Sermediyyet ve Ka§ani'nin fi beyani mikddri' s-seneti' s-sermediyye...

29
MÜ. lahiyat Fakültesi Dergisi 36 (2009/1), 207-235 Sermediyyet ve Ka§ani'nin Risdle fi beyani mikddri' s-seneti' s-sermediyye ve ta'yini eyydmi'l-ilahiyye isimli Eseri Yrd. Doç. Dr. Abdunahim Özet Ezel ve ebed mana olarak içerisinde "sermediyyet" zamanüstülük ifadesi ile de Sermediyyet ve bu konuda önemli bilgileri içeren Kii§ani'nin sermediyyet risalesi zamanda kendi idrak dair içermektedir. Ka§ani sermediyyet, ezeliyyet, ebediyyet ve an Kur'an ve hadislerden yola inühim bulunur. Eserin isminden de üzere müellif risalesinde sermedt olan senderin ve günlerin tayinini izah eder. Onun ifadelerinden dünya günlerinin izafi ve günlerin bu günlerin mikdanndan arz Her ne kadar sul'iler, bilimsel bilgilere nihai manada büyük önem atfetmemi§lerse de Einstein'in izafiyet teorileri bu görü§le önemli ölçüde örtü§mektedir. Binaenaleyh bu risalede geçen temel kavramlar belli zikr etmek eserin daha iyi ves1le Bunun için bu makalede bir nebze olsun sermed1, ezel1, ebed1 ve zamani gibi kavramlar izah edilecektir. Anahtar Abdurrezzak Ka§ani, sermediyyet, zaman, ezel, e bed. Abstract Abd al-Razzak al-Kashan1's treatise on divine timelessness (sarmadiyya) includes some rare information on this metaphysical issue, and provides his perception of eventsin his time. Kashani explains in this work his views on transcendence, pre-etemity, eternity, and moment of time while referring to the Qur'anic and Prophetic sources. He mainly focuses on the duration of "timeless" years and the slgnificance of divine time. He accepts the relativity of the physical time and the difference of i ts measurement from divine concept of time. To some extent, his explanations have similarities with the Einstein's theory of time. In this article I will discuss the main concepts of al-Kashan1's text in order to understand his views better. Our study to clarify a bit those important concepts such as, timeless, pre-eternal, eternal, and timely. Key Words: Abd al-Razzak al-Kashan1, timelessness, time, pre-eternity, eternity. Müslüman ilim tefekkür ettikleri ve ortaya tezler umumiyede vahiy eksenlidirler. Bir fikirde neticeye varmak istederken Kur'an ve Sünnet' e müracaat etmi§ler ve oradan veya bir ifade Zira vahiyden gelen bilgiler Alim sahip olan Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Üyesi.

Transcript of Sermediyyet ve Ka§ani'nin fi beyani mikddri' s-seneti' s-sermediyye...

  • MÜ. İ lahiyat Fakültesi Dergisi 36 (2009/1), 207-235

    Sermediyyet ve Abdurrezzak-ı Ka§ani'nin Risdle fi beyani mikddri' s-seneti' s-sermediyye ve ta'yini

    eyydmi'l-ilahiyye isimli Eseri

    Yrd. Doç. Dr. Abdunahim ALKIŞ*

    Özet

    Ezel ve ebed kavramlarını mana olarak içerisinde barındıran "sermediyyet" zamanüstülük ifadesi ile de açıklanabilir. Sermediyyet hakkında yazılan ve bu konuda önemli bazı bilgileri içeren Abdurrezzak-ı Kii§ani'nin sermediyyet risalesi aynı zamanda kendi asrını nasıl idrak ettiğine dair bazı malumatı içermektedir. Ka§ani sermediyyet, ezeliyyet, ebediyyet ve an hakkında Kur'an ve hadislerden yola çıkarak inühim bazı açıklamalarda bulunur. Eserin isminden de açıkça anla§ılacağı üzere müellif risalesinde sermedt olan senderin mikdarını ve Allah'ın katındaki günlerin tayinini izah eder. Onun ifadelerinden anla§ılan, dünya günlerinin mikdarının izafi olduğu ve Cenab-ı Hakk'ın katındaki günlerin mikdarının bu günlerin mikdanndan farklılık arz ettiğidir. Her ne kadar sul'iler, bilimsel bilgilere nihai manada büyük önem atfetmemi§lerse de Einstein'in izafiyet teorileri bu görü§le önemli ölçüde örtü§mektedir. Binaenaleyh bu risalede geçen temel kavramlar hakkında belli bazı malumatı zikr etmek eserin daha iyi anla§ılmasına ves1le olacaktır. Bunun için bu makalede bir nebze olsun sermed1, ezel1, ebed1 ve zamani gibi kavramlar izah edilecektir.

    Anahtar Keliıneler: Abdurrezzak Ka§ani, sermediyyet, zaman, ezel, e bed.

    Abstract

    Abd al-Razzak al-Kashan1's treatise on divine timelessness (sarmadiyya) includes some rare information on this metaphysical issue, and provides his perception of eventsin his time. Kashani explains in this work his views on transcendence, pre-etemity, eternity, and moment of time while referring to the Qur'anic and Prophetic sources. He mainly focuses on the duration of "timeless" years and the slgnificance of divine time. He accepts the relativity of the physical time and the difference of i ts measurement from divine concept of time. To some extent, his explanations have similarities with the Einstein's theory of time. In this article I will discuss the main concepts of al-Kashan1's text in order to understand his views better. Our study aiıns to clarify a bit those important concepts such as, timeless, pre-eternal, eternal, and timely.

    Key Words: Abd al-Razzak al-Kashan1, timelessness, time, pre-eternity, eternity.

    Giriş

    Müslüman ilim adamlarının tefekkür ettikleri ve ortaya koydukları tezler umumiyede vahiy eksenlidirler. Bir fikirde neticeye varmak istederken Kur'an ve Sünnet' e müracaat etmi§ler ve oradan açık veya zımni bir ifade aramı§lardır. Zira vahiyden gelen bilgiler Alim sıfatına sahip olan Cenab-ı Hakk'ın, dolayısıyla

    Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.

  • 208 -} Abdunahim

    muhit ilmin yüksek haklkatleridirler. Zaman, ezeliyyet ve ebediyyet kavramları düşünce tarihinin en girift kavramları arasında yer alır. T asavvufi bir bakış açısıyla bu kavrarnlara yaklaşan Abdurrezzak-ı Kaşani, Risale fi beyani mikdari's-seneti's-sermediyye ve ta'yini eyyami'l-ilahiyye isimli eseri ile muhim bazı bilgileri arz etmektedir. Müellifin hayatı hakkında bazı önemli malumatı zikredildikten sonra, risalenin temel kavramı olan "sermediyyet" hakkında bazı genel bilgiler "ezeliyyet", "ebediyyet" ve "zaman" kavramları eşliğinde ele alınacak, daha sonra da risalenin tercümesi sunulup Arapça metnin güvenilir bir yazmadan istifade ile eklenecektir. Zira bu risalenin matbU nüshaları, önemli bazı hatalar içermektedir.

    a. Müellifin Hayatı:

    Abdürrezzak-ı Kaşani ile ilgili kaynaklarda, doğum tarihi konusunda herhangi bir rakam verilmemekle birlikte görüştüğü bazı alim ve ariflerin vefat tarihlerinden yola çıkarak tahmini bir "on yıl" belirleyebiliriz.

    Müellifin tam künyesi Abdürrezzak b. Ebi'l-Ganaim b. Ahmed Ebi'l-Fezail b. Muhammed el-Kaşani'dir. 1 Abdürrezzak-ı Kaşani'nin memleket nisbesi için değişik kaynaklarda farklı farklı nisbetler kullanılmıştır. Yukarıda da zikredildiği üzere kendisinin ve birinci elden talebelerinin imlası - c;uW\- /Kaşani şeklindedir. Güvenilir kaynaklara göre; müellif İran'ın cibal bölgesindeki Kaşan şehrinde dünyaya gelir. Arapça'da bu şehre nisbet "kef' yerine "kaf' ile olmaktadır. Farsça'daki "kef' veya "kef-i farisi" bazen Arapça'da "kaf' olarak okunmuştur. Nitekim üzerinde çalıştığımız eserin müellif nüshasının -ferağ kaydı bölümünde Abdürezzak-ı Kaşani', tam adını zikrettikten sonra eserin yazıldığı mekan olan Re b' -i Reşidi Hankah'ını "hankah-ı mübarek" şeklinde tavsif ederken aslı "hangah" olan hankah kelimesini "kaf' ile yazmıştır.2 Binaenaleyh müellifin kendi imlası üzere 'kaf ile olan "Kaşani" nisbesi tercih edilmiştir. "Kaşani" nisbesi birçok kaynakta "Kaşani", "Kaşi", "Kaşi", "Kas ani", "Kas ani" gibi farklı şekillerde kaydedilmiştir.

    Bize göre Kaşani'nin Kum ve İsfahan arasmda yer alan Kaşan şehrinden olduğuna dair güçlü deliller vardır. Mesela. Alıiüddevle-i Simnan1, Kaşani'ye cevabi mahiyetteki mektubunu Kaşan''a göndermiştir.3 Ayrıca kendisine süfilerin yolunu ve Fususu'l-Hikem'i sevdiren şeyhi Abdüssamed en-Natanzi de Kaşan'a

    bk. Abdurrezzak-ı Ka§ani, Şerhu Furusi'l-hikem, müellif nüshası,. Millet Kütüphanesi, Feyzullah Efendi Bölümü, nr: 1253, (320-b ve 321-a); Bu kayıt Hacı Selim Ağa Ktp. nr: 25'teki Te'vilô.ıu'lKur'iln nüshasında da aynı §ekilde geçmektedir. Müellif eserlerinin çoğunu Re b' -i Re§icli Hankalır'nda kaleme almı§tır. Nitekim mezkur eserini de burada yazmı§tır. Ayrıca Süleymaniye Ktp. Fatih Birn. nr: 113'deki Hakiıiku'ı-ıe'vil nüshasında da aynı §ekilde kayıt söz konusudur. Kii§ani, Şerhu Fusılsil-hikem, müellif nüshası, Millet Kütüphanesi, Feyzullah Efendi Bölümü, nr: 1253, (321-a). Abdurrahman Cami, Nefahilıu'l-üns (tsh. Mehdi Tevhidi Pur), s. 483-488.

  • yakın Natanz şehrinde ikamet etmekteydi. Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da Natanzi'nin türbesinin bu şehirde oluşudur. Bu delillerin en önemlisi de yukarıda aktardığımız üzere, ilk kaynaklarda onun -imlaya uygun olarak- Kaşan'a nisbet edilmesidir. İran Moğolları'nın ünlü veziri ve Kaşani''nin sitayişle bahsettiği Reşidüddin Fazlullah-ı Hemedani, Bağdad hakimi olan oğlu Emir All'ye gönderdiği mektupta Kaşani'den bahsederken "Mevlana Abdürrezzak-ı Kaşi" şeklinde kaydetmiştir.4 Nefaha.tu'l-Üns'ün müellifi Abdürrahman-ı Cami de Kaşani bahsinde şarihin ismini "Şeyh Kemaleddin Abdürrezzak Kaşi" olarak aktarmıştır.5 Bütün bu deliller Kaşani'nin Maveraünnehir bölgesindeki Kaşan şehrinden olmadığını göstermektedir.

    Kaşani şiirde de "divan" sahibidir. Şiirde "Kemal" mahlasını kullanmıştır. "Sultanü'ş-şuara" vasfını alacak kadar aşıkane, edibane şiirler yazmıştır.

