SİKB 2008 - 42

32
Sosyalizm İçin Sayı: 2008/42 24 Ekim 2008 1 YTL Sermaye devleti inkar ve imha politikalarını sürdürüyor... Kürt halkı özgürlüğünü kazanmak için mücadeleyi yükseltiyor!

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı 2008 - 42

Transcript of SİKB 2008 - 42

Page 1: SİKB 2008 - 42

Sosyalizm İçin

Sayı: 2008/42 24 Ekim 2008 1 YTL

Sermaye devleti inkar ve imha politikalarını

sürdürüyor...

Kürt halkı özgürlüğünü kazanmak için

mücadeleyi yükseltiyor!

Page 2: SİKB 2008 - 42

2 � Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERİnkar ve imha politikası açmazda! . . . . . 3

Abdullah Öcalan’a yönelik provokatif

saldırı Kürt halkına yönelik saldırının bir

uzantısıdır…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4

Irkçı-inkarcı politikanın iflası

derinleşiyor… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

Ergenekon davası başladı… . . . . . . . . . 6

Kürt halkı Öcalan’a yönelik saldırıyı

protestolarla karşıladı! . . . . . . . . . . . . . . 7

Çürüyen devlet katillerini aklıyor! . . . . . 8

“Ne AKP ne Ergenekon!”. . . . . . . . . . . . 9

Mehmet Ağar Susurluk davası

kapsamında yargılanacak… . . . . . . . . . 10

Bir tarafta küresel açlık ve ölümler...

Diğer tarafta küresel mali zenginler… . 11

1,3 milyar insan açlık sınırının altında

yaşıyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

İşçi ve emekçi hareketinden… . . . . 13-14

Metal işçileri MESS dayatmalarına karşı

yürüdüler! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15

Metal TİS’leri üzerine BDSP’li Metal

İşçileri Temsilcisi ile konuştuk... . 16-17

16 Mart’ın katilleri aklandı! . . . . . . . . . 18

Gençlikten. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19-20

Emekçi Kadın Komisyonları’ndan

çağrı:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

SSGSS’ye karşı mücadelede bir adım

ileri! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Artık kadın işçiler sinmiyor, hak arıyor,

baş kaldırıyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

KESK’in mücadele programı ve toplu

görüşme sürecine ilişkin kamu emekçileri

ile konuştuk…. . . . . . . . . . . . . . . . . 24-25

Her savaş inisiyatifle kazanılır! . . . . . . 26

“Çeber’in katilleri yargılansın!”. . . . . . 27

Kapitalizmin krizi ve işçi sınıfı / 1

Volkan Yaraşır . . . . . . . . . . . . . . . . . 28-29

Eylem ve etkinliklerden... . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.de

http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Sermaye devleti kirli savaşı, faşist baskı ve terörütırmandırmaya devam ediyor. Tüm olgular buna işaretediyor. Hazırlıklar buna uygun yapılıyor. Devletintepesinde peşpeşe çeşitli zirveler gerçekleştiriliyor.Tahkimat sürdürülüyor. Devlette zaafiyet olarak tespitedilen tüm boşluklar yasal mevzuatta değişiklikleryapılarak tamamlanıyor. Kısaca zorlu bir dönemehazırlanıyor sermaye devleti.

Bu zorlu süreci katmerleştiren bir başka veri iseyaşanan kapitalizmin krizdir. Bu kriz kapitalizminmerkezlerinde dalga dalga büyüyen ve nereye varacağıkestirilemeyen bir sürece dönüşmüş bulunuyor.Kapitalizmin genelleşen krizi ile birlikte sermayedüzenin yaşadığı yapısal sorunlar, bu krizi daha daağırlaştırıyor. Gitgide büyüyen toplumsal ve sosyalsorunlar, patlama dinamiklerini altan alta büyütüpkeskinleştiriyor. Servet-sefalet kutuplaşmasınınderinleşmesi, yoksulluğun genelleşmesi, işsizliğinkitleselleşmesi mücadele dinamiklerini büyütüyor.Ancak bu tablonun kendisi kendiliğinden bir devrimcimücadele kanalı yaratmayı sağlamıyor. Bu mücadeledinamiklerini ve birikimini devrimci iktidarmücadelesinin güçlü dayanaklarına dönüştürebilmek,devrimci bir sınıf hareketinin yaratılmasını zorunlukılıyor. Ancak böyle bir hareket sınıflar mücadelesisahnesine çıkmayı başarabilirse, devrimci iktidarmücadelesi başarılı bir çizgi de gelişebilir. Bunun yoluise, sınıfla devrimci temellerde birleşmeyibaşarabilmekten geçiyor.

Sınıf devrimcileri, bugün her zamankinden dahaenerjik, daha yoğun, daha planlı ve hedefli birçalışmayla sınıfa yönelebilmeli, sınıf içinde derin vesağlam kökler salabilecek bir temel yaratabilmelidirler.Bugün yaşanan tüm zorluklara ve güçlüklere rağmensınıf kitlesi ile buluşabilmenin imkanları ve zeminleribüyüyüp güçlenmektedir. Yeter ki, bu imkanları vezeminleri sınıfı devrimcileştirme çabasında etkin birşekilde kullanabilelim.

Sınıf devrimcilerinin son metal TİS’lerinemüdahalelerinin açığa çıkardığı sonuçlar buna işaretediyor. Bu sayımızda orta sayfadan yayınladığımızBDSP’li Metal İşçileri Temsilcisi ile yaptığımızıropörtaj bunu gösteriyor.

Metal işçilerine yönelik etkili bir müdaheleyi heryönüyle sürdürebilmenin koşulları olgunlaşıyor. Metalişçileri TİS’lere müdahale ederek haklarını kazanmanınve korumanın kararlılığı içindedirler. Bu sürecibüyütmenin ve yıllardır metal işçilerinin ensesindepoza pişirmeyi sürdüren Türk Metal çetesinin ihanetiniparçalamanın tam zamanıdır. Metal işçileri bu yolagirmiştir. Gerisi yapılacak devrimci bir müdahaleninbaşarısı ile sağlanabilir.

Sınıf devrimcileri görev ve sorumluluklarına bugözle bakabilmeli, “güne yüklenmeli ve geleceğikazanabilmeli”dirler.

* * *Liselilerin Sesi dergisinin Ekim 2008 tarihli 24.

sayısı çıktı. Okurlarımız Liselilerin Sesi dergisinin yenisayısını Eksen Yayıncılık bürolarından ve kitapçılardantemin edebilirler.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: SİKB 2008 - 42

Kapak Kızıl Bayrak � 3Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Altınova ve ardından Aktütün ile alevlenenolaylar bugün artık yeni bir mecraya varmışbulunuyor. Genelkurmay Başkanı’nın çatlak seslerçıkaran liberal kesimleri hizaya çekmek üzereyaptığı öfkeli çıkış, beraberinde faşist baskı veterörün tırmandırılması ve bu çerçevede Öcalan’ayapılan saldırı, ortamın iyiden iyiye gerilmesineneden oldu.

Böylelikle bir kez daha anlaşıldı ki, devletin Kürtsorunu üzerine oluşturmaya çalıştığı politik platformson derece kırılgan ve temelsizdir. İnkar ve imhapolitikası ile birlikte adım adım örülmeye çalışılansiyasal çerçeve, oluşan gerilimleri bir parçayumuşatmak bir yana denetleme gücüne bile sahipdeğildir. Alınan mesafeler bir anda boşa çıkarken,sistematik çabalarla yaratılmaya çalışılanyanılsamalar da bir anda tuzla buz olmaktadır.

Bu kapsamda hükümetin düştüğü durum ve Kürthalkı nezdinde yaşadığı itibar kaybı oldukça dikkatçekicidir. Bilindiği üzere, Aktütün saldırısı biryandan kirli savaş cephesinde büyük bir moralyıkıma ve özgüven kırımına yol açarken, diğeryandan, ortaya çıkan zaafiyet tablosu düzeniçerisindeki çatlakları büyütmüş, ordunun savaşyeteneği çerçevesinde büyüyen bir tartışmayaratmıştı. Üst komuta kademesindeki değişikliğiErgenekon operasyonlarıyla bozulan imajınıdüzeltmek amacıyla değerlendirmeye çalışan orduaçısından son yaşananlar doğal olarak sarsıcısonuçlar doğurdu. İmaj ve güven tazelemeoperasyonunu daha baştan etkisiz kıldı.

Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı saldırgankonuşmayla durumu dengelemeye çalışması isetersine sonuçlar yarattı. Dahası hükümetin busaldırganlık dozu yüksek tutumu sahiplenmesi,generallerin yaşadığı zemin kaybını kendisine doğrugenişletti. Düzen cephesinden liberaller (özeldeTaraf gazetesinin temsil ettiği kesim) “askervesayetinden kurtulma” adına sarıldıklarıhükümetten esaslı bir darbe yediler. Bu tutum büyükbir şaşkınlık ve hayalkırıklığıyla karşılandı. Bu,düzenin iç çatlaklarının büyümesi, ittifaklarınbozulması değilse de zayıflaması anlamınageliyordu.

Diğer taraftan ise, hükümeti de arkasına alarakyaşadığı imaj kaybını saldırganlık ve savaşla tahkimetmeye çalışan ordu, bir yandan da Kürt illerindesavaş makinesini harekete geçirerek operasyonlarınıyoğunlaştırdı. Daha da ileri giderek işi Öcalan’ayönelik fiziki saldırıya dönüştürdü. Öcalan’a yapılansaldırı, yaratacağı sonuçlar hesaba katılarakdüzenlenmiş olmalıdır. Zira bu tür bir saldırının Kürthalkında infial ölçüsünde bir öfke patlamasına yolaçacağını en çok da bu devletin yönetici çekirdeğibilir. Buna rağmen yapılan saldırı yaşadıklarısıkışmayı anlattığı gibi, buradan çıkmak için nedenli gözü dönmüşçesine hareket edebileceklerini deortaya koymaktadır.

Öcalan’a yapılan fiziki saldırı beklendiği gibiKürt halkı cephesinden yoğun bir öfke ve infialduygusuyla karşılandı. Kürt illerinin hemenhepsinde yaygın sokak gösterileri gerçekleştirilirken,esnafın kepenk kapatması ve belediye hizmetlerininde yapılmamasıyla birlikte hayat durma noktasınageldi. Kolluk güçlerinin gösterilere karşı uyguladığıterör ve döktüğü kan ise halkın öfkesinibüyütmekten başka bir sonuç yaratmadı. Sonuçtaortaya çıkan tablo, devletin Kürt illeri üzerinde

egemenliğinin temellerinin nasıl zayıfladığınıgösterdiği gibi, bunu ispatlamaya yönelik histerikçıkışlar da bir kez daha tersinden sonuçlar yarattı.Erdoğan’ın Diyarbakır’a yaptığı çıkarma bubakımdan en çarpıcı olanıydı.

Devletin bölgedeki PKK etkinliğine karşı enbüyük güvence olarak sarıldığı AKP’nin bu biçimdeolayların merkezine sürülmesiyle, devletin bir çareolarak sarıldığı bu aracın etkisiz kaldığı da açığaçıkmış oldu. Öyle ki, Diyarbakır halkı Erdoğan’ıkepenk kapatarak, hayatı durdurarak ve militansokak çatışmalarıyla karşıladı. Ortaya çıkan bumanzara ‘90’lı yılları hatırlatmaktaydı. O dönemdedüzenin siyaset adamları Diyarbakır’a ancak gizligizli, bir hırsız gibi ancak girebilirdi. İşteErdoğan’ın Diyarbakır’a girişi de böyle oldu.Milliyet gazetesinden Fikret Bila’nın manzarayailişkin anlatımları, bu bakımdan yaşanları iyiözetliyor:

“Başbakan Erdoğan, olağanüstü güvenlikönlemleri içinde Diyarbakır’a gidebildi. Şaşırtmaamacıyla çift makam arabası kullanıldı.Başbakan’ın geçeceği sokaklar kapatıldı giriş veçıkışları kontrol altına alındı. PKK ve siyasialandaki temsilcileri Başbakan’ın ziyareti sırasındagüç gösterisi yapmış oldular. Burada ‘siyasi otoritebiziz’ mesajını verdiler. Başbakan sanki yabancı biryere gitmiş gibiydi. PKK’nın ve siyasi temsilcilerininbaskısı kepenkleri indirmişti. Manzaradüşündürücüydü.”

Bölgede yüzde 50’yi aşan oranlarda oy alan veDTP’nin en büyük rakibi olarak lanse edilipparlatılan, başta Diyarbakır olmak üzere Kürthareketinin “kalelerini düşürme” misyonuyladonatılan bir parti açısından bu manzara tam birfiyaskodur. Kürt sorununu çözeceği konusundayaratılan hayaller ve Kürt halkının yoksulluğunu oyadönüştürmek amacıyla oluşturulan mekanizmalarlabölgede bir siyasi iddianın sahibi olan AKP için karagörünmüştür. Gerici çıkarlar uğruna verilen düzeniçi çatışmayı, “statükocular/değişim isteyenlerçatışması” diye yutturarak siyasi kazançsağlayanların maskesi düşmüştür. Ergenekonoperasyonunun ardından gelen geçici uzlaşma

dönemi, çatışma döneminin tüm yan kazanımlarınınkökünün kazınması için gerekli ortamı dasağlamıştır. Bu şartlarda Kürt halkına karşısaldırganlığın dozunu arttıran düzenin bölgedekisiyasal dayanakları çökmeye yüz tutmuştur.

İşte Altınova, Aktütün, sınır ötesi harekattezkeresi, baskı ve terörün koyulaşması ve sonolarak Öcalan’a uygulanan fiziki şiddet biçimindegelişen olaylar zincirinin sonunda düzenin vardığıyer budur. Bu durum, düzen açısından yeni birdönemi işaretlemektedir. Bir yandan faşist baskı veterör dışında başka bir seçeneğe sahip olamamak,diğer yandan onyıllara yayılan bu politikayısürdürmenin güçlükleri ve tersten yarattığı açmazlar,bu politikanın toplumdaki bölünmeyi arttırarak Kürtulusal mücadelesini ateşlemesi, Kürt halkınınarayışları, tümü bir arada, düzenin yaşadığısıkışmayı anlatmaktadır. Bu tabloda AKParacılığıyla baskı ve terör politikasının yanınakonulmak istenen siyasal kanalların tıkanması,düzenin elini kolunu bağlamaktadır. İnkar ve imhapolitikalarının ürünü bataklıkta debelenipdurmaktadır.

Bu aşamadan sonra ya faşist baskı ve terörünkapsamı genişletilerek bir iç savaşın yolu açılacaktır,ki böyle bir politika üstünde oturduğu barut dolu birsandığı patlatmaya benzemektedir. Ya Kürtsorununun düzen içinde çözümüne yönelik adımlarıgündeme getirecektir, ki bu da siyasal rejim için birbaşka çöküş yoludur. Ya da bu sorun, doğru kanalınıbulan toplumsal mücadele yoluyla devrimci temeldeaşılacaktır.

Bu tablonun da gösterdiği gibi, Kürt sorunundabiricik ve gerçekçi çözüm yolu devrimci yoldur.

İnkar ve imha politikası açmazda!

Bu aşamadan sonra ya faşist baskıve terörün kapsamı genişletilerek biriç savaşın yolu açılacaktır, ki böyle birpolitika üstünde oturduğu barut dolubir sandığı patlatmaya benzemektedir.Ya Kürt sorununun düzen içindeçözümüne yönelik adımları gündemegetirecektir...

Page 4: SİKB 2008 - 42

Kürt halkına özgürlük...4 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Abdullah Öcalan’a yönelik provokatif saldırı Kürt halkına yönelik saldırının bir uzantısıdır…

Kürt halkıyla devrimci dayanışmayıyükseltelim!

Aktütün baskınını bahane ederek sınır ötesiharekât tezkeresini geçiren ve OHAL uygulamalarınıdayatan sömürgeci sermaye devleti, Kürt halkınayönelik şovenist kudurganlığı tırmandırmaya devamediyor. Linç ayinleri ve DTP binalarına yöneliksaldırılar ile gündeme gelen şovenist kudurganlıkzincirine son olarak İmralı halkası eklendi. Tecrit vekeyfi uygulamalar ile yüzyüze olan Öcalan, sonolarak cezaevi personelinin fiziki saldırısı ile de karşıkarşıya kaldı.

Böylece, 1999 yılından bu yana İmralıCezaevi’nde tecrit koşullarında kalan, sık sık çeşitlibahanelerle hücre cezasına çarptırılan, avukatları ilegörüşmesi bile çoğu kez keyfi gerekçelerleengellenen Abdullah Öcalan’ın üzerindeki baskılaryeni bir boyuta taşındı. Bu saldırı, Kürt halkınıhedefleyen, onu aşağılamayı amaçlayan açık birtacizdir. Öyle anlaşılmaktadır ki, sermaye devleti açıkbir kışkırtma peşindedir.

Yaşanan saldırıya ilişkin açıklama yapan AbdullahÖcalan’ın avukatları, Öcalan’ın odasının görevlipersonel tarafından arama bahanesiyle dağıtıldığını,Öcalan’ın buna karşı çıkması üzerine şiddete maruzkaldığını ve tehdit edildiğini belirttiler.

Avukatların da ifade ettiği gibi, Öcalanİmralı’daki 9 yıllık tutsaklık yaşamının son 5 yılındabirçok defa hücre içinde hücre cezası uygulamalarınamaruz bırakılmış, fakat ilk kez böylesi bir fizikisaldırıya uğramıştır. Açıktır ki, Öcalan’a yönelik bufiziki saldırı, birkaç cezaevi personelinin kendi kişiseltercihi değildir. Zira, İmralı Cezaevi’nde BaşbakanlıkKriz Merkezi’nin talimatı dışında bir uygulamanıngerçekleşmesi mümkün değildir. Saldırıdan hemenönce İmralı Cezaevi personelinin değiştirilmiş olmasıda rastlantı değildir, provokasyonun sermaye devletitarafından planlı bir şekilde tezgâhlandığına işaretetmektedir.

Provokasyonun dikkat çekici yönü, zamanlamaolarak Aktütün eyleminin ardından, ordunun burjuvamedya tarafından bile hiç olmadığı kadar çokeleştirildiği ve Güney Kürdistan Hükümeti ile resmiilişki ve ziyaret girişimlerinin olduğu bir süreçtegerçekleşmiş olmasıdır.

Bu provokasyon, savaş tezkeresini bir yıl dahauzatan ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu (TMYK)toplantılarını sıklaştıran sömürgeci sermayedevletinin kirli savaşı tırmandırma hazırlığı olarakdeğerlendirilmelidir. Generallerin katılımıylagerçekleştirilen bir dizi “terörle mücadele zirvesi”ningündeminde, kirli savaşın daha da yaygınlaştırılmasıiçin gerekli olan yasal ve fiili hazırlıklar önemli biryer tutmaktadır.

Ayrıca belirtelim ki, rejimin tahkimatı sadece Kürthalkının özgürlük özlemlerini boğma hedefiyle desınırlı değildir. Kapitalizmin kriz içinde debelendiği,dahası krizin ağır faturasının işçi ve emekçilereödetilmek istendiği gözönüne alındığında, sermayeiktidarının saldırılarına karşı meydana gelecek olasıtoplumsal başkaldırıları ezmek yönünde de birhazırlıktır sözkonusu olan.

Kürt halkı İmralı’da gerçekleşen bu provokatifsaldırıyı protesto eylemleriyle karşıladı. Kurum ve

kişiler birbiri ardına açıklamalar yaparak saldırıyıkınadı. Korsan yürüyüşler, kundaklamalar, işgaller,kepenk kapatmalar vb. biçimindeki protestoeylemleri, Kürt illeri başta olmak üzere Türkiyemetropollerinde ve Avrupa’da yayılarak devamediyor.

Öte yandan, Abdullah Öcalan’a yönelik saldırınınardından Kürt halkına yönelik devlet terörü de hızkazandı. Başta Kürt illeri olmak üzere pek çok yerdegerçekleştirilen protesto gösterileri devlet terörününhedefi haline geldi. Doğubeyazıt’ta eyleme saldıranpolis bir kişiyi öldürdü.

Düzen güçleri, açlık, işsizlik vb. sorunlarlaboğuşan işçi ve emekçi kitlelerin bilincini ırkçı-şovenpropaganda ile bulandırarak onları yanlış hedeflereyöneltme peşinde. Irkçı-şoven histeriyi tırmandırarak,sorunların bunalttığı kitlelerin öfkesini Kürt halkınayönelterek, sorunların gerçek kaynağının burjuvaegemenlik sistemi olduğunun üzerini örtmeyeçalışıyorlar. Kuşkusuz bu politika, kardeş Kürt veTürk halklarının birlikte yaşama kültürünüzayıflatmayı, giderek ortadan kaldırmayı hedefliyor.Bunun ise halklar arası gerici bir iç savaş tehlikesidemek olduğu açıktır. Özellikle son birkaç yıldır ordumerkezli burjuva kamp bu politikadan medet umuyor.Onlar, hem milliyetçi-şovenist atmosferi besliyor,hem de bu atmosferden azami ölçüde beslenmeyegayret gösteriyorlar.

Düzen güçlerinin bugün yeniden kirli savaşı veşovenizmi tırmandırmak amacıyla Altınova veİmralı’da olduğu gibi, provokasyonlarabaşvurmasının gerisinde, Kürt sorunundaizleyegeldikleri devekuşu politikasının iflası vardır.Onlar dönüp dolaşıp bildikleri en iyi yönteme, üstelikdefalarca geri tepip hiçbir yarar elde edememelerinerağmen kirli savaş silahına sarılıyorlar. Bu, tam birçaresizlik halini ifade ediyor.

Burjuva gericiliğinin bu saldırıları karşısında Kürthalkı yalnız bırakılmamalı, giderek sıkılaştırılangericilik safları karşısında devrim ve sosyalizm saflarıgüçlendirilmelidir. Başta işçi sınıfı ve emekçi kitlelerolmak üzere, ülkenin tüm ilerici, demokratik güçlerinihalkların kardeşliği için, gericilik ve halk düşmanlığıkarşısında birleşmeye, tutum almaya sevk edebilmekgerekiyor. Emekçi kitlelere, karşısında birlikte ve

güçlü biçimde durulmayan gericiliğin Kürtdüşmanlığıyla sınırlı bir hedefe sahip olmadığı, herileri hareket ve oluşuma karşı korku ve düşmanlıkbeslediği, Türkiye’nin yakın tarihi üzerindenhatırlatılmalıdır. Ülkede ileriye doğru her gelişmeninönünü askeri faşist darbelerle kesen onlardır. İşçisınıfı ve emekçi kitlelerin tarihsel hak vekazanımlarını gaspeden, aç ve sefil sürüler halinegetirmeye çalışan, ilerici aydınları kontrgerillasuikastleriyle susturan, üniversiteleri tüm ilericigüçlerden temizleyip birer gericilik kalesi halinegetiren onlardır. Unutulmamalıdır ki, Kürtler’edüşman olan gericilik hepimize düşmandır.

Diğer yandan, sistemli hale getirilen yoğunsaldırılar altında bunalan, artık yok sayılamadığınoktada aşağılanarak rencide edilmeye çalışılan Kürthalkı da, yüzünü daha fazla işçi ve emekçi kitlelere,devrimci ve ilerici güçlere dönmelidir. Türkdevletinin attığı her adım, Kürt halkına da kurtuluşunbirleşik mücadeleden geçtiğini kanıtlamaktadır.Gelişmeler, döne döne devlete ve düzene bağlananumutların temelsizliğini gösteriyor. Sermayedevletinin sözlüğünde, barış, kardeşlik, hak, hukuk,özgürlük gibi kelimelere yer bulunmuyor. Bu vebenzeri sözleri sarf eden herkese, her kesime karşıazgın bir kin ve düşmanlık besliyor. Bu yönlüistemleri susturabilmek için her yol ve aracı mübahgörüyor.

Bugün tüm düzen güçleri, ırkçı-şoven histeriyitırmandırarak halklar arası düşmanlıklarıkörüklemekte, halkların kardeşliğini dinamitlemeyi,işçilerin birliğini parçalamayı hedeflemektedirler. Budurum bir yandan işçi sınıfının, emekçilerin, Kürthalkının, ilerici-devrimci güçlerin maruz kalacağıtehditlere işaret ederken, öte yandan toplumun ilericive devrimci kesimlerinin ciddi bir tarihi sorumluluklayüzyüze olduğunu gösteriyor.

Emperyalistlere, işbirlikçilerine, ırkçılığa,şovenizme, gericiliğe karşı net bir tutum! İşçilerinbirliğini, halkların kardeşliğini pekiştirmek için azamiçaba! Düzene ve onun kurumlarına yönelik hamhayaller terkedilmelidir! Egemenlerin saldırılarınakarşı anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-şovenistmücadele yükseltilmelidir! Günün acil devrimcigörevi budur.

Page 5: SİKB 2008 - 42

Sermaye devleti çözümsüzlükte debeleniyor... Kızıl Bayrak � 5Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Ekonomik kriz riski yaklaşırken, Kürt sorunundakisömürgeci çizginin iflası giderek belirginleşiyor. Halböyleyken ABD emperyalizminin bölgesel planlarındatetikçiliğe de zorlanan işbirlikçi Türk burjuvazisi ileonun devleti, son günlerde peşpeşe “güvenlikzirveleri” topluyor. Bu sürecin devamı olan son MGKtoplantısının gündeminde de aynı sorunlar vardı.Görünen o ki, zirvelerde buluşan devletin tepesi,askeri saldırıları daha da yoğunlaştırmak dışında birçıkış yolu bulmaktan acizdir.

Kürt sorununa düzen içi iğreti bir çözüm üretmeyeteneğinden bile yoksun olan gerici rejimin askerisaldırıları arttırması ise, tabut sayısını arttırmaktanbaşka bir işe yaramıyor. Öyle ki, yılın sonlarına doğruABD emperyalizminin icazeti, siyonist İsrail’indesteği ile yoğunlaştırılan askeri saldırılarınfiyaskoyla sonuçlanması, hem orduyu hem onun noterikonumundaki AKP hükümetini yıpratmaya dabaşlamış bulunuyor.

Tehditçi generallerin ardında uygun adım marş!

17 askerin öldürüldüğü Aktütün saldırısınınardından generallerin medyada tartışma konusuolmaları, militarist kurumun şeflerini fazlasıylarahatsız etti. Elk kez açıktan eleştirilen, hatta ciddisuçlamalara maruz kalan generaller, Taraf gazetesininsözkonusu saldırı ile ilgili haberleri üzerine,damarlarına basılmış gibi ayağa fırladılar.

Saldırının önceden istihbaratı alındığı haldeengellenmediğini bir jandarma iç raporuna dayanarakyazan Taraf gazetesinin generalleri hesap vermeyeçağırması, bardağı taşıran “son damla” oldu. Haberinyayınlanmasından iki gün sonra basını huzura çağıranGenelkurmay Başkanı, isim vermeden Taraf gazetesinihedef aldı. “Herkesi doğru yerde durmaya” çağırangeneral, aksi halde ordunun gereğini yapacağını ilanederek, medya mensuplarına “haddinizi bilin!”“mesajı” verdi.

Ancak bu kaba tehditleri savuran GenelkurmayBaşkanı, yayınlanan haberi yalanlamadı. “Bukonudaki bilgileri sızdıranlar ve bu gizli bilgilerikullananlar hakkında adli işlemler başlatıldı” diyekonuşan general, haberin doğru olduğunu kabul etmişoldu. Nitekim Metropoll şirketinin hazırladığı sonkamuoyu yoklaması, Türkiye halklarının, Aktütünkarakoluna yapılan son baskında güvenlik güçlerininihmali veya kusuru olduğuna yüzde 51.4 oranındainandığını ortaya koyuyor.

Kendisini ya da hükümetini eleştiren herkesemahalle kabadayısı edasıyla saldıran, hattakapitalizmin küresel krizinin yaratacağı risklere dikkatçekenleri bile kaba bir şekilde azarlayan TayyipErdoğan da, Genelkurmay’ın gazetecileri tehditetmesine tam destek verdi. Ordu peşinde uygun adımmarş yürüyen Erdoğan, Kürt halkına düşmanlıktagenerallerden geri kalır yanı olmadığını bir kez dahakanıtladı.

Ancak Genelkurmay ile başbakanın tehditlerigazetecileri pek korkutmuş görünmüyor. Sadeceordunun vesayetine karşı çıkanlar değil, militarizminbazı şakşakçıları bile, Genelkurmay Başkanı’nın

tehditlerine tepki gösterdiler. Belli bir kesimle sınırlıolsa da, tehditlere karşı gösterilen bu tepki,Amerikancı rejimin şeflerini pek memnun edencinsten değildi.

Tayyip ile müritlerinin Diyarbakırfiyaskosu

Kirli savaşın giderek tırmandırıldığı bugünlerdeDicle Üniversitesi’nin açılışını bahane ederekDiyarbakır’a giden başbakan, burada Kürt halkındanummadığı tepkilerle karşılaştı.

Hamasi nutuklar atarak rejimin Kürt halkınezdinde yerlerde sürünen saygınlığını kısmen de olsadüzeltmek için çırpınan Tayyip ile müritlerininDiyarbakır’da gövde gösterisi yapma girişimleri tambir hüsranla sonuçlandı. Meydan okuma hevesiyleDiyarbakır’a giden Erdoğan ezilen Kürt halkınınmilitan tepkisiyle karşılaştı. Esnafların kepenkkapatması ile genel grev havasına bürünen kentte,Tayyip Erdoğan’ı protesto eden Kürt gençleri kollukkuvvetleriyle uzun süre çatıştı.

Diyarbakır’ın yanısıra diğer kentlerde degerçekleşen protesto eylemleri, geçen seçimlerde Kürtsorununu çözeceğine dair demagoji yaparak Kürthalkının bir kısmının oyunu alan AKP’nin maskesininparçalandığına dair işaretler verdi. Birçok kenttegerçekleştirilen kitlesel protestolar, dinci gericilikaracılığıyla Kürt halkını rejime bağlama planlarınıneskisi kadar etkili olmasının mümkün olmadığınıgözler önüne serdi.

Barzani’den medet umacak duruma düşen rejim…

Sermaye devletinin Kürt halkına karşı uyguladığıırkçı-inkarcı politikanın iflas ettiğinin bir diğergöstergesi, son günlerde Barzani ile ilişkilerindüzeltilmesi için başlatılan girişimlerdir.

Düne kadar Barzani’yi aşiret reisi diye aşağılayanAnkara’daki Amerikancılar, gelinen yerdediplomatlarını Güney Kürdistan’a göndererek, Barzaniile işbirliğini yeniden başlatma derdine düşmüşbulunuyor.

Türk sermaye devletinin bu girişimi elbette Kürthalkının hayrına değil. Nitekim sermaye kalemşörleri,bu girişimleri, “Barzani’den K.Irak’ta bizim adımızaPKK ile savaşmasını ve oradan atmasını istiyoruz”şeklinde özetliyorlar. Yani bu girişimin Kürtler’ibirbirine kırdırmayı amaçladığı pervasızca ifadeediliyor.

Anlaşılıyor ki, geçmişte Türk ordusu ile birliktePKK’ye karşı savaşan Barzani, bir kez daha Kürthalkına ihanete sürüklenmek isteniyor. Kirli amaç buolsa da, Türk sermaye devletinin aşağıladığı bir Kürtliderden yardım istemek zorunda kalması, içindeçırpındığı açmazı aşma gücüden yoksun olduğunungöstergesidir.

Kürt halkı rejimden umudunu kesiyor

İmralı sürecinden sonra tüm çabasını devletleanlaşıp düzen içi bir çözüme ulaşmaya hasreden PKK,bu konuda Kürt halkı saflarında belli bir beklentiyaratmayı başarmıştı. AKP’nin yükseliş sürecindeTayyip Erdoğan’ın Kürt sorununun çözümüne dairbazı demagojik açıklamaları ise bu beklentiyi daha dapekiştirmişti.

Oysa aradan geçen süre devletin resmi çizgisindebir değişikliğe yol açmadığı gibi, PKK’nin tek taraflıateşkesi sayesinde hafifleyen çatışmalar ordutarafından yeniden tırmandırılmaktadır. ABDemperyalizminin Kürt sorununu çözeceğine dairakıldışı beklentiler ise, Beyaz Saray’ın geçen yıl sınırötesi saldırı için icazet vermesi, dahası saldırılarafiilen destek sunması ile yerle bir olmuştur.

Kürt halkının emekçi kesimleri, emperyalizmdenya da gerici düzenden çözüm beklemenin boş biravuntu olduğunu anlamış görünüyor. Son günlerdeyaygınlaşan meşru militan kitle gösterileri düzen içiçözümden umut kesmenin göstergelerinden birisayılmalıdır.

Kürt halkının sömürgeci rejime karşı birikenöfkesini, işçi sınıfı ile emekçilerin sömürü ve kölelikdüzenine karşı biriken öfkesiyle buluşturmak büyükbir önem taşımaktadır. Bu buluşma her iki mücadeledinamiğinin gelişimini kolaylaştıracak, hem sömürüve kölelikten hem de sömürgeci baskıdan kurtulmanınyolunu açacaktır.

Irkçı-inkarcı politikanın iflası derinleşiyor…

Ezilen Kürt halkı düzen içi çözümdenumut kesiyor!

Page 6: SİKB 2008 - 42

Çetelerden hesabı emekçiler soracak!6 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Ergenekon davası başladı… Yargı bir kez daha çete devletini aklayacak…

Hesabı emekçiler soracak!Darbeci generallerin temizlenmesi operasyonu

olarak yutturulmak istenen Ergenekon davası başladı.Davada 46’sı tutuklu, 86 sanık yargılanıyor.

Operasyon gündeme geldiğinde liberal solçevrelerde heyecan uyandırmış, “derin devlet tasfiyeediliyor” ham hayallerine neden olmuştu. Ancak kısabir süre sonra bunun tam bir aldatmaca olduğu ortayaçıkmıştı. Çünkü Ergenekon operasyonu düzen içi itdalaşının bir ürünü olarak gündeme gelmişti.

