SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

32
2008’de dünyada ve Türkiye’de bir dönem kesin olarak kapandı… susturulamaz! Ekim Gençliği Özel Sayı 229 - Aralık 2008 - 1 YTL 2009 mücadele yılı olacak!

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2008 - 50

Transcript of SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Page 1: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Sınıfın, devrimin, sosyalizmin sesi

2008’de dünyada ve Türkiye’de bir dönem kesin olarak kapandı…

susturulamaz!

Ekim Gençliği Özel Sayı 229 - Aralık 2008 - 1 YTL

2009 mücadeleyılı olacak!

Page 2: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

2 � Ekim Gençliği

İÇİNDEKİLER2008: Dünyada ve Türkiye’de bir dönem

kapanırken... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

2008 yılı rejimin Kürt sorunundaki

çözümsüzlüğünü bir kez daha ortaya

koydu… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4-5

DİSK’in krize karşı “Emek cephesinin

sesi”ni büyütme, mücadeleyi yükseltme

çağrısı üzerine… . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

BMİS izlediği çizgiyi sorgulamalıdır! . . 7

Sinter Metal’de fabrika işgalinin ardından

kapı önünde direniş… . . . . . . . . . . . . . . 8

Sinter işgaline destek mesajlarından… . 9

TİB-DER’den iş cinayetleri protestosu 10

Yemekhane işçileriyle dayanışma

gecesi… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

Kot işçileriyle dayanışma büyüyor! . . . 12

İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . 13-15

Kriz ve devrimci mücadelenin

sorunları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-19

Bursa’da “Kriz ve sınıf hareketi”

paneli… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

Çökmekte olan bir sistem, cinnet geçiren

bir toplum…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

Gençlik hareketinden… . . . . . . . . . 22-24

Krizin emekçi kadınlara yansımaları ve

buna karşı mücadelenin örgütlenmesi

üzerine Emekçi Kadın Komisyonları

sözcüsü ile konuştuk... . . . . . . . . . . . . . 25

19 Aralık katliamı ülke genelinde

lanetlendi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26-27

Dünyadan... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

“Özür diliyorum” kampanyası üzerine...

M. Can Yüce . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Eylem ve etkinliklerden . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Özel sayı: 229 � Aralık 2008Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak susturulamaz!Kızıl Bayrak susturulamaz!

“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Devrimci ve sosyalist basına yönelik baskı veyasaklar devam ediyor. Sosyalizm İçin Kızıl Bayrakgazetesinin ardından Kızıl Bayrak gazetesine de bir aysüreyle yayın durdurma kararı verildi. Gazetemizeyönelik hukuk terörünün gerekçesi ise bir önceki ileaynı.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak gazetesi 2008/44 sayılı,7 Kasım 2008 tarihli sayısında yeralan TürkiyeKomünist İşçi Partisi‘nin yurtdışında gerçekleştirilen10. yıl etkinliği haberi, bu etkinlikte yapılankonuşmalar ve etkinliğe gönderilen mesajlar ve TKİPMerkez Yayın Organı Ekim‘den iktibas yapılan “TKİP10. Yıl Bildirgesi” nedeniyle susturulmak istenmişti.

Şimdi ise Kızıl Bayrak gazetesinin yayını, Sosyalizmİçin Kızıl Bayrak gazetesi ile aynı gazete olduğu, yazıişleri müdürünün aynı şahıs olduğu ve yönetimadresinin aynı yer olduğu gerekçesiyle bir ay süreyledurduruldu.

Bugüne kadar devletin uyguladığı sistematik baskıve terör, yasaklar ve kapatmalar devrimci basınısusturamadı. Bundan sonra da susturamaz. Sınıfın,devrimin ve sosyalizmin sesi bugün olduğu gibi yarında gerçekleri ifade etmeye devam edecek.

Kızıl Bayrak susmadı, susmayacak!***

Yeni bir yılı daha karşılamaya hazırlanırken 2008’inson ayları sınıf hareketi açısından umut vereci bazıgelişmelere sahne oldu. Süreci, talepleri, sonucu neolursa olsun biz dizi yerde gerçekleşen eylem, direnişve işgaller önümüzdeki dönem sınıf ve kitle hareketiaçısından yeni bir döneme işaret etmektedir.

En son Singer’de gerçekleşen fabrika işgaliönümüzdeki dönem işten atma saldırısına karşı işçilerinbaşvuracağı mücadele yöntemlerine veri sayılmalıdır.Keza irili-ufaklı birçok fabrikada işçiler sendikalörgütlenme hakkına ve işten atmalara karşı eylem vedirenişe geçmiş durumdalar. Gebze’deki metalfabrikalarında yaşanan işten atma saldırısına karşıişçiler tetikte beklemektedir.

Kapitalizmin krizi arttıkça ve yıkıcı sonuçları işçi veemekçi kitleleri sarsmaya başladıkça sınıf kitlelerindekitepkinin daha yoğunlaşacağını, mücadeleninbüyüyeceğini bugünden görmek mümkündür.

2008 yılı aynızamanda sınıfhareketiaçısındanolumsuzdeneyimlerin deyaşandığı bir yıloldu. MetalTİS’lerisürecinde sonagelindi. TürkMetal çetesi birkez daha metalişçilerine açıktanihanet etti.Brisa’dasendikalbürokrasi işçileriyarı yolda bıraktıvb. Ancaksendikal ihanet çetelerinin işçi sınıfının çıkarlarına sırtçevirerek sermayeye hizmette kusur etmemelerininhesabını işçi sınıfı mutlaka soracaktır.

Keza 25 Aralık günü sonuçlanması beklenen asgariücret görüşmeleri de ciddi herhangi bir tepkiye konuolmadı.

Ancak tüm bu olumsuz gelişmeler gelişmekte olansınıf ve kitle hareketini gölgeleyemez. Zira kapitalizmbir kez daha tüm vahşiliği ve acımasızlığı ile işçi veemekçilere azgınca saldırmaya hazırlanmaktadır. Heretkinin sınıf cephesinden bir tepkiye konu olacağıaçıktır.

Önümüzdeki yıla sınıf hareketinin damgasınıvurması ve 2009’un mücadele yılı olması dileğiyle tümyoldaşlarımızın, okurlarımızın ve dostlarımızın yeniyılını şimdiden kutluyoruz…

* * *Hatırlatma: Yılbaşından dolayı dağıtım ve kargo

işlerinde yaşanacak muhtemel sorunlardan kaynaklıolarak gazetemizin 2 Ocak 2009 tarihinde çıkmasıgereken sayısı 9 Ocak 2009 tarihinde çıkacak.Okurlarımız yeni yılın ilk sayısını bu tarihte teminedebilirler...

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..Sosyalist Gençlik Dergisi

Page 3: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Kapak

Yeni bir yılın başında bulunduğumuz şu günlerde,geçtiğimiz yılın tablosuna bakarak sınıf mücadelesininönümüzdeki dönemine ilişkin sonuçlar çıkarmak önemkazanmaktadır.

2008’in ayırt edici özelliği, kapitalist sisteminekonomik krizidir. Öyle ki yaşanan kriz genel olarak2008 yılını tarih içerisinde özel bir yere oturtacakniteliktedir. Uzun yıllar geçse dahi insanlık tarihinde2008 önemli bir tarih olarak hatırlanacaktır. Dahaşimdiden 2008’i kapitalist düzen açısından birdönemin kesin olarak kapandığı ve yeni bir döneminbaşladığı bir tarihsel eşik olarak tanımlamakmümkündür. Ya da başka bir deyişle, uzun yıllardırkoşulları oluşan, olgunlaşan bir kırılma anıyla yüzyüzeolduğumuzu söyleyebiliriz.

Kırılan, emperyalist-kapitalist düzenin birkaç onyıldır kurduğu ideolojik-politik ve kültürelhegemonyadır. Kırılan, bu düzenin yıkılmaz denilenmabetleridir. Topluma kabul ettirdiği ezberlerdir.Bugün yıkılmasa da krizle sarsılan ve özgüveninikaybeden kapitalist sistemin kendisidir. Bu ortamda,bu düzeni yıkacak güçler de uyanmaya, başlarınıkaldırmaya ve özgüvenlerini kazanarak tarih sahnesineçıkmak üzere hareketlenmeye başlamışlardır.

Emperyalist-kapitalist düzen açısından ‘90’lıyılların başı, “tarihin sonu” lafzında özetlenen birzafer sarhoşluğu dönemiydi. Öyle ki düzeninideologları, bu sarhoşluğun etkisiyle sosyalizme karşıkazanılmış kesin bir zaferin hayaline kapıldılar. Ancakbu uzun sürmedi. Engellerinden kurtulan emperyalist-kapitalist güçlerin saldırganlıkta gemi azıya almasıylainsanlığın bir gericilik dönemine girdiği net bir şekildegörüldü. I. Körfez Savaşı, bu bakımdan bir ilkti. OnuYugoslavya’nın parçalanması izledi. Somali, Kosovaile devam eden emperyalist savaş ve saldırılar sürdügitti. En nihayet 2000’li yılların başından itibarenşiddetini yeni bir düzeyde arttırdı. Irak ve Afganistanörnekleri ortaya çıktı. Emperyalist savaş vesaldırganlık zembereğinden boşaldı.

Yine de bu haliyle kapitalist sistemde olup bitenlerhenüz yolun başı sayılır. Keskinleşen ve krizle beraberdaha da şiddetlenecek olan emperyalist rekabet, savaşve saldırganlığın kapsamını genişletecek, dozunuşiddetlendirecektir. Zaten 2008 yılı emperyalistleraçısından yeni saldırı ve savaşların hazırlığıylageçmiştir. Kriz emperyalist rekabeti kızıştıracak ve2009’u saldırganlık ve savaş politikalarının ivmekazanacağı bir yıl haline getirecektir.

Emperyalist savaş ve saldırganlıkla paralel biçimdegelişen sosyal yıkım saldırıları ise emperyalist-kapitalizmin son yirmi yıl içerisinde insanlığa ödettiğibir başka ağır fatura olmuştu. Neoliberal yıkımpolitikalarıyla servet-sefalet kutuplaşması alabildiğinearttı. Yoksulluk dünyanın her köşesine yayılırken,dünyayı engelsizce yağmalayan uluslararası malisermaye büyük servetler elde etti. Yoksulluk, sefaletve işsizlik metropol ülkelerin refah toplumu örneğiolarak lanse edilen merkezlerinin de katı bir gerçeğihaline geldi.

Yaşanan krizle birlikte bu biçimde seyreden sosyalyıkımın korkunç boyutlar kazanacağı şimdidenbellidir. Bugünden yüzbinlerce işçi işini kaybetmiştir,kaybetmeye devam etmektedir. Asgari geçimolanaklarından yoksun kalan milyonlarca insanın

geleceği belirsizdir, hayatı tehdit altındadır. 2008’dekrizin ilk dalgalarıyla görülmedik boyutlar kazanmışolan sosyal yıkım asıl sonuçlarıyla 2009’dagörülecektir. Bu yanıyla 2009’un insanlık için bir tür“sosyal felaket” yılı olacağını söylemek kehanetolmayacaktır. Bu tür bir felaketin sosyal mücadelelerlekarşılanamaması halinde ne tür insanlık trajedilerineyol açacağı da bilinmektedir.

2008 yılı, bu biçimde yolunu arayan sınıf ve kitlehareketleri için de bir dönemin artık kapanmaktaolduğunu göstermiştir. Çünkü sınıf ve kitle hareketininkendisine bir çıkış yolu olarak gördüğü siyasal akımlarbüyük ölçüde inandırıcılıklarını kaybetmiş, sınırlarınıortaya koymuşlardır. Diğer taraftan ise kapitalist krizinyarattığı sarsıcı sonuçlar üzerinden sosyalizmdüşüncesi dünya ölçeğinde yeniden gitgide büyüyenbir ilgi konusu olmaktadır. Bu eğilim giderekbelirginleşmektedir. Sosyal ve sınıfsal mücadeleninivme kazanması ölçüsünde giderek kendisini daha netbir tercih olarak gösterecek, siyasal ve örgütsel birdoğrultuda gelişecektir. 2009, bu yöndeki gelişmeninkendini daha güçlü biçimde hissettireceği bir yılolacaktır.

Girmiş bulunduğumuz tarihsel dönemde düzenkarşısındaki toplumsal mücadelenin odağında artıkişçi sınıfı olacaktır. Siyasal alan sınıf mücadelesiekseninde belirlenecek, siyasal kutuplaşma sınıfsalkonumların net biçimde ortada olduğu bir sahnedecereyan edecektir. İşte 2008, politik mücadelebakımından sahnenin artık değişmeye yüz tuttuğunu,bir dönemin sahneyi dolduran güçlerden bir kısmınınartık taktıkları maskeleri bir tarafa bırakarak esaskimlikleriyle boy göstereceklerini, bir kısmının iseesas oyuncuların yokluğunda geçici olarak çıktıklarısahneyi terk edeceklerini göstermiştir. Çünkü özündesınıf mücadelesi olan tarihin bu gerçek yüzüylegörüleceği bir döneme giriyoruz. Sahnede artık kendisınıf istemleriyle işçi sınıfı ve emekçiler ve onlarıtemsil eden devrimci siyasal akımlar bulunacaktır.

Emperyalist-kapitalist düzenin keskinleşençelişkilerini ve gerilimlerini bağrında toplayan vetarihsel süreci bakımından da bu düzenin zayıf birhalkası olduğu iyi bilinen Türkiye, 2008’de dünyanınyaşadığı tüm bu sorun ve dinamikleri kendi içerisindeyaşamıştır. Onyıllardır iktisadi, sosyal ve siyasal

bakımdan çok yönlü bir krizin içerisinde debelenenTürkiye, küresel krizle birlikte sosyal gerilimleriniyice arttığı, düzenin sınıf ve kitle hareketini denetimaltında tutmakta gitgide daha çok zorlanacağı, sınıfmücadelelerinin yoğunlaşıp yaygınlaşacağı bir ülkegörünümündedir.

Türkiye’nin kapitalist düzeni zaten çözümsüzsorunlarla yüzyüzedir, bu arada Kürt sorunu gibikendisini her bakımdan zorlayan bir sorunlaboğuşmaktadır. Bunların küresel ekonomik krizle, bukrizin iktisadi-sosyal ve siyasal sonuçları ilebirleşmesi, düzeni taşımakta her bakımdan zorlanacağıbüyük bir yük altına sokacaktır. Ayrıca düzen kendiiçindeki çatışmayı şimdilik gerici bir uzlaşmayla birparça yatıştırmış olsa da henüz çözmüş değildir. Tümbunların üstüste binmesiyle düzenin tüm dengelerinizorlayacak çok yönlü bir büyük bunalımın zeminipekişmektedir.

Bu koşullarda sınıf ve kitle hareketinin devrimcibir rotada geliştirilmesinin ciddi olanakları vardır.2009’da sınanacak olan, bu görevin hakkından nederece gelinip gelinmediği olacaktır aynı zamanda.

2008 bu bakımdan gerekli devrimci hazırlığındüzeyini yansıtan önemli gelişmenin sahnesiydi.Programıyla-devrimci örgütsel birikimleriyle vepolitikayı sınıf zeminine dayalı olarak yürütmedekiısrarıyla Komünist İşçi Partisi bu yıl 10. yılını kutladı.En zor şartlarda ortaya konulan ısrarın sonucu olarakbugünlere gelen Parti’nin 10. yılının, dünya ölçeğindesınıf mücadelelerinin giderek toplumsal hayatın heralanına damgasını vuracağı bir döneme denk gelmesianlamlı bir tarihsel örtüşme sayılmalıdır.

Sınıf mücadelelerinin damgasını vuracağı birdöneme girerken devrimci sınıf partisi, programıyla,ihtilalci örgütüyle ve sınıf kimliğiyle bir bayrak gibiyükselmektedir. Kuşkusuz parti, bugün henüztoplumsal bir kuvvet haline gelmemiştir. Ancak bununiçin gerekli siyasal-sınıfsal koşullar giderekolgunlaşmaktadır. Bu koşulların en iyi biçimdedeğerlendirilebilmesi komünistlerin bugünkü temelkaygısıdır. Perspektif budur, tüm hazırlıklar bunagöredir.

2009 yılı Parti’yi sınıf içinde ve sınıflar mücadelesisahnesinde etkin bir kuvvet haline getirebilmek içinbir seferberlik yılıdır da.

Ekim Gençliği � 3“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

2008: Dünyada ve Türkiye’de bir dönem kapanırken...

Büyüyen gerilimlerin ve şiddetlenenmücadelelerin yeni yılı!

Page 4: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Kürt halkına özgürlük!4 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

2008 yılı rejimin Kürt sorunundaki çözümsüzlüğünü bir kez daha ortaya koydu…

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!2008 yılı boyunca bu ülkenin kilit önemde

sorunlarından biri olan Kürt sorununda çarpıcıgelişmeler yaşandı. 5 Kasım’da ABDemperyalizminden istihbarat desteği ve sınırlı birkara operasyonu için resmi onay alan işbirlikçisermaye iktidarı, önce yoğun bir havabombardımanına, ardından da kara harekâtına girişti.Fakat bu harekât tam bir fiyaskoyla sonuçlanarakrejimin Kürt sorunundaki açmazına yeni boyutlarekledi.

Bu fiyaskosu karşısında moral güç kazanan Kürthalkı, özellikle Şubat ayından itibaren operasyonlarakarşı tepkisini bir üst düzeye çıkararak, ulusalözgürlük ve eşitlik istemini çok daha gür bir şekildedile getirmeye başladı. Bu çerçevede geride kalanyılın Newroz kutlamaları da coşkulu ve militan birçizgide gerçekleşti.

Abdullah Öcalan’ın emperyalist-siyonist birkomplo ile Türkiye’ye teslim edilişininyıldönümünde pek çok kentte gösteriler yapıldı. Heryıl olduğu gibi bu 15 Şubat’ta da günler öncesindenbaşlayan ev baskınları, sokak kontrolleri, gözaltıfuryasına ve yoğun asker-polis yığınağına rağmenyine ayakta olan Kürt halkı, “ulusal oruç” tuttu, açlıkgrevi düzenledi, kepenk kapattı, işyerlerini veokulları boykot etti, gece-gündüz demeden oturmaeylemleri ve yürüyüşler gerçekleştirdi, DTPbinalarına siyah bezler astı. Böylece devletin günleröncesinden baskı ve terör kampanyasıyla oluşturduğukuşatma, Kürt halkı tarafından boşa çıkarıldı. Nebaskılar, ne yasaklamalar ve tutuklamalar, ne detehdit ve şantaj işe yaradı. Kürt halkı militan birruhla, engelleri bir bir yıkarak alanları doldurdu.Büyük bir mücadele coşkusu ve kararlılığıyla düzengüçlerine teslim olmayacağını ve ulusal özgürlüktaleplerine sahip çıktığını gösterdi.

2008 15 Şubat protesto eylemleri önceki yıllaragöre daha kitlesel, daha militan bir çizgidegerçekleşti. 15 Şubat’ın üzerinden yıllar geçmesinerağmen Kürt halkının bu komploya öfkesi dinmişdeğil. Dahası 2008 yılındaki protestolarda Kürthalkının öfkesi her zamankinden daha fazlaydı.Sokağa çıkan, eylem yapan, slogan atanların içindeyaşları 10 ile 18 arasında değişen gençlerin ağırlığıdikkat çekiciydi. Elbette Kürt halkının öfkesinisadece gençler dile getirmedi. Serhildanlarınıkesintisiz sürdürerek 15-16-17 Şubat günlerindesokaklarda kalanlar, genciyle yaşlısıyla ve kadınıylaerkeğiyle Kürt emekçileri, Kürt yoksullarıydılar.

Ardından 2008 Newroz’u da oldukça yaygın,militan ve kitlesel gösterilerle kutlandı. Günlereyayılan gösterilere belirgin biçimde isyan ruhuegemendi. Militan çatışmalar biçiminde ifade bulanbu ruh, gösterilere katılan yüzbinlerce kişi tarafındanpaylaşılmaktaydı. Devletin dizginsiz bir faşistzorbalıkla kolluk kuvvetlerini üzerine saldığı Kürthalkı, bu terör silahını militan kararlılığıyla etkisizhale getirirken, kimliğine ve onuruna sahip çıktığınıbir kez daha gösterdi.

2008’in Newroz gösterilerinde, bir yandan sonyıllardaki Newrozlar’la karşılaştırıldığında bu yılınNewroz’unda devrimci ve sol parti ve örgütlerinkatılımlarında ciddi bir artış, öte yandan Kürt emekçikitlelerinin devrimci ve sol güçlerin kortejlerinebüyük bir sempati ve sıcaklıkla yaklaşması dikkatçekti. Elbette ki, Kürt halkının bu belirgin tutum

değişikliğinin gerisinde büyük ölçüde karaharekâtıyla tepe noktasına ulaşan saldırılar ve özeldede ABD emperyalizminin Kürt halkına ihanetikarşısında Kürt halkının yegâne dayanağının vesamimi dostunun devrimci ve sol güçler olduğugerçeğinin kanıtlanması yatmaktadır.

Başta Kürt illeri olmak üzere pek çok yerdegerçekleştirilen protesto gösterileri devlet terörününhedefi haline gelmesine, dahası Doğubeyazıt’taeyleme saldıran polis bir kişiyi öldürmesine rağmen,Kürt halkı İmralı’da gerçekleşen Öcalan’a yönelikprovokatif saldırıyı da militan protesto eylemleriylekarşıladı. Kurum ve kişiler birbiri ardına açıklamalaryaparak saldırıyı kınadı. Korsan yürüyüşler,kundaklamalar, işgaller, kepenk kapatmalar vb.biçimindeki protesto eylemleri, Kürt illeri baştaolmak üzere Türkiye metropollerinde ve Avrupa’dayayılarak devam etti.

Öte yandan PKK’nin Aktütün baskını sarsıcıdolaysız etkisinin ötesinde yolaçtığı tartışmalarla dadüzen cephesinde ciddi sıkıntılar yarattı. yolaçtı. Nekadar unutturulmaya çalışılırsa çalışılsın, Kürtsorunu tüm yakıcılığıyla orta yerde durduğu bir kezdaha anlaşıldı. Aktütün baskını ve onun etrafındacereyan eden gelişmeler dizisi, geçen bir yıl boyuncaKürt hareketine karşı devletin dört bir koldantırmandırarak yürüttüğü saldırı kampanyasının esasitibariyle iflas ettiğini kesinleştirdi.

Rejim bir yandan Kürt halkının haklı ve meşrumücadelesini “bölücülük” olarak karalayıpdamgalarken, öte yandan onu boğmak ve Kürthareketini etkisizleştirmek için birbirini tamamlayançeşitli planlar da hazırlayarak devreye soktu. 2008yılına da devletin 80 yıllık resmi politikası olan inkârve imha çizgisi damgasını vurdu. AKP hükümetieliyle Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş sondönemde yeni bir düzeye sıçradı. En katı bir biçimdeuygulanan bu politikanın bir sonucu olarak sınırötesinde ve berisinde PKK’ye yönelik aralıksız karave hava bombardımanı sürdü ve halen sürüyor.Mehmetçik basın da bu kirli savaşta üzerine düşenpsikolojik savaş aracı olma görevini hakkıyla yerine

getirdi. Bu arada Kürt hareketinin yasal temsilcisi olan

DTP’ye dönük olarak da iki yönlü bir politikaizlendi. Bir yandan, DTP yöneticilerine ve Kürtkitlelerine yönelik dizginsiz bir devlet terörüyle sopapolitikası uygulandı. Öte yandan ise havuçpolitikasının bir gereği olarak, bin bir türlü boşvaatlerle ve sadakalarla Kürt yoksulları aldatılmaya,DTP’den koparılarak AKP’ye yönlendirilmeyeçalışıldı.

TC’nin son bir yıl içinde Güney’deki Kürtliderliği ile yakınlaşması, dikkat çekici bir başkanoktadır. MGK üzerinden ordunun da onayı ileGüney’deki Kürtlerle diyalog ve temaslarınbaşlaması kararı alındı. Bunu çeşitli üst düzeybürokratlardan oluşan heyetlerin Talabani ve Barzaniile diplomasi trafiğinin yoğunlaşması izledi. Ankaraile Erbil arasında yeni bir dönemin başladığı,Kürtlerin sırtlarını Türkiye’ye dayamak istedikleri,hatta Türkiye ile federatif bir birliğin bile ortavadede gündeme gelebileceği, kimi burjuvakalemşorlar tarafından ifade edilmektedir. Kürtsorunu konusunda liberal hayalleri beslemeyeelverişli bir zemin oluşturan bu gelişme, gerçektehamiliğe soyunarak Güney’deki Federe Kürtbölgesini TC’nin arka bahçesine çevirmek, böyleceOrtadoğu’da etkin bir bölgesel güç olmak hevesininbir dışavurumudur.

Bu uzun yıllardır bizzat ABD tarafından teşvikedilen bir yönelimdir. Dolayısıyla Türk devletininGüney Kürtlerine hamilik rolüne soyunması ABDemperyalizminin bölgesel planlarıyla sıkı sıkıyaörtüşmektedir. ABD’nin Kürt sorununa ilişkinemperyalist çözüm planları Türk devleti ile GüneyKürdistan arasında bu türden bir ilişkiyigerektirmektedir. Bunda başarılı olunabilirse, bununTürkiye’de Kürt sorunu için de aynı emperyalistçözüm planı çerçevesinde belirli sonuçları olacaktır.Türkiye Kürtlerini belirli kırıntılarla yatıştırmak,ehlileştirmek ve gerisin geri düzene bağlamak, buaynı politikanın bir parçasıdır. Halen AKPbünyesindeki işbirlikçi Kürt kolu bu açıdan önemli

Page 5: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Kürt halkına özgürlük! Ekim Gençliği � 5“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

bir olanak olarak değerlendirilmektedir. Ordu eksenli düzen kanadının devletin Türk

kimliğine dayalı üniter yapısını tartışmalı halegetirecek böylesi projeleri belli bir tereddütlekarşıladığı da biliniyor. Bu kanadın asıl amacı,Güney’de bağımsız bir Kürt devletinin oluşumununönüne geçmektir. ABD politikalarına verilentavizlerle de öncelikle bu hedeflenmektedir. NitekimKerkük referandumunun boşa çıkarılmasıyla hiçdeğilse şimdilik bunda önemli bir başarı da eldeedilmiştir. Dolayısıyla son zamanlarda Güneyli Kürtliderlerle yoğunlaşan diplomasi trafiğinin pürüzsüzyürümesinin gerisinde bu gerçeğin yattığını görmekgerekir. Ancak Aktütün baskını ve sonrasındakigelişmeler, bu girişimlerle Kürt hareketinietkisizleştirmenin kolay olmadığını da göstermişbulunmaktadır.

Geride kalan yıl içinde AKP ve ordu arasındakidalaşma belirli bir uzlaşma ile önemli ölçüdeyumuşadı. Bu uzlaşmanın esas olarak Kürt sorunuüzerinden sağlandığı bilinmektedir. Ordu Güney’debir Kürt devletinin engellenmesi ile Kuzey’de Kürthalk hareketinin etkisizileştirilmesinde bugün içinAKP’nin vazgeçilmez bir olanak olduğunu gördü vekabullendi. Tersinden ise AKP, Kürt sorununda inkarve imha politikasının sorumluluğunu resmen ve fiilenüstlenmenin kendisini düzen için bugünkü koşullardavazgeçilmez hale getireceğini gördü. Bu ikili gelişmeçatışan güçler arasındaki uzlaşmanın asıl harcı oldu.

Fakat bu uzlaşma Kürt sorununu denetim altınaalma hesaplarını kolaylaştırmaktan çok zora soktu.Kürt halkı böylece AKP’nin Kürt sorunu karşısındakigerçek konumunu daha iyi gördü. Ordu ise toplumdailk kez bu kadar tartışılır hale geldi.

Tüm bunlar aslında Kürt sorununda gelenekseldevlet politikasının yapısal açmazını, yani iflasınıgöstermektedir. Bir yandan Kürt ulusal kimliği güçkazanmakta ve Kürt hareketi bastırılamamaktadır.Öte yandan ise çeyrek yüzyıldır sürdürülen bir kirlisavaşa toplumu inandırmak gitgide zorlaşmaktadır.Son zamanlarda “dağdan indirme”ye ve bazı kültürelkırıntılar bahşetmeye yönelik olarak artan tartışmalarda buradaki iflasın ve çaresizliğin bir tür itirafıdırgerçekte.

Yine de devletin dümenini tutanlar, acz veçaresizlik içinde geleneksel imha ve inkârpolitikalarından medet umuyorlar hala. Yeni yasal,idari ve fiili düzenlemelerle yeniden inisiyatifi elealmak istiyorlar. Genelkurmay’ın hükümetten talepettiği yasal düzenlemelere bakıldığında bu açıkçagörülmektedir. Gözaltı sürelerinin yenidenuzatılması, sorguda avukat zorunluluğununkaldırılması, hâkim kararı olmadan sınırsız aramayetkisi, vali onayı ve haberi olmadan operasyonyetkisi ve daha nice baskı önlemi, amaçlananın neolduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Genelkurmayyeniden olağanüstü hal yetkileri istemektedir.

Bu arada iç savaş aygıtının yeni baştan organizeedilerek İçişleri Bakanlığı çatısı altındamerkezileştirildiği yeni bir yapılanmaya gidileceğiilan edildi. Bu yapılanmadan çıkacak sonucun,devrimciler, Kürt halkı ve her türlü toplumsalmuhalefet için daha fazla baskı ve zorbalık olacağınıkestirmek zor değil.

Kısacası, sömürgeci sermaye devleti, 2009’ainkâr, imha ve asimilasyon politikalarınıdevretmiştir. Dışarıda, ABD’nin açık desteğindesürdürülen operasyonlar, içeride de kesintisizsürdüğü gibi Kürt halkına, ilerici ve devrimci güçlerekarşı da bir linç kampanyası 2009’a devredilmiştir.DTP’nin kapatılması için açılan davanın yanısıraDTP’li vekiller ve belediye yöneticilerine açılandavaların da 2009’da sonuçlandırılacağıanlaşılmaktadır. 2009’da demokratik özgürlüklerinkullanılmasında daha çok engelle karşılaşmak, baskıve şiddetin giderek yaygınlaştırılması, linç

kampanyasının ilerletilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Fakat tüm baskı ve engellemelere rağmen

sermaye devleti kirli amacına ulaşamayacaktır. Kürthalkının özgürlük mücadelesinin somut seyri kendicephesinden bunu göstermektedir. Kaldı ki Kürtemekçileri ulusal özgürlük için gösterdiklerikararlılığın yanısıra yoksulluk ve sefaletin beslediğiyoğun bir öfkeye de sahiptirler. Bu Kürt sorunununulusal ezilmişliğin yanısıra güçlü bir toplumsaltemele de sahip olduğunu göstermektedir. SorununKürt halkının özverili, militan ve kararlımücadelesiyle her defasında daha da büyüyerekgündeme gelmesinin gerisinde aynı zamanda buvardır.

Ortadoğu’nun direniş geleneğini sürdürmekte

kararlı olduğunu her vesile ile kanıtlayan Kürthalkının yakıcı ihtiyacı, devrimci enerjisini devrimcibir özgürlük ve eşitlik programı ekseninde hareketegeçirebilecek bir siyasal önderliktir. Geride kalan yılbunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesiningerçek ihtiyacı, devletle ve kurulu düzenle değil,fakat Türkiye’nin işçi ve emekçileriyle birleşmek vebütünleşmektir. Ulusal özgürlük ve eşitlik istemleriniboğmakta kararlı olduğunu her vesile ile kanıtlayansermaye devletine karşı birlikte, omuz omuzasavaşmaktır. Bunun dışında bir çıkış yolu yoktur.

2008’de yaşananlar bu gerçeği de bir kez dahateyit etmiştir.

Maraş katliamının 30. yılında Adana’da kitlesel miting…

“Maraş katliamını unutmadık,unutturmayacağız!”

Maraş katliamının 30. yıldönümünde katliamılanetlemek için 21 Aralık günü Adana’da bölgesel birmiting örgütlendi.

Miting, şehir dışından gelen kitlenin Mimar SinanAçıkhava Tiyatrosu önünde toplanmasıyla başladı.Kortejlerin oluşturulmasının ardından çift koldanbaşlayan yürüyüşün en önünde Alevi kurumları yeraldı. Başta Maraş katliamı olmak üzere Alevi işçi veemekçilere dönük olarak gerçekleştirilen katliamlara,inkar ve asimilasyon politikalarına karşı şiarların yeraldığı kortejlerde, Maraş katliamının unutulmadığı vehesabının sorulacağı vurgusu öne çıktı. Şehirdışından gelen Maraş korteji ile İstanbul’un farklıbölgelerinden gelen PSAKD’lerin katılımı güçlüörgütlenmişti. Alevi Bektaşi Federasyonu ve PirSultan Abdal Kültür Derneği pankartları altındaAdana ve Maraş’ın dışında Adıyaman, Sivas,Mersin, Alanya, Malatya, Diyarbakır veAnkara’dan da mitinge katılım gerçekleşti.

Alevi kurumlarının yanı sıra KESK Adana, Mersinve Antep şubeler platformları mitinge anlamlı bir katım gerçekleştirdiler. Eğitim-SenNiğde ve Tarsus şubelerinin yanısıra ATO mitinge katıldı. Yine DİSK Çukurova Bölge Temsilciliği, DİSK DevSağlık-İş, TMMOB, Kamu-İş ve İHD Adana Şubesi pankartlarıyla yürüyüş kolunda yerlerini aldılar.

Sendikaların ardından EMEP, DTP, ÖDP, TKP, EHP, AKA-DER, SDP, Sosyalist Parti, SEH, Alınteri,ÇHKM, Partizan, DHP, ESP, DİP-G, TÖP, Mücadele Birliği, Devrimci Alevi Komiteleri, Halkevleri, Dev-Yol,Yaşam alanda pankartlarıyla yer aldılar. Düzen partilerinden CHP ve SHP de mitinge katıldılar.

Arama noktasında devrimci kortejlerin geçişi sırasında gerginlik yaratan polis, Alınteri kortejinin pankartsopalarını bahane ederek kitleyi alana sokmak istemedi. Polisin provokatif tutumu devrimci kortejlerin tokduruşu ve ortak tutumu sayesinde boşa düşürüldü.

Alana giren kurumların tek tek selamlanmasının ardından başta Maraş’ta olmak üzere katliamlardayaşamını yitirenler adına saygı duruşuna geçildi. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Adana Şube Başkanı MetinÇelik’in yaptığı konuşmanın ardından PSAKD Genel Başkanı Fevzi Gümüş hazırlanan basın metnini okudu:

“Maraş üstü örtülmesi zor bir günahtır, insanlık suçudur. Maraş Alevilerin tarihinde bir başka Kerbela’dır.Nasıl ki Kerbela asırlardır içimizde kanayıp duruyorsa Maraş da daha dün gibi içimizde kanamaktadır. Çünkü1977 1 Mayıs’ı gibi, Sivas gibi, Çorum gibi, Gazi gibi Maraş’ın da hesabı sorulmamıştır. Bu vahşetlerinhiçbiriyle ne ırkçı şovenist güçler ne de devletin içindeki çeteler, karanlık güç odakları yüzleşmiştir. Şimdiutanmadan bizlere katliamları unutmamızı istiyorlar… Bugün buradan haykırıyoruz. Maraş katliamı ileyüzleşilmesi, gerçek suçluların açığa çıkarılması, karanlıkta kalmış tarafların açığa çıkarılmasını… Butaleplerimiz ile de ülkede etnik, kültürel ve inançsal zenginliğimiz ile kardeşçe birlik içinde beraberce yaşamaözlemini taşıyoruz.”