    Abdürrezzak-ı Kaşani'nin hangi tarihte doğduğuna dair her hangi bir kayda rastlamadık. Bu konularda az miktardaki malumatı muasırı Alaüddevle-i Simnani'ye yazdığı mektuptan öğreniyoruz. Bu mektupta görüştüğü bazı alim ve ariflerin isimlerini verir. Bu şahsiyerlerin vefat tarihlerine baktığımızda muhtemel bazı tarihler çıkarabilmekteyiz. Abdürrahman Cami Nefahdtü'l-üns isimli eserinde Kaşani hakkında bilgi verirken bu mektupları nakl etmektedir. Buradaki nakle göre Kaşani, Simnani'ye şöyle bir açıklamada bulunur:

    "Cenab-ı Hakk'ın tevflki elimizden tuttu ve Mevlana Nftreddin Abdüssamed Natanzi'nin (v. 699) (k.s.) sohbetine ulaşhrdı. Sohbetinde arzu adilen mana-yı tevhidi buldum. (Natanzi) Fusiis'u ve Şeyh Yusuf Hemedani'nin Keşfini çok överdi. Ondan sonra Mevlana Şemseddin Kişi'nin(v. 694) sohbetine ulaşhm. ( ... ) Yine bu minvalde Mevlana Nftrüddin Eberkuhi, Şeyh Sadreddin Ruzbihan Bakli (v. 680), Şeyh Zahirüddin Büzgüş(v. 714), Mevlana Asilüddin(v. 685) ve Ziyaüddin Hasan'ın(v. 648) oğulları Şeyh Nasrüddin(v. 705) ve Kutbüddin(v. 710)6 gibi başka birçok büyüğün sohbetlerine vardım .... Ondan sonra ne zaman ki Bağdad'da büyük şeyh Şeyh Nftreddin Abdürrahman İsferruni'nin (k.s.) (v. 717) sohbetine vardım o insiifı verdi" .7

    Bahsi geçen alimler içerisinde en erken tarihte vefat eden Ruzbihan-ı Sani olduğuna göre Abdürrezzak-ı Kaşani en geç hicri 670'li yıllarda dünyaya gelmiştir. Bu durumda Kaşani'nin 674 senesinde vefat eden Sadreddin-i Konevi

    Re§!duddin Fazlullah Hemedani, Sevilnihu'l-efkilr, Mecmua-i Asilr-i Reşfdüddin Fazlullah, (haz. Muhammed Taki Dani§Pijuh), Tahran 1979, s. 69.

    Abdürrahman Cami, Nefahiltu'l-üns (tsh. Mehdi Tevhldi PGr), s. 482; Cami, Nefehilt'ında mektubu naklederken, "Cevabi mektubi vi ke Şeyh Rükneddin Alaüddevle ber zahri an nuvi§t ve be Ka§an firistad" ifadesini kullanır. bk. a.g.e., s. 488. Bu mektubun birkaç farklı nüshası vardır. Burada isimler ve alakalar deği§ebilmektedir. Nitekim bir nüshada Kutbüddin ve Nasrüddin isimli alimler Ziyaüddin ebu'I-Hasan'ın oğulları olarak değil farklı §ahıslar olarak zikredilmi§tir. bk. Ka§ani, Mecmı1a-i Resdil ve Müsannafilt, s.433. Abdurrahman Cami, Nefahiltu'l-üns, s. 482.

  • 210 ~ Abdunahim

    ile görü§mesi, ona talebe ve hallfe olması pek mümkün değildir. Şayet Konevi ile görܧffiܧ olsaydı yukarıda bahsi geçen alim ve ariflerin arasında onun da ismini zikrederdi diye dü§ünüyoruz. Bu durumda onun Müeyyedüdin-i Cendi ile görü§mesi pek muhtemel değildir. Zira elimizde bulunan eserlerinde ondan hiç bahsetmemi§tir. Sadece bir yerde ondan bahisle, Ka§ani Fusus §erhinde, Fusus'un metninde geçen ~ fiilinin mansub ve merfu okunınası üzerine §öyle bir ifade

    kullanır:

    )J...,.o Jots:lı ~~ ~ ı.ı.., '-:"t::.s:..ll ul!..lı.:r...Liı..ı:;_;.. .._;Jwı ~ı ~.At;~ ci U~.) .ı;.) .• ~ }~ ~ LŞ_,:All .:r...LII

    "Bu kitabın (Fusus'un) aynı zamanda §arihi olan §eyh-i arif Müeyyedüddin'e ait, §eyh-i kamil Sadreddin el-Konevi'nin kendi hattıyla yazdığı ve üzerine (Müeyyedüddin tarafından) okunduğu nüshada (kelimenin) farklı §ekillerde (mansub ve merfU) olduğunu gördüm." Bu ifadeden Kaşani'nin bu muhim nüshayı gördüğü anla§ılıyor. Bu ifade dı§ında Ka§ani'in eserlerinde Konevi ve Müeyyedüddin-i Cendi'nin isimlerini bulamıyoruz. Halbuki Abdurezzak-ı Ka§ani görü§tüğü sUfilerin isimlerini eserlerinde yer yer zikreder. Binaenaleyh Konevi ve Cendi gibi önemli Fusus §arihleri ile görü§üp bunlardan bahs etmemesi pek mümkün gözükmüyor. Böyle bir görü§menin olması durumunda muhtemelen Abdürrahman-ı Cami'nin Nefehtıt'ında mevzubahis olurdu diye dü§ünüyoruz.

    Bu mektuptan Kaşani'nin Bağdat ve Şiraz'a yolculuk yaptığını öğrenebiliyoruz. Zira bahsi geçen §eyhlerin -İsferaini dı§ında- Şiraz' da oturduklarını güvenilir kaynaklarda bulabiliyoruz. İsferaini ise Bağdat'ta ikamet etmekteyciL

    Abdurrezzak-ı Kaşani Iran Moğolları hükümdarlarından Gazan Han (iktidar dönemi: 1295-1304) Muhammed Budabende Olcaytu (1304-1316) ve Ebu Said Bahadır Han (1317 -1335) dönemlerinde ya§amı§ ve devrin yöneticileri ile yakın alakaları olmu§tur. Ayrıca Kaşani'nin Reşidüddin-i Hemedani ve oğlu Gıyaseddin Muhammed gibi devletin önemli vezirler ile de pek yakın ili§kilerinin olduğunu ifadelerinden anlayabiliyoruz. Devlet idaresi ve yapılan ilmi faaliyetler göz önüne alındığında Reşidüddin-i Hemedani, İlhanlılar için Selçuklular'ın Nizamülmülk'üne; Abdürrezzak-ı Kaşani de geni§ ders halakası, nüfUz u ve eserleri ile Re b' -i Re§idi medreselerinin Gazzali'sine muadildir. 6000 talebesi ve büyük kütüphanesi ile Reb'-i Re§idi Medreseleri, etkileri bakımından Nizarniye Medreseleri mesabesindedir.

    Günümüzün ara§tırmacılarından Celalüddin Aştiyani ve Muhammed Hacevi gibi birçok yazar, Kaşani'nin öğrencilerinden Davud-i Kayseri'nin Konya ve Mısır'da ilim tahsilinde bulunduğundan yola çıkarak onun da Mısır,

  • Şam ve Konya'ya gittiğini ve bu §ehirlerde ilim meclislerinde ders verdiğini ifade etseler de bu duruma delalet eden itimad edilebilir bir kaynak ve mali'ımat yoktur. 8 Aştiyani, ayrıca Kaşani'nin bu seferlerden sonra memleketi Ka§an'a döndüğünü ve bir köye çekilip orada kütüphane kurduğunu belirtir. 9

    Kanaatimizce Davud-i Kayseri'nin Kaşani'ye talebe olması Tebriz'de gerçekle§mi§tir. Zira Reb'-i Re§idi kurulduktan sonra Reşidüddin-i Hemedani islam aleminin birçok yerinden ünlü alimleri davet etmi§ ve onlara önemli imkanlar sunmu§tur. Davud-i Kayseri, Kaşani ile Mısır veya Konya'da değil Reb'-i Re§idi Hankahı'nda tanı§mış ve ondan uzun bir müddet Fusus ve Te'vfldt okumu§tur. Zira Kayseri Fusus üzerine yazdığı §erhi, hocası Kaşani'nin §erhinden yakla§ık iki sene sonra, yani; 732 senesinde kaleme almı§ ve bu §erhini Kaşani'nin de yakın dostu olan Gıyaseddin Muhammed' e ithaf etmi§tir.

    Fusı1s §arihleri Davud-i Kayseri (v. 751) ve Baba Rükna-yı Şirazi (v.769), Kaşani'nin en meşhur talebderi arasında yer alır.

    Abdürrezzak-ı Kaşani açık bir §ekilde 'ben bu mezhebe müntesibim' demese de görüşlerine bakıldığında onun Sünni ulemadan olduğu anlaşılır. Sünniler ve Şiiler arasında en önemli konulardan birisi Hz. Peygamber'den sonra halifeliğin kime, nasıl tevdi edilmesi gerektiği husi'ısudur. Sünnilerin ekserine göre "halifelik" umur-ı alem-i §ehadetten olup Hz. Peygamber, kendisinden sonra yerine "nass-ı sarih" ile halife bırakmamı§tır. Murad-ı ilahi Hz. Ebubekir'in halife olmasını irade etmi§tir. Nusüs-i §eriat bu meseleyi ümmete zorluk çıkmasın diye açıkça ifade etmemi§tir. Şiiler için ise zamanın imamını bilmek ve ona ikticia etmek önemli bir imani vazife olup hilafet §eksiz §üphesiz nasla Hz. Ali ve eviadına bırakılmı§tır. 10 Kaşanl bu meselede tamamen Sünni görü§ü benimser. Kaşani, İbnü'l-Arabi'nin Fusı1s'unda "halifetullah" ve "halifetü resi'ılillah" konusundaki açıklamalarını §erh ederken bu görü§ünü sarih bir §ekilde ifade eder. 11 Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer hakkındaki Hz. Peygamber'den sildır olan medih mahiyetincieki hadisleri pek tabii olarak kullanır. Hz. Ali için de bazan "aleyhisselam" bazan da "kerremellahü vechehü" ve "radıyallahü anh" ifadelerini kullanır. 12 (Onun pekala bir Sünni'de de, özellikle de si'ıf'i tarikatlerde, tabiariyle

    Celalüddin-i A§tiyanl, Mukaddeme (DavGd-i Kayseri'nin Şerhu FusU.si'l-hikem'i için), Tahran 1383, s. 4; a.mlf, Mukaddeme (Saidüddin-i Ferganl'nin Me~ilriku'd-Derilri'si için), Me§hed 1987, s.3; Muhammed-i Hacevl, Mukaddeme, (Sadreddin-i Konevi'nin el-Fükuk'ü için), Tahran 1413/1371, s. 40. A§tiyanl, a.g.m., s. 4

    10 Bu konuda Ka§anl'nin eserlerini çalı§an Medd Hadlzade, İbnü'l-Arabi'yi tenkid etmektedir. bk. Medd Hadlzade, Ta'llkat (Şerhu Fusüsi'l-hikem li'l-ilrif Abdürrezzilk el-Kii~ilni üzerine), s.660, Tahran 1383.

    11 Abdurrezzak-ı Ka§anl, Şerhu FusU.sil-Hikem, müellif nüshası, Millet Kütüphanesi, Feyzullah Efendi Bölümü, nr: 1253, ( 224-b- 225-b).

    12 bk. a.g.m, (62-a); (92-b); (278-a).

