SÎBEVEYH İ'N İN el-KİTÂB 'I ÇERÇEVES İNDE DİL ÇALI...

127
I T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLAHİYAT ANABİLİM DALI ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI SÎBEVEYHİ'NİN el-KİTÂB'I ÇERÇEVESİNDE DİL ÇALIŞMALARININ DOĞUŞU (Yüksek Lisans Tezi) ALİ BENLİ İSTANBUL 2007

Transcript of SÎBEVEYH İ'N İN el-KİTÂB 'I ÇERÇEVES İNDE DİL ÇALI...

I

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLAHİYAT ANABİLİM DALI

ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI

SÎBEVEYHİ'NİN el-KİTÂB'I ÇERÇEVESİNDE

DİL ÇALIŞMALARININ DOĞUŞU

(Yüksek Lisans Tezi)

ALİ BENLİ

İSTANBUL 2007

II

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLAHİYAT ANABİLİM DALI

ARAP DİLİ VE BELAGATI BİLİM DALI

SÎBEVEYHİ'NİN el-KİTÂB'I ÇERÇEVESİNDE

DİL ÇALIŞMALARININ DOĞUŞU

(Yüksek Lisans Tezi)

Ali BENLİ

Danışman: Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan

İSTANBUL 2007

I

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER...............................................................................................................I

ÖNSÖZ........................................................................................................................IV

KISALTMALAR .................................................................................................. IVI

GİRİŞ

I. KONU ...................................................................................................................1

II. KAYNAKLAR VE LİTERATÜR.........................................................................2

BİRİNCİ BÖLÜM

SÎBEVEYHİ’NİN HAYATI, ESERİ el-KİTÂB

ve

ARAP DİLİ ÇALIŞMALARININ TARİHÎ TEMELLERİ

I. SÎBEVEYHİ’NİN HAYATI VE ESERİ el-KİTÂB .................................................9

A. SÎBEVEYHİ’NİN HAYATI .............................................................................9

1. Adı:................................................................................................................9

2. Künyesi:.......................................................................................................10

3. Lakabı: ........................................................................................................10

6. Hocaları: .....................................................................................................12

7. Öğrencileri: .................................................................................................12

8. Kisâ’î ile Münâzarası (Zünbûriyye Meselesi): ..............................................13

B. SÎBEVEYHİ’NİN ESERİ el-KİTÂB................................................................14

1. el-Kitâb’ın Sîbeveyhi’ye Nispeti ve Telif Tarihi: ...........................................14

2. el-Kitâb’ın Muhtevâsı: .................................................................................16

3. el-Kitâb’ın Terminolojisi: ............................................................................18

4. el-Kitâb’ın Etkisi: ........................................................................................21

II. ARAP DİLİ ÇALIŞMALARININ TARİHÎ TEMELLERİ ..................................24

A. DİLBİLİM TARİHİNE GENEL BİR BAKIŞ .................................................24

B. ARAP DİLİ ÇALIŞMALARININ BAŞLAMASINA YOL AÇAN ETKENLER

............................................................................................................................26

1. Dînî Etkenler ...............................................................................................26

II

2. Sosyal Etkenler ............................................................................................28

C. NAHİV İLMİNİN DOĞUŞU HAKKINDAKİ RİVAYETLER VE BUNLARIN

DEĞERLENDİRİLMESİ ....................................................................................28

D. DİL İLİMLERİNİN GELİŞTİĞİ MERKEZLER (BASRA-KÛFE-MEDİNE).34

E. ARAP DİLİ ÇALIŞMALARININ ORJİNALİTESİ ........................................36

1. Yunan Etkisi.................................................................................................40

2. Hint Etkisi....................................................................................................46

3. Süryânî Etkisi...............................................................................................48

İKİNCİ BÖLÜM

SÎBEVEYHİ ÖNCESİ DİL ÇALIŞMALARININ GELİŞİM SÜRECİ

ve

el-KİTÂB’IN KAYNAKLARI

I. SÎBEVEYHİ ÖNCESİ DİL ÇALIŞMALARININ GELİŞİM SÜRECİ.................50

A. LAHNİN YAYGINLAŞMASI: ......................................................................50

B. YAZIYA DAİR ÇALIŞMALAR ....................................................................52

C. DİL MALZEMESİNİN DERLENMESİ VE RİVAYETİ ................................55

D. GRAMERE DAİR İLK ÇALIŞMALAR.........................................................58

II. el-KİTÂB’IN KAYNAKLARI.............................................................................61

A. EBU’L-ESVED ed-DÜELÎ VE ÖĞRENCİLERİ ............................................61

1. Ebu’l-Esved ed-Düelî (ö. 69/688) .................................................................61

2. Anbese b. Ma‛dân el-Fîl...............................................................................63

3. Meymûn el-’Akran .......................................................................................63

4. Nasr b. Âsım (ö. 89/707–8) ..........................................................................64

5. Abdurrahman b. Hürmüz (ö. 117/735)..........................................................65

6. Yahya b. Ya‘mer (ö. 129/747).......................................................................66

B. ABDULLAH B. EBÛ İSHÂK ve EBÛ AMR B. ‘ALÂ...................................67

1. Abdullah b. Ebû İshak el-Hadramî (ö. 127/745) ...........................................67

2. Ebû Amr b.‘Alâ (ö. 154/770) ........................................................................70

C. SÎBEVEYHİ’NİN HOCALARI ......................................................................73

1. İsa b. Ömer es-Sekâfî (ö. 149/766): ..............................................................73

2. Harun b. Musa (ö. 170/786) .........................................................................77

3. Ebu’l-Hattâb el-Ahfeş el-Ekber (ö. 177/793) ................................................77

III

4. Ebû Zeyd el-Ensârî (ö. 215/830) ..................................................................79

5. Yunus b. Habîb (ö. 183/798).........................................................................81

6. Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî (ö. 175/791) ......................................................86

D. GRUPLAR .....................................................................................................94

1. Nahviyyûn ....................................................................................................94

2. Medine Ehli ve Mekke Ehli...........................................................................95

3. Kûfe Ehli......................................................................................................97

E. BEDEVİLER: .................................................................................................98

SONUÇ.................................................................................................................102

BİBLİYOGRAFYA ..............................................................................................104

IV

ÖNSÖZ

Bir dilin bilimsel incelemeye konu edilmesi, o dilin çeşitli yapısal

özelliklerinin kurallar halinde belirlenmesi yani sürekli değişim halinde olan dil gibi bir

olgunun muayyen bir zaman ve mekân dâhilinde sınırlarının çizilmesi anlamına

gelmektedir. Tarihte bu tür çabaların başlaması çoğunlukla kutsal metinlerin veya

yüksek edebî ürünlerin korunması yani doğru bir şekilde gelecek nesillere intikalinin

sağlanması amacı ile gerçekleşmiştir. Arap diline dair çalışmalar da Kur’ân-ı Kerîm’in

hatalı okuyuşlardan korunmasını sağlamak amacı ile başlamıştır. Fetihler ile

Yarımada’dan çıkarak farklı kavimlerle karışan Arapların dillerinde bozulmalar

meydana gelmiş, bu bozulmalar Kur’ân kıraatlerine de yansımıştır. Bu tür hataları

önlemek için dil konuları ile ilgilenen âlimler, mushafa irab ve icam noktalarını

koymuşlar, yazının hataya mahal vermeyecek şekilde geliştirilmesi ve gramer

kurallarının tesbiti yönünde çalışmalara girişmişlerdir.

Basra valisi Ziyad b. Ebîh’in emriyle mushafa irab noktalarını koyan Ebu’l-

Esved ed-Düelî (ö. 69/688) tarafından I. asrın ortalarında Basra’da başlatılan dil

çalışmaları II. asrın ortalarında meyvelerini vermeye başlamış ve dil ilimlerine dair

kitaplar telif edilmiştir. Ancak bu dönemde yazılan eserler günümüze ulaşmamıştır. Dil

ilimlerine dair elimize ulaşan il eser, Amr b. Osman Sîbeveyhi’nin (ö. 180/796) el-Kitâb

isimli eseridir. Bin varaklık oldukça hacimli bir eser olan el-Kitâb, bir daha

ulaşılamayacak bir zirve olarak görülmüş ve kendisinden sonraki dil çalışmalarının

seyrini büyük oranda etkilemiştir. Sîbeveyhi’nin eseri ihtiva ettiği pek çok nakille,

yazıldığı döneme kadar yapılagelen dil çalışmalarının bir muhassılası mahiyetindedir.

Bu çalışmada da Arap dili çalışmalarını başlangıç süreci el-Kitâb’taki yansımaları

çerçevesinde ele alınmıştır.

Çalışma giriş ve sonuç kısımları haricinde iki bölümden meydana gelmektedir.

Giriş kısmında konunun mahiyeti, sınırları ve öneminden bahsedildikten sonra, Arap dil

çalışmalarının başlangıç dönemi ve Sîbeveyhi ile ilgili literatür hakkında kısaca bilgi

verilmiş ve bazı değerlendirmeler yapılmıştır.

V

Birinci bölümde Sîbeveyhi’nin biyografisi ve çalışmamızın mihverini oluşturan

eseri el-Kitâb’ın telifi, Sîbeveyhi’ye nispeti, muhtevası ve sonraki dil çalışmalarına

etkisi hakkında özlü bilgiler verilmiştir. Ardından Arap dili çalışmalarının tarihî

temelleri bahis konusu edilmiş, bunların başlamasındaki etkenler dinî ve ictimaî olarak

iki başlık halinde ele alınmıştır. Ayrıca söz konusu çalışmaların başlangıcı konusundaki

rivayetler özet halinde sunularak bunlara dair bir değerlendirme yapılmıştır. Bu

bölümde son olarak oryantalistlerin Arap dili çalışmalarının Yunan, Hint veya Süryânî

dilbilim geleneklerinin taklidi ile başladığı şeklindeki iddialar ele alınmıştır.

İkinci bölümde Sîbeveyhi öncesi Arap dili çalışmalarının gelişim süreci

incelenmiş, bu bağlamda yazının geliştirilmesine yönelik çalışmalar ve dilin derlenmesi

süreci ele alınmıştır. Ardından Ebu’l-Esved ed-Düelî ile başlayıp Sîbeveyhi’ye kadar

süren dil ilimleri zincirinin el-Kitâb’taki izleri takip edilmeye çalışılmıştır. Bu, tarihî

sıra izlenerek şahıslar üzerinden yapılmış ve ele alınan âlimlerin biyografilerine yer

verilmiştir. Biyografik bilgiler, şahıslar arasındaki hoca-talebe ilişkilerini ortaya

çıkarmada faydalı olmuştur. Ayrıca ele alınan kimselerden el-Kitâb’ta yapılan nakiller

incelenmiştir. Bu bölümün sonunda el-Kitâb’ta kendilerinden nakillerde bulunulan ve

görüşlerine yer verilen “Medîne ehli”, “Kûfe ehli” ve “Nahviyyûn” gibi gruplar ele

alınmış ve bölüm Sîbeveyhi’nin en önemli dil kaynağı olan bedeviler hakkındaki bir

inceleme ile sonlandırılmıştır.

Sonuç kısmında, çalışma boyunca ulaşılan kanaatler kısaca değerlendirilmiştir.

Çalışma sırasında kıymetli tavsiye ve değerlendirmelerinden istifade ettiğim

danışman hocam Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan’a teşekkürlerimi sunarım. Tashih ve

redaksiyon aşamasında yardımlarını esirgemeyen arkadaşlarım Cumhur Ersin Adıgüzel

ve Ahmet Özer’e medyûn-i şükrânım. Ayrıca görüş ve önerileriyle bana yol gösteren ve

isimlerini burada anmaya fırsat bulamadığım değerli dostlarıma da müteşekkirim.

VI

KISALTMALAR

b. : İbn

bkz. : Bakınız

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

h. : Hicrî

Hz. : Hazreti

İA : İslam Ansiklopedisi

EI² : Encyclopedia of Islam (Second Edition)

m.ö. : Milattan önce

m.s. : Milattan sonra

MÜSBE : Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ö. : Ölümü

s. : Sayfa

thk. : Tahkîk

tlk. : Ta‘lîk

trc. : Tercüme eden

t.y. : Tarihsiz

vb. : Ve benzeri

yay. : Yayınlayan

y.y. : Yayın yeri yok.

1

GİRİŞ

I. KONU

İslam medeniyetinin ilk iki asrındaki en önemli ilmî gelişmelerden birisi dil

ilimlerinde gerçekleşmiştir. Câhiliye şiirinde yüksek bir edebî seviyeye ulaşmış olduğu

görülen Arap dili, Kur’ân’ın nüzûlü ile vahyin bir parçası haline gelmiş ve böylece

kutsiyet kazanarak Müslümanların ilgisine mazhar olmuştur. Müslümanlar, bu dili her

türlü bozulmadan korumak için yaklaşık bir buçuk asırlık bir süre içerisinde lafız ve

anlam boyutu ile en ince ayrıntılarına kadar incelemişlerdir. Bu incelemede ele alınan

dil, bedevilerin konuştukları yaşayan Arapçadır. Dil kurallarının fesâhatlerini

kaybetmemiş Arapların genel kullanımlarına göre kayıt altına alınması, dilin sınırlarını

belirleyip insicamlı bir hale kavuşmasını sağlamak amacıyla yürütülen bir çabaya

dönüşmüştür. “Fasih Arapça” diye isimlendirilebilecek bu insicamlı dil, dinî, edebî ve

ilmî tevârüsü sağlayan bir üst yapı haline gelerek İslâm ilim geleneğindeki dil birliğini

sağlamıştır.

Bu tezde Arap dili çalışmalarının başlangıç safhası, bu alana dair elimize

ulaşan ilk ve en kapsamlı eser olan Sîbeveyhi’nin (ö. 180/796) el-Kitâb’ı etrafında ele

alınmaktadır. Bu çerçevede Ebu’l-Esved ed-Düelî (ö. 69/688) ve öğrencileri ile başlayıp

Sîbeveyhi’ye kadar devam eden dil ilimleri geleneğinin el-Kitâb’daki izleri takip

edilmiştir. Dolayısıyla bu çalışmanın ele aldığı dönemin tarihî sınırları, Ebu’l-Esved ed-

Düelî ile başlayıp el-Kitâb’ın telifine kadar süren (h. I. asrın ikinci yarısından h. II. asrın

sonlarına kadar uzanan) zaman dilimi olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla söz konusu

dönemde dil ilimlerinin gelişimine katkısı olan âlimlerin ilmî faaliyetlerini tespitte ve bu

kimseler arasındaki ilişkiler ağını belirlemede biyografik eserlerdeki tarihî malûmâta

müracaat edilmiştir.

Arap dili çalışmalarının el-Kitâb’dan önceki serüveni modern dilciler

tarafından “karanlık dönem” veya “dilbilim tarihindeki kayıp halka” şeklinde

değerlendirilmektedir. Bunun temel sebeplerinden biri, elimizde söz konusu dönemde

telif edilmiş herhangi bir eserin bulunmaması ve birden bire el-Kitâb gibi bin varaklık

hacimli bir eserle karşılaşılmasıdır. Arap dilbiliminin erken bir dönemde ulaştığı bu

2

yüksek seviye, oryantalistleri Arap dili çalışmalarının orijinalitesi hakkında şüpheler

ortaya atmaya hatta bunların diğer dilbilim geleneklerinin “taklidi” üzerine kurulduğu

şeklinde iddialarda bulunmaya sevk etmiştir. Bu çerçevede Arap diline dair çalışmaların

başlangıcını Ebu’l-Esved ed-Düelî’ye hatta Hz. Ali’ye kadar götüren rivâyetler,

oryantalistler tarafından efsane kabilinden sayılmıştır. Ancak bu iddianın sahipleri de

Sîbeveyhi öncesi dönem söz konusu olduğunda böyle bir etkileşimi gösterebilecek açık

deliller sunamamaktadırlar. Bu çalışmada özellikle Yunan mantık ve grameri üzerinde

yoğunlaşan bu iddiaların, Sîbeveyhi öncesi dönem nazar-ı itibara alınarak

değerlendirildiğine dikkat çekmek gereklidir. Zira II./VII. asırda başlayan ve bir sonraki

asırda gelişerek devam eden tercüme faaliyeti ile Arapçaya çevirilen mantık eserlerinin

bu dönemden sonra yaşamış dil âlimleri üzerinde etkili olduğuna dair kaynaklarda açık

işaretler bulunmaktadır. Ancak bu, el-Kitâb’ın telifinden sonraki bir dönem olduğundan

ayrı bir araştırma konusunu teşkil etmektedir.

Bu çalışmada dil ilimleri ile kastedilen, el-Kitâb’ın muhtevâsını oluşturan ve

ilk dönemlerde bütüncül bir yapı arz eden malûmâttır. Sonradan sarf, nahiv, lugat,

belâgat vb. pek çok dala ayrılan dil ilimleri, araştırma konusunu teşkil eden dönem

içerisinde “İlmu’l-‘Arabiyye” ismi ile bir bütün halinde bulunduğu görülmektedir. Bu

sebeple “nahiv” ifadesinin bu döneme dair kullanımları geniş manasıyla anlaşılmalıdır.

Dil malzemesinin derlenmesi ve Arap yazısının geliştirilmesi gibi faaliyetler de

incelediğimiz dönemdeki dil âlimleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu kimselerin başta

kıraat olmak üzere diğer ilmî alanlarda çalışmalar yaptıkları ve eserler verdikleri göz

önünde tutulmalıdır. Bütün bunlar dil ilimlerinin, teşekkül safhasında kıraat, fıkıh ve

hadis gibi ilimlerle içiçe olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla dil ilimlerinin oluşum

dönemine dair bu çalışma, İslamî ilimlerin teşekkül devrine farklı bir veçheden

yaklaşılabilmesine ve söz konusu disiplinler arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılmasına

da katkı sağlayacaktır.

II. KAYNAKLAR VE LİTERATÜR

Arap dilbilim tarihinin başlangıç safhasının ele alındığı bu çalışmanın temel

kaynağı, Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ıdır. Dünya kütüphanelerinde pek çok yazması bulunan

bu eser, ilk kez Hartwig Derenburg tarafından tahkik edilerek Le Livre de Sibawayhi

3

adıyla Paris’te 1881–1889 yıllarında basılmıştır. Bu baskı, Gustave Jahn’ın Sibawaihis

Buch uber die Grammatik Ubersetzt und Erklart ismini taşıyan Almanca tercümesiyle

birlikte Berlin’de 1895–1900 yılları arasında tekrar neşredilmiştir. Ardından eserin

İslam dünyasında çokça kullanılan bir baskısı, sayfa kenarlarına Ebû Saîd es-Sîrâfî’nin

(ö. 368/979) şerhinden bazı notlarla birlikte 1889–1900 yıllarında Bulak’ta yapılmıştır.

Daha sonra bu baskı ofset yoluyla çeşitli yıllarda çoğaltılmıştır.1

el-Kitâb’ın bu çalışmada kullanılan baskısı, Abdusselam Muhammed Harun

tarafından son cildi fihrist olmak üzere beş cilt halinde 1966’da Kahire’de yapılmıştır.

Abdusselam Harun, bu tahkikinde eserin Bulak ve Derenburg baskılarından ve bunlarda

kullanılmayan bazı yazmalarından yararlanmıştır. Eserde Bulak baskısının sayfa

numaralarına işaret edilmiştir. Dipnotlarda ayetlerin yerleri gösterilmiş, kıraatlere dair

bilgiler verilmiş, şiirler sahiplerine nispet edilmiş, metinde ismi geçen şahıslar hakkında

açıklamalar yapılmıştır. Bu baskı, eserdeki ayet, şiir, mesel, şahıs, kabile, topluluk, şehir

ve bölgeler, gramer konuları ve Bulak baskısı ile sayfa numaralarının karşılaştırıldığı

geniş fihristlerden oluşan bir cilde sahiptir. Ayrıca bu baskının girişinde Sîbeveyhi’nin

hayatı, eseri el-Kitâb üzerine yapılan çalışmalar, eserin nüshaları ve önceki baskılarının

ele alındığı 60 sayfalık bir bölüm bulunmaktadır.2

Eserin son baskısı, Emil Bedî‘ Yakub tarafından 1999 yılında beş cilt halinde

Beyrut’ta yapılmıştır. Bunun yanı sıra eserin değişik versiyonlarını elektronik ortamda

bir araya getiren bir proje, Michael Carter tarafından yönetilmektedir.3

Klasik dönemde el-Kitâb üzerine oldukça geniş bir literatür oluşmuştur. Şerh,

1 el-Kitâb nüshaları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Genevieve Humbert, Les Voies de la Transmission du Kitāb de Sībawayhi, Brill, Leiden 1994, s. 5-68; el-Kitâb’ın baskılarına dair bilgi için bkz. Hadîce el-Hadîsî, Kitâbu Sîbeveyhi ve şurûhuh, Dâru’t-Tezâmun, Bağdad 1968, s. 30-60. 2 el-Kitâb’ın, Abdusselam Harun’un kullandığı nüshalardan daha eski üç nüshasının Türkiye’de, bir nüshasının da Brinston Üniversitesi kütüphanesinde bulunduğu ortaya konulmuştur. Fuad Sezgin el-Kitâb’ın 66 nüshasını tespit etmişken, Fransız Araştırmacı Imbert Genevieve sonradan 11 nüsha daha tespit etmiştir. Ahmed Binbîn’e göre bütün bu yeni nüshalar da göz önünde bulundurularak yapılacak yeni bir tahkik, el-Kitâb’ın aslına en yakın şeklin ortaya çıkmasına sebep olacak ve dilcilerin Sîbeveyhi’nin nahiv ilmine dair görüşlerine yaklaşımlarını değiştirmelerine neden olacaktır. (bkz. Ahmed Şevki Binbîn, “İlmu’l-mahtûtât ve’t-tahkîku’l-ilmî”, Mecelletu Mecma‘i’l-Lugati’l-Arabiyye bi Dımaşk, LXIII/2 (1993), 142). 3 Bu kaynağa, http://www.arts.usyd.edu.au/research projects/sibawiki/homepage/ adresinden ulaşılabilir. Carter’ın bu projesi hakkında daha fazla bilgi için bkz. Michael Carter, “The Platonic Edition, Some Consequences of Computerized Editing for Text-based Scholarship in Arabic Grammar” Manuscripta Orientalia, III (1997), 54–58.

4

hâşiye, ta‘lîk, şâhit incelemesi, ihtisâr, tenkit vb. tarzlarda sayısı yüzü bulan bu

literatürün listesi çeşitli çalışmalarda verilmiştir. Bu çalışmaların en kapsamlı ve

ayrıntılı olanı Hadîce el-Hadîsî’nin Kitâbu Sîbeveyhi ve şurûhuh adlı kitabıdır. Yazar,

kitabının yarısını söz konusu literatürün değerlendirilmesine hasretmiştir.4

el-Kitâb’a dair Abdusselam Harun ve Emil Bedî‘ Yakub tarafından yapılan

tahkiklere ilave edilen fihristler dışında müstakil fihrist çalışmaları da yapılmıştır.

Bunların en önemlisi Gérard Troupeau’nun Lexique-Index du Kitàb de Sibawayhi adlı

eseridir. Troupeau, bu çalışmasında el-Kitâb’taki kelimeleri sözlük düzenine göre

dizerek eserdeki yerlerini göstermiştir. Bu çalışma el-Kitâb’taki terimlerin ve eserde

kullanılan dilin tespiti açısından oldukça önem taşımaktadır.5 el-Kitâb üzerine yazılmış

diğer bir fihrist, Muhammed Abdulhâlık ‘Udayme’nin eserin Bulak baskısını esas alarak

hazırladığı Fehârisu Kitâbi Sîbeveyhi ve dirâse lehu isimli çalışmasıdır. Bu eser, nahiv

konularına dair içerdiği geniş fihristlerle diğer fihrist çalışmalarından ayrılmaktadır.6

Bu tezde, çeşitli gramer konuları ve Sîbeveyhi öncesi dil âlimlerinin bazı

görüşleri bağlamında el-Kitâb’a tarihî olarak en yakın kaynaklardan birisi olan

Ferrâ’nın (ö. 207/823) Me‘âni’l-Kur’ân’ına ve Sîbeveyhi’nin geleneğini devam ettiren

en önemli dilcilerden biri olan Müberred’in (ö. 285/898) el-Muktedab isimli kitabına

çeşitli atıflar yapılmıştır. Diğer yandan Sîbeveyhi’nin hocası olan Halil b. Ahmed’in (ö.

175/791) sözlüğü Kitâbu’l-‘Ayn da Sîbeveyhi’den önce kullanılan bazı terim ve

kavramların tespitinde önemli bir yere sahip olması sebebiyle çalışmamızda

kullanılmıştır.

Dil ilimlerinin oluşum safhasının el-Kitâb’taki izleri, eserin yazıldığı döneme

kadar dil ilimlerine katkıda bulunmuş âlimlerin bu eserdeki nakilleri çerçevesinde ele

alındığı için bu kimselere dair biyografik malûmâttan da faydalanılmıştır. Hoca-talebe

ilişkileri, yürütülen ilmî faaliyetler ve bunların sürdürüldüğü muhitler hakkında oldukça

önemli noktaların tesbiti, bu kaynaklar sayesinde mümkün olmuştur. Özellikle

4 Bkz. Hadîce el-Hadîsî, Kitâbu Sîbeveyhi ve şurûhuh, 149–279. 5 Gérard Troupeau, Lexique-Index du Kitàb de Sibawayhi, Paris Klincksieck 2000. Tamas Ivànyi, Troupeau’nun kitabındaki terim sayılarına dair bazı bilgilerin tutarlı olmadığını öne sürmektedir. (Tamas Ivànyi, “The Term Hadd at Sībawayhi A List and A Contextual Analysis”, The Arabist Budapest Studies in Arabic, XV-XVI/2 (1988), 57.) 6 Muhammed Abdulhâlık Udayme, Fehârisu Kitâbi Sîbeveyhi ve dirâse lehu, Dâru’l-Hadîs, Kahire 1975.

5

oryantalistler tarafından bu tür kaynaklara karşı takınılan olumsuz ve inkârcı tavır yanlış

görülmekle birlikte, söz konusu literatürde var olan bir takım çelişkilere de

değinilmiştir. Dil âlimlerine dair biyografik eserler arasında sunduğu bazı eleştirel

yorumlar ve tasnifler sebebiyle İbnu’n-Nedîm’in (ö. 385/995) el-Fihrist’i ve İbnu’l-

Kıftî’nin (ö. 646/1248) İnbâhu’r-ruvât’ı zikredilmelidir. Ayrıca modern çalışmalarda

pek kullanılmadığını gördüğümüz, Muhammed b. İmrân el-Merzubânî’nin (ö. 384/994)

el-Muktebes adlı kitabına Ali b. Hüseyin el-Muâviye’nin yazdığı el-Muhtâr mine’l-

Muktebes adlı muhtasarının Şehid Ali Paşa Kütüphanesi 1912 no’lu yazmasının Fuad

Sezgin tarafından yapılmış ofset basımından faydalanılmıştır.

Sîbeveyhi, el-Kitâb ve Arap dilbilimi tarihi hakkındaki Türkçe, Arapça ve

İngilizce başta olmak üzere diğer batı dillerinde yapılan belli başlı çalışmalara dair bir

değerlendirme sunmak, çalışmamızın bunlar arasındaki yerini tespit için yararlı

olacaktır.

Şevkî Dayf’ın el-Medârisu’n-nahviyye7, Muhammed Hayr Hulvânî’nin el-

Mufassal fî tarîhi’n-nahv8 gibi eserlerinde Arap grameri tarihi ana hatlarıyla ele

alınmaktadır. Bu tür çalışmalar arasında konumuzla ilgisi sebebiyle burada zikredilmesi

gerekenlerden biri, Abdülâl Sâlim Mekrem’in Sîbeveyhi öncesi gramer çalışmalarını

incelediği el-Halkatu’l-mefkûde fî tarîhi’n-nahv9 adlı eseridir. Yazar, ele aldığı

dönemde yaşamış dil âlimlerine dair biyografik bilgileri derlemesinin yanı sıra, nahiv ve

kıraat eserlerine müracaat ederek dönemin portresini çizmeyi hedeflemiştir. Yazar, bu

bağlamda mahdut bir çerçevede dahi olsa Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ına müracaat

etmektedir.

Sîbeveyhi’nin biyografisi ve eseri hakkındaki pek çok çalışma arasında,

Abdusselâm Harûn’un el-Kitâb mukaddimesi, Ali Necdî Nâsıf’ın Sîbeveyhi imâmu’n-

nuhât adlı eseri, Corcîs Avvâd’ın Sîbeveyhi imâmu’n-nuhât fî âsâri’d-dârisîn hilâl isnâ

aşera karn adlı Sîbeveyhi bibliyografyası niteliğindeki kitabı sayılabilir. Hadîce el-

Hadîsî’nin yukarıda temas ettiğimiz Kitâbu Sîbeveyhi ve şurûhuh adlı eseri de bu

konuda ayrıntılı bilgiler sunmaktadır. Ayrıca Heysem Şeyh Abdu’nun Sîbeveyhi en- 7 Şevki Dayf, el-Medârisu’n-nahviyye, Dâru’l-Ma‘ârif, Kahire 1999. 8 Muhammed Hayr Hulvânî, el-Mufassal fî tarîhi’n-nahv, Muessesetu’r-Risâle, Beyrut 1979. 9 Abdülâl Sâlim Mekrem, el-Halkatu’l-mefkûde fî tarîhi’n-nahv, Muessesetu’r-Risâle, Beyrut 1993.

6

nahvî: hayâtuhu ve kitâbuhu ve mesâdiru tercemetih adlı eseri, bu konuda yazılmış en

yeni kaynaklardan birisidir.10

Fevzi Mes‘ûd, Sîbeveyhi câmi‘u’n-nahv adlı eserinde Sîbeveyhi’nin Arap

gramerinin derleyicisi/nakledicisi olduğu konusundaki vurgusuyla dikkat çekmektedir.

Yazar, kitabının girişinde Sîbeveyhi’nin dil ilimleri konusundaki çabalarını küçük

görme gibi bir tavrının bulunmadığını ancak Arap gramerinin kuruluşundaki “Arap

rolünü” ön plana çıkarmak istediğini bildirmektedir. Bu sebeple, el-Kitâb’ın

Sîbeveyhi’nin hocalarının derslerinde tuttuğu notları bir araya getirmesiyle oluştuğunu

ve bu eserdeki asıl payın Halil b. Ahmed’e ait olduğu öne sürmektedir. 11

Sîbeveyhi’nin biyografisine dair Türkçe kaynaklar arasında Nihad M. Çetin’in

MEB İslam Ansiklopesi’ndeki “Sîbeveyhi” maddesi başta olmak üzere, Mehmet

Çakır’ın Sîbeveyhi Öğretim Yöntemi ve Bazı Nahiv Kuralları12 kitabının giriş bölümü

sayılabilir. Ayrıca Soner Gündüzöz tarafından hazırlanan Sîbeveyh’te Kelime Yapısı

isimli doktora tezinin birinci bölümü Sîbeveyhi’nin biyografisine ve el-Kitâb’ın

tanıtımına ayrılmıştır. Son iki çalışmada Sîbeveyhi’nin dilbilim metodolojisi çeşitli

yönleriyle ele alınmaya çalışılmıştır. Soner Gündüzöz’ün “el-Kitâb’ın Kuramsal

Temelleri: Sîbeveyhi’nin Kitabındaki Kodifikasyonun Çözümü”13 ismindeki makalesi

tezinin özeti mahiyetinde olup el-Kitâb’ta izlenen dilbilimsel yönteme dair özlü bilgiler

sunmaktadır.

Sîbeveyhi’nin biyografisi ve dilbilimsel yöntemine dair son yıllarda yapılmış

en önemli çalışmalardan birisi Michael Carter’ın Encyclopedia of Islam²’daki

“Sībawayhi” maddesinin muhtevasını genişleterek kaleme aldığı Sībawayhi adlı eserdir.

Carter’ın Sîbeveyhi’nin analiz yöntemini ele aldığı A Study of Sibawaihi’s Principles of

Grammatical Analysis14 isimli doktora tezi Batı’daki Sîbeveyhi çalışmaları arasında

önemli bir yere sahiptir. Carter’ın mezkûr eserlerinde ve pek çok makalesinde genel

10 Bkz. Heysem Şeyh Abdû, Sîbeveyhi en-nahvî, Dâru’l-Evâil, Dımaşk 2000. 11 Fevzî Mes‘ûd, Sîbeveyhi câmi‘u’n-nahvi’l-‘Arabî, Hey’etu’l-Mısrıyyetu’l-‘Âmme li’l-Kitâb, Kahire 1986, s. 5–6. 12 Mehmet Çakır, Sîbeveyhi Öğretim Yöntemi ve Bazı Nahiv Kuralları, İzmir 1994. 13 Soner Gündüzöz, “el-Kitâb’ın Kuramsal Temelleri: Sîbeveyhi’nin Kitabındaki Kodifikasyonun Çözümü”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XVII (2004), 235–256. 14 Michael Carter, A Study of Sībawayhi’s Principles of Grammatical Analysis, Yayınlanmamış Doktora Tezi, University of Oxford, 1968.

7

dilbilim araştırmacılarını Sîbeveyhi’nin dilbilim yönteminden ve eserinden

yararlanmaya davet ettiği ve Sîbeveyhi’nin eserini bu gözle değerlendirdiği

görülmektedir.

Carter, tezimizin genel çerçevesini oluşturan Arap dilbiliminin başlangıç

safhası hakkında başta Les Origions de la Grammaire Arabe15 adlı makalesinde olmak

üzere çeşitli çalışmalarında, dil ilimlerinin başlangıcını fıkıh ilmiyle irtibatlandıran bir

tutum sergilemiştir.

Arap dilbiliminin başlangıç safhasıyla ilgilenenler arasında çalışmalarının

tamamına yakınını bu konuya adamış olan Rafael Talmon zikredilmelidir.

Çalışmamızda Talmon’un pek çok makalesinden faydalanılmıştır. Bunlar arasında

“Mezhebu’l-muerrihîne’l-‛Arab fî vasfi ilmi’n-nahvi’l-‘Arabî”16 ve bu makalenin

devamı niteliğindeki “et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi –Dirâse fî tarîhi’l-

mustalahi’n-nahviyyi’l-‘Arabî-”17 adlı çalışması konuyu doğrudan ele alması sebebiyle

burada anılmaya değerdir. Talmon, Arap dilbilim geleneğinin ilk safhasına dair çok

sayıdaki makalesinin yanı sıra bu konuda Eight Century Iraqi Grammar: A Critial

Exploration of Pre-Halīlian Arabic Linguistics adlı müstakil bir kitap kaleme almıştır.18

Ayrıca Jonathan Owens’in Early Arabic Grammatical Theory: Heterogeneity and

Standardization isimli kitabı19 ile C.H.M. Versteegh’in Arabic Grammar and Qur’ānic

Exegesis in Early Islam20 adlı eseri de bu konudaki önemli çalışmalar arasında yer

almaktadır.

Bu bağlamda önem taşıyan çalışmalardan birisi de Gerard Troupeau’nun

“Neş’etu’n-nahvi’l-Arabî fî dav’i Kitâbi Sîbeveyhi” adlı makalesidir. Troupeau, bu

çalışmasında özellikle yabancı etkisi iddialarına cevap vermeyi hedeflemiştir. Arap

dilbilim geleneğinin oluşumunda yabancı kültürlerin etkili olduğu iddiasının güçlü bir

15 Michael Carter, "Les Origions de la Grammaire Arabe", Etudes Islamique, XL (1972), 69–97. 16 Rafael Talmon, “Mezhebu’l-muerrihîne’l-‛Arab fî vasfi ilmi’n-nahvi’l-Arabî”, Mecelletu’l-Kermil Ebhâsun fi’l-lugati ve’l-edeb, IV (1983), 93-115. 17 Rafael Talmon, “et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi –Dirâse fî târîhi’l-mustalahi’n-nahviyyi’l-Arabî-”, Mecelletu’l-Kermil –Ebhâsun fi’l-luga ve’l-edeb, V (1984), 37-54. 18 Talmon, Eight Century Iraqi Grammar: A Critial Exploration of Pre-Halīlian Arabic Linguistics, Eisenbrauns 2003. 19 Jonathan Owens, Early Arabic Grammatical Theory: Heterogeneity and Standardization, Jonathan Benjamins, Amsterdam 1990. 20 C.H.M. Versteegh, Arabic Grammar and Qur’ānic Exegesis in Early Islam, Leiden 1993.