Avrupa Alevi Bektaşi Birlikleri Federasyonu Başkanı Turgut Öker’in konuşmasının ardından Alevi BektaşiFederasyonu Genel Başkanı Ali Balkız söz aldı. Balkız, Maraş katliamına değinerek başladığı konuşmasındadevlete güvenmediklerini vurgulayarak, bugünlerde ardı ardına yapılan Alevi açılımlarının sahteliğine değindi.CHP’nin Aleviler’in de Diyanet’te temsil edilmesini istediğini, ancak Aleviler’in böyle bir talebi olmadığını,kendi taleplerinin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toptan kaldırılması olduğunu söyledi.

Yapılan konuşmaların ardından Adana’dan yerli bir ozan Alevi ezgilerini seslendirdi. Ozan Emekçi’ninsöylediği devrimci marşların ardından miting halaylarla sona erdi.

15 bini aşkın kişinin katıldığı mitingte Maraş katliamına öfke öne çıkarken, taşınan pankartlarda ve atılansloganlarda da bu vurgu kendini gösterdi.

Kızıl Bayrak / Adana

21 Aralık 2008 / Adana

Page 6: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Krizin faturasını kapitalistlere ödetelim!6 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

DİSK’in krize karşı “Emek cephesinin sesi”ni büyütme, mücadeleyi yükseltme çağrısıüzerine…

Söz değil eylem!Krize karşı mücadeleyi kendisine görev bilen

emek cephesi bileşenleri konuyla ilgili açıklamalaryaparak tutumlarını ortaya koymuş oldular. Krizekarşı mücadele programı ve emek cephesi oluşturmaçağrısına dönüşen açıklamaların pratik adımları isene yazık ki atılabilmiş değil.

Krize karşı mücadele programı açıklayansendikal odaklardan birisi de DİSK’tir. DİSK 29Kasım eylemi öncesinde, sonrasını da kapsayacakşekilde, bir mücadele programı açıkladı. Kasımayının ikinci haftasında gerçekleştirdiği “Krizinbedelini emekçiler ödemeyecek!” isimli kampanyatanıtım toplantısında şunları söyledi:

“Nasıl ki AKP ve sermaye yaşanan krizi kendihak ve çıkarlarının korunması temelinde aşmakistiyorsa, bizler de, işçiler, emekçiler, emeği ileyaşayanlar olarak kendi talepleri etrafındamücadele etmek, en geniş toplumsal muhalefetiörgütlemek ve harekete geçirmek zorundayız.

“Bu tesbiti yapan emek ve meslek örgütleriolarak; yaşanan krizin yarattığı işsizliğe ve zamlarakarşı örgütlü bir mücadelenin başlatılmasıkararlılığındayız.

“Emek ve meslek örgütlerinin bu krize karşıkendi mücadele perspektiflerini belirlemesi, yenidayanışma örgütlenmelerini yaratma konusundaçalışmalara başlaması kaçınılmaz bir görevdir.

“Yani AKP iktidarının kendi siyaseti ve sermayeçözümlü önerilerine karşı EMEK CEPHESİNİNSESİNİ yükseltmek göreviyle karşı karşıyayız.”

Emek ve meslek örgütlerinin birleşikmücadelesinin gerekliliğine ve zorunluluğuna işareteden açıklamada krize karşı bir takım mücadeletalepleri ileri sürüldü ve “kriz karşısında acil eylemprogramı ve mücadele takvimi” açıklandı.

Açıklamada DİSK, kendisine biçtiği misyonuşöyle tanımladı: “DİSK olarak bugündenbaşlayarak, siyasal partileri, diğer emek örgütlerini,meslek örgütlerini, ulusal ve yerel demokratikörgütleri, kadın örgütlerini, gençlik örgütlerini,emeklilerin örgütlerini dolaşacak bu kampanyayadahil etmeye çalışacağız.”

Açıklamada eylem takvimini, 18-19 Kasımtarihli Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’nun kararabağlayacağı duyuruldu. Başkanlar Kurulu SonuçBildirgesi ise işten atmalara, artan zam ve vergilere,çalışma sürelerinin uzatılmasına, işsizlik sigortasınınyağmalanmasına vb. krizin yıkıcı sonuçlarına karşıbir takım talepler ileri sürdü ve ardından bir de “acileylem programı” ilan etti.

Acil eylem programında şunlar ifade edildi: “DİSK olarak hemen tüm bölgeleri, işkollarını,

işyerlerini kapsayan bilgilendirme, hazırlanmakampanyası başlatılacaktır. Bildiri, afiş, el ilanı vegerekli diğer propaganda çalışmaları ile işyerleri vedargelirlilerin, yoksulların yaşadığı, emekçi ve işçimahalleleri mücadele için hazır hale getirilecektir”,

“Atılan her işçiye, yapılan her zamma karşı,sendikalı-sendikasız işçiler arasında hiçbir ayrımyapmaksızın dayanışma içinde olunacak;işyerlerinde, sokaklarda, pazar yerlerinde küçükbüyük demeden mücadele ve dayanışma ağlarıörgütlenecektir”,

“DİSK başta emek ve meslek odaları olmak üzerekendine emekten yana diyen tüm siyasal parti,

demokratik kitle örgütü ve örgütlenmeleri ‘emekcephesinin sesi’ olarak bir araya gelmeye vemücadeleyi ortaklaştırmaya davet ederek bu yoldamücadeleyi yoğunlaştırma kararlılığındadır”,

“Öncelikle DİSK’e bağlı işyerleri olmak üzereörgütlü-örgütsüz tüm işyerlerinde çalışan işçileri‘kriz nedeniyle işten çıkarmalara karşı’ işyerleriniterk etmemeye davet eder”,

“Bu haftadan başlayarak tüm illerde en büyükpazar yerlerinde haftanın belli günlerinde ‘krizekarşı tencerem boş’ eylemleri örgütlemeye daveteder”,

“Türkiye’nin büyük illerinde tesbit edilenmerkezlerde ‘kriz sonuçları tartışma kürsüleri’oluşturmayı kararlaştırır”,

“İşten çıkarmaların yasaklanması talebiniörgütlenme özgürlüğü ve sendikalaşma talepleriylebirleştirilmesi gereğine inanır.”

Alınan bu kararların takvimlendirme kısmı 29Kasım Ankara eylemini aşmadı. 29 Kasım eylemineyoğun katılım çağrısı, miting öncesi tespit edilenillerden başlayan değişik işkollarından işten atılanişçilerin katıldığı Ankara yürüyüşünündesteklenmesi, 26 Kasım günü bütün bölgetemsilciliklerinde kitlesel basın açıklamasıyapılması, hazırlanacak bildirinin 28 Kasımtarihinde tüm işyerlerinde okunması ile sınırlı bir“acil eylem programı” oluşturulmuş oldu. Bu kadarsınırlı bir eylem takviminin pratik ayağı ise büyükoranda zayıf kaldı. DİSK’in 29 Kasım eyleminekatılımı, zayıflığın boyutu hakkında bir fikirvermektedir.

Çelebi, 29 Kasım eyleminde başkanlar kurulukararlarına uygun bir konuşma yaptı. Bir kez dahaişçi ve emekçilere, devrimci güçlere, partilereseslendi. “Artık söz bitti eylem vakti” diyerek bütünişyerlerini, meydanları, işçi mahallelerini, pazaryerlerini eylem alanına çevirme çağrısı yaptı.“Krizin bedelini ödemek değil sebep olanlaraödetmek” vurgusu yapan Süleyman Çelebi, şusöylemi yükseltti:

“Sermaye cephesinin saldırılarına, kendi EMEKCEPHEMİZİN talepleriyle karşı duralım!Türkiye’nin bütün illerinde, ilçelerinde, işyerlerinde,mahallelerinde EMEK CEPHEMİZİ oluşturalım.Ortak karşı duruşu örgütleyelim.

“Yaşadığımız illerde ‘krize karşı mücadelekürsüleri’ oluşturalım. Haftanın belli günleri ve bellisaatlerde işten atılanlar, işyeri kapananlar, zamlarakarşı sözü olanlar buralarda sözlerini söylesinler.

“İşten atılmalara, işyeri kapanmalarına karşıişyerlerini terk etmeyelim. Yasal, anayasalhaklarımıza sahip çıkalım.

“Buradan sizleri, yanınızda kim olursa olsun elele tutuşmaya, omuz omuza durmaya, Türkiye’de enbüyük insanlık onur ve mücadele zincirinioluşturmaya davet ediyorum.”

Buraya kadar yapılanlar krize karşı DİSK’inkendi karar mekanizmalarında aldığı ve kamuoyunadeklare ettiği kararların bir dökümünden ibarettir. 29Kasım eylemi dışta tutulursa, kararların ne kadarınınhayat bulduğuna bakıldığında ortada elle tutulurgözle görülür bir şey yok denecek kadar azdır.

Kriz gündemini masaya yatıran, “acil eylemprogramı” hazırlayan, “emek cephesinin sesi”ni

büyütmeye çağıran DİSK’in ilk elden tüm emekgüçlerini bir araya getirmek, birleşik mücadeleyigüçlendirmek için bir çaba içerisine girmesigerekirdi. Ancak ne yazık ki bu konuda DİSK’inpratiği hiç de yüz ağartıcı değildir. Bırakalımbirleşik mücadeleyi güçlendirecek zeminleroluşturmaya çalışmak, oluşturulanların içerisinedahil olmaktan dahi uzak durmaktadır.

SSGSS saldırısına karşı kurulan Herkese SağlıkGüvenli Gelecek Platformu bugün İstanbul’dakendini krize karşı konumlandırmaya çalışmaktadır.DİSK, SSGSS sürecinden bu yana platformunçağrılarına yanıt vermemektedir. Neredeyse tümemek cephesi bileşenlerinin içinde yer aldığıplatform orta yerde duruyorken KESK, TMMOB vb.sendika ve meslek örgütleriyle “İstanbul mitingi”gerçekleştirme hedefiyle ayrı bir zemin yaratmayaçalışmaktadır. Bu tutumun DİSK’in kendine biçtiğimisyonla uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır.

Krizin yarattığı atmosferi arkasına alankapitalistler örgütlü-örgütsüz birçok fabrikada,sanayi havzasında kitlesel işten atmalara, ücretsizizinlere başlamış bulunmaktadır. DİSK bu konuda dasınıfta kalmıştır. Asgari ücret görüşmelerisürmektedir. DİSK insanca bir ücret talebini formüleetmektedir. Ancak Türk-İş’e “asgari ücretgörüşmelerinden çekilin” açıklaması dışında kılınıdahi kıpırdatmamaktadır.

DİSK mevcut haliyle bırakalım örgütsüzkesimlerle dayanışmayı, kendi çatısı altında örgütlüişçilerin mücadelesini örgütlemekten,dayanışmaktan dahi uzak durmaktadır. En son iştenatmalara karşı fabrikasını işgal eden Sinterişçileriyle dayanışmak için tüm işçileri fabrikaönüne yığacağına, eylemli dayanışmayıörgütleyeceğine yönetici düzeyinde gerçekleştirilenziyaretin ötesine geçilememiştir.

DİSK, ne birleşik mücadeleyi büyütmek, ne deişten atmalara, yeni zam ve vergilere, düşük ücretevb. karşı mücadeleyi örgütlemek için somut bir adımatmaktadır. 29 Kasım sonrası “boş tencere tava”eylemi dışında (o da etkisi dahi hissedilmeyen sınırlıaçıklamalar şeklinde gerçekleşmiştir) attığı pratikbir adım bulunmamaktadır. DİSK’in ne fabrikalarda,ne alanlarda, ne de emekçi semtlerinde yaptığı birsomut, planlı, hedefli bir çalışma yoktur.

Açıktır ki mücadele masa başında karar almakla,yazıp çizmekle, esip gürlemekleörgütlenmemektedir. Krize karşı mücadele sürecininörgütlenmesi için iki yol izlenmelidir. Birincisi işçive emekçilerin birleşik mücadelesini güçlendirecekiçerisinde tüm emek güçlerinin yeralacağı, eşit vedemokratik, tabanın söz, yetki ve karar hakkınınolduğu bir işleyişe sahip ortak zeminlerinoluşturulmasıdır.

İkincisi ise başta DİSK’in kendi tabanı olmaküzere yüzünü üretim alanlarına, fabrikalara, sanayihavzalarına dönmesi ve krize karşı ileri sürülentaleplerin kazanılması hedefiyle eylemli süreçlerinörgütlenmesidir.

DİSK içerisindeki ilerici-devrimci unsurlarDİSK’in kendisine biçtiği misyonu pratikleştirmesiiçin çaba göstermeli, DİSK’in somut adım atmasıiçin basınç oluşturmalıdır. Günün acil ihtiyacı bunuzorunlu kılmaktadır.

Page 7: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Metal TİS’leri ve BMİS’in tutumu... Ekim Gençliği � 7“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Bir kez daha Türk-Metal’e mahkum kalanlar inandırıcılık sorunu yaşıyorlar...

BMİS izlediği çizgiyi sorgulamalıdır!2008-2010 yıllarını kapsayan metal sektöründeki

toplusözleşme süreci 23 Aralık günü Birleşik Metalİşçileri Sendikası’nın da sözleşmeyi imzalamasıylabirlikte sona erdi.

Sürecin en edilgen ve iradesiz sendikası Çelik-İş’isaymazsak, Birleşik Metal ve Türk Metalsendikalarının taslaklarında, yöntemleri farklı olmaklabirlikte birbirlerine yakın oranlarda ücret zamlarıistenmişti. Birleşik Metal %15 +80 kuruş, Türk Metalise %20’lik bir artış talep etmişti. MESS’le yapılan ilkgörüşmeden çıkan sonuç ise, sendikaların ortayakoyduğu bu iddialı ücret taleplerine rağmen MESS’inesnek çalışma uygulamalarının toplu sözleşmelerdeyer alması ve uygulama zemininin yaratılmasıydı.Böylelikle görüşmelerin ve BMİS payına da,mücadelenin öncelikli gündemine de MESS’in esnekçalışma dayatmaları giriyor, ücret talepleri ikinciplanda kalıyordu. Tarafların taban tabana zıt bu eğilimve istekleri, toplu sözleşme görüşmelerinin, BMİS’inifadesiyle “sert” bir zeminde geçmesini sağlayacaktı.

Gerçekten de bu dönemki metal toplusözleşmegörüşmeleri, son yılların en hareketli, en çok eyleminyapıldığı ve toplam havasının oldukça gergin olduğubir dönem olarak yaşandı. Öyle ki, toplusözleşmegörüşmelerinin belli bir evresinde MESS teklifleriifade edildiğinde, BMİS uyuşmazlık zaptının tutulupgrev sürecinin işletilmesini bekliyordu.

Türk Metal ise geleneksel ihanetini rahatçasergileyemeyeceğini gördüğü yerde bunun zemininihazırlamak için tabanına gitti. Kimi yerde işçilerinüzerinde kurduğu büyük basınçla kimi yerde ise yalanve dolanla işçileri aslında hiçbir beklentininkarşılanamayacağı ve MESS’in zora girmeyeceği birsözleşmenin imzalanmasına ikna etmeye çalıştı.MESS ise aslında uzun zamandır yaşamadığı birbasınçla karşı karşıyaydı. İşçilerin kendilerini ifadeettikleri en önemli nokta ücretlerdi ve Türk Metalüyesi önemli sayıda işçi buna 120 günlük ikramiyeistemini de ekletmişti. MESS’in üzerindeki bir başkabasınç da, sözleşme vesilesiyle talebe dönüşenbeklentilerin gerçekleşmesi için işçilerin hangi yollarabaşvuracağı idi.

Toplu sözleşme görüşmelerinin ana çizgilerinioluşturan bu tablo gergin bir atmosferi ifade ediyordu.Buna bir de BMİS’in yıllardır yapmadığı ölçüdegerçekleştirdiği eylemleri ile Türk Metal’i sıkıştırançıkışlarını eklemek gerekir.

Bu dinamikler üzerinden ilerleyen TİS süreci,Kasım ayının başından itibaren asıl olarak krizgündemi ve yarattığı etkileri üzerinden yürümeyebaşladı. Ülkede gitgide daha derinden hissedilmeyebaşlanan kriz, etkisini TİS sürecinde de göstermeyebaşladı. Hatta belli bir evreden sonra, somut olarak dasendikaların grev kararları alması gereken günlerdekriz, görüşmeleri bütünüyle belirlemeye başladı.Sürece aniden ve sarsıcı bir biçimde giren kriz etkeni,en başından beri bir parça işçilerden yana olandengenin sarsılmasına yolaçtı. Denilebilir ki son birayda yeniden oluşmaya başlayan denge bu seferMESS’in elinin güçlendiği ve işçi ve sendikalarınüzerinde bir basınç oluşturduğu bir dönem oldu.Ücretsiz izinler, işten atmalar, uzun süre üretime aravermeler, ücretlerin ödenmemesi ve düşürülmesiuygulamaları bu dönemde hız kazandı ve yaygınlaştı.İşte MESS bu zeminden aldığı kuvvetle, tescilli hain

işçi düşmanı Türk Metal çetesinin başı MustafaÖzbek’in bile tepkisini çekecek esnek çalışmayı esasalan teklifleri sundu.

Türk Metal’den geleneksel ihanet

Mustafa Özbek’in il il gezerek toplantı yapıpişçileri hazırladığı satış sözleşmesi bayram öncesiimzalandı. Ücretlere %4 + saat ücretlerine 19 kuruşlukbir artış, sosyal haklarda ise %15’lik bir artış sağlandı.Sözleşmeye atılan bu imza işçilerin gözlerinin içinebaka baka yapılan ihanetin açık kanıtıydı. Yaklaşık biray boyunca MESS’e “biz her koşulda çalışmaya, sizekazandırmaya varız” diyen Özbek, bunun karşılığındaMESS’ten dilendiği “iş güvencesi”ni ise alamadı.

İmzadan hemen sonra Bursa ve Gebze’de MESS’ebağlı fabrikalarda yüzlerce işçi işten atıldı ve süresizücretsiz izine çıkarıldı. Atacağı imzayı alacağı işgüvencesi garantisine bağlayan bu uşak ruhlu işçidüşmanı, bundan da vazgeçerek zaten ihanetçitutumunu daha da derinleştirdi. Sorun sadece bu dadeğil. İhanetin derinliği demek, Türk Metal üyesi olanyüzbini aşkın işçinin sırtındaki kamburun daha dabüyümesi demektir. Yeni girmiş ve düşük ücretleçalışan işçilerin asıl yoğunluğu Türk Metal üyesiişçilerdi. Bunların durumunda esasa ilişkin birdeğişiklik olmamıştır. Üstelik, son dört yıldır artanüretim oranlarına ve ihracat rekorlarına rağmenişçilerin ücretleri daha da gerilemiştir. Bu durumdaaltına imza atılan sözleşmenin getirdiği yenilik nedir?Bırakalım geçmişin kayıplarının telafisini, bugünküdurumun yarattığı kayıp hesaba bile katılmamıştır. Buçeteden başka bir şey de beklenemezdi zaten.

BMİS’in zayıflığının gerisinde ne var?

Birleşik Metal-İş cephesinde de durum sonuçta çokfarklı olmamıştır. İkinci altı ay için enflasyon oranınınyarısı yüzdeli olarak sözleşmeye uygulanacak, diğeryarısı da işyeri saat ücretleriyle çarpılarak çıkan sonuçuygulanacaktır. Aradaki tek fark bu ve bu fark esasadair bir fark değil. Geriye kalan, Birleşik Metal’in

esnek üretim maddeleri bizim mücadelemiz sonucugeri çekilmiştir avuntusudur. Bu gerçekten de biravuntudur BMİS için. Çünkü bunun dışında BMİS’intabanına da, kamuoyuna da diyecek sözü kalmamıştır.O kadar iddialı sözlerden ve ortaya atılan hedeflerdensonra çıkan tablo anlaşılır değildir. Birleşik Metalsöylediklerinin altında kalmıştır.

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın sergilediği buzayıflığın gerisinde, krizin yarattığı boğucu atmosferekendini kaptırması, kendi dışına bakmayıbaşaramaması vardır. BMİS yöneticileri ve merkezi“TİS Komisyonu” kriz basıncıyla hareket etmiş, adetabunun altında ezilmiştir. Oysa, bugünkünden daha ağırkoşullarda bile yapılabilecekler bulunmaktadır. Sonderece geri koşullara imza atan BMİS yöneticileri grevyolunu tutmuş olsalardı, durum bambaşka olabilirdi.Deniliyor ki, gücümüz belli ve imkanlarımız kısıtlı.Üstelik büyük bir ekonomik kriz var ve bu koşullardagrev yapmak mantıklı değil, eziliriz!

Peki ama, grev gibi bir silaha başvurulmadan, hakalma mücadelesi yükseltilmeden saldırılara karşıdurmak mümkün müdür? Daha Birleşik Metalsözleşmeyi imzalamadan önce, Türk Metalişyerlerinde imzalanan sözleşmeye rağmen iştençıkarmalar ve ücretsiz izinler gündeme gelmişti. HattaBMİS’in örgütlü olduğu birçok işyerinde işten atmasaldırısı gündemdeydi. Saldırı bu kadar yaygınyaşanıyorken, sendikanın grevden kaçınmasınıanlamak mümkün değildir. Zira BMİS kendi gücünün

Page 8: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Metal TİS’leri ve BMİS’in tutumu...8 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

ötesinde imkanlara sahiptir. Dünya ve Avrupa Metalİşçileri Federasyonu üyesi, DİSK’in belki de en etkinsendikasıdır. KESK, TMMOB, TTB gibi birçok ilericikurumun desteğini alabilecek durumdadır. Sınıfdayanışmasının örgütlenebileceği bu kurumlardan dagüç alınarak grev adımı atılabilirdi. BMİS, kendigüçlerini harekete geçirmenin yanısıra, MESS kapsamıdışındaki işyerlerini sürecin öznesi haline getirerek vediğer sınıf bölüklerinin de desteğini alarak mücadelecibir tutum takınabilirdi. Kendi tabanına yaslanarak,“Grevle Dayanışma Komiteleri” kurarak çok yönlü birdesteği açığa çıkarabilirdi. Sınıf dayanışması da,yalnızlık sorunu da, grevin mali külfeti de ancak böylebir bakışla örgütlenecek bir mücadeleylegöğüslenebilirdi. Böyle bir mücadele, bir çıkış arayışıiçindeki sınıfın önünün açılmasında önemli bir roloynayabilirdi. Sözleşmenin tıkanan maddelerininyanısıra “iş güvencesi” talebiyle bir başka kanaldan dayürütmesi gereken mücadeleyi TİS mücadelesiylebirleştirme çabası önemli bir dinamiğin açığa çıkmasınısağlayabilirdi.

Yazık ki, bugün işten atma saldırısının yaşandığıfabrikalarda mücadele içinde olan BMİS, bunu onbinkişilik gövdesiyle yürütebileceği TİS mücadelesiylebirleştirmeyi tercih etmemiştir. BMİS aslında imzayıatarak, hem Türk Metal’i hem de MESS’i metalişçilerinin gazabından kurtarmıştır. Yüzbini aşkın metalişçisini Türk Metal ihanetine ve kendi kaderine terketmiştir. BMİS izlediği çizgiyi samimi bir biçimdesorgulamak zorundadır.

Mücadele devam edecek!

Bunları hiç de sendikacıların o çok sevdikleriifadeyle “dışarıdan” konuşmanın rahatlığıylasöylemiyoruz. BDSP’li Metal İşçileri olarak sürecin enbaşından beri içindeyiz. Sürecin her bir ayrıntısını takipedip müdahalemizi gerçekleştirmeye çalıştık.Fabrikalarda çalışan işçi arkadaşlarımız hem sendikanınaldığı mücadele kararlarının eksiksiz uygulanmasıkonusunda üzerlerine düşeni yaptılar, hem de BDSP’liMetal İşçileri’nin sürece dair politik tutumuçerçevesinde müdahalenin gereklerini yerine getirdiler.Üstelik bunu hem BMİS üyesi arkadaşlarımız hem deTürk Metal üyesi arkadaşlarımız yaptılar. Başkaları gibiişçilere ve sendikacılara akıl verenler durumundadeğiliz, mücadelenin içindeyiz. Söylediğimiz her birsözün sorumluluğunu duyuyor, sınıf devrimcileri ve busürecin öznesi işçiler olmanın kaygısını taşıyoruz. Bunedenle, sürecin tüm metal işçilerinin lehinesonuçlanması ve başarılı bir sözleşmenin imzalanmasıiçin sınırlarımızın ve imkanlarımızın ötesinde bir çabaortaya koymaya çalıştık. Ulaşabildiğimiz tüm metalişçilerine ulaşmaya, sürece dair yaşanan gelişmelerinbilgisini hiçbir şeyden haberdar olmayan işçileretaşımaya çalıştık. Bu söylediklerimiz BMİS tabanı,Türk Metal tabanı ve örgütsüz metal işçileri için degeçerlidir. Sürecin her evresinde, sözleşmenin öznesiolan tabanın sürece dahil olması için kanallaryaratmaya ve yol göstermeye çalıştık.

Şimdilik bu sınırlarda ifade ettiğimiz BDSP’li Metalİşçileri’nin bu çabasının kendi dar sınırlarının ötesindeetkileri oldu. Faaliyetimiz yer yer Mustafa Özbek gibikaşarlaşmış bir haini ve sınıf düşmanımız MESS’i bilerahatsız etti. Faaliyet yürütülen birçok sanayihavzasında örgütsüz işçiler BDSP’li Metal İşçileri’ninfaaliyetleri sonucu TİS’lerden haberdar oldu, bazılarısürece dahil olmaya çalıştı. Şimdilik bu darlıkta ifadeettiğimiz kendi öz emeğimizi ve sürece dairmüdahalelerimizi ayrı bir değerlendirmenin konusuyapacağız.

2008-2010 Metal TİS’lerinde yaşanan sonuç neolursa olsun, mücadele devam edecek, yarın dündendaha umutlu gelişmelere sahne olacaktır. Umutlu olmakiçin yeterince sebebimiz var!

BDSP’li Metal İşçileri

Sinter Metal’de fabrika işgalinin ardından kapı önünde direniş…

“Direne direnekazanacağız!”

Ümraniye / Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu bulunan ve yaklaşık 500 kişinin çalıştığıBMİS’te 19 Aralık günü örgütlenme çalışmaları tamamlanan Sinter Metal’de geçtiğimiz günlerde 35 işçinin işakitleri feshedilmişti. “Performans düşüklüğü” bahanesiyle işten atılan 35 işçi 19 Aralık’tan bu yana fabrikaönünde direnişe geçmişti.

22 Aralık sabah saatlerinde işçiler patronun yeni saldırı dalgası ile karşılaştılar. Ağır çalışma koşullarına,düşük ücret politikasına ve ücretlerin düzenli ödenmemesine karşı Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenmeçalışmalarını tamamlayan Sinter Metal işçileri, 22 Aralık günü yapılan eylemin ardından fabrikaya girmekistediler. Patron işçilere megafon ile seslenerek hepsinin iş akitlerinin feshedildiğini duyurdu. Fabrikagirişinde bulunan Sinter Metal tabelasının da söküldüğü görüldü.

Patronun bu saldırısına işçilerin yanıtı fabrikayı işgal etmek oldu. Patronun üretimi durdurması ve fabrikatabelalarını sökmesinin ardından işçiler demir kapıların üstünden atlayarak üretim alanına girdiler. İşçiler saat07.30’da fabrikayı işgal ettiler. “İnadına sendika, inadına DİSK!” sloganı atan işçiler halaylar eşliğindefabrikanın üretim alanında bekleyişlerini sürdürdüler.

Fabrika içerisinde işçilere hitap eden Birleşik Metal İş Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atar iştençıkarmaların hukuksuz olduğunu söyledi. “Diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmeyi tercih edeceklerini”belirten Atar, mücadelenin süreceğini vurguladı.

Fabrikaya gelen DİSK Nakliyat İş Genel Başkanı ve DİSK Örgütlenme Sekreteri Ali RızaKüçükosmanoğlu da işçilere seslenerek DİSK olarak yanlarında olduğunu belirtti. Sinter işçilerininmücadelelerinin Türkiye işçi sınıfının mücadelesinden ayrı düşünülemeyeceğini vurgulayanKüçükosmanoğlu, Sinter işçisinin yalnız bırakılmayacağını belirtti.

İşçilerin içeride bekleyişleri sürerken bir yandan da Birleşik Metal İş Sendikası’na üyelikler devam etti.

Direniş fabrika önünde sürüyor!

23 Aralık akşamı saat 20.15 itibariyle fabrikanın yemekhanesinde bekleyişlerini sürdüren Sinter işçilerinegörüşmeler hakkında bilgi veren sendika yöneticileri, fabrika içindeki bekleyişin sona erdiğini, direnişefabrika önünde devam edeceklerini söylediler. Yemekhanede Sinter işçilerine seslenen Birleşik Metal-İşSendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atar, iş müfettişleri, işveren tarafı ve emniyet yetkililerinin debulunduğu görüşme sonucunda 19 Aralık sabahı 25. maddeden iş akitleri feshedilen 38 işçinin durumunun 22Aralık sabahı 17. maddeden iş akitleri feshedilen 300’ü aşkın işçiyle eşitlendiği bilgisini verdi. Fabrikaiçindeki işgalin sona erdirildiğini duyurdu.

Fabrikalarına kapanmalarının ardından iç birliklerini koruyan, kendilerini yıllardır düşük ücret ve ağırçalışma koşulları içinde çalıştıran Sinter patronuna karşı örgütlülüğünü sağlam tutmaya çalışan işçilersloganlar eşliğinde yemekhaneden indiler. “İnadına sendika inadına DİSK!”, “Direne direne kazanacağız!”,“Yaşasın onurlu mücadelemiz!”, “Sinter işçisi köle değildir!” sloganlarıyla bir süre fabrika dışında dayanışmaamacıyla bekleyen kitleyle karşılıklı sloganlar attılar. İşçiler, kendilerini bekleyen servislere binerek sabahfabrika önünde buluşmak üzere evlerine döndüler.

Sinter işçileri 24 Aralık günü sabah saat 08.00’den itibaren sendika servisleriyle Dudullu’daki fabrikalarıönüne geldiler, burada toplanarak direnişlerini sürdürdüler. Kar yağışı altında sendika önlüklerini giyen işçilersloganlar ve halaylarla bekleyişlerine devam ettiler. Sabah saatlerinden itibaren fabrika önüne gelen OSB-İMES İşçileri Derneği üyeleri de işçilerle dayanışmalarını gösterdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 9: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Sınıfa karşı sınıf! Ekim Gençliği � 9“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Sinter işgaline destek mesajlarından…

BDSP’li Metal İşçileri: Eylemlisınıf dayanışmasını yükseltelim!

Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunanSinter Metal’de 400’e yakın işçi Pazartesi sabahsaatlerinden itibaren işgaldeler.

Bir süredir DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşSendikası’nda örgütlenme çalışması yürüten SinterMetal işçileri geçtiğimiz hafta sonu bu çalışmalarınıbaşarı ile sonlandırdılar. Perşembe günü sendikalçalışmayı haber alır almaz patronun gerçekleştirdiğiişten atma saldırısına direnişle yanıt veren, tümbaskılara rağmen boyun eğmeyeceğini haykıran vekurtuluşlarını kendi ellerine alan Sinter Metal işçileritüm işçi sınıfına örnek olacak bir direnişle, işgaleylemi ile mücadelelerini sürdürüyorlar.

Sinter Metal işçileri işgaldeler; çünkü yıllardıryaşadıkları düşük ücret, sosyal hakların gaspı ve ağırçalışma koşullarına karşı artık tahammülleri kalmadı.

Sinter Metal işçileri işgaldeler; çünkü daha 3 günöncesine kadar daha çok üretim için zorunlu mesailerdayatılırken bugün kriz bahanesi ile kapı önünekonulmalarına öfkeliler.

Sinter Metal işçileri işgaldeler; çünkü onlar artıkörgütlüler ve hakların ancak dişe diş mücadele ilekazanılacağını son birkaç gün içinde çok dahayakından öğrendiler.

Sinter Metal işçilerinin işgal eylemi işçi sınıfınıntutması gereken yolu gösteriyor. Bu eylem SinterMetal işçileri şahsında Türkiye işçi sınıfının sermayesınıfının dayatmalarına karşı verdiği en anlamlıyanıtlardan biridir.

Bu yanıt elbette ki sermaye cephesi tarafındananlayışla karşılanmadı ve karşılanmayacak. Buyanıtın işçi sınıfına örnek oluşturmaması içinsermaye cephesi elbette ki elinden gelen her şeyiyapacaktır.

Sermaye cephesinin Sinter direnişini boğmayadönük her girişimi işçi sınıfının topyekün direnişi ilekarşılanmalıdır. Gelinen aşamada sadece kendisorunları için değil tüm işçi sınıfı adına direnenSinter Metal işçilerine sahip çıkmak ertelenemez birsorumluluktur.

Sinter Metal’in önünde işgalci işçilerin yanındaolmak, kendi fabrikalarımızda iş yavaşlatma vb. hertürlü eylemle Sinter Metal direnişini yaymak bugünSinter Metal direnişini kazanmanın ve işçi sınıfınınbu en anlamlı eylemlerinden birini gerçek bir örnekhaline getirmenin biricik yoludur.

Yaşasın sınıf dayanışması!Zafer direnen işçileri olacak!

BDSP’li Metal İşçileri

OSB-İMES İşçileri Derneği:Yaşasın örgütlü mücadelemiz!

22 Aralık 2008, Saat: 7.00…Dudullu OrganizeSanayi Bölgesi’nde, Sinter Metal Fabrikası önünde,işçi sınıfının örgütlü, onurlu ve mağrur üyeleri,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” “Yaşasınörgütlü mücadelemiz!” “İnadına sendika, inadınaDİSK!” şiarları ile birbirlerine kenetlenmişlerdi. Saat8.30’da ise, tek yumruk ve tek yürek olarak, bir tekcümle söylediler: “Bu fabrikada düne kadar bizüretim yaptık, emeğimizi çalamazsın!” sonra,“Fabrikaya yürüyoruz!” dediler ve yürüdüler. Saatdokuza gelmeden, işçilerin yüzüne kapatılıpkilitlenmiş fabrika kapısı aşılmış, Sinter Metalfabrikası işçiler tarafından işgal edilmişti. (…)

Sinter işçisi bugün, sermaye sınıfının gün

geçtikçe artan ve pervasızlaşan saldırılarına en güzel,en onurlu cevabı verdi. Patronların, “ekonomik krizi”de bahane ederek işçi sınıfına yönelttiklerisaldırılara, sınıfın örgütlü mücadelesi ile engelolunabileceğini gösteren onurlu ve yol gösterici birörnek tutum sergiledi. Bizler, OSİM-DER üyesiişçiler olarak, mücadelelerinin ilk gününden bu yanaSinter işçisinin yanındaydık ve bundan sonra dayanında olacağız. Sinter Metal işçilerinin haklı,onurlu ve yol gösterici mücadelesini selamlıyor, tümsınıf kardeşlerimizi işgaldeki Sinter işçisi iledayanışmaya çağırıyoruz!

Yaşasın sınıf dayanışması!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

OSİM-DER

TİB-DER: Daha fazla işgal, dahafazla direniş!

(…) Krizin ağır faturası altında ezildiğimiz bugünlerde biz işçilerin sınıf olarak izlemesi gereken rota;işgal, grev ve direniş olmalıdır. Sinter önemli birörnektir. Ancak bu örnekleri çoğaltmak sınıf olarakgörevimizdir.

Bizler Tuzla tersanelerinde çalışan işçiler olarakSinter metal işçilerinin direnişini kendi direnişimizolarak görüyoruz. Direnişin kazanılmasının vepatronlara diz çöktürülmesinin bir tek yolu vardır. O dabirlik ve dayanışmanın güçlendirilmesidir. Bizler budayanışmayı Sinter işçilerinden eksik etmeyeceğiz.