  • 212 -9- Abdurrahim

    var olan) Ehl-i Beyt'e husus! bir muhabbeti vardır. Zira onlardan çokça hikmetli sözler nakleder. Ka§fuıi, Istılahatü's-sufiyye'sinde ve Letaifü'l-a'liim'ında "sıddik" ıstılahını izah ederken Hz. Ebubekr'in ruhani ziyasından dolayı Resulullah'tan getirdiği her §eyi kavlen ve fiilen tasdik ettiğini, bundan dolayı da onun Hz. Peygamber'in batınma yakın olduğunu ifade eder. Brockelmann ve H. Macdonald, onun Sünni görü§lere İbnü'l-Arabi'den daha fazla dikkat ettiğini ifade ederler. 13 K~anf'ye Göre Kur'an'ın Tasavvufi Tefsfri isimli bir eser kaleme alan Pierre Lory, Ka§ani'nin mezhebi konusunda §unları söyler: "O Şii miydi? Te'vilatu'l-Kur'an'da sık sık Mehdi'nin uhrevi misyonunun zikr edilmesi, aynı §ekilde Ali ile soyunun medhedilmesi -ki bunlar Sünniliğin dini edebiyatında da pekala yer alankonulardır-böyle bir sonuç çıkarmamıza elvermez." 14

    Ka§ani'nin vefat tarihi hakkında birçok farklı görü§ vardır. Katip Çelebi Ke~fü'z-Zunun'da birkaç yerde 730 senesinde vefat ettiğini yazar. 15 Ravzatü'l-cennat müellifine göre 735 senesinde vefat etmi§tir. Mücmelf Fasfhf'de ise onun 736 senesinin Muharrem ayının 3. gününde vefat ettiği belirtilir. Kaderin cilvesi ki Abdürrezzak-ı K:i§ani, Alaüddevle-i Simnani, İzzüddin Mahmud K1§ani, Gıyaseddin Muhammed ve Ebu Said Bahadır Han aynı sene içerisinde vefat etmi§lerdir. İlhanlılar Devleti de bu tarihte son bulmu§tur. Bütün bu kaynaklar değerlendirildiğinde Fasih-i Hafi'nin (v. 849) zikrettiği 3 Muharrem 736 tarihi mezkur tarihierin tamamından daha muteberdir. Zira Fasih-i Hafi Mücmelü't-Tevarih'inde kronolojik olarak yüzyılların bölgeyi ilgilendiren önemli hadiselerini kayda geçirmi§tir. Nitekim 736 senesinin hadiseleri arasında gün ve ay dahi belirterek Ka§ani'nin vefatını belirtir. Bunun yanı sıra omın Ka§an'da, Mescidü'l-Cami civarında, Zeyni el-Masteri Hankabı'nda defn edildiğini belirtir. Fasih-i Hafi, K:i§ani'nin hırkayı da Abdüssamed-i Natanzi'nin elinden onun da Necibüddin Ali Büzgü§'un elinden onun da ŞiMbeddin Ömer Sühreverdi'nin elinden giydiğini ifade eder .16

    Ka§ ani yazdığı eserlerin büyük bir kısmını, hayatının son on yılında, Re b' -i Re§idi Hankahı'nda kaleme almı§tır. En önemli eserleri §unlardır: Şerhu Fususi'l-hikem, Te'vfla.tü'l-Kur'an, Hakiiiku't-te'vfl fi dekiiiki't-tenzfl, Istılahatü's-sufiyye, Rqhü'z-züliil fi Şerhi'l-Elfazi'l-mütedLlvile beyne Erbabi'l-ezvak ve'l ahval, Letaifü'l-a'lam fi i~iiriiti ehli'l-ilham, Şerhu menazili's-siiirfn, Tuhfetü'l-ihvan fi hasaisi'l-fityiin, Risale fi'l-kaza ve'l-kader, Tahliyetü'l-erviih bi-hakiiiki'l-incah.

    13 Carl Broekelmann, Tdrihıı'l-edebi'l-arabi, K~dni md. (Arapça'ya tre. Mahmud Fehm! Hicaz!), Kahire ı993, VII, s. 238; Maedonald, H. Abd-al-Razzdk Ka~ani md, El2, Leiden-London ı 960, ı, s. 88-90.

    14 Pierre Lory, K~dnf'ye Göre Kıır'dn'ın Tasavvufi Tefsiri, (tre. Sadık Kılıç), 2002, s.27. 15 Katip Çelebi, Keşfü'z-Zünun, Ankara ı94ı, ı, s. ıo7; Il, s. 1552. 16 Fasih-i Hafi, Mücmelü't-Tevdrih: Mücmel-i Fas!hi (tsh. Mahmud Ferruh), Me§hed 134 ı, lll, s.

    49; Muhsin Kiyani, Tdrih-i Hdnkalıan der Iri'ln, Tahran ı990, s. 242.

  • b. Kaşani'nin Ristile fi beyani mikdtiri's-seneti's-sermediyye ve ta'yini eyytimi'l-iltihiyye İsimli Eseri:

    Abdurrezzak-ı Kaşani'nin irili ufaklı otuzu a§kın eseri bulunmaktadır. Bu eserlerin önemli bir kısmı yazıldıkları tarihten bu yana defalarca istinsah edilmi§ ve tasavvuf çevrelerince ders kitabı olarak okutulmu§tur. Müellife ait hacimli eserler nisbeten daha fazla istinsah edilmi§ ve bunların büyük bir kısmı da ne§r edilmi§tir. Fakat küçük risaleleri için bu denli bir istinsah ve ne§ir söz konusu değildir. Bu küçük risalelerin önemli bir kısmı kendisine sorulan bazı sorulara müellifin verdiği cevapların yazılı halinden olu§maktadır. Bu küçük risalelerin içerisinde Risale fi beyani mikdari's-seneti's-sermediyye ve ta'yini eyyami'l-ilahiyye isimli eseri, ilgili konular cihetinden önemli bir eserdir. Zira müellif sermediyyet/zamanüstülük, ezeliyyet, ebediyyet ve an hakkında Kur'an ve hadislerden yola çıkarak ikna . edici cevaplar vermektedir. Eserin birkaç yazma nüshası mevci'ıttur. 17 Biz bunların içerisinden Süleymaniye Kütüphanesi, Şehit Ali Pa§a nr: 1364'de bulunan nüshayı, metni daha sıhhatli olduğundan, tercih edilmi§ tir.

    Sermediyyet hakkındaki bu risale; Medd Hadizade tarafından Mecmua-i Resdil ve Musannafat-ı Ka~dnf18 içerisinde, Asım İbrahim Keyyali tarafından da Adabü't-tarika ve Esrarü'l-hakika fi resaili'~-~eyh Abdurrezzak el-Ktişanf19 içerisinde ne§r edilmi§tir. Bu iki nüsha aynı yazmalardan istifade ile yazılmı§ olacak ki metin bakımından aynıdırlar. Ya da Keyyali'nin çalı§ması Hadizade'nin çalı§masının kopyasıdır. Metin bölümünde Tahran baskısını (..b) ile Beyrut baskısını da ('-:"') ile

    gösterdik. Ayrıca metinde geçen hadislerin tahricini yaptık.

    Eserin isminden de açıkça anla§ılacağı üzere müellif bu risalesinde sermedi olan senelerin mikdarını ve Allah'ın katındaki günlerin tayinini izah eder. Pek tabiariyle bu ifadelerden anla§ılan, dünya günlerinin mikdarının ilahi günlerin mikdarından farklı olduğu ve zamanın izafi bir durum arz ettiğidir. Günlerin

    17 Süleymaniye Kütüphanesi (Şehid Ali Paşa), 1342, 401-402 vr; Süleymaniye Kütüphanesi (Şehid Alı Paşa), 1364, 73-76 vr. Kitab fi Mikdari's-seneti's-sermediyye ve ta'ylni'l-eyyam ismi ile; The Chester Beatty Kütüphanesi, 3682-16, 816, 208-a 210 (bk. Arberry, J. Arthur, The Chester Beatty Kütüphanesi, A Handlist of the Arabic Manuscripts, Hodges, Figgis and Co. Ltd. Dublin:1958, III, 81.); Berlin, 2312, 162-a 167-b arasında. Tarihu'l-Edebi'l-Arabl'de yanlışlıkla Risaletü's-Samediyye diye kaydedilmiştir (Brockelmann, Tarihu'l-Edebi'l-Arabt, "Kaşanl" md. (Arapça'ya tre. Mahmud Fehml Hicaz!) VII, s. 240; Ahlwardt, Wilhelm, Die Han.dschriften - verzeichnisse der Königlichen Bibliothek zu Berlin: verzeichniss der Arabischen handschriften, Hildesheim-New York, George Olms Verlag 1980, III, 532); Şam, 5258, 89-93 vr. (Malih, Riyad, Fehresu Mahtütiiti Darü'l-Kütübi'z-Zahiriyye, Dimaşk 1978, I, 213-214); Princeton Üniversitesi Kütüphanesi, 2785, 815, 124-a 125-a. (Mach Rudolf- Ormsby, Eric L., Catalog of Arabic Manuscripts in the Garret Calleetion Princeton University Library, New Jersey 1977, s. 238).

    18 Kaşanl, Mecmila-i Resdil ve Musannafiit (haz. Medd Hadizade), Tahran 1380, s. 597-603. 19 a.mlf., Adabü't-tartka ve esrarü'l-hakika ft resaili'ş-şeyh Abdirrezzak el-Kiişant, (haz. Asım İbrahim

    el-Keyyali), Beyrlıt 2005, s. 81-85.

  • 214 .ç,. Abdunahim

    mikdarlarının farklı olmasını göz önüne aldığımızda Einstein'in izafiyet teorisinin bu görüşle önemli ölçüde örtüştüğünü görürüz. Bu risalede geçen bazı mühim kavramlar hakkında belli bazı malumatı z.ikretmek eserin daha iyi anlaşılınasına ves\'le olacaktır. Binaenaleyh biz burada sermediyyet, ezel, ebeci ve zaman gibi kavramları izaha kavuşturmaya çalışacağız.

    Risalenin en temel kavramı olan "sermediyyet"in kökü olan "sermed" kelimesi sözlüklerde; "gece ve gündüz zamanın devam etmesi",20 "yaşamın devamı"21 ve "daim olan şey"22 gibi manalarcia kullanılır. Tasavvuf ıstılahında ise: "sermed\'"; "mekan ile ittibatı olmayan zamanüstü olup her şeyi yaratan zat-ı ilahiyye için tenz\'h-i kamildir. Her şeyin zat-ı ilahiyye ile alakasının var olması, fakat zat-ı ilahiyyenin hiçbir şey ile alakasının olmaması durumudur. Sabit bir hal üzere olan zat için herhangi bir işin cereyan etmemesini kabul etmeğe "sermed" denilir. Daire dönerse merkezi kendi nefsi etrafında döner. Zat-ı ilahiyye; hiçbir noksaniyete, ziyadeliğe, tağy\'re ve tebeddüle düçar olmadan hareketi tafs\'1 eder, zamanı halk eder ve mekanı tayin eder."23 Bazı ıstılah eserlerinde de sermediyyet "evveli ve ahiri olmayan" şeklinde tarif edilmi§tir.24

    Kaşani'ye bu risalesinin hemen başlarında "sermediyyet"i şöyle izah eder:

    "Taayyünlerin ilki ve O'nun sıfat olarak belirmesi (Cenab-ı Hakk'ın) kendi kendini bilmesi ile olmuştur. Bu ilim sıfah zati ehadiyyet hazretinden (oluşumundan) vahidiyyet hazretine (oluşumuna) iner. Zati ehadiyyetin hiçbir niteliği olmaz. Vahidiyyet hazreti ise, esma ve sıfahn oluşumudur. Bu esma ve sıfahn oluşumuna "hazret-i ilahiyye" denilir. Bu vahidiyyet, yani; esma ve sıfat hazreti, birinci hazret olan ehadiyyet-i zatiyyeye sonsuz bir ezeliyyet sağlar. Zira bu nisbet zat-ı ehadiyyet ile sıfatları arasında göreceli bağlar kurar. Bu nisbet (zati ehadiyyetin sonsuz bir şekilde esma ve sıfat olarak belirmesi) "sermed" (zamanüstülük) diye isimlendirilmiştir." Nitekim bu nisbet ile (yani; ahadiyetin vahidiyyete takaddümü ile) ezeliyyetü'l-azal tahakkuk ehniştir. Bu durumda vahidiyyet, ezeliyyeti için başlangıç olan bir hazrettir. Buna da "ezellerin ezeliyyeti/ ezeliyyetü'l-azal" denilir. İşte bu sermediyyet senesinin başlangıcıdır."

