar kazanmanız eskisinden iki kat daha zor olacaktır.

O halde birinci cümleye ilginç şeylerle ba şlayın. Đkinciye veya üçüncüye de ğil. Birinciye! B- Đ-R- Đ-N-C- Đ. Birinci! "Nasıl?" diye soracaksınız. Oldukça geni ş bir konu oldu ğunu biliyorum. Birtakım verileri kullanmak zordur, kendi yönteminizi izleme k zorundasınız. Her şey size, konunuza dinleyicinize duruma ba ğlı. Yine de buradaki önerilerin biraz olsun i şinize yarayaca ğını umuyorum. Merak Uyandırın Burada Bay Hawell Healy'mn Philadelphia'daki Pan At h-letic Club'da yaptı ğı konu şmanın açılı şına yer veriyoruz. Acaba ondan ho şlanacak mısınız? Hemen ilginizi çekecek mi? "82 yıl önce, yılın bu zamanlarında, Londra'da, dah a sonra ölümsüzle şen, küçük bir öykü yayımlandı. Ona pek çok ki şi 'Dünyanın en büyük küçük kitabı,' diyordu. Đlk kez piyasaya çıktı ğında Strand'da ya da Pall Mall'da kar şıla şan arka- 153 daşlar birbirlerine 'Onu okudun mu?'diye soruyorlardı. Cevap kaçınılmaz şekilde şöyleydi: 'Evet, Tanrı onu korusun, okudum.' "Yayımladı ğı gün bin adet satıldı. On be ş gün içinde satı şı on be ş bine çıktı. O günden beri sayısız baskı yaptı ve hemen her dile ç evrildi. Birkaç yıl önce J. P. Morgan orijinal elyazmasım inanılmaz bir fiyata satm aldı ve kitap şimdi Morgan'ın kütüphanesi oldu ğunu söyledi ği New York'taki muhte şem sanat galerisinde, onun di ğer paha biçilmeyen ha-zineleriyle birlikte duruyor. " Dünyaca ünlü bu kitap nedir? Dickens'm ünlü "Bir No el Şarkısı" (Christmas Carrol) adlı kitabı Bunu ba şarılı bir konu şma açılı şı olarak kabul eder misiniz? Dikkatinizi çekti mi ve anlatıldı ğı süreç boyunca ilginizde artı ş oldu mu? Neden? Merakınızı artırıp sizi bekletti ği için mi? Merak: Ona kim kar şı koyabilir ki? Ormanda sadece meraktan dolayı saatlerce uçup beni izleyen ku şlar gördüm. Yüksek Alpler'de vücuduna bir çar şaf sarıp yerde emekleyerek da ğ keçilerinin dikkatini çekmeye, onların merakını artırmaya çalı şan bir avcı tanıyorum. Köpekler meraklıdır, aynı şekilde kediler de. Aslında iyi tanıdı ğımız insan ırkı da içinde olmak üzere tüm hayvan cinsleri meraklıdır. Öyleyse dinleyicilerinizin merakını ilk cümleyle ar tırın ve onların ilgili dikkatlerini kazanın. Lowell Thomas, Albay Thomas Lawrence'm Arabistan'da ki maceraları hakkındaki konu şmasına şu tarzda ba şlardı: "Lloyd George, Albay Lawrence'ı modern zamanların e n romantik ve en renkli karakterlerinden biri kabul etti ğini söyler." *•<• ' 154 Bu tarz bir açılı ş konu şmasının iki avantajı vardır: Birincisi; tanınmı ş, ünlü bir ki şiden söz etmek daima dikkat çeker. Đkincisi; böyle bir ifade merak uyandırır. "Neden romantik?" Bu do ğal bir sorudur. Bunu, "Neden renkli?", "Onun hakkında daha önce hiçbir şey duymadım... Ne yapmı ştı?" gibi sorular izler. Lowell Thomas, Albay Thomas Lawrence ile ilgili kon uşmasına şu ifadeyle başlamı ştı: "Bir gün Kudüs'te Hıristiyan Caddesi'nde yürürken b ir do ğu hükümdarının muhte şem giysilerine bürünmü ş bir adamla kar şıla ştım. Bir yanına sadece Hz. Muhammed'in soyundan gelen ki şilerin kullanaca ğı kavisli, altın bir kılıç sallandırmı ştı. Fakat bu adamın görüntüsü Araplara benzemiyordu. Ad amın mavi gözleri vardı, oysa Araplar mutlaka siyah ya da kahverengi gözlü olurla r." Bu sözler sizi meraklandırdı, öyle de ğil mi? Daha fazla şey duymak istiyorsunuz. "O kimdi? Neden bir Arap kıh ğm-daydı? Ne yapmı ştı? Ona ne oldu?" Konuşmasına, "Bugün dünyadaki 17 ülkede hâlâ köleli ğin var oldu ğunu biliyor musunuz?" sorusuyla ba şlayan ö ğrenci sadece merak uyandırmakla kalmaz, ayrıca dinleyicileri şaşırtır da. "Kölelik mi? Bugün mü? On yedi ülkede mi? Đnanılmaz geliyor. Hangi ülkelerde?. Bu ülkeler nerede?" Söze etki yaratacak bir ifadeyle ba şlamak insanlarda merak uyandırır ve bunun nedenini ö ğrenme iste ği yaratır. Örne ğin, bir ö ğrenci konu şmasına şu dikkat çekici ifadeyle ba şlamı ştı:

"Geçenlerde parlamenterlerimizden biri kanunların g örü şüldü ğü bir toplantıda okulların iki mil yakınında kurba ğaların iriba şa dönü şmesini yasaklayan bir kanun önerdi." Gülümsüyorsunuz. "Konu şmacı şaka mı yapıyor? Ne ka- 155 dar saçma. Bu gerçekten oldu mu?..." Evet, konu şmacı devam ederek açıklıyor. The Saturday Evening Post'taki "Gangsterlerle" ba şlıklı bir makale şöyle başlıyordu: "Gangsterler gerçekten örgütlü müdür? Kural olarak öyle. Peki nasıl?..." Gördü ğünüz gibi makalenin yazarı birkaç kelimeyle konusun dan söz etti ve gangısterlerin nasıl örgütlendiklerine dair merakın ızı uyandırdı. Övülesi bir durum. Topluluk önünde konu şma yapmayı isteyen herkes, dergi yazarlarının okuyucunun ilgisi nasıl canlı tuttuklarına dair kul landıkları teknikler üzerinde çalı şmalıdır. Basılmı ş konu şmalardan derleme yapma yerine, bunları okuyup kendiniz yöntemler geli ştirebilirsiniz. Neden Bir Öyküyle Ba şlanmasın? Genellikle konu şmacıların kendi deneyimlerine ili şkin anlattıkları öyküleri dinlemekten ho şlanırız. Russel E. Con-well "Elmas Tarlaları" adlı konu şmasını altı bin kez sundu ve bundan milyonlar kazandı. Pek i bu ola ğanüstü popüler konu şması nasıl ba şlar? "1870'te Tigris Nehri'ne gittik. Persepolis, Nineve h ve Babil'i gezdirmesi için Bağdat'ta bir rehber kiraladık..." Evet, bir öyküyle ba şlıyor. Đlgiyi canlandıran budur. Bu tür açılı şlar genellikle mükemmel olur. Ba şarısızlı ğa u ğraması zordur. Hareketlidir, yürür. Biz de onu izleriz. Sonunda ne olaca ğını bilmek isteriz. Bu kitabın Üçüncü Bölümü'nde öykü ile konu şmaya ba şlamayı irdelemi ştik. Aşağıda The Saturday Evening Post'un tek bir sayısında çıkan iki öykünün açılı ş cümleleri yer almaktadır: 156 I 1. "Tüfe ğin keskin sesi sessizli ği bozdu." 2. "Temmuzun ilk haftası boyunca Denver'daki Montv i-ew Oteli'nde kendisi önemsiz, ama sonuçları önemli bir olay meydana geld i. Bu olay, bölge yöneticisi olan Bay Go-ebel'da öylesine bir merak uyandırdı ki , yarım düzine civarındaki Faraday Otelleri'nin oldu ğu gibi Montvievv Otel'in de sahibi olan Steve Farad ay olaydan birkaç gün sonra ola ğan yaz ortası denetleme ziyaretini yaptı ğında ona olanları aktardı." Bu açılı şlardaki harekete dikkat edin. Bir zaferle ba şlıyorlar. Merakınızı uyandırıyorlar. Yazıyı okumak istiyorsunuz, daha fa zla şey bilmek istiyorsunuz. Olayın nasıl oldu ğunu tam olarak bulmak istiyorsunuz. En deneyimsiz, bu i şe yeni ba şlayan bir konu şmacı bile öykü tekni ğini ve merakınızı uyandırmayı ilkfc edinirse ba şarılı bir açılı ş yapabilir. Özel Bir Örnekle Ba şlayın Ortalama dinleyicinin uzun, soyut ifadeleri izlemes i oldukça zordur. Örneklemeleri dinlemek çok daha kolaydır. Öyleyse n için bir örnekle başlamayasmız? Konu şmacılara bunu yaptırmak zordur. Biliyorum, çünkü de nedim. Öncelikle kendilerini güzel birkaç cümle söylemek z orunda hissederler. Öyle yapmayın, bir örnek vererek ba şlayın, ilgi uyandırın, sonra genel ifadelerinizle devam edin. Bu tekni ğe ili şkin örnek isterseniz lütfen Altıncı Bölüm'deki açılı şa dönün. Şu an okudu ğunuz bölümün açılı şında hangi teknik kullanılmı ştır? 157 Bir Şey Gösterin Đnsanların dikkatini çekmenin dünyadaki belki de en kolay yolu insanlara bakabilecekleri bir şey göstermektir. Bu tür bir uyarım vah şilerin, yanmakıllıların, be şikteki bebeklerin, dükkânın penceresindeki maymunla rın ve caddedeki köpeklerin bile dikkatini çeker. Bu yönte m bazen en a ğırba şlı dinleyicinin kar şısında bile etkili bir şekilde kullanılabilir. Örne ğin, Philadelphia'dan Bay S. S. Ellis konu şmalarının birinin açılı şında, omuzundan daha yukarıya kaldırdı ğı elinde, ba şparmağı ile i şaret parma ğı arasında bir bozuk para tutuyordu. Do ğal olarak herkes buna baktı. Ellis sordu: "Daha önc e

yürürken hiç bunun gibi bir bozuk para bulanınız ol du mu? Açıklandı ğına göre bulan şanslı ki şilere birer daire gibi pek çok bedava şey verilecekmi ş. Sadece aramak ve bu bozuk parayı buldu ğunu bildirmek gerek..." Bay Ellis daha sonra bu tür yanıltıcı ve ahlaka aykırı uygulamalara ba şvuranları kınayarak konu şmasına devam etmi ştir. Soru Sorun Bay Ellis'in konu şmayı açı ş tarzının önerilebilir nitelikte bir özelli ği daha vardır. Konu şmaya soru yönelterek ba şlar, dinleyiciyi konu şmacıyla birlikte düşünmeye, onunla i şbirli ği yapmaya iter. The Saturday Evening Post'taki gangısterle-re ili şkin yazısının ba şındaki üç cümlede yer alan iki soruya dikkat edin. "Gangısterler gerçekten örgütlü müdürler?... Nasıl?" Bu soru anahtarını kullanmak, dinleyicinin zihnindeki kilidi açıp için e girmenin gerçekten en kolay ve en emin yollarından biridir. Di ğer araçlar i şe yaramadı ğında bu yöntemi her zaman kullanabilirsiniz. 158 Neden Bir Ünlünün Sorusuyla Açılı şı Yapmayasınız? Önde gelen ki şilerin sözleri daima dikkat çekici bir güce sahipti r, öyle ki uygun bir cümleden alıntı yapmak iyi bir konu şmaya ba şlamanın en iyi yollarından biridir. Đş ya şammda başarıyı tartı şan şu giri şi be ğenir misiniz acaba? "Elbert Hubbard, 'Dünyada bir tek şeyin kar şılı ğında ödül olarak hem para hem de saygı alırsınız. Bu şey inisiyatiftir. Peki inisiyatif nedir? Size söyle yece ğim. Doğru şeyi söylenmeden yapmaktır,' diyor." Bu giri şin önerilmeye uygun birkaç özelli ği vardır. Ba şlangıç cümlesi merak uyandırır, bizi ilgiye götürür, daha fazla şey duymak isteriz. Eğer konu şmacı, "Elbert Hubbard" kelimelerinden sonra durakla mayı ba şarırsa bu etkiyi artırır. "Dünya büyük ödüllerini ne için ver ir?" diye sorarız. "Çabuk anlatın bize. Sizinle aynı fikirde olmayabiliriz am a yine de bize fikrinizi söyleyin... " Đkinci cümle bizi do ğrudan konunun kalbine götürür. Üçüncü cümle bir sorudur, dinleyiciyi tartı şmaya, dü şünmeye, küçük de olsa bir şeyler yapmaya davet eder. Dinleyiciler böyle şeyleri yapmaktan nasıl da hoşlanırlar! Böyle şeyleri yapmayı çok severler. Dördüncü cümle inisiya tifi tanımlar. Bu açılı ştan sonra konu şmacı insanın ilgisini çeken o örneklemeyle devam eder. Yapı hızla olu şturuldu ğunda Mo-ody böyle bir konu şmaya 10 puan verecektir. . j Konunuzu Dinleyicilerinizin Çıkarlarına Ba ğlayın Doğrudan do ğruya dinleyicinizin çıkarlarına hitap edecek şekilde konu şmaya başlaym. Bu, ba şlangıç için varolan yöntemlerin en iyilerinden biri dir. Dikkat çekece ği kesindir. Dikkate de ğer ve çok önemli şeyler genelde ilgimizi çeker. 159 Bu sadece sa ğduyudur, öyle de ğil mi? Ama pek sık kullanılmaz. Örne ğin, dinlemi ş oldu ğum bir konu şmacı gerekli periyodik sa ğlık tetkiklerinden söz ederek başlamı ştı konu şmasına. Ömrü Uzatma Enstitüsü'nün öyküsünü, nasıl k uruldu ğuna ve nasıl çalı ştı ğına da de ğinerek anlattı. Ne kadar anlamsız! Dinleyicilerimiz bazı şirketlerin nasıl ve nerede kuruldu ğu ile ilgilenmezler, bu onlar için anlamlı değildir. Fakat kendileriyle çok ilgilidirler. Neden bu köklü gerçe ği anlamayalım? Neden bu şirketin onlar için ne denli büyük bir ya şamsal öneme sahip oldu ğunu göstermeyelim? Neden buna benzer şeylerle başlamayalım? "Ya şam sigortası tablolarına göre beklenen ya şam süresinin ne oldu ğunu biliyor musunuz? Sigorta istatistikçilerinin if adelerine göre ortalama ömrünüz, şu anki ya şınızla 80 arasındaki farkın 2/3'üdür. "Örne ğin, şu anda 35 ya şındasınız, şimdi ya şınızla 80 arasındaki fark 45, bu sayının 2/3'ü kadar daha ya şamayı umabilirsiniz, yani 30 yıl daha... Bu yeterli mi? Hayır! Hayır! Hepimiz tutkuyla daha fazla ya şamayı isteriz. O tablolar milyonlarca kayda dayanarak hazırlanmı ştır. Biz bunları a şmayı umabilir miyiz? Evet, do ğru önlemlerle a şabiliriz; fakat ilk önemli adım fiziksel birtakım tetkikleri yaptırmaktır." Daha sonra detaylarıyla neden periyodik sa ğlık tetkiklerinin gerekli oldu ğunu açıklarsak dinleyiciler bu tür hizmetler verecek ol an bir şirketin kurulmasıyla ilgilenebilirler. Ama şirketten ki şisel yönü olmayan bir tarzda söz etmeye başlamak, bu bir felakettir! Hem de ölümcül bir felake t! Ba şka bir örne ği ele

alalım: Bir ö ğrencinin, ormanlarımızı acilen korumaya almamız ger ekti ğini anlatarak ba şladı ğı konu şmasını dinlemi ştim. Konu şmaya şöyle ba şlamı ştı: "Biz Amerikalılar, ulusal kaynaklarımızla gurur duymalıy ız..." Bu cümle- 160 den sonra ormanlarımızı nasıl utanmazca ve geri dön üşü olanaksız bir şekilde yok etti ğimizi anlatmaya devam etmi şti. Fakat konu şmanın açılı şı çok kötüydü, çok genel ve belirsizdi., Konunun önemini ortaya koymuy ordu. Dinleyiciler arasında bir matbaacı vardı. Ormanların katledilmesi onun i şi açısından gerçekten çok anlamlıydı. Bir de bankacı vardı, bu konu onu bizim genel refahımızı etkilemesi açısından ilgilendiriyordu... Ve daha niceleri. O h alde neden şöyle söyleyerek başlamayalım. "Anlataca ğım konu sizin i şinizi etkiler Bay Appleby, sizinkini de Bay Saul. Aslında, bir ölçüde yedi ğimiz yiyeceklerin fiyatını, ödedi ğimiz kirayı etkiler. Bu hepimizin refahı ve gelece ği ile ilgilidir." Bu cümleler ormanların korunmasının önemini abartıy or mu? Hayır, ben abarttı ğını düşünmüyorum. Bu sadece El-bert Hubbard'm, "Resmi büyü k yapın ve olayı mutlaka dikkatleri çekecek şekilde yerle ştirin," ö ğüdüne benziyor. Şaşırtıcı Gerçeklerin Đlgi Çekme Gücü Önemli bir derginin kurucusu olan S. S. McClure şöyle demi şti: " Đyi bir dergi makalesi, bir dizi şok yaratandır." Şaşırtıcı gerçekler bizi gündüz dü şlerimizden uyandırırlar, yakalarlar, dikkatimizi çekerler. Burada bazı örnekler var: Baltimore'dan Bay N. D. Ballantine Radyo Mucizeleri üzerine olan konu şmasına şu cümlelerle ba şladı: "New York'ta bir parça cam üzerinde yürüyen sine ğin çıkardı ğı sesin radyoda yayınlandı ğında Orta Afrika'da Niaga-ra Şelalesi gibi gürleyebilece ğini düşünebilir misiniz?" New York'taki Harry O. Jones Şirketi'nin yöneticisi Bay Harry O. Jones'un Suç Vakaları adlı konu şması şu kelimelerle ba şlıyordu: 161 "Birle şik Devletler Anayasa Mahkemesi'nin Ba şında bulunan VVilliam Howard Taft şunları açıklamı ştı: 'Ceza kanunlarımızın i şleyi şi medeniyetimizin yüz karasıdır." Bu konu şmasının iki avantajı vardır; sadece şaşırtmakla kalmamaktadır, aynı zamanda bir hukuk uzmanına ait olma özelli ğini ta şımaktadır. Philadelphia'daki Đyimserler Kulübü'nün eski ba şkanı Bay Paul Gibbons Suç konusundaki konu şmasına şu ilgi çekici ifadeyle ba şlamı ştı: "Amerika insanları, dünyadaki en kötü suçlulardır. Bu iddia şaşırtıcı oldu ğu kadar do ğrudur da. Cleveland, Ohio'da-ki cinayet olayları Lo ndra'dakilerden altı kat fazladır. Londra'nın nüfusuna oranlandı ğında ise 170 kez daha fazla hırsızlık olayı ya şanmaktadır. Cleveland'da her yıl tüm Đngiltere, Đskoçya ve Galler'dekilerin toplamından daha da çok insan soyu lmakta veya soymaya te şebbüs edenlerin saldırısına u ğramaktadır. Her yıl St. Louis'de tüm Đngiltere ve Galler'de öldürülenlerden daha çok sayıda insan cin ayete kurban gitmektedir. "New York'ta, tüm Fransa, Almanya veya Đtalya ya da Đn-giltere'dekinden daha çok katil vardır. Bu konudaki üzücü gerçek suçun cezala ndırılma biçimidir. Bir cinayet i şledi ğinizde idam edilme riskiniz %1'den azdır. Sizin gib i barı şsever yurtta şların kanserden ölme riski birini vurup asılma olas ılı ğından on kat daha fazladır." Bu açı ş konu şması ba şarılıydı, çünkü Bay Gibbons gerekli gücü ve içtenli ği kelimelerin arkasına yerle ştirmi şti. Bu kelimeler ya şıyorlardı, nefes alıyorlardı. Daha önce di ğer ö ğrencilerin yine suç olayları üzerine yaptıkları konu şmaları, verdikleri benzer örnekleri dinlemi ştim; fakat bu insanların konu şmalarını açı şları son derece aleladeydi. Neden? Keli- 162 meler. Kelimeler. Kelimeler. Kurgu teknikleri kusur suzdu, fakat ruh diye bir şey yoktu. Tarzları tüm söylediklerinin gücünü azaltıyo r ve geçersiz kılıyordu. Đlgisiz Görünen Açılı şların De ğeri Aşağıdaki açılı ş konu şmasını nasıl buluyorsunuz, neden? Çocukların evlenm esine kar şı olan yasanın çıkmasından birkaç gün önce New York Kadın Seçmenler Birli ği'nin yıllık toplantısında konu şan Marry E. Richmand'm sözleri şöyleydi:

"Dün buraya pek uzak olmayan bir şehirden trenle geçerken birkaç yıl önce orada gerçekle şen bir evlili ği hatırladım. Bu bölgedeki pek çok evlili ğin bunun gibi düşüncesizce ve adeta bir felaket olmasından dolayı bu günkü söyleyeceklerime bu bireysel örneklerin ayrıntılarıyla ba şlayaca ğım. "Bu şehirde 12 Kasım günü on be ş ya şındaki lise ö ğrencisi genç kız eri şkinli ğe henüz yeni yeni adım atmakta olan bir gençle ilk ke z tanı şmıştı. 15 Kasım'da, yani sadece üç gün sonra anne babanın rızasına gere k kalmaksızın evlenebilmek için kızın on sekiz ya şında oldu ğuna dair yemin ederek evlenme izni aldılar. Şehir sekreterinin bürosundan evlenme izniyle ayrıld ıktan sonra hemen bir rahibe gittiler. (Kız katolik'ti.) Fakat rahip son derece haklı bir şekilde onları evlendirmeyi reddetti. Bir yolla, belki de rahip ka nalıyla, çocu ğun annesi evlenme giri şimlerine ili şkin haberleri aldı. Kızın annesini onları daha bulamadan bir sulh hukuk hakimi çifti birle ştirmi şti. Damat gelini bir otele götürdü, orada iki gün iki gece kaldılar ve bu süre sonunda kızı terk etti, bir daha da hiç birlikte olmadılar." Şahsen ben bu açılı şı çok be ğendim. Đlk cümle çok iyi, il- 163 ginç bir anıyı anlatıyor. Ayrıntıları ö ğrenmek istiyoruz. Bir insana ait öyküyü dinlemek için oturdu ğumuz yere yerle şiyoruz. Ayrıca öykü çok do ğal görünüyor. Çalı şma tadı vermiyor: "Dün buraya pek uzak olmayan bir şehirden trenle geçerken birkaç yıl önce orada gerçekle şen bir evlili ği hatırladım." Sesler do ğal, akıcı ve insancıl. Sesler bir insanın ilginç bir öyküyü b ir di ğerine anlatmasına benziyor. Dinleyici bundan ho şlanır. Fakat çok özenli oldu ğu için rahatsız edilebilir. Biz sanatı ama gizli tutulan sanatı ist iyoruz. 164 ÖZET 1. Bir konu şmanın açılı şını yapmak oldukça zordur. Ba şlangıçta dinleyicilerimizin zihinlerinin henüz taze ve kolay ca etki altına alınabilecek durumda olması nedeniyle de oldukça da önemlidir. S onucu şansa bırakılmayacak derece önemlidir. Bu yüzden önceden üzerinde dikkat le çalı şılmalıdır. 2. Giri ş kısa olmalı, sadece bir veya iki cümleden olu şmalıdır. Hatta bazen bundan tamamen vazgeçilebilir. Olabildi ğince az sözcükle konunun özüne girin. Buna kimse itiraz etmez. 3. Acemiler esprili bir öykü anlatarak ya da özür d ileyerek konu şmaya ba şlamaya meyillidirler. Genelde iki yol da kötüdür. Çok az i nsan esprili bir anektodu başarıyla anlatabilir. Bu tür bir giri şim dinleyiciyi e ğlendirmek yerine sıkar. Öyküler sadece öykünün hatırına anlatılmamalı, konu yla ilgili ve güncel olmalıdırlar. Espri, pastanın kendisi de ğil, pastanın üzerindeki krema olmalıdır. Asla özür dilemeyin. Çünkü, bu genelde d inleyiciler açısından onur kırıcıdır ve onları sıkar. Do ğrudan do ğruya söylemeniz gereken şeye geçin, bunu hızla dile getirin ve yerinize oturun. 4. Bir konu şmacı şu yollarla dinleyicinin dikkatini hemen çekebilir: 165 a. Merak uyandırarak (örnek: Dickens'ın Bir Noel Şarkısı adlı öyküsü.) b. Bir insana ili şkin ilginç bir öyküyü anlatarak (örnek: "Elmas Tarl aları" konu şması.) c. Özel bir örneklemeyle ba şlayarak (Kitabın Altıncı Bö-lümü'nün ba şlangıcına bakın.) d. Bir şey göstererek (örnek: Bulana bedava bir şeylerin verilmesini sa ğlayan bozuk para.) e. Bir soru yönelterek (örnek: Yolda yürürken buna benzer bir bozuk para bulanınız hiç oldu mu?) f. Etkili bir alıntıyla açılı şı yaparak (örnek: Elbert Hub-bard'ın inisiyatifin değeri üzerine söyledikleri.) g. Konunun dinleyicilerin temel ilgisini nasıl etk iledi ğini göstererek (örnek: "Ortalama ömrünüz şimdiki ya şınızla 80 arasındaki farkın 2/3'üdür. Bunu periyodik sa ğlık tetkikleriyle daha da uzatabilirsiniz." vb.) h Şaşırtıcı gerçeklerle ba şlayarak (örnek: "Amerikan halkı uygar dünyanın en kötü suçlularıdır.") 5. Koku şmanızın açılı şını çok resmi bir havada yapmayın. Fazla ayrıntıya da girmeyin. Açık, nedenselli ği olan, kaçınılmaz bir görüntü sa ğlayın. Bunu zaten

olmu ş veya söylenmi ş bir şeye ba şvurarak yapabilirsiniz (örnek: "Dün, buraya pek uzak olmayan bir şehirden trenle geçerken ... hatırladım..."). 166 DOKUZUNCU BÖLÜM KONUŞMA NASIL B ĐTĐRĐLĐR Deneyimsizli ğinizi ya da uzmanlı ğınızı, yeteneksizli ğinizi ya da ustalı ğınızı konu şmanın en çok hangi bölümlerinde belli edersiniz, bi lmek ister miydiniz? Konuşmanın ba şlangıcında ve sonunda. Tiyatroda, do ğal olarak özellikle aktörleri konu alan bir deyi ş vardır. "Onları giri ş ve çıkı şlarından tanırsınız." Başlangıç ve son! Hemen her aktivitede ba şarıyla yerine getirilmesi en zor bölümlerdir bunlar. Örne ğin sosyal bir organizasyonda en zor şey oraya kibarca girmek ve orayı kibarca terk etmek de ğil midir? Bir i ş görü şmesinde en çok başarılı bir ba şlangıç ve ba şarılı bir kapanı ş yapmakta zorlanmaz mıyız? Bir konu şmanın stratejik açıdan en önemli noktası kapanı ştır; söylenen son sözler kar şıdaki ki şinin kula ğında çınlayacak ve bunlar en uzun süre bellekte kalan sözler olacaktır. Yeni ba şlayanlar, bu yararlı noktanın önemini pek kestiremezler. Konu şmaları hep havada kalır sanki. Bu ki şilerin en sık yaptı ğı hatalar nelerdir? Gelin bunların birkaçım inceleyelim ve birlikte çözüm arayalım. Birincisi, ki şinin, "Söyleyeceklerim bundan ibaret. Sanırım konu şmamı burada bitirmem gerekiyor," demesidir. Bu bir kapanı ş de ğildir. Bu bir hatadır. Amatörce bir şeydir. Hatta affedilemez bir şeydir denebilir. Söyleyecek daha fazla şeyiniz yoksa neden do ğruca yerinize dönüp konu şmayı bitirmekten söz etmeden konu şmayı bitirmekten söz etmeden konu şmayı bitirmiyorsunuz? Bunu yaparsanız kararı 167 dinleyenlerinize bırakmı ş olursunuz, bu da daha fazla güven ve zevk verecekt ir. Bir de söylemesi gereken her şeyi söyledi ği halde bir türlü susmak bilmeyen konu şmacılar vardır. Sanırım bo ğanın kolayca gitmesini sa ğlamak için en iyi yolun onu boynuzundan de ğil, kuyru ğundan tutmak oldu ğunu söyleyen ki şi John Billings'ti. Bu konu şmacılar bo ğanın boynuzlarına yapı şırlar ve ondan kurtulmak istemelerine ve onca çaba sarf etmelerine kar şın bir türlü kendilerine yardımcı olacak bir çite ya da a ğaca yakla şamazlar. Bu yüzden aynı yerde, bir kısır döngü halinde dönerler dururlar; sürekli söylediklerini t ekrar ederler ve kötü bir etki bırakırlar. Bunun çözümü nedir? Kapanı ş planlanması gereken bir şeydir, de ğil mi? Bu planı dinleyicinin kar şısında, stres altındayken ve zihniniz söyledi ğiniz şeyler üzerinde yo ğunla şmak zorundayken yapmanız akıllıca mıdır? Yoksa bunu daha önce sessiz, sakin bir şekilde yapmak daha mantıklıdır? Webster, Bright, Gladstone gibi ba şarılı ve Đngiliz diline son derece hakim konu şmacılar bile kendilerini konu şmalarını yazmak kapanı ş bölümünü ezbelemek zorunda hissediyorlardı. Yeni ba şlayanlar da onların yolundan gitmeyi tercih ederler se pi şman olmayacaklardır. Konu şmacının konu şmasını hangi fikirlerle bitirece ğini tam anlamıyla bilmesi gerekir. Hatta kapanı ş bölümünü her dafasında farklı ifadeler kullanarak ama dü şüncelerini tam olarak ifade etmeye çalı şarak prova etmesi yararlı olacaktır. Doğaçlama bir konu şma yapılırken zaman zaman de ği şiklikler yapmak gerekebilir; konu şma beklenmedik geli şmeler nedeniyle kısaltılabilir ya da kesilebilir, dinleyicilerin tepkilerine kar şılık vermek, bunlara uyum sa ğlamak gerekebilir. 168 Bu nedenle birden fazla kapanı ş konu şması hazırlanmalıdır. Bunlardan biri mutlaka uygun olacaktır. Bazı konu şmacılar bir türlü sonuca ula şamazlar. Sözlerinin tam ortasında, benzini bitmek üzere olan bir motor gibi tekleyip h edeften uzakla şmaya başlarlar.Birkaç ba şarısız giri şimin ardından da tamamen dururlar. Bu ki şiler elbette daha fazla hazırlı ğa, daha fazla alı ştırmaya kısacası depolarında daha fazla benzine ihtiyaçları vardır. Acemilerin birço ğu da pat diye duruverir. Kapanı ş yöntemleri yumu şaklıktan uzaktır ve bir son yok gibidir. Hatta buna kapanı ş bile denemez. Ani, sarsıntılı bir duru ştur bu. Dinleyiciler üzerinde hiç ho ş bir etli bırakmaz; amatörce

yapıldı ğı hemen anla şılır. Bu durum tıpkı bir arkada şınızın sohbet sırasında konu şmasını kabaca kesip veda bile etmeden odayı terketm esine benzer. Lincoln gibi bir konu şmacı bile ilk açılı ş konu şmasında bu hatayı yapmı ştı. Bu konu şma gergin bir ortamda yapılmı ştı. Havada kapkara nefret bulutları dola şıyordu. Birkaç hafta sonra bir kan ve vah şet kasırgası patladı. Lincoln Gü-neyliler'e kar şı yaptı ğı konu şmasını şöyle bitirmeyi planlamı ştı: "Halinden memnun olmadı ğını bildi ğim ta şralı dostlarım; iç sava ş gibi önemli bir konunun kararı size kalmı ş, bana de ğil. Hükümet size saldırmayacak. Siz saldırıya geçmezseniz hiçbir karı şıklık ya şanmaz. Siz hükümeti yıkmaya yemin etmediniz. Bense onu korumak ve savunmak için yemin ettim. Siz buna dayanarak saldırabilirisiniz. Bense hükümeti korumaktan asla kaçınmam. 'Barı ş mı olacak, kan mı dökülecek' sorusunun cevabını siz vereceksin iz. Ben de ğil!" Lincoln, bu konu şmayı Bakan Seward'a okudu. Seward bu kapanı şın fazla sivri, fazla ani ve fazla kı şkırtıcı oldu ğunu 169 söyledi ve kendisi bir kapanı ş konu şması hazırlamaya karar verdi. Lincoln bunlardan birini kabul etti ve kendi konu şmasının son üç cümlesi yerine küçük deği şiklikler yaparak Se-vvard'ın o cümlelerini kullandı . Sonuçta ilk açılı ş konu şması kı şkırtıcı, sivri dilinden kurtulmu ş, dostane ve şiirsel bir ifadeye dönüşmüştü. "Konu şmamı bitirmek istiyorum. Biz dü şman de ğil, dostuz. Asla dü şman olmayaca ğız. Hırsımız bizi zorlasa da sevgi ba ğlarımızı koparmamalıyız Acemi bir konu şmacı bir konu şmayı nasıl bitirmesi gerekti ğini nasıl belirleyebilir? Mekanik kurallarla mı? Hayır. Tıpkı kültür gibi, konu şma da mekanik kuralların uygulanamayaca ğı kadar hassastır. Bir kapanı ş konu şması duyarlı, neredeyse sezgisel olmalıdır. Konuşmacının kendisi bu konu şmanın bir uyum içinde, ba şarıyla yapıldı ğını hissetmiyorsa ve bunun dinleyiciler tarafından nası l isteyebilir? Ancak yine de konu şmacı kendisini e ğitebilir, deneyim bir şekilde geli ştirilebilir ve bunun için ba şka konu şmaların ba şarılı olmasını sa ğladı ğı bilinen yollara ba şvurulabilir. Gelin bir örne ği inceleyelim. Đşte Galler Prensi'nin Toronto Đmparatorluk Kulübü önünde yaptı ğı kapanı ş konu şması: "Beyler, korkarım konudan uzakla ştım ve kendimden çok fazla söz ettim. Ama Kanada'da hitap etti ğim en kalabalık dinleyici grubuna konumumdan ve bun un bana getirdi ği sorumluluktan dolayı neler hissetti ğimi anlatmak isterim. Size bir tek şey için söz verebilirim. Her zaman bu sorumlulu ğun gere ğini yerine getirece ğim ve güveninize layık olmaya çalı şaca ğım." Bu konu şmayı dinleyen kör bir adam bile konu şmanın bitti ğini hissedebilir. Çünkü konu şma, serbest kalmı ş bir halat gibi havada sallanmıyor. Yarım yamalak kalmamı ş, tam anlamıyla belirtilmi ş. 1 Ünlü doktor doktor Harry Emerson Fosdick, Milletler Cemiyeti'nin altıncı oturumunun açılı şından sonraki pazar günü Genova St.Pierre Katedrali 'nde konu şmuştu. Konu şmasının konusu "Kılıca sarılanlar, kılıçlarla yok o lurlar" sözüydü. Fosdick'in konu şmasının kapanı şının ne kadar güzel, yumu şak ve bir o kadar güçlü oldu ğuna dikkat edin. " Đsa'yla sava şı bir arada dü şünemeyiz. Konunun özü bu. Bu dü şünce Hıristiyanlık bilincine yön vermelidir. Sava ş insanlı ğı en çok üzen, en zararlı toplumsal günahtır, dine tamamen aykırıdır. Dinin söyledi ği her şeye zıttır, dinin söyledi ği hiçbir şeyle ilgisi yoktur. Dinin ve her türlü Hıristiyan d oktrinin ateistlerden bile daha kötü bir biçimde yadsınma-sı dır. Hıristiyan Kilisesi günümüzün bu büyük ahlaki sorununu sahiplendi ğini, tıpkı atalarımızın zamanında oldu ğu gibi bu gün de putperestli ğe kesin bir ölçüt koydu ğunu, vicdanını sava şan ülkesinin vicdanına bırakmayı reddetti ğini ve Tanrı'nın krallı ğını milliyetçili ğe üstün tutarak ulusları barı şa ça ğırdı ğını görmek mutluluk verici olmaz mıydı? Bu vatanseverli ği de ğil, ilahla ştırmayı inkâr etmektir. "Bugün burada hükümet adına konu şamam. Ancak bir Amerikalı ve bir Hıristiyan olarak davanıza inanan, davanız için dua eden, bunu sizinle payla şmak için üzüntü duyan ve hak etti ğiniz ba şarıya ula şmanızı gönülden dileyen milyonlarca yurtta şım adına konu şuyorum. Hepimiz aynı şey için, barı ş dolu bir dünya için çalı şıyoruz. U ğrunda çabayı bu denli hak eden bir ba şka sonuç daha yoktur. Bunun