TİB-DER

Sinter işgaline katılan iki işçi ile konuştuk...

“Başaracağız!”Ercan Karaman: Tüm iyi niyetli yaklaşımlarımıza rağmen patron, önümüze bir duvar örer gibi hiçbir geri

adım atmayacağını göstermiş oldu. Biz de aynı kararlılıkla direnebildiğimiz kadar direneceğiz. Bütün iyiniyetli yaklaşımlarımızı sergiledik. Atılan arkadaşlardan en azından 100’ünü alın, iyi niyetinizi gösterin dedik.Onu dahi kabul etmediler. En son,100’ü bıraktık 50 kişi alın, ondan sonra oturalım tekrar kararlaştırırız dedik.Onu da kabul etmedi, her şeyi göze almış. Sendikayı fabrikaya yerleştirmemek için bütün gücü (askeriyeyi,polisi) arkasına alarak bunu sonuna kadar uyguluyor.

Biz de buna karşı elimizden geleni yapacağız. 400 arkadaşla birlikte soğukta, yağmurda direnişimizipatrona göstereceğiz. Moral ve motivasyonumuz çok iyi. Et ve tırnak gibiyiz. Kesinlikle ayrılma yok, kopmayok. Zaten bu işe birlikte başladık. Bu haksızlıklara dur deme zamanı gelmişti. Patronun keyfiuygulamalarına, dayatmalarına, baskılarına, zulmüne kısacası bu kadar insanı açlığa mahkum etmesine karşıkenetlenmiş durumdayız. Bu arkadaşların hepsi kendi isteğiyle geldi. Şu anda da et ve tırnak gibiyiz vekesinlikle kopmayacağız. Kar, soğuk, baskı... Gerekirse coplanacağız ama kesinlikle dönüş yok. İstediği gücüüzerimize salsın gene de dönüş yok. Bunu da zaten göstermiş durumdayız, göstermeye de devam edeceğiz.Farkında olduğu için bize savaş açtı. Biz iyi niyetimizi gösterdik, o kılıcını çekti, üzerimize saldırdı. Bu birsaldırıdır, insanlığı açlığa mahkum etmektir. Çoluk çocuğu, nereden baksan 1200-1300 kişiyi işveren açbırakmıştır. Bu bir işçi kıyımıdır. Bunların bir ailesinin, çocuklarının olduğunu hiçbir zaman düşünmemiştir.Sendikamız sonuna kadar yanımızda. Sendikanın desteği zaten çok önemli. Sendikamız elinden gelen tümdesteği sergiliyor. Sendikayla birlikte hareket ediyoruz, çünkü sendika bizim sesimiz. Tek başına belkisesimizi yükseltemeyiz ama birlik, beraberliğimiz sendikamızdır. Yani temsilcimiz oluyor bizim. Onlarsayesinde kenetlendik, sonuna kadar arkamızdalar.

Ersin Özer: İki gün değil iki yıl da burada kalsak mücadelemiz sürecek, çünkü biz hakkımızı istiyoruz.Burasını atölyeden bu hale getiren biziz. Yasal hakkımızı kullanıyoruz ve bu yüzden ne gerekiyorsayapacağız. Sonuna kadar devam edeceğiz, pes etmek yok. Bunun nedeni hiçbir şekilde kriz değil. Butamamıyla patronun içeriye sendikanın girmemesi için yaptığı bir zulümdür, başka bir şey değil. Sendika biziyalnız bırakmadı, bugünden sonra da yalnız bırakacağını sanmıyorum. Bazı söylentilere göre bu insanlararüşvet bile teklif edilmiş ama ellerinin tersiyle itmişler. Sonuna kadar güveniyoruz, onlar da bize güveniyor.Başaracağız!

Page 10: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Tersaneler cehenneminden yeni ölüm haberleri...10 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Tersane İşçileri Birliği Derneği, seri iş cinayetleri,ücret düşürmeler ve işten çıkarmalara karşı 21 Aralıkgünü Kartal Meydanı’nda bir basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Basın açıklamasında ilk olarak TİB-DER adına birkonuşma gerçekleştirildi. Yapılan konuşmada şunlarsöylendi:

“Sözde önlem aldık, sözde artık kimsenin burnukanamayacak diyen hükümet ve patronlar Tuzlatersaneler cehennemi gerçeğinin üzerini örtemiyorlar.Her gün ölüm, her gün işsizlik, her gün açlığayoksulluğa mahkûm edilen milyonlar hemtersanelerde hem de kot taşlama atölyelerinde ölümeterk ediliyor. Bizler bu yaşadığımız cehennemkoşullarına karşı tüm işçi ve emekçileri duyarlıolmaya, mücadelemize sahip çıkmaya çağırıyoruz.”

Konuşmanın ardından basın açıklamasını okumaküzere Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı ZeynelNihadioğlu’na söz bırakıldı. Nihadioğluaçıklamasında ardı ardına yaşanan ölümlere değindi.İş cinayetlerinin yanısıra işten atma ve ücretdüşürmelerin tersane işçilerinin yaşadığı temel

sorunlar olduğunu belirtti.Nihadioğlu son olarak şu sözleri söyledi: “Bir

yanda 117 ölüm bir yanda işçi çıkartmalar… Bize busistemde reva görülen hayat bu. Ama biz biliyoruz kikapitalist sisteme karşı işçiler örgütlenip mücadeleetmezse bize reva görülen hayat bundan daha kötüsüolur ama daha iyisi olamaz. Bu düzen bir avuçasalağın düzenidir. İşçiler olarak bizim yapmamızgereken bu düzeni alt üst etmek için örgütlenipmücadele etmektir, bundan başka çıkar yol yoktur. Bizpatronlarla bir savaşın içindeyiz ve buradansöylüyoruz ki bu savaşı biz kazanacağız. Bu düzenpatronlarıyla, devletiyle, kriziyle yıkılmayamahkûmdur ve er geç yıkılacaktır.”

Nihadioğlu son olarak 19 Aralık cezaevlerikatliamının 8. yıldönümüne değindi.

Eylemde sık sık “Tersaneler cehennem, işçilerköle kalmayacak!”, “Tersane işçisi köle değildir!”,“Artık ölmek istemiyoruz!”, “Direne direnekazanacağız!”, “ İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”,“ Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Kartal

TİB-DER’den iş cinayetleri protestosu…

“Tersane işçisi köledeğildir!”

TİB-DER: “Sokağa, eyleme,hesap sormaya!”

Tuzla tersanelerinden ölüm haberleri gelmeyedevam ediyor. 12 Aralık günü Anadolu Tersanesi’ndeM/T Procida isimli ihraç gemisinde çıkan yangınınardından aynı gemide 18 Aralık günü tekrar patlamayaşandı, bir işçi daha katledildi.

Bu patlama sonrasında hastaneye kaldırılan HızırAkbulut 19 Aralık günü yaşamını yitirdi. Tersaneİşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) Akbulut’un ölümüüzerine bir açıklama yaparak, işçileri “Sokağa,eyleme, hesap sormaya!” çağırdı.

TİB-DER çağrısında şu görüşlere yer verdi: “Hızır Akbulut’un ölümünden diğer 115 ölümde

olduğu gibi tersane patronları sorumludur. Onlarhalen işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerini ‘masraflı’bir iş olarak görmektedirler. Dahası kriz bahanesiylebu alana hiçbir yatırım yapılmamaktadır. Patronlarınkrizi ve ona bağlı gelişen işçi kıyımı sürerken, tersanepatronları işsizlik tehdidini kullanarak bizleri ağırçalışma koşullarına mahkûm etmektedirler.

Tuzla cehennemindeki ölümlere karşı ‘ben bir şeyyapamam’ diyerek patronlar karşısında teslim bayrağıçeken Çalışma Bakanı Faruk Çelik, bu ölümlerinsorumlularından biridir. Bu cehennemde yaşananvahşete karşı üç maymunu oynayanlar, bu ölümlerinbirinci derecede sorumlularıdırlar. İşçi sağlığı vegüvenliğini tersane içinde sağa-sola levha asmaya,baret-eldiven kullanmaya sıkıştıranlar katildir.Dahası her ölümden sonra patronları aklamayadönük açıklama yapıp, ölümlerin sorumluluğunu‘işçinin cahilliğine’ yükleyenlerden de sorulacakhesabımız var.”

Tersanelerde 117. ölüm…

İş cinayetleri sürüyor!Kasım ayının sonlarına doğru, Kocaeli Serbest

Bölgesi’nde faaliyet gösteren Gölcük TürkerTersanesi-Nardem adlı firmada müteahhit elemanıolarak çalışan Aydın Kaplan, gemi güvertesindeçalışma yaparken aydınlatma sisteminin olmamasınedeniyle iş kazası geçirmiş, 9 metre yüksekliktenaşağı düşmüştü. 24 gün İzmit SEKA DevletHastanesi’nde yoğun bakım ünitesine kaldırıldı.

Tersanelerde bu ay içerisinde 4, toplam olarak 117işçi yaşamını yitirdi. Tıpkı diğer işçiler gibi Kaplan’ında kazası günlerce kamuoyundan saklanmış,ölümünden sonra yakınlarının tepkileri üzerine açığaçıkmıştır. “Tersanelerde her türlü yaptırımıuyguladık, bakın artık ölümler yaşanmıyor, tedbirleralınıyor” diyen Çalışma Bakanlığı ve sermayehükümetinin her geçen gün suratlarına birer tokat gibiçarpan ölümler, onların bu konuda ne kadarsamimiyetsiz olduklarını gözler önüne sermektedir.

Kriz bahanesiyle ücretlerin düşürüldüğü,sigortaların ödenmediği ve en önemlisi kitleselişsizliğin yaşandığı böylesi bir süreçte güvenliktedbirlerini zaten uygulamayan tersane patronları,şimdi krizi bahane ederek işçi sağlığına hiç kaynakaktarmamaktadır.

Tersaneler cehenneminde iki hafta içerisinde 4.işçi arkadaşımızı iş cinayetine kurban verdik. Tersanepatronları ve ölümlerden sorumlu olan devletyetkilileri bilmelidir ki, bu cehennemin ateşi onları dayakacaktır!

Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER)

Ölüm gemisi M/T Procida…Anadolu Tersanesi’nde bulunan M/T Procida isimli gemide 12 Aralık günü çıkan yangında 5 işçi

yaralanmış, durumu ağır olan Erdal İnceyol kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmişti. 18 Aralık günü aynıgemide bir patlama daha oldu ve bir işçi daha yaralandı.

Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “2007 yılında Anadolu Tersanesi Cebeci Denizcilik taşeronunda çalışan işçiler ücret alacakları nedeniyle

TİB-DER’e başvurmuştu. Anadolu Tersanesi ve Cebeci Denizcilik taşeronuyla sayısız kez görüşenderneğimizin yöneticileri hiçbir sonuç almayınca direnişe geçmişti. Bunu hazmedemeyen Anadolu Tersanesipatronu 13 Eylül günü polisi direnen işçilere saldırtarak gözaltına aldırmıştı. Ancak buna rağmen direnişibastıramadı. Direnişin sürmesi üzerine 17 Eylül günü tersane ücret ödemeyi kabul etmişti. Ancak CebeciDenizcilik taşeronu bu durumu hazmedemeyerek işçilere kurşun yağdırmıştı. Şans eseri yaralanan olmazken,ana firma ücretleri ödemeyi bir kez daha reddetmişti.

Konuyla ilgili Tuzla Adliyesi’nde görülen davada tersane ve taşeron ile Tuzla Emniyeti’nin ortakçalışarak cinayet teşebbüsünün üzerini örtmeye çalıştığı görüldü. Cebeci Denizcilik taşeronu FatihBayraktar verdiği ifadede ‘Bana tersane önünde eylem yapanlara prim verme denildi’ diyerek, bu maşayaasıl kurşun sıktıranın adresini gösteriyordu. Ücret gaspları, iş cinayetleri ve yasadışı tüm kuralları görevbilen Furtrans patronu ve maşaları bilmelidir ki, eni sonu tersane işçisinin direniş duvarına çarpacaklar.”

Page 11: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Sınıfa karşı sınıf! Ekim Gençliği � 11“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Ankara Üniversitesi’nde yaklaşık üç aydırtaşerona karşı bir mücadele başlatan ve geçtiğimizhafta üç işçi dışında diğer işçilerin işe gerialınmasıyla sonuçlanan yemekhane işçilerinindirenişi 23 Aralık günü Ankara’da düzenlenen biretkinlikle selamlandı.

Bir yemekhane işçisi ve bir öğrencininsunuculuğunda yapılan etkinlik yemekhane işçisinin“Türkiye işçi sınıfına selam” şiirini okumasıylabaşladı.

Ardından DİSK/Oleyis Sendikası TemsilcisiMahsun Turan konuştu. Direniş sürecini anlatanTuran, sendikaları eleştirerek, “masa başındasendikacılık olmaz, bu anlayış kriz ortamındabarınamaz. Sendikacılar sokağa çıkmalı, işçilerleyan yana olmalıdır” dedi. Konuşmasınındevamında, işçilerin asıl olarak “ekmek kavgası”peşinde olduğundan bahsetti.

Etkinlik, direniş sürecini anlatan sinevizyongösterimiyle sürdü. Büyük bir ilgiyle izlenensinevizyon, işçilerin röportajlarının olduğubölümlerde sıkça alkışlandı.

Sinevizyon gösteriminin ardından sahneye tümyemekhane işçileri davet edildi. İşçiler sahneye hepberaber atılan “Zafer direnen emekçinin olacak”sloganlarıyla çıktılar ve uzun süre alkışlandılar.

İşe alınmayan üç işçi kısa birer konuşma yaptı.Konuşmalarında “biz taşeronun bizi niye işealmadığının farkındayız, çünkü biz mücadele edenişçileriz” dediler. İşe alınmayan genç bir işçi de,“ben işe alınmadığım için üzülmüyorum, demek kidoğru ve iyi şeyler yapmışım ki beni işe almadılar”diyerek konuşmasını bitirdi. İşçiler, “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek” sloganıyla sahneden ayrıldılar.

İlk bölümünün sonunda yemekhane çalışanı birişçi sahneye çıkarak türkü söyledi. İşçi,yemekhaneye gerçekleştirilen saldırıda polisinparçaladığı kırık bağlamasıyla sahneye çıktı ve polisterörünü lanetledi. İşçinin söylediği türküler salondabüyük bir coşku yarattı ve uzun süre alkışlandı.

Etkinliğin ikinci kısmı SBF öğretim Üyesi MetinÖzuğurlu’nun konuşmasıyla başladı. Özuğurlu,

Mahsun Turan’ın konuşmasına atıfta bulunarak,“Bir eksiği tamamlamak istiyorum”, “bu mücadelesomut olarak yalnızca ekmek derdi değil, sosyalizmmücadelesinin ta kendisidir” dedi. Yemekhaneyegerçekleştirilen polis baskınından sonra AÜRektörlüğü’ne yazmış olduğu mektubu okudu.

Ardından sürecin başından beri işçileri yalnızbırakmayan öğrenciler adına bir temsilci sahneyeçıkarak öğrenciler cephesinden bir konuşma yaptı verektörlüğün yaklaşık 90 öğrenciye açtığı işgalleilgili soruşturma saldırısını kınadı.

Etkinlik grup Gölgelik’in müzik dinletisiyledevam etti.

Ardından farklı sektörlerde çalışan iki işçikonuşma yaptı. İlk olarak konuşan bir ODTÜemekçisi, “önümüzde yerel seçimler var, düzenpartilerine oy vereceksek bu mücadelenin anlamıkalmaz” dedi. Ardından Sincan’dan bir metal işçisikonuştu. Kriz döneminde mücadeleninmilitanlaştırılmasının önemine değindi ve “budüzeni yıkmadıkça tüm süreçler sonuçsuzkalacaktır” diyerek konuşmasını bitirdi.

Etkinlik Marks’ın, “İşçilerin zincirlerindenbaşka kaybedecekleri bir şey yoktur. Ancak,kazanacakları bir dünya vardır. Bütün dünyanınişçileri birleşin!” sözleriyle bitirildi

Sahne son olarak Yurtsever Cephe İşçi korosunabırakıldı. İşçi korosu dinletisine Enternasyonalmarşıyla başladı ve marş salon tarafından hepberaber ayakta söylendi. Ardından söylenenmarşlarla coşkulu bir şekilde etkinlik noktalandı.

Etkinliğe Ekim Gençliği, Atık kâğıt işçileri,Sosyalist Parti, EMEP, ÖDP, Kaldıraç, EHP, DİPGirişimi, Tüm-İGD, Marksist bakış, Tıp ÖğrenciKurulu, ‘78’liler Derneği, Genç-Sen, ÇHD, UİD-DER, vb. birçok kurum destek mesajı gönderdi.

Ayrıca salonda bulunan Sincan İşçi DerneğiGirişimi, BDSP, KESK MYK, Eğitim-Sen MYK,Haber-Sen, Yurtsever Cephe, DHF, DGH, Oleyis,Tez Koop İş de desteklerini ilettiler.

Etkinliğe yaklaşık 500 kişi katıldı.Kızıl Bayrak / Ankara

Yemekhane işçileriyle dayanışma gecesi…

“Zafer direnen emekçinin olacak!”

Yemekhanedirenişi sonaerdi!

Ankara Üniversitesi’nde yemekhaneyi işgal edenişçiler, işgallerinin 17. gününde polis saldırısınauğramış, yaka paça gözaltına alınmıştı. Araya bayramgirmesiyle kesintiye uğrayan sürecin ardından neleryapılabileceğine dair toplantı yapıldı. İşçiler tarafındansürdürülecek eylemliliklerle ve AÜ kampüslerindeöğrenciler tarafından örgütlenecek bir boykotla sürecidevam ettirme kararı alındı. Uzun bir zamandırgündeme getirilen Dayanışma Etkinliği’nin yakın birsüreçte örgütlenmesine dair tartışmalar yürütüldü.

15 Aralık günü tüm AÜ işçi ve öğrencileri işçilereyönelik yapılan polis saldırısını teşhir eden ve işçileredestek olmak için yemekhaneden yemek yememeçağrısı yapan faaliyet örgütlendi. Tüm kampüslerdeboykot çağrısı yapan ve polis saldırısını teşhir edenafişler asıldı, direniş sürecini anlatan duvar gazetelerikullanıldı. Mücadele eden işçi ve öğrenciler,fakültelerde diğer öğrencilerle tek tek konuşarak bildiridağıtımları gerçekleştirdi.

16 Aralık günü yapılan AÜ Meclisi toplantısında, 17Aralık günü Tam Sofra şirketi yetkilileriyle görüşmekararı alındı. Uzunca bir süredir şirketin işçilerinbirliğini parçalamak için tek tek görüşmedayatmalarında bulunması işçilerin kararlı ve örgütlüduruşu sonucu boşa düşürülmüş ve “ya hep beraber yahiç birimiz” yanıtı verilmişti. 16 Aralık günügerçekleşen toplantıda yeniden bu tutum üzerinetartışmalar yürütülmüş, hep beraber işe alınıncaya kadardirenişe devam edileceği ifade edilmişti.

17 Aralık günü işçilerin taşeronla görüşmesininardından yeni bir toplantı daha gerçekleştirildi. İşçilertarafından, Tam Sofra şirketinin 3 işçi hariç diğerişçileri işe alacağını söylediği ve bunun işçilertarafından kabul edildiği açıklandı. Daha öncedenplanlanan dayanışma gecesini örgütleme faaliyetlerinedevam edileceği konuşuldu.

Taşeron şirketin 3 işçi hariç diğer işçileri almasıkuşkusuz verilmiş mücadelenin sonucudur. Ancak, işealmak istemediği 3 işçi sürece öncülük eden işçilerdir. 3işçiye yönelik bu tavrı taşeron şirketin örgütlümücadeleye yönelik bir saldırısı olarak görmek gerekir.Bu noktada ortak tavır kırılmaya uğramıştır. Öteyandan, bu üç aylık süreç önemli bir mücadele örneğiolmuş ve önümüzdeki sürece anlamlı bir deneyimbırakmıştır.

Cebeci Ekim Gençliği

İzmir’de taşeron işçileralanlara çıktılar!

Vira-Kürşat taşeronuna ait işyerlerinde çalışan işçiler 24 Aralık günü bir yürüyüş gerçekleştirdiler.Saat 13.00’te Konak Pier önünde toplanmaya başlayan işçiler, buradan İzmir Büyükşehir Belediyesiönüne yürüdüler. İşçiler, “Taşeronlaştırmaya, özelleştirmeye hayır. Vira-Kürşat işçileri” ve “Taşeronakarşı dürüst başkan biz de taşerona karşıyız. Güç birliği yapalım /Vira-Kürşat işçileri” şiarlarınınyeraldığı pankartlar taşıdılar, yürüyüş boyunca coşkulu sloganlar attılar.

Belediyenin önünde emek mücadelesinde şehit düşenler için saygı duruşu yapıldı. Ardından Kürşatfirması işçi temsilcisi Özkan Kılıç bir konuşma yaptı, taşeronlaştırmaya karşı mücadele ettiklerinisöyleyerek sendikaları eleştirdi. Daha sonra Vira firması işçi temsilcisi Ümit Şimşek konuştu, tehditlereboyun eğmeyeceklerini söyledi.

KESK dönem sözcüsü Ramis Sağlam da işçilerin mücadelesini destekleyen bir konuşma yaptı.Ardından basın açıklaması okundu.

Eylemde “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hepberaber ya hiçbirimiz!”, “Taşeron sistemi istemiyoruz!”, “İş güvencesi istiyoruz!”, “Yaşasın sınıfdayanışması!” vb. sloganlar atıldı. Eyleme yaklaşık 700 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

23 Aralık 2008 / Ankara

Page 12: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Kot işçileriyle dayanışmaya!12 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Gaziosmanpaşa Emek Platformu:

“Kot işçisi yalnız değildir!”Kot işçileriyle

dayanışma büyüyor!Merdiven altı atölyelerde büyük kot tekellerinin kar

hırsını canlarıyla ödeyen kot taşlama işçileri, onur veyaşam hakkı mücadelelerini büyütüyorlar.

Çeşitli sendikalar, demokratik kitle örgütleri, sağlık-meslek odaları, devrimci kurumlar, siyasi partiler, aydınve sanatçılardan destek alan kot taşlama işçileri, Kotİşçileri Birliği çatısı altında yürüttükleri mücadelelerini20 Aralık günü İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbulŞubesi’nde gerçekleştirdikleri basın toplantısıyladuyurdular.

İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi NazmiAlgan, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube TemsilcisiÜmit Efe, Kot İşçileriyle Dayanışma Platformu SözcüsüLevent Atasert, Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) Başkanı Zeynel Nihadioğlu, sanatçı Nurettin Güleçve Hasan Sağlam ile silikozis hastası kot işçilerinin yeraldığı basın toplantısı Kot İşçileri Birliği adına okunanaçıklamasıyla başladı.

Kot işçisi Gazi Polat’ın okuduğu açıklamada kottaşlama işçilerinin içinde bulunduğu durum özetlendi.“Fazla zamanımız olmadığının da farkındayız. Ve bukısacık zamana birçok şeyi sığdırmamız gerektiğinibiliyoruz. Daha fazla kar etmek için söndürdüklerihayatlarımızın hesabını sormakta kararlıyız.” diyen Polat,yürüttükleri mücadelelerinde Kot İşçileri Birliği’nikurduklarını söyledi ve 26 Aralık akşamıdüzenleyecekleri dayanışma gecesinin duyurusunu yaptı.Kot İşçileri Birliği’nin açıklaması, Birlik’in bir yardımkuruluşu olmadığı, patronlara karşı mücadele içinkurulduğunun hatırlatılması ile sona erdi.

Açıklamanın ardından söz alan İTO, İHD, TİB-DER,Kot İşçileriyle Dayanışma Platformu Temsilcileridüşüncelerini ve dayanışma duygularını ifade ederkensanatçılar da geceyle dayanışma içinde olduklarınıbelirttiler.

İTO Yönetim Kurulu Üyesi Nazmi Algan silikozishastalığının tıbbi boyutuna ilişkin bilgilendirmedebulundu. Net bir tedavisi olmadığını belirttiği silikozislemücadelenin çok yönlü olması gerektiğine işaret etti.Çalışma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve işverenlerinsilikozis hastalığına karşı verilecek mücadelede hedeftahtasına oturtulması gerektiğine vurgu yaptı. İTO olarakkot işçileriyle dayanışma içinde olmaya devamedeceklerini duyurdu.

Kot İşçileriyle Dayanışma Platformu Sözcüsü LeventAtasert ise yaşanan “dramın” arka planının “sınıfsal”olduğunun altını çizerek kot işçilerinin içinde bulunduğudurumu “barbarlık” olarak tanımladı. Konuşmasıdayanışma ve ortak mücadele çağrısıyla sonlandırdı.

TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu ise tersanelerdeyaşanan iş cinayetlerinin kot işçilerinin durumundanbağımsız düşünülemeyeceğini, tersanelerdeki “işçi sağlığıve güvenliği” talebini sadece tersane işçileri içinistemediklerini belirtti. Kot işçileriyle dayanışma içindeolmaya devam edeceklerini duyurdu. Sorunun asılkaynağının sermayenin aşırı kar hırsı olduğunu vurguladı.

İHD Temsilcisi Ümit Efe, İHD olarak kot işçilerininmücadelesini desteklediklerini, düzenlenecek geceye dekatkı sunacaklarını belirtti.

Kendisi de silikozis hastası ve olan ve iki kardeşiniyakın zamanlarda silikozis hastalığı nedeniyle yitirenLokman İncirli de söz alarak mücadelelerine devamedeceklerini söyledi.

Yapılan konuşmaların ardından basının sorularıyanıtlandı. Bu bölümde kot işçilerinin yaşadığı sorunlarve dayanışma gecesinin hazırlıklarına dair bilgiler alındı.

Basın açıklamasına çeşitli kurum ve kişiler de destekverdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gaziosmanpaşa Emek Platformu, silikozishastası kot işçileri ile dayanışma kararı almış veKot İşçileri Birliği’nin düzenleyeceği geceyidesteklemek için bir dizi planlama yapmıştı.

BDSP, GOP İşçi Platformu, Eğitim-Sen,Halkevleri, DTP, Demokratik Haklar Federasyonu,Sosyalist Parti, ESP, ÖDP, Gazi TuncelililerDerneği bileşenleri ile kurulan GOP EmekPlatformu dayanışma amacıyla 23 Aralık günühasta işçileri ziyaret etti ve bir basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Platform bileşenleri silikozis hastası MuratAydın’ı ziyaret etmek için saat 13.30’da Eğitim-Sen4 No’lu Şube’de bir araya geldiler. Kuruma gelenkolluk güçleri Aydın’ın evine kadar platformbileşenlerini izledi.

Murat Aydın’ın evine gelindiğinde, platformadına kısa bir konuşma gerçekleştirildi. GOP EmekPlatformu’nun oluşumundan sözedildi ve kotişçileriyle dayanışmanın güçlendirileceği söylendi.

Murat Aydın yaptığı konuşmada, hastalığı ikisenedir çektiğini ve devletten bugüne kadar hiçbiryardım alamadığını belirtti. İzmir’de bulunan vesilikosiz hastası olan samimi bir arkadaşıyla 10 günönce telefonda görüştüğünü ifade ederek, telefondakendisine sağlığının çok iyi olduğunu söylediğinibugün ise yoğun bakımda olduğunu belirtti.Dayanışmalarından dolayı bileşenlere teşekkür etti.

DTP GOP İlçe Başkanı da yaptığı konuşmada,GOP Emek Platformu’nda kendilerinin de yeraldığını belirterek DTP’nin bu konuda duyarsızolduğu gibi bir izlenim yaratılmaya çalışıldığını,bunun doğru olmadığını söyledi.

Kot işçileriyle dayanışma eylemi

GOP Emek Platformu gündüz gerçekleştirilenziyaretin ardından akşam üzeri Kot İşçileriBirliği’nin mücadelesini destekleyen bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.

“İş cinayetleri durdurulsun, sorumlularyargılansın! / GOP Emek Platformu” pankartınınaçıldığı basın açıklaması saat 18.30’daGaziosmanpaşa Meydanı’nda gerçekleştirildi.

Basın açıklamasında, sermayenin kar hırsıuğruna pek çok işçinin hayatını kaybettiği ifadeedildi. Özellikle GOP çevresinde bulunan derme-

çatma atölyelerde çalışan pek çok kot işçisininbaşta silikozis olmak üzere çeşitli ölümcülhastalıklara yakalandığı belirtilerek basitçe alınacakönlemlerin bile alınmadığını vurgulandı. ÇalışmaBakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın buralara çalışmaizni vererek cinayete ortak olduğu ifade edildi.

Mavi Jeans, Colin’s, Adil Işık, Leke,Collezzion, Dolce &Gabbana gibi firmaların, bufirmaların taşeronluğunu yapan Mert Teks gibifabrikaların ve patronların hizmetindeki SağlıkBakanlığı ile Çalışma Bakanlığının hasta işçilerehiçbir şekilde sahip çıkmadığının vurgulandığıaçıklamada şunlar söylendi:

“Silikozis hastalığına yakalanan binlerce işçihiçbir sağlık güvencesi olmadığı için tedaviolamıyor. Kesin tedavisi olmayan bu hastalığayakalanan işçilerin büyük bir kısmı yataktankalkamazken hastalığı biraz daha az olanlar iseyürümekte bile zorlanıyorlar. Silikozis hastasıişçilerin düzenli olarak oksijen tüpünebağlanmaları gerekiyor. Binlercesi çalışamazdurumda olan silikozis hastası işçiler 250 YTL’likoksijen tüpünü almak bir yana evlerine ekmekalacak parayı dahi bulamıyorlar...”

Kot İşçileri Birliği’nin verdiği mücadeleye vegerçekleştirilecek olan geceye destek çağrısı ilebasın açıklaması sona erdi.

Eylem boyunca “Sağlık haktır satılamaz!”, “Kotişçisi yalnız değildir!”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganlarıatıldı.

Basın açıklamasının ardından kot işçilerininmücadelesiyle desteğe çağıran ikibin adet bildiriGOP Meydanı’nda ve Bağlarbaşı Caddesi’ndedağıtıldı. Ajitasyon konuşmaları eşliğindegerçekleştirilen dağıtıma emekçiler yoğun ilgigösterdi.

Kızıl Bayrak / Gaziosmanpaşa

Page 13: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Sınıfa karşı sınıf! Ekim Gençliği � 13“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Brisa’da sendikal ihanet!Kocaeli’nin Alikahya beldesinde bulunan Brisa

lastik fabrikasında, kriz bahane edilerekgerçekleştirilen işçi kıyımına karşı 17 Aralık günüfabrika işgali başlamıştı. Lastik-İş Sendikası üyesiBrisa işçilerinin direnişinden iki gün sonra sendikalihanet kokuları yayılmaya başladı.

19 Aralık günü Lastik-İş Sendikası ve SabancıHolding Yönetim Kurulu’nun işten atmalarla ilgiligerçekleştirdiği görüşmede işten atılan 65 işçinin 1Ocak 2009 tarihine kadar 7 günlük ücretli ve 2 günücretsiz izne çıkartılması kararı alındı.

İşçiler, sendika ile patron arasında alınan bu kararaşaşırmadıklarını, görünen köyün kılavuz istemediğinisöylüyorlar. Fabrikayı işgal eden işçiler, bu görüşmesonucu gelen ihanet haberi üzerine saat 17.00’defabrikadan çıktılar. Birbirleriyle vedalaşan işçilersendikal ihanete duydukları tepkiyle evlerine döndüler.

Brisa işçileri, bu ihanetin ilk olmadığını, işyeritemsilcileri, şube yönetimi ve genel merkezin işçilerisayısız kez sattıklarını ifade ettiler. İşçiler sendikanıngenel tutumunu şöyle özetlediler: “Daha önce birçokkez kendi aramızda grev kararı aldık, fakat şubeyönetimi ve merkez bu kararımızın yanlış olduğunusöyledi ve işçiler arasında fikir ayrılıkları yarattı.”

Ücretsiz izne çıkarılan işçilerin sendikaya muhalifişçiler olması dikkat çekiyor. İşten atılan işçiler budurumun bir tesadüf olamayacağını söylüyorlar.

“Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı AbdullahKaracan’ın mal varlığını açıklamasını istediği içinbüyük bir zorbalıkla dövülen Özer Varol’u hepimizbiliyoruz. Görüşmenin sonucunu bile diğer işçiarkadaşlardan öğrendik. Sendika yöneticileri bizehiçbir bildirimde bulunmadılar. Buraya gelmeye neyüzleri var ne de cesaretleri!” diyen Lastik-İş üyesibir işçi sendikanın içine girdiği ihaneti özetliyor.

Fabrikayı bugüne kadar kendilerinin ayaktatuttuklarını söyleyen işçiler, kendilerine reva görüleninişten çıkarmalar olduğunu dile getirdiler. Çalışmakoşullarının daha önce de kötü olduğunu ifade edenbir işçi, fabrika yetkilileri tarafından hakaret veküfürlere maruz kaldıklarını belirtti.

21 yıldır Brisa’da çalışan ve emekliliğine iki yılkaldığını söyleyen bir diğer Brisa işçisi de, sendikayamuhalif kanadın tasfiye edildiğini söylüyor ve ekliyor:“İşten atılan işçileri bizce sendika seçti. Bizler muhalifolan, emeğimize sahip çıkan kanattandık.”

Kızıl Bayrak / Kocaeli

Koluman-Kogel’de ücretsiz izinsaldırısı

Koluman-Kogel, Mersin-Adana yolu üzeri Yenice-Tarsus arasında faaliyet gösteren bir fabrika. 240işçinin çalıştığı fabrikada damper ve treylerin yanısıraaskeri araç üretimi yapılıyor. Birleşik Metal-İşSendikası’nın örgütlü olduğu fabrikada 213 sendikalıişçi var.

Ekim ayı içerisinde sendika ve patron arasındakigörüşmelerde patron 60-70 işçinin işten çıkarılmasıgerektiğini, ekonomik krizin kendilerini etkilediğinisöyleyerek asıl niyetini ortaya koydu. Patronun teklifisendika tarafından kabul edilmedi. Kasım ayındanitibaren işçiler bir haftalık ücretsiz izne gönderiliyor.

Ölümü gösterip sıtmaya razı ettirme taktiği izleyenpatronun karşısında işçilerin tamamına yakınınınörgütlü olması büyük bir şans. Şubat ayında patronlabir görüşme daha yapılacak. O zamana kadar ücretsizizin saldırısı sürecek. MESS kapsamında olmayan

Koluman-Kogel’in TİS görüşmeleri 2009’unTemmuz’unda başlıyor. Tüm işçileri kapsayan tek tipsözleşme uygulanıyor.

BDSP’li Metal İşçileri olarak TİS sürecinin enbaşından bu yana metal işçileri bültenini yaygın birşekilde kullanıyoruz. Fabrikaya girerek öğlenmolasında işçilere metal işçileri bültenini ve Adanayerelinde çıkarttığımız sanayi işçileri bültenini verdik.İşçiler bülteni çok beğendiklerini söylediler. Yaklaşıkbir saat boyunca fabrikada yaşanan sorunlar, patronundayatmaları, TİS sürecinin seyri, Türk Metal’inihanetçi tutumu ve bütün bunların karşısında yapılmasıgerekenlere dair konuşmalar yaptık, devam edendirenişlerden bahsettik.

Metal işçileri bülteninin etkisi ve TİS sürecindemerkezi planda olanaklarımız dahilinde yapmayaçalıştığımız basınç bir ölçüde karşılık buluyor.Yayınlarımızı Çukurova’daki bütün sanayi havzalarınave fabrikalara ulaştırmaya devam edeceğiz.