    Abdurrezzak-ı Kaşani, bazı eserlerinde "sermediyyet" yerine "an-ı daim" tabirini kullanır. Istıliihatü's-sufiyye'sinde an-ı daimi §öyle tarif eder:

    20 Halil b. Ahmed el-Ferahldi, Kitilbü'l-Ayn, (thk. Mehdi el-Mahzumi-İbrahim es-Samerai), Beyrut 1988, VII, 341.

    21 a.g.e, VII, 341. 22 Ebu Nasr İsmail Cevheri, Tilcü'l-lüğa ve sahilhu'l-arabiyye: es-Sıhilh (thk. Şihabüddin Ebu Amr),

    Beyrut 1998, I, 416. 23 Muhammed Gazi Arabi, en-NusCıs fi Mustalahilti't-tasavvuf, Şam 1975, s. 162. 24 Abdülmünim Hafeni, Mu'cemü mustalahati's-sufiyye, Beyrut 1980, s. 130; Ebu Huzzam, Enver

    Fuad, Mu'cemü'l-mustalahilti's-sufiyye, Beyrut 1993, s. 97; Seyyid Şerif el-Cürcani, et-Tilrifilt, Beyn1t 2005, s. 85.

  • "An-ı daim; ezelin, e bed içerisinde indirac ettiği hazret-i ilahiyye ve vakt-ı hazır içinde imtidadıdır/ genişlemesidir. Zira ezelde zuhur eden zat, ebedin içerisindeki zamanlara göre zuhur eder. An-ı daim içerisindeki her bir zamanezel ve ebedi bir arada bulundurur. An-ı daim içerisinde; ezel, ebed ve vakt-ı hazır bir arada bulunur. Bundan dolayı "an-ı daim"e; batın-ı zaman ve asl-ı zaman da denilir. Zira zamani anlar an-ı daim üzerindeki nakışlar olup alıkarn ve suretleri onunla zuhur eder. O ise daimi ve sermedi olarak kendi hali üzerinde sabit olarak durur. Bazen hazret-i indiyyet' e de muzaf edilir. Tıpkı Hz. Peygamber' in: c~.,., &.J =.rol» «•L...o 'JJ "Senin Rabb'inin katında sabah ve akşam yoktur" buyurması gibi.25

    Bu tarifleri bir arada değerlendirdiğimizde sermediyyet (etemity); bila-ibtida (kıdem/ezeliyyet/pastetrnity) ve bila-intiha (bebi./ebediyyet/timelessness) olma durumudur. Bu durumda sermediyyet üst seviyeden bizatihi bir hakikat olup zaman bunun altmda izafi bir dairedir.

    Kainatta cereyan bütün hadiseler esma sayesinde sevk ve idare edildiklerinden ve esma dahi zamanüstü olduklarından tecellileri de i'tibari olarak zamanüstüdür. Cenab-ı Hakk'ın kainata vaz ettiği nizarn ve intizam (sünnetullah) zamanüstü olup tebdil ve tağyire uğramaz. Arz ve semavattaki deği§im de Cenab-ı Hakk'ın o deği§mez kelimatı cümlesindendir. Zira o her an ayrı bir i§te olup halk-ı cedid söz konusudur. Pelekler içerisinde yer alan bütün varlıklar bu nizarn ve intizam ile i§ görür. Bu nedenle gerekli §artları yerine getirebilenler, her çağda, bu zamanüstülük hususiyyetlerine vakıf ve sahib olabilirler. Kaşani, Şerhu Fususi'l-hikem'inde İsa fassında geçen, İbnü'l-Arabi'nin: "İhya-ı manevi, ilim ile olur. ݧte bu hayat-ı ilahidir ki; daimi, yüce ve nurani olup Cenab-ı Hakk'ın hakkında: ~~t:ıı J ~ ~ i)) ~ ~_ı ~~t ~ 01.5 0-' ..ı\)> "Bir ölüyken dirilttiğimiz (cehalet ile ölü iken ilim ile dirilttiğimiz) ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur ihsan ettiğimiz kimse, karanlıklar içerisinde kalıp bir türlü çıkamayan gibi olur mu?" (En'am, 6/122) buyurduğu hayattır" ifadesini §erh ederken; hakiki ihyanın, cehalet ile ölü olan nefsin ilim sayesinde manevi olarak dirilmesi olduğunu belirtir. Zira ilim; Allah'ı bilen arif nefisler için hakiki, daimi, sermedi, yüce ve nurani hayattır. Tabiariyle bütün ilimler bu özelliğe sahip değildir. Allah'ın zatı, sıfatı, esması, ayatı, kelimatı ve efali hakkındaki ilim bu hususiyedere sahiptir. Evliya-i kamilin olan asfiya böyle bir enfasa sahip olup isti'dadı elverenlerin nefslerini ihya ederler. Onların üzerine nurani ve ilmi hayatm nurlarını feyezan ederler. Onlar da bu hayatla dirilip cehalet ölümünden kurtulurlar ve onların nurları ile insanlar içerisinde yürürler. 26 Burada açıkça görüldüğü üzere, marifetullaha eren arifler de daimi ve sermedi hayatm bazı yüce hususiyederine sahiptirler.

    İbn-i Miskeveyh Tehzfbü'l-ahlak'ında hayatı iki kısma ayırır: Hayat-ı iradi ve

    25 Kaşant, Istılilhiltü's-sufiyye, (thk. Muhammed Kemal İbrahim Cafer), Kahire 1981, s. 32. 26 a.ınlf., Şerhu Fus(isi'l-hikem, Kahire 2003, s. 281.

  • 216 ~ Abdunahim

    hayat-ı tabii. Hayat-ı iradi için mevt-i iradi olup bu tür hayat; §ehvetin ölümü ve onunla kar§ıla§mayı terk etmekten ibarettir. Mevt-i tabii ise nefsin bedeni terk etmesidir. Hayat-ı iradi ile insanın hayatı için dünyada yiyecek, içecek ve §ehvet uğruna çalı§masını kasd etmi§ledir. Hayat-ı tabii: ile de ki§inin istifade edeceği hakiki ilimler sayesinde sermedt olarak bekasını ve cehaletten uzak durmasını kasd etmi§lerdir. ݧte bunun için Eflatun, hikmet taleb edene "irade ile öl ki tabtat ile ya§ayasın" tavsiyesinde bulunmu§tur.27

    Nasıl ki Kur'an-ı Kerim Allah kelamı olduğundan dolayı zamanüstü ise Kur'an'ın tere§§ühatı olan eselerler dahi bir nevi zamanüstüdürler. Ehl-i tasavvlıfa göre, yüksek ruhlar bizim dün, bugün ve yarın dediğimiz zaman dilimlerini pekala a§ıp vuku bulmu§ ve bulacak hadiselere vakıf olabilirler. Fakat bu zamanüstülük Allah'ın zamanüstülüğüne nazaren i'tibari ve nisbidir. İnsanların da zamanüstü özelliklere sahip olabileceklerinin delilini de Kur'an-ı Kertm ve hadis-i §ertflerden örnekler vererek açıklarlar. İsra ve mi'rik hadiselerini buna delll olarak gösterirler. Nitekim namaz ibadeti mü'minler için mirac sayılmı§tır. Hatta İbnü'l-Arabi ve peyrevlerinin hadis anlayı§larına baktığımızda onların kendisine has bir metodlarının olduğunu görürüz. Hadis-i §erifleri bizzat Hz. Peygamber'den i§ittiklerini söyleyebilmi§lerdir. Zira ruh, zaman ve mekan ile kayıtlı değildir. Bazı veliler bin yılları bir günde ya§ayabilmi§lerdir. Nitekim melekler ve cinlerin de kendilerine has zaman mefhumları vardır. Şehadet aleminde saliselerce ölçülebilen ve idrak bakımından ise uzun süreli olarak telakkı edilen ve misal aleminin yansımaları olan salih rüyaların bu §ehadet aleminde de olduğu gibi çıkmaları meselenin bir diğer boyutunu izah eder. Ayrıca belirli bazı zamanların kıymetlerinin sürelerine e§değer olan diğer bazı zamanlardan kat be kat daha üstün olması ve bunların birkaç mislinin bir arada idraki bunun diğer bir delili sayılır. Tıpkı kadir gecesi ve Cuma günlerinin fazileti ve bazı velilerin bunların bir kaçını bir anda idrak etmeleri gibi.

    Ezel ve ebeci kavramiarına bir göz atarsak aslında her ikisinin sermediyyet ismi altında birle§tiklerini görürüz. Ezel kelimesi sözlüklerde "kıdem" ile e§ anlamlı olarak kadim olma durumu manasında kullanılmı§tır. Bazı ehl-i ilim, bu kelimenin "kadim" manasında kullanılan "lem yez;el" ifadesinden türediğini belirtirler. Zamanla bu kelime "yezeli" ve son olarak "ezeli" §eklini almı§tır.28

    Serrac et-Tusi de "ezel"i kadim diye tarif edip Cenab-ı Hak için, "kadim"in ise Bari Teala'nın gayrı için kullanıldığını belirtir. Tusi, "ezel"i esma-i evveliyyet zımnında addeder. Ebediyyet de Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarından biridir. Ezeliyyet ve ebediyyet arasındaki fark; ezeliyyet için bidayet ve evveliyyetin söz konusu olmaması, ebediyyet için de nihayet ve ahiriyyetin söz konusu olmamasıdır.

    27 İbn Miskeveyh, Tehzibü'l-ahlak, Kahire 1299, s. 82. 28 Ebu Nasr İsmail Cevherl, Tacü'l-lüğa ve Sahilhu'l-Arabiyye: es-Sıhilh (thk. Şihabüddin EbU Amr),

    Beyrut 1998, ll, 1223.

  • Vasıti'ye "ebediyyet" sorulduğunda §öyle cevap vermi§tir: "Sayımda inkıtaı terk etmeğe i§aret olup vaktin sermediyyet içerisinde mahv olmasından ibarettir."29

    Ruzbihan Bakli; "ezel"i kıdem, "ezelü'l-ezel"i de resimsiz ve vesmsiz olarak Hakk'ın vücudu olarak tarif eder.30

    Varlık ve zamanın birbirleri ile olan yakın ittibatından dolayı "varlık" hakkında sufilerin, kelamcıların ve filozofların görüşlerini kısaca sunmakta fayda mülahaza ediyoruz. Seyyid Şerif Cürcani de "ezel"i, mazi cihetinden gayr-ı mütenahi olan bir varlığın mukadder zamanlar içerisinde varlığını devam ettirmesi durumu diye tarif eder. Tıpkı ebed'in; müstakbel cihetinden gayr-ı mütenahi olan varlığını mukadder zamanlar içerisinde devam ettirmesi durumu olduğu gibi. Cürcani mevcudu ezeliyyet ve ebediyyet cihetinden üç kısım içerisinde ele alır. Mevcud ya ezeli ve eb edidir (Cenab-ı Hak gibi), ya ne ezeli ne de eb edidir (dünya gibi), ya da e be di olup ezeli değildir ( ahiret gibi). Ona göre; "ezeli", kendisine adem sebkat etmeyen varlıktır.31 Cürdini'nin burada ahiret ile ilgili belirttiği görüş kelamcıların görü§ü olarak önümüze çıkar. Zira onlara göre sonradan yaratılan bir varlık ebedi olarak kalabilir.

    İbn-i Sina ve İbnü'l-Arabi'nin §ahsında felsefeciler ve sufi:lere göre ise; kainatın varlığı, özü itibari ile vacibü'l-vücud olmayıp bunların süreklilik ve sonsuzlukları zorunlu varlığa bağlıdır. İbn-i Sina'ya göre zaman, teceddüd üzere takdir edilmi§ tir. Sabit ve vaz' edilmi§ bir takdit söz konusu"değildir.32

    İbnü'l-Arabi Fütuh&-ı Mekkiyye'sinde "giri§"e: "(:~ y- •t:-.:.\11 ~) -ş.lll 411 .J....>JI

    ~.:i;./' cümlesi ile başlar. Burada "adem'in ademi" nden maksad "vücud"tur.