alternatifi, insanlı ğın kar şıla ştı ğı en büyük felaket olacaktır. Fiziksel dünyadaki yerçekimi kanunu gibi, ahlaki dünyada da hiçbir insan ya da ulus Tanrı'nın kanununa kar şı gelemez. 'Kılıca sarılan kılçla yok olur.'" Konuşmaların kapanı ş bölümlerinden olu şan bu derleme- 170 171 nin Lincoln'ün Đkinci Açılı ş Konu şmasındaki e şsiz tonlara ve melodiye sahip kapanı ş bölümüne yer verilmemesi halinde eksik kalaca ğını dü şünüyorum. Oxford Üniversitesi Rektörü Earl Curzon bu konu şmanın " Đnsanlı ğın zaferleri ve hazineleri arasında, güzel söz söyleme sanatının sa f altını oldu ğunu, hatta bunun Tanrısal bir söylem oldu ğunu" söylemi ştir. "Sava ş denen bu felaketin bir an önce ba şımızdan çekip gitmesini içtenlikle umuyor, bunun için tüm kalbimizle dua ediyoruz. Yin e de Tanrı isterse, bu sava ş insanların iki yüz elli yıllık çabalarının sonucu o lan serveti son damlasına kadar tüketene ve kamçı yaralarından damlayan her k anın bedeli, kılıç yardanından akan kanlarla ödenene dek sürecektir. Ü ç bin yıl önce söylenen sözler hâlâ geçerli: Tanrı'mn bütün hükümleri yerin dedir ve haklıdır. Hiç kimseye kötülük yapmadan, herkese iyilik etmeye çalı şarak, Tanrı'mn bize gösterdi ği do ğrular çerçevesinde elimizdeki i şi bitirmeye çalı şalım; ulusun yaralarını sarmak, cepheye gidenlerin, şehitlerin arkalarında bıraktı ğı dul ve öksüzleri gözetmeye dikkat edelim; uluslar arasında barı şın sa ğlanması ve ne pahasına olursa olsun korunması için mücadele edeli m." Buna göre bir insanın dudaklarından dökülebilecek e n güzel kapanı ş konu şmasından birini okuruz. Dü şünceme katılıyor musunuz! Sözlü edebiyatın bundan d aha insancıl, daha sevgi ve içtenlik dolu bir örne ğini verebilir misiniz? Willi-am E. Barton, Abraham Lincoln'ün Hayatı adlı eserinde şöyle diyor. "Bu konu şma Gettysburg Konu şması'dan sonra en büyük hitabıdır ve onun entellekt üel ve ruhsal gücünü tam anlamıyla ortaya koymaktadır." "Bu kutsal bir şiir gibi," diyordu Cari Schurz. "Hiçbir ba ş- 172 kan, Amerikahlar'a böyle sözler söylememi şti. Amerika hiçbir zaman yüre ğinden böyle sözcükler kopup gelen bir ba şkana sahip olmamı ştı." Fakat siz Washington'daki ba şkan ya da Ottowa veya Canberra'daki ba şbakan gibi ölümsüz konu şmalar yapamayacaksınız. Sizin sorununuz belki de bi r grup sosyal görevli önünde yaptı ğınız basit bir konu şmayı bitirmek olacak. Bunu nasıl yapacaksınız? Gelin bunu ara ştıralım. Bakalım i şe yarar çözümler bulabilecekmiyiz? Konuşmanızda Söz Etti ğiniz Noktaları Özetleyin Zaman zaman konu şmak üç be ş dakikalık bir konu şmada bile o kadar çok şeyden söz eder ki, kapanı şta dileyiciler bunların tümünü akıllarında tutmakta zorlanırlar. Ancak pek az konu şmacı bunu fark eder. Bu konular kendi kafalarında s on derece açık ve berrak oldu ğundan dinleyicinin de bunları kolayca anladı ğını dü şünürler. Fakat pek de öyle olmaz. Konu şmacı sözünü etti ği şeyleri bir süredir düşünmektedir. Ancak bunlar dinleyiciler için yeni şeylerdir ve bir avuç mermi gibi dinleyiciye atılırlar. Bazıları saplanabilir, büyük ço ğunlu ğu ise o karı şıldık içinde yuvarlanır gider. Dinleyiciler birçok şeyi hayal meyal hatırlama e ğilimindedirler. Đrlandalı bir politikacının bir konu şma hazırlamak için şu reçeteyi verdi ği söylenmektedir. "Önce onlara kendilerine neler anla taca ğınızı anlatın. Sonra anlatın. Sonra da neler anlattı ğınızı anlatın." Fena bir fikir de ğil, de ğil mi? Aslında "Neler anlattı ğınızı anlatmak" yerinde bir ö ğüt. Ancak bunu hızlı bir şekilde yapmanız ve bir özet haline getirmeniz gerek iyor. 173 Đşte size güzel bir örnek. Konu şmacı, Şikago demiryollarından birinin trafik sorumlusuydu "Kısacası, beyler, kav şaklar arasındaki uzaklı ğı ayarlayan bu aletle do ğu, batı ve kuzeyde edindi ğimiz deneyimler, aletin kullanım ilkelerinin ve i şleyi şinin mükemmelli ği, bu aletin kullanımı sonucu önlenen kazaların get irdi ği kazanç nedeniyle aletin güneyde de kullanılmaya ba şlamasını hiçbir ku şku duymaksızın öneriyorum."

Ne yaptı ğını gördünüz mü? Konu şmanın di ğer bölümlerini dinlemedi ğimiz halde neler söyledi ğini anlayabiliyor, hissedebiliyorsunuz. Konu şmacı bütün bir konu şma boyunca söyledi ği şeyleri birkaç cümlede özetliyor çünkü. Böyle bir tekni ğin i şe yarayaca ğını dü şünmüyor musunuz? E ğer bunun yararlı olaca ğına inanıyorsanız, aynı tekni ği siz de uygulamaya ba şlayım. Harekete Geçilmesini Sa ğlayın Az önce verdi ğimiz örnek, harekete geçiren kapanı şın iyi bir örne ğiydi. Konuşmacı bir şey yapılmasını, yolun güney bölümüne de kav şaklar arasındaki uzaklı ğı ayarlayan aletin konmasını istiyordu. Bu iste ğinin nedeni olarak kazaların önlenmesi sonucu sa ğlanacak tasarrufu gösteriyordu. Konu şmacı, bir hareket bekliyordu ve bunun olmasını sa ğladı. Bu sadece bir alı ştırma konu şması değildi. Demiryollarının yönetim kuruluna kar şı yapılmı ştı ve istenilen aletin kullanılmasını sa ğladı. Đçten Ve Kısa Bir Đltifat "Büyük Pennsylvania eyaleti, yeni bir günün geli şini hız- 174 landırma konusunda ba şı çekmelidir. En büyük demir çelik üreticisi olan, dünyadaki en büyük demiryolu şirketine sahip, tarımla u ğra şan eyaletler arasında üçüncü sırada bulunan Pennsylvania, i ş hayatımızın can damarı olmu ştur. Şu anda da önünde daha önce hiç olmadı ğı kadar büyük ba şarılar uzanıyor. Onu liderli ğe getirecek çok büyük bir fırsata sahip." Charles Schvvab, New York Pennsylvania toplulu ğu önünde yaptı ğı konu şmasını bu sözlerle tamamladı. Sözleri dinleyicilerin mutlu, h uzurlu ve iyimser olmasını sağlamı ştı. Bu, gerçekten güzel bir kapanı ş biçimi; ancak etkili olabilmesi için içten olması şart. Ya ğcılık yapmamak, a şırıya kaçmamak gerekiyor. Aksi halde rahatsız edici olabilir ve ters bir etki yaratabili r. Tıpkı sahte bir bozuk para gibi, kimse ona sahip olmak istemez. * Esprili Bir Kapanı ş "Onlara kahkaha atarlarken ho şça kalın de," diyordu Ge-orge Cohan. E ğer bunu yapabilecek yetenek ve malzemeye sahipseniz, yapın! peki nasıl yapacaksınız? Hamlet'in dedi ği gibi, i şte bütün mesele bu. Lloyd George'un, John Wesley'in Mezarı gibi ciddi b ir konuda yaptı ğı konu şmanın sonunda Metodistler'in gülmesi elbette beklenecek e n son şeydi. Ama onun bunu nasıl akıllıca yaptı ğına ve konu şmayı nasıl yumu şak ve güzel bir şekilde toparladı ğına dikkat edin: "Onun mezarının onarımını üstlenmenize sevindim. Bu saygı duyulması gereken bir davranı ş. Kendisi temizlik ve düzenden yoksun her şeyden nefret eden bir insandı. "Dilerim hiç kimse sala ş bir Metodist görmez" sözü de sanırım 175 ona ait. Yani sala ş bir Metodist görememizin nedeni kendisidir. (Gülü şmeler) Kendisini yoldan geçerken görünce kapıya ko şarak 'Tanrı sizi korusun Bay Wesley!' diye ba ğıran Derbyshire'lı kıza ne dedi ğini anımsıyor musunuz? 'Genç bayan,' demi şti, 'yüzünüz ve üstünüz ba şınız daha temiz olsaydı duanız daha çabuk gerçek olurdu.' (Gülü şmeler) Da ğınıklık konusunda i şte böyle dü şünüyordu. Onun mezarını da ğınık bırakmayın. Bu onu her şeyden daha fazla incitirdi. Mezarıyla ilgilenin. Bu anılarla dolu kutsal bir ka birdir. Onu size emanet ediyorum. "(Alkı şlar) Konuşmayı Şiirsel Bir Alıntıyla Bitirmek Konuşmayı bitirme yöntemleri içinde en etkili olanlar iy i bir espriyle ya da şiirsel bir alıntıyla bitirmektir. Aslında, mümkünse uygun bir şiir bulmak en ideal yöntemdir. Bu istenen etkiyi yaratacak, konu şmaya bir saygınlık ve özgünlük kazandıracak, güzellik katacaktır. Rotary Kulübü üyesi Sir Harry Lauder Edinburgh'da A merikan Rotary üyelerine yaptı ğı konu şmayı şu sözlerle tamamlamı ştı: "Bazılarınız evinize döndü ğünüzde bana kartpostallar gönderiyorsunuz. Siz göndermeseniz de ben gönderece ğim. Bunun benden geldi ğini hemen anlayacaksınız, çünkü üzerinde pul olmayacak. (Gülü şmeler) Ama üzerinde şunlar yazacak: "Mevsimler gelecek, mevsimler geçecek. Biliyorum bir gün her şey bitecek, - Ama bir şey var, hiç de ği şmeyecek, ¦•>

Kalbim sizi her zaman tutkuyla sevecek." * 176 Bu dörtlük Harry Lauder'ın ki şili ğine ve konu şmasının içeri ğine son derece uygundu. Bu nedenle de Lauder çok ba şarılı oldu. E ğer fazlasıyla ciddi ve tutucu bir Rotary üyesi konu şmasının sonunda bu şiire yer verseydi gülünç olabilirdi. Uzun yıllar konu şma üzerine verdi ğim dersler benim şunu net bir şekilde görmemi ve hissetmemi sa ğladı; her durumda uygun olabilecek genel birtakım k urallar belirlemek olanaksız. Konu, zaman, yer ve ki şi çok önemli. Aziz Pa-ul'ün söyledi ği gibi, "Herkes kendi kurtulu şunun yolunu aramalı." Bir i şadamının New York'tan ayrılıyor olması nedeniyle dü zenlenen veda yeme ğine katılmı ştım. Bir düzine insan kalkıp konu ştu; onlardan ayrılacak olan arkada şlarını övdüler ve ona hayatta ba şarılar dilediler. Bu konu şmalardan yalnızca biri belleklerden silinmeyecek bir şekilde tamamlandı. Bu bir şiirden yapılan alıntıyla bitirilen bir konu şmaydı. Konu şmacı arkada şına döndü; duygu dolu bir sesle, a ğlayarak, "Evet, sana iyi şanslar diliyorum. Sana kendim için dileyebilece ğin en iyi şeyleri diliyorum," dedi ve şunu okudu: "Doğulular gibi, elimi yüre ğime koydum. Allah'ın huzuru seninle olsun. Geldi ğin ve gitti ğin her yerde Allah'ın en güzel çamları büyüsün. Çal ı ştı ğın günler ve dinlendi ğin gecelerde, Allah'ın sevgisi sen korusun. Do ğulular gibi elimi yüre ğime koydum, Allah'ın huzuru seninle olsun." Brooklyn'deki L.A.D. Motorları şirketi ba şkan yardımcısı Bay J.A. Abbott, çalı şanlarına "Ba ğlılık ve Đşbirli ği" konu- 177 sunda bir konu şma yapmı ştı. Konu şmasını Kipling'in Se-condJungle Book ( Đkinci Orman Kitabı) adlı eserinden aldı ğı şu şiirle bitirdi: Đşte bu Orman Kanunu; gökyüzü kadar eski ve gerçek > Buna uyan Kurt zenginle şir, uymayanlar ise ölmelidir. A ğaca sarılan sürüngen gibi, bu kanun da bir ileri bir geri gider gelir. Çünkü Sürü'nün gücü Kurt, Kurt'unki ise Sürü'dür. Yaşadı ğınız yerde bir kütüphaneye gider ve bir konu şma hazırlamak zorunda oldu ğunuzu, bu konu şmayı daha etkili kılmak için de bir şiire ihtiyaç duydu ğunuzu söylerseniz, buradaki görevli size alıntı yap manız için uygun bir kaynak kitap önerecektir. .,. Đncil'den Yapılan Alıntıların Gücü Eğer konu şmanız sırasında Kutsal Kitap'tan alıntı yapabi-liyo rsanız, şanslısınız demektir. Đncil'den yapılan alıntının etkisi çok büyük olacakt ır. Ünlü finans uzmanı Frank Wander-lip, Birle şik Devletler'e Kar şı Birle şik Borçlar konulu konu şmasında bu yöntemi kullanmı ştır: "E ğer alaca ğımız konusunda fazla ısrarlı olursak, bu alaca ğı büyük olasılıkla tahsil edemeyiz. Bencilce bir tutum takınırsak naki tle de ğil nefretle kar şıla şırız. Ama e ğer cömert, akıllıca cömert davranırsak alacaklarımı zın tamamı ödenebilir. Yaptı ğımız iyilik bize kayıp de ğil kazanç sa ğlar." Kendi hayatını kurtarmaya çalı şan ki şi hayatını kaybeder. Hayatını benim için ve Đncil için kaybedense aslında hayatını kurtarmı ş demektir." 178 Zirveye Çıkma Zirveye çıkma, konu şmayı bitirmenin popüler yollarından biridir. Bu old ukça zor bir yoldur ve her konu şmacının uygulayabilece ği ve de her konuda uygulanabilecek bir bitirme biçimi de ğildir. Đyi yapılması halinde etkisi mükemmel olur. Cümle cümle güçlenir ve zirveye ula şır. Üçüncü Bö-lüm'de yer verdi ğimiz Philadelphia hakkındaki ödül kazanmı ş konu şma buna iyi bir örnektir. Lincoln, Niagara Şelalesi hakkındaki bir konu şmasında bu yöntemi kullanmı ştır. Burada her kar şıla ştırmanın bir öncekinden güçlü oldu ğuna ve Lincoln'ün Colomb, Đsa, Musa ve Adem'le kendi ça ğını kar şıla ştırarak etkiyi artırdı ğına dikkat edin. "Belirsiz geçmi şi hatırlatıyor. Colomb bu kıtayı ilk ke şfetti ğinde, Đsa çarmıhta acı çekerken, Musa Đsrail'i Kızüde-niz'e götürdü ğünde ve Adem ilk yaratıldı ğında, Niagara şimdi oldu ğu gibi burada ça ğlamaya devam ediyordu. Bu gün kemikleri Amerika'nın tepelerini kaplayan devle rin gözleri, o zaman tıpkı bizim gözlerimiz gibi Niagara'ya çevrilmi şti. Đlk insan ırkından beri var olan, hatta ilk insandan daha ya şlı olan Niagara bugün on bin yıl önceki kadar güçlü

ve taze. Mamutların ve Mostolar'ın ya şadıklarını ancak kemik kalıntılarından anlıyoruz, onlar bile Niagara'yi görmü şler. Niagara bunca zamandır bir kez bile durmadı, kurumadı, donmadı, uyumadı, dinlenmedi." Wendell Philips aynı tekni ği Toussaint L'Ouverture hakkındaki konu şmasında kullanmı ştı. Konu şmanın kapanı ş bölümüne a şağıda yer veriyoruz. Bu konu şma enerji doludur ve canlıdır. Belki günümüz için bira z fazla süslüdür, ama aynı zamanda ilginçtirde. Konu şma yarım asırdan fazla bir zaman önce yazılmı ştır. Wendel Philips'in John Brown ve To- 179 ¦t Ilı ussaint'in tarihi önemine ili şkin tahminlerinin ne kadar yanlı ş oldu ğunu görmek şaşırtıcı de ğil mi? Gördü ğünüz gibi, tarihi tahmin etmek, gelecek yılın borsasını ya da ya ğ fiyatlarını tahmin etmek kadar güç. "Ona Napoleon diyebilirdim, ama Napoleon imparatorl uğa do ğru tutmadı ğı sözlerle ve bir kan denizinden geçerek yürüdü. Bu adam ise s özünü hep tuttu. En büyük felsefesi 'Misilleme yok' idi. Bu sözler onun ya şam kuralıydı. Fransa'da o ğluna söyledi ği son sözler şunlardı: 'O ğlum bir gün Santo Domino'ya geri döneceksin. Fransa'nın babanı öldürdü ğünü unutma.' Ona Cromwell diyebilirdim; ama Crom-we ll yalnızca bir askerdi; kurdu ğu devlet de kendisiyle birlikte mezara gömüldü. Ona Washington diyebilirdim, ama büyük Virginialı'nın k öleleri vardı. Bu adam ise egemenli ği altındaki yerlerde köle ticaretine izin vermekten se imparatorlu ğunu tehlikeye atmayı tercih ederdi. Benim bir fanatik oldu ğumu dü şünebilirsiniz; çünkü tarihi gözlerinizle de ğil önyargılarınızla okuyorsunuz. Fakat elli yıl sonra, gerçek duyuldu ğunda, Tarihin Gücü Phocion'u Yunanistan'a, Brütüs'ü Roma'ya, Hamp den'i Đngiltere'ye, Lafogette'i Fransa'ya koyacak, Washington'u uygarlı ğın en parlak, en mükemmel çiçe ği, John Brovvn'u ö ğle vaktinin olgun meyvesi seçecek, sonra da kalemin i güneş ı şı ğına batı-rıp hepsinin üzerine açık mavi renkte o as kerin, o devlet adamınm, o şehidin, Toussaint L'Ouverture'un adını yazacak..." i Parmak Yere De ğince , Đyi bir son ve iyi bir ba şlangıcı bulana kadar arayın. Son» ra bunları birle ştirin. ..,,-» Konuşmasını bu hızlı, aceleci ça ğın ruh haline uygun olarak kesmeyi bilmeyen konu şmacı hiç kimse tarafından ho ş kar şılanmayacaktır. Tarsus Soul'ü gibi bir aziz bile bu günahı i şlemi şti. Dinleyiciler arasında "Eutychus adlı genç bir adam" uyuyakalıp pencereden dü şerek boynunu kırana kadar vaaz vermeye devam etmi şti. Soul zavallı adam dü ştükten sonra bile konu şmasını kesmemi şti belki de. Kim bilir? Bir gece Bro-oklyn'de Ünive rsite Kulübü'nde dinledi ğim bir doktoru anımsıyorum. Uzun bir gece olmu ştu. Birçok konu şmacı konu şmasını tamamlamı ştı. Doktorun sırası geldi ğinde saat gecenin ikisiydi. E ğer yeterince nazik ve dü şüncel olsaydı birkaç cümle eder ve insanların evler ine gitmelerine izin verirdi. Ama o böyle mi yaptı? Hay ır. Canlı hayvanları kobay olarak kullanmanın yanlı şlı ğı konusunda tam kırk be ş dakika süren bir tirada başladı. Daha o konu şmasının yarsına gelmeden dinleyiciler tıpkı Eutychu s gibi onun da pencereden dü şmesini ve konu şmasını engelleyecek şekilde bir yerini kırmasını dilemeye ba şlamı şlardı. Saturday Evening Post'un editörü Bay Loriner popüle rliklerinin zirvesinde olan bazı yazı dizilerini yarıda kesti ğini söylemi şti. Lorimer'e göre "Popülerlikte zirveden hemen sonra doyuma ula şılıyordu." Aynı şey konu şma açısından da geçerli. Dinleyicinin sizi dinleme konusunda en hevesli oldu ğu an konu şmanızı kesin. Đsa'nın en önemli konu şması olan Da ğdaki Vaaz be ş dakika sürmü ştü. Lincoln'ün Gettysburg konu şması on cümleden ibaretti. Siz de kısa konu şmaya çalı şın. Nyasa Ba şdiyakozu Dr. Johnson Afrika'daki yerliler hakkında bir yazı yazmı ştı. Bunun için tam kırk dokuz yıl onlar- 180 181