Adana’dan BDSP’li metal işçileri

Çimsataş’ta işten atma saldırısıÇukurova İnşaat Makinaları Sanayi ve Ticaret A.Ş.

(Çimsataş) Mersin-Tarsus karayolu üzerinde kurulu,Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu bir

fabrika. Çimsataş patronu yaklaşık iki ay önce sendikayla

yaptığı görüşmede ekonomik krizi gerekçe göstererekişçi çıkartmaya gideceğini bildirdi. Sendika budurumu kabul etmeyince, patron ilk teklifi olan çoksayıda işçinin çıkartılması yerine ilk planda 64 işçiyiçıkarttı ve esnek çalışmayı dayattı.

Sermayenin daha fazla kar için her şeyiyapabileceğini ve her kriz döneminde faturayı işçilereödetebilmek için türlü oyuna başvurduğunu biliyoruz.Şu anda fabrikada yaklaşık 510 işçi çalışıyor. Dahaönce 64 işçiyi işten çıkartıp başka işçiçıkarmayacağını söyleyen patron, bir süre öncesendikaya 73 işçinin daha işten çıkarılacağını bildirdi.İşten çıkarmalara tepki gösteren sendika ise henüz netbir açıklama yapmadı.

Kızıl Bayrak / Adana

HSGGP’den krize karşı mücadeleçağrısı!

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu(HSGGP) 20 Aralık günü Kadıköy İskeleMeydanı’nda kriz ile ilgili bir basın açıklaması

İşçi ve emekçi hareketinden…

Gürsaş Elektronik’te direniş!Ümraniye Dudullu’da kurulu bulunan ve yaklaşık 45

işçinin çalıştığı Gürsaş Elektronik’teki sendikalörgütlenme mücadelesi direnişle devam ediyor.

Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenen GürsaşElektronik işçileri, patronun sendikal örgütlenmedenhaberdar olmasının ardından işten atma saldırısı ilekarşı karşıya kaldılar. 23 Aralık itibariyle 6 işçi iştençıkartıldı. Atılan işçiler fabrika önünde bekleyişlerinisürdürürken, içerideki işçiler de arkadaşlarının iştenatılmasına karşı iş yavaşlatma eylemigerçekleştiriyorlar.

İşçiler patronun sendika düşmanı tutumuna ve kışsoğuğuna rağmen mücadelelerine devam ediyorlar.36 saati aşkın süre fabrika işgali gerçekleştiren ve 24Aralık’tan itibaren fabrika önünde direnişlerinisürdüren Sinter işçilerine 200 metre mesafedekiişyerleri önündeki bekleyişleriyle eşlik eden Gürsaşişçileri, Sinter’deki direnişle de dayanışma içindeler.

Sendika önlükleri ve şapkalarıyla bekleyen Gürsaş işçileri sendika hakkını kazanana kadarmücadele etmekte kararlılar.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

23 Aralık 2008 / Gürsas

Page 14: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Sınıfa karşı sınıf!14 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

gerçekleştirdi.“Herkese sağlık, güvenli gelecek mücadelemiz

sürüyor, sürecek!” ve “Türk-İş İstanbul ŞubelerPlatformu” pankartlarının açıldığı eyleme kurumlardövizleriyle katıldılar.

Komünistler eylemde, “Kahrolsun ücretli kölelikdüzeni!”, “Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!”ve “İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınsın!”/BDSP dövizleriyle yer aldılar.

HSGGP’nin önümüzdeki süreçte kriz gündemiyleçalışmalarını yürüteceğinin deklere edildiği basınaçıklamasını Belediye-İş 2 No’lu Şube Başkanı HasanGülüm gerçekleştirdi. Sermaye sınıfının karekonomisinin işçi ve emekçileri felakete sürüklediğini,yüzbinlerce kişinin işsiz bırakıldığını, ücretsizizinlerin giderek yaygınlaştığını ifade etti. Baştasendika konfederasyonları ve emek örgütleri olmaküzere, krize karşı mücadele içinde olması gereken tümtoplumsal örgütlerin ortak mücadele programıetrafında bir araya gelmesi gerektiğini ifade edenGülüm, birleşik mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı.

Ardından direnişte olan Brisa ve Şahinoğlu Deriişçileri selamlandı. Eylemde, “Yaşasın işçilerinbirliği!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “İşçilerinbirliği sermayeyi yenecek!”, “Kurtuluş yok tek başına,ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Krize karşı genel grevgenel direniş!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganlarıatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DESA’da direniş kazanacak!Düzce DESA’da 230, Sefaköy DESA’da ise 170

gündür kararlılıkla süren direnişte önemli gelişmeleryaşanıyor. Desa patronunun sendikal örgütlenmesürecinde sendikayı hiçbir şekilde muhatap almamatutumu direniş boyunca en temel yaklaşımıydı. İşçilerisendikadan uzak tutmak, örgütlenme bilincinikarartmak için her türlü yönteme başvurdu. “Bunlarteröristlerden destek alıyor”, “daha çok para koparmakiçin fabrika önünde bekliyor” vb. söylemlerle direnişikaralamak istedi. Sermayenin kolluk güçlerini devreyesokarak, sendika düşmanlığını türlü baskılarla ortayakoydu. Desa işçileri direniş yerinden gözaltınaalındılar. İşçilerin aileleri tehdit edildi. Direnişedesteğe gelenler taciz edildi, vb…

Ancak gerek Düzce gerekse Sefaköy’deki DESAfabrikası önündeki direnişi sürdüren işçilerinmücadele kararlılıkları yok edilemedi. Sefaköy’dedirenen Emine Arslan’ın direnişi kendi sınırlarını aştı.İçerde ve dışarda önemli bir desteğe dönüştü. İlerici vedevrimci güçler, sendikalar ve meslek odaları direnişledayanışmak için anlamlı bir çaba ortaya koydular.

Son yaşanan gelişme ise DESA patronunun Deri-İşSendikası ile görüşme talebi oldu.19 Aralık günüsendikayla görüşen DESA patronu, sendikayı kabuletme, atılan işçilerin %90’ını işe geri alma sözü verdi.170 gündür direnen Emine Arslan’ı ise işe gerialmayacağını ifade etti. Deri-İş Sendikası, böyle birteklifin hiçbir biçimde kabul edilemeyeceğini açıkladı.

Emine Arslan’ın işe iade davası 24 Aralık günüBakırköy Adliyesi’nde görüldü ve “işe iade” kararıçıktı. Yine Düzce’deki direnişlerine 240 gündürdevam eden Mustafa Soğan, Meltem Sine, HakanEvlioğlu ve Levent Akdoğan için de işe iade kararıverildi. DESA Deri patronu, Deri-İş Sendikası üyesiEmine Arslan’ın 10 gün içinde işe geri alacak ya dasendikal tazminat, kıdem ve ihbar tazminatınıödeyerek işe almamayı tercih edecek.

Kızıl Bayrak / Sefaköy

Plaza eylemleri devam ediyor!Tez-Koop-İş Sendikası’nda örgütlenme mücadelesi

sürdüren IBM Türk çalışanları, İstanbul Levent’tekiIBM önünde plaza eylemlerinin üçüncüsünü 24 Aralıkgünü gerçekleştirdi.

“IBM’de sendikal haklara saygı istiyoruz! /Tez-Koop-İş Sendikası” ve “Güvenli bir gelecek için işgüvencesi istiyoruz/ EMO-Tez-Koop-İş GenelMerkezi” pankartlarının açıldığı eylemde basınaçıklamasını Tez-Koop-İş Sendikası GenelÖrgütlenme Sekreteri Osman Gürsu gerçekleştirdi.Gürsu, sermayedarların sorumlusu oldukları krizden,çalışanları güvencesizleştirerek, ücretsiz fazla mesaiyaptırarak, işsiz bırakarak sıyrılmaya çalıştığınıbelirtti. Açıklama “Krizi biz yaratmadık, faturasınıödemeyeceğiz.” sözleriyle sona erdi.

IBM çalışanı Elvan Demircioğlu’nun ardından,Çağrı Çalışanları Derneği ve Makina MühendisleriOdası Yönetim Kurulu adına konuşmalar yapıldı,ortak sorunlara karşı ortak mücadele çağrısıyükseltildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Sağlıkçılar geri alınsın!”DİSK Dev Sağlık İş, İstanbul Tabip Odası, SES

Anadolu Yakası Şubesi, İstanbul Diş Hekimleri Odası,İstanbul Eczacılar Odası 24 Aralık günü yaptıklarıaçıklama ile Kadıköy Belediyesi’ne ait olanKASDAŞ’ta sendikal faaliyetleri nedeniyle iştençıkarılan sağlık emekçilerinin işten atılmasını protestoettiler, işe geri alınmalarını istediler.

Kadıköy Belediyesi Sağlık Polikliniği önünde biraraya gelen bileşenler, “Sendika haktır engellenemez!Kadıköy belediyesinden işten çıkarılan sağlıkçılar gerialınsın!” Dev Sağlık-İş pankartı ve dövizleri taşıdılar.Eylemde Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformubileşenleri de pankartıyla yer aldılar.

Kadıköy Belediye Başkanlığı önünde konuşanDİSK Dev Sağlık İş Sendikası Genel Başkanı ArzuÇerkezoğlu Kadıköy Belediyesi’nin tutumunu teşhiretti. Basın açıklamasının ardından DİSK ÖrgütlenmeDaire Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu kısa birkonuşma yaptı. Çeşitli kurumların destek verdiğiaçıklamaya yaklaşık 100 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

ÜNSA direnişiyle dayanışma!Samandıra’da ÜNSA Ambalaj’da ‘kriz”

gerekçesiyle yaşanan işçi çıkartmalara karşı başlayandireniş devam ediyor. ÜNSA bünyesinde faaliyetgösteren Doğa Tekstil isimli taşeron firma işçilerihaklarını almak için fabrika önündeki kararlıbekleyişlerini sürdürüyor, direnişlerinigündemleştirmek için adımlar atıyorlar.

Direnişteki ÜNSA işçilerine 19 Aralık günü DİSKdestek verdi. Nakliyat-İş yöneticilerinin yer aldığıÜNSA işçileriyle dayanışma eyleminde coşkuhakimdi. DİSK flamalarının yer aldığı açıklamadaÜnsa işçileri “Krizin bedelini taşeron, Ünsa işverenive para babalarına ödeteceğiz!” pankartını açtılar.

DİSKadına açıklamayı okuyan Nakliyat-İşSendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu,DİSK’in “Krizin bedelini ödemeyeceğiz” kampanyasıkapsamında işten atılmalara, hak gasplarına karşıverilen mücadelelerin yanında olduklarını belirtti.

ÜNSA bünyesindeki Baran Tekstil ve EdaTekstil’de çalışan 90 işçinin biriken ücretleri, fazlamesaileri, kıdem ve ihbar tazminatlarınınödenmediğini, işçilere tehdit yoluyla “tüm haklarımıaldım” diyen ibranamelerin imzalatıldığını söyledi.

Eylem sırasında halay çeken işçiler ve sendikayöneticileri jandarma tarafından “uyarılmak” istendi.Bir süre yaşanan tartışmaların ardından jandarma geriçekildi.

Eyleme OSB-İMES İşçileri Derneği, Nakliyat-İş,HKP, Philips işyeri temsilcileri ve işçi aileleri dedestek verdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İşçiler Philips Genel Müdürlüğüönünde!

Gebze Organize Sanayi kurulu bulunan TürkPhilips fabrikası işçileri merkezi Hollanda’da bulunanPhilips tarafından verilen kapatma kararına karşıfabrikalarına sahip çıkıyorlar.

Philips işçileri üretimin tamamen durduğuişyerlerinin kapatılmasına karşı 19 Aralık sabahıPhilips’in Ümraniye Dudullu’daki GenelMüdürlüğü’ne yürüdüler.

“PHILIPS kapatılamaz!” pankartını açaraksloganlarla yürüyüş düzenleyen işçiler, kapatmakararını protesto ettiler. DİSK / Basın-İş, MakineMühendisleri, Nakliyat-İş, EMEP ve OSİM-DER’inde destek verdiği eyleme Birleşik Metal-İşSendikası’nın üst örgütü Avrupa Metal İşçileriFederasyonu’ndan (EMF) destek geldi. EMF GenelSekreteri Peter Scherer Philips işçileriyle beraberGenel Müdürlük önündeki eyleme katıldı.

Sendika önlükleri ve şapkalarıyla işçiler “Babalarişsiz çocuklar aç!”, “İşveren şaşırma sabrımızıtaşırma!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Philips

24 Aralık 2008 / Kadıköy

Page 15: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Sınıfa karşı sınıf! Ekim Gençliği � 15“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

kapatılamaz!”, “Kapatma kararı geri alınsın!”,“İşten atmalar yasaklansın!” sloganlarını attılar,halaylar çektiler.

Eylemde konuşan EMF Genel Sekreteri, Philipsişçilerinin yanında olduklarını, benzer kapatma veişten atmaların Avrupa’da da yaşandığını belirtti.Philips’te verilen mücadelenin dünya işçi sınıfınınmücadelesinin bir parçası olduğunu vurguladı.

Eylemde Birleşik Metal-İş Sendikası GenelÖrgütlenme Sekreteri Özkan Atar konuştu. TürkPhilips’in Gebze Organize Sanayi Bölgesi’ndekifabrikası önünde eyleme başlayacaklarınıduyuran Atar, fabrikanın kriz gerekçesiylekapatılmasının gerçekleri yansıtmadığını söyledi.Philips’in kapatılmasıyla beraber kapı önünekonacak 150 Philips işçisiyle daha güçlü eylemlergerçekleştireceklerini belirtti.

Eylemin ardından kortejler oluşturularak çevrefabrikaların önünde yürüyüş düzenlendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Belediye işçileri kadro istiyor!İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı çalışan

Vira ve Kürşat isimli taşeron şirketlerinde çalışanişçiler bir süredir “kadro” istemiyle örgütlenmeçalışması yürütüyorlar.

Bu toplantılardan biri de Kürşat isimli taşeronişçileri tarafından 18 Aralık günü yapıldı. Çiğli’deGelincik Düğün Salonu’nda gerçekleştirilentoplantıya 100 işçi katıldı. Burada temsilcininyaptığı konuşmada, yıl sonu itibariyle ihaleyi başkabir şirketin almış olabileceğini ve bunun 31Aralık’ta işsiz kalmak demek olduğunu söyledi.Toplantıda 10 kadar işçi söz alarak konuştu.Vurgulanan ve ortaklaşılan konular taşeronişçilerinin mücadelede kararlı olduklarınıgösteriyordu.

Toplantının sonunda üst komite önerilerinisundu ve son kararlarının Vira şirketi üstkomitesiyle yapılacak toplantıdan sonraaçıklanacağını söyledi.

Kürşat ve Vira taşeron şirketlerinde çalışanişçilerin büyük bir çoğunluğu toplantının ardından19 Aralık günü iş bıraktı.

İşçiler 22 Aralık günü ise Eğitim-Sen 3 No’luŞube’de bir basın toplantısı gerçekleştirerek iştenatılacak olmalarını protesto ettiler. Toplantısalonuna “Taşeronlaştırmaya-özelleştirmeye hayır /Vira-Kürşat taşeron işçileri” pankartı asıldı.

Basın toplantısında önce Vira ve Kürşat firmasıtemsilcileri söz aldılar.

Basın metnini Kürşat firmasında çalışan KemalKöroğlu okudu. Yaptıkları işin BüyükşehirBelediyesi’nin işleri olduğunu, taşeron şirketlearalarında sadece kağıt üzerinden bir bağın

olduğunuvurguladı. İşe mevsimlik işçi olarak Nisanayında başladıklarını ve 31 Aralık itibariyle işlerininson bulacağını söyleyerek iş güvencelerininolmadığını ifade etti.

İşçiler ellerinde bir eylem programı olduğu vebunu yakın zamanda hayat geçireceklerinisöylediler. İmza kampanyalarının yanı sıra 24Aralık’ta belediye önünde bir basın açıklaması ve30 Aralık’ta da miting gerçekleştirecekler. Bueylemlerden sonuç alınmama durumunda açlıkgrevi ve ölüm orucu yapmayı düşünüyorlar.

Basın toplantısına Tek Gıda-İş Ege Bölge, TekGıda-7 No’lu Şb, Tek Gıda-İş Genel örgütlenmeuzmanı, BDSP, Alınteri, Mücadele Birliği, CHP,ÖDP ve EMEP de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sabri Giyim işçileri süresiz izneçıkartıldı!

Dünyada ve Türkiye’deki kriz tekstil işçileriniişsiz bırakmaya başladı. 20 Aralık günü saat19.30’da paydos ettikten sonra, Sabri Giyimpatronu bizleri süresiz izne çıkardığını açıkladı.Para alamadığını, bizlere verdiği maaşları bile borçalarak verdiğini ve yaptığı işleri satamadığını önesürdü. İşçiler olarak tepkilerimizi ortaya koysak dapatron bir şey yapamayacağını, bizleri süresizolarak izne çıkarttığını ifade etti.

Sabri Giyim patronu, krizin faturasını bizlerinsırtına yıkıyor. Bunlar başlangıç, yakında bizler gibibinlerce işçi arkadaşımız işinden olabilir. Bunuönlemek için “Krizi yaratan patronlar faturayıödesin!” diyebilmemiz gerekir.

Sabri Giyim işçileri olarak bu krizin faturasınıödemeyeceğiz. Faturayı bize kesen Sabri Giyimpatronuna karşı 19 Aralık günü gösterdiğimiztepkiyi sürdüreceğiz ve Elmabahçesi işçilerinebirlikte mücadele çağrısı yapacağız.

Sabri Giyim’den GOP İşçi Platformu üyesi işçiler

Sınıfın gerisindekalmak...

Yüksel Akkaya

Türkiye işçi hareketi ile devrimci, sosyalist hareketiarasında “hep” bir “eşansızlık” vardır.

1908 grevleri patlak verdiğinde, yani Osmanlıİmparatorluğu’nda ilk kez işçiler mevcut durumatarihindeki en büyük grev dalgası ile itiraz ettiğinde,kendisine öncülük edecek siyasal bir yapı, önderlikyoktu. Öyle olduğu için bu büyük dalga kendi içindeboğuldu…

Türkiye işçi sınıfı, uzun suskunluğunu 1968-1971arasında bozdu, görkemli eylemlere imza attı, ancakkendisini anlayacak, kendisine önderlik edecek birsiyasal yapı, önderlik bulamadı! Üstelik devrimci,sosyalist hareketi en canlı, en hareketli ve en görkemlidönemini yaşıyordu! 1968’de başlayan işyeri işgallerişeklindeki işçi eylemleri 1971’e kadar sürdü. 15-16Haziran görkemli başkaldırısı yaşandı. Ancak, 1908’deolduğu gibi bunlar da karşılıksız kaldı! Üstelik DİSK devardı, TİP de vardı, radikal devrimci hareketler devardı…

İşçi bu, bıkmaz, usanmaz… Şansını bir de bahareylemleri ile denedi… Yetmedi, kamu emekçileri iletahkim etmek istedi…

Ne yazık ki, her seferinde anlaşılamadı, karşılıkbulamadı….

İşçi sınıfı, krizin teğet geçileceğinin düşünüldüğü, yada psikolojik olarak yenileceğinin benimsendiği birdönemde kapitalizmin bu krizine nasıl direnileceğini birkez daha gösteriyor.

Gürsaş Elektronik, Sinter, Brisa işgal ve direnişleriişçi sınıfının kriz döneminde bir mücadeleye ne kadarhazırlıklı olduğunu, tarihsel birikimle, sınıf bilinci vekültürünün birikimi ile hareket edeceğini bir kez dahaortaya koymuş bulunuyor. Ne yazık ki sınıfa önderlikedecek siyasal yapılar bu mücadelenin gerisinde kalıyor,onu ileriye taşıyacak, işçilere güven, umut verecek birmücadele hattını, kazanımları öremiyor. Bugünler içinyığınak yapması gerekenler, sınıfın bu ileri çıkışınısadece selamlıyor, ondan ajitatif sonuçlar çıkararak başkayerleri örgütlemeye çalışıyor; ancak buralardan zaferdeğil de yenilgiler ile çıktığı için de ne ileri mevzilerikurabiliyor, ne mevcut mevzileri tahkim ediyor ne decephe gerisini koruyabiliyor.

Türkiye devrimci, sosyalist hareketi bir kez daha işçihareketinin gerisinde kalma, ona öncülük edememetehlikesi ile karşı karşıya…

Devrim ve kriz anları, uslu çocuklar olma anlarıdeğildir.

Devrim ve kriz anları, izleme, gözleme anları değildir.Devrim ve kriz anları lafazanlık anları hiç mi hiç

değildir…Devrim ve kriz anları güven aşılama anlarıdır.Devrim ve kriz anları kazanımları ve araçlarını

gösterme anlarıdır…Brisa’da, Sinter’de “yenilmek” devrimcilerin,

sosyalistlerin bir kez değil bin kez düşünmesi için önemliuyarılardır: Ne yapılmayacağını ve ne yapılacağınıgösteren…

Brissa, Sinter işçisi kadar devrimci, cesur, eylemci,gözü kara, kendisine güveni olmayanlar, bir kez dahasınıftan öğrenmek zorunda kalıyorsa, sorun ciddi veyapısaldır…

Son not: 15-16 Haziran başkaldırısı bir isyanhuzursuzluğu ile fabrika fabrika örülür. 15-16 Haziransokakta fabrika fabrika büyür, çoğalır, bir nehir gibimenzile akar… İşsizleştirmenin yaşandığı her işyeriişgali, direnişi 15-16 Haziran ruhu ile örülmeli, devrimcibir iktidar perspektifi ile yönlendirilmelidir. Bu olmazsaolmazdır…

24 Aralık 2008 / İzmir

Page 16: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

EKİM’den, 16 � Ekim Gençliği � “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

CMYK

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de kriz artıkaçık bir olgudur. Bunu kuru ekonomik veriler kadarsınıflar mücadelesinin ilk sıcak karşılaşmaları dabütün açıklığı ile ortaya koymaktadır. Resmiekonomik veriler Türkiye ekonomisinin durgunlukiçine girdiğini ve çok geçmeden bunu daralmanın(eksi büyümenin) izleyeceğini kesinleştirmiştir. Öteyandan kapitalistler krizi gerekçe göstererek fabrika veişletmeler düzeyinde ilk dolaysız saldırılarını gündemegetirmişler, tersinden ise sınıf ve emekçiler cephesindekrize karşı ilk anlamlı tepkiler gelmeye başlamıştır.Direnişler, protestolar, 29 Kasım merkezi Ankaraeylemi, bayramın ardından yeniden çoğalan eylem vedirenişler, sınıf ve emekçiler cephesinden krizolgusunu mücadeleyle teyit edilmesi anlamınagelmektedir.

Hükümet cephesindeki hafifsemelerin vebaşbakanın alaylara konuolan yaklaşımlarınınaksine sermaye çevreleridaha en baştan gelmekteolan krizin kapsamı veşiddeti konusunda gerçekçibir tutumla hareket ettiler.Daha ilk adımda dolaysızsaldırılara girişmeklekalmadılar, hükümeti deısrarla krizi karşılayacakyeni saldırı paketlerihazırlamaya ve bunun birparçası olarak IMF ileanlaşmaya zorladılar. Şusıralar bu gerçekleşmekte,krizin bu ilk safhasındakisaldırıların kapsamıhazırlıkları süren yeni bir IMFantlaşması ilesomutlanmaktadır.

Mevcut kriz dünyaölçüsündedir ve kapsamı ileşiddeti yönünden ancak 1929krizi ile kıyaslanabilmektedir.Ama dünya kapitalizmininbugünkü gelişme aşamasındaküresel çaptaki bir ekonomikkrizin bir çöküşle sonuçlanması, kapsamı ve şiddetiyönünden olduğu kadar etki ve sonuçları yönünden de1929 Büyük Çöküşü’nü her bakımdan geridebırakacaktır. Krizin Türkiye ekonomisi üzerindekietkilerine, dolayısıyla yolaçacağı sosyal ve politiksonuçlara da buradan bakmak gerekir. Her halükardaetkisi yıllarca sürecek uzun bir kriz dönemininbaşlangıç aşamasındayız. Ve ayağı az çok yere basanhiç kimse, her ülkenin kendi içinde ve dünyanıntümünde, büyük sosyal ve siyasal çalkantılarayolaçmaksızın bu krizin geride kalmasını bekleyemez.Mevcut krizi, Türkiye’nin son yirmi yıllık evresiiçinde yaşanan alışılmış dönemsel çalkantılarındanayıran da bu özelliğidir. Bu çapta bir krizin sonuçlarıda doğal olarak daha farklı, kapsamlı ve yıkıcıolacaktır. Sosyal mücadelenin seyrini ve bu aradailerici-devrimci hareketi derinden etkileyecektir.

Bu durumda devrimci sınıf partisi de krize, üstelikdar anlamda ekonomik ve sosyal sonuçlarına karşı da

değil, dünya ölçüsünde olduğu kadar ülke ölçüsündede yolaçacağı karmaşık politik etki ve sonuçlarıgözeterek, uzun süreli ve soluklu, dirençli ve dinamik,yaratıcı ve inisiyatifli bir mücadeleye hazırlanmakgörevi ile yüzyüzedir.

Kriz sistemin iflasının itirafıdır,alternatif toplumsal devrim ve sosyalizmdir

Kapitalizmin aşırı üretim krizi kapitalist üretimtarzının temel çelişkisinin, üretici güçler ileüretim/mülkiyet ilişkileri arasındaki çelişkinin,kendini en yıkıcı bir biçimde, bir tür patlama olarakortaya koymasıdır. Bu, sistemin teklediğinin, tarihselgelişmenin önünde artık aşılması gereken bir engele

dönüştüğünün, sistemin kendiöz işleyişinden gelen biritirafıdır. Bu temel önemdeteorik gerçek, devrimcipartinin toplumsal devrimedayalı mücadele perspektifibakımından büyük önemtaşır. Kriz dönemlerindeapayrı bir önem taşıyan buperspektif devrimciçalışmanın ve mücadelenintemelini oluşturmalı, yönverici ilkesi olmalıdır.

Marksizmin kurucularımarksist dünya görüşününgelişmesinde köşe taşıoluşturan temeleserlerinde, üstelik tamda kapitalist aşırı üretimkrizlerini ele alırlarken,bu perspektifin teoriktemellerini tüm açıklığıile ortaya koymuşlardır.Ekonomik bunalımları,“modern üreticigüçlerin, burjuvazi veonun egemenliğininvarlık koşullarını

oluşturan modern üretimilişkilerine ve mülkiyet ilişkilerine isyanı” olaraktanımlayan Komünist Manifesto, şöyle devam eder:“Toplumun elinde bulunan üretici güçler artık burjuvamülkiyet ilişkilerinin gelişimine hizmet etmiyor;aksine, bu ilişkiler açısından fazla büyümüşlerdir,onlar tarafından engellenmektedirler ve bu engeliaştıkları anda burjuva toplumunun bütününedüzensizlik getirirler ve burjuva mülkiyetinin varlığınıtehlikeye sokarlar...” Anti-Dühring’de (3. Kısım,Birinci Bölüm), kapitalizmin aşırı üretimbunalımlarında “toplumsal üretim ile kapitalisttemellük (mülk edinme) arasındaki çelişkinin tam birpatlamaya vardığı”na işaret eden Engels ise sorunuşöyle özetler: “Üretim biçimi, değişim biçimine karşıbaşkaldırır, üretim biçimi için çok büyük bir durumagelmiş bulunan üretici güçler, üretim biçimine karşıbaşkaldırırlar.” Ve nihayet Kapital’de Marx, tam dakapitalist aşırı üretim bunalımlarının tümmekanizmasının ayrıntılara inen teorik tahlilini ortayakoyarken (3. Cilt, Üçüncü Kısım, Kar Oranlarının

Düşme Eğilimi Yasası), bu bunalımlarının kapitalizminbir üretim tarzı olarak tarihsel niteliğini, yanisınırlılığını ve geçiciliğini, yani daha ileri bir üretimtarzı tarafından aşılması zorunluluğunu ortayakoyduğuna döne döne işaret eder.

Kapitalizmin ekonomik krizleri sistemin iflasının,tarihsel gelişmenin önünde bir engele dönüştüğününbir itirafı ise eğer, devrimci partinin görevi, bu gerçeğiher yolu ve yöntemi kullanarak işçilerin veemekçilerin bilincine yerleştirmek, kitleleri sisteminaşılması mücadelesinin, toplumsal devrimmücadelesinin içine çekmek olmalıdır.

Burada sorun hiçbir biçimde toplumsal devrim içinolgun ya da yeterli öznel koşulların olup olmadığısorunu değildir, bu tümüyle başka bir şeydir. Buradasözkonusu olan, bizzat kapitalist üretimin, kendinesnel gelişme seyri içinde, bu üretim sisteminin temelçelişkisini en yakıcı ve yıkıcı biçimde gözler önünesermesidir. Devrimci parti bu nesnel olguyu hareketnoktası olarak almalı ve mücadele hattının stratejikçerçevesini buradan kurmalıdır. Bunu, bu nesnelolguyu görmezlikten gelerek ya da geri plana iterek,bunalıma karşı mücadeleyi partiler, hükümetler(örneğin bugünün dünyasında Bush yönetimi ya daTürkiye’sinde AKP hükümeti gibi) ya da onlarınuyguladığı şu veya bu politikaya (mevcut durumdaneo-liberalizme) karşı muhalefete indirgeyenreformizme karşı mücadele ile de birleştirmelidir.

Kriz dönemlerinde reformizm, iflası açığa çıkankapitalizmin karşısına sözümona daha az sorunlukapitalizm alternatifleri ile çıkar. Bu kimi zaman (vedaha çok bağımlı ülkelerde) ulusal kapitalizm, kimizaman demokratik ya da halkçı kapitalizm, ya dabunların bir tür karması olur. Burada sorun hiç de bualternatiflerin bu tanımlamalar içinde ortaya konulupkonulmadığı değildir. Söylemde sosyalizm iddiasıtaşıyan hiçbir reformist akım bunu bu şekilde, buaçıklık ve kabalıkta yapmaz. Ama taktik çizgi adıaltında ortaya koydukları açık ve net bir biçimdetoplumsal devrim perspektifi içinde ortaya konmuyor,anlamı ve mantıksal dinamiği yönünden burayabağlanmıyorsa, krizin çoğu durumda kendiliğinden biryana iteceği politik odaklar ya da politikalar asıl hedefhaline getiriliyorsa, sonuç başka türlü olmaz.

Kriz ve devrimci partinin taktik çizgisi

“İşçi sınıfının sorunu, kapitalist ekonomiye vedolayısıyla burjuva sınıf düzeninin sorunlarına kendiiçinde, yani kapitalist düzenin kendi tabanı üzerindeçözüm bulmak değildir, olamaz. Onun sorunu,devrimci sınıf mücadelesini geliştirerek, bu ekonomiyikarakterize eden üretim ilişkilerini, bu ilişkileredayanan sınıf egemenliği sistemini aşmaktır.Dolayısıyla, devrimci sınıf mücadelesini geliştirmek vedevrimci sınıf mevzilerini çoğaltmak yoluyla, bunubaşaracak koşullara zaman içerisinde ulaşmaktır. İşçisınıfı, düzenin krizleri ve dolayısıyla mevcut krizkarşısında, ileri süreceği temel ve taktik istemlere debu bakışaçısıyla yaklaşır. Özetle bu, devrime dayalıdevrimci sınıf bakışaçısı çizgisidir.

“Bütün bu açılardan partimizin programı işçisınıfının elinde gerçek bir silahtır. Teorik, stratejik vetaktik bölümlerden oluşan bu bütünsel program, genel

Kriz ve devrimci mü

Page 17: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Parti’den... “Kızıl Bayrak susturulamaz!”� Ekim Gençliği � 17

CMYK

planda olduğu gibi bugünkü kriz karşısında da işçisınıfına devrimci bir bakışaçısı ve davranış çizgisisunmaktadır. ” (Düzenin Krizi ve Devrimci SınıfAlternatifi’den..., Ekim, Sayı: 221, Mart 2001,Başyazı)

Buradaki yaklaşım kriz karşısında devrimci birpartinin stratejik çizgisi ile taktik yaklaşımınıbütünlüğü içinde ortaya koymakta, devrimci partiningüncel kriz karşısında izlemesi gereken taktik çizginingenel çerçevesine ve şaşmaz amacına da ışıktutmaktadır. Sorunun özü yukarıdaki pasajda buaçıdan özlü bir biçimde ortaya konulduğu için buradabuna yeni şeyler ekleme ihtiyacı duymadan krize karşıileri sürülmesi gereken taktik istemlere geçmekistiyoruz. (Bu pasajın yer aldığı bölümü ektebütünlüğü içinde yeniden yayınlıyoruz veokurlarımıza bu yazının bir parçası olarak bu metninde incelenmesini öneriyoruz...)

Dünya çapındaki ekonomik krizin genel birekonomik çöküş ile sonuçlanıp sonuçlanmayacağını,dolayısıyla böyle bir ihtimalin karşımıza çıkaracağımuazzam sorunları şu an kestirebilecek durumdadeğiliz. Ama halihazırda tüm kapitalist dünyadaolduğu gibi Türkiye’de de durgunluktan daralmayageçiş biçiminde seyreden bir kriz gerçeği ileyüzyüzeyiz. Bu sınırlardaki bir krizin gündemegetirdiği saldırıların niteliği ve kapsamı gitgide açıklıkkazanıyor. Toplu işten çıkarmalar, ücretlerindüşürülmesi, çalışma saatlerinin uzatılması da dahilçalışma koşullarının yeni bir düzeyde ağırlaştırılması,sosyal harcamalarda yeni kısıntılar, dolaylı vergilerdeve temel tüketim mallarının fiyatlarında artış, şirket vebanka kurtarmalarının her zamaki gibi halka faturaedilmesi vb., vb...

Krize karşı mücadele adına gündeme getirilen tümbu saldırı önlemleri krizin faturasının işçi sınıfına veemekçilere ödetilmesi politikasının ifadesidirler.İlerici-devrimci güçler ile bir bütün olarak emekcephesinin önünde ise krizin faturasını ödemeyikategorik olarak reddetmek, “Krizin faturasınıkapitalistler ödesin!” şiarını yükseltmek ve bunadayalı istemler ortaya sürmek görev ve sorumluluğudurmaktadır.

Genel olarak alındığında bu çerçevede ilerisürülecek istemlerin niteliğini ve kapsamını, bizzatsermayenin saldırı paketinden hareketle de formüleetmek pekala mümkündür. İşten çıkarmaların karşısına“İşten çıkarmalar yasaklansın!”, “Herkese iş, tümçalışanlara iş güvencesi!”; çalışma sürelerininuzatılmasına karşı, “7 saatlik işgünü, 35 saatlikçalışma haftası!”; ücretlerin düşürülmesine karşı,“İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari

ücret!”; çok yönlü sosyal saldırılara ve sosyalhizmetlerdeki yeni kısıntılara karşı, “Tüm çalışanlariçin genel sigorta!”, “Herkese parasız sağlıkhizmeti!”, “Herkese parasız eğitim!”, “Herkesesağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut!”; vergisoygununa karşı, “Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın!Artan oranlı gelir ve servet vergisi!”; yeni zamlarakarşı, “Tüm zamlar geri alınsın, temel tüketimmallarının fiatları ucuzlatılsın!”; kamu kaynaklarınınasalak bir sistemi içinde israfı anlamına gelen borç vefaiz ödemelerine karşı “Borç ödemeleri durdurulsun!Tüm iç ve dış borçlar geçersiz sayılsın!” vb. istemlerleçıkılmalıdır.

