SENTETİK POLİMER ESASLI BİR KANAL DOLGU MATERYALİLE … · çalışmamıza ışık tutan ve...
Transcript of SENTETİK POLİMER ESASLI BİR KANAL DOLGU MATERYALİLE … · çalışmamıza ışık tutan ve...
T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ ANABİLİM DALI
SENTETİK POLİMER ESASLI BİR KANAL DOLGU
MATERYALİ İLE REZİN ESASLI BİR KANAL PATININ
BAZI ÖZELLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dt. A. Şehnaz İŞÇİ
DOKTORA TEZİ
DANIŞMANI
Doç. Dr. H. Oğuz YOLDAŞ
ADANA - 2008
T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ ANABİLİM DALI
SENTETİK POLİMER ESASLI BİR KANAL DOLGU
MATERYALİ İLE REZİN ESASLI BİR KANAL PATININ
BAZI ÖZELLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dt. A. Şehnaz İŞÇİ
DOKTORA TEZİ
DANIŞMANI
Doç. Dr. H. Oğuz YOLDAŞ
Bu tez Çukurova Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından DHF2006D2 nolu proje olarak desteklenmiştir.
Tez No:………………….
ADANA - 2008
ii
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı Doktora Programı çerçevesinde
yürütülmüş olan Sentetik Polimer Esaslı Bir Kanal Dolgu Materyali İle Rezin Esaslı
Bir Kanal Patının Bazı Özelliklerinin Değerlendirilmesi adlı çalışma, aşağıdaki jüri
tarafından Doktora tezi olarak kabul edilmiştir.
Tez Savunma Tarihi:
iii
TEŞEKKÜR
Mesleki eğitimim ve Doktora eğitimim süresince hem klinik hem de akademik
düzeyde yardımlarını ve bilgilerini benden hiçbir zaman esirgemeyen, tezimin başından
sonuna kadar her aşamasında yol gösterici olan danışmanım Doç. Dr. Oğuz Yoldaş’a,
tavsiyeleri ve gösterdiği hoşgörüden dolayı,
Bilgilerini, yardımlarını esirgemeyen ve desteğini üzerimizden eksik etmeyen,
hem doktora yeterlilik hem de tez jürimin değerli üyesi Prof. Dr. Tayfun Alaçam’a,
Tezimi okuyarak bilimsel açıdan değerlendiren ve eksiklerimi düzelten değerli
abim Doç. Dr. Cem Doğan’a,
Kendisinden çok şey öğrendiğim sevgili hocam Doç. Dr. Haluk Öztunç’a,
Stereomikroskobun kullanımında ve bilgisayarlı analizler sırasında, fikirleriyle
çalışmamıza ışık tutan ve odasındaki metil salisilat kokusuna gösterdiği sabırdan dolayı
Doç. Dr. Mehmet Kürkçü’ye,
İstatistiksel değerlendirmelerdeki ve grafik tasarımlarındaki yardımlarından
dolayı Prof. Dr. Nazan Alparslan ve Doç. Dr. Gülşah Seydaoğlu’na,
Exact cihazının ve steremikroskobun kullanımındaki yardımlarını, her türlü
desteğini ve vaktini esirgemeyen sevgili arkadaşım Arş. Gör. Emre Benlidayı’ya,
Tezimin hazırlanması sırasında gösterdikleri anlayıştan dolayı bölüm
arkadaşlarıma,
Manevi desteklerini hep hissettiren sevgili arkadaşlarım, Arş. Gör. Ayşin
Dumani, Arş. Gör. Neslin Aytutuldu ve Arş. Gör. Ahmet Özkömür’e,
Yaşamımın her anında olduğu gibi doktora eğitimim sırasında da sevgi ve
desteklerini hiç eksik etmeyen sevgili aileme,
Tüm içtenliğimle teşekkür ederim.
iv
İÇİNDEKİLER
Kabul ve Onay ii
TEŞEKKÜR iii
İÇİNDEKİLER iv
ŞEKİLLER DİZİNİ vi
ÇİZELGELER DİZİNİ ix
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ x
ÖZET xi
ABSTRACT xiv
1.GİRİŞ 1
2.GENEL BİLGİLER 4
2.1. Endodonti’nin Tarihçesi 4
2.1.1. Türkiye’de Endodonti 5
2.2. Kanal Dolgusunun Yapımı ile İlgili Temel Prensipler 5
2.3. Kanal Dolgu Materyalleri 8
2.3.1. Kök Kanallarının Doldurulmasında Kullanılan Metaller 9
2.3.2. Guta-perka 10
2.4. Kanal Dolgu Patları 11
2.5. Epiphany Kök Kanal Dolgu Sistemi 17
2.6. Kök Kanal Dolgu Materyallerinin Dezenfeksiyonu 20
2.6.1. Kimyasal Dezenfeksiyonda Kullanılan Solüsyonlar 22
2.6.1.1. Sodyum hipoklorit (NaOCl) 22
2.6.1.2. Klorheksidin (CHX) 23
2.7. Kanal Dolgusunda Dentin Duvar Adaptasyonu ve Önemi 23
2.8. Lateral Kanallar, Aksesuar Kanallar ve Kanal İçi Düzensizlikler 26
2.9. Kök Kanal Dolgu Teknikleri 27
2.9.1. Lateral Kondenzasyon 27
2.9.2. Isıtılmış Guta-Perkanın Vertikal Kondenzasyonu 28
2.9.2.1. Isı Taşıyıcısı 28
2.8.2.2. System-B Isı Kaynağı 29
v
2.9.3. Termoplastik Enjeksiyon Tekniği 31
2.9.3.1. Obtura II Sistemi 31
3. GEREÇ VE YÖNTEM 34
3.1. Sodyum Hipoklorit ve Klorheksidinin Resilon Konlar Üzerindeki
Etkisinin Değerlendirilmesi: Atomik Kuvvet Mikroskobu Çalışması 35
3.2. Resilon ve Guta-Perkanın Kanal İçi Düzensizlikleri Doldurma
Kapasitesinin Değerlendirilmesi 36
3.3. Epiphany Sistemi ile Doldurulan Kök Kanallarında Dentin
Duvar Adaptasyonu ve Tübül Penetrasyonunun Değerlendirilmesi:
SEM Çalışması 39
3.4. Epiphany Sistemi İle Doldurulan Simüle Eğri Kanallarda
Pat ve Dolgu Dağılımının Değerlendirilmesi 41
3.5. Resilon ve Guta-Perkayla Doldurulan Dişlerde Yapay Olarak
Oluşturulan Lateral Kanalların Farklı Dolgu Teknikleriyle
Tıkamasının Karşılaştırılması 43
4. BULGULAR 45
4.1. Sodyum Hipoklorit ve Klorheksidinin Resilon Konlar Üzerindeki
Etkisinin Değerlendirilmesi: Atomik Kuvvet Mikroskop Çalışması 45
4.2. Resilon ve Guta-Perkanın Kanal İçi Düzensizlikleri Doldurma
Kapasitesinin Değerlendirilmesi Çalışması Bulgular 46
4.3. Epiphany Sistemi ile Doldurulan Kök Kanallarında Dentin
Duvar Adaptasyonu ve Tübül Penetrasyonunun Değerlendirilmesi:
SEM Çalışması 49
4.4. Epiphany Sistemi İle Doldurulan Simüle Eğri Kanallarda Pat
ve Dolgu Dağılımının Değerlendirilmesi 57
4.5. Resilon ve Guta-Perkayla Doldurulan Dişlerde Yapay Olarak
Oluşturulan Lateral Kanalların Farklı Dolgu Teknikleriyle
Tıkamasının Karşılaştırılması 59
5. TARTIŞMA 68
6. SONUÇLAR 80
7. KAYNAKLAR 82
8. ÖZGEÇMİŞ 95
vi
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 3. 1: Epiphany kök kanal dolgu sistemi 33
Şekil 3.1.1: Atomik kuvvet mikroskop ünitesi 34
Şekil 3.2.1: Split diş modelleri 36
Şekil 3.2.2: Kanal içi defektlerin hazırlanması 36
Şekil 3.3.1: Tarayıcı elektron mikroskop ünitesi 39
Şekil 3.4.1: Exakt hassas kesme ünitesi 41
Şekil 3.4.2: Stereomikroskop ünitesi 42
Şekil 4.1.1: NaOCl ve CHX gruplarının 1 ve 5 dakika ve kontrol grubunun üç
boyutlu AFM görüntüleri 44
Şekil 4.1.2: Deney gruplarının RMS değerlerinin grafiği 45
Şekil 4.2.1: Split model üzerindeki dolgular; A, Resilon ile geniş kanal;
B, Resilon ile dar kanal; C, guta-perka ile geniş kanal;
D, guta-perka ile dar kanal 46
Şekil 4.2.2: Modelden çıkarılan dolgular; A-B, guta-perka; C-D, Resilon 47
Şekil 4.3.1: Lateral kondensasyon tekniği ile doldurulan bir örneğin
(A) düşük büyütmedeki (×500) ve (B) yüksek büyütmedeki (×1500)
görüntüsü. (*): Resilon konlara ait gevşek bağlı plaka şekilli doldurucular,
Patın globüler yapıdaki partikülleri, D: dentin, R: Resilon. 49 :(٭ )
Şekil 4.3.2: Lateral kondensasyon tekniği ile doldurulan bir örneğin düşük
büyütmedeki (×500) SEM görüntüsü. Doldurucu partiküller koyu renkli
oklarla işaretli. 50
Şekil 4.3.3: Obtura II ile doldurulan bir örneğin yüksek büyütmedeki
(×1500) SEM görüntüsü. (*): Plaka şekilli doldurucular. 51
Şekil 4.3.4: Obtura II ile doldurulan bir örneğin yüksek büyütmedeki
(×1500) SEM görüntüsü. 51
Şekil 4.3.5: Obtura II ile doldurulan örneğin düşük büyütmedeki (×500) SEM
görüntüsü. 52
Şekil 4.3.6: Obtura II ile doldurulan örneğin yüksek büyütmedeki (×1500)
SEM görüntüsü. (*): Resilonun plaka şekilli doldurucuları, ( ٭): Resilon
yüzeyine bağlanan pat partikülleri. 52
vii
Şekil 4.3.7: System B ile doldurulan örneğin yüksek büyütmedeki (×1500)
SEM görüntüsü. 53
Şekil 4.3.8: System B ile doldurulan örneklerin (A) yüksek büyütmedeki
(×2000) ve (B) yüksek büyütmedeki (×1500) SEM görüntüsü. Resilon
uzantıları koyu renkli oklarla işaretli. 54
Şekil 4.3.9: System B ile doldurulan örneğin (A) düşük büyütmedeki (×500)
ve (B) yüksek büyütmedeki (×1500) SEM görüntüsü. Resilon uzantıları
koyu renkli oklarla işaretli. 55
Şekil 4.4.1: System B ile doldurulan bir örneğin koronal, orta üçlü ve
apikal kesitleri. 56
Şekil 4.4.2: Obtura II ile doldurulan bir örneğin koronal, orta üçlü ve apikal
kesitleri. 56
Şekil 4.4.3: Lateral kondensasyon ile doldurulan bir örneğin koronal, orta üçlü
ve apikal kesitleri. 57
Şekil 4.5.1: Lateral kanalların tıkanmasının kullanılan yöntemlerle olan
ilişkisinin grafiği. 60
Şekil 4.5.2: Lateral kanalların tıkanmasının kullanılan materyallerle olan
ilişkisinin grafiği. 60
Şekil 4.5.3: Lateral kondensasyon ile guta-perka kullanılarak doldurulan
şeffaflaştırılmış örnekler. (×10 ve ×30 büyütme) 61
Şekil 4.5.4: Obtura II yöntemi ile guta perka kullanılarak doldurulan
şeffaflaştırılmış örnekler. (×10 büyütme) 61
Şekil 4.5.5: Obtura II yöntemi ile guta perka kullanılarak doldurulan
şeffaflaştırılmış örnekler. (×30 büyütme) 62
Şekil 4.5.6: System B yöntemi ile guta perka kullanılarak doldurulan
şeffaflaştırılmış örnekler. (×10 büyütme) 62
Şekil 4.5.7: System B yöntemi ile guta perka kullanılarak doldurulan
şeffaflaştırılmış örnekler. (×30 büyütme) 63
Şekil 4.5.8: Lateral kondensasyon yöntemi ile Resilon kullanılarak
doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×10 büyütme) 63
Şekil 4.5.9: Lateral kondensasyon yöntemi ile Resilon kullanılarak
doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×30 büyütme) 64
viii
Şekil 4.5.10: Obtura II yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan
şeffaflaştırılmış örnekler. (×10 büyütme). 64
Şekil 4.5.11: Obtura II yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan
şeffaflaştırılmış örnekler. (×30 büyütme) 65
Şekil 4.5.12: System B yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan
şeffaflaştırılmış örnekler. (×10 büyütme) 65
Şekil 4.5.13: System B yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan
şeffaflaştırılmış örnekler. (×30 büyütme) 66
ix
ÇİZELGELER DİZİNİ
Çizelge 2.1: Kök kanal patları 13
Çizelge 4.1.1: Deney gruplarının RMS değerlerinin ortalama değerleri 45
Çizelge 4.2.1: Materyal, cihaz ve kanalların boşluk oluşturma
durumunun karşılaştırılması 47
Çizelge 4.2.2: Materyal, cihaz ve kanalların kanal içi defektleri doldurma
kapasitesinin karşılaştırılması 48
Çizelge 4.2.3: Replikasyon ve boşluk oluşumunu etkileyen faktörler
için çoklu regresyon analizi sonuçları 48
Çizelge 4.4.1: Tekniklere ve düzeye göre kesitlerin ortalama dolgu
yüzdeleri 57
Çizelge 4.4.2: Tekniklere göre düzeylerin birbirleriyle olan ilişkileri 57
Çizelge 4.4.3: Tekniklere ve düzeylere göre p değerleri 58
Çizelge 4.5.1: Kullanılan materyal ve yönteme göre lateral kanalların dolgu
durumları 59
Çizelge 4.5.2: Kullanılan yöntem ve materyalin lateral kanalları doldurma
kapasitesinin çoklu regresyon analizi değerleri 59
x
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
AFM: Atomik Kuvvet Mikroskobu
PCS: Pulpa kanal patı
SEM: Tarayıcı elektron mikroskobu
CRCS: Kalsibiyotik kök kanal patı
EDTA: Etilendiamintetra asetik asit
UDMA: Üretan dimetakrilat
PEGDMA: Polietilen glikol dimetakrilat
EBPADMA: Etoksilat bisfenol A dimetakrilat
BISGMA: Bisfenilglisidil dimetakrilat
ANSI/ADA: American National Standard/American Dental Association
J/g: Joule/gram
MPa: Mega pascal
MTAD: Tetrasiklin izomeri, asit ve deterjan karışımı
PCR: Polimeraz zincir reaksiyonu
NaOCl: Sodyum hipoklorit
CHX: Klorheksidin
CMI: Temas modu görüntüsü
RMS: Root mean square
CWT: Sürekli ısı ile obturasyon tekniği
TET: Termoplastik enjeksiyon tekniği
FE-SEM: Alan emisyonlu elektron mikroskobu
xi
ÖZET
SENTETİK POLİMER ESASLI BİR KANAL DOLGU MATERYALİ İLE
REZİN ESASLI BİR KANAL PATININ BAZI ÖZELLİKLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu çalışmanın amacı, 1) %2’lik klorheksidin ve %5.25’lik sodyum
hipokloritin Resilon konların yüzey özellikleri üzerindeki etkilerinin atomik
kuvvet mikroskobu ile değerlendirilmesi, 2) guta-perka ve Resilonun iki farklı
dolgu yöntemi (System B ve Obtura II) kullanarak kanal içi düzensizlikleri
doldurma özelliklerinin karşılaştırılması, 3) Epiphany kök kanal dolgu sisteminin
dentin tübül penetrasyonu ve duvar adaptasyonunun tarayıcı elektron mikroskobu
ile incelenmesi, 4) Epiphany kök kanal dolgu sisteminin üç dolgu yöntemi ile pat
dağılımının gözlenmesi ve 5) Epiphany sistemi ile guta-perkanın yapay olarak
oluşturulan lateral kanalları doldurma özelliklerinin karşılaştırılmasıdır.
1) Resilon konlar 1 ve 5 dakikalık zaman aralıklarında dezenfektan
ajanlarda (%5.25’lik sodyum hipoklorit ve %2’lik klorheksidin) bekletildi. Resilon
konların yüzey değişikliklerini değerlendirmek için atomik kuvvet mikroskobu
kullanıldı. Yüzey değişikliklerinin artış ve azalışlarını ölçmek için “root mean
square” (RMS) parametreleri hesaplandı. Sodyum hipoklorit ve klorheksidin
solüsyonlarında 5 dakika bekletilen gruptaki konların diğer gruplara göre
istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük RMS değerleri gösterdiği belirlendi
(p<0.05). 1 dakika bekletilen Resilon konların yüzeyinde anlamlı bir bozulma
görülmedi (p>0.05). Sonuç olarak, dezenfeksiyon için kullanılan sodyum hipoklorit
ve klorheksidin solüsyonları Resilon konların RMS değerlerini 5 dakika
uygulamada anlamlı derecede düşürdüğü saptandı.
2) Çekilmiş iki adet insan üst santral kesici dişi sement-dentin birleşiminden
akrilik rezin bloklara gömüldü. Koronal genişlikleri farklı apikal genişlikleri aynı
iki adet split diş modeli elde edildi. Kök kanal genişletmesinden sonra, rond frezle
dentin duvarlarına 4 adet yapay defekt yapıldı. Her bir split model sıcak vertikal
kondensasyon (System B) ve termoplastik enjeksiyon yöntemi (Obtura II)
kullanılarak guta-perka ve Resilon ile her grup için 10’ar kez dolduruldu.
Örnekler defekt replikasyonu ve boşluk oluşumu yönünden incelendi. Guta-perka
xii
ve Resilon arasında boşluk oluşumu açısından istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmadı (p>0.05). System B ile Obtura II teknikleri arasında boşluk oluşumu
yönünden istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0.05). Dar kanal geniş
kanala göre anlamlı derecede fazla boşluk oluşturduğu belirlendi (p<0.05). Guta-
perkanın istatistiksel olarak Resilondan ve aynı şekilde geniş kanallarda dar
kanallardan istatistiksel olarak daha iyi kanal içi defekt replikasyonu gösterdiği
saptandı (p<0.05). System B ve Obtura II grupları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmadı.
3) Çekilmiş 30 adet tek ve düz köklü insan anterior dişleri toplandı ve
kronları sement-dentin birleşiminden su soğutmalı elmas frezle uzaklaştırıldı. Kök
kanalları dönen aletlerle genişletildi ve üç gruba ayrıldı. Gruplar lateral
kondensasyon, sıcak vertikal kondensasyon (System B) ve termoplastik enjeksiyon
yöntemi (Obtura II) kullanılarak guta-perka ve Resilon ile dolduruldu ve vertikal
yönde kırıldı. Köklerin orta üçlüsünden Resilon-dentin ara yüzeyinde SEM
incelemesi yapıldı ve dijital fotoğraflar alındı. Epiphany kök kanal patının dentin
tübül penetrasyonu ve duvar adaptasyonu değerlendirildi. Sıcak vertikal
kondensasyon yönteminin diğer gruplara göre daha iyi penetrasyon gösterdiği
bulundu.
4) Bu çalışma için 30 adet eğri kanallı simüle rezin bloklar kullanıldı.
Kanallar dönen aletlerle genişletildi ve üç gruba ayrıldı. Gruplar lateral
kondensasyon, sıcak vertikal kondensasyon (System B) ve termoplastik enjeksiyon
yöntemi (Obtura II) kullanılarak guta-perka ve Resilon ile dolduruldu. Rezin
bloklar, koronalin 5 ve 10 mm, apikalin 3 mm uzağından uzun aksa dik olacak
şekilde su soğutmalı elmas kaplı testere ile kesildi. Her bir kesitten
stereomikroskopa bağlı dijital kamera ile dijital fotoğraflar alındı. Görüntüler
Adobe Photoshop programı ile analiz edildi ve pat ve dolgu alanları hesaplandı.
Lateral kondensasyon yöntemi koronal kesitlerde en az dolgu oranı gösterdi
(p<0.05). Obtura II yöntemi apikal üçlüde koronal ve orta üçlülere göre daha
yüksek pat oranı gösterdi (p<0.05). System B tüm düzeylerde istatistiksel olarak
anlamlı farklılık göstermemiştir. Sonuç olarak, sıcak vertikal kondensasyon
tekniği hem Resilon hem guta-perka için diğer gruplara nazaran daha homojen bir
dolgu oluşturduğu belirlendi.
xiii
5) Çekilmiş 60 adet düz köklü insan anterior dişleri toplanarak ve kronları
sement-dentin birleşiminden su soğutmalı elmas frezle uzaklaştırıldı. Kök
kanalları dönen aletlerle genişletildi ve koronal, orta ve apikal üçlülere yapay
olarak lateral kanallar açıldı ve rasgele 6 gruba ayrıldı. Bu gruplar şu yöntemlerle
dolduruldu; (1) guta-perka-AH Plus ile lateral kondensasyon, (2) guta-perka-AH
Plus ile sıcak vertikal kondensasyon, (3) guta-perka-AH Plus ile Obtura II, (4)
Resilon ve Epiphany ile lateral kondensasyon, (5) Resilon ve Epiphany ile sıcak
vertikal kondensasyon, (6) Resilon ve Epiphany ile Obtura II. Dişler 72 saat
%5’lik nitrik asitle demineralize edildi, metil salisilat ile şeffaflaştırıldı ve
stereomikroskop ile değerlendirildi. Apikal, orta ve koronal üçlüdeki aksesuar
kanallar değerlendirildi. Dolgu materyalinin ve patın lateral kanallara
penetrasyon derinliği 5 skor derecesi ile numaralandı. Sıcak vertikal kondensasyon
tekniği tüm düzeylerde en iyi penetrasyonu gösterdi (p<0.05). Guta-perka ve
Resilon arasında teknikler açısından anlamlı fark bulunmadı. Ancak, apikal
üçlüde guta-perka Resilona göre anlamlı derecede iyi penetrasyon gösterdi.
Anahtar kelimeler: Resilon, guta-perka, lateral kondensasyon, System B,
Obtura II.
xiv
ABSTRACT
THE EVALUATION OF SOME PROPERTIES OF A SYNTHETIC POLYMER BASED ROOT CANAL FILLING MATERIAL AND A RESIN BASED ROOT
CANAL SEALER
The purpose of this study is (i) to evaluate the effects of 2% chlorhexidine
and 5.25% sodium hypochlorite on the surface properties of Resilon cones with the
atomic force microscopy, (ii) to compare gutta percha and Resilon by using two
root canal obturation system (System-B Heat Source and Obtura II) on capability
to replicate intracanal depressions with split tooth models, (iii) to assess the dentine
tubule penetration and dentin wall adaptation of Epiphany root canal filling
system with a scanning electron microscopy, (iv) to observe sealer distribution in
root canals obturated with Epiphany root canal filling system by three obturation
techniques, and (v) to compare the filling capability of Epiphany system and gutta
percha on artificial lateral canals by using three obturation techniques.
The Resilon cones were immersed in disinfecting agents (5.25% sodium
hypochlorite and 2% chlorhexidine) at 1 and 5 min time intervals. Atomic force
microscopy was used to evaluate topographical deviations of Resilon cones. Root
mean square (RMS) parameters for topographic amplitudes were calculated. The
cones exhibited statistically significant low RMS values at 5-min immersion in
sodium hypochlorite and chlorhexidine groups compared to the all other groups
(p<0.05). One-minute immersion did not show any significant deterioration on the
Resilon surface (p>0.05). In conclusion, sodium hypochlorite and chlorhexidine
solutions used for disinfection significantly decreased (p<0.05) the RMS values of
Resilon cones at 5-min applications.
Extracted two human maxillary central incisors were embedded in a clear
acrylic resin blocks just below the CEJ. After root canal preparation, 4 artificial
defects were created by using round bur on dentinal walls. Split models were
obturated with gutta percha and Resilon using by warm vertical compaction
(System B Heat Source) and thermoplastic injection technique (Obtura II) for 10
times for each groups. The samples were detected for defect replication and void
formation. No statistically significant differences were found between the gutta
xv
percha and Resilon in void formation (p>0.05). Twenty five samples obturated
with System-B and four samples obturated with Obtura II had voids (p<0.05).
Narrow canal split model generated statistically more voids than wide canal split
model (p<0.05). Gutta percha was statistically better than Resilon, and likewise
wide canal was found better than narrow canal in replication of intracanal defects
(p<0.05). No statistically significant differences were found between the System-B
and Obtura II groups.
Extracted thirty human anterior teeth with uncurved roots were collected
and the crowns were seperated at the CEJ with a high speed water-cooled diamond
bur. The root canals were instrumented with rotary instruments and divided into
three groups. The groups were obturated with Resilon and epiphany by using
lateral condensation, warm vertical condensation (System B) and thermoplastic
injection technique (Obtura II). The roots were seperated vertically. SEM
investigation was performed on Resilon-dentin interface at the medial third and
digital images were captured. The dentin tubule penetration and dentin wall
adaptation of the Epiphany root canal sealer was evaluated. Warm vertical
condensation technique has had the best dentin penetration relative to the other
groups.
Thirty simulated resin blocks with curved canals were used for this part of
the study. The canals were instrumented with rotary instruments and divided into
three groups. The groups were obturated with Resilon and Epiphany by using
lateral condensation, warm vertical condensation (System B) and thermoplastic
injection technique (Obtura II). The resin blocks were sectioned perpendicular to
the long axis at 5 mm and 10 mm from the canal orifice and 3 mm from the apex
with a water cooled diamond coated saw. The digital images were captured with a
digital camera attached to stereomicroscopy from each cross-section samples. The
images were transferred to computer and analyzed by using Adobe Photoshop
programme and the proportion of sealer to root canal fillings were calculated.
Lateral condensation technique showed less root canal filling ratio at coronal
section (p<0.05). Obtura II technique showed more sealer at apical third than
coronal and medial thirds (p<0.05). System B didn’t show statistically significant
xvi
differences among the sections. In conclusion, warm vertical condensation
exhibited more homogen root canal fillings relative to other groups.
Extracted sixty human anterior teeth with uncurved root were collected
and the crowns were removed at the CEJ with a high speed water-cooled diamond
bur. The root canals were prepared with rotary instruments and lateral canals at
coronal, medial and apical thirds of the roots were created artificially and
randomly divided into six groups. The groups were obturated with the following
techniques; (1) gutta percha Ah Plus by using lateral condensation, (2) gutta
percha Ah Plus by using warm vertical condensation, (3) gutta percha Ah Plus by
using Obtura II, (4) Resilon and Epiphany by using lateral condensation, (5)
Resilon and Epiphany by using warm vertical condensation, (6) Resilon and
Epiphany by using Obtura II. The teeth were demineralized with a 5% nitric acid
for 72 hours, cleared in methyl salicylate and examined under a stereomicroscope.
Accessory canals were evaluated in the apical, middle and coronal thirds of each
root canal and the depth of penetration of root filling material and cement into
lateral canals was scored using a 5 grade scale. Warm vertical condensation
technique showed significantly better penetration at all levels (p<0.05). Gutta
percha and Resilon didn’t show any significant difference among the techniques,
but significant differences were found at apical thirds.
Key Words: Resilon, gutta percha, lateral condensation, System B, Obtura
II.
1
1. GİRİŞ
Endodontik işlemlerin ana hedefi kök kanal boşluğunun tamamıyla doldurulması
olmalıdır. Biyolojik koşullar, nekrotik ve gangrenli kök kanallarından kaynaklanan
protein bozulma ürünlerinin, bakteri ve bakteri toksinlerinin uzaklaştırılmasını gerekli
kılar. Başarılı kök kanal tedavisi, pulpa boşluğu enfeksiyonunun kontrolüne bağlıdır.
Son çalışmalar, endodontik başarı için kompleks kök kanal sisteminin periodontal
ligament ve kemikle olan ilişkisinin kesilerek tıkanması ile birlikte, periapikal dokuların
sağlığını tehlikeye atan endodontik kökenli etkenlerden de korunması gerektiğini
göstermektedir1. Bununla birlikte, esas istenen kök kanallarının kendi bütünlüğünü
bozmadan temizlemek ve şekillendirmek ve tamamını doldurmaktır. Kök kanal
tedavilerini değerlendirmede kullanılan yöntemlerle, ne enfeksiyon kontrol aşamaları ne
de dolgu kalitesi hakkında tam bir bilgi elde etmek mümkündür. Radyografik durum,
yalnızca kök dolgusunun uzunluğu ve dansitesi gibi parametrelerle ilgili bilgi
vermektedir.
Guta-perka ve Resilon konlar aseptik koşullar altında üretilmiş olsa da, kullanım
sırasında veya saklama koşullarında aerosollerle ve fiziksel nedenlerle kontamine
olabilirler2-4. Resilon henüz yeni bir materyaldir ve henüz kimyasal dezenfektanların
kon yapısında meydana getirebileceği etkiler bilinmemektedir. Bu kimyasalların guta-
perka üzerindeki etkileri daha önce araştırılmış ve sodyum hipokloritin yalnızca
%0,5’lik konsantrasyonunun kon yapısında bozulmaya neden olmadığı bulunmuştur3.
Atomik kuvvet mikroskobu (AFM), tarayıcı bir uca sahip olan ve bu ucun hareketini
çok hassas bir şekilde algılayan diod lazer alıcı ile yüzeyin topografyasını ortaya koyan
bir mikroskoptur. Bu uç ile örnek arasındaki taramayı ölçülebilir bir değere
dönüştürerek örnek hakkında bilgi vermektedir5. Bu nedenle, kon yapısının ve
yüzeyinin dezenfektan solüsyonlarından nasıl etkilendikleri hakkında AFM cihazı
yardımıyla bilgi alınabilmektedir.