8

şekilde dile getirildiği çalışmaların en önemlilerinden birisi, C.H.M. Verstgeeh’in Greek

Elements in Arabic Linguistic Thinking adlı kitabıdır.21 İsmail Amâyira, el-Müsteşrikûn

ve nazariyyâtuhum fî neş’eti’d-dirâsâti’l-lugaviyyeti’l-‘Arabiyye adlı çalışmasında

oryantalistlerin bu konudaki iddialarını ele almış ve bunlara cevap vermeyi

hedeflemiştir.22 Mehmet Şirin Çıkar’ın Nahivcilerle Mantıkçılar Arasındaki Tartışmalar

adlı doktora tezinin son bölümü de Arap dil çalışmalarında yabancı kültürlerin etkisi

konusundaki iddiaların incelenmesine ayrılmıştır.23 Bu konuya nahiv-mantık ilişkisi

bağlamında yer veren son yıllarda yapılmış diğer bir çalışma, Muhammed Günaydın’ın

Sîrâfî’nin el-Kitâb şerhinin ilk iki cildini temel alarak hazırladığı doktora tezidir.24

Arap dilbiliminin başlangıç dönemi hakkında Türkçe’de Mehmet Cevat

Ergin’in “Arap Nahvinin Doğuşu”25 ve Soner Gündüzöz’ün “Nahiv ve Sarf İlimlerinin

Doğuşu Üzerine”26 isimlerini taşıyan makaleleri bulunmaktadır. Bu makalelerde sarf ve

nahiv ilimlerinin doğuşu konusundaki rivayetler değerlendirilmekte, gramer tarihi

kitaplarında verilen bilgilerin sınırları dışına çıkılmamaktadır.

İsmail Durmuş tarafından kaleme alınan DİA “Nahiv” maddesinde de Arap

dili çalışmalarının tarihî temelleri ele alınmakta, bu ilmin Sîbeveyhi öncesi gelişimine

de değinilmektedir. Bu bağlamda Arap dili çalışmaları üzerindeki yabancı etkisi

iddiaları bahis konusu edilmekte, ayrıca Sîbeveyhi’nin eserinin gramer bilimi

üzerindeki tesiri hakkında bilgi verilmektedir.27

21 C.H.M. Versteegh, Greek Elements in Arabic Linguistic Thinking, Brill, Leiden 1977. C.H.M. Versteegh’in bu çalışması,“Anâsır Yûnâniyye fi’l-fikri’l-lugaviyyi’l-‛Arabî” adıyla Muhammed Ali el-Kenâkirî tarafından Arapça’ya çevrilmiş ve Dr. Muhammed Adnan el-Behît’in 13 sayfalık eleştirisiyle birlikte basılmıştır. (Dâru’s-Sekâfe, Ürdün 2000). 22 İsmail Ahmed Amâyira, Müsteşrikûn ve nazariyyâtuhum fî neş’eti’d-dirâsâti’l-lugaviyyeti’l-‘Arabiyye, Dâru’l-Vâil, Amman 2002. 23 Mehmet Şirin Çıkar, Nahivcilerle Mantıkçılar Arasındaki Tartışmalar, (Yayınlanmamış Doktora Tezi) MÜSBE, İstanbul 2001, 154–179. 24 Muhammed Günaydın, al-Sīrāfī’s Theory of ‘Lingua-Logical’ Grammar: An Analytical Study of Grammatical Work of al-Sīrāfī (Sharh Kitāb Sībawayhi) Within The Context of A Discussion On Grammar and Logic in Medieval Islam, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), University of Pennsylvania 2006. 25 Mehmet Cevat Ergin, “Arap Nahvinin Doğuşu”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, VIII/2 (1997), 111–141. 26 Soner Gündüzöz, “Sarf ve Nahiv İlimlerinin Doğuşu Üzerine”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, IX (1997), 283–298. 27 İsmail Durmuş, “Nahiv”, DİA, XXXII, 300–306.

9

BİRİNCİ BÖLÜM

SÎBEVEYHİ’NİN HAYATI, ESERİ el-KİTÂB

ve

ARAP DİLİ ÇALIŞMALARININ TARİHÎ TEMELLERİ

I. SÎBEVEYHİ’NİN HAYATI VE ESERİ el-KİTÂB

A. SÎBEVEYHİ’NİN HAYATI

1. Adı:

Sîbeveyhi’nin biyografisine yer veren kaynakların çoğu, onun adını Amr b.

Osman b. Kanber şeklinde zikretmektedir.28 Dedesinin isminin okunuşu konusunda

farklı görüşler bulunmaktadır. Bu ismin ) ���( Kanber şeklinde okunması gerektiğini

savunanlar olduğu gibi Kunber, Kunbur veya Kunebr gibi okuyuşları tercih edenler de

vardır.29

28 Ebu’t-Tayyib el-Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Mektebetu Nahdati Mısr, Kâhire t.y., s. 65; Ebû Saîd es-Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn el-Basriyyîn, (thk. Muhammed İbrahim Bennâ), Dâru’l-İ‛tisâm, Kahire 1985, s. 63; Ebû Bekir Muhammed ez-Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn ve’l-lugaviyyîn, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Dâru’l-Ma‘ârif, Kahire 1984, s. 66; Ebu’l-Berekât Kemaluddîn el-Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’ fî tabakâti’l-udebâ, (thk. İbrâhim es-Sâmerrâî), Mektebetu’l-Menâr, Zerkâ [Ürdün] 1985, s. 60. 29 Abdusselam Harun, İbn Kâdı Şühbe’nin Tabakât’ında bu ismi “Kanber” şeklinde harekelediğini nakletmekte ve Zemahşerî’nin Sîbeveyhi’ye övgüde bulunduğu aşağıdaki şiiri delil getirerek Kanber okuyuşunun doğru olduğu görüşünü savunmaktadır. (Sîbeveyhi, el-Kitâb, mukaddime (thk. Abdusselam Harun), I, 3):

����� � ����� � ���� ��� ���� ���� ���� �!�� "# $�%& ' ��� �()* +�,)���-. /�� # "� �0�� 1�2) �����

Bu ismin Kunber şeklinde okunması gerektiğini savunan Hadîce el-Hadîsî ise, bu beyitlerin iki okuyuştan herhangi birini destekler mâhiyette olmadığını, zira Kâf harfinin dammesi ve Bâ harfinin fethası ile okunması halinde de veznin doğru olacağını belirtmektedir. Hadîsî, ayrıca Zehebî’nin el-Müştebeh fi’r-ricâl adlı eserindeki “önce damme sonra fetha ile” ifadesini ve Zebîdî’nin Tâcu’l-Arûs’ta bu kelime için “Kunfuz” kelimesini örnek göstermesini, görüşünü destekleyen deliller olarak nakletmektedir. (Hadîce el-Hadîsî, Kitâbu Sîbeveyhi ve şurûhuh, s. 9).

10

2. Künyesi:

Kaynaklarda Sîbeveyhi’nin üç farklı künyesinden bahsedilmektedir. Ebû Bişr

bunların en meşhur olanıdır. Diğer ikisi ise Ebu’l-Hasen ve Ebû Osman’dır.30 Sonuncu

künyeyi sadece Ebu’t-Tayyib el-Lugavî (ö. 351/962) zikretmiştir.31

3. Lakabı:

Amr b. Osman’ın şöhretçe ismini geçen lakabı Sîbeveyhi, Farsça bir kelimedir.

Bu kelimenin okunuşu konusunda ihtilaf bulunmaktadır. Söz konusu ihtilaf, Araplarla

Farsların bu kelimeyi farklı telaffuz etmelerinden kaynaklanmaktadır. Zira Araplar,

sonu ( �&� ) ile biten isimleri vâv’ın fethası, yâ’nın sükûnu ile ( �&�1�3-4 5 �&������� 5 �&�1����6 5 �&�1�789: )

şeklinde telaffuz ederken, Farslar vâv’dan önceki harfin dammesi, vâv’ın sükûnu ve

yâ’nın fethası ile ( ��&1�3-4 ) şeklinde telaffuz etmektedir.32

Sîbeveyhi kelimesinin anlamı konusunda farklı görüşler öne sürülmüştür.

Bazıları, bu kelimenin “elma” anlamına gelen “sîb” ile “koku” anlamına gelen “bûy”

sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş bir tamlama olduğunu ve “elma kokusu” anlamına

geldiğini savunmaktadır.33 Bazı âlimler ise bu lakabın “otuz” anlamına gelen “sî” ve

“koku” anlamındaki “büveyh” kelimelerinin birleşmesiyle oluştuğunu ve “otuz kokulu”

anlamına geldiğini kabul etmektedir.34 Sîbeveyhi lakabının Amr b. Osman’dan sonra dil

ilimlerindeki bilgileri ve kazandıkları şöhret sebebiyle ona benzetilen bazı dilcilere de

verildiği görülmektedir.35

30 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 63; Enbârî, Nuzhetü’l-elibbâ’, s. 61. 31 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 79. 32 Ebu’l-Abbâs Şemsuddin İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-a‛yân ve enbâ’u ebnâ’i’z-zamân, (thk. İhsân Abbâs), Dâr Sâdır, Beyrut 1968, III, 465; Ali b. Hibetullah b. Mâkûlâ, el-İkmâ fî ref‘i’l-irtiyâb ani’l-muhtelif ve’l-mu’telif mine’l-esmâ ve’l-kunâ ve’l-ensâb, Beyrut 1962, IV, 419–420. 33 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 63; Cemâluddin Ebû’l-Hasen İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât ‘‘Alâ enbâ’i’r-ruvât, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Matba‘atu Dâri’l-Kütübi’l-Mısriyye, Kahire 1952, III, 346. 34 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 72. 35 Bu kimselerden bazıları şunlardır: Ebû Bekir Muhammed b. Mûsa b. Abdulaziz el-Kindî es-Sayrafî (ö. 357/967), Ebû Nasr Muhammed b. Abdulaziz b. Muhammed b. Mahmud b. Sehl b. Munde et-Teymî el-Isbahânî en-Nahvî (ö. IV/X. asır), Ebu’l-Hasen Ali b. Abdullah b. İbrahim el-Kûfî el-Mağribî el-Mâlikî en-Nahvî (ö. 667/1269), Abdurrahman b. Abdülaziz b. Sâdır el-Medâinî. (Nihad M. Çetin, “Sîbeveyhi”, İA, X, 585; Heysem Şeyh Abdu, Sîbeveyhi en-nahvî, s. 31–33)

11

4. Doğum Yeri ve Tarihi:

Fars asıllı bir aileye mensup olan Sibeveyhi, Şîraz’a bağlı bir şehir olan

Beydâ’da doğmuştur.36 Bununla birlikte Ehvâz’da doğduğu şeklinde rivayetler de

bulunmaktadır.37 Biyografik eserler Sîbeveyhi’nin doğum tarihine dair bilgi

içermemektedir. Ancak 180/796 yılında kırklı yaşlarında vefat ettiği şeklindeki

rivayetler değerlendirilerek 130/747–140/757 yılları arasında doğduğu kabul

edilmektedir.38

5. Öğrenimi:

Sîbeveyhi, genç yaşta fıkıh ve hadis tahsil etmek için memleketi Beydâ’dan

Basra’ya göç etmiştir. Kaynakların çoğu onun öncelikle hadis öğrenimine başladığını ve

Hammâd b. Seleme’nin (ö. 167/784) ders halkasına devam ettiğini aktarmaktadır.39

Sîbeveyhi’nin, Hammâd b. Seleme’nin dersinde bir dil hatası yaptıktan sonra dil

ilimlerine yöneldiği şeklinde rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlerden birine göre

Sîbeveyhi, Hammâd b. Seleme’den “ ��3�;-. ��# �<- �!" =�. �-> 8?�@�6A 8B�C�� ��3-��� 3�;� # D�� �E�F/ ” hadisini

imla ederken / FE�� 1 # kelimesini �;3��’nin ismi zannederek “-/ �FED�� 1� # �;3�� ” şeklinde yazması

üzerine Hammâd, onu bu hatasından dolayı uyarmıştır. Ardından Sîbeveyhi, “Beni dil

hatası yapmaktan kurtaracak bir ilim tahsil edeceğim” diyerek dil ilimlerine

yönelmiştir.40

Bu konudaki diğer bir rivayete göre ise Sîbeveyhi, Hammâd’ın meclisinde (��9��)

kelimesini )/��9��( şeklinde yazmış ve hocası tarafından uyarılmıştır. Bunun üzerine Arap

dilini iyice öğreninceye kadar hiçbir şey yazmayacağını söyleyerek Hammâd’ın

36 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 66; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 54; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, III, 346. 37 Ebû Mansûr Muhammed el-Ezherî, Tehzîbu’l-luga, (thk. Muhammed Ali en-Neccâr), ed-Dâru’l-Mısriyye li’t-Te’lîf ve’t-Terceme, Kahire t.y., I, 19. 38 Hadîsî, Kitâb Sîbeveyhi ve şurûhuh, s. 19–20; Çetin, “Sibeveyhi”, İA, X, 579. 39 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 66, Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 54. 40 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîne’l-Basriyyîn, s. 59; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 66; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, 54; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 350; Celaleddin es-Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Dâru’l-Fikr, Beyrut 1979, II, 350,

12

meclisinden ayrılmış ve dilcilerin derslerine katılmıştır.41

Sîbeveyhi’nin dil ilimleri konusundaki yoğun çalışmalarının yanı sıra İslâmî

ilimlerle de uğraştığı nakledilmektedir.42 Nitekim dil ilimlerini tahsili sırasında

Hammâd b. Seleme’nin ders halkasıyla ilgisini kesmemiştir.43 el-Kitâb’ın muhtevası,

Sîbeveyhi’nin Arap lehçeleri, şiir, garip kelimeler ve kıraatler konusundaki geniş bilgi

birikimini yansıtmaktadır. Ayrıca Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’taki Farsça ile ilgili

açıklamalarından anadili ile de ilgisini devam ettirdiği anlaşılmaktadır.44

6. Hocaları:

Yukarıda ifade edildiği üzere Sîbeveyhi, ilk olarak Hammâd b. Seleme’nin

meclisine devam etmiş, bir müddet sonra yaptığı bir dil hatası sebebiyle onun

meclisinden ayrılmıştır. Bu bakımdan ona hocalık yapan ilk isimler arasında Hammâd’ı

zikretmek mümkündür. Biyografik eserler, Hammâd dışında Sîbeveyhi’ye hocalık

yapan şu isimlerden bahsetmektedir: İsa b. Ömer es-Sekâfî (ö. 149/766), Hârun b.

Musa el-A‘ver (ö. 170/786), Halil b. Ahmed (ö. 175/791), Yunus b. Habîb (ö. 185/801),

Ebu’l-Hattâb Ahfeş el-Ekber (ö. 177/793), Ebû Zeyd el-Ensârî (ö. 215/830). Bu

kimseler hakkında ayrıntılı bilgi ikinci bölümde verilecektir.

7. Öğrencileri:

Sîbeveyhi, genç yaşta vefat ettiği için öğrencilerinin sayısı fazla değildir.

Kaynaklarda eserini ömrünün sonlarında yazdığı ve kimseye okutamadan vefat ettiği

kaydedilmektedir.45 Sîbeveyhi’nin en önemli öğrencisi el-Kitâb’ın günümüze

ulaşmasını sağlayan Saîd b. Mes‘ade el-Ahfeş el-Evsat’tır (ö. 215/830). Sîbeveyhi’nin

vefatından sonra el-Kitâb, Ebû Ömer el-Cermî (ö. 225/839), Ebû Osman el-Mâzînî (ö.

248/862) ve Kisâî (ö. 189/805) tarafından Saîd b. Mes‘ade’ye okunmuş ve bu yolla

yaygınlık kazanarak günümüze ulaşmıştır. Kaynaklarda Saîd b. Mes‘ade’nin

41 Ebu’l-Kâsım Abdurrahman b. İshâk ez-Zeccâcî, Mecâlisu’l-‘ulemâ, (thk. Abdusselam Harun), Mektebetu’l-Hancî, Kahire 1983, s. 154. 42 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 67; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 56; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 352. 43 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 66; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 353. 44 Örn. Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 304-305. 45 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 67; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 56

13

Sîbeveyhi’den yaşça büyük olduğu belirtilmektedir.46

Sîbeveyhi’den ders alan diğer isimler arasında Kutrub Ebû Ali Muhammed b.

Müstenîr (ö. 206/821–2), Abdullah el-Yahsubî (ö. 226/840), Ubeydullah b. Muhammed

b. Âişe (ö. 228/842) ve Ebû İshak ez-Ziyâdî (ö. 249/863) gibi kimseler zikredilebilir.47

8. Kisâ’î ile Münâzarası (Zünbûriyye Meselesi):

Sîbeveyhi, hayatının sonlarına doğru Bağdat’a gitmiş ve orada Kisâî (ö.

189/805) ile bir münâzarada bulunmuştur. Harun er-Reşîd devrinde (170–193/786–

809), vezir Yahya el-Bermekî’nin (ö. 189/805) huzurunda vuku bulan bu münâzaraya

Ferrâ (ö. 207/822), Muhammed b. Sa‘dân (ö. 231/845), Hişâm b. Muâviye (ö. 209/824)

gibi âlimler de katılmıştır. Sîbeveyhi, bunların ve Kisâî’nin sorularına cevap vermiş,

nihayet Kisâî �=-G �1�G � H,�$ -E1�:IJ� ��-. KL�MN�� I��>�# �O��8P�M� !�# I�QR# �@�Q* /��G�D&T �1�G �H,$ cümlesinde � H,�$ dan sonraki

kısmın nasıl okunacağını sormuştur. Sîbeveyhi, bu soruya “Merfû okunur, nasbı câiz

değildir” diyerek cevap vermiş ve �=-G �1�G � H,�$ şeklini tercih etmiştir. Bunun üzerine Kisâî,

nasb okumanın da caiz olduğunu, zira böyle konuşan bedevilerin bulunduğunu iddia

etmiştir. İhtilaf üzerine getirilen bedeviler, hakem tayin edilmiş ve Kisâî lehine karar

vermişlerdir. Böylece Sîbeveyhi, mağlup konuma düşmüştür.48 Bu hadiseden sonra

üzgün bir halde Basra’ya dönen Sîbeveyhi, daha sonra buradan da ayrılarak Ehvâz’a

gitmiştir.49

9. Vefatı:

Sîbeveyhi’nin nerede ve ne zaman vefat ettiği konusunda farklı rivayetler

bulunmaktadır. Bunların en güvenilir olanı, Kisâî ile Bağdat’taki münâzarasından sonra

Basra’ya döndüğü, ardından Ehvâz’a yahut memleketi Şirâz’a gidip orada hastalanarak

180/796 yılında vefat ettiği şeklindedir.50

46 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, (thk. Mustafa eş-Şuveymî), Dâr Tûnisiyye li’n-Neşr, Tunus 1985, s. 236. 47 Heysem Şeyh Abdû, Sîbeveyi en-nahvî, s. 38-44. 48 Cemâluddîn İbn Hişâm el-Ensârî, Muğni’l-lebîb ‘an kutubi’l-e‘ârîb, (thk. Muhammed Muhiddin Abdülhamîd), Matba‘atu Medenî, Kahire t.y., I, 83. Ayrıca bu mesele hakkında bkz. Nevin Karabela, “Zunbûriyye Tartışması ve Arkaplanı”, EKEV Akademi Dergisi, XI (2001), 257–264. 49 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, III, 348. 50 Çetin, “Sîbeveyhi”, İA, X, 580.

14

B. SÎBEVEYHİ’NİN ESERİ el-KİTÂB

1. el-Kitâb’ın Sîbeveyhi’ye Nispeti ve Telif Tarihi:

el-Kitâb’ın Sîbeveyhi’ye nispeti konusunda herhangi bir şüphe

bulunmamaktadır. Sîbeveyhi’nin biyografisine yer veren bütün kaynaklarda bu eserin

ona ait olduğu bildirilmektedir. Hatta Sîbeveyhi’nin öğrencisi Sa‘îd b. Mes‘ade’nin el-

Kitâb’ı kendisine nispet etmek istediği, Ebû Ömer el-Cermî ve Ebû Osman el-

Mâzinî’nin ise el-Kitâb’ı ondan okuyarak buna engel oldukları nakledilmiştir.51 Ayrıca

Sîbeveyhi’nin vefatından sonra el-Kitâb’ın Yunus b. Habib’e getirildiği, Yunus b.

Habîb’in kitabı inceleyerek eserde Halil b. Ahmed’den ve kendisinden yapılan

nakillerin doğru olduğuna işaret ettiği rivayet edilmektedir.52 Yukarıdaki rivayetlerden

el-Kitâb’ın yazıldığı dönemden itibaren ilim ehli arasında bilindiği ve Sîbeveyhi’ye

nispetinin tarihî olarak da sâbit olduğu anlaşılmaktadır.

Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ın telifini hocası Halil b. Ahmed’in vefatından sonra

tamamladığı kabul edilmektedir. Kitabın pek çok yerinde Halil b. Ahmed’in ismini

andıktan sonra rahmet duasında bulunması, bu hususu desteklemektedir.53 Bu ifadelerin

el-Kitâb’ın nüshalarına sonradan müstensihler tarafından konmuş olabileceği şeklinde

iddialar bulunmaktadır.54 Ancak böyle bir durumda müellifin Yunus b. Habîb gibi diğer

hocalarının isimlerinin ardından neden böyle ifadeler kullanılmadığı sorusu akla

gelmektedir. Ayrıca bazı kaynaklarda Halil b. Ahmed’in vefatından sonra Sîbeveyhi’nin

ders arkadaşı Nasr b. Ali el-Cehdamî’ye “Gel, Halil’in ilmini ihya edelim” dediği ve

eserini yazmaya bundan sonra başladığı nakledilmektedir.55 Halil b. Ahmed’in

175/791’de, Sîbeveyhi’nin ise 180/796 tarihinde vefat ettiği kabul edildiğinde el-

Kitâb’ın 175–180/791–796 tarihleri arasında telif edildiği anlaşılmaktadır. Bu tarihler

Sîbeveyhi’nin otuzlu yaşlarının sonları ile kırklı yaşlarının başına tekabül etmektedir.

el-Kitâb’taki bazı nakiller, Sîbeveyhi’nin eserinin yazımında, önceden Halil b.

Ahmed’in ve diğer hocalarının derslerinde aldığı notlardan yararlandığı, hatta bunların

51 Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ, s. 108. 52 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 52. 53 bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 159, 286, 291; II, 12, 13, 26. 54 Fevzî Mes‘ûd, Sîbeveyhi câmi‘u’n-nahvi’l-‘Arabî, s. 63. 55 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 234.

15

bir kısmını kitabına aynen geçirdiği intibaını uyandırmaktadır. Nitekim el-Kitâb’da

Halil b. Ahmed’den yapılan bazı nakiller sayfalarca sürmektedir. Ayrıca Sîbeveyhi,

birkaç yerde Halil b. Ahmed ve öğrencileri arasında derslerde geçen diyalogları olduğu

gibi aktarmaktadır. Yunus b. Habîb’den yapılan nakillerin de benzer özelliklere sahip

olduğu görülmektedir.56 Bununla birlikte el-Kitâb’ın derslerde tutulan notların bir araya

getirilmesiyle oluştuğu iddiası57 doğru olarak kabul edilemez. Zira el-Kitâb’daki “Bu

konu kitabın başında işlenmişti”58 veya “Bu konu kitabın sonraki bölümlerinde

incelenecektir”59 gibi ifadelerden Sîbeveyhi’nin eserini yazarken genel bir plana sahip

olduğu anlaşılmaktadır. Eserin şekil ve muhteva özellikleri de bu hususu teyit

etmektedir. Ayrıca Said b. Mes‘ade’nin “Sîbeveyhi, kitabından bazı bölümleri

yazdıktan sonra bana gösterirdi”60 şeklindeki sözü, Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ı telif

ederken yazdıkları hakkında başkalarının görüşlerine başvurduğunu göstermektedir.

Bununla birlikte Kûfeli dil âlimi Sa‘leb’in (ö. 291/903), el-Kitâb’ın Sîbeveyhi’nin de

aralarında bulunduğu kırkı iki kişi tarafından yazıldığını ve temel meselelerinin Halil b.

Ahmed’e ait olduğunu iddia ettiği nakledilmektedir.61 Bu iddia oldukça mübalağalıdır

ve ancak bu eserin Ebu’l-Esved ed-Düelî’den Sîbeveyhi’ye kadar süregelen çalışmaların

bir muhassalası olduğu şeklinde anlaşılabilir.

el-Kitâb’ın, İsa b. Ömer’in el-Câmi‘ veya el-İkmâl isimli kitaplarından biri

temel alınarak yazıldığı şeklinde iddialar bulunmaktadır. Bu konudaki tartışmalara

ileride yer verilecektir.62 Bu iddiaların yanı sıra Ebû Cafer er-Ruâsî’nin (ö. 187/803) bir

kitap yazdıktan sonra Halil b. Ahmed’in bunu okuduğu, Sîbeveyhi’nin de hocası

vasıtasıyla bu kitabı eserine temel almış olabileceği öne sürülmüştür. Ancak bu iddialar

da şüphe ile karşılanmaktadır.63

56 el-Kitâb’da Halil b. Ahmed’den yapılan nakillere dair bkz. 88–90; Yunus b. Habîb’ten nakiller için bkz. 83–84. 57 Fevzî Mesûd, Sîbeveyhi câmi‘u’n-nahv, s. 64. 58 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 83; III, 221. 59 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 237; III, 159. 60 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 69. 61 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 233. 62 Bu konu ile ilgili olarak bkz. 75–76. 63 Ramzi Baalbakkî, “Sîbeveyh’in Kitabının Bir Kaynağı Var mıdır?”, (çev. Süleyman Tülücü), Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (1991) X, 297.

16

Sîbeveyhi, kitabını tamamladıktan sonra kimseye okutamamıştır.64 Bu eser,

Sîbeveyhi’nin talebesi Ahfeş el-Evsat tarafından Cermî ve Mâzinî gibi dil âlimlerine

okutulmuş ve günümüze bu yolla ulaşmıştır.65

2. el-Kitâb’ın Muhtevâsı:

Yazıldığı döneme nispetle bin varaklık, oldukça hacimli sayılabilecek bir eser

olan el-Kitâb, sonraki dönemlerde kitap yazımında gelenek haline gelmiş olan birtakım

özelliklere sahip değildir. Bu anlamda eserin hamd ve salât cümleleriyle başlayan,

yazarın kendisini tanıtıp, amacını ve kitabının muhtevasını kısaca anlattığı bir

mukaddimesi bulunmamaktadır. Kitap, bu tür bir sonuç bölümünü de içermemektedir.

Bunu yazarın eserini ömrünün sonlarında kaleme almasına ve telifinden sonra tekrar

okuyamadan vefat etmesine bağlayanlar bulunmaktadır.66

el-Kitâb’ın muhtevası, sonradan pek çok dala ayrılan dil ilimlerinin teşekkül

safhasındaki bütüncül durumunu yansıtmaktadır. Eserin ana gövdesini sarf, nahiv ve

fonetik konuları oluşturmaktadır. el-Kitâb’ın yaklaşık yarısını teşkil eden sarf

konularını, muhteva bakımından nahiv ilmine dair meseleler takip etmektedir. el-

Kitâb’ta söz konusu ilim dallarının alanına giren meselelerin çoğu ele alınmaktadır.

Ancak eserin muhtevası bunlarla sınırlı değildir. Şiir ve kâfiyelere dair meselelere, bazı

belâgat konularına da yer verilmiştir.67 Ayrıca el-Kitâb geniş bir sözlük malzemesine

sahiptir. Hizânetu’l-Edeb’de el-Kitâb’ın bu yönü vurgulanmış ve hiçbir dil âliminin bu

kelimeleri reddetmediği belirtilmiştir.68 el-Kitâb’ın çeşitli dil konularında şâhit olarak

kullanılan binden fazla beyit içerdiği de belirtilmelidir.

el-Kitâb, dil ilimlerinin teorik temellerinin ele alındığı altı bölümden oluşan bir

girişle başlamaktadır. Bu bölümün, Zeccâcî’nin el-Îzâh adlı eserinde bahsettiği Risâletu

64 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 66. 65 Çetin, “Sîbeveyhi”, İA, X, 582-583. 66 Fevzî Mesûd, Sîbeveyhi câmi‘u’n-nuhât, s. 64. Mukaddime yazma geleneğinin tarihi seyrine dair daha fazla bilgi için bkz. İsmail Durmuş, “Mukaddime”, DİA, XXXII, 115-116. 67 el-Kitâb’da ele alınan belâgat konularına dair bir inceleme için bkz. Ahmed Sa‘d Muhammed, el-Usûlu’l-belâgiyye fî Kitâbi Sîbeveyhi ve eseruhâ fi’l-bahsi’l-belâğî, Mektebetu’l-Âdâb, Kahire 1999. 68 Bağdâdî, Abdulkadir b. Ömer, Hizânetu’l-edeb, (thk. Abdusselam Harun), I, 369–370.

17

Sîbeveyhi69 olduğu kabul edilmektedir. el-Kitâb’ın bu bölümünde kelime çeşitleri (isim,

fiil, harf), irab, isnâd, lafız-anlam ilişkisi, lafızlardaki kasıtlar, sözün doğruluk düzeyi

gibi konular ele alınmaktadır.70

el-Kitâb’da giriş niteliğindeki bu bahislerden sonra sırasıyla nahiv ve sarf

konuları ele alınmakta ve kitap ses konularına dair yedi bölümden oluşan bir bahisle

tamamlanmaktadır. Sarf ilmine dair başlıklar altında bazı ses konularına yer verilmekle

birlikte eserin son kısmı bu alana ayrılmıştır. Bu bölümde harflerin sayısı, mahreç ve

sıfatları, farklı telaffuzlardan doğan tâlî harfler, imâle, idğâm, hazif, taz‘îf gibi ses

değişimleriyle ilgili meseleler ele alınmaktadır. Sîbeveyhi, eserinin bu bölümünde Arap

dilinin seslerini incelerken, Kitâbu’l-‘Ayn’da bu konulardan bazılarını ele alan hocası

Halil b. Ahmed’den azamî ölçüde faydalanmıştır. Ancak Sîbeveyhi’nin ses meselelerine

dair bazı görüşlerinin hocasından farklı olduğu görülmektedir. Ses konularına dair el-

Kitâb’taki tafsilatlı incelemeler, Sîbeveyhi’nin yaşadığı çağda fonetik çalışmalarının

ulaştığı yüksek seviyeyi göstermektedir.71

el-Kitâb’ta ele alınan konular arasında kesin sınırlar bulunmadığı

görülmektedir. Kelime yapısına dair bir mesele, i‘râbla ilgili bir konuyla aynı başlık

altında veya bu konular arasındaki müstakil bir başlıkta incelenebilmektedir. Örneğin

tasgîr ve te’kîd nûn’u konularının arasında kasem ve kasem harflerine dair meseleler ele

alınmaktadır.72 Ayrıca Sîbeveyhi’nin bazı konuları farklı başlıklar altında tekrar ele

aldığı görülmektedir. Carter’a göre bu, Sîbeveyhi’nin gramer konularına farklı

yönlerden yaklaşmaya dayanan dilbilim yönteminden kaynaklanmaktadır.73

el-Kitâb’ın başlıklarının oldukça uzun ve kapalı olduğu öne sürülmektedir.74

69 Ebu’l-Kâsım ez-Zeccâcî, el-Îzâh fî ileli’n-nahv, (thk. Mâzin el-Mübârek), Dâru’n-Nefâis, Beyrut 1986, s. 43. 70 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 12–33. Bu konuya dair ayrıca bkz. Munsif ‘Âşûr, “Mulâhazât fî Risâleti Sîbeveyhi –Mukaddime li usûli’n-nahvi’n-nazariyye”, Havliyyâtu’l-Câmi‘ati’t-Tûnisiyye (Kulliyyetu’l-Âdâb ve’l-‘Ulûmi’l-insâniyye), XLVI (2002), 549. el-Kitâb’ın bu bölümü Gerard Troupeau tarafından Fransızca’ya tercüme edilmiştir. “La Risàlat Al-Kitàb de Sibawayhi”, Mélanges de l’Université Saint-Joseph, XI, Beyrut (1973/74), 323–338 71 Tayyib el-Bekûş, “en-Nazariyyâtu’s-savtiyye fî Kitâbi Sîbveyhi”, Havliyyâtu’l-Cami‘ati’t-Tûnisiyye (Kulliyetu’l-Âdâb ve’l-‘Ulûmi’l-İnsâniyye), XI, 1974, 143. 72 Örn bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 500. 73 Michael Carter, “Patterns of Reasoning: Sībawayhi’s Analysis of The Hāl, The Arabist Budapest Studies in Arabic, XXIV-XXV (2000), 3–16. 74 Fevzî Mesûd, Sîbeveyhi câmi‘u’n-nahv, s. 80. Buna dair bir örnek için bkz. Sîbeveyhi, I, 45.

18

Başlıkların bu kadar uzun olması, eserin yazıldığı dönemde dil ilimlerine dair

terminolojinin tam anlamıyla oturmamış olmasına bağlanabilir. Örneğin +�T ve

benzerlerinin (UM9�� LVWX Y�M$A ) ele alındığı bahsin başlığı “Kendisinden sonra fiil gibi

amel eden beş harf” ( �M ��3$ UM9� U�M* �G�M ��3$ U�MZ [� LN�\ ]��^ O� _ ) şeklindedir.75 Nidâ

harfleri ilgili bahsin başlığı ise “Çağırılan kişinin kendisiyle uyarıldığı harfler ( ]��^ O�

1��X �` ��& [� ) şeklindedir.76

Sîbeveyhi, eserinde dili lafız [yapı] ve anlam [semantik] düzeyleriyle işlemekte

ve örnekleri hem anlam hem yapı kriterlerine göre değerlendirmektedir. Onun eserinde

bu yönteminden kaynaklanan ve sonraki gramer çalışmalarında pek görülmeyen bir

değerlendirme sistemi geliştirdiği görülmektedir. Sîbeveyhi bu konuyu eserinin Risâletu

Sîbeveyhi adıyla anılan giriş bölümünün altıncı kısmında ele almaktadır.77 Mehmet

Çakır, Sîbeveyhi’nin eserinde değerlendirme için kullandığı had, ecved, kesîr, ceyyid,

câiz, zaîf, kabîh, redî ve lâ yecûz terimlerinden hareketle bunları sözel değer

basamakları kabul ederek, her bir değere sayısal karşılıklar vermiş ve bu yöntemle el-

Kitâb’daki örnekleri incelemiştir.78

Sîbeveyhi kitabını amel teorisi üzerine kurarak âmil esasına göre tertip etmiştir.

Dolayısıyla el-Kitâb’da sonraki dönemlerde telif edilen bazı gramer kitaplarındaki

ma‘mûl esaslı merfûlar-mansûblar-mecrûrlar şeklinde bir taksimat bulunmamaktadır.79

Carter, K�aEF ���W� ifadesinin el-Kitâb’ta ele alınış şekillerini incelediği bir makalesinde

Sîbeveyhi’nin amelin pek çok farklı yönüyle gramer problemlerine yaklaştığını

göstermiştir.80

3. el-Kitâb’ın Terminolojisi:

75 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 131. 76 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 229. 77 Carter, Sibawayhi, s. 62 78 Mehmet Çakır, Sîbeveyh Öğretim Yöntemi ve Koyduğu Bazı Nahiv Kuralları, İzmir 1994, s. 51. 79 Abdussabur Şahin, “el-Menhecu’l-lugavî fî Kitâbi Sîbeveyhi”, Mecelletu Kulliyyeti’l-Âdâb ve’t-Terbiye Câmi‘atu’l-Kuveyt, III-IV (1973), 65. 80 Michael Carter, “Twenty Dirhams’ in Kitāb of Sībawayhi”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, XXXV/3 (1972), 485.