    Dolayısıyla her §ey vücuddan var olmu§tur. Ki o vücud Hakk'ın "ayn"ıdır ve bazen "ama" ile ifade edilirY İbnü'l-Arabi, Kitabü İn§aid'd-devair el-ihatiyye'sinde; e§ya için üç mertebenin söz konusu olduğunu söyler. Ona göre; ilim bunların dı§ında hiçbir şeye taalluk etmez. Adem-i mahzdır, bilinmez, cehil olunmaz ve hiçbir şeye mütaallık da değildir. Bu üç mertebeden ilki: Zatı için vücud ile vasıflanan ve "ayn"ında "mevcud-i bi-zatihi" alandır. Bu vücudun varlığının adernden gelmesi düşünülemez, bilakis vücud-i mutlakdır. İkincisi: alem, ar§, kürsi, semavat ve içindekileri ile tabir edilen mukayyed vücuddur ki bunlar "mevcud-i billah"dır. Üçüncüsü de: adem, vücud; hüdus ve kıdem ile vasıflanmayan §ey olup ezeli olarak Hakk'a mukarindir.34

    29 Tusi, Ebu Nasr es-Serrac, el-Lümd (thk. Reynold Nicholson), Leiden 1914, s. 364. 30 Ş1raz1, Rüzbihan Bakli, Şerh-i Şathiyyô.t (tsh. Henry Corbin), Tahran 1981, s. 618. 31 Seyyid Şerif el-Cürcanl, et-Tartfaı, BeyrGt 2005, s. 17. 32 İbn-i Sina, el-Mebde' ve'l-madd, (haz. Abdullah NGranl), Tahran 1363, s. 40-49. 33 İbnü'l-Arabl, el-Fütuhatu'l-Mekkiyye, (Osman Yahya tab'ı), I, 41. 34 İbnü'l-Arab!, Kitabü İnşdi'd-devdir (La Production Des Cercles, Paul Fenton-Maurice Gloton,

    texte ara be etabii par H. S. Nyberg, Philosophie İmaginaire, editions de l'eclat), s. 4 ı.

  • 218 ~ Abdunahim

    Sadredreddin Konevi Fükuk'ünde Yusuf fassı bölümünde "adem"in ancak zihnen dü§ünülebileceğini ve gerçekle§mesinin mümkün olmadığını belirtir. Vücudun anla§ılabilmesi için, "adem"in adeta bir ayna vazifesi gördüğünü ifade eder, §öyle der: "Vücudun mukabilinde dü§ünülen ademin, taakkul dı§ında tahakkuk edebilmesi söz konusu değildir. Vücud-i mahz'ın, idrakı mümkün değildir. Vücuda mukabil olarak dü§ünülmesi haysiyetiyle adem, vücud için bir ayna gibidir. İki taraf arasında taayyün eden, misal aleminin hakikati ve ziya-ı zatıdır. Sonra bu hüküm, iki §ey arasında mütavassıt olan her §eyde sereyan eder."35

    Abdürrezzak-ı Kaşani, Tahliyetü'l-ervah bi hakaiki'l-incah isimli eserinde mevcudun hayır, madumun da §er olduğunu söyler. Madumun §er olmasının nedeni ancak ademi: bir emre nisbet edilebilmesidir. Örneğin; çok kan dökücü olan birisine "mutlaka o §erdir" demek gibi. Bu onun kudretinin §et olduğu anlamına gelmez. 36

    Ebed kavramına baktığımızda bu kavramın, nihayet ve ahiriyyetin söz konusu olmadığı varlıklar için kullanıldığını görüyoruz. Rağıp el-İsfahani'ye göre; "ebed", zamanın imtidad eden/geni§leyen ve (zamanın) tecezzi: ettiği gibi tecezzi etmeyen müddetinden ibarettir. Nitekim falan zaman denilebilir fakat falan ebed denilemez.37 Dilbilgini Cevheri de "ebed"in, "dehr" ve "daim" manalarında kullanıldığını belirtir. 38

    Sufi: ariflere göre "ezeliyyet" ve "ebediyyet" aslında birdirler ve bir arada bulunurlar. Aynü'l-Kudat-ı llemedani (v. 525); Cenab-ı Hakk'ın, beraberinde hiçbir varlık yokken var olduğunu ve onun bu an içerisinde de var olduğunu ve beraberinde hiçbir §ey olmadığını ve gelecekte de var olup beraberinde hiçbir §eyin olmayacağını belirtir. Hiçbir fark olmaksızın O'nun ezeliyyeti, ebediyyeti ile birliktedir. Ezeliyyeti mazi: olarak değerlendirenler hata içerisindedirler. Adem'in zamanı ezeliyyete daha yakın değildir. Bütün zamanların ezeliyyete nisbeti aynıdır, tıpkı ilimin mekana yakınlığı ve uzaklığı gibi. 39 Hemedani'ye göre; geçmi§te, hazırda ve gelecekte olan her mevcudat ilm-i ezelde bulunmaktadır. Bu ilirnde noksanlık ve ziyadelik söz konusu değildir. Cenab-ı Hak için zaman yok ki ona mazi: ve mustakbel nisbet edilsin. Fakat insanoğlu zaman tüneli/madıyk-ı

    35 Sadreddin Muhammed b. İshak b. Muhammed Konevi, el-Fükuk fi esri'ıri müstenedati hikemi'l-fusus, (Tercüme ve Metn-i Kitabi'l-Fükuk ya Kilid-i Esrar-ı Fususi'l-Hikem (tsh. ve Farsça'ya tre. Muhammed Hacevi), Tahran ı413, s. 228.

    36 Kii.§ani, Tahliyetü'l-ervah bi hakiiiki'l-incah, s. 8. 37 Rağıb el-İsfahani, el-Müfredaı fi Garfbi'l-Kur'an (thk. Muhammed Halil İtani), Beyrut ı998, s.

    ı 7. 38 Cevheri, Tacü'l-lüğa ve sahahu'l-Arabiyye: es-Sıhah, (thk. Şihabüddin Ebu Amr), Beyrut 1998, I,

    379. 39 Hemedani, Ebu'I-Meali Abdullah b. Muhammed Aynü'l-Kudat, Zübdetü'l-hakaik, Musannefat-ı

    Aynü'l-kudat-ı Hemedanf içerisinde ( thk. Afif Useyran), Tahran ı 962/ı 34 ı, s. 5 7.

  • zaman içerisinde olduğundan mazı ve mustakbele giriftardır. insanoğlunun zihninde Bari Teala'ya mazi izafe edilince Evvel olarak görünür, mustakbel izafe edilince de Ahir olarak görünür. O'nun ilminde Adem'in zamanı ve alemin ınkırazının zamanı yeksandır. O'nun ilmi için Adem'in zamanı "geçmiş" ve alemin ınkıraz zamanı "gelecek" değildir.40 "Allah irade etti (erade'l-Hak) veyahut "irade edecek" (yüridü) dediğimizde, zaruret için bu ifadeleri kullanırız. Durum böyle olunca, salikin ilim yoluyla ezeliyyete ulaşması mümkün değildir. Evet, belki manasını ilim ile idrak edebilir; ancak bir şeyi "idrak etmek" başka, bir şeye "ulaşmak" başkadır. Mana bakımından ezeliyyet ve ebediyyet arasında bir farklılık söz konusu değildir. 41

    Şeyh Ahmed-i Ciziri (v. 1049 h.) bu durumu şu vedz beyti ile şöyle ifade eder:

    ~ .J~ /' ~~ ~ .J Jjl b i-li ~

    ~~ ._j ~ Jjl ._j ..:..ıj\_,>-~ O.J ~..Lo .J'"" Kıdemde ezel ve ayn-ı ebedin ikisi birdirler Zira sermediyyet ne ezel olmayı ve ne de ebed olmayı gerektirirY

    Zaman kavramı bu risale ile yakından alakah girift bir kavramdır. Müellifin bu konudaki açıklamalarına geçmeden önce ilgili bazı görüşleri serd etmekte fayda

    vardır. Her ne kadar sUfiler bilimsel bilgilere, 4~U

  • 220

  • teorisi için de durum böleydi. Cisimler hareket ediyor, kuvvetler birbirini çekiyor ve itiyor, ama zaman ve uzay bunlardan hiç etkilenmeden devam ediyordu. Genel izafiyet teorisinde ise durum farklıdır. Uzay ve zaman artık dinamik niceliklerdir; bir cisim hareket ettiğinde ya da bir kuvvetin tesiri söz konusu olduğunda uzay ve zamanın eğriliği deği§ir ve bunun neticesinde uzay-zamanın yapısı cisimlerin hareketini ve kuvvetlerin tesirini deği§tirir. Uzay ve zaman kainatta olan her §eyi etkilemekle kalmayıp her §eyden etkilenir de. Bu teoriye göre kainatın sınırlannın dı§ında kalan bir zaman ve uzaydan söz etmek anlamsızdır.47

    Kaşani'nin bu risalesinde ki; "Ve Rabbimin katmda bir gün sızın saydıklannızdan bin sene gibidir" (Hac c 22/4 7) ayetine ve Hz. Peygamber' den rivayet edilen "Ümmetim istikametli giderse ona bir gün var, istikametli gitmezse ona yarım gün var"48 hadis-i §erifine yakla§ımı burada dikkate değer önemli bir izah tarzıdır. Nitekim Kaşani, İslam aleminin iki büyük deh§etli hadiseden (Haçlı sava§lan ve Moğol saldırıları) kurtulduğu zamanda ya§amı§ ve bu hadisin kendilerine büyük bir müjde verdiğini açıklamı§tır. Kaşani hicd 700'lü yıllarda ya§adığına göre bir be§ yüz sene daha eklersek Osmanlı'nın son dönemlerine, tanzimata denk gelen bir tarih ile kar§ıla§trıZ ki bundan yola çıkarak, Hz. Peygamber'in ümmeti tekrar istikameti bulursa bir be§ yüz yıl daha bulacaktır, fikrine ula§abiliriz. Haçlı sava§lan ve Moğol saldınlarından sonra İbnü'l-Arabi ve Mevlana'nın Müslümanlar için istikamet rehberleri olduğunu dü§ünebiliriz. Bu asırcia da son dönem alim ve arifleri iyi bir §ekilde anla§ılırsa yeniden istikamet bulunabilir sonucu pekala elde edilebilir.

    Allah-kainat ili§kisinde, kainatın yaratılmı§ olup olmadığı bilim adamlan arasında pek çok tartı§malara sebep olmu§tur. Ateistler, natüralistler ve materyalistler bu konuda kainatın ezeli olduğu kanaatindedirler. Pek çok İslam alimi ise kainatın yoktan var edildiğine kanidirler. Fakat İbnü'l-Arabi ve peyrevleri bu görü§ü benimsemezler. islam alimlerinin ekserisine göre kainatın bir ba§langıcı vardır.

    izafiyet teorisine dayanılarak, kainatm ibtidasının, maddi evrenin ibtidası olduğu gibi 'zaman'ın da ibtidası olduğu söylenebilir. Bu teorinin savunulması ve bilimsel olarak ispatlanması Cenab-ı Hakk'ın sermedi olu§una dair bilimsel kanıtlar mahiyyetindedir. Nitekim ünlü sufi Aynü'l-Kudat-ı llemedani zamanın varlığının cisimlerin varlığından sonra söz konusu olabileceğini söyler. Ona göre mekan için de bu durum aynen söz konusudur. Hemedani'ye göre zaman ve uzay ayrılmaz bir bütün olup sermediyyetin altındadır. Zaman ve mekan dahi anzidirler. Zamanın varlığı hareketin varlığına bağlı olup hareketin varlığı da

    47 a.mlf, Zamanın Daha Kısa Tarihi, s. 43-44. 48 Münavl, Abdürraı1f, Feyzü'l-Kadir, Riyad 1998, VI, 3279-3280; İsmai:l Ac!Gnl, Keşfü'l-hafa, 2799

    nolu hadis içerisinde (haz. Ahmed Kall:'i§), Halep, Il, 435.