la ya şayıp onları gözlemlemi şti. Johnson'un anlattı ğına göre bir köy toplantısında bir konu şmacı çok uzun konu ştu ğumda dinleyiciler onu " Đmetusha! Đmetusha!" Yani "Yeter! Yeter!" diye ba ğırarak susturuyorlardı. Bir ba şka kabile de konu şmacının tek ayak üzerinde durabildi ği sürece konu şmasına izin veriyordu. Konu şmacı, ayak parma ğı yere de ğdi ği an susmak zorundaydı. Ne kadar ve ne kadar tutucu olursa olsun, dinleyici lerin' ço ğu uzun konu şmalardan nefret eder. Öyleyse onların varlı ğı sizi uyarsın. Ve onlardan konu şmayı ö ğrenin. ÖZET 1. Bir konu şmada kapanı ş bölümü konu şmanın stratejik açıdan en önemli unsurudur. En son söylenen şey, en uzun süre bellekte kalır. 2. "Benim söyleyeceklerim bundan ibaret. Artık kon uşmamı bitirmeliyim," demek yanlı ş olur. Konu şmanızı, bitirece ğinizi söylemeden bitirin. 3. Siz de Webster, Bright ve Gladstone gibi konu şmanızın sonunu önceden planlayın. Prova yapın. Konu şmanızın kapanı şı kelime kelime aklınızda olsun. Konuşmanın sonunu iyi toparlayın 4. Konu şmanın kapanı şı için önerilen yedi yol: a. De ğinilmek istenen noktaları özetlemek, yeniden ifade etmek ve ana hatların altını çizmek. .;• b. Harekete geçilmesini sa ğlamak. : c. Dinleyicilere içtenlikle iltifat etmek. d. Dinleyicileri güldürmek. e. Uygun bir şiirden alıntı yapmak. f. Đncil'den alıntılar yapmak. g. Zirveye çıkmak. : 182 183 5. Đyi bir ba şlangıç ve iyi bir kapanı ş yapın ve bunları bir-le ştirin. Dinleyicilerin bunu istediklerini belli etmelerine fırsat bırakmadan siz konu şmanızı bitirin. Unutmayın; "Popü-lelikte zirveden h emen sonra doyum noktasına ula şılır". 184 ONUNCU BOLUM ANLAMI NETLEŞTĐRMEK Ünlü bir Đngiliz piskopos, Birinci Dünya Sava şı'ndaki Up-ton Kampı'nda okuma yazma bilmeyen bir birli ğe konu şma yapmı ştı. Askerler siperlere gönderilmek üzerelerdi; ama birkaçı dı şında neden gönderildiklerini bilen yoktu. Bunu biliyorum; çünkü onları sorgulamı ştım. Piskopos onlara "uluslararası dostluk" tan ve "Sırbistan'ın da güne şin altında bir yere sahip olma hakkı bulundu ğundan" söz etmi şti. Askerlerin yarısı Sırbistan'ın bir kasaba mı yo ksa bir hastalık adı mı oldu ğunu bilmiyordu. Sonuçlar açısından dü şünecek olursak, piskopos Nebular hipotezinden de söz etse bir şey fark etmeyecekti. Yine de o konu şmasını bitirene dek bir asker bile salonu terk etmedi; çün kü askeri polisler bunu engellemek için ellerinde tüfeklerle kapıda bekliyo rlardı. Amacım piskoposu küçümsemek de ğil. E ğer piskoposun kar şısında yüksekokul mezunlarından olu şan bir grup olsaydı, konu şması son derece etkili olabilirdi. Ama askerlerin kar şısında ba şarısız oldu; hem de son derece ba şarısız. Seyircisini tanımıyordu, üstelik yaptı ğı konu şmanın amacını ve bu amaca nasıl ula şılaca ğını da bilmiyordu. Bir konu şmanın amacı derken neyi kastediyoruz? Bir konu şmanın, konu şmacı bunun farkında olsun ya da olmasın, dört hedefi vardır. B u hedefler nelerdir? 1. Bazı şeyleri netle ştirmek 2. Etkilemek ve ikna etmek 3. Eyleme geçilmesini sa ğlamak 4. E ğlendirmek . ,y, ..;. 185 Gelin bu hedefleri bir dizi somut örnekle açıklamay a çalı şalım. Her zaman mekani ğe kar şı ilgi duymu ş olan Lincoln bir zamanlar kayıkları kumlarda ve di ğer şeylerden kurtarmak için bir alet icat etmi ş ve patentini almı ştı. Hukuk bürosunun yakınındaki bir atölyede çalı şarak aletin modelini hazırlamı ştı. Aletin hiçbir i şe yaramadı ğı anla şılmı ştı, ama Lin-coln'ün hevesi

kırılmamı ştı. Arkada şları bürosuna gelip modele baktıklarında, onlara aç ıklama yapmaktan çok ho şlanıyordu. Bu açıklamaların amacı açıklıktı. Gettyburg'da yaptı ğı ölümsüz konu şmasında, Henry Clay öldü ğünde yaptı ğı ve Clay'in hayatını anlattı ğı konu şmak ise amacı etkilemek ve ikna etmekti. Elbette ikna edici oldu ğu kadar açık da olmalıydı; ama burada dü şündüğü ilk şey açık olmak de ğildi. Jüri önünde yaptı ğı konu şmalarda, kararın müvekkili lehine olmasını sa ğlamaya çalı şıyordu. Politik konu şmalarda oy kazanmaya çalı şıyordu. Burada hedef, eylemdi. Başkan seçilmeden iki yıl önce, Lincoln "ke şifler" üzerine bir konu şma hazırladı. Amacı e ğlendirmekti. En azından öyle olmalıydı. Ama Lincoln bu amacı gerçekle ştiremedi. Popüler bir konu şmacı olamadı. Hatta bir kasabada tek bir ki şi bile onu dinlemeye gelmedi. Oysa daha önce sözünü etti ğimiz konu şmalarda amacını ve bu amaca nasıl ula şılaca ğını biliyordu. Nereye gitmesi gerekti ğini ve oraya nasıl gidilece ğini biliyordu. Pek çok konu şmacı bunları bilmedi ğinden ba şarısız olur ve hüsrana uğrar. Örneğin bir kez, Amerikalı bir milletvekilinin konu şması sırasında ıslıklanıp yuhalandı ğına ve eski New York Hipod-romu'nda sahneyi terk et meye zorlandı ğına tanık olmu ştum. Çünkü bilinçsizce ve ku şkusuz akılsızca bir şey yapmı ş, 186 açıklı ğı amaç olarak benimsemi şti. O günlerde sava ş sürüyordu. Milletvekili de izleyicilere ABD'nin yaptı ğı hazırlıkları anlatıyordu. Đzleyicilerin ise bir şeyler ö ğrenmek gibi bir istekleri yoktu. Onlar e ğlenmek istiyorlardı. On-on be ş dakika süreyle, milletvekilini sabırla ve kibarlıkl a dinlediler. Konu şmanın çabuk bitece ğini umuyorlardı. Ama öyle olmadı. Uzadıkça uzadı. S abırlar ta şmış, izleyiciler iyice sıkılmı şlardı. Biri dalga geçmek için tezahürat yapmaya başladı. Di ğerleri de ona katıldılar. Bir dakika içinde yakla şık bin ki şi ıslık çalıp ba ğırmaya ba şlamı ştı. Konu şmacı izleyicilerin bu tepkisini anlamadı ve ısrarla konu şmasını sürdürdü. Bunun üzerine izleyiciler daha da kötü bir tepki gösterdiler. Đyice öfkelenmi şlerdi. Milletvekilini susturmakta kararlıydılar. Protesto fırtınası giderek şiddetlendi. Sonunda öylesine bir gürültü koptu ki konu şmacının sözleri yirmi adım uzaklıkta bile duyulmama ya ba şladı. O da konu şmasını kesmek zorunda kaldı. Yenilgisinin farkına v armı ştı. Büyük bir aşağüanmı ş-lık duygusu içinde kürsüden çekildi. Bu örnekten ders alın. Amacınızı iyi belirleyin. Ko nuşmanızı hazırlamadan önce bu amacı kafanızda şekillendirin ve seçiminizidikkatle yapın. Bu amaca nasıl ula şaca ğınızı da bilin. Sonra da tüm hünerinizi kullanarak, akılcı yollardan ona ula şmaya çalı şın. Söylenenleri Daha da Netle ştirmek Đçin Kar şıla ştırmalara Ba şvurmak Açık ve net bir biçimde konu şmanın önemini ve güçlü ğünü küçümsemeyin. Bir ak şam Đrlandalı ünlü bir şairin kendi şiirlerini okudu ğunu duymu ştum. Đzleyicilerin yüzde onundan fazlası, onun ne söyledi ğini anlayamamı ştı. Topluluk 187 önünde ya da özel konu şmalar yapan pek çok konu şmacı için de aynı şey geçerlidir. Kırık yıldır üniversite ö ğrencilerine ve halka yönelik konferanslar veren Sir Oliver Lodge ile topluluk önünde konu şmanın inceliklerini tartı ştılar. Sir Oliver Lodge, en önemli şeyin bilgi ve hazırlık, ikinci önemli şeyin ise "açık olmak için çaba harcamak" oldu ğunu söyledi. Fransa-Prusya sava şı patlak verdi ğinde General Von Moltke şunları söylemi şti: "Unutmayın, beyler, yanlı ş anla şılma olasılı ğı olan bir emir yanlı ş anla şılacaktır." Napoleon da bu tehlikenin farkındaydı. Sekreterleri ne en sık verdi ği talimat şuydu: "Açık olun! Açık olun!" Havarileri, Đsa'ya, halka neden mesellerle bir şeyler ö ğretmeye çalı ştı ğını sordu ğunda Đsa şu yanıtı vermi şti: "Çünkü onlar görmedikleri ve duymadıkları şeyleri anlamazlar." Anlattı ğınız şeye yabancı olan dinleyicilerinizin, sizi insanları n Đsa'yı anladı ğından daha kolay anlamalarını bekleyebilir misiniz?

Bu çok zor. O halde ne yapabiliriz? Đsa bu durumda ne yapmı ştı? Bunu en basit ve en do ğal yoldan çözmü ştü. Đnsanlara bilmedikleri şeyleri, bildikleri şeylere benzeterek anlatmaya çalı şmıştı. Cennet Krallı ğı nasıl bir yerdi? Filistinli sıradan köylüler bunu nereden bilebilirlerdi? Đsa onlara bunu bildikleri nesne ve hareketlerle anlatmı ştı: Cennet Krallı ğı, bir kadının üç ölçü un içinde mayalanana kadar s akladı ğı hamura benzer. Yine Cennet Krallı ğı, kocaman inciler arayan bir tüccara benzer. Yine Cennet Krallı ğı denize atılan a ğa benzer. Bu sözler son derece açıktı, bunu anlayabilirlerdi. Dinleyiciler arasın- 188 daki ev kadınları her hafta hamur yo ğuruyorlardı, balıkçılar her gün a ğları denize atıyorlardı, tüccarlar da incilerle u ğra şıyorlardı. Davut Yehova'nın uyanıklı ğını ve şefkatini nasıl ifade etmi şti? "Tanrı ben istemedi ğim halde benim çobanım oldu. Beni ye şil çayırlarda yatırdı. Beni durgun suların kenarına götürdü..." Kurak ve çorak bir yerde ye şil çayırlar... Koyunların içebilece ği durgun sular. Kırsal kesimin insanları bunları anlayabilirlerdi. Đşte size bu ilkenin kullanımıyla ilgili çarpıcı ve şaşırtıcı bir örnek. Bazı misyonerler, Đncil'i Afrika'da, Ekvator yakınlarında ya şayan bir kabilenin diline çeviriyorlardı. Şu ayete takıldılar: "Günahlarınız kıpkırmızı olsa d a kar gibi bembeyaz olacak." Bunu nasıl çevireceklerdi? K elimesi kelimesine mi? Bu çok anlamsız olurdu. Yerliler bir gün bile kaldırımla-r ındaki karı temizlememi şlerdi ki. Karın ne oldu ğunu bile bilmiyorlardı. Karla kömür katranı arasınd aki farkı bile bilmezlerdi. Ancak pek çok kez hindistancevizi a ğacına çıkmı şlar, ö ğle yemekleri için yiyecek toplamı şlardı. Böylece misyonerler bilinmeyeni bilinene çevirmeye kaıar verdiler ve ayeti şöyle çevirdiler: "Günahlarınız kıpkırmızı olsa da hin-distancevizinin içi kadar beyaz olacakt ır." Bundan iyisi can sa ğlı ğı değil mi? Bir kez Warrensburg'da Eyalet Ö ğretmenler Koleji'nde, bir türlü ilgi çekici ve açık konu şmayı beceremeyen, çünkü Afrikalı misyonerlerin aksi ne, dinleyicilerin bildi ği şeylerden söz etmek için çaba sarf etmeyen bir konu şmacının Alaska hakkında yaptı ğı konu şmayı dinledim. Konu şmacı bi- 189 '¦„¦¦ I r,..... ze Alaska'nın 590.804 mil karelik bir yüzölçümüne s ahip oldu ğunu, nüfusun 64.356 oldu ğunu söyledi. Bunlar sadece örnek. Yarım milyon mil kare. Sıradan bir insan için bunun ne anlamı olabilir? Her insan mil karelerle dü şünmeye alı şık de ğildir ki. Bu, onun zihninde herhangi bir şey canlandırmasını sa ğlamaz. Yarım milyom mil karenin Teksas'ın yüzölçümü nün kaç katı oldu ğunu bilemez. Konu şmacının, Alaska'nın ve adalarının kıyı şeridinin dünyanın çevresinden uzun oldu ğunu, yüzölçümünün de Vermont, New Hempshire, Maine, Massachusetts, Rhode Island, Connecticut, Ne w York, New Jersy, Pennsylvania, Delawore, Maryland, Batı Virginia, Ku zey ve Güney Carolina, Georgia, Florida, Mis-sissippi ve Tenessee'nin yüzö lçümleri toplamına e şit oldu ğunu söyledi ğini dü şünün. Bu, dinleyicilere daha açık bir fikir vermez miydi? Konuşmacı, Alaska'nın nüfusunun 64.356 oldu ğunu söylemi şti. Her on ki şiden biri, nüfus sayımı sonuçlarını be ş dakika -hatta bir dakika- bile aklında tutamaz. Çünkü "altmı ş dört bin üz yüz elli altı" sayısı hızla söylendi ğinde zihinde güçlü bir etki bırakmaz. Kumlara yazılan harfler gi bi silinir gider. Nüfusu, dinleyicilerin önceden bildi ği bir şeyle ifade etmek çok daha iyi olmaz mı? Örneğin, St. Joseph dinleyicilerin ya şadı ğı küçük Missouri kasabasından fazla uzakta de ğildi. Birço ğu St. Joseph'e gitmi şlerdi. Alaska'nın nüfusu o zamanlar St. Joseph'in nüfusundan on bin daha azdı. Neden Al aska'nın nüfusunu, bildi ğiniz bir kasabanın nüfusuyla kar- şıla ştırmayasınız? Buradaki konu şmacı şöyle diyemez miydi: "Alaska, Missouri'nin sekiz katı büyüklü ğüne sahiptir. Nüfusu ise Warrensburg'un yalnızca on üç katıdır." Aşağıdaki örneklerde hangi ifade daha açık, a mı b mi?