Tüm bu istemler birarada işçi sınıfının veemekçilerin en acil ve en insani ihtiyaçlarını ifadeetmektedirler. Bu çerçevede her bakımdan haklı vemeşrudurlar. Ayrıca tüm bu istemler için yeterlikaynaklar da birikmiş toplumsal zenginlik ile üretimve hizmet araçları olarak toplumda fazlasıyla vardır.Tüm sorun bunların kapitalist özel mülkiyet tekelialtında bulunmasıdır. Krizi vesile ederek sorgulanmasıgereken, işçilerin ve emekçilerin gündemine taşınmasıgereken de budur. Bu tekel emekçileri en temelihtiyaçlarından yoksun bırakmakla kalmamakta,topluma her seferinde çok yönlü yeni bir ağır faturaçıkaran yıkıcı krizlerin de asli nedeninioluşturmaktadır. Kapitalist sistemin krizi gerçektendevrimci olan her partinin önüne bu sorgulamayıkitlelerin gündemine taşımayı, kitlelerin genişkatmanlarına maletmeyi, istemlerin formüleedilmesini olduğu kadar mücadele ve eylem hattını daburadan kurma görev ve sorumluluğunu koymaktadır.

Krize karşı taktik istemlerin formülasyonundagerçekçilik adı altında kapitalizmin mantığını gözetenher girişim reformizme kapıyı ardına kadar aralar.Devrimci partinin görevi kapitalizmin mantığınıgözetmek değil, krizle iflası açığa çıkmış bu mantığıtümden felç etmektir. Devrimci partiyi kapitalizminişleyiş yasaları değil, sınıfın ve emekçilerin hak veistemlerinin tümüyle haklı ve meşru niteliğiilgilendirir. Bu haklılık ve meşruluk kapitalizminmantığı ile bağdaşmadığı içindir ki bu istemlerüzerinden gelişecek her ciddi mücadele kitlelerineylemini ve dolayısıyla bilincini sistemin sınırlarınınötesine taşır. Kitlelere sistemin aşılması ve toplumsaldevrim bilinci aşılar, devrimci süreci güçlendirir vesistemin aşılmasına yönelik devrimci güç ve mevzileriçoğaltır. Devrimci partinin izleyeceği taktik çizgininde tüm amacı ve hedefi de şaşmaz bir biçimde buolmaldır.

“Krizin faturasını kapitalistler ödesin!” şiarıetrafında halen nispeten kolayca birleşebilen

toplumsal muhalefet güçleri, bu şiara gerçek bir anlamkazandırmak ve onu sosyal eksenli büyük birmücadelenin verimli kaldıracı haline getirmekistiyorlarsa, krizin yıkımını en az hasarla atlatmakşeklindeki dar ve kısır bakışa düşmeksizin,emekçilerin bu en acil ve en insani talepleri etrafındabir mücadele barikatı örmelidirler. Bu bakış açısı vebuna dayalı kararlı bir birleşik mücadele, krizvesilesiyle gündeme gelen yeni güncel ve daha somutsaldırıları başarıyla püskürtebilmenin de en iyiyoludur. Toplu işten atmalar, yeni vergiler, yenizamlar, yeni uzun çalışma saatleri, yeni düşük ücretlervb. güncel somut saldırılar da ancak bu yolla etkili birbiçimde püskürtülebilir. (Şu son günlerde AvrupaParlamentosu’nda gündeme getirilen iş haftasının 60saate kadar uzatılabilmesi saldırısına karşı “25 saatlikçalışma haftası!” şiarı ile eyleme geçen sendikalarınbasıncı altında tasarının hiç değilse şimdilikreddedilmesi buna güncel bir örnek olarak verilebilir.)

Krizin siyasal etki ve sonuçları

Sorunun bir de siyasal boyutu var. Kapitalist sınıfkrizin faturasını işçi sınıfına ve emekçilere ödetmekistediğine göre, bunu devlet sopasını eline herbakımdan çok daha sıkı ve güçlü bir biçimdealmaksızın yapamaz. Öncelikle emekçileri faturayıödemeye uysalca katlanmaları için elbet. Ama eğeremekçiler bu uysallığı göstermiyorlarsa bu kez devletzorunu kullanarak onları buna mecbur etmek için. Buböyle ise eğer, krize karşı devrimci bir mücadeleperspektifi ekonomik-sosyal istemlerin ötesindesiyasal bir kapsama da sahip olmak durumundadır.Bunun bir yanı burjuva sınıfı devletinin baskı, tehditve terörüne karşı emekçilerin fiili direnciniörgütlemek, öteki yanı bu direnci temel siyasal hak veözgürlüklerin savunulmasına ve elde edilmesine dayalıbir mücadele platformu halinde somutlamaktır.

Krizin iktisadi kapsamı ve derinliği üzerine oncasöz edip de bu aynı olgunun siyasal açıdan ne anlamageldiğini, hangi etki ve sonuçları doğuracağını gözdenkaçırmak, devrimci olmak iddiasındaki bir parti içinen büyük gaflet olur. Bizzat kapitalizminmetropollerinde, kapitalist genişleme dönemlerinde iyikötü burjuva demokrasisi ile idare edebilen buülkelerde bile, polis devletine geçiş özellikle son 20yılın en önemli olaylarından biridir. Bu toplumsal krizdönemine bir hazırlık idi ve bundan böyle buna dahaçok hız verilecektir. Türkiye gibi ülkelerde ise polisdevleti, kurumsal ve yasal yapısıyla olduğu kadargündelik uygulamaları ile de baskı ve terör rejimi,sürekli bir durumdur. 12 Eylül’ün sağladığı son derece

cadelenin sorunları

Page 18: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

EKİM’den, Parti’den...18 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

uygun kurumsal ve yasal zeminin ardından Kürthalkının özgürlük mücadelesine karşı yürütülen kirlisavaş burjuvaziye baskı ve terör rejimini her bakımdandaha da tahkim etmek olanağı sağladı.

Sonuç olarak Türkiye’nin burjuva sınıf devletibugünlere ve yarınlara dünden hazır durumdadır. Vegündemde kriz, bu krizin faturasını emekçilereödetmek gibi temel önemde bir görev durduğuna göre,bu hazırlık kendini mücadelenin gelişme seyrine debağlı olarak tüm sonuçlarıyla ortaya koyabilecektir.Özellikle son bir yılda AB makyajının tümüyle biryana bırakılması, baskı ve terörün, işkence ve poliscinayetlerinin yeniden gündelik bir uygulama halinegelmesi bu açıdan rastlantı değildir. Unutmamakgerekir, son bir yıl aynı zamanda Türkiyekapitalizminin iç kriz dinamiklerinin biriktiği vebunun dünyadaki genel bir kriz ortamı ile de üstüstebineceğinin kesinleştiği bir evredir. AB ile ilişkilerçerçevesinde sözde demokratikleşme sürecişampiyonu AKP’nin hızla polis devletinin bayraktarıhaline gelmesini bu çerçevede ele almak gerekir. Butür oyunların kaldırılamayacağı ciddi bir döneminiçine girmiş bulunuyoruz..

Devrimci bir parti, bir bütün olarak ilerici-devrimcihareket bu gerçeği görmeli ve siyasal açıdan tümgereklerini hesaba katmalıdır. Bunun bir yönüneyukarıda işaret etmiş olduk: Bir yandan kitlelerinmücadelesine militan bir direniş çizgisinde yönvermek ve öte yandan temel hak ve özgürlüklereyönelik mücadeleyi devrimci bir çizgide geliştirmek.Fakat bunlar kadar önemli olan, dahası, bunlarıngereklerini yerine getirebilmenin de temel önemde birkoşulu olduğu için, bu anlamda belki bunlardan daönemli olan, burjuva legalitesine bağlanmış tehlikeliliberal hayalleri hızla bir yana bırakmak, krizingetireceği yeni zorlu koşullara dayanıklı devrimci birörgütsel konuma sahip olabilmektir. Bu alandaki tutumgirmiş bulunduğumuz dönemde her ciddi devrimciiddianın da sınanacağı bir denek taşı olacaktır.

Siyasal sorunun bir de dış boyutu, uluslararasısiyaset boyutu var. Dünya kapitalizminin krizisistemin merkez üssünde, dünya kapitalizminin ağırlıkmerkezi olan ABD’de patlak vermiştir. ABD yalnızcakrizi en derinden yaşayan ülke olarak kalmamakta,aynı zamanda hegemonyası artık yaygın biçimdesorgulanan ve fiilen de çözülen bir ülke konumundabulunmaktadır. Bu ikisi birarada onun saldırganlığınagörülmemiş boyutlar ekleyecektir. Bu saldırganlığınesas alanı ise Türkiye’yi çevreleyen bölgeler ile İçAsya’dır. Ve Türkiye Amerikan emperyalizminin bubölgedeki en önemli destek üssü ve Türk burjuvazisionun en sadık hizmetkarıdır. Türk burjuvazisi, krizortamındaki bir Türkiye gerçeği koşullarında, hele dekrizden çıkış umutlarının yeni IMF antlaşmalarınaendekslendiği bir durumda, bu saldırganlık çizgisindeAmerikan emperyalizminin yedeği olmaktan, onagerekli hizmeti sunmaktan hiçbir biçimde geriduramaz.

Bu gerçekten ise devrimci parti payına ikili birsonuç çıkar. Bunun bir yanı, bu kapsamdaki anti-emperyalist ve enternasyonalist mücadele görevlerinegerekli önemi vermektir. Öteki yanı ise, işbirlikçiburjuvazinin Amerikan emperyalizminin hizmetindegirişeceği saldırganlığın ve katılacağı savaşların,Türkiye’nin iktisadi ve sosyal yaşamına yalnızca yenifaturalar olarak yansımakla kalmayacağı, içerdekibaskı ve terör rejimini de yeni bir düzeydeağırlaştıracağıdır.

Birleştirici bir sosyal mücadele ekseni

Bugünün Türkiye’sinde devrimci siyasalmücadelenin en temel ihtiyacı tüm mücadeledinamiklerini sosyal bir eksende birleştirebilmektir. 12Eylül’den bu yana, demek oluyor ki neredeyse 30yıldır, olmayan budur. Oysa başka bakımlardan ciddi

zaaflar taşıyan ‘60’lı ve ‘70’li yılların mücadelelerininen büyük üstünlüğü bu idi. ‘89’da Bahar Eylemleriolarak patlak veren işçi hareketi bir süreliğine de olsakendiliğinden bunun koşullarını oluşturdu. Fakatdevrimci hareketi tümüyle hazırlıksız yakalayan bubüyük dalga kırıldığından bu yana bunun koşullarınayeniden ulaşılamadı.

Böyle bir eksenden yoksunluk örneğin Kürthareketini ciddi açmazlar ve zaaflarla yüzyüzebırakmakla kalmamış, sorunun ve hareketin kendisi,yarattığı tüm sıkıntılara rağmen burjuvazi için toplumunispeten kolayca yönetebilmenin ve sınıf eksenli birsosyal mücadelenin gelişmesini engelleyebilmeninönemli bir olanağına da dönüşmüştür. Şimdilerde isegündemde ilerici bir yönelime sahip, mezhepselbaskılara ve rejimin temelindeki mezhep ayrımcılığınakarşı laik-demokratik istemler ileri sürebilen bir Alevihareketi var. Fakat merkezinde işçi sınıfının durduğubir sosyal mücadele ekseninin geliştirilemediği birdurumda, tüm iyi niyetine rağmen bu hareketindüzenin çarkları arasında bir biçimde eritileceğindende kuşku duyulmamaldır.

Böylece bugünkü kriz koşullarının tüm ötekimücadele dinamikleri için de birleştirici olabilecek birsosyal mücadele ekseninin geliştirilmesinde bir fırsatolarak kullanılabilmesi sorununa geliyoruz. Bu olanakpotansiyel olarak kesinlikle vardır, tüm sorun onu birgerçekliğe dönüştürebilmektir. Bu ise bir bütün olarakilerici-devrimci hareketin sergileyeceği ortaksorumluluğa, ortaya koyabileceği birleşik güç, yetenekve inisiyatife bağlıdır.

Her dönem eylemliliğini her şeye rağmen birbiçimde sürdürmeyi başaran işçi sınıfı hareketiözellikle son iki yıldır belirgin bir yeni hareketlenmeiçindedir. Halen konumu ve eğilimi ne olursa olsunilerici-devrimci akımların büyük bir bölümünün deasıl ilgi ve umut konusudur. Son iki yılın, amaözellikle de geride bırakmakta olduğumuz yılın 1Mayıs süreci, işçi sınıfı hareketinin gücünü vebirleştirici yeteneğini ayrıca hissettirmiş, onagösterilen ilgiyi ayrıca güçlendirmiştir.

Şimdi kriz koşullarındayız ve hareketliliğin, direnişve protestoların ağırlık merkezi bir kez daha işçisınıfıdır. Kendini adeta kendiliğinden dayatandevrimci sorumluluk, krizin sağlayacağı olanakları eniyi biçimde değerlendirerek dinamik bir işçihareketinin gelişmesini kolaylaştırmak vehızlandırmaktır. Bunu tüm öteki mücadeledinamiklerinin ortak ve birleştirici ekseni halinegetirebilmektir. Bu, kendine devrimci ya dasosyalistim diyen hiçbir parti ya da akımınkaçınamayacağı bir nesnel güncel sorumluluktur. Vebugün bunun dışında kriz koşullarını siyasal mücadeleiçin etkili bir kaldıraç olarak kullanabilmenin birolanağı da yoktur. Bugünün Türkiye’sinde somutgerçeğe gözlerini kapamayan herkes bunu az çok biraçıklıkla pekala görebilir.

Bu gerçek üzerinde az çok ortak bir görüş birliğisağlayabilmek belki de her şeye rağmen nispetenkolaydır. Daha zor olanı ise bunu devrimci bir bakışaçısı ekseninde somutlayabilmektir. Aylardır kendinigösteren krize, onun ilk yıkıcı etkilerine ve sınıfcephesinden gelen ilk anlamlı tepkilere rağmen halenbirleşik bir mücadele cephesi kurulamamasınıngerisinde bu vardır. Bugünün Türkiye’sinde devrimcihareket güçsüz ve dağınıktır. Bu reformist hareketehak etmediği bir ağırlık kazandırmakta ve sonuçta krizortamında sosyal mücadeleyi devrimci bir perspektiflesomutlamayı zora sokmaktadır.

Türkiye’nin reformistleri, hemen tümü hala dakendilerini devrimci ya da sosyalist olaraktanımlasalar da, mücadele süreçlerine tipik reformistbir mantıkla yaklaşmakta, bu çerçevede bölücü vedevrimci olanakları boşa çıkarıcı bir roloynamaktadırlar. Bu kendini şimdi de krize karşıoluşturulmaya çalışılan birleşik platformlara yaklaşım

üzerinden göstermektedir. Reformistlerin önemli birbölümü kendilerini yerel seçimlere endekslemişlerdirve sorunlara da bu merkezden bakmaktadırlar. Kriz deonlar için yerel seçim sürecinde kitlelere seslenmeninyeni bir olağı olmaktan öteye geçmiyor.

Oysa krizin gündeme getirdiği saldırı dalgasınakarşı militan bir işçi ve emekçi barikatı oluşturmaköteki herşeyin tabi kılınacağı ana eksen olmalıdır.Dikkatler seçim sandığına değil sınıf ve kitleeylemine, bu çerçevede fabrikalara ve işletmelere,sokaklara ve alanlara odaklanmalıdır. Bu çerçevedegündeme gelecek her gerçek kitle eyleminin etki vekazanımı, kitlelerin eğitimine, örgütlenmesine vemücadele azmine katkısı, seçim sandığından eldeedileceği umulan her türlü başarıdan çok daha üstün,anlamlı ve kalıcı olacaktır. Bunu anlayıpanlayamamak devrimcilik ile reformizm arasındakiderin farkı ortaya koyar.

Kriz dönemi ve partinin görevleri

Partimiz için kriz bir durum değil fakatönümüzdeki yılları kapsayacak bütün bir dönemdir.Etki ve sonuçları yıllarca sürecek bir krizdensözederken bunu anlatmış oluyoruz. Bundan böyleartık öteki her şey kriz ortamında yaşanacak, krizinoluşturduğu zemin üzerinde bir anlam taşıyacaktır.Örneğin güncel saldırıları göğüslemekten YerelSeçimlere, bir bütün olarak Bahar Süreci’nden 1Mayıs’a kadar önümüzdeki ayların gündemleri artıkkriz süreci içinde, onun ortaya çıkardığı yeni sosyal-siyasal zeminde somut anlamlarını bulacaklardır.

Bu, kriz dönemine soluklu bir mücadele dönemiolarak bakmak, tüm hazırlıkları ve mücadelegörevlerini de buna göre ele almak demektir. Buhazırlıkların içe dönük yüzünde, devrimci bir partininkrizle belirlenen bir döneme en iyi uyumu sağlamasorunu vardır. Buna ilişkin sorunlar bütününü buradabir yana bırakıyoruz; bunlar partinin kendisiniilgilendirmektedir, parti içinde tartışılacak,değerlendirilecek ve uygulamalara konu olacaktır.Dışa dönük yüzünde ise, buraya kadar genel birçerçeve içinde, ilerici-devrimci hareket de içindetoplumsal muhalefetin geneli gözetilerek ortayakonulan devrimci mücadele perspektifinin gerektirdiğiçok yönlü bir çalışma ve mücadele süreci vardır.Bunun hakkını en iyi biçimde vermek herkesten öncebu perspektifle ortaya çıkan partinin kendi görevidir.

Kriz etki ve sonuçları bakımından kapsamlı vekarmaşık bir olgudur. Kriz ortamlarında sınıflar veonları temsil iddiasındaki siyasal güçler karşı karşıyagelir. Bu çerçevede parti krize karşı etkili ve sonuçalıcı bir mücadele sorununa ilerici-devrimci hareketinve toplumsal muhalefetin bütünü üzerinden, bubütünün ifade ettiği güç ve olanaklar üzerindenbakmak zorundadır. Bu bir öznel tercih sorunu değilfakat krize karşı etkili ve sonuç alıcı bir toplumsal-siyasal mücadelenin zorunlu nesnel koşuludur.

Fakat bu hiçbir biçimde kendinden ötesineedilgence mecbur ve mahkum olmak anlamına dagelmemektedir. Tam tersine, ortaya koymuşbulunduğumuz sorunlardan da anlaşılacağı gibi, büyükbir heterojenlik gösteren bu zeminde ciddi görüşayrılıkları ve dolayısıyla da partiyi bekleyen ilkeli vekararlı bir mücadele alanı bulunmaktadır. Devrimcilikve reformizm olarak kendini gösterecek bu çatışmadadevrimci çizgiye, tutum ve tercihlere güç kazandırmakiçin ciddi bir mücadele partinin görevidir. Sorun buzeminde devrimci bir ayrışmayı gerçekleştirmek, amabunu çok zorunlu olmadıkça bir kopmanın değil tümöteki güçleri daha tutarlı bir hatta sürükleyebilmeninolanağı olarak değerlendirebilmektir.

Kriz ortamında partinin kendi bağımsız siyasalçalışması ise tümüyle farklı bir sorundur. Parti etkilibir sınıf ve kitle hareketinin geliştirilebilmesi içintoplumsal muhalefetin bütünsel güç ve olanaklarına

Page 19: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

EKİM’den, Parti’den... Ekim Gençliği � 19“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

gerekli önemi verir. Ama bu, kendi bağımsız faaliyetini yürütmesininne engeli ne de alternatifidir. Partinin başarısı bu ikili görevleralanını ne ölçüde başarıyla birleştirip bağdaştırabileceğine de sıkısıkıya bağlıdır. Bir yandan, kendi devrimci bakış açımızçerçevesinde genel devrimci çalışmamızı krizin ortaya çıkardığı yenikoşullara en iyi biçimde uyarlayacağız, gerekleri doğrultusunda etkinve yaratıcı bir biçimde seferber olacağız. Öte yandan, krize karşıbirleşik bir sınıf ve kitle hareketinin geliştirilmesi ve bunun devrimcibir çizgide gerçekleştirilmesi için en azami bir çaba, katkı, inisiyatifve ilkeli mücadele yeteneği göstereceğiz.

Kriz çalışma alanlarımızda bir değişikliği değil fakat onlarayönelik daha yoğun ve etkin bir çalışmayı gerektirmektedir. Krizekarşı etkili bir toplumsal muhalefetin biricik ekseni işçi sınıfıdır vebiz de halen bu alanda konumlanmış durumdayız ve bu alanüzerinden çalışıyoruz. Bu çerçevede krize karşı temel kitle dinamiğiile bizim olağan çalışma alanımız kendiliğinden çakışıyor. Fakat krizdönemi aynı zamanda kitle hareketinin genelleşme olanakları ortayaçıkarabildiği bir dönem de olduğuna göre, genelden seslenebilmekve genelleşen eylem ve etkinliklerde en iyi biçimde yer almak dadurumundayız. Ayrıca kriz yaygın işsizlik, işçilerin bir bölümününkendi istemleri dışında üretim alanlarından kopartılarak yaşamalanlarına hapsedilmesi anlamına da geldiği için, bundan böylefabrika ve işletme çalışmasını işçilerin yaşam alanlarındaki çalışmaile birleştirme sorununu daha çok önemsemek durumundayız.

Krize karşı etkili bir sosyal-siyasal muhalefeti örgütlemenin ikidüzlemi var.

Bunlardan ilki ilerici-devrimci siyasal güçler ile başta sendikalarolmak üzere demokratik kitle örgütlerinin birleşik örgütselplatformudur. Bu konuda öncelikle yakın dönemin önemli birdeneyimi olan Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu deneyimivar önümüzde. Sözkonusu güçlerin birleşik bir tutumla hareketetmesi olanağı elde edilebilirse eğer, bunun alacağı örgütsel biçimkonusunda bu deneyimden eleştirel bir tarzda yararlanılabilir. Öteyandan, bu düzeyde bir birleşik örgütlenmenin akibeti beklenmeden,bugünden olanaklı olan tüm yerellerde bu türden birleşikplatformaların örgütlenmesine öncülük edilebilir, var olanların içindeyer alınabilir.

Örgütlenmenin öteki düzlemi ise bizzat sınıfın ve emekçilerindolaysız örgütlenmesidir. Bu karşımıza kriz koşullarına yanıtverebilecek taban örgütlenmeleri sorununu çıkarıyor. Bu konudaburada, olanaklı olan her fabrika ve işletmede bu türdenörgütlenmeleri, her biçimiyle komiteleşmeyi teşvik etmek vegerçekleştirmek için en azami çaba harcamak gerekliliğine işaretetmekle yetinebiliriz ancak.

Devrimci siyasal çalışmanın yol, yöntem ve araçları sorununagirmiyoruz. Bunun, koşulları ve olanakları en iyi biçimde hesabakatmaya dayalı bir devrimci inisiyatif ve yaratıcılık alanı olduğunaişaret etmekle yetiniyoruz.

Aynı sınırlı yetinmeyi eylem çizgisi alanında gösterebiliriz.Görev krizin kitlelerde çok yönlü olarak beslediği ve besleyeceğihoşnutsuzluğu her yolla açığa çıkarmak, eyleme dökmeye çalışmakolmalıdır. Bunun alacağı biçimler hayatın içinde amaca en uygunbiçimde bir bakıma kendiliğinden şekillenecektir. Nitekim dahaşimdiden bu alanda önemli bir pratik deneyim kendinigöstermektedir. Çeşitli biçimleriyle direnişler, fabrika havzalarındakiyürüyüşler, tekelci şirketlerin önündeki gösteriler, ve en önemlisi defabrika işgalleri, tüm bunlar daha şimdiden bizzat işçi hareketininkendi dinamizminden gelmektedir. Bunları başarılı kılmak, yaymak,birleştirmek, koordine etmek vb. devrimci siyasal çalışmanınöncelikli sorunları arasındadır. Bu kapsamda fabrika işgalleriözellikle önemlidir. Bu, bugünün koşullarında o dokunulmazlığıkutsanan kapitalist özel mülkiyet “dokunmak” anlamına gelir. Bubakımdan büyük bir politik anlam taşırlar ve bilinç sıçramalarınahizmet ederler. Bununla bağlantılı olarak bankaları, borsayı vetekelci şirket binalarını, tekelci kapitalist egemenliğin bu en önemlisembollerini, mekan olarak hedef alacak eylemler örgütleyebilmenin,kuşatmaktan işgal etmeye kadar protestoları buralara taşıyabilmeninbüyük politik önemine de işaret edebiliriz.

Genel perspektiflerin ötesindeki çok şey pratik hayatınsorunudur; bu konulara ilişkin görüşleri ve deneyimleri en iyi pratikhayata daha yakın, dahası bizzat onun içindeki parti militanlarıortaya koyabilirler. Parti bu konularda onların yaratıcı düşünselkatkılarına fazlasıyla ihtiyaç duymaktadır.

EKİM(Ekim, Sayı: 255, Aralık 2008)

(tkip.org’dan alınmıştır...)

Proletaryanın devrimciprogramı tek çıkış

yoludurİşçi sınıfının sorunu, kapitalist ekonomiye ve dolayısıyla burjuva sınıf düzeninin sorunlarına

kendi içinde, yani kapitalist düzenin kendi tabanı üzerinde çözüm bulmak değildir, olamaz. Onunsorunu, devrimci sınıf mücadelesini geliştirerek, bu ekonomiyi karakterize eden üretimilişkilerini, bu ilişkilere dayanan sınıf egemenliği sistemini aşmaktır. Dolayısıyla, devrimci sınıfmücadelesini geliştirmek ve devrimci sınıf mevzilerini çoğaltmak yoluyla, bunu başaracakkoşullara zaman içerisinde ulaşmaktır. İşçi sınıfı, düzenin krizleri ve dolayısıyla mevcut krizkarşısında, ileri süreceği temel ve taktik istemlere de bu bakışaçısıyla yaklaşır. Özetle bu,devrime dayalı devrimci sınıf bakışaçısı çizgisidir.

Bütün bu açılardan partimizin programı işçi sınıfının elinde gerçek bir silahtır. Teorik,stratejik ve taktik bölümlerden oluşan bu bütünsel program, genel planda olduğu gibi bugünkükriz karşısında da işçi sınıfına devrimci bir bakışaçısı ve davranış çizgisi sunmaktadır.

Programımızın teorik bölümü, bugünün dünyasında ve onun bir parçası olarak bugününTürkiye’sinde egemen bulunan temel ilişkilerin ve bu ilişkilerin kaçınılmaz ürünü olan iktisadi,sosyal ve siyasal sorunların açık ve net bir kavranışını sunmaktadır. Bugünün Türkiye’sindeemekçiler krizlerden, emperyalist köleliğin bu krizlerin yıkıcı etkilerini ağırlaştıransonuçlarından, işsizlik ve yoksulluktan, derinleşen gelir uçurumundan, çok yönlü çürüme vekokuşmadan acı çekmekte, tüm bunlara karşı öfke ve hoşnutsuzluk duymaktadır. Veprogramımızın teorik bölümü, tüm bu sorunların emperyalist dünya sistemi ve kapitalist düzenile organik ve öze ilişkin bağını bütünsel bir açıklık içerisinde sunmaktadır.

Programımızın stratejik siyasal bölümü “Türkiye Devrimi” başlığını taşımaktadır ve Türkiyekapitalizminin siyasal, iktisadi, sosyal ve kültürel cephede hangi temel alternatif çözümlerle,hangi ilke ve esaslara bağlı olarak aşılacağını ortaya koymaktadır. Programımızın bu bölümü,bugünkü düzenin işçi sınıfına ve emekçilere yaşattığı derin sosyal ve siyasal acıların, ancak onundayandığı sınıf egemenliği sistemine ve onun gerisindeki emperyalist köleliğe köklü birmüdahaleyle aşılabileceğini saptamaktadır.

Fakat programımız sorunların kaynağını ve temel çözümünü vermekle de yetinmemektedir.Saptanan temel devrimci hedefe bir anda ulaşılamayacağının açık bilinciyle, devrimci teorik vestratejik konumunu ve bakışaçısını, bu temel hedefe zaman içerisinde ulaşmayı kolaylaştıracakve olanaklı kılacak devrimci bir taktik hatla da birleştirmektedir. Programımızın “AcilDemokratik ve Sosyal İstemler” ile “Emeğin Korunması”na ayrılmış bölümleri de işte bu işlevigörmektedir, bu amaca yöneliktir.

Krizin bugünkü yıkıcı etkileri ve sermayenin onu izleyen saldırıları karşısında, teorik vestratejik bölümleriyle organik bir bütünlük içerisinde kavranmak kaydıyla, programımızın butaktik bölümleri işçi sınıfının ve emekçilerin elinde gerçek birer silahtır. Bu bölümler, partimizinşu günlerde yükselttiği “Krizin faturası kapitalistlere!” şiarının somutlanmış bir çerçevesini devermektedir. Burada tek bir istem gösterilemez ki, krizin yıkıcı etkileri ve İMF’nin yeni saldırıprogramı karşısında, işçi sınıfının ve emekçilerin bugünkü can alıcı istemlerine ve çıkarlarınadenk düşmüyor olsun. İş gününden vergi sorununa, asgari ücretten parasız eğitim ve sağlığakadar bu böyle. Aynı şekilde, dış borçların iptalinden temel demokratik hak ve özgürlüklerinkazanılması istemine kadar bu böyle.

Bu istemler devrim hedefine bağlanan bir devrimci sınıf bakışaçısıyla formüle edilmişlerdir.İlgili bölümlerin girişinde de belirtildiği gibi, bu istemler uğruna mücadele, parti için; “proleterve emekçi yığınları etkilemeye, kendi özdeneyimleri temelinde eğiterek devrim mücadelesinekazanmaya” hizmet eder. Bu istemlerin elde edilmesi mücadelesinde katedilecek her mesafe, işçisınıfı ve emekçileri fiziki ve moral yozlaşmadan korumakla kalmayacak, gerçek kurtuluş uğrunaverilen mücadelede onlara savaşma gücü ve yeteneği de kazandıracaktır.

Bütün bu açılardan, partimizin programı, yalnızca genel bir toplumsal devrim programı olarakkalmamakta, mücadelenin taktik aşamalarına da başarıyla yanıt veren dinamik ve devrimci birsınıf mücadelesi bakışaçısı da sunmaktadır.

Her toplumda ağır kriz dönemleri, partilerin ve programlarının denenip sınanmasına da enuygun vesilelerdir. Partimiz kriz döneminde işçi sınıfının ve emekçilerin karşısına güçlü birbiçimde çıkmak ve kitlelerin ve olayların sınamasından başarıyla geçmek istiyorsa, tam da budönemde programını en etkin bir silah haline getirmeyi ve pratikte gereğince kullanmayıbaşarmak zorundadır.

Bu aynı dönem, kriz karşısındaki tüm sahte burjuva ya da tutarsız küçük-burjuvaprogramlarla, bunlara dayalı sözde “ulusal” ya da “devrimci” çözümler ya da alternatiflerlehesaplaşma dönemidir de. Bu hesaplaşma da, yine parti programına etkin bir silah olarakdayanabilme ölçüsünde başarılı olacaktır.

(Düzenin Krizi ve Devrimci Sınıf Alternatifi’den...,Ekim, Sayı: 221, Mart 2001, Başyazı)

Parti Değerlendirmeleri-1, Eksen Yayıncılık, s.244-47

Page 20: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Kriz ve sınıf hareketi...20 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Bursa BDSP kapitalist krizi muhataplarıyla,yani işçi ve emekçilerle tartışabilmek için 21Aralık günü “Kriz ve Sınıf Hareketi” başlıklı birpanel düzenledi.

Panelde konuşmacı olarak Prof. Dr. YükselAkkaya, Tez Koop-İş Sendikası Genel EğitimDanışmanı Volkan Yaraşır, Birleşik Metal İşçileriSendikası (BMİS) Bursa Şube Başkanı AyhanEkinci ve BDSP temsilcisi yer aldı. Panel yaklaşıkbeş saat sürdü.

Panelin yapıldığı salona BDSP imzalı“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni! Yaşasın sosyalistişçi-emekçi iktidarı!” yazılı pankart ve “Krizinfaturasını işçi-emekçiler ödemeyecek!”, “Krizinfaturası kapitalistlere!” şiarlarının yazılı olduğuozalitler asıldı.

Panelde ilk sözü Yüksel Akkaya aldı.Kapitalizmin tarihinin krizler tarihi olduğunu, bukrizlerden bir kısmının ufak ateşlenmeler gibi birkısmının da beyin kanaması ve kalp krizi gibi ağırhastalıklar olarak görülebileceğini belirtti. Tarihselbakışla; 1873-1875, 1929 ve 1974-1975 krizlerinihatırlatarak üç ağır kriz yaşandığını belirtenAkkaya, kapitalizmin tarihinin, hapishaneyeçevrilen fabrikalarda özgürlükleri yok etmenintarihi olduğunu ve bununla beraber de bir direnişlertarihi olduğunu dile getirdi. Konuyu şu üç anabaşlık üzerinden incelemek gerektiğini belirtti:

1) Kapitalizmin tarihi ve işçileşme tarihi2) Kriz döneminde neler yaşandığı3) Bu kriz dönemlerinde ne yapmalıyız/ne

yapmamalıyız.Kapitalizmin tarihini ve bu tarihsel gelişim

içindeki üretim şeklini anlatan Akkaya,kapitalizmin gelişmesiyle birlikte işçinin makineyiçalıştıran bir güç olmaktan çıkarak makine ilebirlikte çalışan bir mekanizmahaline geldiğini,sadece kol gücünün değil ruhunun ve beyninin deüretim gücüne katıldığını vurguladı.

Yüksel Akkaya’nın ardından sözü VolkanYaraşır aldı. Konuşmasına üretimin artık küreselolarak yapıldığını anlatan bir açıklamayla başladı.Finans sermaye ile reel sermaye arasındaki bağıvurguladı. Yaşanan son krizin nedenlerini anlattı.Krizin sunduğu imkanlara değinen Yaraşır,

özellikle bu dönemde devrim ve sosyalizminpropagandasının yükseltilmesi gerektiğini belirtti.

İşçiler için “ne yapmalı?” sorusuna yanıtvererek, önerilerini kısaca şöyle somutladı:

1) Belirlenmiş talepler üzerinden yürünmeli a)Kriz sermayenin krizi b) İşten atılmalaryasaklansın! c) Her işten atılana işsizlik tazminatıödensin!

2) Sivil itaatsizlik eylemleri3) Borsa ve bankalara karşı harekete geçilmeliSomutladığı önerilerin kapitalizme ciddi bir

darbe vurabileceğini belirten Yaraşır, bu anlamagelmek üzere konuşmasını “Belki itiöldüremeyebiliriz, ama iti uyuz edelim” diyerekbitirdi.

Üçüncü olarak sözü Ayhan Ekinci aldı. Yaşanansüreçte işçilerin geldiği durumu anlattı, bu konudasendikalara vurgu yaptı ve Türk Metal Sendikası’nıeleştirdi. Bursa’da mücadele veren işçilerin gereklisınıf desteğini görememesinin hareket açısındanciddi bir problem olduğunu belirten Ekinci, ortakmücadele vurgusu yaptı.

İlk bölümdeki son sözü BDSP temsilcisi aldı.Şu an işçi sınıfı içerisinde eyleme geçme isteği vekaramsarlık olarak beliren iki ana eğiliminvarolduğunu belirten BDSP temsilcisi, kapitalizminve devletin teşhirini yaptı. Ortak talepler, ortakörgütlülük ve ortak mücadele vurgusu yaparak“genel grev-genel direniş” somut hedefiyle ortayaçıkılması gerektiğini belirtti. Krizin faturasınınkapitalistlere ödetilmesine yönelik eylemleryapılması ve krize karşı mücadelenin kapitalizmeyıkma perspekifiyle yürütülmesi gerektiğini dilegetirerek, “Krize karşı devrim, kapitalizme karşısosyalizm!” şiarını ön plana çıkardı.