Bu süreçte işçi ve emekçi kitleler bir yanda“demokrasi savunucusu” AKP’nin, öte yanda“laikliğin bekçisi” ordunun saflarında taraflaştırılmayaçalıştılar. Ancak iddianame sürecinin de gösterdiğigibi, süreç hiç de “demokratikleşme” yönündeişlemedi. Çünkü devlet adına cinayet işlemekleövünen, devlet tarafından sırtı sıvazlanan katil takımıişçi ve emekçilere, Kürt halkına karşı işlediğisuçlardan dolayı değil, bir takım çete faaliyetlerindendolayı yargılanıyordu.

Operasyonların gerçekleşme sürecindeniddianamenin hazırlanmasına kadar tüm yaşananlardevletin katilleri koruduğunu, kolladığını, üstelikdevlet terörünü tahkim edecek şekilde yeni yasalarhazırlamaya, kolluğun yetkisini genişletmeyeçalıştıklarını gösterdi.

Hazırlanan iddianamede özellikle vurgulanan,Ergenekon olayıyla ordunun, istihbarat teşkilatınınhiçbir ilgisi olmadığıydı. Her tarafından kan, irin vepislik akan bu sistemi korumak ve kollamak içinellerinden geleni yaptılar. Ergenekoncular adıylatanımlanan kontrgerilla artıklarına çıkarılan faturasadece AKP karşıtı faaliyetlerden ibaret tutuldu.

Kontgerilla düzenini aklamaya çalışan devletindava sürecinde de benzer bir tutum içindebulunacağından kuşku duyulmamalıdır. Bugüne kadar

işçi ve emekçilere, Kürt halkına karşı işlediklerisuçların hesabının sorulmayacağı apaçık bir gerçektir.

Eli kanlı katilleri besleyen, büyüten, emekçilerinve halkların üzerine salan sermaye devletinden hesapsormanın yolu devrimci mücadeleyi büyütmektengeçmektedir. Çete devletinin emekçi halklara karşıişlediği suçlardan yakasını bir kez dahakurtaramaması için çürüyen düzeni yıkmamücadelesini büyütelim!

Ergenekon duruşması başladı!Ergenekon duruşması 20 Ekim günü Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi’nde başladı. Duruşmayı

izleme hakkı bulunan basın mensupları, avukatlar ve bazı sanık yakınları, listeden isimleri kontrol edilerekiçeri alındı.

İstanbul Cumhuriyet Savcıları Zekeriya Öz, Nihat Taşkın ve Mehmet Ali Pekgüzel’in hazırladığı 450klasörden oluşan 2455 sayfalık iddianamede, Danıştay 2. Dairesi üyesi Mustafa Yücel Özbilgin “maktul”,dönemin daire başkanı, şimdiki Danıştay Başkanı Mustafa Birden, üyeler Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir veDanıştay Tetkik Hakimi Ahmet Çobanoğlu da “mağdurlar” olarak sıralanıyor.

“İhbar eden” olarak Şevki Yiğit’in adı geçen iddianamede, soruşturmanın 12 Haziran 2007’de Trabzon İlJandarma Komutanlığı’nı gizli numaradan arayarak, isim ve kimliğini belirtmeyen bir kişinin telefon ihbarıylabaşladığı, ihbardan yola çıkılarak Ümraniye’de bir gecekonduda 27 adet bombası ele geçirildiği ve bazıkişilerin yakalandığı belirtiliyor.

Ergenekon davasının sanıkları, ayrıca “Darbe ortamı hazırlamak amacıyla halkı Türkiye Cumhuriyetihükümetine karşı silahlı isyana tahrik, Cumhuriyet Gazetesi merkezine el bombası atılması; Danıştay 2.Dairesi’ne yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı sonucu Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’inöldürülmesi ve 2 üyenin yaralanması; İstanbul-Ümraniye İlçesi’nde bir adrese düzenlenen operasyonda 27adet el bombası ele geçirilmesi; Eskişehir’de emekli Yüzbaşı Fikret Emek’ten 12 adet el bombası, 2 adet uzunnamlulu silah, 11 kilogram C3 patlayıcı madde, 11 kilogram TNT patlayıcı madde, 2 adet ruhsatsız silah vebol miktarda dokümanın ele geçirilmesi; devlete ait gizli bilgi ve belgelerin ele geçirilip amacı dışındakullanılması; kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlakieğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydetmeeylemleri; silahlanma, ruhsatsız silah bulundurma ve taşıma eylemleri”nden sorumlu tutuluyor.

Emekli Orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon ile ATO Başkanı Sinan Aygün, Cumhuriyet GazetesiYazarı Mustafa Balbay, Avukat Levent Temiz, Organizatör Seyhan Soylu, Sanatçı Nurseli İdiz, eski EsenyurtBelediye Başkanı Gürbüz Çapan, Gazeteci Tuncay Özkan, eski Organize Suçlarla Mücadele Şube MüdürüAdil Serdar Saçan’ın da aralarında bulunduğu birçok kişiyle ilgili soruşturma ise halen sürüyor. Savcıların bukişilerle ilgili iddianameyi hazırlamasının ardından açılacak dava, şu anki davayla birleştirilecek.

Şovenkudurganlıkİmralı’da!

Kürtlerin linç edilmeye çalışılması ve DTPbinalarına yönelik saldırılar ile tırmandırılan ırkçısaldırganlık İmralı Cezaevi’nde de kendini gösterdi.‘99 yılından bu yana İmralı Cezaevi’nde tecritkoşullarında yaşayan, değişik gerekçelerle hücrecezasına çarptırılan Öcalan’ın avukatları ilegörüşmesi de çoğu kez keyfi gerekçelerleengelleniyordu. İmralı’daki tecrite cezaevigörevlilerinin saldırısı da eklendi.

Yaşanan saldırıya ilişkin açıklama yapan AsrınHukuk Bürosu, Öcalan’ın odasının görevlilercearama gerekçesiyle dağıtıldığını, Öcalan’ın bunakarşı çıkması nedeniyle saldırıya uğradığını belirtti.Aramaya itiraz eden Öcalan’a görevliler tarafından“Sus, sen konuşamazsın, bir kelime bile konuşmahakkın yok” denildiği ve ardından da zorkullanılarak odadan çıkarıldığı, bir görevlininayağıyla sırtına bastırması sonucu yere çökmekzorunda bırakıldığı, Öcalan’ın “buuygulamadansa beni öldürün daha iyi” demesiüzerine ise, “ona da sıra gelecek” sözleriyle tehditedildiği dile getirildi.

Asrın Hukuk Bürosu, İmralı’da BaşbakanlıkKriz Merkezi’nin talimatı dışında bir uygulamanıngerçekleştirilemeyeceğini söyleyerek, saldırınınGenelkurmay ve Hükümet’in bilgisi dâhilindeolduğunu ifade etti.

Koma Civakên Kurdistan (KCK) YürütmeKonseyi yaptığı açıklamada, saldırıyı Kürt halkıkarşısında yürütülen inkâr ve imha siyasetinin birdevamı olarak nitelendirdi. Partiya KarkerênKurdistan (PKK), saldırının Öcalan şahsında tümKürt halkına yapıldığını, amaçlananın Kürt-Türkhalklarının birliğini dinamitlemek olduğunuvurguladı. Kürdistan Halk İnisiyatifi, Öcalan’ınölüm tehdidi aldığını belirterek Kürt halkını ulusalseferberliğe çağırdı.

Saldırının duyulmasının ardından olağanüstütoplantı yapan Demokratik Toplum Partisi, yaptığıbasın açıklaması ile saldırıyı kınadı.DTP Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Emine Aynatarafından DTP Genel Merkezi’nde gerçekleştirilenbasın toplantısında saldırı açık bir provokasyonolarak değerlendirildi.

Page 7: SİKB 2008 - 42

Öcalan’a saldırı protesto edildi... Kızıl Bayrak � 7Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 17 Ekim günüyaptıkları açıklamayla, Abdullah Öcalan’a İmralıCezaevi’nde fiziki saldırı gerçekleştirildiğiniduyurmuştu. Haberin duyulması ile birlikte Kürt halkısaldırıyı lanetlemek için pek çok eylem gerçekleştirdi.

Öcalan’a yönelik saldırı ve Başbakan Erdoğan’ınDiyarbakır ziyareti 20 Ekim günü pek çok yerdeprotestolar ile karşılandı. Diyarbakır ve diğer Kürtillerinde hayatın durma noktasına gelmesi dizginsiz birdevlet terörü ile yanıtlandı. Polis saldırıları sonucundabir kişi ölürken çok sayıda kişi yaralandı. Protestogösterileri 21 Ekim’de de sürdü.

Saldırı Şırnak’ta 17 Ekim gecesi boyunca yapılançeşitli eylemlerle protesto edildi. Nur ve CudiMahalleleri’nde bir araya gelen eylemciler mahallearalarında ateşler yakarak ve sloganlar atarak saldırıyıkınadı. Mem û Zîn Kültür ve Sanat Merkezi’ndegerçekleştirilecek tiyatro gösterimi Öcalan’a yöneliksaldırı nedeniyle iptal edildi. Oyunu izlemeye gelenyüzlerce kişi sloganlar atarak Dörtyol kavşağınayürüdü. Görevden uzaklaştırılan Cizre BelediyeBaşkanı Aydın Budak da yaptığı açıklamayla saldırıyılanetledi.

Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde de sokaklar 17Ekim gecesi boyunca Öcalan için tutuşturuldu. Pek çokmahalle de yapılan eylemlere çevik kuvvet biber gazıile saldırdı. Çatışmalar gecenin ilerleyen saatlerinekadar sürdü. Sabah saatlerinden itibaren saldırıyıprotesto etmek amacıyla kepenkler açılmadı. Öğlesaatlerinde DTP İlçe Örgütü önünde gerçekleştirilenkitlesel basın açıklamasının ardından Cengiz TopelCaddesi’nde toplanarak barikat kuran ve ateş yakanbinlerce kişiye polis tazyikli su ve biber gazıylamüdahale etti.

Mersin’in Akdeniz, Yenişehir, Toroslar ve Tarsusilçelerinde 17 Ekim gecesi pek çok eylemgerçekleştirildi. Akdeniz ilçesinde biraraya gelenprotestocular şehrin sokaklarında dolaştılar ve yolboyunca polis araçlarını ve panzerleri taşladılar. Polisise eylemi izlemek ile yetindi.

Van’da gerçekleştirilen protestolar da 17 Ekimgecesi geç saatlere kadar sürdü. Hacıbekir, Yüniplik,Yeni Mahalle başta olmak üzere pek çok mahalledegerçekleştirilen gösterilerde Öcalan’ın resimleri taşındıve sloganlarla saldırı protesto edildi. Yollarınmolotoflarla kesildiği eylemlere halk da alkışlarladestek verdi.

Diyarbakır’da saldırıyı protesto etmek için DTPEşbaşkanı Emine Ayna, belediye başkanları,milletvekillerinin aralarında bulunduğu binlerce kişiDTP İl binası önünde bir araya geldi. Kitlenin yürüyüşegeçmesine izin vermeyen kolluk güçleri, milletvekilleriile gerçekleştirilen görüşmelerin ardından yürüyüşeizin verdi. Koşuyolu Parkı’nda basın açıklaması yapanbinlerce kişiye polis, açıklamanın hemen ardındansaldırıda bulundu. Gaz bombaları, tazyikli su vecoplarla gerçekleştirilen saldırıda aralarındamilletvekilleri ve belediye başkanlarının da bulunduğuçok sayıda kişi yaralandı. Saldırı sırasında DTPDiyarbakır İl Binası’nın da camları kırıldı ve içeri gazbombası atıldı.

Adana’da Şakirpaşa, Gülbahçe, Dağlıoğlu,Barbaros ve Denizli mahallelerinde bir araya gelenyüzlerce kişi barikatlar kurarak yolları kesti. Polisinplastik mermi kullanarak saldırıya geçtiği kitle taş vemolotof kokteyllerle karşılık verdi. Çatışmalar

sırasında bir panzer yakıldı. Çok sayıda kişi gözaltınaalındı.

Adana’nın 6 Ocak, Yersuat, Belediye evleri, Emek,Botan ve Küçükkırım Mahalleleri’nde kepenkler 21Ekim günü de açılmadı. Öğle saatlerinde Orhan KemalBulvarı’nda toplanan binlerce kişi burada bir basınaçıklaması yaptıktan sonra yürüyüşe geçerek AtatürkCaddesi’ni trafiğe kapattı. Polis kitleye gazbombalarıyla saldırdı.

Adana’nın Ceyhan ilçesinde Küçük KırımCaddesi’nde gerçekleştirilen eyleme polis saldırdı.Kitlenin ara sokaklara dağılması ile birlikte çatışmalarmahallelerde sürdü.

Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 14 yıl sonra ilk kezkepenk kapatma eylemi gerçekleştirildi. Lice halkıkepenklerini açmayarak, okulları boykot ederekyeniden mücadelede öne atıldılar. Gece boyunca arasokaklarda eylemler ve çatışmalar eksik olmadı. Özelharekât polisleri ve komandolar gece boyunca havayaateş açarak korku ve yılgınlık yaratmaya çalıştılar.

Şırnak’ta DTP binası önünde toplanarakCumhuriyet Meydanı’na yürümek isteyen binlercekişinin önü kolluk güçleri tarafından kesildi. Yapılangörüşmelerin ardından kitle sloganlar eşliğinde ÖmerKabak Meydanı’na yürüdü ve burada bir açıklamagerçekleştirildi. Açıklamanın ardından kolluk güçlerigaz bombalarıyla saldırdı. Kitlenin ara sokaklara vemahallelere dağılması ile birlikte şehrin tüm mahalleriçatışma alanına döndü. Kolluk güçlerinin ateşli silahlar

da kullandığı çatışmalar sırasında çok sayıda kişininyaralandığı ve gözaltına alındığı bildirildi.

Şırnak’ın İdil ilçesinde gerçekleştirilmek istenenyürüyüşe polis ve korucular saldırdı. Kitlenin arasokaklara çekilmesinin ardından korucular DTPbinasını taşladılar. Ara sokaklarda süren çatışmalarsırasında 30 kişi dövülerek gözaltına alındı.

Mersin’de Kürt gençleri 20 Ekim gecesi Yenişehirİlçesi Eğriçam Mahalle Muhtarlığı’nı ateşe verdiler.Sloganlar atan gençler muhtarlığı yaktıktan sonra arasokaklara çekildiler.

Batman’ın Gercüş, Hasankeyf, Beşiri ve Kozlukilçelerinde oturma eylemleri ve basın açıklamalarıgerçekleştirildi. Gercüş’te Gazeteci Yahya OrhanParkı’nda bir araya gelen kitle DTP ilçe binasına kadaryürüdü ve burada açıklama yaptı. Açıklamayı okuyanDTP İlçe Başkanı basın metnini okumasının ardındangözaltına alındı. Diğer ilçelerde de DTP binalarınınönünde toplanan eylemciler basın açıklaması yaptıktansonra 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirdiler.

Van’ın Başkale ilçesinde binlerce kişi saldırıyıprotesto etti. Kepenk kapatma eyleminin sürdüğü şehirmerkezinde toplanan binlerce kişi sloganlarla DTPbinasına yürüdü ve basın açıklaması gerçekleştirdi.

Avrupa’da yaşayan Kürtler de pek çok eylemgerçekleştirerek saldırıyı kınadılar. Almanya’nınDortmund kentinde bulunan WDR televizyonu Kürtgençler tarafından işgal edildi. Televizyonyetkililerinden konu ile ilgilenme sözü alınması üzerine

Gözaltında işkence sürüyor...19 Ekim’de Kadıköy’de düzenlenen miting sonrasında polisin müdahalesine maruz kalan ve aldığı darplar

sebebiyle dişleri kırılan İbrahim Yılmaz, İHD İstanbul Şubesi’nde, miting tertip komitesinin ve İHDyöneticilerinin de katıldığı bir basın toplantısı gerçekleştirdi.

Çeşitli kurumların 19 Ekim günü Kadıköy’de düzenlediği mitingin ardından polis Nautilus’te dağılmaktaolan kitleye saldırmıştı. Bu sırada polis tarafından gözaltına alınan Yılmaz, Carrefour alışveriş merkeziningüvenlik odasına götürüldüğünü ve 10 kişi tarafından darp edildiğini belirtti. Polisler Yılmaz’ı “Eğer suçduyurusunda bulunursan seni gördüğümüz yerde öldürürüz” sözleriyle de tehdit ettiler.

İki günlük gözaltının ardından serbest bırakılan ve savcılığa suç duyurusunda bulunan Yılmaz, savcılıkçıkışı yeniden gözaltına alındığını ve evinin basılarak yasal kitaplara suç delili diye el konulduğunu belirtti.

Mitingin Tertip Komitesi Başkanı Dursun Yıldız da bir konuşma yaparak saldırıyı kınadı ve devletin Kürtsorununa dönük politikalarını eleştirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kürt halkı Öcalan’a yönelik saldırıyıprotestolarla karşıladı!

Page 8: SİKB 2008 - 42

Hesabı işçi ve emekçiler soracak...8 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Çürüyen devlet katillerini aklıyor!Devlet terörü her geçen daha da tırmanmaya

devam ediyor. Devlet bir yandan Ergenekonoperasyonuyla çetelerine çeki düzen verip kendinitahkim ederken, faşist baskı ve terör de her geçenartarak sürüyor. Toplumun her kesimi bu cendereniniçine bir şekilde çekilirken, körüklenen şovenizmfaşist saldırganlığın en ücra noktaya yayılmasınısağlıyor. Özetle AB hayallerinin pompalanması biryana bırakılarak, sermaye devletinin diline zatenyakışmayan “insan hakları”, “demokrasi”söylemlerine de son veriliyor.

Krizin ön günlerinde yaşananlar sermaye sınıfınınkriz yönetme tarzının ne olduğunu bir kez daha ortayakoymuş bulunuyor. Devletin azgın terörü tırmanırken,işkence ve ölümler ardarda gelmeye başladı. ÖzellikleEngin Çeber’in katledilmesiyle ülke gündeme gireninsan hakları ihlalleri puslu havalardan beslenensermaye devleti için yeni bir şey değil. Hele de yenibir kriz kapıdayken muhalif güçlere dönük saldırılar,burjuvazinin bu ülkeyi nasıl yönettiğini anlatıyor.

Polisin, askerin eline düşen herkes öyle veya böyledevletin faşist şiddetinin hedefi olurken, devletinpervasızlığı toplumsal muhalefetin dağınıklığıyla dahada artıyor.

Son bir haftada yaşanan birkaç olay bundan sonrayaşanacaklar konusunda da fikir veriyor:

* Altınoluk’ta adli bir vakadan başlayan tartışmahızla Kürtler’e dönük bir linç hareketine dönüştü.Kürtler’e ait işyerleri tahrip edilirken askerin vepolisin gözü önünde yaşanan olaylara müdahaleedilmedi.

* Aktütün Karakolu’na PKK baskını ile esmeyebaşlayan rüzgar, OHAL’i geri isteyenlerin ekmeğineyağ sürerken, ülke çapında Kürtler’e dönük topyekûnbir saldırının fitili de ateşlenmiş oldu.

* Cezaevlerinde işkence ve baskı katlanırken,Yürüyüş dergisi satarken gözaltına alınan Engin Çeberdevlet tarafından katledildi.

* Kartal’da bir kafe sahibi, fincanla gelen çayyüzünden başlayan tartışmada altı polis tarafındanöldüresiye dövüldü.

* Abdullah Öcalan’ın cezaevinde saldırıya uğradığıortaya çıktı. Öcalan tecrit altında tutulmasına rağmendefalarca hücre cezasına çarptırılmıştı.

* Öcalan’ın uğradığı saldırıyı protesto etmekisteyenler devletin azgın terörü ile karşı karşıya kaldı.Devletin vahşi saldırıları sonucu 26 yaşındaki AhmetÖzkan Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde vurularakkatledildi. Onlarca insanın yaralandığı olaylardapolisin silah kullanmakta hiç tereddüt etmediğininkanıtı olan cinayet ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı.

* Gebze Kapalı Cezaevi’nde erkek adli tutuklular,siyasi kadın tutuklulara saldırdı. 17-18 Ekimtarihlerinde asker ve adli tutukluların birliktegerçekleştirdiği saldırı sırasında “teröristleriöldüreceğiz”, “vatan bölünmez”, “kapıları açınonlara tecavüz edelim” şeklinde sloganlar atıldı.Saldırıda 9 kadın tutsak yaralandı.

* Beyoğlu’nda, tutuklama kararı çıkan bir gençcezaevine götürüldüğü sırada polis otomobilindenkaçtı. Kaçan şahsın gidebileceği yerlere yapılanbaskında gözaltına alınan 5 kişiye, olay yerinde veemniyette işkence yapıldı. Vücutlarında kırık, çatlak,dikişler ve çok sayıda ezikler bulunan 5 genç, BeyoğluAdliyesi’ne giderek, polisler hakkında suçduyurusunda bulundu.

Bu arada eski defterlerde kalan katillerdeaklanmaya başlandı.

* Önce 16 Mart 1978 günü İstanbul Beyazıt’ta 7devrimci öğrenciyi katledenler zamanaşımıbahanesiyle aklandı.

* Sonra özel harekatçı katil Ayhan Çarkıntelevizyonlara çıkıp “ben 1000 kişiyi öldürdüm” diyeövüne gerine “terör” üzerine fikir beyan etmeyebaşladı.

* Hrant Dink’in katilini kahraman gibi karşılayandönemin Samsun Terörle Mücadele Şube MüdürVekili Metin Balta ile Komiser İbrahim Fıratmahkemede aklandı.

* Çeber’in katledilmesiyle ilgili EmniyetMüdürlüğü’nün yürüttüğü soruşturma 21 Ekim günütamamlandı. İki polis müfettişi hazırladıkları raporda,

Çeber’in gözaltı süresince kötü muamele görmediğiniifade ettiler. Müfettişlerin verdiği bilgiler arasındaÇeber’in gözaltı boyunca üç kez sağlık kontrolünegönderildiği ve kontrolde vücudunda darp izinerastlanmadığı bilgisi yer aldı.

Cezaevlerinde ve gözaltında süren işkence, polisinyetkilerinin artırılması tartışmalarıyla birlikte yürüyor.Düzenin her geçen gün büyüyen çok yönlü krizikontrgerilla düzeninin daha da tahkim edilmesinigerektiriyor. Bunun için bir yandan terör yasalarıağırlaştırılıp, devlet terörü tıramandırılırken, öteyandan devletin tetikçileri bir bir aklanıyor. Onlarıakladıkları çürümüş düzenleri ile tarihin çöplüğünegöndermek işçi sınıfı ve emekçilere düşüyor.

Milli Güvenlik Kurulu Ekim ayı toplantısı 21Ekim günü Çankaya Köşkü’nde gerçekleşti.Toplantıdan Kürt halkına karşı topyekûn savaş kararıçıktı.

İlker Başbuğ’un ilk kez Genelkurmay Başkanısıfatıyla katıldığı MGK toplantısı Abdullah Gülbaşkanlığında toplandı. Dört buçuk saat sürentoplantının ardından yayınlanan bir bildiri iletoplantının gündemleri ve kararları kamuoyuna ilanedildi. Bildiride belirtilen temel nokta, Kürt halkınakarşı girişilecek topyekûn savaş konsepti oldu. Gözboyamak için konulan demokrasi ve hukukunüstünlüğü kavramlarla başlayan bildirinin katıksız birsavaş çağrısı ile sürdüğü görüldü.

Bildiride, Kürt halkının özgürlük mücadelesininezilmesi için devletin tüm kurumlarının etkinişbirliğine gitmesi gerektiği vurgulanarak, kirli savaşıyönetmek için yeni bir kurumsal yapılanmayagidilmesi gerektiği belirtiliyor. “Terörle MücadeleMüsteşarlığı” kurulması tartışmaları da böylece kararabağlanmış oluyor. Devlet kurumları arasındakiişbirliğinin yanısıra sivil halk da göreve çağrılıyor.Herkesin güvenlik güçlerine destek olmasıgerektiğinin vurgulandığı açıklamada “milletimizinher zaman olduğu gibi sağduyusunu koruyacağına…”duyulan inanç dile getiriliyor. Böylece son aylardaartan linç girişimleri desteklenip teşvik edilmiş oluyor.

MGK toplantısının bir diğer temel gündemi dedüzen cephesinden gelen “çatlak sesler”. Aktütüneyleminin ardından başta Taraf olmak üzere çeşitliyayınlarda dile getirilen eleştiriler İlker Başbuğtarafından sert bir dille eleştirilmişti. Basına yönelikbu tehditler üstü kapalı olarak MGK sonuç bildirisindede yer alıyor. Bildiride TSK’ya yönelik eleştirilerinKürt hareketinin işine yaradığı belirtilerek “herkesinsorumluluk duygusuyla hareket etmesi” gerektiğivurgulanıyor. Bu sözler, düzen cephesinden gelenmuhalif seslere bile tahammül gösterilmeyeceğininifadesi.

Bildiride Güney Kürdistan ile olan ilişkilere de yerverilmiş. Sınır ötesi operasyonlar ile açık bir hezimetyaşanmasının ardından Barzani ile ilişkileringeliştirmesi gerektiğine dair çeşitli tartışmalar ortayaatılmış ve bu konuda sermaye devletinin çeşitligirişimlerde bulunduğu haberleri basına yansımıştı.Bildiride yer alan “Irak tarafının atması istenenadımların yakından takip edilmesi kararlaştırılmıştır”sözleri Barzani ile PKK karşıtı işbirliğine gidilmesiihtimaline işaret ediyor.

Demokrasi sözleriyle başlayan, topyekûn savaşçağrıları ile süren bildiri, yeni dönemde Kürt halkınayönelik savaşın derinleştirileceği ve muhalif seslerinezileceği bir konseptin uygulamaya konulacağınınişaretlerini veriyor.

MGK’dan topyekûn savaş çağrısı

Page 9: SİKB 2008 - 42

Eylem ve etkinliklerden... Kızıl Bayrak � 9Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Kadıköy mitingi…

“Ne AKP ne Ergenekon!”Kadıköy’de 19 Ekim günü toplanan binlerce kişi

“Ne AKP ne Ergenekon!” şiarını haykırdı. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, KESK

İstanbul Şubeler Platformu, DİP Girişimi, DTP,EMEP, EHP, KÖZ, ESP, SDP, UİD-DER, SODAP, SPGirişimi, ÖDP ve TÖP tarafından düzenlenen miting,kitlenin Tepe Nautilus önünde toplanmasıyla başladı.

Önde DTP olmak üzere kortejler oluşturularakyürüyüş hazırlıkları tamamlandı. “Ne AKP neErgenekon, çözüm demokratik cumhuriyette!”pankartının açıldığı DTP kortejinde çok sayıdaAbdullah Öcalan posteri ve demokratikkonfederalizm bayrakları taşındı. Maruz kaldığısaldırı nedeniyle Öcalan resimlerine ve sloganlarınaağırlık verilmesi kolluk güçlerinin engellemeçabalarına sebep oldu. Yürüyüş başladığı sıradakitlenin önüne yığınak yapan çevik kuvvet,bayrakların ve Öcalan resimlerinin kaldırılmasınıistedi. Tertip Komitesi ile kolluk güçleri arasındayapılan görüşmenin ardından resimler kaldırılarakyürüyüşe geçildi.

Miting alanına yaklaştığı sırada kitlenin önüyeniden kesildi. Yapılan uzun görüşmelerin ardındanyeniden yürüyüşe geçildi ve miting alanına girildi.

Mitingin açılış konuşmasını Miting TertipKomitesi Başkanı Dursun Yıldız yaptı. AKP-Ergenekon kutuplaşmasına değinen Yıldız bu gericiçatışmanın taraflarının sadece Kürt halkına yönelikdüşmanlık sözkonusu olduğunda uzlaştıklarınıbelirtti. AKP’nin Ergenekon ile mücadelesininikiyüzlülük olduğunu, düzen içi çatışmalara karşıçözümün işçilerin birliği ve halkların kardeşliğinden

geçtiğini vurguladı. Sadece Ergenekoncular’ın değil,Çorum’un Maraş’ın katillerinin, darbecilerin, kirlisavaş şeflerinin yargılanması gerektiğini belirterekkonuşmasını sonlandırdı.

Ardından DTP Batman Milletvekili Bengi Yıldız,DTP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncer, DTP IğdırMilletvekili Pervin Buldan, Kızıltepe BelediyeBaşkanı Cihan Sincar ve Bismil Belediye BaşkanıŞükran Aydın isimleri okunarak sahneye davet edildi.Vekiller ve belediye başkanları “Kürdistan sizinlegurur duyuyor” sloganı ile karşılandılar.

DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan kitleyehitaben bir konuşma yaptı. Ergenekon denilenyapılanmanın tesadüfen ortaya çıkmış bir örgütolmadığını, bunun bir gelenek olduğunu belirtti.Kontrgerillanın çeşitli vesilelerle gün ışığınaçıktığından, ancak bunların sürekli örtbasedildiğinden bahsetti. Türkiye’nin en büyüksorununun Kürt sorunu olduğunu belirterek, sorununçözümü için Öcalan’ı kapsayan genel af, gerillayasiyasete katılma şansı, Kürt kimliğinin anayasalolarak tanınması gibi çeşitli talepleri dile getirdi.

Buldan’ın konuşmasının ardından müzik grubuKürtçe marşlar ve halaylardan oluşan bir dinletisundu. Miting Hernepeş marşının hep bir ağızdansöylenmesi ile sona erdi.

Miting dağıldığı sırada da polisin tacizleri devametti. Dağılan grupları yakından izleyen çevik kuvvetekipleri Tepe Nautilus’da bir gruba biber gazlarıylasaldırdı. Ara sokaklara dağılan gruplar ile polisarasında kısa süreli çatışmalar yaşandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ankara’da 18 Ekim günü “Yoksulluğa,yolsuzluğa, zamlara, hak kayıplarına, AKP’ye durde!” mitingi gerçekleştirildi.

Miting için gelen kitle saat 12.00’de TorosSokak’ta buluşarak, buradan kolej kavşağına biryürüyüş gerçekleştirdi. KESK Ankara ŞubelerPlatformu, TMOBB İKK ve DİSK’in çağrısıylatertiplenen mitingte, Eğitim-Sen’e bağlı şubeler,Birleşik Metal-İş, Haber-Sen, Kültür Sanat-Sen,Tarım Orkam-Sen, Tüm Bel-Sen, TÜMTİS, Petrol İş,Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, Pir Sultan AbdalDerneği, Öv-Der, ‘68’liler Derneği, AnkaraÜniversitesi Meclisi, ÖDP, TKP, EMEP, SHP, CHP,HKP, Kaldıraç, Alınteri katılımcı olarakpankartlarıyla yeraldılar.

Eylemin en coşkulu kortejlerinden biri, direnişlerigeçtiğimiz hafta zaferle sonuçlanan Tadal işçilerininkorteji idi. Tadal işçileri ile hemen önlerinde “Grevhakkımız engellenemez!” pankartıyla yürüyen TEGAişçileri örnek bir dayanışma sergilediler, yürüyüşboyunca “TEGA-Tadal omuz omuza!”, “Yaşasınsınıf dayanışması!” sloganları attılar.

CHP ise imzacısı olduğu halde yürüyüşekatılmayarak, kitleyi miting alanında karşılamayı

tercih etti. CHP’liler “Ayak takımı sandıkta başolacak!” yazılı dövizlerle dikkat çektiler.

Miting alanına gelindiğinde, ilk olarak devrimşehitleri anısına saygı duruşunda bulunuldu.Ardından ilk konuşmayı KESK Ankara ŞubelerPlatformu sözcüsü Hasan Karakaya yaptı. AKP’ninneoliberal politikalar ekseninde emekçilerinhaklarını her geçen gün daha fazla gasp ettiğini,kamu emekçilerinin de bu süreçten fazlasıylaetkilendiğini söyledi.

DİSK Bölge Temsilcisi Kani Beko AKP’nin genelsaldırı politikalarından bahsetti. Emekli-Sen veGenç-Sen’in kapatılması sürecine değinerek AKPiktidarının amacını gerçekleştiremeyeceğini belirtti.Konuşmasını “Yaşasın devrim ve sosyalizm”sözleriyle bitirdi.

TMOBB İKK Sekreteri Ramazan Pektaş ise,sermayenin “kentsel dönüşüm” adı altındagerçekleştirmeye çalıştığı “rantsal dönüşüm”projesinden bahsetti.

Üçbin kişinin katıldığı miting müzik dinletisiylesona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Gebze’deki şovensaldırganlıklanetlendi

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi,Gebze Cezaevi’nde adli tutukluların siyasi kadıntutuklulara yönelik saldırısıyla ilgili, tutukluyakınları ile birlikte 22 Ekim günü bir basıntoplantısı gerçekleştirdi.

17-18 Ekim’de, Gebze Kapalı Cezaevi’ndekalan adli suçlardan yargılanan erkek tutuklular,“Teröristleri öldüreceğiz”, “Vatan bölünmez”,“Kapıları açın onlara tecavüz edelim” şeklindesloganlar atarak ve küfürler savurarak, PKK’likadın tutuklulara bıçak ve sopalarla saldırmış,saldırı sonucu A 3-4-5 koğuşlarında kalan AzimeIşık, Sibel Kurt, Zeynep Taşgül, Songül Yılmaz,Şehnaz Şahin, Aslı Doğan, Ayşe Irmak, GülbaharAksoy ve Dilek Kurt yaralanmıştı.

Gerçekleşen saldırı İHD, tutuklu yakınları vekadın örgütleri tarafından protesto edildi.

İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri,saldırının sorumlusunun devlet olduğunuvurguladı. Ardından yaralanan tutuklularınaileleri ve yakınları söz alarak saldırıyı anlattılar.Saldırıyı çocuklarından dinleyen aileler, 8 kadaradli tutsağın ellerinde satır ve bıçaklarla gelerekhavalandırma mazgallarından içeri cam kırıklarıbenzeri maddeler attığını, gardiyanlarıngözetiminde gerçekleşen saldırıya yönetiminduyarsız kaldığını belirttiler.

Saldırının açık bir devlet provokasyonuolduğunu ve bunun dışarıdaki linç atmosferindenfarklı olmadığını belirten aileler, çocuklarınınsağlığından endişe duyduklarını söylediler.

Basın toplantısına TUAD-DER, ESP’li Şehitve Tutsak Aileleri, Gökkuşağı Kadın Derneği,Demokratik Özgür Kadın Hareketi, Arzela KültürMerkezi, EKD, ÖDP, EHP’li kadınlar ve DTP dedestek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ankara mitingine üçbin kişi katıldı...