Kök kanallarının tıkanmasında guta-perka ve kök kanal patı kullanımının kanal
duvarı boyunca yeterli bir tıkama oluşturmayacağı bilinse de, standart bir yaklaşım
haline gelmiştir. Apikal ve koronal sızıntıyı azaltmak için hem total hem de self etch
adezivler deneysel olarak kullanılmıştır. Metakrilat esaslı dentin adezivler, epoksi rezin
veya çinko oksit öjenol esaslı kök kanal patları ve guta-perka arasındaki polimerizasyon
2
yetersizliği bu tekniği güçleştirmektedir. Bu patların tek başlarına kullanımı ise
retreatment olgularında zorluklara neden olmaktadır. Self-etch ve total-etch “dual cure”
yani hem ışıkla hem de kimyasal olarak polimerize olan adeziv sistemler deneysel
olarak çok kez denenmiştir6-7. Dolayısıyla, yeni üretilen metakrilat esaslı kanal dolgu
patı olan Epiphany’nin de uygun kontrollerinin yapılması ve dentin duvarına
adaptasyonunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Guta-perkayla lateral kondensasyon tekniği en çok kabul gören kök kanal dolgu
yöntemlerinden biridir. Fakat boşluk oluşumu, spreader izleri, guta-perka konların
birbirlerine kaynaşmasının yetersizliği ve yüzey adaptasyonundaki yetersizlik gibi
nedenlerle kanal dolgusunun iç yüzeyinde tam bir uyum elde edilememektedir8. Eguchi
et al9, bu tekniğin kanal dolgusunun büyük miktarda pat içermesine ve apikal bölgede
boşluklar oluşmasına neden olduğunu bildirmişlerdir. Termoplastik yöntemler pat
oranını azaltarak daha homojen bir dolgu ve daha iyi yüzey adaptasyonu sağlayabilirler.
Guta-perkanın farklı teknikler kullanıldığında görülen pat guta-perka oranı birçok
çalışmada değerlendirilmiştir10,11. Bu değerlendirmeler ışığında, yeni üretilen Epiphany
sistemi ile elde edilecek dolgunun pat-dolgu oranı ve dağılımının bilinmesi faydalı
olacaktır.
Kök kanal dolgusunun başarısı kullanılan pata, kanal dolgu materyaline, dolgu
yöntemine ve kanalların anatomik yapısına bağlıdır. Bugüne kadar birçok kanal patı
guta perkayla birlikte kullanılarak dolgu kalitesi değerlendirilmiştir. Aynı şekilde farklı
tekniklerin avantaj ve dezavantajları saptanmış ve birbirlerine göre üstünlükleri ortaya
konmuştur8-11. Bunların yanı sıra, kök kanal sisteminin tıkanmasında tıkamanın
değerlendirilmesinde anatomik yapıya bağlı iki önemli faktöre dikkat etmek gerekir:
1- Cerrahi olmayan bir işlemle kök ucu tıkamasını bilmedeki yetersizlik
2- Lateral kök apselerine yol açma potansiyeline sahip birçok aksesuar kanal
varlığı1.
Bu faktörler gözönünde tutulduğunda kök kanal dolgusu yapılırken kullanılacak
yöntem ve materyallerin seçiminin önemi ortaya çıkmaktadır. Venturi et al12’ın dişleri
demineralize ederek yaptıkları bir çalışmada, sıcak vertikal kondensasyon tekniği AH-
Plus ve Pulp Canal Sealer (PCS) ile birlikte kullanılmış ve aksesuar kanalları doldurma
kapasitesi değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, AH-Plus’ın dar ve derin boşluklara daha
iyi penetrasyon gösterdiği bulunmuştur. Bowman ve Baumgartner13, hazırladıkları split
3
diş modelinde sıcak vertikal kondensasyon tekniğinin farklı penetrasyon derinliklerinde
yüzey düzensizliklerini ve lateral kanalları doldurma kapasitesini değerlendirmişler ve
sıcak vertikal kondenzasyonun guta-perkaya akışkanlık kazandırarak lateral kanalları ve
kanal içi düzensizlikleri penetrasyon derinliği 3 mm olduğunda doldurduğunu, diğer
derinliklerde ise hiç doldurmadığını bildirmişlerdir.
Geçmişte katı kor materyali olarak kullanılan gümüş konların yanı sıra guta-
perka 100 yılı aşkın süredir kanal dolgu materyali olarak sıklıkla tercih edilmektedir.
Self-etch primer ile kanal dolgusu ile dentin arasında sızdırmaz bir ilişki sağlamayı
hedefleyen bir sistem olan Epiphany, sentetik polimer esaslı bir kök kanal dolgu
materyali ve rezin esaslı bir kök kanal patından oluşmaktadır. Bu sistem üretilirken
hedeflenen kanal dolgusunda “monoblok” yapının oluşumu ve tekniğin ve materyallerin
kullanılmakta olan materyallere göre üstünlüğünün çok yönlü olarak değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Çalışmamızın amacı, farklı dolgu teknikleriyle kullanıldığında Epiphany ve
Resilon’un anatomik düzensizlikleri doldurma özelliği, dolgu kalitesi, dentin duvar
adaptasyonu ve dezenfektan solüsyonların Resilon konlar üzerindeki etkilerinin
incelenmesidir.
4
2. GENEL BİLGİLER
2. 1. Endodonti’nin Tarihçesi
Endodonti, pulpa ve periapikal dokuların hastalıkları ile bu hastalıkların
etiyolojisi, önlenmesi, tanı ve tedavisini konu edinen bir diş hekimliği dalı olarak
tanımlanır. Bu alan, 19. yüzyıla kadar antik çağ ve orta çağ tıp tedavi metodları
yardımıyla yalnızca ağrının dindirilmesi şeklinde sınırlı kalmıştır. Bilinen ilk
endodontik tedavi vakası 2000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu vakada kök kanal
dolgusu olarak bronz bir pin kullanılmıştır. J. C. F. Maury (1786–1840), bir tel çubuğa
birçok telciği lehimlemiş ve bu teli döndürdükçe pulpa dokusunu çıkartan bir çeşit sinir
çekme iğnesi (tirnerf) olarak kullanmış, ayrıca pulpayı sülfürik asit, nitrik asit veya
gümüş nitratla koterize etmeyi denemiştir14.
Edward Hudson (1772–1833) ön dişlerin kanallarını apeksten geçecek şekilde
altınla doldurarak bilinen ilk kanal dolgusunu yapmıştır14.
1800’lü yıllardan önce kök kanal dolgusu altınla sınırlı kalmıştı. Bunun dışında
çeşitli metaller, çinko oksiklorit, parafin ve amalgam da farklı derecede başarı ve
memnuniyet göstermiştir. 1847’de Hill, “Hill’s stopping” olarak bilinen ilk guta-perka
dolgu maddesini geliştirmiştir15. Guta-perkanın ilk hazırlandığı formülasyon
beyazlaştırılmış guta-perka, karbonat ve cam ile ortaya çıkmış ve 1848 yılında patentli
olarak diş hekimliğinde kullanıma geçmiştir.1867’de Bowman guta-perkayla ilk kanal
dolgusunu çekilmiş bir molar dişte yapmıştır16. 20. yy’dan önce guta-perkanın kök
kanal dolgusunda kullanımıyla ilgili elimizde çok az ve desteksiz bilgi mevcuttur.
1883’te Perry ince bir altın telin etrafını guta-perkayla sararak kanal dolgusunda
kullanarak, bugünün taşıyıcı sistemli tekniğinin temellerini atmıştır. Tabaka halinde
üretilen guta-perka ince parçalar halinde kesilip, ısıtılarak istenilen kon yapısında
hazırlanıp, kullanılırdı. Perry daha sonra konları ısıtarak kanal şekline ve uzunluğu esas
alınarak belirli boyutta hazırlamıştır. Son guta-perkayı koymadan önce kaviteye alkol
yerleştirip, kapiller aktivite ile kanala hareketi sağlanıp, guta-perkanın yumuşaması ve
kompakte edilebilmesini sağlamıştır. Böylece kimyasal yumuşatma işleminin temelleri
atılmıştır17. 1887’de S. S. White Company guta-perka üretmeye başlamıştır18.
Kök kanal dolgusunun değerlendirilmesinde radyografların kullanımıyla birlikte,
kanalların silindirik olmadığı gerçeği görüldü ve ek bir dolgu materyaline ihtiyaç ortaya
5
çıktı. İlk zamanlar hızlı sertleşen simanlar kullanıldı fakat uygun olmadığına karar
verildi. Simanın antiseptik özelliği olması gerektiği düşünüldü ve bazı fenolik veya
formalin tipteki simanların gelişimi başladı. Guta-perkanın yumuşatılması ve çözünmesi
için rosin kullanımı ilk defa 1914’te Callahan ile başladı19. Daha sonra guta-perkayla
kullanımında en iyi tıkama özelliğine sahip simanı elde edebilmek için çabalar başladı
ve birçok pat üretildi16.
70–80 yıldır diş hekimliğinde genişletilen kanalların guta-perka dağılımında bu
simanlarla çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Son yıllarda fokal enfeksiyon, seçici
lokalizasyon, “hollow tube” teorisi ve doku sıvılarının neden olduğu primer
başarısızlıklar ve kötü yapılmış kanal tedavilerinde mikroorganizmaların neden olduğu
başarısızlıklara olan ilgi devam etmektedir16.
Hatton 1924’te, “Cerrahi veya diş hekimliğinde pulpa kanal dolgusu kadar
mükemmele yakın sonuç alabilmek için çok fazla dikkat gerektiren başka bir teknik
operasyon yoktur” demiştir16.
2. 1. 1. Türkiye’de Endodonti
Bilimsel diş hekimliği eğitiminin 1909’da başladığı ülkemizde endodonti çok
geç gelişme göstermiştir.1914 yılında Charles Godon (1854-1923)’dan Diş Tabibi Sabri
Osman ve Basri Nusrettin tarafından tercüme edilen “Mükemmel Ameli ve Nazari
Dişçilik” eserinde kök kanallarının tedavisi de yer alır. 1935’te Prof. Suat İsmail
Gürkan tarafından yayınlanan “Diş Hastalıkları ve Tedavisi” eseri endodonti konularına
yer veren ilk kitaplardandır. Eğitimini Almanya’da yaparak 1925 yılında Türkiye’nin ilk
“Doktor Diş Hekimi” unvanını alan Prof. Dr. Pertev Ata, kanal dolgu maddeleri ve
tekniklerini tanımlayan nitelikli bir yapıt olan “Konservatif Diş Tedavisi” kitabını
yayınlamıştır14.
2.2. Kanal Dolgusunun Yapımı ile İlgili Temel Prensipler
Diş hekimlerinin kök kanal tedavisi yaparken karşılaştıkları problemler herhangi
bir dental kaviteyi doldururken karşılaştıkları problemlerle birçok yönden
benzemektedir. Koronal kavitelerde genellikle boşluk kolayca görülebilirken, kök kanal
sisteminde diş hekiminin görüşü dışında apikal foramenin ve majör aksesuar foramenin
tamamen doldurulması gerekmektedir. Operatif diş hekimliğinde, kavite sınırları bütün
6
çürük dentinin uzaklaştırılabilmesi, uygun dolgunun yerleştirilebilmesi ve sekonder
çürük oluşumunu önlemek için biraz genişletilebilir. Aynı şekilde, kök kanallarının
temizlenmesi ve şekillendirilmesi sırasında oluşturulan kavite şekli bütün organik
debrislerin uzaklaştırılması, foramene iyi bir giriş yolu hazırlanması ve daimi kök kanal
dolgusunun yerleştirilebilmesini sağlamalıdır1.
Kök kanal tedavisinin amacı, kök kanallarının ve aksesuar kanalların üç boyutlu
tıkamasının yapılmasıdır. Geçmişte, kök kanal dolgusunun yeterliliği dental
radyografideki vertikal görüntü esas alınarak değerlendirilirdi. Daha da önem verilen
dolgunun radyolojik kök ucuna ulaşıp, ulaşmadığıydı. Kanalların vertikal olarak olduğu
kadar lateral olarak da doldurulması, klinik tekniğin hem etkili hem de kolay olmasını
gerektirmektedir1.
Mikroorganizmalar, toksinler ve metabolitler gibi mikrobiyal irritanlar ve
dejenere pulpal doku ürünlerinin ve bunların ileri safhalarda periradiküler dokulara
geçişinin pulpanın ölümüne neden olan primer nedenler olduğu kabul edilmiştir. Bu
etiyolojik faktörleri uzaklaştırmadaki başarısızlık ve kök kanalının kontaminasyonuyla
devam eden irritasyon hem cerrahi olmayan hem de cerrahi olan başarısız kök kanal
tedavisinin esas nedenidir20-23.
Kök kanallarının üç boyutlu tıkamasının önemi yapılan birçok çalışma ile
gösterilmiştir. Bununla birlikte, bu amacı sağlamak esas olarak, kanalların temizlenmesi
ve şekillendirilmesindeki kaliteye ve klinisyenin becerisine bağlıdır. Klinisyenin
becerisinin yanı sıra kullanılan materyallere, bunların nasıl kullanıldığına ve
radyografik yoruma bağlıdır ve bunlar başarı ya da başarısızlığı belirlemeye
yardımcıdır. Kök kanal tedavisinden sonra yerleştirilen yetersiz koronal restorasyon ve
sızıntı, restoratif tedavinin başarısızlığı veya periodonsiyumun sağlığının yeterli
olmayışı tedavideki başarı ve başarısızlığı belirleyen faktörler olarak gösterilmiştir24.
Kök kanal tedavisinin başarısını değerlendiren güncel bakış, apikal sızıntı
çalışmaları25 ve iki boyutlu radyografik değerlendirmeler26 temeline dayanmaktadır.
Kanal dolgusu radyografik olarak yetersiz ise, sızıntı olma ihtimali yüksek olarak kabul
edilir. Ancak, kanal dolgusu radyografik olarak yeterli ise bile sızıntı olma ihtimali hala
yüksektir ve başarısızlık görülme riski %14’tür20,26. Dolayısıyla hekim kök kanallarını
en iyi şekilde temizleyecek ve şekillendirecek tedavi yolunu ve bununla birikte üç
boyutlu, apikal, lateral ve koronal olarak kanalı tıkayacak tıkama tekniğini seçmelidir.
7
Bu teknik parametreler elde edilirse, periradiküler doku rejenerasyonunu gösteren
biyolojik parametrelerin görülme ihtimali de artacaktır16.
Kök kanallarının doldurulması için bugüne kadar 100’den fazla teknik ve 270
civarında materyal kullanılmıştır. Kanal dolgusu işlemi genelde düzensizlikler gösteren
yaklaşık olarak konik şekilli bir boşluğun, düzgün konik şekilli bir nesneyle sızdırmaz
bir şekilde doldurulmaya çalışılmasıdır.
Kanalların genişletilmesinde gösterilen tüm çabalara rağmen, kanal içinde hiç
dokunulmadan kalmış ve hatta kendi orijinal şeklini koruyan alanlar bulunabilmektedir.
Kanal genişletilmesinde kullanılan farklı aletler, ayrı şekiller elde edilmesine neden
olmaktadır. Reaming enine kesitte nispeten yuvarlak bir şekil sağlarken, eğeleme eliptik
bir şekil oluşturmaktadır. Kanalın orijinal şekli ve kurvatür derecesi de preparasyonun
alacağı şekil üzerinde etkili olan faktörler arasındadır. Kanal preparasyonunda, kanal
çapının koronalden apikale doğru giderek daralacak şekilde yapılması yani kök kanalına
koniklik verilmesi amaçlanmaktadır. Bununla birlikte, eğri köklerde bu şeklin her
zaman başarılması güçtür. En ideal kanal preparasyonları bile kanalda düzensizliklere
neden olabileceğinden kanalların sıkıştırılabilen maddelerle doldurulmaları daha uygun
olacaktır. Kök kanal sisteminin anatomisinde varyasyonlar görülmesine rağmen, tıkanan
kök kanalı, aşağı yukarı kök morfolojisine benzer şekli yansıtmalıdır. Ayrıca, tıkanan
kanalın şekli aşırı genişletme yapılmaksızın artan bir koniklikte olmalıdır27. Rotary
enstrümanlar koronal kök dentininin aşırı genişletilmesine olanak sağlayan genişletme
teknikleridir. Burada şu üç sebepten dolayı aşırı genişletmeden kaçınılmalıdır:
1. Kök duvarları zayıflayabilir.
2. Posterior dişlerde lateral veya strip perforasyon olma ihtimali yüksektir.
3. Guta-perka ve pat yoğun olmasına ve koronal kısımda iyi kondanse edilmesine
rağmen, kaybolan dentini yeterince güçlendirmez28.
Klinisyenler arasında radyografik değerlendirmede büyük farklılıklar bulunduğu
için, kök kanal dolgusunun durumu dikkatlerden kaçabilir. Kanal patlarının
radyoopasitelerindeki farklılıklar, guta-perkanın içeriği, çevre kemik anatomisi,
radyografik açılama ve kanal dolgusunun iki boyutlu görünümü tıkamanın kalitesini
belirlememizi ve standardize etmemizi zorlaştırır. Örneğin, kök kanal dolgusunun
değerlendirilmesinde kullandığımız radyograflarda apikal üçlüdeki dolgunun yoğunluğu
önemlidir. Oldukça radyoopak kök kanal patlarıyla doldurulan kanalda apikal kısım
8
yalnızca patla doldurulsa bile klinisyeni dolgu kalitesinin iyi olduğu yönünde yanlış
yönlendirebilir16,29.
Kök kanal dolgusunda başarı değerlendirildiğinde şu faktörlerin önemi ortaya
çıkmaktadır:
1. Kök kanal dolgu tekniğinin başarısı büyük oranda kanal preparasyonunun
başarısına bağlıdır.
2. Kanallar apikaldeki kesin bir dentin matrisiyle prepare edilmelidir.
3. Isı uygulanan teknikler beraberinde kondensasyon gerektirir.
4. Hekimin elinde uygulanan teknikle ilgili gerekli tüm gereçler bulunmalıdır.
5. Hekim vakanın özelliğine göre tekniği modifiye edebilmelidir27.
Kanalların uygun şekilde genişletilmesinin yanı sıra, preparasyon sonrası kanal
içi debrislerin uzaklaştırılması ve kanalların mikroorganizmalardan arındırılabilmesi
için irrigasyon yapılması gerekmektedir. Kanal duvarlarında genişletme sırasında oluşan
smear tabakasının uzaklaştırılması ve bunun periapikal dokulara zarar verilmeden
yapılması başarıyı etkileyen faktörlerdendir.
2.3. Kanal Dolgu Materyalleri
Tam bir kök kanal tıkaması sağlama umuduyla birçok kök kanal dolgu tekniği
geliştirilmiştir. Geliştirilen en güncel teknikler ya katı bir materyal ve siman ya da kök
kanalının şekline uyan plastik bir materyaldir. Grossman’a göre ideal bir kanal dolgu
materyalinde bulunması gereken özellikler şöyle sıralanmıştır:
1. Kolay manipüle edilmeli ve yeterli çalışma zamanı olmalıdır.
2. Büzülme göstermemeli, boyutsal olarak stabil kalmalıdır.
3. Kanalları kompleks anatomisine uygun olarak hem lateral hem de apikal olarak
tıkayabilmelidir.
4. Periapikal dokuları irrite etmemelidir.
5. Nemden etkilenmemeli ve pöröz olmamalıdır.
6. Doku sıvılarıyla bozulmamalı, korozyon veya oksidasyon göstermemelidir.
7. Bakteriyel büyümeyi engellemelidir.
8. Radyoopak olmalı ve radyografta kolayca görülebilmelidir.
9. Diş yapılarını boyamamalıdır.
10. Steril olmalı veya edilebilmelidir.
9
11. Kanallardan gerektiğinde kolayca uzaklaştırılabilmelidir27.
Kök kanal dolgusunda kullanılan en popüler katı maddeler guta-perka ve gümüş
konlardır.
2. 3. 1. Kök Kanallarının Doldurulmasında Kullanılan Metaller
Kök kanallarının doldurulmasında farklı cins ve şekillerde metaller uzun yıllar
önce kullanılmaktaydı. 19. yüzyılda özellikle guta-perkanın yaygın olarak
kullanılmadığı yıllarda kök kanallarını doldurmak için altın ve kurşun çubuklar
kullanılmıştır. 1930’lu yıllarda Grove isimli bir araştırmacı altın telin modifiye edilerek
kullanılmasını savunmuş ve hatta standart bir şekilde önceden hazırlanmasının klinik
kullanımı kolaylaştıracağını belirtmiştir.
1930’lu yıllardan sonra kalay yaprak, kurşun tel ve çubuklar, bakır amalgam ve
altın-kalay alaşımları denenmiş bunların içinden yalnızca gümüş tellerin kullanımı
hekimler tarafından benimsenmiştir. Bunun en önemli nedenlerinden biri gümüşün
oligodinamik etkiye sahip olması ve antibakteriyel etkinlik göstermesidir.
Jasper, dental materyal üreticilerini ve diş hekimlerini gümüş konları dolgu
maddesi olarak kullanımına ikna etmiş ve kanal aletlerinin ebatlarına uygun gümüş
konların yapımını önermiştir. Jasper, gümüş kon yapımının ve kanal dolgusu olarak
kullanıldığında guta-perkayla aynı başarıyı göstereceği ve kullanımının daha kolay
olduğunu öne sürmüştür. Gümüş konların rijidite, boyutsal stabilite, uygulama kolaylığı,
radyoopasite, kanal patının taşınması, hareketlilik ve önceden kıvrılabilme gibi
avantajlarının yanı sıra kök kanal sistemindeki düzensizlikleri ve yan kanalları
doldurmada yetersiz kalması, erirlik özelliğinin bulunması, periapikal dokularda
irritasyon, retrograd dolgu yapımında karşılaşılan zorluklar ve kanaldan sökülmesinin
zorluğu gibi dezavantajlarından dolayı kullanımı giderek azalmaktadır16. Zmener30’in
gümüş konların disintegrasyonuyla birlikte görülen kök rezorbsiyonlarını rapor ettikleri
bir çalışmasında, gümüş konların korozyon ürünlerini tarayıcı elektron mikroskobu
(SEM) görüntüleriyle ortaya koymuştur.
10
2. 3. 2. Guta-perka
Guta-perka, uzun yıllardır kullanılan katı bir kök kanal dolgu materyalidir. Guta-
perka, Isonandra percha ağacının özsuyundan elde edilmiştir. İlk olarak 1843’te Sir
Jose d’Almeida tarafından İngiltere Kraliyet Asya Birliği’nde tanıtılmış ve 1800’lü
yılların sonlarına doğru diş hekimliğinde kullanılmaya başlanmıştır. Minimal toksisite
gösteren, minimal doku irritasyonu yapan ve kanalda kaldığı sürede en az alerjik olarak
bilinen bir dolgu maddesidir. Apikalden taşkın olan dolgularda bile kanalın temiz ve
tıkalı olduğu koşullarda periradiküler dokular tarafından iyi tolere edilebilir. Bununla
birlikte, kloroform gibi yumuşatıcı ajanlarla muamele edildiğinde ve ince partikül formu
kullanıldığında lokalize bir doku cevabı oluşturabilmektedir31.
Kimyasal olarak saf guta-perka iki belirgin farklı kristal şekil gösterir32. Bunlar
alfa ve beta formlarıdır. Bu formlar materyaldeki ısı değişikliğine bağlı olarak kendi
arasında geçiş yapabilir. Piyasadaki birçok ürün beta formundadır, ama yeni ürünler
termoplastik yöntemlere uygun olacak şekilde alfa kristalin formda üretilmektedir.
Geleneksel guta-perkalar 42–49˚C arası ısılarda alfa fazına dönüşürler. Isıtılmaya
devam edildiğinde 53–59˚C arasında amorf yapı kazanırlar. Bu faz değişiklikleri
hacimsel değişimlere de neden olur. Yüksek derecelerde ısıtıldığında guta-perkada daha
fazla bir büzülme meydana gelir. Guta-perkanın yumuşama derecesi 64˚C, erime
derecesi 100˚C, parçalanma ve bozulma derecesi 150˚C’dir32. Guta-perka, kök kanal
boşluğundaki düzensizliklere uyumu artırmak için kimyasal çözücülerle yumuşatılabilir.
Bununla birlikte, çözücünün buharlaşmasıyla büzülme olabilir veya çözücü ile
yumuşatılan guta-perkanın apikalden taşmasıyla periapikal dokularda irritasyona neden
olabilir.
Guta-perka konların içeriğinde, üretici firmaların kompozisyonundaki ufak
değişikliklerle birlikte, aşağı yukarı %19–22 oranında guta-perka, %59–75 oranında
çinkooksit, diğer kısımda çeşitli mumlar, renklendiriciler, antioksidanlar ve metalik
tuzlar bulunmaktadır. İçeriğin oranlarındaki değişiklik materyalin kırılganlığını,
katılığını, çekme dayanımını ve radyoopasitesini etkiler33. Guta-perka mikrobiyal
büyümeyi desteklemediği gibi, çinko oksit içeriğinden dolayı kesin bir antimikrobiyal
etki gösterir34,35. Antimikrobiyal etkisini artırmak amacıyla, iodoform eklenen guta-
perka konlar üretilmiştir36.
11
2.4. Kanal Dolgu Patları
Kanalların genişletilmesi ve irrigasyonundan sonra oluşturulan boşluğun
sızdırmaz bir şekilde doldurulması gerekmektedir. Hermetik bir tıkama yalnızca guta-
perka kullanılarak başarılamaz, çünkü guta-perka kendiliğinden dentin duvarıyla
arasında bir bağ oluşturmaz. Bundan dolayı, kök kanalındaki boşlukları ve
düzensizlikleri, aksesuar kanalları ve lateral kondensasyon sırasında guta-perka konlar
arasındaki boşlukları doldurmak ve bunların arasında sıkı bir ilişki elde edebilmek için
kanal patları da kullanılmaktadır.
Henüz tüm kriterleri sağlayan bir pat geliştirilememesine rağmen ideal bir kanal
dolgu patından beklenen özellikler şöyle sıralanabilir:
1. Kolaylıkla doldurulabilmeli, yeterli çalışma zamanı tanımalı ve gerektiğinde
kolayca kanaldan uzaklaştırılabilmelidir.
2. Periapikal dokulara ve dişe zararlı olmamalıdır.
3. Doldurulmadan önce sıvı veya yarı-katı olmalı fakat sonra kanal içinde
genleşerek yavaşça sertleşmelidir.
4. Stabil olmalı, sertleşme sırasında veya sonradan büzülmemeli veya nemden
etkilenmemelidir.
5. Kanal duvarlarına yapışmalı, kök kanalını yandan ve apikal alandan üç boyutlu
olarak iyice kapatmalı ve dentin kanalcıklarına derin penetrasyon göstermelidir.
6. Pöröz olmamalıdır.
7. Doku sıvılarında erimemelidir.
8. Periapikal dokuya taştığında rezorbe olabilmeli, ancak kanal içinde rezorbe
olmamalıdır.
9. Post preparasyonunda apikal tıkaması bozulmamalıdır.
10. Steril olmalı veya steril edilebilmeli ve bakteriyostatik olmalıdır.
11. Radyoopak olmalıdır.
12. Dişi boyamamalı ve zamanla dişin renginde değişikliğe neden olmamalıdır.
13. Periapikal dokularda immün cevap oluşturmamalıdır.
14. Mutajenik ve karsinojenik olmamalıdır.
15. Bozulmadan uzun süre saklanabilmelidir.
16. İçeriğindeki metaller (civa, çinko, baryum, bizmut, titanyum gibi) toksik sınır
seviyesini aşmamalıdır37.
12
Bugüne kadar birçok farklı özellikler taşıyan kanal patları imal edilmiştir.
Bunların birbirlerine göre avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Bu kanal patları
kimyasal yapılarına göre; çinkooksit öjenol içeren patlar, paraformaldehit içeren patlar,
cam iyonomer esaslı patlar, kalsiyum hidroksit içeren patlar ve polimer yapılı rezin
esaslı patlar olmak üzere 5 grupta incelenebilir (Çizelge 2.1).
Çoğu endodontik siman temelde çinko oksit öjenol esaslıdır ve endodontik
kullanım için modifiye edilirler. Bu materyal için karıştırıcı likit genellikle öjenoldür.
Bu simanlar bazı kimyasalların eklenmesine elverişli bir yapıya sahiptir. Örneğin;
antimikrobiyal ve fikse edici etki için paraformaldehit, antiseptik etkinlik için
germisidler, daha iyi dentin adezyonu için Kanada balsamı veya rosin ve inflamatuar
cevabın baskılanması için kortikosteroidler eklenmiştir38. Çinkooksit öjenol içeren
patlar, biyouyumlu ve iyi tıkama özelliği olmasından dolayı tercih edilen patlardır.
Periradiküler dokulara taştığında rezorbe olabilmesi, sertleşme zamanının uzun olması
ve antimikrobiyal39 etki göstermesi gibi avantajlarının yanı sıra, sertleşme sırasında
büzülme, diş dokularını boyama ve doku kültürü çalışmalarında toksik40 bulunması gibi
dezavantajları da bulunmaktadır.
Çinko oksit öjenol esaslı patlar ilk olarak Rickert ve Dixon41 tarafından ortaya
atılmıştır. Hem toz hemde likidine radyoopasite kazandırması için eklenen gümüş
partikülleri dişlerin boyanmasına yol açmıştır. Procosol (Procosol, Inc., Philadelphia),
Rickert formülünde bir değişiklik yapılarak gümüş partiküllerin çıkarıldığı bir pattır.
1958’de Grossman42 bu formülasyonu değiştirerek diş yapılarını boyamayan bir pat
hazırlamıştır ve Roth patı (Roth International) olarak piyasaya sürülmüştür43.
Diğer bir öjenol esaslı pat olan Tubliseal (SybronEndo, Orange, CA) iki pat
şeklinde hazırlanmıştır ve toz/likit formülasyonlara göre daha hızlı sertleşme zamanına
sahiptir. Wash patı (Balas Dental, Chicago, IL) pata yapışkan özellik kazandıran ve
guta-perkayı yumuşatan Kanada balsamı içermektedir43.
13
Çizelge 2.1: Kanal dolgu patları
14
Paraformaldehit içeren patlar endodonik simanların geniş bir grubunu oluşturur.
Bu çinko oksit öjenol formülasyonundan zamanla civa ve kurşun içeriği uzaklaştırılsa
da, oldukça toksik olan paraformaldehit içeriği halen varlığını korumaktadır. Sargenti
metodu44 olarak da bilinen N-2 patı (Indrag Ansa S. A., İsviçre) %6.5 oranında
paraformaldehit, kurşun ve civa içermektedir. Ağır metallerin uzaklaştırılması ile yeni
bir formülasyon olan RC2B oluşturulmuştur. Endometazon (Septodont, Paris, Fransa),
SPAD (Quetigny, Fransa) ve Reibler patı diğer paraformaldehit içeren patlardır. Bu
patların endodontide kullanımı kontrendikedir ve özellikle lentülo ile kullanılması
sonucu periapikal dokulara taşması osteomiyelit ve paresteziye neden olmuştur43,45,46.
Cam iyonomer esaslı patlar, dentine bağlanma özelliklerinden dolayı tercih
edilmiştir. Ketac-Endo (3M/Espe, Minneapolis, MN) pat ve dentin duvarı arasında
bağlanma meydana getirir. Nem kontaminasyonundan olumsuz yönde etkilenir47.