  • 222 -} Abdunahim

    cisimlerin varlığına bağlıdır. Bu durumda zaman hareketin zarfı, mekan da cismin zarfıdır. 49

    izafiyet teorisi için verilen ikiz karde§ler örneğinde olduğu gibi ehl-i tasavvufa göre de Allah'ın veli kulları bir an içerisinde bin yılları ya§ayabilirler. Çünkü Allah'ın günleri ile dünya günleri arasında büyük farklar bulunmaktadır. Bu teori mu'cize ve leeramederin açıklanması için önemli bir teori olarak önümüze çıkmaktadır. Allah'ın sermedi olu§unun anla§ılması, ilminin geleceği ku§atması ve belirlemesi meselesine önemli katkılar sunar.

    Sonuç

    Abdürrezzak-ı Kii§anl'nin Risale fı beyani mikdari's-seneti's-sermediyye ve ta'yini eyyami'l-ilahiyye isimli eseri ilgili konular cihetinden nadir bulunan bir eserdir. Müellif bu konuda sermediyyet/zamanüstülük, ezeliyyet, ebediyyet, an ve zaman hakkında Kur'an ve hadislerden yola çıkarak önemli izahlarda bulunmaktadır. Bu risalede sermedi olan senderin mikdan ve Allah'n katındaki günlerin tayini ayetler ve hadisler e§liğinde değerlendirilmeye tabi tutulmu§tur. Müellifin ifadelerinden anla§ılan, dünya günlerinin mikdarının izafı: olduğu ve Cenab-ı Hakk'ın katındaki günlerin mikdarının bu günlerin mikdanndan farklılık arz ettiğidir. Einstein'in izafiyet teorisinin bu görü§le önemli ölçüde örtü§tüğünü söyleyebiliriz. Mutasavvıflara göre, büyük veliler bizim dün, bugün ve yarın dediğimiz zaman dilimlerini pekala a§ıp vuku bulmu§ ve bulacak hadiselere vakıf olabilirler. Fakat bu zamanüstülük Allah'ın zamanüstülüğüne nazaran i'tibari ve nisbidir. Yelllerin bu üstün kabiliyyetlerine, isra ve mi'rac hadislerini delil olarak gösterirler. Onlara göre ruh, zaman ve mekan ile kayıtlı değildir. Nitekim melekler vı:; cinlerin de kendilerine has zaman mefhumları vardır. İçerisinde bulunduğumuz alemde saliselerce ölçütebilecek rüyaların salih olanlarının çok uzun bir §ekilde telakki edilerek bu §ehadet aleminde de olduğu gibi çıkması meselenin anla§ılmasına yardımcı olur. Nitekim sufiler'e "an"ı yoğun olarak ya§ama manasında "ibnü'l-vakt" denilmi§tir. Ezel ve ebeci kavramlarına baktığımızda her ikisinin sermediyyet ismi altında birle§tiklerini görürüz.

    Risi'ıle fi beyi'ıni mikdi'ıri' s-seneti' s-sermediyye ve ta' yi ni eyyi'ımi'l-ili'ıhiyye

    Bismillahirrahmanirrahim

    49 Hemedanl, Zübdetü'l-hakaik, Musanafiit-ı Aynü'l-Kudiit-ı Hemediinf içinde, Tahran ı 962/134 ı, s. 54.

  • Bütün hamd ve kemalat alerolerin rabbi olan Allah'a mahsustur. Sonsuz rahmet ve esenlikler, peygamberlerin efendisi olan Hz. Muhammed'e ve onun makbol ve pak aline olsun.

    imdi; zat-ı ilahiyye sırf zat olması i'tibariyle (hiye hiye) imtidadı/devamı -yani; bekasının süresi- sınırlanmı§ bir §ey değildir. Çünkü O'nun zat itibarı ile ne vasfı var, ne ismi var, ne de resmi (§ekli). O, hadiste denildiği gibi, "ama" içindedir. Zira O'nun zatını, herhangi bir sıfat ile taayyün etmeden, hiçbir açıdan bilmek mümkün değildir. Taayyünlerin ilki ve sıfat olarak belirmesi ise kendi kendini bilmesi ile olmU§tUL Bu ilim sıfatı zati ehadiyyet hazretinden (olU§Umundan) vahidiyyet hazretine (olu§umuna) iner. Zati ehadiyyetin hiçbir niteliği olmaz. Vahidiyyet hazreti ise, esma ve sıfatın olu§umudur. Bu esma ve sıfatın olu§Uffiuna "hazret-i ilahiyye" denilir. Bu vahidiyyet, yani; esma ve sıfiit hazreti, birinci hazret olan ehadiyyet-i zatiyyeye sonsuz bir ezeliyyet sağlar. Zira bu nisbet zat-ı ehadiyyet ile sıfatları arasında göreceli bağlar kurar. Bu nisbet (zati ehadiyyetin sonsuz bir §ekilde esma ve sıfat olarak belirmesi) "sermed" (zamanüstülük) diye isimlendirilmi§tir. Ayrıca zat ve sıfat gibi ikilik nazara alınmadan zat-ı ehadiyyetin esma ve sıfat ile ili§kisi dü§ünülemez. Binaenaleyh bu takdirde ezeliyyet var olmu§ olamaz.

    Nitekim bu nisbet sayesinde (yani; ahadiyetin vahidiyyete takaddümü ile) ezeliyyetü'l-azal tahakkuk etmi§tir. Bu durumda vahidiyyet, ezeliyyeti için ba§langıç olan bir hazrettir. Buna da "ezellerin ezeliyyeti/ezeliyyetü'l-azal" denilir. ݧte bu sermediyyet senesinin ba§langıcıdır. İlahi hazret ilim formatı/alimiyyet ile bir bağlantı olarak e§yanın gerçeklerini var etmeyi gerektirmi§tir. Ve e§yanın hadis olmasıyla bu birinci ilim hakikati ile o e§ya arasında ba§ka ili§kiler de var oluyor. Tıpkı onları; kudreti ve me§ieti ile yaratması, e§yanın hakikatlerine "ol" emrini verip onlarla konu§ması/tekellüm, "inayet-i O.la" denilen me§ietin tayin ettiği vecih ile yaratılmak istemelerini i§itmesi/sem'iyyet, bu mütebayin zat üzere onların durumunu görmesi/basariyyet gibi.50 Birinci sıfat olan alimiyyet ise hayatı gerektirir. ݧte bu yedi sıfat zat ile beraber, eimmetü'l-esma/esmanın imamları olmu§tur. Zira bu isimler, ba§langıçta §arttırlar ve hepsinden öncedirler. Gerçekte alimiyyet sıfatı ister ki; "Alim" ismi diğer yedi öncünün de öncüsü olsun. Zira ilim, irade ve sair sıfatlardan önce tahakkuk eder. 51

    Her ne kadar hayat vücO.d cihetinden takacidüro etse de imameti hak etmez.

    50 Yani; ilim, kudret ve iradeye ilave olarak kelam, sem' ve basar sıfatları da devreye girer. 51 Matbu nüshalarda metnin bu cümlesinden sonra §U ifadeler de yazılıdır: "Hayat ilmin ön §artı

    olduğundan ilme takaddüm etse de öncülüğü haketmiyor. Zira hayat, nisbet istemez, ilim ise ister. Ayrıca imamet nisbet isteyen sıfatlardandır. Bu durumda imam kendisine bağlananlardan/me'mı1m daha üstündür. Üstelik hayat ilim ve sair sıfatiardan daha üstün değildir. Ancak ilim için musahhih olan hayat bunun haricindedir." bk. Ka§ani, Mecmua-i Resdil ve Musannafat (haz. Medd Hadizade), Tahran 1380, s. 598-599; Adabü't-Tarika ve Esrdrü'l-Hakika fi Resaili'~-Şeyh Ab dirrezzak el-Kiişdni (haz. Asım İbrahim el-Keyyali), Beyrı1t 2005, s. 81.

  • 224 .ç,. Abdurrahim

    Zira alim, canlıdan daha şerefli olup önde olmayı hak eder. Zira gerçek hayat ancak ilim ve idrak ile görünür. Demek hayat, ilmin bir şartı ve hazırlığı gibidir. İşte bu yedi sıfat, taaddüdleri bakımından i'tibari nitelikler olduğundan ve kendi vasıfları ile mutlak rabb olan Allah'ın rububiyyetini gerektirdiklerinden bu ilk ezeliyyetler, rububiyyet ve yaratmanın ezeliyyetinden önce gelir. Bu durumda rububiyyet hazreti, uluhiyet hazretinden sonradır. O da zatın hazretinden sonra gelir.

    Binaenaleyh ezeliyyetü'l-azal, içerisinde taaddüd bulunmayan evveliyer-i mutlaka'dır. Halbuki ulühiyetin ezeliyyeti, esma sayısınca taaddüd eder. Esma ise sayısızdırlar. Fakat sonlulukları ile beraber ilk yedi sıfatın içinde münhasırdırlar. Zira bu esma o yedi sıfatın cüziyyatı ve dallarıdırlar. Onlar olmadan esma tahakkuk etmez. İşte bu yedi sıfatın da pek çok isimden oluşan birer hazreti vardır. Yani her sıfatın altında zat-ı ilahiyye ile mahlukat arasındaki nisbetleri oluşturan sonsuz aracı isimler var.

    Hülasa, rubübiyyet hazretleri, bu yedi sıfatın içindedirler. Ve hepsi de

    rububiyyet hazretiden önce gelirler. Rububiyyet hazreti de: ~~G ci ;. eY. j5~ "O her an yeni bir niteliktedir" (er-Rahman 55/29) ayetinin mazmunu içerisinde barından hazrettir.

    Nitekim imtidad-ı evvel/uzam hareketi denilebilecek ehadiyyet hazretinin bekası ezelü'l-azaldan ebedü'l-abada başlangıçsız ve sonsuzdur. Onda nisbet/ilişki ve bölünme yoktur. İmtidad-ı evvel taayyünat-ı vasfi cihetinden itibara alındığında imtidadat-ı esmaiyyeye uzanır, onlar da imtidadat-ı rubübiyyete uzanır. Bu sürece "dehr" denilir. Bu dehrin zaman içindeki benzeri imtidad-ı devr-i feleki/feleklerin döngüsüdür. Zira bu feleklerin döngüsü ilk hareket olarak kabul edildiğinde ve onların süresi -alt kavramlar olan, başlangıç, sonluluk ay ve seneden kat-ı nazar- mutlak zaman olduğundan, bu hareket dehr ile eşdeğerdir.

    Güneşin bu hareketinde içinde herhangi bir noktanın hizasına gelmesi senenin başı sayılır. O sene ki güneş aynı noktaya geri vardığında, tamamlanmış olur ve güneşin burçlar içindeki seyahati ile aylar gerçekleşir ve günlük hareket ile güneşin aynı noktaya gelmesi ile de günler oluşur. Günlerden saatlere, saatlerden dakikalara, dakikalardan saniyelere, saniyelerden saliselere kadar bu devir işler.

    Saliseler "an" demektir. Bu geometrik çizginin en küçük noktası gibidir. Buna zaman-ı hazır da denilir. Bu sürenin en küçük birimidir ki, daha küçüğü tevehhüm edilmez.

    Bazen de mecazen "gün" kavramı zamanın (büyük-küçük) bütün bölümleri için kullanılır. İşte en kısa gün "an"dır. Zaman itibarı ile en uzunu da ~enedir. Ve hiç şüphesiz az olan çok olanı sayar. Tıpkı "bir"in diğer sayıları içermesi/sayması

  • gibi. "Yüz"ün "on"lara bölünmesi gibi çok olan da küçük birimlere bölünür. Saatierin günleri, günlerin ayları, ayların seneleri böldüğü gibi mutlak zaman denilen ve ezeliyyet sürelerinin en kısası sayılan mutlak zaman da, "dehr" ve "sermediyyet"i böler.

