Şile Feneri Kasim2014

100
Hot News Maxim quisim alite nimendia simpora quist.Tio coteri 28 New Trend Maxim quisim alite nimendia simpora quist.Tio coteri 28 Inspiration Maxim quisim alite nimendia simpora quist.Tio coteri 28 template AUGUST2012 write your magazine slogan here plus 30 samples of design idea Itaquate volore Itaquate volore Itaquate volore Itaquate volore

description

Şile'nin İlk ve Tek İnteraktif Dergisi

Transcript of Şile Feneri Kasim2014

Page 1: Şile Feneri Kasim2014

Hot NewsMaxim quisim alite nimendia simpora quist.Tio coteri

28

New TrendMaxim quisim alite nimendia simpora quist.Tio coteri

28

InspirationMaxim quisim alite nimendia simpora quist.Tio coteri

28

templateAUGUST2012

write your magazine slogan here

plus30 samples

of design idea

Itaquate volore Itaquate volore Itaquate volore Itaquate volore

Page 2: Şile Feneri Kasim2014
Page 3: Şile Feneri Kasim2014
Page 4: Şile Feneri Kasim2014
Page 5: Şile Feneri Kasim2014

Şile, dillere destan doğal güzelliğine, yaşanmışlıkların tarihsel kozasını ve onun da içine deniz kokusunu ekleyerek her geçen gün daha da gelişen bir İstanbul ilçesi. Şile İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Harun

Dizieğri’nin de belirttiği gibi İstanbul’un eğitim sorunu yaşamayan sayılı ilçelerinden biri. Bu şirin ilçede yaşam olabildiğince sakin seyrederken, aklımıza bir anda, böylesi edebiyat yüklü, tarih yüklü, turizm yüklü bir ilçenin nasıl olur da bir dergisinin olmadığı düştü. Hikayemizin devamında arkamıza Okul Müdürümüz Ekrem Ceylan’ın desteğini de alarak Fen Lisemize yakışır çağdaş formatta dijital bir dergi ortaya çıkarttık. Böylece hem okulumuzun bilimsel çalışmalarını ön plana çıkartacak hem de şehir rehberi konsep-timizle güzel Şilemizi dünyaya daha yakından tanıtacaktık. Tüm süreçlerimizde destekleriyle bizleri çok güçlendiren ve cesaretlendiren Şile Kaymakamımız Sayın Salih Yüce ve Şile İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Harun Dizieğri’ye çok teşekkür ederiz. Bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle...

Editör Ekibi;Aygün A.Yıldız Köksal Mertcan AktaşBuse Nur EmirKardelen SönmezAbdullah ÇavuşMerve HasçıtrazEda ŞancıDilara Kılıç

Editörden

Başlarken,

5ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 6: Şile Feneri Kasim2014

6 ŞİLE FENERİKASIM 2014

KÜ N Y ED r. Va s ı f To p ç u Fe n L i s e s iŞ i l e Fe n e r i D e rg i s i Y ı l : 1 S ay ı : 1 K a s ı m 2 01 4

G e n e l Yay ı n Yö n e t m e n iE k re m Cey l a n

E d i tö rAyg ü n A . Y ı l d ı z

P ro j e Ko o rd i n a tö r üH ü s ey i n Kaya

Yay ı n Ku r u l uH ü s ey i n KayaZe k i G eze rM e h m et D o ğ a nİ s m a i l Ka ra ku r t

E d i tö r Ya rd ı m c ı l a r ıKö k s a l M e r tc a n A kt a şB u s e N u r E m i rKa rd e l e n S ö n m ezA b d u l l a h Ç av u şM e r ve H a s ç ı t ra zEd a Ş a n c ıD i l a ra K ı l ı ç

Fo to ğ ra f l a rKö k s a l M e r tc a n A kt a ş

İ l e t i ş i m Ad re s iD r. Va s ı f To p ç u Fe n L i s e s iA l e m Te p e s i M eyd a n ı I ş ı k Ü n i ve rs i te s i Ü st üN o: 1 K ı z ı l c a köyŞ i l e / İ STA N B U LTe l e fo n : 0 2 1 6 7 1 1 0 8 0 8B e l g e g e çe r : 0 2 1 6 7 1 1 0 8 8 0We b: www. s i l e fe n e r i . n etE- Po st a : i n fo @silefeneri.netFacebook: silefeneridergisiTwitter: @silefeneridergisi

Ş i l e Fe n e r i D e rg i s i i n te ra kt i f e nte g ra syo n u D i g i t a l Co n ce p t t a ra f ı n d a n g e rçe k l e şt i r i l m i ş t i r.

D r. Va s ı f To p ç u Fe n L i s e s iO ku l A i l e B i r l i ğ i a d ı n aTü m H a k l a r ı S a k l ı d ı r © 2 01 4

Page 7: Şile Feneri Kasim2014

7ŞİLE FENERİKASIM 2014

16

19

20

22

30

60

70

74

75

76

8

12

18

Bu SayıdaGenç Dahiler

Quadcopter çalışması ile Köksal Mertcan Aktaş

Öğretmenin Not DefteriDr. Vasıf Topçu Fen Lisesi Tarih Öğretmeni

Abdullah Aslan

1001 Günlükİsmail Karakurt’un kaleminden 1001 günlük

Gittik GördükDr. Vasıf Topçu Fen Lisesi Edebiyat Öğretmeni

Zeki Gezer Macaristan gezisini yazdı

Makedonya „Hiç Sesler” kitabı yazarı Nurdal Durmuş

Makedonya gezisini sizler için kaleme aldı

İyi Düşün, İyi OlTahir Utku Bektaş

Buluş Yapan Bilim İnsanlarıİsmail Beraat Durmuş

Atölye SohbetleriDr. Vasıf Topçu Fen Lisesi Resim Öğretmeni

Makbule Zeynep Sümer

Genç YazarlarMurat Can Koç’un Kaleminden „Değişen Hayat”

OyunbazHer ay merakla takip edeceğiniz bir hikaye

Kapak KonusuDr. Vasıf Topçu

Şile Kaymakamı Salih Yüce

İlçe M.E.MüdürüHarun Dizieğri

Page 8: Şile Feneri Kasim2014

Tıp dünyasındaki başarılarını, eğitime verdiği destekle taçlandıran hayırsever iş adamı ve akil insan Dr. Vasıf Topçu’yu aramızdan ayrılışının dördüncü yılında saygı ve özlemle anıyoruz...

Dr. Vasıf TOPÇU

Dr. Vasıf Topçu 1926 yılında Şile’nin Sofu-lar köyünde dünyaya geldi. 1949 yılında Tıp Fakültesinden mezun oldu. Askere gidene kadar Şile’de serbest hekimlik

yaptı. Askerlik sonrası hekimlik yerine tıbbi mümes-sillik yapmaya karar verdi. 1952-1958 yılları arasında bir Alman ilaç firması adına tıbbı mümessil olarak ça-lıştı. 1958 yılına gelindiğinde birkaç arkadaşı ile bir-likte çok ortaklı bir ilaç firması kurmaya karar verdi. Böylece DEVA 24 Eylül 1958 ‘de fiilen kuruldu. 1960 yılında 1000 kişi DEVA hissedarı olmuştu. 1970 yı-lında şirketin ismi DEVA Holding A.Ş. olarak değiş-tirildi. DEVA Holding bir çok şirketi bünyesinde ba-rındıran bir yapıya büründü. Büyük hedeflerin peşinde büyük başarılar elde eden Dr. Vasıf Topçu, emeklilik yıllarında kendini hayır işlerine, tasavvufa ve eğitime adadı. Hastalandığı dönem olan 2009 yılında, hastalı-ğına rağmen herşeyiyle ilgilendiği Şile Dr. Vasıf TOP-ÇU Fen Lisesi’ni tamamlayarak Milli Eğitim Bakan-lığı’na teslim etti. Böylece kendisinin hastalığından dolayı katılamadığı Dr. Vasıf TOPÇU Fen Lisesi 2009 Eğitim-Öğretim döneminde açıldı. Vasıf Topçu, hayata gözlerini yumana kadar Dr. Vasıf TOPÇU Fen Lise-si’nin her şeyiyle ilgilendi. Hayata gözlerini yumduğu 19 Kasım 2010 tarihinde arkasında saygın bir iş hayatı ile birlikte tohumlarını kendi elleriyle attığı geleceğin Türkiye’sinin gençlerini yetiştiren bir Fen Lise’si bı-raktı. Türkiye’nin çok ortaklı ilk ilaç şirketinin kuruluş öy-küsünde tüm engelleri azmi ile aşan Dr. Vasıf Topçu, Türk iş hayatında birçok girişimciye de örnek teşkil eden halka arz stratejilerini ortaya koymuştur.

8 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 9: Şile Feneri Kasim2014

9ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 10: Şile Feneri Kasim2014

Dilerseniz Deva’nın kuruluş günlerini Dr. Vasıf Top-çu’nun bir röportajından kendi cümleleriyle aktaralım: Vasıf Topçu: Sene 1954-55’ti... Askerden döndükten sonra, bir Alman ilaç firması olan Gantenbein şirketinde çalışıyordum. O sırada Istanbul’da ilaç ticareti ile uğraşan 8-10 firma vardı. Ilaç-lar yurtdışından hazır olarak geliyor ve burada pazarlanıyordu. Yerli şirketler içinde İbrahim Ethem bir numaraydı. Eczacıba-şı da yerli ilaç üretiyordu. Türkiye’de hekim ve eczacılara bu ürünler tanıtılıyor, doktorlar onları yazıyor, eczaneler de bunları satıyorlardı. Benim o sıralar çalıştığım şirketin temsil ettiği fir-malar arasında Geigy’nin çok sükse yapan İrgapirin,Butazolidin gibi anti romatizmal ilaçları vardı. Fiyatları 5 lira, 6 lira gibi... O senelerde yani 1954-55 yıllarını düşünün. Bir kutu ilacın fiyatı 5 - 6 lira, o günün şartlarında çok pahalı. O yıllarda Türkiye’de amele yevmiyesi 2,5 lira idi, bir kutu ilaca 5 -6 lira veriyorsun. Bu, adamın 2-3 günlük yevmiyesi demektir... Bu beni çok rahat-sız etti ve dikkatimi çekti. Mahalli lisanla söylersek “Elin gavuru ilaç yapmış, benim insanım 2-3 gün çalışacak bir kutu ilacı al-mak için...” Bu benim şuurumun bir yerlerine işledi. O zamanlar ayda bir defa, 20 günde bir 10 - 15 gün Anadolu’ya seyahatlere çıkardık. Meselâ Samsun’dan başlayıp Trabzon’a kadar gider-dik. Trabzon’dan vapurla dönerdik Erdoğan Kırdar Bey’le Tıp Fakültesi’nden 1943’ten beri arka-daştık. 1949’da mezun olduk. Bu meseleler üzerinde tartışırdık. Pahalı fiyatlar yerine, makul fiyatlarla ilaç üretip Türk halkına verilse, bu dengesizlik giderilebilir diye... Pahalılık unsuru, bizi, bu işlere kalkışmamız hususunda en fazla tahrik eden unsur ol-muştur. “Ucuz ama en iyisi” bizim sloganımızdı o zaman. Ka-liteden fedakarlık yok ama fiyatı çekebildiğin kadar aşağı çe-keceksin... O fikrin etrafinda zamanla koza örüldü. Biz 5 kişi müteşebbis olduk. Erdoğan Kırdar Bey, rahmetli olan bazı ar-kadaşlanmız Ertuğrul Tunçatay, Rauf Karadeniz, İhsan Şensoy, bir araya geldik. Ama bir şirket nasıl kurulur bilmiyoruz. Allah rahmet eylesin Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ile dostluğumuz vardı. “Hocam böyle bir şirket kuralım istiyoruz” diye kendisi-ne danıştık. Ticaret Hukuk Profesörü Haydar Arseven beyle bizi tanıştırdı. Bir akşam hep beraber oturduk ve konuyu müzakere ettik. Haydar Bey bizim hukuk müşavirliğimizi yaptı. Temele harç koyanlardan birisi de Haydar Arseven beydir. Şirketi kurarken düşündük; biz sermayedar değiliz. “O zaman ne yapalım da tabana yayalım” dedik. “Bu bir patron şirketi değil, çok hissedarı olsun, belli limitler içinde hisseler alınsın.” Mes-lektaşlarımız da konuya sahip çıkar diye düşündük. Anadolu’ya yayılırız. Anadolu yolları da bizim için bilinen yollar, pek çok köşesinde tanıdığımız kişiler var. “Böyle anlamlı bir fikre tabii ki Anadolu’daki hekim camiası sahip çıkar” dedik. Nitekim öyle de oldu. “Böyle bir şirket kurduk siz de gelin” dersek o daha inandırıcı ve somut bir şey olur diye düşündük. Bu fikir iyi, biz 5 kişi mutabıkız ama Anadolu’ya açılmak için 5 kişi yeterli mi? “1000 hissedar olsun her biri 10 bin lira ile iştirak etsin, böylece şirket bütün Anadolu’da yaygın olsun” diye düşündük. Kısacası 500 bin lira ile kurduk bu şirketi. Yakınlığımız olan hocalarımızı

da dahil ettik. İlk olarak Prof Kazım İsmail Gürkan beye gittik. Hoca “Ben varım” dedi. “Bu iş oldu” dedik. Biz, 22 hoca ve 5 yönetim kurulu üyesi ile birlikte, ilk kuruluşu yaptık. Artık mo-ralimiz yerinde, sermayemiz de var. Anadolu turlarına çıkabile-cek hale geldik. Bir büro tuttuk Taksim’de... Bir buçuk odalı bir yer. Oraya bir tabela astık. “Deva Doktorlar Ecza ve Alet Sanayi ve Ticaret Anomim Şirketi.” Tıbbi alet de yapacağız, 500 bin liramız var ya... Bir takım ilaçlar ithal ettik. Penisilin gibi...İlk ilacımız Devasko’ydu. Mikroskop da sattık, masrafımızı çıkar-tıyoruz. Ithalat yapıyoruz, biraz da para kazanıyoruz. Bir taraf-tan da Sağlık Bakanlığına ilaç ruhsatları almak için müracaatlar yapıyoruz. Ilaçların formülünü hocalardan alıyoruz. Enver İzgi Hocayı Ankara’dan çağırdık. Ilaç üretimi için gerekli makinele-rin seçimi konusunda yardımcı oluyor. Bir taraftan da Anadolu turlarına çıkmaya başladık. Deva fikrinin doğuşunda enteresan anılarımız var... Adana’nın bir numaralı göz mütehassısı Dr. Asım İstanbullu vardı, entere-san birisiydi. Şirketi tanıtırken bir “İzahname” veriyoruz. Asım bey bize “Bir milyon lira yatıracağım” dedi. O zaman için 100 milyar lira gibi bir para. Bunun mümkün olamayacağını anlat-maya çalıştık kendisine. Çünkü bu şirket kurulurken bazı pren-siplerle hareket etmiştik. Teklifınin Yönetim Kurulunca kabul edilmeyeceğini biliyoruz. “Yahu kapı kapı dolaşıyorsunuz para toplamak için” dedi. “Asım Bey, siz o parayla iştirak ederseniz o zaman bu Deva olmaz” dedim. “Şirket olur ama, siz de patron olursunuz. Deva’da patron olmayacak. Anomim şirket olacak” dedim. “Deva’nın Türkiye’nin her tarafına yayılmasını ama anonim olmasını istiyoruz, kuruluş felsefemiz bu...” Sonra Dr. İstanbullu da ikna oldu, 20 bin lira ile iştirak etti. Bir tepki de Antep’ten geldi. Dr. Abdülkadir Bey isminde muh-terem bir zat “Vasıf senin moralini kırayım istemiyorum ama, sen biraz hayal peşinde koşmuyor musun?” dedi. Ben de “Ab-dülkadir bey içiniz rahat olsun, siz isteseniz de benim moralimi bozamazsınız, rahat konuşun. Biz buna inandık ve başaracağız, sizinle veya sizsiz” dedim. Abdülkadir bey ikna olmadı ve işti-rak etmedi. İlk fikrin doğuşundan sonuna kadar başarılı olacağımıza inanı-yordum. Ancak bugünleri görmek için kâhin olmak lazım. “Ça-lıştığın yeri bırakma, Türkiye’de böyle şeyler tutmaz, işinden olma!” diyenler oldu. Ama biz yılmadık.Biz Deva’yı hayata geçirirken Ibrahim Ethem, Eczacıbaşı, Ata-bay, Abdi İbrahim gibi 10-15 tane ilaç şirketi vardı. Türkiye ilaç piyasasında hakimiyet yabancı fırmalardaydı. İlk yabancı ya-tırım yapmış olan firmanın B12 vitamini içeren bir ilacı vardı fiyatı 49 liraydı. O dönem için büyük para. Biz aynı ilacı Dodex ismiyle çıkardık, 5 lira fiyatla.

10 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 11: Şile Feneri Kasim2014

Eğitim Destekçisi,Hayırsever Bir Kahraman

İş hayatının mücadeleleri içinde bile tıp öğ-rencilerini reklam yapmadan arka planda burslarla destekleyen Dr. Vasıf Topçu, eği-timin değerini ülkenin geleceği açısından ön planda tutan bir iş adamıydı. Bu amaçla sadece tıp okuyanların değil, tıbbı mes-lek olarak gelecekte seçecek olan pırıl pırıl gençlerin eğitimi için işin temeline de el ata-rak, hem Şile ekonomisine bir okul kazan-dırmış hem de geleceğin tıp öğrencilerinin yola çıkmalarına öncülük etmiştir. Öğret-meninden öğrencisine adını gururla taşıyan Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi, her geçen gün artan öğrenci sayısı ile ülkemizin sayılı Fen Liseleri arasındaki yerini almıştır. Dr. Vasıf Topçu’nun “Okuyun, çalışın, çabuk mezun olun ve memleketinize sahip çıkın. Sizin iyi yerlere geldiğinizi bilmek bizi mutlu edecek-tir.” sözünün peşinde her saniyelerini kendi-

lerini geliştirmeye adayan Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi’nin ilk mezunlarından 14 tanesi tıp fakültesine girerek 2009 yılında Dr. Vasıf Topçu’nun ektiği tohumların hızla filizlenip yeşerdiğinin en büyük göstergesi olmuştur.

11ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 12: Şile Feneri Kasim2014

Şile Kaymakamı Sayın Salih Yüce ile gerçekleştirdiğimiz video röportajda, arıcılıktan engelsiz tatil merkezine kadar Şile’yi cazibe merkezi haline getirecek birçok projenin müjdesini aldık...