Kanaldan sökülmesi zordur ve minimal antimikrobiyal özelliğe sahiptir. Bununla
birlikte, Friedman et al48, Ketac-Endo’nun lateral kondensasyon ya da tek kon
tekniğiyle kanal dolgusu yapılan olgularda kök kanallarından ultrasonik enstrumanlarla
sökülmesinin kolay olduğunu öne sürmüşlerdir. Cam iyonomer esaslı patların kök
dentinini güçlendirdiğini gösteren çalışmalar yapılmıştır49. AH Plus ve Tubliseal ile
karşılaştırıldığında Ketac-Endo’nun kök dentinini neredeyse hiç enstrümantasyon
yapılmamış bir köke yakın değerde güçlendirdiği ortaya konmuştur. Bu durum bu
patların endodontik tedavi görmüş dişlerin kırılmaya karşı direncini arttırdığı anlamına
gelmektedir.
Kalsiyum hidroksit içeren patlar terapotik etkilerinden dolayı geliştirilmiştir. Bu
patların antimikrobiyal aktivite ve osteojenik-sementojenik potansiyel göstereceği
düşünülmüştür. Ne yazık ki bu etkiler gösterilememiştir. Kalsiyum hidroksitin salınımı
ve uzamış etkisi için çözünmesi gerekmektedir. Bu durum patın amacıyla çelişmektedir.
Kalsibiyotik kök kanal patı (CRCS) kalsiyum hidroksitli bir çinko oksit öjenol pattır.
Sealapex (SybronEndo, ABD) kalsiyum hidroksit esaslı öjenol içermeyen polimerik bir
pattır43.
RoekoSeal (Roeko GmbH Co, Langenau, Almanya) silikon esaslı bir kök kanal
patıdır. İçeriğinde polidimetilsiloksan, silikon yağı, parafin yağı, hekzakloroplatinik asit
(katalizör) ve radyoopasite kazandıran zirkonyum dioksit bulunmaktadır. Tüm sentetik
materyallerde olduğu gibi homojen bir karışım elde etmek çok önemlidir. Çift hazneli
15
bir enjektör içinde kullanıma hazır durumdadır. RoekoSeal’in, dentin yüzey hazırlığında
kullanılan solüsyonların (Etilendiamintetra asetik asit [EDTA], distile su, fosforik asit,
sitrik asit) dentine adezyonunda anlamlı bir artışa neden olmazken, primer uygulaması
adezyonu anlamlı derecede arttırmıştır50.
Rezin simanlar, polimer yapılı kök kanal dolgu maddeleri olarak da bilinirler. Bu
patlar, sertleşirken polimerize olurlar. Diaket (3M ESPE AG, Seefeld, Almanya),
polivinil yapısında, oldukça yapışkan ve diş yapılarına kuvvetli bağlanan bir kanal
dolgu patıdır. Sertleşirken hacim kaybına uğramayan, yumuşak dokuyu irrite etmeyen
ve kanaldan uzaklaştırılması kolay olan bu materyalin dezavantajı sertleşme zamanının
kısa olmasıdır. Bununla birlikte, kan, nem ve doku sıvılarından etkilenmeyen ve
bakteriyostatik bir materyaldir37.
İlk defa Schroeder tarafından 1954 yılında sunulan AH26 (Dentsply DeTrey
GmbH, Konstanz, Almanya) rezin grubu toz/likit sistemiyle hazırlanan bir preparattır.
Bisfenol diglisidileter bir katalizör olan hekzametilen tetraminle birleşerek polimerize
olur ve bu sırada bir miktar formaldehit açığa çıkar. Böylece antiseptik etki sağlanmış
olur. Polimerizasyon büzülmesi göstermemesi, nemli ortamda bozulmaması, dentine
yüksek adaptasyon niteliğinin olması patın önemli özellikleridir51,52. Yavaş sertleşen bir
pattır. Son yıllarda kök kanal patlarının içeriklerinde gümüş bulunması, dişleri
boyamasından ve dokularda irritasyona neden olmasından dolayı tartışmalara yol
açmıştır. Piyasaya sürülen yeni AH 26’lardan gümüş ve titanyum dioksit çıkarılmış,
hekzametilen tetramin oranı ise %25’den %20’ye düşürülmüştür. Gümüşlü ve
gümüşsüz AH 26 ile yapılan toksisite çalışmasında benzer iltihabi reaksiyonlar
gözlenmiştir53. Makaslama bağlanma dayanımı endodontik patların dentine adezyonunu
ortaya koyan bir test metodudur. AH 26 ile yapılan bir çalışmada, AH 26’nın diğer
endodontik patlara (CRCS, Apexit, PCS, Ketac-Endo, Bioseal) göre daha yüksek
bağlanma dayanımı gösterirken, yine epoksi rezin esaslı bir kanal patı olan Sealer
26’dan daha düşük bağlanma dayanımına sahip olduğu ortaya konmuştur54.
AH 26’nın epoksi amin kimyası korunarak, renkleşme eğilimi ve formaldehit
açığa çıkışı elimine edilerek AH Plus (Dentsply DeTrey GmbH, Konstanz, Almanya)
geliştirilmiştir. Çift patlı bir sistemdir ve sertleşme zamanı 4 saattir. İki pat
karıştırıldıktan sonra poliaddition reaksiyonu başlar. Bu reaksiyonda artık monomer
kalmadığı ileri sürülmektedir. Materyalin büzülmesi ve erirliği azaltılarak boyutsal
16
stabilitesi sağlanmıştır. Film kalınlığı 26 µm’dir. Akma özelliği kolay karıştırmayı
sağlar. Kanala kolay yerleştirilmesi amacıyla hafif tiksotropik olarak hazırlanmıştır37.
Fibroblast hücre kültürleriyle yapılan in vitro bir çalışmada, AH Plus ilk 24
saatte orta derecede inhibisyon gösterirken 72 saatte şiddetli inhibisyona neden
olmuştur55. Miletic et al56’ın, HeLa ve fare fibroblast hücre kültürleriyle yaptığı
sitotoksisite çalışmasında AH Plus, RoekoSeal’e göre anlamlı derecede sitotoksik
bulunmuştur. Bununla birlikte, AH Plus ile RoekoSeal’in fare fibroblastları üzerinde
benzer sitotoksik etkileri olduğunu rapor eden çalışmalar da vardır57. Bu çalışmaların
aksine, AH Plus, EndoRez, Epiphany, RoekoSeal, Guttaflow, Apexit, Acroseal ve RC
Sealer ürünleri kullanılarak insan gingiva fibroblastları üzerinde yapılan sitotoksisite
testinde AH Plus’ın sitotoksik olmadığı, RC Sealer, RoekoSeal ve Guttaflow’un hafif
düzeyde sitotoksik olduğu diğer patların ise şiddetli düzeyde sitotoksik olduğu
bulunmuştur58.
AH Plus’ın sızdırmazlık özelliği büyük ölçüde smear tabakasına bağlıdır59.
Smear tabakasının varlığı endodontik patların tıkama özelliklerini değiştirmektedir60.
Bununla birlikte, smear tabakasının varlığının AH Plus’ın bağlanma dayanımını
değiştirmediğini, smear tabakasının varlığında veya yokluğunda meydana gelen
başarısızlık tipinin değişmediği ortaya konmuştur. Bu durum tübüllerde pat tıkaçlarıyla
meydana gelen mikromekanik retansiyonun, adezyonu etkileyen tek faktör olmadığını
ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, tübüler penetrasyon açıkça endodontik patların
kimyasal ve fiziksel özelliklerine de bağlıdır61.
Endodontik patların dentine bağlanmaları kadar guta-perka veya kullanılan
dolgu materyaline de bağlanması, oluşturulacak mono-blok yapı ve dolgunun bütünlüğü
açısından oldukça önemli bir parametredir. AH Plus, guta-perkaya dentinden daha iyi
bağlanmaktadır. AH Plus, dentine makaslama bağlanma dayanımı testinde %30 koheziv
başarısızlık gösterirken, %70 yalnızca adeziv başarısızlık göstermiştir. Guta-perkaya
ise, %40 koheziv, % 60 karışık başarısızlık göstermiştir62. Dentine uygulanan yüzey
hazırlayıcı solüsyonlar (EDTA, sitrik asit, fosforik asit) AH Plus’ın dentine ve guta-
perkaya adezyonunda anlamlı bir artışa neden olmamış, en yüksek bağlanma dayanımı
distile suyla irrigasyonda ve koheziv başarısızlık olarak görülmüştür50.
AH Plus nem kontaminasyonundan etkilenmektedir. Bu da doku sıvılarının
bulunduğu periapekste, apikal sızdırmazlığı olumsuz yönde etkilemektedir. Ketac-Endo,
17
Apexit, RoekoSeal ve Tubli-Seal endodontik patlarının nem kontaminasyonunun
etkilerinin incelendiği bir çalışmada, Ketac-Endo en kötü sonuçları gösterirken, diğer
patlar nem varlığında daha iyi sızdırmazlık göstermiştir63. Kök kanal patlarının tükürük
ve sudaki çözünürlüğünü değerlendiren bir başka çalışmada da, AH Plus, AH 26,
RoekoSeal ve Diaket’in %3’ten az ağırlık kaybına uğradığı, Ketac-Endo, Aptal-Harz ve
Sealapex’in oldukça yüksek oranda ağırlık kaybına uğradığı ortaya konmuştur64.
2. 5. Epiphany Kök Kanal Dolgu Sistemi
Epiphany- Resilon kök kanal dolgu sistemi, bir pat ve kanal dolgu materyalinden
oluşan bir sistemdir. Epiphany rezin esaslı bir kök kanal dolgu patı olup, hem ışıkla hem
de kimyasal olarak polimerize olan dual-cure bir yapıya sahiptir. İçeriğinde üretan
dimetakrilat (UDMA), polietilen glikol dimetakrilat (PEGDMA), etoksilat bisfenol A
dimetakrilat (EBPADMA) ve bisfenilglisidil dimetakrilat (BISGMA) rezinlerinin bir
karışımı, silanlanmış baryumborosilikat camları, baryum sülfat, silika, kalsiyum
hidroksit, aminli bizmut oksiklorit, peroksit, foto inisiyatör, stabilize ediciler ve pigment
bulunur. Çift patlı bir sistemdir. Pembe bir baz ve beyaz katalizör kısmı vardır ve ester
benzeri bir kokuya sahiptir. Patın ışık geçirmeyen ve buzdolabı gibi serin bir ortamda
saklanması uygundur.
Resilon, sentetik polimer esaslı bir kanal dolgu materyali olup, guta-perka gibi
hem kon hem de pelet şeklinde üretilmiştir. İçeriğinde, polyester, difonksiyonel
metakrilat rezin, bioaktif cam, radyoopak doldurucular ve renk verici maddeler
bulundurmaktadır. Açık pembe renkte, kokusuz ve nötr pH’a sahip bir materyaldir.
Güncel adeziv tekniklerin bonding uygulamasıyla hedeflediği tübül
penetrasyonunun aynı şekilde kök kanal dentininde de elde edilmesi için üretilen bu
sistemin bir parçası da Epiphany primer’dir. İçeriğinde, suda çözünmüş asidik monomer
bulunmaktadır. Likit formda, açık sarı renkte, ester benzeri kokuda ve pH’sı 1.5
civarında bir materyaldir.
Dental kompozit yapıdaki kök kanal patının oldukça kıvamlı olması nedeniyle
uygulama kolaylığı sağlaması açısından Epiphany inceltici rezin kullanılabilmektedir.
İnceltici rezin, fotoinisiyatörlü EBPADMA rezin, aminler, stabilize ediciler ve Red
#40’dan oluşmaktadır. Likit formda, kırmızımsı ve ester kokulu bir materyaldir.
18
İntraradiküler dentine adezyon, asitleme-yıkama veya self-etch adezivler ve
uyumlu metakrilat esaslı rezin simanlarla sağlanabilir65-67. Konvansiyonel guta-perkanın
poliisopren yapısı ile çinko oksit öjenol, epoksi rezin, kalsiyum hidroksit veya cam
iyonomer esaslı patlar arasında kimyasal bir ilişkinin olmayışı endodontik monoblok
yapının oluşturulmasına engel teşkil etmektedir62,68,69. Amalgam ve silanlanmış seramik
gibi rezin olmayan restoratif materyallerin metakrilat esaslı rezin simanlara bağlanması,
bu simanlar ve rezin kompozitler arasında elde edilen sonuçların kıyaslanmasıyla ve
aynı test parametreleri kullanılarak yapılmıştır70,71.
Epiphany patının önerilen American National Standard/American Dental
Association (ANSI/ADA) standartlarına uygunluğu değerlendirilmiştir. ADA
standartlarına göre patların sertleşme zamanı üreticinin önerdiği sürenin yalnızca %10’u
kadar değişkenlik gösterebilir. Epiphany için 25 dakika önerilmiştir. Yapılan çalışmada
bu sürenin doğruluğu gösterilmiştir72. ADA standartlarına göre, patın çözünürlüğü %3
oranını aşmamalıdır fakat Epiphany %3.41’lik oranla bu standarda uyum
göstermemiştir73. Akışkanlık testinde ADA standartlarına göre, patın çapı 20 mm’den
az olmamalıdır. Epiphany 35.74 mm çap oluşturarak bu standarta uyum göstermiştir.
Aynı şekilde 20.1µ film kalınlığı göstererek, ASA standartlarına (<50 µ) uyum
sağlamıştır. Epiphany polimerizasyon büzülmesine uğrayan bir pat olmasına rağmen, su
içerisinde bekletildiğinde su emilimi göstererek %8.1 oranında boyutsal değişikliğe
uğramış, %1’den fazla büzülme ve %0.1’den fazla genleşme olmaması gerektiğini
belirten ADA standartlarına uyumsuzluk göstermiştir72.
Resilon termoplastik sentetik polimer esaslı bir kök kanal dolgu materyalidir.
Resilon ile guta-perkanın yumuşama sıcaklıkları arasında fark yoktur. Guta-perka
60.01˚C’de yumuşarken, Resilon 60.57˚C’de yumuşar. Yalnız entalpi değişimleri
arasında anlamlı fark vardır. Entalpi, bir maddenin yapısında depoladığı her tür
enerjinin toplamını ifade eder. Maddelerin entalpileri ölçülemez, ancak tepkimedeki
ürünler arasındaki fark belirlenir. Kimyasal tepkimelerde, ürünlerin entalpileri toplamı
ile girenlerin entalpileri toplamı arasındaki farka, tepkimenin entalpi değişimi ya da
tepkime entalpisi adı verilir. Guta-perkanın entalpi değişimi 10.88 ± 0.60 J/g iken
Resilonun entalpi değişimi 25.20 ± 0.68 J/g’dır. Bu veriler sıcak vertikal kompaksiyon
sırasında Resilonu termoplastik hale getirmek için gereken ısı enerjisinin guta-perkayı
19
termoplastik hale getirmek için gereken ısı enerjisinden daha fazla olduğunu ortaya
koymaktadır73.
Resilonun dentin yüzeyine bağlanma dayanımının değerlendirildiği bir
çalışmada, makaslama bağlanma dayanımının 1.64 MPa olduğu karşılaştırıldığı rezin
kompozitin ise 7.62 MPa olduğu bulunmuştur. Resilon örneklerinde başarısızlığın
adeziv başarısızlıkla birlikte 1/5 örnekte hem koheziv hemde adeziv başarısızlığa bağlı
olduğu gösterilmiştir74.
Mikrosızıntının değerlendirilmesinde sıvı filtrasyon, bakteriyel sızıntı, boya
penetrasyonu ve glukoz filtrasyonu gibi birçok teknik kullanılmaktadır. Epiphany
sisteminin mikrısızıntısının değerlendirildiği sıvı filtrasyon çalışmalarında, guta-perka
ve AH Plus ile yapılan kanal dolgularıyla karşılaştırıldığında sızıntının anlamlı derecede
azaldığı gösterilmiştir75,76. Bununla birlikte, guta-perkayla karşılaştırıldığında anlamlı
bir fark görülmediğini işaret eden çalışmalar da yapılmıştır77-79. Pague et al80, sıvı
filtrasyon testinde sürenin mikrosızıntı üzerindeki etkisini incelemişler ve guta-perka ile
AH Plus’ın zamanla sızıntıda azalmaya, bunun aksine Resilon ve Epiphany’nin zamanla
sızıntıda artmaya neden olduğunu göstermişlerdir. Shemesh et al81, yaptığı glukoz ve
sıvı filtrasyon testinde Resilon’un glukozda en fazla sızıntıyı gösterirken, sıvı
filtrasyonda guta-perkadan istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermediğini
bulmuşlardır. Bakteriyel sızıntı testlerinde Shipper et al82, Resilon ve Epiphany
sistemini guta-perka ve AH Plus’a göre anlamlı derecede iyi bulurken, Baumgartner et
al83, guta-perka ve AH Plus’ı daha iyi bulmuşlardır, fakat anlamlı farklılık
gösterememişlerdir. Pitout et al84, boya penetrasyonu ve bakteriyel sızıntı testi yaptıkları
çalışmada, diş köklerini guta-perka ve Roth kanal patıyla, Resilon ve Epiphany patını
System-B ve lateral kondensasyon teknikleriyle doldurmuşlardır. Lateral kondensasyon
ile doldurulan kanalların System-B ile doldurulanlara göre daha iyi sızdırmazlık
gösterdiğini fakat anlamlı fark olmadığını, aynı şekilde boya penetrasyonunda da,
lateral kondenzasyonun daha az sızdırdığını göstermiştir.
Materyallerin değerlendirilmesinde biyouyumluluk da en az sızdırmazlık kadar
önemlidir ve toksik etki göstermemesi gereklidir. Boullaguet et al55, Epiphany
primerinin aseton, etanol ve GuttaFlow primerine göre oldukça toksik olduğunu, fakat
Resilon ve Epiphany patın AH Plus ve GuttaFlow’a göre en az toksisiteyi gösterdiğini
bulmuşlardır. Bir sitotoksisite çalışmasında, RoekoSeal, Sealite ve guta-perka ile
20
karşılaştırıldığında Resilon ve Epiphany’nin 1, 2 ve 7. günde daha sitotoksik olduğunu,
fakat 30. günde hiçbirinde sitotoksisite gözlenmediği belirtilmiştir85. Resilonun insan
gingival fibroblastları üzerindeki ilk 1 saatte guta-perkadan daha sitotoksik olduğu ama
24 saatte guta-perkayla benzer, yani sitotoksik olmadığı rapor edilmiştir86,87. Resilon ve
Epiphany köpek dişlerinde guta-perka ve AH Plus’a göre daha az apikal periodontitis
göstermiştir88. Ayrıca, Resilonun kök dentinini resin kompozitler ve guta-perka kadar
iyi güçlendirmediği ve desteklemediği bulunmuştur89.
2. 6. Kök Kanal Dolgu Materyallerinin Dezenfeksiyonu
Endodontik tedavide kök kanallarının yeniden enfekte olmasını önlemede kök
kanal tedavisi önemli bir işlemdir. Bu işlemler sırasında kök kanallarında
enstrümanlardan veya dolgu maddelerinden kaynaklanan çapraz enfeksiyonun
önlenmesi çok önemlidir. Kök kanallarında oldukça sık kullanılan guta-perka konlar,
steril koşullarda üretilse de, kullanım sırasında veya saklama koşullarında aerosollerin
dağılımıyla bazı patojenlerle kontamine olabilir4,5. Bu durum konların ve patların
antibakteriyel etkisinin olması gerektiği düşünüldüğünde, çelişki yaratmaktadır.
Dolayısıyla, bazı olgularda kök kanal dolgusu yapılmadan önce guta-perka konların
dezenfeksiyonu önerilmektedir. Guta-perka konlar ısıyla sterilize edilemediğinden,
diğer dezenfeksiyon metodlarının kullanımı gerekmektedir.
Dezenfektan solüsyonlar etkilerini gösterirken kullanıldıkları materyalde bazı
bozulmalara yol açabilirler. Sodyum hipokloritin güçlü okside edici etkisinin çeşitli
materyaller üzerinde bozulmalara yol açtığı bilinmektedir90. Dolayısıyla solüsyonların
etkili olduğu kadar güvenilir olması da önemlidir. Dezenfektanların konsantrasyona
bağlı yüzey bozulmaları değerlendirilirken, bu konsantrasyonda antibakteriyel
etkinliklerinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Valois et al91, guta-perka yüzey bozulmalarını AFM ile inceledikleri bir
çalışmada %2’lik klorheksidinin yüzey bozulmasına neden olmadığını, %5.25’lik
sodyum hipokloritin ise 1 dakikalık uygulamadan sonra yüzey bozulmasına neden
olduğunu göstermişlerdir. Sodyum hipokloritin farklı konsantrasyondaki solüsyonları
(%0.5, 2.5, 5.25) değerlendirildiğinde yalnızca %0.5’lik sodyum hipokloritin guta-perka
kon yapısında hiçbir yüzey bozulmasına neden olmadığı görülmüştür3.
21
Guta-perkanın yapay olarak enfekte edilmesi ve %5.25’lik sodyum hipoklorit ve
%2’lik klorheksidin ile dezenfeksiyonu sonucu, sodyum hipokloritin konları yüksek
düzeyde dezenfekte ettiği, klorheksidinin ise bütün vejetatif formdaki bakterileri
öldürdüğü yalnız B. subtilis üzerinde etkili olmadığı bulunmuştur92. %5.25’lik sodyum
hipoklorit, %2’lik klorheksidin ve MTAD (Tetrasiklin izomeri, asit ve deterjan
karışımı) hem guta-perka hem de Resilon konlar üzerinde E. faecalis’in
eliminasyonunda etkili olmuştur93. Dumani et al94’ın Resilon konları E. faecalis ve C.
albicans ile yapay olarak kontamine ettiği bir çalışmada, dezenfektan olarak %1 ve
%5’lik NaOCl ve %2’lik CHX solüsyonu kullanılmıştır. NaOCl solüsyonunun her iki
konsantrasyonda da hem 1 hem de 5 dakikalık sürede etkili dezenfeksiyon sağladığı,
CHX’in ise 5 dakikadan uzun sürede bu etkiyi sağlayabildiğini göstermişlerdir.
Guta-perka konların sterilizasyonu için sodyum hipoklorit, klorheksidin,
gluteraldehit, alkol, hidrojen peroksit, polivinilpirolidon iyodin ve MTAD gibi
dezenfektanlar kullanılmıştır. Bu çalışmalarda konlar genellikle bazı bakterilerle
kontamine edilmiş ve solüsyonların etkinlikleri değerlendirilmiştir. Kimyasal
sterilizasyon sırasında konların yüzey özelliklerinde ve yapılarında fiziksel değişiklikler
görülmüştür. Moller ve Orstavik95, %70’lik izopropil alkol, %5 kloramin ve %0.5
klorheksidin ile muamele edilen konların çekme dayanımlarının azaldığını rapor
etmişlerdir.
Klinik koşullarda bekletilen ve içlerinden rasgele seçilen guta-perka konlar
üzerindeki kontaminant bakteriler polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) kullanılarak
tanımlanmış ve yine aynı bakterilerle kontamine edilen guta-perkalar %5.25’lik sodyum
hipoklorid, %2’lik klorheksidin ve ChloraPrep solüsyonlarında hızlı dezenfeksiyon için
bekletilmiştir. Dezenfektanların antibakteriyel etkinliği kültür tekniği ile saptanırken,
konlar üzerindeki yapısal bozulmalar, elektron mikroskobuyla, çekme dayanımı ve
uzama oranının belirlenmesi ile tespit edilmiştir. Bu çalışmada bakteri türü olarak
stafilokok tanımlanmıştır ve üç dezenfektanın da antibakteriyel etkinliği yeterli
bulunmuştur. Bütün dezenfektanlar guta-perka konların uzama katsayısını artırmıştır96.
22
2. 6. 1. Kimyasal Dezenfeksiyonda Kullanılan Solüsyonlar
2. 6. 1. 1. Sodyum hipoklorit (NaOCl)
Sodyum hipokloritin yara tedavisinde kullanımı ilk olarak, I. Dünya Savaşı’nda
Daikin isimli bir hekim tarafından ortaya atılmıştır. Sodyum hipokloritin endodontide
kullanımı ise, ilk defa Walker (1936) tarafından önerilmiştir. Sodyum hipoklorit,
çamaşır suyu (%5.25’lik solüsyon) olarak bilinen ve en yaygın olarak kullanılan
dezenfektandır. Genellikle yeşilimsi sarı solüsyondur; katı olarak bulunmaz. NaOCl,
sıvı ya da gaz klor yani klor elementi ile kostik soda = sodyum hidroksit (NaOH)’ten
soğutularak elde edilir. Sodyum hipoklorit suda iyonize olur. Sodyum hipoklorit, bir
zayıf asitin tuzu olduğundan hipoklorit iyonları hipokloröz asitle bir eşitlik sağlar ve
hipoklorit iyonlarının konsantrasyonu pH’daki artışla artar. Bu nedenle stabil kalması
için sodyum hipoklorit solüsyonları alkalidir97.
NaOCl bakterilere, bakteriyofajlara, sporlara, funguslara ve virüslere karşı
etkilidir. Klorin ve klor salan bileşikler orta düzey dezenfektanlar arasında
gruplandırıldığı gibi, bazı kaynaklarda konsantrasyona bağlı sporosidal ve
mikobakterisidal etkilerinden dolayı yüksek düzey dezenfektanlar gurubunda da
gösterilmektedir. Klorin ve klor salan bileşikler sık kullanılmalarına rağmen etki
mekanizmaları tam bilinmemektedir. Bu maddeler oldukça aktif oksidize edici
maddelerdir ve bu şekilde proteinlerin hücresel aktivitesini bozarlar; nükleotid bazların
klorlanmış derivelerini oluşturarak bakteri DNA’sı üzerine etki ederler. Klor salan
maddeler yüksek dozlarda sporisit etki gösterir. Spor mantosunun permeabilitesini
artırır. Bu maddelerle muamele sonrası spor refraktivitesini kaybeder, spor mantosu,
korteksden ayrılır ve lizis oluşur. Klor salan maddeler virüsit etki de gösterir. RNA’yı
parçalama, kapsidin bozulması gibi olası etki mekanizmaları düşünülmekle birlikte
konu üzerinde daha fazla bilgiye ihtiyaç vardır98.
Hipoklorit solusyonu düşük pH’da, yüksek ısıda ve yüksek konsantrasyonda
mikrobisidal etkisi artar. Düşük konsantrasyonda (100 ppm) vejetatif bakteri, mantar ve
virüsleri öldürür iken, yüksek konsantrasyonda (500-1000ppm) sporosidal ve
tüberkülosidal etki elde edilir. Hipokloritin hızlı etki göstermesi, boyama ve yanıcı
özelliğinin olmaması ve ucuz elde edilmesi olumlu özelliklerindendir. Bununla birlikte
metaller üzerindeki korozif (aşındırıcı) etki göstermesi ve organik maddelere bağlı
stabilitesini kaybetmesi önemli olumsuzluklarıdır99.
23
2. 6. 1. 2. Klorheksidin (CHX)
Kimyasal olarak biguanid bileşiğidir. Sıklıkla suda çözünebilen diglukonat tuzu
şeklinde kullanılır. Bununla birlikte asetat formu da kullanılabilir. Alkollü deterjan
preparatları da vardır. Hidroklorit formunda toz halindedir. En etkin olduğu pH 8’dir.
Ortamda bazı protein içeren maddeler (püy, kan, süt ve serum gibi) varlığında etkinliği
azalır. Etkinliğini mikroorganizma hücre zarının geçirgenliğini azaltarak ve hücre
bütünlüğünü bozarak sağlar. Etki spektrumu geniştir. Gram-pozitif bakterilere etkinliği
gram-negatifler ve funguslardan daha iyidir, mikobakteriyel etkinliği zayıftır.
Sporosidal etkinliği yoktur. Lipofilik virüslere etkilidir, ancak entero virüs, rota virüs ve
adenovirüs gibi zarfsız virüslere karşı hemen hemen hiç etkinliği yoktur100,101.
Son 20 yıldır klorheksidin, E. faecalis ve Candida albicans’a karşı etkili olan
geniş spektrumlu bir antimikrobial ajan olduğundan, alternatif bir kanal içi medikament
olarak hem in vitro hem de in vivo olarak araştırılmaktadır. Klorheksidin kullanıldığı an
etki göstermesinin yanı sıra diş dokuları tarafından emilip, yavaş yavaş salınma
özelliğine sahiptir. Bu devamlı etkinlik, likit, jel veya kontrollü salınım araçları
kullanılarak in vitro kök kanallarında gösterilmiştir102. Gomes et al103’ın %2’lik CHX
ile kalsiyum hidroksiti kanal içi pansuman materyali olarak karşılaştırdıkları çalışmada,
E. faecalis’e CHX jelin tek başına kalsiyum hidroksitten daha etkili olduğunu yalnız bu
etkinin zamana bağlı olduğunu bulunmuştur. Krithikadatta et al104’ın yaptığı çalışma da
aynı şekilde %2’lik CHX jelin E. faecalis üzerine etkili olduğunu ortaya koymuştur.
Çalışmalar klorheksidinin kanal içi medikament olarak kullanımında in vivo etkinliğini
garanti etmektedir.
2.7. Kanal Dolgusunda Dentin Duvar Adaptasyonu ve Önemi
Mikrosızıntı, hem apikal hemde koronal yönde, endodontik tedavinin
başarısızlığına neden olan ve klinik problem teşkil eden bir durumdur. Dolayısıyla, kök
kanal tedavisinin iyi tıkama özelliğinin olması istenir. Lateral kondenzasyonda konları
bir arada tutmak ve dolgu ile dentin duvarı arasındaki boşlukları kapatmak için
kullanılan patların iyi tıkama özelliği taşımaları, dentin ve guta-perkaya sıkıca
bağlanmaları klinik koşullarda sızıntıyı azaltacak bir etken olarak kabul edilebilir.
Endodontide smear tabakanın rolü 1975’te ilk tanımlandığı zamandan günümüze kadar
değerlendirilmekte ve tartışılmaktadır. Smear tabakası, kök kanallarının
24
genişletilmesinden sonra kanal duvarlarında oluşan organik ve inorganik debrisin bir
kombinasyonudur105 ve elektron mikroskobunda amorf, irregüler ve granüler şekilde
görünür. Dentin talaşı, doku debrisleri, odontoblastik artıklar ve mikrobiyal hücreler
içerir106-108. Smear tabakası dentin yüzeyinde yüzeysel ve dentin tübüllerine sıkışmış
olarak bulunmaktadır. Tıkamadan önce kanal duvarlarında smear tabakanın
uzaklaştırılıp, uzaklaştırılmayacağı tartışılmaktadır. Biyolojik olarak, smear tabakanın
varlığı sızıntı ve bakteriyel büyüme için bir yol teşkil eder109. Smear tabakası
uzaklaştırılmadan termoplastik guta-perka ve pat ile tıkanan kanallardaki bakteriyel
penetrasyon, smear tabakası uzaklaştırıldığında tıkanan kanallara nazaran anlamlı
derecede yüksektir110. Aynı zamanda smear tabaka varlığı kullanılan kanal içi
irriganların dentin tübüllerine ulaşmasına engel olmaktadır111,112. Smear tabaka
uzaklaştırılmadığında yavaşça disintegrasyon ve sızıntı gelişir veya asitler ve enzimler
gibi bakteriyel yan ürünlerle uzaklaşabilir113. Bazı çalışmalara göre; smear tabakanın
varlığı veya yokluğu apikal tıkama üzerinde bir değişikliğe yol açmamıştır50,69,114.