a) En yakın yıldız on be ş trilyon mil uza ğımızda. b) Dakikada bir mil hızla giden bir tren en yakın y ıldıza kırk sekiz milyon yılda ula şır. E ğer bu yıldızda bir şarkı söy-lenseydi ve ses buraya gelseydi, bizim bu şarkıyı duymamız için aradan üç milyon sekiz yüz bin yılın geçmesi gerekirdi. Yine bu yıldıza ula şabilecek bir örümcek a ğı be ş yüz ton a ğırlı ğında olurdu. a) Dünyanın en büyük kilisesi olan St. Peter 212 m etre yüksekli ğinde, 110 metre geni şli ğindedir. b) St. Peter Kilisesi Washington'daki Capitol bina sına benzer iki binanın üst üste gelmi ş halinin iki katı yüksekli- ğindedir. Sör Oliver Lodge, atomların do ğası ve büyüklü ğü hakkında bir konu şma yaparken bu ilkeden yararlanmı ştı. Avrupa'da bir dinleyici toplulu ğuna bir damla sudaki atom sayısının Akdeniz'deki su damlası sayısına e şit oldu ğunu söyledi ğini duymu ştum. Dinleyicilerinin pek ço ğu Cebelitarık'tan Süvey ş Kanalı'na bir haftadan fazla sürede gidildi ğini biliyordu. Lodge, konuyu daha da netle ştirmek için bir su dam-lasındaki atom sayısının dünya üzerindeki çimen lerin sayısına e şit oldu ğunu da eklemi şti. Bundan böyle konu şmalarınızda bu ilkeden yararlanın. E ğer büyük piramitten söz ediyorsanız önce dinleyicilerinize bunun 138 metre oldu ğunu söyleyin, sonra da bu ölçüyü her gün gördükleri bir binanın ölçüleriyl e kar şıla ştırın. Bir sıvının kaç bin litre oldu ğunu söyledikten sonra, bu sıvının bilinen ölçülerde bir yeri kaç kez doldurabilece ğini belirtin. Mesafeleri kilometreler veya millerle söyleyece ğinize bu yerin blundu ğu yerden ne kadar uzaklıkta olabilece ğini söyleyebilirsiniz. 190 191 Teknik Terimler Kullanmaktan Kaçının Eğer teknik bir i şiniz varsa -doktor ya da mühendisseniz-ya da belirl i bir alanda uzmanla ştıysanız bu mesle ğin dı şından olan insanlarla konu şurken, kendinizi ifade ederken ve belirli ayrıntıları veri rken çok dikkatli olmalısınız. Dikkatli olmalısınız diyorum, çünkü mesle ğim gere ği dinledi ğim pek çok konu şmada insanların tam bu noktada hataya dü ştü ğünü ve ba şarısız oldu ğunu gördüm. Konuşmacılar kendi uzmanlık alanları konusunda dinleyici lerin ne cahil oldu ğunun farkında de ğillerdi sanki. Peki ne oluyordu? Dinleyiciler onlar ın söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorlardı elbette. Bir konu şmacı olarak ne yapabilirsiniz? Indiana eski Senatör ü Beveridge'in usta kalemiyle yazdı ğı şu ö ğüdü okuyup uygulayabilirsiniz: "Dinleyiciler arasından en zeki görünen ki şiyi seçip onun konuyla ilgilenmesini sağlamaya çalı şmak yerinde bir uygulamadır. Bu, ancak gerçe ğin ve yürütülen mantı ğın açık bir biçimde ifadesiyle sa ğlanabilir. Hatta bundan daha iyi bir yöntem de konu şmanızın merkezine, ailesiyle sizi dinlemeye gelmi ş küçük bir çocu ğu almaktır. Kendi kendinize ya da e ğer isterseniz yüksek sesle dinleyicilerinize, bir çocu ğun bile tartı şılan konuyu anlayıp belle ğinde tutabilece ği kadar açık ve anla şılır konu şaca ğınızı söyleyebilirsiniz." Bir doktorun konu şmasında "diyaframdan soluk almanın ba ğırsakların perilstatik hareketlerine yardım etti ğini ve sa ğlı ğa yararlı oldu ğunu" söyledi ğini anımsıyorum. O konu şmasının bu bölümünü bu cümleyle bitirmi ş, bir ba şka konuya atlamak üzereydi ki onu durdurdum. Diyaframda soluk al- manın di ğer soluk alma tekniklerinden ne açılardan farklı ol duğunu, fiziksel açıdan neden yararlı oldu ğunu ve perilstatik hareketin ne oldu ğunu anlayanların ellerini kaldırmalarını istedim. El kaldıranların s ayısının azlı ğı doktoru şaşırttı. Konuya dönüp daha geni ş bir açıklama yaptı: "Diyafram, akci ğerlerin tabanı ve karın bo şlu ğunun tavanında gö ğüs zeminini olu şturan ince kastır. Hareket halinde olmadı ğı ve gö ğüsten soluk alıp verildi ği zaman ters döndürülmü ş bir lavabo gibi kavisli olur. "Karından soluk alınırken her soluk kas düzle şene kadar ona baskı yapar. Mide kaslarındın belinize baskı yaptı ğını hissedersiniz. Diyaframın a şağıya yaptı ğı bu baskı karın bo şlu ğunun üst kısmına -mideye, karaci ğere, pankreasa ve dala ğa masaj yaparak bunları uyarır.

"Yeniden soluk verdi ğinizde mideniz ve ba ğırsaklarınız yukarı, diyaframa do ğru yeniden yeniden baskı ve masaj yapar. Bu masaj elim inasyon sürecine yardımcı olur. "Sa ğlık bozukluklarının büyük bir kısmı ba ğırsaklarda ba şlar. Derin bir diyaframdan soluk alma sonucunda mide ve ba ğırsaklar yeterince çalı şırsa hazımsızlık, kabızhk çekilmez, toksinler kolayca dı şarı atılır." Lincoln'ün Açıklı ğının Sırrı Lincoln söyledi ği her şeyi herkesin anlayabilece ği bir şekilde ifade etmekten çok ho şlanır, buna büyük önem verirdi. Meclis'e yaptı ğı ilk konu şmasında "ballandırma" sözünü kullanmı ştı. Lincoln'ün yazar arkada şı Bay Detrees, bu sözün Illionis'teki bir halk konu şmasında kullanılabilece ğini, ama tarihi bir devlet belgesinde kullanılabilecek kadar a ğırba şlı olmadı ğını söylemi şti. Lincoln şöyle kar şılık vermi şti: " Đnsanların 'ballandırma'sözünün anlamını anlayamadıkları- 192 193 I nı görürsem, bunu de ği ştirebilirim. Aksi halde dokunmam bile." Lincoln, Knox Koleji'nden Dr. Gulliver'a, sade ve a çık dile olan tutkusunu şöyle açıklamı ştı: "Çocukken yanımda anlayamayaca ğım bir şeyler söylendi ğinde ne kadar sinirlendi ğimi anımsıyorum. Hiçbir şey beni daha fazla sinirlendirmiyordu. Bu beni çıldırtıyordu. Ak şamları aile dostlarının babamla konu şmalarını duyduktan sonra yatak odama kapanıyor, bir a şağı bir yukarı yürüyerek bana çok 'karanlık' gelen bazı sözcüklerin anlamını çıkarmaya çalı şıyordum. Böyle bir fikir avına çıktı ğımda, istesem de uyuyamıyordum; ta ki aradı ğımı bulana dek. Anlamı çözdü ğümde, bu kez bunu çocukların anlayabilece ği şekilde nasıl ifade edebilece ğimi bulmaya çalı şıyordum. Bu, benim için bir tutku haline geldi. O günden beri de bu tutkumdan kur-tulamadım." Bir tutku? Evet, Lincoln için bu, gerçek bir tutkuy du. New Salem Okulu'nun Müdürü de bunu do ğruluyor ve şöyle diyordu: "Lincoln'ün bir dü şünceyi en iyi şekilde ifade edebilmek için saatlerce çalı ştı ğına şahidim." Đnsanların baza şeyleri açık bir biçimde ifade edememelerinin nedeni , bunların kendileri için de yeterince açık olmaması. Belirsiz izlenimler! Ayırt edilemeyen düşünceler! Sonuç? Bir foto ğraf makinesinin sisli havada i şlevini yerine getirememesi gibi, onların zihni de iyi çalı şamaz. Bütün insanlar açıklık konusunda Lincoln kadar duyarlı olmalı, onun yöntem lerini kullanmalılar. Görme Duyusuna Hitap Edin < ; Gözden beyne giden sinirler, kulaktan beyne gi denler* den çok daha büyüktür. Bilim, görselli ğe i şitsellikten yirmi be ş kat fazla önem verdi ğimizi öne sürmektedir. Bir Çin atasözü şöyle diyor: "Görmek duymaktan yüz kat iyidir." O halde, e ğer açık olmak istiyorsanız söylediklerinizi gör-sel le ştirin. Ünlü yazarkasa şirketinin ba şkanı John H. Pet-terson'ın planı buydu. Petterson, Sistem dergisine yazdı ğı makalede izleyici ile ve satı ş birimiyle konu şurken uyguladı ğı yöntemleri anlatmı ştı: "Yalnızca konu şarak kar şınızdakilerin ilgisini canlı tutamazsınız. Bunun ya nında çarpıcı ek bir şeye ihtiyacınız vardır. Konu şmanızı, do ğruyu ve yanlı şı gösteren resimlerle, sözlerden daha etkileyici olan şekiller ve şekillerden daha ikna edici olan resimlerle destekleyebilirsiniz. Đdeal bir sunumda bir resmin, söylenebilecek her şeyden çok daha etkili oldu ğunu ö ğrendim. Küçük, tuhaf çizimler her zaman son derece etkilidi r. Benim, karikatürler ve "çizgi konu şmalardan olu şan bir sistemim var. Đçinde dolar i şareti olan bir daire az para, dolar i şaretli bir çanta çok para anlamına geliyor. Yuvarla k suratlarla pek çok şey ifade edebiliyorsunuz. Bir yuvarlak çizin; göz, burun, ağız, kulak yerine çizgiler koyun. Bu çizgiler üzerin de oynayarak pek çok şey ifade edebilirsiniz. Eski kafalı bir adamın a ğzı a şağı, ça ğdaş bir insanınki yukarı do ğrudur. Çizimler oldukça sadedir. Etkin bir karikatü rist olmak için iyi çizimler yapmak şart de ğildir. Önemli olan dü şünceleri ve zıtlıkları ifade edebilmektir.

Yan yana duran büyük bir çantayla küçük bir çanta y anlı ş yolun kar şısındaki doğru yola girilmesini sa ğlar. Biri çok, di ğeri az para getirir. Konu şurken bunları kabataslak çizerseniz, insanların zihninin dağılmasını engelleyebilirsiniz. Si- 194 195 zi izlerler ve de ğinmek istedi ğiniz noktaları kavrarlar. Ayrıca komik şekiller insanı ne şelendirir de. Eskiden ma ğazalarımda dola şırken yanıma bir ressam alır, do ğru yapılmayan şeyleri kabataslak çizmesini isterdim. Sonra bu tasl akları çizime dönü ştürürdüm. Adamlarımı bir araya toplar, onlara bunları gösteri rdim. Tepegöz denen aleti duyar duymaz hemen bir tane aldım ve çizimleri ekra na yansıttım. Bu, elbette çok daha etkili oldu. Sonra film makineleri çıktı. Đlk makinelerden birini aldım. Şimdi pek çok film ve diadan olu şan bir ar şivimiz var." Elbette her konu ya da durum çizimlere olanak tanım az. Ancak bunlardan mümkün olan her zaman yararlanmak gerekir. Çünkü bu çiziml er dikkat çeker ve söylenmek istenen şeyi netle ştirirler. Bozuk Paralardan Hisse Da ğıtan Rockefeller Bay Rockefeller de Colorado Yakt ve Deiıiir Şirketi'nin mali durumunu açıklarken görsellikten nasıl yararlandı ğını Sistem Dergisi'nde şöyle anlatmı ştı: "Çalı şanlarımızın Rockefellerlar'm Colorado'daki hisseler inden büyük kârlar kazandıklarını dü şündüklerini fark ettim. Onlara bunu pek çok ki şi söylemi şti. Onlara durumu açıkladım. Colorado Yakıt ve Demir Şirketi'ne ba ğlı bulundu ğumuz on dört yıl içinde bu hisselerin sahiplerine tek ku ru ş kazandırmadı ğını söyledim. "Bir toplantıda şirketin mali durumuna ili şkin uygulamalı bir örnek verdim. Masanın üstüne bozuk paralar koydum. Şirketin ilk görevi maa şları ödemek oldu ğundan maa şları temsil eden miktarı ayırdım. Sonra memurların maaşlarını da ayırdım. Kalan kısım da yöneticilerin maa şıydı. Hisse sahiplerine para kalmamı ştı. Sonra şu soruyu sordum: "Hepi- mizin ortak oldu ğu bu şirkette ortakların üçünün tüm kazancı almaları, dör düncü orta ğın hiç bir şey almaması adil mi? Verdi ğiniz görsel örnekler açık ve net olsun. Örne ğin "Köpek" sözü gözünüzde bir hayvanın resmini belli belirsiz canlandırmanızı sa ğlar. Bu hayvan bir Đspanyol Cocker'ı, Đskoç Terrier'i, ya da St. Bernard olabilir. "Buldog " dedi ğim zaman ise imge daha netle şir. "Benekli Buldog" dedi ğim zaman daha da net bir resim olu şur. "Bir at" demektense, "Siyah bir midilli" demeyi tercih etmek gerekir. "Kümes hayvanı" yerine "Kırık bacaklı beyaz bir Çin horozu" demek daha etkili olur. Önemli Olayları De ği şik Sözcüklerle Yineleyin Napoleon, retorik sanatının en önemli prensibinin t ekrar oldu ğunu söylemi şti. Ona göre son derece açık olan bir fikrin ba şkaları tarafından da anla şılması her zaman mümkün de ğildi. Yeni fikirleri kavramak için zaman gerekti ğinin, bunun için zihni bu konular üzerinde yo ğunla ştırmak gerekti ğinin farkındaydı. Sözün kısası fikirlerin yinelenmesi gerekti ğini biliyordu. Ama bunu aynı dille yapmamak gerekti ğini biliyordu. Çünkü bu da insanları rahatsız ederd i. Ancak ifadeler de ği şirse dinleyiciler bunu yineleme olarak görmezlerdi. Bir örnek verelim. Merhum Bay Bryan şöyle demi şti: "Sizin anlamadı ğınız bir konuyu ba şkalarının anlamasını sa ğlayamazsınız. Konuyu zihninizde ne kadar netle ştirirse-niz bunu di ğerlerine o kadar açıldıkla sunarsınız." Burada ikinci cümle ilk cümlenin farklı bir biçimde ifadesidir. Arka arkaya söylendi ğinde zihnin bunun ikinci yineleme oldu ğunu farketmeye zamanı olmaz. Sadece konunun netle şti ğini hisseder. 196 197 ••'-' Acemi konu şmacılar bu ilkeyi göz ardı etmektedirler. Ne acı! Genel Örneklere ve Özel Olaylara Yer Verin Söylediklerinizi açık ve net kılmanın en kesin yolu konu şmada genel örneklere ve somut olaylara yer vermektir. Bunlar arasındaki far k nedir? Adı üzerinde; birincisi genel, ikincisi özeldir.

Şimdi aradaki farkı örnekleyelim ve somut birer örne k verelim. Şu durumu ele alalım: " Şaşırtıcı derecede büyük gelirler elde eden ki şiler var." Bu durum yeterince açık mı? Konu şmacının ne demek istedi ğini anladınız mı? Hayır. Konu şmacı bile böyle bir söylemin dinleyiciler üzerinde nasıl bir etki uyandırabilece ğini bilemez. Bu söz Ozark Da ğları'ndaki bir ta şra doktorunun, kasabadaki bir aile doktorunun selinin be ş bin dolar oldu ğunu dü şünmesine yol açabilir. Ba şarılı bir maden mühendisi, di ğer meslekta şlarının yılda yüz bin dolar kazandı ğını dü şünebilir. Bu, son derece kapalı ve berraklıktan uza k bir ifadedir. Konu şmacının söylemek istediklerini açıkça ifade edebilm ek ve " şaşırtıcı derecede büyük gelir" ile ne kastetti ğini belirtmek için birkaç ayrıntıya yer vermesi gerekmektedir. "Birle şik Devletler Ba şkanı'ndan bile fazla kazanan avukatlar, dövü şçüler, şarkı sözü yazarları, romancılar, oyun yazarları, aktörle r ve şarkıcılar var." Bu çok daha açık de ğil mi? Yine de konu şmacı, tam bir ayırım yapmadı. Özel olaylardan de ğil, genel örneklerden yararlandı. Bu nedenle durum bulanıklı ğını koruyor. Biz bunu somut olaylarla söyleyemeyiz. Bunu yapmak konu şmacının görevidir. Şunları söyleyerek her şeyi daha açık hale getirebilr. "Ünlü dava avukatları Samuel Untermeyer ve Max Ste- 198 ver yılda neredeyse bir milyon dolar kazanıyorlar. Jack Dempsey'in yıllık gelirinin yarım milyon dolara yakın oldu ğu biliniyor. Hiç e ğitim görmemi ş olan zenci dövü şçü Jue Lovis daha yirmili ya şlardayken yarım milyon dolar kazandı. Irvin Berling'in yaptı ğı müzi ğin ona yarım milyon dolar kazandırdı ğı söyleniyor. Sidney Kingsley oyunlarından haftada on bin dolar k azanıyordu." Somut ve kesin örnekler verin. Bu yalnızca açık de ğil, aynı zamanda etkili ve ikna edici olmanızı sa ğlayacaktır. Dağ Keçisini Taklit Etmeyin Profesör William James ö ğretmenlere yaptı ğı konu şmalardan birinde, anlatılan bir konunun ya da bir dersin bir saat sürmesi gerekti ğini belirtmi şti. Ben de bir süre önce konu şması üç dakika ile sınırlı bir konu şmacının on bir noktaya değinmek istedi ğini söyledi ğini duymu ştum. Yani her konuya on altı saniye ayırıyordu! Aklı ba şında bir insanın böyle anlamsız bir şey yapması inanılmaz geliyor, de ğil mi? Bu çok uç bir örnek ama bu tür yanlı şlar acemi konu şmacılar için hep engel olu şturuyor. Bu örnekteki konu şmacı, turistlere Paris'i bir günde gezdirmeye çalı şan bir rehbere benziyor. Amerika Ulusal Tarih Müzes i'ni yarım saatte gezebilir-seniz, bunu da yapabilirsiniz. Ama ne açık ne de ilgi çekici olabilirsiniz. Konu şmaların ba şarısız olmasının en genel nedeni, konu şmacının en fazla konuyu ele alma konusunda dünya rekoru kırmay a çalı şmasıdır. Konu şmacı bir dağ keçisi gibi bir konudan di ğerine atlar. Pek çok konu şma kısa olmak zorundadır, bu nedenle yerinde kesmey i bilmek gerekir. Örne ğin i şçi sendikaları hakkında konu şacaksanız üç-be ş dakika içinde sendikaların neden kuruldu ğunu, hangi yöntemleri kullandıklarım, neler ba- 199 sardıklarını, nasıl yanlı şlar yaptıklarını ve anla şmazlıkları nasıl çözdüklerini anlatmaya çalı şmayın. Bunu yapmaya kalkı şırsanız kimse söylediklerinizi açık seçik anlayamaz. Konu şmanız da karma şık, amacına ula şmayan bir konu şma olarak kalır. Sendikaların yalnızca bir yönünü ele alıp bunu irde lemek ve örneklemek sizce de çok daha akıllıca de ğil midir? Bu konu şma tek bir izlenim bırakır. Son derece açıktır, kolay dinlenir ve hep bellekte kalır. Ancak mutlaka konuyu birkaç yönü ile ele almak zory n-daysanız, konu şmanın sonunda bir özetlemeye gitmeniz iyi olur. Gelin bun un nasıl i şe yaradı ğını görelim. Đşte size bu bölümün özeti. Bunları okumak, anlatılan ları hatırlamanızı ve daha iyi anlamanızı sa ğlamıyor mu? ÖZET 1. Açık olmak son derece önemli, bir o kadar da zor dur. Đsa, ö ğretmek istediklerini mesellerle ö ğretmek zorunda oldu ğunu söylemi ş ve şöyle demi şti: "Çünkü, onlar görmedikleri ve duymadıkları şeyleri anlamazlar." 2. Đsa bilinmeyenleri, bilinenlerden söz ederek açıklıy ordu. Tanrı'nın krallı ğını hamura, denize atılan a ğlara, inci alan tüccarlara benzetiyordu. Siz