“Yoksulluğa, yolsuzluğa, zamlara, hak kayıplarına, AKP’ye dur de!”

Page 10: SİKB 2008 - 42

Hesabı işçi ve emekçiler soracak...10 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Mehmet Ağar’ın, Susurluk davası kapsamında,Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili ‘’suçişlemek amacıyla örgüt kurma’’ suçundan Ankara 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasına 11 Kasımgünü başlanacak.

Danıştay, Mehmet Ağar’ın Susurluk nedeniyle,sadece “suç işlemek için örgüt kurmak”tanyargılanmasına karar verdi. Katletmeler, kaybetmeleryine suç olarak görülmedi. Geçmişte de suç olarakgörülmediği için, Ağar en üst makamlara hızlatırmandı.

Mehmet Ağar kontrgerilla devleti adına “binoperasyon”a imza attı ve bunu açıkça ifade etmektençekinmedi. Susurluk’a ilişkin olarak ise şunlarısöylüyordu: “Daha birçok insan var. Biz öne çıkmışgibi görünüyoruz. Oysa, çok üstümüzde büyükgörevler yapmış insanlar var... Halen bu görüşüsavunan, hizmet vermeye devam eden çok sayıdainsan var. (...) Deşifre olmayan kahramanlar var onlarişlerine devam ediyor. Edecekler de.” (Hürriyet, 13Şubat 2000)

Mehmet Ağar deşifre olsa da, kontrgerilla devletiayakta kaldığı sürece, kontrgerilla elamanlarının suçişlemeye devam edeceklerinin itirafıydı bu sözler.

Katlettikçe yükseldi…

Mehmet Ağar ismi işkenceler, gözaltında kayıplarve katliamlarla hep öne çıktı. 20 Kasım 1980’deHayrettin Eren kaybedildi. Ahmet Karlangaçişkenceyle katledildi. Yine 1980’de Faruk Tunagördüğü işkenceler nedeniyle hayatını kaybetti. 18Mart 1981’de Bakırköy’de Abdullah Gözalan, 3 Nisan1981’de Karaköy’de Mehmet Selim Yücel veKüçükköy’de Mustafa Işık, 7 Nisan 1981’deKüçükköy’de Selçuk Küçükçiftçi, Haziran 1982’deMaslak’ta Tahsin Elvan katledildi. Tüm bu infazlarınaltında Mehmet Ağar’ın imzası vardı.

Bu katliamlar nedeniyle Mehmet Ağar elbetteyargılanmadı. Yargılanmak bir yana ödüllendirilerekAnkara Emniyet Müdürü yapıldı. Suç işlemeye bumakamda da devam etti. İşkence merkezi DAL (DerinAraştırmalar Laboratuarı) onun yönetiminde çok daha

“yoğun” çalıştı.Mehmet Ağar’ın kanlı icraatlarından memnun

kalan faşist sermaye devleti onu İstanbul EmniyetMüdürü yaptı. Bu görevde de Mehmet Ağar pekçokgözaltında kaybın mimarlığını yaptı. İstanbul EmniyetMüdürlüğü sırasında Yusuf Erişti, Hüseyin Toramangözaltında kaybedildi. 12 Temmuz 1991’de 10devrimci onun yönetiminde katledildi.

İstanbul’daki “başarılı” çalışmalarının ödülü,Erzurum Valiliği ve ardından Emniyet GenelMüdürlüğü’ne atanmak oldu. Bu görevlerde de yaptığıkatliamlara yenilerini ekledi.

Mehmet Ağar katliamcı icraatları sayesindeyükselişini sürdürdü. DYP’den milletvekili oldu.DYP-SHP hükümetinin Adalet Bakanlığı’na tırmandı.Adalet Bakanlığı boyunca kontrgerilla şefi kimliği ileuyumlu icraatlar yaptı. Çıkardığı genelgelerletutsaklara itirafçılığı dayattı. 1996 Mayısı’ndayayınladığı genelgeyle, tutsakların “tabutluk” diyeanılan hücrelere gönderilmesini gündeme getirdi. Bugenelgelere karşı direnişte 12 tutsak şehit düştü. DYP-SHP hükümetinin ardından kurulan Refah-Yolhükümetinde İçişleri Bakanlığı yaparken dekatliamlara imza atmayı sürdürdü.

Yargılayacaklar ama aklamak için!

“Bana soracağınız her sorunun cevabı MGK’da...Toplayın devletin zirvesini, orada konuşalım”sözleriyle kontrgerilla devletinin kirli bir icracısıolduğunun altını çizen Mehmet Ağar, işlediği suçlarınaynı zamanda kontrgerilla devletinin suçları olduğunuitiraf etmektedir. Bundan dolayıdır ki, Mehmet Ağarbugüne kadar yargılanamadı. Kuşkusuz bundan sonrada devlet, Mehmet Ağar’ın işlediği suçlardanyargılanmasına izin vermeyecektir. Yargılama bir kezdaha aklamaya hizmet edecektir.

Mehmet Ağar vb. kontrgerilla şeflerini işledikleritüm suçlardan yargılanmalarının biricik yolukontrgerilla devletine karşı işçi ve emekçilerin birleşikmilitan devrimci mücadelesidir. Ancak böyle birmücadele ile suçlar ve sorumlusu suçlular açığaçıkarılıp yargılanabilir.

Mehmet Ağar Susurluk davası kapsamında yargılanacak…

“Bin operasyon”ların hesabını sormanın yolukontrgerilla devletine karşı mücadeleden geçiyor!

İHD’den işkence ve baskılarakarşı açıklama

Saldırıların son dönemde giderek artması, işkencenin sistematik olarak sürmesi üzerine İHD Adana Şubesi16 Ekim günü basın açıklaması gerçekleştirdi.

Engin Çeber’in gördüğü işkenceler sonucunda cezaevinde katledilmesi, Bursa’da ESP temsilcisi SerpilAslan’ın tacize uğraması, Çukurova Üniversitesi’nin kışlaya çevrilerek çok sayıda öğrencinin gözaltınaalınmasına değinilen açıklamada, hükümetin “işkenceye sıfır tolerans” iddiasının bir aldatmaca olduğuvurgulandı.

Son bir yıl içerisinde 31 kişinin karakollarda, cezaevlerinde işkence sonucu yaşamını yitirdiği, bucinayetler sonucu hiçbir kamu görevlisinin tutuklanmadığı ve açılan davaların ceza verilmeden sonuçlandığısöylendi, işkencenin insanlık suçu olduğu vurgulandı.

Yaklaşık 40 kişinin katıldığı açıklama sloganlarla sona erdi.Kızıl Bayrak / Adana

TİHV’den işkencebilançosu

Yürüyüş dergisinin satışı sırasında gözaltınaalınıp işkenceyle katledilen Engin Çeber’inölümünün sonrasında Türkiye İnsan Hakları Vakfırapor hazırladı. “Engin Çeber’in ölümü son ölümolsun” başlıklı ‘Ülkemizde Yaşam Hakkı 2008 ÖzelRaporu”, 1 Ocak 2008-13 Ekim 2008 tarihleriarasındaki işkence olaylarının dökümünü sunuyor.

TİHV yılın son 10 ayında gözaltında vecezaevlerinde 29 kişinin, kolluk güçlerinin durihtarına uymama gerekçesi ve rastgele ateş açmasısonucu 31 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Raporda gözaltında veya hapishanelerdekiölümlerden bazıları şöyle sıralandı:

Hasan Eroğlu: 26 Ocak’ta Sincan F TipiCezaevi’nde, mide rahatsızlığı ve nefes almaktazorluk şikâyetiyle revire kaldırıldı ve kalp krizigeçirerek öldü.

İsmail Hakkı Kaya: 27 Mart 2008’de Antalya LTipi Cezaevi’nde yatağında ölü bulundu. Ailesi,vücudundaki izler nedeniye suç duyurusundabulundu.

Selçuk Yıldır: 27 Mayıs’ta Saraybahçe PolisMerkezi’nde kendisini “kemerle parmaklıklaraasarak intihar ettiği” açıklandı.

Metin Yüksel: Gözaltına alındığı karakoldanezarete konulurken kaçmak isteyince “ayağı takılıpyere düştü” ve öldü.

Yılmaz Özdemir: Fethiye Kapalı Cezaevi’nde25 Temmuz’da iki saat içerisinde 3 mahkûmrahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Biri kalp krizi,biri solunum yetmezliği ve üçüncüsü de sinir krizigeçirdiği için hastaneye kaldırılırken Özdemirkurtarılamadı.

Ahmet Siren: Bingöl Cezaevi’nden diş sağlığımerkezine jandarma ekipleriyle giderken, yakınmesafeden “kimlikleri belirlenemeyen” kişilercevuruldu.

Abdülaziz Ekinci: 21 Ağustos’ta MardinCezaevi’nde gardiyan dayağıyla öldü. Savcılıksoruşturmaya gerek görmedi.

Vusale Süleymanova: 13 Haziran’da Iğdır’dakimlik sorgusu için gözaltına alınarak karakolagötürülürken kaçmaya çalışıp “araçtan düşüpöldüğü” açıklandı.

Page 11: SİKB 2008 - 42

Açlık ve yoksulluk derinleşiyor... Kızıl Bayrak � 11Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Önce küresel zenginlik patlıyor, ardından küreselmali kriz. Zenginlik ve kriz yan yana geldiğinde,sınıflar arası uçurum daha çok derinleşiyor, daha çokaçılıyor. Birileri “küresel mali kriz” derken, başkabirileri bu krizin üzerinden katbekat palazlanıyor.

“Küresel mali zenginlik” dünya tarihinde, bugünekadar olmadığı biçimde patlıyor. Bu öyle bir patlamaki, varlık varlık üstüne biniyor. Özel jetler, yatlar,katlar, özel ısmarlanmış arabalar, parsellenmişbölgeler-adalar, rüya gibi yaşama biçimleri! Öte taraftaise işsizlikten, gıdasızlıktan, yoksulluktan,ilaçsızlıktan, temiz su bulamamaktan kırılan, yok olanemekçi insanlık.

ABD’de patlayan “mali kriz”in küreselleşmesiylebirlikte, mali kriz tartışmaları gündemi kaplamışbulunuyor. Burjuva politikacıları, liberaller, satılıkmedya organları, bu krize çözüm reçeteleri sunmaya,herkesi buna inandırmaya çalışıyor. Bu kriz doğalmış,tüm ülkelerde herkesin bu faturayı birlikte ödemesigerekiyormuş, çünkü herkes aynı gemideymiş! Başkabir gezegen, başka bir dünya yokmuş!

Bu kriz tartışmalarına denk gelen ve üç ayrı ülkedekamuoyuna sunulmuş olan üç ayrı rapor, kriztartışmalarına ve servet-sefalet kutuplaşmasına aynatutuyor.

Rakamlarla dünyanın süper zenginleri

Amerika’da yayınlanan Forbes dergisi kriztartışmalarının tozu-dumanı içerisinden yaptığı biraraştırmayı kamuoyuna açıkladı. Forbes dergisinegöre, dünyanın en zengin üç kişisi Warren Buffet(ABD, 62 milyar dolar), Carlos Slim Helu (Meksika,60 milyar dolar), Bill Gates (Amerika, 58 milyardolar). Onları İngiliz Lakshmi Mittal (45 milyardolar), Hintli Mukesh Ambani (43 milyar dolar),Hintli Anıl Ambani (42 milyar dolar), İsviçreli IngvarKamprad (31 milyar dolar), Hintli KP Singh (30milyar dolar), Rus Oleg Deripaska (28 milyar dolar)ve Alman Karl Albrecht (27 milyar dolar) izliyor.Dünyanın en zengin on adamı.

Tek tek kişilerden ayrı olarak, dolarmilyonerlerinin ülkelere dağılımı ise şöyle sıralanıyor:Listenin başında Amerika’da 3 milyon 114 bin dolarmilyoneri yer alıyor. Japonya’da 765 bin, İngiltere’de557 bin, Almanya’da 375 bin, Çin’de 373 bin,Fransa’da 304 bin, İtalya’da 280 bin, Kanada’da 266bin, Brezilya’da 199 bin, İsviçre’de 189 bin,Avustralya’da 180 bin, Hindistan’da 141 bin,Rusya’da 131 bin, Hollanda’da 125 bin, İspanya’da121 bin, Güney Kore’de 109 bin, Güney Afrika’da 107bin, Singapur’da 74 bin, Suudi Arabistan’da 62 bin,Arjantin’de 56 bin, Polonya’da 54 bin, Venezüella’da44 bin, Şili’de 31 bin, Birleşik Arap Emirlikleri’nde 23bin, Kolombiya’da 21 bin, Kuveyt’te 13 bin,Kazakistan’da 12 bin dolar milyoneri var.

Peki Türkiye’de? Forbes dergisine göre,Türkiye’de 38 bin dolar milyoneri bulunuyor.

En zengin 100 Türk asalağı!

Kamuoyuna açıklanan araştırmanın ikincisi iseTürkiye’de yayınlanan Ekonomist dergisine ait.Ekonomist dergisinin “En Zengin 100 Türk”

araştırmasında, zenginlerin nasıl yaşadıkları vezenginliklerinin “kaynağı”na yer verilmiş. MerrillLynch-Cap Gemini araştırmasının “oturduğu evdışında 1 milyon dolarlık nakit veya menkul kıymetsahibi kişi” olarak sınıflandırılan zenginlik ölçüsündenhareketle, Türkiye’de 70 bin zengin kişi olduğutahmin ediliyor.

Araştırmaya göre, kriz Türkiye’nin en varlıklıailelerinin servetini borsada işlem gören şirkethisseleri bazında belli oranlarda eritse de, bu yılki “EnZengin 100 Türk” sıralamasında büyük değişikliklerolmadı.

Sıralamaya göre; Koç, Sabancı, Ülker, Doğan,Şahenk aileleri ilk beşte yer alırken, Hüsnü Özyeğin,Mehmet Başaran, Boydaklar, Mehmet Ali Aydınlargibi zenginler üst sıralara tırmandı. AKP ile servetineservet katan kimi Anadolu asalakları bu listeye dâhilolurken, bazıları 25 basamak birden tırmanmış!

Asgari ücreti bile emekçilere çok görenasalakların evlerine

ayda 148 bin dolar giriyor!

Türkiye’deki en zengin yüzde 1’lik kesim gelirpastasının yaklaşık yüzde 8’ini, en zengin binde 1’likkesim yüzde 2’sini, en zengin onbinde 1’lik kesim isepastasının yüzde 0.5’ini alıyor. Süper zenginlerinevine ayda 148 bin dolar giriyor. Köklü zenginlerinbüyük kısmı İstanbul’da, fiyatları 3 milyon dolardan40 milyon dolara kadar çıkan boğaza hâkim yalı ya dakonaklarda yaşıyorlar. Her yıl birkaç kez tatilyapıyorlar. Tatillerini yurtdışında geçirmeyi tercihediyorlar. Özel jet, deniz uçakları ve teknelerleyolculuk ederlerken 50 kişilik ekiplerden hizmetalabiliyorlar. Konaklamada tercih ettikleri otellerinfiyatları geceliği 6 bin dolara kadar çıkabiliyor.

Yatları, helikopterleri, jetleri var. Tekneler Azimut-Benetti, Ferreti, Rodriguez ve Sunseeker, uçaklar 10-35 milyon dolarlık Challenger ve Falcon.

Birçok zengin New York, Paris, Roma, Londra veMilano’dan alışveriş yapıyor. Erkekler giyim içinyıllık 200 bin dolardan fazla bütçe ayırıyor.Kadınlardaki rakam bunun birkaç katı. Rahmi Koç,

özel adaya sahip Türk patronların başını çekiyor.Marmara Denizi’nde Tuzla’nın karşısında yer alanadanın sahibi. Kaşık Adası Ali Dinçkök’e ait. ÖmerDinçkök, Bodrum Gündoğan Koyu’nun karşısındakiApostrol Adası’na sahip. Zeytin Adası’nın sahibi iseAhmet Zorlu.

Açlık ve yokluk emekçilere, zenginlikkapitalistlere!

Üçüncü araştırma ise Washington Gıda PolitikalarıAraştırma Enstitüsü ile merkezi Bonn’da bulunanDünya Açlara Yardım Derneği tarafından yapılmış. 88ülkeyi kapsayan verilere dayanarak açıkladıkları 2008yılı Dünya Açlık Raporu’na göre, yeryüzünde yaklaşıkbir milyar kişi açlık çekiyor. Kapitalizmin küresel malikrizi, yükselişe geçen gıda fiyatları ve küresel ısınmanedeniyle açlık sorunu büyüyor.

Bu kuruluşların verilerine göre, dünyada yaklaşık925 milyon insanın açlık ile karşı karşıya. Açlıkçekenlerin sayısının bu yıl içinde 75 milyon artacağıkaydediliyor. Türkiye’de ise 20 milyona yakın insanaçlık sınırının altında yaşıyor. Sermaye düzeninin krizibahane ederek arttıracağı sosyal yıkım saldırılarıylabirlikte bu sayıların hem ülkemizde hem de dünyagenelinde katbekat artacağı tartışma götürmez.

Tek seçenek: Sınıfa karşı sınıf savaşı!

Kapitalist ülkeler bankaları, batan tekellerikurtarmak için para musluklarını sonuna kadaraçarken, milyarlarca insan açlığın pençesindekıvranmasına rağmen kıllarını kıpırdatmıyorlar.Üstelik dünya çapında esen mali krizin mimarlarıkapitalist tekeller olmasına rağmen.

Bir tarafta açlık, yoksulluk, yok edilen doğa veinsanlık... Diğer tarafta kâr, daha faz kâr! Üreticigüçlerin, yaşamın, doğanın, insanlığın önünde birengele dönüşen kapitalist sermaye düzeni yıkılmakzorundadır. Dünya işçi ve emekçi halklarınınemperyalist dünya düzenini yıkma ve sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetlerini kurmak dışında birseçenekleri, bir kurtuluş yolu yoktur.

Bir tarafta küresel açlık ve ölümler... Diğer tarafta küresel mali zenginler…

Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!

Page 12: SİKB 2008 - 42

Açlık ve yoksulluk derinleşiyor...12 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Her yıl 16 Ekim’de Dünya Gıda Günü kutlanır.Dünya Gıda Günü’nün en temel tartışma konusuinsanlığı tehdit eden kitlesel açlıktır. Yükselen gıdafiyatlarının özellikle yoksul ülkelerde tabloyu daha dakorkunç hale getirdiğinden, açlığı derinleştirdiğindenbolca bahsedilir. Emperyalist-kapitalist sistemin sözdeyardım kuruluşları çözüm önerilerini raporlar halindeyayınlar. Konuşulan çözüm önerileri ise, bir yılsonraki Dünya Gıda Günü’ne kadar tozlu raflardakalmaya mahkum olur.

Her Dünya Gıda Günü’nde açıklanan rakamlar,dünyadaki açlık oranının katlanarak arttığınıgöstermektedir. Açlık her geçen gün daha dayaygınlaşmakta, dünyayı kasıp kavurmaktadır.Kapitalizm koşullarında ezilenler her geçen gün dahaaz besin tüketmek zorunda bırakılmaktadır.

Açlığın kaynağı kapitalizmdir!

Dünyada 1,3 milyar insan açlık sınırının altındayaşıyor. Her yıl 15 milyon çocuk açlıktan ölüyor. Hergün 24 bin kişi açlık nedeniyle ölüyor. İleri kapitalistülkelerde bile yeterli gıdaya sahip olamayanlarınsayısı her yıl artıyor. ABD’de 40 milyon insan açlığınpençesinde bir hayat sürdürmek zorunda bırakılıyor.Almanya’da 2 milyon çocuğun yetersiz beslendiğinidevletin resmi raporları gösteriyor. Afrika’da her yılyaklaşık 7 milyon insan açlıktan ölüyor. Türkiye’de 14milyon insanın açlık sınırında, 28 milyon insanın iseyoksulluk koşullarında yaşadığını devletin resmikurumları itiraf ediyor.

Kapitalizmde açlığın nedenini 1844 yılında Engelsşöyle açıklıyor: “Sermaye her gün artıyor; nüfuslabirlikte emeğin gücü de büyüyor ve bilim her geçengün, doğa güçlerini insanın hizmetine daha çoksokuyor. Bu üretken kapasite, bilinçli olarak veherkesin çıkarı doğrultusunda uygulansaydı,insanlığın payına düşen emek, kısa zamanda asgariyeindirilmiş olurdu. Rekabete bırakılacak olursa o daaynı şeyi yapar ama çelişkiler çerçevesi içinde.Toprağın bir bölümü en iyi biçimde işletilirken, birbölümü bomboş durmaktadır. Sermayenin bir bölümüşaşırtıcı bir hızla dolanırken, bir bölümü desandıklarda ölü yatıyor. İşçilerin bir bölümü günde 16saat çalışırken diğer bölümü işsiz ve açlıktan ölüyor.”

1844’den bu yana kapitalizmin temel işleyişyasaları değişmedi. Bu yüzden Engels’in çözümlemesigeçerliliğini sürdürüyor. Yoksulluk ve açlık, ne bazıhalkların tembel olmasından, ne hızlı nüfus artışından,ne bazı ülkelerin topraklarının verimsiz olmasından,ne de iklim koşullarının kötü olmasından kaynaklanır.Bugün tüm dünyayı kasıp kavuran yoksulluğun veaçlığın biricik sorumlusu kapitalist dünya sistemidir.Gıda ürünlerinin üretimini sınırlayanlar kapitalistlerve denetimlerindeki devletlerdir. Kapitalist tarımtekelleri ellerindeki fazla üretimi sürebilecekleripazarları yaratabilmek için geri kalmış ülkelerintarımını yıkıma uğratmaktadırlar.

Uluslararası kapitalizmin en önemli kurumlarındanbiri olan İMF, dayattığı programlarla ülkeekonomilerini çökertmekle kalmıyor. Bir yandan daemperyalist tarım tekellerine yeni pazar alanlarıaçmak için tarımda yıkım programlarını tüm bağımlıülkelere dayatıyor. Bu nedenle tarıma verilen desteklerkaldırılıyor, köylülüğün ucuz kredi alma imkanları

tüketiliyor. Tarım yıkıma uğratılarak, bu alanda dadışa bağımlılık derinleştiriliyor. Emperyalist tarımtekelleriyle yarışamayan köylülük tarımı terketmeyolunu seçiyor ya da bazıları zorla topraklarındansürülüyor. Köylüler ürettiklerini satamıyor ya da çokucuza satmak zorunda kalıyorlar. Birçok ülkekendisine fazlasıyla yetecek tahıl ve gıda ürünleriüretme olanaklarına sahip olmasına karşın, tahıl vegıda maddeleri ithal etmek zorunda kalıyor. Öteyandan, tırmanan işsizlik ve her geçen gün daha dadüşürülen ücretler, açlık sınırında yaşayanlarınsayısını hızla artıyor.

Bolluk arttıkça, yani daha fazla gıda maddesiüretildikçe açlık çeken insanların sayısıçoğalmaktadır. Milyarlarca insanın varlık içindeyokluk çekmesine sebep olan kapitalist sistemin takendisidir. Kısacası 1 milyar insanın aç olduğu,servetleri 40-50 milyar dolarlarla ifade edilensermayedarların varolduğu bu dünya, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin eseridir. Dünyaölçüsündeki üretim insanların gıda ihtiyacınıkarşılamaya yeter de artar bile. Buna rağmenmilyonlarca insan yetersiz besleniyor, milyonlarcasıise açlıktan ölüyor.

Açlık ve yoksulluğun olmadığı bir dünya için sosyalizm!

Emek sömürüsü, açlık ve yoksulluğun temelidir.Emek sömürüsüne dayalı kapitalist sistem ayaktakaldıkça, kitlesel açlık ve yoksulluk kaçınılmaz halegelir. En genel tanımıyla, milyarlarca insan emeğininürettiğine bir avuç tekelin el koyması, insanlar nekadar çalışırlarsa çalışsınlar, ne kadar üretirlerseüretsinler, açlık ve yoksulluğu büyütmekten başka birişe yaramaz. Büyüyen zenginlik yoksulluğun dabüyümesini getirir. Bu, kapitalizmin temel biryasasıdır.

“Kar, daha çok kar” üzerinden işleyen kapitalizm,açlık ve yoksulluğun temel kaynağıdır. Kapitalizminsanlığın ihtiyaçlarını değil, kapitalistlerin karlarınıtemel alan bir sistemdir. Bunun içindir ki, bir yanda

devasa bir zenginlik birikirken, öte yanda açlık veyoksulluk derinleşir. Üretim tüm insanlığınihtiyaçlarını karşılayacak bir kapasiteye ulaşırken, buzenginlikleri üretenler bunun sonuçlarındanyararlanamazlar. Sosyalizm, kapitalist sistemin budengesizliğine son veren sistemin adıdır. Sosyalizm,emek sömürüsüne son verir. Sosyalist sistemde üretimkâr için değil, işçi ve emekçilerin gereksinimleri içinplanlanır. Sosyalizm, üretim araçlarını bir avuçkapitalist sermaye sahibinin özel mülkiyeti olmaktançıkarır, tüm toplumun ortak mülkiyeti haline getirir.

Kapitalizm daha fazla üretimin daha çok insanıdoyurduğu bir sistem değildir. Sermayenin, diğertekellerle rekabet edebilmek için daha fazla ve dahaucuza üretmek zorunda olduğu, bunu için de işçilerinve emekçilerin ücretlerini düşürerek, onlarıyoksullaştıran bir sistemdir. Sosyalizm, pazar için,rekabet için plansız bir üretim ve tüketim faaliyetiiçinde, ülke kaynaklarının yok edilmesine izin vermez.İşçi ve emekçilerin ihtiyaçları temel alınarak üretimplanlandığı için, tüketilemeyen üretim fazlalarınınyarattığı krizler, sosyalist planlı ekonomide yaşanmaz.

Bolşevik Devrimi gerçekleşmeden önce, ÇarlıkRusya’sında, işçi ve emekçiler ekmek bilebulamıyordu. İşçiler açlıktan kıvranıyordu. Moskovave Petrograd işçilerine iki günde bir 60 gram ekmekveriliyordu. Topraksız ve az topraklı köylülerin, enağır koşullarda çalıştırılan işçilerin açlık içindeyaşamaya mahkum edildiği bir yoksulluk yaşanıyordu.

Sosyalizm bu tablonun üzerine inşa edilmiştir. Butablo çok kısa bir süre sonra değişmiştir. Aç köylülerve işçiler ülkesinde, arka arkaya yapılan başarılıekonomik planlamalarla, hızlı bir sanayileşme veekonomik büyüme yaşanmış, açlık ve yoksulluksorunu çözülmüştür. 1929 Büyük Bunalımı patlakverdiğinde, Sovyet ekonomisinde yaşanan yüzde10’luk büyüme bütün bir kapitalist dünyayı şaşkınlıkiçinde bırakmıştır. Bu, sosyalizmin başarısıdır.

İşçi ve emekçiler için açlığın olmadığı bir yaşam,emperyalist-kapitalist dünya sisteminin yıkımıyla,aynı anlama gelmek üzere sosyalizmin kazanılmasıylamümkündür.

1,3 milyar insan açlık sınırının altında yaşıyor...

Açlığın kaynağı kapitalizme karşımücadeleye!

Page 13: SİKB 2008 - 42

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 13Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Contitech önünde eylem!Bursa Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu

bulunan lastik firması Contitech’te örgütlenen Petrol-İş Sendikası, işten atmalara ilişkin basın açıklamasıgerçekleştirdi. Fabrika önünde gerçekleştirilen basınaçıklamasına Eğitim-Sen ve Türk-İş’e bağlısendikaların yöneticileri de destek verdi.

Basın açıklamasını okuyan Petrol-İş Bursa ŞubeBaşkanı, işten atılanların sendikal örgütlenmede başıçeken işçiler olduğunu söyledi. Şirketin ekonomik krizgerekçesiyle çıkardığı işçileri, önceki süreçlerdeçalışmalarından dolayı plaketle ödüllendirdiğinibelirterek, krize karşı işçilerin mağdur olmayacağıortak çözümler bulmak gerektiğini dile getirdi.

“Sendika hakkımız engellenemez!”, “Contitechişçisi yalnız değildir!”, “Direne direne kazanacağız!”sloganlarını atan işçiler, 8.00-16.00 vardiyasındanservislerle çıkan arkadaşlarına slogan ve alkışlarlaseslendiler. Daha sonraki vardiya işçilerinin eylemekatılımını engellemek için servislerin içeri alındığıgörüldü.

Otobüs körükleri üreten fabrikada yaklaşık 250 işçiçalışıyor. Sendikalaşma çalışmasının henüz 55 işçiörgütlendiğinde ortaya çıkmasıyla saldırıya geçenContitech patronunun 13 işçiyi de sendikadan istifaettirdiği öğrenildi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Dev Sağlık-İş’ten eylem!Dev Sağlık İş Sendikası Uludağ Üniversitesi

Hastanesi önünde 22 Ekim günü gerçekleştirdiği basınaçıklamasıyla sağlıkta taşeron uygulaması veörgütlenme çalışmalarına dönük saldırıları protestoetti. Eyleme yaklaşık 150 kişi katıldı.

Basın açıklamasında, eşit işe eşit ücret için,herkese eşit ve nitelikli sağlık hizmeti için, sağlıkhakkına sahip çıkmak için, insanca yaşam için, kadrove iş güvencesi talebinin yükseltildiği belirtildi. DevSağlık-İş Genel Başkanı da sağlıkta taşeronuygulamasına karşı mücadeleyibüyütme ve örgütlenme çağrısıyaptı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Sanaldan sokağa…Tez-Koop-İş Sendikası’na

üye olmalarının ardından IBMTürk’ün yaptığı işkolu itirazıyladevam eden mahkeme sürecindeiç birliklerini koruyan IBMçalışanları sokağa çıkmayahazırlanıyorlar. 24 Ekim günüIBM’in İstanbul Levent’tekibinası önünde basın açıklamasıgerçekleştirecek olan çalışanlareylemlerine destek bekliyorlar.

26 Mart ‘08 tarihinde çoğunluksağlayarak Tez-Koop-İşSendikası’na üye olan IBM Türkçalışanlarının çoğunluk başvurusuna 17 Haziran‘08’de IBM tarafından işkolu itirazı yapıldı.

Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin dedesteğiyle örgütlenme çalışmalarına hız veren IBMçalışanları çalışma koşullarındaki olumsuzlukları şöylesıralıyorlar: Esnek çalışma, azalan ücretler, ücretsizfazla çalışma, yok edilen veya olmayan sosyal haklar,taşeronlaştırma, işgücü erezyonu, yaratılan rekabet ve

satış stresi, kötü yönetim ve emeğe saygınınazalması…

Assist’te grev var!Türk Telekom A.Ş iştiraki

Assist A.Ş’de sendikalörgütlenme çalışması nedeniyleişten atılan çağrı merkezi işçileri,mücadelelerini 21 Ekim günübaşlayan açlık greviylesürdürüyorlar.

7 Eylül 2008 tarihindeBostancı’daki Çağrı Merkeziönünde oturma eylemi başlatanve işe geri dönme talebiyleeylemlerine devam edenişçiler, 5 gün gece-gündüzişyeri önünde oturarak açlıkgrevi yapacaklar. İşçilertalepleri kabul edilmezseölüm orucunabaşlayacaklarını söylüyorlar.

DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası 3 No’lu BölgeBaşkanlığı çağrı merkezi işçilerine destek veren vedayanışmayı yükseltme çağrısı yapan yazılı biraçıklama yaptı.

Adres : Türk Telekom A.Ş. Bostancı OperatörlüğüÇağrı Merkezi

Kocayol Cd. Kerembey Sk. No:2 Bostancı-Kadıköy / İstanbul

GSS: “Reform değil deform!”SSGSS’nin meclis gündemine taşındığı süreçte

yasa karşıtı mücadeleyi çeşitli yerellerde yükseltenHerkese Sağlık Güvenli Gelecek Platform’ları yasanınsonuçlarına dair eylemlerini sürdürüyorlar.

Adana Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformubileşenleri 21 Ekim günü gerçekleştirdikleri yürüyüşle

“Herkese sağlıkgüvenli gelecek!”talebini yükselttiler.

Yürüyüşünardından SosyalGüvenlik KurumuAdana İl Müdürlüğüönünde basınaçıklamasıgerçekleştirildi.Sağlığın sigortaşirketlerinedevredilebilecekteknik bir konuolmadığı, siyasiiktidarın bir ödeviolduğunubelirtilerek,SSGSS’ningetirdiği yeni

uygulamalar sıralandı. Poliklinikmuayene katılım paylarının arttırılması protesto edildi.Önümüzdeki günlerde yaşanacak hak gasplarıözetlendi, yasanın piyasacı yönüne dikkat çekilerek,GSS’nin reform değil deform olduğu söylendi.

“Parasız eğitim parasız sağlık!”, “Gün gelecek,devran dönecek, AKP halka hesap verecek!”, “Herkesesağlık güvenli gelecek!”, “Sağlık haktır satılamaz!”,“AKP sağlığa zararlıdır!” sloganlarının atıldığı eyleme

yaklaşık 50 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / Adana

Unilever’deişe iadeler vedireniş!

TÜMTİS üyesiUnilever işçilerisendikal örgütlenmefaaliyeti nedeniyleişten atıldıkları 26Mayıs tarihinden buyana direnişlerinisürdürüyorlar.

Çapa ve Şimşektaşeron firmalarındaçalışırken işten atılan83 işçiden 19’uhakkında işe iade kararıçıkarken, diğer işçilerindavaları görülmeyedevam edecek. 17 Ekimgünü yapılan duruşmada

çalışmaya devam eden işçiler de tanıklık yaptılar.İşverenin üretimde azalma olduğunu öne sürmesinekarşın gazete ilanlarıyla yeni işçi alımı yaptığınıbelirttiler.

Duruşmada, Çipa ve Şimşek patronlarının iştenatma saldırısının gerekçesinin “sendikalı olmak”olduğu da kabul edilmiş oldu.

Unilever’e enternasyonal destek!Uluslararası sendika federasyonları ICEM, IUF ve

ITF temsilcileri, 20 Ekim günü Unilever işçilerinegerçekleştirdikleri ziyaret ile direnişin yanındaolduklarını bir kez daha ilan ettiler.