Bununla birlikte, Saunders et al115, smear tabakanın uzaklaştırılmasının tıkamayı
iyileştirdiği ve koronal sızıntıyı azalttığını öne sürmektedirler.
Çoğu araştırmacı smear tabakanın uzaklaştırılmasını şu nedenlerden dolayı
desteklemektedir:
1. Büyük miktarda su içerdiği için hacmi ve kalınlığı tahmin edilemez,
2. Bakteri ve nekrotik dokuları içerir,
3. Bakteriler için substrat rolü oynayabilir ve onların dentin tübüllerinin derinlerine
doğru ilerlemesine neden olabilir,
4. Dezenfektan ajanların, kanal içi medikamentlerin ve kök kanal dolgusunun
dentin tübüllerine maksimum penetrasyonunu engelleyebilir116.
Smear tabakanın kök kanallarının tıkamasındaki etkinliğinin değerlendirildiği bir
meta-analiz çalışmasında, test tekniği olarak sıvı filtrasyonun kullanıldığı çalışmalardan
analize dahil edilen 7 çalışmadan 4’ü smear tabakasının uzaklaştırılmasında anlamlı
fark bulmuştur. Bakteriyel sızıntı tekniği de smear tabakasının uzaklaştırılmasında
anlamlı fark göstermiştir. Metodolojik farklılıklar, istatistiksel değerlendirmelerdeki
farklılıklar çalışmaların karşılaştırılmasını zorlaştırsa da, bu meta-analiz çalışmasından,
smear tabakanın uzaklaştırılmasının hem koronal hem de apikal tıkamayı artırdığı ve bu
25
etkinin tıkama tekniğine, sızıntı testinin tipine, pat tipine, kullanılan boyanın tipine ve
testin yapıldığı zamana bağlı olmadığı sonucuna varılabilir116.
Tıkamadan önce smear tabakanın uzaklaştırılması için alternatif şelasyon
ajanlarına odaklanılmıştır. Sodyum hipoklorit ve serum fizyolojik ile irrigasyona ek
olarak %17’lik EDTA veya %10’luk sitrik asit kullanımı önerilmektedir. Ancak, bu
tekniklerin rutin kullanımı evrensel olarak kabul edilmemiştir. Bu işlemlerin önemi,
kanal genişletme ve irrigasyonuyla birlikte kullanılan tıkama tekniğiyle ortaya
çıkmaktadır.
Minimal pat kalınlığı ve oldukça az boşluk oluşumu uzun dönem tıkama
yeteneğinin ölçüsü olarak kabul edilmektedir. Apikalden koronale ve mezialden distale
pat penetrasyonundaki bölgesel farklılıklar dezenfeksiyon ve bağlanmada büyük öneme
sahip olabilir116.
Weis et al117, yaptığı bir in vitro çalışmada, lateral kondensasyon, sürekli ısı ile
vertikal kondensasyon, taşıyıcı kor ve SimpliFill ile yapılan kanal dolgularında pat
penetrasyonu ve kalınlığı değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, Thermafil en iyi sonuçları
gösterirken, SimpliFill fazla pat kalınlığı ve yüksek oranda boşluk meydana getirmiştir.
Diğerlerinden anlamlı derecede farklı olarak hem lateral kondensasyon hem de
ısıtılmış guta-perka tekniklerinde mükemmel uyum görülmüştür. Bununla birlikte, pat
penetrasyonunun derinliği ve sıklığının uygulanan dolgu tekniklerine bağlı olmadığı
bulunmuştur.
Gençoğlu et al118’ın, Ultrafil (enjekte edilebilen termoplastik guta-perka) ve
Thermafil (taşıyıcı kor materyalli termoplastik guta-perka) sistemleri ile lateral
kondenzasyonun dentin adaptasyonunu karşılaştırdıkları bir çalışmada elde edilen
sonuçlar Weis et al117’ın, yaptığı çalışmaya benzer bulunmuştur. Her metod smear
tabakası uzaklaştırılmadan ve uzaklaştırıldıktan sonra değerlendirilmiştir. SEM
gözlemlerinde, smear tabakasının varlığında ve yokluğunda, Thermafil sisteminin daha
iyi dentin adaptasyonu gösterdiği bulunmuştur. Bununla birlikte, smear tabakası
uzaklaştırıldığında tüm gruplarda artmış guta-perka adaptasyonu görülmüştür. Kanal içi
pat kullanılsa da, termoplastik guta-perkanın patent tübüllere penetre olma yeteneğinin
arttığı bulunmuştur.
Gopikrishna ve Parameswaren119, yaptıkları bir boya penetrasyon çalışmasında,
SimpliFill, Thermafil ve ısıtılmış guta-perkanın vertikal kondenzasyonu tekniklerinin
26
lateral kondenzasyona göre daha iyi sonuçlar gösterdiğini bulmuşlardır. Bu in vitro
çalışmada post boşluğu hazırlanmış ve yalnızca bölgesel apikal tıkama yapılmıştır.
2. 8. Lateral Kanallar, Aksesuar Kanallar ve Kanal İçi Düzensizlikler
Epitelyal kök kınının oluşumu sırasında bazen kının devamlılığında bir bozulma
meydana gelir. Bu sırada defektin karşılığında dentinogenez devam etmez. Bunun
sonucu pulpa ve dental kese arasında küçük bir “aksesuar” kanal oluşur. Aksesuar
kanallar kök boyunca herhangi bir yerde bulunabilirler, ama sıklıkla kökün apikal
üçlüsünde yer alırlar. Aksesuar kanallar yalnızca ince çaplı bir arteriolün geçmesine izin
verecek kadar dardır. Periodontal dokularla pulpa arasında bir geçiş yolu sağlarlar.
Bununla birlikte, periodontal hastalıkta cep oluşumu ile aksesuar kanallar açılabilir ve
mikroorganizmalar ve ürünlerinin pulpaya geçmesine neden olabilir120.
Lateral kanalların endodontik tedavi sırasında enstrümante edilmesi ve irrige
edilmesi zordur ve bakteriyel büyüme için bir rezervuar görevi görebilirler121-123.
Barthel et al124, doldurulmayan lateral kanallarla periodontal ligamentin inflamasyonu
arasında bir ilişki gözlememesine rağmen, diğer çalışmalar lateral kanalların
doldurulduğu olgularda periradiküler lezyonların iyileşmesini göstererek, lateral
kanalların potansiyel patojen etkisini ortaya koymuşlardır125-127. Endodontik dolgu
tekniklerinin ince ve düzensiz kanal içi oluşumları doldurması ve tıkaması önemli bir
klinik avantajdır. Bu lateral kanalların etkili bir şekilde tıkanmasının değerlendirildiği
ve tekniklerin karşılaştırıldığı birçok in vitro çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda
çekilmiş dişlerdeki doğal lateral kanalların doldurulması ve yapay olarak oluşturulan
lateral kanalların veya kanal içi düzensizliklerin tıkanması değerlendirilmiştir128-130.
Birçok farklı teknik arasından sıcak vertikal kondensasyon tekniği lateral kanalların
doldurulmasında en etkili teknik olarak bulunmuştur131. Lateral kanalların guta-perkayla
ya da en azından kanal patıyla doldurulması hedeflenmektedir. Bu dolgunun elde
edilebilmesi için lateral kanalların da irrigasyon solüsyonları ile temizlenmesi
gerekmektedir. Dolayısıyla kanal genişletmesi sırasında oluşan smear tabakanın
uzaklaştırılması ve lateral kanalların ağzının açılması gerekmektedir. Böylece dolgu
sırasında oluşturulan basınçla birlikte pat veya guta-perkanın lateral kanalları
doldurması beklenebilir.
27
De Deus132, 1140 dişi analiz ettiği çalışmasında % 27.4 oranında lateral kanala
rastlamış ve bunların %17’sinin apikal üçlüde, %8.8’inin orta üçlüde, %1.6’sının ise
koronal üçlüde bulunduğunu rapor etmiştir.
O’Neill et al133, şeffaflaştırılmış dişlerde apikal sızıntı ile guta-perka
adaptasyonunun mikroskobik görüntüsü arasında bir ilişki bulamazken, diğer çalışmalar
endodontik başarısızlığın aksesuar kanallara bağlı olduğunu ve başarının bu lateral
kanalların doldurulmasıyla sağlandığını göstermişlerdir134.
Goldberg et al130, farklı obturasyon tekniklerinin simüle lateral kanalları
doldurma kapasitesini değerlendirmişler ve en iyi sonuçları Ultrafil tekniğinden elde
etmişlerdir.
2. 9. Kök Kanal Dolgu Teknikleri
2. 9. 1. Lateral Kondenzasyon
Lateral kondensasyon, en yaygın olarak kullanılan tıkama metodudur. Bu teknik
çoğu klinik koşulda kullanılabilen ve kondensasyon sırasında kanal boyu kontrolünün
sağlanabildiği bir tekniktir.
Kanal preparasyonunu takiben apikal genişliğe uygun olarak seçilen standart
kon, ana kon olarak kullanılır ve uygun kon seçilmişse “tug back” denen bir dirençle
kök ucuna yerleşir. Konvansiyonel konlara nazaran daha az konikliği olan standart
konlar kullanılır, böylece daha derin spreader penetrasyonu sağlanabilir. Bu teknik
uygun birçok kanal patıyla kullanılabilir. Ana kon yerleştirildikten sonra spreader
yardımıyla yardımcı konlarla kanal hem vertikal hem de horizontal olarak doldurulur.
Uygulanan basınçla apikal foramenin ve aksesuar kanalların doldurulması amaçlanır.
Lateral kondensasyon tekniğinin dezavantajlarından biri homojen bir dolgu
yapılamamasıdır.
Lateral kondensasyon tekniğinde spreader kullanımı esastır. Spreadera
uygulanacak aşırı kuvvet, istenen penetrasyon derinliğini sağlarken, vertikal kök
kırıklarına neden olabilir.
Harvey et al135, lateral kondensasyon sırasında uygulanması gereken ortalama
kuvveti 1-3 kg olarak rapor etmişlerdir. Bununla birlikte, Holcomb et al136, 1.5 kg’lık
bir kuvvetin mandibüler kesicilerde ve inceledikleri örneklerin %13’ünde 3.5 kg’lık
veya daha az kuvvetin kök kırıklarına neden olduğunu bildirmişlerdir.
28
Ni-Ti spreaderlarla paslanmaz çelik spreaderların penetrasyon derinliklerinin
karşılaştırıldıkları çalışmalarda, Ni-Ti spreaderların daha iyi penetrasyon derinliğine
sahip olduğu bulunmuştur137-140.
Nielsen et al141, Ni-Ti spreaderların farklı koniklikteki Resilon ve guta-perka
konlarla yapılan lateral kondensasyon sırasında penetrasyon derinliğini
değerlendirmişlerdir. Konikliği .02 olan Resilon ve guta-perkanın konikliği .04 olan
konlara göre daha fazla penetrasyon derinliği gösterdiğini ve Resilonun guta-perkaya
göre daha derin spreader penetrasyonu gösterdiğini bulmuşlardır.
2.9. 2. Isıtılmış Guta-Perkanın Vertikal Kondenzasyonu
İlk defa 1967 yılında Schilder tarafından önerilen ısıtılmış guta-perkanın vertikal
olarak kondanse edilmesi yöntemi basit veya kompleks yapılı kök kanallarında etkili bir
tıkama sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. Vertikal kondensasyon, minimal düzeyde pat
içeren ve yoğun, homojen guta-perka kitlesi oluşturan bir dolgu sağlar. Vertikal basınçla
kitlenin sıkıştırılması vücut ısısıyla oluşan büzülmeyi dengeler. Aynı zamanda, ısıtılmış
guta-perkanın vertikal kondenzasyonla kullanılması dolgunun apikal kısmının
yoğunluğunun yüksek olmasına neden olmaktadır.
Isıtılmış guta-perka tekniğini uygulayabilmek için kök kanallarının, en dar çapın
periodontal ligamentte en geniş çapın koronal açıklık veya giriş kavitesinde olduğu
devamlı artan bir koniklikte şekillendirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, bu
koniklik eğimlenebilir, ama koronale doğru giderek artan şekilde genişlemelidir. Bu
koniklik farklı kalınlıktaki pluggerların kanala girişini ve guta-perkanın apikal olarak
sıkışmasını sağlar27.
2. 9. 2. 1. Isı Taşıyıcısı
Schilder’in önerdiği bu teknikte guta-perkayı ısıtabilmek için bir ısı taşıyıcısına
ihtiyaç duyulmaktadır. Bu teknikte ısı taşıyıcısı olarak spreader kullanılırken, guta-
perkayı kondanse etmek için “plugger” kullanılmaktadır. Spreaderla arasındaki fark
pluggerın keskin olmayan, kör bir uca sahip olması spreader ın ise sivri bir ucunun
olmasıdır. Bu teknikte, pluggerlar genellikle soğuk kullanılırken, spreader yalnızca
ısıtılarak kullanılır. Pluggerlar ısıtılmamalıdır çünkü ısı metali yumuşatarak vertikal
kondenzasyonu zorlaştırabilir. Bu teknikte ısıtılmış spreader hiçbir zaman lateral olarak
29
kullanılmadığından, “spreader” yerine “ısı taşıyıcısı” teriminin kullanılması
önerilmiştir. Isı taşıyıcısı kor rengi olana kadar ısıtılır ve hızla kök kanalına koronalden
3–4 mm derinden bastırılır. Guta-perka yumuşatıldıktan hemen sonra, ısı taşıyıcısı
çıkarılır ve uygun bir plugger ile apikale doğru guta-perka itilir. Guta-perkanın
mükemmel bir yalıtkan olduğu ve yalnızca ısı taşıyıcısının çevresindeki kısmın
yumuşayacağı unutulmamalıdır. Servikal bölgenin milimetrelerce uzağındaki guta-
perkanın bu noktadan yapılacak bir kondenzasyondan kesinlikle etkilenmeyeceği
ortadadır. Tekrar ısıtma ve kondensasyon işlemleri devam ettikçe, servikalde üç boyutlu
vertikal kondensasyon sağlanırken, kanalın orta ve apikal üçlüsü etkilenmeden kalır1.
Kanalın servikal bölgesinin derinleri doldurulduktan sonra ısı taşıyıcısı yalnızca
guta-perkayı ısıtmak için değil kondensasyon için de kullanılabilir. Isıtılmış
enstrümanın 3–4 mm bastırılarak kullanılması daha derinlerdeki guta-perkayı kademeli
olarak yumuşatacaktır. Plugger serilerinin güçlü vertikal kondenzasyonla kullanılması
guta-perkanın orta üçlüye itilmesine neden olur. Isıtılmış guta-perkanın bu parçalı
kondenzasyonu 3, 4 veya 5 mm derinlikteki lateral kanalların etkili bir şekilde
tıkanmasını sağlar. Diş hekimi son kullandığı reamer veya eğeye göre pluggerı seçip,
kök ucuna yaklaşımına karar vermelidir1.
Çok az miktarda pat kullanılması ve bu patın guta-perkanın vertikal
kondenzasyonu ile hidrostatik basınç altında uniform bir şekilde dağılması önemlidir.
Isıtılmış guta-perka ile doldurulması zor olsa da, çok ince lateral kanallar patla
doldurulabilir. Lateral kanalların patla doldurulması guta-perkaya nazaran az tercih
edilse de, boş bırakılmasından daha iyidir. Venturi et al131 yaptığı çalışmaya göre, doğal
dişlerde büyük çoğunluğu apikal üçlüde bulunan silindirik şekilli ve çapı 100 µm’den
daha küçük olan çok miktarda lateral kanala rastlanmıştır. Standart bir model üzerinde
oluşturulan yapay lateral kanalların ise, demineralizasyon sonucu vertikal kondensasyon
ile üç boyutlu olarak dolduğu gösterilmiştir.
2. 8. 2. 2. System-B Isı Kaynağı
Yumuşamış, sıcak guta-perkanın vertikal kondenzasyonundaki en önemli
gelişme System-B ısı kaynağının üretilmesidir. Temellerini Schilder’in ortaya attığı ve
“sıcak vertikal kondensasyon tekniği” olarak bilinen bu teknik, 1996 yılında Buchanan
tarafından geliştirildi142 ve System-B ısı kaynağının kullanılmasıyla birlikte “sürekli ısı
30
ile kondensasyon tekniği” adını aldı. Isı taşıyıcısının ucundaki ısıyı monitörde
gösterebilen ve belirli bir zaman aralığında ısı miktarını dağıtabilen bir cihazdır. Isı
taşıyıcısı pluggera benzer şekilde tasarlandığı için aynı anda guta-perkayı hem
yumuşatıp hem de kondanse edebilmektedir. Bu açıdan, bu teknik “sürekli ısı tekniği”
olarak bilinmektedir. Bu sistemle pluggerlar standardize olmayan guta-perka konların
konikliğiyle uyumlu olacak şekilde üretilmiştir. Dolayısıyla, ana kon kanala
yerleştirildiğinde, aynı boyuttaki plugger ısıtma ve kondensasyon için seçilebilir. Bu
birleşim dolgu materyalinin aynı anda ısıtılmasını ve kondenzasyonunu sağlar. Buna ek
bir avantaj, dolgu materyali bütün düzeylerde enstrümanın apikale hareketine olanak
sağlayarak yumuşar ve kondanse olur.
Isı kaynağı 200˚C±10˚C (392˚F±50˚F)’de çalıştırılır, kanal kurutulur ve ana kon
pat ile beraber yerleştirilir. Pluggerın ucu kanal girişine yerleştirilir ve System-B aktive
edilir. Plugger tek bir hareketle apikal sonlanıma 3 mm yaklaşana kadar kona doğru
itilir. Pluggerın üzerindeki basınç sürdürülürken, ısıtma sistemi üzerindeki tuş serbest
bırakılır ve soğuması beklenir. Apikale doğru basınç yaklaşık 5–10 saniye, guta-perka
soğuyana kadar sürdürülür. Böylece materyalin soğuma sırasındaki büzülmesi
dengelenmiş olur. Sonra pluggerın guta-perkadan ayrılması için tuşa çok kısa süre (1
saniye) basılarak yani “ayrılma ısısı” verilerek tekrar cihaz aktive edilir. Bu kısa sürede
System-B saniyenin yarısı sürede 300˚C (572˚F)’lik ani bir ısı artışına ve tekrar hızlıca
200˚C (392˚F)’ye dönmeye uygun olacak şekilde programlanmıştır. Bu sınırlı ısı artışı
yalnızca pluggerın guta-perkadan ayrılması içindir16.
System-B aynı zamanda 200˚C’de stabil kalarak apikal kondensasyon süresince
sabit ısı uygulamaya olanak tanır. Eğer ısı çok yüksek olursa, plugger fazla ısınan guta-
perkanın içine gömülür ve üç boyutlu dolgu için gereken basınç uygulanamaz hale gelir.
Apikal kısım doldurulduktan sonra kanalın koronal kısmı doldurulur. Koronal kısım
aynı sistemle 100˚C’lik ısıyla veya enjekte edilebilen guta-perka ile doldurulabilir.
System-B kullanıldığında plugger apikal kondenzasyonda olduğu gibi ana konla aynı
boyutta yeni bir konla ve aynı plugger ile doldurulur. Bu ikinci kon da pata bulaştırılır.
Kon basınç uygulamadan guta-perkayı yumuşatmak için ısıtılır, daha sonra duvarlara
adaptasyon için basınç uygulanır ve soğuması beklenir. Aşırı ısının uzun süre
uygulanmasından kaçınılmalıdır, çünkü pluggerın derinlere penetre olup kanaldan
31
uzaklaştırılabilir. Plugger hafifçe döndürülerek sıkıştırılan guta-perkadan ayrılmalıdır.
Eğer gerekiyorsa, koronal kısıma guta-perka tekrar ısıtılarak eklenir16.
Bu tekniği uygulamak için gerekli ekipmanın az olmasına rağmen, ekipmanın
fiatına dikkat edilmelidir. Aynı şekilde tekniğe alışık olunmadığı için uygulaması zordur
ve klinisyenin pratik yapması gereklidir. Bu tekniğin ısıyla oluşan potansiyel etkilerinin
çevre periodonsiyuma zararlı olabileceği de bilinmelidir. 10˚C’lik artış periradiküler
dokularda hasara ve 44–47˚C’lik artış 1 dakika uygulama halinde kemikte nekroza
neden olabilir143. Venturi et al144, System-B ısı kaynağının, 250˚C’de ve ince
kanallarda apikal gutta-perkayı kondensasyon için uygun ısıya getiremediğini ve
sement-mine bileşkesinde oluşan ısı artışının periradiküler dokularla uyumlu olduğunu
göstermişledir. System-B ısı kaynağı kullanıldığında kök yüzeyinde oluşan ısı artışının
değerlendirildiği bir çalışmada, maksiller santral kesiciler ve maksiller kaninler
doldurulurken oluşan ısının kritik değerin altında kaldığı, mandibüler santral kesicilerde
ise kök yüzeyindeki ısı artışının 10˚C’yi aştığı bulunmuştur145. Bu tekniğin
güvenirliğini, etkinliğini ve uzun dönem başarısını destekleyen prospektif ve
retrospektif klinik çalışmalar yeterli değildir. Boya sızıntı ve materyalin adaptasyonuyla
ilgili çalışmalar, bu tekniğin diğer güncel tıkama teknikleriyle karşılaştırılabilir
olduğunu göstermektedir.
2. 9. 3. Termoplastik Enjeksiyon Tekniği
Kök kanallarının düşük ısılı termoplastik guta-perka dolgu tekniği ile dolgusu ilk
defa 1984’te Michanowicz ve Czonstkowsky tarafından tanımlanmıştır146. Guta-
perkanın dişin dışında ısıtılması ve materyalin kanal içine enjeksiyonu yöntemi,
termoplastik tekniklere ek bir değişiklikle ortaya çıkmıştır. Obtura II ve Ultrafill 3D
sistemleri bu tekniği esas alarak geliştirilmiştir. Obtura II sistemi guta-perkayı 200˚C’ye
kadar ısıtırken, Ultrafill 3D 70˚C’ye kadar ısıtmaktadır.
2. 9. 3. 1. Obtura II Sistemi
Obtura II sistemi esas olarak, guta-perka pelletlerinin yerleştirildiği bir odacık ve
bu odacığı çevreleyen ısıtıcı bir haznenin bulunduğu elle kontrol edilen ve tutulan bir
tabancadan oluşmaktadır. Guta-perka aşağı yukarı 185–200˚C (364–392˚F)’ye Resilon
ise 160˚C’ye kadar ısıtılabilir. Termoplastik hale gelen materyal gümüş enjektör
32
uçlarıyla (20, 23 ve 25 gauge kalınlığında) kanal içine aktarılır. Enjektör uçları kanal
duvarlarına sıkışmamalıdır. Sistemin bir diğer parçası olan kontrol ünitesinde operatör
ısıyı ve dolayısıyla materyalin viskozitesini ayarlayabilmektedir16.
Bu teknikteki kanal preparasyonu diğer tekniklerdekine benzerdir. Apikal
sonlanım guta-perkanın taşkın olmaması için olabildiğince dar yapılmalıdır. Bu teknik
pat kullanımını gerektirmektedir. Kanalın kurutulmasını takiben kanal patı bir eğe veya
paper point yardımıyla kanal duvarlarına uygulanmalıdır. Pat olabildiğince az ve
duvarlara uygulanmalıdır, böylece apikal bölgenin yalnızca pat ile doldurulması
önlenebilir. Hızlı sertleşen patların kullanımı önerilmemektedir. Materyal tabancada
ısıtılır, enjektör apikal 3–5 mm’ye yaklaşılana kadar itilir ve sonra materyal pasif olarak
kanal içine enjekte edilirken yavaşça kanalın koronaline doğru geri çekilir. Dolgu
tamamlandıktan sonra bir plugger ile koronalden kondensasyon basıncı uygulanır16.
Bu sistemde karşılaşılan zorluk, boyut kontrolünün zorluğudur. Buna hem taşkın
dolgu hemde yetersiz dolgu dahildir. Bu sorunun üstesinden gelebilmek için hibrit
teknik kullanılabilir. Klinisyen kanal dolgusuna lateral kondensasyon tekniği veya
vertikal kompaksiyon tekniği ile başlayıp, apikal 4–5 mm’yi ana kon ve aksesuar
konlarla doldurup, ısıtılmış bir plugger ile sıkıştırdıktan sonra, koronal kısmı
termoplastik enjeksiyon tekniği ile doldurabilir16.
Bu tekniğin kullanımında olanakları artırmak için guta-perkanın içeriğinde bazı
değişiklikler yapılmıştır. Yüksek akış özelliklerine sahip homojenize formülasyonlu
“normal akışlı guta-perka” nın yanı sıra daha düşük ısılarda daha uzun çalışma süresine
sahip yumuşak akışlı “kolay akışlı guta-perka” üretilmiştir16.
Enjekte edilebilen guta-perkanın özellikle tıkalı alanlar, çentikler gibi kanal içi
düzensizlikler, internal rezorbsiyon, C şekilli kanallar, aksesuar veya lateral kanallar ve
dallanan foramen gibi anatomik düzensizlikleri doldurmada faydalıdır147. Yumuşayan
guta-perkanın kanal duvarlarına adaptasyonunun lateral kondenzasyondan daha iyi
olduğu gösterilmiştir. Smear tabakasının uzaklaştırılması ve guta-perkanın enjekte
edilmesi ile dentin tübüllerinin pat ve guta-perkayla doldurulabileceği belirtilmiştir148.
Bu tekniğin klinik başarısının ilk değerlendirmesinin tatmin edici olduğu
kanıtlanmıştır149. Bununla birlikte, bu tekniğin etkili kulanımı için klinisyenin öncelikle
uygulamayı çekilmiş dişlerde veya modellerde tecrübe etmesi gerekmektedir147.
33
Kök kanallarının homojen, inert, boyutsal olarak stabil, fizyolojik olarak kabul
edilebilir ve kök kanallarının internal konfigürasyonunun şeklini alabilecek plastik
kıvamda, manipüle edilebilen bir materyalle doldurulması tercih edilen bir durumdur.
Guta-perkanın endodontideki değeri uzun zamandır kabul edilen bir görüştür.
34
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Araştırmamızda yeni üretilen sentetik polimer esaslı bir kök kanal dolgu
materyali ve rezin esaslı bir kanal dolgu patı sistemi olan Epiphany’nin (Pentron
Clinical Technologies, Wallingford, CT, ABD) yapısı ve farklı dolgu teknikleri
kullanıldığında kök kanallarını doldurmadaki etkinliği ve kalitesi bazı analiz sistemleri
kullanılarak değerlendirilmiştir. Çalışmalarımız beş başlık altında toplanmıştır:
1. Sodyum hipoklorit ve klorheksidinin Resilon konlar üzerindeki etkisinin
değerlendirilmesi: atomik kuvvet mikroskobu çalışması
2. Resilon ve guta-perkanın kanal içi düzensizlikleri doldurma kapasitesinin
değerlendirilmesi
3. Epiphany sistemi ile doldurulan kök kanallarında dentin duvar adaptasyonu ve tübül
penetrasyonunun değerlendirilmesi: SEM çalışması
4. Epiphany sistemi ile doldurulan simüle eğri kanallarda pat ve dolgu dağılımının
değerlendirilmesi
5. Epiphany sisteminin yapay lateral kanalları doldurma kapasitesinin değerlendirilmesi
Şekil 3. 1: Epiphany kök kanal dolgu sistemi
35
3. 1. Sodyum Hipoklorit ve Klorheksidinin Resilon Konlar Üzerindeki
Etkisinin Değerlendirilmesi: Atomik Kuvvet Mikroskobu Çalışması
Bu çalışma için ISO standartlarına göre 40 numaralı Resilon (Pentron Clinical
Technologies, Wallingford, CT, ABD) konlar kullanıldı (Şekil 3.1). Bütün örnekler
rasgele seçildi ve son kullanım tarihi geçmeden kullanıldı. AFM cihazında analiz
yapabilmek için Resilon konların ucundan 3 mm’lik bir kısmı kesildi ve küçük bir cama
çift tarafı yapışabilen bir bantla yapıştırıldı. Bu işlemleri takiben örnekler 4 gruba
ayrıldı ve aşağıda gösterildiği gibi değişik zaman aralıklarında dezenfektan
solüsyonlarda bekletildi. Her deney grubu için % 5.25 sodyum hipoklorit (NaOCl,
Hypo, Koruma A. Ş., İzmit, Türkiye) ve %2 klorheksidin (CHX, Klorheks, Drogsan
İlaçları A. Ş., Ankara, Türkiye) solüsyonları kullanıldı.
1- %5.25 NaOCl solüsyonu 1 dakika
2- %5.25 NaOCl solüsyonu 5 dakika
3- %2 CHX solüsyonu 1 dakika
4- %2 CHX solüsyonu 5 dakika
Şekil 3.1.1: Atomik kuvvet mikroskop ünitesi
36
AFM analizleri kesilen Resilon™ konların orta üçlüsünden ve farklı yedi
noktasında yapıldı. Örnekler solüsyonlarda bekletildikten sonra sodyum/klorit
kristallerini uzaklaştırmak amacıyla distile suyla yıkandı ve kurutma kâğıdıyla nazikçe
kurutuldu. Bir adet Resilon™ kon hiçbir muameleye maruz bırakılmadan kontrol grubu
olarak kullanıldı.
Resilon™ konların topografik değişikliklerini değerlendirmek amacıyla AFM
cihazının kontak modu Valois et al3’ın tanımladığı gibi kullanıldı. Yüzey analizi İzmir
Yüksek Teknoloji Enstitüsü Malzeme Araştırma Merkezindeki Multi Mode SPM
Nanoscope IV (Veeco Ins., Santa Barbara, CA) atomik kuvvet mikroskop cihazı ile
yapıldı (Şekil 3.1.1). Oksitle inceltilmiş silikon nitrit normal uç (Veeco Ins., Santa
Barbara, CA) kontak mod ucu olarak kullanıldı. Konlar 6,104 Hz scan oranı ve standart
eşit kare (2.5 μm x 2.5 μm) alanlar şeklinde tarandı. Konların taranması sırasında
kontak mod görüntü (CMI) profilleri elde edildi. Resilon™ konların üç boyutlu analiz
görüntüleri ve bir kıyaslama yapılabilmesi için root mean square (RMS) değerleri
kaydedildi. RMS değerleri, topografik değişkenliği ilgilendiren niceleyici ölçümlerdir.