ŞİLE’YE VİZYON PROJELER

Dergimizin ilk röportaj konuğu Şile Kaymakamı Sayın Salih Yüce oldu. Röportaj talebimizi

memnuniyetle karşılayan Kaymakamı-mızın makamına giderken açıkçası tüm ekip heyecan fırtınası yaşadık. Dergi-mizin ilk video röportajı olmasının ya-nında, ilçemizin yönetimini elinde tutan büyüğümüz ile görüşecek olmak bizi ye-terince germişti. “Nasıl başlarsanız öyle gider”felsefesine olan inancımız ile ilk randevumuza gecikmemek adına bir saat önce yola çıktık. Kaymakamımıza karşı zaman yönetiminde başarı sağlayarak, dergimizin duruşunu da ortaya koymak zorundaydık. Kaymakamlık makamına vardığımızda bizi oldukça güleryüzlü bulduğumuz Kaymakam Sekreteri kar-

şıladı. Hiç beklemeden kendimizi Şile Kaymakamı Salih Yüce’nin karşısında bulduk. Ne yalan söyleyelim hepimizin dizlerinin bağı çözülmüştü. Az sonra yapacağımız röportajda soru sorup sora-mayacağımızı bile bilmiyorduk. Kayma-kamımız mükemmel bir misafirperverlik örneği sergileyerek güleryüzle karşıladı bizleri. Bu güleryüz az önceki endişele-rimizin bir anda dağılmasına yetti de artı bile. Kaymakamımıza hissettirmesekte içimizden derin bir “oh” çektik.Gerçek-leştirdiğimiz sohbeti Şile için bir ilk olan dijital video röportajda izleyebilirsiniz.Şilelilerin, Şile’ye ilgi duyanların ve özellikle de girişimcilerin bu röportajı kaçırmadan izlemesini tavsiye ediyoruz. Şunu hemen belirtmeliyiz ki, ilk röporta-

jımızda böylesi güzel proje müjdelerini Şile Kaymakamı Sayın Salih Yüce’nin ağzından sizlere ulaştırıyor olmak biz-leri çok mutlu etti. Umuyoruz ki, sizler de bu sohbetten en az bizler kadar keyif alacaksınız.

Şile Kaymakamı Salih YÜCE

12 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 13: Şile Feneri Kasim2014

GÜNEŞ ENERJİLİ TEKNELER

ENGELSİZ TATİL

ORGANİK TARIM

SERACILIK VE ARICILIK

Köylerdeki boş okulların İzci Kamplarına çevrilmesi ile dünya izcilerini Şile’de bu-luşturacak proje, doğa sporları parkurları ve spor faaliyetleri ile desteklenecek. Ağ-va’daki gezi tekneleri çevre ve ses kirliliğini ortadan kaldırmak adına güneş enerjisi ile çalışır hale dönüştürülecekler. Ağva’da planlanan Bal Ormanları da uygulamaya geçirilmeye hazırlanılıyor.

Doğal güzellikleri ile büyüleyen Ağva’ya engelleri kaldıran tatil merkezi geliyor. Şile turizmini yılın 12 ayına yaymak için önemli proje-ler üzerinde çalışan Kaymakam Sa-lih Yüce, ilk adım olarak tüm dün-yadan talep getirecek olan Engelli Tatil Merkezi’ ni gündeme taşıyor. Özellikle turizm enformasyonu için kişisel çabalarıyla çalışan ve Şile’yi bu konuda söz sahibi bir lokasyon haline getirmek için mücadele eden Yüce, bu proje ile Ağva’yı tüm dünyada adından söz edilen bir tu-rizm merkezi yapmaya kararlı.

Kaybolmaya yüz tutmuş manda besiciliği Şile’de canlandırılacak. Sütüyle, yoğurduyla ve tereyağı ile oldukça değerli olan manda popü-lasyonunun Şile’de yapılacak çalı-şamalarla arttılması hedefleniyor. Ayrıca organik et projesi ile çok sa-yıda Kara Sığır’ın organik beslen-mesine yönelik organik et tesisinin kurulması için çalışmalar devam ediyor. Konu organik üretimden açılınca bu güne kadar kullanılma-yan ve böylece hiçbir ilaç ve gübre katkısının karışmadığı tarım arazi-lerinin, organik tarım için değerlen-dirilmesi gündemde.

Organik ürün pazarları projesinde sona gelindi. Çok kısa bir süre içinde faaliyete geçecek olan organik ürün pazarları, Şile’nin organik ürünlerle ön plana çıkmasını sağlayacak. İstanbul çiçek piyasasının ihtiyacını karşılamak üzere seracılık çalışma-ları geliştirilecek. Projelerde en büyük sıkıntı, girişimcilerin ilgisizliği. Bu konuda girişimcilerin projelere destek vermeleri bekleniyor

Şile İlçesi Kaymakamı Salih YÜCE 15.05.1965 Kayseri Pınarbaşı doğumludur. İlk orta ve lise eğitimini Kayseri Pınarbaşında tamamladıktan sonra 1987 tarihinde İstanbul Üniversitesi Si-yasal Bilgiler Fakültesini bitirmiştir. 1990 yı-lında Kayseri Kaymakam adayı olarak göreve başlamış, Kaymakam adaylığı sırasında Kon-ya Yunak, Afyon İhsaniye ve Kayseri Akkış-la ilçelerinde Kaymakam vekilliği görevinde bulunmuştur. Kura ile Ankara Evren ilçesinde Kaymakamlık görevine başlamış daha son-ra sırası ile Muş Bulanık, Malatya Darende, Muğla Ortaca ve Tekirdağ Malkara ilçelerinde Kaymakamlık görevini ifa etmiş akabinde de Ordu Vali Yardımcılığı yapmıştır. 20.08.2013 tarihi itibari ile İlçemizdeki görevine başlamış-tır. Orta derecede İngilizce bilen Kaymakamı-mız evli ve 2 çocuk babasıdır.

Şile’de geliştirilen projeler, girişimciler için büyük fırsatlar sunuyor.

Girişimcilere FırsatSalih YÜCE Kimdir?

Şile Kaymakamı Salih YÜCE

13ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 14: Şile Feneri Kasim2014

GELECEĞİ RESMETMEKEk

rem

Cey

lan Şiir sanatının zirvesine kalemini dikmiş

olan ve sultanü’ş şuara olarak anılan üstad Necip Fazıl KISAKÜREK diyor ki:

“tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur”.

Bu söz, eğitimi meslek olarak seçmiş olan bizlerin hayat gayesini özetlemektedir ve söylemek gerekir ki bu kutsal gayenin yolu çok da kolay değildir. Yolun çetin olması nedeniyle, eğitim artık bilim haline gelmiş, birçok bilimin bünyesinden eğitime dair alt dallar oluşmuş (eğitim sosyolojisi, eğitim psikolojisi vb. ), ideal eğitimin nasıl olması gerektiği üzerine yüzyıllardır, yüz binlerce fikir, sistem, araştırma, kitaplarda yerini almıştır.

İdeal eğitim, toplumdan topluma farklılık gösterir çünkü her toplumun değerleri, maddeye ve manaya bakış açısı, dünyayı algılayış biçimi farklıdır. Eğitim sistemleştirilirken bu toplumsal normlar göz önünde bulundurulmazsa hedefe ulaşmak imkânsızdır. Bu yüzdendir ki batı toplumlarının üretmiş olduğu eğitim bilimi prensipleri ne yazık ki bizim gençlerimizi eğitmekte yetersiz kalmaktadır. Bu noktada çare bellidir; yüzyıllar boyunca Akşemseddinlerin, İbni Sinaların, Piri Reislerin, Mevlanaların, Yunus Emrelerin ve daha yüzlercesinin elinde şekillenen Anadolu kültürü üzerine inşa edilmiş bir eğitim anlayışı… Sadece maddeyi değil, madde

Dr. V

asıf

Topç

u Fe

n Li

sesi

Müd

ürü

“Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur”

14 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 15: Şile Feneri Kasim2014

ile beraber ruhu da şekillendiren Anadolu kültürü üzerine inşa edilmiş bir eğitim anlayışı…

Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi olarak bu minvalde çalışmalarımızı yürütürken, farkındayız ki bizim bu hedefimizi gerçekleştirecek olan, şu an eğitmekte olduğumuz gençlerdir. Eğitim dahil bir çok alanda, toplumu bahsedilen temellere oturtacak olan neslin önderleridir. Teknolojiyi, ülkemizin “muasır medeniyetler seviyesi” nin üstüne çıkarmada en önemli araçlardan biri kılacak olan da onlardır.

Biz bu farkındalıkla çalışmalarımızı yürütürken, istedik ki hem teknolojiye ayak uyduralım hem de çalışmalarımızı sizlerle paylaşacağımız, okulumuzun, Şile’nin yüzü olmasını arzuladığımız bir platform oluşturalım. İşte ŞİLEFENERİ bu düşüncelerle ortaya çıkmıştır. Günümüz dünyasında internetin önemini düşünürsek ve artık internetin yeni neslin hayatında

edindiği yadsınamaz yerini göz önünde bulundurursak interaktif bir dergi olan ŞİLEFENERİ’nin önemini bir kez daha vurgulamış oluruz. Bilgi güçtür ve 21. Yüzyılda bu güç internet dediğimiz uçsuz bucaksız zihin sayesinde, akıl almaz bir hızla çoğalmakta ve paylaşılmaktadır. Şüphe yoktur ki gelecek, sağduyuya, ahlaka, adalet anlayışına sahip bir teknoloji ile şekillenecektir. Bu derginin ortaya çıkması gençlerimizin, bu gücün farkında olduğunun ve geleceğimizi resmederken en canlı renkleri bu güç ile elde edeceklerini bildiklerinin bir göstergesidir.

Yüzyılların birikimi olan değerlerimizi, teknoloji ile harmanlayacak bir çalışma olması dileği ile, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, okulumuza, Şile’mize, İstanbul’umuza, Türkiye’mize hayırlı olmasını diliyoruz. Tomurcuk derdinde olanlara selam olsun.

15ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 16: Şile Feneri Kasim2014

D ört pervane tarafından hareket kazandırılmış araçtır quadcop-ter. Uçaklardan farklı olarak

daha çok rotor (makinenin dönen bölgesi)ve itiş gücünden oluşmuştur. Helikopter-lerin aksine bu tür araçlarda simetrik eği-limli bıçaklar kullanılır. Aracı kontrol et-mek için kumandadan yapılan hareketler tork yükünü ve itme –kaldırma kuvvetle-rini değiştirir. Bu tür araç tasarımları(u-av )(unmanned aerial vehicle) iha’larda populer olmuştur. Elektronik sistem hava aracını sabit tutmak için kullanılır. Küçük olması ve atik hareketleriyle dış mekan-larda ve iç mekanlarda kullanılabilir.

Benim hikayem nasıl başladı?

Merak ile başlayan bu projeyi gerçekleştirebilmek için bir sebep bulmak gerekliydi.

Malzemelerin yurtdışında genelde hk da bulunması ve daha birçok problem bu proje için büyük engeller oluştur-maktaydı. Fakat bu merak problem-lerden daha güçlüydü. Öncelikle yaptığım araştırmalar doğrultusun-da bu tür projelerin üniversiteler-de bitirme projesi olarak verildiği ,havadan çekim gibi durumlarda kullanıldığını öğrendim. Okulda bu konu ile ilgili fizik projesi almaya karar verdim. Fakat her şey gözüktüğü kadar kolay de-ğildi.Malzeme kısmına gelin-ce işin gerçek boyutu ortaya çıkıyordu. Şöyle problemler vardı: Elektronik hakkında neredeyse sıfır bilgi ve pro-je hakkında en ufak bir fik-rim yoktu. Ama asıl mac-era yeni başlıyordu.

Y aptığım ilk şey sosyal paylaşım sitelerinde araştırma yapmak oldu. Yakınımda bu konuyla il-

gili bilgisi olan yoktu. İnternet üzerinden konuştuğum bir abiyle malzeme listesini çıkarttık. HK dan malzeme gelmesi için sipariş verirken bir yandan da gövde tasa-rımları için çizim yapmaya başlamıştım.

Ama 1 mm bile önemli olacağı aklıma gelmemişti. Uzun uğraş-

lar sonucu aluminyum plaka ve 1.2 mm inceliğinde 2cm lik alu-

minyum profil kullandıktan sonra bir gövde oluşturmuştum. İniş takı-

mı U şeklinde aluminyum parçadan yapılmış ve alt tarafına da köpük bir parça yerleştirmiştim. Zaman geçiyor

ve proje teslim dönemi yaklaşıyordu. Malzemeler hala gelmemişti. Yurtta

olduğum dönemlerde hergün PTT yi ara-dım ve kargoyu sordum. Fakat bir sonuca varamadım. Bir süre sonra ailem kargo-yu PTT dağıtım merkezinden almış ve sonunda malzemelere ulaşmıştım. Ama yurtdışı kargolarının gelmesi uzun zaman almıştı.THK ve bazı hobi mağazalarından

QUADCOPTER

Adı Köksal Mertcan Aktaş.Bir merakla başladı herşey onun için, sonra okul projes-ine dönüştü, şimdi ise dün-yaya kafa tutan bir dahilik peşinde...

GELE

CEĞİ

N D

AH

İLER

İ

16 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 17: Şile Feneri Kasim2014

etrafında dönerek çakılmıştı. Kontrol edilememişti. Uçuş tam bir fiyaskoydu.Paunı almıştım ama bu olaylardan son-ra merakım 2 katına çıkmıştı. Düşüşten sonraki ilk kontrolde motorların biri tam çalışmıyor ve mount yerine sürtüyordu.Kv.v:rpm motor 1100 kv pil11.1v :sani-yede 12.210 tur dönüş sağlıyordu. Moto-run bir yere sürtmesi ciddi anlamda güç kaybıydı. Elimde 960w gücünde ve kendi ağırlığı dışında yaklaşık 1.5 kg taşıyabi-len bir makine vardı. Okul bittikten sonra yeni bir iskelet oluşturmaya karar verdim. Pc programı ile yeni bir gövde planı oluşturdum . Bu sefer kollar aluminyum orta bölüm epok-si-bakır plakettendi. Kesim, delme ve bir-leştirmeden sonra gövde hazırdı. Elekt-ronik aksanları bağlayıp gerekli ayarları yaptıktan sonra uçuşa hazır olmuştu. 1700 lira tutmuş ama buna değmişti. Ama bir sorun daha vardı. Kumandada bazı hare-ketler doğru algılanmıyordu. Kumandayı pcye bağladım fakat bir yararı olmadı.Tam bırakacakken bir multicopterci sa-yesinde risk alıp kumandayı açtım ve kabloların yerini değiştirdim. Evimin yakınında bulunan arazide ilk deneme-leri yaptım. Amacım stabil bir uçuş sağ-lamaktı,sağ -sol ,ileri -geri gibi temel hareketleri yapıp hafif bir iniş gerçekleş-tirdim. Sonunda başarıya ulaşmıştı.3 m yi zor çıkan quad şimdi 30-40 m de seyredi-yordu. Emeğimin karşılığını almıştım.

ise kısa sürede elime ulaşmıştı. Pili THK dan almak zorunda kalmıştım. Çünkü Li-Po piller tehlikeli du-rumlar ortaya çıkarabiliyordu.

Bütün kutuları açtığımda önümde bir yığın malzeme ve elektronik parça bulunuyordu. Ama nasıl birleşti-recektim? Malzemeler 4 esc, 4 motor, 1 kontrol kartı, spacer, pervane, kablolar, lehim makinası, kumanda , şarj aleti, buzzer vs.Parçaları gövdeye monte ettim, esc kalibrasyonu gibi işlemlerden sonra uçuş için yanlızca dolu bir pil gerek-liydi. Pili şarja bağladım fakat bir anlık dalgınlık ile kabloları yanlış bağlamış ve şarj girişlerini yakmıştım.Bu enerjiye dayanamayan diğer entegreler de yanmış ve aletten dumanlar çıkmaya başlamıştı. Neyse ki pili doğru zamanda çıkarmış ve olası bir faciayı engelle-miştim. Sonuçta şarj aleti yanmıştı. Bu olaylar uçuşu engellemiş ve bir şarj aleti daha almak zorunda kal-mıştım. Bir engel daha. Birkaç uçuş denemesi yaptım fakat quad tork kuvveti sebebiyle kendi ekseni etrafın-da dönüyordu.Son gün projeyi yetiştirmiş ve okulda ilk uçuş denem-esini yapmıştık. 3-4 metre yükseğe çıkıp kendi ekseni

Köksal Mertcan AktaşDr. Vasıf Topçu

Fen Lisesi11. Sınf Öğrencisi

İkinci Prototip

17ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 18: Şile Feneri Kasim2014

ŞİLE İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜHARUN DİZİEĞRİ

RÖPORTAJ

Şile İlçe Milli Eğitim Müdü-rü Sayın Harun Dizieğri’yi keyifli bir röportaj yapmak

üzere makamında ziyaret ettik. Sohbetimiz içinde Dizieğri’den hem güzel haberler aldık hem de bizlere eğitim hayatımızda yön verecek tavsiyeleri dinleme fırsatı bulduk. Baştan söyleme-liyiz ki, sohbetimiz süresince

bizlere olan yakınlığı

ve sohbet sonunda verdiği he-diyelerle Sayın Harun Dizieğri’yi

en kısa sürede yine ziyaret etmek için gün sayıyoruz. Öğretmenlik mesleğini Peygamberlik mesleği olarak tanımlayan Harun Di-zieğri, tüm gençleri öğretmen olmaya davet ediyor. Şile’de eğitim koşulları anlamında ol-

dukça iyi durumda olduklarını ileten Dizieğri, eksikliğini hissettiği sosyal ve kültürel aktiviteler üzerinde çalıştıkları-nı bildirdi. Bu çalışmalar içinde kardeş okul projesi, izcilik kampları, öğrenci görevleri yarışması ve kimsesiz öğren-cilerin hayallerini gerçekleştirecek pro-jelerin müjdesini verdi.

Harun DİZİEĞRİ Kimdir?

1968 yılında Sivas’ta doğ-du. İlk orta ve lise tahsilini Sivas’ta yaptı. 1985’te Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Mes-lek Yüksek Okulu Muhasebe Bölümü’nü bir yıl okudu. 1986 yılında tekrar üniversite sına-vına girip Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazandı. 1992 yılında bitirdi. 1995 yılın-da Çorum Laçin’de öğretmenlik görevine başladı iki yıl görev yaptı. Sonra Sungurlu’da 2 yıl çalıştı. 1999’da İstanbul Ümra-

niye’ye tayin oldu. Ümraniye’de çeşitli okullarda öğretmenlik, mü-dür yardımcılığı, vekil müdürlük ve kurucu müdürlük görevlerinde bulundu. Halen Dudullu İmam Ha-tip Ortaokulu Müdür Yardımcılığı görevini yürütürken İlçemiz Milli Eğitim Müdürlüğüne görevlendiril-di. Evli ve üç çocuk babasıdır.

“Kimsesiz ÇocuklarımızınHayalleriniGerçekleştireceğiz”

18 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 19: Şile Feneri Kasim2014

‘İlim ve öğretim insan ve toplumlar için doğal bir durumdur.’ Demektedir İbni Haldun “Mukaddime” eserinde. İbni Haldun eğitim öğretimi toplumsal bir kurum olarak görmüştür. İbni Haldun’un eğitim anlayışı da tıpkı bugünkü gibi olup; kişilere verilen mesleksel ve entelektüel eğitimin onlarda tutum değişik-liğine yol açacağını belirtmiştir.

Bu doğrultuda günümüz öğretmenlere düşen en büyük görev, geleceği inşa edecek bu nesillerde önyargılardan ve ideolojik saplantılardan uzak, özgür düşünebilen ve bu özgürlüğü baş-kalarının haklarına saygılı olacak şekilde tutum ve davranışlar gösterebilen bireyler yetiştirmektir.

Henry Adams bir sözünde; ‘Bir öğretmen ebediyete hükmeden insandır. Tesirlerinin nerede biteceği asla bilinemez.’ Derken elbette söylemek istediği tarihe büyük yön vermiş yöneticiler, bilim adamları ve sanatçılar gibi nice dimağlarda öğretmenlerin rolünü vurgulamak olmuştur.