Uluslararası heyetin gelmesinin ardından ilkkonuşmayı TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürkyaptı. 50 ülkeye yayılmış küresel bir şirket olanUnilever’in dünyanın her yerinde işçilerin hak veözgürlüklerini çiğnediğini, bunun bir şirket politikasıolduğunu vurguladı. Atılan işçiler geri alınana vesendika tanınana kadar mücadelenin süreceğinibelirtti.

Uluslararası heyet bileşenlerinin yaptığıkonuşmaların ardından Türk-İş Marmara BölgeTemsilcisi konuştu. Konuşmaların ardından sohbetlergerçekleştirildi. Coşkulu geçen ziyaret boyuncakonuşmacıların sözleri sık sık sloganlarla kesildi.

“Taşeron itfaiye istemiyoruz!”İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı taşeron

firmalardan biri olan Boğaziçi İnşaat Müşavirlikbünyesinde çalışan itfaiye işçileri Belediye-İşSendikası 5 No’lu Şube’ye üye oldular. BİMTAŞişçileri ücretlerine üç yıldır zam alamazken, taşeronfirma patronu, işçilerin sendikadan istifa etmesikarşılığında yılbaşından itibaren 400 YTL zam vermeteklifinde bulundu.

Her türlü sosyal haktan yoksun olarak çalışanBİMTAŞ işçileri 20 Ekim günü Saraçhane’dekiİstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yürüyüşgerçekleştirdiler. Mücadele coşkularıyla eylemekatılan yaklaşık 300 itfaiye işçisi, “Sendika hakkımız,söke söke alırız!”, “Direne direne kazanacağız!”,“Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Taşeron itfaiye

İşçi ve emekçi hareketinden…

20 Ekim 2008 / Saraçhane

22 Ekim 2008 / Bursa

Page 14: SİKB 2008 - 42

Sınıfa karşı sınıf!14 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

istemiyoruz!” sloganlarını attılar.Yapılan açıklamada, BİMTAŞ’ın İstanbul

Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı 22 şirketten biriolduğu, İtfaiye Daire Başkanı ve BİMTAŞ A.Ş. GenelMüdürü’nün tüm birim amirlerine paralar göndererek,sendikaya üyeliklerin önüne geçmeye çalıştığı ifadeedildi. Basın açıklaması sloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Herkese sağlık güvenli gelecek!”Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu

(HSGGP), 17 Ekim günü Şişli Etfal Hastanesi’ndegerçekleştirdiği basın açıklamasıyla poliklinikmuayene katılım paylarının artırılmasını protesto etti.

Platform adına basın açıklamasını okuyan İstanbulEczacılar Odası Başkanı, önceki yıllarda muayeneücreti ödemeyen SSK’lı aktif çalışanlar, yeşil kartlılar,kamu çalışanları ve emeklileri ile aile bireylerininbundan sonra bu ücreti ödeyecekleri bilgisini verdi.“Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu,ilgili yönetmelikler ve Sağlık Uygulama Tebliği’ndeemekçiler aleyhine yapılan bütün düzenlemeler geriçekilmelidir.” dedi.

“Sağlık haktır satılamaz!”, “Herkese sağlık güvenligelecek!”, “Savaşa değil sağlığa bütçe!” sloganlarınınatıldığı eyleme BDSP, OSB-İMES İşçileri Derneği,TKP, Halkevleri ve Yurtsever Cephe İşçi Birliğidövizleriyle katıldı. Eylem sloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DayanışmaPlatformu’ndanDesa’ya ziyaret...

Desa DirenişiyleDayanışma Platformu, 18Ekim günü EmineArslan’a destek ziyaretindebulundu. Platformbileşenleri, İnönüMahallesi’nden başlayarakfabrikalar yolu üzerindecaddenin bir şeridinikapatarak yürüyüşgerçekleştirdi. Sık sık“Kurtuluş yok tek başına, yahep beraber ya hiçbirimiz!”,“ Yaşasın sınıf dayanışması!”,“Desa’da direniş kazanacak!”,“Kahrolsun ücretli kölelikdüzeni!” sloganları atıldı. Çevreden emekçileryürüyüşe alkış ve sloganlarla destek verdiler.Fabrikalar yolu üzerinde polisin engellemesiylekarşılaşıldı. “Baskılar bizleri yıldıramaz!”, “Desa’dadireniş kazanacak!” sloganlarıyla net tutum alanplatform üyeleri, slogan ve alkışlarla yürüyüşüsürdürdüler.

Deri-İş Başkanı Musa Servi, Desa’da olduğu gibidirenişlerin hepsinde, işçilerin temel hak veözgürlüklerine yönelik saldırıların yaşandığını söyledi.Ardından Platform adına okunan basın açıklamasındatüm direnişçi işçiler selamlanarak, “21 Ekim’de EmineArslan’ın işe iade davasında emekten ve insancayaşamdan yana olan herkesi desteğe çağırıyoruz.”denildi. Açıklamaya 60 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Sendika düşmanlığı protesto edildi!Dev Sağlık-İş Sendikası, Türk Kızılay Derneği

Kan Merkezleri’nde çalışan 11 sağlık emekçisinin,sendikaya üye olmalarının ardından sürgünedilmelerini, 17 Ekim günü Kızılay Çapa Kan Merkeziönünde gerçekleştirdiği eylemle protesto etti.

“Sendikasız çalışmak kanımıza dokunuyor!”pankartı ve “Güvenceli çalışan güvenceli kan!”,

“Sürgün olmak istemiyoruz, sendikalı olmakistiyoruz!” , “Sendika istiyoruz hayat sürsün diye!” ve“Kızılay çalışanı insani yardıma muhtaç!” dövizleriaçıldı. Basın açıklamasını sürgün edilen Funda Keleş,Arzu Ören ve Filiz Koçak gerçekleştirdi.

Yapılan açıklamada, sendikaya üye olanların iştençıkarılacağı tehditlerinin ardından Funda Keleş’inVan’a sürgün edildiği ifade edildi. Sendikanıngirişimleri sonucu Keleş’in geri alınmasını ardındanbu kez de 7 hemşire, 1 veznedar, 2 şoför ve 1 hizmetlipersonelin Kızılay’a ait birimin bulunmadığı Şırnak veArdahan’a nakillerinin yapıldığı vurgulandı. 1300sağlık emekçisine gözdağı verilmeye çalışıldığı vesendikal örgütlenmenin ortadan kaldırılmak istendiğibelirtildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sönmez Kömür’de işçi kıyımı!Nevşehir’in Gülşehir İlçesine bağlı Dadağ ve

Alemli köyleri arasında kurulu bulunan SönmezKömür İşletmesi’nde çalışan 40 işçiden 25’i DevMaden-İş Sendikası’na üye oldu. İşçilerin sendikayaüye olmaları saldırıları da beraberinde getirdi. 7 işçi,herhangi bir gerekçe gösterilmeden işten atıldı.

İşçiler, iş güvencesiz, sendikasız, sefalet ücreti ileçalışmayı kabul etmeyeceklerini dile getirdiler. Hergün can korkusuyla maden ocağına indiklerini, gerekliiş güvenliği önlemlerinin alınmadığını, asgari ücret

karşılığında çalışmayamahkum edildiklerini, tümbunlara karşı örgütlenmekiçin yan yana geldiklerini vesendikaya üye olduklarını,örgütlenme mücadelelerinedönük baskılar karşısındayılmayacaklarını belirttiler.

Kızıl Bayrak / Kırşehir

EskişehirNakliyat-İş’tenaçıklama

16 Ekim günüBelediye-İş binasınınbulunduğu Çağlayan İşMerkezi önündeNakliyat-İş Sendikasıtarafından bir basın

açıklaması yapıldı. Açıklamada Belediye-İşSendikası işçi sendikası sorumluluğu ile davranmayaçağrıldı.

Nakliyat İş Sendikası’nın yaptığı açıklama şöyle:Nakliyat-İş birkaç yıldır ilişki içerisinde olduğu veyaklaşık 150 işçinin çalıştığı Eskişehir BüyükşehirBelediyesi işletmelerinden olan Kentaş Eskişehir Kentİçi Toplu Taşımacılık Nak. Ltd. Şti’de örgütlenmesinitamamladı. Toplusözleşme yetkisi için 12 Eylül ‘08’deÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvuruyaptı. ÇSGB’nın değerlendirmesi sonucu Nakliyat-İşyasal çoğunluğu sağladı. Ancak Nakliyat-İş’eçoğunluk tespitinin gönderileceği aşamada, Belediye-İş Sendikası’nın 17 Eylül ‘08’de işkolu tespiti ile ilgilibaşvurusundan dolayı bakanlık Nakliyat-İş’e çoğunluktespitini göndermeyi durdurdu. Belediye-İş’in itirazınedeniyle işçiler toplusözleşmeden yararlanamıyorlar.

Yaklaşık 40 kişinin katıldığı basın açıklamasınınardından Belediye-İş binasında işçiler ve eşlerininkatıldığı bir toplantı gerçekleşti ve işkolu tespitbaşvurusunun geri alınması talep edildi.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

SES’ten Cerrahpaşa yürüyüşüSES Aksaray Şubesi, üniversite ve diğer

hastanelerdeki sağlık çalışanlarına ayrılan dönersermaye payının kanunlarca belirlenen üst sınırına

rağmen belirlenen

oranda dağıtılmamasına karşı 16Ekim günü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde eylemgerçekleştirdi.

Eylemde “Dönerler arttırılsın, adil dağıtılsın!/SESAksaray Şube” pankartı açıldı. Yapılan açıklamada,öğretim üyelerine olduğu gibi diğer çalışanlara dayasada belirlenen üst sınır üzerinden döner sermayedağıtılması talep edildi.

Basın açıklamasının ardından SES Aksaray ŞubeBaşkanı konuşarak, saldırılar karşısında sendikalörgütlülüğün yükseltilmesi çağrısında bulundu.Eylemden sonra sağlık çalışanları İÜ Rektörlüğü’ne veCerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanlığı’na sunulmaküzere dilekçeler verdiler.

300 kişinin katıldığı eyleme direnişteki Çapa ÇağTemizlik işçileri ve BDSP de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Eğitim-Sen’den sürgün protestosuÇapa Atatürk İlköğretim Okulu’nda öğretmenlik

yapan İlkay Özalp, Okul Aile Birliği Başkanı AyşenurBaşarırel’in okuldaki toplantıya türbanla katılmasınınyönetmeliğe aykırı olduğunu belirtmiş, toplantıbaşkanının sorun olmadığını söylemesi üzerinetoplantı gerçekleşmişti. Başarırel’in şikayeti üzerine,Özalp, “okulun huzurunu bozduğu” gerekçesiyleSultangazi’ye sürgün edildi.

17 Ekim günü “Herkese eşit, parasız, laik, bilimseleğitim/Öğretmenime dokunma!/Eğitim-Sen İstanbulŞubeleri” pankartının arkasında bir araya gelenEğitim-Sen’liler, Özalp’a sahip çıktılar ve sürgünlerinAKP’nin kadrolaşma politikasının parçası olduğunubelirttiler. Sürgün kararının geri alınmasını talepettiler. Haber-Sen, Tüm Bel-Sen, Dev Sağlık-İş,Emekli-Sen, Sosyal-İş’in destek verdiği eylemdeÖzalp’ın öğrencileri de yer aldılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

21 Ekim 2008 / Adana

20 Ekim 2008 / Unilever

17 Ekim 2008 / Çapa

Page 15: SİKB 2008 - 42

Metal işçileri görev başında... Kızıl Bayrak � 15Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Metal işçileri MESS dayatmalarına karşı yürüdüler!

“Haklarımızı geri götüren sözleşmeye imza yok!”2008-2010 Metal Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci

metal patronlarının örgütü MESS’in esneklik ve düşükücret dayatmaları ile sürerken, Birleşik Metal-İşSendikası uyuşmazlık sürecinde MESS kapsamınagiren tüm işyerlerinde servislerden inerek yürüyüşleryapacağını duyurmuştu.

17 Ekim sabah saatlerinde gerçekleştirilenyürüyüşlerle metal işçileri sokağa çıktılar. Eylemlerinyapıldığı fabrikalarda üretime farklı sürelerle geçbaşlandı.

MESS’in dayatmalarına karşı gerçekleştirilen uyarıeylemleri Birleşik Metal-İş Sendikası’nın Gebze’deörgütlü olduğu işyerlerinde yapıldı. Gebze’de KromanÇelik, Çayırova Boru, Akkardan, Makina Takım,Sarkuysan, Areva, Bosal Mimaysan, Poly Metal’deyapılan yürüyüşlerle fabrikalar bölgesi eylem alanınadöndü.

Saat 07.00’de Fen-İş Köprüsü’nde toplananSarkuysan işçileri “MESS dayatmalarına hayır /Birleşik Metal-İş” pankartını açarak fabrika önünekadar yürüyüş gerçekleştirdiler. Sendika flamalarıylayürüyen işçiler yürüyüş boyunca, “MESS, MESSşaşırma sabrımızı taşırma!”, “Kavgamız ekmekkavgasıdır!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”,“Direne direne kazanacağız!”, “Metal işçisi köledeğildir!” sloganlarını attılar.

Sarkuysan önünde vardiya değiştiren işçilerin dekatılımıyla sayısı artan kitleye önce Birleşik Metal-İşGebze Şube Başkanı Erdoğan Özer seslendi.“MESS’in dayatmalarını kabul edecek miyiz?”sorusunu “hayır!” diyerek yanıtlayan metal işçilerialkışlarla eylemlerini sürdürdüler.

Ardından söz alan Birleşik Metal-İş SendikasıGenel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atar, 2001 krizininardından metal işçilerinin sırtından kar rekorları kıranpatronların daha fazla kölelik dayattıklarını söyledi.MESS’in kölelik dayatmalarını sıraladı ve mücadeleyiyükselteceklerinin altını çizdi. Türk MetalSendikası’nın işbirlikçi ihanetçi yapısına da değinenAtar, Türk Metal’in ihanetin bedelini ağır ödeyeceğiniifade etti.

Sarkuysan önündeki eylem alkış ve sloganlarla sonbuldu. Yürüyüşe Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) üyesi tersane işçileri de katılarak destek verdi.

Sarkuysan’ın ardından yan yana bulunan MakinaTakım ve Akkardan fabrikalarından Birleşik Metal-İşüyesi işçiler yürüyüş gerçekleştirdiler. Fen-İş Köprüsüve Yeni Mahalle girişinde olmak üzere karşılıklı olarakiki koldan sloganlarla yürüyen işçiler Akkardanönünde buluştular. “MESS dayatmalarına hayır!”pankartı ve sendika flamalarıyla yürüyen metal işçileriyan yol trafiğini büyük ölçüde aksattılar.

Akkardan önünde coşkulu sloganlar atan metalişçilerine yine Örgütlenme Sekreteri Özkan Atarseslendi. Metal işçilerinin haklarının geri alınacağı birsözleşmeye imza atmayacaklarını dile getirdi. Eylem“Gemileri yaktık geri dönüş yok!” sloganıyla bitirildi.

Kroman Çelik işçileri de servislerden inerekfabrika önüne gerçekleştirdikleri yürüyüşle MESS’indayatmalarına karşı çıktılar. İşçiler yürüyüş boyunca“Metal işçisi köle değildir!”, “MESS, MESS şaşırmasabrımızı taşırma!” sloganlarını attılar.

Metal işçileri İzmir’de Delphi işyerinde,Kocaeli’de BEKAERT’te, İstanbul 1 No’lu (Kartal)Şube’de örgütlü olan ABB işyerinde de yürüyüşlergerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bosch veTofaş‘ta eylem!

Bursa’da kurulu bulunan Tofaş ve Boschfabrikalarında ücretsiz izin uygulaması ve ücret gaspınakarşı işçiler eylem başlattılar. 2008-2010 Metal GrupToplu İş Sözleşmesinde metal patronlarının esnekçalışma ve kölelik dayatmaları nedeniyle uyuşmazlığagidilirken, “ekonomik kriz” söylemiyle işten atmalar vehak gaspları gerçekleştiriliyor.

MESS kapsamında olan Tofaş’ta geçtiğimizgünlerde bini aşkın işçi işten atılırken, kalan işçilere iseücretlerinin yüzde 76’sını almaları dayatıldı. Türk Metal’in örgütlü olduğu fabrikaların işçileri, ücretsiz izinuygulaması ve ücret gaspına karşı 17 Ekim sabahı saat 08.00-16.00 arasında eylem yaptılar. Yaşanan kitleselişten atma saldırısının ardından fabrika bahçesini terketmeyen işçiler burada eylem gerçekleştirdiler.

İlk olarak Tofaş’ta başlayan ve ardından Bosch fabrikasına sıçrayan eyleme Mako fabrikasından işçiler dedestek verdiler. Türk Metal’in örgütlü olduğu fabrikalar Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunuyor. Tofaş,Bosch ve Mako’daki eylemlere 3 bine yakın işçinin katıldığı belirtiliyor.

Bursa’da TİShazırlıkları…

2008-2010 Metal Grup Toplu İş Sözleşmesigörüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanmasınınardından çeşitli illerde metal işçilerinin eylemlerisürüyor.

Birleşik Metal-İş Sendikası örgütlü olduğufabrikalarda bilgilendirme toplantıları yapıyor. BursaBMİS’in afiş çalışması ve servis eylemleriyle işlettiğisüreçte sendikanın yeni örgütlendiği SCM işyerinde deyürüyüş düzenlendi. SCM işçileri vardiya girişinde servislerden inip fabrikaya kadar yürüdüler. BirleşikMetal-İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci fabrika önünde işçilere bilgilendirme yaptı.

Yine Birleşik Metal-İş Sendikası Bursa Şubesi’nin örgütlü olduğu Prysmian fabrikasında işçiler sakalbırakma eylemine başladı. Türk Metal’i teşhir eden, Ergenekon davası sürecinde sendika hakkında ortayaçıkan iddiaları ve Manisa Türk Metal’deki yaşananları konu alan bir broşür çıkartılarak bu broşürün dağıtımıyapıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Page 16: SİKB 2008 - 42

Metal TİS’leri üzerine BDSP’li Met16 � Kızıl Bayrak � Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

CMYK

- Metal TİS’lerindeki son durumu özetlermisiniz?

BDSP’li Metal İşçileri Temsilcisi: Başlangıçaşamaları yeterince biliniyor. Son süreci kısaca şöyleözetleyebiliriz: Sendikalar MESS’le toplam beşgörüşme gerçekleştirdiler. Diyebiliriz ki, ilk dörtgörüşme çeşitli formalitelerin ve karşılıklı “iyi niyetgöstergeleri”nin yerine getirildiği ve dolaylı yollardangerçek niyetlerin ifade edildiği toplantılar oldular.Gerçek gündemler son toplantıda görüşüldü, bir kısımmadde ise görüşülmeden ertelendi. Oysa MESSgörüşmelerden önce, üretimin iyi olduğunu ve bununiçin işçilere teşekkür etmişti. Ancak kendileriaçısından üretimin iyi olmasının sorunu çözmediğini,önümüzdeki günlerin belirsizliklerle dolu olduğunu vebunun için başka açılımlara ihtiyaç duyduklarını ifadeetmişlerdi. Bunun esnek üretim dayatması olduğuaçıktı ve beklenen oldu. Esnek üretim dayatmasıgerçekleşti ve MESS açısından bu dayatma olmazsaolmazdı. Üstelik bir de “kriz”in kendileri için yarattığımanevra imkanlarını da kullanarak ücret artışlarınıbeklenenin çok altında tuttular. Hatta sosyal haklarıtırpanlayarak, vermeyi önerdikleri zammı verselerbile, gerçekte işçilere eksi ücret önermiş oldular.%4.17 ücret artışı ve sosyal haklardaki öneri taslaklarıbu anlama geliyor.

- Anlaşmazlığa neden olan maddeler nelerdir, bumaddeleri biraz açar mısınız?

- İlk planda göze çarpan ücret ve sosyal alacaklarailişkin artışların oranı olsa bile, bundan daha önemlisorunlar var toplusözleşmede. Çalışma şartlarınıntümden değişmesine yol açabilecek öneriler varMESS’in teklifinde. Örneğin haftalık çalışma süresigünlere eşit olarak dağıtılmasın diyor. İkramiyelerinfiili çalışmaya göre belirlenmesini, fazla mesailerdeuygulanan %100’lük zam oranının düşürülmesini,denkleştirme ve telafi çalışmasını talep ediyor MESS.Böylece esnek üretimin bütün koşullarını talep etmişoluyor bir bakıma. Belki telafi ya da denkleştirmeçalışması gibi daha masum ifadeler kullanılıyor sözkonusu talepler için, ancak bunlar çalışma yaşamınıtemelden değiştiren istekler. Yıllardır BMİS’in altınaimza atmaktan kaçındığı ve bunu önemli bir başarıolarak sunduğu maddeler bunlar. Bizce MESS’in buönerileri metal işçileri açısından yaşamsal önemesahip ve daha baştan grev nedeni sayılması gerekenmaddelerdir.

Söz konusu öneriler aslında 2003’te yürürlüğegiren yeni iş yasasının sermayeye tanıdığı yasalhaklardı. Ancak BMİS bunların, son dönemleri dıştatutarsak, toplusözleşme yoluyla uygulanmasına izinvermiyordu.

MESS’in önerileri ortaçağ karanlığının çalışmakoşullarına geri dönme isteğini ifade ediyor. Buhaliyle kabul edilmesi imkansız. Eğer bu maddelergeçerse, en başta sendikaların işlevi ortadankalkacaktır. Eğer sendikalar işçi sınıfının ekonomik ve

demokratik mücadele mevzileri ve sömürüyüsınırlama araçlarıysa, bu işlevi oynayamayacaklarıanlamına da gelecektir. Çünkü kuralsız bir çalışmasistemi isteniyor burada. İş olduğu zaman çalışılacak,hem de günlük çalışma süreleri fazlasıyla aşılarakçalışılacak ve fazla çalışma ücreti verilmeyecek. Fazlaçalışma yerine 4 aylık denkleştirme süresi içerisindesiparişlerin yoğun olmadığı bir dönemde -ki genellikleson bahar ve kış ayları olur bunlar- ücretsiz izinverebilecek. Ya da bayram, doğal afet veya teknik birarıza yüzünden çalışılmayan günleri en yakın tatilgünlerinde yine fazla çalışma ücreti ödemeden “telafi”edebilecek.

İkramiyelerin fiili çalışma sürelerine görebelirlenmesi talebi ise fiiliyatta ikramiyenin yarıdanfazlasının gitmesi anlamına geliyor. Zaten 52 günlükhafta tatili, 13 günlük resmi tatil var, buna bir deişçilerin en az 20 günlük yıllık izin süresini eklerseniz(eklenmemesi için bir neden yok, fiilen çalışılmayangünler bunlar) 120 gün üzerinden hesaplananikramiyelerden geriye 33 günlük bir pay kalır ve bu daaslında “bu dönem verilebilecek” hiçbir ücretzammının bu kaybı karşılayamayacağı, dolayısıylaişçilerin mutlak bir yoksullaşması demektir. Üstelikbu, enflasyon karşısında ücretlerin erimesi değil, gözgöre göre gaspedilmesi demektir.

- İşçiler nasıl karşılıyor MESS’in bumaddelerini?

- Şu anda iki biçimde bir tepkigözlemleyebiliyoruz. Birincisi ve şimdilik biryanılsama olanı, MESS’in bu tekliflerdediretemeyeceği, böyle mantıksız bir şeyin olamayacağıbiçimindeki bir tepkidir. Gerçekten de işçilerin birkısmı bunun olamayacağını düşünüyor, diğeristediklerini alabilmek için zorlama teklifler olarakgörüyor. Böyle düşündükleri için de somut bir tepkiaçığa vurmuyorlar. Çünkü bu teklifingerçekleşebileceğine inanamıyorlar, belki de inanmakistemiyorlar. Fakat MESS hiç bu kadar ciddiolmamıştı.

İşçilerin ikinci tutumu ise, işin ciddiyetininfarkında olunduğunu ifade eden tepkilerdir. Bu iseartık “bu kadar da fazla, buna izin veremeyiz” diyenve doğrudan grevi tartışan bir eğilimdir. Bu eğilimhenüz tabanda çok yaygınlaşmış değildir. SendikalarMESS’in bu dayatmaları karşısında eylemli tepkilerortaya koysalar bile, grevden söz eden yoktur. Fakatişçilerin toplusözleşme sürecinin başından itibarenortaya koydukları beklentiler dikkate alındığında,ikinci tepkinin giderek yaygınlaşabileceğinisöyleyebiliriz.

- Türkiye’yi de gitgide etkisi altına alan bir krizsüreci var. Kriz tartışmaları toplusözleşmeyi nasıletkiliyor?

- Bu konuda toplusözleşme masasındaki pazarlıkaçısından bir şey diyemeyiz ama işçiler açısından

yarattığı önemli sonuçlar var. Bu sonuçlar önceliklehızla işten atmalar ve yaygın ücretsiz izin olarakkendini gösteriyor. Son günlerde işçiler yarı karamsaryarı belirsiz bir ruh halindeler. Bu bir bekleyiş hali desayılabilir. Çünkü ilerde ne olacağını göremiyorişçiler. Fakat tehlikeyi seziyorlar. Krizi öne sürerekçeşitli uygulamalara girmek isteyen patronlara anındaverilen yanıtlar da var. Fakat burada önemli olan,MESS patronlarının daha baştan ileri sürdüklerimaddelerin kabul edilmesini şimdi daha fazla istiyorolmaları ve krizi buna gerekçe göstermeleridir.

MESS’in bu tutumuna verilecek en önemli yanıt,krizle başlayan hiçbir tartışmayı ve öneriyi kabuletmemek, kategorik olarak kriz tartışmasınıreddetmektir. Çünkü krizin sorumlusu ne işçi sınıfı nede metal işçileridir. Krizin tek sorumlusukapitalistlerin aç gözlülüğüdür. Onların daha fazla kârhırsı ve zenginleşme isteğidir. Bunun kapitalistleraçısından yaratacağı sonuçlar üzerinden bir tartışmayapmak bile, işçiler açısından bir olumsuzlukolacaktır. Kaldı ki, kısa bir süre önce özellikle metalsektörü üzerinden büyüme ve üretim rekorlarıkonuşuluyordu. Burada gerçekçi bir bakışla hareketedilecekse eğer, kapitalist patronlardan iş güvencesitalep edilmeli ve bu bir TİS maddesi olarak önesürülmelidir.

- TİS’lerde önemli bir aşamaya gelinmişken,Türk Metal’in tutumunu ve son gelişmeleri nasılyorumluyorsunuz?

- Yıllardır izlediği çizgide zerre kadar birfarklılaşma yok. Dahası bunu değiştirmeye niyetleri deyok. İlk günden beri altına imza atacakları ihanetsözleşmesini işçilere kabullendirmenin yollarınıarıyorlardı. Sektörün lokomotif fabrikalarında işçileri,patronların kriz söylemleri ve işten atma tehditleriylekandırıp esnek çalışmaya ve düşük ücrete razı etmeyeçalışıyorlardı.

Fakat birkaç haftadır kendi içlerinde yaşanangelişmeler, atacakları adımları daha hesaplı atmalarınaneden oluyor. Manisa’daki görevden almalar vearkasından gelen açıklamalar bir süreliğine de olsaMustafa Özbek çetesini içe döndürmüştür. Sonyaşanan iç gelişmeler içerisinde dikkat çekici sonuçlarda var elbette. Biz daha başta TİS sürecini ele alırken,Türk Metal cephesinde çatlama potansiyellerininolduğunu ifade etmiştik. Bunu da öncelikle ihanete veyok sayılmaya karşı tabanda biriken öfkeyebağlamıştık. Bu öfke şimdilerde parçalı çıkışlarhalinde kendini ifade ediyor ve kendi mevzilerindesonuç da alıyor. Toplu bir çıkışa ve ihaneti aşmatutumuna bürünemiyor şimdilik. Buna bir de TürkMetal içindeki ara kademe bürokratların isyanınıekleyebiliriz. Onlar da başlarında sürekli bir biçimdesallanan sopadan bıkmış görünüyorlar. İzmit ŞubeBaşkanı’nın Ford’un iddialarına verdiği yanıt,Manisa’da yaşanan gelişmeler ve bunlardan önceİzmir Şube yöneticilerinin görevden alınması, birkaçörnektir.

Metal TİS’leri üzerine BDSP’li Metal İşçileri Temsilcisi ile konuştuk...

“Grev boş bir tehdit savurmciddiyetle, somut bir hede

Page 17: SİKB 2008 - 42

tal İşçileri Temsilcisi ile konuştuk... Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008 � Kızıl Bayrak � 17

CMYK

Öte yandan, son birkaç yıldır MESS, Türk Metalşubelerinde değişikliğe giderek, işçileri tutabileceğinidüşündüğü sosyal demokrat yöneticileri görevegetirme eğilimindeydi. MESS’in bu tutumu bugünyaşanan gelişmelerin ip uçlarını veriyordu. Buradadikkat çekmek istediğimiz nokta, artık Türk Metalçetesinin geleneksel reflekslerle işçileritutamayacağıdır. Çünkü kendi tabanında da bir haylifarklılaşma var. Bu işçiler geleneksel itaatkar işçiprofiline sahip işçiler değiller. Dolayısıyla, songelişmelerin de itilimiyle, Türk Metal içerisindesürekli bir patlama dinamiğinden sözetmek mümkün.Daha birkaç gün öncesine BOSCH’ta yaşanan eylemebakın. Türk Metal’e kalsa, nereye varacağı ve neylesonuçlanacağı belli olmayan bir ücretsiz izin olacaktı.Fakat işçilerin sürece müdahale edip inisiyatifkullanmasıyla bambaşka bir evreye girdi iş. Bu eylemüzerine çeşitli spekülasyonlar yapılıyor. Türk Metal’inson yıpranmalardan sonra inisiyatifi ele alma planı vb.deniliyor. Oysa, işçilerin ne düşündüğü önemlidirburada ve işçiler kendi sorunlarını kendilerininçözdüğünü düşünüyorlar. İşçilerin bu çıkışınıpatronların kriz bahanesiyle yapmak istediklerisaldırıya verilmiş bir yanıt olarak düşünmek gerekir.

- Birleşik Metal’in izlediği hat ve son eylemsüreci hakkında ne düşünüyorsunuz, işçilerinbeklentilerine yanıt verebilecekler mi?

- Metal TİS’leri sürecinin başından beri, deyimyerindeyse kuyruğu dik tutmaya çalışıyor. BMİS enüst düzeyde MESS’in niyeti konusunda bir bilinçaçıklığına sahip. MESS’in saldırısının önemi vekapsamı konusunda işin ciddiyetinin farkındalar. Bunedenle tabanına öncelikle ücret zamları üzerindendeğil esnek üretim üzerinden seslendi ve tabanını busaldırıya karşı koyacak bir düzeye getirmeye çalışıyor.Sürece başlarken taslaklarını işçilerle hazırlayıp ilkönce işçilere sunmuşlardı. Kuşkusuz bunlarınsembolik anlamı var ve bu tutumlar işçinin sendikayagüven duymasına yolaçıyor. Fakat TİS’in başındansürecin nasıl seyredeceğini ve ne düzeyde birsaldırıyla karşılaşacağını bilen BMİS, buna uygun birhazırlık yapamadı. Genel kurul süreci sonrasında TİShazırlıklarına başlayacağını ilan etmesine rağmenbunu başaramadı. TİS komitelerinin kurulması, grevfonunun işlevselleştirilmesi vb. konularda BMİS fenahalde tökezliyor. Fakat görüldüğü kadarıyla bunlarıgidermek için bir çaba da harcıyor. Gecikmiş buçabaların sonuç verip vermeyeceğini ileride göreceğiz.

BMİS payına önemli bir gelişme, uyuşmazlıkzaptının tutulmasından sonra başlayan eylemliksürecini daha erkene alması ve rutin eylemlerintükenmesinin ardından daha ileri eylemleri başlatmaçabasıdır. Yapılan son eylemler, bayramın arayagirmesiyle oluşan durgunluk ve içe dönme eğiliminidağıttı. Eylemlerin olumlu sonuçları oldu.

Saldırının sonuçları ağır. Yaptıkları sonaçıklamayla ne pahasına olursa olsun bu sonuçlarıgöğüslemeyi önüne koyan BMİS yönetimi, ne var ki

gelişmelerin içinde sürükleniyor. Attıkları her adım biröncekini aşsa ve taktik çıkışlar yapsalar da, bütünlüklübir yönelime sahip olduklarını ifade etmek güç.Sanırız onlar da Türk Metal içerisinde ve tabanınındayaşanan gelişmeleri izliyorlar.

Son eylem programı anlamlı ama bu tutumunnereye kadar devam edeceği ve neyle sonuçlanacağıbelirsiz. Açık bir grev hedefi yok henüz. Bilinçli birtutumla çeşitli mücadeleci söylemler kullanılmasınakarşın grev hedefinden bahsedilmiyor. Buradanbakıldığında, uzun yıllardır yapmadıkları olumlu işleriyapmalarına rağmen, yine de beklentilerikarşılayabilecekleri bir tutum içinde olduklarını ifadeetmek zor. Çünkü atılan adımlara rağmen MESS’i veTürk Metal’i karşısına alabilecek bir güveni vermiyorhenüz.

- Toplusözleşme sürecine genel bir çerçevedebaktığınızda, metal işçilerinden güçlü bir çıkışbeklenebilir mi?

- Toplusözleşme sürecinin başında BDSP’li Metalİşçileri olarak sürecin dinamiklerini ifade ederken,işçiler arasındaki ücret makasını ve genç işçilerinsüreçten beklentilerini somut olarak ifade etmiştik.Genç işçilerin taleplerini ve bu taleplerin çeşitlivesilelerle dile getirildiğini de örneklemiştik. Yapılanbeş görüşmenin ardından değişen bir şey yok. Üstelikbaşlangıçtakinin üzerine konulması gereken birkaçönemli dinamik daha var. Birincisi kriz olgusu. Genelbir eğilim olarak kriz işçi sınıfını savunmapsikolojisine soksa da, TİS sürecinin kendine özgüyanları, krizin önemli bir mücadele dinamiğiolabileceğini daha önceki TİS süreçleri göstermişti.İkincisi, Türk Metal çetesi hiç beklemediği sıkıntılaryaşıyor ve bu sıkıntıların bir kısmını şimdilerde işçileryaşatıyor. Üçüncüsü ise, düzeyi ne olursa olsun,BMİS’in de Türk Metal’in de tabanı eylemli süreçlergeçirmektedir. BMİS’in tabanı yılların klişeleşmişeylem pratiklerini aşmaktadır. Türk Metal tabanı iseyılların suskunluğunun ardından kıpırtı sayılabilecekhareketlenmeler içerisindedir. Dışarıya sınırlı birbiçimde yansımakla birlikte, içten içe çatışmalar tektek fabrikalarda yaşanmaktadır.