de böyle yapın. Alaska'nın büyüklü ğünden söz etmek istiyorsanız, bunu mil karelerle ifade etmek yerine, bu alana sı ğabilecek eyaletleri sayın. Nüfûsun, bulundu ğunuz kasabanın nüfusuyla kar şıla ştırın. 3. Sıradan bir dinleyici toplulu ğuna seslenirken teknik terimler kullanmayın. Siz de Lincoln gibi, bir çocu ğun bile anlayabilece ği şekilde, sade ve açık konu şmaya çalı şın. 4. Anlatmak üzere oldu ğunuz şeylerin öncelikle kendi zihninizde sular kadar berrak olmasına dikkat edin. 5. Görselli ğe önem verin. Resimlerden, örneklerden yararlanın. Açık olun. "Sa ğ gözünün üzerinde siyah bir benek olan bir Terrier"d en söz etmek istiyorsanız, sadece "köpek" deyip geçmeyin. 6. Dü şüncelerinizi tekrar ifade edin, ama aynı ifadeleri 200 201 iki kez kullanmayın. Cümlelerinizi de ği ştirin ve dü şüncelerinizi dinleyicilerinize fark ettirmeden yineleyin. 7. Soyut durumları; genel örnekler, hatta mümkünse belirli örnekler ve somut olaylarla netle ştirin. 8. Pek çok konuya de ğinmeye çalı şmayın. Geni ş bir konunun bir ya da ikiden fazla bölümünü ele alabilece ğinizi dü şünmeyin. 9. Konu şmanızı, söyledi ğiniz şeyleri özetleyerek tamamlayın. 'V -"US ,j«h*> 202 ON BĐRĐNCĐ BOLUM DĐNLEYĐCĐLERĐN ĐLGĐSĐNĐ ÇEKMENĐN YOLLARI Şu anda okudu ğunuz sayfa, baktı ğınız kâ ğıt ne kadar sıradan de ğil mi? Daha önce böyle binlerce sayfa gördünüz. Bu artık size sıkıcı ve yavan gelir. Ama size öyle bir gerçekten söz ederim ki ilginiz tekrar ayn ı sayfa üzerinde yoğunla şabilir. Gelin görelim. Şu anda baktı ğınız sayfayı katı bir madde olarak görüyorsunuz. Oysa gerçekte katı bir maddeden çok b ir örümcek a ğına benziyor. Fizikçi bunun atomlardan olu ştu ğunu biliyor. Peki bir atom ne kadar küçük biliyor musunuz? Onuncu Bölüm'de de gördü ğünüz gibi bir bardak sudaki atom sayısı Akdeniz'deki damla sayısına ve dünyadaki çim en sayısına e şit. Peki bu sayfayı olu şturan atomlar neden olu şuyor? Elektronlar ve protonlar denen daha küçük şeylerden. Bu elektronlar merkez protonun etrafında dönüp duruyorlar. Aradaki madde dünyayla ay arasındaki mesafeye e şit. Elektronlar yörüngelerinde saniyede yakla şık on bin millik hızla dönüyorlar. Yani şu anda elinizde tuttu ğunuz kâ ğıdı olu şturan atomlar sessiz bu cümleyi okumaya ba şladı ğınızdan beri New York ile Tokyo arasındaki mesafe kadar yol katettiler. Belki de iki dakika önce bu sayfanın son derece sır adan, sıkıcı ve hareketsiz oldu ğunu dü şünüyordunuz. Oysa burada Tanrı'nın sırlarından biri gizli. Bu bir enerji hortumu adeta. Şimdi bununla ilgileniyorsunuz, çünkü bu sayfayla il gili yeni ve ilginç bir şey öğrendiniz. Đnsanların ilgisini çekmenin sırlarından biri de bu i şte. Günlük ili şkilerimizde bundan mutlaka yararlanmalıyız. Tamamen yeni olan bir şey il- 203 ginç de ğildir. Tamamen eski olanın da bizim için çekicili ği kalmamı ştır. Eski şeyler hakkında yeni şeyler duymak isteriz. Örne ğin Burges'teki Katedral'den ya da Mona Lisa'dan söz ederek Büonisli bir çiftçinin ilgisini çekemezsiniz. Bunlar onun için çok yeni şeylerdir. Eskiden ilgilendi ği şeylerle arasında hiçbir bağlantı yoktur. Ama onlara Hollandalı çiftçilerin topra ğı deniz seviyesinin altında i şlediklerini, çit yerine hendekler kazdıklarını anla tırsanız ilgilerini çekmeniz mümkün olabilir. Hollandalı çiftçilerin in ekleri kı şın evlerinde beslediklerini, ineklerin dantel perdelerin arkasın dan lapa lapa ya ğan karı izlediklerini de anlatabilirsiniz. Bunları şaşkınlıkla dinleyeceklerdir. Đnekleri ve çitleri çok iyi bilirler, ama onlar hakk ında ö ğrendikleri bu yepyeni şeyler onlara ilgi çekici gelecektir. Bunları büyük bir co şkuyla arkada şlarına da anlatacaklarına emin olabilirsiniz. Đşte size bir konu şma daha. Bunu okuduktan sonra ilginizi çekip çekmed i ğini düşünün. Çekiyorsa nedenini bulmaya çalı şın. Sülfürik Asit Đnsanı Nasıl Etkiler ;

Sıvıların birço ğu litreyle, kuartla, galonla, fıçıyla ya da varille ölçülür. Kuartlarca şarap, galonlarca sütten söz ederiz. Yeni bir petrol kuyusu bulundu ğunda ne kadar petrol çıktı ğını varillerle ifade ederiz. Bütün bunların dı şında, çok büyük miktarlarda üretildi ği ve tüketildi ği için tonla ölçülen bir sıvı vardır. Bu, sülfürik asittir. Yaşamımızda sülfürik asit. pek çok şekilde kar şımızıa çıkar. Petrol ve benzinin arıtılmasında kullanılan sülfürik asit olmasaydı ar abalar çalı şmazdı. Yine sülfürik asit olmasaydı, 204 ofisinizi, yemek masanızı, yatak odanızı aydınlatan ampuller de yanmazdı. Banyonuzda kullandı ğınız muslu ğun yapımında sülfürik asit kullanılmı ştır. Küvetin cilalanmasmda da sülfürik asit kullanılır. Sabunuzu bile kimyasal maddelerle reaksiyona giren sülfürik asit ile yapıl mıştır. Havlunuz da sülfürik asiti yakından tanımaktadır. Saç fırçanızdaki kılla r, tara ğınız da sülfürik asitten nasibini almı ştır. Giysinizin dü ğmelerini yapan dü ğmeci mutlaka sülfürik asite ihtiyaç duymu ştur. Ayakkabılarınızın yapımında kullanılan sülfürik asi ti siz de bu ayakkabıları cilalarken kullanırsınız. Kahvaltıda kullandı ğınız fincan ve tabak renkliyse, sülfürik asit kulla nılmadan yapılmı ş olmaları olanaksızdır. Gümü ş kaplı çatal, bıçak ve ka şıklar da sülfürik asit banyosundan geçmi şlerdir. Ekmeğin hammaddesi olan bu ğday fosfat gübresi ile yeti ştirilir. Bu gübrenin imalatında da sülfürik asit yer alır. Kısacası, sülfürik asit gün boyu kar şınıza çıkar. Ondan bir türlü kurtulamazsınız. Sava ş da barı ş da onsuz olmaz. Bu kadar önemli bir madde olan sülfürik asitin insanlar tarafından tanınmaması ola naksız görülmektedir. Ancak durum böyledir. Dünyanın En Đlginç Üç Şeyi Sizce dünyanın en ilginç üç şeyi nedir? Cinsellik, mal mülk ve din. Birincisiyle bir hayat yaratılabilir. Đkincisi bu hayatın devam etmesini sa ğlar. Üçüncüsü ise başka bir dünyada da hayatımızı devam ettirece ğimizi dü şünmemizi sa ğlamaktadır. ,.„._.;. ,„* 205 Ancak kendi cinselli ğimizle, kendi malımız ve mülkümüzle ve kendi dinimi zle ilgileniriz. Bütün ilgilerimizi egolarımız belirler . Örneğin "Peru'da Vasiyetler Nasıl Yazılır" konulu bir ko nuşma hiç ilgimizi çekmez; ancak "Vasiyetimizi Nasıl Yazmalıyız" konul u bir konu şmayı seve seve dinleyebiliriz. E ğer özel bir merakımız yoksa Hindu Dini ile ilgilenm eyiz. Ancak başka bir dünyada sonsuz bir mutlulu ğa kavu şaca ğımıza inanmamızı sa ğlayan bir dine yakın ilgi gösteririz. Lord Northcilffe'e insanların neyle ilgilendi ğini sormu şlardı. Lord Northcliffe cevabı tek kelime olmu ştu: "Kendileriyle!" Đngiltere'nin en zengin gazete sahibi olan Northcilif-fe'in bir bildi ği vardı mutlaka. Nasıl bir insan oldu ğunuzu bilmek ister misiniz? Đşte şimdi çok ilginç bir konudan söz ediyoruz. Sizden konu şuyoruz. Size bir ayna tutuyoruz ve kendinizi oldu ğunuz gibi görmenizi sa ğlayacak bir yol öneriyoruz. Dalgınlıklarınızı izleyin. Peki dalgınlık nedir? Bu sorunun yanıtım T he Mind in the Ma-king (Faaliyet Halindeki Zihin) adlı yapıtında Profesör James Harvey Robinson veriyor. Hepimiz uyanık oldu ğumnuz her saat dü şündüğümüzü dü şünürüz. Uyurken de uyanıkken düşündüğümüzden daha mantıksız bir biçimde dü şündüğümüzü biliriz. Araya bir şey girmedi ği sürece, dalgınlık adı verilen durumun içindeyiz-d ir. Bu kendili ğinden meydana gelen ve sevilen bir dü şünme biçimidir. Dü şüncelerimizi istedikleri yöne gitmeleri ko-nuunda serbest bırakırız. Bu yolu umut larımız, korkularımız, do ğal isteklerimiz, tatmin ya da hayal kırıklı ğı, sevdi ğimiz ya da sevmedi ğimiz şeyler, a şklarımız, nefretlerimiz ve kırgınlıklarımız tarafın dan belirlenir. Bizim için bizden daha ilginç hiçbir şey yoktur. Bütün çabamıza kar şın kontrol al- tına alamadı ğımız ve yönetemedi ğimiz dü şüncelerimiz egolarımızın etrafında döner dururlar. Kendimizde ve ba şkalarında bu e ğilimi görmek bizi şaşırtır. Bunu

kibarca görmezden geliriz. Ancak üzerinde biraz dü şünsek bu gerçe ğin ne kadar belirgin oldu ğunu görürüz. Dalgınlıklar, ki şili ğimizin temelini olu ştururlar. Bu, gizli kalmı ş ve unutulmu ş deneyimlerimizin de ği ştirdi ği do ğamızın yansımasıdır. Bu dalgınlık bütün düşüncelerimizi etkiler. "Unutmayın, insanlar ev i şlerinden ve i ş sorunlarından arta kalan zamanlarınınz büyük bölümünü kendilerini dü şünerek, överek ve haklı çıkarmaya çalı şarak geçirirler. Onları, Đtalya'nın Amerika Birle şik Devletleri'ne olan borcunu öe-demesi de ğil, a şçılarının i şten neden ayrıldı ğı ilgilendirir. Kullanı şsız bir tıra ş bıça ğı, Güney Afrika'daki bir devrimden daha önemlidir o nlar için. Asya'daki bir depremde yarım milyon insanın ölmesi, çektikleri di ş a ğrısı kadar rahatsız edici de ğüdir. Tarihte yer almı ş en büyük on ki şiyi tartı şmak yerinde kendileri hakkında güzel şeyler konu şmayı tercih ederler. * Đyi Bir Konu şmacı Olmanın Yollan Birçok insan, sadece kendisini ilgilendiren konular dan söz etti ği için kötü konu şmacı olmaktadır. Bu konular di ğerleri için çok sıkıcı olabilir. O halde bunun tam tersini yapın. Kar şınızdaki ki şinin kendi ilgi alanlarından, i şlerinden, elde etti ği ba şarılardan, ya da bu ki şi bir anneyse çocuklarından söz etmesini sa ğlayın. Onu merakla ve hevesle dinleyin. Sonuçta kon uşmayı siz yapmı ş olmazsınız belki, ama iyi bir konu şmacı oldu ğunuz kabul edilir. Philadelphia'dan Bay Harold Dwight topluluk önünde 206 207 konu şma kurslarından birinin son dersinden sonra verilen yemekte son derece başarılı b şir konu şma yapmı ştı. Masada oturan herkesi birer birer ele almı ş, bu ki şilerin ba şlangıçta nasıl konu ştuklarını, nasıl bir ilerleme kaydettiklerini, yaptı ğı konu şmaları ve tartı ştı ğı konuları anlatmı ştı. Hatta bazılarını taklit bile etmi şti. Herkes çok gülmü ş ve bundan zevk almı ştı. Böyle bir şeyi yapan Bay Dwight'ın ba şarısız olmak gibi bir olasılı ğı yoktu. Bu her yönüyle ideal bir konu şmaydı. Hiçbir konu insanları kendileri kadar ilgile ndirmezdi. Bay Dwight da insan do ğasını yakından tanıyordu. Đki Milyon Okuyucu Kazanan Bir Fikir Birkaç yıl önce American Magazine şaşırtıcı bir geli şme gösterdi. Derginin satı şlarında meydana gelen artı ş, basın dünyasında şaşkınlık yarattı. Bunun sırrı neydi peki? Yanıt Sör John M. Siddall'ın fiki rlerinde gizliydi. Kendisiyle tanı ştı ğımda, Siddall derginin Đlginç Đnsanlar Bölümü'nün sorum-lusuydu. Ben de onun için birkaç makale yazmı ştım. Bir gün bana şunları söyledi: " Đnsanlar çok bencil. Yalnızca kendileriyle ilgileniyorlar. Nasıl terfi edebileceklerini, nasıl daha fazla para kazanacakların, sa ğlıklarını nasıl koruyacaklarını bilmek istiyorlar. Bu derginin editörü ben olsaydım, onlar a di şlerini nasıl koruyacaklarını, ne sıklıkta banyo yapacaklarını, y azın nasıl serinleyeceklerini, nasıl statü sahibi olacaklarını , çalı şanlarına nasıl davranmaları gerekti ğini, nasıl ev sahibi olabileceklerini anlatırdım. B aşka insanların öyküleri her zaman ilgi çeker. Ben de ör neğin çok para kazanmı ş bir emlak alım satımcısına bunu nasıl ba şardı ğını anlattırır-dım." Çok geçmeden Siddall derginin editörü oldu. O günle rde 208 derginin satı şları çok kötüydü. Siddall söylediklerini birer bire r yaptı. Nasıl bir tepkiyle kar şıla ştı dersiniz? Satı ş rakamları iki yüz bin, üç yüz bin derken yarım milyona ula ştı. Halk aradı ğını bulmu ştu. Bir süre sonra satı şlar bir milyonu buldu. Ardından da iki milyon oldu. Artmaya da devam etti. Dergi giderek büyümüştü, çünkü Siddall insanların bencil beklentilerine sesleniyordu. Her Zaman Đlgi Uyandırabilecek Konu şma Malzemeleri Đnsanlara nesnelerden ya da dü şüncelerden söz ederseniz çok büyük bir olasılıkla canlarını sıkarsanız. Ama onlara insanlardan söz ed erseniz, ilgilerini çekmemeniz olanaksızdır. Örne ğin yarın pek çok yerde yaplıacak pek çok konu şmanın a ğırlıklı konusu ne olacak? Đnsanlar! O şöyle yaptı. Bu böyle böyle dedi. Onu şunu yaparken yakaladım. Duydun mu, kö şeyi dönmü ş. Amerika'da ve Kanada'da ö ğrencilere yönelik pek çok konu şma yaptım ve deneyimlerim sonucunda onların ilgilerini canlı tut manuın en iyi yolunun insanlar hakkında bir şeyler anlatmak oldu ğunu gördüm. Farklı bir şey yapıp

genel ve soyut şeylerden söz etti ğinizde Johnny oturdu ğu yerde sıkıntıyla kıpırdayıp duruyor, Tommy yüzünü komik şekillere sokuyor, Billy de oraya buraya bir şeyler atıp duruyordu. Bir kez Paris'te Amerikalı bir grup i şadamından "Nasıl Ba şarılı Olunur" konulu birer konu şma yapmalarını istedim. Vaaz verir gibi konu ştular, birtakım değerleri övdüler ve dinleyicileri sıktılar. (Kısa bir süre önce, Amerikalı ünlü i şadamlarından birinin radyoda yaptı ğı konu şmasında aynı hataya dü ştü ğünü duymuştum.) Dersi kesip şöyle dedim: "Bize konferans vermenizi istemiyoruz. Hiçbirimiz bundan zevk 209 almayız. Bizi e ğlendirmedi ğiniz sürece anlattı ğınız hiçbir şey ilgimizi çekmez. Đnsanın ilgisini en çok şey övgü dolu dedikodulardır. Bize tanı ğınız iki ki şinin öyküsünü anlatın. Birinin ba şarılı, di ğerinin ba şarısız olmasının nedenlerini anlatın. Bunu büyük bir zevkle dinleriz. Üstelik hi ç unutmayız ve bundan yararlanırız da. Bu sizin için de çok daha kolay ol acaktır." Kursta kendisi bir türlü konunun üzerinde yo ğun-la şamayan, dinleyicinin ilgisini de çekemeyen biri vardı. Benim insanlarla ilgili öyküler anlatma fikr imi çok sevdi ve iki arkada şının öyküsünü anlattı. Bu iki arkada şından birinin aklı fikri paraydı. Đki ayrı ma ğazadan iki gömlek alıyor, hangisinin daha kolay yık andı ğını, daha çok dayandı ğım ve verilen paraya de ğdi ğini gösteren çizelgeler hazırlıyordu. Mühendislik bölümünden mezun oldu. Kendisini öylesi ne üstün görüyordu ki sıradan bir i şte çalı şmak, en alttan ba şlamak istememi şti. Gömleklerinin çizelgelerini hazırlamaya devam ederek kar şısına ola ğanüstü bir i ş fırsatının çıkmasını beklemi şti.. Ama böyle bir fırsat hiç çıkmamı ştı. Adam hayatından hiç memnun olmamı ştı. Hâlâ da dü şük bir mevkide çalı şıyordu. Konuşmacı, bu adamın öyküsünü bir ba şka arkada şınm-kiyle kar şıla ştırdı. Bu arkada şı insanlarla rahat ileti şim kurabiliyordu. Herkes onu çok seviyordu. Büyük i şler yapmak istiyordu ama önce teknik ressam olarak i şe ba şlamı ştı. Buffa-lo'daki Pan-Amerikan sergisi için planlar çiz mişti. Mühendislik bilgisine ihtiyaç duyuldu ğunu bildi ği için Buffalo'ya ta şınmı ştı. Bir üsre sonra da cana yakın ki şili ği sayesinde oldukça saygın bir insanla tanı şmıştı. Đkisi ortak olmu şlar, birlikte çalı şmaya ba şlamı şlardı. Sonunda bu ki şi Western Uni-on'un sermaye ortaklarından biri olmu ştu. Konuşmacının söyledikleri ana hatlarıyla böyleydi. Konu- 210 şan ki şinin ho ş konu şması konu şmayı akıcı kılmı ştı. Bu adam aslında üç dakikalık bir konu şmada bile söyleyecek bir şey bulamazdı. Bu kez yarım saat konu ştu ğunu görünce hayrete dü ştü. Dinleyiciler de zamanın nasıl geçti ğini anlamamı şlardı. Bu onun ilk büyük zaferiydi. Đnsanların ba şından geçenlerin anlatıldı ğı konu şmalar ilgi çekici olur. Konuşmacı birkaç temel noktaya de ğinmeli, sonra da somut örnekler vermelidir. Böylece ilgiyi her zaman canlı tutabilece ği çok açıktır. Konuşmalarınızda mücadelelerden, zaferlerden söz edebili rsiniz. Zaferlerle mücadeleler her zaman ilgimizi çeker. Dünya â şı ğa â şıktır, diye bir deyi ş vardır. Bu aslında do ğru de ğil. Dünyanın â şık oldu ğu şer bu â şı ğın verdi ği mücadeledir. Filmleri dü şünün. Sonunda bütün engeller ortadan kalktı ğında başroldeki erkek kadına sarıldı ğında izleyiciler kalkmaya hazırlanırlar. Dergilerdeki öyküler de bu prensibi esas alırlar. O kuyucunun ba şroldeki kadını ya da erke ği sevdirirler. Sonra bu kadının ya da erke ğin bir şey şiddetle istemesini sa ğlayıp buna ula şmak için nasıl mücadele etti ğini gösterirler. Somut Örnekler Verin Topluluk önünde konu şma kurslarından birinde biri felsefe doktoru, di ğeri gençli ğini donanmada geçirmi ş kaba saba bir adam olan iki ö ğrencim vardı. Doktor üniversitede ö ğretim görevlisiydi, di ğer adam ise bir seyyar satıcıydı. Seyyar satıcının konu şmaları doktorunkilerden fazla ilgi çekiyordu. Dokto r çok güzel, mantıklı ve açık konu şuyordu. Ama bu konu şmalarda eksik olan bir şey vardı: Somutluk. Satıcının konu şmalarındaki belirlilik ve somutluk bu konu şmaları eğlenceleri kılıyordu. 211