Sunumların ardından kısa bir ara verilerekikinci bölüme geçildi. Bu bölümde panele katılanişçiler de düşüncelerini paylaştılar vekonuşmacılara çeşitli sorular yönelttiler. Canlıtartışmaların yaşandığı bölümün ardından panelsona erdi.

BMİS, BATİS, BAMİS, EED, Partizan, HalkCephesi ve Halkevleri’nin de temsili düzeydeyeraldığı panele yaklaşık 70 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Bursa’da “Kriz ve sınıf hareketi” paneli…

“Krize karşı devrim,kapitalizme karşı sosyalizm!”

Ümraniye’de“Kapitalizm, krizve işçi sınıfı”paneli

OSB-İMES İşçileri Derneği’nin 3. Olağan GenelKurulu’nda gerçekleştirilmesi karar altına alınan 2.Ümraniye İşçi Kurultayı’nın ön hazırlık çalışmalarıyoğun bir şekilde devam ediyor.

21 Aralık günü kurultay ön hazırlık çalışmalarıkapsamında OSB-İMES İşçileri Derneği’nde“Kapitalizm, kriz ve işçi sınıfı” başlıklı bir panelgerçekleştirildi.

Panelde Ümraniye BDSP ve Kurultay HazırlıkKomitesi adına sunumlar yapıldı.

OSB-İMES İşçileri Derneği Başkanı’nın yaptığı açılışkonuşmasının ardından Ümraniye BDSP temsilcisikonuştu. Sosyalizmin öldüğünü iddia eden burjuvaideologların bile bugün kapitalizmin yapısal krizinisorguladığını ve Marx’ın haklılığını teslim etmekzorunda kaldığını söyleyerek konuşmasına başladı.Marx’ın kapitalizmin bilimsel bir çözümlemesiniyaptığını ifade ederek, kapitalizmin aşırı kâr güdüsünedayalı anarşik yapısını kısaca özetledi. Bugünyaşanmakta olan krizin de kapitalizmin yapısal kriziolduğunu, ancak dünya kapitalizminin bir kez daha çeşitliönlemlerle bu krizi atlatma çabası içinde olduğunusöyledi. Bunun ise işçi sınıfının kazanılmış haklarınadönük yeni saldırılar, güçlenen devlet terörü, faşizm veen nihayetinde de emperyalist paylaşım savaşlarıanlamına geldiğini ifade etti. Krizi yaratanın işçi sınıfı veemekçiler olmadığını vurgulayan BDSP temsilcisi, krizinfaturasını kapitalistlerin ödemesi gerektiğini, bunun isekapitalizme karşı mücadele edilerek başarılabileceğinisöyledi. Kriz karşısındaki tek doğru tutumu, “Sınıfa karşısınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm”sloganı ile özetleyerek konuşmasını sonlandırdı.

Kurultay Hazırlık Komitesi sözcüsü ise konuşmasına,kapitalizmin aslında karını arttırdığı bir süreç içerisindeolduğunu ifade ederek başladı. Krizi bir fırsat olarakgören burjuvazinin krizin faturasını işçi sınıfına kesmeyeçalıştığını vurguladı. Son dönemde dünyada veTürkiye’de yaşanan işten çıkarma, hak gaspı ve esneküretim saldırılarını özetledi. Ancak bu tablonun birkaramsarlığa yol açmaması gerektiğini ifade ederek, işçisınıfının krize karşı mücadelesinin ve örgütlenmearayışının bir dökümünü sundu. İşçi sınıfının tek çıkışyolunun örgütlü mücadele olduğunu vurguladı.Bugünlerde işçi sınıfının aslında krizin değilörgütsüzlüğünün faturasını ödediğini söyleyen KHKsözcüsü, örgütlenmenin önündeki engellerin tartışılacağı2. Ümraniye İşçi Kurultayı’nın bu çerçevede daha dafazla önem kazandığını söyleyerek konuşmasınısonlandırdı.

Yapılan konuşmaların ardından soru cevapbölümünde katılımcıların soruları ile birlikte oldukçacanlı tartışmalar yaşandı. Bu bölümde 15-16 Hazirantüründe direnişlerin gerçekleşme potansiyeli,Yunanistan’da yaşanan isyanlar, güncel talepler, krizkarşısında reformist tutum, eylemli mücadele hattı veişçilerin ekonomi-politik eğitimi gibi konular tartışıldı.

Örgütlü mücadele çağrısının yinelendiği, kapitalizminkrizin faturasını işçi sınıfına kesme girişimlerine karşıişgal-grev-direniş eylemli mücadele çizgisi ile yanıtverilmesinin gerekliliğinin altının çizildiği bu bölümünardından panel sona erdi.

2,5 saate yakın süren ve oldukça canlı bir atmosferdegeçen panele 40’a yakın işçi katıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 21: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Kriz ve çürüyen toplum... Ekim Gençliği � 21“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Krizle birlikte işçi ve emekçilerin gelecekendişesi daha da artarken, bir başka gerçek dekaranlık bir geleceği işaret etmektedir. Krizvesilesiyle de görüldüğü gibi, her türlü kötülüğün vesömürünün kaynağında kapitalist-emperyalistsistem dururken, yine aynı sömürü düzenihayatımızı çok yönlü bir cendere içine almaktadır.Ekonomik ve siyasal açıdan çökmekte olan sistem,çöküşünü ahlaki açıdan da son hızla sürdürmektedir.Dün “Doğu Bloku”nun yıkıntılarıyla birliktebilimsel sosyalizmin de tarihe karıştığını, yeni birdünyanın kurulduğunu ilan edenler, bugün kendisarsıntılarının hüsranıyla baş başa kalıyorlar. Öteyandan tarih, emekçilere vaadedilen o “refahtoplumu”nun bir aldatmaca olduğunu acımasızcagösteriyor. Kendi ülkemizden de yakından tanıkolduğumuz bu gerçekler, çökmekte olan kapitalistsistemin ürünü olan, cinnet geçiren bir toplumuişaret etmektedir. Burjuva ideologları tarafındanvaat edilen “refah toplumu”nun yerinde bugün,birbirini boğazlayan insanlar durmaktadır.

Her gün bir başka kentte gerçekleşen cinayet,tecavüz, gasp, yaralama, intihar vb. haberlersermaye medyasına yansıyor. İşkence, katliam,tecavüz gibi insanlık suçlarıyla nam salmışmafyalaşmış-çürümüş bir düzenin yarattığı kültürünve yaşam biçiminin böyle olması şaşırtıcı olmasada, varılan boyut ürkütücüdür. Kontgerillagüçlerinin devşirildiği cinayet şebekelerinin nasılpalazlandığı bir sır değildir. Sistem işçi veemekçilerin içinden, yazık ki gelecekteki faşistcinayet şebekelerine aday bireyler çıkarmaktadır.“Kurtlar Vadisi” benzeri filmlerin deyönlendiriciliğiyle yetişen katil adayları sokaklardarahatça dolaşıyorlar.

Hazırlanan bazı raporlara göre, son 5 yılda bininüzerinde insan töre ve namus için öldürülürken,Türkiye’de yalnızca polisin sorumluluk alanındagünde ortalama 5 cinayet işlenmekte, 2-3 kadıntecavüze maruz kalmaktadır. 2007 yılında 920tecavüz olayı meydana gelirken, bu yılın ilk 8ayında 613 kadın tecavüze maruz kalmıştır. Tutuklu

ve hükümlü sayısı 1 Kasım itibariyle 101 binigeçmiştir. Bu rakam 4 yıl önce 57 bin 930’du.Sadece 2006 yılında 1.647 kişi intihar etmiştir.İntihara teşebbüs sayısı ise18 bin 527’dir.

2008 yılına ait bir başka araştırma ise,İstanbul’da yaşayanların dörtte üçünün kendinigüvende hissetmediğini ve her 5 kişiden birininşiddete maruz kaldığını ortaya çıkarmıştır. 2003-2007 yılları arasında İstanbul’da 19 bin 290 kişiyeadli otopsi yapılmış, 2 bin 688 kişinin ölümnedeninin ateşli silah yaralanması olduğuanlaşılmıştır.

Buraya aktarılan ve gerçeğin ancak bir kısmınaışık tutabilen bu olayların asıl etkisini milyonlarcainsanın zihninde yarattığından kuşku yoktur.Örgütsüz yığınlar, örgütlü bir güç olan ve bu kölelikdüzenini zor yoluyla ayakta tutmaya çalışansermaye devleti tarafından korkuyla denetim altındatutulmaktadırlar. Bunlara ek olarak şimdibirbirlerinden de daha fazla korkmayabaşlamaktadırlar.

Ekonomik-sosyal açıdan kurtuluş umuduolmayanların yaşadığı bu seçeneksizlikte en büyüksorumluluk sınıf devrimcilerine düşmektedir. İşçisınıfı ve emekçiler çaresiz değildir. Devrim vesosyalizm her zamankinden daha yakın vegünceldir. Hep söylenegeldiği gibi, “en koyukaranlık şafaktan önceki karanlıktır”. Bizleriinsanca bir yaşamdan yoksun bırakan, yozlaşma veçürümenin sorumlusu olan, seri cinayetlere sebepolan ve katiller üreten mafyalaşmış bu düzenyıkılmayı beklemektedir.

Korunaklı malikânelerde tezgâhladıkları türlüoyunlarla insanların birbirini boğazlamasına sebepolanların düzeni gün geçtikçe çatırdamaktadır. Budüzeni ve savunucularını, Irak’tan fırlatılan birayakkabı sarsmaya yetmekte, Yunanistan’dazaptedilen sokaklar korkutmaktadır. Filistinli veKürt çocuklarının ellerindeki ufacık taşlardandehşete kapılmaktadırlar. Bizim umudumuz arttıkçave kavga yükseldikçe, bir avuç soyguncununkorkuları da gerçek olacaktır.

Irkçı vekil konuşmayadevam ediyor!

Seçimlerin arifesinde, burjuva düzen partilerininkendi aralarında kapışma had safhaya ulaşmışdurumda. Ülke çapında aday kapma yarışı içindekipartilerin kapısını aşındıran “aday aday”ları yerelyönetimlerin rantını yemek için birbirlerini eziyor. Bualışıldık tabloya ek olarak burjuva partilerin çeşitlikonulardaki açılımları gündeme geliyor. Bir yandanyeni yeni açılımlar yapılırken, öte yandan buaçılımların üzerindeki yaldızlar dökülüyor.

Kapitalizm için en demokratik olanından enfaşizanına kadar tüm seçimlerin ortak noktası birertiyatroya dönüşmesidir. Yalandan seçimin yalanaktörleri milyonların karşısında yalan yarışınagirerken, burjuvazinin binbir maskesiyle takan buşarlatanların aynılaşan biçimleri “daha çok bağırmak”suretiyle örtülmeye çalışılıyor.

Tüm bunlar biliniyor. Ancak son günlerde burjuvasiyaset pervasızlıkta ve yüzsüzlükte kendini aştı.Bunun son örneği ise açılım üstüne açılım yapanCHP’den geldi. Son dönem şovenist hezeyanınbayraktarı CHP seçim vesilesiyle “farklılıklarınbirlikteliğinden” dem vurup Kürtler ve Alevilere, hattaçarşaflılara göz kırpmaya başlamıştı ki, kendi içindençıkan çatlak sesler CHP gerçeğini bir kez daha gözlerönüne serdi.

CHP’de “radikal” çıkışlarıyla dikkat çeken CananArıtman “Ermeniler’den özür diliyorum”kampanyasına karşı sarfettiği sözlerle Hitler’inkemiklerini sızlattı. Özür kampanyası ülke çapındabirçok tartışmaya konu olurken, MHP’yi bile geridebırakarak kampanyanın demokratik bir tepki olduğunusöyleyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü “Ermeni”kökenli olmakla suçladı. Soyağacını açıklayan Gül, enaz Arıtman kadar soya sopa değer verdiğinikanıtlarken, uzun zamandır ailecek “müslüman veTürk” olduklarının altını çizdi. Böylece Gül’ündamarlarından geçen “asil kan” devletin resmiaçıklamasına girdi ve Abdullah Gül de böylece temizeçıkmış oldu.

Irkçılık konusunda laik aristokratların bir türlüköşke yakıştıramadığı Gül’e her fırsatta saldırmakCHP’nin üslubuyla çelişmiyor gibi görünebilir. Ama işbu kadar basit değil. Bir kampanyayı sadecedemokratik bir tepki olarak nitelendiren kişi “Ermeni”olmakla suçlanmış buna resmi cevap diye canhıraş“ben Ermeni değilim” açıklaması yapılmıştır. Buaçıklama ırkçılığın geldiği boyutu ortaya koymaktadır.Toplumu bütünleştirmekten dem vuran burjuvasiyasetçileri Türk ulusu dışında bir ulusa mensupolmayı bir hakaret olarak görmektedir.

“Devletin başı ve halkın temsilcisi” arasındaki buırksal atışma Abdullah Gül’ün tazminat davasıaçmasıyla devam etti. 1 YTL’lik manevi tazminatdavasını Gül kazanırsa, bir kişiye “Ermeni” demekresmen suç sayılmış olacak. Varılan yer, sermayedevletinin faşizm ve inkar ile yoğrulmuş hamurununizahıdır.

Canan Arıtman gibi pek soylu “beyaz Türkler”Arıtman’ın ANAP’tan İzmir belediye meclis üyesiolarak seçildiğini tabiî ki biliyorlardı. Elbette bu sorunolmadı, tıpkı bu kadının ırkçılığının sorun olmadığıgibi. Kömürün, hileli seçmen listelerinin, yalanaçılımların tozu dumanı arasında kapitalizmin krizininörtbas edildiği yeni bir seçimin arifesindeyiz. Buncaikiyüzlülük ve yalanın arasında gerçekler kendiniacımasızca gün ışığına vuruyor. Bir Rus atasözüegemenlerin siyasetini şöyle özetliyor: “Siyaset birfahişenin hanımefendi kılığına bürünmesidir.”

Çökmekte olan bir sistem, cinnet geçiren bir toplum…

Ya barbarlık ya sosyalizm!

Page 22: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Gençlik gelecek...22 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

İTÜ Maslak’ta ÖGB saldırısıGeçtiğimiz haftalarda İTÜ’de yaşanan faşist

saldırının ardından yönetim tarafından afiş asma vemasa açma yasağı getirilmişti. Geçen hafta bu yasakkararını tanımadığımızı belirterek masalarımızı açtıkve afişlerimizi astık. Bunun üzerine yönetimüniversiteye çevik kuvveti soktu, ÖGB ile işbirliğiiçerisinde öğrencilerin üzerine saldırttı.

22 Aralık günü aynı şekilde Maslak’ta tüm siyasalyapılar masalarını açtı ve afişlerini astı. Masalarımızagelen ÖGB’ler masalarımızı kaldırmamız gerektiğini,hemen kaldırılmazsa kendilerinin masaları kaldırıpafişleri sökeceklerini söylediler.

Masa açmamızı ve afiş asmamızı kimseninengelleyemeyeceğini belirttik. Bunun üzerine ÖGB’lermasalara ve afişlerimize saldırdılar. Saldırıya karşı tokbir tutum sergiledik, masalarımızı almalarına izinvermedik. Ancak birkaç afişimizi yırtabildiler. Budurumu sloganlarımızla ve ıslıklarımız protesto ettik.Birçok öğrenci bizlere destek verdi.

İTÜ Ekim Gençliği

İÜ: “Krize karşı ses çıkar!”Üniversite öğrencileri Beyazıt Meydanı’nda

gerçekleştirdikleri eylem öncesinde elektrik faturalarıve “Krizin faturasını ödemeyeceğiz! / İÜ Öğrencileri”pankartıyla fakülteleri dolaşarak konuşmalar yaptılar.Yemekhanedeki öğrencilere kaşık ve çatallarıyla krizekarşı ses çıkarma çağrısına öğrencilerden de destekgeldi.

Kriz gündemli şarkıları ve çaldıkları düdüklerleBeyazıt Meydanı’na yürüyen öğrenciler, faturalarıödeyemediklerini, barınamadıklarını veısınamadıklarını söylediler. Tenekenin içinde sembolikolarak faturalarını yaktılar. Bush ve Erdoğan’ınmaskesinin takıldığı iki öğrenci krizin faturasını Bushve Erdoğan’ın ödemesi çağrısında bulundular.

Açıklamanın sonunda talepler sıralandı. Eylemeyaklaşık 100 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Dokuz Eylül’de kriz karşıtı eylemDokuz Eylül Üniversitesi Dokuz Çeşmeler

Yerleşkesi’nde gerçekleştirilen kriz karşıtı eylemDenge Kafe önünde kitlenin toplanmasıyla başladı.Konuşmalar, alkışlar ve sloganlar eşliğinde yürüyüşegeçen öğrenciler “Üniversitelilerin talepleri var! /Üniversite öğrencileri”, “Krizin faturasını bizödemeyeceğiz!” pankartlarını açtılar. Giriş Kapısıönünde yapılan açıklamada, üniversite öğrencilerininbirçok sorununa değinildi. Krizin AKP’yi, sermayeyiteğet geçtiğine, öğrencileri ise mağdur ettiğine vurguyapıldı. AKP hükümeti aracılığıyla uygulanan neo-liberal politikaların hız kazanmasına, üniversitelerdedinsel gericiliğe dikkat çekildi.

Öğrenci Kolektifleri ve Yurtsever Cephe ÖğrenciBirliği’nin ortak örgütlediği eyleme Genç-Sen dedestek verdi. Eyleme yaklaşık 80 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Genç-Sen’den “Uyarıyoruz!”eylemleri...

Üniversitelerde yarı zamanlı olarak çalışan asistanöğrenciler 5510 sayılı SSGSS yasasının 1 Ekim’deyürürlüğe girmesiyle beraber işten çıkarılmış, Kasımayına kadar çalıştırıldıkları halde 1.5 aylık maaşları

ödenmemişti. Genç-Sen 18 Aralık günü çeşitli illerdeyaptığı eylemlerle asistan öğrencilerin işe gerialınmalarını ve maaşların ödenmesini talep etti.

İstanbul: Genç-Sen’liler Beyazıt otobüsduraklarında buluşarak buradan sloganlarla vealkışlarla Beyazıt Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler.Yürüyüş boyunca ıslıklar ve düdükler çalınarak asistanöğrencilerin işten çıkarılması protesto edildi.

Eylemde, “İşten atılan öğrencileriz, Uyarıyoruz,Atılan tüm öğrenciler işlerine geri alınsın, ödenmeyenmaaşlarımız ödensin” yazılı pankart ve dövizlertaşındı.

Beyazıt Meydanı Merkez Kampüs önünde basınaçıklamasının okunmasının ardından DİSK GenelSekreteri Tayfun Görgün bir konuşma yaptı. Yaklaşık70 kişinin katıldığı açıklamaya Eğitim-Sen ve DİSK /Genel-İş Avrupa Yakası Bölge Başkanlığı da destekverdi.

İzmir: Ege Üniversitesi’nde işlerine son verilen vemaaşları ödenmeyen 298 öğrenci için eylemgerçekleştirildi. Yürüyüş çarşıda yapılan ajitasyonkonuşmasının ardından Mediko önünde bitti ve buradabasın açıklaması okundu. İşten atılmalar veöğrencilerin mağduriyeti anlatıldıktan sonra harçlaradeğinildi. “Herkese eşit eğitim hakkı” istenerek iştenatılan öğrencilerin işe geri alınması ve maaşlarınödenmesi talep edildi. Eyleme 50 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-İzmir

Eskişehir’de Genç-Sen’e polisengeli!

Eskişehir Genç-Sen 20 Aralık günü gerçekleştirdiğieylemle Yunanistan’da Alexandros Grigoropulos’unpolis kurşunuyla öldürülmesinin ardından yükseltilen

isyanıselamladı.

İsmet İnönü Caddesi’ne çıkarak burada yapılacakoturma eyleminin ardından basın açıklamasını okumakisteyen Genç-Sen’lilerin önü polis barikatıyla kesildi.Barikata yüklenilerek İsmet İnönü Caddesi’negeçilmek istenince kısa süreli bir arbede yaşandı.Yaşanılan arbedenin ardından köprüye geri dönülerekbir süre daha sloganlarla barikatın karşısındabeklenildi ve basın açıklaması burada okundu.

Eylemin Adalar’da sürdürülmesi düşünülerekyürüyüşe geçileceği sırada polis o yönü de kapattı.Bunun üzerine kitle çarşı istikametine yöneldi.DİSK’in bulunduğu Birlik İşhanı’nın önünde bir süredaha sloganlar atıldıktan sonra eylem sona erdi.

Eyleme Öğrenci Kolektifleri ve EskişehirGeleceğimizi İstiyoruz Girişimi de destek verdi.Eylemde sık sık “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Direnedirene kazanacağız!”, “Yunanistan halkı yalnızdeğildir!”, “Alexis, Uğur Kaymaz, Hrant Dink, EnginÇeber yaşıyor!”, “Katil devlet hesap verecek!” vb.sloganlar atıldı. Eyleme yaklaşık 100 kişi katıldı.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Ekim Gençliği Yunanistan’dakidirenişi selamladı!

15 yaşındaki Alexandros Grigoropoulos’un polis kurşunuyla katledilmesi sonrası başlayan ve haftalardırdevam eden Yunanistan gençliği ve işçi-emekçilerinin mücadeleleriyle dayanışmak amacıyla Ekim Gençliği19 Aralık günü eylemdeydi.

İstiklal Caddesi üzerindeki konsolosluk binası önünde basın açıklaması gerçekleştiren Ekim Gençliği,“Engin Çeber’den Alexandros’a, devlet katletmeye devam ediyor! Yunanistan’daki isyan ve direnişiselamlıyoruz!“ pankartını açtı. Ayrıca, “Katil polis hesap verecek!“, “Yaşasın enternasyonal dayanışma!“,“Yaşasın halkların kardeşliği!“, “19 Aralık’ı unutma, unutturma!” , “Gençlik gelecek gelecek sosyalizm!“,“İsyan haktır!“ vb. dövizler taşındı.

Krizin etkisiyle kapitalist sistemin hız verdiği barbarlığın dünyanın her yerinde hissedildiğinin belirtildiğikısa bir konuşmayla başlayan açıklamada 19 Aralık gündemi de işlendi. Açıklamada şunlar söylendi:

“Kapitalist sistemin derinleşen krizi dünyanın dört bir yanında etkilerini gösterirken, sisteme karşıgeliştirilen muhalefet de aynı hızla büyümeye devam etmektedir. Burjuva ideologlar dahi ‘Marx haklıydı’demek zorunda kalabilmişlerdir. Son olarak Yunanistan’da gelişen sistem karşıtı kitlesel isyan ve direniş ve budirenişin bulduğu yankı, kapitalistlerin korkularını daha da arttırmış durumdadır. Ancak korkunun ecelefaydası yoktur! Kapitalist sistem yıkılmaya mahkumdur ve bu düzenin tek alternatifi sosyalizmdir! Yunanistangençliğinin eylemlerinde dile getirdikleri gibi ‘Vitrinlere değil gökyüzüne bak’mak gerekmektedir. Öyle ki,gökyüzünü saran isyan ateşinin kızıllığı ‘bizim günlerimizin saatinin geldiğini’ bir kez daha göstermektedir.”

Atılan sloganların ardından basın açıklaması sona erdi. Açıklamada “Katil devlet hesap verecek!”,“Hepimiz Engin’iz hepimiz, Alexis’iz!”, “Yaşasın enternasyonal dayanışma!” , “Yaşasın halkların kardeşliği!”,“Direne direne kazanacağız!” , “19 Aralık’ı unutma, unutturma!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Gençlik gelecek gelecek sosyalizm!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

18 Aralık 2008 / İÜ Hergele Meydanı

Gençlik hareketinden…

Page 23: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

gelecek sosyalizm! Ekim Gençliği � 23“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

İÜ: “Krizin faturasınıödemeyeceğiz!”

18 Aralık günü İstanbul Üniversitesi MerkezKampüs ve Edebiyat Fakültesi’nde kriz başlığıylaforumlar düzenlendi. Yaklaşık 60 kişinin katıldığıetkinlik, zaman darlığından dolayı kısa da sürmesinerağmen, birçok öğrenci tartışmaya katıldı.

Edebiyat: Panelden önce ve panel sırasındafotoğraf sergisi yapıldı. Yoksulluk, isyan gibi başlıklarıolan sergiye ilgi yoğun oldu. Sergiyle birlikte müzikyayını da yaptık.

Forum bir arkadaşımızın neden toplandığımızı vehangi başlıkları tartışacağımızı anlatmasıyla başladı.İlk konuşmalar ve verilen örnekler birçok fabrikadankriz bahanesiyle işçi çıkartılması üzerineydi. SSGSSyasası sebebiyle işten çıkartılan asistan öğrencilerindurumuna değinildi ve buradan krizin öğrencilerüzerindeki etkisine geçildi. Parasız eğitim, ulaşım,barınma vb. hakkımızın elimizden alındığına, ancakbunlar için mücadele etmemiz gerektiğine vurguyapıldı.

Merkez Kampüs: Kapitalizmin varolduğu sürecebunalımların da olacağı vurgusuyla başlayan forum,daha önce yaşanan krizler ve sonrasında yaşanangelişmeler hakkında bilgi verilerek devam etti. Krizinöğrenciler üzerindeki etkisi bölümünde eğitimin,sağlığın hak olduğu vurgulandı. İşten çıkartılan asistanöğrenciler başlığı ayrıca tartışıldı. Krizin yarattığısonuçlara karşı somut taleplerin öne çıkarılmasıvurgulandı, mücadele çağrısıyla forum sonlandırıldı.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Trabzon’da Genç-Sen çalışması28 Aralık günü gerçekleştireceğimiz “Ticari eğitim,

işsizlik ve geleceksizlik” gündemli panel içinçalışmalarımıza başladık. Panelde KTÜ’deki öznelsorunlar ve bu sorunlara karşı nasıl bir mücadelehattının örülmesi gerektiğini tartışacağız. Ayrıcaönümüzdeki süreçte ticari eğitim ve neoliberaldönüşümleri ele alan bir kampanya örgütleyeceğiz.Kampanya süreci panelin tartışma konularından biriolacak. Üniversite ve civarındaki mahallelerde

materyallerimizi kullanmaya başladık. Pul ve panoyazılarının yanı sıra kantin-sınıf konuşmaları ile paneleçağrı yapacağız.

Trabzon Ekim Gençliği

Emperyalizme karşı bağımsızlıkyürüyüşü!

Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen üniversite veliselerden oluşan Emek Partisi Gençliği, 20 Aralıkgünü Kadıköy İskele Meydanı’nda “Emperyalizmekarşı bağımsızlık yürüyüşü” adı altında bir mitinggerçekleştirdi.

Öğrenciler en önde, “İş, ekmek, özgürlük içinemperyalizme karşı birleşelim” pankartını açarak,sloganlarla Kadıköy İskele Meydanı’na doğruyürüyüşe geçtiler. Parasız eğitim talebi dışında, ABDeperyalizmini ve Ortadoğu’daki işgali protesto edensloganlar haykırdılar. Çağlayan’dan tekstil işçileri veYenibosna semt gençliği de mitingde yerini aldı.

Açılış konuşmasında Denizler’in bıraktığıbağımsızlık ve demokrasi bayrağını teslim aldıkları veonun gerçek sahipleri oldukları ifade edildi. İTÜ’defaşist saldırıya uğrayan Çağdaş Ali Dede’nin mitingegönderdiği mesaj okundu. Ardından Mustafa Yalçınerbir konuşma yaptı.

Mitinge 1500’ü aşkın liseli ve üniversiteli gençkatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Alexis kardeşimizdir!”Trakya Üniversitesi Genç-Sen Şubesi 24 Aralık

günü Edirne PTT önünde Yunanistan’daki isyanıselamlamak için bir eylem gerçekleştirdi. EylemdeGenç-Sen’in diğer illerde okunan basın metni okundu.Sık sık “Atina’da Bağdat’ta yaşasın küresel intifada!”,“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganlarıgür bir şekilde atıldı.

Eyleme yaklaşık 40 kişi katıldı. Sendika, kitleörgütleri ve siyasal gençlik örgütleri de eyleme destekverdi.

Ekim Gençliği / Edirne

ÖKM rektörlük tarafındankapatıldı!

İnsan Hakları Haftası nedeniyle yapılacak olanpaneli engellemek isteyen rektörlük 18 Aralıksabahı ÖKM’yi kapattı.

ÖKM geçtiğimiz senelerde de çeşitli bahaneyleonlarca kez kapatılmıştı. Bu kez kapatılma kararıprotestoyla karşılandı. ÖKM önünde toplananöğrenciler, tüm engellemelere karşınyılmayacaklarını, faaliyetlerine devam edeceklerinibelirttiler.

Yaklaşık 150 kişinin katıldığı eylemde “Kültürsanat hakkımız engellenemez!”, “Baskılar biziyıldıramaz!”, “YÖK kalkacak, polis gidecek,üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “ÖKM açılsın,etkinlikler yapılsın!” sloganları atıldı.

Yasaklanan panel sokağa taştı!19 Aralık günü de ÖKM önünde yapılan basın

açıklamasıyla yasaklama protesto edildi.“Türkiye’de ve Dünya’da İnsan Hakları” konulupanel ÖKM önünde gerçekleştirildi.

Önce saat 13.30’da İstanbul Üniversitesi olarakbir basın açıklaması yapıldı. Yaklaşık 150 kişininkatıldığı açıklamada “ÖKM açılsın, etkinliklerbaşlasın!”, “ÖKM kapatılamaz!”, “F Tipi üniversiteistemiyoruz!”, “Katil polis üniversiteden defol!”,“Üniversiteler bizimdir bizimle özgürleşecek!”sloganları eşliğinde ÖKM önüne gelindi. Ruhi Su,Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Yılmaz Güney, HasanHüseyin gibi aydın ve sanatçılarının fotoğraflarıtaşındı.

Ardından panele geçildi. İlk olarak İHDYöneticisi Ümit Efe konuşma yaptı. 19 Aralık2000’de cezaevlerinde yapılan katliamdan, tecrituygulamalarından, tüm topluma dayatılan baskıdan,şiddetten bahsetti. Krizin emekçi halkın sırtındançıkarıldığını söyleyen Efe, eşitliğin sadece işkenceyaparken uygulandığını, kadın-erkek, işçi-köylüherkesin hak arama mücadelesine girdiklerinde eşitderecede işkence gördüklerini ifade etti.

Ardından söz alan TUYAB temsilcisi TekinYıldız şunları söyledi: “TUYAB olarak, bu saldırıyı,devrimci tutsaklara dönük, bizim insanlığımızıteslim almaya dönük bir saldırı olarak görüyoruz vetüm alanlarda bu saldırının iğrençliğini tüminsanlara anlatma, anlattırma ve unutturmamahedefindeyiz.”

Panel sırasında sık sık “İnsanlık onuru işkenceyiyenecek!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “19Aralık’ı unutma, unutturma!” sloganları atıldı.Yaklaşık 150 kişinin katılımıyla gerçekleşenaçıklama, Müzik Kulubü’nün çaldığı devrimşarkılarıyla ve Beyazıt Marşıyla sona erdi.

Ekim Gençliği / İstanbul

İÜ’de krizi tartışmak yasak!İnsan Hakları Haftası sebebiyle 18-19 Aralık günlerinde yapılacak olan paneller rektörlükten gelen emirle

hiçbir gerekçe gösterilmeden yasaklanmıştı. 23 Aralık günü de, ekonomik krizin işçiler ve öğrencilerüzerindeki etkilerinin, krize karşı neler yapabileceğimizin tartışılacağı “Krizin faturasını ödemeyeceğiz!”başlıklı panel yine hiçbir gerekçe gösterilmeden engellendi. Panelistler içeri alınmadı, alındığı takdirde panelinyapılacağı Sinema Kulübü’nün kapatılacağı tehdidi savruldu. Buna karşın bizler de paneli ÖKM bahçesindegerçekleştirdik. Yaklaşık 60 kişinin katılımıyla gerçekleşen panelde öncelikle üniversitelerde uygulanan buyasakçı zihniyet teşhir edildi ve 25 Aralık günü krize karşı taleplerimizi haykıracağımız BeyazıtMeydanı’ndaki eyleme çağrı yapıldı. Ardından panele geçildi.

İlk sözü Volkan Yaraşır aldı. 28 yıldır özgürlüğün neo-liberalizm olarak, kapitalizm olarak gösterildiğinedeğindi. Sınıf profilinde değişiklik olduğunu, ideolojik zor aygıtları kullanarak insanlığının beyninin işgaledildiğini söyleyen Yaraşır, Türkiye’de çeşitli fabrikalarda yaşanan hareketlilikten bahsetti. 2001’de yaşananmali krizden farklı olarak bu krizin yapısal bir kriz olduğu vurgusu yapıldı. Krizin ya işçi sınıfının örgütlülüğüile devrim imkanı yaratacağını ya da Almanya’da yaşandığı gibi faşizmin mayalanabileceğini söyledi.Konuşmasını alanlara çıkarak kapitalizme karşı mücadele edilmesi gerektiği vurgusuyla sonlandırdı.

Ardından konuşan Alp Altınörs ekonomik krizin nedenlerine değindi. Yüzmilyonlarca insanın işinin vegeleceğinin ortadan kaldırıldığını ve insanların birer robot haline dönüştürüldüğünü anlattı. “Piyasanın‘adaletine’ karşı sosyalizm temel hakları sağlar” diyen Altınörs, politik mücadelenin önemine vurgu yaparakkonuşmasını sonlandırdı.

Son olarak krizin tersaneler üzerindeki etkisinden bahsetmek üzere Zeynel Nihadioğlu konuştu. Krizingemi üretimi ve taşımacılık üzerindeki etkilerini anlattı. Yürürlüğe konan yasalarla patronlarıngüçlendirildiğini, buna karşılık işçilerin işten atıldığını ya da maliyeti düşürmek için iş güvenliğininsağlanmadığını anlatan Nihadioğlu konuşmasını şu şekilde sonlandırdı:“Marx haklı çıktı dediler. Bunu iktisadiyönden ele aldılar. Ama Marx her zaman haklıydı, Lenin de haklı. Bu dönemde sosyalizm propagandasıkarşılık bulabilir. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yok, fakat kazanacakları bir dünyavar.”

Soru-cevap bölümünün ardından panel sona erdi.İstanbul Üniversitesi / Ekim Gençliği

10 Mayıs 2008 / Selah Tersanesi

Page 24: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Gençlikten...24 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

YTÜ çalışmalarından...“Geçit Yok” kampanyası başlığı altında

yürüttüğümüz çalışmalarımıza devam ediyoruz.Düzenli açtığımız Ekim Gençliği masası ile dergisatışlarını sürdürüyoruz. Çeşitli gündemler üzerindenhazırladığımız materyalleri kullanarak öğrencilereseslenmeye devam ediyoruz.

Erdal Eren’in ölüm yıldönümü vesilesiyle faşistaskeri cunta tarafından idam edilmesini ve 12 Eylülfaşizmini YTÜ gündemine taşıdık. Katil devleti teşhireden ozalitleri yaygın bir biçimde kullandık. 19 Aralıkcezaevi katliamını da hazırladığımız ozalitlerle teşhirettik.

Yunanistan’da polis cinayetine, işsizliğe,yoksullaşmaya ve geleceksizliğe karşı militaneylemleri selamladık. Yunanistan halkının poliscinayeti ile patlayan öfkesinin meşru olduğunu ifadeeden duvar gazelerini kullandık ve resim sergisioluşturduk.