Bütün bunlar bir arada, metal işçilerinin güçlü birçıkış yapma zemininin varlığını ifade ediyor. Fakatburada kritik görev bir kez daha Birleşik Metal’edüşüyor. Türk Metal payına gecikmeli de olsa ihanetimzası kaçınılmaz olduğuna göre, durum ne olursaolsun, koşullar kimin lehine olursa olsun, BMİS’inalacağı tutum süreci belirleyecek. BMİS’in tutumu bukadar önemlidir. Bu gerçeği sadece biz görmüyoruz.Bizzat BMİS, Türk Metal tabanından gelen adeta“imdat” çığlığı niteliğindeki çağrıları herkesten fazladuyuyor ve görüyor.

Kahinlik yapacak değiliz kuşkusuz, fakat bizsürecin başında söylediğimizi söyleyelim; bu sözleşmedönemi herkes açısından oldukça zor olacak. Daha buaşamada bile, ‘98’den bu yana son on yılıngelişmelerini geride bırakan bir süreç yaşandı.

- BDSP’li Metal İşçileri kendi tutumunu, görev vesorumluluklarını nasıl tespit ediyor?

- Biz hem metal sendikalarında üye işçiler olarakhem de siyasal kimliğimiz itibarıyla toplusözleşmesürecinin aktif bir tarafıyız. Hem sözümüzle hemeylemimizle sürecin içerisindeyiz. Her bir gelişmeyien yakından takip etmeye, buradan kendimize görevçıkarmaya bakıyoruz. Metal TİS’lerinin hem metalişçileri hem de işçi sınıfının geneli açısından öneminisürekli vurguluyoruz. Metal TİS’lerine busorumlulukla bakıyoruz. Siyasal kimliğimiz veiddialarımızın bir gereği olarak, sendikal bilincin bileuzağında olan metal işçilerini uyarmaya, aydınlatmayave süreçle ilgili bilgilendirmeye çalışıyoruz. Sadeceuyarmaya ve bilgilendirmeye değil metal işçisininöfkesini ve tepkisini örgütleyerek eylemli bir hatüzerinden yürümeye çalışıyoruz. TİS çalışmamızınmerkezine bu hedef oturuyor. Elbette bu çabaları,metal işçilerini kendilerine yönelen her bir saldırıkarşısında eylem ve mücadele çağrısıylabirleştiriyoruz.

BMİS’in sürekli ifade ettiği ancak bir türlü somutadımlarını atamadığı, metal işçilerinin ortak hareketedeceği zeminleri yaratmaya çalışıyoruz. Bir kısımetkinlik süreçlerinde bunu kısmen başardığımızı daifade edebiliriz. Ancak sürecin ihtiyaçları bizim ortayakoyduğumuzun çok daha fazlasını gerektiriyor.Görüşmelerin başlamasından bu yana kesintisiz birçalışma örgütlüyoruz. TİS kapsamındaki sanayihavzaları şimdiye kadar çalışmalarımızıyoğunlaştırdığımız temel alanlar oldular. Birçoksanayi havzasına paralel müdahalelerimiz sözkonusu.Çeşitli araçlarla metal işçilerine sesleniyor vegelişmelerden haberdar ediyoruz. Yüzbinden fazlaişçiyi görüşmelerden habersiz bırakan Türk Metal gibibir sendika varken, sınırlı olanaklarla yürüttüğümüzçalışmalarımızdan aldığımız sonuçların önemliolduğunu belirtmeliyiz.

Kimi fabrikada işçiler çıkardığımız bülteni etkinbir biçimde sahiplenirken, kimi yerde düzenlediğimizbir etkinliğe aktif bir katılım sağlayabilmektedir.

BMİS’in örgütlü olduğu fabrikalar dahil birçokfabrikada olup biteni “sizden öğreniyoruz” diyenişçilerin sayısı az değildir. Bunlar bir kez daha, tümeksik ve yetersiz yanlarına rağmen, çalışmalarımızınkarşılıksız kalmadığının ifadesidir. Bir başka açıdanbakıldığında da, metal işçilerinin önderlik ihtiyacınakendi cephemizden verilen bir ilk yanıttır buçabalarımız.

Gelinen aşamada, MESS’in kararlı saldırısına karşımetal işçilerinin, grev hedefine bağladıklarıbütünlüklü ve soluklu bir mücadeleye girmesinin artıkzorunlu bir hal aldığını düşünüyoruz. Grevin artık boşbir tehdit savurmanın ötesine geçecek bir ciddiyetle,somut bir hedef olarak ele alınması gerekiyor. Biz dekendi cephemizden grev hedefine bağlanmış birçabanın içerisindeyiz ve bu perspektifle önümüzdekisürece yükleniyoruz.

manın ötesine geçecek biref olarak ele alınmalıdır!”

Page 18: SİKB 2008 - 42

Gençlikten...18 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

‘78 yılının Mart ayında üniversitelerde artan faşistsaldırılar nedeniyle İstanbul Üniversitesi öğrencileride toplu giriş kararı almışlardı. 16 Mart akşamı herzamanki gibi Süleymaniye çıkışından okulu terketmek üzere hazırlanan öğrenciler polis tarafındanBeyazıt Meydanı’na yönlendirildi. Her zaman topluçıkış yapan öğrencilerin yanında kordon oluşturanpolisin uzakta durmasının amacı çok geçmeden ortayaçıktı. Öğrencilerin üzerine önce bomba atıldı,ardından otomatik silahlarla ateş açıldı. Saldırısonucunda Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Hatice Özen,Abdullah Şimşek, Murat Kurt, Hamdi Akıl, TuranÖren hayatını kaybetti.

Saldırının ardından, saldırı olacağı istihbaratınıngünler öncesinden emniyete ulaştırıldığı, ancakherhangi bir müdahalede bulunulmadığı açığa çıktı.Kitlenin üzerine bomba atan Zülküf İsot ise olaydansonra ablasına giderek yaşadıklarını anlatmıştı. İsotkatliamdan birkaç yıl sonra konuşmasından endişeedilerek öldürüldü, ancak ablası bildiklerini anlatarakdavanın karanlıkta kalmış pek çok yönünü deaydınlatmış oldu. Katliamın ardındaki isimlerin LatifAktı, Sıdık Polat ve polis memuru Mustafa Doğanolduğu ortaya çıktı. Emri ise bizzat Alpaslan Türkeşvermişti. Bombaları temin eden ise, derin devletin birbaşka tanınmış ismi Abdulah Çatlı’ydı.

Saldırının ardından saldırganların peşine düşenpolislere ise amirleri tarafından geri dönün emriverildi. Emri veren de, ileride Dink cinayetininardından adı sıkça duyulacak olan Reşat Altay’dı.Altay önce İstanbul Terörle Mücadele ŞubeMüdürlüğü yardımcılığına, sonra da Niğde EmniyetMüdürlüğü’ne atandı. Ardından da Trabzon EmniyetMüdürü oldu. Trabzon’da çalıştığı dönemde Trabzonkontrgerilla faaliyetlerinin merkezi durumuna geldi.TAYAD’lılara linç girişiminden Dink cinayetinin

azmettirilmesine kadar pek çok kirli olaya adı karışanAltay herhangi bir soruşturmaya tabi tutulmadı.

Katliamın ardından Ülkü Ocakları İstanbul ŞubeBaşkanı Orhan Çakıroğlu, Ülkü Ocaklarıyöneticilerinden Mehmet Gül, MHP Gençlik Kollarıbaşkanı Kazım Ayaydın, Ülkü Ocakları’ndan SıddıkPolat ve Ahmet Hamdi Paksoy hakkında dava açıldıancak yalnızca Sıdık Polat’a ceza verildi. ‘90’lıyıllarda dava, Remziye Akyol’un açıklamalarınınardından yeniden açıldı ancak emniyette görevlisanıklar bile bulunamadı!

Mahkeme heyeti, 20 Ekim günü gerçekleştirdiğioturumda, davanın, “zamanaşımı” hükmünü içereneski TCK’nın 102/1 ve 104/2 maddeleri uyarıncadüşürülmesine karar verdi. Davanın düşürülmesi ilebirlikte adları pek çok karanlık eylemle anılandüzenin kirli isimleri de bir kez daha aklanmışoldular.

16 Mart’ın katilleri aklandı!

İÜ’de “zamanaşımı” protestosu...

“16 Mart katliamını unutmadık,unutturmayacağız!”

16 Mart 1978’de Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Hatice Özen, Abdullah Şimşek, Murat Kurt, Hamit Akın veTuran Ören adlı 7 devrimci öğrenci katledildi. Katliamın 30. yıldönümünde İstanbul Üniversitesi Öğrencileribir eylem gerçekleştirdiler.

20 Ekim’de İstanbul’da görülen 16 Mart Beyazıt Katliamı davasının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyledüşmesi sonrasında gerçekleştirilen eylem 21 Ekim günü öğle saatlerinde yapıldı.

İÜ Beyazıt Anakapı önünde bir araya gelen İÜ Öğrencileri, “Katilleri zaman aşımında, fikirleriiktidarda!” ve “16 Mart katliamını unutmadık, unutturmayacağız!” pankartlarını açtılar.

“Faşizme karşı omuz omuza!”, “16 Mart’ı unutma, unutturma!”, “Beyazıt faşizme mezar olacak!”,“Katillerin ipleri sermayenin elinde!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Darbenin çocuğu katil AKP!”sloganlarının atıldığı yürüyüş boyunca şehitlerin isimleri sayılarak “Aramızda!” denildi.

İÜ Öğrencileri adına yapılan açıklamada, zamanaşımı kararıyla birlikte kontrgerillanın aklandığıbelirtildi. İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde açılan davada, Orhan Çakıroğlu, Mehmet Gül,Kazım Ayaydın, Ahmet Hamdi Paksoy ve Sıddık Polat’ın yargılandığı, davada yalnızca Sıddık Polat’ın cezaaldığı ve 1982 yılında serbest bırakıldığı ifade edildi. ‘95 yılında katliamcılardan Zülküf İsot’un, diğerkatliamcılar tarafından susturulmak için öldürülmesi üzerine, İsot’un ailesi tarafından, Latif Aktı, SıddıkPolat ve Mustafa Doğan’ın katliama ortak oldukları söylenerek tekrar dava açıldığı belirtilerek şunlarsöylendi:

“Ülkemizi Amerikanlaştırmak, gericileştirmek ve emekçileri ezmek için yapılan tüm katliamlar,komünizmle mücadele derneği geleneğinden gelen AKP için kutsaldır ve dokunulmazdır. Ergenekon davasınıAmerikancı, gerici ve piyasacı bir diktatörlük kurmak için halka karşı bir silah olarak kullanan, ülkemizdekikanlı olayları organize eden NATO’yu, ABD’yi, kontrgerilla yuvası Ülkü Ocakları’nı, TÜSİAD’ı veislamcıları aklamaya çalışan AKP’den hesap soracağız.”

Eylemde Nazım Hikmet’in “Hürriyet Kavgası” şiiri marş olarak hep bir ağızdan söylendi.Kızıl Bayrak / İstanbul

Tuzluçayır’daChe anması!

Ernesto CheGuevara’nın ölümünün41. yıldönümünde,Liselilerin Sesi okurlarıolarak, devrim vesosyalizm mücadelesininyenilmezliğinivurguladığımız biretkinlik gerçekleştirdik.Mamak İşçi KültürEvi’nde 16 Ekim günügerçekleştirdiğimiz etkinlik başından sonuna kadarliselilerin inisiyatifi ile hazırlandı. Liselilerin Sesiadına yapılan açılış konuşmasıyla başlayan etkinliktüm devrim ve sosyalizm şehitleri anısına yapılansaygı duruşuyla devam etti.

Liselilerin hazırladığı Nazım Hikmet ve NihatBehram’ın şiirlerinden oluşan şiir dinletisininardından, Che’nin mücadele dolu yaşamı ve sömürüdüzenine karşı devrimi örgütleme çağrısının güncelliğiüzerinden canlı bir söyleşi gerçekleştirdik.

Söyleşide, liseli gençliğin yaşadığı sorunlarınarkasında yatan düzen gerçekliğine vurgu yapıldı.Arkadaşlarımız ÖSS, geleceksizlik, okullardaki faşistörgütlenmeler karşısında yapılması gerekenler,okullardaki polis işbirliğiyle yürütülen idarebaskısından bahsettiler. Canlı söyleşinin ardındanChe’nin, Denizler’in, Mahirler’in, İbolar’ın sömürüdüzenini yıkma bilincini kuşanmak için liselileresorunlarımız etrafında örgütlenme çağrısı yapıldı.Ardından “El Che” belgeselinin gösterimine geçildi.Etkinlik canlı bir atmosferde geçti.

Ankara’dan Liselilerin Sesi okurları

20 Ekim 2008 / Beyazıt

EÜ’de hazırlık öğrencilerisorunlarını tartıştı

Ege Üniversitesi hazırlık öğrencileri 22 Ekim günübiraraya gelerek sorunlarını tartıştı. Toplantının önhazırlık sürecinde hazırlık öğrencileriyle beraberhazırladığımız duvar gazetelerini ve afişleri kullanmış,toplantının duyurusunu yapmıştık. 22 Ekim günüsabah saatlerinden itibaren açtığımız Ekim Gençliğimasamızın arkasına duvar gazetelerimizi veafişlerimiz astık. Müzik yayını da yaptığımız masamızoldukça dikkat çekti. Toplantı saatinde ise hazırlıkbinası önündeki çimlerde toplanmaya başladık.

Toplantıda öne çıkan gündem hazırlıköğrencilerinin yaşadığı sorunlar oldu. Öne çıkanbaşlıklar ise barınma ve kitap sorunu... Her birarkadaşımızın yaşadığı sorunları paylaştığı toplantıdahazırlık öğrencilerinin tüm sorunlarının aslında ortakolduğu konuşuldu. Yapılan tartışmanın ardındanhazırlık öğrencilerine sesimizi ulaştırma, ortaksorunlarımıza ortak çözümler bulmak amacıyla birbülten çıkarma kararı alındı. Hazırlık öğrencilerininsorunları etrafında örgütlenmesi için bir araç olarakşekillenen bültenin dışında ilerleyen süreçlerde imzatoplamak, etkinlik-eylem yapmak kararı alındı. Bültenhazırlıklarına başlanması ve yazıların yazılmasıkararlaştırıldı.

Hazırlık öğrencilerinin kendi sorunları etrafındaörgütlenmesi, bu doğrultuda ilk adımı atabilmesiaçısından toplantı verimli ve amacına ulaşmış olarakgerçekleşti.

Ege Üniversitesi Ekim Gençliği

Page 19: SİKB 2008 - 42

Gençlikten... Kızıl Bayrak � 19Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

16 Ekim günü öğleden sonra, Ege ÜniversitesiMeslek Yüksek Okulu yakınlarındaki Gıda Kafe’defaşistlerin toplandığı haberini alan devrimci vedemokrat öğrenciler, Edebiyat Fakültesi’ndebekleyişlerini sürdürdüler. Ancak kampus içindeyapılan yürüyüş sonrasında kitlenin büyük kısmıdağılmış veya derslerine girmişti. 16.30 sularındaEdebiyat Fakültesi’ne gelen az sayıdaki faşist, küfür vehakaretlerle devrimci demokrat öğrencileri GıdaKafe’ye çekmeye çalıştı. Fakültenin önünde taşlar vesopalarıyla “devrimci ve Kürt” avına çıkan faşistlerkarşılarında kısa sürede toparlanan 30 dolaylarındasolcu öğrenciyi gördüler.

Provokasyon yaratmayı başaramayan faşistler GıdaMühendisliği’nden gelenlerle birleştiler, demir ve tahtasopalarla kitleye saldırdılar. Yarım saat kadar sürençatışma sonunda, sayıca daha az olmamıza rağmen,faşistlere anladıkları dilden cevap verdik veüniversitemizin sahipsiz olmadığını gösterdik.Arkalarına bile bakmadan Edebiyat Fakültesi’niterketmek zorunda kalan bu kan tüccarları, HazırlıkFakültesi istikametini kullanarak üniversiteöğrencilerine bir kat daha teşhir oldular. Uzun süredirinlerinden çıkarak, afiş asıp masa açmaya çalışan, işiüniversitenin duvarlarına “Kürtlere ölüm”, “TeröristKürtler defolun” yazmaya kadar götüren faşistlerin sonhamlesi de boşa çıkarıldı.

17 Ekim günü sabah saatlerinden itibaren faşistlerintekrar toparlandığının duyulmasıyla üniversitedegerginlik devam etti. Ancak bu sefer devrimci,demokrat, yurtsever öğrenciler hazırlıklıydı. Uzun birsüre faşistlerin fakülteye gelmesini bekleyen öğrencilerRektörlüğe doğru yürüyüşe geçtiler. Bir önceki günden

kat be kat daha fazla katılımın sağlandığı eylemebirçok bağımsız, anti-faşist öğrenci de katıldı.

Rektörlüğe giren öğrenci temsilcisi, önceki günfaşistlerin dışarıdan adam toplayarak taş ve sopalarlademokrat öğrencilere saldırdığını, bu güruhun sabahsaatlerinde üniversiteye giren çevik kuvvet tarafındanörgütlendiğini söyledi. Burada “Yaşasın halklarınkardeşliği!”, “Biji bratiya gelan!”, “YÖK kalkacak,polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”,“Ege faşizme mezar olacak!”, “Faşizme karşı omuzomuza!”, “Katil polis üniversiteden defol!” sloganlarıhaykırılarak kampuse toplu giriş yapıldı. Yaklaşık 150kişinin katıldığı yürüyüş Edebiyat Fakültesi’nin önünegelinmesiyle sonlandı.

Ege Üniversitesi Ekim Gençliği

Genç-Sen 5.Temsilciler Meclisi

gerçekleşti!Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen) 5.

Temsilciler Meclisi 18 Ekim günü Ankara’dagerçekleştirildi.

Temsilciler Meclisi, İstanbul’da Yürüyüşdergisinin satışı sırasında gözaltına alınan veMetris Hapishanesi’nde gördüğü işkenceylekatledilen Engin Çeber’in anısına yapılan saygıduruşuyla başladı. Ardından, yerellerdekisorunların ve yeni dönemde yapılan çalışmalarınsunumu yapıldı. Sunumlarda, yerellerinbirçoğunda toplantı gerçekleştirilemediği veçalışmaların dağınık olduğu tespiti öne çıktı.Genel olarak soruşturmalar, uzaklaştırmalar, özelgüvenlik-jandarma terörü, okulyemekhanelerinde, yurtlarda, kantinlerde yaşanansorunlar üzerinden çalışma hattı belirlendiği ifadeedildi. Sunumların ardından genel kuruldatartışılacak olan önergeler sunuldu.

Önergelerin MYK tarafından oluşturulmasıeleştirildi ve yerellerde oluşturulması gerektiğivurgulandı. Önergelerde yer alan bürolarüzerinden tartışma yaşandı. Sosyal dayanışmabürosu konusunda verilen örnekler üzerindenamaç ve araçların karıştığı söylendi. Sosyaldayanışmanın sadece “kitabımı paylaşıyorum”gibi algılanmaması, bu dayanışmanın öğrenci-işçidayanışması ve diğer sendikalarla, kurumlarladayanışma biçiminde olması gerektiği söylendi.

Aranın ardından 2. oturuma geçildi. Bubölümde aidatlar, şube genel kurulları ve 6 Kasımtartışmaları yapıldı.

Aidatların düzenli olarak ödenmesi, bunun biraidiyet meselesi olduğu söylendi. Oylamasonucunda aidatını yatırmayan kişilerin genelkurulda oy kullanamayacakları yönünde bir kararçıktı. Bazı yereller aidatın öğrenciye fazlageldiğini ve düşürülmesi gerektiğini vurguladı.

İkinci olarak şube genel kurullarının yapılmasıve ÜYK’nın seçilmesi gerektiği söylendi.YTÜ’den bir temsilcinin, üniversite yürütmekurullarının bir ihtiyacın ürünü olarak, gerekliolduğu durumda seçilmesi önerisi tartışmalarayolaçtı.

Daha sonra 6 Kasım tartışmalarına geçildi.YÖK’ün sadece öğrencilerin değil, eğitimemekçilerinin ve üniversite çalışanlarının dasorunu olduğu söylendi. 7-8 Kasım’da Eğitim-Sen’in merkezi bir toplantısı olduğu ve 9Kasım’da gerçekleştirilecek eyleme onların dadestek verebileceği aktarıldı. Ardından eylemingüzergahı tartışıldı ve “Kurtuluş-Sakarya arasınabaşvuru yapma, izin verilmese de bu güzergahtabir eylem gerçekleştirme” kararı alındı.

Zaman darlığından dolayı eylemin içeriğinedair bir tartışma yürütülemedi. Daha öncebelirlenen şekilde eylemin tüm gençlikörgütleriyle ve kitle örgütleriyle birlikteörgütlenmesi kararı boşa düşürüldü. EylemiGenç-Sen ve Eğitim-Sen’in birlikte örgütlemesi,diğer kurumlara da çağrı yapması kararlaştırıldı.Basın metnini MYK’ların düzenleyeceği söylendi.Eylemin içeriğine dair hiçbir şey temsilcilermeclisinin ortak iradesi olarak belirlenmemişoldu.

Devrimci Genç-Sen’liler

İÜ’de provokasyon girişimi22 Ekim günü saat 15.00’te yaklaşık 20 kişilik ülkücü-faşist grup İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür

Merkezi önüne gelerek burada bulunan öğrencileri provoke etmeye yönelik sloganlar attı. “Apo’nun itleriyıldıramaz bizleri!” sloganı atan faşist güruh, ÖKM önüne gelen devrimci, demokrat, yurtsever öğrencileretehditler savurdu, küfürler etti. Yapılan sözlü saldırıya rağmen polisler herhangi bir müdahalede bulunmadı.

Devrimci öğrencilere ilk fırsatta saldıran, gözaltına alan polis bu kez olayı sadece izlemekle yetindi ve herzaman olduğu gibi faşist saldırıları desteklediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Devrimci ve demokratöğrencilerin şenlik yapmasına dahi izin vermeyen, panzerler yığarak, biber gazları kullanarak müdahale edenemniyet güçleri olay yerine sadece “gözlemci” olarak 4 polis gönderdi. Faşistler “Ya sev ya terk et” diyerekpolisler eşliğinde ÖKM önünden ayrıldı.

EÜ’de “halkların kardeşliği”yürüyüşü…

Ege Üniversitesi’nde geçtiğimiz hafta faşistler tarafından gerçekleştirilen ve Kürt halkına kin kusan eylemekarşılık 16 Ekim günü devrimci ve demokrat öğrencileri tarafından “halkların kardeşliği” yürüyüşügerçekleştirildi.

Saat 12.00’de Edebiyat Fakültesi’nde toplanmaya başlayan kitle, sloganlar ve alkışlar eşliğinde,“Üniversiteleri gericiliğin, ırkçılığın ve yobazlığın değil kardeşliğin kalesi yapacağız! / Ege ÜniversitesiÖğrencileri” pankartını açarak yürüyüşe başladı. Yürüyüş boyunca “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Bijibratiya gelan!”, “Susma haykır, halklar kardeştir!”, “Kürt, Türk, Ermeni, Yaşasın halkların kardeşliği!”,“Savaşa değil, eğitime bütçe!”, “YÖK, polis, medya, bu abluka dağıtılacak!”, “Ege faşizme mezar olacak!”sloganları atıldı. Yürüyüşün ardından öğrenci çarşısında basın açıklaması yapıldı.

Açıklamada toplumda tırmandırılan şoven dalgaya dikkat çekildi ve üniversiteler üzerindeki yansımalarıörneklendi. Bu saldırganlığa karşı halkların kardeşliği şiarının yükseltilmesi gerektiği vurgulandı. Açıklamanınardından kitle Gündoğdu marşını söyleyerek Edebiyat Fakültesi’ne döndü. Sloganlar ve alkışlarla sona erenyürüyüşe yaklaşık 40 kişi katıldı.

Ege Üniversitesi Ekim Gençliği

EÜ: “Faşizme karşı omuz omuza!”

Page 20: SİKB 2008 - 42

Gençlikten...20 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Uludağ Üniversitesi’nde de 6 Kasım tartışmaları vehazırlıkları başlamış bulunuyor. Ancak bu yılki 6Kasım süreci, son yıllara göre farklı zorluklarlabaşladı. Hatırlanacağı gibi, geçtiğimiz dönemüniversitede yaşanan saldırı yoğun devlet terörüylesürmüştü. Ardından üniversite idaresinin soruşturmaterörü ve buna karşı yüzeysel tepkiler, bu dönembaşında sonuçlarını gösterdi. Bu yıl göreve yenibaşlayan rektör bir “temizlik operasyonu”na girişti.Onlarca soruşturmayla birçok kınama ve uyarı,azımsanamayacak sayıda öğrenciye de bir hafta, bir ay,bir dönem ve iki dönem uzaklaştırma cezaları çıktı.Böylece politik birçok öğrenci uzaklaştırılırken, kalankitle de dağınık ve kendine güvensiz hale getirilmişoldu. Böyle bir atmosferde ön hazırlıklarıyla birlikte 6Kasım ayrı bir önem kazandı.

Geçen yılki 6 Kasım süreci, eylemin kendisindenbağımsız olarak, üniversitedeki toplam çalışma içinbelirli bir seviye yakalamıştı. Birçok siyasetin bir arayagelerek fanzin çıkarması, afiş-bildiri gibi propagandamateryallerinin açıktan kullanılamadığı bir alandafarklı yol ve yöntemlerle fanzin dağıtımlarınınörgütlenmesi, pul ve kuşlama yapılması, fakülteönünde müzik dinletisi gibi eyleme çağrı yapılan küçükama etkili etkinliğin örgütlenmesi üniversitemiz içinönemliydi.

Gelinen yerde üniversiteye egemen olan dağınık veparçalı tablo, çalışma yürüten birçok çevrede farklı birarayışa yol açtı. Burada asıl sorun, şartlar ne olursaolsun, geçen yılki seviyeyi aşmak, hiç değilsekorumaktır.

Bu sürecin en can alıcı yanı ise, tartışmaların geçenyıllara göre daha erken başlanmış olmasına rağmensürece dair belirsizliktir. Bu konuda en büyük pay iseGenç-Sen’indir. 26 Ekim’de şube kurulunu yapacakolan Genç-Sen, Temsilciler Meclisi toplantısından önceyaptığı üye toplantısında 6 Kasım’a dair bir tavırbelirleyememiştir. Bizim savunusunu yaptığımız“Genç-Sen alandaki tüm siyasetlerle ortak hareketetsin” görüşünün karşısında, Genç-Sen’in tek başınabir 6 Kasım protestosu yapması gerektiği ve eğeristenirse Genç-Sen dışındaki güçlerin Genç-Sen çatısıaltında eyleme katılabilecekleri görüşü belirtilmiştir.

Kuşkusuz Genç-Sen’in 6 Kasım gibi bir gündememüdahale etmesi önemlidir. Ancak bunu, kapatmadavasına karşı kendisini meşrulaştırması gerektiğidüşüncesiyle, üniversitedeki atmosferi düşünmeyen bir

anlayışla yapması yerel harekete zarar verecektir.Ayrıca “dostlar eylemde görsün” tarzında bir çizginin,dile getirilen kaygıları ne kadar karşılayabileceği deayrı bir tartışma konusudur. Genç-Sen’in bu tartışmalarsonucunda yereldeki 6 Kasım’a dair bir perspektifbelirleyememiş olması ve bunu şube kurulunaertelemesi, Genç-Sen içerisinde yer alan siyasetleri debelirsizliğe itmiş, tartışmalar yine ertelenmiştir.

Genç komünistler ise 6 Kasım hazırlıklarınabaşlamışlardır. Planlanan faaliyetin ilk ayağını kitlebağlarını genişletmek ve varolan güçleriyetkinleştirmek oluşturuyor. Faaliyetimize, biriöğrencilerin genelini diğeri hazırlık sınıflarını hedefalan iki anketle başlamış bulunuyoruz. Ağırlıkvereceğimiz temel alan hazırlık sınıfları olacak.Anketlerin sayısından çok öğrencilerle kurulanilişkilere önem vereceğiz.

Faaliyetin diğer ayağını ise propaganda oluşturuyor.Bu çerçevede yapılması planlanan ilk iş dergi satışınıarttırmak ve geniş dergi dağıtımları örgütleyebilmek.Ardından gençliği geleceğine sahip çıkması ve YÖK’üprotesto etmesi için eyleme çağıran çeşitli materyalkullanımları gerçekleştirilecek.

Üniversite geneline hakim olan dağınık, parçalı vebelirsiz tabloya karşı genç komünistler kendi sınırlarınıaşan bir faaliyeti örme hedefiyle hareket edeceklerdir.

Uludağ Üniversitesi Ekim Gençliği

Uludağ Üniversitesi’nde 6Kasım’a doğru…

Bursa’da ulaşım eylemi17 Ekim günü Bursa Genç-Sen’in gerçekleştirdiği üye toplantısında, ulaşım zamlarının geri çekilmesi,

üniversite içi ücretsiz ulaşımın sağlanması ve 4G-48 otobüs seferlerinin arttırılması talepleriyle eylemleryapılması kararlaştırılmıştı.

Alınan kararların ilk ayağı olarak 22 Ekim günü saat 12.15’te, Fen-Edebiyat Fakültesi önünden kütüphaneönüne kadar yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüş boyunca ajitasyon konuşmalarıyla öğrenciler mücadeleyeçağrıldı.

Yürüyüşte, “Ulaşamıyoruz! Ulaşım zamları geri çekilsin, 48-4G seferleri arttırılsın, Kampüs içi ulaşımücretsiz hale getirilsin!” taleplerinin yazılı olduğu temsili bir otobüs “kullanıldı”. Kütüphane önünegelindiğinde yapılan konuşmayla her gün yapılacak eylemlere çağrı yapıldı.

Yaklaşık 40 kişinin katıldığı eylemde, “Ulaşım zamları geri çekilsin!”, “Yolunacak kaz değil öğrenciyiz!”,“Asla yalnız yürümeyeceksin!”, “Müşteri değil öğrenciyiz!”, “Öğrenciler Genç-Sen’e, sorunları çözmeye!”sloganları atıldı.

Ekim Gençliği / Bursa

TTB-TÖK 4.Genel KurulToplantısı

Türk Tabipleri Birliği Tıp Öğrencileri Kolu(TTB-TÖK) 4. Genel Kurul toplantısı 18 Ekimgünü gerçekleştirildi. Genel Kurula 19 Mayıs,Akdeniz, Osmangazi, Kocaeli, İstanbul,Çukurova, G.Antep, Ege, Van Yüzüncü Yıl,Zonguldak Karaelmas ve Ankara’dakiüniversitelerden katılım sağlandı.

Kurulda yerellerdeki TÖK çalışmalarıaktarıldı. Ankara’da çıkarılan Doku Dergisi’ninilgiyle karşılandığı, fakat dergiyi düzenliçıkarmada aksaklıklar yaşandığı dile getirildi.

Gündem önerilerinin sunumuyla devam edenkurulda MYK’nın oluşum biçimine dairtartışmalar yapıldı. Samsun, Ankara, Eskişehir,Zonguldak, Ege, Kocaeli’nden katılım sağlayanlarkonu hakkında önerilerini sundular. ArdındanMYK adaylıkları alındı.

Oylama sonrası gündem önerilerine devamedildi. Gündem önerileri:

- Seçimlerin bir yıl arayla Ankara veİstanbul’da yapılması ve GYK’ların farklı illereverilmesi,

-TÖK’ün Türkiye çapında yeteri kadar örgütlüolmasının sağlanması için adımların atılması vevarolan koordinasyon eksikliğinin biran öncegiderilmesi,

-TÖK’ün diğer meslek odalarıyla birlikte ortakeylemlikler düzenlemesi,

- İhtiyaç duyulan köy ve kasabalara gidilipburalarda sağlık hizmetlerinin verilebilmesi,

- İnternle ilgili yürütülecek çalışmaların tümyerelliklere dağılması, çalışmanınmerkezileştirilmesi, çalışmanın imza kampanyasışeklinde yürütülebileceği, iş bırakma eylemlerininyapılması vb.

- Kentsel Dönüşüm Projeleri adı altındaMamak’ta yürütülen yıkım çalışmalarına karşıMamak halkının yanında olunması,

- Tıp alanına öğrenci alımında kontenjansayısının gittikçe artması, çoğunlukla ayaktayapılan eğitime dönük TÖK’ün çalışma yapması,

- Çapa temizlik işçilerine ve kot taşlamaişçilerine destek verilmesi,

- Tuzla gündemine dikkat çekilerek işçi sağlığıüzerine eğilinmesi,

Genel kurulun bir diğer başlığı ise TıptaUzmanlaşma Sınavı’ydı. Tıp eğitiminin yeterlikalitede olmadığı ve çözüm önerileri üzerinekonuşuldu.

Pek çok öneri üzerinde genel bir uzlaşısağlanılmasına karşın İstanbul Tıp’ın yaptığı BarışYürüyüşü önerisi yoğun bir tartışmaya konuedildi. TÖK’ün önce tıp öğrencilerinin sorunlarıüzerinden yürümesi gerektiği, Kürt sorunu vb.konularda söz söylemenin erken olduğu ifadeedildi. Bazı öğrenciler bu tutuma tepkigösterirken, TÖK’ün farklı fikirlerin tartışıldığıdemokratik bir örgütlenme olması gerektiği dilegetirildi.

TÖK’ün Türkiye genelinde yürüteceğiçalışmalar arasında İntern sorununa özel bir önemverilmesi gerektiği belirtildi. İntern’ün görevtanımı konusunda açıklığın olmadığı, özlükhakları konusunda bir görev tanımlamasıyapılması ve bunun üzerinden çalışmalaryürütülmesi gerektiği üzerine konuşuldu.