19

Terimler üzerinde yapılacak bir inceleme, bir eserin ilgili olduğu sahanın

ulaştığı düzeyi gösterebilecek bir iştir. Bir terimin varlığı, bize bu terimin ifade ettiği

kavram konusunda çalışmalar yapıldığını ve bu kavrama delalet eden terimin istikrâra

kavuştuğunu gösterir. Bir terimin bulunmayışı ve anlatılmak istenen kavramın uzun

açıklamalarla ifade edilmesi ise ilgili ilmî çevrelerde bu kavram üzerinde fazla

durulmadığını göstermektedir.81

Sîbeveyhi, kendisinden önceki dilcilerden büyük bir terimsel kelime hazinesi

devralmıştır. Ancak bu terminolojinin nasıl oluştuğu çok açık değildir. İlk dönem kıraat

âlimleri bazı dil kavramlarını fark etmiş ve bunları isimlendirmiş olmalıdırlar. Fetha,

damme, kesra; isim, fiil, harf gibi terimlerin bu döneme ait olması muhtemeldir.82

Ebu’l-Esved ve talebelerine denk düşen bu dönemden sonra geniş çaplı bir derleme

faaliyeti ile elde edilen dil malzemesi, kıyas gibi metotlara dayanılarak kurallar halinde

ortaya konulmuştur. Sîbeveyhi’ye kadar süren bu çalışmalar sonucu el-Kitâb’ta oldukça

gelişmiş bir terminoloji ortaya çıkmıştır. Carter’a göre el-Kitâb’taki bu terminolojinin

ayırıcı vasfı, geniş ve şümullü olmasından çok, dil üzerine girişilen özel bir yaklaşımın

bir parçası olarak tutarlı ve ayrıntılı oluşudur. Sibeveyhi’nin terminolojisindeki bu

özellik, el-Kitâb’ın gramer biliminin temel eseri olmasının nedenidir.83

İlk dönem gramer çalışmalarının kıraat ve tefsir gibi farklı ilim dallarını

içerisine alan “heterojen” bir yapıya sahip olduğunu vurgulayan Owens, bu dönemdeki

dil âlimlerinin farklı disiplinlerden çeşitli fikir ve terim iktibasları yaptıklarını iddia

etmektedir. İlk dönem terimlerindeki oturmamışlık ve farklılıklar da buna

dayanmaktadır. Ona göre farklı disiplinlerin terimlerini kapsayan bu karma yapı ancak

İbn Serrâc’ın (ö. 316/929) el-Usul’ünde mütecânis bir yapıya kavuşabilmiştir.84

Troupeau, el-Kitâb’ın kelimeleri hakkındaki incelemesinde ayet ve şiir şâhitleri

çıkarıldığında Sîbeveyhi’nin eserinde 1820 kelime kullandığını belirlemiştir. Ona göre

bunlar arasından terim anlamı taşımayan 220 kelime çıkarıldığında kalanlar şu şekilde

81 Abdulkâdir el-Mehîrî, A‛lâm ve Âsâr mine’t-türâsi’l-lugavî, Daru’l-Cunûd li’n-Neşr, Tunus, s. 48. 82 M. G. Carter, Sibawayhi, Oxford University Press, London 2004, s. 49. 83 M. G. Carter, Sibawayhi, s. 50. 84 Jonathan Owens, “Models For Interpreting The Development Of Medieval Arabic Grammatical Theory”, Journal of the American Oriental Society, CXI/2, (1991), 225.

20

tasnif edilebilir:

1. Sözün kısımları, durumları gibi genel gramer kavramlarıyla ilgili terimler.

2. Cümlelerin dizimiyle ilgili terimler.

3. Kelimelerin yapı değişiklikleriyle ilgili terimler.

4. Ses konularıyla ilgili terimler.

5.Yöntemle ilgili terimler.

Troupeau’ya göre en çok kullanılan kelime grubu yöntemle ilgili olandır ve

650 kelimeyi içermektedir. Bunu 390 kelimeyle genel gramer kavramları takip eder,

ardından 320’şer kelimeyle tasrif ve ses konularındaki kelimeler gelir. Son olarak 250

kelimeyle cümlelerin dizimiyle ilgili terimler gelmektedir.85

el-Kitâb, hiçbir açıklamaya ihtiyaç duyulmaksızın sahip olduğu kavrama

delâlet eden pek çok terim ihtiva etmektedir. Marife, nekre, fâ‘il, mübtedâ, bedel, zamir

vb. pek çok terim buna örnektir. Ancak Sîbeveyhi’nin kullandığı terimlerle daha sonraki

kaynaklarda geçen terimler kıyaslandığında, aralarında bir takım keyfiyet ve kemmiyet

farklılıklarının bulunduğu görülmektedir. el-Kitâb’da mecâz/hakîkat, nesr/nazm,

fâide/ifâde, meçhûl, hüküm, zâbıta, iktidâ, mahal, râbıt, selb, nâsih, basit/mürekkeb,

şemsî/kamerî gibi terimler bulunmamaktadır. Ayrıca sonraki gramer kitaplarında

kullanılan temyîz, ef‘âlu’l-kulûb, ef‛âlu’l-mukârabe gibi terimler de

isimlendirilmemişlerdir.86 Bu tür terimleri anlatmak için el-Kitâb’ta uzun açıklamalar

yapılmaktadır. Örneğin ism-i âlet yerine “bir işi gördüğün şey” anlamında -�- �@b����� ��. ;87

tenâzu‘ yerine “Her biri fâ‘ili ile kendisine yapılan fiili gerçekleştiren iki fâ‘il ve

mef‘ûl” anlamında � UM9& cB� U�. ����9 UM9& ��V�. �d � U* �&B�� e�1M9X � e����9� demektedir.88 İbn

Keysân’dan (ö. 320/932) nakledildiğine göre el-Kitâb’taki bu tür uzun açıklamalar

85 Gerard Troupeau, “Neş’etu’n-nahvi’l-Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, Mecelletu Mecma‛i’l-lugati’l-Urdunî, I (1978), 136. 86 M. Carter, Sibawayhi, EI², IX, 529. 87 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 94. 88 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 73.

21

sonraki dönemlerde dil âlimleri tarafından kısaltılmıştır.89

Sîbeveyhi’nin kullandığı bazı terimler sonradan farklı kelimelerle ifade

edilmiştir. Örneğin Sîbeveyhi, nesep yerine izâfet, mankûs yerine maksûr, tekîd yerine

tekrîr veya sıfat gibi terimleri kullanmıştır. Diğer bir örnek ise ��*’nin ismi için ismu’l-

fâil, haberi için ismu’l-mef‘ûl terimlerini kullanmasıdır.90

el-Kitâb’ın yazıldığı dönemde ve sonrasında Kûfeli dil alimleri tarafından bazı

dil konularına dair Basralıların kullandıklarının dışında yeni terimler üretilmiştir. İki dil

ekolü arasındaki terim farklılıklarını el-Kitâb’a tarihî olarak en yakın gramer

kitaplarından biri olan el-Ferrâ’nın Me‘âni’l-Kur’ân’ında görmek mümkündür.91

4. el-Kitâb’ın Etkisi:

el-Kitâb, yazıldığı dönemden itibaren büyük bir ilgiye mazhar olmuştur.

Hakkında farklı asırlarda yapılan şerh, muhtasar, şâhit incelemesi ve tenkit gibi pek çok

çalışma bu ilginin en önemli tezâhürüdür. el-Kitâb, kendisinden sonra dil ilimlerine dair

yazılan hiçbir çalışmanın müstağni kalamayacağı temel kaynak olarak kabul

edilmektedir. İbn Haldûn, bu eserin nahiv konusunda yazılan her kitabın başvuru

kaynağı olduğunu, bu ilme dair ondan sonra yazılan eserlerin onu tehzip ettiğini ve

eksiklerini tamamladığını belirtmektedir.92 el-Kitâb, Arap dili çalışmalarının temel

başvuru kaynağı olarak hâlâ önemini muhafaza etmektedir.

Nahvin Kur’ân’ı diye isimlendirilen bu eser, dil ilimlerinde bir daha

ulaşılamayacak bir nokta olarak görülmüştür.93 Nitekim Mâzinî’nin (ö. 249/863)

“Sîbeveyhi’nin kitabından sonra nahve dair büyük bir kitap yazmaya kalkışan kişi

bundan utansın” dediği nakledilmektedir.94 Câhız’ın (ö. 255/868–69) vezir İbn Zeyyât’a

(221/833–233/847 yılları arasında vezirlik yapmıştır) hediye olarak Sîbeveyhi’nin el-

89 Bağdâdî, Hizânetu’l-edeb, I, 371. 90 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 45. 91 Bkz. Ali Bulut, “el-Ferrâ’nın Me‘âni’l-Kur’ân’da Kullandığı Kûfe Dil Okulu’na Ait Terimler”, Onddokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIV-XV (2003), 323–340. 92 Abdurrahman b. Muhammed İbn Haldûn, Mukaddime, (thk. Dervîş el-Cüveydî), el-Mektebetu’l-Asriyye, Beyrut 1995, s. 555. 93 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, 65. 94 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, 65-66.

22

Kitâb’ını sunması ve “Hiç kimse nahiv konusunda onun gibi bir kitap yazamamıştır.

Sonradan yazılanların hepsi ona ihtiyaç duymuşlardır” demesi eserin bu dönemde dahi

çok önemli bir kaynak olarak kabul edildiğini göstermektedir.95 Nitekim Basralı âlimler

gibi Kûfeliler de yazıldığı dönemden itibaren el-Kitâb’a büyük ilgi göstermişlerdir.

Kisâî’nin Ahfeş el-Evsat’a el-Kitâb’ı okumak için 50 dinar verdiği96, Ferrâ’nın vefat

ettiğinde yastığının altında el-Kitâb’ın bulunduğu nakledilmektedir.97 Ayrıca el-Kitâb,

dil ilimleri konusundaki kapsayıcılığı ve seviyesi itibariyle Batlamyus’un Macesti’si ve

Aristo’nun Organon’u ile eş değer görülmüştür.98

Yukarıda belirtildiği gibi el-Kitâb, Arap dilbiliminin ilk ve ulaşılamaz örneği

olarak görülmüş, gerek yöntem gerek ihtiva ettiği dil malzemesi açısından kendisinden

sonraki çalışmaları etkilemiştir. Nitekim el-Kitâb’ın yöntemini oluşturan amel teorisi

farklı şekillerde de olsa özellikle sonraki gramer çalışmalarının temel yapıtaşlarından

birisini teşkil etmiştir. Yine bu konu hakkındaki tartışmalar Sîbeveyhi’nin teorileri

üzerinden yürütülmüştür.99

Kapalı üslubu, konuların tertibindeki karmaşıklık ve oturmamış terminolojisi

sebebiyle ilk dönemlerden itibaren anlaşılması zor bir eser olarak kabul edilen el-Kitâb’ı

açıklamak ve kolaylaştırmak için pek çok eser yazılmıştır. Bunlar arasında Cermî’nin

Tefsîru garîbi Kitâbi Sîbeveyhi, Sîrâfî’nin el-Medhal ilâ Kitâbi Sîbeveyhi ve

Rummânî’nin (ö. 382/991) Ağrâzu Kitâbi Sîbeveyhi gibi eserleri sayılabilir.100

el-Kitâb’ın etkisi sadece yazıldığı bölgedeki dil çalışmaları ile sınırlı

kalmamıştır. Nitekim Endülüs’te el-Kitâb üzerine yapılan pek çok çalışmadan bu eserin

Endülüs’teki dil çalışmalarının en önemli mihverlerinden birini oluşturduğu

anlaşılmaktadır.101

Sîbeveyhi’nin etkisi Arap dilbilimleriyle sınırlı değildir. İbrânî diline dair

95 Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ, 55. 96 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, 66. 97 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, 87. 98 Hamevî, Mu‘cemu’l-udebâ, XVI, 117. 99 Soner Gündüzöz, Sîbeveyh’te Kelime Yapısı, s. 97. 100 Durmuş İsmail, “Nahiv”, DİA, XXXII, 304. 101 Muhammed Halîfe ed-Dennâ‘, Lemehât min tarîhi tatavvuri’n-nahvi’l-‘Arabî bi’l-Endelus fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi ve şurûhih, Dâru’l-Multekâ, Beyrut 2003, s. 5.

23

çalışmaların başlamasında el-Kitâb’ın büyük ölçüde etkili olduğu iddia edilmiştir.102

Carter, el-Kitâb’ın yazarı Sîbeveyhi’nin yönteminin değerlendirmesinin modern

dilbilim çalışmalarına yeni ufuklar açabileceğini bildirmektedir. Ona göre böyle bir etki

ancak Sîbeveyhi’ye ve yöntemine dair modern çalışmalarla mümkün olabilecektir.103

102 Hasan Zâzâ, “Eseru Sîbeveyhi fi neş’eti’n-nahvi’l-‘İberî, el-Lisânu’l-Arabî, XII/1 (1975), 95. 103 Carter, Sībawayhi, s. 144–145.

24

II. ARAP DİLİ ÇALIŞMALARININ TARİHÎ TEMELLERİ

A. DİLBİLİM TARİHİNE GENEL BİR BAKIŞ

Arap dili çalışmalarının başlangıç dönemini ele almadan önce dilbilim tarihini

genel hatlarıyla özetlemek, bu çalışmaların dilbilim tarihindeki konumunu ve diğer

dilbilim gelenekleri arasındaki yerini kavrayabilmek için faydalı olacaktır.

Bilindiği kadarıyla dil hakkındaki çalışmaların tarihi Eski Hint’e ve Eski

Yunan’a kadar uzanmaktadır. Bu çalışmaların başlamasında başlıca iki etkenin rol

oynadığı görülmektedir. Bunların ilki dindir. Yazılı ve sözlü dînî naslara gösterilen ilgi,

bunların malzemesini oluşturan dile karşı da bir ilginin oluşmasına neden olmuştur.

Özellikle dinî metinlerin doğru bir şekilde muhafazasına yönelik çabalar bir takım

yazım ve okuma kurallarının belirlenmesine, dolayısıyla dilin ses, kelime ve cümle gibi

yapılarının incelenmesine vesile olmuştur. Örneğin Eski Hint’te m.ö. X. yüzyıla ait

olduğu düşünülen Vedalar’ı yanlış okumalardan ve yazım hatalarından korumak

amacıyla dile dair çalışmalara başlandığı bilinmektedir. Bu çalışmaların bir ürünü olan

ve m.ö. V. yüzyılda yaşadığı söylenen Panini tarafından kaleme alınan kitap, günümüze

ulaşmış ilk gramer eseri kabul edilmektedir. M.ö. IV. yüzyılda yaşayan ve daha çok

köken bilgisi üzerinde durmuş olan Yaska’nın Nirukuta adlı eseri de Hint dilbilim

geleneği bakımından önem taşımaktadır. Hintlilerin bu iki dilciden önceye dayanan

köklü bir dilbilgisi geleneğine sahip oldukları savunulmaktadır.104 Hint dilbilim

geleneğinin özelliklerinden biri, seslerin betimlenmesine verilen önemdir. Muhtemelen

ilahi ve duaların doğru seslendirilmesi amacını taşıyan bu çalışmalarda Hintliler gözlem

ve deneye dayanarak dil seslerini ayrıntılı bir tasvir ve tasnife tabi tutmuşlardır.

Sanskritçe gramerin oryantalistler tarafından incelenmesi XIX. yüzyılda genel

dilbilimin ve karşılaştırmalı dilbilimin gelişmesinde önemli oranda etkili olmuştur.105

Eski Yunan’da ise dilbilim ve dil felsefesinin kapsamına giren bazı meseleler

ilk kez Sokrat öncesi filozoflar tarafından ele alınmıştır. Özellikle m.ö. V. yüzyılda

sayıları oldukça artan ve maharetli hatipler olan Sofistler, belâgat konusuna eğilmişler,

bu konuda dersler vermeye ve kitaplar yazmaya başlamışlardır. Önceleri dil-düşünce 104 Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil –Ana çizgileriyle dilbilim-, TDK, Ankara 1977, s. 16–17. 105 John Lyons, Kuramsal Dilbilime Giriş, (trc. Ahmet Kocaman), TDK, Ankara 1983, s. 27–28.

25

bağlantısı, sözcüklerle nesneler arasındaki ilişkiler gibi konular etrafında yoğunlaşan dil

tartışmaları, Platon (m.ö. 427–347) ile felsefî olarak derinlemesine ele alınmış106 ve

dilbilim Aristo (m.ö. 384–322) tarafından özellikle dilin yapısal parçalarına dair

açıklama ve tasniflerle daha yüksek bir düzeye kavuşturulmuştur. Aristo, sözcük

türlerini yani isim, fiil, zarf, durum şeklindeki dilbilimsel kategorileri belirlemiştir.

Aristo’nun dili incelerken kullandığı yöntem Antik Yunan’da Aristo sonrası dilbilim

geleneğini şekillendirmiştir.107 Dilbilim tarihi açısından Antik Yunan’da Aristo’dan

sonra ortaya çıkmış en önemli yaklaşımlardan biri Zenon (m.ö. 263) tarafından kurulan

Stoacılık’tır. Yunanca konuşanlarla konuşmayanların karıştığı Helenistik dönemde

kurulduğu için bu okul, dilin doğru okunuş ve kullanılışı konusuna büyük önem

atfetmiştir. Bu sebeple Stoacılar dil kurallarının belirlenmesine yönelik çalışmalar

yapmışlardır. Yunan dil bilimleri geleneğindeki diğer önemli bir gelişim, büyük bir

kütüphanenin kurulmasıyla yoğun bir edebiyat ve dil araştırması merkezi haline gelen

İskenderiye’de gerçekleştirilmiştir. İskenderiye okuluna mensup dilciler, dili daha çok

edebî çalışmaların bir parçası olarak ele almışlar, öncelikle Homeros’un ve diğer

meşhur edebiyatçıların eserleri üzerinde incelemelerde bulunmuşlardır. Bu metinlerin

dili ile kendi zamanlarında konuşulan Grekçe arasında bazı farklar olduğunu gören

İskenderiyeli dilciler, dilin bozulduğu fikrinden hareketle dil kurallarını tespit etme

yönünde çalışmalar yapmışlardır. M.ö. II. yüzyılda yaşayan Aristarchos’la ivme

kazanan bu çalışmalar, Dionysos Thrax’ın (m.ö. I. yüzyıl) Téchne Grammatike adıyla

ilk Grekçe dilbilgisi kitabını hazırlamasıyla en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Dilbilim

tarihindeki önemi açısından değinilmesi gereken diğer bir çalışma aynı okuldan

Apollonios Dyskolos’un (m.s. II. yüzyıl) kaleme aldığı sözdizimi kitabıdır.108

Romalılar, Yunan dil çalışmalarından hareketle bir dilbilim geleneği

oluşturmuşlar ve Yunan gramerini Latinceye uygulamışlardır. M.ö. I. yüzyılda yaşayan

Varro’nun gramer kitabı bu geleneğin önemli ürünlerinden birisidir. Onun yanı sıra m.s.

I. yüzyılda yaşamış olan Quintilianus, IV. yüzyılda yaşayan Donatus ve V. yüzyılda

106 Platon’un dil meseleleriyle ilgili eseri Kratylos Suat Yakup Baydur tarafından tercüme edilmiştir. (Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1944). 107 R. H. Robins, A Short Story of Linguistics, s. 22; Özcan Başkan, Lengüistik Metodu, Çağlayan Yayınevi, İstanbul 1967, s. 12–14. 108 Robins, A Short Story of Linguistics, s. 20–30; Aksan, Her Yönüyle Dil, s. 18.

26

yaşayan Priscianus Latin diline dair çalışmalarıyla şöhret bulmuş isimlerdir.109

Süryânîler, Yunanlarla etkileşim içine girdikten sonra onların tesiri altında dil

çalışmalarına başlamışlardır. İskenderiyeli dilci Dionysos Thrax’ın gramer kitabının

Yusuf el-Ehvâzî (ö. 580) tarafından Süryânîceye çevrilmesi ve bu dönemde Süryânî

yazımında kullanılan i‘câm noktalarının keşfi, Süryânî diline dair çalışmalar

bakımından önemli gelişmelerdir. Bundan yaklaşık bir buçuk asır sonra Yakup er-

Rehâvî (ö. 89/708) tarafından Süryânî dilinin en önemli gramer kitaplarından biri

kaleme alınmıştır.110

B. ARAP DİLİ ÇALIŞMALARININ BAŞLAMASINA YOL AÇAN

ETKENLER

Arap diline dair çalışmaların başlamasına yol açan âmiller dînî ve sosyal

etkenler olmak üzere iki başlık altında incelenebilir:

1. Dînî Etkenler

Müslümanları Arapçaya dair çalışmalar yapmaya sevk eden başlıca etkenlerden

biri, Kur’ân kıraatinde hataların ve mushafların yazımında tashîfin iyice

yaygınlaşmasından duyulan endişedir. Pek çok rivayette gramer çalışmalarının

başlamasına hatalı kıraatlerin sebep olduğu bildirilmektedir.111 Zira, Kur’ân’ın

okunması ve yazılması sırasında yapılan hataların dini temelinden sarsacak yanlış

anlamalara yol açması muhtemeldir. Örneğin konu ile ilgili bir rivâyette bir bedevinin

( -. f/c-�� 2g !�T��Q�1�4�E�� ��-*-�WQX �� ) (Tevbe 9/3) ayetini )-�-�1�4�E( şeklinde okuması üzerine uyarıldığı,

bu ve benzeri okuyuşları önleyecek bir ilim ortaya konduğu nakledilmektedir.112 Böyle

bir okuyuş, peygamberi müşriklerle aynı hükme muhatap kılmakta ve onun Allah’tan

uzak olduğu anlamına gelmektedir. Kur’ân’ı bu tür okuyuş ve yazım hatalarından

koruma amacı Ebu’l-Esved ed-Düelî (ö. 69/688) ve öğrencilerini mushafa i‘râb ve

i‘câm noktalarının konulması ve gramere dair bir takım kuralların belirlenmesi gibi

109 Başkan, Lengüistik Metodu, s.15–16. 110 Bkz. İbrahim es-Sâmerrâî, Dirâsât fi’l-lugateyni’s-Süryâniyye ve’l-‘Arabiyye, Daru’l-Cîl, Beyrut 1985, s. 7–30. 111 Bkz. Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 19–20. 112 Bkz. Sîrâfi, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 34; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 9.

27

faaliyetlere sevk etmiştir. Önceden de belirttiğimiz gibi kutsal metinleri koruma isteği,

diğer medeniyetlerde de dil çalışmalarının başlamasının en önemli sebeplerinden

birisidir.113

Kur’ân’ın ve hadislerin anlaşılmasına, özellikle de garip kelimelerin

açıklanmasına duyulan ihtiyaç, dil malzemesinin derlenmesi ve dilin yapısının tespiti

yönündeki çalışmalara yol açan etkenler arasındadır.114 Nassların yorumlanmasında dile

dair bilginin önemi pek çok âlim tarafından vurgulanmıştır. Örneğin İmam Şâfiî (ö.

204/819), her Müslümanın en azından ibadetlerini yerine getirecek kadar Arapça

öğrenmesi gerektiğini bildirmiş, Kur’ân hakkında derin bilgi sahibi olmak isteyen ilim

talibinin ise Arapça’nın ifade tarzlarını ve anlam özelliklerini iyi bilmek zorunda

olduğunu vurgulamıştır.115 Fıkıh ve kelama dair bazı ihtilafların dile dayanan yorum

farklılıklarından kaynaklanması da, Arap dili hakkındaki bilginin dinî ilimler

sahasındaki önemini göstermektedir.116

Bu meyanda Se‘âlibî’nin (ö. 429/1038) İslam dini ile Arap diline duyulan ilgi

arasındaki ilişkiye dair sözleri manidardır: “Allah’ı (c.c.) seven onun seçkin elçisi

Muhammed’i (s.a.v.) sever. Arap asıllı peygamberi seven Arapları da sever. Arapları

seven tüm insanların en yücesine inen en üstün kitabın [Kur’ân’ın] dili Arapça’yı sever.

Arapçayı seven onunla ilgilenir ve gayretini ona yöneltir”.117

Yukarıda zikredilenlerin aksine Arap dili çalışmalarının dînî ilimlere hizmet

etmek gibi bir amaç taşımadığı ve sadece entelektüel merakın dile yönelmesinden

kaynaklandığı şeklinde bir görüş de bulunmaktadır.118

113 Ignaz Goldziher, On the History of Grammar Amongs the Arabs, (trc. ve yay. By Kinga Dévényi, Tamas Ivanyi), Amsterdam Studies in the Theory and History of Linguistic Scince, Series III, Amsterdam 1994, s. 14. 114 Abduh er-Racihî, en-Nahvu’l-‘Arabî ve’d-dersu’l-hadîs –bahsun fi’l-menhec-, Dâru’n-Nehdati’l-Arabiyye, Beyrut 1979, s. 16. 115 Muhammed b. İdris eş-Şafi‘î, er-Risâle, (thk. Ahmed Muhammed Şâkir), Dâru’t-Turâs, Kahire 1979, s. 50–51. 116 Muhammed ‘Âbid el-Câbirî, Tekvînu’l-‘akli’l-‘Arabî, el-Merkezu’s-Sekâfiyyu’l-Arabî, Beyrut 1991, s. 75. 117 Ebû Mansûr Abdülmelik es-Se‘âlibî, Kitâbu fıkhi’l-luga ve sırri’l-‘Arabiyye, (thk. Yasin el-Eyyûbî), el-Mektebetu’l-Asriyye, Beyrut 1999, s. 29. 118 Aryeh Levin, “The Status of The Science of Grammar Among Islamic Sciences”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, IXXX (2004), 2.

28

2. Sosyal Etkenler

Bir takım sosyal hadiselerin de Arap diline dair çalışmaların başlamasında ve

gelişmesinde etkili olduğu görülmektedir. Bunlardan biri, ilk fetihlerin ardından İslam’a

giren yabancı unsurların Kur’ân’ın, İslamî ilimlerin ve devletin dili olan Arapçayı

öğrenme konusundaki istek ve arzularıdır. Söz konusu isteğin bu kimselerin toplumdaki

ilmî ve idârî faaliyetlere katılma arzularından kaynaklandığı söylenebilir. Nitekim bazı

rivayetlerde bir İranlı’nın Arapça konuşurken hata yapması ve çevredekilerin buna

gülmeleri üzerine orada bulunan Ebu’l-Esved’in Arap olmayanların Arapçalarını

düzeltmelerini ve topluma katılmalarını sağlayacak bir ilim tesis etmeye karar verdiği

zikredilmiştir.119 Buradan hareketle Arap dili çalışmaların başlamasını da sadece

yabancıların Arapça öğrenme ihtiyaçlarına bağlayanlar bulunmaktadır.120 Ancak bunun

dil ilimlerinin oluşumundaki diğer etkenleri görmezden gelen bir yaklaşım olduğu

söylenebilir.

Dillerini ve fesâhatlerini kendileri için bir övünç kaynağı sayan Arapların ve

yöneticilerin bu telakkîyi destekleyen tavırlarının da dil çalışmalarının başlamasında

etkili olduğu söylenebilir.121

C. NAHİV İLMİNİN DOĞUŞU HAKKINDAKİ RİVAYETLER VE

BUNLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Geniş anlamda dilin yapısal özelliklerinin sistemli bir şekilde betimlenmesi

olarak tanımlanabilecek olan gramer, dil yapılarının aldığı farklı şekilleri kurallar

halinde ortaya koyar ve dilin çeşitli formlarını bu kurallara göre inceler.122 Bir dilin

doğası itibariyle doğuşundan itibaren sahip olduğu kuralların kayıt altına alınması,

genellikle bu kurallara uygun olmayan kullanımların çoğalması neticesinde meydana

gelmektedir. Arap dili de lahnin (dil hatalarının) çoğalmaya başladığı döneme kadar

119 Bkz. Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 36; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 22; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 191–92; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 6. 120 Von Crimer, el-Hadâratu’l-İslâmiyye ve medâ te’essurihâ bi’l-mu’essirâti’l-ecnebiyye, (Trc. Mustafa Taha Bedr), Kâhire, t.y., s. 89–90. 121 Şevkî Dayf, el-Medârisu’n-nahviyye, Dâru’l-Ma‘ârif, Kahire 1999, s. 12; Hadîce el-Hadîsî, el-Medârisu’n-nahviyye, Dâru’l-Emel, İrbid 2001, s. 52. 122 M.Y. Suleiman, “On the Underlying Foundation of Arabic Grammar: A Preliminary Investigation”, British Society for Middle Eastern Studies Bulletin, XVI/2 (1989), 177.

29

selîka (bozulmamış dil melekesi) ile bu kurallara uygun bir şekilde kullanılmaktaydı.

Özellikle I/VII. asırda fetihlerden sonra yabancı kavimlerle karışan Arapların dillerinde

görülen bozulma üzerine, nassların bu bozulmanın etkisinden korunması için dil

kurallarının belirlenmesi gerekli bir hal almıştı. İşte bu tespit faaliyetinin başlangıç

noktası konusunda klasik kaynaklarda (özellikle dil ilimleriyle ilgili biyografik ve

bibliyografik eserlerde) birbirinden farklı ve çelişkiler içeren rivayetler

bulunmaktadır.123 Bunların değerlendirilmesine geçmeden önce muhtelif şahıslarla

özdeşleştirilen bu rivâyetleri tarihî sıraya göre kısaca özetlemek ve sınıflandırmak

yerinde olacaktır:

1. Ömer b. el-Hattâb: Nahiv ilmine dair çalışmaların başlamasını sağladığı

nakledilen ilk şahıs Hz. Ömer’dir. Bir rivayete göre Hz. Ömer, Medine’de bir bedevinin

hatalı bir şekilde Kur’ân okuduğunu duyunca onu uyarmış ve Arap dilini iyi

bilmeyenlerin Kur’ân öğretmemesini emrettikten sonra Ebu’l-Esved ed-Düelî’den

insanların dilini düzeltecek bir kitap kaleme almasını istemişti.124

2. Ali b. Ebû Tâlib: Bazı rivayetlerde ise Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin nahiv

ilminin temel prensiplerini Hz. Ali’den aldığı ifade edilmektedir. Bu rivayetlere göre

Hz. Ali dile dair giriş mahiyetinde bir risâle yazarak Ebu’l-Esved’e vermiş, Ebu’l-Esved

de Hz. Ali’nin tavsiyeleri doğrultusunda bu risaleyi tamamlamıştır.

İbnu’l-Kıftî’nin bu konudaki rivayetlerin en meşhuru olarak kabul ettiği habere

göre, Hz. Ali’nin yakın dostu olan Ebu’l-Esved bir gün halifenin huzuruna girmiş, onu

düşünür bir halde görünce bunun sebebini sormuştu. Bunun üzerine halife dil

hatalarının yabancılar sebebiyle yayıldığına dikkat çekerek, buna çare olması için bir

risâle yazacağını söylemişti. Ebu’l-Esved, birkaç gün sonra tekrar Hz. Ali’nin huzuruna

çıktığında Hz. Ali ona bir sahîfe vermişti. Rivayete göre bu sahîfede “Rahman ve

Rahim olan Allah’ın adıyla. Söz üç kısımdan oluşur: İsim, fiil, harf. İsim, konulduğu

varlık hakkında bilgi veren kelimedir. Fiil, konulduğu varlığın hareketi hakkında; harf

ise isim ve fiil dışındakiler hakkında bilgi veren kelimedir” ifadesi yazılıydı. Hz. Ali,

sahifeyi Ebu’l-Esved’e verdikten sonra “Bunları iyice incele, aklına gelenleri ilave et.

123 Bkz. Fuad Hannâ Tarzî, Fî usûli’l-luga ve’n-nahv, Mektebetu Lubnân, Beyrut 2005, s. 88. 124 Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 19–20.

30

İsimler üç bölümden ibarettir. Zâhir olanlar, muzmer olanlar, ne zâhir ne de muzmer

olanlar. İnsanlar ancak bu üçüncüsünde birbirlerine üstünlük sağlayabilirler” demişti.

Bunun üzerine Ebu’l-Esved bilgi toplama işine girişmiş ve topladığı bilgileri halifeye

arz etmişti. Ebu’l-Esved’in ele aldığı konular arasında ‘fiile benzeyen harfler’ de

bulunmaktaydı. Ebu’l-Esved !�T 5 !�# 5 !�h* 5 �@3� ve !UM�’ yi yazmış D�i�’ yi yazmamıştı. Hz.

Ali D�i�’ nin de bu harflerden olduğunu söyleyerek onu da eklemesini istemişti. İbnu’l-

Kıftî, bu rivayeti naklettikten sonra Mısır’daki sahaflarda Hz. Ali’ye ait nahiv

mukaddimesi olduğu söylenen bir risâle gördüğünü ifade etmektedir.125 Bu rivayetin

bulunduğu diğer kaynaklarda ayrıntılara dair farklılıklar bulunmaktadır.126

Diğer bazı rivayetlerde ise Ebu’l-Esved’in nahiv ilmindeki kaynağının Hz. Ali

olduğunu ifade ettiği belirtilmekte ve onun bu ilmi başkalarıyla paylaşma konusunda

pek istekli olmadığı vurgulanmaktadır. İbnu’l-Kıftî, bu bilgiye Ebu’l-Esved’in kıraat

âlimi olduğunu ve kıraati Hz. Ali’den aldığını da eklemektedir.127

3. Ebu’l-Esved ed-Düelî: Konuya dair rivayetlerin çoğu nahiv ilmini Ebu’l-

Esved ed-Düelî’nin tesis ettiği yönündedir. Bunlardan bazıları yukarıdaki gibi Hz.

Ali’nin yönlendirici rolüne işaret ederken, bazıları böyle bir işaret içermemektedir. Bu

rivayetlerin aktardıkları hadiseler arasında bazı farklılıkların bulunduğu göze

çarpmaktadır.

Rivayetlerin bir kısmında Ebu’l-Esved’in kızının yaptığı dil hatasını

duyması128 veya bir İranlı’nın hatalı konuşması ve etrafındakilerin buna gülmeleri

üzerine129 bazı dil konularını kayıt altına aldığı belirtilmektedir. Bazı rivayetler ise onun

Ziyâd b. Ebîh’in emriyle nahiv ilmine dair bir kitap hazırladığı şeklindedir. Bu yöndeki

rivayetlerin bir kısmına göre Ziyâd b. Ebîh, dildeki bozulmanın farkına varıp Ebu’l-

Esved’den insanların dillerini düzeltecekleri bir kitap yazmasını istemiş, bu isteği önce

125 Bkz. İbnu’l-Kıftî, İnbâhur-ruvât, I, 4–5. 126 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 194; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 17–18. 127 Bkz. Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 10–11; Zubeydî, Tabakâtu'n-nahviyyîn, s. 21; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 190; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 18–21; İbnu’l-Kıftî, İnbâhur-ruvât, I, 15. 128 Bkz. Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 34; Zubeydî, Tabakâtu'n-nahviyyîn, s. 22; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 21; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 16. 129 Bkz. Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 36; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 22; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 191–92; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 6.

31

geri çeviren Ebu’l-Esved daha sonra ikna olmuştu.130 Bazı rivayetlerde ise

yukarıdakinin aksine Ebu’l-Esved’in insanların yaptıkları dil hatalarını duyarak Ziyâd b.