Eğitimde müsamaha ve hoşgörünün en büyük timsali Hz. Mev-lana ise; ‘Ne kadar bilirsen bil, anlatabildiklerin, karşındakinin anlayabileceği kadardır.’ Diyerek eğitimin muhatabın cevherine göre verilebileceğini ve eğitimde kalitenin ilk unsurun öğrenci olduğundan bahsetmiştir.

Gerek Hz. Ali ‘Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.’ deme-sinde ve’ Dünyada her şeye değer biçmek mümkündür, fakat öğ-retmenin eserine asla değer biçilemez.’ diyen Sokrat’ın sözünde eğitimin karşılıklı saygı ve sevgi ortamında gerçekleşen bir du-rum olduğunu görürüz. Her ne kadar günümüzde özellikle batı kültüründe eğitimde özgürlük adına yapılan çalışmalar sonucu bu sevgi ve saygı ortamı zayıflasa da; uygarlığı büyük bir tarihi kültürden beslenen toplumumuzda bu ortamın nispeten devam ettiğini söyleyebiliriz.

Öğretmeninnotdefteri

ABDU

LLAH

ASL

ANTa

rih Ö

ğret

men

i

Abdullah AslanDr. Vasıf Topçu

Fen LisesiTarih Öğretmeni

19August2012 yourmagazine

Page 20: Şile Feneri Kasim2014

30 Ekim 2014 Perşembe, Şile

Saat 11.35: Şile’ye doğru yola çıktım. Yol boyu yağmur. Kamyonlar kavun taşımıyordu.Serden geçip yardan geçemeyen Os-man Yüksel Serdengeçti üstadımızın, Mektuplar 1 şiirinin bir yerinde, bir yakıcı dize, unutulmaz: “Yollardan geçtiğin gibi benden de mi geçeceksin?”***Saat 12.08: Okulun önündeyim. İki dakika daha arabanın çalışmasını bekledim. Ustanın dediğine uymaya çalışıyorum. Maksat, arabanın turbosu zarar görmesin. Sonra ıslanmayayım diye şapkamı başıma geçirip koşarak içeri girdim. Nöbetçi öğrenci “Hacı Veli Bey, sizi çağırıyor hocam!” dedi.***Saat 12.13: Hacı Veli Beyin odasına git-tim. MEB’den kütüphaneye bir koli kitap gelmiş. Egzersizle ilgili bir şey sordu.***Saat 12.16: Müdür Yardımcısı Yalçın Bey’le karşılaştım. Memur Serkan Beyin masasında kargom varmış. Gidip aldım. Bursa’dan gelen kitaplar. Yarın da Turgutlu’dan gelecek!***Saat 12.19: Öğretmenler odasındayım. Dolapta bir kargo paketi daha... Açtım. İçinde ne mi var? Kütüphane-mize kitap toplamak için canhıraş çalışan değerli velimiz, yazar Nurdal Durmuş Bey, okul kütüphanesi için barkod cihazı göndermiş. Var olsun!***Saat 12.23: 9.sınıflardan birileri var mı diye koridora bakıyorum. Ortalıkta kimseler görünmüyor. Elimde Türk Dili dergisinin Ekim 2014 sayısı ile

Saat 13.15: Türk Dil Kurumu başkan yardımcısı Ali Karaçalı abiyi aradım. Okul adına gönderdiğimiz yazının ulaşıp ulaşmadığını sordum. Not aldı. Bir toplantı için Antalya’ya gitmek üzere olduğunu, kurumu arayabileceğimi, yok-sa dönüşte ilgileneceğini söyledi.***Saat 13.42: Atatürk Kültür Merkezi başkan yardımcısı şair Şaban Abak’ı aradım. Arama amacım aynı. Okul kütüphane-sine kitap istemek! Kitap isteği yazısının ulaşıp ulaşmadığını sormak? Selamlaştık. Hal hatır. Okulun adını yazdı. ‘Neler yaptığımı’ sordu. Ben de okul, kütüphane, pansiyon nöbeti, İstanbul-Şile arasında debelendiğimi, fırsat buldukça da Türk Dili’ne şiir, kitap tanıtımı ve günlükler gönderdiğimi söyledim. O da işlerin yoğunluğundan dergileri yeterince takip edemediğini, Türk Dili’ndeki günlükleri gördüğünü belirtti. “Çağırın beni, gençlere Üstad Sezai Karakoç’un şiir anlayışını ve medeni-yet algısını anlatayım.” dedi. “Nasıl yani?” diye sorduğumdaysa: “Gençlere, Alınyazısı Saati ile Diriliş Neslinin Amentüsü’nü alın okusunlar. Ben de ge-leyim, bu kitaplardan hareketle onlarla güzel bir sohbet yapalım. Akşam da beni pansiyonda misafir edersiniz, olur biter.” dedi.Neden olmasın?***Saat 14.40: Mertcan’la kütüphanede barkod cihazını denedik. ***Saat 16.35: Kütüphanede kitap kayıt işini tamamladıktan sonra öğretmenler odasına gittim. Zeki bey, “ALES’te görev almak istiyorsan, tercih yapabilirsin.” dedi. GİS’e girerek evladüıyal hatırına tam bir saat okul tercihiyle uğraştım. Daha nelere katlanmıyorum ki?***Saat 17.55: Zeki bey, okul dergisi için Dr. Vasıf Topçu’yla ilgili yazdığı yazıyı gösterdi. Okudum. Kısa ama içi dolu dolu. Yazının tematik bütünlüğünü sağlayan Fransız şair Malherbe’in dizeleri de harika.

İsmail KARAKURTEdebiyat Öğretmeni / Yazar

20 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 21: Şile Feneri Kasim2014

Saat 18.15: Bu arada bağlama kursunu kaçırdığımı, kurs bitmek üzereyken fark ettim. Salı günü tatil dolayısıyla zaten kurs olmamıştı. Tam Âşık Veysel’den:

“Ay geçer yıl geçer uzarsa araGiyin kara libas yaslan duvaraYanından göğsünden açılır yaraYâr gelmezse yaraların elletme.”

Dizelerini düşünüyordum ki, Mehmet Bey, öğretmenler odasına girdi. “Keşke siz de gelseydiniz hocam!” dedi. ***Saat 18.30: Zeki Bey, “Almanca öğretmeni Mehmet Beyin evine ziyarete gide-lim” dedi. Günlükleri yazmaya devam edeceğim için gitmek istemedim.***Saat 18.40: Günlüklerden seçmeler ya-parak yazmaya devam ediyorum. ***Saat 23.00: Pansiyonun önüne geldiğimde Levent Bey kapıyı kilitlemek üzereymiş. Az daha dışarıda kalacaktım. Eve gitme-dim. Perşembeleri böyle olsun, dedik. İkinci Yeni şairlerinden İlhan Berk, El Yazılarına Vuruyor Güneş adlı günce kitabındaki bazı günlük örneklerinde yazdığı saatleri de belirtir. Ben de bu günlüğü bu tarzda yazdım ki, gençler, günlüğün böyle de yazılabileceğini görsünler, istedim. Zeki Bey az önce gelmiş. 10 kişilermiş. ***Saat 23.30: Gün, saat, dakika derken dergi için 1001 Günlük yazısı bitmek üzere. Hem öğrencilerim Edebiyat Öğretmenimiz okul dergisine neden yazmamış demesinler hem de Okul Aile Birliği başkanımız kırılmasın!***Saat 23.33: Cahit Külebi’nin İçi Sevda Dolu Yolculuk kitabını okuyorum. Zom-zom yazısındaki “Yek at, yek mızrak” sözünün altını çizdim. Uyusam mı? Yarın sekiz saat ders var. Ama uyku uzak! Gönül viran. Ne demiş Bozkırın Tezenesi Neşet Baba: “Uyku girmez gözüne gönlü vi-ran olanın.”

Saat 23.47: Uyku çok uzak. Çağır beni, ge-leyim!

31 Ekim 2014, Şile

Sabahın ilk saatleri... Yağmur. Pansi-yon okul arası araba. Günaydın her şey, günaydın DVTFL! Çay içemedim henüz. Günlüğü kontrol ediyorum. Hüseyin Bey ile Atilla Bey de şöyle bir göz attılar.Dersim 10/A sınıfına. Anlatımda Sınırlandırmayı işleyeceğiz. Yoklama. Bugün beş kişi derse gelmemiş. İlk saat çabuk geçti. Zil. Koridordayım. Denize bakıyorum. Denizin üstü yağmur… İkinci saat kitap okuyacağız. Deniz kudurmuş yine, uluyor. Dalgalar mendireğin üzerin-den aşıyor. Sahil köpükten…Kargo bekliyorum. Cahit Külebi’yle bitireyim bugünü:

“Yürü güzel yol, uzun yol, Yurdumuzu baştanbaşa dolan! Sen bir ulu ırmaksın, bir küçük, Kayıktı vaktiyle Karacaoğlan.”

“Uyk

u girm

ez g

özün

e gön

lü vi

ran o

lanı

n.”

21ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 22: Şile Feneri Kasim2014

GÖRDÜKGİTTİK ZEKİ GEZER

Edebiyat Öğretmeni / Yazar

Estergon’da İstiklal Marşı

Estergon’da mahalli kıyafetli bir Macar, flütüyle İstiklal Marşımızı çalıyor. Özel bir istek değil bu, Macar müzisyen turistlerin hangi ülkeden geldiğini anlıyor ve onlara uygun müzikler çalıyor. Daha başka Türk ezgilerini de çaldı, ama bu kadarını çektik. Müzisyenin yanına gelip resim çektirenler bizim kafileden...

Tuna Nehri Akmam DiyorSon destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Malazgirt Marşı’na “Aylardan Ağustos, günlerden Cuma” diye başlıyordu. Gerçekten de aylardan Ağustos, gün-lerden Cuma idi. 8 Ağustos 2014 Cuma günü Tuna’nın Slovakya kıyısında Estergon’u karşıdan görmek için bu-lunuyorduk. Karşıdan seyretme ve fotograf çekme için ayrılan sürenin sonuna yaklaşırken 10-15 metre ötede tanıdık bir müzik duyup yönümü oraya çevirdim. Tuna kıyısında bulunuyor olmanın heyecanı ve coşkusuyla sanatçı Bünyamin Aksungur dombırasını alıp “Tuna nehri akmam diyor”u söylüyordu. Doğaçlama gelişen süreçte başlangıçta sanatçının çevresinde 2-3 kişi varken zaman ilerledikçe kalabalık arttı, çoşku, hüzün, keder, sevinç... herkese geçti. Arka fonda görülen büyük yapı kaleye ait değil, 19. Yüzyılda yapılan Macarların en büyük kilisesi. Estergon da diğer fetihler gibi bir Cuma günü fethedilmişti ve bugün günlerden Cuma idi...

22 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 23: Şile Feneri Kasim2014

Estergon’a Çıkarken

Otobüsle Estergon’a çıkıyoruz. Macar rehberimiz “Sizi gaza getireyim” diyerek cep telefonundan Estergon Marşı’nı açıyor ve mikrofona veriyor.

Şehit Minare

Estergon’dan Tuna’ya bakılınca görülen minaresi kırık veya yıkık bir cami yürek burkuyor. Bu minareye değerli büyüğümüz Fırat Kızıltuğ “şehit minare” adını verdi. Cami müzeye çevrilmiş, bazı arkadaşlar görmeye gittiler, ben gitmek istemedim. Hamamın yeri ise boş.

23ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 24: Şile Feneri Kasim2014

Estergon KalesiEstergon Kalesinin giriş kapısı. Kapıdan girince görülen çanlar Türk korkusuyla yerlerinden sökülüp toprağa gömülmüş, bizden sonra da çıkarmışlar, bu şekilde sergiliyorlar. Biraz ilerde Macarların en büyük kilisesi var. O yüzden Estergon şimdi daha çok dinî merkez demek, Papa Macar ziyaretinde buraya geliyormuş.

24 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 25: Şile Feneri Kasim2014

25ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 26: Şile Feneri Kasim2014

Şile’nin yönetiminde söz sahibi olan-lar turumuzda Şile Belediye Başkanı Sayın Can Tabakoğlu’nu Değirmen Otel’de gerçekleştirdiği Halk Top-lantısında yakalama fırsatımız oldu. Oldukça yoğun bir gündem içinde bu-lunan Tabakoğlu, bizleri kırmayarak Şile’yi, projeleri ve gündemini anlattı.

Video röportajda da izleyeceğiniz gibi Başkanımız Can Tabakoğlu, öncelikli ola-rak Kaymakamımız Sayın Salih Yüce ile fikir birliği yapmışcasına Şile’nin kalkın-ması için güçlü hamleler yapmaya çalı-şıyor. Turizmi dört mevsime yaymak ve bunun için kongre turizmini ön plana çı-karmaktan tutun da, Şile sahiline yürüyen merdiven gibi adından sıkça söz ettirecek çalışmaların sinyalini veriyor.

Şile’de üçüncü dönem Belediye Baş-kanlığı görevini sürdüren Can Tabakoğlu, üzerini önemle çizdiği projelerle Şile’nin ekonomik kalkınma hamlesini başlatma-ya kararlı.

Ayrıca halk toplantısında da dinleme fırsatı bulduğumuz Başkanımız özellikle Devlet Hastanesinin geliştirilmesi ve İlçe

turistik yatak kapasitesinin artırılması ko-nularında da ajandası yoğun. Sohbetimizi gerçekleştirdiğimiz günlerde oryantiring hazırlıkları ile ilgilenen Tabakoğlu, önü-müzdeki dönemde Şile ve çevresinin spor müsabakaları ile adını gündeme taşıması için birçok proje geliştirdiklerini de akta-rıyor.

İnşaatı devam eden Kültür Merkezi, ilçe halkının yoğun bir şekilde eksikliğini hissettiği kültürel aktivitelerin gerçekleş-tirilmesini sağlayacak.

Kısacası önümüzdeki dönem Şile için oldukça hareketli, gelişme yönelimli ve eğlenceli olacak!

B E L E D İ Y E B A Ş KA N I C A N TA B A KO Ğ L U

Y E N İ P R OJ E L E R İ N İ A N L AT T I

26 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 27: Şile Feneri Kasim2014

B E L E D İ Y E B A Ş KA N I C A N TA B A KO Ğ L U

Y E N İ P R OJ E L E R İ N İ A N L AT T I

SİYAH ÖNLÜK VAKİTLERİBir öğretmen tanıyorum. Siyah önlüğümün beyaz yakasını elleriyle düzeltip yanaklarımdan öpmüş ve hayat yolculuğumun hik-metleri öğretmişti.“Unutma temizlik, yaptığımız işe özen ve çalışma düzenimiz ileride hayatımızı şekillendirecek en önem-li özelliğimizdir. Kibir yıkar, gurur düşürür, başkalarının övgüsü şımartır. İnsan olmak istiyorsan bunlara dikkat et ve bilmediğini bilmeyenlerle asla münakaşa etme!”Bir öğretmen tanıyorum.Bezden dikilmiş çantamın içine özenle yerleştirilmiş imkânsızlıkların bahane olmadığını öğretmişti.“Gerçekten hak edilen olanak-larla değil, imkânsızlıklarla başarılabilenlerdir. Defter, kitap ve kalemler aslında içinde biriken başarma hırsı ve okuma aşkıdır.”Bir öğretmen tanıyorum.Annem gibi üzerime titremiş yalnızlığıma sarılıp şefkat öğretmişti.İğrenmemiş, yabancılamamış, kınamamış, ötekileştirmemişti.“Biz sizin sadece öğretmeniniz değil; önce anne babanız, arkadaşınız sonra öğretmeniniziz.”

NURD

AL D

URM

UŞ Bir öğretmen tanıyorum.Tartışmaların, tanışmaların, konuşmaların, sahnelerin, edebiyatın, sanatın, İstiklal Marşı’nı gür sesle okumanın insana nasıl bir özgüven verdiğini öğretmişti.“Önemli olan, başkalarının sizin için ne düşündükleri değil, sizin kendi hakkınızda ne düşündüğünüzdür.”Bir öğretmen tanıyorum.En güzel resmin kendi içimiz olduğunu öğretmişti.Yaptıkları sadece resim değil koca bir hayat bahçesiydi. “En güzel resim kendi kalbinizin bahçesinde büyüyen sevgi tomurcuklarıdır.Ne yapın edin onları soldurmayın.”Bir öğretmen tanıyorum.İki kere ikinin her zaman dört etmediğini öğretmişti.“Çarpmaların, bölmelerin çıkarmaların toplamı hayat eder. Çünkü matematik sadece iki kere ikinin dört ettiğini değil aynı zaman-da iki kere üçün dört etmediğini de öğretir.”Bir öğretmen tanıyorum.Aşkın kırık kollarından düşmemeyi öğretmişti.Âşıktım deli divane, ergenlik çırpınışlarında boğulurken tutmuştu elimden.“Evet, en büyük yanılgın aşk olmaya-cak belki, ama en büyük yenilgin aşk olmasın diye dikkat et!” Hayatımda emeği, sevgisi, şefkati, bilgisi, öğretisi olan tüm öğretmenlerime minnetle…

27ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 28: Şile Feneri Kasim2014

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 10 Kasım Atatürk’ün Vefatı, 19 Kasım Dr. Vasıf Top-çu’nun vefatı ve 24 Kasım Öğretmenler Günü... Bizim için oldukça anlamlı günleri idrak ediyor olmanın vesilesiyle İsmail Ha-

bip Sevük’ün Atatürk için kurduğu şu cümleyi ha-tırlayalım: “Ona “ordu yok” dediler, “yapılır” dedi; “para yok” dediler; “bulunur” dedi; “düşman çok” dediler; “yenilir” dedi ve bütün dedikleri oldu.”

Fransız şair Malherbe bir şiirinde “Topraklarımızın hasadı oraklarımızı yoracak ve meyveler çiçekle-rinin vaadettiğinden daha fazla olacak.” der. Et-rafımız ateş çemberi, içimiz kaynayan kazan ve her gün bir sebeple insanlarımız ölüyorken böy-

lesi iyimser bakışlara ihtiyacımız var. İmkan-sızlıklar içinde imkan bulan, mevcut şartları geliştiren, sürekli gelişen in-sanlardan kurulu bir toplum istiyor ve bekliyoruz. Yaşadığımız tarih bize bu misyonu yüklüyor.

Toprak, kazanılmış mevcuttur; ekilen ürün, çalış-madır; hasat sonuçtur. Sonucun büyüklüğü süre-cin büyüklüğü ve dış şartlar ile doğru orantılıdır. Maalesef biz mevcut çiçeklerden daha az meyve alıyor, ürünlerimizin hasadından oraklarımız yo-rulmuyor. Bizim misyonumuz, dış şartlar ne olursa olsun meyvelerin çiçeklerinden daha fazla olması, ürünlerin bereketinden oraklarımızın yorulmasıdır.

Vasıf TOPÇU Olabilmek

Zeki Gezer

28 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 29: Şile Feneri Kasim2014

Vasıf TOPÇU Olabilmek

Zeki Gezer20 küsur yaşında Tıp Fakültesini bitiren bir genç çiçektir. Bu genç hayatının sonuna kadar sadece doktor olarak kalıyorsa bir çiçekten bir meyve

çıkarmış demektir. Sürekli gelişmek için bize çi-çeklerinden fazla meyve lazım. Vasıf Topçu, yirmili yaşlardaki tek bir çiçekten yarım asır boyunca bin-lerce meyve çıkarmıştır. Ona “ilaç yok” demişler “yapılır” demiştir; “para yok” demişler “bulunur” demiştir; “hastalık çok” demişler, “tedavi edilir” demiştir ve dediklerinin hepsi olmuştur. Yarım asır boyunca Vefa’da açan çiçek Deva olarak insanı-mıza şifa üretmiş, binlerce çalışanına iş ve aş ver-miştir. Bize lazım olan budur, çiçeklerin meyvelere durması, birlerin bin olmasıdır.

29ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 30: Şile Feneri Kasim2014

MAKE

DONY

A

kitabının yazarıNurdal DURMUŞ’un Kaleminden

“Hiç Sesler”

30 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 31: Şile Feneri Kasim2014

Nurdal DURMUŞ’un Kaleminden31ŞİLE FENERİ

KASIM 2014

Page 32: Şile Feneri Kasim2014

“Minare işte şurada gözlerimizin önündeelimizin altında dümdüzgöğün mavi kâğıdının karşısındabir tükenmez kalem gibi.Fakat göğe mesaj yazabilmek içinonu tutacak onunla yazacak el yok ki.”

Blaje Koneski

Vardar’ın Mahzun Güzeli “Makedonya”

32 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 33: Şile Feneri Kasim2014

Vardar’ın Mahzun Güzeli “Makedonya”

Ülkenin Büyük İskender Havaalanının eski kasvetli duruşundan kurtulup başkent Üsküp’e doğru yol almak, unuttuğunuz geçmişinize yeniden dönmek gibi...

Nurdal Durmuş

Bazı şehirler vardır aynaya baktığınızı düşün-dürür. Bazıları duvara, bazıları içinize, bazıla-rı geçmişinize ve geleceğinize, bazıları hayal-

lerinize, hayal kırıklıklarınıza baktığınızı düşündürür. Bir şehre gitmekle geçmişinize gitmek, aynada kendi-nize bakmak, kaybolduğunuzda yolunuzu her zaman bulmak duygusunu hissettiren ender ülkelerden biri-dir Makedonya. Yıldırım Bayezid’in 1392′de fethet-tiği ve 522 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan ülkeye 6 asır sonra misafir olup ecdadımızın ayak izlerini sürmek, neler kaybettiğinizi görmek, nasıl yeniden

kazanırız sorularını en çok kendinize sormak için Ma-kedonya’dayız.Ülkenin Büyük İskender havaalanının eski kasvet-li duruşundan kurtulup başkent Üsküp’e doğru yol almak, unuttuğunuz geçmişinize yeniden dönmek gibi…Başkent Üsküp girişinde sizi karşılayan soğuk beton binalar, duvarlara yazılmış sloganlar, yüzlerine hüzün çökmüş insanlar, alışveriş merkezlerinin karmaşıklı-ğı, Türkiye’nin 90’lı yıllarını hatırlatıyor.

33ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 34: Şile Feneri Kasim2014

Brutalizm’in doruklarındaki mi-mari yapılar bugünün kasvetini, Osmanlı mimarisi o kasveti yu-muşatmak için asaleti temsil edi-yor. Şehrin yetmişlerden çıkıp ge-len hayalet silueti, o siluete huzur katan Osmanlı mimarisi arasında yol alarak ulaşıyoruz Üsküp’e.Başkente adım atar atmaz Dus-ko Goykovich’in “The Nights of Skopje” şarkısını dinlemek keyifli olsa da ben ezan seslerine teslim oluyorum.Uzaktan kulağınıza değen ezan seslerinin huzuru her şeyi unut-

turacak kadar kuşatıcı.Bu yüzden Üsküp’ün bir başka ülkeye değil de Anadolu’nun her-hangi bir kasabasına gitmişsiniz hissi uyandıran kuşatıcılığı var. Üsküp insana doğup büyüdüğü memleket gibi tanıdık geliyor.Sokaklarında yerlisi gibi dolaşa-cağınız, yabancılık çekmeden sizi kalbine alacak anneniz gibi…Tanıdık bir dostla 6 asır sonra ka-vuşma hissi… Sıkıca sarılma…Sonra derin bir sessizlik, sessiz-lik…

34 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 35: Şile Feneri Kasim2014

35ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 36: Şile Feneri Kasim2014

Başkent Üsküp sokaklarındayız.Bugün hemen hemen bütün Balkan şehirlerinde olduğu gibi Üsküp’te de iki farklı şehir yapısı karşılıyor bizleri. Biri Osmanlı’dan günümüze emanet kalan klasik “eski şehir”, diğeri ait olduğu ülkenin modern yapılarıyla çağdaş kentler. Var-dar Nehri’nin sol tarafında kalan Osmanlı’nın Üsküp’ü dramatik

bir terk ediliş hüznü yaşarken, sağ tarafta Vodno Dağı’na ka-dar uzanan ve Yugoslavya’nın kucağında filizlenmiş zamane Üsküp’ü… Hıristiyan çoğunluğu nedeniyle daha çok güney tarafı gelişmiş olun Üsküp’ün mahzun kuzey tarafı 19. yüzyıl Osmanlı şehirlerini andırıyor. İşin doğrusu Osmanlı zamanındaki halinden sanki bir farklılığı da yok gibi.

36 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 37: Şile Feneri Kasim2014

Üsküp: “İroni nedir?” sorusunun cevabını bünyesinde taşıyan bir şehir. Birçok Balkan şehri gibi ortasından nehir akıyor. Vardar Nehri şehri ikiye bölmüş. Üsküp şehir merkezini eski ve yeni şehir olarak da ikiye ayırabiliriz. Hristiyan Makedonların olduğu bölgede (yeni şehir) yoğun bir

heykelleştirme çalışması var. Hemen her yerde heykel görmek mümkün. İnşaatlar da aynı hızla ilerliyor. Şehrin ortasında sahte bir tarih, heykellerle dolu mey-danda yükseliyor. Yeni şehrin Avrupa şehirlerinden pek farkı yok.

37ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 38: Şile Feneri Kasim2014

38 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 39: Şile Feneri Kasim2014

Müslüman Arnavutların yaşadığı diğer tarafta da bir Osmanlı çarşısı, çarşı çıkışında da bir pazar var. İkisi de old-ukça yıpranmış ve neredeyse yıkılmak üzere. Çarşıyı gezerk-en Türkçe konuşan insanlara rastlıyoruz. Türkiye’deki gündemi konuşuyorlar. Müslü-man nüfusun içinde Türkler de var. Şehrin nüfusu nispeten dengelenmiş, ancak Hristiyan nüfus biraz daha fazla imiş. Arnavutların yaşadığı bölge, genellikle tek katlı evlerden oluşuyor. Sokakları bakımsız. Sultan Murat Camii’nin avlu-sunda bulunan ‘Saat Kulesi’ şehrin sembollerinden biri olmasına rağmen yetim bırakılmış; yolu oldukça bozuk.

Cami de çarşı ve pazar gibi bakımsız. Avlunun demirl-erinden şehre baktığımızda elli yıl önceki İstanbul’u görüyoruz. Maalesef insana üzücü geliyor ama Üsküp’e sanki ruhunu kaybettirmişler. Hıristiyan fanatizmine kur-ban edilmiş bir kent havasına sokmuşlar. “Üsküp, Makedon şehridir!” mesajını veren bir mühür vasfıyla dağına taşına kiliseler, haçlar inşa etmişler. Üsküp, içinde barındırdığı mimari eserlerle, hâlâ bir Osmanlı şehri görünümünde olsa da şehrin belirgin Müslüman kimliği, bazı mil-liyetçi Makedonları rahatsız etmekte. Makedonya’nın Vodno Dağına 2001 yılında,

Üsküp’ün o güzelim silu-etini bozma pahasına, çoğu Makedon’un kentteki etnik kutuplaşmayı arttıracağından dolayı karşı çıkmasına rağmen dikilen yaklaşık 70 metre yüksekliğinde haç dikmesi, rahatsızlığın en belirgin kanıtıdır. Kale yolunda, eskiden medrese olarak kullanılan bir kilise var. Küçük odalar, ortasında havuz bulunan geniş avlu, yuvarlak sütunlar, mumlar, papaz mezarları… Kapıda sıraya dizilmiş çocuklar dik-katimizi çekiyor. Başlarında öğretmenleri, ellerinde mumlarıyla kilise ziyaretine gelmiş anaokulu çocukları bunlar.

39ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 40: Şile Feneri Kasim2014

Çocuk: Dünyanın en güzel şarkısı. Öğret-menlerini takip ederek muhtelif Hristiyan ri-tüellerini uyguluyorlar. Bakışıp gülüşüyoruz, fakat öğretmenler bu bakışmadan pek mem-nun olmuyor. Bize göre medrese, onlara göre kilise olan mekândan ayrılıp kaleye çıkmak istiyoruz. Kalede de şehrin her yerine sinen gerginlik havası mev-cut. Kale içine kilise inşa edilmek istendi-ğinden, sorunu kapıya kilit vurarak çözmeye çalışmışlar. Burçlara

girilmiyor. Arnavutlar siyasi anlamda olduk-ça zayıf. Makedonlar, Avrupa Birliği’nden al-dıkları fonlarla Üsküp’ü Hristiyan şehrine çevir-mek için yoğun bir uğ-raş içindeler.Aziz Bakire Meryem Kilisesi’nin bulunduğu cadde, turistlerin uğ-rak yeri. Her türlü ye-me-içme ve dinlenme mekânları burada bu-lunuyor. Şehirdeki tüm ibadethaneler devlet kontrolünde olmasına rağmen kiliselerdeki temizlik, bakım ve gü-venlik dikkat çekiyor.

Camiler için aynı durum söz konusu değil. Üs-küp’ün basık bir havası var. Makedonya’daki Arnavutlar, İkinci Dün-ya Savaşı’ndan beri bü-yük acılar yaşamış. Tito döneminde de gör-dükleri baskı yüzün-den bugün hâlâ sesleri çıkamıyor. O günlere dönmemek adına çok şeyden taviz vermişler. Açıkçası, halk diken üs-tünde. Makedonya bir kıvılcımla cehenneme dönecek hafızaya sahip ve bu kıvılcımın çıkması için uygun ortam hızla hazırlanıyor. Öğleden

sonra Tetova şehrine gitmek için yola çıktı-ğımızda bu söyledik-lerimizin doğruluğunu kanıtlar nitelikte man-zaralarla karşılaşıyoruz. Dağlara dikilmiş haç-lar, yerleşim olmayan bölgelerdeki kiliseler, ormanlık alanlardaki çan kuleleri, hiçbir şe-kilde ulaşımı olmayan tepelere koyulmuş dev mumluklar, Müslüman köylerindeki kilise in-şaatları din savaşı adı altında yeni bir harita çizmek için kurgulan-mış gibi.

40 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 41: Şile Feneri Kasim2014

İnsanoğlu ne zaman bu taraf ve öbür taraf diye herhangi bir ta-nımlama yapmışsa; bu ayrışma-nın, ideolojik kamplaşmaların, vicdan kavramının devre dışı bırakılmasının kara bir habercisi olmuştur. Makedonya’nın her iki yakasında halklar birbirine ka-rışmış, iç içe yaşasa da maalesef “bu taraf” ve “öbür taraflar” Taş-köprü tarafından ikiye ayrılmış, inanç ve ideolojik kamplaşmalar kendini belirgin bir şekilde his-settirmekte…Bir tarafta camiler, tekkeler, ezanlar ve elifba öğrenmek için cami bahçesinde bekleşen ço-cuklar… Öbür tarafta geniş so-kaklar, geniş meydanlar ve lüks barlar… Bir tarafta kahvehane-lerde ince belli bardakları ile çay içen, umut büyüten, Osmanlı mi-rasını korumak ve yaşatmak için çabalayan Türkçe konuşan bir grup; diğer tarafta Osmanlı’nın ayak izlerini silmek için sembol-lerden hayat inşa etmeye çalışan bir grup. Bir taraf varoş diğer ta-raf metropol. Bir tarafta aniden karşınıza çıkan Türkçe kelimeler, çocuklar, Arnavut kaldırımları, diğer tarafta alev ve beton. Bir tarafta eski Osmanlı çarşısı Emi-nönü’nün yukarısındaki Tahtaka-le-Mercan tarafları ile neredeyse birebir benzeşen pazarlar; diğer tarafta modernite, tüketim top-lumun her türlü ihtiyacına cevap veren markalar, gösterişli alışve-riş merkezleri heykeller…

500 bini aşan nüfusuyla Üs-küp’ün bir tarafında ötekileştiril-meye çalışılan Türkler, Arnavut-lar, Boşnaklar, Çingeneler diğer tarafta Makedonlar, Sırplar ve Hıristiyan etnik unsurlar… Oysa ne anlamı vardı şehirleri ortadan ikiye bölmenin. Herkesten önce buraya Persler, Makedonlar, Ro-malılar, Bizanslılar, Cermenler, Gotlar, Slav kavimleri ve Avar-lar gelmemiş miydi? Sonrasında Hunlar, Oğuzlar, Peçenekler ve Osmanlı bu topraklara gelip yüz-yıllık miras bırakmamış mıydı? Kimi gelmiş, şehirlerin göklerin-de nöbet tutan minareler; kimi garibi, yolcuyu Tanrı misafiridir diye ağırlayan kervansaraylar yaptırmamış mıydı? İlim irfan öğretmek için mektepler, med-reseler kurmamış mıydı? Çarşılar, bedestenler, hanlar, dükkânlar kurup vakfetmemiş miydi? Bölü-şülemeyen koca bir miras bütün insanlığın hizmetine sunulmamış mıydı? Şimdi nereden çıktı inanç ve ideoloji kamplaşmalarla Üs-küp’ün ruhunu elinden almak. Nereden çıktı insanlığın varlığın-dan beri süregelen ötekileştirme duygusunun içimizde bir şehirde, kalbimizin orta yerinde Üsküp’te gözlemlemek… İnsanların ırkı, dili, rengi ne olursa olsun birbir-lerini o taraf olarak görmeleri ne büyük bir çelişkidir.

41ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 42: Şile Feneri Kasim2014

Şehirler iyidir fakat bu insanlara şehrin de bir ruhu olduğunu hatır-latmalı, bu anlamsız kamplaşmalardan uzak yeni bir hayat inşa et-meli diye aklımdan ge-çiriyorum.Sonuçta bir şehri fet-hetmek o şehrin surları-

nı, kapılarını, şehirlerini topla tüfekle yıkmakla değil; o şehirde yaşa-yan insanların gönlünü fethetmekle mümkün olduğunu düşünerek önyargılarımı Vardar nehrinin sularına bıra-kıyorum. Ecdadımızın binlerce eser bırakıp

toplumların yaşam haklarına saygı göste-rerek inşa ettikleri me-deniyeti bu topraklarda insan onararak, ayrım-cılık yapmadan kalpleri fethederek kazanmaya azimli birkaç insanla kucaklaşarak Üsküp’e veda ediyoruz.

42 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 43: Şile Feneri Kasim2014

43ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 44: Şile Feneri Kasim2014

Gezi rehberi:“Üsküp tarihi bir kent olmasının yanı sıra 500 bini aşan nüfusuyla ülkenin en büyük ken-ti olma özelliğini de taşıyor. Üsküp’e yolu düşenlere Old Baza-ar’a diğer ismiyle Türk Çarşısına uğramalarını öneririm. Mustafa Paşa Camii, Kurşunlu Han, Sulu Han, Davut Paşa Hamamı, 15. yüzyılda inşa edilen Taş Köprü ve Üsküp Kalesi, Üs-küp ve Makedonya ile

ilgili tarihi ve kültürel ipuçlarını bulabileceği-niz eski tren istasyonu, St. Clementin Kated-rali, Üsküp Saat Kulesi, Sveti Spas Manastırı, Hünkâr, Yahya Paşa, Murat Paşa camilerini ziyaret etmeden dön-meyin. “Üsküp’ten ayrılıp Ma-kedonya’nın önemli büyük şehirlerini gez-meye başlıyoruz. Lakin yol boyunca gördü-ğüm tabelalar, alfabe ve demografik yapısı

farklıda olsa da Make-donya’da bir şehrinden diğerine geçerken yol boyu gördüğüm köyler, minareler, yeşillikler, çi-çek açmış erik ağaçları, mezarlıklar ve manzara hep tanıdık geliyor.Sanki İstanbul’dan Ka-radeniz’in herhangi bir şehrine gitmekle baş-kent Üsküp’ten turizm merkezi Ohri’ye giden yol ve yol üstünde gör-düğünüz her şey aynı gibi.Makedonya sınırları

boyunca uzanan Şar Dağları’nı izlemekle Uludağ’a bakmak ara-sında bir fark yok.Karadeniz bölgesinin coğrafi yapısıyla bire-bir örtüşen Makedonya dağ yamaçlarına ku-rulan köyleri, uzaktan size kendinizi hatırlatan minareleri ve doğasıyla yabancılık hissettirme-yen misafirperver bir vatan gibi kucaklıyor insanı.

44 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 45: Şile Feneri Kasim2014

Matka KanyonuÜsküp’e yaklaşık 20 km uzaklıkta-ki Matka Kanyonu yaklaşık 5 bin hek-tarlık bir alanı kap-sıyor.Kanyon mağara-ları, yürüyüş pa-tikaları ve berrak akarsularıyla adeta

Makedonya’nın ye-şilliğinin keşfedil-diği bir yer.100mt’den fazla uzunluktaki karst mağaraları nede-niyle Speleoloji bilimine (mağara-bilimi) ilgi duyan-ların uğrak yerle-rinden biri.

Treska Nehri kena-rında Tanrının Kut-sal Annesi adıyla da bilinen Matka Manastırında 15. yüzyıldan kalma freskler bulunuyor. Kanyonda 1300’lü yıllardan kalma olduğu sanılan St. Andrew Manastı-

rı gibi çok sayıda başka manastır ve kilise de mevcut. Matka kanyonu aynı zamanda flora ve fauna açısından son derece zengin bir bölge.

45ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 46: Şile Feneri Kasim2014

46 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 47: Şile Feneri Kasim2014

Harabati Baba Tekkesi:K a l k a n d e l e n ( Te t o -va) şehrinde yer alan önemli bir eserde Hara-bati Baba Tekkesi. 1389 ’da Osmanlının yayılma politikaları sonucunda İpekyolu üzerine kuru-lan 500 tekkeden biri. Şehrin bir kenarında konumlanan külliye-nin içinde birçok yapı, bahçe bulunuyor. Du-varlarla çevrili tekkenin giriş kapısı üzerinde yüksekçe bir de kule var. Tekke 1538 yılında kurulmuş. Tekke için 1799 yılında Recep Pa-şa’nın kuruculuğunda bir vakıf oluşturulmuş.

Tekkenin kurucusu olan Ali Baba’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın ve-zirlerinden olduğu be-lirtilir. Harabati Baba’ dan itibaren “Harabati Baba Tekkesi” olarak anılmaya başlamış ve günümüze bu şekilde gelmiştir. Günümüzde içerisinde Alevi-Bekta-şi cemaate mensup bir cem evi ve Müslüman cemaatin kullandığı bir de cami bulunmaktadır.

47ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 48: Şile Feneri Kasim2014

Ohri MakedonyaTetova’dan ayrılıp Make-donya’nın turizm mer-kezi Ohri’ye doğru yol alıyoruz. Ohri sakin, ter-temiz bir göl ve orman manzarasıyla karşılıyor bizi. Daracık taş sokakla-rı, balkonlarından çiçek-ler sarkan evleri, sayısız kilise ve minareleriyle… Makedonların en sevdi-ği yerlerden biri olan ve övünerek bahsettikleri

Ohrid’i (Ohri) kenti ve gölü Üsküp’e yaklaşık 150 kilometre uzaklıkta. Çevresinde 365 tane kili-se bulunan ve Avrupa’nın en derin gölü Ohri adeta denizi andırıyor. Kent aynı zamanda Ağustos 2001’de imzalanan ve altı ay süren etnik çatışmalar son verilerek Arnavutla-ra insani haklarının iade edildiği anlaşmaya ev sahipliği yapan yerleşim

bölgesi olması nedeniy-le de önem arz ediyor. 1385–1912 arası Osmanlı hâkimiyetinde kalmış, Ortaçağ’dan ve Osmanlı döneminden birçok izler taşıyan, aynı zamanda Slav ulusların kullandığı Kiril alfabesinin doğdu-ğu yer olarak kabul edi-len şehir incisiyle ünlü… Ohrid Gölüne özel Ohrid alabalığı lezzetli. Şopska salatası kesinlikle denen-

meli. Özellikle Ohrid gölü kenarında bulunan Aziz Kliment ve Panteleimon Kiliseleri, Samoil Kalesi çok ilgi çekici. Bodrum’u andıran sokakları ve do-ğasıyla Ohri görülmeye değer turizm şehri. Bu şehir aynı zamanda İt-tihad ve Terakki’nin ku-rulduğu yer olarak da biliniyor.

48 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 49: Şile Feneri Kasim2014

49ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 50: Şile Feneri Kasim2014

50 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 51: Şile Feneri Kasim2014

Struga:Bu bölge içinde yer alan bir başka turistik şehir de Struga. Ohri gölünden doğan Kara Drin Nehri boyunca yer alan şehir sakin yapısı ve güzel doğasıyla Avrupalı turistlerin tercih ettiği yerlerden. Ohri gölünde tekne turu yapıp korsan şapkasıyla fotoğraf çektirmeyi unutmayın.

51ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 52: Şile Feneri Kasim2014

Üsküp Saat Kulesi / Sultan Mu-rat Camii:Saat Kulesi, 1556/1573 yılları ara-sında, Osmanlı İmparatorluğu’n-da yapılan ilk saat kulesi olma özelliğini taşıyor. Tarihi Sultan Murat camiinin yanında bulunan ve Üsküp’ün simgelerinden olan saat kulesi yüksekçe bir tepede

bulunuyor. Avusturyalı General Pikolomini tarafından 1689 yılında ateşe verilen kule 1963 yılındaki depremde de büyük zarar gör-müş. 2009 yılında restorasyonu yapılarak eski görünümüne ka-vuşturulmuş. Balkanların en eski ve en yüksek saat kulelerinden biri olan kule bahçesinde bulu-

nan Sultan Murat Camii Üsküp’te Osmanlı döneminde inşa edilen ilk camilerden biri. Cami 1436 yı-lında Sultan Murad tarafından inşa edildi. Cami, Hünkâr Camii, Cami-i Atik ve en son olarak da Saat ku-lesine olan yakınlığından dolayı halk arasında Saat Camii olarak da biliniyor.

52 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 53: Şile Feneri Kasim2014

53ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 54: Şile Feneri Kasim2014

Taşköprü, Fatih Sultan Mehmet köprüsü Üsküp:Vardar Nehri üzerinde ve Üsküp şehir merkezinde bulunan tarihi Osmanlı köprüsü. Kimi kaynaklara göre Mimar Sinan tarafından yapıldığı belirtilmek-tedir. 13 kemer gözü bulunan köprünün kemer açık-lıkları ise merkeze doğru genişlemekte ve yüksel-

mektedir. Köprünün toplam uzunluğu 220 metredir. Kemer açıklıkları açısından en küçük açıklık 4 metre, en büyük açıklık ise 13.48 metredir. Üsküp bölgesin-de Fatih Sultan Mehmet köprüsü olarak da bilinmek-tedir..

54 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 55: Şile Feneri Kasim2014

Yahya Paşa Camii:Yahya Paşa Camii, uzun ve adeta göklere kadar uza-nan zarif ve kibar minaresiyle Üsküp’ün kuzeyinde bulunuyor. Caminin girişinde bulunan kitabeye göre, cami XVI yüzyılın başlarında Yahya Paşa tarafından imar edilmiş. Yahya Paşa Bosna ve Rumeli beyler-

beyliğinde de bulunmuştur. Evliya Çelebi’nin Seya-hatname ’sinde caminin güzelliğinden ve minarenin uzunluğundan bahsediliyor. 1963 yılındaki Üsküp depreminde ciddi hasar alan cami depremin ardın-dan tekrar onarılarak hizmete açılmıştır.

55ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 56: Şile Feneri Kasim2014

56 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 57: Şile Feneri Kasim2014

Veda:Artık toparlanma vakti.Gezildi, görüldü, anlamaya ve anlaşılmaya çalışıldı, not-lar alındı, geçmişe dönüldü, geleceğe gidilemedi ve zaman ayaklarımızın altından Vardar Nehri gibi hızlıca aktı.Her şeyden önce gitmeden az çok fikir sahibi olsam da üç günlük bir seyahatin bu toprakları bilmeye, anlamaya yet-meyeceğini belirtmek isterim.Ama biliyorum ki bir şiirin, öykünün, şarkının ya da bir dos-tun elimizden tutarak götürdüğü; sevdiğimiz insanların ça-ğırdığı, kendine âşık ettiği şehirlerden biridir Üsküp.Bu yüzden anlamak yetmese de sevmek için tek sefer bile yeterlidir.Saat kulesi meydanında Murat Paşa Camii avlusunda elifba okuyan çocuklara rastlamak, gülen gözlerine bakmak, umut-larını, sevgilerini hissetmek aynı dili konuşmak bile bu top-rakları sevmek için yeterlidir.Bu yüzden Makedonya’dan özellikle Üsküp’ten dönmek in-sana gurbete ilk kez giden birisinin burukluğunu hissettirir.Not defterime “Bir yerden gitmekle, bir yerden geri dönmek arasında derin farklar vardır. Ben Üsküp’ten hiçbir yere git-miyorum, sadece evime dönüyorum.” diye not düşüyorum.Yanıma 6 asırlık çınar ağaçlarını, minareleri, ecdadın ayak iz-lerini, gülümseyen çocukları, Şar Dağları’nı, Vardar Nehri’ni kalbime alarak İstanbul’a dönüyorum.Geride kalanlar ‘misafirlikte unutulan çocuklar’ gibi mahzun bakıyorlar arkamızdan.Kendimce tam beş asır süren uzaklığa misafir olmuş, eti tır-naktan ayıran acıya son vermiştim.Gördüğüm güzel bir rüya değilse yaşamaya değerdi.Hoşça kal güzel Üsküp, hoşça kal sevgilim!Vardar’ın mahzun güzeli! Hoşça kal!Merhaba İstanbul, merhaba Üsküp’ün nazlı kardeşi!

57ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 58: Şile Feneri Kasim2014

NOT DEFTERİ

-Halkın %58’inin büyük şehirlerde yaşadığı Make-

donya 2002 sayımlarına göre yaklaşık 2 milyon in-

sanın yaşadığı çok fazla sayıda etnik yapıya sahip bir

devlet. Resmi sayımlara göre ülkenin en büyük nü-

fusu %64’le Makedonlara ait. İkinci sırada %25 25.17

Arnavutlar %3 oranıyla Türkler ve Romanlar, Sırplar,

Boşnaklar, Ulahlar şeklinde azınlıklarla devam ediyor.

Ülkenin kamusal alanlarında yönetim biçimi nüfus

oranına göre temsil edildiğinden seçimlerde fazla

nüfus göstermek için hem dış güçlerin hem de orda

yaşayan grupların ciddi müdahaleler yaptığı aşikâr-

dır.

—Makedon kanunlarına göre ülkede yaşayan her in-

san kendisini nereli hissederse oralı yazdırma hakkın-

da sahip. Yani ben Türkiyeliyim, Amerikalıyım deme-

niz sizin o ülke vatandaşı olarak kayıtlara geçmenizi

sağlıyor. Lakin bunun uluslararası bir geçerliliği yok.

—Makedonya’da en yaygın din %65 oranla Makedon

Ortodoks Kilisesi’ne bağlı Ortodoksluk. İkinci sırada

ise %34,3 ile en yaygın ikinci din İslam’dır.

—Ülkede yaklaşık 1200 kilise ve 400 civarında cami

bulunmaktadır.

— Dağlık yapısı nedeniyle hayvancılık ve kısıtlı olarak

sebzecilik gelişmiş halde. Makedonya’da ağır sanayi

yok.

—Yemek kültürü Türkiye’yle çok benzer. Yerel mut-

fağın en sevilen tatlarının başında “Kaymakçina”

geliyor. Tatlı, süt, yumurta, şeker ve undan yapılan

lezzetli bir yiyecek. “Yugoslav Salatası” ve “Köprülü

salatası” olarak da bilinen “Manca”, patlıcan, doma-

tes, yeşilbiber, sarımsak ve zeytinyağı ile hazırlanıyor.

Kemiksiz kuzu etinden yapılan “Makedon yahnisi” de

meşhur bir başka tat. Kentte ayrıca güveçte enfes

kuru fasulye de pişiriliyor. Köfte ve kırmızıbiber tur-

şusu nefis. Üzerine peynir rendelenmiş çoban sala-

tası (Şopska) tadılmaya değer. Restoran ve kahveler

oldukça ucuz.

—Türkiye, Müslüman kesim tarafından Osmanlı tem-

silcisi olarak görüldüğünden Hıristiyan kesim tara-

fından da Makedonya’yı ilk tanıyan ülke olduğu için

bölgede saygı duyulan bir konumda. Özellikle Müslü-

man kesimde Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan’ın

popülaritesi oldukça yüksek.

—Türkiye Balkan Üniversitesi, Yunus Emre Kültür Mer-

kezi ve Türk okullarıyla bölgede ciddi bir eğitim pres-

tijine de sahip. Üniversite ve kolejlerde her kesimden

öğrenci eğitim görüyor ve başarılarıyla Makedonya’yı

yurtdışında temsil ediyorlar.

—Birçok Osmanlı eseri bizzat Türkiye’nin destekleriy-

le restore edilmiş ya da edilme aşamasında.

—Ülkede Türk dizileri oldukça iyi reyting yapıyor.

—Makedonya en büyük ırmağı ülkenin tam ortasın-

dan geçen Vardar Nehri. Ülkede 50 kadar doğal ve

yapay göl ve yüksekliği 2.000 metreden fazla 16 dağ

bulunmaktadır.

—Ülkenin sokaklarında neredeyse polise hiç rastlamı-

yorsunuz. Trafikte araçlar önceliği hep yayalara veri-

yor.

—Nüfus dağılımına göre ülkenin önemli şehirleri:

Üsküp (500.000), Kumanovo (71.000), Manastır

(80.000), Pirlepe (68.000) Kalkandelen (60.000)

Gostivar (46.000), Ohri (51.000), Köprülü (48.000),

İştip (42.000).

58 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 59: Şile Feneri Kasim2014

59ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 60: Şile Feneri Kasim2014

60 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 61: Şile Feneri Kasim2014

Dünya’nın yörüngesi, büyük bir hızla ilerleyen yüz binlerce nesneyle dolu.

Çarpışma yaşanması halinde bu nesnelerin çoğu, felakete neden olabilecek bir kazayı ateşleyebilir ve Dünya’nın telekomünikasyon ağlarındaki yörünge uzay çöplü-ğüne dönüşebilir.Avustralya’da uzay araştırmala-rında öncü şirket Electro Optic Systems (EOS), yaklaşık 38 bin km yükseklikteki bu potansiyel ölümcül enkazları tespit etmek için yürütülen çabaların başını çekiyor.EOS Yönetim Kurulu Başkanı Ben Greene, uzay ajanslarının, ufak metal bir cıvatanın bir uyduya çarpmasından ve diğer uydulara zarar verebilecek şekilde uzayda, küçük çöp füzelerine dönüşme-sinden endişe ediyor.Greene, uzayda yaklaşık 20 bin adet ‘futbol topundan daha büyük’ nesnenin bulunduğunu ve ‘bir fındık kadar veya fındıktan biraz daha büyük’ nesnelerin sa-yısının da yüz binlerce olduğunu tahmin ediyor.Greene’e göre bu nesneler, 20 yıl içinde birikecek ve büyük bir uzay yığınına dönüşecek.Uyduların maliyeti 30 milyon Avustralya doları ila 3 milyar Avustralya doları arasında deği-şiyor ve yörüngeye girmeleri ise yıllar alıyor. Dolayısıyla uyduların korunamamasının cezası da büyük oluyor.Greene, “Yaklaşık 1 trilyon Avustralya dolarının (870 milyar ABD dolarının) yalnızca birkaç hafta içinde heba olmasından bahsediyoruz. Bir kere başladı mı, durdurulamaz. Bu yüzde 100 bir ihtimal, kesin olmayan tek şey ise ne zaman olacağı” diyor.

Yıldız Savaşları gibiEOS firması, yörüngedeki nes-nelerin tespit edilmesi için yere bağlı lazerler kullanacak, fakat Greene bunun ‘yalnızca zaman kazanma amaçlı’ olduğunu söylüyor.Araştırmacılar daha sonra tıpkı ‘Yıldız Savaşları’ filminde olduğu gibi, tehdit olarak gördükleri nesneleri lazer ışınlarıyla, daha güvenli bir yerde parçalara ayrılmaları için atmosfer içinde yönlendiriyor.Greene, uydulara yönelik tehdi-din yüzde 90’ını oluşturduğunu söylediği, boyutları 5 cm ile 10 cm arasında değişen nesnelerin de ışınlarla yönlendirilebildiğini belirtiyor.Avustralyalı EOS firması araştır-ma için, ABD’li Lockheed Martin ve Avustralya hükümetiyle ortak çalışma yürütüyor.Şirket, 10 ila 20 yıl içinde lazer-lerle bu nesneleri yönlendirebile-ceklerini söylüyor fakat en büyük zorluk ise bu çözümü sanayi-leştirmek ve dünya genelinde merkez istasyonlar oluşturmak.Avustralya Ulusal Astronomi Araştırma Üniversitesi’nde teknik program müdürü Roger Franzen, ‘sonsuz bir evrende bu tip küçük nesneleri tespit etmek için arka plandaki yıldızların parlaklığını azaltmak gerektiğini’ ifade ediyor.Franzen, “Enkazı görüntüleye-bileceğiniz, açık bir yörünge tüneli ile hedefteki nesneleri de yönlendirebileceksiniz” diyor ve “Enkazın manevralarını kontrol altına aldığınızdan emin olduğu-nuzda, bu iş için daha sağlam bir zemine kavuşmuş oluyorsunuz” diye ekliyor.

UZAY ÇÖPLERİ LAZER IŞINLARI İLE TEMİZLENECEK

61ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 62: Şile Feneri Kasim2014

Merhaba, bugün size aslında iyi olan ama çoğumuzca kötü olan durumunuzdan\durumumuzdan bahsedeceğim.Etrafınızdaki kötü olaylardan söylenmek yerine etrafınızdaki olumlu,güzel olaylar için şükrettiniz mi ?Biliyorum çoğunuz bu soruya evet demek isteyecek ya da ben öyle olacağını sanıyorum.Aslında etrafınıza baktığınızda veya sosyal medyada bu konuyu araştırdığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bu konuyu araştırırken bir tarafta yardım kuruluşundan gelen yardıma sevinen ,bir tarafta ise babasının aldığı

lüks tekneye sevinen hatta bu tekne için ağlayan çocuk örneğine tanık olursanız hiç şaşırmayın, zira bunların hepsi gerçek. Biz ki her gün sıcak yatağından kalkan ve okuluna kısa sürede güvenli bir şekilde giden nesil, karda kışta okuluna damı akan evinden çıkıp giden nesile göre daha mutsuzsak kendimizde birşeyler aramalıyız, eğer böyleyse bizde bazı şeyler eksik demektir. Etrafımızdaki olumsuzluklara lanet etmek yerine etrafımızdaki olumlu olaylara şükrederek daha mutlu yaşayacağımıza inanıyorum.

İyiDüşün

Ol !..İyi

Tahir Utku Bektaş

62 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 63: Şile Feneri Kasim2014

İyi

Çok değerli Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi öğretmenleri-ne, velilerine ve öğrencilerine,Bildiğiniz gibi 3 Kasım 2014’te yapılan okul tem-

silciliği seçimi sonucunda 189 oyla başkan seçildim. Çok değerli öğrencilerimizin bu yetkiyi bana layık görmeleri beni fazlasıyla onurlandırdı. Her şeyden önce bana oy veren vermeyen herkese teşekkür etmeliyim. Tüm öğrencilere te-şekkür etmeliyim çünkü bir okulun sadece öğrenci kaynaklı gelişmesi gerektiğine inanıyorum. Ne idare, ne öğretmenler ne okul aile birliği… Bir okul, öğrenci için var olmalıdır. Ben buna inanarak ve tamamen bu doğrultuda çalışmak için adaylığımı koydum. Ve sizin takdirinizle seçimi kazandım. Fakat şu ana kadar görmüş olduğum başkanların tamamen aksine, işim yetkiyi almakla bitmedi. Asıl yapmam gereken-ler bundan sonra başlayacak. Biliyorsunuz, seçim propa-gandamda sizlerden oy talep ederken somut hiçbir şey vaat etmedim. Hâlâ da vaat etmiyorum. Ama o zaman da dedi-ğim gibi mücadele edeceğime, biz öğrencilerin talep ettiği her şey için elimden geleni yapacağıma tekrar tekrar söz veriyorum. En başta da söylediğim gibi oy veren vermeyen herkese teşekkür etmeliyim. Çünkü ben başkan olduysam, sadece bana oy verenlerin veya dönemimin başkanı değil

339 öğrencinin başkanı oldum. Sıkıntılı bir seçim süreci ge-çirdik. Böylesine önemli bir görevi sadece gövde gösterisi olarak anlayanları gördük. Fakat okulumuzun geleceği için bunları artık geride bırakmak zorundayız. Birlikte olmak zorundayız. Şu sınıf veya bu dönem değil, bir okul olmak zorundayız. İnanın, en çok buna ihtiyacımız var. İnanın, çünkü inanmazsanız bu okulu bir yerlere taşıyamayız. Dö-nemciliği, birbirimize karşı güttüğümüz kini unutalım. Hep beraber olalım. Çünkü biz öğrencilerin talep ettiği şeyleri hayata geçirebilmek, istediğimiz gibi eğitim görebilmek ancak böyle mümkün. Ve ben sırf bu yüzden bu konuyu çok önemsiyorum. Yazımın sonunda tüm öğrencilere, bize sağlıklı seçim ortamını sağlayan öğretmenlere ve okul aile birliğine tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Öğrenciler için var olan bir okul dileğiyle…

Saygılarımla

Atakan Güler / Okul Temsilcisi

ATAKAN GÜLERDr. Vasıf Topçu Fen Lisesi Öğrenci Temsilcisi

63ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 64: Şile Feneri Kasim2014

Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi

64 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 65: Şile Feneri Kasim2014

Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi

İLETİŞİMhttps://facebook.com/DvtflSilehttps://twitter.com/DvtflSilehttp://siledvtfl.meb.k12.tr/Telefon: 0216 711 08 08

İLETİŞİM

65ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 66: Şile Feneri Kasim2014

2014 Yerleştirme Sonuçları

Gurur Tablosu

Tıp Fakültesi 14 ÖğrenciMühendislik 14 ÖğrenciHukuk Fakültesi 4 ÖğrenciDiş Hekimliği 3 ÖğrenciSağlık Yöneticiliği 1 ÖğrenciErgoterapi 1 ÖğrenciEğitim Fakültesi 1 ÖğrenciFen Edebiyat 1 ÖğrenciHemşirelik 1 Öğrenci

Sınava Giren Toplam 57 Öğrenciden

66 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 67: Şile Feneri Kasim2014

Okul ve yurt olmak üzere 2 binadan oluşanDr. Vasıf Topçu Fen Lisesi eğitim ve öğretime 2009 yılında 48 öğrenci ile başlamıştır. 2014 yılında 472 öğrenci alan lisemiz ilk mezunlarını 2013 yılında 33 öğrenci ile vermiştir. Okulumuz-da 24 derslik ve 8 laboratuvar bulunmaktadır.

67ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 68: Şile Feneri Kasim2014

Laboratuvar

Doğa ile Başbaşa

68 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 69: Şile Feneri Kasim2014

Yurt Odaları

Yemekhane

Kantin

Doğa ile Başbaşa

69ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 70: Şile Feneri Kasim2014

Fen Alanında Buluş Yapan Bilim Insanları İsmail Beraat Durmuş

Albert Einstein (1879 - 1955) İnsanlık tarihinin en yaratıcı zekâlarından biri olan Alman asıllı ABD’li fizikçi.20. yüzyılın başlarında geliştirdiği kuramla-rıyla ilk kez kütleyle enerjinin eşdeğerliğini kanıtladı.Uzay, zaman ve kütle çekimi üzerine tü-müyle yeni düşünme yolları önerdi.Işık ve kütle çekim için geliştirdiği özel ve genel görelilik kuramlarıyla, Newton’dan sonra fizikte yeni bir çığır açtı.

Alexander Fleming (1881 - 1955) İskoç hekim. 1928 yılında, laboratuvarında bir tür bakteri üzerine çalışırken, kültür or-tamında oluşan küf mantarının çevresinde-ki bakterilerin gelişemediğini gözlemledi.Bu küf mantarının bakterilerin çoğalmasını engelleyen bir madde salgıladığını sapta-yan Fleming, bu maddeye “penisilin” adı-nı verdi. Böylece bakterilere karşı en etkili ilaçlardan biri olan penisilin isimli antibiyo-tik icad edilmiş oldu.

Alexander Graham Bell (1847 - 1922) İskoç asıllı ABD’li buluşçu. Bell ailesi, yıllar boyunca güzel konuşma üzerine çalışmış bir aileydi.Bu ailenin bir üyesi olan Graham Bellde ça-lışmalarını sesin iletimi ve bu yolla iletişim kurma üzerinde yoğunlaştırdı. Bunun sonu-cu olarak 1876’da telefonu icat etti. Graham Bell sayesinde hayatımıza giren telefon, çağımızın en önemli buluşlarından biri sa-yılıyor.

Alfred Wegener (1880 - 1930) Alman meteorolog ve yerbilimci. Kıtaların kayması kuramını ortaya attı.Wegener, başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğunu, sonradan par-çalanıp dağılarak zamanla günümüzdeki

yerlerine ulaştığını ileri sürdü. Kuzey Kut-bu’nun araştırılmasına katkıları oldu.

Blaise Pascal (1623 - 1662) Fransız matematikçi, fizikçi ve felsefeci. Kü-çük yaşlardan beri bilimle uğraşan Pascal, 16 yaşında “Konikler Üzerine Deneme” adlı kitabı yazdı. 18 yaşında bir hesap makinesi icat etti. Atmosfer basıncı, sıvıların dengesi, hidrolik pres, aritmetik üçgen konularında birçok çalışması var. Fermat ile birlikte ola-sılıklar hesabını da buldu.

Cahit Arf (1910 - 1997) Türk matematikçi. Doktora yapmak için git-tiği Almanya’da matematikçi Helmut Hasse ile birlikte önemli çalışmalar yaptı. Bu ça-lışmalar sonunda matematikte Hasse-Arf Kuramı’nı geliştirdi.“Arf değişmezi”, “Arf halkaları” ve “Arf ka-panışları” gibi adıyla anılan matematiksel terimleri bilim dünyasına kazandırdı. TÜBİ-TAK’ın kuruluşunda önemli rol oynadı.

Edwin Hubble (1889 - 1953) ABD’li astrofizikçi. Güneş Sistemi’ni barın-dıran Samanyolu’ndan başka gökadalar da bulunduğunu saptadı. Yaptığı gözlemler sonunda gökadaların, aralarındaki uzaklıkla bağlantılı bir hızla birbirlerinden uzaklaştık-larını buldu. Bu, evrenin genişlemekte oldu-ğu düşüncesini destekleyen bir keşif oldu.

Feza Gürsey (1921 - 1992) Türk kuramsal fizikçi. Matematiksel fizik ve yüksek enerji fiziği üzerine çalışmalar yaptı.Çalışmalarıyla 1968’de TUBİTAK Bilim Ödü-lü, 1977’de Oppenheimer Ödülü, 1979’da Einstein Madalyası ve ilerleyen yıllarda çeşitli kurum ve kuruluşlardan ödüller ve onursal doktoralar kazandı.

Galileo Galilei (1564 - 1642) İtalyan fizikçi, gökbilimci ve yazar.Bütün cisimlerin yere aynı hızda düştüğünü keşfetti, eylemsizlik ilkesini ilk kez formüle etti.Sarkacın salınımlarındaki eşzamanlılığı saptadı. Teleskop kullanarak evreni göz-lemleyen ilk kişi oldu.Dünya’nın Güneş çevresinde döndüğünü söyledi, ama Engizisyon’un baskısı altında bu görüşünü geri almak zorunda kaldı.

Gregor Johann Mendel (1822 - 1884) Kalıtımbilimin öncüsü Avusturyalı botanik-çi.Bitkiler üzerinde yaptığı çalışmalarda, bir

türün özelliklerinin kalıtım yoluyla sonraki kuşaklara aktarıldığını buldu. Mendel’in öne sürdüğü ilkeler, 20. yüzyılın başlarında ya-pılan deneylerle doğrulandıktan sonra, kalı-tım kuramının bütün canlılar için geçerliliği saptanarak, biyolojinin temel ilkelerinden biri haline geldi.

Guiglielmo Marconi (1874 - 1937) İtalyan fizikçi ve buluşçu. İlk başarılı telsiz telgraf sistemini geliştirdi.Kısa dalga radyo iletişimi üzerine yaptığı çalışmalarla modern uzun erimli radyo ya-yımcılığının gelişmesini olanaklı kıldığı için, radyonun babası olarak bilinir.Başka bilim insanlarının katkılarıyla geliş-tirilen radyo, televizyonun bulunuşuna dek en önemli kitle iletişim aracı olarak kaldı.

İhsan Ketin (1914 - 1995) Türk yerbilimci. Tüm Türkiye’de gerçekleş-tirdiği çalışmalar sonucunda ülkemizdeki deprem bölgelerini belirledi. Kuzey Ana-dolu Fay’ının yapısını inceledi ve tanımladı. Anadolu’nun batıya kaydığını ortaya koyan da odur. Çalışmalarıyla yerbilim alanında birçok bilinmeyeni aydınlatan Ketin, bu alanda başarılı öğrenciler de yetiştirdi.

İsaac Newton (1642 - 1727) İngiliz fizikçi, matematikçi, gökbilimci. Ev-rensel çekim yasasını keşfetti.Ağırlık dediğimiz şeyle gökcisimleri arasın-daki çekimin aynı şey olduğunu anladı.Mekaniğin özünü oluşturan çalışmalar ve ışık üzerine deneyler yaptı.Leibniz’le aynı zamanda diferansiyel hesa-bın temellerini attı.

James Watt (1736 - 1819) İskoç bilim adamı ve buluşçu. Geliştirdiği buhar makinesi sanayi devrimini başlatacak ve insanlık tarihinde yeni bir çığır açılacaktı. Watt ayrıca, güç ölçümünü standartlaştı-rabilmek amacıyla bir atın belli bir sürede yaptığı işi ölçerek “beygir gücü” adını ver-diği bir güç birimi tanımladı.

Johannes Kepler (1571 - 1630) Alman gökbilimci. Dünya’nın ve diğer ge-zegenlerin eliptik bir yörüngede Güneş’in çevresinde dönmesiyle ilgili üç yasayı or-taya koydu. Copernicus’tan bu yana Dünya ve öteki gezegenlerin Güneş çevresinde dairesel yörüngelerde dolandıkları düşünü-lüyordu.

70 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 71: Şile Feneri Kasim2014

Karl Werner Heisenberg (1901 - 1976) Alman fizikçi ve felsefeci. 1925 yılında kuan-tum mekaniğinin matris biçimini geliştirdi.Bu buluşuyla Nobel ödülü kazanan fizikçi, asıl ününü 1927 yılında yayımladığı belirsiz-lik ilkesine borçludur.Ayrıca girdaplanma-nın hidrodinamiği, atom çekirdeği, kozmik ışınlar ve temel parçacıklar gibi konularda önemli çalışmaları var.

Louis Pasteur (1822 - 1895) Fransız kimyacı ve biyolog. Fermantasyon üzerine çalıştığı sırada, mikropların kendi-liğinden üremesinin söz konusu olmadığını gösterdi.Bazı içeceklerin uzun süre saklanmasını sağlamak üzere geliştirdiği yöntem “pas-törizasyon” adıyla anılır. Şarbon aşısını keş-fetti. Onu asıl üne kavuşturan kuduz aşısını bulması oldu.

Margaret Mead (1901 - 1978) ABD’li antropolog (insanbilimci). Okyanus-ya halklarıyla ilgili kültürel çalışmalarıyla adını duyurdu.Kadın hakları, çocuk yetiştirme, ahlak, nük-leer silahlanma ırklar arası ilişkiler, uyuştu-rucu kullanımı, nüfus planlaması, dünyadaki açlık gibi birçok sorunu inceledi ve kültürel farklılıklar konusunda yeni fikirler geliştirdi.

Marie Curie (1867 - 1934) Radyoaktivite üzerine yaptığı çalışmalarla iki kez Nobel Ödülü kazanan Polonya asıllı Fransız fizikçi.Uranyumla yaptığı deneyleri sonucu rad-yoaktiviteyi keşfetti. Toryumun radyoaktif özelliğini buldu ve radyum elementini ay-rıştırdı. Çalışmalarıyla bir çığır açan Curie, Nobel ödülü alan ilk kadın, bu ödülü iki kere alan ilk bilim insanı oldu.

Max Planck (1858 - 1947) Alman kuramsal fizikçi. Kuantum kuramını geliştirdi. Termodinamik yasaları üzerine çalıştı.Kendi adıyla anılan Planck sabitini ve Plan-ck ışınım yasasını buldu. Ortaya attığı ku-antum kuramı, o güne değin bilinen fizik yasaları içinde devrimsel ve çığır açıcı nite-likteydi.

Michael Faraday (1791 - 1867) ingiliz fizikçi ve kimyacı. 19. yüzyılın en bü-yük bilim adamlarından biri olan Faraday,

elektromanyetik indüklemeyi, manyetik alanın ışığın kutuplanma düzlemini dön-dürdüğünü buldu.Elektrolizin temel ilkelerini belirleyen de odur. Klor gazını sıvılaştırmayı ilk kez o ba-şarmış, elektrik motorunu ve dinamoyu icat etmişti.

Nieis Bohr (1885 - 1962) Danimarkalı fizikçi. Kuantum kuramını atom yapısının belirlenmesinde ilk kez uygulaya-rak, kendi adıyla anılan atom modelini oluş-turdu. Kuantum fiziğinin gelişmesinde 50 yıla yakın bir süre öncü rolü oynadı. Ayrıca atom çekirdeğinin sıvı damlacığı modelini geliştirdi.

Sigmund Freud (1856 - 1939) Avusturyalı hekim. Psikiyatride “psikanaliz” adı verilen bir yöntem geliştirdi.Buna göre, ruhsal sorunların kaynağını, hastaların bastırdıkları ve bilinçaltına ittik-leri sorunlarda aradı.Hastaların bilinçaltındaki duygularını yüze-ye çıkarmaya dayalı “psikoterapi” adı ve-rilen bir yöntemle hastalarını iyileştirmeye çalıştı.

Sophia Germain (1776 - 1831) Zengin bir ipek tüccarının kızı olan Sophie 1776 yılında dünyaya gelir. 13 yaşındayken Arşimetin ölüm hikâyesini okuduktan son-ra matematikçi olmaya karar verir. Latince ve Yunancayı kendi kendine öğrenir. Daha sonra ailesinin muhalefetine rağmen ge-celeri gizlice kalkıp Newton ve Euleri oku-maya başladı. Felsefeyle ilgilendi. Sophie Germain’in matematikteki meşhur Fermat Teoremi’nin çözümüne yaptığı katkılar bilinen en iyi yönüdür. Yaptığı katkıların önemi kendinden ancak 100 yıl sonra Kum-mer tarafından bir adım ileri götürülebil-diği düşünülürse daha iyi anlaşılır. Sophie yaşadığı devirin en prestijli yarışmalarına katılır fakat kadın olduğu için hiçbir zaman hak ettiği dereceyi ona vermezler. Poisson, Gaspard de Prony ve Laplace’dan oluşan bir jürinin seçiciliğinde katıldığı bir yarışmada sunduğu makale bazı teknik hatalar nede-niyle kabul dahi edilmemiş ve kendisine ça-lışmasının neden kabul edilmediği söylen-memiştir bile. Olaydan 55 yıl sonra Gaspard de Prony’nin yazdığı makalelerinden birinin Sophie Germain’in yazdığı makalenin dü-zeltilmiş şekli olduğu anlaşılmıştır

Rakam teorisi üzerine çalışmalarını sürdü-rürken 55 yaşında kanserden ölen Sophie Germainin ölüm sertifikasındaki mesleği bölümüne matematikçi değil, rantiye yazı-lıdır.

Thomas Alva Edison (1847 - 1931) Bini aşkın buluş yapan ABD’li buluşçu.Elektrik ampulü, gramofon, film gösterme aygıtı gibi buluşlarıyla günlük yaşamda vazgeçilemeyen aletlerin babası oldu.İlk deneylerine on yaşında başlayan Edison, öldüğünde geriye bini aşkın buluş ve göz-lemleriyle dolu 3400 not defteri bırakmıştı.

Wilheim Conrad Röntgen (1845 - 1923) Alman fizikçi. Modern fizik çağını başlatan ve tıpta çığır açan bir buluş olan X ışınlarını buldu.Röntgen, başlangıçta bu ışınların yapısını tam olarak anlayamadığı için onları, bilin-meyen anlamında “X” olarak adlandırdı. Kâğıt, tahta, alüminyum gibi opak madde-lerin içinden geçebilen bu ışınlar, sonraları Röntgen ışınları olarak anılmaya başlandı.

Dilek Funda Kurtuluş (1978 - ) ODTÜ Uzay Mühendisliği Bölümü nü 3 yılda bitirmiş ve 3.75 / 4.00 ortalama ile bölüm birincisi olmuştur. ODTÜ Uzay Mühendisli-ği Bölümü Araştırma Görevlisi Dilek Funda Kurtuluş, uzay ve havacılık alanında çalış-malar yürütmektedir. ODTÜ ve ENSMA/POITIERS Üniversiteleri nde Mikro İnsansız Hava Araçları üzerine doktora çalışmaları sürdürmektedir. 15 santimetreden küçük insansız hava araçları ile gelecekte deprem, yangın ve her türlü doğal afetlerde durum değerlendirmesi yapılması amaçlanmakta-dır.

71ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 72: Şile Feneri Kasim2014

2

Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi

Sizde yazılarınızı, şiirlerinizi gönderin “Öğrenci Yazıları” köşemizde yayınlayalım. Yeteneğinizi, duygularınızı tüm dünyaya duyurun...

Bir sonbahar hüznü var üzerimde

Dökülmüş yaprakların çaresizliği,

Çıplak kalan ağacın utancı var.

Tam doyasıya ıslanmak için dışarı

çıktığım sırada

Yağmurun durduğunu fark ettiğim ana

gibi

Öyle kötü hissediyorum.

Bi nedeni yok...

Eda Şancı / 10-C

Bir Sonbahar Hüznü

Gidelim.

Güneş kımızının tonlarında boğulurken,

Onu arkamızda bırakarak gidelim.

Gidelim.

Yarını olmayacakmış sanıp gidelim.

Düşünmeyelim; yanlışları, doğruları

Gidelim.

Alacakaranlık çökerken, elimizde bir kaç

şiirle uzaklaşalım, kaçalım.

Birbirimize ve o şiirlere ait olalım sadece.

Gidelim.

Açlıktan ölerek fakat, notalara doyarak

gidelim.

Gidelim.

Yolda akümüz bitsin, yürüyelim.

Şafak sökerken, ellerimizi şiire bulayalım

gece mavisinden arta kalanlarla.

Gidelim.

Yağmur yağsın-sağanak. Islanarak

gidelim.

Göz yaşlarımız yağmurlara karışsın usul

usul.

Gidelim.

Ara sokaklardan geçerek gidelim.

Mavi rıhtımlarda şiirler okuyalım.

Gidelim.

Öyle bir gidelim ki,

Bütün gitmeler kıskansın..

Gidelim

Bir Kendine Bak

Bizler acemileriyiz hayatın

Gitgide hırpalanıyoruz çocuk yerlerimizden

Hüyümeye tutsak gökyüzü gibi

Sağdan soldan eksiliyoruz

Eksiliyoruz yerden gökten

Sokaklardan eksiliyoruz

Her eksilişte bir gözyaşı daha eskiyoruz

Kazandığımız her bahiste bir mağlubiyet kaybediyoruz

Sevdiğimiz her kadında üç beş şiir

Şiir kazanılmaz hayır

‘şiir’,

Kaybedilir

Biz sevdasıyız denizlerin

Dalga dalga vuruyoruz kıyıya

Seher vakitlerinde duyuyor adımızı

Seksenlik radyolar

Bazen hiç oluyoruz, bazen tam

Arada sıradanız

Bizler dünün yarınlarıyız

Umuduyuz daha gözünü açmamış bebeğin

Sevda yellerinin güz yaprağıyız

Mutluluk yağmurunun çamuru

Aşkız biz tepeden tırnağa

Ne varsa aşık olunacak

Ne varsa aşık olunacak

Biz oluyoruz

Biz afili kaybedenleriyiz görkemli yüzyılların

Bazen bir şarabız orda burda

Zamana karşı direnenler de bizleriz

Ölümden yana olanlar da

Bir günahımız var sanmayın

Ağladıklarımızla masumuz biz

Kuşkusuz zaman da ölümden yana.

Kuşkusuz zaman da biziz

Ölüm de biz

Atakan Güler

Bizler Acemileriyiz Hayatın

Sadece yaşamak,Sadece mutluluk mudur hayat?Geçmişi bilmedenGeleceği hazırlamaya çalışmak.Ne acılar yaşamış,Ne dertler çekmiş bu topluluklar.Sen böyle yaşa diye,ne savaşlar ne katliamlar...Bir “merhaba”yı almayan,Bir selam bile vermeyenBir topluluk muduk biz?