Ekim Gençliği / Ankara

Page 21: SİKB 2008 - 42

Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı Kızıl Bayrak � 21Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

İşçi ve emekçi kadınları mücadele saflarına katma,binlerce yıllık ezilmişlikten, baskıdan ve sömürüdenkaynaklı devrimci enerjisini mücadele içinde açığaçıkarma bilinciyle kurulan Emekçi Kadın Komisyonlarıçalışmalarını sürdürüyorlar.

24 Şubat ‘08 tarihinde İstanbul’da başarıylagerçekleştirilen Emekçi Kadın Kurultayı’nın ardındanMayıs ayına kadar etkin ve yaygın bir çalışma yürütenEmekçi Kadın Komisyonları, sonrasında farklıgündemleri işlemeye devam ettiler. Emekçi kadınçalışması, yer yer kimi aksamalar yaşasa da, belli birbirikime ve güce dayanarak ilerlemektedir. Kuşkusuz builerleme henüz istenilen düzeyde değildir. Bunun nesnelve öznel nedenleri vardır. Burada bu nedenleregirmeyeceğiz. Zira emekçi kadın çalışmasının sorunlarıve bu alanda katedilen mesafe ayrı bir değerlendirmeninkonusudur.

Bugün tüm eksikliklerine rağmen kadın çalışmasınınyüzü işçi ve emekçi kadın kitlelerine dönük olarakplanlanmakta, faaliyet bu zemin üzerine oturtulmayaçalışılmaktadır. Bu çabalar Emekçi KadınKomisyonları’nın iç örgütlülüğünü güçlendirebilmesiiçin atılan adımlarla birleştirilmeye çalışılmaktadır.

İşçi ve emekçi kadınların devrimci enerjisini açığaçıkarma ve işçi kadını devrimcileştirmenin önemikonusundaki açıklığımız, önümüzdeki dönemde dahagüçlü bir çalışma yürütmemizin güvencesidir. Daha dagüçlenmiş bir çalışma için, başta işçi kadınlar olmaküzere işletmelere, fabrikalara ve sektörlere yönelikhedeflerle birleşmiş sistemli bir çaba şarttır. Yanısıraemekçi kadınlara yönelik gündemlere dayalıyoğunlaştırılmış ve hedefli çalışmalar komisyonlarıngüçlenmesine hizmet edecektir.

Düzenin çok yönlü krizinin giderek derinleştiği,krizin sonuçlarının tüm işçi ve emekçileri, fakat özelliklede emekçi kadınları daha olumsuz etkileyeceği birdöneme girerken, Emekçi Kadın Komisyonları,taşıdıkları misyon gereği çalışmalarını yeni bir düzeyetaşıma sorumluluğuyla hareket ediyorlar. Mücadeleninihtiyaçlarına kendi cephelerinden yanıt verebilmek içinbulundukları tüm alanlarda belirlenmiş mücadeleprogramları ve talepleri ekseninde etkin bir faaliyetörgütleme kararlılığıyla yeni bir dönemi başlatıyorlar.

Komisyonlar önümüzdeki dönemde, güncel siyasalgelişmelerin emekçi kadınlar tarafından bilinceçıkarılması ve eylemli tepkilerinin örgütlü bir temeldeaçığa çıkarılması için etkin bir çaba ortayakoyacaklardır. Sermaye SSGSS, “İstihdam paketi” vb.saldırılarla sosyal yıkımı derinleştirip birçok hakkı birbir gaspederken, yaşanan krizle birlikte yeni saldırılargündeme gelecektir. Sosyal yıkım saldırılarına karşımücadelenin örgütlenmesinin yanısıra krizin etkilerinekarşı yürütülecek bir mücadele de önümüzde güncel birgörev olarak durmaktadır.

Emekçi kadın çalışmamızın bir diğer gündemi ise,yaşanan grev ve direnişlerin deneyim ve dersleri ışığındaemekçi kadınların bilinçlendirilmesi olacaktır. Kadınişçilerin haklarını korumak ve yeni haklar kazanmak içingiriştikleri grev ve direniş mücadeleleri, onların sisteminçok yönlü gerici etkisine ve saldırısına karşı durabilmesi,daha ileri mücadelelere çekilebilmesi bakımından önemtaşımaktadır. Kadın işçilerinin grev ve direnişleriyle sınıfdayanışmasının örgütlenmesi ve mücadele taleplerininortaklaşması için çaba harcamak bu nedenle ayrı biröneme sahiptir.

Kapitalizm kriz demektir, krizler ilk önce kadınları vurur!

ABD’de başlayan ve tüm dünyaya yayılan kriz,önümüzdeki döneme işçi ve emekçiler cephesinden çokdaha ağır ve sancılı bir sürece girildiğini göstermektedir.Emperyalist-kapitalist sistem krizin faturasını işçi veemekçilere çıkartmaya çalışmaktadır. Bu fatura işsizlik,düşük ücret, açlık, sefalet ve yozlaşma olarak işçi veemekçileri vuracaktır. Emekçi kadınlar ise krizden enfazla etkilenen kesim olacaktır.

İlk önce kadınlar mutfağında açlığı, yaşamındayoksulluğu, hayatın her alanında yozlaşmayıhissedecektir. TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamları buaçıdan son derece ürkütücüdür. Resmi işsizlik oranıTemmuz 2008’de artarak %9.4’e yükselmiştir. Krizlebirlikte bu rakamın daha artması kaçınılmazdır.İşsizliğin, açlığın ve yoksulluğun bir diğer yüzükadınların kitlesel olarak fuhuşa sürüklenmesi olarakkendini göstermektedir. Kültürel ve ahlaki yozlaşmakapitalizmin ikiz kardeşidir. Tüm bunlar emekçikadınları mücadeleye çağırırken işlenmesi gereken temelbaşlıklar arasındadır.

Kapitalist sistemin krizin faturasını işçi veemekçilere ödetmek istemesine karşı, sınıfın bir parçasıolan işçi ve emekçi kadınlara krizin nedenleri vesonuçları hakkında aydınlatıcı ve bilinçlendirici birtarzda seslenmek, diğer sınıf bölükleriyle birlikte “krizinfaturasını kapitalistlere ödetmek” şiarıyla mücadeleyeçağırmak, bu doğrultuda somut mücadele talepleriekseninde bir çalışma yürütmek gerekmektedir. Buçerçevede, diğer taleplerin yanı sıra “İnsanca yaşamayayeterli ücret, sigortalı, sendikalı iş!”, “Eşit işe eşit ücret!”vb. talepler somut olarak işlenmeli, kadınlar bu talepleretrafında mücadeleye çağrılmalıdır.

Kapitalizm şiddet demektir, şiddet ilk öncekadınları vurur!

Şiddet, kadının cinsel kimliğine yönelik saldırılarınbaşında gelmektedir. Daha çok da erkeğin kadınauyguladığı fiziksel şiddet olarak algılanmaktadır. Ancakbu zeminde algılansa da, konu çok daha kapsamlı veboyutludur. Kadına yönelik şiddet, fiziksel şiddettensözel şiddete, ekonomik şiddetten cinsel şiddete vedevletin uyguladığı şiddete kadar geniş bir alanıiçermektedir. Bugün Pippa Bacca’nın yaşadıkları, birtekstil işçisi kadının atölyesinde yaşadığı taciz vehakaretten bağımsız değildir.

Şiddet uygulamalarının hepsi kadını boyuneğdirmeye, sindirmeye ve denetim altında tutmayahizmet etmektedir. Tüm bunların gerisinde kapitalistsistemin kendisi vardır. Her alanda şiddeti üreten sistem,sözkonusu olan kadın olunca, şiddeti daha da katlanmışve çeşitlenmiş bir biçimde üretmektedir.

25 Kasım Dünya Kadına Yönelik Şiddete KarşıMücadele Günü yaklaşmata... 25 Kasım gündemliolarak yapılacak çalışma, emekçi kadınları bire birilgilendiren bu temel sorun karşısında bilinç açıklığıyaratmayı, şiddeti uygulayanın yanı sıra şiddetinkökenine karşı mücadeleyi de hedefleyen birperspektifle ele alınacaktır.

Geçtiğimiz yıl 25 Kasım gündemli olarak göreceetkin bir çalışma yürüten Emekçi Kadın Komisyonları,

bu yıl da 25 Kasım’ı yoğunlaştırılmış bir çalışma ilekarşılamayı hedeflemektedir. Gerek bu temelde güçlü birajitasyon ve propaganda faaliyeti, gerekse de yapılacaketkinliklerin şiddete ve onu üreten kapitalizme karşıtepkinin dile getirileceği bir eylemle birleştirilmesiplanlanmaktadır.

Bu kapsamda “Devlet terörüne son!”, “Evde,sokakta, işyerinde şiddete son!” şiarlarını öne çıkaran,yasalarda ve toplumsal yaşamın her alanında cinsiyetedayalı ayrımcılığa son verilmesini isteyen, her alandakadınlara yönelik pozitif ayrımcılık ilkesinin hayatageçirilmesini, şiddet gören kadınlar için çeşitlitedbirlerin alınmasını, devletin uyguladığı cinsel şiddetinsona erdirilmesini talep eden bir çalışma yürütülecektir.

Emekçi kadınlara mücadeleyi büyütme çağrısı!

“Toplumsal her sorunun olduğu gibi, kadınsorununun da çözümü, onu ortaya çıkaran ve sürdürentoplumsal koşullardan, bu koşulların ortadankaldırılmasından ayrı düşünülemez. Kadın sorunununçözümü için anahtar da, onu ortaya çıkaran tarihselkoşullarda mevcuttur. Kadın sorununu özel mülkiyet vesınıflı toplum düzeni yarattı, sınıflı toplumlar devamettiği sürece de sorun biçimsel farklılıklar yaşasa da özüitibarıyla varlığını sürdürdü. Dolayısıyla sorununortadan kalkması da, sınıflı toplumların ortadankaldırılmasına bağlıdır.

Kadının gerçek kurtuluşu, sömürü üzerine kurulu budüzenini ortadan kalkmasıyla mümkün olacaktır.Sosyalizm, kadına yönelik eşitsizliğin, cinsel baskınınzeminini de kurutacaktır. Bunun ötesinde, kadın veerkeği, insanlaşma sürecinin bir üst düzeyinde özgür vegelişmiş insan olarak eşitleyecektir.

Ancak bu bilimsel gerçek, çözümü devrim sonrasınaertelediğimiz anlamına gelmiyor. Tersine, mevcut düzenkoşullarında, tüm diğer toplumsal sorunlarda olduğugibi, kalıcı ve kesin çözüme toplumsal bir devrimleulaşılacağını unutmadan, acil demokratik taleplerimiziçin mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Kadın sorunusözkonusu olduğunda bu, sadece bu düzen sınırlarıiçinde olanaklı her hakkın alınması ve kullanılmasınında ötesinde, kadının mücadele içinde gelişmesi veözgürleşmesi için de gereklidir.

Bu bilinçle hareket eden Emekçi KadınKomisyonları, kadının mücadeleye katılması veözgürleşmesi mücadelesinde anlamlı bir adımın altınaimza atmıştır.” (Emekçi Kadın Kurultayı SonuçBildirgesi)

Bu bakış ve bilinçle hareket eden Emekçi KadınKomisyonları, öncü ve bilinçli emekçi kadınlaramücadele çağrısını yinelemektedir. Çifte sömürü vekölelik zincirlerinin parçalanması için, işçi kadınlarındevrimci enerjisinin açığa çıkartılması ve düzeneyöneltilmesi için, emekçi kadınların her alanda örgütlümücadeleye aktif bir şekilde katılımının sağlanması içinEmekçi Kadın Komisyonları’na güç verilmeli veyürütülen çalışmalara aktif bir katılım sağlanmalıdır.

Kurultayla birlikte emekçi kadınlara daha dayükselterek yaptığımız “bir adım ileri” çağrımızıyineliyor ve bunun güvencesinin güçlü örgütlülüklerolduğunu bir kez daha vurguluyoruz.

Emekçi Kadın Komisyonları

Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı:

Kadının kurtuluş mücadelesine omuzverelim, örgütlülüklerimizi büyütelim!

Page 22: SİKB 2008 - 42

SSGSS karşıtı mücadeleden...22 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

SSGSS yasası meclisten geçti ve 1 Ekim2008’den itibaren uygulanmaya başladı. Önce buyasanın akıl almaz maddelerini hatırlayalım:

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası:Emeklilik yaşı 65, emeklilik prim gün sayısı 7200gün. Emekli aylıkları enflasyon değişim oranı kadararttırılacak. Emekli birisi çalışmak istediğinde emekliaylığı kesilecek. Yıpranma payı kaldırılacak. 10 yılçalışmamış ve 1800 gün prim ödememişse, ölenkişinin ailesine aylık bağlanmayacak. 10 yılçalışmamış ve 1800 gün prim ödememişse, sağlığınıkaybederek çalışamayacak durumda olan kişiyemalulen emekli aylığı bağlanmayacak. Ölüm aylığıyüzde 75’ten yüzde 50’ye düşürülecek. Emzirmeödeneği ilk taslakta belirtilenin 6’da birinedüşürülecek. İş kazası ve meslek hastalığı nedeniylesakat kalan işçilere bağlanan aylıkta alt sınırkalkacak. İlk evlilikten sonra yapılan evliliklerdekadınlara evlilik yardımı yapılmayacak. Sağlıkhizmetlerinden yararlanabilmek için her ay primödemek gerekecek. Tedavi olurken ve ilaç alırken,hastanelerin belirlediği fark ücretleri ödenecek. Aylıkgeliri asgari ücretin üçte birinden fazla olan herkesprim ve fark ücreti ödeyecek. 18 yaşını doldurançocuklar anne-babasının sağlık sigortasındanfaydalanamayacak.

İstihdam Yasası:18-29 yaş arasında çalışanlarınSSK primleri 5 yıl boyunca “işsizlik sigortasıfonu”ndan karşılanacak. İşyerlerinin kreş kurmazorunluluğu kalkacak.

Bu ucube yasanın emekçi kadınların yaşamlarınınasıl etkileyeceğini örnekler ile görelim:

Aynur: 55 yaşında ve emekli olacak. Ama halineşükredemiyor. Çünkü kızı iş arıyor. İş bulursa eğer,ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başlayacak. Kızı18 yaşında. Hiç işsiz kalmadan sigortalı çalışmayıbaşarırsa 68 yaşında emekli olabilecek. Aynur,kendisinin 55 yaşında iken, çalışma ve yaşamkoşullarının ağırlığı ile ne kadar yorgun ve hastaolduğunu düşününce, kızının nasıl bir ömür geçirmekzorunda kalacağını düşünerek huzursuz.

Pınar: İki çocuk annesi iken dul kaldı. Çocuklarıküçük olduğu için çalışması zor. Kocasındankendisine ve çocuklarına kalacak olan “dul ve yetimaylığını” da almayacak. Çünkü kocası 9 yıldırsigortalı olarak çalışmıştı. Öldüğünde ailesine maaşbağlanabilmesi için 10 yıl çalışmış olmasıgerekiyordu.

Gülcan: Çalışmak istemiş ama kocası izinvermemişti. Kocası öldüğünde tek güvencesikocasından bağlanacak maaştı. Ama olmadı.Kendisinden 20 yaş büyük olan kocası ömrününtamamını çalışarak ama genellikle kayıtdışı çalışarak

geçirdiği için, 1500 gün SSK primi ödenmiş, 200günü eksik kalmıştı.

Serpil: Henüz çok genç. Çocukluğundan bu yanaçalışıyor. 10 Ekim ‘08’de felç geçirdi. Ömrünün gerikalanını bedensel engelli olarak yaşayacak.Çocukluğunda sigortasız çalıştırıldığı ve ödediği primyetersiz bulunduğu için kendisine malul aylığıbağlanmayacak.

Elif: 45 yaşında. Neredeyse bütün ömrünüfabrikada çalışarak geçirdi. Kanser olduğunu öğrendi.Ameliyat için ödemesi gereken fark ücreti binlerceYTL tutarında. Elif’in maaşı dışında parası yok.Hastalığı, ameliyat olamazsa ölümlesonuçlanabilecek.

Ayşe: Kocası uzun yol şoförü. Ayşe şekerhastalığı sebebi ile fenalaştı. Komşusundan yardımisteyerek hastanenin aciline gitti. Doktorlar yardımcıolamadılar. Çünkü Ayşe’nin kocası sigortalıydı amaprimlerini dört aydır ödeyememişti.

Yasemin: Yakınlarda anne oldu. Kuvöz parasınıödeyemedikleri için bebekleri hastanede rehin kaldı.Yasemin bebeklerini hastanede bırakarak, parabulmak umudu ile eve döndü.

Gülser:19 yaşında. İşsiz ve aylardır iş arıyor.Kronik hematit hastalığı olduğu için iş bulamıyor.Düzenli doktor kontrolüne gitmek ve pahalı ilaçlarkullanmak zorunda. 18 yaşını bitirdiği için anne-babasının sağlık sigortasından yararlanamıyor.

Seher: İki çocuğu var. Kocası onu terketti.Çalışması ve çocuklarına bakması gerekiyor. İş içinbaşvurduğu hiçbir yerde “kreş” hakkı sunulmuyor.Özel kreşlere ise maaşı bile yetmiyor.

Çok açık ki, SSGSS yasası ölüme mahkumetmektir, açlığa mahkum etmektir, köleliğe mahkumetmektir. Kısacası “Sermaye sınıfı için çalış, sermayesınıfı için yaşa, sermaye sınıfı için öl!” demeninyasalaşmış halidir.

Kararlılıkla mücadele ederek bu insanlık dışı“yasal” uygulamayı durdurmak zorundayız. Buülkenin işçi ve emekçileri olarak, kadın-erkek eleleverdiğimizde, üretimden gelen gücümüzükullanabildiğimizde bu yasayı da çöpe atmayıbaşarabileceğiz. SSGSS henüz yasa tasarısı iken,“Hayır!” dedik, “Mezarda emekli olmayacağız!”,“Sağlık haktır, satılamaz!” dedik. Onbinlerce işçi veemekçi olarak yasa tasarısına karşı sloganlarımızlameydanları doldurduk. Ama yasayı püskürtmeyibaşaramadık.

SSGSS adı altında bize dayatılan yıkım saldırısınakarşı mücadeleyi çok daha etkili bir biçimdeörmeliyiz. Saldırının sonuçlarını çok daha ağır birbiçimde yaşayan kadın emekçiler bu mücadelede biradım daha ileri çıkmalıdırlar.

Emekçi kadınlar!

SSGSS’ye karşı mücadelede bir adım ileri!

Emekçi kadınlardanEmine Arslan’a

destek!DESA Deri’nin Sefaköy’deki fabrikasında

sendikaya üye olduğu için işten atılan Emine Arslanfabrika önündeki direnişinde 100’lü günleri aşmışbulunuyor.

Emekçi Kadın Komisyonları (EKK), EmineArslan ile dayanışmayı büyütmek amacıyla 18Ekim günü bir dayanışma ziyareti gerçekleştirdi.“Desa işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın sınıfdayanışması!” sloganlarıyla direniş yerine gelenkomisyon üyeleri alkışlarla karşılandılar.

Emekçi Kadın Komisyonları adına yapılankonuşmada, kapitalist sistemde iki kat sömürülenemekçi kadınların mücadeleyi seçmelerininkaçınılmaz olduğu ifade edildi. İşçi sınıfı tarihindebirçok direnişin kazanımla sonuçlanmasında kadınişçilerin emeklerinin paha biçilmez olduğubelirtildi.

Emine Arslan Emekçi Kadın Komisyonlarınateşekkür etti ve desteğin devamını beklediğinisöyledi. Genç bir işçi Emine Arslan’a, genç işçilereneler önerdiğini sordu. En kötü sendikanın bilesendikasızlıktan iyi olduğunu belirten Arslan şunlarısöyledi: “Buraya çıktığım günden itibaren birçokbaskı gördüm. Bu Pazartesi gününden itibarenbaskılar daha da yoğunlaştı. Yıllar önce birçokinsan yanarak, işkence görerek bu hakkı aldıysa, buhakkı vermemeliyiz. Ben bu bilince sahibim. Amadiğer işçiler bunu anlamıyor. Bu bilinci diğerişçilere taşımalıyız.”

Desa’da süren direnişin işçilere nasıl yansıdığısorusunu yanıtlayan Deri-İş Sendikası GenelBaşkanı Musa Servi, patronun, işçilerin EmineArslan ile görüşmelerini engellemeye çalıştığını,selam verenleri tespit için mobese kamerakoyduklarını, işçilerin camiye çevik kuvvetdenetiminde götürüldüklerini söyledi.

Son olarak söz alan genç bir işçi de, işçilerinbirbirine güvenmediğine, işçi sınıfının dağınıklığınave örgütsüzlüğüne değindi. Bunca sindirilmişliğerağmen Emine Arslan’ı mücadelesinden dolayıalnından öperek kutladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kadınlar yine DESA’da!Desa Deri’nin Sefaköy’deki fabrikası önünde başlattığı direnişinde üç ayı geride bırakan Emine Arslan’la

dayanışma amacıyla kurulan Desa Direnişiyle Dayanışma Kadın Platformu, 18 Ekim günü Beyoğlu İstiklalCaddesi üzerindeki Desa mağazası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

“Novamed’de kazandık, Desa’da da kazanacağız!” pankartını açan kadınlar, “Emine Arslan yalnızdeğildir!”, “Taşeronlaştırmaya hayır!”, “Yaşasın kadın dayanışması!”, “Erkek egemenliğine son!”, “Desa işçisiyalnız değildir!”, “Jin, jiyan, azadi!”, “Eşdeğer işe eşdeğer ücret!” ve “Örgütlenme hakkımız engellenemez!”dövizlerini taşıdılar.

Basın açıklamasınının ardından İstiklal Caddesi’nde Desa ürünlerini boykota çağıran bildirilerin dağıtımıgerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 23: SİKB 2008 - 42

Ülkenin çeşitli yerlerinde fabrikalarda kölece çalışmakoşullarına, düşük ücretlere, her türlü baskıya karşımücadelenin yolu tutulmakta, grev ve direnişler devametmektedir. Emeğine ve onuruna sahip çıkan işçiler uzunsüredir direniyorlar. Balıkesir’de Yörsan, Ankara’daTega, Kırklareli’nde Burgaz Rakı ve Bell Karper, Gebze’de E-Kart ve Unilever, Bursa’da Burulaş, Denizli’deMenderes Tekstil, Bursa’da Sifaş ve Nergis Tekstil,Ümraniye’de UNO, İstanbul’da Arser Liman, Çapa’daÇağ Temizlik, Düzce ve Sefaköy’de Desa deri işçilerininmücadeleleri kararlılıkla devam ediyor.

Bu direnişlerde kadın işçiler de yerlerini alıyorlar.Çapa Çağ Temizlik işçileri ile Sefaköy’de Emine Arslantarafından sürdürülen direniş, kadın işçilerin örgütlenmemücadelesi açısından oldukça anlamlı örneklerdir. Çapaişçisi kadınlar sürekli işten atılma tehdidi altında, kreş vedoğum izni gibi hakların olmadığı koşullarda, asgariücret sefaletine mahkûm bir şekilde çalışmaya “hayır”diyerek sendikalaşma yolunu tutuyorlar. Desa Deri’de debenzer koşullarda çalışılıyor. Desa fabrikalarında 500’eyakın kadın işçi çalıştığı halde kreş ve emzirme odalarıyok.

Kadın işçiler bu sistem koşullarında çifte sömürü vebaskıyla karşı karşıyalar. Tüm işçilerin ortak sorunu olankölece çalışma koşulları, düşük ücretler, sigortasızçalışma ve esnek üretim uygulamalarından kaynaklısorunlar kadın işçileri daha derinden etkilemektedir.Kapitalistlerin, geleneksel kültürün kadınlar üzerindekiedilgenleştirici etkisini iyi kullandıkları, onları dahadüşük ücretlere, sigortasız ve hiçbir sosyal hak olmadançalışmaya razı ettikleri, baskılarla daha kolaysindirebildikleri bilinmektedir. Böylece kârlarına dahafazla kâr katıyorlar.

Ancak artık kadın işçiler sinmiyor, hak arıyor, başkaldırıyor!

Kadın işçiler üretimde tuttukları yerin farkına vararaksömürüye ve baskıya karşı tutum alıyor, emeğine sahipçıkmak için örgütlenme çalışmalarına daha çok katılıyor.Son dönem örneklerine bakıldığında, grev ve direnişsüreçlerinde kadın işçilerin daha kararlı ve sabırlıoldukları görülüyor. 81 kadın işçinin 448 günsürdürdükleri Novamed grevi bu açıdan olumlu birörnekken, Çapa Çağ Temizlik işçisi kadınlar ve DesaDeri’de direnen Emine Arslan da yakın döneminörnekleri olmuşlardır.

Kadın işçiler mücadeleye atıldıklarında, patronlarınbaskısı kadar sistemin gerici yüzünün engelleriyle dekarşılaşıyorlar. Ataerkil yargıların etkisiyle çeşitlibaskılarla bu süreçten alıkonulduklarının örnekleri devardır. Ancak bunların aşılma yerinin grev ve direnişlerolduğu, yaşanan örneklerden görülüyor. Grev ve direnişdeneyimleri kadın işçilerin bilinçlenmesinde çok önemlibir rol oynuyor. Kadın işçiler, sermaye ve devletin baskıve tehditlerine karşı direnme kararlılıklarını sürdürürken,kapitalist sömürü düzeninin kullandığı gerici ataerkilanlayışın etkilerini de bu mücadele içinde aşmayabaşlıyorlar. Emeklerinin sömürülmesine karşı bir adımatarak örgütlenmeye yönelen kadınlar, kendileriniengelleyen aile ve çevreden gelen gerici baskılara göğüsgerme cesaretini de bulabiliyorlar.

Bugün Çapa ve Desa Deri’de işçi kadınlar, sisteminçok yönlü kuşatmasına en iyi yanıtı tüm engellemelererağmen direnişlerini devam ettirerek vermektedir. Buyönüyle de örnek olan bu direnişlerle dayanışma, emekçikadın çalışmamız açısından ayrı bir anlam ve önemesahiptir.

Sürmekte olan direnişlerle dayanışma amacıyla çeşitli

etkinlikler ve eylemler yapılmaktadır. Direnişlerinkazanması için kuşkusuz daha fazlasına ihtiyaç vardır.Direnişlerin kazanması, kamuoyu nezdinde sürekligündemde kalması ve mücadele taleplerinin genişkitlelere yayılması için etkin bir çaba içinde olunmalı,var olan çalışmalara ağırlık verilmelidir. Bulunduğumuztüm fabrikalarda dayanışma komitelerinin kurulması,maddi-manevi dayanışmanın çeşitli biçimlerdeörgütlenebilmesi açısından gereklidir. Çalışmaalanlarımızda sürdürülen mücadeleyi, direnişlerintalepleriyle bağını kurarak, ortak talepler etrafındamücadele vurgusuyla ele almak gerekmektedir. Eylemlisınıf dayanışmasını yükseltmenin yolu buradangeçmektedir.

Belirtilmesi gereken bir nokta da, kadın işçilerinsürdürdüğü direnişlerde, feminist çizgideki kadınplatformlarının, sınıf dayanışması yerine “kadındayanışması”nı öne çıkarmaları ve bunun işçilerinbilincinde yaratacağı bulanıklıktır. Buna karşıyürütülecek ideolojik mücadele karşılığını pratikteörülecek sınıf dayanışmasıyla bulacaktır.

Emekçi Kadın Komisyonları, sistemin çok yönlüengellemelerine de bir başkaldırış olan bu direnişleriçalışma alanlarında öne çıkarmalı, sınıf dayanışmasınıörgütlemelidir. Emekçi Kadın Kurultayı‘nda emeğinkorunması çerçevesinde belirlenen ortak talepleretrafında mücadeleyi yükseltmelidir.

* İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgariücret!

* Her türlü fazla mesai ve gece çalışmasıyasaklansın!

* Kadın işçilerin ana ve çocuk sağlığına zararlıişlerde çalıştırılması yasaklansın!

* Doğumdan önce ve sonra üçer aylık ücretli, izintıbbi bakım ve yardım!

* Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş veemzirme odaları açılsın!

* Esnek üretim, parça başı çalışma sistemleri vetaşeronlaştırma yasaklansın!

* 7 saatlik işgünü 35 saatlik çalışma haftası! * Herkese iş ve tüm çalışanlara iş güvencesi! * Tüm çalışanlar için genel sigorta!

“Küreselleşmeve kriz” paneli

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanatİçin Vakfı (TAKSAV) Ankara’da 18 Ekim günü“Küreselleşme ve kriz” konulu bir panelgerçekleştirdi. Panele Korkut Boratav, TülinÖngen, Mustafa Sönmez ve Hayri Kozanoğlukonuşmacı olarak katıldılar.

İlk sunumu Korkut Boratav yaptı. Yaşananküresel krizin “emperyalizmin krizi” olduğunubelirten Boratav, dünyanın “süper emperyalistgücü” olan ve yaşanan krizin kilit noktasındaduran ABD hakkında tespitlerde bulundu.ABD’de yaşanan krizin nedenlerini sıraladı.

Ardından Tülin Öngen bir sunum yaptı.Krizin yeni bir olgu olmadığını, kapitalizmsürdüğü sürece krizlerin de devam edeceğinibelirtti. Krizlerin kapitalizmin yapısal birözelliği olduğunu, krizin temelinde sistemiçerisindeki yanlış uygulamaların değil, emek-sermaye arasındaki çelişkinin yattığını ifadeetti. İlk çıkış yolu olarak sermayenin yenidenhegemonik bir rejim kurma arayışınagirebileceğini, fakat bunun denenmiş biryöntem olmasından kaynaklı gerçekçiolmadığını söyledi. Daha gerçekçi olanınsasermayenin baskıcı siyasal rejimler kurma,kendini savaşlarla var etme yoluna gitmeihtimali olduğunu belirtti. Öngen sözlerini, “buson ihtimal karşısında ya sosyalizm yabarbarlık tercihi her zamankinden çok dahayakıcı bir biçimde önümüzde duruyor” diyerekbitirdi.

Mustafa Sönmez ise konuşmasına, 2001krizinin etkileri henüz tam olarak geçmemişkenyeni bir krizin Türkiye açısından çok dahasarsıcı sonuçlar yaratacağını söyleyerekbaşladı. Bu krizin sadece ekonomik değilpolitik değişimlere ve sınıfsal yenidenyapılanmalara da gebe bir kriz olduğunubelirtti. Bugün Türkiye’deki emek örgütlerinin,siyasi partilerin bir araya gelerek krize karşısosyal dayanışma programı oluşturmalarıgerektiğini belirtti.

Hayri Kozanoğlu, krizin sonucunda faşistrejimlerin ortaya çıkması ihtimaline karşın ensağlam güvencenin örgütlü bir toplumyaratmak olduğunu belirtti. Günümüzde artıkulusal burjuvazi diye bir şeyin kalmadığınısöyleyerek, çözüm yöntemi olarak anti-emperyalist ve anti- kapitalist bir temeldemücadele hattını gösterdi.

Konuşmaların ardından soru cevapbölümüne geçildi. Konuşmacıların kendilerineyöneltilen sorulara verdikleri yanıtlarda öneçıkan ortak nokta, krizi ortadan kaldırabilmenintek yolunun sınıf mücadelesinden geçtiği,örgütlü mücadelenin temel bir ihtiyaç olduğuidi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Artık kadın işçiler sinmiyor, hak arıyor, baş kaldırıyor...

Kadın işçilerle sınıf dayanışmasını büyütelim!

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 23Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Page 24: SİKB 2008 - 42

- KESK 3 yıldır toplu görüşme sürecindençekildiğini ve yüzünü işyerlerine, eylem alanlarınadöneceğini açıklıyor. Ancak buna rağmen KESK’inyüzünü işyerlerine döndüğü, mücadeleyi buralardandoğru yükselttiği söylenemez. Bu yıl açıklananmücadele programı ve eylem takvimi ise yinemücadelenin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kaldı.Genel bir takım direniş söylemleri eşliğinde basınaçıklamaları, oturma eylemleri, yöneticilerle sınırlıAnkara eylemleri dışında süreç işyerlerinden doğrutartışmaya açılmadı ve örgütlenmedi. Kamuemekçilerinin hak ve talepleri hak alıcı bir mücadeleprogramı ve eylem takvimiyle, buna uygun örgütselmekanizmaların yaratılmasıyla örgütlenmedi.Bulunduğunuz işyeri, sektör ve sendikada süreç nasılyaşandı? Eksikler nelerdi?

Mehmet Antmen (SES Adana Şube Başkanı):Bugün için KESK ülkedeki muhalefetin en önde gelenkurumlarından biridir. Baktığımızda toplumsalsorunlar karşısında belki TTB ve TMMOB’un adınısayabiliriz ama KESK muhalefet görevini yerinegetirmeye çalışan en önemli kurum durumunda.

Tabii durum eskisi gibi değil. Bunu kabul etmekgerekiyor. Eskiden olduğu gibi işyerini baz alan, işyeriörgütlerini çalışmaya katan bir organizasyon artık yok.Nedeni ise KESK içinde kendini daha çok iktidarkavgaları biçiminde gösteren kısır tartışmalar. Kimkaç kişi ile temsil edilecek, kim ne kadar yer tutacakgibi tartışmalar üzerinden şekillenen gruplar arasıtartışmalar mücadelenin asıl ihtiyaçlarının önünegeçiyor. Örneğin mücadelenin somutlanacağı yerlerolan kongreler daha çok farklı gruplar arasındakitartışmalar üzerinde kilitleniyor. Genel kurullardanişyeri temsilciliği seçimlerine kadar iş böyle yürüyor.Seçilemeyenler çalışmaya hiç katılmazken seçilenlerde kendilerini sendikanın sahibi ve vazgeçilmezleriolarak görüyorlar.

Bu tür kısır tartışmalar geçmişte de vardı. Ancak odönem gerek KESK’in mücadele içinde kuruluşsürecinin etkisi gerekse de devrimcilerin KESK içindedaha güçlü oluşları sayesinde tabanın söz ve kararsahibi olduğu bir süreç yaşanıyor, bu yanıyla da işyerieylemleri daha güçlü geçiyordu. Bunlardanuzaklaşıldığı ölçüde de yapılanlar artık yılda birAnkara eylemine ya da sorunlar karşısında basınaçıklamalarına sıkışıyor.