Ebîh’ten bir kitap yazma konusunda izin istediği, önce bu talebi kabul etmeyen Ziyâd’ın

dil hatalarının çoğaldığını anlaması üzerine ikna olduğu nakledilmektedir.131 Bazı

rivayetler de Ebu’l-Esved’in Ziyâd b. Ebîh’in emriyle başladığı mushafa i‘râb

noktalarını koyma işini tamamladıktan sonra nahiv ilmini vaz‘ ettiği yönündedir.132

İbnu’n-Nedîm (ö. 385/995), bir kitap koleksiyoncusunda nahiv ilminin

temellerini atan kişinin Ebu’l-Esved olduğuna dair dört varaklık bir risale gördüğünü

belirtmektedir. İbnu’n-Nedîm’in ifadesine göre bu risalenin başında “Bu, Yahya b.

Ya’mer’in hattıyla yazılmış ve içerisinde Ebu’l-Esved’den naklen fâ‘il ve mef‘ûl

konularındaki bilgilerin bulunduğu bir risaledir” yazılıdır. Bu yazının altında eski bir

hatla “Bu ‘Allân en-Nahvî’nin hattıdır”, bunun da altında “Bu en-Nadr b. Şumeyl’in

hattıdır” şeklinde kayıtlar bulunduğunu ifade eden İbnu’n-Nedîm, bu mecmuanın

kaybolduğunu ve daha sonra çokça aramasına rağmen onu bulamadığını

belirtmektedir.133 İbnu’l-Kıftî de yukarıda zikrettiğimiz üzere Mısır’daki sahaflarda Hz.

Ali’ye nispet edilen bir nahiv mukaddimesinin bulunduğunu nakletmektedir.134 İbnu’l-

Kıftî’nin sözünü ettiği bu risalenin İbnu’n-Nedîm’in bahsettiği mukaddime olması

muhtemeldir.

İbn Sellâm el-Cumahî (ö. 232/846) de dil ilimlerini tesis eden, bu alandaki

çalışmaları başlatan, yöntemi belirleyen ve kıyas metodunu kullanan ilk kişinin Ebu’l-

Esved ed-Düelî olduğunu belirtmektedir. Cumahî’ye göre Ebu’l-Esved, fâ‘il, mef‘ûl,

muzâf, cer, ref‘, nasb ve cezm konularını kayıt altına almış, İbn Ebû İshak kıyas

usulünü kullanarak ve illetlere dair açıklamalar yaparak bu konuları genişletmiştir.135

4. Abdurrahman b. Hürmüz ve Nasr b. Âsım: Kaynaklarda ayrıca

Abdurrahman b. Hürmüz (ö. 117/735) ve Nasr b. Âsım el-Leysî’nin (ö. 89/707–8)

130 Bkz. Sîrâfi, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 34; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 9. 131 Bkz. Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 22. 132 Bkz. el-Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 6. 133 Bkz. İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 194. 134 Bkz. İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 5. 135 İbn Sellâm el-Cumahî, Tabakâtu fuhûli’ş-şu‛arâ, (thk. Mahmud Muhammed Şakir), Matbaatu’l-Medenî, Kâhire t.y., s. 12.

32

isimleri nahiv ilmini tesis eden kimseler olarak geçmektedir.136 Bazı kaynaklarda bu

rivayetlerin doğru olmadığı, zira bu iki kişinin bilgisinin Ebu’l-Esved’e dayandığı da

zikredilmiştir.137

İbn Fâris’in (ö. 395/1004), nahiv ilminin doğuşu konusundaki farklı yaklaşımı

dikkat çekicidir. Dilin tevkîfî olduğunu vurgulayan İbn Fâris, gramerin de tevkîfî

olduğunu, hatta Arab-ı âribe’nin gramer terimlerinden haberdar olduklarını ancak

zamanla bu konuda zayıflama görüldüğünü belirtmektedir. Ona göre Ebu’l-Esved’in

yaptığı, bu mirası canlandırmaktan ibarettir.138

Yukarıda zikredilen rivayetlerin bir takım çelişkiler içerdiği görülmektedir. Söz

konusu çelişkiler, bu rivayetlerin bazı araştırmacılar tarafından tümüyle reddedilmesine

yol açmıştır. Hatta bunların, Basralı dilciler tarafından uydurulmuş olabileceği ve bunun

nahiv ilmine dînî bir arka plan sağlama amacını taşıdığı ifade edilmiştir.139 Örneğin

Brockelmann, bir ilmin tesisinin zaman gerektiren bir hadise olduğunu belirtmekte ve

nahiv ilmin kuruluşunu oldukça erken bir döneme götüren bu rivayetleri efsane

kabîlinden saymaktadır. Ona göre Arapları dil çalışmalarına yönlendiren kişinin tespiti

hâlâ kapalı bir meseledir. Ebu’l-Esved’in öğrencileri hakkında söylenenler de

kesinlikten uzaktır. Dil çalışmalarının başlaması konusundaki değerlendirmeler için

doğru tarihî sınırlar ancak Halil b. Ahmed ve Sîbeveyhi’nin hocalarının nesli olabilir.140

Söz konusu rivayetlerdeki çelişkilere dikkat çeken Rafael Talmon, biyografik

eserlerdeki bilgilerin dil çalışmalarının tarihsel gelişimine dair problemleri çözmek bir

yana bunları daha karmaşık hale getirdiğini iddia etmektedir.141

Rivayetler konusundaki itirazlardan bir diğeri de kelimenin taksimi, fâ‘il,

136 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 33, 38; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 24. 137 Bkz. İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 189; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’’, s. 10. 138 Bkz. Ebu’l-Hasen Ahmed İbn Fâris, es-Sâhibî fî fıkhi’l-luga, (thk. Mustafa eş-Şuveymî), Müessese A. Bedrân, Beyrut 1963, s. 31–34. 139 J. W. Fück, “Abu’l-Aswad al-Du’alî”, EI², I, 107; Tarzî, Fî usûli’l-luga ve’n-nahv, s. 98; Ignaz Goldziher, On The History of Grammar Among Arabs, s. 3. 140 Carl Brockelman, Târîhu’l-edebi’l-‘Arabî, (trc. Abdulhalim Neccâr), Dâru’l-Ma‛ârif, Kahire 1968, II, 123. Hulvânî, Brockelmann’ın bu görüşlerinin modern Arap dilcileri arasında etkili olduğunu, özellikle Ahmed Emîn ve takipçileri arasında revaç bulduğunu belirtmektedir. (Hulvânî, el-Mufassal fî târîhi’n-nahvi’l-‘Arabî, Müessesetu’r-Risâle, 1979 Beyrut, s. 50). 141 Rafael Talmon, “Nahwiyyūn in Sībawayhi’s Kitāb”, Zeitschrift für Arabishe Linguistik, VIII (1982), 13.

33

mef‘ûl gibi ayrım ve hükümlerin aniden ortaya çıkmasının mümkün olmadığı, hatta

dilbilimin metodoloji kazanabilmesi için uzun zamana ihtiyaç olduğu şeklindedir.142

Örneğin bu rivayetlerdeki gibi bir isim tanımının, ilk dönem nahiv kitaplarında

bulunmadığı ancak İbnu’s-Serrâc’ın (ö. 316/929) el-Usûl’ünde görülebildiği

belirtilmektedir.143 Ayrıca Hz. Ali’nin siyasî karışıklarla uğraştığı bir dönemde dil ile

ilgili bir kitap telif edebilecek zaman bulmasının mümkün görülmediği ancak, bazı

temel fikirler vererek Ebu’l-Esved’i böyle bir alana yönlendirmiş olabileceği iddia

edilmiştir.144

Ebu’l-Esved’in Kur’ân’ın i‘râbı konusundaki çalışmalarının bir sonucu olarak

Arap dilindeki olgulara dair bir takım çıkarımlarda bulunmuş olması muhtemeldir.

Onun başlattığı bu faaliyet, öğrencileri tarafından devam ettirilmiştir. Yukarıdaki

rivayetlerden Ebu’l-Esved’den sonra öğrencilerinin Basra’daki ders halkasının başına

geçtikleri, onun temelini attığı bilgi birikimini geliştirdikleri, bunları açıklayıp daha

düzenli bir hale getirdikleri anlaşılmaktadır. Ebu’l-Esved’in talebelerinden sonraki

nesil, çöle yapılan yolculukların artması sonucu fasih dil malzemesinin derlenmesiyle

bunları inceleme fırsatı bulmuşlar ve dilin yapısını bir takım kurallar koyarak tespit

etmişlerdir. Nahiv ilminin, bu neslin en önemli temsilcisi olan Abdullah b. Ebû İshak (ö.

117/735) tarafından sistemleştirildiği ve bir bilim olarak ortaya konulduğu iddia

edilmektedir.145 Nahvin mutlak anlamda tesisini Abdullah b. Ebû İshâk’a atfeden

görüşler bulunmaktadır.146 Ancak özellikle gramer çalışmalarının ortaya çıkışını, bu

sahada ilk kitabı yazması muhtemel olan Abdullah b. Ebû İshak’a nispet etmek, Ebu’l-

Esved ve öğrencileri tarafından yapılan çalışmaları görmezden gelmek ve konuya dair

bütün biyografik eserlerdeki bilgiyi reddetmek anlamını taşımaktadır. Ayrıca bahsi

geçen kaynaklardaki haberlerin bir kısmı sahih kabul edilirken diğerlerinin hatalı

142 Ahmed Emin, Duha’l-İslâm, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1954, II, s. 291–293. 143 Salih Ebû Cenâh, Dirâsât fî nazariyyeti’n-nahvi’l-‛Arabî ve tatbîkâtihâ, Daru’l-Fikr, Amman 1998, s. 18. 144 Şevkî Dayf, el-Medârisu’n-nahviyye, s. 14 145 Muhammed et-Tantâvî, Neş’etu’n-nahv ve târîhu eşheri’n-nuhât, Dâru’l-Menâr, 1991, s. 20-21; İsmail Durmuş, “Nahiv”, DİA, XXXII, 304. 146 İbrahim Mustafa, “Evvelu men vada‘a’n-nahv”, Mecelletu kulliyyeti’l-âdâb Câmi‘atu Fuâd el-Evvel, X/2 (1948), 69-75.

34

sayılması çelişkili görülmektedir. 147

Yukarıdaki rivayetlerden çıkarılabilecek bir diğer husus, ilk dönemlerde

üzerinde durulan konular ve tespit edilen dil kurallarıdır. Bu rivayetlerde fetha, damme,

kesra, ref‘, nasb, cer, isim, fiil, harf, muzmer, zâhir, fâ‘il, mef‘ûl, muzâf, harf-i cerler,

ta‘accub ve istifhâm gibi bir takım terimler geçmektedir. Bunların, mushafın

noktalanması ve kıraatı faaliyetiyle yakından ilişkili terimler olması dikkat çekicidir.

Ayrıca yukarıda zikredilen münferid hadiselerin, büyük bir ilmî disiplinin

tesisine sebep olması da çok doğru görünmemektedir. Bu nedenle söz konusu

hadiselerin bütüncül bir değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir.

D. DİL İLİMLERİNİN GELİŞTİĞİ MERKEZLER (BASRA-KÛFE-

MEDİNE)

Arap diline dair ilk sistemli çalışmalar, Arap Yarımadası’nın kuzeydoğusunda

İslam fetihleri sırasında 14/635 veya 16/637 yılında askerî üs olarak kurulmuş bir şehir

olan148 Basra’da başlatılmıştır. Ebu’l-Esved tarafından mushafa i‘râb noktalarının

konulması ve bazı gramer kurallarının belirlenmesi şeklinde başlatılan faaliyet, onun

Nasr b. Âsım ve ‘Anbese b. Ma‘dân gibi öğrencileri tarafından mushafa i‘câm

noktalarının konulması ve gramer konularının genişletilmesi ile devam ettirilmiştir.

Fetihlerden sonra yarımadada dağınık bir halde bulunan kabileler yeni kurulan

şehirlere göç etmeye teşvik edilmiştir.149 Bu tavır, hızlı bir şehirleşme sürecini

beraberinde getirmiş ve Basra’ya kırka yakın Arap kabilesine mensup kalabalık bir

nüfus yerleştirilmiş, bunun yanı sıra Fars bölgesinde yapılan fetihler sonucu Müslüman

olan veya esir alınan kimseler de onlara katılmışlardır.150 Bölgede yabancıların

çoğunluğunu oluşturan Farslar dışında Hindistan ve Afrika’dan gelen bazı toplulukların

147 Abdulvehhâb Hamûde, “Havle ‘evvelu men vada‘a’n-nahv”, Mecelletu kulliyyeti’l-âdâb Câmi‘atu Fuâd el-Evvel, XIII/1 (1951), 123–145; Tevfik Rüştü Topuzoğlu, “Ebü’l-Esved ed-Düelî”, DİA, X, 312. 148 Ebu’l-Hasen Ali b. Hüseyn el-Mes‘ûdî, Murûcu’z-zeheb, (thk. Muhammed Muhiddin Abdulhamid), el-Mektebetu’t-Ticâriyyeti’l-Kübrâ, Kahire 1964, II, 328. 149 Abdulaziz ed-Dûrî, “Neşetu’s-sekâfeti’l-Arabiyyeti’l-İslamiyye –Nazratun ile’l-‘İrâk-”, Mecelletu mecma‘i’l-lugati’l-Arabiyyi’l-Urdunî, I (1978), 49. 150 Ebû Abdullah Muhammed İbn Sa‛d, Kitâbu tabakâti’l-kebîr, (thk. Ali Muhammed Ömer), Mektebetu’l-Hancî, Kahire 2001, III, 157–158.

35

da şehre yerleştiği ifade edilmektedir.151 Böylece Basra, farklı kültürlerin bir araya

geldiği bir merkez haline gelmiştir. Bölgede önceden var olan Farsça, Süryânîce ve

Arâmîce yerini Arapçaya bırakmıştır.152

Basra’ya kuruluşunun ardından 150 kadar sahabî yerleşmiş153 ve şehirdeki ilmî

faaliyetler hızlı bir gelişme göstermiştir. Kaynaklarda Basra’nın, dil çalışmalarının

geliştiği ilk merkez olduğu ifade edilmektedir.154 Bunda şehrin çöle yakınlığı, Araplarla

yabancıların karıştığı bir merkez olması sebebiyle lahnin yaygın olması ve bedevilerin

ticaret için geldikleri Mirbed panayırının Basra’da kurulması gibi bir takım etkenler rol

oynamıştır. Bütün bunlar, Basralıların bedevilere (fasih dil kaynağına) daha yakın

olmalarını sağlamıştır.155

Basra’da başlayan gramer çalışmalarını yaklaşık bir asır sonra Kûfe’dekiler

takip etmiştir. Bundan önceki dönemde Kûfe’deki dil çalışmalarının kıraat ve dil

malzemesinin rivayeti üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.156 İki muhit arasında ilmî

bakımdan sürekli bir etkileşimin yaşandığı anlaşılmaktadır. Nitekim Mu‘âz el-Herrâ (ö.

187/803) ve Ruâsî (ö. 187/803) gibi Basra’dan Kûfe’ye gidenler olduğu gibi Kisâî ve

Ferrâ (ö. 207/822) gibi Kûfe’den Basra’ya gidenler de olmuştur.157 Ruâsî ile birlikte

Kûfe’de gramer derslerine başlayan dilcilerin Basralılardan ayrı bir gramer anlayışı

geliştirmelerinin Kisâî ve öğrencileri Ferrâ ile Hişâm b. Mu‘âviye (ö. 209/824)

tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülmektedir.158 İki muhitteki dil ve edebiyat

çalışmaları, zamanla prensipleri ve meselelere bakış açıları arasında ihtilaflar olan iki

dil ekolünün doğmasına yol açmıştır.159

II/VIII. yüzyılda Basra ve Kûfe’nin yanı sıra Medine’de de gramer

151 Abdulhâlık Bakır, “Basra”, DİA, V, 111. 152 Michael Morony, İraq After The Muslim Conquest, Pricenton University Press, New Jersey 1984, s. 20. 153 İbn Sa‛d, Tabakât, VII, 63. 154 Cumahî, Tabakâtu fuhûli’ş-şu‛arâ, I, 12. 155 Hulusi Kılıç, “Basriyyûn”, DİA, V, 117. 156 Kees Versteegh, “Grammar and Exegesis –The Origins of Kufan Grammar and The Tafsīr Muqātil-”, Der Islam, LXVII/2 (1990), 237. 157 Mehdî el-Mahzûmî, Medresetu’l-Kûfe ve menhecuhâ fî dirâseti’n-nahvi ve’l-luga, Dâru’r-Râ’idi’l-‘Arabî, Beyrut 1986, s. 20–22. 158 Mahzûmî, Medresetu’l-Kûfe, 355–357; Muhammed Ali Hamza, “Hişâm b. Mu‘âviye ed-Darîr ve neş’etu’l-medreseti’l-Kûfiyye”, Mecelletu Câmi‘ati Saddâm li’l-ulûmi’l-İslâmiyye, I (1993), 119. 159 Hulusi Kılıç, “Kufiyyûn”, DİA, XVI, 345.

36

çalışmalarının sistemli bir hal aldığı öne sürülmektedir.160 Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ında

ehl-i Medîne,161 Ferrâ’nın Me‘âni’l-Kur’ân’ında Medine gramercileri162 veya Hicâz

gramercileri163 şeklinde nitelediği bu grupta Ebu’l-Esved’in öğrencilerinden

Abdurrahman b. Hürmüz el-A‘rec (ö. 117/735), Bişkest en-Nahvî (ö. 130/ 748), Ali el-

Cemel, Müslim b. Cündüb el-Mahallî gibi âlimler sayılmaktadır. Bunların faaliyeti daha

çok kıraat alanında yoğunlaşmıştır.164 İbn Berhân’ın Luma‘ şerhinde nahiv âlimlerini

Basralılar, Kûfeliler ve Medineliler olmak üzere üç kısma ayırdığı görülmektedir.165 İbn

Berhân’ın bu taksimini zikreden İbnu’l-Kıftî, İbn Ya‘îş’e (ö. 643/1245) Medine

nahivcilerinin kim olduğu sorulunca, onun bu şehirde bir nahiv mezhebinin olmadığını,

ancak bu ifade ile bu şehre giden ilk nahiv âlimlerinin kastedilmiş olabileceğini

söylediği nakletmektedir.166

E. ARAP DİLİ ÇALIŞMALARININ ÖZGÜNLÜĞÜ

Arap dili çalışmalarının özgünlüğüne dair tartışmalar, Arap dilbilim tarihinin

önemli konuları arasındadır. Gerard Troupeau, Arap dilbiliminin dünyanın iki büyük

dilbilim geleneği olan Yunan ve Hint dilbilim gelenekleri arasındaki mevkiinin, Arap

dili çalışmalarının orjinalitesi meselesi konusundaki ilginin oluşumunda pay sahibi

olduğunu söylemektedir.167 Ayrıca Arap dilbiliminin kısa sürede Sîbeveyhi’nin el-

Kitâb’ıyla ulaştığı nokta, bazı araştırmacılarda yabancı etkisinin varlığına dair şüpheler

uyandırmıştır. Bu mesele, Arap dili çalışmalarının özellikle başlangıç aşamasında

yöntem, fikir ve içerdiği bazı tasnif ve terimler konusunda yabancı kültürlerden

etkilenip etkilenmediği, böyle bir etkilenme varsa bunun hangi yollarla gerçekleştiği

gibi tartışmalar etrafında şekillenmektedir. Bu konuda biyografi ve tarih kitaplarındaki

rivâyetlere dayanan geleneksel yaklaşım tarzının reddedilip dil çalışmalarının başlangıç

döneminin yabancı kültürlerin etkisine dayandırılması, ilk kez oryantalistler tarafından

160 Rafael Talmon, “An Eight-Century Grammatical School in Medina: The Collection and Evaluation of the Available Material”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, IIL/2 (1985), 224–236. 161 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 140, 185, 396, III, 50, 123, 152, 520. 162 Ebû Zekeriya el-Ferrâ, Me‛âni’l-Kur’ân, Âlemu’l-Kütüb, 1980, II, 82. 163 Ferrâ, Me‛âni’l-Kur’ân, I, 358. 164 Rafael Talmon, “An Eight-Century Grammatical School in Medina”, 235. 165 Ebu’l-Kâsım Abdulvâhid İbn Berhân, Şerhu’l-Luma‛, (thk. Fâiz Fâris), el-Meclisu’l-Vatanî li’s-Sekâfe ve’l-Funûn ve’l-Edeb, Kuveyt 1984, s. 1. 166 Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 172. 167 Gerard Troupeau, “Neş’etu’n-nahvi’l-‘Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, Mecelletu Mecma‘i’l-Lugati’l-Arabiyyeti’l-Urdunî, I (1978), 125.

37

ortaya atılmış bir iddiadır. Ardından bu tartışmalara Arap dünyasından dilciler de

katılmış, bazıları oryantalistlerin iddialarını destekler mahiyette görüşler öne sürerken,

bazıları bu iddiaları reddetme ve Arap dilbiliminin orijinalitesini ispat etme yolunu

seçmişlerdir.

Bu tartışmanın çıkışında Arap dil bilimlerinin başlangıç safhası hakkındaki

bilgilerin oldukça sınırlı olması etkili olmuştur. Tarihî olarak I/VII. asrın ikinci

yarısından II/VIII. asrın ikinci yarısına yani dilbilim sahasında (nahiv, sarf ve sesbilim)

elimize ulaşan ilk eser olan el-Kitâb’ın yazarı Sîbeveyhi’nin nesline kadarki süreci

kapsayan bu dönem, Arap dilbilim tarihindeki kayıp halka olarak görülmektedir.168

Carter, etkilenme iddialarının ilk defa 1788’de Hesse tarafından dile

getirildiğini belirtmektedir.169 Onu, bir sonraki asırda Arap dilbilim geleneğinin Süryânî

grameri aracılığıyla bir takım kavram ve terimler iktibas ederek Aristo mantığından

etkilendiğini öne süren, Historia artis grammatica apud Syros (Leipzig 1889)

[Süryânîlerde Gramer Bilimi] adlı eserin sahibi Alman oryantalist Merx takip

etmiştir.170 Sonraki oryantalistlerin çoğu etkilenme fikrini temelde kabul etmekle

birlikte bunun çeşitli yönleri konusunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Fleish, Arap

dilbiliminin Yunan mantığından değil, Yunan gramerinden etkilenmiş olabileceğini

savunmuştur.171 Goldziher de Arap gramerinin Süryânîler yoluyla Yunan mantığından

etkilendiğini savunanlar arasındadır. O, Dil çalışmalarının Irak’ta başlamasının coğrafî

açıdan da, söz konusu etkilenme iddiasını destekler mahiyette olduğunu

vurgulamaktadır.172 Ayrıca Versteegh, Greek Elements in Arabic Linguistic Thinking

(1977) adlı çalışmasıyla Arap gramerinin Yunan mantığından etkilendiği şeklindeki

iddiaları tekrar güçlü bir şekilde gündeme getirmiştir.173 Bunun yanı sıra John Danecki

168Abdulâl Sâlim Mekrem, el-Halkatu’l-mefkûde fî târîhi’n-nahvi’l-Arabî, Müessesetu’r-Risâle, Kahire 1977, s. 5–7. 169 Michael Carter, “Sibawayhi”, EI², IX, 525. 170 Gerard Troupeau, “Nahw” EI², VII, 913. Troupeau, etkilenme iddiasının ilk kez Alman oryantalist Merx (1889) tarafından dile getirildiğini söylemektedir. M. Carter ise bu iddianın sanıldığının aksine daha eskiye dayandığını ve ilk kez Hesse’nin (1788) bu iddiayı öne sürdüğünü vurgulamıştır. (Carter, “Sibawayhi”, EI², IX, 525) Merx’in görüşleri hakkında eleştirel bir bir değerlendirme için bkz. Mehmet Şirin Çıkar, “Arap Nahiv İlminin Kaynağına İlişkin Şüpheci Söylem –Albert Merx Örneği-”, Akademik Araştırmalar Dergisi, XVI/1 (2003), 147–156. 171 Troupeau, “Neş’etu’n-nahvi’l-Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, 125. 172 Goldziher, History of Grammar Among The Arabs, s. 9. 173 Troupeau, “Neş’etu’n-nahvi’l-Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, 125.

38

tarafından ilk dönemde sesbilim çalışmaları üzerindeki Hint etkisi dile getirilmiş, ancak

bu iddia Law tarafından reddedilmiştir.174

Arap dilbilim çalışmalarının başlangıç döneminde yabancı tesiri altında

olduğunu savunanların ortak noktası, bu ilmî faaliyetin başlangıcını Ebu’l-Esved ed-

Düelî’ye hatta Hz. Ali’ye dayandıran rivayetlere güvenmemeleri ve bunların içerdiği

çelişkilere vurgu yapmalarıdır.175 Ayrıca onlara göre bu dilbilimsel çabanın, dilin

bozulması gibi acil bir ihtiyaçtan doğduğu kabul edilse bile kelimenin taksimi, fâ‘il,

mef‘ûl gibi bilimsel birikim gerektiren ayrım ve hükümlerin aniden ortaya çıkması

mümkün değildir. Hatta dilbiliminin bir metodolojiye sahip olabilmesi için asırların

geçmesi gerekmektedir.176 Bu dönemle ilgili yeterince bilgi bulunmamasına rağmen söz

konusu sınıflandırmaların, diğer dilbilim geleneklerinin ilk dönem Arap dili çalışmaları

üzerindeki etkisini yansıttığı iddia edilmiştir.177

Talmon, böyle bir etkiyi yansıtacak doğrudan ve kesin delillerin bulunmadığını

ve döneme ait metinlerin (yani el-Kitâb’ın) bu etkiyi gösteren bir işaret içermediğini

vurgulamaktadır.178 Ona göre yazılı kaynaklarda bu tür delillerin bulunmayışı, söz

konusu etkileşimin Halil b. Ahmed öncesinde “Eski Irak gramer ekolü” diye

174 Carter, “Sibawayhi”, EI², IX, 525. Janusz Danecki’nin bu konudaki makalesi “Indian Phonetical Theory and Arab Grammarians” Roscnik Orientalistyczny, ILXIV (1985), 127–134. Vivien Law’ın makalesi ise şudur: “Indian Influence On Early Arabic Phonetics –Or Coincidence”, Studies in the History of Arabic Grammar, II: Proceedings of the 2nd Symposium on the History of Arabic Grammar, Nijmegen, 27 April-1 May 1987 ed. Kees Versteegh, Michael G. Carter, 215-227. Ayrıca Sara Solomon, Arap fonetiğine dair “The Beggining of Phonological Terminology in Arabic” adlı makalesinde Arap ses çalışmalarının herhangi bir yabancı etkiden uzak olduğunu savunmaktadır. (The Arabist, VI-VII (1999), 183) 175 Örneğin Brockelman bu rivâyetleri hurafe kabilinden saymaktadır. Bkz. Carl Brockelman, Târîhu’l-edebi’l-Arabî, (trc. Abdulhalim Neccâr), Dâru’l-Ma‛ârif, Kahire 1968, II, 123. 176 Mehmet Şirin Çıkar, “Arap Nahiv İlminin Kaynağına İlişkin Şüpheci Söylem”, 148. 177 Rafael Talmon, “Mezhebu’l-muerrihîne’l-‛Arab fî vasfi ilmi’n-nahvi’l-Arabî”, Mecelletu’l-Kermil Ebhâsun fi’l-lugati ve’l-edeb, IV (1983), 94. Talmon, diğer bir makalesinde Arap dilbilimin başlangıç dönemine dair rivayetlerin Schacht’ın Origins of Muhammadan Jurispuridence adlı kitabında fıkıh ilminin temellerini ararken uyguladığı yöntem kullanılarak değerlendirilmesi doğru sonuçlar verebileceğini söylemektedir. Bu rivayetlere kuşkucu bir şekilde yaklaşan bu yöntem kullanıldığında Arap dilbiliminin başlangıcı hakkındaki oldukça detaylı ve “ustaca hazırlanmış” haberlerin daha sonraki dilciler tarafından kendi görüşlerine hizmet etmek amacıyla kurgulandığının görüleceğini iddia etmektedir. (Rafael Talmon, “Schacht’s Theory in the Light of Recent Discoveries Concerning and The Origins of Arabic Grammar”, Studia Islamica, LXV, Paris 1987, 48). 178 Talmon, “Nahwiyyūn in Sībawayhi’s Kitāb”, 13.

39

isimlendirdiği dönemde gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır.179 Yabancı etkisi

iddialarına karşı çıkan M. Carter ise Arab dilbiliminin başta kıraat ve fıkıh olmak üzere

diğer İslâmî ilimlerle sıkı bir ilişki içerisinde başladığını öne sürmektedir.180 Tarzî

klasik kaynaklarda yabancı tesirine dair herhangi bir işaretin bulunmamasının, dil

çalışmaları vasıtasıyla kıraatler üzerinde herhangi bir etkinin mevcut olmadığını ortaya

koyma isteğinden kaynaklandığını öne sürmektedir.181 Ancak, klasik kaynaklarda Arap

dili çalışmalarının, oluşum safhasından sonra mantık ve felsefe gibi disiplinlerle ilişki

içerisine girdiği ve bunların etkisi altında kaldığına dair haberler bulunmaktadır. Bu, söz

konusu kaynaklarda bu tür haberlerin bilerek saklanması gibi bir tavrın bulunmadığını

göstermektedir.182

Klasik kaynakların tümü dil çalışmalarının İslam dünyasındaki dahilî

etkenlerden doğduğu hususunda fikir birliği içerisindedir. Bunların hepsini görmezden

gelmenin doğru bir yaklaşım olmadığı söylenebilir.183 Ayrıca çeşitli dil gelenekleri

arasında etkileşimin olması gayet doğal bir olgudur. Ancak bazı oryantalistler tarafından

Yunan dilbilimi ile Arap grameri arasında bulunduğu varsayılan etkileşimi ifade etmek

için kullanılan “taklit” kavramı bu tür bir etkileşimi ifade etmekten tamamen uzaktır ve

bu ifadenin kasıtlı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zira çeşitli milletlerin yürüttüğü

dilbilim çalışmaları arasında bir takım benzerliklerin bulunması, bu bilimsel gelenekler

arasında bir etkileşimin var olduğunu kesin bir şekilde ortaya koymamaktadır. Farklı

milletlerde dilbilim çalışmalarının başlamasındaki etkenlerin birbirine yakın olduğu

görülmektedir. Örneğin noktalama Araplar dışında Yunanlar, Süryânîler ve İbranîlerde

de bulunmaktadır ve onları noktalamaya götüren başlıca sebep dînî metinlerin doğru

179 Rafael Talmon, “Gāya, Sıfa and al-Kalām al-Wāsıf In Ibn Muqaffa‘s Manual Of Logic: New Considerations About The Beggining Of Arabic Grammar”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XXX (2005), 508. 180 Carter, Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ta kullandığı terminolojinin doğuşunun üç tarihi aşamada gerçekleştiğini söyler. Birinci aşama Kur’ân’ın kıraati ve yazılışı etrafında kıraat ilmiyle iç içe şekillenmiş, ikinci aşama el-Kitâb’ta nahviyyûn adı verilen grup tarafından toplanan dil malzemesinin fıkıh ilminin metotlarından faydalanılarak değerlendirilmesiyle oluşmuş ve üçüncü ve son aşama olarak el-Kitâb’ta görülen terminolojik düzeye ulaşılmıştır. (M. G. Carter, Sibawayhi, s. 49–50). 181 Fuad Hanâ Tarzî, Fî usûli’l-luga ve’n-nahv, s. 97. 182 İsmail Ahmed Amâyira, Müsteşrikûn ve nazariyyâtuhum fî neş’eti’d-dirâsâti’l-lugaviyyeti’l-‘Arabiyye, Dâru’l-Vâil, Amman 2002, s. 43-44. 183 Amâyira, el-Müsteşrikûn ve nazariyyâtuhum, 43-44.

40

okunabilmesini sağlamaktır.184

Söz konusu problemin elimizdeki bilgilerin sınırlı oluşundan dolayı kesin bir

sonuca ulaşamayacağını, önemli olanın orjinalite veya etkilenme değil

“sahiplenme/benimseme” olduğunu dile getiren bir yaklaşım da bulunmaktadır.185

Arap dilbilim çalışmalarının başlamasında etkisi bulunduğu iddia edilen

dilbilim gelenekleri şunlardır:

1. Yunan Etkisi

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Arap dilbiliminin Yunan mantığından veya

gramerinden etkilendiği şeklindeki iddia, XVIII. yüzyılın sonlarından beri pek çok

oryantalist tarafından dile getirilmiştir.

Kaynaklar, ilk Arap dilcilerinin Aristo mantığıyla doğrudan bağlantılarının

bulunduğuna dair bir delil sunmamaktadır. Bununla birlikte Arap dilbiliminin oluşum

aşamasında Aristo mantığı ile ilişki içerisinde bulunduğu öne sürülmüştür. Böyle bir

ilişki ancak Süryânî dilcilerin eserleri ve Yunan mantık kitaplarının Arapçaya

tercümeleri yoluyla gerçekleşmiş olabilir.186

Süryânîler, m.s. IV-V. asırlarda dile dair çalışmalara başlamışlar ve Yunan

gramerinden pek çok terimi tercüme etmişlerdir. Yusuf el-Ehvâzî (ö. m. 580),

İskenderiyeli dilci Dionysos Thrax’ın gramer kitabını Süryânîceye tercüme etmiş,

ayrıca Yakup er-Rehâvî (ö. 89/708) Yunan gramer usulüne göre ilk Süryânîce gramer

kitabını yazmıştır.187

Aristo mantığının tam anlamıylaYunancadan Arapçaya tercümesi konusunda

kabul gören fikir, bu faaliyetin Huneyn b. İshak (ö. 264/874) ve öğrencilerinin,

184 Muhammed Huseyn Âl Yâsîn, ed-Dirâsâtu’l-lugaviyye ‘inde’l-‘Arab ilâ nihâyeti’l-karni’s-sâlis, Dâru Mektebeti’l-Hayât, Beyrut 1980, s. 85. 185 Racihî, en-Nahvu’l-‘Arabî ve’d-dersu’l-hadîs –bahsun fi’l-menhec-, Dâru’n-Nehdati’l-Arabiyye, Beyrut 1979, s. 62. 186 Râcihî, en-Nahvu’l-‘Arabî ve’d-dersu’l-hadîs, s. 62. 187 Zâkiye Râşid, “Neş’etu’n-nahv ‘inde’s-Suryân ve târîhu nuhâtihim”, Mecelletu Külliyyetu’l-Âdâb Câmi‛atu’l-Kâhire, I (1961), 215.

41

Organon’un tamamını Arapça’ya çevirdikleri zaman gerçekleştiği şeklindedir.188 Bu,

Arap dili çalışmalarının semeresini verdiği, el-Kitâb’ın yazıldığı tarihten çok sonraki bir

dönemdir. Sîbeveyhi’den önceki dil âlimlerinin Yunanca bilmedikleri varsayıldığında

vasıtasız bir Yunan etkisinin varlığını iddia etmek oldukça zordur.189 Ayrıca elimizde

ilk iki asırda Yunan mantık ve gramer eserleri üzerine, terim ve fikir iktibası yapılacak

derecede çalışmalar yapıldığına dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır.190 Aristo

mantığına dair eserleri Arapçaya ilk defa tercüme edenin İbnu’l-Mukaffa‘ (ö. 142/759)

olduğu ve onun vasıtasıyla dil âlimlerinin Aristo mantığı hakkında bilgi edinmiş

olabilecekleri iddia edilmektedir.191 Böyle bir iddia kabul edilse bile, dil ilimlerinin

I/VII. asrın ikinci yarısına kadar uzanan çalışmaların sonucu olduğu ve birden bire Halil

ve Sîbeveyh’in tabakasında ortaya çıkmadığı unutulmamalıdır.