Bu örne ği vermemin nedeni ö ğretim görevlilerinin ya da seyyar satıcıların belirli özellikleri oldu ğunu göstermek de ğil, e ğitimi ne olursa olsun konu şma yapma alı şkanlı ğı olan ki şinin nasıl ilgi çekti ğini ortaya koymaktır. Gelin birkaç örnek verelim. Martin Luther "inatçı ve haylaz" oldu ğunu söylemek mi daha ilginç ve etkili, yoksa ö ğretmenlerinin onu günde on be ş kez dövdü ğünü mü? " Đnatçı ve haylaz" sözleri pek ilgi çekmiyor. Oysa dövme sayısını beli rtmek çok daha etkili oluyor. Eskiden biyografiler bir sürü genel özellikten söz ederek yazılırdı. Aristo buna "zayıf zihinlerin sı ğına ğı" diyordu. Artık kendini anlatan somut gerçeklere yer veriliyor. Eski yöntemle yazılan bir biyografide Jo hn Doe'nun "yoksul ama dürüst bir aileden geldi ği" söylenirdi. Yeni yöntemle yazılanda ise John'un babasının ayakkabı alamayacak kadar yoksul oldu ğu, bu yüzden John'un ü şüyen ayaklarına çuval sardı ğı, yine de onca yoksullu ğa kar şın süte hiç su karı ştırmadı ğı söylenir. Bu John'un babasının yoksul ama dürüst ol duğunu gösteren çok daha ilgi çekici bir yöntem de ğil midir? Aynı yöntem günümüz konu şmacılarının da i şine yara-caktır. Resim Çizen Sözcükler Đlgi çekme konusunda sürekli göz ardı edilen, pek ço k ki şinin varlı ğından bile habersiz oldu ğu bir teknik vardır. Sözcüklerle resim çizme tekni ğidir bu. Gözlerinizin önünde imgeler yaratan bir konu şmacı canınızı hiç sıkmaz. Sırada, renksiz sembollere ba şvuran bir konu şmacı ise dinleyicilerini uyutur. _,.,WA,,- ^.u, .,.,_, ,.,.,., 212 Resimler. Resimler. Resimler. Soludu ğunuz hava gibi bedavadırlar. Bunları konu şmalarınız ara şma serpi ştirmeniz bu konu şmaları çok daha e ğlenceli kılacaktır. Herbert Spencer Üslup Felsefesi adlı makalesinde pa rlak resimler ça ğrı ştıran ifadelerin üstünlü ğünden söz etmi şti. Spencer şöyle demi şti: "Genellerle de ğil özellerle dü şünün. 'Bir toplumun alı şkanlıkları, gelenekleri ve e ğlence biçimleri ne kadar kaba ve barbar olursa cezaları o kadar a ğır olur,' gibi bir cümle kurmak yerine ' Đnsanlar sava şlardan, bo ğa güre şlerinden, gladyatör dövü şlerinden ne kadar zevk alıyorsa suçluları asarak, y akarak ve i şkence yaparak cezalandırmaktan o kadar zevk alırlar,' dem eyi tercih edin. Đncil ve Shakespeare de resim çizen ifadelere bolca yer vermi ştir. Örne ğin sıradan bir yazar kusursuz bir şeyi daha da güzelle ştirmeye çalı şmanın son derece gereksiz oldu ğunu söylerken Shakespeare şu benzetmeleri yapmaktadır: "Altını yaldızlamak, zamba ğı boyamak, menek şeye parfüm sıkmak." Lincoln de sürekli görsel ifadelere ba şvururdu. Bürokratik i şlerden canı sıkıldı ğında renkli deyimler kullanarak şikâyetini dile getiriyordu. Örne ğin, "Birini at satın almaya gönderdi ğimde bana atın kuyru ğunda kaç kıl oldu ğunu söylemesini istemiyorum. Bana özelliklerini saysın yeter," diyordu. Zıtlıkların Đlgi Çekme Gücü 1. A şağıda Birinci Charles'm Mauclay tarafından nasıl kına ndı ğıma dikkat edin. Mauclay yalnızca resimlerden de ğil, dengeli cümlelere de ba şvuruyor. Her zaman insanm ilgisini çeken zıtlıklar bu paragrafın da te melini olu şturuyor. "Onu taç giyme töreninde verdi ği sözü tutmamakla suçlu- 213 yoruz; ama bize onun evlilik yeminini tuttu ğu söyleniyor. Onu halkını acımasız piskoposların eziyetine mahkûm bırakmakla suçluyoru z. O kendini küçük o ğlunu dizine oturtup öptü ğünü söyleyerek savunuyor. Biz onu özgürlük maddeler ini ihlal etti ği için suçluyoruz. O sabahları altıda kalkıp dua et ti ğini söylüyor. Onun bu kadar popüler olmasını güzel giysileri, güzel yüzü ve sakalının yanı sıra bu düşüncelere borçlu oldu ğunu dü şünüyoruz." Đlgi Bula şıcıdır Şimdiye kadar dinleyicilerin ilgisini çeken şeylerden söz ettik. Ancak bu önerileri uygulayarak konu şan biri de sıkıcı olabilir. Đnsanların ilgisini çekmek duygularla ve ruhla ilgili bir şeydir. Kesin kuralları yoktur. Unutmayın, ilgi bula şıcıdır. E ğer siz bu ilgiye yakalandıy-sanız, dinleyicilerin de yakalanaca ğı kesindir. Bir süre önce Baltimore'da bir toplantı da bir bey aya ğa kalktı ve Chesape-ake Körfezi'nde aynı yöntemlerl e kaya balı ğı avlanmaya devam edilirse balık neslinin tükenece ğini söyledi. Bu bir kaç yıl içinde

olacaktı. Konu şmacı bu konu hakkında çok şey biliyordu ve çok içtendi. O bunları söyleyene kadar körfezde kaya balı ğı ya şadı ğını bile bilmiyordum. Sanırım dinleyicilerin ço ğu da öyle. Ama konu şmacının ilgisi bize bula şmıştı. Hep birlikte kaya balıklarını koruma konusunda bir dile kçe yazıp ilgili yerlere verme kararı aldık. Đtalya'da Amerika Büyükelçisi olan ünlü yazar Richar d Washburn Child'a bu kadar ilgi görmesini neye borçlu oldu ğunu sormu ştum. "Hayat bana heyecan veriyor. Yerimde duramıyorum. Bunu insanlarla payla şmak istiyorum," diye kar şılık vermi şti. Böyle bir konu şmacınm etkisi altına girmemek olanaksız de ğil mi? Londra'da dinledi ğim bir konu şmadan sonra, yanımda oturan Đngiliz romancı E. F. Benson bana konu şmanın son bölümünden ilk bölüme oranla daha fazla z evk aldı ğını söyledi. Nedeni sordu ğumda şu yanıtı aldım: "Çünkü konu şmacı da son bölümden daha fazla zevk alır gibiydi. Konu şmacının ilgisine ve co şkusuna çok güvenirim." Konuşmacının ilgisi gerçekten çok önemlidir. Bunu hiç un utmayın. 214 215 ON ĐKĐNCĐ BOLUM DĐKSĐYONUNUZU NASIL GELĐŞTĐREBĐLĐRĐSĐNĐZ i'iiliıiiı i". ı1 ıl'h ÖZET 1. Sıradan şeylerle ilgili sıra dı şı olgularla ilgileniriz. 2. En çok ilgilendi ğimiz şey kendimiziz. 3. Ba şkalarının kendi ilgi alanları hakkında konu şmalarını sa ğlayan ve onları dinleyen ki şi çok az konu şsa bile iyi bir konu şmacı olarak kabul edilir. 4. Ba şka insanlar hakkında anlatılanlar, övgü dolu dediko dular her zaman ilgi çeker. Konu şmacı anlatıklarını bu tür öykülerle örneklemelidir. 5. Konu şmanızın somut ve açık olmasına dikkat edin. Martin Lutherin "haylaz ve kontrol edilemez bir çocuk" oldu ğunu söylemekle yetinmeyin. Onun günde on be ş kez dövüldü ğünü de ekleyerek iddianızı güçlendirin. 6. Konu şmanızda sözcüklerle resimler çizin. 7. Dengeli cümleler ve zıtlıklardan yararlanın. 8. Đlgi bula şıcıdır. Konu şmacıdan dinleyicilere geçer. Ancak önerileri mekani k şekilde uygulayarak ilgi çekici olama-' yaca ğınızı unutmayın. Bir gün i şsiz ve parasız bir Đngiliz Philâdelphia sokaklarında dola şıyordu. Ünlü i şadamı Paul Gibbons'ın bürosuna gidip kendisiyle gör üşmek istedi. Bay Gibbons, giysileri eski püskü olmu ş, görünü şüyle hiç de iyi bir etki uyandırmayan bu adamla görü şmeyi biraz da meraktan kabul etti. Onunla kısa bir süre görü şmeyi planlamı ştı, ama konu şma saatler sürdü. En sonunda Bay Gibbons Dillon Rea d and Com-pany'nin Philâdelphia müdürü Roland Taylor'a te lefon etti. Bay Taylor da öğle yeme ğinde görü ştü ğü bu gence i ş verdi. Bu kadar kötü görünümlü bir adam böyle bir şeyi nasıl ba şarmı ştı peki? Bu sorunun yek bir yanıtı var: O, konu ştu ğu dile hâkimdi. Bir i ş için Oxford'dan gelmi ş, ama i şleri ters gidince be ş parasız ve yapayalnız kalmı ştı. Oxford mezunuydu. Öyle güzel konu şuyor, dili öyle iyi kullanıyordu ki insanlar onun görünümü önemsememeye ba şlıyordu. Bu belki de ender görülebilecek bir durum. Ancak ko nuşmamıza göre yargılandı ğımız da bir gerçek. Sözcükler bizim inceli ğiimizi dı şa vuran, e ğitim ve kültürümüzü gösteren, di ğer insanlarla ili şkimizi şekillendiren önemli araçlardır. Dünyayla dört şekilde ili şki kurarız: Ne yaptı ğımız, nasıl göründü ğümüz, ne söyledi ğimiz ve nasıl söyledi ğimizle. Ancak ö ğrencilik hayatımız sona erdikten sonra konu şmamızı geli ştirmek, kelime da ğarcı ğımızı artırmak için hemen hiç çaba sarf etmeyiz. Sadece çevremizde duydu ğumuz, sık kullanılan ve hiçbir gücü kalmayan kelimeleri kullanmaya ba şla- 216 217 rız. Konu şmamızın hiçbir ayırt edici özelli ği kalmaz. Kelimeleri yanlı ş telaffuz eder, dilbilgisi kurallarını çi ğneriz. En iyi e ğitimi alan, adının yanında

unvanlar bulunan insanlar bunu yaparlarsa, olanaksı zlıklar nedeniyle e ğitimini tamamlayamamı ş insanlardan ne bekleyebilirsiniz ki? Yıllar önce bir gün, Roma'da hayal kuruyordum. Yanı ma Đngiliz kolonisinden bir yabancı geldi. Kendini tanıttıktan sonra Roma'da ya şadıklarından söz etmeye başladı. Çok geçmeden pek çok dilbilgisi hatası yaptı. O sabah kalkmı ş, ayakkabılarını parlatmı ş, tertemiz giysilerini giymi şti. Çünkü hem kendisinin hem de ba şkalarının ona saygı duymasını istiyordu. Ama hatası z konu şmak için aynı çabayı sarf etmemi şti. Bir hanımefendiye kar şı kaba bir davranı şta bulunmaktan utanırdı, ama dilbilgisi kurallarını çi ğnemekten, dinleyicilerin kulaklarını tırmalamaktan utanmıyordu. Bunun farkın da de ğildi. Yanlı ş konu şarak eğitimli ve kültürlü biri olmadı ğını ortaya koyuyordu. Otuz yıl önce Harvard'ın rektörlü ğünü yapan Charles W. Elliot, "Anadili do ğru kullanmak e ğitimin vazgeçilmez bir parçasıdır ve zihinsel bir k azanım dır," demi şti. Bu anlamlı söz üzerinde dü şünün lütfen. Peki bunu nasıl ba şaracaksınız? Bunun pek çok yolu var neyse ki. Linco ln de bu yöntemleri büyük bir ba şarıyla uyguluyordu. Sözcükleri bu kadar iyi kullana n ve düzyazıyla mükemmel bir melodi yaratabilen pek az i nsan vardır. Babası bir marangoz, annesi de sıradan bir kadın olan bu özell ik Lincoln'e Tanrı vergisi miydi? Böyle bir varsayımı kanıtlaya-mayız. Lincoln Meclis'e girdi ğinde aldı ğı eğitimi tek bir sözcükle tanımlamı ştı: "Yetersiz!" Tüm hayatı boyunca yalnızca on iki aylık bir e ğitim almı ştı. Ö ğretmenleri kimlerdi? Sürekli yer de ği ştiren ve domuz eti, mısır ve bu ğday kar şılı ğın-. 218 da bir şeyler ö ğretmeye razı olan birkaç gezgin pedagog. Lincoln on lardan ve çevresindeki birkaç ki şiden yardım almı ştı. Lincoln sürekli okuyordu. Geceleri yata ğından kalkıp kitabın sevdi ği bölümlerini tekrar okuyordu. Kendini şiire adamı ştı. Kendi kendine ve halkın önünde şiirler okuyor, bu arada şiir yazmaya da çalı şıyordu. Bir defter dolusu şiiri vardı, ama bunları ba şka insanlara okumaya utanıyordu. Robinson, Bir Edebiyatçı Olarak Lincoln adlı eserin de şöyle diyor: "Kendi kendini e ğiten bu adam zihnini kültür malzemeleriyle doldurmu ştu. Artık okulda değildi, ama kendini bitmek bilmeyen enerjisini de kul lanarak e ğitiyordu." Indiana'daki çiftliklerde mısır soyup domuz kesen b u adam Gettysburg'da insanlık tarihinin en güzel konu şmasını yaptı. Sava şta yüz yetmi ş bin ki şi sava şmış, yedi bin ki şi ölmü ştü. Lincoln sava ş anıları küllense de konu şmasının hatırlanaca ğını iddia etmi şt. Bunun do ğrulu ğumdan şüphe edebilir miyiz? Edward Everett Gettysburg'da iki saat boyunca konu şmuştu, ama konu şması unutuldu. Lincoln'ün konu şması ise iki dakikaydı. Bir foto ğrafçı foto ğrafmı çekmek istemi şti, ama o ilkel makinesini ayarlayana dek Lincoln k onuşmasını bitirmi şti bile. Lincoln'ün bu konu şması bronz bir levhaya yazılarak Ox-ford'da bir küt üphaneye konmuştur. Topluluk önünde konu şma kursuna katılan her ö ğrenci bunu bilmelidir: "Seksen yedi yıl önce , babalarımız bu kıtaya özgür lü ğe â şık, tüm insanların eşit oldu ğuna inanan bir ulus getirdiler. Şimdi bu ulus, kararlı ğını ve sadakatini, uzun süre dayanıp dayanamayaca ğını ölçen bir iç sava şın içinde. Biz cephenin büyük bir bölümünde kar şıla ştık. Bu cephenin bir bölümünü ulusu ya- 219 satmak için canını verenlere istirahat yeri olarak ayırdık. Do ğru yaptı ğımızı biliyoruz. Ama bu topra ğı daha fazla par-çalayamayız. Burada sava şan tüm cesur insanlar bunu yapmamıza izin vermeyecek şekilde kutsadılar bu topra ğı. Dünya bizim söylediklerimizi fazla önemsemeyecek ve çok g eçmeden unutacak belki, ama o insanların burada yaptıkları unutulmayacak. Bu i şi tamamlamak bizim görevimiz. Bize dü şen şey kendimizi bu yüce göreve adamak. Bu toprakların altında yatanların, buna hayatlarını adayanların verdi ği güçle kendimizi daha çok adamak. Onların bo ş yere ölmedi ğini göstermeye çalı şmak. Tanrı'nın izniyle ulusu yeniden özgürlü ğüne kavu şturmak. Halkı halkın yönetmesi ilkesini sonsuza dek korumak ve dünya üzerinde yaymaya çalı şmak bizim görevimiz." Lincoln'ün bu son cümleyi kendisinin yarattı ğına inanılır. Peki öyle mi gerçekten? Lincoln'ün hukuk bürosunun orta ğı Theodore Parker'ın hitaplarının bir kopyasını ona vermi şti. Lincoln de bunları okumu ş ve bazı sözcüklerin altını çizmi şti: "Demokrasi, insanların kendi kendilerini yönetm eleridir." Theodore