72 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 73: Şile Feneri Kasim2014

l

YAZARBen MILLER

YAZARWilliam POUNDSTONE

YAZARTony CRILLY

YAYINEVİNTV/Popüler Bilim

YAYINEVİNTV/Başvuru

YAYINEVİDomingo

Türkçe İstanbul 2014

Türkçeİstanbul 2014

Türkçeİstanbul 2014

1 2 3

Karadelikler. DNA. Büyük Hadron Çarpıştırıcısı. İçinizden bir ses bilim dünyasındaki muazzam gelişmeleri gözden kaçırdığınızı mı söylüyor? Cevabınız evet ise yardım ayağınıza geldi. Ben Miller, yanlışlıkla kom-edyen olmadan önce Cambridge’de fizik doktorası yapıyordu. Ama ilk aşkını unutmadığından sizinle en sevdiği bilimsel konuları paylaşmak için köklerine dönüş yaptı. Bu kitapta kesinlikle bilmeniz gereken bilgiler yer alıyor; çünkü bu bilgiler hem çok önemli hem de keyifli ve eğlenceli.

William Poundstone, hayalinizdeki işe girebilmeniz için kaleme aldığı bu 21. kılavuzunda günümüzün önde gelen şirketlerinin tarihçesi, sırları ve kullandıkları aldatıcı mülakat tekniklerini gözler önüne seriyor. Kitap günümüzde yapılan iş görüşmelerinde sıklıkla sorulan en zor sorulardan düzinelercesinin çözümüne kılavuzluk ediyor. Yaratıcı düşüncenin önemini, rakiplerinize fark atmanın yöntemlerini, Face-book sayfanızın sizin hakkında ne söylediğini ve çok daha fazlasını keşfedin.

Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Matematik Fikri büyüleyici bir evrene giriş için harika bir fırsat. Profesör Tony Crilly, Roma rakamlarından Fermat teorem-ine; Oyun kuramından sihirli karelere uzanıyor; sudoku, şifre kırma,piyango ya da birleşik faiz hesabının arkasındaki temel mantığı anlatıyor; kalkülüs, istatistik ve ce-birin olur da istersek gerçek hayatta nasıl işimize yarayabildiğini ortaya koyuyor. Matematik bundan daha keyifli olmamıştı...

73ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 74: Şile Feneri Kasim2014

Atölye Sohbetleri köşemizin bu ayki konuğu Dr. Vasıf Topçu Fen Lisesi Resim öğretmeni ve

ressam Makbule Zeynep Sümer. Zeynep öğretmenimizle okuldaki atölyesinde uzun uzun resim ve sanat üzerine konuştuk. Dijital dergimizde ayrıca Makbule Zeynep Sümer resim çalışmalarını da inceleme fırsatı bulabileceksiniz.

Atölye SohbetleriMakbule Zeynep Sümer

74 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 75: Şile Feneri Kasim2014

GENÇYAZARLAR

Ç ocukken hayat ne kadar da güzeldi. Sınav derdi yok, okul derdi yok, stres yok, sıkıntı yok. Bakkaldan aldı-ğımız cipslerin içinden hangi tasonun çıkacağıydı tek

derdimiz. Hep beraber toplanır saklambaç, kör ebe, istop tarzı oyunlar oynardık. Bütün günümüz dışarda arkadaşlarımızla ge-çerdi. Akşam ezanıyla evlerimize giderdik. Evde o kadar tatlı bir yorgunluğumuz olurdu ki yemek yiyip mutlu mutlu uyur-duk. Süngerbob, Tom ve Jerry, Atom Karınca, Pokemon izler-dik.Kaynaşma sorunu sohbet sıkıntısı yaşamazdık. Çok saçma bile olsa aklımıza gelen her şey hakkında konuşurduk. İnsan-lara önyargıyla yaklaşmazdık. Onlar hakkında kötü düşünmez-dik.Gruplaşma yoktu. Sadece Tom’cular ve Jerry’ciler vardı.Küçücük bir kumbaraya sığdırdığımız büyük hayallerimiz kü-çücük bir alana sığdırdığımız çok büyük eğlencelerimiz vardı.Ben en çok da evin salonuna ya da odama sandalyeleri dikip üstüne battaniye, çarşaf, yorgan serip kamp yapmayı severdim.Kampın içinden yere uzanıp televizyon izlerdim. Televizyon iz-lemezsem de oyuncaklarımı içeri alıp orda oynardım. Birazdan annem gelir: ’’Yine mi ortalığı dağıttın?’’ diye kızardı.Hemen kampı toplar yemeğe giderdim. Her zaman ki gibi benim en sev-diğim yemek pişmiş olurdu. En güzel zamanlardan biri de kış geldiğinde olurdu. Her sabah uyanır uyanmaz camdan dışarı ‘’ Acaba kar yağmış mı?’’ diye bakardım. Kar yağdığı zaman bir heyecanla evin içinde koşuşturup arkadaşlarımı kartopu sava-şında nasıl yeneceğimin planlarını yapardım. Kardan sırılsıklam olarak eve döndüğümde annem bütün kıyafetlerimi çıkartmamı söyleyip elektrikli sobayı hazırlardı bana. O sobanın karşısında içtiğim sıcak çikolatadan daha rahatlatıcı bir şey yoktu. Her ak-şam babam eve geldiğinde üzerine atlar sarılırdım. Evin içinde beni döndürürken attığım kahkahalar etrafta yankılanırdı. Her pazar sabahı babamın yanına gider uyandırmaya çalışırdım. Her seferinde bir saat sonra gelmemi söylerdi. En son gidişim ge-nelde öğlen saat bir gibi olurdu. Bu gidişimde uyanmazsa zorla üstüne biner zıplardım. Kardeşim de gelir üçümüz beraber ‘’gü-reşçilik’’ oynardık. Sonra annem kahvaltıyı hazırlar ve beraber sofraya otururduk. Bütün pazar gününü dışarda geçirirdik. Eve geldiğimde ertesi gün okul olduğunu hatırlar üzülürdüm. Ama okulun ayrı bir güzelliği vardı. Derslerde öğretmenim’’aferin’’ dediğinde nasıl da sevinirdim. Teneffüs zili çalar çalmaz bahçe-ye koşardık. Basketbol potasının yanına ilk giden yarışı kazanır-dı. O pota bana ne kadar yüksek görünürdü. Ne kadar zıplasam da dokunamayacağımı düşünürdüm.

Havalar ısınmaya başladığı zaman yaz tatilini dört gözle bekler-dim. Okulun son günü ilk derste hep “Akdeniz, Karedeniz kar-neleri isteriz!’’ diye bağırırdık. Karne aldıktan sonra sonsuz gibi gelen bir başka eğlence dönemi başlardı. Yaz tatillerinin benim için farklı bir anlamı vardı. Bebekliğimden beri tanıdığım tek insanı göreceğim anlamına gelirdi yaz tatili.Çok güzel bir kızdı. Güldüğü zaman yanakları kızarır çok tatlı olurdu. Evleri şehir dı-şında olduğu için sadece yaz tatillerinde görüşebiliyorduk. Bir-kaç haftalığına da olsa onu görmek tüm yorgunluğumu alıyordu. Beraber film izlediğimiz geceleri hatırlıyorum da iki çocuk için çok geç saatlerde yatardık. Ama ne eğlenirdik. Sonra gün geldi büyüdük. Okul, sınavlar derken ‘SBS’ diye bir şeyden bahse-dildi. 3 sene boyunca bu sınava hazırlandık. Dertlerimiz arttı, sınav kaygısı başladı. Her gün soru çözmekten, ders çalışmaktan o kadar bunalıyordum ki geceleri bazen uyuyamıyordum. Son sene sınava girdikten sonra artık liseli olduğumu anladım.Bü-yümüştüm. Eski günler, taso oynamalar, pazar gezmeleri, çiz-gi filmler hepsi geride kalmıştı. O kadar liseye hazırlandıktan sonra bir de ‘Ünivetsite sınavı’ çıkmıştı şimdi. Değişen tek şey eğitim hayatı değildi. İnsanlar da değişmişti. Birbirlerine şuncu buncu diye hitap edip gruplaşıyorlardı. Hoşuna gitmediği insanı dışlayıp onu aşağılıyorlardı. “Tom’’cu ve ‘’Jerry’’cilerden sonra bir sürü grup çıkmıştı ortaya. Bazen geçmişe bakıp düşündü-ğümde ‘’Neden büyüdüm ki?’’ diyorum. Beni koruyup kollayan annem, daima arkamda olan babam ve beni sürekli deli etse de aslında hep yanımda olan kardeşimden ayrılmış hayatın haşin kollarında buldum kendimi. Çocukken herşey daha kolaydı. Ba-zen çocukluğumu özlüyorum. O tatlı sohbetleri, kampları, sıcak çikolataları...Ama beni teselli eden bir şey var. Yaz tatillerinde gördüğüm o kız. Hâlâ yaz tatillerinde buluşup eğleniyoruz. Eski günlerdeki gibi hissetmemi sağlayan tek şey, tek kişi o. Keşke hiç büyümesek hep çocuk kalsak hayat ne güzel olurdu...

Okulun son günü ilk derste hep “Akdeniz, Karadeniz karneleri isteriz!’’ diye bağırırdık. Karne aldıktan sonra sonsuz gibi gelen bir başka eğlence dönemi başlardı.

Murat Can Koç

DEĞİŞEN HAYAT

75ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 76: Şile Feneri Kasim2014

Sicim gibi yoğun yağmurun altında kan çanağına dönmüş gözlerimle bomboş sokakta hak etmediğim

ihaneti düşünüp düşünüp dururken kendimi irdeliyordum.16 yaşında olmama rağmen ergen de-ğildim, en azından ergence hareketle-rim yoktu. Ortalamanın üstünde bo-yum, belimde biten simsiyah saçlarım ve çimen yeşili gözlerimle güldüğüm zaman bütün yüzümü kaplayan gü-lüşüm ve sinirlendiğimde kavislenen kaşlarım vardı. Ayrıca hemcinslerimin pek ilgi duymadığı bir alana okçulu-ğa ilgi duyuyordum. Beni tanıyanların söylediğine göre zeki bir kızdım, ben de kendimi öyle bilirdim ama onun beni içine çektiği girdabı fark edememiş,çe-kim kuvvetinden hiç etkilenmemiştim.İhaneti tadınca tescilli bir ahmak oldu-ğumu belgeledim. Bu ihanet kalbimde ona ait olan sevgiyi hayal kırıklıkları-na dönüştürürken, gözlerim tekrardan yanmaya başladı. Ayakkabılarımın yağ-mur suyunun oluşturduğu gölcüğe gi-rip çıkmasını hüzünle izledim. Anıların hepsi zihnime birden hücum edince ya-nan gözlerimden bir damla yağmur su-larına karıştı. Ayaklarımın bağı çözül-dü,su gölcüğünün biraz ilerisinde yere istemsizce yığıldım. Üzerimde v yakalı siyah bir t-shirt ve kotla sırılsıklam ol-muştum. Siyah saçlarım yüzüme yapış-mıştı. Dışarıdan gören biri için ne kadar çaresiz görünüyordum ve bu düşünce hayal kırıklarımı nefrete dönüştürdü.Ondan nefret ediyordum ve bu duruma rağmen onu seviyordum ki bir sözü-ne kanacak kadar aptaldım. Ördüğüm duvarları açmıştı,bana beni sevdiğine inandırmıştı. Sanki asırlardır evren bizi bekliyormuş, bu mutluluğu taçlandıra-

cakmış gibi his-sediyordum onun yanında. Bana yaşattığı onca mutlu anıyı bir kefeye koy-sak,bu ihanet daha ağır gelirdi eminim.Bütün düşüncele-rim ona yoğunla-şırken bu duruma engel olamamam sinirlerimi daha çok bozuyordu ki,kaşlarımı çat-t ı m . G ö z l e r i m i sımsıkı yumdum sanki böyle ya-parsam her şey geçecekmiş gi-bi,sanki zaman geriye akacakmış da ben hiçbir şey öğrenemeyecek-mişim gibi…Sımsıkı yumduğum gözlerimi yavaşça açtım ve gözlerimin sislendiğimin bilin-cinde diz çöktüğüm yerden kalktım.Hızlıca yürümeye başladım, adımları-mı hızlandırdım. Korkmaya başladım. Koştum, koştum. Eve yaklaşmıştım tempomu bozmadan koşmaya devam ederken, ağaçların arasından bir kol beni kendine çekti. Ben dengemi koru-yamadığımdan düşecekken beni daha sıkı tuttu. Bakışlarımı yüzüne diktiğim-de bana gülümsüyordu, o an yumruğu yüzüne indirme isteğim tavan yapmıştı. Ve benim yapabildiğim tek şey yumru-ğumu sıkmak oldu. Onun gülümseme-sini karşılık omzuna vurdum ve “Beni

OYUNBOZANBu hikayedeki kişiler tamamen hayal ürünüdür

76 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 77: Şile Feneri Kasim2014

korkuttun,” dedim. O benim dediklerimi umursamadan “Her zaman bir tahtanın eksik olduğu-nu söylüyorum ve haksız değilim. Bir taksi çevirmek çok mu zordu?” diye sorarken onun dertli bakışlarından kendimi korumak için gözlerimi bür-düm. O da benim kadar ıslanmıştı. “Sı-rılsıklam olan bir tek ben miyim? Haline bir bak.” Gülümsedi. Gülerken ortaya çıkan gamzelerine dikkat kesilirken düşüncelerimin ibresinin yanlışa saptı-ğını fark ettim ve “Eve gitmem gerek.” dedim. Bana baktığını ve yüzümü ince-lediğini hissediyordum ve bu rahatsız edici bir şeydi. “Tamam.” dedi. Gözleri-

mi gözlerine diktim, hafifçe başımı sal-ladım. Bahçenin ahşap kapısını açar-ken düşüncelerim, gözlerinden akan şeyin sevgi değil ihanet olduğuna kay-dı. Gözlerimin sislendiğini hissettim ve nefretim onun bakışlarına karşılık ağır geldi. İhanetinin bedelini ödeyecekti. Her şey yeni başlıyordu Poyraz Ata-man...

Devam Edecek...

77ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 78: Şile Feneri Kasim2014

ŞileFotoğraflarla

78 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 79: Şile Feneri Kasim2014

79ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 80: Şile Feneri Kasim2014

80 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 81: Şile Feneri Kasim2014

81ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 82: Şile Feneri Kasim2014

82 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 83: Şile Feneri Kasim2014

83ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 84: Şile Feneri Kasim2014

84 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 85: Şile Feneri Kasim2014

85ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 86: Şile Feneri Kasim2014

86 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 87: Şile Feneri Kasim2014

87ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 88: Şile Feneri Kasim2014

TOSHIBA GLASSToshiba, direk olarak Google’ın akıllı gözlüğüne rakip olarak planladığı yeni ürünü Toshiba Glass’ı, CEATEC 2014’de gösterdi.

Tüm teknoloji firmaları giyilebilir cihazlar pazarına girmek istiyor ama az sayıda firma kendisine Google gibi bir teknoloji devini rakip olarak seçiyor.

Daha önce bu alanda en iddialı ürünler olarak Sony’nin SmartEyeglass’ını ve Çin’li firma Baidu’nun Baidu Eye ürününü görmüştük. Şimdi benzer bir ürün tanıtımı sırası, “Toshiba Glass” ile bir diğer Japon devinde.

Toshiba şu anda Japonya’da devam etmekte olan en büyük tüketici elektroniği fuarlarından biri olan CEATEC 2014’de akıllı gözlük ürünü Toshiba Glass’ı gösterdi. Henüz prototip durumunda olan gö-zlük için teknik özellikler ve fiyat yok belki ama deneyenler ürünün Google Glass’dan hafif olduğunu belirtiyorlar.

Toshiba Glass’ın özelliği aslında gözlük sapında herhangi bir teknoloji olmaması, tüm olay sapa takılan parçada bitiyor. Üzerinde mini bir projektör bulunan parça, bir tarafı yansıtıcı özelliğe sahip sağ camı ekran olarak kullanıyor. Ayrıca parçanın üzerinde kamera da bulun-muyor, yani Toshiba Glass ile fotoğraf veya video çekemiyorsunuz.

Göç eden güvercinlerin rotalarını nasıl belirledikleri üzerine araştırmalar yapan bilim insanları, bir süre bo-yunca Ukrayna’daki güvercinleri inceledi.

Güvercinleri izlemek için Ukrayna’da bulunan bir krateri tercih eden araştırmacılar, bu kraterdeki çekim anomaliler sayesinde ilginç bir sonuçla karşılaştı.

Zurich Üniversitesinden Dr Hans-Peter Lipp ve South Africa Üniversite’sinden Kwazulu-Natal’a göre, gü-vercinler belirledikleri manyetik ipuçları sayesinde varmaları gereken noktayı rahatlıkla buluyor. Bölge-deki çekim anomalileri ise, kuşların yönlerini bulma-larını zorlaştırıyor.

10 tane güvercine minyatür GPS takan araştırmacılar bir süre boyunca bu güvercinleri takip etti. Çalışmayı yapan ekibin ellerindeki verilere dayanarak yaptık-ları açıklamaya göre, göç eden güvercinler, yollarını jiroskopun çalışma mantalitesine benzer bir yöntemle buluyor.

Araştırma kapsamında sürü halinde ve yalnız göç eden güvercinler takip edildi ve filme alındı. Güvercinlerin davranışlarını ve takip ettikleri rotaları analiz eden bi-lim insanları, güvercinlerin rota değiştirmesinde ara-larında belirledikleri bir tür hiyerarşik yapının etkili olduğunu iddia ediyor.

Söz konusu iddiaya göre, sürüde bulunan her güverci-nin bir görevi var ama sürüdeki bazı kuşların diğerleri-ne oranla sürü üzerinde daha büyük etkisi var.

GÜVERCİNLERİN SIRRI ÇÖZÜLDÜ

KISA KISA...KISA KISA... KISA KISA...KISA KISA...

88 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 89: Şile Feneri Kasim2014

AĞVAORYANTİRİNG

İstanbul Orienteering Grubu ( İOG ) tarafından düzenlenen “İstanbul 5 Days 2014” Şile

Ağva’da yapıldı. 32 ülkeden gelen 800 sporcunun renklendirdiği Tür-kiye’nin en büyük orienteering şö-leni renkli görüntülere sahne oldu. Etkinliğe engelli sporcular da katıl-dı. Şile Belediye Başkanı Can Taba-koğlu engelleri aşmak noktasında olumsuz hava koşullarına rağmen İstanbul’un çeşitli ilçelerinden ge-len sporculara teşekkür etti. Taba-koğlu, “Spor bir kültürdür, yaşam tarzıdır. Ancak toplum olarak bu konuda ciddi bir eksilik yaşıyoruz” dedi. Orienteering, İskandinav’ca bir kelime ve yön bulma anlamına

geliyor. Üzerinde kontrol noktaları işaretlenmiş büyük ölçekli (detaylı) bir harita ve pusula yardımıyla yö-nünü bularak belirli bir parkuru en kısa sürede tamamlama yarışmasına orienteering deniyor. Parkur birbi-rinden uzak ve ters yönlere konan kontrol noktaları ile çiziliyor. Nok-talar iyice gizleniyor ki yarışmacılar harita ve pusulayı hakkıyla kulla-nabilsin. Bu yüzden orienteering, koşarken satranç oynamak olarak tanımlanıyor. Kontrol noktalarında her biri farklı olan şifreler yada zım-balar bulunuyor. Yarışmacılar bu şifreleri toplamak ya da ellerindeki kartı her kontrol noktasında zımba-latmak zorundalar. Yarışmacılar iki

dakika arayla start alıyor ki birbirini izleme gibi bir kolaylığa yönelme-sinler.