Arap dili çalışmalarında Yunan etkisinin varlığını iddia edenler, bu iddialarını

ispatlama hususunda kelimenin (isim-fiil-harf) şeklindeki üçlü tasnifini, amel, müsned-

müsnedün ileyh, zarf, i‘râb, hâl, kıyâs, istikâmet (doğruluk)-ihâlet (imkansızlık), fiil,

fâ‘il ve mef‘ûl gibi terimleri incelemişlerdir.192 Arap gramerinde ve Yunan

mantığındaki terimlerin benzerliklerinin bir etkileşimin sonucu olduğuna kesin gözüyle

bakılmakta ve bu tür terim veya taksimlere insanın kendi düşüncesiyle de ulaşabileceği

göz ardı edilmektedir. Halbuki Müzekker-müennes veya mâzî-hâl-istikbâl gibi tasnifler

iddia edildiği gibi Aristo mantığının tesirinin sonucu değil Arap gramercilerinin ulaştığı

188 Bazı dilciler, Huneyn b. İshak’ın Halil b. Ahmed’den ders yönünde aldığı yönündeki rivayetlere (İbn Cülcül 68–69; İbn Ebî Usaybi‛a, 258) dayanarak Yunan etkisinin bu yoldan gerçekleşmiş olabileceğini iddia etmişlerdir. (İbrahim Medkûr, “en-Nahvu’l-Arabî ve mantıku Aristû,” Mecelletu Mecma‘i’l-Lugati’l-Arabiyye bi’l-Kâhire, I (1948–49), 338-346). Ancak bu bilgi tarihî açıdan doğru değildir. Zira Halil b. Ahmed’in vefatı (175/791) Huneyn b. İshak’ın doğumundan (194/810) öncedir. (İbrahim es-Sâmerrâî, Dirâsât fi’l-luga, Matba‛atu’l-Hânî, Bağdat 1961, s. 14) 189 Troupeau, “Neş’etu’n-nahvi’l-Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, 127. 190 Abdulkadir el-Mehîrî, Nazarât fi’t-turâsi’l-lugaviyyi’l-Arabî, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1993, s. 89. 191 Rafael Talmon, “et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi –Dirâse fî târîhi’l-mustalahi’n-nahviyyi’l-Arabî-”, Mecelletu’l-Kermil –Ebhâsun fi’l-luga ve’l-edeb, V, (1984), 52; Talmon, “Gāya, Sıfa and al-Kalām al-Wāsıf In Ibn Muqaffa‘s Manual Of Logic”, 510. Kitâbu’l-mantık isimli bu eser Aristo’nun mantığa dair Categorias (Kitâbu’l-makûlât), Peri Hermenaias (Kitâbu’l-ibâre) ve Analytica (Kitâbu’l-kıyâs) adlı üç eseriyle Porphyrios’un Eisagoge (Îsâgûcî) adlı kitabının Pehlevî’ceye yapılmış tercümelerinin telhîs ve şerhlerle Arapça’ya çevirisidir. İbn Mukaffa‛ın oğluna da nispet edilen bu eser 1978’de Tahran’da yayınlanmıştır. (İsmail Durmuş, “İbnu’l-Mukaffa‛”, DİA, XXI, 132) 192 Talmon, “et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi”, 47.

42

fikirler de olabilir.193

Arap gramerinin Yunan mantığından etkilendiği kabul edilse bile bu, dil

çalışmalarının ilk döneminde değil, ancak III-IV/IX-X. yüzyıllarda gerçekleşmiş bir

etkileşimdir. Bu iddialar çerçevesinde ele alınan meselelerden bazıları şunlardır:

a. Kelimenin taksimi meselesi: Yunan etkisi iddialarının en önemli

vurgularından biri, üçlü söz tasnifi konusunda Arap grameri ve mantık arasındaki

benzerliktir. Kelime tasnifinin önemi, pek çok dil teorisinin temelde bu ayrıma

dayanıyor olmasından kaynaklanmaktadır.194 Herhangi bir dilde kelime çeşitlerinin

tasnifi, o dilin kelimeleri arasındaki ilişkiye, kendine has ifade tarzına ve yapısına

dayanmakta, bu sebeple örneğin Sami dillerdeki tasniflerle Çincedeki tasnifler farklılık

gösterebilmektedir. Önceden de belirttiğimiz gibi Arap gramerinde kelâmın –isim, fiil,

harf- şeklindeki üçlü tasnifinin ilk olarak Hz. Ali tarafından yapıldığına dair rivâyetler

bulunmaktadır.195 Ancak bu taksimin yapıldığı elimizdeki ilk yazılı kaynak,

Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ıdır.196 el-Kitâb’daki kelime taksimiyle mantıktaki taksim

arasında bazı farklar bulunmaktadır. Aristo, Poetika’da sözü üçlü değil, harf, hece,

bağlaç, tanım edatı, isim, fiil, hal ve cümle şeklinde sekizli bir tasnife tabi tutmuştur.197

Versteegh, Aristo’nun sekizli taksiminin, isim ve fiil kısımlarının olduğu gibi, kalan

kısımlarının ise harf başlığı altında toplanarak Arap dilbilimine alınmış olabileceğini

iddia etmiştir.198 Aristo’nun tasnifinin üçlü olarak kabul edilmesi, Yunan Deny

d’Halicarnasse ve Latin Quintilien’in Aristo’nun söz tasnifine dair yorumlarından

kaynaklanmış olabileceği belirtilmiştir.199 Talmon da İbnu’l-Mukaffa’ın mantık

193 Mehîrî, Nazarât fi’t-turâsi’l-lugaviyyi’l-Arabî, s. 89. 194 M. Y. Suleiman, “Sībawaihi’s Part Of Speech According to Zajjājī: A New Interpretation”, Journal of Semitic Studies, XXXV/2, (1990), 245–248. 195 Bkz. Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 10–11; Zubeydî, Tabakâtu'n-nahviyyîn, s. 21; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 190. Talmon, Arap dilindeki üçlü taksimin Hz. Ali’ye nispet edildiği haberlerin tarihî bir gerçekliği olmadığını bunların ancak dilbilim alanındaki ilmî çalışmaya tarihî bir boyut oluşturmak amacıyla uydurulduğunu iddia etmektedir. Talmon, “et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi”, 47. 196 Sîbeveyhi el-Kitâb’ın girişinde bu konuyu ele almış ve sözün isim-fiil ve [bir mana ifade eden ve isim ve fiil olmayan] harf şeklinde üçlü bir sınıflandırmaya tabi tutmuştur. İsmi tanımlamayarak örnekler vermekle yetinmiş, fiili masdarlardan alınmış ve zaman boyutu ilave edilerek elde edilmiş örnekler olarak tanımlamış, isim ve fiil olmamasına rağmen bir anlam ifade eden söz olarak adlandırdığı harfe dair de sadece örnekler vermiştir. Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 12. 197 Aristotales, Poetika, (trc. İsmail Tunalı), Remzi Kitapevi, 5. basım, İstanbul 1993, s. 6. 198 Versteegh, Greek Elements in Arabic Linguistic Thinking, Leiden 1977, s. 39. 199 Abdurrahman Hâc Sâlih, “en-Nahvu’l-Arabî ve Mantıku Aristû”, Mecelletu külliyyetu’l-âdâb Câmi‛atu’l-Cezâir, I (1960), 78.

43

tercümesinde, kelimenin taksimi konusunda Yunan gramerinin büyük etkisinin

görüldüğüne dikkat çekmektedir.200 Ayrıca bu taksimat, dilin temeline ait bir unsur

olduğundan ona ulaşmak için mantık biliminden yardım almanın kati bir şekilde gerekli

olmadığı kabul edilebilir.201

Öte yandan iki sınıflandırma arasında amaç yönünden de farklılık

bulunmaktadır. Aristo, kelimenin kısımlarıyla öncelikle hüküm yönünden ilgilenirken,

Sîbeveyhi dilin betimlenmesi amacını taşımaktadır. Ayrıca kelamın kısımlarına

yüklenen anlam konusunda da bir takım farklılıkların varlığı dikkat çekmektedir. 202

Talmon’a göre Sîbeveyhi’nin taksimindeki isim kelimesi Yunanca’daki

ỏnoma203 teriminin karşılığı olabilir. Ancak ona göre el-Kitâb’taki kullanımları

incelendiğinde “isim” kelimesinin Arap dilinin iç gelişiminden kaynaklandığını ve

zamanla terim anlamı kazandığını kabul etmek mümkündür.204 Sîbeveyhi’nin kitabında

bu terimi tanımlamayıp, sadece jU�k�E (adam), lm���$ (at) ve jn-o��d (duvar) örneklerini vermekle

yetinmiş olması dikkat çekici bir husustur.205 Versteegh ve Yunan etkisini savunan

diğer bazı oryantalistler, bu örneklerin Aristo’nun kitaplarında çokça kullanıldığına

dikkat çekmişler ve bu benzerliğin tesâdüf olamayacağını iddia etmişlerdir.206

Üçlü taksimin diğer bir unsuru olan rhéma ise III/IX. asırdaki çeviri çalışmaları

sırasında Arapça’ya “fiil” değil de “kelime” şeklinde tercüme edilmiştir. İbnu’l-

Mukaffa‛ ise bu terime harf karşılığını vermektedir.207 Aristo, bu terimi zaman boyutu

ile bir anlam ifade eden kelime olarak tanımlamaktadır. Ayrıca, ona göre fiilin bir

200 Rafael Talmon, “Nazra cedîde fî kadıyyeti aksâmi’l-kelâm: Dirâse havle Kitâb İbn’il-Mukaffa‛ fi’l-mantık”, Mecelletu’l-Kermil Ebhâsun fi’l-lugati ve’l-edeb, XII (1991), 46. Talmon, bu taksimde bulunan terimleri bir tablo halinde Arapça ve Yunancasını da vererek karşılaştırmaktadır. (Talmon, Rafael, “Gāya, Sıfa and al-Kalām al-Wāsıf In Ibn Muqaffa‘s Manual Of Logic”, 510.) 201 Gerhard Endress, “el-Munâzara beyne’l-mantıki’l-felsefî ve’n-nahvi’l-Arabî fî ‘usûri’l-hulefâ”, Journal for the History of Arabic Science, II (1977), 350. 202 Mehmet Şirin Çıkar, Nahivcilerle Mantıkçılar Arasındaki Tartışmalar, (Yayınlanmamış Doktora Tezi) İstanbul 2001, s. 167. 203 Aristo bu terimi, zamanla ilgisi olmaksızın bir manası olan ve hiçbir bölümünün, ayrı ayrı alındığı zaman, hiçbir manası olmayan ses topluluğu şeklinde tanımlamıştır. (Aristotales, Organon II Önermeler, çev. Hamdi Ragıp Atademir, MEB yay, İstanbul 1947, s. 5) 204 Talmon, et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi, s. 48. 205 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 12; Troupeau, Gerard, “Neş’etu’n-nahvi’l-Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, s. 127. 206 Versteegh, Greek Elements in Arabic Linguistic Thinking, s. 39. 207 Talmon, et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi, s. 49.

44

özelliği de şimdiki zamana delâlet etmesidir. Geçmiş zaman yahut gelecek zamanda

yapılanlar ise ona göre fiil değil, fiile ait durumlardır.208 Sîbeveyhi ise fiili mastarlardan

alınan, geçmiş, şimdiki yahut gelecek zamana delâlet eden yapılar olarak tanımlamış ve

her bir zamana dair örnek vermiştir.209 Sîbeveyhi’nin yaptığı tanım, zaman kavramını

içermesi açısından Aristo’nun tanımıyla benzerlik gösterse de Arapça’daki şekil yapıları

üzerine bina edilmiş ve sadece şimdiki zamanla sınırlandırılmamış olması bakımından

ondan ayrılmaktadır.210

Göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus, mantıkta isim ve fiile

yüklenen anlamla nahivdeki anlamın farklı olmasıdır. Mantıktaki “isim” ve “fiil”

nahivdeki “müsned” ve “müsnedun ileyh”e daha çok benzemektedir. Çünkü Arap

nahvinde hüküm değil söz ön plandadır ve önemli olan sözün doğru şekilde karşı tarafa

aktarılmasıdır.211

Tartışmalar, daha çok Aristo’ya atfedilen taksimin üçüncü kısmı olan ve

Arapça’ya “harf” şeklinde tercüme edilen sundesmos terimi etrafında gerçekleşmiştir.

Aristo, bu terimi anlamsız bir bütün olarak tanımlamaktadır.212 Bu kelimenin kendi

başına bir anlamı bulunmamakta ancak başka kelimelerle birlikte bir anlama

gelmektedir.213 Sîbeveyhi ise üçlü taksimindeki “harf” terimini “isim ve fiil olmamakla

birlikte bir anlama gelen kelime” şeklinde tanımlamaktadır. İki tarif arasındaki farklılığı

gidermek için Merx, Sîbeveyhi’nin tanımını “başkasıyla birlikte bir anlama gelen”

kelime şeklinde açıklamak istemiştir.214 Ancak Sîbeveyhi’nin “Bir anlama gelen”

ifadesini, bir kelime çeşidi saydığı “harf” terimini, hece harflerinden ayırmak için

kullandığı da belirtilmiştir.215 Bu terimin ilk Arapça çevirisi İbnu’l-Mukaffa’a nispet

208 Aristotales, Organon II, Önermeler, s. 5–6. 209 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 12–13. 210 Râcihî, en-Nahvu’l-‘Arabî ve’d-dersu’l-hadîs, s. 97. 211 Çıkar, Mehmet Şirin, “Arap Nahiv İlminin Kaynağına İlişkin Şüpheci Söylem”, 152. 212 Aristotales, Organon II, Önermeler, s. 6. 213 Aristotales, Organon II, Önermeler, s. 6. 214 Talmon, et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi, 49. Bununla birlikte Talmon’a göre Fais’in makalesinde el-Kitâb’daki “Câe li-ma‛nen” ibareleri üzerindeki incelemesi sonucu öne sürdüğü gibi Merx’in bu iddiasının doğru olmadığını söylemektedir. 215 Talmon, Versteegh’in Sîbeveyhi’nin hece harfi “ma câe li-gayri ma‛nen” şeklinde kullandığını tespit etmiştir (bkz. “et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi”, 50). İbnu’l-Mukaffa‛ın mantık tercümesindeki bir çok karşılığın daha sonra Süryânîce ve Grekçe mantık kitaplarından yapılan çevirilerden farklılık göstermesi oldukça şaşırtıcıdır. Kutluer’e göre bu farklılık erken devirdeki terminolojinin oturmamışlığını göstermektedir. (İlhan Kutluler “İbnu’l-Mukaffa”, DİA, XXI, 136.)

45

edilen mantık tercümesinde görülmektedir. O, harf terimini Yunanca’da “kelime”

anlamına gelen rhéma’nın karşılığı olarak kullanmaktadır.216 Talmon’a göre

Sîbeveyhi’nin kullandığı terimlerle İbnu’l-Mukaffa‛ın çevirileri arasında bazı

farklılıkların yanısıra bir takım benzerlikler de bulunmaktadır ve Sîbeveyhi’nin bundan

etkilenmiş olması muhtemeldir.217 Fleish ise harf teriminin Aristo mantığında kullanılan

ve “had, tanım” anlamına gelen “hỏros” kelimesinden türediği görüşünü dile

getirmiştir.218

b. Terimler: Kelimenin çeşitleri dışındaki bazı terimlerin de Yunan mantık ve

grameri vasıtasıyla Arap gramerine girdiği iddia edilmiştir. İ‘râb, sarf, hareke, müsned

ve müsnedun ileyh terimleri bunlardan bazılarıdır.

İ‘râp kelimesinin Arapçaya Yunanca hellēnismỏs teriminden aktarıldığı iddia

edilmiştir. Yunanca’da hellēnismỏs kelimesi sözlükte “helenleştirmek” anlamına

gelmektedir. Terim olarak ise bir sözün konuşmanın doğruluğunu sağlayan kurallara

uyması anlamında kullanılmaktadır. Troupeau’ya göre bu, gramerden çok hitabetle ilgili

bir kavramdır. Arapça’daki i‘râb teriminin sözlük anlamlarından birisi de “değişmek ve

dönüşmek” şeklindedir ve terim olarak “kelime sonlarındaki değişiklikler” şeklinde tarif

edilmektedir. Sîbeveyhi de i‘râb kelimesini bu anlamda kullanmış olmalıdır. Görüldüğü

üzere Arapça’daki i‘râb kavramı hitâbî olmaktan çok gramerle ilgilidir ve hellēnismỏs

terimiyle bir ilgisi bulunmamaktadır.219

Bir diğer iddia sarf kelimesinin Yunanca klisis, tasrîf kelimesinin ise Yunanca

ptosis teriminin karşılığı olduğu şeklindedir. Bunlar Yunan gramerinde kelimelerdeki

değişimleri ifade etmek için kullanılmıştır. Sîbeveyhi’de ise sarf kavramı ismin tenvin

alabilme gücünü, tasrif ise kelime içindeki değişimleri gösteren bir terimdir.220

Ayrıca hareke teriminin Yunanca knesis kelimesinden tercüme edildiği öne

sürülmüştür. Yunan gramercilerine göre knesis ismin sonunda vuku bulan bir ses

216 Talmon, “Nazratun Cedîde fî kadıyyeti aksâmi’l-kelâm”, 51. 217 Talmon, “et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi”, 52; Talmon, “Gāya, Sıfa and al-Kalām al-Wāsıf In Ibn Muqaffa‘s Manual Of Logic”, s. 510. Ayrıca bkz. Talmon, “Hel te’essera İbn Behrîz min taksîm İbni’l-Mukaffa‛ li aksâmi’l-kelâm”, el-Kermil ebhâs fi’l-luga ve’l-edeb, XXIII-XXIV, (2002-2003), 153. 218 H. Fleisch, “Harf”, EI² , III, 204–5. 219 Troupeau, “Neş’etu’n-nahvi’l-Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, 129. 220 Troupeau, “Neş’etu’n-nahvi’l-Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, 128.

46

değişimidir. Sîbeveyhi ise hareke kavramını dudağın, dilin yani ses organlarının

hareketi olarak kabul etmektedir.221 Zira Sîbeveyhi bu terimi sadece mu‛reb kelimeler

için değil mebnî kelimelerde meydana gelen değişimleri açıklamak için de kullanmıştır.

Üstelik Yunan ses yapısı ile Arap ses düzeni birbirinden oldukça farklıdır.222

Bir diğer iddia, müsned ve müsnedun ileyh terimleriyle ilgilidir. İbnu’l-

Mukaffa’ın ve müteahhir gramercilerin bu iki kavrama yükledikleri anlam, Halil b.

Ahmed ve Sîbeveyhi’nin anlayışından farklıdır. İbnu’l-Mukaffa‘ ve müteahhir

gramerciler, “müsnedun ileyh” terimini kendisine başka bir şey isnad edilen yani fâ‘il

ve mübtedâ, “müsned” terimini ise haber ve fiil anlamında kullanmaktadırlar. Sîbeveyhi

ve Halil’e göre ise “müsned”, kendisine başka bir şey isnad edilen fiil ve mübtedâ yani

cümlenin başladığı iki öğe, “müsnedun ileyh” ise müsnede isnad edilen haber veya

fâ‘ildir.223

Arap dili çalışmalarının yabancı etkisi taşıdığını savunanların öne sürdükleri

bir diğer iddia, bu çalışmaların kıyasa dayanan bilimsel metodunun yabancı kültürlerden

alındığı şeklindedir. Kıyasın nahvin kaynaklarından biri olması, onun yabancılardan

alındığı anlamına gelmemektedir. Zira iki alan arasında kullanılan kıyas yöntemi

farklıdır. Nahivciler daha çok tümevarımı kullanırken mantıkçılar tümdengelimi

kullanmışlardır. İllet ve ta’lîl kavramlarının gelişimi de kıyasa bağlı olarak

gelişmiştir.224 Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ındaki illet açıklamaları sonraki dönemlerde

oluşan İlelu’n-nahv literatüründe görüldüğü kadar karmaşık değildir.

2. Hint Etkisi

Hint dilbilim geleneği m.ö. V. yüzyıla kadar dayanan köklü bir geçmişe

sahiptir. Eski Hint’te, Hint edebî dilinin en eski örnekleri olan ve m.ö. V. yüzyıldan

öncelere ait olduğu kabul edilen Vedalar’ın hatalı okunmasını önlemek amacıyla dil

çalışmaları başlatılmıştır. Bu dilbilim geleneğinin elimize ulaşan ilk ürünü, m.ö. V.

yüzyılda yaşamış olan Panini’nin Sanskritçe’nin 4000 kadar kuralını tespit ettiği gramer

221 H. Fleisch, “Haraka wa Sukûn”, EI², III, 173. 222 Troupeau, “Neş’etu’n-nahvi’l-Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, 128. 223 Talmon, “et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi”, 53. 224 Mehmet Şirin Çıkar, Nahivcilerle Mantıkçılar Arasındaki Tartışmalar, 173–175.

47

kitabıdır.225 Arap dili çalışmalarının başladığı dönemlerde, Basra gibi pek çok kültürün

kaynaştığı merkezlerde Arap dilcilerin Hintlilerin bu çalışmalarından etkilenmiş

olabilecekleri iddia edilmiştir.226 Bu etkilenmenin iki noktada gerçekleşmesinin

muhtemel olduğu belirtilmiştir:

En çok vurgulanan nokta, Arap dilindeki ilk sözlüğün sahibi Halil b. Ahmed’in

sözlüğünde kullandığı, harfleri en alttaki mahreçten başlayarak ses organlarındaki

yerine göre dizme yöntemini Hintlilerden aldığı şeklindedir.227 Ancak elimizde Halil b.

Ahmed’in Sanskritçe bildiğine veya Hint dil çalışmalarından haberdar olduğuna dair

hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca Sanskritçenin 52 harften oluşan ses düzeni

incelendiğinde Arap harflerinin ses düzeniyle bir takım farklılıklara sahip olduğu

görülmektedir.228 Bu sistem, Leys b. Muzaffer’in (ö. 179/796) Kitâbu’l-‘Ayn’ın

mukaddimesinde de belirttiği gibi Halil’in uzun inceleme ve tefekkürünün sonucu

olarak ortaya çıkmıştır.229 O, zamanında yaygın olan ebcedî dizim sistemini ve Nasr b.

Âsım’ın (ö. 89/708) geliştirdiği alfabetik sistemi bırakarak, seslerin tabiatına daha yakın

bir yöntem olarak gördüğü mahrece dayalı dizim sistemini icat etmiştir.230

Hint etkisini iddia edenlerin vurguladıkları ikinci nokta, lafızların iki aslî

harfinin ortak, üçüncüsünün farklı olması anlamına gelen en büyük iştikâk (iştikâk-ı

ekber) konusunda Hint dilbilimiyle Arap dilbilimi arasındaki benzerliklerdir.231

Bunların yanı sıra Hint grameri ile Arap grameri arasında, kelimenin isim-fiil-

harf şeklinde taksimi, asıl ve mezid fiillerin birbirinden ayrılması gibi bir takım

benzerlikler bulunduğu ifade edilmiş olsa da bunun bir etkileşimden kaynaklandığını

225 Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, s. 17; Hint dilbilim geleneğine dair daha fazla bilgi için bkz. Robins, A Short History of Linguistic, s. 135–150. 226 R. Sellheim, , “Khalil b. Ahmad” EI², IV, 962; A. R. Ayoub, “Arabic Linguistic Thought: Its Sources and Charasteristics”, Annual of Faculty of Dar al-Ulûm, I 1968–69, 3. Yazar, Arap dil çalışmalarının ilk merkezi olan Basra’da büyük nufusa sahip bir Hintli topluluğun varlığına dikkat çekmektedir. Hintlilerle Müslümanlar arasındaki ilmî bağlantıların tarihiyle ilgili bkz. Muhammed Yusuf el-Hindî, “Bed’u’l-’Alâkâti’l-ilmiyye beyne’l-Hind ve’l-Arab”, Mecelletu külliyyeti’l-âdâb Câmiatu Fuâd el-Evvel, XII/2, (1950), s. 97–129. 227 Ahmed Muhtâr Ömer, el-Bahsu’l-lugavî inde’l-‘Arab, Âlemu’l-Kütüb Kahire 1988, s. 238. 228 Ahmed Muhtâr Ömer, el-Bahsu’l-lugavî inde’l-‘Arab, s. 143; Âl Yâsîn, ed-Dirâsâtu’l-lugaviyye inde’l-‘Arab, s. 86. 229 Halîl b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitâbu’l-‘Ayn, (thk. İbrahim es-Sâmerrâ’î ve Mehdi el-Mahzûmî), Müessesetu’l-A‘lemî li’l-kütüb, y.y. 1988, I, 47. 230 Hilmî Halil, Dirâsât fi’l-luga ve’l-me‘âcim, Dâru’n-Nehdati’l-Arabiyye, Beyrut 1998, s. 34. 231 Ahmed Ömer, el-Bahsu’l-lugavî inde’l-Hunûd, s. 143.

48

iddia etmek doğru değildir.232

3. Süryânî Etkisi

Arapçaya en yakın Sami dil sayılan Süryânîceye dair çalışmalar Süryânîlerin

Yunanlılarla etkileşim içine girdikleri dönemde başlamış ve bu sebeple özellikle

Süryânîce gramer çalışmalarında Yunan mantığının etkileri görülmüştür.233

İskenderiyeli dilci Dionysos Thrax’ın gramer kitabının Yusuf el-Ehvâzî (ö. m. 580)

tarafından Süryâniceye çevrilmesi, aynı dönemde Süryânî yazımında kullanılan i‘câm

noktalarının bulunması ve Yakup er-Rehâvî’nin (ö. 708/89) Süryânî dilinin en önemli

gramer kitaplarından birini kaleme alması, Süryânî dil çalışmalarının yüksek bir

düzeyde olduğunu göstermektedir.234

Özellikle Emevîler döneminde Araplarla ilişkileri artmaya başlayan

Süryânîlerin235 Arap dil çalışmalarına etkisi konusunda öne sürülen iddialardan biri,

Ebu’l-Esved’in Yakup er-Rehâvî ile muâsır olduğu ve ondan etkilenmiş olabileceği

şeklindedir.236 Bu iddiaların yoğunlaştığı bir diğer nokta, Ebu’l-Esved ed-Düelî ve

talebeleri tarafından yürütülen noktalama faaliyetinin Süryânî yazımından etkilenerek

ortaya çıktığı yönündedir.237 Ancak Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin Süryânîlerle herhangi bir

bağlantısının mevcut olup olmadığına dair elimizde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Ayrıca Ehvâzî’nin Süryânî yazısında icat ettiği noktalama işaretleri ile Ebu’l-Esved’in

koyduğu işaretler arasında da farklılıklar vardır. Birincisi, benzer harfleri birbirinden

ayırmaya yarayan i‘câm noktaları iken ikincisi kelime sonlarına konan i‘râb

noktalarıdır.238 Ba’lebekkî, Arap yazısında sesli harfleri ifade için kullanılan harekeler

232 Bkz. Ahmed Ömer, el-Bahsu’l-lugavî inde’l-‘Arab, s. 344–48. 233 Süryânî dil çalışmalarının tarihine dair daha ayrıntılı bilgi için bkz. Zâkiye Râşid, “Neş’etu’n-nahv inde’s-Süryân ve târîhu nuhatihim”, Mecelletü külliyyeti’l-Âdâb Câmi‛atu’l-Kâhire, Kahire 1961 Mayıs, c. 23, s. 215-230 ve İbrahim es-Sâmerrâî, Dirâsât fi’l-lugateyni’s-Süryâniyye ve’l-Arabiyye, Daru’l-Cîl, Beyrut 1985, s. 7-30. 234 Zâkiye Râşid, “Neş’etu’n-nahv inde’s-Süryân”, s. 217. 235 Emevi-Abbasi döneminde Müslüman-Süryânî ilişkileri hakkında daha geniş bilgi için bkz. Mehmet Azimli, “Müslüman-Süryânî İlişkilerine Giriş”, Süryânîler ve Süryânîlik I, (haz: Ahmet Taşğın, Eyüp Canverdi, Canan Seyfeli), Orient Yayınları, Ankara 2005, s. 37-47. 236 Bkz. Ignaz Goldziher, History of Grammar Among The Arabs, s. 9. 237 Ahmed Ömer, el-Bahsu’l-lugavî inde’l-Arab, 354; Abdulfettâh ed-Decnî, Ebu’l-Esved ed-Dü’elî ve neş’etu’n-nahvi’l-Arabî, 75; Tevfik Rüştü Topuzoğlu, “Ebü’l-Esved ed-Dü’elî”, DİA, X, 312. 238 Ali Muzhir Muhammed Yâsirî, el-Fikru’n-nahvî ‛inde’l-Arab usûluhu ve menâhicuh, ed-Dâru’l-‘Arabiyye li’l-Mevsû‘ât, Beyrut 2003, s. 117.

49

ve benzer harfleri birbirinden ayıran noktalar ile bunlar için kullanılan terimler

konusunda Süryânî diliyle bir takım benzerlikler bulunduğunu ifade ederek, Süryânî

yazısının Arap yazısı üzerinde etkide bulunmasının mümkün olduğunu öne sürmektedir.

Ancak ona göre bu ihtimal konusu abartılmamalıdır. Zira söz konusu iki yazıda

noktaların kullanımı konusunda benzerlik olsa bile uygulama konusunda farklılıklar

mevcuttur. Ayrıca iki yazı arasındaki benzerlik her ikisinin de Nabat yazısından türemiş

olmasından kaynaklanıyor olabilir. Arapların ebced hesabını Süryânîlerden alması da bu

iddiayı güçlendiren bir delil oluşturmamaktadır.239

Bu etkinin varlığına temel teşkil ettiği düşünülen bir diğer iddia ise Halil b.

Ahmed’in tercüme hareketinin önde gelen isimlerinden Süryânî Huneyn b. İshak’la

ilişki içerisinde olduğu şeklindedir. Önceden de değindiğimiz gibi bu iki şahsın doğum

ve ölüm tarihleri arasındaki farklılık böyle bir bağlantıyı imkânsız kılmaktadır.240Abbasî

hilafetinin ilk döneminde bazı Süryânî mütercimlerin varlığı bilinse dahi bunların dile

yahut mantığa dair tercüme yaptıkları konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.241

Ayrıca Süryânî grameri ile Arap grameri arasındaki bazı yapı ve terim

benzerlikleri de bu iddiaya mesnet olmak üzere zikredilmiştir.242 Bu tür benzerlikler, iki

dilin aynı dil ailesine mensup olmalarıyla da açıklanabilir. Ayrıca Troupeau, bu tür

benzerliklere rağmen iki dilin gramer gelenekleri arasında temel farklılıkların

bulunduğunun XI. asırda yaşayan ve Süryânî gramerine dair bir kitap kaleme alan İliya

İşaya tarafından dile getirildiğini ifade etmiştir.243 Bu konuda göz ardı edilmemesi

gereken bir diğer husus, dilbilim konusunda etkileşimin ters yönde de vuku bulduğu ve

Arap gramerinin Süryânî grameri üzerinde büyük etkisi bulunduğudur.244

239 Remzi Balebekkî, el-Kitâbetu’l-‘Arabiyye ve’s-sâmiyye, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1981, s. 380. 240 Bkz. 187. dipnot. 241 Sihâm Fureyh, “es-Suryân ve devruhum fî nakli’s-sekâfeti’l-Yûnâniyye ile’l-‘Arabiyye”, Mecelletu Külliyeti’l-Âdâb Cami‘atu Ayn Şems, XXIII/2, (1995), 72. 242 Bu terimler ve Arapça karşılıkları için bkz. Hannâ Tarzî, Fî usûli’l-luga, 104–108. 243 Troupeau, “Neş’etu’n-nahvi’l-‘Arabî fî dav’i Kitâb Sîbeveyhi”, 133. 244 Zâkiye Râşid, “Târîhu’l-lugati’s-Suryâniyye”, Mecelletü Külliyyetu’l-Âdâb Câmi‛atu’l-Kâhire, XXIII 1961, 134.

50

İKİNCİ BÖLÜM

SÎBEVEYHİ ÖNCESİ DİL ÇALIŞMALARININ GELİŞİM SÜRECİ

ve

el-KİTÂB’IN KAYNAKLARI

I. SÎBEVEYHİ ÖNCESİ DİL ÇALIŞMALARININ GELİŞİM SÜRECİ

A. LAHNİN YAYGINLAŞMASI:

Arap dili çalışmalarının başlamasına dair bütün rivayetler, Kur’ân kıraatinde ve

konuşma dilinde hataların yaygınlık kazanmasına karşı duyulan endişeyi

yansıtmaktadır. Bu endişe, toplumun önde gelenlerini Kur’ân metnini ve Arap dilini

korumaya yönelik tedbirler almaya yöneltmiş, mushafın noktalanması ve gramere dair

çalışmaların başlaması bu sâikle gerçekleşmiştir. Iványi’nin deyişiyle “Lahn-irab

mücadelesi” şeklinde adlandırılabilecek bu sürecin dil çalışmalarının başlamasındaki en

önemli etkenlerden biri olduğu kabul edilmektedir.245

Sözlükte “konuşmak, bir şeyden sapmak, meyletmek, sadece muhatabın

anlayabileceği bir söz söylemek, nağmeli bir şekilde konuşmak” gibi anlamlara gelen

“lahn” kelimesi, zamanla bir takım semantik değişimlere uğramıştır.246 Nitekim, İbn

Fâris bu kelimenin ‘dil hatası yapma’ anlamının müvelled olduğunu belirtmektedir.247

Halil b. Ahmed, sözlüğünde kelimenin bu anlamını kaydetmiş,248 Sîbeveyhi de

kitabında lahni iki kez hata anlamında kullanmıştır.249 Bu anlamıyla lahn “kelimelerin

telaffuzunda, kullanımlarında, cümle ve terkiplerin düzeninde yanlışa düşmek, i‘râba

245 Tamás Iványi, “Lahn and Luga”, The Arabist, I (1988), 76. 246 Ferâhîdî, Kitâbu’l-‛Ayn, III, 230; İsmail b. Hammâd, el-Cevherî, Tâcu’l-luga Sıhâhu’l-‘Arabiyye, (thk. Şihâb Ebû Amr), Dâru’l-Fikr, Beyrut 1998, II, 1603; Ebu’l-Hüseyn İbn. Fâris, Mu‛cemu makâyîsi’l-luga, (thk. Abdusselam Harun), Dâru’l-Cîl, Beyrut, t.y.,V, 239; Ebu’l-Fazl Muhammed İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Dâr Sâdır, Beyrut t.y., XIII, 379; 247 İbn Faris, Mu‛cemu mekâyîsi’l-luga, V, 239. Iványi, anılan makalesinde lahn kelimesinin semantik gelişimini şöyle göstermektedir: konuşma ve zeka, kabîle dili karakterli söz, iraba sahip olmama durumu, i‘râb hatası. Iványi, “Lahn and Luga”, s. 70–71. 248 el-Ferâhîdî, Kitâbu’l-‛Ayn, III, 230. 249 Sîbeveyh, el-Kitâb, I, 263.