Bu ölçümler istatistiksel olarak tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılarak,
gruplar arasındaki farklar ise Tukey Post-Hoc testi kullanılarak değerlendirildi.
3.2. Resilon ve Guta-Perkanın Kanal İçi Düzensizlikleri Doldurma
Kapasitesinin Değerlendirilmesi
Split diş model hazırlanması
Düz köklere sahip çekilmiş iki üst ön kesici insan dişi sement-mine birleşiminin
hemen alt kısmından şeffaf rezin bloklara gömüldü. Dişlerin uzun aksına dik olacak
şekilde vida için dört adet delik açıldı (Şekil 3.2.1). Dişlerin kronları sement-mine
birleşiminden yüksek hızda su soğutmalı elmas frezle kesildi. Gömülen kökler tam kök
kanalından geçecek şekilde su soğutmalı elmas kaplı band testere ile (Exakt 300 CL,
Exakt Apparatbau, Norderstad, Almanya) kesildi.
Çalışma boyu # 10 nolu paslanmaz çelik bir eğeyle anatomik kök ucundan 0.5
mm kısa olacak şekilde belirlendi. Kanallar kron-down tekniği kullanılarak # 70 nolu
eğeye kadar genişletildi. Koronal genişletme için Gates-Glidden frezleri kullanıldı. Kök
kanalları her eğe değişiminde 2 ml % 2.5 NaOCl ve 2 ml steril serum fizyolojik ile
37
irrige edildi. Apikal genişlikleri aynı koronal genişlikleri farklı iki split diş modeli elde
edilmiş oldu.
Şekil 3.2.1: Split diş modelleri
Kanal içi defektlerin hazırlanması
Blok parçaları birbirinden ayrıldı ve kanallar kontrol edildi. Dentin duvarlarına
round frez kullanılarak biri bukkal diğer üçü palatinal tarafta olmak üzere dört adet
yüzeysel defekt yapıldı. Apikal defekt 2 nolu round frezle, frezin derinliğinin yarısı
kadar palatinal tarafa kanalın apikalinden 3 mm uzağına yapıldı. Orta üçlüde büyük
defekt fissur frezle aşağı yukarı 0.5 mm derinliğinde 2 mm uzunluğunda palatinal tarafa
kök ucundan 3 mm uzağına yapıldı. Koronal defekt rond frezle frezin derinliğinin yarısı
kadar palatinal tarafa kanal girişinin 2 mm uzağına yapıldı. Orta üçlüde küçük defekt
aynı işlem uygulanarak bukkal tarafa kanalın çalışma boyunun tam ortasına yapıldı.
Şekil 3.2.2: Kanal içi defektlerin hazırlanması
38
Tıkama tekniği
Her tıkama tekniği için split diş modelleri 10 kez pat kullanılmadan dolduruldu.
Her dolgudan sonra bloklar açılarak dolgu çıkarıldı ve yeni bir dolgu için tekrar bir
araya getirilerek vidalandı. Guta-perka ve Resilon dolguları çıkarırken dolguya zarar
vermemek için kanallar her obturasyondan önce silikon spreyle kaplandı.
Devamlı ısı tekniği (CWT) System-B ısı kaynağı (SybronEndo, Glendora, CA)
kullanıldı. İlk olarak #70 numara 0.02 taper guta-perka veya Resilon ana kon kanala
çalışma boyunda olacak şekilde yerleştirildi. System-B pluggerı (ML-12 Analytic
Endodontics, Glendora, CA) çalışma boyundan 3 mm kısa olana kadar itildi ve ısı
kaynağı 10 saniye kadar üretici firmanın önerilerine göre, guta-perka için 200˚C’de
Resilon için 150˚C’de tutuldu. İki saniyelik ayrılma fazından sonra, plugger kök
kanalından uzaklaştırıldı ve koronal tıkama aksesuar konlarla tamamlandı.
Termoplastik enjeksiyon tekniği (TET) Obtura II (Obtura Spartan, Fenton, MO)
cihazı kullanılarak yapıldı. Guta-perka veya Resilon peletleri Obtura tabancasının
haznesine yerleştirildi ve üretici firmanın önerilerine göre guta-perka için 200˚C ve
Resilon için 130˚C’de ayarlandı. 20 gauge enjektör ucu (Obtura Spartan, Fenton, MO)
çalışma boyundan 3 mm kısa olacak şekilde yerleştirildi ve tabancanın tetiğine tıkama
süresince koronale doğru bir hareketle devamlı ve sabit bir basınç uygulandı. Dolgu
tamamlandıktan sonra bir plugger ile koronalden basınç uygulandı.
İki tıkama tekniği, iki kök kanal dolgu materyali ve aynı apikal genişlikte farklı
koniklikte iki split diş modeli kullanıldı ve gruplar aşağıdaki şekilde oluşturuldu:
GRUP 1: A geniş kanallı model CWT kullanılarak guta-perka ile
B geniş kanallı model CWT kullanılarak Resilon ile
GRUP 2: A dar kanallı model CWT kullanılarak guta-perka ile
B dar kanallı model CWT kullanılarak Resilon ile
GRUP 3: A geniş kanallı model TET kullanılarak guta-perka ile
B geniş kanallı model TET kullanılarak Resilon ile
GRUP 4: A dar kanallı model TET kullanılarak guta-perka ile
B dar kanallı model TET kullanılarak Resilon ile dolduruldu.
39
Her grup için 10 örnek elde edildi. Örnekler defekt replikasyonu ve boşluk
oluşumu açısından değerlendirildi ve “replikasyon var veya yok” ve “boşluk var veya
yok” şeklinde kaydedildi.
Verilerin analizinde, kategorik değişkenlerin karşılaştırılmasında Ki-kare analizi
kullanıldı. Replikasyon ve boşluk oluşumunu etkileyen faktörlerin çoklu analizinde
lojistik regresyon analizi kullanıldı. Veriler n ve yüzde ile özetlendi ve p<0.05 anlamlı
kabul edildi.
3.3. Epiphany Sistemi ile Doldurulan Kök Kanallarında Dentin Duvar
Adaptasyonu ve Tübül Penetrasyonunun Değerlendirilmesi: SEM Çalışması
Çekilmiş 30 adet üst kesici insan dişi kanal preparasyonu yapılıncaya kadar
%10’luk formalin solüsyonu içerisinde bekletildi. Kök yüzeyindeki doku artıklarını
uzaklaştırmak için dişler işlemden önce 15 dakika %5.25’lik sodyum hipoklorit
içerisinde bekletildi. Doku artıkları mekanik olarak temizlendi. Tüm dişlerin kronları
sement-mine birleşiminden kesilerek uzaklaştırıldı. Kanal boyları #10 nolu bir
paslanmaz çelik K-tipi eğe ile eğenin ucu apikal foramenden görülene kadar itilerek ve
bu boydan 0.5 mm kısaltılarak tespit edildi. Koronal genişletme için Gates-Glidden
frezleri kullanıldı. Kök kanalları crown-down teknikle Hero Shaper Ni-Ti döner
aletlerle apikal genişlik #45 olana kadar genişletildi. Kanallar sırasıyla % 17’lik EDTA
ve %2.5’luk sodyum hipoklorit ve steril serum fizyolojik ile her enstrüman arasında
irrige edildi. Paper-pointlerle kurutularak kök kanal dolgusuna hazır hale gelen kanallar
rasgele seçilerek her grupta 10’ar diş olacak şekilde 3 gruba ayrıldı:
Grup 1: Resilon ve Epiphany kanal patı ile lateral kondensasyon tekniği.
Kurutulan kök kanallarına Epiphany primer bir paper point ile uygulandı. Artık primer
kuru bir paper pointle uzaklaştırıldı. # 40 nolu ana kon önceden tespit edilen çalışma
boyutunda Epiphany pata bulaştırılarak kanala yerleştirildi. Spreader kullanılarak
aksesuar konlarla soğuk lateral kondensasyon ile dolduruldu. Koronal kısım ısıtılmış bir
el aletiyle kesilerek uzaklaştırıldı.
Grup 2: Epiphany kanal patı ile ısıtılmış Resilon’un enjeksiyonu tekniği. Grup
1’de olduğu gibi kanallara Epiphany primer uygulandı. Pat kanal duvarlarına bir konla
uygulandı. Kanal dolgusu için apikal 3 mm’ye kadar yaklaşabilen 25 gauge enjektör ucu
kullanıldı. Obtura II cihazı üretici firmanın önerisine göre 25 gauge enjektör ucuna
40
uygun olarak 160˚C’ye ayarlandı ve tüm örnekler bu sıcaklıkta dolduruldu. Koronaldeki
fazla Resilon bir el aletiyle uzaklaştırıldı ve plugger ile vertikal basınç uygulandı.
Grup 3: Resilon ve Epiphany kanal patı ile sıcak vertikal kondensasyon. Grup
1’de olduğu gibi kanallara Epiphany primer uygulandı. # 40 nolu ana kon önceden
tespit edilen çalışma boyutunda Epiphany pata bulaştırılarak kanala yerleştirildi.
System-B ısı kaynağı 150˚C’de aktive edilerek plugger (F-12 Analytic Endodontics,
Glendora, CA) apikal 3 mm kadar itildi.10 sn bekletildikten sonra 2 sn’lik ayrılma ısısı
verildi ve plugger kanaldan çıkarıldı. Kanalların koronal kısımları aynı işlemler takip
edilerek aksesuar konlarla dolduruldu.
Şekil 3.3.1: Tarayıcı elektron mikroskop ünitesi
Tüm örneklerin kök kanal dolgusu tamamlandıktan sonra dişler 20 sn süreyle
ışıkla polimerizasyona tabi tutuldu. Örnekler %100 nemde 37˚C’de 1 hafta etüvde
bekletildi. Köklerin bukkal veya lingual yüzeylerine köklerin uzun aksına paralel olarak
41
çentik açıldı. Kökler bu çentiklerden kırılarak iki parçaya ayrıldı ve SEM incelemesi
için hazır hale getirildi. SEM incelemesi İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Malzeme
Araştırma Merkezi’nde bulunan Philips XL-30S FEG (Philips, Best, Hollanda)
cihazıyla yapıldı (Şekil 3.3.1). Örneklerin orta üçlülerinden ×500 ve ×1500 büyütmede
görüntüler alındı ve yapılan dolguların dentin duvarına adaptasyonu ve tübül
penetrasyonu değerlendirildi.
3.4. Epiphany Sistemi İle Doldurulan Simüle Eğri Kanallarda Pat ve Dolgu
Dağılımının Değerlendirilmesi
Bu çalışma için eğri kök kanallarını simüle eden 30 adet akrilik rezin blok
kullanıldı. Çalışma boyu standart olarak 15 mm olan bu simüle kanallar #10 nolu K tipi
kanal eğesiyle açıldı. Kanallar Hero Shaper Ni-Ti kanal eğeleriyle crown-down tekniği
kullanarak apikal genişlik #45 olana kadar genişletildi. Koronal genişletme Gates
Glidden frezlerle yapıldı. Her enstrümantasyondan sonra serum fizyolojik ile irrigasyon
yapıldı. Rezin bloklar her grupta 10 adet olacak şekilde 3 gruba ayrıldı ve kök kanal
dolguları aşağıda anlatıldığı gibi yapıldı.
Grup 1: Resilon ve Epiphany kanal patı ile lateral kondensasyon tekniği. Paper
pointle kurutulan kök kanallarına Epiphany primer yine bir paper point ile uygulandı.
Artık primer kuru bir paper pointle uzaklaştırıldı. # 40 nolu ana kon önceden tespit
edilen çalışma boyutunda Epiphany pata bulaştırılarak kanala yerleştirildi. Spreader
kullanılarak aksesuar konlarla soğuk lateral kondensasyon ile dolduruldu. Koronal
kısım ısıtılmış bir el aletiyle kesilerek uzaklaştırıldı.
Grup 2: Epiphany kanal patı ile ısıtılmış Resilon’un enjeksiyonu tekniği. Grup
1’de olduğu gibi kanallara Epiphany primer uygulandı. Pat kanal duvarlarına bir konla
uygulandı. Kanal dolgusu için apikal 3 mm’ye kadar yaklaşabilen 25 gauge enjektör ucu
kullanıldı. Obtura II cihazı üretici firmanın önerisine göre 25 gauge enjektör ucuna
uygun olarak 160˚C’ye ayarlandı ve tüm örnekler bu sıcaklıkta dolduruldu. Koronaldeki
fazla Resilon bir el aletiyle uzaklaştırıldı ve plugger ile vertikal basınç uygulandı.
Grup 3: Resilon ve Epiphany kanal patı ile sıcak vertikal kondensasyon. Grup
1’de olduğu gibi kanallara Epiphany primer uygulandı. # 40 nolu ana kon önceden
tespit edilen çalışma boyutunda Epiphany pata bulaştırılarak kanala yerleştirildi. System
B ısı kaynağı 150˚C’de aktive edilerek plugger (F-12 Analytic Endodontics, Glendora,
42
CA) apikal 3 mm kadar itildi.10 sn bekletilikten sonra 2 sn’lik ayrılma ısısı verildi ve
plugger kanaldan çıkarıldı. Kanalların koronal kısımları aynı işlemler takip edilerek
aksesuar konlarla dolduruldu.
Tüm örneklerin kök kanal dolgusu tamamlandıktan sonra dişler 20 sn süreyle
ışıkla polimerizasyona tabi tutuldu. Örnekler %100 nemde 37˚C’de 1 hafta etüvde
bekletildi.
Rezin bloklar koronal 5 mm ve 10 mm uzaklıktan ve apikal 3 mm uzaklıktan
band şeklinde elmas kaplı testere ile (Exakt 300 CL, Exakt Apparatbau, Norderstad,
Almanya) kesildi (Şekil 3.4.1). Alınan kesitlerin her birinden stereomikroskoba
(Olympus BX50, Tokyo, Japonya) bağlı olan dijital kamera (Olympus DP 70, Tokyo,
Japonya) ile ×40 büyütmede görüntüler alındı (Şekil 3.4.2). Görüntüler Adobe
Photoshop programı ile analiz edilerek, pat ve dolgu alanları seçildi. Bu alanlar Image J
programı (Image J 1.23J; Wayne Rasband, National Institutes of Health, Bethesda, MD,
ABD) ile ölçüldü ve her fotoğrafın pat dolgu oranı yüzdesel olarak belirlendi. Elde
edilen veriler istatistiksel olarak Kruskal-Wallis H-testi ve Mann-Whitney U-testi
kullanılarak analiz edildi.
Şekil 3.4.1: Exakt hassas kesme ünitesi
43
Şekil 3.4.2: Stereomikroskop ünitesi
3.5. Resilon ve Guta-Perkayla Doldurulan Dişlerde Yapay Olarak
Oluşturulan Lateral Kanalların Farklı Dolgu Teknikleriyle Tıkamasının
Karşılaştırılması
Bu çalışmada, 60 adet çekilmiş kesici insan dişi kullanılmıştır. Kanal
preparasyonu yapılıncaya kadar %10’luk formalin solüsyonu içerisinde bekletilen
dişler, kök yüzeyindeki doku artıklarını uzaklaştırmak için işlemden önce 15 dakika
%5.25’lik sodyum hipoklorit içerisinde bekletildi. Doku artıkları mekanik olarak
temizlendi. Tüm dişlerin kronları sement-mine birleşiminden kesilerek uzaklaştırıldı.
Kanal boyları #10 nolu bir paslanmaz çelik K-tipi eğe ile eğenin ucu apikal foramenden
görülene kadar itilerek ve bu boydan 0.5 mm kısaltılarak tespit edildi. Koronal
genişletme için Gates-Glidden frezleri kullanıldı. Kök kanalları crown-down teknikle
Hero Shaper Ni-Ti döner aletlerle apikal genişlik #30 olana kadar genişletildi.
Kanalların apikal, orta ve koronal üçlüsüne #20 nolu reamer ile hem distal hem de
mezial kök yüzeyinden yapay lateral kanallar oluşturuldu. Kanallar sırasıyla % 17’lik
EDTA ve %2.5’luk sodyum hipoklorit ve steril serum fizyolojik ile her enstrüman
arasında irrige edildi. Paper-pointlerle kurutularak kök kanal dolgusuna hazır hale gelen
kanallar rasgele seçilerek her grupta 10’ar diş olacak şekilde 6 gruba ayrıldı:
44
Grup 1: Guta-perka ve AhPlus kullanarak lateral kondensasyon
Grup 2: Guta-perka ve AhPlus kullanarak System-B
Grup 3: Guta-perka ve AhPlus kullanarak Obtura II
Grup 4: Resilon ve Epiphany kullanarak lateral kondensasyon
Grup 5: Resilon ve Epiphany kullanarak System-B
Grup 6: Resilon ve Epiphany kullanarak Obtura II ile dolduruldu.
Tüm köklerden radyograf alınarak lateral kanalların dolgu durumları kaydedildi.
Doğal ve yapay olarak oluşturulan lateral kanalların tıkamasının değerlendirilmesi için
kökler %5’lik nitrik asitle 72 saat dekalsifiye edildi. Kökler %80, 90 ve 99’luk alkol
serilerinden sırasıyla 12 saat, 1 saat ve 3 saat geçirilerek dehidrate edildi ve metil
salisilat ile şeffaflaştırıldı. Şeffaflaştırılan köklerden stereomikroskoba (Olympus BX50,
Tokyo, Japonya) bağlı olan dijital kamera (Olympus DP 70, Tokyo, Japonya) ile ×10 ve
×30 büyütmede görüntüler alındı. Değerlendirme apikal, orta ve koronal üçlülerde ayrı
ayrı yapıldı. Lateral kanalların tamamı boş ise “0” ile, parsiyel olarak pat ile dolmuşsa
“1” ile, tamamı pat ile dolmuşsa “2” ile, parsiyel siman ve dolgu maddesi ile dolmuşsa
“3” ile ve tamamı dolgu maddesiyle dolmuşsa “4” ile skorlandı. Elde edilen veriler
Kruskall-Wallis H-testi ve Mann-Whitney U-testi ile analiz edildi. Ayrıca, bulgular
“kabul edilebilir” ve “kabul edilemez” şeklinde kategorize edilerek, değişkenlerin
karşılaştırılmasında Ki-kare analizi kullanıldı. Lateral kanalların dolmasını etkileyen
faktörlerin çoklu analizinde lojistik regresyon analizi kullanıldı.
45
4. BULGULAR
4. 1. Sodyum Hipoklorit ve Klorheksidinin Resilon Konlar Üzerindeki
Etkisinin Değerlendirilmesi: Atomik Kuvvet Mikroskop Çalışması
NaOCl ve CHX gruplarının 1 ve 5 dakikadaki üç boyutlu AFM görüntüleri Şekil
4.1.1’de gösterilmektedir. Bu görüntüler örneklerin yüzey yapılarını ve yüzey
pürüzlülüğünü ortaya koymaktadır. Bu görüntülerde kontrol grubuyla
karşılaştırıldığında hem NaOCl hem de CHX’in 5 dakikada Resilon kon yapısında
düzleştirici bir etkiye neden olduğu görülmektedir. Kontakt mod görüntülerinin RMS
ortalama değerleri Çizelge 4.1.1’de görülmekte ve Şekil 4.1.2’de grafikle
özetlenmektedir. Kontrol grubu, 1 dakika NaOCl grubu ve 1 dakika CHX grubu
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. 5 dakika NaOCl ve 5 dakika
CHX gruplarının RMS değerleri kontrol grubundan anlamlı derecede düşüktür (p<0.05).
5 dakika NaOCl grubu diğer tüm gruplardan anlamlı derecede düşüktür (p<0.05).
Şekil 4.1.1: NaOCl ve CHX gruplarının 1 ve 5 dakika ve kontrol grubunun üç boyutlu AFM görüntüleri
46
Çizelge 4.1.1: Deney gruplarının ortalama RMS değerleri
Ort±S.D Kontrol* 31,55±2,02 NaOCl_1 min 31,77±2,42 NaOCl_5 min* 12,52±2,61 CHX_1 minƒ 31,39±3,19 CHX_5 min*ƒ 23,69±6,03 *p<0.01 kontrol ve NaOCl 5 dak, CHX 5 dak arasında ƒ p>0.01 CHX 1 dak ve CHX 5 dak arasında
Şekil 4.1.2: Deney gruplarının RMS değerlerinin grafiği
4.2. Resilon ve Guta-Perkanın Kanal İçi Düzensizlikleri Doldurma
Kapasitesi Bulguları:
Şekil 4.2.1’de split diş modellerinin dolgular yapıldıktan sonra kök kanalından
çıkarılmadan önceki görüntüleri, Şekil 4.2.2’de ise dolgu kitlelerinin kök kanalından
çıkarılmış görüntüleri sunulmaktadır.
Guta-perka ve Resilon boşluk oluşturma yönünden karşılaştırıldığında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05). Guta-perkayla doldurulan
örneklerin 15’inde boşluk görülürken 25’inde görülmemiş, Resilon ile doldurulan
77777N =
p=0.0001
CHX_5 minCHX_1 min
NaOCl_5 minNaOCl_1 min
Control
RM
S
40
35
30
25
20
15
10
5
47
örneklerin 14’ünde boşluk görülürken, 26’sında görülmemiştir. System-B ile doldurulan
örneklerin 25’inde ve Obtura II ile doldurulan örneklerin 4’ünde boşluk görüldü.
Dolayısıyla, dolgu teknikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur
(p<0.05). Geniş kanallar dar kanallara göre, daha az boşluk oluşturarak istatistiksel
olarak anlamlı bir fark gösterdi (p<0.05). Bulgular Çizelge 4.2.1’de özetlenmektedir.
Şekil 4.2.1: Split model üzerindeki dolgular; A, Resilon ile geniş kanal; B, Resilon ile dar kanal;
C, guta-perka ile geniş kanal; D, guta-perka ile dar kanal
Kanal-içi defektlerin replikasyonunda, verilerin analizi sonucunda, kullanılan
materyalin önemli olduğu görüldü. Guta-perka Resilona göre defekt replikasyonu
açısından istatistiksel olarak daha iyi bulunurken (p<0.05), System-B ve Obtura II
arasında ve dar ve geniş kanallar arasında fark görülmedi (p>0.05). Bulgular Çizelge
4.2.2’de özetlenmektedir.
Defekt replikasyonu ve boşluk oluşumunun karşılaştırılması için yapılan çoklu
regresyon analizinin bulguları Çizelge 4.2.3’de özetlenmektedir. Guta-perka’nın
48
Resilona göre defektleri replike etme oranı 6,5 kez fazla (p<0.05) iken boşluk oluşturma
oranı 1.2 kez fazladır (p>0.05). System-B’nin Obtura II’ye göre defektleri replike etme
oranı 2.8 kez fazla (p<0.05) iken, boşluk oluşturma oranı 23.8 kez fazladır(p<0.05).
Geniş kanalın dar kanala göre defektleri replike etme oranı 1.7 kez fazla (p<0.05) iken
dar kanalın geniş kanala göre boşluk oluşturma oranı 6.7 kez fazladır (p<0.05).
Şekil 4.2.2: Modelden çıkarılan dolgular; A-B, guta-perka; C-D, Resilon
Çizelge 4.2.1: Materyal, cihaz ve kanalların boşluk oluşturma durumunun karşılaştırılması
BOŞLUK n (%)
0 (n=51) 1 (n=29) P değeri
Materyal Guta-perka 25 (62,5) 15 (37,5)
Resilon 26 (65,0) 14 (35,0) 0.816
Cihaz System-B 15 (37,5) 25 (62,5)
Obtura II 36 (90,0) 4 (10,0) 0.0001
Kanal Geniş 31 (77,5) 9 (22,5)
Dar 20 (50,0) 20 (50,0) 0.0001
49
Çizelge 4.2.2: Materyal, cihaz ve kanalların kanal içi defektleri doldurma kapasitesinin karşılaştırılması
REPLİKASYON n(%)
0 (n=51) 1 (n=29) P değeri
Materyal Guta-perka 9 (22,5) 31 (77,5)
Resilon 25 (62,5) 15 (32,5) 0.0001
Cihaz System-B 13 (32,5) 27 (62,5)
Obtura II 21 (52,5) 19 (47,5) 0.700
Kanal Geniş 15 (37,5) 25 (62,5)
Dar 19 (47,5) 21 (52,5) 0.366
Çizelge 4.2.3: Replikasyon ve boşluk oluşumunu etkileyen faktörler için çoklu regresyon analizi
sonuçları
OR %95,0 GA. p değeri
Replikasyon
Guta-perka 6,5 (2,3-18,4) 0,0001
System-B 2,8 (1,0-7,7) 0,050
Geniş 1,7 (0,6-4,6) 0,312
Boşluk
Guta-perka 1,2 (0,4-3,9) 0,764
System-B 23,8 (5,8-97,9) 0,0001
Dar 6,7 (1,8-24,7) 0,004
OR: oran, GA: Güvenirlik aralığı
4. 3. Epiphany Sistemi ile Doldurulan Kök Kanallarında Dentin Duvar
Adaptasyonu ve Tübül Penetrasyonunun Değerlendirilmesi: SEM Çalışması
SEM görüntüleri, kırılarak hazırlanan örneklerin orta üçlülerinden alındı.
Örneklerin dentin yüzeylerindeki pat penetrasyonu ve dolgu materyalinin yüzeyi
değerlendirildi. İncelenen örneklerin tümünde Resilon konların yapısına ait plaka şekilli
doldurucular dikkati çekmektedir.
50
Şekil 4.3.1: Lateral kondensasyon tekniği ile doldurulan bir örneğin (A) düşük büyütmedeki (×500) ve
(B) yüksek büyütmedeki (×1500) görüntüsü. (*): Resilon konlara ait gevşek bağlı plaka şekilli
doldurucular, ( ٭): Patın globüler yapıdaki partikülleri, D: dentin, R: Resilon.
A
B
٭ *
D
S
S
R
R D
51
Şekil 4.3.2: Lateral kondensasyon tekniği ile doldurulan bir örneğin düşük büyütmedeki (×500) SEM
görüntüsü. Doldurucu partiküller koyu renkli oklarla işaretli.
Grup 1: Yapılan SEM incelemesi sonucu lateral kondensasyon ile doldurulan
10 örneğin 6’sında tübül penetrasyonu gözlenmezken, 3 örnekte birkaç tübülde sınırlı
penetrasyon gözlendi. Örneklerden bir tanesi analiz için uygun bulunmadı. Bütün
örneklerde dentin duvarına yapışmış pat ve tıkalı tübüller görüldü. Pat kalınlığının
oldukça değişken olduğu yer yer kalınlaşmaların olduğu görüldü (Şekil 4.3.1). Şekil
4.3.2’de soğuk lateral kondenzasyonla sıkıştırılan Resilon kon yüzeyinde bozulma
olmadığı görülmektedir. Yüzeye yapışan globüler yapıda pat artıklarının yanı sıra
yüzeyden kopan gevşek bağlı plaka şekilli doldurucular da görülmektedir.
D R
52
Şekil 4.3.3: Obtura II ile doldurulan bir örneğin yüksek büyütmedeki (×1500) SEM görüntüsü.
(*): Plaka şekilli doldurucular.
Şekil 4.3.4: Obtura II ile doldurulan bir örneğin yüksek büyütmedeki (×1500) SEM görüntüsü.
*
D R
D R
53
Şekil 4.3.5: Obtura II ile doldurulan örneğin düşük büyütmedeki (×500) SEM görüntüsü.
Şekil 4.3.6: Obtura II ile doldurulan örneğin yüksek büyütmedeki (×1500) SEM görüntüsü. (*):
Resilonun plaka şekilli doldurucuları, ( ٭): Resilon yüzeyine bağlanan pat partikülleri.
R
D
D
R
*
٭
54
Grup 2:Yapılan SEM incelemesi sonucu Obtura II ile doldurulan 10 örneğin
3’ünde penetrasyon gözlenmezken, 7 örnekte penetrasyon varlığı görüldü. Örneklerde
pat bazı bölgelerde dentin duvarlarında bazı bölgelerde dolgu yüzeyinde gözlenmekte
olup, pat kalınlığının oldukça az ve homojen olduğu görüldü.
Şekil 4.3.7: System B ile doldurulan örneğin yüksek büyütmedeki (×1500) SEM görüntüsü.
D
R
55
Şekil 4.3.8: System B ile doldurulan örneklerin (A) yüksek büyütmedeki (×2000) ve (B) yüksek
büyütmedeki (×1500) SEM görüntüsü. Resilon uzantıları koyu renkli oklarla işaretli.
A
B
D
R
56
Şekil 4.3.9: System B ile doldurulan örneğin (A) düşük büyütmedeki (×500) ve (B) yüksek
büyütmedeki (×1500) SEM görüntüsü. Resilon uzantıları koyu renkli oklarla işaretli.
Grup 3: Yapılan SEM incelemesi sonucu System B kullanılarak sıcak vertikal
kondensasyon ile doldurulan 10 örneğin yalnızca birinde dentin penetrasyonu
görülmezken, 8 örnekte penetrasyon gözlenmiştir. Örneklerden birinin analize uygun
B
A
D R
D R
57
olmaması nedeniyle değerlendirmenin dışında tutulmuştur. Tüm örneklerin dolgu
yüzeyinde derin penetrasyonu gösteren tübül replikasyonu olan deliller mevcuttur.
4. 4. Epiphany Sistemi İle Doldurulan Simüle Eğri Kanallarda Pat ve Dolgu
Dağılımının Değerlendirilmesi
Araştırmamızda, koronal üçlüde metodlar arası istatistiksel olarak anlamlı fark
görülürken (p<0.05), orta üçlü ve apikal üçlüde anlamlı farklılık görülmemiştir
(p>0.05). Bununla birlikte, yalnızca System B grubunda kesit alınan düzeyler arasında
fark görülmemiştir (Şekil 4.4.1). Obtura II ile doldurulan örneklerde apikal üçlüde
oldukça yüksek pat oranına rastlanmış, hem koronal hem de orta üçlü üçlüye göre
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (Şekil 4.4.2). Çizelge 4.4.1’de kullanılan
tekniğe göre koronal, orta üçlü ve apikal üçlüdeki dolgu oranları sunulmaktadır.
Şekil 4.4.1: System B ile doldurulan bir örneğin koronal, orta üçlü ve apikal kesitleri.
Şekil 4.4.2: Obtura II ile doldurulan bir örneğin koronal, orta üçlü ve apikal kesitleri.
Resilon ve Epiphany patının pembemsi rengi ayırt edilmesini zorlaştırsa da,
tonlar arasındaki farklılık, alanların hesaplanmasını sağlamıştır. Lateral kondensasyon
58
grubunda koronal, orta üçlü ve apikal üçlülerde bazı kesitlerde Resilon konlar arasında
birleşme görülürken, bazı kesitlerde konları tek tek görebilmekteyiz (Şekil 4.4.3).