Ulaşım hakkımız engellenemez!YTÜ’de kampüsler arası ve kampüs içi sefer yapan

servislere zam yapılması ve servislerinücretlendirilmesi üzerinden başlayan çalışmaDavutpaşa ve Beşiktaş kampüslerinde devam ediyor.Bildiri dağıtımı gerçekleştiriyor, ücretsiz ve nitelikliulaşım talebi ile imza topluyoruz.

18 Aralık günü Davutpaşa kampüsündegerçekleştirdiğimiz yürüyüş ile yapılan zammıprotesto ettik. Sabah 8.40’da giriş kapısından başlayanyürüyüş yol kesilerek Fen Edebiyat Fakültesi’ne kadarsürdü. Öncesinde kapı girişinde bildiri dağıtımları ileöğrencileri eyleme çağırdık. Alkışlarla başlayanyürüyüşte, “Müşteri değil öğrenciyiz!”, “Ücretsizulaşım istiyoruz!”, “Ulaşım hakkımız engellenemez!”,“Güvenliğe değil ulaşıma bütçe!” vb. sloganlar atıldı.Fen-Edebiyat Fakültesi’nin önünde yapılan konuşmaile yürüyüş sonlandırıldı.

YTÜ Ekim Gençliği

İstanbul Üniversitesifaaliyetlerinden…

İstanbul Üniversitesi’nde faaliyetler farklı başlıklaraltında yürütülüyor.

İstanbul Üniversitesi öğrencileri olarak krizinöğrenciler üzerindeki etkisi üzerinden bir çalışmayürüttük. Geçen hafta gerçekleştirdiğimiz forumunafişlerini yaygın şekilde kullandık, el ilanlarınıöğrencilerle krizi tartışarak dağıttık. Çalışma kısasüreye sıkışmasına rağmen anlamlı sonuçlar eldeedildi. Özellikle öğrencilerin burslarının kesilmesi, evkiraları (barınma sorunu) ve sağlık sorunu üzerindenbirçok öğrencinin şikayeti vardı. Krizle ilgili bu haftada bir panel gerçekleştireceğiz.

Öğrenci Kültür Merkezi kulüplerin düzenleyeceğiİnsan Hakları Haftasıyla ilgili paneller nedeniylekapatıldı. Rektörün bu tutumunu eleştiren, ÖKM’defaaliyetlerin engellenemeyeceğini, her koşul altındaetkinliklerin yapılacağını anlatan bildiri dağıtımıgerçekleştirdik.

Fen-Edebiyat Fakültesi, Merkez Kampüs ve İktisatEk Bina’da dağıttığımız bildiriler ilgiyle karşılandı.Ayrıca okula Nazım Hikmet, Ruhi Su, vb. devrimcisanatçıların resmini asarak ÖKM’ninkapatılamayacağını ilan ettik. Rektör adaylarınınÖKM üzerindeki düşüncelerini dile getiren afişleri debunlarla birlikte kullandık.

Kot İşçileri Birliği tarafından 26 Aralık günü

gerçekleştirilecek olan etkinliğin duyurusunuokulumuzda da yaptık. Çıkarılan afişleri her fakültedekullandık. Diğer yandan davetiyeleri kullanaraksilikozis hastası işçilerin tedavisi için bağış topladık.

19 Aralık günü Yunanistan konsolosluğu önündeyaptığımız basın açıklamasının öncesinde okulumuzdaafişlerle duyurusunu yaptık. “Engin Çeber’denAlexandros’a, devlet katletmeye devam ediyor!Yunanistan’daki isyan ve direnişi selamlıyoruz!” şiarlıçağrı afişlerini Yabancı Diller Bölümü, Fen-EdebiyatFakültesi ve Merkez kampüste kullandık.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

İTÜ’de faaliyetlerden…Geçtiğimiz hafta boyunca İTÜ Maçka ve Maslak

kampüslerinde sermaye devletinin katliamcı yüzünüteşhir ettik. Hafta boyunca okulun farklı yerlerineErdal Eren ve Alex’in kartondan yapılmışresimlerini astık. Kartonun bir tarafında yaşanankatliam kendi ağzından, diğer taraftan bizlerindilinden anlatılıyordu. Ayrıca “Katleden devlettir”başlıklı panomuzda sermaye düzeninin kanlabeslendiğini ve sömürü üzerinden kendini varettiğinianlattık. Maraş-Çorum-Sivas-Gazi’yi, Deniz-Mahir-İbo-Erdal Eren’i, 19 Aralık’ı, Alex’i işledik.

Erdal Eren’in katledilişini ve sergilediği devrimcikimliği ve Yunanistan’da gerçekleşen katliamınardından başlayan isyanı anlatan bildirimizi dağıttık.18 Aralık günü Maçka’da, 19 Aralık katliamınınyıldönümü vesilesiyle belgesel gösterimi vekatliamların nedenleri üzerinden bir etkinlikgerçekleştirdik.

“Geçit yok!” kampanyası kapsamında 27 Aralıkgünü gerçekleştireceğimiz etkinliğin duyurusunuyaygın bir şekilde İTÜ öğrencilerine taşıyoruz.

Son dönemde yaşanan iş cinayetlerini de yaygın birşekilde teşhir ediyoruz. Geçtiğimiz hafta içerisinde üçtersane işçisi daha yaşamını kaybetti. Hafta başındanitibaren hazırladığımız panolarla tersanelerde yaşananiş cinayetlerini gündemleştirdik. Kriz gerekçesiyle 10bine yakın tersane işçisinin işten çıkarıldığını, işsağlığı ve güvenliği tedbirlerini almayan patronlar içinkrizin yeni bir gerekçe olduğunu anlatan duvargazetesini kantin ve yemekhaneye astık. Tersanelerdeölen her işçi için temsilen bir gemi yaptık venumaralandırdık. Gemileri koridora, kantine,yemekhaneye ve sınıfların içine astık.

Koridora ve yemekhaneye astığımız duvargazetelerinde silikozis hastalığı nedeniyle geçtiğimizhafta yaşamını yitiren kot taşlama işçisi Adem İncili’yive kot taşlama işçilerinin karşı karşıya kaldığısömürüyü anlattık. Kot İşçileri Birliği’nin yaptığıaçıklamaya yer verdik.

İTÜ Ekim Gençliği

DEÜ’de çalışmalardan…“Geçit Yok!” kampanyamızın son günlerine

yaklaşırken çalışmalarımızı hızlandırmış bulunuyoruz.Hem kampanya kapsamında hem de Yunanistan’dakidirenişi selamlamak için 25 Aralık günügerçekleştireceğimiz basın açıklamamızınçalışmalarını aralıksız olarak sürdürüyoruz. “Düzenekarşı ayağa kalkan Yunanistan gençliği veemekçilerinin yanındayız!” şiarlı afişlerimiziüniversite civarındaki direkler, otobüs durakları,kafeler ile birlikte Dokuz Çeşmeler, Tınaztepeyerleşkeleri ve Eğitim Fakültesi içerisine yoğun olarakkullanıyoruz.

AyrıcaDokuz Çeşmeler içerisindeki merkezipanolarda “Sınıfın, Devrimin ve Sosyalizmin sesi KızılBayrak okudunuz mu?” ve “Ekim Gençliği dergisininyeni sayısı çıktı!” yazılamalarının olduğudövizlerimizi kullandık. Ayrıca militan dergi satışlarıgerçekleştiriyoruz.

27 Aralık günü gerçekleştirilecek olan 19 Aralıkkatliamının anması için de, devletin katliamcı yüzünüteşhir eden afişler ile de anmaya güçlü bir katılımsağlamayı planlıyoruz.

DEÜ / Ekim Gençliği

MSGSÜ’de faaliyetler…Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde

sürdürdüğümüz “Geçit yok!” kampanyası faaliyetiyaygın afiş kullanımıyla devam etti. Ayrıca MimarlıkFakültesi kantininde masa açarak Ekim Gençliği veKızıl Bayrak satışı gerçekleştirdik ve elden EkimGençliği satışı yaptık.

Hafta boyuca Erdal Eren, Uğur Kaymaz, SeherŞahin ve Alexandros cinayetlerini anlatan “Katledendevlettir!” şiarlı insan figürü şeklinde kesilmişkartonlara yazılan yazılardan oluşan materyallerikullandık.

MSGSÜ Mimarlık Fakültesi kantininde açtığımızGenç-Sen masasında asistan öğrencilerin iştençıkarılmasını teşhir ederek, İstanbul Üniversitesiönünde yapılacak olan basın açıklamasının çağrısınıyaptık. “Uyarıyoruz!” şiarlı ve asistan öğrencilerin işegeri alınması talepli afişleri de yaygın bir şekildekullandık.

MSGSÜ Ekim Gençliği

Kamp-Üs bu sene de kampüslerde!Kamp-Üs dergisinin 5. sayının dağıtımını yaygın

bir şekilde gerçekleştirdik. Eğitim alanında yapılansaldırılar ve dünyadaki gelişmelerin yer aldığı dergiyibirçok öğrenciye ulaştırdık.

Derginin 5. sayısının çıktığını ilan eden ve birçokgündeme yer veren bir duvar gazetesi hazırladık.Mekez Kampüs yemekhanesine ve Edebiyat Fakültesikantinine yaptığımız duvar gazeteleri birçoköğrencinin ilgisini çekti.

19 Aralık günü Merkez Kampüs yemekhanesindemasa açarak dergimizi dağıttık.Dergiye ve gündemleredair birçok tartışma gerçekleştirdik.

Edebiyat Fakültesi’nde ve İktisat Ek Bina’da daderginin elden dağıtımını yaptık.

Kamp-Üs Dergisi Çalışanları

22 Aralık 2008 / İTÜ

Gençliğin faaliyetlerinden…

Page 25: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

- Amerika’da patlak veren ve tüm dünyaya yayılankriz Türkiye’yi de etkisi altına almaya başladı. Kriz,kapitalizmin krizi olmasına rağmen fatura işçi veemekçilere kesilmeye başlandı. Emekçi kadınlarkrizden nasıl etkileniyor?

EKK sözcüsü: Sizin de belirttiğiniz gibi yaşanankriz, kapitalizmin yapısal sorunlarının ve çelişkilerininürünü olmasına rağmen faturasını işçi ve emekçilerödemeye başladı. Yoğun bir şekilde yaşanan iştenatmalar, peşpeşe yapılan zamlar, vergiler vb. bufaturanın en somut sonuçlarıdır.

Aynı zamanda kapitalistler krizi fırsata çeviriyorlar.Bugüne kadar işçilerin ücretlerinden kesintilerleoluşturulan İşsizlik Sigortası Fonu’na el koymayı talepediyorlar. Bir taraftan işten atma yoluna gidiyorlar ötetaraftan ücretleri düşürüyorlar. Kazanılmış haklarıgaspediyorlar, esnek ve kuralsız çalışmayıdayatıyorlar, vb... Önümüzdeki ay Ocak zamları belliolacak. Asgari ücrete yapılacak zam bugünden bellizaten. Fabrikalarda Ocak zamlarının sıfır zam olacağıya da ücretlerin %25-%40 oranında düşürüleceğisöylentileri yayılmaya başladı bile. İşsizlik sopasınıkullanan patronlar, işçilere ölümü göstererek sıtmayarazı etmeye çalışıyorlar.

Krizin yarattığı bu tablodan doğal olarak işçi veemekçi kadınlar en fazla etkilenen kesimi oluşturacak.İşçi kıyımı öncelikli olarak kadın işçileri etkiliyor.Bugün elektronik ve tekstil sektöründen ‘kriz’gerekçesiyle atılan binlerce kadın işçi var.

Aynı zamanda gerek işsizliğin gerekse de düşükücret uygulamalarının yarattığı yoksulluk ve yıkımdanda kadınlar daha fazla etkilenecek.

2 sayı önce sayıda Kızıl Bayrak gazetesinde kadınişçiler ile yapılan röportajlar, kadınların yaşadıklarınıve hissettiklerini özetliyor bence. Kendisinin ya daeşinin işsiz kalması durumunda geçim derdi,çocukların bakımı vb. sorunlar çığ gibi büyüyor.

Patronların krizi fırsata çevirmek istediklerindenbahsettik. Krizi fırsat bilerek kazanılmış haklarımızıgaspetmek istiyorlar. İşsizliği gerekçe göstererekzorunlu mesaileri, düşük ücretleri dayatmaya, doğumiznini gaspetmeye çalışıyorlar, vb... Geçtiğimizaylarda yasalaşan SGGSS’yi de böylesi bir süreçteadım adım uygulamaya başlayarak, sağlık ve sosyalgüvenlik hakkını da tümüyle budamaya çalışıyorlar.

Ek bir nokta ise şu: Yaşadığımız toplumda çürümeve yozlaşmanın ekonomik yaşam koşullarındanbağımsız olmadığı açıktır. Yoksulluk arttıkça, devletinuyguladığı bilinçli politikaların da sonucu olarakyozlaşma ve çürümenin boyutlanması kaçınılmaz halegeliyor. Bu tablodan da en çok kadınlar etkilenecekler.Kadın cinsine yönelik saldırılar, taciz, fuhuş vb., buçürümenin bir parçası olarak daha da artacak.

Kısacası, tüm işçi ve emekçileri olduğu gibiemekçi kadınları da zor günler bekliyor...

- Kriz karşısında Emekçi Kadın Komisyonlarınasıl bir çalışma yürütmeyi düşünüyor?

EKK sözcüsü: Tüm işçi ve emekçileri derindenetkileyen krize karşı etkili bir mücadeleyi kadınlariçinde de örgütlemek gerekiyor. Ancak öncelikle kriz

karşısında açık bir bilince sahip olmak gerektiğinidüşünüyoruz. Kapitalizmin krizinin faturasının işçi veemekçilere ödettirilmesi karşısında büyüyen öfke vetepkiyi düzene yani kapitalist sistemin kendisineyöneltebilmek gerekiyor. Bu, “sınıfa karşı sınıf”perspektifiyle yürütülmesi gereken bir mücadeledemektir.

Emekçi Kadın Komisyonları işçi ve emekçikadınlara yönelik çalışmalarını bu perspektifleyürütecek, aynı zamanda kadın işçi ve emekçilerinkendi talepleri ekseninde hak alıcı bir mücadeleninörgütlenmesi çabası içinde olacaklar.

Bugün yaşanan tablo karşısında emekçi kadınlarayönelik bilgilendirme/bilinçlendirme çalışmalarıbüyük bir önem taşıyor. Zira kadınlarımız toplumun engeri ve bilinçsiz kesimini oluşturuyor. Yaşadığı baskıve eşitsizliklere, kölece yaşama ve çektiği acılara“boyun eğen” kadınlar, yaşanan krizin de “kader”leriolduğunu düşünebiliyorlar. Bu konuda bilinç açıklığısağlamayı hedefleyen bir çalışma yürüteceğiz. Emekçikadınlara bildirilerle ve kriz gündemli bir bültenleseslenecek olan Emekçi Kadın Komisyonları, aynızamanda kadın işçilerin çalıştığı fabrikalara yönelikhedefli bir çalışma yürütecekler.

Yürütülecek çalışmalar, Şubat ayı başındakomisyonların ortak olarak düzenleyeceği, “Krizinemekçi kadınlara etkileri ve kadın işçilerinmücadelesi” konulu panelle birleştirilecek.

Kuşkusuz tüm bu çalışmalar örgütlenme çağrısıylabirleştirilecektir. Emekçi Kadın Komisyonları çalışmayürüttükleri tüm alanlarda, atölyelerde, fabrikalarda,mahallelerde, gerçekleştirdikleri ev ziyaretlerinde,toplantılarda, panellerde emekçi kadınları kapitalizmekarşı mücadaleyi yükseltmeye ve örgütlenmeyeçağıracaklar.

Kriz gündemiyle yürüteceğimiz çalışmalar sonucuŞubat ayı başında gerçekleştireceğimiz panel ilebirlikte 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününe kadaryoğun bir faaliyet gündemimiz olacak.

- Emekçi kadınlara yönelik çalışmada hangitalepleri öne çıkartıyorsunuz?

EKK sözcüsü: Bu dönem tüm işçi ve emekçileriçin öne sürdüğümüz talepleri kadın işçi ve emekçileriçinde de dile getirmek ve propagandasını yapmakgerektiğini düşünüyoruz. Bunların başında “işgüvencesi” talebi geliyor. “İşten atmalara son verilsin!Herkes iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!” talebini öneçıkarmak gerekiyor.

Aynı zamanda ücretlerin düşürülmesi ve ücretgasplarına karşı “İnsanca yaşamaya yeten vergidenmuaf asgari ücret!”, “Ücretlerin düşürülmesine sonverilsin!”; uzun çalışma saatlerine ve zorunlumesailere karşı “7 saatlik iş günü 35 saatlik çalışmahaftası!” taleplerini öne çıkartacağız.

Yukardaki taleplerin yanısıra, kadınları doğrudanilgilendiren, “Eşit işe eşit ücret!”, “Kadın işçilerinkadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerdeçalıştırılması yasağı!”, “Doğumdan önce ve sonra 3’eraylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım!”, “Kadınlarınçalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları!”gibi talepleri de mücadelenin konusu yapmalıyız.

Elbette öncelikle yükselteceğimiz şiar “Krizinfaturasını kapitalistler ödesin!” olacaktır.

- Son olarak söylemek istediğiniz...

EKK sözcüsü: İşçi ve emekçiler zor bir süreçtengeçiyor. Ama aynı zamanda devrimci mücadeleninolanaklarının da arttığı bir dönemin içindeyiz.Burjuvazinin temsilcilerinin bile kapitalizminçıkışsızlığından bahsettiği böyle bir dönemde,insanlığın ve aynı zamanda kadının gerçekkurtuluşunun sosyalizmde olduğu gerçeğini döne döneişçi ve emekçilere anlatmak meşru, gerekli vezorunludur.

Dolayısıyla, emekçi kadınlara yönelik çalışmada,kadın işçi ve emekçilerin kendi talepleri uğrunayükselteceği mücadelenin öneminin yanısıra devrimve sosyalizmin gerekliliği ve güncelliğini güçlü birbiçimde anlatabilmek durumundayız.

Bizler elbette kadın işçiler arasında çalışmamızıyoğunlaştırırken, kadın-erkek işçi ve emekçilerinancak ortak bir mücadeleyle kazanılabileceği bilincinigeliştireceğiz.

Son olarak, kapitalizmin krizine karşı örgütlenmeve direniş şiarını yükselttiğimiz bugün, devam edenişçi direnişlerine sahip çıkmak ve büyütmek devrimcibir görev ve sorumluluk olarak önümüzde duruyor. Buaçıdan, DESA direnişinin simgesi Emine Aslan’ınsürdürdüğü direniş başta olmak üzere süren tümdirenişlere sahip çıkma ve sınıf dayanışmasınıyükseltme hedefiyle hareket edeceğiz.

2009 yılının yeni direnişleri yaratacağımız vebirleşik bir mücadele ile sermaye sınıfınıgerileteceğimiz bir yıl olması dileğiyle tüm işçi veemekçileri selamlıyorum...

Kızıl Bayrak / İstanbul

Söz emekçi kadınlarda... Ekim Gençliği � 25“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Krizin emekçi kadınlara yansımaları ve buna karşı mücadelenin örgütlenmesi üzerine Emekçi KadınKomisyonları sözcüsü ile konuştuk...

“2009 yılı sermaye sınıfını gerileteceğimizbir yıl olmalıdır!”

Page 26: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

19 Aralık katliamını lanetlemek ve faşist terörekarşı yükseltilen devrimci direnişi selamlamak için buyıl da ülke genelinde pek çok eylem gerçekleştirildi.

İstanbul’da 19 Aralık eylemleri İstanbul’da 19 Aralık günü İHD İstanbul Şubesi

Bayrampaşa Cezaevi önünde bir basın açıklamasıgerçekleştirdi. Yaklaşık 30 kişinin katıldığı eyleminardından sloganlarla cezaevi önüne gelen TAYAD’lıAileler “Diri diri yakan kimyasal bomba açıklansın”,“19-22 Aralık katilleri hala cezalandırılmadı”pankartları açtılar. Yapılan açıklamada 19 Aralıkkatliamını kimlerin yaptığının açıklanması istendi.300 kişinin katıldığı eylem müzik dinletisininardından sona erdi.

TUYAB: “Unutmadık,unutmayacağız!”

Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği tarafından21 Aralık günü Kadıköy ve Ümraniye’de gerçekleşenanma programlarında katliamcı devlet geleneğilanetlenirken devrimci direniş geleneği selamlandı.

“Yaşasın 19 Aralık direnişimiz! Katliamıunutmadık, unutturmayacağız!” pankartının yer aldığıeylemde dövizler ve şehit düşen 28 devrimcininfotoğrafları taşındı.

Açılış konuşmasının ardından program saygıduruşu, şiir dinletisi, müzik dinletisi ile devam etti.TUYAB adına okunan açıklamada, devletin devrimcitutsaklara dönük sindirme ve baskı politikalarına karşıyürütülen mücadelenin önemi vurgulandı.

Açıklamanın ardından Ümraniye Cezaevi’nehareket edildi. Ümraniye Cezaevi önündegerçekleştirilen etkinlikte konuşan tutsak anası GüzelŞahin, hapishanelerde direnen tutsaklarısavunacaklarını belirtti. Hep bir ağızdan söylenen“Hücrem” türküsünün ardından cezaevi önünebırakılan karanfillerle anma programı son buldu.

Kadıköy’deki eyleme 250 kişi, Ümraniye’dekianmaya 60 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Adana’da 19 Aralık eylemleri19 Aralık katliamı Adana’da Alınteri, BDSP,

ÇHKM, DHP, DİP-G, ESP, İHD, Sosyalist Parti veTürkiye Gerçeği’nin örgütlediği bir dizi eylemlelanetlendi.

Protestolar kapsamında ilk olarak 19 Aralık günüKarataş Cezaevi önünde bir eylem gerçekleştirildi.Burada yapılan açıklamada 19 Aralık operasyonuylahayata geçirilen tecritin artarak sürdüğü ifade edildi.

Akşam saat 17.00’de katliamı protesto etmek için5 Ocak Meydanı’ndan İnönü Parkı’na meşaleliyürüyüş gerçekleştirildi. Çakmak Caddesi’nin trafiğekapatıldığı yürüyüş boyunca coşkulu sloganlar atıldı.İnönü Parkı’na gelindiğinde kurumlar adınahazırlanan basın metni okundu. Açıklamaya 150 kişikatıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Ankara: “Yaşasın 19 Aralıkdirenişimiz!”

Ankara Sincan F Tipi Cezaevi önünde ilk eylemiİHD Ankara Şubesi gerçekleştirdi. İHD üyeleri

“19 Aralık’ı unutturmayacağız!”19 Aralık katliamının 8. yıldönümünde İDHF,

İGİF, Alınteri ve Bir-Kar’ın oluşturduğu DEKÖP-İsviçre 21 Aralık günü Basel kentinde “19 AralıkKatliam ve Direnişini Unutmadık-Unutturmayacağız” şiarıyla bir gece düzenledi.

19 Aralık’ta şehit düşenler için yapılan saygıduruşunun ardından DEKÖP-İ temsilcisi kitleyeseslendi. Cezaevlerini anlatan dia gösterimininardından program etkinlik Grup Su’nun coşkuluezgileriyle devam etti. Devrimci İnşa Örgütütemsilcisinin yaptığı konuşmanın ardından 19 Aralıksürecini anlatan sinevizyon gösterimi gerçekleşti.Katliamı yaşayanlar yaptıkları konuşmalarda örgütlümücadeleyi yükseltme çağrısı yaptılar. 400 kişininkatıldığı etkinlik, şiir dinletisi ve marşlarla son buldu.

BİR-KAR / Basel

Köln’de 19 Aralık eylemiDEKÖP/Köln 20 Aralık günü Dom Kilisesi’nin

önünde yaptığı eylemle kanlı katliamı lanetledi,cezaevlerinde şehit düşen devrimcileri andı. Eylemde“Olay: Katliam... Yer: Türkiye cezaevleri... Tarih: 19Aralık 2000... Unutmadık ve unutturmayacağız!”,“Politik tutsaklara özgürlük!” şiarlarını taşıyan ikiAlmanca pankart taşındı. Devrim şehitleri anısınayapılan saygı duruşuyla başlayan eylemde önce ortakAlmanca metin okundu. Ardından katliamı yaşamışbir devrimci kısa bir konuşma yaptı. Eyleme yaklaşık100 kişi katıldı.

Bir-Kar / Köln

Berlin’de 19 Aralık anması!19 Aralık katliamı Berlin’de Kızıl Bayrak,

Devrimci Demokrasi, Proleter Devrimci Duruş veAtılım gazeteleri okurları tarafından yapılan ortak biretkinlikle lanetlendi ve devrimci tutsakların direnişiselamlandı. Saygı duruşunun ardından 19-22 Aralıkkatliam ve direnişinin tarihsel önemini anlatan birkonuşma yapıldı. Şiir dinletisinin ardından Çanakkalecezaevinde açlık grevi direnişçisi bir arkadaş katliam

ve direniş sürecinde yaşadıklarını anlattı. Genç birarkadaşın söylediği türkülerle anma sona erdi.

Berlin’den Kızıl Bayrak okurları

19 Aralık Stuttgart’ta lanetlendi19 Aralık zindan katliamı ve direnişi DEKÖP

tarafından Stuttgart’ta 21 Aralık günü gerçekleştirilenetkinlikle selamlandı. Saygı duruşunu cezaevlerineyönelik saldırıları ve direnişi anlatan konuşma izledi.Ölüm Orucu ve 19 Aralık katliamını anlatan iki filmgösterimi gerçekleşti. Kısa bir aranın ardından zindankatliamını yaşayan 4 arkadaş yaşadıklarını anlattılar,devrimci iradenin kırılmazlığını ve ölümüne nasıldirenildiğini vurguladılar. Etkinliğe 90 kişi katıldı.

BİR-KAR / Stuttgart

Hamburg’da 19 Aralık anmasıDEKÖP-Hamburg bileşenleri 19 Aralık

katliamında şehit düşen devrimci tutsakları anmakamacıyla bir anma etkinliği gerçekleştirdi. Saygıduruşunun ardından sinevizyon gösterimi yapıldı.Hamburg BİR-KAR adına 19 Aralık katliamınıanlatan bir bildiri metni okundu. ATİK, ADHK veAGİF adına konuşmalar yapıldı. Soru-cevapbölümünün ardından anma etkinliği sona erdi.Etkinliğe yaklaşık 50 kişi katıldı.

BİR-KAR / Hamburg

19 Aralık katliamının hesabısorulacak!

Bielefeld Bir-Kar olarak 19 Aralık direnişini 8.yıldönümünde yoldaşlarımız ve dostlarımızla andık.19 Aralık üzerine yapılan bir değerlendirmeninokunmasının ardından tüm devrimci tutsaklarşahsında yapılan saygı duruşuyla programa devamettik. Daha sonra bir yoldaşımız günün anlam veönemini ele alan bir konuşma yaptı. Aralarda şiirlerinokunduğu etkinliğimizi “Bir Su Damlasına SığdırılanYaşam” adlı belgesel filmle bitirdik.

BİR-KAR / Bielefeld

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!26 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

19 Aralık katliamı ülke genelinde lanetlendi!

“Unutmadık, unutturmayacağız!”

Yurtdışında 19 Aralık eylem ve etkinlikleri…

Page 27: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

devrimci tutsaklardan gelen mektupları ve fotoğraflarıda cezaevi önüne taşıyarak basına sergilediler.

İHD’nin açıklamasının ardından Alınteri, BDSP,DHF, ESP ve Partizan tarafından örgütlenen eylemgerçekleştirildi. 19 Aralık sürecinde katledilendevrimcilerin fotoğraflarının taşındığı eylemde yapılanaçıklamada zindanlarda direniş geleneğinin teslimalınamayacağı vurgulandı. Halk Cephesi de YükselCaddesi’nde yaptığı eylemle 19 Aralık katliamınılanetledi.

Devrimci kurumlar 20 Aralık akşam saatlerindeYüksel Caddesi’nde bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Saat18.00’de Sakarya Caddesi’nde buluşan bileşenler,buradan Ziya Gökalp Caddesi’ni kapatarak YükselCaddesi’ne meşalelerle yürüdüler. Eylemde “Devrimciirade teslim alınamaz / Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!”şiarlı ortak pankart taşındı. 300 kişinin katıldığı eylemsloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

İzmir: “19 Aralık katliamınıunutturmayacağız!”

İzmir’de devrimci kurumlar yaptıkları bir eylemle19 Aralık katliamını lanetlediler. BDSP, Alınteri, DHP,ESP, Kaldıraç, Köz, Mücadele Birliği Platformu vePartizan’ın ortak örgütlediği yürüyüşte “19 Aralıkkatliamını unutmadık, unutturmayacağız!” pankartıaçıldı.

Devrim şehitleri için yapılan saygı duruşuylabaşlayan eylem basın açıklamasıyla devam etti. Eylem,okunan şiirlerle devam ederken Ölüm Orucu GazisiMuharrem Kurşun 19 Aralık saldırısını ve direnişinianlatan kısa bir konuşma gerçekleştirdi.

Kısa bir müzik dinletisinin ardından eylem sonaerdi. Eyleme 110 kişi katıldı.

İHD İzmir Şubesi de 19 Aralık günü saat 16.00’daKonak Sümerbank önünde yaptığı eylemle 19 Aralıkkatliamını protesto etti. Eylem tutsaklara kartgönderilmesi ile son buldu.

Kızıl Bayrak / İzmir

Eskişehir: “19 Aralık şehitleriölümsüzdür!

19 Aralık günü, Anadolu Üniversitesi Yunus EmreKampusü’nde yemekhane önünde 19 Aralık katliamıile ilgili bir basın açıklaması gerçekleştirildi. “19Aralık şehitleri ölümsüzdür! Katliamı unutmadık,hesabını soracağız! / Üniversite Öğrencileri” şiarlıpankartın açıldığı eyleme 40 kişi katıldı.

Eskişehir’de 21 Aralık günü gerçekleştirileneylemle de 19-22 Aralık katliamı lanetlendi. Saat13.30’da Sağlık Müdürlüğü önünde bir araya gelenkurumlar Adalar Migros önüne kadar yürüyüşgerçekleştirdiler. Basın açıklaması,“Bu topraklarda,yaşanan tecrit politikalarının ve katliamların önünegeçilecei, insanca bir düzen kurana kadarmücadelemiz sürecek.” sözleriyle sona erdi. BDSP,DHF, DPG, ESP, ÖDP, EHP, ÖGD, SDP ve İHD’ninörgütlediği eyleme Mücadele Birliği ve ODAK destekverdi. Eyleme yaklaşık 70 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Bursa’da 19 Aralık eylemi19 Aralık katliamı Bursa’da iki eylemle lanetlendi.

İlk olarak saat 14.00’te Bursa E Tipi Cezaevi önündebir basın açıklaması gerçekleştirildi ve katliamdaölümsüzleşen direnişçiler anısına cezaevi kapısına kızılkaranfiller bırakıldı. Açıklama BDSP, ESP, Partizan,DHF ve SDP tarafından gerçekleştirildi.

Ardından saat 18.00’de Osmangazi Metroİstasyonu önünden Kent Meydanı’na kadar yaklaşık 50kişinin katıldığı meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirildi.Yürüyüşe BDSP, ESP, Partizan, DHF, Sosyalist Parti,SODAP ve Tunceliler Derneği katıldı. Kurumlar adına

yapılan açıklamada sermaye devletinin katliamcı yüzüteşhir edildi ve devrimci tutsakların direnişlerine vurguyapıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Gazi Mahallesi’nde 19 Aralıkeylemi

19 Aralık günü saat 20.00’de Eski Karakoldurağında toplanan kitle kortej halinde yürüyüşe geçti.“19 Aralık katliamını unutmadık Hesabını soracağız”yazılı pankartın açıldığı eylemde direnişte şehit düşendevrimcilerin fotoğrafları, flamalar ve meşalelertaşındı.

BDSP, DHF, Partizan, Alınteri, DTP, ESP veMücadele Birliği’nin örgütlediği eylem Trafodurağında okunan basın açıklaması ile sona erdi.

Eyleme yaklaşık 250 kişi katıldı.Kızıl Bayrak / GOP

Esenyurt’ta 19 Aralık yürüyüşü!19 Aralık’ta şehit düşen devrimcileri anmak için

Esenyurt’ta 21 Aralık günü BDSP ve Partizantarafından meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirildi.

Depo Kapalı Cadde başında başlayan yürüyüşcaddenin ortasına gelindiğinde jandarma tarafındankesildi. Yürüyüş jandarmanın çabalarına rağmenengellenemedi. Caddenin sonuna gelindiğindehazırlanan basın metni okundu.

Yürüyüş sırasında jandarmanın kitleye yöneliktacizine ve kitleyi ablukaya almasına rağmencaddedeki insanlardan ve balkonlardan alkışla destekverildi.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Eskişehir’de 19 Aralık etkinliği22 Aralık günü KESK toplantı salonunda 19

Aralık katliamı ile ilgili bir etkinlik gerçekleştirildi.Saygı duruşunun ardından sinevizyon gösterimigerçekleştirildi. İHD temsilcisi Ahmet Uluçelebi’ninkonuşmasının ardından19 Aralık’a tanıklık edenÖlüm Orucu gazisi Muharrem Kurşun sözü aldı.Devletin katliamcı zihniyetinden ve katliamlarınamacından bahsetti.

Etkinliğin ikinci bölümünde şiir ve müzik dinletisigerçekleştirildi. BDSP, DHF, DPG, ESP, ÖDP, SDP,ÖGD ve İHD’nin örgütlediği, ODAK ve MücadeleBirliği’nin destek verdiği etkinliğe yaklaşık 60 kişikatıldı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Kayseri’de 19 Aralık ve Maraşanması

Kayseri’de 21 Aralık günü BDSP ve DHF’nindüzenlediği ve Atılım okurlarının desteklediği 19Aralık ve Maraş katliamlarını protesto etkinliğigerçekleştirildi.

Saygı duruşunun ardından 19 Aralık katliam vedirenişi ile ilgili bir sinevizyon gösterimi yapıldı.BDSP ve DHF’nin metinlerinin okunmasınınardından 19 Aralık katliam ve direnişinde yer alanAtlen Yıldırım bir konuşma yaptı. Etkinliğe katılanemekçilerin de söz alıp konuştular. Devrimci türkü vemarşların söylendiği, yaklaşık 40 kişinin katıldığıetkinlik coşkulu bir havada sona erdi.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Trabzon’da 19 Aralık açıklaması20 Aralık günü Trabzon İnsan Hakları

Derneği’nde Ekim Gençliği, SGD ve YDG, 19 Aralıkkatliamı gündemli bir basın açıklaması gerçekleştirdi.Açıklamada katliamın planlı bir şekildegerçekleştirilmesinin yanısıra devrimci iradeninteslim alınamayacağının bir kez daha tarihe yazıldığıvurgulandı. Ardından Trabzon İHD tarafından yapılankısa bir açıklama ile de katliam lanetlendi.