51

muhalefet etmek yani gramer hatası yapmak” şeklinde tanımlanabilir.250

Yabancı unsurların etkisine maruz kalmamaları sebebiyle câhiliyede ve

İslam’ın ilk döneminde Araplar arasında dil yanlışlarının yaygın olmadığı kabul

edilmektedir. Ancak Hz. Peygamber ve râşid halifeler döneminde dil hatalarının az da

olsa varlığına dair rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan birine göre Hz. Peygamber,

huzurunda lahn yapan bir kişi hakkında “Kardeşiniz hata yaptı, onu düzeltiniz”

buyurmuştur.251 Bir diğer rivayete göre Hz. Ömer, kâtibi hata yapan Ebû Musâ el-

Eş‛arî’ye onu kırbaçlatmasını ve işinden azletmesini emretmiştir.252 Ayrıca Hz. Ebû

Bekir’den nakledilen “Bir ayeti okumamam, onu okurken lahn yapmamdan daha iyidir”

şeklindeki ifade de o dönemde bir takım dil hatalarının yapılmakta olduğunu ve bu

hatalı kullanımların “lahn” kelimesiyle ifade edildiğini göstermektedir.253

Lahnin yayılışı, İslam fetihlerini takip eden dönemde gerçekleşmiştir. Yabancı

unsurlar İslam’a girerek Arapçayı kullanmaya başlamışlar ve eski dil alışkanlıklarının

etkisiyle dil hataları yapmaktan kurtulamamışlardır. Ayrıca zamanla özellikle şehirlere

yerleşmeye başlayan Araplarla yabancılar arasındaki etkileşim de Arapların

selîkalarının bozulmasına neden olmuştur.254 Nitekim Ebû Bekir ez-Zübeydî “Araplar,

İslam’ın ilk dönemlerine kadar bozulmamış dil melekeleri üzere konuşmaktaydılar. Ne

zaman ki şehirler fethedildi, yeni şehirler kuruldu, divanlar düzüldü; Arap, Nabatî ile saf

Hicazlı İranlı ile karıştı, çeşitli milletler ve fethedilen bölgeler İslam dinine girdiler, işte

o zaman dilde bozulma başladı, avamda dil hataları başlamış oldu” demektedir.255 Câhız

250 Bkz. Ahmet Karadavut, “Arap Dilinde Lahnin Doğuşu”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, VII (1997), s. 326. 251 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, 5; İbn Cinnî, el-Hasais, (thk. Muhammed Ali en-Neccâr), Dâru’l-Kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut ty. III, 346. Bu hadîse dair rivayet ve metin incelemesi için bkz. Ahmed b. Abdullah el-Bâtelî, el-Ehâdîsu’l-vâride fî fazli’l-lugati’l-Arabiyye ve zemmi’l-lahn –rivâyeten ve dirâyeten-, Dâr Kunûz İşbiliyya, Riyad 2006, s. 220-224. 252 Ebû Bekr İbnu’l-Enbârî, Îzâhu’l-vakf ve’l-ibtidâ, (thk. Muhiddin Ramazan), Mecmau’l-Lugati’l-Arabiyye, Dımaşk 1971, I, 25. 253 Celâluddin es-Suyûtî, el-Müzhir fî ‘ulûmi’l-luga ve envâ‘ihâ, (thk. Muhammed Ahmed Câdelmevlâ, Ali Muhammed Bîcâvî, Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Dâru İhyâ’i’l-Kütübi’l-Arabiyye, Kahire t.y., II, 397. 254 Ahmed Emîn, Duha’l-İslâm, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, t.y., II, 251; Juhan Fück, el-Arabiyye, (trc. Abdulhalim Neccâr), Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, s. 10–12. 255 ez-Zubeydî, Lahnu’l-‘avâm, (thk. Dr. Ramazan Abdulvehhab), Mektebetu’l-Hancî, Kahire 2000, s. 59.

52

da aynı noktaya temasla “İki dil bir araya gelince birbirlerine zarar verirler” demiştir.256

Ebû Hayyân et-Tevhîdî, “Lahn İslam’ın ilk döneminde özellikle Arap olmayan

câriyelerde ve bunların çocuklarında görülmüştür. Bunların çocukları dil yanlışları

konusunda dayılarına çekmişlerdir” demektedir.257 İbn Haldûn, Arapların dillerindeki

sâfiyeti kaybetmelerinin sebebini, dil melekesinin elde edilmesinde işitmenin önemine

bağlayarak açıklamaktadır. Ona göre Araplar, başka milletlerle birlikte yaşamaya

başlayınca duydukları sözler dillerini etkilemiş ve selîkalarının bozulmasına neden

olmuştur.258 Arap dilinde lahnin yayılması şehirlerde başlamış, öncelikle günlük

konuşmalarda görülen lahn, ilim meclislerine, devlet adamlarına daha sonra çöle kadar

ulaşmıştı.259 Bu dönemde Araplar arasında daha çok i‘râb hatalarının, mevâlî arasında

ise ses/telaffuz yanlışlarının yapıldığı görülmektedir. Özellikle kelime sonlarında

yapılan hatalar dilin anlam boyutuna sirayet etmiştir.260

Lahnin önüne geçmek için yapılan ilk faaliyet, gramer kurallarının tespiti

yönündeki çalışmalardır. II/VIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren doğrudan dil

hatalarını ele alan bir literatür doğmuştur. Bu konuda yazılan ilk eser, Kisâî’nin Ma

telhanu fîhi’l-‛avâm adlı kitabıdır ve bunu pek çok kitap takip etmiştir.261 Pellat, halkın

konuşması esas alınarak yazılan Lahnu’l-avâm türü eserlerin asıl muhatabının bu

kitapları okuyan ve dilleri bu tür hatalardan uzak olması gereken kültürlü kişiler

olduğunu vurgulamaktadır.262 Lahnin önlenmesine yönelik bir diğer çaba ise lugat ve

şiir malzemesinin tespiti olmuştur.263 Aynı dönemde Kur’ân kıraatinde hataların önüne

geçmek için de mushafın noktalanması ve sahih kıraatlerin şifâhen hocalar aracılığıyla

öğretimine yönelik faaliyetler sürdürülmüştür.

B. YAZIYA DAİR ÇALIŞMALAR

Kur’ân-ı Kerîm metninin doğru bir şekilde tespiti ve hatalı okuyuşlardan

256 el-Câhız, Amr b. Bahr, el-Beyân ve’t-tebyîn, (thk. Abdusselam Harun), Lecnetu’t-Te’lîf ve’t-Terceme, Kahire 1949, I, 369. 257 Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Basâir ve’z-zehâir, (thk. Vedat Kadı), Dâr Sâdır, Kahire, I, 183. 258 İbn Haldûn, el-Mukaddime, s. 555. 259 Karadavut, “Arap Dilinde Lahnin Doğuşu”, s. 332. 260 Abdulaziz Matar, Lahnu’l-‛âmme fî dirâsâti’l-lugaviyyeti’l-hadîse, ed-Dâru’l-Kavmiyye, Kâhire 1966, s. 31. 261 Abdulaziz Matar, Lahnu’l-‛âmme, s. 15-30. 262 Charles Pellat, “Lahn al-‛Âmma”, EI², V, 606 263 Durmuş, İsmail, “Nahiv”, DİA, XXXII, 301.

53

korunmasına yönelik faaliyetlerden biri, vahiy döneminde Arapçayı tam anlamıyla

tesbite ve aksettirmeye uygun olmayan Arap yazısının ıslâhı ve geliştirilmesine yönelik

çalışmalardır.

Vahyedildiği dönemde çeşitli malzemeler üzerine yazılan Kur’ân, Hz. Ebû

Bekir döneminde bir araya getirilmiş, Hz. Osman döneminde çoğaltılarak çeşitli

merkezlere gönderilmişti. Bu dönemdeki nüshalar, parşömen kağıdı üzerine siyah

mürekkeple yazılmış olup noktasız ve harekesizdiler. Bu haliyle yazı pek çok farklı

okunuşa imkân vermekte ve ancak hafızaya yardımcı bir vasıta sayılmaktaydı.264

Mushaflarda ve diğer bazı belgelerde kısa seslilere delâlet eden simgelerin ve şekilleri

birbirine benzeyen harfleri ayıran noktaların bulunmamasının, hatalı okumalara ve

yanlış anlamalara yol açtığı görülmekteydi.265

Bu tür karışıklıkların önlenmesine yönelik ilk girişimler sahâbe tarafından

hayata geçirilmiştir. Ancak sahâbe devrinde yapılanlar, Kur’ân’ın tümünü kapsayan

düzenli faaliyetler olmayıp yanlızca karışıklığı önlemek üzere yapılan kolaylaştırıcı

noktalamalardan ibaretti. Nitekim Ebû Osman ed-Dânî (ö. 444/1053), Katâde b.

Di‘âme’den (ö. 118/736) “Sahabîler, noktalamayı başlattılar, ayetleri beşerli ve onarlı

ayırdılar” şeklinde bir rivayette bulunmaktadır.266 Dânî, ayrıca Medinelilerin Ebu’l-

Esved ed-Düelî’ninkinden farklı bir noktalama usulüne sahip olduklarını, sonradan bu

usulü bırakıp Ebu’l-Esved’in noktalamasını kabul ettiklerini nakletmektedir.267

Mushafa baştan sona belirli bir düzenle i‘râb noktalarının konulması, Irak

valisi Ziyâd b. Ebîh’in (ö. 53/673) emriyle Ebu’l-Esved ed-Düelî (ö. 69/688–89)

tarafından Basra’da gerçekleştirilmiştir. Ebu’l-Esved’in Ziyâd b. Ebîh’ten zeki ve

kavrayışlı bir kâtip istediği ve getirilen adaylar arasından Abdulkays kabilesinden birini

seçtiğini bildiren rivayetlere göre, Ebu’l-Esved bu kâtibe şöyle demiştir: “Harfi telaffuz

ederken dudaklarımı açtığımı (feth) gördüğünde harfin üstüne, dudaklarımı yumduğumu

264 Bkz. Nihad M. Çetin, “Arap”, DİA, III, 277–78. 265 Bkz. İsmail Durmuş, “Harf”, DİA, XVI, 162. 266 Ebû Osman Said ed-Dânî, el-Muhkem fî nakti’l-mesâhif, (thk. İzzet Hasan), Dâru’l-Fikr, Dımaşk 1989, s. 3. 267 Dânî, el-Muhkem, 7. Ayrıca Emevîlerden önceki döneme ait bazı vesika ve kitabelerde benzer harflerin birbirinden ayrılmasını sağlayan noktaların kullanıldığı tespit edilmiştir. Bkz. Abdulazîz Salih, el-Hattu’l-Arabî, Câmi‛atu Bağdâd, Bağdat 1990, s. 99.

54

(damm) gördüğünde harfin önüne, dudaklarımı eğdiğimi (kesr) gördüğünde ise harfin

altına bir nokta koy. Bu telaffuzu gunneli yaparsam bir nokta daha ilave et”.268 Bu

rivayete göre Ebu’l-Esved, bu yöntemi mushafın sonuna kadar uygulamıştır. Ayrıca

noktalamada kullanılan mürekkebin, yazıdakinden farklı renkte olduğuna

değinilmektedir.269 Bazı rivayetlerde Ebu’l-Esved’in mushafa i‘râb noktalarını koymayı

bitirdikten sonra Arap gramerinin bazı konularını kayıt altına aldığı zikredilmektedir.270

Ebu’l-Esved’in kelimelerin cümle içerisindeki konumları, bunların kelime sonlarındaki

yansımaları ile ilgili i‘râb faaliyeti sebebiyle çeşitli dil meseleleri hakkında fikir

yürüttüğü ve bunları talebelerine aktardığı kabul edilmektedir. Nitekim rivayetlerde

Ebu’l-Esved’in incelediği konular olarak verilen ref‘, nasb, cer, cezm, fâ‘il, mef‘ûl,

muzâfun ileyh, taaccub üslubu271 gibi konular i‘râbla doğrudan ilgilidir Bu konuda

oryantalistler tarafından ileri sürülen bir iddia ise Ebu’l-Esved’in, kullandığı bu

noktalama usulünü Süryânîlerden aldığı şeklindedir.272

Ebu’l-Esved ile başlayan faaliyet, tashîfin Irak’ta yaygınlık kazanması üzerine

Haccâc b. Yusuf’un (ö. 95/713) teşvikiyle Ebu’l-Esved’in talebeleri Nasr b. Âsım (ö.

89/708) ve Yahya b. Ya‛mer’in (ö. 129/746) mushafa benzer harfleri birbirinden

ayırmak için kullanılan i‘câm noktalarını koymalarıyla devam etmiştir.273 Ayrıca onlar,

Ebu’l-Esved’in yöntemini başka mushaflara uygulayarak Basra’da yaygınlık

kazanmasını sağlamışlardır.274 Bu faaliyete Ebu’l-Esved’in diğer öğrencileri Meymûn

el-Akran ve Anbese b. Ma‛dân el-Fîl’in de katıldığı bildirilmiştir.275 İ‘câm noktaları,

hareke yerine kullanılan ve harflerden farklı renkte olan i‘râb noktalarıyla karışmaması

için harflerle aynı mürekkeple yazılmışlardır.276

Yazının ıslahı konusundaki üçüncü önemli girişim, Halil b. Ahmed (ö.

175/791) tarafından gerçekleştirilmiştir. Halil b. Ahmed, i‘câm noktalarıyla i‘râb

268 Bkz. Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 10; Dânî, el-Muhkem, s. 3–4; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 6. 269 Dânî, el-Muhkem fî nakti’l-mesâhif, s. 3–4. 270 Lugavî, Meratibu’n-nahviyyîn, s. 11; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 34; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 9; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 6. 271 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 194; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 12; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 16. 272 Ali Muzhir Muhammed Yâsirî, el-Fikru’n-nahvî ‛inde’l-Arab, s. 117. 273 İbn Ebî Dâvûd, Kitâbu’l-mesâhif, (yay. Arthur Jeffery), Leiden, 1937. s. 141. 274 Dânî, el-Muhkem, s. 6. 275 Dânî, el-Muhkem, s. 6. 276 Dânî, el-Muhkem, s. 8.

55

noktalarının karışmasını önlemek ve farklı mürekkep kullanımı gibi zorluklardan

kurtulmak amacıyla bu gün kullanılan harekeleri ortaya koymuştur. Bunu yaparken

Arapçada uzun seslilere delalet eden elif, vâv ve yâ harflerinin küçük şekillerini

kullanmıştır. Ayrıca şedde ( ّ ), cezim ( ْ ), med ( ~ ) gibi işaretleri de bulmuştur.277

Halil’in bulduğu bu kullanımlar genel kabul görmüştür. Halil b. Ahmed’den sonra dil

âlimlerinin Arap yazısına duydukları ilgi devam etmiştir. Nitekim II/VIII. asırda bu

konuya dair pek çok kitap kaleme alınmıştır.278

Arap yazısına dair çalışmaların dile dair diğer çalışmalarla iç içe geliştiği

görülmektedir. Ebu’l-Esved tarafından mushafa i‘râb noktalarının konulmasının, dil

çalışmalarının başlamasında önemli bir basamak teşkil ettiği söylenebilir. Bu, ilk

dönemlerde yürütülen dil çalışmalarının dilin çeşitli yapı ve görünümlerini kuşatan bir

mahiyette olduğunu gösteren bir durumdur.

C. DİL MALZEMESİNİN DERLENMESİ VE RİVAYETİ

Ebu’l-Esved ve talebeleri tarafından başlatılan yazı ve gramer çalışmalarını

bozulmaya uğramamış saf kaynaklardan Arap diline ait söz varlığının derlenmesi

faaliyeti takip etmiştir. Bu faaliyet, bâdiyeye yapılan seyahatler veya şehirlerin

yakınlarında kurulan panayırlara gelen fasih bedevilerle yapılan görüşmeler şeklinde

sürdürülmüştür. Cahiliye döneminden beri süregelen bir âdet olan şiir rivayeti de

özellikle edebî çalışmalara kaynak teşkil etmiştir ve dil malzemesinin derlenmesi

çabalarının başka bir yönü olarak kabul edilebilir. Derleme faaliyetinin âyet, hadis ve

şiirlerdeki garip kelimeleri açıklama ve dil bilimlerinin üzerine bina edileceği bir temel

oluşturma gibi bir ihtiyaçtan kaynaklandığı öne sürülebilir.279

Dil malzemesinin derlenmesinde zaman ve mekana dair bir takım sınırlar

nazar-ı itibara alınmıştır. Bu sınırları belirlemede kıstas, derlenen dilin doğruluk

düzeyidir. Dilcilerin bu kıstasa yaklaşımlarındaki farklılık, Basra ve Kûfe ekollerinde

görüldüğü üzere dil konularına dair görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasına neden

277 Dânî, el-Muhkem, s. 8; 278 Bkz. İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 171–172. 279 Avd, Şa‛bân, en-Nahvu’l-‘Arabî ve menâhicu’t-te’lîf ve’t-tahlîl, Menşûrât Câmi‛at Karyûnus, Dımaşk 1989, s. 90.

56

olmuştur. Basralı dilciler sadece Temîm, Kays, Esed, Tayy, Hüzeyl ve Kinâne

kabilelerinin dil rivayetinde bulunmaya elverişli olduğunu kabul etmişler, bu sebeple

mekana dair sınırlarını bu kabilelere mensup olan bedevilerin yaşadığı Necid, Tihâme

ve Hicaz bâdiyesi olarak belirlemişlerdir.280 Arap Yarımadası’nın kuzeyinde ve

güneyinde yaşayan kabilelerden ve yerleşik hayata geçerek fesâhatlerini kaybetmiş

bedevilerden rivayette bulunmamışlardır. Ancak Basra yakınlarındaki Mirbed ve

Künâse gibi panayırlara gelen bedevilerden rivayette bir mahzur görmemişlerdir.281

Kûfeliler ise bu çerçeveyi genişleterek yarımadanın dışındaki kabilelerden, hatta

yerleşik hayata geçmiş bedevilerden dahi rivayette bulunmuş ve bunların sözlerini

hüccet kabul etmişlerdir.282 Bu nedenle Basralılar, Kûfelileri dilleri bozulmuş

kimselerden rivayette bulunarak nahvi ifsad etmekle suçlamışlardır.283 Bedevilerden

rivayete IV/X. yüzyıla kadar devam edildiği görülmektedir. Nitekim İbn Cinnî (ö.

392/1002), yaşadığı dönemde kendisinden rivayette bulunulabilecek fasih bedevî

kalmadığını belirtmektedir.284

Derleme faaliyetinin ilk aşaması, çölde bedevîlerin yanında bir müddet kalıp

onlardan dil malzemesi toplayan dilcilerin bu malzemeyi öğrencilerine aktarması

şeklinde gerçekleşmiştir. Dilcilerin ilk aşamada topladıkları malzemeyi tertip

etmedikleri, duyduklarını olduğu gibi kaydettikleri görülmektedir.285 II. ve III. asırda

yazılan ve farklı konulara dair notları andıran Emâlî ve Nevâdir türü eserler bu özelliği

yansıtmaktadır. Bu dönemden sonra bedevilerden derlenen kelimeler, Kitâbu’l-İbil,

Kitâbu’n-nebât, Halku’l-insân gibi isimler taşıyan konu sözlüklerinde bir araya

getirilmiştir.286 Arap diline dair ilk geniş kapsamlı sözlük olan Kitâbu’l-‘Ayn’ın Halil b.

Ahmed el-Ferâhidî tarafından telif edilmesi, derleme faaliyetinin en önemli semeresi

olan sözlük çalışmalarının büyük bir aşama kazanmasını sağlamıştır. Kitâbu’l-‘Ayn,

280 Suyûtî, el-Müzhir, I, 211. 281 Âl Yâsîn, ed-Dirâsâtu’l-lugaviyyetu’l-‘Arabiyye, s. 67. 282 Abdülkerîm Muhammed el-Es‛ad, Makâlât muntehabe fî ‘ulûmi’l-luga, Dâru’l-Mi‛râci’d-Devliyye, Riyad 1994, s. 66. 283 Bkz. Mahzûmî, Medresetu’l-Kûfe, s. 384. 284 İbn Cinnî, el-Hasâis, II, 5. 285 Ahmed Emîn, Duha’l-İslâm, I, 302. 286 Emced et-Trablusî, Haraketu’t-telîf inde’l-Arab, s. 15.

57

kendisinden sonraki sözlük çalışmalarını büyük oranda etkilemiştir.287

Kaynaklarda dil malzemesi derlemek için çöle gittiği rivayet edilen dilciler

arasında İbn Ebû İshak el-Hadramî (ö. 117/735), öğrencileri İsa b. Ömer (ö. 149/766),

Ebû Amr b. ‘Alâ (ö. 154/771), Halil b. Ahmed (ö. 175/791), Yunus b. Habîb (ö.

182/798), en-Nadr b. Şumeyl (ö. 203/818), Ebû Zeyd el-Ensârî (ö. 215/830),

Kûfelilerden Kisâî (ö. 182/798), Ferrâ (ö. 207/823) ve İbnu’l-A‘râbî (ö. 231/845) gibi

isimler bulunmaktadır.288

Ebû Amr b. ‘Alâ’nın bedevîlerden yaptığı rivâyetleri yazdığı defterlerin evini

tavanına kadar doldurduğu,289 Kisâ’î’nin çölde ezberlediklerinin yanı sıra aldığı notlarla

on beş hokka mürekkebi tükettiği290 gibi rivayetler, derleme faaliyetinin büyük bir

gayretle yapıldığını göstermektedir. Ayrıca Halil b. Ahmed’in bilgi kaynağının Hicaz,

Necid ve Tihâme bölgesindeki bedeviler olduğunu söylediği nakledilmektedir.291 Ebû

Zeyd el-Ensârî’nin de ilminin tüm kaynağının bedeviler olduğunu ifade ettiği ve kıtlık

sebebiyle Basra’ya yerleşen Ukayl ve Kuşayr kabileleriden bazı bedeviler arasında uzun

süre kaldığı yönünde rivayetler bulunmaktadır.292 Bu rivayetler, bedevilerin

konuştukları dilin önemli bir bilgi kaynağı olarak görüldüğünü göstermektedir.

Dillerine verilen bu ehemmiyetin farkına varan bedevîler özellikle II/VIII.

yüzyılda dil rivayetinde bulunmak ve öğretmenlik yapmak amacıyla şehirlere gelmeye

başlamışlardı. İbnu’n-Nedîm el-Fihrist’de bu kimselerden bazılarının isimlerini

saymaktadır.293 Ebû Ubeyde’nin, Basra’ya yerleşen bedevilerin meclislerine gidip notlar

tuttuğunu söylediği rivayet edilmektedir.294 Ayrıca bazı kaynaklarda bu kimselerin dil

münazaralarında hakemlik yaptıklarına dair haberler bulunmaktadır.295

Yaklaşık iki asırlık bir sürede derlenen dil malzemesi, dilbilimlerine temel

oluşturmuş ve İslâmî ilimlerde pek çok amaçla kullanılmıştır. Bu malzeme çerçevesinde 287 Tevfik Rüştü Topuzoğlu, “Halil b. Ahmed”, DİA, XV, 309–310. 288 Âl Yâsîn, ed-Dirâsâtu’l-lugaviyye, 77. 289 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, IV, 127. 290 Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 69. 291 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 258. 292 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 166. 293 Bkz. İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 204–232. 294 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 208. 295 Zeccâcî, Mecâlisu’l-‘ulemâ, s. 8.

58

genel kullanıma dayanılarak dil kuralları belirlenmiş ve aykırı kullanımlar hata

sayılarak reddedilmiştir.

D. GRAMERE DAİR İLK ÇALIŞMALAR

Birinci bölümde de belirtildiği üzere Arap dilinin yapısını belirlemeye yönelik

ilk çalışmalar, Hz. Ali’nin teşvik ve yönlendirmesiyle Ebu’l-Esved ed-Düelî tarafından

başlatılmış ve onun öğrencileri tarafından devam ettirilmiştir. Ebu’l-Esved’in gramere

dair bir telifte bulunduğu yönündeki rivayetler, şüpheli görülmekle birlikte onun ilmini

öğrencilerine aktardığı kabul edilmektedir.296 I./VII. asrın ikinci yarısını ve II./VIII.

asrın ilk yıllarını kapsayan dönemde yaşayan bu âlimler tarafından yürütülen dil

çalışmalarının kıraat ilmiyle oldukça alakalı olduğu göze çarpmaktadır. Hz. Ali ile

başlayan ve Ebu’l-Esved’in talebeleri ile devam eden bu zincirin halkalarında

öğrencilerin pek çoğunun hocalarına Kur’ân’ı arz ettiği şeklindeki rivayetler de bu

hususu desteklemektedir.297 Mushafa Ebu’l-Esved’in i‘râb, talebelerinin i‘câm

noktalarını koymaları ve bu yeni usulü mushaflara uygulamayı kendilerine iş

edinmeleri, bu dil âlimlerinin Arap yazısıyla da ilgilendiklerini göstermektedir.298

Ebu’l-Esved ve öğrencilerinin ortaya koydukları belirtilen fâ‘il, mef‘ûl, izâfet, cer, ref,

nasb ve cezm gibi konuların i‘râbla ilgili olması da kıraat tercihlerinde i‘râbın

öneminden kaynaklandığı belirtilmektedir.

Ebu’l-Esved ve öğrencileri döneminde dile dair bir telifte bulunulduğu

konusunda kaynaklarda herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Söz konusu dönemdeki

çalışmalarda şifâhî nakil ve öğretimin hâkim olduğu ve talebelerinin Ebu’l-Esved’den

aldıkları malzemeyi daha da zenginleştirerek yaymış ve gelecek nesillere aktarmış

oldukları anlaşılmaktadır.299 Ebu’l-Esved ve öğrencilerinin yürüttüğü çalışmaların

yanısıra sahâbe ve tâbiûndan Abdullah b. Abbâs (ö. 68/687), Katâde b. Di‘âme (ö.

117/735) ve Mukâtil b. Süleyman (ö. 150/768) gibi âlimler kıraat ve Kur’ân tefsiri

296 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 12; Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 29–30; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 382. 297 Enbârî; Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 24; Ebu’l-Hayr Muhammed el-Cezerî, Gâyetu’n-nihâye fî tabakâti’l-kurrâ, (thk. Gotthelf Bergstraesser), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1982, II, 336. 298 Dânî, el-Muhkem, 6; Tâcuddin Abdulbâkî el-Yemânî, İşâretu’t-ta‛yîn fî terâcumi’n-nuhât ve’l-lugaviyyîn, (thk. Abdulmecid Diyab), Riyad 1986, s. 364; Ayrıca bkz. Abdulâl Mekrem, el-Kur’ânu’l-Kerîm ve eseruh fi’d-dirâsâti’n-nahviyye, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut 1996, s. 51-53. 299 İsmail Durmuş, “Nahiv”, DİA, XXXII, 302.

59

bağlamında bir takım dil meselelerine eğilmişlerdir.300

Kaynaklarda Ebu’l-Esved’in bazı öğrencilerinin diğerlerine göre öne çıktıkları

ve hocalarının vefatından sonra ilim halkasının başına geçtikleri rivayet edilmiştir.301

Bu, dil çalışmalarının temellerinin atıldığı Ebu’l-Esved’in ders halkasının onun

vefatından sonra da devam ettiğini göstermektedir. Ayrıca Basra’da başlatılan gramer

çalışmaları, Ebu’l-Esved’in öğrencilerinden Abdurrahman b. Hürmüz tarafından

Medine’ye taşınmıştır.302

Ebu’l-Esved’in öğrencileri Yahya b. Ya‛mer ve Nasr b. Âsım’dan kıraat ve

nahiv dersi aldığı nakledilen Abdullah b. Ebû İshak’ın yaşadığı dönemde dil konularına

dair tartışmalar çoğalmış, bazı telifler yapılmıştır.303 Bu dönemde illet ve kıyasın dile

tatbiki İbn Ebû İshak ile metodolojik bir mâhiyet kazanmış, bu usul Ebû Amr b. ‘Alâ ve

İsa b. Ömer’le gelişerek devam etmiştir.304 Söz konusu dönemde öne çıkan âlimlerin dil

malzemesinin derlenmesinde ve rivayet edilmesinde önemli katkıları olmuştur. Aynı

zamanda Arap dilinin değişik kullanımlarına karşı farklı tavırların ortaya çıkışı dikkat

çekicidir. Ebû Amr b. ‘Alâ’nın bedevilerin genel kurallara uymayan farklı

kullanımlarına karşı daha müsâmahakar olduğu ve bunları kabul ettiği; İbn Ebû İshak ve

İsa b. Ömer’in ise kıyasa daha meyilli oldukları ve genel kurallara uymayan sözleri

sebebiyle bedevileri ve şâirleri eleştirdikleri nakledilmiştir.305 Bu farklı yaklaşım

tarzlarının ileride Basra ve Kûfe dil ekolleri arasındaki farklılıkların oluşumunda temel

teşkil ettiği kabul edilmektedir.306 Kaynaklarda İbn Ebû İshâk’ın hemzeler konusunda

bir kitap yazdığı ve İsa b. Ömer’in yetmiş küsür kitap telif ettiği ancak bunlardan sadece

el-Câmi‛ ve el-İkmâl’in bir müddet elde kaldığı, sonra bunların da kaybolduğu

nakledilmiştir.307

300 Abdulfettâh Ahmed el-Hamûz, et-Te’vîlu’n-nahvî fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mektebetu’r-Ruşd, 1984 Riyad, I, 41–51. 301 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 29–30. 302 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 26. Ayrıca bkz. Rafael Talmon, “An Eight-Century Grammatical School in Medina”, s. 226. 303 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 13. 304 Tantâvî, Neş’etu’n-nahv, s. 21. 305 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 45. 306 Cafer Nâyif ‛Abâbine, Mekânetu’l-Halîl b. Ahmed fi’n-nahvi’l-Arabî, Dâru’l-Fikr, Amman 1984, s. 21. 307 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 29; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 24.

60

Bu dönemi, Ebû Amr b. ‘Alâ’nın öğrencileri olan Halil b. Ahmed ile Yunus b.

Habîb ve her ikisinin öğrencisi Sîbeveyhi’nin nesli takip etmektedir. Söz konusu

dönemde dil ilimlerinin çeşitli sahalarına dair konular derinlemesine ele alınmış, pek

çok görüş ayrılıkları ortaya çıkmış, nihayet geniş anlamıyla Arap gramerinin ilk ve

mükemmel eseri olan el-Kitâb yazılmıştır.308 Yazıldığı dönemde bin varaklık oldukça

hacimli bir eser olan el-Kitâb kendi dönemine kadar yapılan çalışmaların muhassalası

mahiyetindedir. Onda Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin öğrencilerinden başlayan ve

Sîbeveyhi’ye kadar devam eden bir geleneğin izlerini görmek mümkündür. Bir sonraki

bölümde bu zincirin halkalarını oluşturan dil âlimlerinin el-Kitâb’daki izleri takip

edilecek ve bu şekilde Arap dilbiliminin oluşum dönemi el-Kitâb perspektifinden

görülmeye ve değerlendirilmeye çalışılacaktır.

308 el-Kitâb’dan önce Halil b. Ahmed’in el-Cümel fi’n-nahv ve Halef el-Ahmer’in Mukaddime fi’n-nahv isimli kitapları yazdıkları iddia ediliyorsa da bunların bu müelliflere nisbeti kesin değildir. (İsmail Durmuş, “Nahiv”, DİA, XXXII, 303).

61

II. el-KİTÂB’IN KAYNAKLARI

A. EBU’L-ESVED ed-DÜELÎ VE ÖĞRENCİLERİ

1. Ebu’l-Esved ed-Düelî (ö. 69/688)

Kaynaklarda ismi, Zâlim b. Amr b. Süfyan309ve Osman b. Amr b. Süfyân310

gibi farklı şekillerde zikredilen Ebu’l-Esved, Kinâne kabilesinin Düil koluna nisbetle

ed-Düelî diye anılmaktadır.311 Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 85

yaşında öldüğü şeklindeki rivayetler değerlendirilerek hicretten 15 yıl kadar önce

doğduğu kabul edilmektedir.312 Buna rağmen Hz. Peygamber’i göremediği için

muhadramlardan sayılmaktadır.313

Ebu’l-Esved, Hz. Ömer devrinde Medine’deki bir salgından sonra Basra’ya

göç etmiştir.314 Hz. Ali’ye çok bağlı olduğu rivayet edilen Ebu’l-Esved, Sıffîn ve Cemel

vâkıalarında onunla birlikte mücadele etmiş, Hz. Ali tarafından İbn Abbas’tan sonra

Basra valisi olarak tayin edilmiştir.315 Hz. Ali’nin vefatından sonra Basra’da karısının

akrabaları olan Kuşeyr oğulları arasında hayatını sürdürmüş, Hz. Ali’ye duyduğu

muhabbet dolayısıyla bu kabilenin eziyetlerine maruz kalmıştır.316 Ancak o Hz. Ali ve

evladına bağlılığını şiirlerinde dile getirmeye devam etmiş ve 69/688 yılında çıkan bir

salgın sonucu Basra’da vefat etmiştir.317

Ebu’l-Esved, Câhiz tarafından tâbiûnun önde gelenlerinden ilmi ve aklı ile

temâyüz etmiş bir zât olarak nitelenmiştir.318 Kıraati, Hz. Ali’den aldığı

nakledilmektedir.319 Kıraat kaynakları arasında Hz. Osman da zikredilmektedir.320

309 Cumahî, Tabakât, I, 12; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, 33; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, 21; İbn Sa‛d, Tabakât, IX, 98; Ebû Muhammed İbn Kuteybe, eş-Şi‛r ve’ş-şu‛arâ, (thk. Ahmed Muhammed Şâkir), Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, Kahire 1946, II, 729; İbnu’l-Kıftî; İnbâhu’r-ruvât, I, 14. 310 Ebû Abdullah Muhammed el-Merzubânî, Mu‘cemu’ş-şu‛arâ, (thk. Fritz Krenkow), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1982, 240; Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 7. 311 Cumahî, Tabakât, I, 12. 312 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 26; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 346. 313 İbn Kuteybe, eş-Şi‛r ve’ş-şu‛arâ, II, 729; İbn Sa‛d, Tabakât, IX, 98; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 346. 314 Merzubânî, Mu‛cemu’ş-şu‛arâ, , II, 240. 315 İbn Sa‛d, Tabakât, IX, 98 316 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 34; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 19. 317 Enbârî; Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 24; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 17. 318 Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn, I, 254. 319 Enbârî; Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 24;

62

Ayrıca Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes‛ûd, Muâz b. Cebel, Ebû Zer el-Gıfârî,

Zübeyr b. Avvâm, Übey b. Ka‛b, Ebû Musâ el-Eş‛arî’den rivayetlerde bulunmuştur.321

Güvenilir bir râvî olduğu kabul edilen Ebu’l-Esved ed-Düelî,322 divân sahibi bir

şairdir.323

Ebu’l-Esved ed-Düelî, klasik kaynakların çoğunda nahiv ilminin kurucusu

olarak kabul edilmekte, hatta bu konuda bir telifte bulunduğu nakledilmektedir. Bazı

rivayetlerde dil çalışmalarında kendisine yol gösterenin Hz. Ali olduğu

kaydedilmektedir. Ayrıca mushafa i‘râb noktalarını koyarak dile dair çalışmaların

başlamasında önemli bir adım attığı belirtilmektedir.324

Bazı rivayetlerde Ebu’l-Esved’in dil ilimlerindeki bilgisini başkalarına aktarma

konusunda çok çekingen olduğu bildirilse de onun kaynaklarda “ashâbu Ebi’l-Esved”325

şeklinde bir grup olarak isimlendirilebilecek kadar kişiye ders verdiği nakledilmektedir.

Onun dile ve mushafa dair çalışmaları (naktu’l-mesâhif) öğrencileri tarafından devam

ettirilmiştir. Ebu’l-Esved’in vefatından sonra ders halkasının başına önde gelen

öğrencileri geçmiş ve onun açıklamalarını genişleterek devam ettirmişlerdir.

İbnu’l-Kıftî, Ebu’l-Esved’in talebelerini şöyle sıralamaktadır: Anbese b.

Ma‛dân, Meymûn el-Akran, Atâ b. Ebu’l-Esved, Ebû Nevfel b. Ebû Akreb, Yahya b.

Ya‘mer, Katâde b. Di‛âme es-Sedûsî, Abdurrahman b. Hürmüz, Nasr b. Âsım.326

Sîbeveyhi, el-Kitâb’da Ebu’l-Esved ed-Dü’elî’den şâhit olarak kullandığı dört

beyit nakletmiştir.327

320 Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 346. 321 Bkz. İbn Sa‛d, Tabakât, IX, 98. 322 Ebu’l-Hasen Ahmed el-İclî, Marifetu’s-sikât, (thk. Abdulalim Bestevî), Mektebetu’d-Dâr, Medine 1984, I, 484; İbn Sa‛d, Tabakât, IX, 98. 323 Ebu’l-Esved ed-Dü’elî, Dîvân, (thk. Muhammed Hassân Âl-Yâsîn), Dâru’l-Kütübi’l-Cedîde, Beyrut 1974. 324 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 194; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 12; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 16. 325 Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 267 326 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 382 327 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 46, 142, 169, 296.