    Şimdi maksadımıza dönelim, deriz ki: ݧte Allah, esmasından dolayı yaratıp geli§tirmeyi (rubCıbiyyeti) istiyor. Esma da -te'sirlerinin devamı için- rubCıbiyette araçlar ister, bu alemde. Onlar da esir enerji gibi lat1f §eylerdir. Ve bunun sonucunda yedi sıfat, yedi gezegeni ve yörüngelerini gerektirmi§tir. Bu yedi gezegen, dünya i§lerinin yönetiminde reis ve efendidirler. Cenab-ı Hak §öyle

    buyurmu§tur: ~~;\ ..:..ı0 f }.JJ!j ~lj ~lj .J~Ij J:iı p-:l }.w j~ "Allah gece ve gündüzü, güne§ ve ayı size müsahhar kılmı§tır. Yıldızlar da onun emri ile

    müsahhardırlar" (Nahl 16/12). Yani vahidi olan ilahi emir! e ki, o ayette: G _;;i LA j)>

    ~Lı.::-lj \ı[ "Emrimiz sadece bir tanedir" (Kamer 54/" •) denilmi§tir. Yani alemdeki geçerli kanunlar, ki bunlar dünya döneminde "ilahi §uCınlar"dır. Nitekim Cenab-ı

    Hak bu sözü ile bu duruma i§aret etmi§tir: .~~U J. jA r,J.i JS'~ "O her gün yeni bir nitelik ve yönetmededir" (er-Rahman 55/29).

    Dünya günleri (dönemleri) rubCıbiyyet günleri olduğundan ve rubCıbiyyet hazret-i ulCıhiyetin intihasından ba§ladığından, rubCıbiyet de zamanın deği§imlerinin sonuna kadar devam ettiğinden dehrin günleri hareketten ibaret olan zamanın günlerinden daha uzun sayılır. Dolayısıyla dehr, zamanın mikyasları ile ölçülür ki, bu ölçülerin bir tam sayısı "bin"dir. Demek dehrin her bir günü bin senedir. Buna rubCıbiyyet ve idare günleri de denilir. Nasıl ki Cenab-ı Hak bu ayetiyle buna i§aret etmi§tir: ~,)_,k ~ ~ ~\s J.q.J ~ LAY. ~l.J~ "Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin sene gibidir" (Ha cc 22/4 7). Bu Allah'ın azab ve cennet ni'metlerini kendisiyle vakitlendirdiği günlerdir ki, §öyle buyurmu

  • günü ve toplayıcısı olan cuma günü olmu§tur. Adem'in zuhuru da haftanın ilk günü olmu§tur. Ve kıyametin yakınlığı, içerisinde bulunduğumuz cuma gününün yedinci gün olması ve §er-i muhammedi'deki saygınlığının esprisi bundandır.

    Bundan dolayı da Hz. Peygamber §öyle buyurmu§lardır: 'i y. 4.\.i ci"\ ...:.-.lA::..... i .J)11

    11i y. ~ 4.\.i ~ rl.JL.ı "Ümmetim istibimetli giderse ona bir gün var, istikametli gitmezse ona yarım gün var."52 Hadiste bizim için müjde var. Zira yarım gün geçti.

    Ahiret günleri ezelden ba§layan ulCıhiyet günleri olduğundan ve bu günler ezelden esmanın rubCıbiyyetinin sonuna kadar devam ettiğinden ve rubCıbiyyet günlerinden daha uzun olduğundan, rubCıbiyyetin günlerinin ölçekleri ile takdir edilir. RubCıbiyyet ise herhangi bir isim ile hasıl olur. Fakat ulCıhiyet ancak yedi temel sıfat/eimme-i seb'a ile tamamlanır. Demek hakikatte rubCıbiyyet ulCıhiyetin yedide biridir. Ayrıca bundan anla§ılır ki dünya günleri de ahiret günlerinin yedide biridir. Bu da dünya günlerinin yedi temel sıfat ile çarpımından hasıl olur. Bu da kırk dokuz bin sene eder. Ve bunun sonunda i§ ve emir yüce esma basamaklarının sahibi olan Allah'da son bulur. Ve rubCıbiyyet günlerinin son günü olan son elli bininci senede son bulur. Bu elli bin yıllık basamaklı süreçte

    her §ey zatta fani olur. Cenab-ı Hakk'ın: :)1~ 0\.5 i-Y. ._j J~ (_J;Jij ~JWI tJi )ı 4P ___;:j\ ~"Melekler ve ruh, ona mikdan elli bin sene olan bir günde

    yükselirler" (el-Maaric 70/4) sözünün manası tahakkuk eder. Yani kırk dokuzun bitmesi elli ile olur. Bu da büyük kıyamet günüdür. Eğer sen bu zamanın ehlinden isen Allah sana sabr-ı cemil versin.

    ݧ te bu günün uzunluğu elli bin sene olunca küçük kıyamet onun ilk basamağı ve ilk durağı olur. Nasıl ki Hz. Peygamber buyurmu§tur: 11.ı..;..~ ...:.-.li ..W ..:.;\.. ..:.rı11

    "Kim ölürse onun kıyameti kopmu§ sayılır" 53 llö_?-'11 Jjl: ... .:.rı Jy.... J) _r.

  • c. Hiçbir insan ve cinin sorguya çekilmediği. ~~~ ':lj JJ! ~~ :.;. J~ ':1~ (er-Rahman 55/39) durak.

    d. "Onları durdurun, onlar sorguya çekilecekler" ~0) p ~! ~ _,.4)~ (es-Saffat 3 7/24) durağı.

    e. "Herkes gelir kendini savunur" ,ı~ : · J~GJ .ı 'ı( -G). (en-Nahl "\ , :/' , · v;-- u c../ 'J'

    16/11 1) durağı.

    f. "Herkesin sustuğu" ~0# -\'~ (el-Mürselat 77 /35) durak.

    ݧte üç hazretin manası ve süreleri anla§ılınca ll~ .j.J :.r J;i Gin "Ben rabbimden iki sene (iki hazret) gerideyim" diyenin sözünün manası anla§ılır. Hazret-i ehadiyette zatın bebisının imtidadı ezlü'l-azaldan ebedü'l-abada kadar olup ezeliyyetinde nisbet, kısmet, sene gibi kavramlar yoktur. Ve taayyünatın ilki ba§layınca her bir günü bin sene olan sene ba§lar. 55 Bu uzun senelerden bir hafta yedi bin sene, bir ay otuz bin sene, bir sene üç yüz altını§ bin sene olduğuna göre elli bin yıllık senenin de bir haftası üç yüz elli bin sene ve bir ayı bir milyon be§ yüz bin sene ve bir senesi on sekiz milyon senedir.

    ݧ te bu hakikat bu gelen ayetin manasıdır: ~~~~ 4-:::\ ~':;~"Onlar cehennemde çok çok uzun bir süre (ahkab) kalacakalar" (en-Nebe' 78/23) Ve bundan anla§ılır ki kim vahidiyyet hazreti mertebesine terakki etse o rububiyyet günlerinden sermedi ulOhiyet günlerine çıkar. Kim de ehadiyyet hazretine çıksa bütün sayısal zamanlar onun ayaklarının altında kalır. Onun için vakit bir olur. O her mertebeden yüksek olur.

    Allah mahlOkatın fenasından sonra baki alandır. Ve i§te hak gün budur. Allah Teala doğru olanı en iyi bilendir. Merci' ve meab da O'nadır. Evvelen, Ahiren, Zahiren ve Batmen bütün harnciler ona mahsOsdur. Efendimiz Muhammed Mustafa'ya sonsuz salat O selam olsun. Hasbünallah, Allah bize kafidir. Cenab-ı Hak bütün sahabelerden de razı olsun.

    55 Matbu nüshalarda "Her bir günü elli bin sene olan sene ba§lar. Esma ile rububiyyet ba§layınca her bir günü elli bin sene olan sene ba§lar" ifadesi bulunmaktadır. Tabiariyle üzerinde çalı§tığımız nüshadaki ifade, mana bakımından daha doğrudur. bk. Mecmıla-i Resail ve Musannafaı-ı K~ant, (haz. Mecid Hadlzade), Tahran 1380, s. 603; Adabü't-tarika ve esrilrü'l-hakika fi resaili'ş-şeyh Abdirrezzak el-Kaşanı, (haz. Asım İbrahim el-Keyyall)' BeyrCıt 2005, s. 84.

  • 228 --} Abdunahim

    ~)'ı i4t ~.J ~.1.4 y-lı .c.....Jı )..ü.o 0~ ı} t!LJ

    ~~ı i Y.. 4-:-o ı.) ı

    j..WI J1...Jı JoWI r-1WI JolS01 ~

    ~ j::-L__.Jı ~ ~ ~ı.J öJ\..,aJı.J ,~Wı ~J .uı ~\[i-\]

    ~ ~ ~ (..)"' ~)'1 ..::;\JJI ~ 0~ '~.) ·~~lk.lı ~ı .JT.J

    .....A..,p J ':1 -.:D lS' ı./> ~ (..)"' 4]\' ", ~J ~ _r.? - 4J \A: ö ~ 0 i- Lı,.) L.l:A 1 " "

    ~ ':1 ~l -~..wı J ~~ LS- ~L..Y J ~ 'PJ ':lJ rı ':lJ 4.1 o~ '4:i\~ ~ u~\ Jj\.J .~ ~ ~ ~ oy:-}\ (..)"' ~ Y. ~ ..r"

    ö~l Jl 4J -:.....u ':1 _}ı ~UJI ~..~.>-\'\ ö~l (..)"' 4J J_r; ~~ ohJ ."~)'\ ö~\" ~J ..::;\A..,a.J\J ~L.......\'1 Ö~ ~ Jı ~..~.>-\}\

    ..::;\ll\ ıY.:-! ~)~';)\ ~\ o-4: J\j':J\ ~) JJ\'\ Ö~ ,·.::~~ ö~\ ~\..:ili ~J ,;;:·:~)'\)~\~\ıl~\ J-i'ü ':1 ~1 ,l+ilA.._.o.J ~..\.>-\lı

    .".1.4 y-11"

    .~..~.>-\}\ ~ ~..\.>-\'1 i..W ~~ Ji}J\ ~) ~\ o-4: ~ ..\JJ - \] ~1.1:::1 -.:.U~.J ,,J\j\lı ~) ~J ,Jjl 4;.Jj\' -;JI ö~l ~~..~>-\_,.lU

    "ı.J.~":(y)J(.k) .,

    "Jij~l J) Y" ./ :(y) J (.k) "

  • 0~\11 Jjl.R..> ~\ o~ ~)'\ ö~\ ~\ ~_) .~..lo _y-ll U\ ['-;--'

    J_, \lı ~~ ı:.r.:: ı.>?i ~ 0~ \lı ...:., _,~ ~ ..:.ı~ ,w w ı ~ "J'" '-:-"'lk>..: L,ı,~l ~1_, '~ ~_, L,ı,~~ı ~~)~\AS '0~·'Jiı dt;_, ~Wl" öL......J\ ~\ ~ '-?lll ~ }1 ~ ~~)'\ ~ ~I.Y..U ~\_,

    .~~\ "ulll\ dt;~ ~~ ~ ~_ra-:.11_, ,"J_, \11

    wi" ..:.ı\ll\ e ~\ oh ~ 'ö~~ ..:.ı\ll\ ~ ~ wwı_, wwı ~ ~\ J-' .~;~ ~ ~~ 4.)) .. ~i ~\1 ," .. ~\!\ "ö~IJ)'I ~ r-WI i..lAJ ~ ~\ W\11 i~l "r-lWI" ('""""\ 0i ~

    -~y:-}~ i..l.QJ 0l.J- ~\ u5J '~ ~\ ö~l L>y ..:.ılA..,a.J\ )~.J d\J~)'\3 r-W~ \11 yg.12.i 'JI ö~l ~)j ,..J_r:J~ r-JWI iili~~)'\~ 'JI

    . .J ~~~ 'JI\_, .1 _rJ LS'~-'

    ~Y.) ~ ,.~~J..,.,; J ~J~\ IJyi ~\ ..:.ılA..,a.JI oh ı..::....jl.S' W_, 4.)) ~ ~~ "Jj\11 ..:.ıl:]) ı..::....jl.S' lf:k....\Y. .. ~\lı ~ ~\ ~ )\