Hüseyin Demir (Tokat Eğitim-Senüyesi, işyeritemsilcisi): KESK, 4688 sayılı yasa ile birlikte,merkezden alınan eylem kararlarının 3-5 günöncesinden şubelere bildirilmesi ve belirlenen çizgidetüm şubelerde bu kararların uygulanması çerçevesindebir politika yürütmektedir. Yani demokratik işleyişterkedilmiştir. Tabanda tartışılmayan eylemler de yinetaban tarafından sahiplenilmemektedir. Mesela öyleeylemler var ki şubelere bir gün öncesindenbildirilmektedir.

KESK yönetimi işyerlerine yüzünü dönmekle neyikastediyor? Pek çok işyerinde ne toplu görüşme sürecine de sonuçları hakkında hiçbir tartışmayürütülmemiştir. Bırakın siz işyerlerini sendikaşubelerinde bile toplu görüşme süreci tartışılmamıştır.

Dinçer Demir (İstanbul Eğitim-Sen 5 No’lu şubeüyesi): KESK yöneticileri bu TİS sürecinde başka birsürecin örgütleneceğini iddia etmişti. Bu iddiasını ilanettiği eylem programıyla da duyurdu. Bizler de geçmişdeneyimlerden hareketle hem sürece temkinliyaklaştık, hem de kimi yanlarıyla ilerici bulduğumuzmücadele programının uygulama sürecini beklemeninyerinde olacağı düşündük. Lakin yaşananlar hiç dedünden farklı değildi. Yine belirsiz bir süreç yaşandı.“Büyük yöneticilerimizin” bizler adına yaptıklarıaçıklamalarla kapanan bir süreç oldu. Bunusendikalarına uğrayan “başkanlarımıza”söylediğimizde, bu görüşme döneminin gayet iyigeçtiğini söyleyerek, aslında sonrasında yapacaklarınısöyledikleri “genel direniş”in nasıl olacağı hakkındabizleri bilgilendirmiş ve kafamızdaki kuşkularıgidermiş oldular!

Güvenç Köroğlu (Kırklareli Eğitim-Sen üyesi,işyeri temsilcisi): Sorun mücadele programı ya daeylem takvimi hazırlamak değil, bu programın ya datakvimin yaşama geçirilmesi. Programı hazırlayanlarda buna inanmıyorlar ki! Muğlak, ucu açık ve genelgeçer söylemlere dayalı bir takvim hazırlamışlar. Neolduğunu kimsenin anlayamadığı ve karikatürize birhal alan “genel direniş” kavramı ise ciddiyetten çokuzak. Konfederasyon başkanımız “dost sofrasında”iftarını açadursun biz de genel direniş yapalım. Toplugörüşme masasını terketmek alanları, fiili-meşrumücadeleyi büyütmek demektir. Oysa bu program vetakvimle mücadelenin gelişmesi mümkün değil.

Fatma Altuntaş (Nevşehir Eğitim-Sen üyesi,işyeri temsilcisi): KESK bürokratları böyle yaparakalttan alta sermaye hükümetlerine destek vermektedir.Yasa zaten bir yasa olmaktan daha çok bir ültimatom.“Ben ne verirsem o kardeşim, sen ister otur isteroturma” yasası.

- Toplu görüşme süreci sona erdi. Ancak kamuemekçilerini ciddi saldırılar bekliyor. Özelleştirme,esnek istihdam, sosyal hakların gaspı, Personel RejimiYasa Tasarısı ile iş güvencesinin ortadan kaldırılması

gündemde. Özetle kamu emekçilerinin saldırılarakarşı mücadelesi bitmeyecek. Bundan sonra süreçhangi taleplerle ve nasıl örgütlenmeli? İşyeriörgütlülükleri nasıl işler hale getirilmeli ve nasıl birmücadele programı oluşturulmalı? Kısacadüşüncelerinizi ifade eder misiniz?

Mehmet Antmen (SES Adana Şube Başkanı):Sözleşmeli Personel Yasası ve bundan da kötü olantaşeronlaştırma var. Bunun yanında kadroluçalışanların kendiliğinden bölünmelerinin yanı sırafarklı istihdam biçimleri uygulanıyor. 4A, 4B, 4C gibiuygulamalar kamu emekçilerini ve kamu emekçilerihareketini zaafa uğratıyor. Bu yüzden önümüzdekidönemde programlar oluştururken bugünden statüayrımını gözetmeden tüm kamu çalışanları için ortakbir mücadele hattının oluşturulması gerekiyor.Özellikle sağlık alanında taşeronda çalışan çok fazlainsan var. Onların haklarına sahip çıkarak onlarlabirlikte mücadele edersek kazanabiliriz. Kadroluistihdam ve insanca yaşamaya yeten ücret konusundabirlikte mücadele etmemiz önem taşıyor.

Bizler büyük ve bugünden gerçekleştire-meyeceğimiz hedefler yerine küçük de olsa hak alıcıeylemleri önümüze koyup bu yanıyla da güven verenbir çizgide başarılar elde edebilirsek başarıyaulaşabiliriz. Ortak hedefler doğrultusunda mücadeleedersek, SSGSS, taşeronlaştırma, esnek çalışma gibisaldırıları püskürtebiliriz.

Hüseyin Demir (Tokat Eğitim-Sen üyesi, işyeritemsilcisi): Öncelikli olarak bu sürecin iyi okunmasıgerekir. MAI ve GATS’ta da belirtildiği gibi bu süreç“gereksiz engellerin ortadan kaldırılması” sürecidir.Bu saldırılar neo-liberal politikalar diye ifade edilir.Bu süreç, bir bütünlük içinde, amaçları ve sonuçlarınoktasında işyerlerinde sürekli olarak tartışılmalıdır.Bunun yapılabilmesi için de işyeri komitelerininişletilmesi gerekmektedir. Ayrıca saldırıların mevcuteylem çizgisiyle geri püskürtülemeyeceği açıktır.Emekçilerin birleşik eylemliliği zorunlu olduğu gibibu eylemliliklerin sonuç alıcı olması dagerekmektedir. Genel grev bu süreci püskürtebilecek

KESK’in mücadele programı ve toplu görüşme süreci...24 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

KESK’in mücadele programı ve toplu görüşme sürecine ilişkin kamu emekçileri ile konuştuk…

“Hak alıcı mücadele programıoluşturulmalı ve hayata geçirilmelidir!”

Page 25: SİKB 2008 - 42

KESK’in mücadele programı ve toplu görüşme süreci... Kızıl Bayrak � 25Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

tek araç gibi gözükmektedir.

Nuri Erkin Başer (Eğitim-Sen İzmir 3 No’luŞube Denetleme Kurulu Üyesi): Ayrıntılı sorularınızyanıtını da kendi içinde barındırıyor aslında. Benikisini bir arada yanıtlamaya çalışayım. Toplu görüşmesürecinde, izlenen yolun, örgütlenen eylemlerin veKESK’in tutumunu özetlemişsiniz. Bulunduğumişyeri, sektör, sendika hatta diğer işkolları veilimizdeki sendikalarda sürecin ifade ettiğinizden(genel süreçten) çok faklı yaşandığını söylemekmümkün değildir.

Bugün KESK yönetiminin tabanı temsil ettiğinisöylemek zordur. Kaldı ki genel kurullar vb.süreçlerinin nasıl yaşandığını hepimiz biliyoruz.Çeşitli ilkesiz pazarlıklarla oluşturulmuş MYK’lar ilekamu emekçilerinin haklarını savunmak ne kadarmümkün olabilir ki? Bu yönetimlerle kamu emekçilerimücadelesinin önünü açmak ne kadar mümkündür?Tersine bugünkü anlayış tarzı mücadelenin önünde birengele dönüşmüştür.

Kamu emekçilerinin işkollarına göre parçalanmışyapısı ve farklı sorunları dikkate alındığında hakarama mücadelesinin işyerlerinden başlaması zaten birzorunluluktur. Önce işyerlerimizde, sonraişkollarımızda, sendikalara üye olsun olmasın tümemekçilerin sorunlarına sahip çıkmasını sağlamalı,mücadeleyi ortaklaştırmalıyız. Ama ne yazık kiyönetici olsun olmasın bugün kamu emekçilerininöncü kesiminde bu irade ve kararlılıkgörülmemektedir. Dar grupçu çıkarlar kamuemekçileri hareketinin çıkarlarının önüne geçmiştir.Başka bir deyişle sınıf çıkarları önüne dar grupçuanlayış ve tutum geçmiştir. Bunu değiştirmemizgerekir. Sınıf temelli bir mücadele içinsöylediklerimizin özeleştirisi yapılmalıdır.

Sizin de ifade ettiğiniz gibi bizlere dönüksaldırıların kapsamı bellidir. Bu saldırıları püskürtecekbir bakış ve buna uygun taleplerle bir araya gelerekmücadeleyi yükseltmeliyiz. İşyeri temelli tabanörgütlenmeleri oluşturmalı ve güçlendirilmelidir.Toplu görüşmeyi toplu sözleşmeye çevirmenin yoluburadan geçer.

Söz etmeden geçemeyeceğim, bunu da ekleyin,KESK Genel Başkanı malum yemeklere katılacağınaişyeri yemekhanelerimizde misafirimiz olsun.

Dinçer Demir (İstanbul Eğitim-Sen 5 No’lu şubeüyesi): Kamu emekçilerinin elinden alınmak istenenve toplu görüşmelerde silikleştirilen işgüvencesieksenli saldırılar bizleri tüm emekçilerle birleştirecekyeterliliktedir. Ama burada sendika olma iddiasınınaltını dolduracak, yani olmazsa olmazı olan grevhakkını tabanın sahiplenmesiyle, fiili-meşru hatta vetaban örgütlenmesi üzerinden yükselerekgerçekleşeceğini bilerek bunda ısrar etmeliyiz.

Güvenç Köroğlu (Kırklareli Eğitim-Sen üyesi,işyeri temsilcisi): İşyerlerini sürece katmadıkça, sözve karar hakkını tabana yaymadıkça bu saldırıyasalarını göğüslemek olanaksız. İşyeri temsilcilerininaktifleştirilmesi ve temsilcilere, üyelere yönelik eğitimçalışmalarının yapılması çok önemli. Ayrıca şubelerinbirer bürokratik aygıta dönüşmesini engellemek veşube ile üyeler, temsilciler arasındaki bağı kurmakgerek.

Fatma Altuntaş (Nevşehir Eğitim-Sen üyesi,işyeri temsilcisi): KESK artık sermaye hükümetleriüzerinden parlamentarist hayaller besleyenmücadeleden vazgeçmelidir. KESK oluşumu bir kısımparlamentoya endeksli oluşumların hegemonyasıolamaz. Bunca sorun birleşik, hak alıcı, fiili-meşrumücadeleyle çözülebilir. KESK sınıf bilincini ve sınıfkimliğini takınmalıdır.

(Kamu Emekçileri Bülteni, sayı: 29, Ekim 2008)

Dünyadan…İtalya’da üniversite öğrencileri

eylemdeİtalya’da üniversite öğrencilerinin Berlusconi

hükümetinin üniversite ödeneklerininkısıtlanmasına yönelik kararnamesini protesto için20 Ekim günü başlattıkları protesto eylemleriişgallerle sürüyor.

Boykot ve işgal eylemleri pek çok fakültedeeğitimin aksamasına neden oluyor. Roma, Milano,Bologna, Floransa, Napoli ve Palermo kentlerindeöğrenci örgütleri ve öğretim üyelerinin sendikaları,ödenekleri kısıtlaması ve yüksek öğretimkurumlarının özelleştirilmesini özendiricidüzenlemelere gidilmesini öngören kararnameyekarşı çıkıyorlar.

Eylemler nedeniyle zaman zaman öğrenciler ile polis arasında gerilimli anlar yaşanıyor. 21 Ekim günüMilano’da bir grup öğrenci Cadorna semtindeki tren istasyonunu işgale kalkıştı. Burada polis ile öğrencilerarasında ciddi bir arbede yaşandı.

İtalya’da genel grevİtalya’da 17 Ekim günü sendikaların çağrısıyla, hükümetin reformlarını protesto etmek amacıyla genel grev

gerçekleştirildi. Grev nedeniyle Roma, Milan ve Turin’de trafik felç oldu. Sendikalar grevi “hayal bileedemeyecekleri bir başarı” olarak nitelendirdiler.

Sendikaların verdiği bilgiye göre, farklı sektörlerden 300 bin kişinin katıldığı grev, düşük ücretleri,sözleşmeli çalışmayı, eğitim ve sağlık alanındaki uygulamaları protesto etmek için gerçekleşti. Milan’da ise 50bin kişi aynı taleplerle Piazza Duamo meydanında eylem gerçekleştirdi.

Hindistan Merkez Bankası’nda grevHindistan Merkez Bankası’nda çalışan binlerce çalışan, ücretlerinin arttırılması talebiyle 21 Ekim günü

ülke genelinde greve çıktı. Grev kararı, krizin Hindistan ekonomisini de vurması sonucunda alındı. Ülkeninticaret ve finans merkezi Bombay’da bulunan Hindistan Merkez Bankası yönetimi ve personeli 13 yıldır ilkkez birlikte grev çağrısında bulundu.

Grevden bankacılık hizmetleri, döviz hizmetleri ve elektronik ödeme sistemleri etkilenecek. HindistanMerkez Bankası 26 şehirde hizmet veriyor ve bankanın 21.500 çalışanı bulunuyor.

Kirli savaş itiraflarıSermaye devletinin kirli işler için kullandığı

tetikçiler kimi zaman duydukları pişmanlıkla, kimizaman ise devlet tarafından kullanılıp bir kenaraatılmanın yarattığı kırgınlıkla kamuoyunaaçıklamalarda bulunup karanlık ilişkileri ortalığasaçıyorlar. Jitem itirafçılarının Kürdistan’daişledikleri insanlık suçlarından TSKkomutanlarının, kontrgerilla tetikçilerinin anılarınakadar pek çok olay, sınırlı da olsa yaşananlarıaydınlatıyor.

Bu açıklamalardan biri de Uğur Dündar’ınsunduğu Arena programında gerçekleşti. Eski özelharekât polisi ve Susurluk davası sanıklarından olanAyhan Çarkın, devlete yaptığı hizmetleri ve devletiçin işlediği cinayetleri anlattı. Yaptığı açıklamalarile “Ergenekoncular”a kızgın olduğunu ve onların kendisini kullandığını belirten Çarkın, her fırsatta hükümetiövmekten ve kendisine sahip çıkılmasını istemekten de geri durmadı.

Susurluk kazasının kilit isimlerinden olan Çarkın, kazanın Ergenekon davasına ışık tuttuğunu ve pek çokşeyin kazayla gün ışığına çıktığını belirtti. Uğur Dündar gibi pek çok kişi hakkında da ölüm emri verildiğiniancak Abdullah Çatlı’nın buna karşı çıktığını söyledi ve Çatlı’nın da bir süre sonra Ergenekon örgütütarafından harcandığını belirtti.

Özel Harekât Teşkilatının dağıtılmasına da değinen Çarkın, bunun siyasi hesaplaşmanın bir parçasıolduğunu belirtti. Özel Harekat Teşkilatı polisin kullanmadığı ağır silahlar da dâhil olacak biçimdesilahlandırılmakta ve Kürdistan’da TSK ile paralel operasyonlar sürdürmekte idi. Pek çok kirli ilişkininmerkezinde bulunan özel harekat Susurluk kazasından sonra Genelkurmay’ın isteği doğrultusundaKürdistan’dan çekilmiş ve sayısı sınırlandırılmıştı. Özel Harekât’ın Çiller tarafından darbe girişimlerine karşıhazırlandığını ve bu yönlü eğitildiğini belirten Çarkın, Genelkurmay’ın karşı çıkışının sebebinin de buolduğunu söyledi.

Devlet için işlediği cinayetleri de rahatlıkla anlatan Çarkın “Terörle mücadele sırasında bin kişi öldürmüşolabilirim” dedi. Bu elikanlı katilin açıklamaları insanlığa karşı işlediği suçlardan duyulan pişmanlıktangelmese de, çeteleşmiş devletin katliamlarının ve kirli ilişkilerinin bir kez daha gözler önüne serilmesinisağlıyor.

Page 26: SİKB 2008 - 42

Bir savaşta savaşı kazanacağına inanmak, yaniinanç, olmazsa olmaz bir şarttır. Ne var ki inanç tekbaşına yeterli değildir. İnanılan davada inisiyatifliolmak, teknik yetersizlikler olsa bile kazanmanınyolunu açar. Teknik yetersizlik deyince tanka karşı taşörneği verilebilir. Taş tankı imha edemez ama“durdurabilir”. Filistin’in taş genarelleri bunu bütündünyaya kanıtladılar. Bunu kanıtlarken ölümü gözealma inisiyatifini gösterdiler.

İnisiyatifi geliştirmek denildiğinde, belki deokunması gereken kitapların başında yer alıyor,Aleksandr Bek’in Moskova Önlerinde adlı romanı.Romanın ana hatları şöyle:

1941 yılında Nazi ordusu SSCB topraklarını istilaederek Moskova önlerine kadar gelmişti. Sovyet halkıfaşistleri Moskova önlerinde durdurmak için elindengeleni yapıyor, bir yandan da genç yaşlı demeden yeniaskeri birlikler oluşturmaya çalışıyordu. Orta Asya’daAlma-Ata’da, deneyimli general Panfilov komutasındabir askeri tümen oluşturulmaya başlanmıştı. Bu tümenkısa sürede sıkı bir eğitimden geçerek Moskovaönlerindeki Sovyet savunma mevzilerinde yerini aldı.

Tümenin en kritik savunma hattında Moskova’nınkapısı sayılan Volokolamsk şosesini savunacak birtabur vardı ki, bu taburun ana kadrosunu, başta TaburKomutanı Aksakal Memiş’in oğlu Baurdcan Momiş-Uli olmak üzere Sovyet askerleri oluşturuyordu.Panfilov’un tecrübesi, Momiş-Uli’nin cesareti veinisiyatifi, taburun disiplinle yoğrulmuş birlik ruhu,Nazi ordusuna küçümsenmeyecek kayıplarverdiriyordu. Momiş-Uli’nin inisiyatifiyle ortayaçıkardığı taktikler, faşist ordunun teknik gücünü

yeniyor, onlara yenilginin acılarını tattırıyordu.Daha eğitim bitmek üzereyken, Panfilov, Momiş

Oli’ye bir tümeni komuta etme görevi verdiğinde,Momiş Oli görevi almak istemez. Ama Panfilovemreder, komutandır. Yani kazanmak için inisiyatifkullanmak zorundadır. Askerlikte önemli olan dabudur. Deyim yerindeyse, sıradan asker olmakkolaydır, ama komutan olmak inisiyatif ister. MomişOli komutan olmak istemez ama, general Panfilovkomuta görevini ona verir.

Momiş Oli komutanlığı apolet değil, sorumlulukolarak algıladığı için tedirgindir. Ama yılmaz. MomişOli’nin toylukları, hataları da olur. Ama kısa süredekendi üst rütbelilerini komuta edebilecek inisiyatifeulaşır.

Momiş Oli’ye, savaşın bir aşamasında, tümeninyok olması uğruna terketmemesi gereken bir cepheyisavunma görevi verilir. İlerleyen günlerde Momiş Oliağır kayıplar verir. Orada kaldığında tümeni yokolacaktır, ama emir böyledir. Ne var ki Momiş Oliorada kalmayı yanlış bulmaktadır. Sancılı bir düşünmeevresinden sonra kurşuna dizilmeyi göze alarak geriçekilir. Panfilov, Momiş Oli’ye doğru karar verdiğinisöyler.

Momiş Oli kurşuna dizilmeyi dahi göze alarakinisiyatif göstermiştir.

Bundan çıkarılacak en önemli ders şudur. Hatayapmayı göze almayıp inisiyatif göstermeyen bir“devrimci” devrim davasına gereken katkıyı dasunamaz. Yanlış yapmaktan korkarak, neredeysehiçbir şey yapmayan bir “devrimci”, mücadeleden derahatlıkla kopar.

Moskova Önlerinde romanı sıradan bir askeriromanı gibi okunmamalıdır. Momiş Oli’nin nasılkomutan olduğu ve inisiyatifini nasıl geliştirdiğiincelenmelidir. Çünkü her savaş inisiyatifle kazanılır.Sınıf savaşında ise çok daha güçlü bir inisiyatifgerekiyor.

M. Kurşun

“Hasta tutsaklarserbest bırakılsın!”

Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampusü’nde16 Ekim günü, Erol Zavar’a Yaşama HakkıKoordinasyonu tarafından, cezaevlerindeki hastatutsaklarla dayanışma amaçlı bir etkinlik ve eylemgerçekleştirildi. Yemekhane karşısında okunan basınaçıklamasının ardından müzik dinletisi ve şiirlerledevam eden etkinlik, çekilen halaylarla son buldu.

Basın açıklamasında, cezaevlerindeki hastatutsakların sayısının gün geçtikçe arttığı, durumlarıgiderek ağırlaşan 52 hasta tutsağın ölümeterkedildiği belirtildi. Son olarak Metris CezaevindeEngin Çeber’in işkencede katledildiği belirtildi.Erol Zavar’ın ve hasta tutsakların serbestbırakılması talep edildi.

Etkinliğin bitirilmesinin ardından kitlesloganlarla yürüyüşe geçti. Kampus içerisindekiPTT’den Erol Zavar’a kart gönderilmesininardından eylem bitirildi.

Eylem sırasında sık sık “Yaşasın devrimcidayanışma!”, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!”,“Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Erol Zavar’aözgürlük!” sloganları atıldı.

Ekim Gençliği, DPG, DGH, Eskişehir GençlikDerneği, SDG ve DÖP’ün de katılarak destekverdiği etkinlik ve eyleme yaklaşık 80 kişi katıldı.

AÜ Ekim Gençliği

Moskova önlerinde kitabı üzerine...26 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Her savaş inisiyatifle kazanılır!

TAYAD: “Sohbet hakkı uygulansın!”TAYAD’lı Aileler 20 Ekim günü AKP İstanbul İl Başkanlığı önünde gerçekleştirdikleri basın açıklamasıyla

hapishanelerde yaşanan hak ihlallerinin son bulmasını, sohbet hakkı genelgesinin uygulanmasını istediler.“Adalet Bakanı yalan söylüyor. Hapishanelerde ölümler devam ediyor!”, “Hapishanelerde tecrit ve

işkenceye son! Sohbet hakkı uygulansın!” pankartlarının açıldığı eylemde, aradan iki yıla yakın zamangeçmesine rağmen hiçbir hapishanede sohbet hakkının uygulamadığı ifade edildi. Gerekçe olarak “yeryokluğu” ve “personel yetersizliği”nin gösterildiği, bu hakkın gaspedilmesine izin vermeyecekleri ifade edildi.Açıklamanın ardından, TAYAD’tan bir heyet AKP İl Başkanlığı’na “Adalet Bakanı sözünü tutsun; 10 saatliksohbet hakkı uygulansın” başlıklı dosyayı bıraktı.

Eylemde, “Hapishanelerde tecrit ve işkenceye son!”, “Adalet Bakanı sözünü tutsun!”, “Ortak sohbet hakkıuygulansın!” ve “10 saatlik sohbet hakkı uygulansın!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İHD’nin dayanışması sürüyor!İHD’nin cezaevlerindeki hasta tutsakların sorunlarına dikkat çekmek amacıyla aylık olarak düzenlediği

basın açıklamaları İstanbul ve İzmir’de gerçekleştirildi. İHD bu ay Diyarbakır D Tipi’nde tutuklu bulunanHalil Güneş ve İzzet Turan ile dayanışmak amacıyla kart gönderdi.

17 Ekim günü İzmir’de gerçekleştirilen basın açıklamasında konuşan İHD İzmir Şube Başkanı, “sesiniz veçığlığınız olmaya devam edeceğiz.” dedi.

İHD İstanbul Şubesi de Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla Turan ve Güneş’ledayanışmasını sergiledi. “Hasta tutuklular serbest bırakılsın / İHD İstanbul Şubesi” pankartının açıldığıeylemde tutuklulara gönderilen mektup okundu.

Böbrek, mide ülseri, kronik bronşit, kronik sinüzit, bel fıtığı, kemik erimesi, göz bozukluğu, vücutiltihaplanması gibi kalıcı hastalıkları olmasına rağmen, Turan başvurularına yanıt alamadı. Güneş’e ise Kasım2007’de kemik kanseri teşhisi konuldu. Tedavi için biyopsi istendi ancak tedaviye henüz başlanmadı.

Page 27: SİKB 2008 - 42

Çeber dosyası açıklandı!Halkın Hukuk Bürosu, Engin Çeber’in işkencede

yaşamını yitirmesine ilişkin hazırladığı dosyayı 16Ekim günü basın toplantısıyla kamuoyuna sundu.Basın toplantısına, Engin Çeber’in babası ile Çeberile birlikte gözaltına alınıp tutuklanan Cihan Gün veAysu Baykal da katıldı. Gün ve Baykal, maruzkaldıkları işkence uygulamalarını anlattılar.

Hazırlanan raporda, işkencecilerin tutuklanması,soruşturma dosyasındaki gizliliğin kaldırılması,tanıkların güvenliğinin sağlanması, soruşturmanıntarafsız, etkin ve kapsamlı yürütülmesi, soruşturmaaşamasında yapılan tüm işlemlerin kamuoyuylapaylaşılması istendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

TTB: “Çeber işkenceyle öldü!”Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve

İstanbul Tabip Odası, Engin Çeber’in ölümüneilişkin 16 Ekim günü basın toplantısı gerçekleştirdi.Açıklamayı okuyan Gençay Gürsoy, Çeber’inailesinin ve avukatlarının başvurusu sonucu İstanbulTabip Odası’ndan bağımsız bir bilirkişi istediğini,saptanan bilirkişinin ölü muayenesi ve otopsisürecinde hazır bulunduğunu söyledi. Bağımsızbilirkişi raporuna göre Çeber’in vücudunun birçokyerine uygulanmış olan travmaya bağlı beyinkanaması sonucu yaşamını yitirdiğini ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

TUYAB: “Baskılara son!”Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği), Engin

Çeber’in ölümüne neden yetkililerin yargılanmasıtalebiyle 17 Ekim günü Galatasaray Lisesi önündeeylem gerçekleştirdi. “Engin Çeber’in katilleriyargılansın / TUYAB” pankartının açıldığı eylemde“İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”, “Sağ aldınızölü verdiniz”, “İşkence ve baskılara son”, “EnginÇeber ölümsüzdür”, “Engin Çeber’in katilidevlettir” dövizleri açıldı. Açıklamada, yaşananşiddet ve işkence vakalarının münferit olmadığı, sonzamanda PVSK ile birlikte sokakta va cezaevlerindehak ihlallerinde artış olduğunu ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ankara’da ortak basın açıklamasıEngin Çeber’in katledilmesine ilişkin 16 Ekim

günü Ankara Adliyesi önünde Halk Cephesi,Alınteri, ESP, EMEP, SDP, ÖDP, Odak, Partizan veKaldıraç tarafından ortak bir basın açıklamasıgerçekleştirildi. Açıklamada ülkemizde demokratikhaklarını kullanan insanların düzenin saldırısınauğradığı, gözaltına alındığı, tutuklandığı, işkencegördüğü söylendi. İHD Ankara Şubesi veDemokratik Haklar Derneği’nin de desteklediğieylemin ardından sorumlular hakkında suçduyurusunda bulunuldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

Edirne’de ortak protestoEngin Çeber için 17 Ekim günü Edirne’de eylem

düzenlendi. Tahmis Meydanı’nda gerçekleştirileneylemde “Polis dövdü, hapishane öldürdü! EnginÇeber’in katilleri cezalandırılsın!” pankartı açıldı.

Okunanaçıklamada Çeber’in maruz kaldığısaldırının ilerici ve devrimci kişileri hedef almaamaçlı olduğu söylendi, mücadele çağrısı yapıldı.

Yaklaşık 50 kişinin katıldığı eylemi sendikalar,demokratik kitle örgütleri, gençlik örgütleri ve solçevrelerden oluşan geniş bir bileşen örgütledi.

Ekim Gençliği / Edirne

İHD’den Çeber eylemiİHD İzmir Şube üyeleri, 18 Ekim günü Eski

Sümerbank önünde yaptığı basın açıklamasıylaÇeber’in katillerinin cezalandırılmasını istedi.“Cezaevlerinde baskı, saldırı, işkenceye sonverilsin! Engin Çeber’in katillericezalandırılsın!/İHD İzmir Şubesi” pankartınınaçıldığı eylemde anti-demokratik yasaların iptaledilmesi, hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliyeedilmesi istendi. Ardından 5 dakikalık oturmaeylemi yapıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Baroya çağrı: “Göreve!”Halk Cephesi ve TAYAD, Engin Çeber’le ilgili

17 Ekim günü İstanbul Barosu önünde basınaçıklaması gerçekleştirerek Baro’yu göreve çağırdı.Basın açıklamasında, Adalet Bakanı’nın özürdilemesinin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı,sorumluluğun gereğini yapamadığı takdirde istifaetmesi gerektiği vurgulandı. Açıklamanın ardından,işkencenin önlenmesi konusunda duyarlı olmalarıtalebiyle İstanbul Barosu’na dilekçe verildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Yürüyüş dergisi Taksim’deydi...Halk Cephesi, “Özür değil, katilleri istiyoruz!”,

“İşkenceci katiller tutuklanmalı, siyasi sorumlularistifa etmelidir!” talebi ile 19 Ekim günü TaksimTramvay Durağı’nda basın açıklamasıgerçekleştirdi. Açıklamada, cinayetlerin siyasisorumlularının istifa etmesi istendi, katillerdenhesap sorma çağrısı yapıldı. İstiklal Caddesi’ndeYürüyüş dergisi dağıtımı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Çeber’in katledilmesi protesto ediliyor... Kızıl Bayrak � 27Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

“Çeber’in katilleriyargılansın!”

6 Nisan 2008 / Kadıköy

Mamak İşçi Kültür Evi 8.kavga yılı etkinliğine

hazırlanıyor...Mamak İşçi Kültür Evi 8. yılında işçi ve emekçileri

sosyalizmin kızıl bayrağı altında birleşmeyeçağırıyor!

Mamak İşçi Kültür Evi, işçi sınıfının iktidarmücadelesinin kültür-sanat cephesindeki mevzisi olarak21 Ekim 2001’de açıldı. O günden bugüne, işçi sınıfı veemekçiler üzerindeki burjuva ideolojisine karşı sistemlibir şekilde mücadele etti, düzenin çürümüş kültürününürünü olan yozlaşmaya karşı güçlü bir karşı koyuşuişçiler, emekçiler ve gençlerle birlikte örgütlemeyibaşardı. Mamaklı işçilerin, emekçilerin, gençlerinellerinde kolektif bir mücadele mevzisi olan Mamak İşçiKültür Evi, bugün yeni bir yaşına daha girmeyehazırlanıyor. Sürekliliği olan politik çalışmanın içerisindesayısız deneyimi geride bırakan, çürümüş sermayedüzenine karşı umudu büyüten, yeni bir dünyanın ve yenibir kültürün kızıl bayrağını kararlıkla dalgalandıranMamak İşçi Kültür Evi, yeni yaşına Mamaklı işçi,emekçi ve gençlerin katılımıyla birlikte örgütleyeceği biretkinlikle girecek. Kapitalizmin ürünü olan yoksulluğa,açlığa, yozlaşmaya, işsizliğe, sosyal hak gasplarına,emperyalist savaşa ve şovenizme karşı insanlığınkurtuluşunun sosyalizmde olduğunu haykıran İşçi KültürEvi, yeni devrimci sorumluluklarla önümüzdeki sürecidaha ilerden kucaklamaya hazırlanıyor.

Mamak İşçi Kültür Evi olarak, 7. kavga yılında sürecibirlikte kucakladığımız tüm işçi ve emekçileri 26 Ekimgünü düzenleyeceğimiz etkinliğe davet eden bir çalışmaörgütlüyoruz.

1 Mayıslar, festivaller, katliamcı devletten hesapsoran politik faaliyetler, sayısız etkinlikler ve devrimcisanat ürünlerinin örgütlendiği sanat çalışmaları ile hergünü, her olanağı devrimi yeniden örgütlediğimiz birçerçevede ele aldığımız zorlu mücadelede, bir yılı dahabaşarıyla geride bırakmanın coşkusunu tüm dostlarımızlapaylaşmaya hazırlanıyoruz.

Yeni dönem kültürel sanatsal çalışmalar sürüyor… İşbirlikçi sermaye sınıfı krizin faturasını işçi ve

emekçilere, daha çok kölelik ve daha çok baskı vekatliamlarla birlikte ödetmeye hazırlanıyor. Öte taraftanemekçilerin devrimci alternatifi örgütlemesinin daha dayakıcı bir hale geldiği bir dönemdeyiz. Bu bilinçle,düzenin yoz kültürünün etki alanını kıracak kurum içifaaliyetlere hız veriyoruz.

Mamak İşçi Kültür Evi çocuk tiyatrosu iki ayrı ekipolarak yaratıcı drama çalışmalarını sürdürüyor. Çocuktiyatrosu iki ayrı yaş grubu üzerinden çocukların ilgiylekatıldığı çalışmalardan biri olarak devam ediyor.

Emekçi kadınlara yönelik el becerileri üzerindenfestival öncesi düzenlenen atölye çalışması da kadınlarınilgiyle katıldığı çalışmalardan biri olarak sürüyor.Halkoyunu çalışması da yine emekçi kadınlarınkatılımıyla devam ediyor. Tiyatro atölyesi iki ayrı ekipolarak gençlerin katılımı ile sürdürülüyor. Emekçiçocuklarına ders yardımı yapılıyor. Önümüzdekigünlerde müzik atölyesini yeni katılımlarlaörgütleyeceğiz. Siyasal gündemleri sınıfın devrimciiktidar mücadelesi ihtiyaçları çerçevesinde ele alanhaftalık gündem tartışmaları da, örgütlenmeye başlanançalışmalardan.