Obtura II grubunda koronal ve orta üçlü üçlülerde homojen bir Resilon yapısı ile
duvarlarda yok denecek kadar az miktarda pat varlığı görülmektedir. Bununla birlikte,
apikal üçlüde oldukça fazla örnekte yalnız pat varlığı görülmektedir. Obtura II grubunda
apikal üçlünün pat oranı, koronal ve orta üçlü üçlülerden istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur (p<0.05). System B grubunda ise düzeyler arası anlamlı
bir farka rastlanmamıştır (Çizelge 4.4.2). Çizelge 4.4.3, dolgu oranlarının istatistiksel
değerlendirme sonucu tekniklere ve düzeylere göre p değerlerini göstermektedir.
Şekil 4.4.3: Lateral kondensasyon ile doldurulan bir örneğin koronal, orta üçlü ve apikal kesitleri. Çizelge 4.4.1: Yöntemlere ve düzeye göre kesitlerin ortalama dolgu yüzdeleri.
Yöntem Koronal ort±SD (min, max)
Medial ort±SD (min, max)
Apikal ort±SD (min, max)
Lateral kondensasyon (%) 90.60±3.86(85.34,94.89) 86.38±30.57(0.00,100.0) 95.35±4.64(88.58,100.0) Obtura II (%) 98.79±3.23(89.73,100.0) 98.64±2.61(92.89,100.0) 65.71±38.45(0.00,100.0) System-B (%) 96.35±4.53(87.52,100.0) 95.52±6.54(84.45,100.0) 93.49±13.56(59.06,100.0)
Çizelge 4.4.2: Yöntemlere göre düzeylerin birbirleriyle olan ilişkileri
Düzey Yöntem Koronal- orta
üçlü Koronal- apikal Medial-apikal
Lateral kondensasyon(%) .034* .034* .579 Obtura II (%) .796 .019* .029*
System-B (%) .798 .460 .897 *p< 0.05
59
Çizelge 4.4.3: Yöntemlere ve düzeylere göre p değerleri.
Yöntem Düzey Lateral kondensasyon
(median) Obtura II (median)
System B (median)
p değeri
Koronal 90.60 100.00 98.05 .002 Orta üçlü 96.96 100.00 100.00 .075 Apikal 96.35 73.45 100.00 .063 p değeri .046 .012 .0766
4.5. Resilon ve Guta-Perkayla Doldurulan Dişlerde Yapay Olarak
Oluşturulan Lateral Kanalların Farklı Dolgu Teknikleriyle Tıkamasının
Karşılaştırılması
Araştırmamızda beş örnekte apikal bölgede doğal lateral kanala rastlandı. Yapay
olarak oluşturulan lateral kanalların simanla veya dolgu materyali ile tıkanma durumu 5
farklı numarayla skorlandı. Lateral kanalların skorlamasında “0-1” kabul edilemez, “2-
4” kabul edilebilir olarak değerlendirildi. Yapılan istatistiksel analiz sonucu, guta-perka
ve Resilon arasında kanalların doldurulduğu yöntem ne olursa olsun anlamlı farklılık
bulunmadı (p>0.05). Apikal üçlüde oluşturulan lateral kanallarda yöntemler arası fark
görülmezken (p>0.05), orta ve koronal üçlüde System B ile doldurulan kanalların
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek skorlara sahip olduğu bulundu (Şekil 4.5.1).
System B yöntemi ile doldurulan kanallarda koronal ve orta üçlüde tüm lateral
kanalların kabul edilebilir düzeyde dolduğu, Resilonla doldurulan örneklerin yalnızca 3
tanesinin kabul edilebilir düzeyde dolmadığı görüldü. Obtura yöntemi ile doldurulan
kanallarda koronal, orta ve apikal üçlüde değişkenlik görülürken, en iyi kabul edilebilir
skorlar koronal üçlüde görüldü. Lateral kondensasyon yöntemi ile doldurulan kanallarda
ise guta-perka kullanıldığında orta ve apikal üçlüde, Resilon kullanıldığında koronal ve
orta üçlüde benzer değerler görüldü. Kullanılan materyal ve yönteme göre lateral
kanalların dolgu skorları Çizelge 4.5.1’de sunulmaktadır.
Kullanılan materyallerle lateral kanalların tıkanması karşılaştırıldığında koronal
ve orta üçlüde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmazken, apikal üçlüde guta-
perkanın Resilona göre lateral kanalları anlamlı derece daha iyi doldurduğu
bulunmuştur (p<0.05). Şekil 4.5.2’de grupların ortalama değerleri ve lateral kanalların
kullanılan materyalle olan ilişkisinin grafiği görülmektedir.
60
Çizelge 4.5.1: Kullanılan materyal ve yönteme göre lateral kanalların dolgu durumları
Lateral kondensasyon Obtura II System B Guta-perka Resilon Guta-perka Resilon Guta-perka Resilon NA(n) A(n) NA(n) A(n) NA(n) A(n) NA(n) A(n) NA(n) A(n) NA(n) A(n) Koronal 6 4 1 9 3 7 3 7 0 10 0 10 Orta üçlü
2 8 1 9 5 5 7 3 0 10 0 10
Apikal 2 8 4 6 4 6 5 5 0 10 3 7 NA:Kabul edilemez, A: Kabul edilebilir n: örnek sayısı
Obtura II yöntemi çoklu regresyon analizi sonuçlarına göre, yaygın olarak
kullanılan lateral kondensasyon yöntemine göre lateral kanalları doldurmada 0.44 kat
iyi bulunurken (p<0.05), System B yöntemi ise 6.98 kat iyi bulundu (p<0.05).
Kullanılan materyaller karşılaştırıldığında guta-perka esas alındığında Resilon 0.87 kat
iyi bulundu (p>0.05). Apikal üçlü esas alındığında, orta üçlüdeki lateral kanalların
doldurulma olasılığının 1.34 kat fazla (p>0.05), koronal üçlüdeki lateral kanalları
doldurma olasılığının 1.66 kez fazla olduğu bulundu (p>0.05). Çoklu regresyon analizi
sonuçları Çizelge 4.5.2’de sunulmaktadır.
Çizelge 4.5.2: Kullanılan yöntem ve materyalin lateral kanalları doldurma kapasitesinin çoklu regresyon analizi değerleri Yöntem Materyal Düzey Obtura II System B Resilon Orta üçlü Koronal OR .440 6.984 0.872 1.34 1.66 %95 GA (0.20-0.95) (1.90-25.55) (0.42-1.80) (0.56-3.22) (0.68-4.07) p değeri 0.037 0.003 0.711 0.506 0.262 OR: oran, GA: Güvenirlik aralığı
Yapılan istatistiksel analizler sonucu apikal üçlüdeki lateral kanalların
doldurulabilmesinde guta-perkanın Resilona göre daha iyi olduğu, orta ve koronal
üçlüde kullanılan materyaller arasında fark olmadığı görüldü (Şekil 4.5.2). Şekil
4.5.2’de guta-perka ve Resilonun apikal, orta ve koronal üçlüde lateral kanalları
doldurma kapasitesinin ortalama değerleri sunulmaktadır.
61
koronalmedialapikal
Skor
(orta
lam
a)
4,0
3,5
3,0
2,5
2,0
1,5
1,0
Metod
L.K.
Obtura
S.B.
3,83,7
3,0
2,3
1,61,6 1,6
1,9
1,6
Şekil 4.5.1: Lateral kanalların tıkanmasının kullanılan yöntemlerle olan ilişkisinin grafiği
koronalmedialapikal
Skor
(orta
lam
a)
2,8
2,6
2,4
2,2
2,0
1,8
1,6
Materyal
guta-perka
resilon
2,6
2,3
1,7
2,52,5
2,5
Şekil 4.5.2: Lateral kanalların tıkanmasının kullanılan materyallerle olan ilişkisinin grafiği
62
Lateral kondensasyon yöntemiyle doldurulan örneklerde guta-perka
kullanıldığında koronal üçlüde 4 tanesinin, orta üçlüde 8 tanesinin, apikal üçlüde 8
tanesinin lateral kanallarının kabul edilebilir derecede dolduğu görüldü (Şekil4.5.3).
Şekil 4.5.3: Lateral kondensasyon ile guta-perka kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×10
ve ×30 büyütme)
Obtura II yöntemi ile guta-perka kullanılarak doldurulan örneklerin 7 tanesinin
koronal üçlüdeki, 5 tanesinin orta üçlüdeki ve 6 tanesinin apikal üçlüdeki lateral
kanalları kabul edilebilir derecede doldurduğu görüldü (Şekil 4.5.4 ve Şekil 4.5.5).
Şekil 4.5.4: Obtura II yöntemi ile guta perka kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×10
büyütme)
63
Şekil 4.5.5: Obtura II yöntemi ile guta perka kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×30
büyütme)
System B yöntemi ile guta-perka kullanılarak doldurulan örneklerin tamamının
koronal, orta ve apikal üçlüdeki lateral kanalları kabul edilebilir derecede doldurduğu
görüldü (Şekil 4.5.6 ve Şekil 4.5.7).
Şekil 4.5.6: System B yöntemi ile guta perka kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×10
büyütme)
64
Şekil 4.5.7: System B yöntemi ile guta perka kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×30
büyütme)
Lateral kondensasyon yöntemi ile Resilon ve Epiphany kullanılarak doldurulan
örneklerin 9 tanesinin koronal ve orta üçlüdeki ve 6 tanesinin apikal üçlüdeki lateral
kanalları kabul edilebilir derecede doldurduğu görüldü (Şekil 4.5.8 ve Şekil 4.5.9).
Şekil 4.5.8: Lateral kondensasyon yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler.
(×10 büyütme)
65
Şekil 4.5.9: Lateral kondensasyon yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler.
(×30 büyütme)
Obtura II yöntemi ile Resilon ve Epiphany kullanılarak doldurulan örneklerin 7
tanesinin koronal üçlüdeki, 3 tanesinin orta üçlüdeki ve 5 tanesinin apikal üçlüdeki
lateral kanalları kabul edilebilir derecede doldurduğu görüldü (Şekil 4.5.10 ve Şekil
4.5.11).
Şekil 4.5.10: Obtura II yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×10
büyütme)
66
Şekil 4.5.11: Obtura II yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×30
büyütme)
System B yöntemi ile Resilon ve Epiphany kullanılarak doldurulan örneklerin
tamamının koronal ve orta üçlüdeki ve 7 tanesinin apikal üçlüdeki lateral kanalları
kabul edilebilir derecede doldurduğu görüldü (Şekil 4.5.12 ve Şekil 4.5.13)
Şekil 4.5.12: System B yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×10
büyütme)
67
Şekil 4.5.13: System B yöntemi ile Resilon kullanılarak doldurulan şeffaflaştırılmış örnekler. (×30
büyütme)
68
5. TARTIŞMA Guta perka uzun yıllardır birçok klinisyen tarafından kullanımı kabul gören bir
kök kanal dolgu materyali, vertikal kondensasyon tekniği ise aynı şekilde oldukça
yaygın olarak kullanılan bir tekniktir. Araştırmamızda, yeni üretilen bir kök kanal dolgu
materyali ve patı olan Epiphany ve Resilon’un vertikal kondensasyon ve termoplastik
dolgu yöntemleriyle kullanıldığında anatomik düzensizlikleri ve yan kanalları doldurma
kapasitesi, pat-dolgu dağılımı, dentin duvar adaptasyonu ve dezenfektan solüsyonların
bu maddelere etkileri incelenmiştir.
Dezenfektan ajanların her biri farklı antimikrobiyal spektruma ve etkinliğe
sahiptirler. Çalışmalar, NaOCl, klorheksidin150,151, gluteraldehit152 ve iyotlu
bileşiklerin153 uygun konsantrasyon ve yeterli sürede kullanıldığında materyalleri etkili
bir şekilde dezenfekte ettiklerini göstermiştir. Bunun yanı sıra, bu ajanların çok uzun
süreli kullanımının materyallerin yüzey özelliklerinde ve hatta tüm yapısında
bozulmalara yol açabileceği de belirtilmiştir3,154,155. Araştırmamızda, NaOCl ve
klorheksidinin Resilon konlar üzerindeki etkisi, materyalin topografik görüntüsünü,
yüzey düzensizliklerini ve elastisitesini kaydederek bir bilgisayar ekranına yansıtan
AFM kullanılarak değerlendirilmiştir.
NaOCl, endodontik tedavide irrigasyon ve konların dezenfeksiyonunda en sık
kullanılan dezenfektan ajandır4. Çoğu çalışmada NaOCl %0.5’ten %5.25’e kadar
değişen konsantrasyonlarda kullanılmıştır156,157. Klorheksidin, geniş spektrumlu, düşük
toksisiteli bir antimikrobiyal ajandır. Gomes et al4, % 5.25’lik NaOCl’nin guta-perka
konların hızlı dezenfeksiyonunda etkili olduğu ve yüksek dezenfeksiyon oranına sahip
olduğu ve %2’lik klorheksidinin Bacillus subtilis dışındaki bütün vejetatif bakteri
sporları üzerinde kısa sürede etkili olduğu sonucuna varmışlardır. Bu nedenle, bizde bu
araştırmada NaOCl ve klorheksidinin en etkili konsantrasyonları olan % 5.25 ve %2’lik
solüsyonlarını kullandık.
AFM, elektronik, telekomünikasyon, biyoloji, kimyasal, otomotiv, uzay ve
enerji endüstrilerini etkileyen teknolojilerde kullanılan materyallerle ilgili sorunları
çözmede kullanılmaktadır. İnce ve kalın film kaplamaları, seramikler, kompozitler,
camlar, sentetik ve biyolojik membranlar, metaller, polimerler ve yarı iletkenler gibi
birçok materyal bu cihazla incelenebilir. AFM aynı zamanda, abrazyon, adezyon,
temizleme, korozyon, asitleme, sürtünme, lubrikasyon, kaplama ve cilalama gibi
69
çalışmalara uygulanabilir. AFM kullanılarak yalnızca örneğin atomik çözünürlüğü değil
aynı zamanda uygulanan kuvvetin nanonewton düzeyinde ölçümü de elde
edilebilir3,150,158-160.
Bilim dünyasına katıldığından bu yana, AFM teknolojisi’nden faydalanılarak
yapılan çalışmaların günden güne artmasıyla AFM’nin dental materyallerde de
kullanılması gündeme gelmiştir. Bu nedenle, bu çalışmada % 5.25’lik NaOCl’nin ve
%2’lik klorheksidinin Resilon üzerindeki etkisi AFM ile değerlendirilmiştir.
Valois et al3, yaptıkları bir AFM çalışmasında guta-perkanın farklı
konsantrasyonlardaki NaOCl solüsyonlarında (%0.5, %2.5 ve %5.25) bekletildikten
sonra RMS değerlerinin düştüğünü gözlemlemiştir. Araştırmamızda da aynı şekilde,
%5.25’lik NaOCl 5 dakikada örneklerin RMS değerlerini istatistiksel olarak anlamlı
derecede düşürmüştür. Valois et al154’nın bir başka AFM çalışmasında, guta-perkanın
%5.25’lik NaOCl ve %2’lik klorheksidinde 10 dakika bekletilmesinin RMS değerlerini
anlamlı derecede düşürdüğü bulunmuştur. Bununla birlikte, araştırmamızda NaOCl
veya klorheksidinde 1 veya 5 dakika bekletmenin guta-perka konların RMS değerleri
üzerinde anlamlı bir etkiye neden olmadığı görülmüştür.
Guta-perka ve Resilon konlar farklı yapıya sahiptirler. Ayrıca, Valois et al158,
farklı üretici firmaların guta-perka konlarının yüzey topografyalarını, herhangi bir
dezenfektan solüsyonda bekletmeden incelemiş ve karşılaştırmıştır. Bu çalışma
markaların farklı RMS değerleri olduğunu göstermiştir. AFM’nin kontakt modu örnek
yüzeyinin topografik sapmalarını nanometre düzeyinde ölçer. Topografik sapmaların
çok düşük düzeyde olmasının kon yapısındaki değişimlere veya içeriğin kaybına
bağlanması halen tartışmalıdır161. Bir dezenfektan solüsyonla yüzey düzensizliklerinin
çözünmesi kon yüzeyinin düzleşmesine ve bu da RMS değerlerinin düşmesine neden
olur. Dolayısıyla, RMS’deki azalmanın yüzeyin dezenfektanlarla değiştiğinin bir
göstergesi olduğu ve bu değişikliğin dolgu materyallerinin kimyasıyla ilgili olabileceği
bunun da monoblok oluşturulmasında klinik önem arz ettiği söylenebilir. Yaptığımız
literatür incelemesinde dezenfektanların Resilon konlara etkisi ile ilgili herhangi bir
çalışmaya rastlamadık. Bu nedenle sonuçlarımız guta-perka ile karşılaştırıldı.
Dumani et al94’ın Resilon konları E. faecalis ve C. albicans ile yapay olarak
kontamine ettiği bir çalışmada, dezenfektan olarak %1 ve %5’lik NaOCl ve %2’lik
CHX solüsyonu kullanılmıştır. NaOCl solüsyonunun her iki konsantrasyonda da hem 1
70
hem de 5 dakikalık sürede etkili dezenfeksiyon sağladığı, CHX’in ise 5 dakikadan uzun
sürede bu etkiyi sağlayabildiğini göstermişlerdir.
Araştırmamızın sonuçları, dezenfeksiyon için kullanılan NaOCl ve klorheksidin
solüsyonlarının Resilon konların 5 dakikalık uygulamada RMS değerlerini düşürerek,
fiziksel değişimlere neden olduğunu göstermiştir. Etkili dezenfeksiyon ve Resilon kon
yüzeyindeki bozulmanın en az düzeyde tutulabilmesi için NaOCl ile 1 dakika
dezenfeksiyon uygun gibi görünmektedir.
Kök kanal morfolojisi kanal içi düzensizliklere ve oldukça karışık olabilen
dallanmalara sahip bir yapıdadır. Araştırmamızda, hem split diş modelinde kanal içi
düzensizlikler oluşturarak hem de çekilmiş insan dişlerinde yapay lateral kanallar
oluşturarak, Epiphany ve Resilonun bu boşlukları doldurma kapasitesini değerlendirdik.
Split diş modeli, ilk defa Budd et al162 tarafından ortaya atılan modelin biraz
değiştirilmiş halidir. Anatomik olarak farklılıklar gösteren çekilmiş insan dişleri
kullanılarak yapılan kanal dolgularında her dişte tam anlamıyla standart bir kanal
boşluğu elde edilememektedir. Bu açıdan, split diş modeli aynı kanalın birden çok kez
kullanımına olanak sağlayarak kanal dolgularında bir standardizasyona izin
vermektedir. Split diş modeli birçok çalışmada termoplastik dolgu yöntemleri
kullanılarak hem kanal içi hemde kök yüzeyi ısı değişimleri ve kanal içi defekt
replikasyonu değerlendirilmesinde kullanılmıştır163,164.
Lateral kondensasyon, guta-perka konların yerleştirilmesinin kontrollü olması ve
düşük maliyeti nedeniyle dünya genelinde birçok klinisyen tarafından tercih edilen bir
tıkama tekniğidir. Dolgunun son hali, birçok guta-perka konun birbirine sıkıca
preslendiği ve sıkıştırma ve patla kaynaşan genellikle homojen olmayan bir durumda
olmaktadır. Konlar arasındaki boşluklar, eğri kanallar, yetersiz lateral basınç tedavinin
çok iyi sonuçlar vermemesine neden olabilmektedir.
Sıcak vertikal kondensasyon tekniği ise lateral kondensasyon tekniğine kıyasla
daha homojen bir dolgu sağlamaktadır. Kanal içi düzensizliklerin ve lateral kanalların
yalnızca patla değil aynı zamanda guta perka veya Resilon ile doldurulması
termoplastik tıkama teknikleriyle elde edilebilmektedir. Bu nedenle, araştırmamızda
kanal içi defektlerin doldurulmasında sıcak vertikal kondensasyon ve termoplastik
enjeksiyon tekniği kullanılmıştır.
71
Araştırmamızda, guta-perka ve Resilon arasında boşluk oluşması yönünden bir
fark bulunmadı. Buna karşın System B’nin, Obtura II’ye göre istatistiksel olarak anlamlı
derecede fazla boşluk oluşturduğu gözlendi. System B, uygulama sırasında teknik
duyarlılık ve deneyim gerektiren bir tekniktir. Guta-perka veya Resilonun apikalde
kondanse edilebilir bir akışkanlığa sahip olması için uygun sıcaklığa yani yaklaşık 40–
42°C’ye kadar ısınması gerekmektedir165. Bununla birlikte, Villegas et al166, 4°C’lik ısı
artışının guta-perkada çalışma boyutundan 2 mm uzaklıkta kanal içi düzensizlikleri
replike etmede yetersiz olduğunu ortaya koymuştur.
Venturi et al167, boşluk oluşumunu değerlendirdikleri bir çalışmada, Shilder
tekniği ile doldurulan kanalların modifiye sıcak vertikal kondensasyon tekniğinden daha
fazla boşluk oluşturduğunu ortaya koymuşlardır. Guta-perkanın vücut sıcaklığına yakın
bir değerde kondanse edilmesinin yetersiz olduğunu ve tekrar doldurulması güç
boşluklar meydana getirebileceğini belirtmişlerdir. Bu tekniği modifiye ederek, apikal
tıkamanın soğuk yapıldığı daha sonra Gutta-Condensor ile termomekanik olarak kanalın
koronalini doldurmuşlardır168.
Venturi et al167, Obtura II’nin en ince ucu olan 25 gauge enjektörün dar
kanallarda apikal üçlüye kadar ulaşamadığını ve oluşan boşlukların buna bağlı
olabileceğini rapor etmişlerdir. Araştırmamızda, apikal genişliği aynı koniklikleri farklı
iki ayrı split diş modelinde geniş (büyük) konikliğe sahip olan modelin dar olana göre
istatistiksel olarak anlamlı fark göstererek, daha az boşluk oluşumuna neden olduğu
bulunmuştur.
Araştırmamızda kanal dolgusu yapılırken pat kullanılmamıştır. Kök kanal
patının lubrikan etkisini sağlamak için her dolgudan önce kanal duvarları silikon spreyle
kaplanmıştır169. Böylece, kanal patından kaynaklanabilecek değişkenlerin ortadan
kaldırılması amaçlanmıştır.
Collins et al170, split diş modeliyle yaptıkları çalışmada soğuk lateral
kondensasyon, sıcak lateral kondensasyon ve sıcak vertikal kondensasyon yöntemlerini
karşılaştırmışlardır. Bu çalışmada, sıcak vertikal kondenzasyonun defektleri replike
ettiği, soğuk lateral kondenzasyonun hiçbir düzeyde defektleri replike etmediği, bununla
birlikte sıcak vertikal kondenzasyonun bazı örneklerde kısmen defektleri replike ettiği
görülmüştür. Bu nedenle, araştırmamızda guta-perkanın ve Resilonun ısıtılarak
doldurulduğu teknikler kullanılmıştır.
72
Villegas et al171, apikalden 2 ve 4 mm uzağına kanal içi defekt yaptıkları split diş
modelinde System B ısı taşıyıcı pluggerını apikalden 2 ve 4 mm uzaklıkta
kullanmışlardır. Bu çalışmada, plugger apikal 2 mm’ye kadar itildiğinde defektlerin
tamamının replike edildiği, 4 mm’ye kadar itildiğinde yalnızca 4 mm düzeyindeki
defektin replike olduğunu ortaya koymuşlardır. Bowman ve Baumgartner172, System
B’nin kanal içi defektleri replike etmede en uygun apikal uzaklığı değerlendirdikleri bir
çalışmada, 3 mm derinlikte istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulmuşlardır. Biz de
araştırmamızda, System B ısı kaynağını üreticilerin önerilerine uygun sıcaklıklarda ve
apikal 3 mm derinlikte kullandık.
Araştırmamızda, kanal içi defektlerin replikasyonunda guta-perka Resilona göre
daha iyi bulunurken, System B ve Obtura II arasında bir fark bulunmadı. Karr et al173’ın
araştırmasının sonuçları bizim araştırmamızla uyum içerisindedir. Karr et al173, System
B pluggerının 3 ve 4 mm derinliğe yerleştirildiğinde, guta-perkanın 1 mm’deki defekti
Resilona göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde daha iyi doldurduğunu
bulmuşlardır. Bizim araştırmamızda hem System B pluggerı hem de Obtura II enjektör
ucu bütün örneklerde apikalden 3 mm derinliğe kadar yaklaşmıştır.
Dolgu tekniklerinin karşılaştırıldığı çalışmalarda sıklıkla System B ve Obtura II
tekniği kombine olarak kullanılmaktadır172,174,175. Bu hibrit tekniğin kullanılmasının
nedeni Obtura II’nin kanalların apikal bölgelerinde başarısızlığa uğramasıdır. Biz
çalışmamızda Resilonun akışkanlığını ve aynı zamanda yeni bir materyal olarak bu tip
kanalları doldurmada guta-perkadan farklı sonuç verme olasılığı nedeniyle bu iki
tekniği ayrı ayrı değerlendirdik. Aynı şekilde Kulild et al169, EndoTwinn ile birlikte
sıcak vertikal kondenzasyonu ve termoplastik enjeksiyon yöntemini kullanmışlardır. Bu
çalışmada enjeksiyon yöntemi orta büyük defektin replikasyonunda diğer tekniklere
göre istatistiksel olarak anlamlı derecede iyi çıkmıştır.
Geniş (büyük) konikliğe sahip modelle dar konikliğe sahip model boşlukları
replike etmede istatistiksel olarak bir fark göstermemiştir. Bunun nedeni, her iki kanalda
da System B pluggerının ve Obtura II enjektör ucunun apikal 3 mm’ye kadar
yaklaşabilmesi olabilir.
Kök kanal dolgu patlarının ve dolgu materyallerinin dentin duvarına
adaptasyonu birçok faktörü ilgilendiren bir koşuldur. Dentin duvarına adaptasyon, kanal
73
tedavisi sonrası çeşitli nedenlere bağlı olarak zayıflayan dişin güçlenmesi ve dolgunun
dişten ayrılmaya karşı gösterdiği dirençle ilişkilendirilebilir. Bununla birlikte, dentin
duvarına sıkıca bağlanan kanal dolgusunun sızdırmazlığı da olumlu yönde etkileyeceği
unutulmamalıdır.
Tarayıcı elektron mikroskobu, kanal patlarının dentin duvarına adaptasyonu ve
tübül penetrasyonunun değerlendirilmesinde tercih edilen yöntemlerden biridir61,176-179.
SEM görüntüleri dentin tübüllerini ve kanal patının tübüllere olan entegrasyonunu ve
yüzey görünümünü oldukça yüksek detaylarla gözlemlenmesine izin verir. Bu tekniğin
bir dezavantajı, analiz için örnek hazırlanması sırasında artefaktların oluşmasıdır. İn
vivo ve in vitro çalışmalarda örneklerin SEM analizine hazırlanmasında farklı metodlar
kullanılmıştır. Çalışmalarda, kesit alındıktan sonra örnekler üzerinde oluşan inorganik
ve organik artıkların uzaklaştırılması için 6 mol/L HCl ve %1’lik NaOCl6,180, %15’lik
EDTA ve %5’lik NaOCl181, %10’luk fosforik asit182 kullanılmıştır. Dentin yüzeyini ve
dolgu materyallerinin yapısında oluşacak bir bozulmayı önlemek amacıyla
çalışmamızda, Kokkas et al179’ın araştırmasındaki gibi, örnekleri dişin uzun aksına
paralel olacak şekilde kırarak ve hiçbir kimyasal uygulamaya maruz bırakmadan SEM
incelemesine hazır hale getirdik.
Birçok araştırmacı tarafından tübüler penetrasyon derinliğinin bölgesel
farklılıklara uğradığı gösterilmiştir117,178,183. En derin pat penetrasyonu kök kanalının
orta üçlüsünde görülmüştür. Weis et al119, epoksi rezin patların anatomik apeksten 5
mm uzaklıkta 1 ve 3 mm uzaklığa nazaran daha derin penetrasyon gösterdiğini
bulmuşlardır. Apikal dentin diğer bölgelere kıyasla daha az tübül yoğunluğuna sahiptir.
Apikal dentinin yapısal karakteristiği dentin tübüllerine rezin penetrasyonunu esas alan
adeziv teknikler için elverişli bir yapıya sahip değildir. Kanalın apikal bölgesinde
oluşacak hibrit tabakanın nemlilik derecesinin kontrolü imkansızdır184. Ayrıca smear
tabakasının uzaklaştırılması işlemleri apikalde etkinliğini kaybetmektedir185, bu nedenle
çalışmamızda, örnek görüntülerini kökün orta üçlüsünden aldık.
Birçok çalışmada epoksi rezin esaslı kanal patları ve çinko oksit öjenol esaslı
kanal patları karşılaştırılmış ve rezin esaslı kanal patlarının penetrasyon derinliklerinde
değişken sonuçların varlığı görülmüştür179,183. Bu çalışmalarda genellikle dişin uzun
aksına paralel kesit alınması ve alınan kesitlerde tüm kök yüzeyini ve tüm tübüllerin
analiz edilememesi bu değişken sonuçların elde edilmesine neden olmuştur. Bugüne
74
kadar yalnızca bir çalışmada kesin ölçümler verilmemiş, resin tıkaçlar “dentin
tübüllerine penetre oldu” denmiştir186.
Birçok çalışmada tübül penetrasyonunun kanal patının kimyasal ve fiziksel
özelliklerine bağlı olduğu61,113 ve rezin esaslı kanal patlarının diğerlerine nazaran daha
derin penetrasyon gösterdikleri belirtilmiştir61,179,183. Çalışmamızda, rezin esaslı bir
kanal patı kullanarak, penetrasyon derinliğini farklı tıkama yöntemleriyle
değerlendirdik. Birçok çalışmada penetrasyon derinliği oldukça sık kullanılan lateral
kondensasyon yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir179,181,186. Dolgu materyalinin
ısıtılarak kanal duvarlarına adaptasyonu kanal duvarlarıyla dolgu materyali arasındaki
boşluğu azaltarak, kanal patının dentin tübüllerine itilmesine ve daha derin penetrasyona
neden olur. Çalışmamızda, en iyi tübül penetrasyonu sıcak vertikal kondensasyon
tekniğinde bulundu. Termoplastik enjeksiyon tekniğinde de Resilon ısıtılarak kanallara
uygulansa da, System B ısı taşıyıcı sistemde uygulanan basınç penetrasyonun daha iyi
olmasına neden olmuştur. Lateral kondensasyon tekniğinde ise sınırlı düzeyde
penetrasyon görülmüştür.