Parker da bu sözü Webster'dan almı ş olabilir. Webster "Halkın yönetimi halk için halk tarafından yapılır," demi ştir. Yeni şeyler ne kadar az. En ünlü konu şmacılar bile kitaplara ne çok şey borçlular! Kitaplar! Đşte sır burada gizli. Sözcük da ğarcı ğını geni şletmeyi amaçlayan insanlar ba şlarını kitaplara gömmek zorundalar. John Bright, "K ütüphaneye gitti ğimde iki şeye üzülüyorum. Hayatm çok kısa olmasına ve etrafım daki ziyafetin tadını tam olarak çıkaramamama," diyordu. Bright on be ş ya şında okulu bırakmı ş ve pamuk tarlalarında çalı şmaya ba şlamı ştı. Ama ku şağının dile en hâkim, en ünlü konu şmacısı oldu. Siz de diksiyonunuzu geli ştirmek için bol bol kitap okumanız gerekti ğini unutmayın. Mark TVain'in Sözcükleri Kullanmasının Sırrı Mark Twain sözcükleri kullanma becerisini nasıl gel i ştirmi şti? Twain genç bir adamken Missouri'den Nevada'ya kadar zorlu bir yolculuk yapmı ştı. Yolcular ve atlar için yiyecek ve su ta şıması gerekmi şti. Fazla a ğırlık tehlikeliydi. Bütün bu yolculuk sırasında çöllerden , Kızılderili bölgelerinden geçerken yanında bir Webster sözlük ta şımı ştı. Dile hâkim olmak istiyordu. Bunun gerekliliklerini yerine getirmeye giri şmişti. Pitt ve Lord Chatham da sözlü ğü ba ştan ba şa okurlardı. Lincoln'ün biyografisini yazan Nicolay ve Hay'in söyledi ğine göre, Lincoln her ak şam oturuyor ve görebildi ği kadarıyla sözlü ğü okuyordu. Bunu yaparken hem ö ğreniyor hem de eğleniyordu. Farklı olmak isteyen her yazar ve konu şmacı da aynı şeyi yapar. Woodrow Wilson da Đngilizce'yi kullanma konusunda son derece yetenekli ydi. Bu yetene ğini nasıl geli ştirdi ğini şöyle anlatıyor: "Babam yanlı ş konu şmamıza tahammül edemezdi. Hemen hatamızı düzeltir, bilmedi ğimiz sözcü ğü açıklardı. Sonra da bizden bunu belle ğimize yerle ştirmemizi ve kullanmayı alı şkanlık haline getirmemizi isterdi." Cümlelerinim güzelli ği ve dilinin sadeli ğiyle ünlü bir konu şmacı son yaptı ğımız görü şemede bana bunun sırrını açıkladı. Konu şurken ya da okurken bilmedi ği bir sözcükle kar şıla ştı ğında bunu hemen not ediyordu. Sonra hemen o gece sö zlü ğe bakıp bunun anlamını ö ğreniyordu. E ğer o gün not etti ği sözcük yoksa, bu kez Eşanlamlılar, Zıt Anlamlılar ve 220 221 Edatlar sözlü ğünden birkaç sayfa okuyordu. Böylece her gün yeni b ir sözcük öğreniyordu. Bu yılda 365 yeni ifade aracı anlamına g eliyordu. Bunları sık sık tekrar ediyordu. Bir sözcü ğü üç kez kullandıktan sonra iyice ö ğrendi ğini fark etmi şti. Kullandı ğınız Sözcüklerin Romantik Öyküleri Sözlü ğe sadece anlam ö ğrenmek için bakmayın, sözcüklerin kökenini de bulma ya çalı şın. Bu sözcüklerin cansız, sıkıcı şeyler oldu ğunu dü şünmeyin. Aslında sözcükler çok renklidirler. Örne ğin " Şeker için bakkala telefon et," gibi sıradan bir cümlede bile farklı dil ve uygarlıklard an gelen sözcükler vardır. Telefon Yunanca'dan gelmi ş ve "tele" ve "fon" sözcüklerinden olu şmuştur. Tele uzak, fon ise ses demektir. Đn-. gilizce'ye Arapça'dan gelen " şeker" sözcü ğünü ise Araplar Đran'dan, onlar da Sanskritçe'den almı şlardır. Sözlü ğe bakarak sözcüklerin kökenlerini ö ğrenin. Bu sözcükleri daha renkli ve ilgi çekici görmenizi sa ğlayacaktır. Cümleyi Yüz Dört Kere Yeniden Yazmak Ne kastetti ğinizi tam olarak söyleyebilmek, en ince dü şüncenizi bile ifade edebilmek için çaba harcayın. Fanny Hurst zaman zam an cümlelerini elli ya da yüz kez yeniden yazdı ğını söylemi şti. Hatta bir cümleyi tam yüz dört kez yeniden yazmı ştı. Mabel Habert de gazetede yayımlanacak bir öyküd en birkaç cümle çıkarmak için bü tün bir ö ğleden sonra u ğra şmıştı. : Vali Morris, Richard Harding Davis'in do ğru sözcükleri bulabilmek için nasıl çalı ştı ğını şöyle anlatıyor: , _ ,,,,,; "Romanında kullandı ğı sözcükleri aklına gelen sayısız ifade arasından s eçiyordu ve bu onun ya şamak için verdi ği mücadeleyi yansıtıyordu. Cümleleri, paragrafları, sayfaları, hatta bazen bütün bir öykü yü yeniden yazardı. Çıkarma prensibini uyguluyordu. Diyelim ki sokaktan geçen b ir arabayı anlatmak

istiyordu. Önce bütün ayrıntılarıyla, upuzun, süslü bir tasvir yapar, sonra bu ayrıntıları birer birer çıkarırdı. Her çıkarmadan s onra kendi kendine, "Resim duruyor mu?" diye sorardı. E ğer bu çıkarma resme zarar vermi şse ayrıntıyı geri alır, bir ba şkasını çıkarırdı." Birço ğumuzun sözcükler üzerinde bu kadar titizlikle durac ak zamanımız ve gücümüz yoktur. Bu örnekleri dilin do ğru kullanımına olan ilgiyi ve ünlü yazarların düzgün diksiyona ve ifadeye verdikleri önemi göster mek için aktardık. Konuşmacının konu şmanın ortasına da "Eeee" ve "Iıııı" sesleri çıkarma sı do ğru değildir. Konu şmasında ifade kesinli ği kazanması için her gün alı ştırma yapmak zorundadır. Peki bunu yaparlar mı? Müton'ın sekiz bin, Shakespeare'in ise on be ş bin sözcük kullandı ğı bilinmektedir. Ortalama bir sözlükte elli bin ile y üz bin arası bir sayıda sözcük yer alır. Ortalama bir insan ise iki bin söz cük kullanabilmektedir. Kendisini idare edecek kadar fiil, ba ğlaç, isim ve sıfat bilir. Tembel bir zihne sahip oldu ğu için kendisini e ğitmeye bile gerek duymadan i şine gömülmü ştür. Sonuç mu? Gelin bir örnek verelim. Colorado Grand C anyon'un kenarında unutamayaca ğım birkaç gün geçirmi ştim. Bir gün bir bayanın bir Çin köpe ği, bir müzik parçası, birinin huyu ve Grand Canyon için ay nı sıfatı kullandı ğını fark ettim. Bu sıfat "güzel"di. Oysa "güzel" sözcü ğüyle e şanlamlı pek çok sıfat bulabilirdi. 222 223 Örnek: •! Güzel: Ho ş, tatlı, enfes, nefis, zarif, çekici vb. Mükemmel: Hatasız, kusursuz, eksiksiz vb. Eski Đfadelerden Kaçının «iî '•d Açıklı ğın yanı sıra özgün de olmaya çalı şın. Gördü ğünüz şeyleri gördü ğünüz gibi ifade edin. Daha önce yapılan benzetmeleri tekrarla mayın. Kathleen Noris'e tarzın nasıl geli ştirilebilece ğini sormu ştu. Aldı ğım yanıt şöyle olmu ştu. "Klasik eserleri ve şiirleri okuyabilirsiniz. Çalı şmanızdan basmakalıp ifadeleri çıkarabilirsiniz." Bir derginin editörü de yayımlanmak üzere getirilen yazılarda basmakalıp iki ya da üç ifade buldu ğunda bu yazıyı eledi ğini, çünkü orijinal ifadelerin olmadı ğı bir yazıda orijinal dü şüncelerin de olamayaca ğını söylemi şti. 224 ÖZET 1. Đnsanlarla dört şekilde ili şki kurarız. Ne yaptı ğımız, nasıl göründü ğümüz, ne söyledi ğiniz ve nasıl söyledi ğimizle. Đnsanlar bizi dili kullanma biçimimize göre yargılarlar. Har-vard'da rektörlük yapan Charl es W. Eliot, "Her insan için eğitimin en gerekli bölümlerinden biri dili do ğru biçimde kullanmayı öğrenmektir," demi şti. 2. Diksiyonunuz arkada şlarınızdan büyük ölçüde etkilenir. O halde Lincoln' ü örnek alın ve büyük edebiyat ustala-rıyla arkada şlık edin. Ak şamlarınızı Shakespeare ile ve edebiyatın di ğer ustalarryla payla şm. Bunu yaptı ğınızda dilinizin ve diksiyonunuzun siz farkında olmadan ge li şti ğini göreceksiniz. 3. Kitap okumaya zaman ayırın. Gün boyu bo ş zamanlarınızda okuyun. Gazete okumak için ayırdı ğınız zamanın bir kısmını kitap okumaya ayırın. 4. Okurken yanınıza bir sözlük alın. Bilmedi ğiniz sözcüklerin anlamlarını öğrenin. Bunu kullanarak belle ğinize yerle ştirmeye çalı şın. 5. Sözcüklerin kökenini ara ştırın. Böylece bu sözcüklerin cansız ve sıkıcı olmadı ğını, ne kadar renkli oldu ğunu göreceksiniz. 225 6. Eski, sıradan sözcükleri kullanmayın. Örne ğin her şeyi güzel diye tanımlamayın. E şanlamlı sözcükler kullanmaya çalı şın. 7. Basmakalıp ifadeler kullanmaktan kaçının. Özgün olmaya çalı şın. Farklı olma cesaretini gösterin. 226 (GELĐŞĐM DĐZĐSĐNĐN DĐĞER KĐTAPLARI DÜNYANIN EN BÜYÜK SIRRI OG MANDĐNO

Dünyadaki En Büyük Satıcı'ran yazarı Og Mandino, bu kitabında da okuyuculara onları dünya üzerinde cennete ula ştıracak, yarınlarını özel kılacak, kendi hayatları ve gelecekleri üzerinde kontrol sahibi ol malarını sa ğlayacak ö ğüt ve önerilerde bulunuyor. Bu kitabı ve verdi ği mesajı cennetle aranızda bir merdiven olarak düşündüğünüzde geçmi şte ya şadı ğınız ba şarısızlık ve aksiliklerin üzerine çıkacak, keyif, gurur ve ba şarıyla dolu yepyeni bir yere ula şacaksınız. OG MANDĐNO, yalnızca söylediklerini uygulamakla kalmayan, a ynı zamanda milyonlara kendi ba şarılı ve verimli ya şamını örnek almaları için ilham veren bir yazardır. Dünyanın en çok okunan ki şisel geli şim kitapları yazarı olan Mandino'nun aralarında Dünyadaki En Büyük Satıcı'nı n da bulundu ğu on sekiz kitabı yirmi dilde otuz altı milyondan fazla sattı. GĐZLĐ KALMI Ş YÖNLERĐNĐZĐ ORTAYA ÇIKARARAK HER GÜNÜNÜZÜ HEYECAN VE MUTLULUK ĐÇĐNDE GEÇĐREBĐLĐRSĐNĐZ! ; Đşinizi ne kadar severseniz sevin, hiçbir şeyin yolunda gitmedi ği günler mutlaka olacaktır. Dale Carnegie'mn bu kitapta yer verdi ği, geçerlili ği zaman içinde kanıtlanmı ş öğütlerine kulak verirseniz; • Di ğer insanların kendilerini önemli hissetmelerini sa ğlayabilir, üstelik bunu büyük bir içtenlikle yapabilirsiniz. • Gereksiz gerginliklerden kaçınıp enerjinizi daha yararlı i şler için harcayabilirsiniz. • Đnsanlara hemen "Evet!" dedirtebilirsiniz. • Rutin i şleri motive edici fırsatlar haline getirebilirsiniz . • Dü şman kazanmanın yollarım görüp bunlardan kaçınabilir siniz. • Ele ştiriler kar şısında gülümseyebilir ve elinizden gelenin en iyisi ni yapmaya çalı şabilirsiniz. Đşten ve Ya şamdan Zevk Almanın Yollan ya şama ve insanlara kar şı yepyeni bir bakı ş açısı geli ştirmenizi ve daha önce varlı ğından bile haberdar olmadı ğınız yeteneklerinizi ke şfetmenizi sa ğlayacaktır. Dale Carnegie kendinizi ve zamanınızı en iyi biçimde de ğerlendirmenize yardımcı olmayı amaçlamaktadır. V v'' DOST KAZANMA VE ĐNSANLARI ETKĐLEME SANATI DALE CARNEGĐE HAYAL ETTĐĞĐNĐZ ĐŞĐN PEŞĐNE DÜŞERSENĐZ BU ĐŞĐ ELDE EDEBĐLĐRSĐNĐZ. ŞU ANKĐ ĐŞĐNĐZDE DAHA ĐYĐ OLMAK ĐSTERSENĐZ BUNU DA BAŞARABĐLĐRSĐNĐZ. ĐÇĐNDE BULUNDUĞUNUZ KOŞULLARI DE ĞĐŞTĐRĐP LEHĐNĐZE ÇEVĐRMEK SĐZĐN ELĐNĐZDE! Bu kitapta yer alan, geçerlili ği zaman içinde kanıtlanmı ş öğütler, elli yıldır binlerce ünlü in şam hem i ş hem de özel yaşamlarında ba şarı merdiveninin zirvesine ta şıdı. Dost Kazanma ve Đnsanları Etkileme Sanatı; 90'lı yılların rekabeti ve karma şası içindeki okuyucuların da potansiyellerinin doruk noktasına ula şmalarım sa ğlamak için gözden geçirildi ve günümüze uyarlandı. < Bu kitabı okudu ğunuzda; insanların sizden ho şlanmalarını ve sizinle fikir birli ğine varmalarını sa ğlamanın, onları kırıp incitmeden de ği ştirmenin yollarını ö ğrenecek, ya şamın sizin için daha kolay hale geldi ğini göreceksiniz. Zirvede herkese yer var. Yeter ki siz ula şmayı bilin! ÜZÜNTÜYÜ BIRAK YAŞAMAYA BAK DALE CARNEGIE Dale Carnegie'nin dünyanın her yerinde milyonlarca insan tarafından okunan kitabı Üzüntüyü Bırak Ya şamaya Bak üzüntü alı şkanlı ğının üstesinen gelmenize yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Carnegie'nin formül leri 1990'la-nn hızla de ği şen dünyasında da gerçekten çok i şe yarayacaktır. Bu formülleri uygulayarak; • Đşinizle ilgili üzüntü ve endi şelerinizden hemen kurtulabilirsiniz.

• Maddi sorunlardan kaynaklanan üzüntülerinizi en aza indirgeyebilirsiniz. • Ele ştirilerden yararlanmayı ö ğrenebilirsiniz. • Kendinizi fazlasıyla yormaktan kaçınıp her zaman genç görünmeyi başarabilirsiniz. • Her gün uyanık geçirdi ğiniz saatlere bir saat ekleyebilirsiniz. • Kendinizi ke şfedebilir ve kendiniz olabilirsiniz. Unutmayın; dün yada bir eşiniz daha yok! ÖZBENLĐGĐ .YA ŞAMAK F.LOTERY& S. MELCHIORRE Bilinçli Ba ğlantı yoluyla, özbenli ğinize ba ğlanmayı ö ğrenerek kendi iç gücünüzü ortaya çıkarabilir, ki şisel sorunlarınızdan kurtulabilirsiniz. Bunu yaptı ğınızda ili şkilerinizin, kararlarınızın, hatta tüm ya şamınızın yepyeni bir boyut kazandı ğını göreceksiniz. ÖZBENLĐĞÎ YA ŞAMAK, özbenli ğinize ula şmanızı ve gerçek kimli ğinize dönmenizi sağlamayı amaçlayan kapsamlı bir çalı şmadır. Đki ünlü psikoterapist tarafından yazılan bu kitap, daha mutlu bir ya şam adına ruhu özgür bırakmak için uygulanabilecek teknikleri anlatmaktadır. Spiritüel psikolojiyle ilgilenenler için vazgeçilme z bir kaynak olacak bu kitabı okudu ğunuzda, özbenli ğinizle güçlü bir ba ğlantı kuracak ve yepyeni bir güç kazandı ğınızı hissedeceksiniz. "Kitabın özünü olu şturan Bilinçli Ba ğlantı Egzersizi, uygulanması oldukça kolay, etkili bir yöntemdir. Verilen kısa örneklerin zekice olması, kitabı kolay okunur kılıyor ve ki şinin özbenli ğine ula şma iste ğini perçinliyor. "SÖZ SÖYLEME VE ĐŞ BA ŞARMA SANATI", hayatınızdaki önemli ki şileri; dostlarınızı, müşterilerinizi, i ş dünyasında kar şıla ştı ğınız ki şileri ve i şverenlerinizi etkilemenizi sa ğlayacak pek çok pratik ve yararlı öneriye yer vermektedir. Bu kitapta söylenenleri uygulayarak; • Kendinize hâkim olmayı ö ğrenebilirsiniz. • Kendinize daha fazla güven duymaya ba şlayabilirsiniz. • Belle ğinizi geli ştirebilirsiniz. • Söylediklerinizi daha net bir şekilde ifade edebilirsiniz. • Konu şmanıza nasıl ba şlayaca ğınızı ve sözlerinizi nasıl bitirece ğinizi kestirebilirsiniz. • Dinleyicilerin ilgisini çekebilirsiniz. • Diksiyonunuzu geli ştirebilirsiniz. • Dü şman kazanmadan tartı şmalar yapabilirsiniz. Yıllardır milyonlarca insan tarafından kullanılan v e geçerlili ği kanıtlanmı ş olan bilgiler içeren "SÖZ SÖYLEME VE ĐŞ BA ŞARMA SANATI'nın sizin de çok i şinize yaradı ğını göreceksiniz. ISBN 975-331-123-0 9789753 311236 DALE CARNNEGĐE'N ĐN BÜTÜN YAPITLARININ YASAL TÜRKÇE YAYIM HAKLARI YAL NIZCA YAYINEVĐMĐZE A ĐTTĐR.