63

2. Anbese b. Ma‛dân el-Fîl

Anbese b. Ma‛dân, Mehre b. Haydân kabilesine nispetle el-Mehrî nispesiyle

anılmaktadır.328 Fil lakabının Basra ile Vâsıt arasında bir kasaba olan Meysân’dan

Basra’ya göç eden babasına ait olduğu belirtilmektedir.329 Kaynaklarda Ebu’l-Esved ed-

Düelî’nin en gözde öğrencisi olduğu, onun vefatından sonra ders halkasının başına

geçtiği rivayet edilmektedir.330 Şiir rivayetinde bulunan Anbese b. Ma‘dân’ın Cerîr’i (ö.

114/732) Farazdak’a (ö. 114/732) tercih ettiği ve bu sebeple Farazdak tarafından

hicvedildiği nakledilmiştir.331 Nahiv ilminin vaz‘ını gerçekleştirdiğine dair bir takım

rivayetler bulunmaktadır.332 Bu rivayetler, onun Ebu’l-Esved ed-Düelî ile başlayan

nahiv ilminin tesisi sürecine katkıda bulunduğu şeklinde anlaşılmalıdır. Sîbeveyhi, el-

Kitâb’da kendisinden herhangi bir nakilde bulunmamaktadır.

3. Meymûn el-’Akran

Ebû Abdullah künyesine sahip olan Meymûn el-Akran, Ebu’l-Esved ed-

Düelî’nin öğrencileri arasında sayılmaktadır.333 Ebu’l-Esved’in vefatından sonra

Anbese b. Ma‛dân’dan ders almış ve ondan sonra ilim halkasının başına geçmiştir.334

Anbese b. Ma‛dân gibi onun da nahiv ilminin kurucusu olduğu şeklinde rivayetler

bulunmaktadır.335 Dil ilimlerine dair açıklamaları çoğalttığı ve gramer tariflerine

eklemelerde bulunduğu nakledilmektedir.336 Züheyr el-Furkubî’nin Arap dili ve

kıraatlere dair sorular cevaplarken Meymûn el-’Akran’dan çokça nakilde bulunduğu

yönündeki rivayet,337 onun kıraat alanında bazı çalışmalar yaptığını göstermektedir.

Ayrıca Abdullah b. Ebû İshak’ın Meymûn el-’Akran’ın son dönemine yetiştiği ve ondan

328 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 11; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 42. 329 el-Hamevî, Ebû Abdullah Şihabuddin Yâkût, Mucemu’l-udebâ, (thk. Davud Samuel Margoliouth), Luzac and Company, London 1913, XVI, 133; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 23. 330 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 29–30; Enbârî; Nuzhetü’l-elibbâ’, s. 23; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 382; İbn Muâviye, el-Muhtâr mine’l-muktebes, s. 341. 331 İbn Muâviye, el-Muhtâr mine’l-Muktebes, s. 343. 332 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 23. 333 Lugavî, Meratibu’n-nahviyyîn, s. 12; İbnu’n-Nedîm; el-Fihrist, s. 195; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 382. 334 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 42; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 30. 335 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 43; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 23. 336 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 30; Hamevî, Mucemu’l-udebâ, XIX, 219. 337 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 19.

64

en çok bilgi alan öğrencileri arasında olduğu nakledilmiştir.338 el-Kitâb’da kendisine

nispet edilen herhangi bir rivayet bulunmamaktadır.

4. Nasr b. Âsım (ö. 89/707–8)

Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin talebeleri arasında sayılan Nasr b. Âsım, ed-Düelî

veya el-Leysî nispeleriyle anılmaktadır.339 Devrinin kıraat âlimlerinden biri olan Nasr b.

Âsım’ın Kur’ân’ı Ebu’l-Esved’e baştan sona okuduğu rivayet edilmektedir.340 Ayrıca

Zerkeşî’nin naklettiği bir rivayete göre Nasr b. Âsım, Hasan el-Basrî (ö. 110/728),

Ebu’l-Âliye ve Âsım el-Cahderî’nin de aralarında bulunduğu Basralı kıraat âlimleriyle

birlikte Haccâc b. Yusuf’un emri üzerine Kur’ân-ı Kerîm’in harf ve kelimelerini sayma

işine katılmıştır.341 Mushaftaki harflere i‘câm noktalarının konulmasında katkıları

olmuştur. Ebû Osman ed-Dânî, el-Muhkem’de “Basra’da mushafı noktalayan ilk

kimselerin Yahya [b. Ya‛mer] ve Nasr [b. Âsım] olması muhtemeldir. Bu fikri Ebu’l-

Esved’den almışlardır” şeklinde bir rivayette bulunmakta ve Nasr b. Âsım’ın mushafta

ilk defa onlu ve beşli bölümlemeyi yapan kişi olduğu zikretmektedir.342

Fıkıh ve dil ilimleri konusunda derin bilgi sahibi olduğu ve fesâhatiyle

tanındığı rivayet edilen Nasr b. Âsım’ın nahiv ilminde illetleri açıklayan ilk kişi olduğu

nakledilmiştir.343 Sika bir râvidir.344 Yakût el-Hamevî ve Suyûtî, ona ait bir kitabın

bulunduğunu rivayet etmişlerdir.345 Nahiv ilminin kurucusu olduğu şeklindeki rivayetler

muâsırlarıyla birlikte dil ilimlerine yaptığı katkılar çerçevesinde değerlendirilmelidir. 346

Nasr b. Âsım, 89/707–8 veya 90/708 yılında Basra’da vefat etmiştir.347

el-Kitâb’da kendisinden herhangi bir nakilde bulunulmamıştır. Ancak

kendisinden sonraki neslin iki önemli temsilcisi durumundaki Abdullah b. Ebû İshak’ın

338 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, III, 104; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 5. 339 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 33; İbnu’l-Kıftî; İnbâhu’r-ruvât, II, 382. 340 Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, II, 336; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 24. 341 Ebû Abdullah ez-Zerkeşî, el-Burhân fî ‘ulûmi’l-Kur’ân, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut 1972, I, 249. 342 Dânî, el-Muhkem, s. 6; Yemânî, İşâretu’t-ta‛yîn, s. 364; Ebû Muâviye, el-Muhtâr, s. 338. 343 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 23; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, III, 343. 344 el-İclî, Ma‛rifetu’s-sikât, II, 313. 345 Hamevî, Mu‛cemu’l-udebâ, XIX, 224; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 313 346 Sîrâfî, Ahbaru’n-nahviyyîn, s. 33 347 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, 24; Ebû Abdullah Şemsuddin ez-Zehebî, Ma‛rifetu’l-kurrâi’l-kibâr, (thk. Tayyar Altıkulaç), TDV İSAM, Ankara 1995, I, 71.

65

ve Ebû Amr b. ‘Alâ’nın Nasr b. Âsım’dan ders aldıkları ve Kur’ân’ı arzederek ondan

kıraat okudukları nakledilmektedir.348 Bu husus, Nasr b. Âsım’ın Ebu’l-Esved ed-Düelî

ile Abdullah b. Ebû İsâ’nın tabakası arasındaki bağlantı noktalarından biri olduğunu

göstermektedir.

5. Abdurrahman b. Hürmüz (ö. 117/735)

Künyesi Ebû Dâvûd olan Abdurrahman b. Hürmüz’ün lakabı el-A‛rec’tir.349

Ebu’l-Esved’in talebeleri arasında yer alan Abdurrahman b. Hürmüz’ün kıraati Ebû

Hüreyre ve Abdullah b. Abbas’tan aldığı nakledilmektedir.350 İbn Kuteybe, onu Ebû

Hüreyre’nin talebesi olarak nitelemiştir.351 Ebu’l-Esved’in diğer bazı talebeleri gibi

Abdurrahman b. Hürmüz’ün de nahvin kurucusu olduğu konusunda rivayetler

bulunmaktadır.352 İbnu’l-Kıftî, bu rivayetlerin onun nahiv ilmini Basra’da Ebu’l-

Esved’den öğrenip Medine’de yaymasından kaynaklandığı ifade etmiştir.353

Kaynaklarda onun nesep ve dil konusundaki engin bilgisine vurgu yapılmaktadır.354

Ayrıca güvenilir bir râvî sayılmaktadır.355 Medine’den ayrılarak İskenderiye’ye gitmiş

ve orada 117/735 yılında vefat etmiştir.356

Abdurrahman b. Hürmüz’ün sonraki dil çalışmalarına etkisi daha çok kıraat

tercihleri açısından olmuştur. Ebu’l-Esved’in öğrencileri arasında el-Kitâb’da sadece

Abdurrahman b. Hürmüz’den nakilde bulunulmaktadır. Kendisinden yapılan üç nakil de

kıraatlerle ilgilidir. Bunların birincisi, � ���M�. =- p�# QY��-k ��&��3!7� (Sebe, 34/10) şeklindeki

kıraatidir ki münâdâya atfedilen kelimenin merfû olabileceğini desteklemek üzere

kullanılmıştır.357 İkinci nakilde ise � ’un hemzesinin harekesi konusunda K#1�4 0Qi�-. �U-��� ��. ��D:#

�L����V�b- M� �-. �O���Z D0Qq#�� -_-�l03-d�E lE1Q9�r ��D:,�$ �s��� (En‛âm, 6/54) şeklindeki kıraati kullanılmıştır.

348 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 13; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, II, 336; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 6 ve II, 105. 349 İbn Sa‛d, Tabakât, V, 283; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 24 350 İbnu’l-Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 381; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 173, 382. 351 Ebu Muhammed İbn Kuteybe, el-Ma‛ârif, (thk. Servet Ukkâşe), Dâru’l-ma‘ârif, Kahire 1969, s. 464. 352 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 40; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 26 353 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 172. 354 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 40; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 26. 355 İclî, Ma‛rifetu’s-sikât, II, 90. 356 İbn Sa‛d, Tabakât, V, 283; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 24; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 173 357 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 187.

66

Sîbeveyhi bu kıraati naklederken “bize ulaştı” ifadesini kullanmaktadır.358 Üçüncü nakil

ise Sîbeveyhi’nin hocası kıraat âlimi Hârun b. Musâ el-A‛ver vasıtasıyla �D(�d�� E�t&/��

(Kasas 28/23) âyetindeki u harfini bu harfle v arasında bir sesle telaffuz ettiği

şeklindedir. Ayrıca Mekke ehlinin bu kıraati benimsedikleri ifade edilmiştir.359

6. Yahya b. Ya‘mer (ö. 129/747)

Künyesi Ebû Abdurrahman veya Ebû Süleyman olan Yahya b. Ya‛mer, Mudar

kabilesinin bir kolu olan ‘Advân b. Kays’a nispetle el-‘Advânî diye anılır.360 Benî

Leys’e nisbetle el-Leysî diye anıldığı da nakledilmektedir.361 Ebu’l-Esved’in

öğrencilerindendir.362 Ebu’l-Esved’den sonra nahiv ilmine dair çalışmaları sürdürdüğü

şeklinde rivayetler bulunmaktadır.363 Bu rivayetlerden biri şöyledir: “Ebu’l-Esved ed-

Düelî, fâi‘l ve mef‘ûl konularını yazdıktan sonra, Leys kabilesinden bir adam onun

yazdıklarına eklemelerde bulundu. Ebu’l-Esved, bu eklemeleri gözden geçirdi ve

bazılarını çıkarttı. Leys kabilesine mensup bu adamın Yahya b. Ya‛mer olması

mümkündür. Zira onu Benî Leys’ten sayarlardı”.364

İbn-i Sîrîn’de (ö. 110/728) Yahya b. Ya‛mer tarafından noktalanmış bir mushaf

bulunduğu şeklindeki rivayet,365 onun zamanındaki noktalama faaliyetine katıldığını ve

bu usulün yaygınlaştırmak üzere başkaları için mushaf noktaladığı şeklindeki haberleri

desteklemektedir.366

Yahya b. Ya‘mer’in sahâbeden Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas,

Abdullah b. Mesûd ve Hz. Aişe’den rivayette bulunduğu ve güvenilir bir râvi olduğu

358 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 134. 359 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 196. 360 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 195; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 24–25; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, III, 18. 361 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, 40; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 27. 362 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 11; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 28; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 382. 363 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 13 364 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 40; Ebû Muâviye, el-Muhtâr mine’l-Muktebes, s. 328. 365 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 29. 366 Dânî, el-Muhkem fî nakti’l-mesâhif, s. 6.

67

bildirilmiştir.367 Katâde [b. Di‛âme] ve İshak b. Süveyd de ondan hadis rivayet

etmişlerdir.368 Lugavî, Basralıların Yahya b. Ya‛mer’i nahivcilerden değil kurrâdan

saydıklarını belirmektedir.369 Abdullah b. Ebî İshak ve Ebû Amr b. ‘Alâ’nın kıraati

ondan almışlardır.370

Haccâc b. Yusuf’a lahn yaptığını söylemesi üzerine Horasan’a sürüldüğü ve

orada kadılık yaptığı hakkında rivayetler bulunmaktadır.371 129/747’de Horasan’da

vefat etmiştir.372

el-Kitâb’da kendisinden her hangi bir nakilde bulunulmamıştır. Ancak Ebu’l-

Esved’in diğer talebeleri gibi dil ilimlerinin sonraki nesillere aktarılmasına katkıda

bulunduğu söylenebilir.

B. ABDULLAH B. EBÛ İSHÂK ve EBÛ AMR B. ‘ALÂ

1. Abdullah b. Ebû İshak el-Hadramî (ö. 127/745)

Künyesi Ebû Bahr olan Abdullah b. Ebû İshak, Hadramîler’e velâ bağı

nedeniyle el-Hadramî nisbesiyle anılmıştır.373 Nahiv ilmini Yahya b. Ya‛mer’den

okumuş, kıraati Nasr b. Âsım’dan almıştır.374 Ayrıca Ebû Harb b. Ebu’l-Esved’den

rivayette bulunmuştur.375 Meymûn el-Akran’ın talebelerinden olduğu ve onun

vefatından sonra Basra’daki ders halkasının başına geçtiği kaydedilmektedir.376

Kendisinden kıraat ve nahiv dersi alanlar arasında İsa b. Ömer es-Sekafî, Ebu’l-Hattâb

el-Ahfeş, Yunus b. Habîb ve Harun b. Musa el-A‛ver bulunmaktadır.377

367 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 40; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 195; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, II, 381; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 25; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 21. 368 Cumahî, Tabakât fuhûli’ş-şu‛arâ, I, 12; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 25; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 21. 369 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 25. 370 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 13; Zehebî, Ma‛rifetu kurrâi’l-kibâr, I, 67. 371 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 28; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 4. 372 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 26; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, IV, 19. 373 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 31; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 26. 374 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 13; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 26; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 105; Cezerî, Gayetu’n-nihaye, I, 410. 375 İsbahânî, el-Eğânî, XII, 229. 376 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 31; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 42–43. 377 Yağmûrî, Nûru’l-kabes, 46, 381; Yemânî, İşâretu’t-ta‛yîn, 249; Ebû Muâviye, el-Muhtâr mine’l-muktebes, 346; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 410.

68

Abdullah b. Ebû İshak, 127/745 yılında 88 yaşında vefat etmiştir.378 130

yılında vefat ettiğine dair nakiller de bulunmaktadır.379

Nahiv ve kıraat âlimi olarak nitelenen Abdullah b. Ebû İshak’ın nahiv ilminin

kapsamını genişleten, kıyasın kullanımını arttıran ve illetleri açıklayan ilk kişi olduğu

nakledilmektedir.380 Ayrıca dil konularını bölümlere ayırarak daha sistemli bir hale

gelmesini sağlamıştır.381 Sîrâfî, Abdullah b. Ebû İshak’ı, Ebû Amr b. ‘Alâ ve İsa b.

Ömer ile karşılaştırmakta, Ebû Amr’ın fasih Arapların sözlerine daha bağlı olduğunu,

Abdullah b. Ebû İshak ve İsa b. Ömer’in ise kıyasa bağlılıkları sebebiyle Arapların pek

çok sözünü eleştirdiklerini belirtmektedir.382 İbn Ebû İshâk’ın bu tavrını, Farazdak’ın

(ö. 144/732) bazı şiirlerini içerdikleri gramer hataları sebebiyle eleştirmesinde de

görmek mümkündür. Bu eleştirileri sebebiyle Farazdak da kendisini hicvetmiştir.383

Abdullah b. Ebû İshâk, çağdaşlarının takdirini kazanmıştır. Ebû Amr b. ‘Alâ,

bir mecliste hemzeler konusunda Abdullah b. Ebû İshak’la tartıştığını ve kendisine galip

gelmesi üzerine ona karşı saygısının daha da arttığını ifade ettiği nakledilmektedir.384

Ayrıca rivayet edildiğine göre Yunus b. Habîb, onun hakkında “İlmi deniz kadar genişti,

o zamanının zirvesiydi” demiştir.385 Kaynaklarda Abdullah b. Ebû İshak’ın hemzelere

dair notlarından oluşan bir kitap telif ettiği bildirilmektedir.386

Yunus b. Habîb’in Abdullah b. Ebû İshak hakkında “Bu gün, sadece İbn Ebû

İshak kadar bilgiye sahip olan kişiye ancak gülünür. Ancak o bugünkü insanlar arasında

olsaydı, onların en bilgilisi olurdu”387 şeklindeki sözleri, Abdullah b. Ebû İshak’tan

sonra dil ilimlerindeki bilgi birikiminin genişlediğini göstermektedir.

Aynı zamanda kıraat alimi olan Abdullah b. Ebû İshak’ın cumhûra muhalif

378 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 33; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 28. 379 Yağmurî, Nûru’l-kabes, s. 24. 380 Cumahî, Tabakât, I, 14; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 31; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 105. 381 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 43; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 24. 382 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 45. 383 Cumahî, Tabakât, I, 18; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 32; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 27; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 106. 384 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 32. 385 Cumahî, Tabakât, I, 15; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 44. 386 Ebû Muâviye, el-Muhtâr mine’l-Muktebes, s. 246; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 24. 387 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 31.

69

kıraat tercihlerinin bulunduğu rivayet edilmiştir. Bunlardan birisi DN� -E���DN� � -E���QL... (Maide,

5/5) ve DJ� -: DJ� � =-: �3QL (En‛âm, 6/27) kelimelerini mansûb okumasıdır.388

Abdullah b. Ebû İshâk’tan el-Kitâb’da yedi nakilde bulunulmuştur. Bunlar,

gramer konularıyla ilgili görüşlerinden ve kıraat tercihlerinden oluşmaktadır. Bu

nakillerin çoğu Yunus b. Habîb vasıtasıyla yapılmıştır. Nakillerde ele alınan konuların

çeşitlilik arzetmesi onun dil ilimlerinin farklı konularıyla ilgilendiğini göstermektedir.

Bu nakillerin birincisinde Sibeveyhi, D&T� ile yapılan tahzîrde D&T� ’ dan sonra gelen

ismin başına “vav” harfi getirilmeden söylenmesinin câiz olmadığını ifade etmekte,

buna rağmen İbn Ebû İshak’ın şu beyti câiz gördüğünü nakletmektedir:

��D:,$ 2/� �QX �x�D&T �x�D&T ly-���k p�DW�-�� f/�z�F p�W� ���T

Sîbeveyhi onun bu görüşünü D&T�x� den sonra ( DZT{ ) gibi bir fiil takdir etmiş olabileceğini

söyleyerek açıklamaktadır.389 Bu nakilde görüldüğü üzere Sîbeveyhi, bazen görüşlerini

zikrettiği kimselerin görüşlerini dayandırdıkları sebepleri bulmaya çalışmaktadır.

Abdullah b. Ebû İshâk’tan yapılan bir diğer nakilde onun ��&�� 3�(���: ���IF�� �"�: �i|B�O- �&}-C�

�Ep ���� ��:Qi��1-. ��QX ~-.-��e (En‛âm, 6/27) ayetindeki fiilleri nasb ile okuduğu belirtilmektedir.390 İbn

Sellâm el-Cumahî, Abdullah b. Ebû İshâk’ın bu kıraatini zikretmekte, ardından Yunus

b. Habîb’in Sîbeveyhi’ye bu konudaki görüşünü sorduğunu onun da “Ref‘ okunması

gerekir” dediğini rivayet etmektedir. Bu rivayete göre Yunus, Sîbeveyhi’ye nasb

okuyanların bu tercihlerinin sebebini de sormuş, Sîbeveyhi “İbn Ebû İshâk’ın kıraatını

duyup ona uymuşlar” şeklinde cevap vermiştir.391

Bir diğer nakil ise bir kadının �&�vٌ veya �l���� gibi bir erkek ismine sahip olması

388 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 33. 389 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 279. 390 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 44. 391 Cumahî, Tabakât, I, 20.

70

durumunda bu ismin sarfının caiz olmadığı şeklindeki görüşüdür.392

Sîbeveyhi’nin Abdullah b. Ebû İshâk vasıtasıyla bedevilerden bazı nakillerde

bulunduğu görülmektedir. Örneğin el-Kitâb’da İbn Ebû İshâk’ın Küseyyir isimli bir

bedeviden imâle ile ���E�- ����i�� �*�B�� �*�B dediğini duyduğu şeklinde bir haber ulaştığını

nakletmektedir.393

Sîbeveyhi, İbn Ebû İshâk’ın bazı görüşlerine katılmamaktadır. Onun görüşüne

katılmadığı noktalardan biri, İbn Ebû İshak’ın hakkında kitap yazdığı söylenen

hemzeler konusundadır. Sîbeveyhi, iki hemzenin ����� # #x1 örneğindeki gibi yan yana

gelmesi halinde idğam yapılmayacağını, bunları birleştirmenin ayrı ayrı söylenmesi câiz

olan harfleri idğam etmeye benzer bir durum olduğunu belirtmekte, ardından bunun

Arapların söyleyiş tarzı ve Halil ve Yunus’un görüşü olduğunu aktarmaktadır. Daha

sonra İbn Ebû İshak’ın bu şekildeki iki hemzeyi tahkik ile okuduğuna dair iddiaların

bulunduğunu bazı Arapların da böyle yaptıklarını ancak bunun câiz olmadığı

bildirmektedir.394

Abdullah b. Ebû İshak, Ebu’l-Esved’in talebelerinden ders almış,

Sîbeveyhi’nin hocalarına ders vermiş ve dil ilimlerinin gelişiminde önemli katkılarda

bulunmuş bir âlimdir.

2. Ebû Amr b. el-‘Alâ (ö. 154/770)

Ebû Amr b. ‘Alâ’nın ismi hakkında farklı rivayetler bulunmakla birlikte

Zebbân şeklindeki rivayet bunlar arasında en çok kabul görenidir.395 Atalarının isimleri

ve nisbesiyle birlikte Zebbân b. el-‘Alâ b. Ammâr b. el-‛Uryân b. Abdullah et-Teymî el-

Mâzinî şeklinde anılmaktadır.396 Künyesi Ebû Amr, isminden daha meşhurdur hatta bu

sebeple isminin künyesiyle aynı olduğu bildirilmiştir.397

392 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 342. 393 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 121. 394 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 443. 395 Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 289; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 25. 396 Zübeydi, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 35; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 231; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, s. 288; Zehebî, Ma‛rifetu kurrâi’l-kibâr, I, 224 397 Zübeydi, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 35; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 289

71

65/684 veya 67/686 yılında Mekke’de doğmuştur.398 Küçük yaşta ilim tahsiline

başlamış, Mekke, Medine, Basra ve Kûfe’de Enes b. Mâlik, Hasan el-Basrî, Saîd b.

Cübeyr, İkrime, Atâ b. Ebû Rabâh ve Mücâhid b. Cebr gibi pek çok âlimden kıraat dersi

almıştır.399 Hz. Peygamberden kıraat almış pek çok sahabîden kıraat okuduğunu bizzat

söylediği rivayet edilmektedir.400 Kurrâ’nın önde gelenlerinden biri olan Ebû Amr,

Basra’da kıraat dersi verdiği kaydedilmektedir.401 Rivayet edildiğine göre kendisinden

kıraat almak, ilim talipleri tarafından bir üstünlük olarak görülmekteydi. Nitekim Şu‛be

b. Haccâc’ın (ö. 160/776) Ali b. Nasr el-Cahdamî’ye “Kıraati Ebû Amr’dan al, herkesin

ders almak istediği bir kimse olursun” dediği nakledilmektedir.402 İbn Sellâr, Ebû Amr

b. ‘Alâ’nın Kıraatte daha çok Hicaz ehlinin yöntemini benimsediği belirtilmektedir.403

Dil ilimleri konusundaki bilgisini Ebu’l-Esved’in talebeleri Nasr b. Âsım,

Yahya b. Ya‛mer ve çağdaşı Abdullah b. Ebî İshak’tan aldığı nakledilmiştir.404 Bazı

rivayetlerden onun bedevilerden dil malzemesi derlemek için çöle yolculuklar yaptığı

anlaşılmaktadır.405 Hatta fasih bedevilerden tuttuğu notların evinin bir odasını tavanına

kadar doldurduğu ancak sonra bu notlarını imha ettiği rivayet edilmektedir.406

Ebû Amr b. ‘Alâ, Abdullah b. Ebû İshak ile karşılaştırılmış ve garip kelimeler

ve Arap lehçeleri konusunda ondan daha bilgili olduğu, Arapların sözlerini onun kadar

eleştirmediği, İbn Ebû İshâk’ın ise kıyasa ondan daha bağlı olduğu belirtilmiştir.407 Şiir

rivayetinde de bulunan Ebû Amr’ın edebî tenkitlerine kaynaklarda yer verilmiştir.408

Kendisinden ders alanlar arasında Yunus b. Habîb, Halil b. Ahmed, Ebû

Muhammed el-Yezîdî, el-Asma‛î, Ebû Zeyd el-Ensârî, Ebu’l-Hattâb el-Ahfeş, Müerric

398 Hamevî, Mu‛cemu’l-udebâ, XI, 182; Ebû Muâviye, el-Muhtâr, s. 369; Yemânî, İşâretu’t-tayîn, s. 121. 399 Zübeydi, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 37; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 289; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 231. 400 Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 26. 401 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 35; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 46. 402 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 15. 403 İbnu’s-Sellâr eş-Şâfi‛î, Tabakâtu’l-kurrâi’s-seb‛, (thk. Abdullah İnâye), Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 2005, s. 47. 404 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 344; Yâkût, Mu‛cemu’l-udebâ, XI, 159; Ma‛rifetu Kurrâi’l-kibar, I, 229. 405 İbn Dureyd, Cemheretu’l-luga, II, 392; Ebû Muâviye, el-Muhtâr, s. 81, 376–377. 406 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, IV, 127; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 231 407 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 35; Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîb, s. 14; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 106. 408 Bkz. İbn Kuteybe, eş-Şi‛r ve’ş-şu‛arâ, s. 42, 94, 120, ayrıca bkz. Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 29–32.

72

es-Sedûsî, Halef el-Ahmer, Cafer er-Ruâsî ve Kisâî gibi dönemin önde gelen dilcileri

bulunmaktadır.409 Kaynakların çoğunda Sîbeveyhi’nin ondan ders aldığına dair bir kayıt

bulunmamaktadır. Sadece Ebû Zer‘a, Ebû Amr b. ‘Alâ’dan arz yoluyla kıraat alanlar

arasında Sîbeveyhi’nin de bulunduğunu nakletmektedir.410

Ebû Amr’ın henüz Hasan el-Basrî hayatta iken Basra’ın önde gelen

âlimlerinden birisi olduğu rivayet edilmektedir.411 154/770 yılınnda Kûfe’ye veya

Şam’a giderken 90 yaşında vefat etmiştir.412

Ebû Amr b. ‘Alâ, Ebu’l-Esved’in öğrencilerinden nahiv okumuş, Halil b.

Ahmed’in neslindekilere ders vermiş bir âlim olması bakımından Ebu’l-Esved ed-

Düelî’den Sîbeveyhi’ye uzanan silsile içerinde önemli bir yere sahiptir. Fasih dil

malzemesinin derlenmesine katkıda bulunmuş, Basra’da kıraat dersleri vermiş, gramer,

edebî tenkit, fonetik gibi dil ilimlerinin pek çok alanı hakkında kendisinden nakillerde

bulunulmuştur.

Sîbeveyhi el-Kitâb’da kendisinden kırktan fazla nakilde bulunmuştur. Bu

nakillerin çoğu Yunus b. Habîb vasıtasıyla yapılmıştır. Yunus b. Habîb vasıtasıyla Ebû

Amr’dan yapılan nakillerde �0���v veya 0���v ���َ [iddia etti]413, ����qD��d [bize haber verdi]414, ��:���6#

[bize haber verdi]415 gibi lafızlar kullanılmıştır. İki yerde ise Asmâ‛î vasıtasıyla

kendisinden şiir rivayetinde bulunmuştur.416 Ayrıca Farazdak’ın Ebû Amr hakkındaki

beyti üç yerde şahit olarak kullanılmıştır.417 Bazı yerlerde “Ebû Amr, Yunus ve Halil’in

409 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 31; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 30, 274; III, 262, 327, 330; IV, 25, 99, 128; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 232; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 47, 72. 410 Abdurrahman b. Muhammed Ebû Zer‘a, Huccetu’l-kırâ’ât, (thk. Sa‘îd el-Efgânî), Müessesetu’r-Risâle, Beyrut 1984, s. 54. 411 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, IV, 126 412 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 37; Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 20; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 35; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 232; Ebû Muâviye, el-Muhtâr, s. 396. 413 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 387–388, 417; II, 185–186, 396; III, 303, 584; IV, 338. 414 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 405; II, 96, 113, 311; III, 101, 242, 347, 361, 457. 415 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 161. 416 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 68, 86. 417 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 506; IV, 63, 65. Farazdak’ın bu beyti şöyledir:

��.-v 8��@8r# -��{ # �1K� �� 8$#�(�<�V�d �D(�Z# �3�@�� # �� �-� �-��� D�E�

73

görüşüdür” denerek üç dil âliminin ismi bir arada verilmiş,418 bir kere de Ebû Amr ve

İbn Ebû İshâk’ın görüşü beraber zikredilmiştir.419

Sîbeveyhi’nin özellikle kıraat tercihleri konusundaki nakilleri “Ebû Amr’ın

görüşü budur” veya “Ebû Amr böyle okumaktadır” gibi ifadelerle yaptığı

görülmektedir.420 Sîbeveyhi’nin Ebû Amr’ın kıraat konusunda Hicâz ehli gibi hemzenin

konuşunda tahfîfe meyilli olduğu şeklindeki tespitinin,421 İbn Sellâr eş-Şâfi‛î’nin

yukarıda değindiğimiz Ebû Amr’ın kıraatte Hicaz ehlinin yöntemini benimsediği

şeklindeki görüşüyle örtüştüğü söylenebilir. 422 Ayrıca el-Kitâb’da Ebû Amr b. ‘Alâ’nın

bazı i‘râb tercihlerinde Medine ehlinin görüşünü yansıttığı belirtilmiştir.423

Ebû Amr’dan yapılan nakiller i‘râb, sarf ve çeşitli ses konularına dairdir.

Sîbeveyhi’nin bazen Ebû Amr’ın görüşlerini değerlendirmeye tabi tuttuğu

görülmektedir. Örneğin el-Kitâb’da Yunus b. Habîb’ten rivayetle Ebû Amr b. ‘Alâ’nın

�F-E -. c��6 8�-��F -E �x�$ ��4��-�� dediğini nakledilmiş, burada �68�-� kelimesinin isim kabul edildiği

için mecrûr olduğunu belirtilmiş ve bunun çok sağlam bir görüş [mezheb] olduğunu

vurgulanmıştır.424

Sîbeveyhi, Ebû Amr’ın bazı görüşlerini açıklama yoluna gitmiştir. Örneğin el-

Kitâb’da Ebû Amr’ın K ���� �D.T K �&�v �D.T �U�k�E �"# dediği nakledildikten sonra �&�v ve ����� isimlerini

nasp etmesi K ���� �# K �&�v ��8��Mk D0�V!�� demek isteyişiyle açıklanmıştır.425

C. SÎBEVEYHİ’NİN HOCALARI

1. İsa b. Ömer es-Sekâfî (ö. 149/766):

İsa b. Ömer’in künyesinin Ebû Süleyman veya Ebû Amr olduğu şeklinde

418 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 217, 294. 419 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 242. 420 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 286; II, 210, 219, 282, 393; III, 206, 217, 253, 294–5, 345, 437, 472, 508, 549, 551; IV, 202, 226, 359. 421 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 551. 422 İbnu’s-sellâr eş-Şâfi‛î, Tabakâtu’l-kurrâi’s-seb‛, s. 47. 423 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 185–186 424 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 417 425 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 286

74

rivayetler bulunmaktadır.426 Kaynaklarda Benî Hâlid’in azatlısı olduğu, Sakîf kabilesi

arasında yaşadığı için onlara nisbetle Sekâfî diye anıldığı nakledilmektedir.427

Nahiv ve kıraat konusunda devrinin önde gelen âlimlerinden olan İsa b. Ömer,

çağdaşları Abdullah b. Ebû İshak ve Ebû Amr b. ‘Alâ’dan bu alanlara dair ders

almıştır.428 Kur’ân’ı, Âsım el-Cahderî ve Hasan el-Basrî’ye de arz usulüyle

okumuştur.429 Kıraat konusunda İbn Muhaysın’dan (ö. 123/740) rivayetleri olduğu

belirtilmektedir.430 Atâ b. Ebu’l-Esved vasıtasıyla Ebu’l-Esved ed-Düelî’den rivayette

bulunmuştur.431 Ayrıca Yahya b. Ya‛mer’den nakilleri de vardır.432

Bedevilerden çok pek çok nakilde bulunduğu kaydedilmektedir.433 İbn Sellâm

el-Cumahî, İsa b. Ömer’in özellikle şiir inşadı konusunda aranılan bir kişi olduğu

belirtmekte ve kitabında ondan pek çok şiir rivayetinde bulunmaktadır.434 Günlük

konuşmalarında garip kelimeleri sıkça kullandığı şeklindeki rivayetler onun dil

konusundaki geniş bilgisi göstermektedir.435

Kıyasa bağlı olduğu ve bu sebeple bedevileri, hatta bir beytinden dolayı

muallaka şairlerinden Nâbiğa ez-Zübyânî’yi dahi eleştirdiği rivayet edilmiştir.436 Ancak

kitabında yazdığı dil kurallarına aykırı bir şekilde konuşan kimseyi hatalı bulup

bulmayacağı sorulduğunda, onu hatalı bulmayacağını ve sözünü “lugat” [lehçe] olarak

değerlendireceğini söylediği nakledilmektedir.437

Öğrencileri arasında Halil b. Ahmed, Asma‛î, Kisâî, Ruâsî ve Sîbeveyhi

426 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 28. 427 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 49; Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 41; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 237; Yemânî, İşâretu’t-tayîn, s. 249. 428 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 49; Yemânî, İşâretu’t-tayîn, s. 249 429 Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 613. 430 Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 613; Yemânî, İşâretu’t-tayîn, s. 249. 431 Ebû Mu‛âviye, el-Muhtâr mine’l-muktebes, s. 69. 432 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 29. 433 Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 46. 434 Cumahî, Tabakât, I, 54, 266, 498–499. 435 Bu konudaki rivayetler için bkz. Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 41; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 28; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 238; Yemânî, İşâretu’t-tayîn, s. 250. 436 Cumahî, Tabakât, I, 16; Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 41; Yemânî, İşâretu’t-ta‘yîn, s. 249. 437 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, 50; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, 45.