1977’de olimpik spor dalı olarak kabul edilen orienteering’in dünya üzerinde 58 ulusal federasyonu bu-lunuyor. Orienteering önceleri zorlu doğa koşullarında yapılıyordu.

Daha sonraları kapalı mekanlara ta-şınarak hazine avı adı altında daha basit, program çözmeye yönelik, takım çalışmasını destekleyen şekil-lerde yapılmaya başlandı. Otellerin, alış-veriş merkezlerinin içine kadar taşındı. Sadece noktaları bulup zım-baları basmak yerine daha değişik problemler ve çözüm yöntemleri ortaya çıktı. Ekiplerin daha fazla beceri ve hayal gücü kullanmaları gerekti. Bir pastanın içinden çıka-cak ip ucundan havuzun içindeki paranın toplanmasına kadar bir çok

değişik ip uçları ortaya çıktı.

İyi bir orienteeringçinin; yüksek seviyede fiziksel özelliğe sahip ol-ması, kusursuz bir şekilde haritadan istifade etmesi ve çabuk karar vere-bilmesi gerekiyor. Sporcunun genel bedensel yön bulma yeteneklerini artırmakla kalmayıp aynı zamanda takımın ve bireyin kişisel özellik-lerini geliştiriyor. Orienteering’le sporcuların doğa bilinci uyandırılı-yor ve geliştiriliyor. Hayal güçleri-nin gelişmesinde de büyük yardım-ları olan bu spor artık günümüzde eğlence, takım çalışması denilince ilk akla gelen aktiviteler arasında yer almaktadır.

Melek Turan Ju Jitsu’da dünya 2.si oldu

KISA KISA...KISA KISA... KISA KISA...KISA KISA...

Oryantiring organizasyonundaki başarı çok yakın zamanda Ağva ve Şile’nin ulusal ve uluslararası spor organizasyonlarında ön plana çıkacağının sinyallerini verdi

89ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 90: Şile Feneri Kasim2014

Gerçek Hayattan

Uyarlanan15

GüzelFilm

A BEAUTIFULL MIND

SCHINDLER’S LIST

RAGING BULL

ABD’li matematikçi John Nash’in hayatını anlatan “A beautifull mind” filmi “En iyi film” dahil olmak üzere, 4 Oscar ödülü al-mıştır. Russel Crowe’un canlandırdığı John Nash, çok yetenekli bir mate-matikçidir, ancak devlet için şifre çözücü olarak işe başladıktan sonra, hayatı tamamen değişir.1994 yılında Nobel Eko-nomi Ödülü’nü kazanan John Nash’in hayatı ger-çekten de izlemeye de-ğer bir hayat. Şu anda 83 yaşında olan John Nash, “Number 23″ filminde olduğu gibi 23 sayısıyla takıntılıydı.

1940’lı yıllarda boksta inanılmaz başarılara imza atan ve Sugar Ray Robinson’ı ilk rauntta deviren tek

boksör olarak tarihe geçen Jake LaM-otta’nın hayatını anlatan mükemmel bir film. Filmi 1980 yılında yöneten Martin Scorese olunca, oyuncuların da Robert De Niro ve Joe Pesci olması şaşırtıcı değil.Robert De Niro ve Joe Pesci bu filmde olağanüstü performanslar sergilemiştir ve film 2 Oscar ödülün yanı sıra 20 ödül daha almıştır.

10

10

Yaşanmış gerçek olayları ve ha-yatları anlatan filmler insanları her zaman çok etkilemiştir. Ek-

randa gördüğüm inanılmaz hikâyele-rin gerçekten bir zamanlar yaşanmış olduğunu bilmek, filme başka bir bo-yut kazandırıyor. Bazıları dehşete dü-şürüyor, bazıları ağlatıyor ve bazıları da uzun süre düşündürüyor. Gerçek hayattan uyarlanan ve çok beğenilen filmleri sizinle paylaşmak istiyoruz.

90 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 91: Şile Feneri Kasim2014

10 Karşımızda yine Russel Crowe ve yine muhte-şem bir performans.

“The Insider”, Brown & Wil-liamson için çalışmış olan ve bildiklerini anlatmaya karar veren Jeffrey Wigand’ın hayatını anlatıyor. Wigand, çalışma hayatında edindiği bilgileri bir televizyon prog-ramında anlatmaya karar verdiğinde, sigara şirketi karşı atağa geçerek Wi-gand’ın başını belaya sok-maya karar verir ve olaylar inanılmaz boyutlara ulaşır.

En pahalı siyah-beyaz film olarak tarihe geçen “Schindler’s List”, II. Dünya Savaşı sırasında emaye ve mühimmat fabrikası kuran iş adamı Oscar Schindler’in yaşadıklarını çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Steven Spielberg’ün yönettiği, Liam Neeson, Ben Kingsley ve Ralph Fiennes’in rol aldığı bu şaheser 7 Oscar Ödülü topladı. II. Dünya Savaşı ile ilgili birçok film çekildi, birçoğu da gerçekleri anlatıyor, ama bunun kadar çarpıcı ve etkileyici olanını görmedim. Ödülleri fazlasıyla hak eden bir yapım.

THE INSIDER

91ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 92: Şile Feneri Kasim2014

KELAYNAK KUŞLARIKelaynak  (Geronticus eremita), kayalık veya yarı  çöl  kurak yaşam alanlarında bulunan iri yapılı, suda veya çamurda yürüyen ince uzun kıvrık gagalı, 70–80  cm uzunluğunda, 120–135  cm kanat genişliğinde bir kuş türü.

Özellikleri ve davranışları Tüysüz kırmızı bir yüz ve kafa ile uzun kıvrık kırmızı bir  gagaya  sahiptir. İri, parlak, cilalı, siyah kuşlardır. Başlarında  tüy  olmaması nedeniyle bu adı almışlardır.İlk  yumurtadan  çıktıklarında yavrunun kafası ve boğazı tüylüdür. Yaşları ilerledikçe bu tüyler yok olur. Siyah tüyleri güneş ışığının farklı açılarında parlak yeşil, kavuniçi ve mor rengini alır. Uçuşları insanı hayrete düşürecek kadar güzel ve zariftir. Kelaynaklar çok sosyaldir, sabahın erken saatlerinde 10–15 km uzaklıktaki beslenme alanlarına gruplar halinde giderler. Uzun ve kıvrık gagalarıyla yiyeceklerini ararlar. Yuvalarını yapma dönemi Şubat-Mart aylarıdır. Yavruları koyu gri renkte olup, yuvada dolaşırken yere düşme tehlikesi yaşarlar. Yumurtadan çıktıktan 2-3 ay sonra palazlanırlar. Erişkin kuşlarla birlikte beslenme alanlarına uçarlar. Kendilerini besleyebilecek duruma gelene kadar anneleri onları 2-3 ay besler. Tek eşli yaşamaları nedeniyle üremeleri çok yavaş olur. Kelaynaklar böcekler ile beslenirler..

Atilla GözenDr. Vasıf Topçu Fen LisesiBiyoloji Öğretmeni

92 ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 93: Şile Feneri Kasim2014

Ortadoğu  ve  Afrika, Kuzey Sahra çöllerinde kayalıkların uçurumlarında 2-3  yumurta yumurtlayarak ürerler.Böcekler  ve diğer küçük yaratıklarla beslenirler. Önceleri  Ortadoğu, Kuzey  Afrika  hatta Avrupa Alplerinde yaygın bulunmaktayken 400 yıl önce buradaki nesilleri tükenmiştir. Kendi mesafe alanında göçmen bir kuştur. Kışı geçirdiği yerler  Sudan’ın bir kısmı,  Etiyopya,  Eritre  ve belki de Somali’ nin bazı yerleri , Yemen ve Suudi Arabistan’dır. Bu tür şimdi resmi olarak kritik tehlike sınırındadır. Vahşi olarak yaşayan nüfusu 420 olarak tahmin edilmektedir. Ve yaklaşık 1500’ü tutsaktır (2004). Yaşayabilecekleri yerler  Fas, Türkiye ve Suriye’dir.Dünyada sadece  Türkiye’de (Birecik / Urfa) ve  Fas’ da koruma altında az sayıda bulunmaktadırlar. Dünya  popülasyonları  yaklaşık 500 bireydir. Türünün doğal yaşam alanı Alpler’den Kızıldeniz’e, Fas’dan  Güneydoğu Anadoluya  kadar uzanan geniş bir coğrafyadır. Yanlış tarım politikaları sonucunda kurutulan sulak alanlar ve böcek öldürmek için tarlalarda kullanılan ağır kimyasallar (Özellikle DDT) bu kuşun neslini tükenmenin eşiğine getirmiştir.

Tehdit Altında Kelaynaklar

Kelaynakların yok olmasının birçok sebebi vardır. Bunların başında  avcılık  ve beslenme sahalarının azalması gelmektedir. 1950 yılında  çekirge salgınına karşı yapılan DDT ilaçlaması Birecik’teki kelaynakların hızla yok olmasına yol açmıştır. Kurtulanlar ise ilacın etkisinden birkaç sene yumurta vermemiştir.Türkiye  ve  Suriye’ deki kelaynakların (Doğu’daki topluluklar) görünüşleri, Fas’daki kelaynaklardan (Batı’daki topluluklar) farklıdır. Bu iki kelaynak topluluğu arasında davranış farklılıkları da vardır. Fas’daki kelaynaklar göç etmezken Birecik ve Suriye’deki kelaynaklar göç eder.1954 yılında Birecik’te 600 çiftten fazla ve üreyen bir topluluk vardı. DDT ilacının uygulamasından sonra, 1962 yılında Birecik’te toplam 130 çift kelaynak kalmıştı. 1972’ye kadar bunların hiçbiri yumurtlamamıştır. 1973 yılına gelindiğinde ise 26 çift kelaynak kalmıştı. 1982 yılında ise sadece 17 tane kuş Afrika’dan geri dönmüş ve 6 çift doğal ortamında üremiştir.1990 yılından sonra, Birecik’te yarı yabani kuşlar üreme dönemine hazırlık için Şubat-Mart aylarında kafeslerinden çıkarılır ve göç zamanına doğru Temmuz-Ağustos tekrar kafeslerine alınırlar. Bu dönem içerisinde kuşlar doğal ortamlarında serbestçe uçup, üreyebilirler. Üreme istasyonunun içindeki kayalıklar ve tahta yuvalarda üreyen kelaynaklara günde iki defa yem verilir. Kuşlar aynı zamanda  Fırat’ın kenarındaki sahalara gidip beslenebilirler.

93ŞİLE FENERİKASIM 2014

Page 94: Şile Feneri Kasim2014

Günümüzdeki durum Çevre ve Orman Bakanlığı’yla, Doğa Derneği tarafından Kelaynaklarla ilgili eğitim projesi uygulanmaktadır. Projeyle, kelaynakların tanıtımına katkı sağlamak ve bölgeye daha çok ziyaretçinin gelmesi hedeflenmektedir. Doğa Derneği tarafından görevlendirilen Turan Çetin ,kelaynakların doğal yaşamları hakkında gözlem yapmakta ve veri alt yapısı oluşturmaktadır. Günümüzde 83 kelaynak olmakla beraber 13 tane yavru bulunmaktadır. Genelde bu kuşlar, akrep, çekirge, danaburnu, yılan, karınca ve örümcek gibi hayvanlarla beslenirler ve ot yemezler. Yuvalarını yüksek yerlere yapmayı tercih ederler ve kendileri yırtıcı hayvanlardan korurlar.Kelaynak  kuşlarını diğer türlerinden ayıran en büyük özelliği tek eşli olmaları ve eşlerine sonsuz saygı duymalarıdır. Hatta eşlerden birinin ölmesi halinde pek çok kelaynak kuşu ölüm rejimi yaptığı ya da kendileri yüksek kayalardan aşağı attıkları bilinir. Bereketi ve bolluğu simgeleyen bu kuşların yok olmaması için ve gelecek nesillere türlerinin yetişmesi için gerekli çalışmalar sürmektedir. Özellikle ülkemizin Birecik bölgesinde kelaynak kuşları çok sevilmektedir. Bu bölge kelaynaklar için gerekli bütün önlemleri alıp, yaşamlarını kolaylaştırmak adına bazı çalışmalar başlatmıştır. Sevgililer günü olan 14 şubatta Birecik bölgesinin gökyüzünü kelaynak kuşları kaplar. Özellikle 50 yıl öncesine kadar üreme yapmak için gelen kelaynak kuşlar için şehirde meydanında şenlikler düzenlenir ve bayram havası yaşanır.Kelaynak kuşları, uygulanılan zirai ilaçlardan oldukça fazla etkilendiklerinden, pek çok avcı tarafından uygun olmayan dönemlerde avlanmalarından ve göç ettikleri süreçlerde olumsuz hava koşullarından dolayı sayılarında günden, güne azalmalar görülmektedir. Göç olayının ardından geri dönüş yapmayan kelaynak kuşları için orman ve köy işleri bakanlığı tarafından, Birecik’te kelaynakların üremesini sağlamak ve neslinin kaybolmasının önüne geçmek için muhtelif istasyon kurulmuştur. Kurulan bu istasyonda ilk önce iki ergin ve dokuz minik yavru kuş, zararı olamayan  ağlar ile yakalanılır uygun kafeslere alınır. 1977 yılında üretime başlanılır ve sadece yağsız kırmızı et, haşlanmış yumurta, rende yapılmış havuç ve çeşitli yem karmaları ile beslenmesi sağlanır. 1999 yılına gelindiğinde 52 adet olan kelaynak kuşu üreme yapmaları için serbest bırakılır. Üreme sonrasında 23 adet yavru elde edinmiş ve sayıları toplam olarak 75’e kadar ulaşmıştır. Bu kelaynaklardan

bir kısmı  çeşitli hayvanat bahçelerine gönderilip koruma altına alınmıştır ve bir kısmı da doğaya salınmıştır. Kelaynak kuşlarının kutsal sayıldığı çeşitli ilçelerde özellikle de Birecik ve çevresi  bu kuşlar için hala festivaller düzenler ve  kuşların neslinin tükenmemesi  için halk elinden gelen çabayı gösterir.Kelaynak Kuşlarının tuhaf görünüşleri onlara artı puan kazandırır. Özellikle başlarının üstünde saç olmamaları ve enselerin de bulunan tüyler onlara komik bir hava katar ve bu yüzden çok sevilirler. Bu görüşlerinin dışında sağlam karakterliler ve vefalılardır. Yaşadığımız çevre yalnızca insana ait değildir. Bu ekosistemde binlerce bitki, hayvan ve diğer canlı türleri yaşamaktadır. Burada istediğimiz gibi hoyratça yaşayamayız. Bir sanat eserine gösterdiğimiz saygıyı, doğaya karşıda göstermeliyiz. Aksi takdirde birçok canlının nesli tükenme noktasına gelecektir

Kaynak:Wikipedia,Youtube

Page 95: Şile Feneri Kasim2014
Page 96: Şile Feneri Kasim2014

THE PIANISTINTO THE WILD

II. Dünya Savaşı’nı konu alan bir film daha. Ancak bu filmde daha çok tek bir kişinin hayatına yoğunlaşılmış. “The Pianist” filminde Yahudi asıllı Polonyalı besteci ve piyanist Wladyslaw Szpilman’ın hayatı konu alınmış. Roman Polanski’nin yönettiği film, Szpil-man’ın kendi yazdığı kitabından uyarlanmış. Szpilman’ı canlandı-ran Adrien Brody “En iyi oyuncu” dalında Oscar Ödülü’nü alırken, Roman Polanski de “En iyi yönetmen” ödülüne layık görülmüştü.

Christopher McCandless, üniversite-den mezun olduktan sonra çılgın bir karar verir. Hayatını geride bırakarak ve biriktirdiği 24.000 doları bağış-layarak, yanına pusula bile almadan vahşi doğada doğru yol alır. Otostop çekerek Alaska’ya ulaşmaya çalışan McCandless’ın yol boyunca yaşadık-larını anlatan “Into the Wild” filmi-ni Sean Penn yönetti. Emile Hirsch, McCandless rolünü canlandırdı ve büyük beğeni topladı. Oldukça sakin seyreden filmde hayat ile ilgili güzel mesajlar veriliyor ve insan ister iste-mez McCandless’e özeniyor.

1974. Leeds United futbol takımı İngiltere Premiere League’i ka-sıp kavuruyor. Takımın başındaki teknik direk-tör Don Revie İngiltere Milli Takımı’nın başına geçince, Leeds yöneti-mi genç ve ukala Brian Clough’ı takımın başı-na getirir. Brian Clou-gh, inanılmaz ukala ve hırslı biri olarak yeni oyuncuları tarafından pek sıcak karşılanmı-yor. Ayrıca Clough’ın Leeds’e karşı beslediği özel bir nefreti de var.

Durum böyle olunca, Clough’ın Leeds ma-cerası da çok uzun sürmeyecek gibi görü-nüyor.2009 İngiltere yapı-mı olan “The Damned United”, belki de gel-miş geçmiş en başarılı teknik direktörün kısa Leeds macerasını konu alıyor. Bu filmi izlemek için futbolu seviyor olmanıza gerek yok, çünkü bu film futbol-dan çok daha fazlasını içeriyor.

Page 97: Şile Feneri Kasim2014

BORN ON 4TH OF JULY Bir savaş filmi daha. Bu sefer II. Dünya Savaşı değil, Vietnam Savaşı ve Ron Kovic’in hayatı anlatılıyor. Ron Kovic, son derece milliyetçi bir Amerikalıdır. Gönüllü olarak Vietnam Savaşı’na katılmaya karar verir, ancak ailesi tamamen farklı fikirde olduğundan aile içi tartışmalar kısa sürede başlar. Kovic, fikrini değiştirmez ve savaşa katılır. Tom Cruise’un oynadığı ve Oliver Stone’un yönettiği “Born on 4th of July” Vietnam Savaş’ına eleştirel bir bakış sunuyor.

GOOGFELLASEvet, doğru görüyorsunuz. Çoktan kült statüsüne ulaşmış olan “Goddfellas” filmi de gerçek hayattan uyarlanmış bir film. Henry Hill isimli gangsterin hayatını konu alan filmde, Ray Liotta, Robert De Niro ve filmin belki de en akılda kalıcı karakterini canlandıran Joe Pesci oynuyor. Onca mafya filmi arasında, kendisine ayrı bir yer edinmiş olan “Goodfellas”, Nicholas Pileggi’nin romanından uyarlandı ve usta yönetmen Martin Scorsese tarafından çekil-di. Joe Pesci ise, sırf “Funny How” sahnesi ile hak ettiği Oscar Ödülü’nü aldı.

Dr. Malcom Sayer, yeni göreve başladığı klinikte, neredeyse tamamen ko-mada bulunan hastalar ile ilgilenmeye başlıyor ve kısa sürede inanılmaz bir keşifte bulunuyor. Hemen hemen hiç hare-ket etmeyen, konuşma-yan hastaların refleksleri muhteşem şekilde ça-lışıyor. Dr. Sayer bunun üzerinde, hastaları iyileş-tirmek için yeni bir ilaç üzerinde çalışmaya baş-lıyor. Dr. Oliver Sacks’ın kitabından uyarlanan bu filmde, Robert De Niro ve Robin Williams baş-rolleri paylaşıyor.

Page 98: Şile Feneri Kasim2014
Page 99: Şile Feneri Kasim2014
Page 100: Şile Feneri Kasim2014