Gesi et al182, Resilon ve guta-perkanın intraradiküler dentine bağlanma
dayanımını push-out testiyle değerlendirmişlerdir. Bu çalışmada, Resilonun dentine
bağlanma dayanımı guta-perkadan anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Resilon
örneklerde başarısızlık pat ve dentin arasındaki kopmada görülürken, guta-perka
örneklerinde dentin yüzeyinin patla kaplı olduğu görülmüştür. Resilon örneklerdeki
zayıf bağ büyük oranda pat ile dentin arasından kaynaklanmaktadır. Bu durum smear
tabaka varlığından veya patın dentin tübüllerine yetersiz penetrasyonundan
kaynaklanıyor olamaz. Çünkü dentin tübüllerine penetrasyon SEM görüntüleriyle ortaya
konmuştur. Bu rezin tıkaçlarındaki kırılma paterninin adeziv uygulanan yüzeyde oluşan
stres birikimlerinden kaynaklandığı öne sürülmektedir187,188. Bu stres birikimlerinin
nedeni, rezin patın homojen olmayan dağılımı sonucu Resilonun dentinle direk teması
veya rezin patta meydana gelen polimerizasyon büzülmesinin boşluklara neden olması
olabilir. Epiphany’nin polimerizasyonu özellikle orta ve apikal üçlüde kendiliğinden ve
yavaş olsa da (aşağı yukarı 25 dak), sıcak vertikal kondensasyon ve Obtura kullanımı
sırasında ortaya çıkan ısı polimerizasyon hızını artırabilir189.
Resilon ile Epiphany ve Epiphany ile dentin arasındaki adezyonun
değerlendirildiği push-out testlerinde, bağlanma dayanımının guta-perka ve AH-Plus ile
75
karşılaştırıldığında daha iyi190 ve daha kötü182,191,192 olduğu gösterilse de, genel bir fikir
olarak Epiphany kanal patının dentine zayıf bağlandığı ve oluşan başarısızlığın adeziv
başarısızlık olduğu ortaya konmuştur. Bununla birlikte, Epiphany patı Resilona dentine
olduğundan daha iyi bir bağlanma göstermektedir191. Ayrıca, Kataoka et al193 ve Gogos
et al194, bonding ajanların kullanımının kök kanal patının dentine bağlanmasında
makaslama testinde bağlanma dayanımını artırdığını öne sürmüştür.
Resilon iyi düzenlenmiş lamellerden oluşan yarı kristalize polikaprolakton
içeriğe sahiptir. Bu yapı sıkıştırıldığında bir başarısızlık olarak, yuvarlak yapılar içeren
elastomerik matrisin plastik deformasyonu gerçekleşir. Bu polimer yapıya stres
uygulandığında kristalin yapıda ve yuvarlak yapıların bulunduğu amorf bölgelerde
yeniden düzenlenme olur. Yapısal olarak, daha az düzenlenmiş polimer zincir içeren
lameller yapının yeniden düzenlenmesi düşük kuvvetler altında gerçekleşir195.
Komponentlerin faz ayrılması birbirine tam anlamıyla karışmayan monomerlerle
hazırlanan polimer harmanlarında genellikle görülür. Resilonda polikaprolakton içeriği
fazla iken üretan dimetakrilat içeriği azdır. Bu oran yaklaşık 10:1’dir. Dolayısıyla
globüler formdaki faz ayrımları Resilonda da gözlenebilir195.
Hiraishi et al195, yaptıkları mikro makaslama testinde Resilon ile patın bağlanma
dayanımını farklı pürüzlülüğe sahip Resilon diskler hazırlayarak değerlendirdiler. Bu
çalışmada kontrol grubu olarak kompozit diskler kullanılmıştır. Farklı pürüzlülüğe sahip
Resilon diskler arasında mikro makaslama testinde istatistiksel olarak bir fark
görülmezken, kompozit diskler Resilon disklere göre anlamlı fark göstermiştir. Yapılan
FE-SEM incelemelerinde Resilonun plastik deformasyona uğradığı bölgelerde gevşek
plaka şekilli doldurucular ve Resilonun yarı kristalize polimer matriksinin lamellerinin
paralel bir dizilimde olduğu görülmüştür.
Kök kanal tedavisinin diş yapısını güçlendirdiği ve dişleri kırığa karşı
koruduğuna dair yaygın bir görüş vardır. Kök kanal tedavili dişler pulpası olan vital
dişlere nazaran daha kırılgandır ve bu nedenle güçlendirici materyallerle restorasyonları
tercih edilir196,197. Önceki çalışmalar adeziv restoratif materyallerle doldurulan
kanalların kuvvetleri daha iyi karşıladığını göstermişlerdir196,198. Johnson et al199, kök
kanal dolgulu dişlerin güçlendirilmesi için adeziv patların kullanımını önermiştir.
Sagsen et al200, kanal dolgulu dişlerin kırılmaya karşı gösterdiği direnci
değerlendirdikleri çalışmada, Epiphany kök kanal dolgu sistemini guta-perka ve AH-
76
Plus ile kök kanalı genişletilmiş ama dolgusu yapılmamış dişlerle karşılaştırdılar. Tüm
kanal dolgularının dişleri güçlendirdiği ama gruplar arasında anlamlı bir farklılık
olmadığını bulmuşlardır. Bununla birlikte, Teixeira et al201 bu bulguların aksine,
Resilon konların ve Epiphany patın ve diğer deney gruplarının kontrol grubuyla anlamlı
fark göstermediğini, Epiphany dolgu sisteminin guta-perka ve AH-Plus’a göre
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek kırılma dayanımına sahip olduğunu
bulmuşlardır.
Diğer çalışmalarda da olduğu gibi201-204, Hammad et al205, kök kanallarında
oluşan internal kuvvetlere karşı guta-perkanın direnç artırıcı bir etki göstermediğini
ortaya koymuşlardır. Buna karşın Resilon ve EndoRez’in direnci artırdığı ve bu artışı
dentin duvarına bağlanarak “monoblok” yapı oluşturabilmesine bağlamışlardır. Guta-
perka ve GuttaFlow’un dentin duvarına kimyasal olarak bağlanma yeteneği
bulunmamaktadır.
Wilkinson et al207, guta-perka, Resilon ve kompozitin kök kanallarını kırılmaya
karşı direncini değerlendirdikleri çalışmada, guta-perkanın en düşük kırılma dayanımına
sahip olduğunu bulmuşlardır. Hibrit kompozitle restore edilen dişlerin guta-perkaya
göre istatistiksel olarak anlamlı bir farkla güçlendiğini göstermiş, bununla birlikte diğer
deney grupları arasında anlamlı bir fark bulunmadığını belirtmişlerdir.
Guta-perkanın pat dolgu dağılımı termomekanik, vertikal ve lateral
kondensasyon gibi birçok teknikle değerlendirilmesine rağmen, Resilon ve Epiphany
kanal patının dağılımı henüz değerlendirilmemiştir. Araştırmamızda, Resilon ve
Epiphany kanal patının simüle rezin bloklarda eğri kanalları doldurma kapasitesi ve pat-
dolgu oranı incelenmiştir. Guta-perkanın pat dolgu oranı hem çekilmiş dişlerde hem de
simüle eğri kanallarda değerlendirilmiştir. Tek kon ile lateral kondensasyon
tekniklerinin karşılaştırıldığı simüle resin bloklarla yapılan bir çalışmada, pat-dolgu
oranında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır207.
Araştırmamızda, System B koronal ve orta üçlü üçlüde lateral kondenzasyona
göre daha yüksek dolgu-pat oranı, Obtura II’ye göre ise daha düşük dolgu-pat oranı
göstermiştir. Gençoğlu et al10, çekilmiş dişlerde guta perka-pat oranını
değerlendirdikleri çalışmada System B’nin lateral kondenzasyona göre daha yüksek
orana sahip olduğunu, fakat apeksten 2 ve 3 mm uzaklıktaki anlamlı fark olmadığını
bulmuşlardır.
77
System B ısı taşıyıcı sistemi tüm kanal boyunca homojen bir dağılım göstererek,
koronal, orta üçlü ve apikal üçlülerde benzer dolgu-pat oranı ortaya koymuştur
(p>0.05). Bununla birlikte en yüksek dolgu-pat oranına koronal üçlüde sahiptir. Apikal
tıkama için yerleştirilen ilk konun pata bulaştırılması ve kondensasyon basıncı ile
birlikte patın orta üçlüye kadar çıkması bu duruma neden olan bir faktör gibi
görünmektedir.
Koronal ve orta üçlü üçlüde oldukça homojen ve yüksek dolgu-pat oranına sahip
olan Obtura II enjeksiyon tekniğinde, apikalde pat yüzdesinin istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde fazla olduğu görülmektedir(p<0.05). Bu durum, enjektör uçlarının özellikle dar
ve eğri kanallarda yeterince ince uçlara sahip olmaması ve kanal girişine çok az da olsa
bulaştırılan patın basınçla birlikte apikale taşınmasından kaynaklanabilmektedir.
Venturi167 de çalışmasında sıcak vertikal kondenzasyondan sonra enjeksiyon yöntemiyle
doldurulan kanallardaki boşluk oluşumunu Obtura II’nin en küçük enjektör ucunun 25
gauge olmasına ve bunun da dar kanalların apikal üçlüsüne zor ulaşmasına
bağlamaktadır.
Lateral kondensasyon tekniği ile doldurulan kanallarda pat-dolgu oranlarında
düzeyler arası istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur(p<0.05). Apikal ve orta üçlü
üçlülerde bu oranlar birbirine yakınken, koronal üçlüde düşük pat-dolgu oranı
görülmüştür. Araştırmamızla benzer sonuçları Weis et al175, pat kalınlığını
değerlendirdikleri bir çalışmada lateral kondensasyon tekniğinde en yüksek pat
kalınlığını koronal üçlüde bulmuşlardır.
Koronal üçlüde en iyi pat-dolgu oranını Obtura II, apikal üçlüde ise System B
göstermiştir. Bununla birlikte, istatistiksel olarak anlamlı farklılık yalnızca koronal
düzeyde görülmüştür (p<0.05)
Birçok çalışma dişlerde çok sayıda lateral kanalların varlığını göstermiştir.
Çalışmamızın amacı, dolgu materyallerinin ve kök kanal patlarının bu lateral kanallara
akışının karşılaştırılmasıdır.
Dişleri şeffaflaştırma yöntemi, kök kanal sistemi ile ilgili bilgilerimizi artırması
ve kök kanal dolgularının değerlendirilmesi açısından oldukça etkili bir yöntemdir.
Dişlerin demineralizasyonu ve şeffaflaştırılması için birçok farklı yöntem denenmiştir.
%5-11’lik nitrik asit208-210, %20’lik formik asit133, %5’lik hidroklorik asit211
78
demineralizasyon için denenen bazı asidik solüsyonlardır. Çalışmamızda sık kullanılan
%5’lik nitrik asiti, solüsyonları 24 saatte bir değiştirmek suretiyle kullandık. Dokuya
yerleşen asitin uzaklaştırılması için artan alkol serisinden geçirdikten sonra, son
basamak olan metil salisilatta şeffaflaştırma için beklettik. Yaptığımız pilot çalışmada
ilk olarak yine şeffaflaştırıcı bir kimyasal olan ksilen denenmiş, guta-perka ile
doldurulan kanallarda şeffaflaşmanın sağlandığı fakat Resilonla doldurulan kanallarda
Resilonun eriyerek ksilen solüsyonunun bulanıklaşmasına neden olduğu görülmüştür.
Resilon ile doldurulan kanalların şeffaflaştırılmasında ksilenin uygun olmadığı görüldü.
Bununla birlikte, metil salisilat ksilene göre daha az toksik212 ve daha az zarar verici
olduğu için tercih edildi213.
Çalışmamızda doğal lateral kanala sahip 5 diş bulunmuştur. Venturi et al134,
inceledikleri molar diş kanallarının tamamında kök kanalı boyunca oldukça fazla sayıda
lateral kanala rastlarken, Manning214, boya penetrasyon çalışmasıyla incelediği köklerde
daha az lateral kanala rastlamıştır. Çalışmamızda tek köklü dişlerin kullanılması ve
periodontal nedenlerle yaşlı dişlerin çekilmiş olması daha az lateral kanala
rastlanmasının nedeni olarak görülebilir.
Çalışmamızda, irrigasyon solüsyonu olarak %2.5’luk NaOCl ve %17’lik EDTA
kullanılmıştır. Kanal genişletmesiyle oluşan debrislerin ve smear tabakanın etkili bir
şekilde uzaklaştırılmasıyla birlikte kanallardaki mevcut lateral kanalların ve yapay
olarak oluşturulan lateral kanalların açıldığı görülmüştür. Kanal genişletmesi sırasında
kök kanallarında görülen anatomik varyasyonların enstrümante edilmesindeki zorluklar
ve bu bölgelerdeki pulpal doku artıkları ve debrisler etkili irrigasyon yöntemleri ve
solüsyonlarıyla uzaklaştırılabilmekte ve oluşan boşluğun kanal patı veya dolgu
materyaliyle tıkanması sağlanabilmektedir215-218. Bu çalışmalarda ultrasonik
irrigasyonun önemi ortaya konmuştur. Bununla birlikte Mayer et al219, ultrasonik
irrigasyon ve enjektörle irrigasyon arasında anlamlı farklılık bulmamış, smear
tabakasının uzaklaştırılması için NaOCl ve EDTA kullanımının öneminden
bahsetmiştir.
Bizim çalışmamızdaki bulgular, sıcak vertikal kondensasyon tekniğinin tüm
düzeylerde lateral kondensasyon ve termoplastik enjeksiyon tekniğine göre hem guta
perkada hem de Resilonda anlamlı derecede yüksek dolgu kalitesi gösterdiğini ortaya
koymuştur. Gurgel-Filho et al220, Bowman ve Baumgartner172’ın System B kullanarak
79
yaptıkları çalışmalarının sonuçları da bizim sonuçlarımızı destekler niteliktedir.
Bununla birlikte, DuLac et al128, apikal bölgedeki lateral kanalların çoğunun kanal
patıyla dolduğunu bildirmişlerdir. Bizim bulgularımızın aksine, Karr et al221, System B
ve Obtura II cihazları kombine olarak kullanıldığında guta-perka ve Resilon arasında
akışkanlık yönünden fark olmadığını bulmuşlardır.
Guta-perka ve AH Plus ile Resilon ve Epiphany’nin lateral kanalları doldurma
kapasitesi karşılaştırıldığında yalnızca apikal üçlüde guta-perkanın Resilona göre daha
iyi akışkanlık gösterdiği ve anlamlı derecede yüksek skorlara sahip olduğu görüldü.
Kök kanal patlarının akışkanlığı farklıdır ve bunlar ADA veya ISO standartlarına göre
tarif edilmiştir. Epiphany 35.74 mm ile AH Plus ise 43 mm ile ADA standartlarına
uyum göstermektedir. Çalışmamızda guta-perka ve AH Plus’ın apikalde daha iyi
sonuçlar göstermesi, AH Plus’ın Epiphany’ye göre daha akışkan bir özelliğe sahip
olmasıyla açıklanabilir. Ayrıca, Epiphany’nin dual-cure özelliği olması ve ısı
uygulamasının bu reaksiyonu hızlandırdığı düşünüldüğünde akışkanlığın azalma
ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır222.
Guta-perka, kök kanal dolgu materyali olarak referas kabul ettiğimiz, bir kanal
dolgu materyalinden beklenen özelliklerin çoğunu sağlayan bir dolgu maddesidir. Yeni
üretilen birçok patla ve kanal dolgu teknikleriyle uyumlu bir madde olması ve
sızdırmazlık konusunda başarılı kabul edilmesine rağmen, güncel adeziv yaklaşımların
etkisi altında kalmıştır.
Koronal dolguları adeziv tekniklerle, dentin tübüllerine penetrasyonla, hibrit
tabakası oluşumuyla yapabildiğimiz gibi, kanal duvarlarında da bunu elde edebilir
miyiz?
Epiphany, bu ihtiyaca yönelik oluşturulmuş bir pat ve dolgu sistemidir. Smear
tabakanın etkili bir şekilde uzaklaştırılmasıyla açılan tübüllerin patla doldurulması ve
böylece daha sızdırmaz bir “mono-blok” yapı oluşumu sağlanabilir mi?
Ayrıca, birçok çalışmada adeziv restoratif materyallerin diş yapılarını daha iyi
güçlndirdiği ve kırılmaya karşı direncini artırdığı ortaya konmuştur. Resilon ile buna bir
katkı sağlayabilir miyiz?
80
6. SONUÇLAR
1) Resilon konların dezenfeksiyonu için kullanılan NaOCl ve CHX
solüsyonlarının materyalin yüzeyinde bir bozulmaya neden olup, olmadığını
değerlendirdiğimiz çalışmamızda, Resilon konların yüzey değişiklikleri AFM cihazıyla
analiz edildi. NaOCl ve CHX solüsyonlarının 5 dakikalık uygulamada kontrol grubuna
göre Resilon konların RMS değerlerini düşürdüğü ve fiziksel değişimlere neden olduğu
görülmüş, 1 dakikalık uygulamada RMS değerlerinin anlamlı derecede düşük olmadığı
ve yüzey bozulmasına neden olmadığı görülmüştür.
2) Kon dezenfeksiyonu için uygun süre ve solüsyonun seçiminde yeterli
dezenfeksiyonun sağlanıp, sağlanmadığının değerlendirileceği mikrobiyolojik
çalışmalara ihtiyaç vardır. Böylece yüzey bozulmasına ve yapısal değişikliğe neden
olmadan etkili dezenfeksiyon elde edilebilir.
3) Kanal-içi düzensizliklerin doldurulmasında ve boşluk oluşumunda farklı
teknikler ve dolgu materyallerinin değerlendirildiği çalışmamızda, guta-perka ve
Resilonun boşluk oluşturma yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermediği
bulundu. Obtura II’nin istatistiksel olarak anlamlı derecede az boşluk oluşumuna neden
olduğu belirlendi. Geniş kanallarda dar kanallara göre, daha az boşluk oluşurken,
defekt replikasyonunda fark görülmemiştir.
4) Kanal-içi defektlerin replikasyonunda, kullanılan materyalin önemli olduğu
ve guta-perkanın defektleri daha iyi replike ettiği sonucuna varıldı. System-B’nin defekt
replikasyonunda Obtura II’den daha iyi olduğu saptandı.
5) Yapılan analizler sonucu, klinik olarak kanal içi düzensizliklerin
replikasyonunda kullanılan tekniğin önemli olduğu, kanal içi defektlerin
replikasyonunda System-B’nin daha iyi sonuçlar verdiği, Obtura II’nin daha az boşluk
oluşumuna neden olduğu sonucuna varıldı. Bu da System-B’nin daha fazla teknik
hassasiyet gerektiren bir yöntem olduğunu düşündürdü.
6) Resilon ve Epiphany’nin dentin tübül penetrasyonu ve kanal duvarına
adaptasyon gösterdiği ve tekniğe bağlı bazı farklılıkların olduğu belirlendi. SEM
görüntülerinde, System-B ısı taşıyıcı sistemle doldurulan kanalların dentin tübül
penetrasyonunun diğer tekniklere göre üstünlüğünü gösteren bulgular mevcuttur.
Resilonun ısıtılması ve vertikal basınçla kanal dolgusunun yapılması daha ileri
penetrasyon ve adaptasyon sağlamaktadır.
81
7) Resilon ve Epiphany ile doldurulan simüle eğri kanallı rezin bloklarda dolgu-
pat dağılımının değerlendirilmesi sonucunda, lateral kondensasyon grubunda en yüksek
pat oranına rastlanmıştır. System-B ve lateral kondensasyon teknikleri apikalden
koronale kadar oldukça homojen bir dolgu sağlarken, Obtura II apikal üçlüde yalnızca
pat bulunan buna rağmen orta ve koronal üçlüde oldukça az pat yüzdesine sahip bir
dolgu ortaya koymuştur. Sonuç olarak, Obtura II enjektör uçlarının çok ince olmaması
klinik olarak, apikal 3 mm’ye ulaşılmasını zorlaştırmakta ve böyle kanallarda
kullanılmasında bir kontrendikasyon oluşturmaktadır.
8) Lateral kanalları doldurmada, guta-perka ve Resilon koronal ve orta üçlülerde
benzer sonuçları verirken, apikal üçlüde guta-perka daha iyi tıkama göstermiştir.
System-B, tüm lateral kanallarda en iyi tıkamayı sağlarken, Obtura II ve lateral
kondensasyon yöntemleri arasında fark görülmemiştir. Klinik olarak oldukça önem arz
eden ve başarıyı etkileyen lateral kanalların doldurulmasında Resilon veya guta-perka
kullanımının fark yaratmadığı, buna rağmen kullanılan yöntemin önemli olduğu
sonucuna varıldı.
82
7. KAYNAKLAR
1. Schilder H. Filling root canals in three dimensions. Dental Clinics of North America, 1967; 723-44.
2. Motta PG, Figueiredo CBO, Maltos SMM, et al. Efficacy of chemical sterilization and storage
conditions of gutta-percha cones. Int Endod J, 2001;34:435–9
3. Valois CRA, Silva LP, Azevedo RB. Structural effects of sodium hypochlorite solutions on gutta-percha cones: Atomic Force Microscopy Study. J Endod, 2005;31:749 –51.
4. Gomes BPF, Vianna ME, Matsumoto CU, et al. Disinfection of gutta-percha cones with
chlorhexidine and sodium hypochlorite. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 2005;100:512–7.
5. Garcia R, Perez R. Dynamic atomic microscopy methods. Surf Sci Rep, 2002;47:197–301. 6. Perdigão J, Lopes MM, Gomes G. Interfacial adaptation of adhesive materials to root canal
dentin. J Endodon, 2007;33(3):259-63. 7. Ferrari M, Vichi A, Grandini S, Goracci C. Efficacy of a self-curing adhesive-resin cement
system on luting glass-fiber posts into the root canals: an SEM investigation. Int J Prosthodont, 2001; 14: 543-9.
8. Brayton SM, Davis SR, Goldman M. Gutta-percha root canal fillings. Oral Surg Oral Med
Oral Pathol Oral Radiol Endod, 1973; 35:226-31. 9. Eguchi DS, Peters D, Hollinger JO, Lorton L. A comparison of the area of the canal space
occupied by gutta-percha following four gutta-percha obturation techniques using procosol sealer. J Endod, 1985; 11:66-75.
10. Gencoglu N, Garip Y, Baş M, Samani S. Comparison of different gutta-percha root filling
techniques: Thermafil, Quick-Fill, System B, and lateral condensation. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 2002; 93:333-6.
11. Wu MK, Ozok AR, Wesselink PR. Sealer distribution in root canals obturated by three
techniques. Int End J, 2000; 33: 340-5. 12. Venturi M, Prati C, Capelli G, Falconi M, Breschi L. A preliminary analysis of the
morphology of lateral canals after root canal filling using a tooth-clearing technique. Int Endod J, 2003;36(1):54-63.
13. Bowman CJ, Baumgartner JC. Gutta-percha obturation of lateral grooves and depressions. J
Endod, 2002;28(3):220-3. 14. Uzel İ. Endodonti’nin Tarihçesi. In: Alaçam T. Endodonti, 2. Baskı, Ankara: Barış Yayıncılık,
2000: 1-8. 15. Koch CRE, Thorpe BL. A History of Dental Surgery. 2nd. Ed., National Art Publishing Co,
1909. 16. Gutmann JL, Witherspoon DE. Obturation of the cleaned and shaped root canal system. In:
Cohen S, Burns RC. Pathways of the pulp. 8th. Ed., Mosby, Inc; 2002: 293-364. 17. Perry SG. Preparing and filling the roots of teeth. Dent Cosmos, 1883;25:185.
83
18. Keane HC. A century of service to dentistry. Philadelphia: SS White Dental Manufacturing Co, 1944.
19. Callahan JR. Rosin, solution for the sealing of the dental tubuli and as an adjuvant in the filling of root canals. Allied Dent J, 1914; 9:110.
20. Buckley M, Spangberg L. The prevalence and technical quality of endodontic treatment in an
American subpopulation. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 1995; 79:92. 21. Gutmann JL. Clinical, radiographic, and histologic perspectives on success and failure in
endodontics. Dent Clin North Am, 1992; 36:379. 22. Rud J, Andreasen JO. A study of failures after endodontic surgery by radiographic, histologic
and stereomicroscopic methods. Int J Oral Surg, 1972;1:311-28. 23. Sjogren U, Hagglund B, Sundqvist G, Wing K. Factors affecting the long-term results of
endodontic treatment. J Endod, 1990;16:498-504. 24. Vire DE. Failure of endodontically treated teeth: classification and evaluation. J Endod,
1991;17:338-42. 25. Wu MK, Wesselink PR. Endodontic leakage studies reconsidered. Part I. Methodology,
application and relevance. Int Endod J, 1993; 26:37-43. 26. Kersten HW, Wesselink PR, Thoden van Velzen SK. The diagnostic reliability of the buccal
radiograph after root canal filling. Int Endod J, 1987; 20:20-4. 27. Alaçam T. Kök kanal dolgu yöntemleri. In: Alaçam T. Endodonti, 2. Baskı, Ankara: Barış
Yayıncılık, 2000: 1-8. 28. Gutmann JL. The dentin-root complex: anatomic and biologic considerations in restoring
endodontically treated teeth. J Prosthet Dent, 1992;67:458-67. 29. Gutmann JL, Hovland EJ. Problems in root canal obturation. In: Gutmann JL, Dumsha TC,
Lovdahl PE, Hovland EJ. Problem solving in endodontics. 3rd.Ed., St Louis: Mosby,1997. 30. Zmener O. Unusual case of silver cone disintegration. J Endod, 1989;15:319-30. 31. Sjögren U, Sundqvist G, Nair PNR. Tissue reaction to gutta-percha particles of various sizes
when implanted subcutaneously in guinea pigs. Eur J Oral Sci, 1995;313-21. 32. Goodman A, Schilder H, Aldrich W. The thermomechanical properties of gutta-percha. II. The
history and molecular chemistry of gutta-percha. Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1974;37:954-61.
33. Friedman CE, Sandrik JL, Heuer MA, Rapp GW. Composition and physical properties of
gutta-percha endodontic filling materials. J Endod, 1977;3:304-8. 34. Moorer WR, Genet JM. Antibacterial activity of gutta-percha cones attributed to the zinc oxide
component. Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1982;53:508-17. 35. Moorer WR, Genet JM. Evidence for antibacterial activity of endodontic gutta-percha cones.
Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1982; 53:503-7. 36. Martin H, Martin TR. Iodoform gutta percha: MGP, a new endodontic paradigm. Dent Today,
1999;18:76-81. 37. Alaçam T. Kök kanallarının doldurulmasında kullanılan patlar. In: Alaçam T. Endodonti, 2.
Baskı, Ankara: Barış Yayıncılık, 2000: 1-8.
84
38. Spangberg L. Instruments, materials, and devices. In: Cohen S, Burns RC. Pathways of the Pulp. 8th. Ed., Mosby, Inc; 2002; 521-572.
39. Svec TA, Harrison JW. The effect of effervescence on debridement of the apical regions of root
canals in single-rooted teeth. J Endod, 1981; 7:335-40. 40. Söderberg TA. Effects of zinc oxide, rosin and resin acids and their combinations on bacterial
growth and inflamatory cells, doctoral dissertation. Umea University, 1990. 41. Rickert U, Dixon C. The control of root surgery. Transactions 8th International Dental
Congress, Sec IIIA. No 9. 1933;20:1458. 42. Grossman L. An improved root canal cement. J Am Dent Assoc, 1958;56:381. 43. Johnson WT, Gutmann JL. Obturation of the cleaned and shaped root canal system. In: Cohen
S, Hargreaves KM. Pathways of the pulp. 9th. Ed., Mosby, Inc; 2006:358-399. 44. Sargenti A. The Sargenti N-2 method. Dent Surg, 1978;54:55. 45. Erisen R, Yucel T, Kucukay S. Endomethasone root canal filling material in the mandibular
canal: a case report. Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1989; 68:343. 46. Kleier DJ, Averbach RE. Painful dysesthesia of the inferior alveolar nerve following use of a
paraformaldehyde-containing root canal sealer. Endodon Dent Traumatol, 1988;4:46. 47. Roggendorf MJ, Ebert J, Petschelt A, Frankenberger R. Influence of moisture on the apical
seal of root canal fillings with five different types of sealer. J Endod, 2007;33:31-3. 48. Friedman S, Moshonov J, Trope M. Residue of gutta-percha and a glass ionomer cement
sealer following root canal retreatment. Int Endod J, 1993; 26:169-72. 49. Trope M, Ray HL Jr. Resistance to fracture of endodontically treated roots. Oral Surg Oral
Med Oral Pathol, 1992; 73:99-102. 50. Saleh IM, Ruyter IE, Haapasalo M, Ørstavik D. The effects of dentine pretreatment on the
adhesion of root-canal sealers. Int Endod J, 2002; 35:859-66. 51. Grossman LI. Physical properties of root canal cements. J Endod, 1976; 2:166. 52. McComb D, Smith DC. Comparison of physical properties of polycarboxylate-based and
conventional root canal sealers. J Endod, 1976; 2:228-35. 53. Zıraman F. Gümüşlü ve gümüşsüz Ah 26’ya karşı subkütanöz dokuda oluşan cevabın
karşılaştırılması. AÜ Diş Hek. Fak. Derg, 1993; 29:21. 54. Tagger M, Tagger E, Tjan AH, Bakland LK. Measurement of adhesion of endodontic sealers
to dentin. J Endod, 2002; 28:351-4. 55. Bouillaguet S, Wataha JC, Tay FR, Brackett MG, Lockwood PE. Initial in vitro biological
response to contemporary endodontic sealers. J Endod, 2006; 32:989-92. 56. Miletić I, Jukić S, Anić I, Zeljezić D, Garaj-Vrhovac V, Osmak M. Examination of
cytotoxicity and mutagenicity of AH26 and AH Plus sealers. Int Endod J, 2003; 36:330-5. 57. Oztan MD, Yilmaz S, Kalayci A, Zaimoğlu L. A comparison of the in vitro cytotoxicity of two
root canal sealers. J Oral Rehabil, 2003; 30:426-9.
85
58. Eldeniz AU, Mustafa K, Ørstavik D, Dahl JE. Cytotoxicity of new resin, calcium hydroxide and silicone-based root canal sealers on fibroblasts derived from human gingiva and L929 cell lines. Int Endod J, 2007; 40:329-37.