Trabzon Ekim Gençliği

ÇHD İstanbul Şubesi’nden panelÇağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi 20

Aralık günü “19 Aralık Operasyonu, insanlığa karşıişlenen bir suçtur. 19 Aralık Hayata DönüşOperasyonu’na zamanaşımı işlemez” başlıklı birpanel gerçekleştirdi. Panele Bayrampaşa Cezaevi eskisavcısı Necati Özdemir, İstanbul Tabip Odası Genel

SekreteriHüseyin Demirdizen, Prof. Dr. MehmetBekaroğlu, Av. Süleyman Gökten, Gazeteci-YazarAlper Turgut, 19 Aralık tanıkları Eyüp Han Başar veAysun Baykan konuşmacı olarak katıldılar. Yaklaşık80 kişinin katıldığı panel,“19 Aralık 2000’den 19Aralık 2008’e...” adlı sinevizyon gösterimiyle sonaerdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tokat’ta 19 Aralık etkinliği!Tokat Eğitim-Sen Eğitim Komisyonu tarafından

19 Aralık’ta sendika binasında, “19 Aralık 2000Cezaevi Katliamı” ve “1978 Maraş Katliamı”gündemli anma gerçekleştirildi. Saygı duruşununardından 19 Aralık sürecini anlatan kısa bir metinokudu. Etkinlik Maraş ve 19 Aralık katliamlarınıanlatan sinevizyon gösterimleri ile sürdü. Ardındanserbest kürsü bölümüne geçildi. Bu bölümde sözalanlar Maraş ve 19 Aralık katliamına ilişkindüşüncelerini ortaya koydular.

Kızıl Bayrak / Tokat

KESK’ten 19 Aralık açıklamasıKESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek, yaptığı

yazılı açıklamayla, 19 Aralık katliamını lanetledi vecezaevlerinde sürmekte olan tecritin kaldırılmasınıistedi. Meclise, hükümete ve Adalet Bakanı MehmetAli Şahin’e seslenen açıklamada,“şimdiye kadarsusarak, görmezden gelerek bu sorunu çözümsüzbırakmanın kimseye yararı olmadığını artık görün vebütün cezaevlerindeki tecrit uygulamasına derhal sonverin!” denildi.

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez! Ekim Gençliği � 27“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

19 Aralık anma etkinliklerinden...

22 Aralık 2008 / Eskişehir

Page 28: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Dünyadan...28 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Fransa Eğitim Bakanı’nın 19 Aralık’ta “eğitimreformu”nun ikinci paketini bir yıl ertelediğiniaçıklaması da Fransız öğrenci gençliğini durduramadıve 170 bin lise ve üniversite öğrencisi reform paketiniprotesto etti.

Fransa’da son yıllarda hükümet neo-liberalpolitikalarını sürdürmek için planladığı reformpaketlerinin yanında, eğitim alanında da reform paketihazırlamıştı. “Eğitim reformu”yla 13 bin 500 işbiriminin ortadan kaldırılmasını planlayan hükümetardından liselerle ilgili ikinci paketi uygulamayakoymaya çalışmıştı. Bu saldırıya karşı liseli geçlikgünlerdir yürüyüşler yaparak ve okullarını işgal ederekdireniyordu.

Yunanistan’da gençliğin isyan ateşinin Fransa’ya dasıçrayacağı ve zaten militan-direnişçi mücadelegeleneğine sahip Fransa gençliğinin öfkesinikörükleyeceği endişesi ile Fransa Eğitim Bakanı eğitimreformunun liseler ile ilgili paketini bir seneertelediklerini açıkladı ama paketi geri almadı.

“Lise reformuna dur!” sloganı ile başta Paris gibibüyük kentler olmak üzere ülkenin tümünde binlerceliseli talepleri kabul edilene ve reform tümden geriçekilene değin eylem çağrısı yaparak sokaklara çıktı.200’ün üzerinde lise işgal edilerek ders yapılamazken,binlerce kişinin katıldığı yürüyüşler gerçekleşti.

Ülke genelinde 170 bin kişi eylemleriylehükümetten reformlarını geri çekmesini istedi.

Eylemlere öğrenci sendikalarının yanı sıra öğretmensendikaları SNUipp, FSU, Unsa, CGT ve Sud ileÖğrenci Aileler Federasyonu (FCPE) destek verdi.

Paris’te 13 bin kişi alanlara çıktı, 40’tan fazla liseişgal edildi. Paris merkezinde barikat kuran öğrencileresaldıran polis ile öğrenciler arasında militan çatışmalaryaşandı.

Rennes merkezinde 5 bin lise öğrencisi yürüdü.Birçok lise işgal edilme riski nedeniyle hafta sonunadeğin tatil edildi.

Lyon’da da 10 bin kadar liseli genç yürüyüş yaptı.Polisin yürüyüşü engellemek istemesi üzerine başlayançatışma saatlerce sürdü, 50 kadar liseli gözaltına alındı.

Nancy’de binlerce kişinin katıldığı yürüyüşte polisile çatışmalar yaşandı, 51 lise işgal edildi.

Bordeaux’da 7 bin, Monpelier’de 2.500, Nantesve Brest’te 2 binden fazla liselinin katıldığı ve yer yerpolis ile çatışmaların yaşandığı yürüyüşler düzenlendi.Brest’teki gösteriler ve çatışmalar günlerdir sürüyor.

Nantes kentinde yaklaşık bin öğrenci sokaktagösterilerini sürdürürken, reformları protesto etmekiçin 15 lise işgal edildi.

Rennes kent merkezinde yaklaşık 2 bin öğrenci biraraya geldi. Kentte en az 8 lisede eğitim durdu.

Ayrıca Saint-Nazaire, Redon, Falaise, Domfront,Lille, Amiens, Beauvais, Dole ve Morteau gibi diğerbirçok kentte de binlerce öğrenci eylemlere katıldı veliselerde eğitim durdu.

Fransa’da gençlik “reformpaketi”ni protesto etti

Atina’da Politeknik’inboşaltılması tehditinecevap: “NO PASARAN!”

Atina’da öğrencilerin işgalinin sürdüğüPoliteknik Üniversitesi’nin boşaltılması için İçişleriBakanlığı ve polis öğrencileri tehdit etmeye devam

ediyor. 23 Aralık 2008 tarihinde gerçekleştirilengenel toplantıda yapılan açıklamayı yayınlıyoruz...

Politeknik Üniversitesi’nde yapılan geneltoplantıya bazı politikacılar ve üniversite görevlileriİçişleri Bakanı ve polisin taleplerini sundular. Bunagöre öğrenciler ya gönüllü olarak üniversiteyiboşaltacaklar, bunun olmaması durumunda işgalepolis müdahalesi ile son verilecekti.

Buna Politeknik Üniversitesi’ni işgal edenöğrencilerin cevabı, üniversitelerini ne İçişleriBakanlığına ne de Aléxandros Grigorópoulos’unkatili olan polise veya bir başkasınaterketmeyecekleri oldu.

Politeknik direnişçilerindir ve üniversitemizikime bırakacağımıza da ancak biz karar veririz.Tehditler ve ültimatomlarla değil, yalnızcahareketin kriterlerine göre, toplumsal mücadeleningereklerine uygun olarak...

NO PASARAN! 22 Aralık tarihinde de Politeknik’in boşaltılacağı

yönlü haberler geldi. Üniversite yönetimi ve rektörüüniversitenin boşaltılması için onay vermedi.

Yunanistan Genel Sendikalar Birliği GSEE’yiişgal altında tutan işçiler, burada yaptıkları geneltoplantıda sendika merkezinin işgaline son vermekararı aldılar ve 500 kişi ile destek sunmak içinPoliteknik Üniversitesi işgalcilerine katıldılar.

23 Aralık tarihinde de polis, Politeknikişgacilerine destek için yüzlerce kişinin dahaüniversiteye gelmesi üzerine, saatler sonra geriçekilmek zorunda kaldı. Polis işgale son vermekiçin önümüzdeki günlerde de bu gibi denemeleryapacaktır.

23 Aralık tarihinde Atina merkezinde 5 binkişinin katıldığı büyük bir gösteri düzenlendi. Aynıgün Atina’nın diğer semtlerinde ve ülkenin birçokkentinde protesto gösterileri gerçekleşti.

24 Aralık günü Volos Radyo istasyonu veVollos’ta günlük Thessalía gazetesi binası işgaledilirken Volos’ta yürüyüş yapıldı.

24 Aralık tarihinde Monastiráki alanındatutsaklarla dayanışma eylemi gerçekleşecek. Bununardından da Politeknik’te bir genel toplantıyapılacak.

Avrupa burjuvazisi geri adım attıHaziran 2008’de Avrupa İşverenler Sendikası tarafından haftalık çalışma saatlerinin yükseltilmesi

konusunda verilen öneriye birçok Avrupa ülkesinde sendikalar ve çeşitli kurumlar tepki göstermişti. AvrupaSendikalar Birliği, önerinin reddedilmesi için yasanın görüşüleceği 17 Aralık’tan bir gün önce protestogösterisi kararı aldı.

Hollanda Sendikalar Federasyonu uzun çalışma saatlerine karşı sert tepki göstererek konuyugündemleştirdi. Avrupa parlementosundan birçok milletvekili ile görüşerek red oyu vermelerini istedi. Buyasanın ortaçağ yasaları ile aynı olduğunu ve asla kabul etmeyeceklerini duyurdu.

16 Aralık günü 15 bin işçi Strasbourg sokaklarında yasayı protesto ederek tepkisini dile getirdi. Avrupakapitalistlerinin fazla çalışma saati istemine karşı işçiler “25 saatlik çalışma haftası” talebini yükselttiler.

17 Aralık 2008’de Avrupa Parlementosu’nda görüşülen yasa reddedildi.Son süreç bir kez daha gösterdi ki, mücadele etmeden ve kararlı bir duruş sergilemeden burjuvaziye geri

adım attırmak olanaklı değildir. Dünyanın yaşlı kıtası Avrupa krizi derinden sarsılarak yaşıyor. Her geçen güngerici yasalarla bir takım önlemler almaya çalışıyor. Avrupa işçi sınıfı da sıcak günleri karşılamayahazırlanıyor.

Kızıl Bayrak / Hollanda

Page 29: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Bir kampanya üzerine... Ekim Gençliği � 29“Kızıl Bayrak susturulamaz!”

“1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığıBüyük Felâket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâredilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliğireddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duyguve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”

Bu kampanya karşısında Türk devleti, ırkçı-şovençevreler hemen harekete geçti. Emekli büyükelçiler bir“karşı-bildiri” yayınladı. “Özür dileme” kampanyasıbelli bir gündem yarattı, önemli bir tartışma sürecibaşlattı. Ermeni soykırımının tartışılması,kamuoyunun gündemine yeniden girmesi önemlidir.

TC’nin ve onun çizgisindeki çevrelerin tepkisini,saldırgan, bastırıcı ve susturucu tutumunu anlamak zordeğildir. Onlar, soykırımcı çizgilerinin gereğiniyapıyorlar…

Kimi “liberal aydın”ın önayak olduğu Özürkampanyası, kuşkusuz, bir adımdır. Ermenisoykırımını yeniden gündeme taşıması da önemlidir.Bu, olayın bir boyutudur. Bir de başka boyutları var,onlara da bakmakta yarar var.

Ermeni Soykırımı, büyük bir tarihsel “felaket”tir.Ancak tek başına ve sadece tarihe mal olmuş birhaksızlık değil, aynı zamanda bir devletin, devlet-ulusyapılanmasının kuruluş ve gerçekleşme felsefesinin ilkuygulamasıdır. Bu, bugün devam eden bir çizginiteliğindedir. Böyle olduğu için anılan ÖzürBildirisi’ni değerlendirmek kaçınılmaz olmaktadır.

Anılan kampanyada ifade edilen iki cümlelikmetin, gerçek anlamda bir çizgiye, bir sisteme karşıduruş, mazlumun yanında saf tutmak mı, yoksa“belkemiksiz” bir duruşsuzluğun “Türkiye aydın”liberalizminin utangaç resmi midir?

Aslında öteden beri bu konuda yürütülentartışmalar, TC’yi de bir noktaya getirdi, tehcir vebunun sonucu olarak yaşanan kıyımları çok eğipbükerek de olsa kabul noktasına geldi. Ancak ısrarlareddettiği nokta, bunun önceden tasarlanmış veplanlanmış bir politika olmadığı, savaş koşullarınındayattığı zorunlu bazı tedbirlerin “üzücü sonuçları”olduğudur! Bu anlayış boşuna değildir. ErmeniSoykırımı, İttihat Terakki Hükümeti’nin,Cumhuriyet’e de damgasını vuran ve bugün de bütünşiddetiyle devam eden Türk devlet-ulus çizgisinin ilkkanlı ve soykırımcı uygulaması olduğu için şiddetlekarşı duruyorlar.

Burada bu çizginin uygulamalarını tek tek sayacakdeğiliz. Ancak şu kadarını belirtelim: ErmeniSoykırımı, münferit, tek başına, rastlantı ve savaşkoşullarının ürünü değildir. Bu kırım öncedentasarlanmış ve planlanmış bir stratejik çizginin ilkkanlı uygulamasıdır! TC’yi kuran kadro ve çizgi de bustratejinin devamından ve uygulayıcısından başkasıdeğildir. Bu anlamda TC devlet-ulus yapısı veçizgisine karşı durmadan, Ermeni soykırımını gerçekanlamıyla ve oturduğu ideolojik ve politik çizgiylebirlikte tanımlamadan ve bu tanımlama kayıtsızkoşulsuz net bir duruşla tamamlanmadan yapılacaközür dilemeler, belki vicdanları bir ölçüderahatlatabilir, ama tam, tutarlı ve samimi demokratikbir anlam ifade etmeyecektir.

Açıkça vurgulamak gerekir ki, anılan bildirininhazırlayıcıları da içinde olmak üzere Türkiye’de tutarlıbir liberal aydın hareketinden söz etmek mümkündeğildir. Yazımızın başına aldığımız iki cümlelikmetne bakıldığında, ortada net, samimi, günceleuzanan, güncellenerek devam eden tarihsel bir çizgiyeve onun kanlı uygulaması olan Ermeni kırımına karşıbir duruş söz konusu değildir. Biraz vicdanların

rahatlatılması ile TC’ye yine onun çizgisinde birzeminin sunulmasından söz etmemiz gerekir.

Neden soykırım kavramı kullanılmıyor? Bu da tekbaşına yetmez. Neden bu kırım politikası ile TC’ninkuruluş felsefesi, var oluş ve kurumlaşma çizgisi, yani“tek devlet, tek vatan, tek millet, tek dil ve tek din”çizgisi ile canlı ve dinamik ilişkisi gözlerdenkaçırılıyor? Tutarlı ve samimi demokratik bir duruştarih ile güncelin bütünlüklü kavrayışınıgerektirmektedir. Peki, anılan bütünlüklü kavrayış, bumetin ve kampanyada var mı?

Elbette yüreklerin şoven milliyetçilikle,inkârcılıkla karartıldığı, beyinlerin resmi çizgiyledumura uğratıldığı bir ortamda anılan kampanyanınbir anlamı vardır. Ama hemen eklememiz gerekir ki,bu kampanya resmi çizgiyi aşan, resmi çizgiyicepheden karşılayan tutarlı ve samimi bir demokratikduruş olmaktan da çok uzaktır. Hatta “Türk tipi”,“demokratik liberalizm” sosuna batırılıp sunulduğuiçin bilinçleri karartma işlevini gördüğünü de

vurgulamamız gerekir. Neden bu kadar açığa çıkarılmış bir tarihsel

gerçeklik tam adı ve anlamıyla ifade edilmiyor?Dahası, bu ve daha sonra uygulanan sayısız soykırımve katliamın sorumlusu belli değil mi? Bu TC’denbaşkası değildir. Öyleyse, neden bu iki cümlelik metinşu şekilde yazılmadı?

“Ermenilerin 1915’te yaşadığı tarihsel trajedi, birsoykırımdır ve bu soykırım İttihat Terakki’nin varolan Osmanlı sınırları içinde Türk ulusunu yaratmave bununla çelişen ulusal ve etnik grupları temizlemeçizgisinin kanlı bir uygulanmasıdır. Bundan dolayıOsmanlı’nın mirasçısı olan TC, Ermeniler’den özürdilemeli, bu özrün siyasal ve hukukiyükümlülüklerini yerine getirmelidir! Ben deErmeniler’in acısını paylaşıyor, devletin tarihsel suçortağı olmayı reddediyorum!”

Açık ki, tutarlı demokratik tavır bundan aşağısıolamaz!

23 Aralık 2008

“Özür diliyorum” kampanyası üzerine...M. Can Yüce

Hamburg’da baskı yasalarınakarşı yürüyüş!

Hamburg’da Dünya İnsan Hakları Haftası nedeniyle 13 Aralık günü kurumlarından Hamburg Form,Karavana ve Anti-faşistler tarafından bir yürüyüş düzenlendi. DEKÖP.H bileşenleri DEKÖP’ün merkeziolarak 5 ay sürecek olan “Baskı yasalarına hayır!” kampanyasını yürüyüşe katılarak başlattı.

Yürüyüş için kitle merkez istasyonda saat 12.00’de toplanmaya başladı. Burada megafonla günün önemineilişkin konuşmalar yapıldı, dünyada yaşanan insan hakları ihlallerine ve yeni çıkartılan anti-terör yasalarına,129a ve 129b yasalarına değinildi. Yapılan konuşmalardan sonra yürüyüşe geçildi.

En önde Alman kurumları dövizleriyle, arkasında DEKÖP.H bileşenleri Almanca ve Türkçe olarakyazılmış “Baskı yasalarına hayır!” pankartıyla yerlerini aldılar. Afrikalı Omy Jallah’ın polisler tarafındanöldürülmesi ve gazeteci Mumia Abu-Jamal’in halen tutuklu olması sloganlarla protesto edildi.

Yürüyüşün ikinci duraklamasında DEKÖP.H bileşenleri adına bir arkadaş “Baskı yasalarına hayır!”kampanyasıyla ilgili Almanca bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmasında, anti-terör yasalarının iptal edilmesi,herkese eşit sosyal ve siyasal hakların tanınması, sınırdışı cezaevlerinin kapatılması, vatandaşlık testlerininkaldırılması vb. talepleri dile getirdi.

Yaklaşık 5 km yürünerek ABD Konsolosluğu önüne gelindi. Burada ABD’nin Afganistan ve Irakişgallerini protesto eden sloganlar atıldı. Dağılma esnasında polislerin gözaltına alma girişimi nedeniyle kısabir arbede yaşandı. Yaklaşık yarım saat sonra kitle dağıldı.

Yürüyüşe yaklaşık 500 kişi katıldı.BİR-KAR / Hamburg

Page 30: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Erdal Eren ölümsüzdür!30 � Ekim Gençliği “Kızıl Bayrak susturulamaz!”

Kartal Liseli Gençlik’ten mücadeleçağrısı!

Kartal’dan İLGP’liler olarak, hem Erdal Eren’ianmak hem de liseli gençlik olarak krizin, yozluğunve geleceksizliğin ortasında nasıl mücadeleedeceğimizi tartışmak amacıyla 20 Aralık günü biretkinlik düzenledik.

Etkinliğin öncesindeki hafta boyunca toplantılaryaptık, el ilanları hazırlayarak Kartal Lisesi veHatice Bayraktar Lisesi içerisinde arkadaşlarımızaulaştık, çağrıda bulunduk.

20 Aralık günü Eğitim-Sen Kartal Şubesi’ndegerçekleşen etkinliğimizde ilk olarak, ‘68 gençlikhareketi, Denizler’in idamı ve 1980 askeridarbesiyle beraber Sinan Suner ve Erdal Eren’inkatledilişlerini anlatan bir sinevizyon gösterimiyaptık.

Ardından tüm devrim şehitleri adına saygıduruşunda bulunduk. Bir arkadaşımız yaptığıkonuşmada, Erdal Eren’i anmanın önemini dilegetirdi, krizle beraber kapitalizmin gerçek yüzününaçığa çıktığını, sosyalizmin güncel bir ihtiyaç halinegeldiğini vurguladı. Yunanistan’daki isyanhareketine de değinen konuşma, Erdal Eren’in kavgabayrağını bugün liseli gençliğin mücadelesiyletaşıma çağrısı yapılarak sonlandırıldı.

Program, Hatice Bayraktar’dan arkadaşlarımızınyoğun bir emekle ve çabayla hazırladıkları şiir,konuşma ve müzik dinletisiyle devam etti.

Hasan Hüseyin’in “Tanıklıklar” adlı şiiri, ErdalEren’in kısa sürede katledilişini anlatan bir metinErdal’ın idamından bir gün önce anne ve babasınayazmış olduğu mektup okundu. “Büyü de babansana büyü de büyü” adlı şarkı hep bir ağızdansöylendi. Erdal Eren için yazılmış olan “Güneşinçocuklarına” adlı şiir okunarak etkinliğin ilkbölümü tamamlandı.

İkinci bölümde, liseli gençliğin bugün karşıkarşıya kaldığı sorunlar ve bunlar karşısında neleryapılması gerektiği üzerine bir söyleşigerçekleştirildi. Söz alan arkadaşlarımız, paralıeğitimin yansımalarını, keyfi disiplinsoruşturmalarını, eğitim sistemindeki çarpıklığı veuygulanan baskıları anlattılar. Etkinliğe katılandeğişik liselerdeki bileşenleri bir araya getirmeçağrısı yapıldı. Mücadele araçları tartışıldı ve ilkolarak Kartal’daki liseli gençliğin sesi olabilecek biryerel bülten çıkarma ve her hafta toplanma kararıalındı.

Etkinlik hep bir ağızdan coşkuyla söylenendevrimci marşlarla sona erdi.

Kartal’dan İLGP’liler

İzmir’de Erdal Eren anmasıİzmir Liseli Gençlik Platformu olarak, 20 Aralık

günü Çiğli İşçi KültürSanat Evi’nde Erdal Eren’inkatledilişinin 28. yılı vesilesiyle anma etkinliğigerçekleştirdik.

Etkinliğimizin duyurusunu, hazırladığımız afiş veozalitleri okul güzergahlarına ve merkezi yerlereasarak yaptık. Farklı liselerden arkadaşlarlatoplantılar gerçekleştirerek etkinlik programınıoluşturduk ve işbölümü yaptık. Etkinlik günü içinozalit ve pankartlar hazırladık.

Etkinliğimize Erdal Eren’in 12 Eylül askerifaşist rejimi tarafından katledilmesi üzerinde duran

ve 12 Eylül askeri darbesinin işçi ve emekçihareketinde yarattığı tahribatı anlatan bir sunumlabaşlandı. Saygı duruşunun ardından BDSP adına birkonuşma yapıldı. Erdal Eren’in yaşamına vedevletin katliamcı kimliğine değinildi. Devrim vesosyalizm mücadelesine çağrı ile konuşma sonaerdi.

Daha sonra liseli genç arkadaşların Erdal’ınsavunmasını konu alan şiir dramatize edilerekgösterildi. Etkinlik programı, İzmir Liseli GençlikPlatformu adına yapılan konuşmayla devam etti.Erdal Eren’in yaşamından kesitler aktarıldı ve bugünliseli gençliğe düşenin Erdal Eren’den devralınanmirasla mücadeleyi yükseltmek olduğu belirtildi.

Ardından ‘68’lerden bugüne gençlikmücadelesini konu alan sinevizyon gösterimigerçekleştirildi. Türkü ve marşlarla devam edenetkinlikte Grup Kavel sahne aldı.

Coşkulu geçen etkinliğe 35 liseli genç katıldı.İzmir Liseli Gençlik Platformu

Samsun’da Erdal Eren anmasıSamsun Liselilerin Sesi okurları yiğit devrimci

Erdal Eren’in katledilişinin 28. yıldönümünde 20Aralık günü gerçekleştirdikleri bir etkinlikle andılar.

Saygı duruşundan sonra Denizler’le ilgili bir

belgeselgösterimi yapıldı. Ardından ErdalEren’in mahkeme savunması ve şiirler okundu.

Yapılan konuşmada, işkencede boyun eğmeyen,idam sehpasına başı dik çıkan Erdal Eren’inkatledilişinin ne ilk ne de son olduğu belirtildi.Çorum’da, Maraş’ta, 1 Mayıs 77’de, Ulucanlar’da,19 Aralık 2000’de cezaevlerinde faşist sermayedevletinin katliamcı yüzünü tekrar tekrar gösterdiğivurgulandı. Ardından 19 Aralık cezaevikatliamlarına dair kısa bir konuşma yapıldı.

Etkinlikte Erdal Eren’in mücadele azmi vedevrimci kimliği ile Liselilerin Sesi’ne dairsohbetler edildi. Zulme ve sömürüye karşı tekseçeneğin örgütlenmek ve mücadele etmek olduğuvurgulandı.

Ekim Gençliği / Samsun

Eral Eren anmalarından…

Kavga bayrağı ellerimizde!

Eczacılar “Artık yeter!” dedi…21 Aralık günü Türkiye’nin dört bir yanından gelen binlerce eczacı seslerini duyurabilmek için

düzenledikleri mitingle “Artık yeter!” dedi.Miting saat 12.00’de Kurtuluş’ta başladı ve buradan kısa bir yürüyüşle Kolej Meydanı’na gelindi. İlk olarak TEB Başkanı Erdoğan Çolak konuşma yaparak, sağlığın bir rant alanına dönüşmesini eleştirdi.

Eczacıların sessiz kalmayıp mücadele edeceklerini ifade ederek şunları söyledi:“2004 yılından beri atılan adımlar, sağlıkta dönüşümle bir ateş olup eczanelerimize sıçrayan alevler, tüm

sağlık sistemini hasta hale getirdi. Adına neo liberalizm denilen bu hastalık, tüm dünyayı bir hayalet gibidolaşıyor. Ama neo liberalizm bugün krizin duvarına tosladı. Tüm dünyada sokağa dökülen milyonlarcaemekçi gibi biz de haykırıyoruz: Krizin bedelini ödemeyeceğiz. Hastalarımıza da ödettirmenize izinvermeyeceğiz. Artık yeter, hastayı, sağlık emekçilerini, sağlık hizmeti sunucularını ve kamuyu düşünün.”

Çolak’ın konuşmasının ardından Ankara Eczacılar Odası Başkanı Oğuz Ekincioğlu ve İstanbul EczacılarOdası Başkanı Semih Güngör birer konuşma yaptılar.

Binlerce kişinin katıldığı miting coşkulu bir havada gerçekleşti.Kızıl Bayrak / Ankara

İHD’den brifing...İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında, 19 Aralık 2000’den

günümüze cezaevlerinde yaşanan gelişmeler hakkında dernek binasında 18 Aralık günü brifing verdi.“F Tipi Sürecinde Cezaevleri Gerçeği” başlıklı dosya basına sunuldu. TMMOB İKK’dan Y. Mimar

Hasan Kıvırcık, İHD Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Efe ve İHD Şube Başkanı Gülseren Yoleri tarafındandosyanın içeriği hakkında bilgi verildi.

Hasan Kıvırcık, İHD İstanbul Şubesi’nden Av. Fazıl Ahmet Tamer, Ümit Efe, Sevim Kalman ile İstanbulBarosu Avukatlarından Figen Erberk’in katkılarıyla hazırlanan dosyada şu başlıklar yer alıyor: Cezaevlerinintarihsel süreci, Türkiye’de cezaevleri süreci ve F Tipi infaz sistemine geçiş süreci, Temmuz ve Ağustos 1997Genelgeleri, Üçlü protokol, uygulaması ve sonuçları, 19 Aralık Katliamı ve F Tipi süreci, İnfaz hakimliği vecezaevleri izleme kurulları, Master Planı, CMUK 399 uygulaması ve sonrası gelişmeler, Wernice Korsakoffteşhisli mahpusların tutuklanmasıyla ilgili rapor, Yeni Ceza İnfaz Kanun Tasarısı ve eleştirilerimiz, D Tipi“Yüksek Güvenlikli Cezaevleri”, Kişiye özel hukuk ve İmralı, 2001-2008 yılları arasında cezaevlerinde hakihlalleri, Ocak 2007 Genelgesi ve gelişmeler, Ocak 2007 Genelgesi sonrası uygulamalar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

20 Aralık 2008 / İzmir

Page 31: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Sermaye düzeninin yaşanan ekonomik krizinfaturasını işçi ve emekçilere ödetme çabalarısürüyor. Bir ok büyük işletme üretime ara veriyor,işçileri ücretli-ücretsiz izinlere çıkarıyor.

Bizler de sınıf devrimcileri olarak düzeni teşhirfaaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bu kapsamda “Krizinfaturası kapitalistlere!” şiarlı BDSP imzalıbildirilerimizi Kocaeli’nin emekçi mahallelerine

ulaştırıyoruz.19 Aralık günü Derince’de Öğretmenler

Mahallesi’ne kriz bildirilerimizin dağıtımını yaptık.Dağıtım sırasında işçi ve emekçilerin ilgisiylekarşılandık. Pek çok kişiyle tanışma ve sohbet etmefırsatı yakaladık.

Kocaeli’de faaliyetlerimiz hızlanarak sürecek…Kocaeli’den sınıf devrimcileri

İHD İzmir Şubesi’nin İnsan Hakları Haftası nedeniyle her yıl gerçekleştirdiği geleneksel yürüyüşü, 17Aralık günü Konak Sümerbank önünden başlayarak Cumhuriyet Meydanı’nda son buldu.

“Biz insanız; bütün dil, din, ırk, kültür ve siyasal farklılıklarımızla bir arada yaşamayı başarmakzorundayız!” pankartının taşındığı yürüyüşte çeşitli dövizlerin yanısıra mum da taşındı.

Basın metnini İHD İzmir Şube Başkanı Ahmet Alagöz okudu. Polis terörüne ve cezaevlerindeki tecrituygulamalarına dikkat çekilen açıklama şu sözlerle son buldu:

“Her türlü haklar ve özgürlüklerin rafa kaldırılması için işkence ve zorun-polis-jandarma kurşununundevreye sokulduğu bu yılda ve yarınlarda; kağıt üzerinde kalacak hakların savunucusu değil, tüm baskı veyıldırmalara karşı gerçek hak ve özgürlüklerin takipçisi olmaya devam edeceğimizi buradan birkez dahabelirtiyoruz.”

Basın açıklamasının ardından “demokrasi adına şehit düşenler” için denize karafil bırakıldı.Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir’de “insan hakları” yürüyüşü…

Krizin olumsuz etkilerinin sürece iyice damgasınıvurmasının üzerine Küçükçekmece İşçi Platformuolarak Sefaköy İşçi Kültür Evi’nde 21 Aralık günü işve işçi hukuku toplantısı gerçekleştirildi.

Toplantıya birçok sektörden işçi, emekçi ve DESAdirenişinin simgesi Emine Arslan katıldı. Toplantıdaçalışma yaşamına ilişkin çeşitli sorunlarla karşılaşanişçilerin, patronların her türlü hak gaspı saldırılarınanasıl cevap verilebileceği, yasal süreçlerin ne şekildeişletilebileceği ve sermaye sınıfının işçi sınıfı üzerindesüregelen yüzyıllık baskılarının ne şekilde birmücadele ile kazanıma dönüştürülebileceği tartışıldı.

Toplantı Emine Arslan’ın konuşması ile başladı.Arslan, kötü çalışma koşulları, esnek çalışma vb.nedenlerle sendikaya üye olduğunu ve çevresindekiişçi arkadaşlarını da bu konuda bilgilendirmesi sonucuişten atıldığını, yaklaşık 170 gündür sürdürdüğüdirenişinin çeşitli engelleme ve baskılarla ezilmeyeçalışıldığını özlü cümleler anlattı.

Konuşmanın bazı yerlerinde Avukat Nusret Öztürk,Emine Arslan’ın fabrikadaki çalışma anında vesendikalaştığı için işten çıkartılma sırasında yaşadığısaldırılar karşısında yasal olarak neler yapılabileceğinianlattı.

Avukat Nusret Öztürk’ün konuşmasının ilkbölümünü sigortalı olarak çalışan ve bu sırada çeşitlihak gasplarına maruz kalan işçilerin yaşanmışörneklerinin anlatılması oluşturdu. Seminerin ikincibölümünde ise katılımcılar Öztürk’e sorularyönelttiler. İş Kanunu’nun içeriği üzerine anlatım iletamamlanan ilk bölümün ardından ikinci bölümdeişçilerin fabrikalarında yaşadıkları sorunlar dilegetirildi ve bunlara karşı hukuki açıdan nasıl yanıtverilmesi gerektiği anlatıldı.

Toplantıya 40 işçi ve emekçi katıldı. İşçilerinfabrika yaşamında karşılaştıkları sorunların dilegetirildiği seminer yaklaşık 3,5 saat sürdü. Katılımcıarkadaşlar, bu tür toplantıların sıklıkla yapılmasınınbir ihtiyaç olduğunu dile getirdiler.

Küçükçekmece İşçi Platformu

Küçükçekmece’de işhukuku toplantısı!

Kocaeli’de bildiri dağıtımı

“Maraş katliamı dosyası açılsın!”Özgür Demokratik Alevi Hareketi, Maraş katliamının 30. yıldönümünde katliam dosyasının yeniden

açılması talebiyle 21 Aralık günü Galatasaray Lisesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.“Maraş katliamı davası yeniden açılsın/ÖDAH” pankartının açıldığı eylemde basın açıklamasını Ergin

Doğru gerçekleştirdi. Maraş katliamını anlatan Doğru, Türkiye’nin demokratik bir devlet olmak istiyorsa,geçmişindeki karanlıklardan kurtulmak için, katliamlarla yüzleşmesi ve katliamlarla ilgili siyasal, hukuksalve vicdani sorumluluğun gereklerini yerine getirmesi gerektiğini ifade etti.

Açıklama şu sözlerle sona erdi: “Özgür Demokratik Alevi Hareketi olarak 30. yılında Maraş katliamınıgerçekleştirenleri bir kez daha lanetlerken katliamcıların peşini bırakmayacağımızın bilinmesini istiyoruz.Tüm halkımızı yeni katliamlara maruz kalmamak için örgütlenmeye davet ediyoruz. Gücümüz birliğimiz,birliğimiz ise yaşam güvencemizdir.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Geleceğin için emeğine ve yaşamına sahip çık!Son günlerde üzerine en çok konuşulan ve tartışılan sorun, dünyayı derinden sarsan ekonomik kriz.

Fakat bu kriz sadece ekonomik kriz değil kapitalizmin çok yönlü krizidir. Peki nasıl doğdu bu kriz? Tabii kikapitalistlerin aşırı kar hırsı, servetlerine servet katma arzusundan. Bu nasıl olacak? Tabii ki bildikleri yoluizleyecekler, işçi ve emekçiyi kanını tüketene kadar çalıştıracak, emeğini azgınca sömürecekler.

Bu krizin merkez üssü bilindiği üzere ABD. Dünya ekonomisinin %20’sini elinde bulunduran büyük birekonomik güç. Fakat yoksulluğun ve zenginliğin yaşandığı bir ülke. Karşılığı olmayan büyük bir sanaldeğerle hareket etmek istemesi ekonominin çökmesine sebep olmuştur. ABD’nin dünya ekonomisiüzerindeki söz sahibi olma gücü azalmıştır.

Bütün dünyayı sarsan bu kriz ülkemizi de derinden sarsacaktır. Kapitalistler emekçilerin çoğunu kapıyakoyacak, sosyal haklarını gaspedecek, çalışma saatlerini arttırıp saat ücretlerini düşürecek, böylelikle bukrizden kurtulmaya çalışacaktırlar. Ama bu çaba onları bu krizden çıkarmayacaktır.

Yıllarca kapitalistlerin krizleri biz emekçilere fatura edildi, canımız ve sağlığımız hiçe sayılarak. Amaartık buna dur diyelim! Sesimizi yükselterek, meydanlara çıkarak buna karşı çıkalım! Bakıldığında birtarafta sermaye sahipleri bir tarafta biz emekçiler... Sonuç olarak aynı gemide değiliz, olamayız da!Kapitalizmin krizinin faturasını kapitalistlere ödetelim!

Bize düşen görev, emekçiler olarak sınıf mücadelesine sıkı sıkıya sarılmak, sınıf mücadelesiniyükseltmek ve daha bilinçli hale gelmektir.

Ümraniye’den bir işçi

Page 32: SİKB 2008 - 50 (EG ÖS 229)

Brisa’dan Sinter’e işçi sınıfı

direnişin yolunu tutuyor...

Direnmek kazanmanınyolunu açacaktır!