    ö ' • \.,ı,-~·tJ ~-.I'Jfl ö ;._ll · ö '·b :Lı )\ ö • •. Wk.o :Lı )\ ~ (.;>" ..r- ""::+'. ~ (.;>" ..r- .. Y. ~ .. Y. ö~...L...::..o ~)'1 4.))3 ,4-; ~J..,.,; 'JI ~\ :w.k..JI 4.)3 \11 ~ Jlj~l 4.)j~ ,u\ll\

    J ~ n-"J ~ı:.; 'JI e~ ,~_;s-~ 'JI .. ~\lı_, , .. ~\lı ~.u..:: :.r ~ .Lf:kL>-1 if c~ Y\j ~ "~1 4>-_,;_, Lg.;~_r:-- ~\1 ~~ .~l:.JI ~\ .. ~\ll oh :y ~\.k 4-; ,._~\11 ..:.ıl~ :y ö~ ~\

    "..:..u.....JI" :(y) J (b) "

    ~1 ~':i 43"1 ,.;,.l,.~l ~ ':/ 00 .U Lb_r!. ~,>J r-LJI Js .t...l4::. öl,>JI ..:..;ts i.>l./ + :(y) J (b) '' " .. r-LJI JI-=--:JJ 'iyt.JI

  • 230 -} Abdunahim

    ~Y.)\ J 4i4Y.J"J ... ::.Alli ~ L_fS ~~ _r:? ~k...i ~ r-'""1 js ~ ö_r2.> ~ ~L., LJs'J ,~\oh J ~ ":i.;;Y.)\ ..:.ı\~ ".~k...\14 /o o:~ )1] ~~U J _,;, r-Y. j5)' ~ ~~--!' :S:Y.)ı ö~IJ ':S:Y.)ı ~ ,~4 \lı ..~:i Jl Jlj\11 J) :r ~..G--\lı ~~ ~1..\::...l 0i Jj\11 ~ı..\:... ~u . [n ..::.ıbl..\::...~1 Jl ~ ~}1 ..::.;~\ J~\ ..ı.;_y Y'J ~ ~J ~ ~

    J Lı, ~J "_yı>JJI" ~J ·~Y.)\ ..::.ıb\..\::...~1 Jl ~k...\tiJ ,~k... \li Y' 0JJI Lıı~I..\::...IJ JJ \11 :iS _r-J i ..:.ı pl l~l J~ ,~\ JJJJI ~\..\::...\ l.ıl. )i . . ,~ ~J ~~ı ~J ~ı~ ı 4.1 ~ r-l ~ ~ )2:Jı ~ e~~ 0L. )ı Js ~~ :z:...:.ıı ..:.ıi~ı --.:.,..;l5 4.1:ız esi-~ d.1.A.:J ~~ ö\~6-..... ..:.ı pı ~~~ . . .:.ili ~ l_r:-i 4: &z .;ı 1 Lp' _re.: d.1.A.:J 1 ..:.JJ.j J l ~ 1 J p J ~ ö JJ ~ ~ J~4- :\.:....Ji ~J ,~1 Jl "ubl..\::...~1 4: ~J 'r_J_r.ll

    :i.5.r-J4 JJ\1\ d.k.A.:Ji Jl 4-JpJ J~4 J~IJ 'J~I Jl -r_J,r.ll

    ,Jj\.i...ıJI Jl [~--r] ..:.ıl.YUIJ ,..:.;t.YUI Jl i~\IIJ 'i~\11 Jl' ~ _,)1

    Y'J l.ıl. )1 J Y'J "l.ı'JI" ı..?- -.:.Jiyll Jl Jl_;liJ 'JI_;ll Jl Jjli...ıJIJ . ' ~ _r:- ~1 Y'J ,~Wl l.ıl.J4 ~ ~J ,.k>J\ :y :z:;.....41 d.k.A.:Ji ;;J ~

    r~"lı J1kJ ~J ·r }ı J ~ı~~~\..'- :r ~~~..ll ı Y'J ,l.JL. )ı :r ~t.; .l,ıl. )1 :r ~J~ ~ _r:- .Gi J~4 lj~ ~ır:-\lı :r ..G--\J Js ~ SLY ~\tl ~~ J:u ~J .":z:...:JI" Y' l.ıl. )i ~ 4.l ykiJ "l.ı'li" Y' i~ \lı ~~ LSJ .ö_r:..,J4 :iJWI _;k j;\14 J~ _;5\IIJ d..AY)U ..G--1}1 ~_?)U ,l.JL. )1 ~ l.ı_,:--)IJ ,~\ J~IJ 'J~I i~\IIJ 'i~\11 J.AZ ..:.ıl.YUI

    "Jw"N' '

  • ~..lll t,?l 'l;}l.JI J..lA; :\;J}JI -.::.;1~\..l;:..ı ':ll ~~ _yo tŞlJI 0~ )1 ~~

    . .M _rJ\)

    ,Dj~~ ~Y.)\ ~ Jl.ü .uı\ ~l :Jp '~ra-Wl Jl c::-_rJ) / . .

    ~J ~Wl \~ J W 4::;:Y.J J .kJL..J ~ ~ .;JG i\J..U .-k-...':1\J 1 •• \ -- ,ı .

  • 232 {>- Abdunahim

    W\11 ~ ~ t:' ..::..ıi_,...,...JI_, ,._L.....J\ :_r .Y' \11 \..l_.ı, .-1-A:::I 0l5 W_,

    :.r "J_J:> v-:(ıJ js:J ,\..G-1_, l..:. _,.~ . ...\ i~ \lı .!lt :.r ~..lll )~ 0l5 ~\ OJ~ ::ı ı,; (o}::J\ ~ _) ~~ Jli.:.i\ f-" ~ \..l_.ı, \.rJ .:s;ı... )\ )_,:ı\1\

    ~ i.:ıT J~ Jy5..4J\ ~\11 ~ y. lŞJJI ,r.>-\11 i _r.JI J i ')U\~ lŞJJI eUI i _r.ll .-L,a..Q.;~ ~LJ\ il;9 y...._, [~-ı] \Jj\11 i _r.JI J i ')U\ 0l)) :i')LJI ~ Jl.; 1-4\_, ,lŞ.M.>..JI trJI J ~\ ~ y...._, ,~ ~ l:J öJl:.: ,.~_, ". UJI ~ ~1 t;~_,.; . .....;.Irk L..,UJ i~IJ ö)\...,JI ) UJI .)P J UJ\11 .....; r- i,T UJI .)P J.ı::...lt; ._,...w ~WIJ

  • ~_,.ı\lı i~r ö_r:-\Jı i~r -.:..j\.5 w_, " . ....L.a:Jı ....L.a:Jı j_,~ 0-:f> ~lA:....,~~ if J_,1i -.:..j\.5 ~L.., \11 ul;:Y.)I .-~1 Jl Jlj\'1 :\;1) .-I.A::.;I if ö~l ~~ ~~ ~ ~Y.)\_, '~Y.)\ i~i ı/' ~~ ~LW~ J..\.0 \~Y.)\ i~i

    '~ _,J\11 c!f ~~ ~Y.)t.; .~\ ~\1~ ~l p ~ ~ _,J\11 t;]_, ,0\.5 ~·~ı .)..u- J ~...u ı i~r '-:"'..rP if :u...owı ı..f'.J ,ö_r:-\Jı i~r c:: ~...u ı i~u 0; L}JI .uı\ Jl ~ ..r"\11 ~_, ,L ~i ,)-.:·~.)_, ~ 0fo ~\ . . . ~Y.)\ i~i if ö.4.ll o4J Jl:ll i y,:.ll J ~l.,.ô.Z~_, ,~\ ~L.., \lı c/-ıt....ll .u;~~_) ,0~1 p ,..;:;\lll J ._\.;.;_]\ Jl41s" c_) .••. ~\~ L8-....Jr~ ·/·~)ı.:i..L~\5 0/ ·.Jı) ~~~/~~~))·")._:JL.ü "'\- ~ ) / V~ ı..! /O~ [).r _) / [....7"-' jf' ,~~ 0~ l.3l oy:-T_, ~J\Iı_, ~~ .-l.,.ô.ZI ~~ [i/v • :c_)-•• . .JI]

    ı;LJ .~~\ oh ~j if ı.::..;S 01 ~ l .r.""' .r.""'L; ·0~\ ~~\ i~ .Y'.J if j1 y Jji 0)w2.11 ~Ull -.:..j\.5 "~i ~ i y,:.ll \h J_,k 0\.5

    .\şi)\ Jr- .ı...,.... UJI ~J Jl)l Jr-~ UJI ~J •4JI...>r- ı..rY' ..... 4.11 ~J Jl.ı.li..Jr- r-:-"'f.! UJI

    uıl '>.r---J ısL. ..!.>~ :~ı Jl:iJ .uıl u jsJ u...,Jı ,~ ı..:... uı\ _r..- l:..:l t,;.ı.ıı ~ .:ıl Jl ~ı -,...;J ,y::ı ..::.. _,.,..)! .:r' .U.Z .r=-T J -,..51_,501 t.41 •.r=-i J ı~ ~_,1 ~t- ..ı 41 _?;J ..!.l.LiJI ..::..~ J> ,~ı..:... " :.....;..:.s:Jf J J~l Jt.; .(fY Ar :t'J nA •h 'f...Lil! ~) .j...>JI .:r' .U.Z JJI .:r' ..:S~ :.r;> ..:...;IS L.S .;\ L.~ ~\ ~ t.L,AJI p!. -:..i) ..l!,..t;...:; y L.... >JJ l.. J5 J. ~ 'lJ :4 _rli ~..!.>- J J....lWI J Jl:iJ ...,...;\ ~ ~.ı.ll •IJJ W o>l:...l 4. '1 Jl '''if.~ ..:...L.\ Cı)J i Y. 4.lJ -1 :~ ._L.i;..}f .....i..!.Sj ."ı..:... ıst..........:. Jt.; !p,ll ~ r-5 :.lı...l J:'J "iY-

    ·(Ho/r .rv~~ 't'J ~..!.>- ~ •._,..1> ,[s" :(":") J (1) "

    "Wl..:...."+ :(":") J c1) "

  • 234 ~ Abdunahim

    ~\)) :JI.;_, H«o,;...lJ ...:.._.,\,;..W ..:.ı~ .yn :i)UI ~ Jl,; lS [\-i] ,~\y . ~-' .~Iy .y .)oy h..._,\ y. ~ }\3 "." )1] ~0~ ':lj ~ı~~ Y, J~ '}~ :~

    ~ js- ~t;~ :~ .yby3 [n/IV:..:.ıl9l-a.JI] ~~)p ~ı ~Aj)> ~~.J~b:ı ':1~ :.w _r>-T_, ,[\\1/lı:~l] ~~ y, j~~ ~biLl_, ...::..ı')\;JI ..:.ı\~1 ~ ı~u . .w- _r.>-i lS [ 1 o /vv: ..:..ıJL.. _r\1]

    J ..:..ıllll F-IA: .:ıiLI 00 Jı .;b] •JI_;.ll .u.-. i')L.)'I ~ 'ıfl-ılf r..# J JL; .1 ..:.. _,....ı ı .;>:. ıJ_,!51, __...;! cr w.; :t..lli 4.,; oj4- ..:..~ ...:..\,i...:....\.; ..W rS'..ı.,..\ ..:..\... 1:.1 •.t.l,AJI ..:ı _,....ll~~ ""---'J J:-P j •rJ_;); .:ıı_, ~ •.;.!.5 ...;J- J •rJ.ı5;

    .(Y"Aı\y ,n \A:t'.; ,/.b.)[ u..:..sj .11_,.!-J _r.>-.r .J \... ı.S_y.

    lı:;t.. C::'""'...;\ ~ .:r. .ıJJI ~ ._;J..ı.,.." :..:ı _,....ll.;>; J •l.:- Lo y~ •.ı!JI J.r".J cr .ı...)l J =... J ly- .;~ :~ ' .. ..ı:.... J ...:... c:ı .JI,i ;_,.,:.\'1 Jjl:.. Jjl r.JI ,ıJ.JJ !1"1 • \\ "~~o :i_r'>Ull •[..!..;..Wl .;b] ,..ı:;....J6 .11.:... &l r.

  • ........................... J