59. Cobankara FK, Adanir N, Belli S, Pashley DH. A quantitative evaluation of apical leakage of
four root-canal sealers. Int Endod J, 2002; 35:979-84. 60. Pommel L, About I, Pashley D, Camps J. Apical leakage of four endodontic sealers. J Endod,
2003; 29:208-10. 61. Okşan T, Aktener BO, Sen BH, Tezel H. The penetration of root canal sealers into dentinal
tubules. A scanning electron microscopic study. Int Endod J, 1993; 26:301-5. 62. Lee KW, Williams MC, Camps JJ, Pashley DH. Adhesion of endodontic sealers to dentin and
gutta-percha. J Endod, 2002; 28:684-8. 63. Roggendorf MJ, Ebert J, Petschelt A, Frankenberger R. Influence of moisture on the apical
seal of root canal fillings with five different types of sealer. J Endod, 2007; 33:31-3. 64. Schäfer E, Zandbiglari T. Solubility of root-canal sealers in water and artificial saliva. Int
Endod J, 2003; 36:660-9. 65. Gogos C, Stavrianos C, Kolokouris I, Papadoyannis I, Economides N. Shear bond strength of
AH-26 root canal sealer to dentine using three dentine bonding agents. J Dent, 2003; 3:321-6. 66. Hayashi M, Takahashi Y, Hirai M, Iwami Y, Imazato S, Ebisu S. Effect of endodontic
irrigation on bonding of resin cement to radicular dentin. Eur J Oral Sci, 2005; 113:70-6.
67. Schwartz RS, Fransman R. Adhesive dentistry and endodontics: materials, clinical strategies and procedures for restoration of access cavities: a review. J Endod, 2005; 31:151-65.
68. Tagger M, Tagger E, Tjan AH, Bakland LK. Shearing bond strength of endodontic sealers to
gutta-percha. J Endod, 2003; 29:191-3. 69. Saleh IM, Ruyter IE, Haapasalo MP, Orstavik D. Adhesion of endodontic sealers: scanning
electron microscopy and energy dispersive spectroscopy. J Endod, 2003; 29:595-601. 70. Olmez A, Ulusu T. Bond strength and clinical evaluation of a new dentinal bonding agent to
amalgam and resin composite. Quintessence Int, 1995; 26:785-93. 71. Shimoe S, Tanoue N, Yanagida H, Atsuta M, Koizumi H, Matsumura H. Comparative
strength of metal-ceramic and metal-composite bonds after extended thermocycling. J Oral Rehabil, 2004;31:689-94.
72. Versiani MA, Carvalho-Junior JR, Padilha MI, Lacey S, Pascon EA, Sousa-Neto MD. A
comparative study of physicochemical properties of AH Plus and Epiphany root canal sealants. Int Endod J, 2006; 39:464-71.
73. Miner MR, Berzins DW, Bahcall JK. A comparison of thermal properties between gutta-
percha and a synthetic polymer based root canal filling material (Resilon). J Endod, 2006; 32:683-6.
74. Hiraishi N, Papacchini F, Loushine RJ, Weller RN, Ferrari M, Pashley DH, Tay FR. Shear
bond strength of Resilon to a methacrylate-based root canal sealer. Int Endod J, 2005; 38:753-63. 75. Tunga U, Bodrumlu E. Assessment of the sealing ability of a new root canal obturation
material. J Endod, 2006; 32:876-8.
86
76. Sagsen B, Er O, Kahraman Y, Orucoglu H. Evaluation of microleakage of roots filled with different techniques with a computerized fluid filtration technique. J Endod, 2006; 32:1168-70.
77. Shemesh H, Wu MK, Wesselink PR. Leakage along apical root fillings with and without smear
layer using two different leakage models: a two-month longitudinal ex vivo study. Int Endod J, 2006; 39:968-76.
78. Onay EO, Ungor M, Orucoglu H. An in vitro evaluation of the apical sealing ability of a new
resin-based root canal obturation system. J Endod, 2006; 32:976-8. 79. Biggs SG, Knowles KI, Ibarrola JL, Pashley DH. An in vitro assessment of the sealing ability
of Resilon/Epiphany using fluid filtration. J Endod, 2006; 32:759-61. 80. Paqué F, Sirtes G. Apical sealing ability of Resilon/Epiphany versus gutta-percha/AH Plus:
immediate and 16-months leakage. Int Endod J, 2007; 40:722-9. 81. Shemesh H, van den Bos M, Wu MK, Wesselink PR. Glucose penetration and fluid transport
through coronal root structure and filled root canals. Int Endod J, 2007; 40:866-72. 82. Shipper G, Ørstavik D, Teixeira FB, Trope M. An evaluation of microbial leakage in roots
filled with a thermoplastic synthetic polymer-based root canal filling material (Resilon). J Endod, 2004; 30:342-7.
83. Baumgartner G, Zehnder M, Paqué F. Enterococcus faecalis type strain leakage through root
canals filled with Gutta-Percha/AH plus or Resilon/Epiphany. J Endod, 2007; 33:45-7. 84. Pitout E, Oberholzer TG, Blignaut E, Molepo J. Coronal leakage of teeth root-filled with
gutta-percha or Resilon root canal filling material. J Endod, 2006; 32:879-81. 85. Susini G, About I, Tran-Hung L, Camps J. Cytotoxicity of Epiphany and Resilon with a root
model. Int Endod J, 2006; 39:940-4. 86. Key JE, Rahemtulla FG, Eleazer PD. Cytotoxicity of a new root canal filling material on
human gingival fibroblasts. J Endod, 2006; 32:756-8. 87. Merdad K, Pascon AE, Kulkarni G, Santerre P, Friedman S. Short-term cytotoxicity
assessment of components of the Epiphany resin-percha obturating system by indirect and direct contact millipore filter assays. J Endod, 2007; 33:24-7.
88. Shipper G, Teixeira FB, Arnold RR, Trope M. Periapical inflammation after coronal
microbial inoculation of dog roots filled with gutta-percha or Resilon. J Endod, 2005; 31:91-6. 89. Stuart CH, Schwartz SA, Beeson TJ. Reinforcement of immature roots with a new resin filling
material. J Endod, 2006; 32:350-3. 90. Yamauti M, Hashimoto M, Sano H, Ohno H, Carvalho RM, Kaga M, Tagami J, Oguchi H,
Kubota M. Degradation of resin-dentin bonds using NaOCl storage. Dent Mater, 2003; 19:399-405.
91. Valois CR, Silva LP, Azevedo RB. Effects of 2% chlorhexidine and 5.25% sodium
hypochlorite on gutta-percha cones studied by atomic force microscopy. Int Endod J, 2005; 38:425-9.
92. Gomes BP, Vianna ME, Matsumoto CU, Rossi Vde P, Zaia AA, Ferraz CC, Souza Filho
FJ. Disinfection of gutta-percha cones with chlorhexidine and sodium hypochlorite. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 2005; 100:512-7.
87
93. Royal MJ, Williamson AE, Drake DR. Comparison of 5.25% sodium hypochlorite, MTAD, and 2% chlorhexidine in the rapid disinfection of polycaprolactone-based root canal filling material. J Endod, 2007; 33:42-4.
94. Dumani A, Yoldas O, Isci AS, Köksal F, Kayar B, Polat E. Disinfection of artificially
contaminated Resilon cones with chlorhexidine and sodium hypochlorite at different time exposures. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 2007;103(3):e82-5. Epub 2007 Jan 22.
95. Möller B, Orstavik D. Influence of antiseptic storage solutions on physical properties of
endodontic gutta-percha points. Scand J Dent Res, 1985; 93:158-61. 96. Pang NS, Jung IY, Bae KS, Baek SH, Lee WC, Kum KY. Effects of short-term chemical
disinfection of gutta-percha cones: identification of affected microbes and alterations in surface texture and physical properties. J Endod, 2007; 33:594-8.
97. Külekçi G. Klor verici dezenfektanların kullanım ilkeleri hangi şartlarda, hangi amaçlarla
kullanılır? Türevleri nelerdir? 4. DAS Kongresi, 2005. 98. Denyer SP, Hodges NA. Principle and practice of sterilization. In: Hugo WB, Russel AD.
Pharmaceutical Microbiology, 6th Ed,. Blackwell Science, 1998; 385-409. 99. Saniç A. Tıbbi cihaz ve aletlerin sterilizasyon ve dezenfeksiyonunda genel prensipler. In:
Günaydın M, Esen Ş, Saniç A, Leblebicioğlu H. Sterilizasyon, Dezenfeksiyon ve Hastane İnfeksiyonları. Samsun, SİMAD Yayınları, 2002;13-22.
100. Rotter ML. Hand washing and hand disinfection. In: Mayhall GC. Hospital Epidemiology and
Infection Control. 3rd Ed,. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins, 2004;1727. 101. Demirtürk N. Dezenfektan ve Antiseptiklerin Sterilizasyon Amacı ile Kullanımı. 5. Ulusal
Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi, 2007. 102. Gomes BP, Ferraz CC, Vianna ME, Berber VB, Teixeira FB, Souza-Filho FJ. In vitro
antimicrobial activity of several concentrations of sodium hypochlorite and chlorhexidine gluconate in the elimination of Enterococcus faecalis. Int Endod J, 2001; 34:424-8.
103. Gomes BP, Souza SF, Ferraz CC, Teixeira FB, Zaia AA, Valdrighi L, Souza-Filho FJ.
Effectiveness of 2% chlorhexidine gel and calcium hydroxide against Enterococcus faecalis in bovine root dentine in vitro. Int Endod J, 2003;36:267-75.
104. Krithikadatta J, Indira R, Dorothykalyani AL. Disinfection of dentinal tubules with 2%
chlorhexidine, 2% metronidazole, bioactive glass when compared with calcium hydroxide as intracanal medicaments. J Endod, 2007;33:1473-6.
105. McComb D, Smith DC. A preliminary scanning electron microscopic study of root canals after
endodontic procedures. J Endod, 1975; 1:238-42. 106. Brännström M. Smear layer: pathological and treatment considerations. Oper Dent Suppl,
1984;3:35-42. 107. Pashley DH, Tao L, Boyd L, King GE, Horner JA. Scanning electron microscopy of the
substructure of smear layers in human dentine. Arch Oral Biol, 1988;33:265-70. 108. Yamada RS, Armas A, Goldman M, Lin PS. A scanning electron microscopic comparison of a
high volume final flush with several irrigating solutions: Part 3. J Endod, 1983; 9:137-42. 109. Pashley DH. Smear layer: physiological considerations. Oper Dent Suppl, 1984;3:13-29.
88
110. Behrend GD, Cutler CW, Gutmann JL. An in-vitro study of smear layer removal and microbial leakage along root-canal fillings. Int Endod J, 1996; 29:99-107.
111. Wu MK, De Gee AJ, Wesselink PR, Moorer WR. Fluid transport and bacterial penetration
along root canal fillings. Int Endod J, 1993; 26:203-8. 112. Olgart L, Brännström M, Johnson G. Invasion of bacteria into dentinal tubules. Experiments
in vivo and in vitro. Acta Odontol Scand, 1974; 32:61-70. 113. Sen BH, Wesselink PR, Türkün M. The smear layer: A phenomenon in root canal therapy. Int
Endod J, 1995; 28:141-8. 114. Madison S, Krell KV. Comparison of ethylenediamine tetraacetic acid and sodium hypochlorite
on the apical seal of endodontically treated teeth. J Endod, 1984; 10:499-503. 115. Saunders WP, Saunders EM. The effect of smear layer upon the coronal leakage of gutta-
percha fillings and a glass ionomer sealer. Int Endod J, 1992; 25:245-9. 116. Shahravan A, Haghdoost AA, Adl A, Rahimi H, Shadifar F. Effect of smear layer on sealing
ability of canal obturation: a systematic review and meta-analysis. J Endod, 2007;33:96-105. 117. Weis MV, Parashos P, Messer HH. Effect of obturation technique on sealer cement thickness
and dentinal tubule penetration. Int Endod J, 2004;37:653-63. 118. Gençoğlu N, Samani S, Günday M. Evaluation of sealing properties of Thermafil and Ultrafil
techniques in the absence or presence of smear layer. J Endod, 1993;19:599-603. 119. Gopikrishna V, Parameswaren A. Coronal sealing ability of three sectional obturation
techniques--SimpliFill, Thermafil and warm vertical compaction--compared with cold lateral condensation and post space preparation. Aust Endod J, 2006;32:95-100.
120. Trowbridge H, Kim S, Suda H. Structure and functions of the dentin and pulp complex. In:
Cohen S, Burns RC. 8th Ed,. Pathways of the Pulp. St.Louis, Missouri: Mosby, Inc., 2002; 411-455.
121. Rubach WC, Mitchell DF. Periodontal disease, accessory canals and pulp pathosis. J
Periodontol, 1965;36:34–8. 122. Stallard RE. Periodontic-endodontic relationships. Oral Surg Oral Med Oral Pathol,
1972;34:314 –26. 123. Harrington GW. The perio-endo question: differential diagnosis. Dent Clin North Am,
1979;23:673–90. 124. Barthel CR, Zimmer S, Trope M. Relationship of radiologic and histologic signs of
inflammation in human root-filled teeth. J Endod, 2004;30:75–9. 125. Seltzer S, Bender IB, Ziontz M. The interrelationship of pulp and periodontal disease. Oral
Surg Oral Med Oral Pathol, 1963;16:1474 –90. 126. Seltzer S, Bender IB, Smith J, Freedman I, Nazimov H. Endodontic failures-an analysis based
on clinical, roentgenographic, and histologic findings. I. Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1967;23:500 –16.
127. Weine FS. The enigma of the lateral canal. Dent Clin North Am, 1984;28:833–52. 128. Wolcott J, Himel VT, Powell W, Penney J. Effect of two obturation techniques on the filling
of lateral canals and the main canal. J Endod, 1997;23:632–35.
89
129. DuLac KA, Nielsen CJ, Tomazic TJ, Ferrillo PJ, Hatton JF. Comparison of the obturation of lateral canals by six techniques. J Endod, 1999;25:376–80.
130. Goldberg F, Artaza LP, De Silvio A. Effectiveness of different obturation techniques in the
filling of simulated lateral canals. J Endod, 2001;27:362– 4. 131. Venturi M, Di Lenarda R, Prati C, Breschi L. An in vitro model to investigate filling of lateral
canals. J Endod, 2005;31:877-81. 132. De Deus QD. Frequency, location, and direction of the lateral, secondary, and accessory canals.
J Endod, 1975;1:361-6. 133. O'Neill KJ, Pitts DL, Harrington GW. Evaluation of the apical seal produced by the
McSpadden compactor and the lateral condensation with a chloroform-softened primary cone. J Endod, 1983;9:190-7.
134. Venturi M, Prati C, Capelli G, Falconi M, Breschi L. A preliminary analysis of the
morphology of lateral canals after root canal filling using a tooth-clearing technique. Int Endod J, 2003;36:54-63.
135. Harvey TE, White JT, Leeb IJ. Lateral condensation stress in root canals. J Endod,
1981;7:151-5. 136. Holcomb JQ, Pitts DL, Nicholls JI. Further investigation of spreader loads required to cause
vertical root fracture during lateral condensation. J Endod, 1987;13:277-84. 137. Gharai SR, Thorpe JR, Strother JM, McClanahan SB. Comparison of generated forces and
apical microleakage using nickel-titanium and stainless steel finger spreaders in curved canals. J Endod, 2005;31:198-200.
138. Wilson BL, Baumgartner JC. Comparison of spreader penetration during lateral compaction of
.04 and .02 tapered gutta-percha. J Endod, 2003;29:828-31. 139. Berry KA, Loushine RJ, Primack PD, Runyan DA. Nickel-titanium versus stainless-steel
finger spreaders in curved canals. J Endod, 1998;24:752-4. 140. Schmidt KJ, Walker TL, Johnson JD, Nicoll BK. Comparison of nickel-titanium and
stainless-steel spreader penetration and accessory cone fit in curved canals. J Endod, 2000;26:42-4.
141. Nielsen BA, Baumgartner JC. Spreader penetration during lateral compaction of Resilon and
gutta-percha. J Endod, 2006;32:52-4. 142. Buchanan LS. The continuous wave of obturation technique: 'centered' condensation of warm
gutta percha in 12 seconds. Dent Today, 1996;15:60-2, 64-7. 143. Eriksson AR, Albrektsson T. Temperature threshold levels for heat-induced bone tissue injury:
a vital-microscopic study in the rabbit. J Prosthet Dent, 1983;50:101-7. 144. Venturi M, Pasquantonio G, Falconi M, Breschi L. Temperature change within gutta-percha
induced by the System-B Heat Source. Int Endod J, 2002;35:740-6. 145. Lipski M. Root surface temperature rises during root canal obturation, in vitro, by the
continuous wave of condensation technique using System B Heat Source. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 2005;99:505-10.
146. Michanowicz A, Czonstkowsky M. Sealing properties of an injection-thermoplasticized low-
temperature (70 degrees C) Gutta-percha: a preliminary study. J Endod, 1984;10:563-6.
90
147. Gutmann JL, Rakusin H. Perspectives on root canal obturation with thermoplasticized injectable gutta-percha. Int Endod J, 1987;20:261-70.
148. Gutmann JL. Adaptation of injected thermoplasticized gutta-percha in the absence of the
dentinal smear layer. Int Endod J, 1993;26:87-92. 149. Sonat B, Dalat D, Gunhan O. Periapical tissue reaction to root fillings with Sealapex. Int
Endod J, 1990;23:46-52. 150. Senia ES, Macarro RV, Mitchell JL, Lewis AG, Thomas L. Rapid sterilization of gutta percha
cones with 5.25% sodium hypochlorite. J Endod, 1975;1:136–40. 151. Gomes BPFA, Ferraz CCR, Vianna ME, Berber VB, Teixeira FB, Souza-Filho FJ. In vitro
antimicrobial activity of several concentrations of sodium hypochlorite and chlorhexidine gluconate in the elimination of Enterococcus faecalis. Int Endod J, 2001;34:424–8.
152. Frank RJ, Pelleu GB. Glutaraldehyde decontamination of gutta-percha cones. J Endod,
1983;9:368 –70. 153. Montgomery S. Chemical decontamination of gutta-percha cones with polyvinyl pirrolydone-
iodine. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 1971;31:258–66. 154. Valois CRA, Silva LP, Azevedo RB. Effects of 2% chlorhexidine and 5.25% sodium
hypochlorite on gutta-percha cones studied by atomic force microscopy. Int Endod J, 2005;38:425–9.
155. Moller B, Orstavik D. Influence of antiseptic storage solutions on physical properties of
endodontic gutta-percha points. Scand J Dent Res, 1985;93:158–61. 156. Vianna ME, Gomes BP, Berber VB, Zaia AA, Ferraz CC, de Souza-Filho FJ. In vitro
evaluation of the antimicrobial activity of chlorhexidine and sodium hypochlorite. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 2004;97:79–84.
157. Siqueira JF Jr, Rocas IN, Santos SR, Lima KC, Magalhaes FA, de Uzeda M. Efficacy of
instrumentation techniques and irrigation regimens in reducing the bacterial population within root canals. J Endod, 2002;28:181– 4.
158. Valois CRA, Silva LP, Azevedo RB, Costa ED. Atomic force microscopy study of guttapercha
cone topography. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 2004;98:250 –5. 159. Valois CRA, Silva LP, Azevedo RB. Atomic force microscopy study of stainless-steel and
nickel-titanium files. J Endod, 2005;31:882–5. 160. Hang-Qiang Li. Introduction of Atomic Force Microscope. Communication: http://
www.chembio.uoguelph.ca/educmat/chm729/afm/introdn.htm, 2006 (accessed on January 17, 2006).
161. Tay FR, Pashley DH, Williams MC, Raina R, Loushine RJ, Weller RN, Kimbrough WF,
King NM. Susceptibility of a polycaprolactone-based root canal filling material to degradation. I. Alkaline hydrolysis. J Endod, 2005;31:593– 8.
162. Budd CS, Weller RN, Kulild JC. A comparison of thermoplasticized injectable gutta-percha
obturation techniques. J Endod, 1991;17:260-4. 163. Weller RN, Koch KA. In vitro radicular temperatures produced by injectable thermoplasticized
gutta-percha. Int Endod J, 1995;28:86-90. 164. Sweatman TL, Baumgartner JC, Sakaguchi RL. Radicular temperatures associated with
thermoplasticized gutta-percha. J Endod, 2001;27:512-5.
91
165. Goodman A, Schilder H, Aldrich W. The thermomechanical properties of gutta-percha. Part IV. A thermal profile of the warm gutta-percha packing procedure. Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1981;51:544-51
166. Villegas JC, Yoshioka T, Kobayashi C, Suda H. Obturation of accessory canals after four different final irrigation regimes. J Endod, 2002;28:534-6.
167. Venturi M. Evaluation of canal filling after using two warm vertical gutta-percha compaction
techniques in vivo: a preliminary study. Int Endod J, 2006;39:538-46. 168. Venturi M, Breschi L. Evaluation of apical filling after warm vertical gutta-percha compaction
using different procedures. J Endod, 2004;30:436-40. 169. Kulild J, Lee C, Dryden J, Collins J, Feil P. A comparison of 5 gutta-percha obturation
techniques to replicate canal defects. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 2007;103.
170. Collins J, Walker MP, Kulild J, Lee C. A comparison of three gutta-percha obturation
techniques to replicate canal irregularities. J Endod, 2006;32:762-5. 171. Villegas JC, Yoshioka T, Kobayashi Ch, Suda H. Intracanal temperature rise evaluation
during the usage of the System B: replication of intracanal anatomy. Int Endod J, 2005;38:218-22.
172. Bowman CJ, Baumgartner JC. Gutta-percha obturation of lateral grooves and depressions. J
Endod, 2002;28:220-3. 173. Alicia Karr N, Baumgartner JC, Marshall JG. A comparison of gutta-percha and Resilon in
the obturation of lateral grooves and depressions. J Endod, 2007;33:749-52. 174. Cathro PR, Love RM. Comparison of MicroSeal and System B/Obtura II obturation techniques.
Int Endod J, 2003;36:876-82. 175. Weis MV, Parashos P, Messer HH. Effect of obturation technique on sealer cement thickness
and dentinal tubule penetration. Int Endod J, 2004;37:653-63. 176. White RR, Goldman M, Lin PS. The influence of the smeared layer upon dentinal tubule
penetration by plastic filling materials. J Endod, 1984;10:558-62. 177. Vassiliadis LP, Sklavounos SA, Stavrianos CK. Depth of penetration and appearance of
Grossman sealer in the dentinal tubules: an in vivo study. J Endod, 1994;20:373-6. 178. Calt S, Serper A. Dentinal tubule penetration of root canal sealers after root canal dressing with
calcium hydroxide. J Endod, 1999;25:431-3. 179. Kokkas AB, Boutsioukis ACh, Vassiliadis LP, Stavrianos CK. The influence of the smear
layer on dentinal tubule penetration depth by three different root canal sealers: an in vitro study. J Endod, 2004;30:100-2.
180. Liu J, Kawada E, Oda Y.Effects of surface treatment and joint shape on microtensile bond
strength of reattached root dentin segments. J Prosthet Dent, 2004;91:46-54. 181. Mamootil K, Messer HH. Penetration of dentinal tubules by endodontic sealer cements in
extracted teeth and in vivo. Int Endod J, 2007;40:873-81. 182. Gesi A, Raffaelli O, Goracci C, Pashley DH, Tay FR, Ferrari M. Interfacial strength of
Resilon and gutta-percha to intraradicular dentin. J Endod, 2005;31:809-13.
92
183. Sen BH, Pişkin B, Baran N.The effect of tubular penetration of root canal sealers on dye microleakage. Int Endod J, 1996;29:23-8.
184. Mjör IA, Smith MR, Ferrari M, Mannocci F. The structure of dentine in the apical region of
human teeth. Int Endod J, 2001;34:346-53. 185. O'Connell MS, Morgan LA, Beeler WJ, Baumgartner JC. A comparative study of smear
layer removal using different salts of EDTA. J Endod, 2000;26:739-43. 186. Ahlberg KM, Tay WM. A methacrylate-based cement used as a root canal sealer. Int Endod J,
1998 ;31:15-21.
187. Tam LE, Khoshand S, Pilliar RM. Fracture resistance of dentin-composite interfaces using different adhesive resin layers. J Dent, 2001;29:217-25.
188. Armstrong SR, Keller JC, Boyer DB. The influence of water storage and C-factor on the
dentin-resin composite microtensile bond strength and debond pathway utilizing a filled and unfilled adhesive resin. Dent Mater, 2001;17:268-76.
189. Li C, Schmid S, Mason J. Effects of pre-heating procedures on cement polymerization and
thermal osteonecrosis in cemented hip replacements. Med Engl Phys, 2003;25:559-64. 190. Skidmore LJ, Berzins DW, Bahcall JK. An in vitro comparison of the intraradicular dentin
bond strength of Resilon and gutta-percha. J Endod, 2006;32:963-6. 191. Ungor M, Onay EO, Orucoglu H. Push-out bond strengths: the Epiphany-Resilon endodontic
obturation system compared with different pairings of Epiphany, Resilon, AH Plus and gutta-percha. Int Endod J, 2006;39:643-7.
192. Sly MM, Moore BK, Platt JA, Brown CE. Push-out bond strength of a new endodontic
obturation system (Resilon/Epiphany). J Endod, 2007;33:160-2. 193. Kataoka H, Yoshioka T, Suda H, Imai Y. Dentin bonding and sealing ability of a new root
canal resin sealer. J Endod, 2000;26:230-5. 194. Gogos C, Stavrianos C, Kolokouris I, Papadoyannis I, Economides N. Shear bond strength of
AH-26 root canal sealer to dentine using three dentine bonding agents. J Dent, 2003;31:321-6. 195. Hiraishi N, Papacchini F, Loushine RJ, Weller RN, Ferrari M, Pashley DH, Tay FR. Shear
bond strength of Resilon to a methacrylate-based root canal sealer. Int Endod J, 2005;38:753-63. 196. Ausiello P, De Gee AJ, Rengo S, Davidson CL. Fracture resistance of endodontically-treated
premolars adhesively restored. Am J Dent, 1997;10:237-41. 197. Pilo R, Brosh T, Chweidan H. Cusp reinforcement by bonding of amalgam restorations. J Dent,
1998;26:467-72. 198. Hernandez R, Bader S, Boston D, Trope M. Resistance to fracture of endodontically treated
premolars restored with new generation dentine bonding systems. Int Endod J, 1994;27:281-4. 199. Johnson ME, Stewart GP, Nielsen CJ, Hatton JF. Evaluation of root reinforcement of
endodontically treated teeth. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod, 2000;90:360-4.
200. Sagsen B, Aslan B. Effect of bonded restorations on the fracture resistance of root filled teeth. Int Endod J, 2006;39:900-4.
93
201. Teixeira FB, Teixeira EC, Thompson JY, Trope M. Fracture resistance of roots endodontically treated with a new resin filling material. J Am Dent Assoc, 2004;135:646-52.
202. Lertchirakarn V, Timyam A, Messer HH. Effects of root canal sealers on vertical root fracture
resistance of endodontically treated teeth. J Endod, 2002;28:217-9. 203. Trope M, Ray HL Jr. Resistance to fracture of endodontically treated roots. Oral Surg Oral
Med Oral Pathol, 1992;73:99-102. 204. Apicella MJ, Loushine RJ, West LA, Runyan DA. A comparison of root fracture resistance
using two root canal sealers. Int Endod J, 1999;32:376-80. 205. Hammad M, Qualtrough A, Silikas N. Effect of new obturating materials on vertical root
fracture resistance of endodontically treated teeth. J Endod, 2007;33:732-6. 206. Wilkinson KL, Beeson TJ, Kirkpatrick TC. Fracture resistance of simulated immature teeth
filled with Resilon, gutta-percha, or composite. J Endod, 2007;33:480-3. 207. Gordon MP, Love RM, Chandler NP. An evaluation of .06 tapered gutta-percha cones for
filling of .06 taper prepared curved root canals. Int Endod J, 2005;38:87-96. 208. Kasahara E, Yasuda E, Yamamoto A, Anzai M. Root canal system of the maxillary central
incisor. J Endod, 1990;16:158-61. 209. Tagger M, Katz A, Tamse A. Apical seal using the GPII method in straight canals compared
with lateral condensation, with or without sealer. Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1994;78:225-31.
210. Ibarrola JL, Knowles KI, Ludlow MO, McKinley IB Jr. Factors affecting the negotiability of
second mesiobuccal canals in maxillary molars. J Endod, 1997;23:236-8. 211. Vertucci FJ. Root canal morphology of mandibular premolars. J Am Dent Assoc, 1978;97:47-
50. 212. Vertucci F, Seelig A, Gillis R. Root canal morphology of the human maxillary second premolar.
Oral Surg Oral Med Oral Pathol, 1974;38:456-64. 213. Robertson D, Leeb IJ, McKee M, Brewer E. A clearing technique for the study of root canal
systems. J Endod, 1980;6:421-4. 214. Manning SA. Root canal anatomy of mandibular second molars. Part I. Int Endod J,
1990;23:34-9. 215. Metzler RS, Montgomery S. Effectiveness of ultrasonics and calcium hydroxide for the
debridement of human mandibular molars. J Endod, 1989;15:373-8. 216. Cheung GS, Stock CJ. In vitro cleaning ability of root canal irrigants with and without
endosonics. Int Endod J, 1993;26:334-43. 217. Passarinho-Neto JG, Marchesan MA, Ferreira RB, Silva RG, Silva-Sousa YT, Sousa-Neto
MD. In vitro evaluation of endodontic debris removal as obtained by rotary instrumentation coupled with ultrasonic irrigation. Aust Endod J, 2006;32:123-8.
218. van der Sluis LW, Versluis M, Wu MK, Wesselink PR. Passive ultrasonic irrigation of the
root canal: a review of the literature. Int Endod J, 2007;40:415-26.
94
219. Mayer BE, Peters OA, Barbakow F. Effects of rotary instruments and ultrasonic irrigation on debris and smear layer scores: a scanning electron microscopic study. Int Endod J, 2002;35:582-9.
220. Gurgel-Filho ED, Feitosa JP, Gomes BP, Ferraz CC, Souza-Filho FJ, Teixeira FB.
Assessment of different gutta-percha brands during the filling of simulated lateral canals. Int Endod J, 2006;39:113-8.
221. Alicia Karr N, Baumgartner JC, Marshall JG. A comparison of gutta-percha and Resilon in
the obturation of lateral grooves and depressions. J Endod, 2007;33:749-52. 222. Daronch M, Rueggeberg FA, De Goes MF. Monomer conversion of pre-heated composite. J
Dent Res, 2005;84:663-7.
95
ÖZGEÇMİŞ
1978 yılında Şanlıurfa’da doğdu. İlköğrenimini Ankara’da, orta ve lise
öğrenimini Konya’da tamamladı. 1996 yılında Çukurova Üniversitesi’nde başladığı
mesleki eğitimini 2001 yılında bitirdi. 2003 yılında Ç. Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Diş
Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine başladı. Halen araştırma
görevlisi olarak görev yapmaktadır.