Mamak İşçi Kültür Evi, günü örgütleyen ve geleceğikazanan bir çalışma ile yeni dönemi kucaklamayahazırlanıyor. 26 Ekim Pazar günü saat 16.00’dadüzenleyeceğimiz etkinliğe tüm dostlarımızı davetediyor, yeni bir dünyanın kapılarını hep birlikte aralamakiçin sizleri kardeşlik soframıza çağırıyoruz.

Mamak İşçi Kültür Evi

Page 28: SİKB 2008 - 42

Volkan Yaraşır’dan kriz üzerine...28 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

Sermaye krizin bütün yükünü işçi sınıfı veemekçilerin üzerinden çıkarmaya çalışacaktır.İşsizlik, umutsuzluk ve açlığın yaygınlaşmasımuhtemeldir. İşçi sınıfı bulunduğu mevzilerikorumalı, kendine dayatılan her türlü uygulamayıreddetmelidir. En ufak hak gaspına, işten atılmalarave tensikatlara karşı bir taban örgütlenmesi olandireniş komiteleri kurulmalıdır. Bu komiteler atölye,işyeri, fabrika, sanayi bölgesi ve havza düzeyindeyaygınlaştırılmalıdır.

İşçi sınıfı “krizin bedelini krizi yaratanlarödemelidir” şiarıyla hareket etmelidir. Bu aynızamanda çürümüş ve kokuşmuş kapitalizminteşhirinin ilk adımıdır.

İşçi sınıfı elektrik, su, doğalgaz faturalarınıödememe, kamu taşıtlarına ücretsiz binme, faturayakma, banka faaliyetlerini kilitleme, borsayı işlemezhale getirme ve bloke etme eylemlerinehazırlanmalıdır. Sivil itaatsizlik eylemleriyle krizingerçek müsebbipleri gösterilmelidir.

ABD’de Mortgage kredilerinin ödenmemesiylebaşlayan kriz, hızla mali sektöre yayıldı. Ardındanetkisini gerçek bir küresel kriz olarak bütün dünyadagöstermeye başladı.

2007 yılında geçici ekonomik türbülans, kısa süreliçalkantı gibi tanımlamalarla açıklanmaya çalışılankrizin, finansal bir tsunami olduğu ortaya çıktı.Finansal kriz, 1980’lerin ortalarından itibarenküreselleşme diye tanımlanan bu süreçte yaşananMeksika, Rusya, Doğu Asya gibi bir dizi krizden farklıolarak, etkisini ve sarsıntısını global boyuttahissettiriyor. Çünkü iflas eden ve çöken tek tek yatırımbankaları ya da Mortgage sistemi değil -hatta bunlarkrizin sonucu-, kapitalizmin sinir sistemini oluşturanfinansal sistem çöküyor. Uluslararası finans sistemininsimgesi Wall Street batıyor.

Kapitalist kriz sadece sektörden sektöreyayılmıyor, ülkeden ülkeye yayılma özelliğigösteriyor. 2007 yılında % 3,8 olarak gerçekleşenküresel ekonomik büyümenin, 2008 yılında % 1,8’egerilemesi bekleniyor. Bu açıklamalar bile krizinderinliğini ortaya koyuyor.

1970’lerin başında kapitalizmin içine girdiği krizyeni bir sermaye birikim rejiminin önünü açmıştı.Aslında bu süreç 1950-1974 arasında izlenenekonomik politikaların reddiyesi ve reaksiyonuydu. Veyeni bir konjonktürü ifade ediyordu.

Kapitalist sistem 1950-1974 arasında hemsosyalizm tehdidinden korunmak, hem de 1929 kriziniaşmak için bir yeniden yapılanma sürecine girmişti.Sermaye birikimi sorunu, kitlesel üretim ve kitleseltüketimi esas alan üretim tekniğine geçilmesi vedevletin ekonomik ve sosyal yaşamda aktif roloynamasıyla aşılmaya çalışıldı. Devlet ekonomik biraktör olarak sanayi ve ticarette önemli işlevler gördü.Emekle sermaye arasındaki çelişki refah toplumuuygulamalarıyla azaltılmaya ve nötrleştirilmeyeçalışıldı. Sermayenin sınırsız egemenliği “toplumsalbarış” ifadeleriyle süslendi. ABD kapitalist dünyanınefendisi olduğunu gösteren adımlar attı. BrettonWoods sistemine bağlı olarak doların küresel pazardakullanılması ve parasal sistemin dolar üzerindenbiçimlenişi II. Dünya Savaşı sonrası yeni dünyadüzeninin temel özelliğiydi. Bu bir yanıyla daABD’nin efendiliğini ve hegemonik bir devlet olmaözelliğini simgeliyordu. Ayrıca kültürel, ideolojik,

askeri hegemonyasını da taçlandırıyordu. Kapitalistsistem bu dönemde muazzam bir büyüme trendiyakaladı. 1929 krizinin sarsıcı etkilerini aştı.Sosyalizmi bloke edici tedbirler aldı ve bu yönde etkilisonuçlar elde etti. Kapitalizm altın çağını yaşadı.1960’ların ortalarından itibaren bu durum değişmeyebaşladı. Üretim kitleselleşip, sermaye birikimimerkezileştikçe kar oranlarında kaçınılmaz düşüşlerortaya çıktı. Bir anlamda kapitalizmin değişmezyasaları işliyordu ve kapitalizmin anarşik yapısıdevredeydi. Sistem bir uzun dalga krizi içine girdi.Kısaca kapitalist üretim tarzı önündeki engel yinesermaye oluyordu. Sistemin kriz üreten işleyişikendini dışa vurmaya başladı. Sermayenin yüksekkarlılık ihtiyacı krizi tetikliyordu.

Sermayenin karlılığını hızla artıracak düzenlemelergündeme sokuldu. Sanayi sektöründe yaşanan karoranlarındaki gerileme, finansal aktiviteler vespekülatif kazançlarla giderilmeye çalışıldı.

1950-1974 arasında sosyalizm tehdidi ve sermayebirikim ihtiyacına uygun olarak devletin ekonomik vesosyal yaşamda üstlendiği rol terk edildi. Başta sağlık,eğitim, sosyal sigorta sistemi, ulaşım metalaştırıldı vehızla sermayenin hizmetine sunuldu. Yaşamın heralanı sermayenin hizmetine açıldı.

Piyasa anarşisinin doğrudan sonucu olan aşırıüretim, eksik tüketim kaynaklı problemler krediaraçları devreye sokularak engellenmeye çalışıldı.Ayrıca sermaye üretici olmayan sektörlere doğrukaydı. Son 25 yılda üretici ve üretici olmayansektörler arasındaki denge hızla bozuldu. Üreticiolmayan sektörler muazzam oranda gelişti. Üreticiolan sektörler ise maliyetlerin yüksekliğinden dolayıağırlıkla Uzak Asya’ya doğru kaydı. Hatta Uzak Asyamerkez ülkelerin tedarikçisi konumuna geldi.Sermayenin üretici sektörlere yatırılmaması, dünyaekonomisinde muazzam bir mali şişkinliğe yol açtı.Türev piyasalarda yaşanan bu süreç dünyaekonomisini sanallaştırırken, krizin mayalanmasınaneden oldu. Bunun yanında üretici sektörlerdeki karoranlarının düşme eğiliminin devam etmesi, krizitetikleyen faktör oldu. Bu süreçte enerji ve mal

fiyatlarında büyük artışlar görüldü ve gıda krizleriyaşandı. Sistem iç kasılmalarını yaşıyordu.

Bugün finansal krizin kaynağını oluşturan ABD’de1960’ların ortalarından sonra üretici sektörlerde karoranları düşmeye başladı. Önlem olarak sermaye hızlafinansal yatırımlara yöneldi. Bu gelişmeye bağlıolarak 1980’lerin ortalarında üretici sektörlerde karoranlarının yükseldiği görüldü. Bunun temel nedenisektörlerin bir rantiye gibi davranması, karlarınınbüyük bir kısmını finansal spekülasyonlarla eldeetmesiydi. Finansal spekülasyon ve rantlar, sanayikarlarındaki gerilemeyi telafi ediyordu. Kapitalizminmabedi ABD’deki bu olgu aslında bir anlamdadönemin genel eğilimini simgeledi. Bugün finansalspekülasyonun boyutu inanılmaz bir noktaya ulaştı.Bazı yorumlara göre dünya yıllık üretimi 60 trilyondoları buluyor, bu rakamın on katı, yani 610 trilyondolar dünya finans piyasalarında dolaşıyor. Kısacafinansal şişkinlik ya da köpük dünya ekonomisinigiderek sanallaştırıyor.

Bugün kapitalizmin merkez ülkelerindesermayenin kar oranlarını sürdürebilmesi için finansalspekülasyonlara ihtiyacı var ya da finansalspekülasyona bağımlı durumda (bu durumkapitalizmle belirli bir entegrasyon düzeyi olan çevreülkeler için de geçerlidir. Türkiye dahil, bu ülkelerdesermaye sanayi sektöründeki gerileyen karlarınıfaaliyet dışı finansal spekülasyonların getirdiğikarlarla besleyerek ayakta kaldı). Kısaca yaşananlarküreselleşme diye tanımlanan dünya ekonomisinindoğrudan ürünüdür. Dünya ekonomisi depresyonkarakteri taşıyan bir krize doğru sürüklenmektedir. Vekriz konjonktürel değil, kapitalizmin ontolojisinindışavurumudur. Bu ontoloji anarşi ve kaos sistemidir.

Denetimli kapitalizm

Neo-liberalizm, devletin ekonomik aktörlüğünüdevre dışı bırakıp, işlevini minimal düzeyde tutanadımlarla kendini inşa etti.

Devletin ekonomik aktörlüğü (geçmişteki kapitalistsermaye birikiminin bir göstergesi olsa da)

Finansal tsunami, öncü sarsıntıdan büyük çöküşe mi?

Kapitalizmin krizi ve işçi sınıfı / 1Volkan Yaraşır

Page 29: SİKB 2008 - 42

Volkan Yaraşır’dan kriz üzerine... Kızıl Bayrak � 29Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

sosyalizmle, komünizmle ve arkaiklikle eş tutuldu.Piyasanın kuralları her şeyi düzenleyecek ve piyasaözgürlüğü, adaleti ve ekonomik zenginliği yaratacaktı.Ekonomik politikalar o devlet prensibine göre devreyesokuldu.

Çeyrek asır bu yönde derin, yoğun bir propagandayapıldı.

Fakat ABD’deki krizde sadece tek tek bankalarınve finans kuruluşlarının çökmediği, asıl olarak finanssisteminin çöktüğünün anlaşılmasıyla devlet varoluşuna uygun biçimde harekete geçti. Ve dünliberalizmin şatafatlı sözlerinin arkasına saklanansermaye kesimi devleti göreve çağırdı. Zaten devletkendi ontolojisine uygun, sermayenin konsantre gücüolarak devreye girdi. İflas eden bankalardevletleştirildi. Benzer gelişmeler İngiltere’de yaşandı.Kıta Avrupası’nda AB’ye üye birçok ülke iflaslarınönüne geçmek için mevduat sahiplerini teskin edecekve borsalardaki büyük alt-üst oluşu engelleyecekönlemler aldı. Çeyrek asırdan beri ekonomik alanındışına çıkarılan devlet, bir “efsane” gibi geri dönerek,ekonomik alanın temel ve en güvenilir aktörü olarakdevreye girdi.

Bu süreç aslında bize belki bu zamana kadaryakalayamadığımız düzeyde devletin niteliğini veözünü kitlelere anlatma fırsatı vermektedir. Devletinparazit bir aparat olduğu kadar, sermayenintahakkümünü kuran, onun güvenliğini sağlayan ve onaözgürlük alanları açan bir baskı aygıtı olduğu, bugünkitlelere çok rahatlıkla anlatılabilir. Devletle sermayearasındaki çıplak ilişki bütün dolayımsızlığıyla ortayakonulabilir. Her dönem sermayenin bekçiliğini yaptığıgösterilebilir.

Küresel finans krizi sonrasındaki gelişmeler,kapitalist sistemin ancak devlet güvencesiylekorunduğu ve bu sistemin devletsiz işleyemeyeceğiniortaya koyuyor. Devletin sermaye birikiminin enönemli unsuru olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Bütündevletsizlik vurgularına rağmen gerçek anlamdakapitalist piyasanın kurumsallaşmasını sağlayan, aynızamanda bu işleyişin meşruluğunu oluşturanın devletolduğu ortaya çıkıyor. Yani “görünmez el” hiçbir şeyidengelemiyor ve düzeltmiyor. Kapitalist iktisatçılarıngöklere çıkardığı “her arz kendi talebini yaratır”paradigması çöküyor. Sistem kendi anarşisini vekaosunu örüyor. Kapitalist sistem bütünçürümüşlüğüyle ortada duruyor.

1980’lerde neo-liberal politikaların en atak olduğudönemde, “devlet karşıtlığı” gündemdeydi.Sermayenin sınırsız kar tutkusu devletin sosyal veekonomik aktörlüğünün içini hızla boşalttı. 1990’larınortalarında özellikle Doğu Asya kriziyle birliktedevletin tümden devre dışı bırakılması anlayışı terkedildi. Devletin piyasanın işleyişinde zorunlu olduğuifade edilmeye başlandı. Hatta Dünya Bankası,raporlarında devletin rolü üzerine vurgular yaptı. Biranlamda piyasa riskleri ve piyasanın meşruiyeti içindevlet yeniden göreve çağırıldı. Bugün yaşananfinansal kriz devletin etkin müdahalesinin öneminiortaya koydu. Bush yönetimi krize açıkça devlet eliylemüdahale etti. Devletin piyasanın güvenliğini,selametini ve meşruluğunu sağlayan vazgeçilmez araçolduğu gösterildi. Aynı zamanda kapitalist devletin enbüyük piyasa oyuncusu olduğu da ortaya çıktı. Çünküdevlet yalnızca bir “zor aracı” değil ya da yalnızca bir“gece bekçisi” değil, sermayenin ekonomikhegemonyasını kuran bir araçtır. Sermayenin bütünhareketlerinde ve konsantrasyonunda kapitalist devletdün olduğu gibi bugün de aktif rol oynamaktadır.Kapitalist işleyişin başından itibaren devlet etkin vebelirleyici bir role sahiptir. Sistemi ayakta tutan çelikbir iskelettir. Kriz süreci devletin bu çok yönlüiçeriğini bütünüyle açığa çıkaracaktır. Kapitalist devletsermayenin riskini toplumsallaştırıyor ve halkayüklüyor. Karın özelleştirilmesini sağlarken, zararıkamulaştırıyor.

“Tarih geri döndü”: Neo-liberal ideoloji çöküyor

Finansal krizin en büyük sonuçlarından birisistemin ideolojik krizini açığa çıkarması oldu. Neo-liberal ideolojinin on yılları kapsayan muazzamhegemonyası Wall Street’in “çöküşüyle” kırıldı.Sermayenin dünyaya ve topluma ilişkin tasavvurununacımasız yansıması olan neo-liberal ideoloji; karınsürekliliğini esas alan, yoğun bir yabancılaşmayısağlayan, rıza ve itaat üreten tekno-ideolojikbombardımanlarla kendini var etti. Hobbes’un “insaninsanın kurdudur” tanımlaması hayatın gerçeği, sosyaldarwinizmin yıkıcılığı doğallık, ekonomik darwinizmise gelişme olarak lanse edildi. En temel dayanışma vepaylaşma duyguları ilkellik, hırs ve rekabet erdemolarak sunuldu.

1970’lerin sonlarında önce sistemin ekonomikmimarı olarak M. Friedman’ı gördük, arkasından F.Hayek’in piyasayı kutsayan felsefi açılımlarıylakarşılaştık. Özellikle 1989’da Doğu Avrupa rejimleri,1991’de Sovyetler Birliği’nde reel sosyalizminçöküşüyle neo-liberal ideoloji muazzam bir ideolojikhegemonya kurdu.

Bu dönemde bazı isimler neo-liberal ideolojinin yada kapitalizmin ebediliğinin propagandasını vedüşünsel militanlığını yapmaya başladı. Bu isimlerdenF. Fukuyama “Tarihin sonu”nu ilan etti. Evet artıktarih sonlanmıştı! Sosyalizm çökmüş, kapitalizmzaferini ilan etmişti. Ve kapitalizm ebedi bir rejimdi.Fukuyama, neo-liberalizmin agresif, yıkıcı, tarumaredici yönlerini meşrulaştırıyor, tarihe son noktasınıkoyuyordu. Gerçek buydu ve bundan ötesi yoktu.İnsanoğlu için en iyi sistem liberalizmdi.

Fukuyama milliyetçiliği, faşizmi ve komünizmi ölüideolojiler olarak ilan etti ama kısa bir süre sonraBosna, Kafkasya ve Ortadoğu’ya kadar bütüncoğrafyalar kana bulandı. Mikro milliyetçilik vedincilik hortladı. Avrupa’nın göbeğinde faşizm kolgeziyordu. Yugoslavya emperyalizmin yeni av sahasıolarak mikro milliyetçiliğin yıkıcılığına terk edildi.Kardeşlik coğrafyası olan Kafkaslar’da ise mikromilliyetçilik ve dincilik yayıldı. Bölgenindestabilizasyonu ve emperyalist-kapitalist sistemeentegrasyonu bu yöntemlerle gerçekleştirilmeyebaşlandı. Irak kan gölüne dönüştü.

Bu gelişmeler Fukuyama’nın tezlerini çok kısa birzamanda çürüttü. Fukuyama tezlerinden vazgeçerekdevletin gerekliliği ve inşası üzerine durdu. Ulusdevletin zorunluluğuna vurgu yaptı. Ayrıca “zayıfdevletlerin” kapitalist entegrasyonda problemyarattığını ileri sürdü. Bu devletler neo-liberal işleyişibozuyordu. Fukuyama’nın tezleri yeni emperyal

konseptle beslenen ya da yeni emperyal konsepteuygun düzenlemelerdi.

Yine benzer saiklerle hareket eden. S. Huntington,11 Eylül sonrası emperyal konsepte uygun“Medeniyetler çatışması” tezlerini ileri sürdü.ABD’nin Soğuk Savaş sonrası yeni düşman arayışınınideolojik perspektiflerini Huntington oluşturuyordu.Doğu, İslam ve Budizm yeni düşmandı ya da “bizdenolmayan herkes” düşmandı. Böylece kapitalizmin envahşi ve pervasız uygulamaları meşrulaştırılıyor,sömürgeci saldırganlık, yağma ve talan doğal ve“medeni” bir gereklilik olarak sunuluyordu. Beyazadamın görevi zaten medeniyet taşımak değil miydi?Irak ve Afganistan işgali bunun somut örnekleri oldu.Beyaz adam kendi efendiliğini tartışılmaz kılıyor,kapitalizm salt askeri anlamda değil ekonomik,kültürel ve ideolojik olarak kendini dayatıyordu.Kapitalizm ve batı tek ve mutlak doğruydu. İnsanlarınbuna boyun eğmekten başka çaresi yoktu. Huntington,sömürgeci kibri, zulmü ve vahşiliği simgeliyordu.

Her ne kadar aynı eğilimlerle hareket edilmese de,bir düzeyde arayışın, umutsuzluğun ya da küçükburjuva savruluşun ifadesi olsa da, A. Gorz’un“Elveda Proletarya”sı tarihin öznesini yok ediyordu.Yani artık proletarya devrimci karakterini kaybetmiş,tarihi yapan bir güç olma özelliğini yitirmiş, farklıözne ve durumlar ortaya çıkmıştı. “Elveda Proletarya”kitlelere çaresizliği dayattı. Bu her şeyden önemlisikitlelerin kendilerine inançsızlığını tetikledi.Çaresizlik hiçlik hissini kuvvetlendirdi. Teknolojikvurgularla kapitalizm insanileştirildi. “ElvedaProletarya”yla bir anlamda Fukuyama veHuntington’un tezlerinin besleneceği zeminlerin önüaçıldı.

Beyinlerin işgali bu ve benzer operasyonlarlasağlandı. Neo-liberalizm ideolojik hegemonyasınıböylece yaygınlaştırdı. İdeolojik ve kültürel hamlelerlekitlelerin ruhu ve beyni esir alındı. Arkasından yıkıcıekonomik operasyonlar geldi. İdeolojik zor, ekonomikzorla senkronize biçimde hayata geçirildi. Huntingtonve Fukuyama ideolojik zorun militanları gibi hareketetti, sermayenin “entelektüel” tetikçileri olarak görevüstlendi.

Fakat yaşanan gelişmeler ve finansal krizsermayenin çeyrek asırlık saadetinin sonunu işaretledi.Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

İşçi sınıfı ve müttefikleri kapitalizme karşımücadelenin gelişmesinde önemli olanaklaryakalayabilir. Her şeyden önce neo-liberalizminideolojik hegemonyasının parçalanması, bu alanayüklenme şansı veriyor. “Tarih” yeniden doğuyor.Tarihin öznesi muazzam gücüyle devreye giriyor.Dünya sınıflar mücadelesi açısından yeni bir dönemegiriyor.

(Devam edecek...)

Page 30: SİKB 2008 - 42

Eylem ve etkinliklerden...j30 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/42 � 24 Ekim 2008

3. Köprü suçtur!3’üncü Köprü Yerine Yaşam

Platformu, Beykoz ile Tarabya arasındayapılması planlanan 3’üncü köprüprojesini 19 Ekim günü gerçekleştirdiğieylemle protesto etti.

Hacıosman’da bir araya gelen yaklaşık250 kişilik kitle, “Köprü altında yaşamakistemiyoruz/ 3’üncü Köprü Yerine YaşamPlatformu” pankartı açarak Tarabya’yadoğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş sırasında,“Köprü değil insanca yaşam!”, “Köprüyüyapanlar memleketi satanlar!” vb.sloganlar atıldı.

CHP milletvekili Çetin Soysal’ınyaptığı konuşmanın ardından platformadına basın açıklaması yapıldı. Yeni köprüile araç trafiğinin daha da artacağı, çevrebağlantı yolları ile Belgrad ormanlık alanı ile tarım ve yabanıl alanın yok olacağı, temiz hava ve sukaynaklarının tehlikeye gireceği ifade edildi. Köprünün yapılması, İstanbul halkına, kente, çevreye vedoğaya karşı işlenmiş bir suç olarak nitelendirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Feministlerden eylem:

İstanbullu Feministler, Adalet Bakanlığı’nın ve bazıyargıtay üyelerinin TCK’nın “Cinsel dokunulmazlığa karşısuçlar” bölümüyle ilgili değişiklik önerilerine karşı 19Ekim günü Taksim Tramvay durağında basın açıklamasıgerçekleştirdi.

“Tecavüzü yasalaştırma! Meclisi başınıza yıkarız!”pankartının açıldığı eylemde, İstanbullu Feministler adınaaçıklama yapıldı. Yargıtay üyelerinin, evlenme yaşının 14’eindirilmesi, tecavüzcünün tecavüz ettiği kişiyle evlenmesidurumunda cezadan kurtulması, cinsel tacizin suç sayılmasıiçin şikayet koşulunun 14 yaş için de geçerli olması ve eşintecavüzünde 2 yıldan 7 yıla kadar olan cezanın 6 aydan 1yıla kadar düzenlenmesi vb. öneriler olduğu ifade edildi.TCK’da kadınlar lehine kazanılmış bazı hakların, AKP-yargı ve erkek işbirliği eliyle ,“toplumsal gerçekler”bahanesiyle geri alınmaya çalışıldığı vurgulandı.

Kolluk güçleri, açıklamanın ardından Galatasaray’ayürümek isteyen kadınları engelledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İzmir ÇHDbasın yasağınıprotesto etti

İzmir Çağdaş Hukukçular Derneği, 17 Ekimgünü yaptığı yazılı açıklama ile, Aktütüneyleminin ardından konulan basın yasağınıprotesto etti.

Aktütün baskınının ardından temel hak veözgürlüklerin kısıtlanması yönünde çabalarınarttığı, TSK’ya yönelik eleştiriler nedeniyle basının özellikle hedef alındığı belirtildi. GenelkurmayBaşkanlığı Askeri Mahkemesi’nin bu konuda yayın yapılmasını yasaklayan kararı sansür olarakdeğerlendirilerek şunlar söylendi:

“Bu karar; hukukun, demokrasinin, basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde temel hakların yokedilmesidir. Amaç, her türlü muhalif düşünceyi zor yoluyla bastırmak, tek taraflı haber verme vealmanın yaygınlaştırılarak ülke sorunları hakkında yurttaşların fikir üretmesini, örgütlenmesiniengellemek, 25 yıldır olduğu gibi halkımızın evlatlarının ‘şehitler ölmez vatan bölünmez’ sloganlarıile ölüme gönderilmesinin ve öldürmeye zorlanmasının devamını sağlamaktır.

Hukuki olmayan bu yasaklama kararı, insanlığın binlerce yıllık mücadelelerinin birikimi olanhaklarımıza, onurumuza bir saldırıdır ve derhal kaldırılmalıdır.”

Hamburg’da Öcalan yürüyüşüHamburg Kürt Meclisi Öcalan’a yapılan

saldırıyı protesto etmek için 20 Ekim günü Altonasemtinde bir yürüyüş gerçekleştirdi. Çevreillerden de destek verilen yürüyüşe bin kişikatıldı.

Saat 16.00’da başlayan yürüyüşte “Bizlerkurban olmaya hazırız Öcalan için!” pankartı,“Edi Bese / Artık yeter!” dövizleri ve Öcalanposterleri yer aldı.

Yürüyüş esnasında sloganlar gür bir şekildeatıldı, saldırıyı kınayan Almanca bildirilerdağıtıldı. Faşistlerin ve polisin provokasyongirişimlerine rağmen yürüyüş devam etti.

Yapılan konuşmalarda, Öcalan’a yapılan saldırının kabul edilemez olduğu belirtildi ve devletinÖcalan’dan özür dilemesi gerektiği vurgulandı. Kürdistan’da ölen gerillaların anısına üç dakikalıksaygı duruşu ile eylem sona erdi.

BİR-KAR / Hamburg

Emekçi Kadın Komisyonları’ndan mesaj...

“Yaşamın yarısındankavganın yarısına!”

Hollanda Bir-Kar Emekçi Kadın Komisyonu’nasevgilerle…

Kapitalist sistemde iki kat daha fazla sömürülen, hertürlü şiddete ve baskıya maruz kalan, hor görülen veaşağılanan işçi ve emekçi kadınların sesi-soluğu olan,emekçi kadınların sorunlarına çözüm arayan ve budoğrultuda mücadele eden Emekçi Kadın Komisyonları,Şubat 2008 tarihinde Emekçi Kadın Kurultayı’nıgerçekleştirdi. “Özgürlük ve eşitlik için emekçi kadınlar biradım ileri” şiarıyla yola çıktığımız kurultayda işçi veemekçi kadınların sorunlarını tartışmış ve kurultay sonucuönümüze bir mücadele programı koymuştuk.

Emekçi Kadın Komisyonları kurulduğu andan itibarengücünü sınıftan alıyor ve çeşitli işçi havzalarındakifabrikalarda çalışma yürütmeye devam ediyor. EmekçiKadın Komisyonları, kurultay sonucunda kararlaştırılanmücadele programının belirlediği görevlerin sorumluluğuylahareket etmekte ve çalışmalarına bu perspektif yönvermektedir.

30 Nisan günü Hollandalı ve Türkiyeli bir grup kadın veçocuk olarak şehir merkezinde stant açarak yiyecek,oyuncak ve eşya satarak elde edilen paranın 200 Euro’sunubize bir mesaj ile birlikte ulaştıracağınızı söylemiştiniz.Belirtiğiniz maddi katkı elimize ulaşmış bulunuyor.

Sizlerin çalışmalarımızın önemini ve zorluklarınıgörerek bize maddi destek sunmanız anlamlı ve bilinçli birtutumun ifadesidir.

Gösterdiğiniz bu anlamlı dayanışmadan dolayı sizlereEmekçi Kadın Komisyonları olarak teşekkür ediyoruz.Hepimiz biliyoruz ki, her türlü maddi-manevi destek vedayanışma faaliyetimizi güçlendirir, daha güçlü ve somutkazanımların elde edilmesini sağlar.

Emekçi kadın çalışmamızda gücümüzü iki kat daha fazlabirleştirmemiz gerekiyor.

Yurtdışında emekçi kadınlara yönelik yürüttüğünüzfaaliyette sizlere başarılar diliyor, kolay gelsin diyoruz ve“yaşamın yarısından kavganın yarısına!” şiarını tümdünyada daha güçlü haykırmaya çağırıyoruz.

Emekçi Kadın Komisyonlarıİstanbul/Türkiye

Page 31: SİKB 2008 - 42

Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu,2009 yılının Mart ayı içinde İstanbul’dadüzenlenecek olan 5. Dünya Su Forumuhazırlıklarının meclis gündemine gelmesi üzerine,21 Ekim günü Taksim Tramvay Durağı’nda basınaçıklaması gerçekleştirdi.

“Su yaşamdır, yaşamlarımız satılık değil!”pankartının açıldığı eylemde basın açıklamasınıİstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri yaptı.Platformun 8-9 Kasım tarihinde İTÜ Taşkışla’dagerçekleştireceği uluslararası konferansa katılımçağrısı yaptı.

Açıklama, temel haklar etrafında birleşikmücadeleyi örgütleme çağrısıyla son buldu.Eylemde “Su haktır, satılamaz!” sloganı atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

CMYK

MücadelePostası

Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanıNo: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82)

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen 3. Çukurova HalkKültür Festivali 16 Ekim günü yapılan basınaçıklamasıyla başladı. Festivalin yapıldığı ÇakmakCaddesi Kültür Sokak girişinde yapılan açıklamada,“Yozlaştırılan, yok edilmek istenen bize ait olmayankültüre karşı bir alternatifimiz var. Bu ülkedealternatif olabilmenin bu kadar zor olduğu birdönemde zor olanı başaracak inancımız vegücümüz var” denilerek hiçbir gücün bu kültürü

yok edemeyeceği vurgulandı. Yozlaşmayıönlemenin tek bir yolu olduğu, onun da birlik vedayanışma içerisinde olmak ve bencilliğe karşıpaylaşmak olduğu belirtildi. Festivalin yozlaşmayahayır diyenlerin ortak mücadelesi olduğuvurgulandı. Açıklamanın ardından Adana GençlikDerneği Halk Oyunları Ekibi bir gösteri sundu.

Kızıl Bayrak / Adana

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD), zorunlu din derslerinin kaldırılması, Diyanet İşleriBaşkanlığı’nın lağvedilmesi, Madımak Oteli’nin müze olması talepleriyle, Ankara’ya yapacakları yürüyüşeilişkin 18 Ekim günü Taksim Tramvay Durağı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi.

“Pir Sultan Abdal Kültür Derneği” pankartı ve eyleme çağrı yapan afişlerin taşındığı eylemde, zorunludin dersinin anti-demokratik ve anti-laik bir uygulama olduğu, Alevi çocukları Sünnileştirme aracı olarakkullanıldığı ifade edildi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devasa bütçesi ile gericiliği beslediği ve sadeceSünni inanç sahiplerine hizmet verdiği vurgulandı. AKP’nin hukuk tanımaz tavrına karşı 9 Kasım günüAnkara’da eylem gerçekleştirileceği, PSAKD genel merkezi ve 53 şubesinin eyleme etkin olarak katılacağıduyuruldu.

Eylemde “Örgütlen, özgürleş, öğretine sahip çık!”, “Alevi kültürü yasaklanamaz!”, “Zorunlu din dersikaldırılsın!” ve “Madımak oteli müze olacak!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Aleviler Ankara eylemine hazırlanıyor!

“Su yaşamdır, yaşamlarımızsatılık değil!”

BEKSAV’ın çağrısı ile bir araya gelen aydın vesanatçılar, Edirnekapı Şehitlik Mezarlığında 19Ekim günü bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

15 imzacı aydın ve sanatçının katıldığı eylemdebasın açıklamasını BEKSAV Yönetim Kurulu üyesiNurten Baydemir yaptı. Bugün kirli savaştayaşamını yitirmiş binlerce Türk ve Kürt gencininkanının hesabını sorarken, kirli savaş ile kontrgerilla

arasındaki bağlantıya da dikkat çekmek istediklerini belirtti. “Şehitlik” üzerinden şoven ve militerkışkırtmalara girişen zihniyete karşı Kürt sorununda emekçi çözüm seçeneğini geliştirmek istedikleriniifade etti, Ergenekon duruşması nedeniyle 20 Ekim günü Silivri’de olacaklarını belirterek destek çağrısıyaptı. ESP’nin de destek verdiği eyleme yaklaşık 70 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Aydın vesanatçılardanSilivri çağrısı...

3. Çukurova Halk Kültür Festivali…

“Kapitalizm, kriz:Olasılıklar ve

olanaklar” Emek Araştırmaları Merkezi Girişimi’nin

düzenlediği “Kapitalizm, Kriz: Olasılıklar ve OlanaklarSempozyumu” 29-30 Mart tarihleri arasındagerçekleştirilmişti. Çok sayıda akademisyen, sendikacıve siyaset temsilcisinin sunumlar yaptığı sempozyum,kriz kavramını pek çok yönden ele almış ve mücadeleyöntemlerini tartışmıştı.

Emek Araştırmaları Merkezi “Kapitalizm, Kriz:Olasılıklar ve Olanaklar” sempozyumunun ikincisini 25Ekim günü Ankara’da, Petrol-İş toplantı salonundagerçekleştireceğini duyurdu. İki oturum şeklindegerçekleştirilecek olan etkinlikte ilk oturum panel, ikincioturum ise forum biçiminde kurgulanıyor.

“Kriz ve alternatifler” başlıklı panel bölümü saat12.30’da başlayacak. Bu bölümde Korkut Boratav,Haluk Gerger, Mustafa Sönmez ve Metin Altıokkonuşmacı olarak yer alıyor.

Forum biçiminde kurgulanan ikinci bölüm ise14.30’da başlayacak. “Krize soldan bakış: Ne yapmalı,nasıl yapmalı?” başlıklı bu bölümde siyasal örgüt vesendika temsilcileri ile diğer katılımcıların söz almalarıplanlanıyor.

Page 32: SİKB 2008 - 42

Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!

Bir tarafta küresel açlık ve ölümler... Diğer tarafta küresel mali zenginler…