75

bulunmaktadır.438 Ayrıca Ahmed b. Musâ el-Lü’lü’î, Hârun b. Musa, Sehl b. Yusuf’un

kendisinden rivayette bulundukları nakledilmiştir.439

Kaynaklar İsa b. Ömer’in, 149/766 yılında vefat ettiğinde ittifak

halindedirler.440

Sîbeveyhi, el-Kitâb’da İsa b. Ömer’den yirmiden fazla nakilde bulunmaktadır.

Bu nakillerin pek çoğu doğrudan kendisinden ����qD��d [bize haber verdi] ve ���M-��4 [işittik] gibi

semâ ifade eden lafızlarla yapılmıştır.441 Sîbeveyhi’nin genellikle İsa b. Ömer

vasıtasıyla şâhit olarak kullandığı bazı şiirleri ve bedevilerin çeşitli kullanımlarını

rivayet ettiği görülmektedir.442 Bazen de onun görüşlerini nakletmekte ve bunları

açıklamaktadır. Örneğin Sîbeveyhi, İsa b. Ömer’in QYz�A�$ QY�A 1Q��6FQ şeklindeki kullanımı

caiz gördüğünü nakletmiş ardından, onun bu cümlede fiili [QYD�A ] 8U�6��3-� “girsin” şeklinde

anladığını ve i‘râbı manaya hamlettiğini belirterek onun bu tercihini açıklamıştır.443 el-

Kitâb’da İsa b. Ömer’in kıraat tercihlerine de yer verilmiştir. Örneğin İsa b. Ömer es-

Sekâfî’nin ��D �E ������$#lO1Q�%�. =p:�-t�(:��$ (Kamer 54/10) ayetinde � kelimesini esre ile okuduğu

nakledilmiştir.444

İsa b. Ömer’in nahiv konusunda Ebu’l-Esved’in ortaya koyduklarının üzerine

pek çok konu eklediği, bu konuları bablara ayırdığı kaydedilmektedir.445Ayrıca yetmiş

küsür kitap yazdığı, ancak bunlardan sadece el-Câmi ve el-İkmâl’in [el-Mükmil veya el-

Mükemmel] bir müddet kaldığı nakledilmektedir.446 Bu iki kitap hakkındaki bilgiler

genelde Halil b. Ahmed’e nispet edilen şu iki beyite dayandırılmaktadır:

����Q* K�M3-��k �1<D�� �U�7� ����d# ��. ��3�r ����� �� ��N3-�

438 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 125; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 346–349; Yemânî, İşâretu’t-ta‘yîn, s. 243, Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 237. 439 Cezerî, Gâyetu’n-nihaye, I, 613. 440 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 30; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 377; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 613; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 238; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 46; Yemânî, İşâretu’t-ta‛yîn, s. 259. 441 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 271; II, 319, 392–3; III, 16. 442 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 169, 171, 271, 364; II, 65, 319; III, 16. 443 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 398. 444 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 142 445 Yemânî, İşâretu’t-tayîn, 249. 446 Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 138.

76

��-.��k �B�G�� jY���8*T �x �H ������� l;�)�> m�D��-� ����V)�$ 447

Bu iki kitaptan bahseden Sîrâfî, İbnu’n-Nedîm ve Enbârî bunları

görmediklerini ve gören kimseye de rastlamadıklarını, bu kitapların çok uzun zaman

önce kaybolduğunu ifade etmişlerdir.448 İbnu’l-Kıftî, el-Câmi‛in Sibeveyhi’n el-

Kitâb’ının aslı olduğunu nakletmektedir. Bu rivayete göre Sîbeveyhi bu kitaba bazı

ilavelerde bulunmuş, kapalı yerlerini hocalarına sorarak bunları açıklamış ve bu surette

el-Kitâb’ı telif etmiştir.449 Ebu’t-Tayyib el-Lugavî, İsâ b. Ömer’in bu iki kitaptan birini

geniş, diğerini özet bir şeklide yazdığına değinmekte ve Müberred’den söz konusu

kitabın bazı sayfalarını okuduğunu ve bunun muhtevasının dil ilimlerinin temel

konularına giriş mahiyetinde olduğunu ifade ettiğini nakletmektedir.450 İbn Hallikân,

yukarıdaki haberlerin doğruluğunun başka bir rivayetle desteklendiğini kaydetmektedir.

Vefeyâtu’l-a‛yân’da zikredilen rivayete göre Halil b. Ahmed, Sîbeveyhi’ye İsa b.

Ömer’in kitaplarını sormuş, o da İsa b. Ömer’in nahiv ilmine dair yetmiş küsur kitap

tasnif ettiğini bildirmiştir. Ardından bunların ikisi dışında hepsinin kaybolduğunu, bu

iki kitaptan birisinin el-İkmâl olup o sırada İran’da bir adamın elinde bulunduğunu,

diğerinin ise el-Câmi‛ adını taşıdığı ve üzerinde çalıştığı ve kapalı noktaları hakkında

kendisine sorular sorduğu kitap olduğunu söylemişti.451

Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ı yazarken İsa b. Ömer’in eserlerinden yararlanmış

olabileceği kabul edilse bile, el-Kitâb’ının sadece İsa b. Ömer’in kitabının şerhi olduğu

şeklindeki iddia doğru değildir.452 Zira Sîbeveyhi, el-Kitâb’da hocası İsa b. Ömer’den

yaptığı nakillerde onun ismini zikretmektedir. Bu nakiller, diğer hocalarından

yapılanlarla karşılaştırıldığında sayıca azdır ve genellikle nahiv meseleleriyle ilgili

olmaktan çok şâhit mahiyetindedir. İbnu’l-Kıftî’nin bu rivayeti kuvvetli olmadığını

gösteren bir ifade ile aktarması, ayrıca İbn Hallikân’da bulunan ilave bilgilerin başka

hiçbir kaynakta yer almaması söz konusu rivayetlerin çok kuvvetli olmadığını

447 “Nahvin tamamı batıl oldu, İsa b. Ömer’in yazdıkları dışında; İşte İkmâl işte Câmi, o ikisi insanlara ay ve güneş oldular”. Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 29; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 238. 448 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 49; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 197; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 230. 449 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 375. 450 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 23. 451 İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-a‛yân, III, 150. 452 Sabâh Abbâs es-Sâlim, İsâ b. Ömer es-Sekafî nahvuhu min hilâl kırâetih, Muessetu’l-A‛lemî, Beyrut 1975, s. 52.

77

göstermektedir. Ayrıca el-Kitâb’ın konuları işleyiş tarzı ve genel yapısı göz önüne

alındığında onun her hangi bir kitap temel alınarak yazılmamış bir eser olduğu

anlaşılmaktadır.

2. Harun b. Musa el-A‘ver (ö. 170/786)

Künyesi Ebû Abdullah olan Harun b. Musa’nın lakabı A‛ver’dir.453

Yahudilikten İslam’a döndüğü ve Müslüman olduktan sonra kıraat ve dil ilimleri

sahasında çalışmalar yaptığı nakledilmektedir.454 Suyûtî, onun kıraat vecihlerini

araştırıp bu konuda telif veren ilk kişi olduğunu belirtmektedir.455 170/786 tarihinde

vefat etmiştir.456

Sîbeveyhi, el-Kitâb’da kendisinden beş nakilde bulunmuştur. Bunların tamamı

doğrudan ondan yapılmıştır ve kıraatlerle ilgilidir.457 Sîbeveyhi’nin Harun b. Musa’dan

kendi kıraat tercihlerini değil, başka kişi ve grupların kıraatlerini nakletmiştir. Örneğin

Sîbeveyhi, Kûfelilerin (Kûfeli kıraat âlimlerinin) -. D���-J����� D0QqI��># 0�VD&# �L�M3-> |UQ* ��� ��3-(�� -���dD�� ���

ayetini (Meryem 19/69) 0�VD&# kelimesini fethalayarak okuduklarını Harun b. Musa’dan

işittiğini ifade etmektedir.458 Diğer bir rivayette ise ��1�-G��3�$ ��-G��Z 1�� �IF�� (Kalem 68/9)

ayetinin bir mushafta -G��Z 1�� �IF�� 1��-G��3�$ �� şeklinde olduğunu ondan nakletmektedir.459

Kendisinden yapılan nakillerden Harun b. Musa’nın, Sîbeveyhi ile kıraat kaynakları

arasındaki bağlantı noktalarından birisi olduğu anlaşılmaktadır.

3. Ebu’l-Hattâb el-Ahfeş el-Ekber (ö. 177/793)

İsmi Abdulhamid b. Abdülmecid, künyesi Ebu’l-Hattâb’dır.460 Benî Kays b.

Sa‛lebe’nin azatlısı olduğu nakledilmektedir.461 Aynı lakabı taşıyan diğer Ahfeş’lerden

453 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 37; Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, II, 248. 454 İbn Kuteybe, Ma‛ârif, s. 532; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 37; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, III, 361, Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 321 455 Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 321. 456 Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, II, 248 457 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 399; III, 36; IV, 196, 444, 467. 458 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 399. 459 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 36. 460 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 40. 461 Ebû Muâviye, el-Muhtâr, s. 73.

78

ayırmak üzere onlardan büyük olmasından dolayı kendisine el-Ahfeş el-Ekber

denilmiştir.462 177/793 yılında vefat etmiştir.463

Döneminin önde gelen dil âlimleri arasında sayılan Ebu’l-Hattâb’ın özellikle

dil rivâyetiyle şöhret bulduğu belirtilmektedir.464 Kaynaklarda bedevilerden çok semâda

bulunduğu, bazı meselelerde sadece onun bedevilerden nakillerinin bulunduğu

vurgulanmıştır.465

Hocaları arasında Abdullah b. Ebî İshâk ve Ebû Amr b. ‘Alâ bulunmaktadır.466

Halil b. Ahmed, Yunus b. Habîb, Ebû Ubeyde Ma‛mer b. Müsennâ, Ebû Zeyd el-Ensârî

ve Sîbeveyhi kendisinden ders almışlardır.467

Kaynaklarda Sîbeveyhi’nin lugat ilmini Ebu’l-Hattâb el-Ahfeş’ten aldığı

vurgulanmaktadır.468 Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’da kendisinden yaptığı kırktan fazla nakil

incelendiğinde çoğunun bedevilerden yapılan rivayetler şeklinde olduğu görülmektedir.

Bunların bazılarında Ebu’l-Hattâb’ın bedevilerden semâ ile rivayette bulunduğuna işaret

edilmektedir.469 Bu rivayetler, sarf meselelerinde örnek olarak kullanılan kelimelerde

yoğunluk göstermektedir.470 Ebu’l-Hattâb iki yerde şâhit olarak kullanılan beyti

doğrudan şâirinden nakletmektedir.471 Kendilerinden nakilde bulunulan bedevilerin

hangi kabileye mensup oldukları bazı yerlerde belirtilmekle birlikte472 genelde bunların

mensûbiyetleri söylenmeyerek bu kimseler, “kendilerine güvenilen”, “Arapçalarına

güvenilen” gibi ifadelerle nitelenmektedir.473 Ayrıca Sîbeveyhi’nin bazı konuları

hocasına sorduğu onun da açıklamalar getirdiği görülmektedir. Örneğin Sîbeveyhi,

462 Zubeydi, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 72; Ahfeş lakabı ile anılan diğer dil alimleri, Said b. Mes‘âde el-Ahfeş el-Evsat (ö. 215/830) ve Ali b. Süleyman b. Fazl el-Ahfeş el-Evsat’tır (ö. 316/928). İnci Koçak, “Ahfeş el-Ekber”, DİA, I, 525. 463 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 157-158. 464 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 67; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 44. 465 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 40; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, s. 157. 466 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 23; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 47; Ebû Mu‛âviye, el-Muhtâr, s. 73. 467 Zubeydî, Tabakâtu’l-lugaviyyîn, s. 40; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 44; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 157. 468 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 346. 469 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 201, 249, 255, 304; II, 83, 111, 329; III, 123, 219, 230, 294, 300; IV, 412. 470 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 230, 338, 361, 410, 425, 468, 546, 616, 625, 636; IV, 20, 23, 160, 167, 181. 471 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 29; III, 123. 472 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 124; IV, 181. 473 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 83, 329; III, 294; IV, 412.

79

Ebu’l-Hattâb’a bedevilerin neden -�- �CE���. 0�VD&# demediklerini sormuş, o da Ic# kelimesinin

zaten soru anlamı taşıdığını, bu sebeple başına tekrar istifhâm edatı getirilmediğini,

ayrıca mübtedâ olması sebebiyle merfû okunduğunu söylemiştir.474 Sîbeveyhi, bazen

hocasının görüşünü açıklama yoluna gitmektedir. Örneğin Sîbeveyhi, Ebu’l-Hattâb,

-g ����<�4 cümlesinin -/1IN� ��-. -g ��2/ ��� anlamına geldiğini söylediğini aktarmakta ardından

bunun /1IN� ��-. -g ��2/ ��� ��p�� #ِ demek olduğunu ifade etmektedir.475 Örneklerden de görüldüğü

üzere el-Ahfeş el-Kebîr, Sîbeveyhi’nin görüşlerine baş vurduğu ve çokça nakil yaptığı

önemli kaynaklarından birisidir.

4. Ebû Zeyd el-Ensârî (ö. 215/830)

İsmi Saîd b. Evs b. Sâbit olan Ebû Zeyd, Hazrec kabilesindendir.476 95 yaşında

vefat ettiği şeklindeki rivayetler değerlendirildiğinde 120/738 yılında doğduğu

söylenebilir.477

Döneminin önde gelen nahiv ve lugat âlimleri arasında kabul edilmiştir.478 Ebû

Amr b. ‘Alâ’dan ders aldığına dair rivayetler bulunmaktadır.479 Müberred’in (ö.

286/900) onu Halil, Sîbeveyhi ve Yunus’la kıyaslayarak nahvi onlardan daha az

bildiğini söylediği nakledilmektedir.480 Ebû Zeyd, ayrıca Asma‛î ve Ebû Ubeyde’den ile

de kıyaslanmış ve nahvi onlardan daha çok bildiği ifade edilmiştir.481 Bedevilerden

semâda bulunduğu vurgulanmış, hatta döneminde bedevilerden en çok malzeme

derleyen kişi olduğu belirtilmiştir.482 en-Nevâdir fi’l-luga adlı eserinden ve günümüze

ulaşmamış diğer kitaplarının isimlerinden nahivden çok dil malzemesi derleme ve

rivayetine yönelik çalışmalar yaptığı anlaşılabilir.483 Kaynaklarda onun Kûfelilerden

474 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 126 475 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 334 476 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 165; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 68; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 245; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 101; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 31. 477 Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 95. 478 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 165. 479 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 101. 480 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 68; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 102. 481 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 102 482 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 41; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 64; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 34 483 Ensârî, en-Nevâdir fi’l-luga, (thk. Saîd el-Hûrî Şertûnî), Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1967; Ayrıca kitaplarının bir listesi için bkz. İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 246

80

nakilde bulunan tek Basralı âlim olduğu vurgulanmaktadır.484

Basra’da pek çok kişinin katıldığı bir ders halkası olduğu nakledilen Ebû

Zeyd’in öğrencileri arasında, Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm, Ebû Hâtim es-Sicistânî,

Mü’erric es-Sedûsî, Asma‛î, Riyâşî, Mâzinî, Halef el-Ahmer ve Sîbeveyhi

bulunmaktadır.485

Kaynaklarda Ebû Zeyd el-Ensârî’nin güvenilir bir râvi olduğu

nakledilmektedir.486 Sîbeveyhi’nin meclisine geldiğini ve kitabında “Güvenilir kişiden

şöyle işittim” derken kendisini kastettiğini iftiharla söylediği yönünde rivayetler

bulunmaktadır.487 Gerçekten “Arapçasına güvenilen” veya “kendisine güvenilen” gibi

sıfatları, bedeviler için de kullanan Sîbeveyhi’nin bazı ifadelerinden bu tabirle belirli bir

şahsı kastettiği anlaşılmaktadır. Örneğin Sîbeveyhi, bir yerde “İşte bunlar bedevilerden

ve kendisine güvenilen kişiden işitilen delillerdir. O kişi de bunları bedevilerden

duyduğunu söylemiştir” demektedir.488 Sîbeveyhi’nin bu kimse vasıtasıyla bedevilerden

pek çok nakil yaptığı görülmektedir.489 Bu nakillerin bazıları örnek cümleler

şeklindedir.490 Örneğin bir yerde “Arapçasına güvenilen kimseden bir bedevinin �g �{���6

�V3��k-E �-. �Y�18�# ��V&���& �L�$ �EIJ� َ dediğini duydum” demektedir.491

Sîbeveyhi, Ebû Zeyd’den ismini zikrederek iki nakilde bulunmuştur. Bunların

birincisinde onun �-4��<�. kelimesine nispet yapılırken �=-�-4��<�. demek gerektiğini, zira bu

kelimenin tekil kullanılmadığını söylediği nakledilmektedir.492 İkincisi ise onun -��� �@3�.�E

-m1�P� şeklindeki sözünün nakledilmesidir.493

Görüldüğü üzere güvenilir bir râvî olduğu vurgulanan Ebû Zeyd, bedevilerle

484 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 72; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 245; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 102. 485 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 68, 72; Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 97; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 101, 104; Yemânî; İşâretu’t-ta‛yîn, s. 61. 486 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 42; Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 95 487 İbn Kuteybe, el-Me‛ârif, s. 544; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 64 488 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 255. 489 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 53, 255, 313, 316. III, 137, 303, 406, 425. 490 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 155, III, 465. 491 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 155 492 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 379. 493 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 226.

81

Sîbeveyhi arasındaki önemli bağlantı noktalarından biridir. Ayrıca çeşitli gramer

konularına dair açıklamalarıyla el-Kitâb’a katkıda bulunmuştur.

5. Yunus b. Habîb (ö. 183/798)

Künyesi Ebû Abdurrahman olan Yunus b. Habîb, Benî Dabbe ile velâ ilişkisi

sebebiyle ed-Dabbî nisbesiyle anılmıştır.494 el-Leysî nisbesine sahip olduğunu

bildirenler de bulunmaktadır.495 Bağdat’la Vâsıt arasında Dicle nehri üzerinde bir

kasaba olan Cebbul’dendir.496 İbnu’n-Nedîm onun Arap olmadığını aktarmaktadır.497

Yunus b. Habîb, Basralıların önde gelen ve en güvenilir dilcileri arasında

sayılmaktadır.498 Kendi ifadesine göre dil ilimlerine dair ders aldığı ilk hocası Hammâd

b. Seleme’dir.499 Abdullah b. Ebû İshak ve Ebû Amr b. ‘Alâ’dan da ders almıştır.500 Ebû

Amr’a nispet edilen haberlerin çoğu Yunus b. Habîb vasıtasıyla gelmiştir. Ayrıca Ebu’l-

Hattâb el-Ahfeş’ten de ders aldığı kaydedilmiştir.501 Kaynaklarda onun önemli bilgi

kaynaklarından birinin de bedeviler olduğu vurgulanmıştır.502 Ayrıca döneminin ünlü

recez şairi Ru’be b. el-‘Accâc ile sıkı bir dostluğu olduğu rivayet edilmiştir.503 el-

Kitâb’da Ru’be’den nakledilen şiirlerin çoğunun Yunus b. Habîb vasıtasıyla rivayet

edilmesi de bu yakın dostluğu göstermektedir.

Yunus b. Habîb’in Basra’da ilim ehli, edebiyatçılar, yöneticiler ve bedevilerin

devam ettiği bir ders halkasının bulunduğu nakledilmiştir.504 Öğrencileri arasında Ebû

Ubeyde, Asma‛î, Ebû Zeyd el-Ensârî, Ebû Ömer el-Cermî, Halef el-Ahmer, Sîbeveyhi,

494 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 51, Lugavî, Merâtib, s. 21; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 197; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 365 495 Ebû Muâviye, el-Muhtâr, s. 107, Yemânî, İşâretu’t-ta‛yîn, s. 396. 496 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 51; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 198, Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 48. 497 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 198. 498 İbn Hacer, Tehzîbu’t-tehzîb, III, 163–164. 499 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 51. 500 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 50; Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 22; Zübeydi, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 32. 501 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 40. 502 Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 47; Yemânî, İşâretu’t-ta‛yîn, s. 145; Hamevî, Mu‛cemu’l-udebâ, XX, 64. 503 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 22; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 365. 504 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, 52; İbn Nedîm, el-Fihrist, 198; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, 48.

82

Kutrub, Kisâî, Ferrâ gibi dönemin önde gelen dil âlimleri bulunmaktadır.505

Vefat tarihi konusunda kaynaklarda farklı bilgiler bulunmaktadır, ancak

sekseni yaşını aşmış bir halde 182/797 veya 183/798’de vefat ettiği yönündeki

rivayetler kabul edilebilir.506

Nahiv, edebî tenkit, garip kelimeler, edebî dil malzemesinin rivayeti gibi pek

çok alanda üstünlüğü teslim edilen Yunus b. Habîb’in edebî tenkide dair pek çok görüşü

İbn Sellâm el-Cumahî tarafından nakledilmiştir.507 Bazı rivayetlerden onun nesep ilmi

ve tarih konusunda da bilgi sahibi bir kimse olduğu anlaşılmaktadır.508 Kaynaklarda

nahiv konusundaki özellikle de kelime yapısı [tesârîfu’n-nahv] alanındaki uzmanlığına

vurgu yapılmış, kıyasa çokça başvurduğu ve cumhûra muhâlif bazı görüşlerinin olduğu

bildirilmiştir.509 Günümüze ulaşan her hangi bir eseri bulunmayan Yunus b. Habîb’in

nahve dair görüşlerini Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ında görmek mümkündür.

Kaynaklarda Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’da Yunus b. Habîb’den pek çok nakilde

bulunduğuna özellikle değinilmektedir.510 Zübeydî’nin, el-Kitâb ve Yunus b. Habîb’le

ilgili naklettiği bir hadise de bunu destekler mahiyettedir: “Sîbeveyhi öldükten sonra

Yunus b. Habîb’e onun bin sayfalık bir kitap yazdığını haber verdiler. Bunun üzerine

Yunus b. Habîb ‘Sîbeveyhi, bu kadar şeyi Halil’den ne zaman duymuş?’ diyerek kitabın

getirilmesini istedi. Kitabı alıp inceledikten sonra ‘Bu adam [Sîbeveyhi], Halil’den

yaptığı nakillerde doğruları söylemiştir. Ayrıca benden yaptığı nakillerin hepsi de

doğrudur’ dedi.”511

el-Kitâb’da Yunus b. Habîb’ten ismi zikredilerek iki yüzü aşkın nakil

yapılmaktadır. Bu nakillerde Sîbeveyhi’nin onun görüşüne başvurduğu, ondan

bedevilerin sözleri ve şiirler konusunda rivayetlerde bulunduğunu görmek mümkündür.

505 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 40; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 47; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, IV, 71; Yemânî, İşâretu’t-ta‛yîn, s. 145, 396; Hamevî, Mu‛cemu’l-udebâ, XX, 64. 506 İbn Kuteybe, Ma‛ârif, s. 541; Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 21; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 198 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, IV, 70; Hamevî, Mu‛cemu’l-udebâ, XX, 67. 507 Örnekler için bkz. Cumahî, Tabakât, I, 141, 147, 181, 208–209. 508 Örnekler için bkz. Cumahî, Tabakât, I, 9, II, 782; Câhiz, Kitâbu’l-Hayevân, III, 210–11. 509 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 51; İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 198, 246; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 365. 510 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 233; Enbârî, Nüzhetu’l-elibbâ’, s. 47; Suyûtî, Buğyetu’l-vu‛ât, II, 365. 511 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn,s. 52.

83

Ayrıca Yunus b. Habîb’in Sîbeveyhi ile Ebû Amr b. ‘Alâ gibi dil âlimleri ve Ru’be b.

Accâc gibi şairler arasında bağlantı noktası olduğu anlaşılmaktadır. Hüseyin Nassâr,

Sîbeveyhi’nin ondan yaptığı rivayetlerin sadece ismini zikrettiği bu iki yüz küsür

nakilden ibaret olmadığını, zira Sîbeveyhi’nin sadece onun adını şaz rivayetleri

naklederken, muhâlif bir görüşünü aktarırken veya dikkat çekilmesi gereken yerlerde

zikrettiğini söylemektedir.512

Sîbeveyhi’nin bazı konuların tamamını Yunus b. Habîb’den naklettiği dahi

görülmektedir. Örneğin tasgîr ile ilgili bir başlıkta “Bu başlık altında ve devamında

söyleyeceklerimin tamamı, Yunus b. Habîb’in sözüdür” denilmektedir.513 Başka bir

yerde ise “Burada tanıttığımız lehçelere ait bütün örnekleri bedevilerden Halil b. Ahmed

ve Yunus vasıtasıyla naklettik” denilmektedir.514

el-Kitâb’da Yunus b. Habîb’ten yapılan nakillerde �0���v veya 0���v ���َ [iddia etti],515

����qD��d [bize haber verdi],516 ��:���6# [bize haber verdi],517 �:���W:#َ [bize şiiri okudu]518 gibi lafızlar

kullanılmıştır. �0���v lafzı ile yapılan bazı nakillerde Sîbeveyhi’nin bunları açıklama ve

değerlendirme yoluna gidişi, bazen de kabul etmemesi, bu lafzın diğerlerinden farklı

bir anlama sahip olduğunu göstermektedir. Örneğin Sîbeveyhi, �����W-�K E� �-. terkibindeki

�E ��-. kelimesinin nasb olmasının asıl olduğunu belirttikten sonra 0�v lafzını kullanarak

Yunus b. Habîb’ten bazı bedevilerin VQ$��M�# �����W-� -_-BG�� ve l]��M�# �����W-� -_-BG gibi cümleler

kurduklarını nakletmekte, ardından böyle nakiller olsa da bu tür örneklerde nasbın daha

çok kullanıldığını ifade etmektedir.519

Sîbeveyhi’nin Yunus b. Habîb’e pek çok soru yönelttiği ve çeşitli konulara dair

açıklamalar istediği görülmektedir. Örneğin övgü ve yüceltme sebebiyle mansûb olan

isimler konusunda Sîbeveyhi şöyle demektedir: “Bazı bedevilerin �e-�����M� DO�E -g ����̂ 512 Nassâr, Huseyin, Yûnus b. Habîb en-Nahvî, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Kahire 1968, s. 131–2. 513 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 423. 514 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 214. 515 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 51, 259, 262, 387–388, 417; II, 185–186, 396; III, 303, 584; IV, 338. 516 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 405; II, 96, 113, 311; III, 101, 242, 337, 347, 361, 457. 517 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 161, 226. 518 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 119 519 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 119.

84

dediklerini duyduk. Bunu Yunus’a sordum. Bu kullanımın Arapça olduğunu (Arap

dilinin sınırları içine girdiğini) söyledi”.520 Başka bir yerde İsa b. Ömer’in bazı

bedevilerin cevapta �x H QU�M8$# 8��HT dediklerini iddia ettiğini belirtmekte ardından bunu Yunus

b. Habîb’e sorduğunu, onun da “Bunu uzak bir ihtimal olarak görme, ancak işitildiği

için rivayet edilmiştir. Burada 8��HT kelimesini 8U�G veya 8U� yerine koymuş olmalıdırlar”

şeklinde bir açıklama getirdiğini aktarmaktadır.521

Yunus b. Habîb’den yapılan nakillerin çoğunun şairlerden ve bedevilerden

rivayet edilen ve şâhit olarak kullanılan beyit veya örnek cümleler mahiyetinde olması,

onun rivayet konusunda başvurulan ve güvenilen bir kişi olduğu şeklindeki haberleri

desteklemektedir. Ru’be b. Accâc ve Farazdak gibi şairlerin bazı beyitlerini Sîbeveyhi,

Yunus b. Habîb’ten naklederek şâhit olarak kullanmıştır.522 Yunus b. Habîb’in bazen

kendilerinden rivayette bulunduğu bedevileri güvenilirlikle nitelediği görülmektedir.523

Bazen de rivayet edilen kullanımın yaygınlık derecesi hakkında görüşünü

bildirmektedir.524

Sîbeveyhi, bazen Yunus b. Habîb’in görüşlerini zikrettikten sonra

değerlendirmelerde bulunmuş ve bunların isabetli olduğunu söylemiştir. Örneğin

Sîbeveyhi, A‘şâ’nın (ö. 7/629):

QY�J�: l��WM�. �D:,$ ��1Q�-J��Z �# ����Z�F��� -U3�\ �O1Q*���$ 1��*��Z 8�T

şeklindeki beytinde ��1Q�-J��Z �# kelimesinin merfû olması konusunda Yunus b. Habîb’in

“Mübtedâ olarak merfû kılınabilir, zira ��1Q�-v��: 0�(:# �# gibidir” şeklindeki görüşünü

nakletmekte ve bunu kolay anlaşılır ve yerinde bir açıklama olarak nitelemektedir.525

520 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 63. Ebû Hayyân, Zeyd b. Ali ve bir grubun bu kelimeyi medh üzere nasb okuduklarını söylemekte bunu fasih bir okuyuş olarak nitelendirmektedir. Ona göre zOE kelimesinin nasb

okunması halinde ayetin devamındaki sıfatların da nasb okunması gereklidir. Ebû Hayyân el-Endelusî, Tefsîru’l-bahri’l-muhît, Dâru’l-Fikr, Kâhire 1983, I, 19 521 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 16; Sîbeveyhi’nin Yunus b. Habîb’e soru sorduğu diğer bazı örnekler için bkz. II, 414; III, 142, 291, 352, 355, 442, 461. 522 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 319, 364, II, 72, 153; III, 565. 523 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 29, 337, 524 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 205. 525 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 51.

85

Sîbeveyhi, başka bir yerde ��.-�8*Q# 8��HT� ��-Z� =-�-Zh�Z 8�T denilerek sözü ilk kısmına göre devam

ettirmenin yani ��.-�8*Q# lafzını cezm etmenin mümkün olduğunu, ancak cevabın gelecek

zaman kabul edilmesi halinde bu fiilin nasb edilebileceğini veya (şartı ilgâ eden

kimsenin görüşüne uyarak) fiilin merfû kılınabileceğini söylemekte ardından bunun

Yunus’un görüşü olduğunu belirtip güzel bir kullanım olduğunu ifade etmektedir.526

Ayrıca ism-i tasgîrle ilgili bir mesele hakkında Yunus’un görüşünü zikrettikten sonra

ilmine güvenilen hiç kimsenin buna itiraz etmediğini bildirmektedir.527

Sîbeveyhi, Yunus b. Habîb’in görüşlerini bazen eleştiriye tabi tutmuş ve kabul

etmemiştir. Örneğin “Yunus ise ��3-Z� =-Zh�Z 8�T demiştir. Bu, şartın cevabında hoş görülmeyen

kötü bir kullanımdır. İstifhâmda kullanılsa dahi böyledir” demekte ve Yunus b.

Habîb’in kullanımını “kubh”la nitelemektedir.528 el-Kitâb’ın önemli özelliklerinden biri

olan bu tür değerlendirmelerin benzer lafızlarla Yunus b. Habîb tarafından da yapılması

dikkat çekicidir. Sîbeveyhi, bazılarının jL�93-��d gibi kelimelere nispet yaparken hiçbir

değişiklik yapmadıklarını meselâ jL��3-��4 kelimesine nispetle �=-�3-��4 dediklerini söylemekte,

ardından Yunus b. Habîb’in bu kullanımla ilgili “bu çok az kullanılan ve çirkin (habîs)

bir ifadedir” şeklindeki değerlendirmesini aktarmaktadır.529 Bu ve benzer ifadeler,

Sîbeveyhi’nin sahip olduğu değerlendirme sisteminin temellerinin hocaları tarafından

kullanılan ifadelere dayandığını göstermektedir.

el-Kitâb’da Yunus b. Habîb’in diğer âlimlerin görüşlerine katıldığı ve

katılmadığı bazı meseleleri de bulmak mümkündür. Örneğin jL�3�R kelimesine nispet

konusunda hocası Ebû Amr, �=-3�R olması gerektiğini söylerken Yunus b. Habîb’in görüşü

�c-1��R şeklinde olması gerektiği şeklindedir.530 el-Kitâb’da onun İsa b. Ömer’le de ihtilafa

düştükleri bazı meselelere de yer verilmiştir.531 Bazı nakiller ise Yunus b. Habîb ve İsa

526 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 15. 527 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 369. 528 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 389. 529 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 339. 530 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 347. 531 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 21.

86

b. Ömer’den birlikte yapılmış ve isimleri beraber zikredilmiştir.532 Birkaç yerde “Ebû

Amr, Yunus ve Halil’in görüşüdür” denerek üç dil âliminin ismi bir arada anılmıştır.533

Halil b. Ahmed’le paylaştıkları ve ayrıldıkları konular da belirtilmiştir. Görüş

farklılıklarını gösteren bir örnekte Sîbeveyhi, Yunus b. Habîb’in _��9&-�!�� ��&�v � � ve D=�(���<��k ��

-.�DW� _���3�(D3 gibi kullanımlardaki gibi mendûb isimlerin sıfatlarına elif lâm bitişeceği

görüşüne sahip olduğunu, Halil b. Ahmed’in ise bu görüşü hatalı bulduğunu

aktarmaktadır.534 Yunus b. Habîb’in Halil b. Ahmed’le aynı görüşe sahip oldukları

noktalardan birisi ise izâfet halindeki ismin tekrarı konusudur. Sîbeveyhi, Halil’in ve

Yunus’un ���3-6# ��&�v ��&�v ��& ve ��:��&�v ��&�v ��& şeklindeki kullanımların bedevilere ait sahih lehçe

olduğunu söylediklerini aktarmaktadır.535

Yunus b. Habîb, Halil b. Ahmed’den sonra el-Kitâb’da kendisinden en çok

nakil yapılan kimsedir. Zaman zaman onun görüşlerine başvurulmuş, bu görüşler

başkalarınınkilerle karşılaştırılmıştır. Ayrıca el-Kitâb’daki dil örnekleri ve şâhitleri

konusunda kendisinden pek çok nakil yapılmıştır. Yunus b. Habîb aynı zamanda

Sîbeveyhi ile Abdullah b. Ebû İshak ve Ebû Amr b. ‘Alâ gibi âlimler arasındaki en

önemli bağlantı noktalarından biridir.

6. Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî (ö. 175/791)

Halil b. Ahmed, 100/718 tarihinde Uman’da doğmuştur.536 Kaynaklarda

nesebinin Yemenli Ezd kabilesinin Yahmud isimli bir kolunun Ferâhîd batnına

dayandığı ve bu isme nispetle el-Ferâhîdî veya el-Furhûdî şeklinde anıldığı

nakledilmektedir.537 Vefat tarihi konusunda kaydedilen 160/776, 170/786 ve 175/791

gibi tarihlerin sonuncusunun daha doğru olduğu belirtilmektedir.538

Halil b. Ahmed, genç yaşta Basra’ya göç edip Eyyûb es-Sahtiyânî’nin (ö.

532 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 159. 533 Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 217, 294. 534 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 226; Yunus b. Habîb’le Halil b. Ahmed’in görüş ayrılığında olduğu diğer bazı konular için bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 276, 308–9; III, 50–51. 535 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 204. Yunus b. Habîb’le Halil b. Ahmed’in görüş birliğinde olduğu diğer bazı konular için bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 428; II, 13–14, 159, 338; II, 373–374; III, 79, 281, 396. 536 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 51; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, I, 341. 537 İbn Kuteybe, el-Ma‛ârif, s. 541; Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 27-28 538 Tevfik Rüştü Topuzoğlu, “Halil b. Ahmed”, DİA, XV, 309.

87

125/742–3) ders halkasına katılmıştır. Kaynaklarda hocasının nasihatine uyarak İbâzîye

fırkasının görüşlerini terk ettiği kaydedilmektedir.539 Basra dışına da bazı yolculuklar

yapmış olan Halil b. Ahmed halife Mehdi ile görüşmek üzere Bağdat’a, Leys b. Râfi‘ ile

görüşmek için de önce Horasan’a ardından Ehvâz’a gitmiştir.540

Dil ilimleri tahsil ettiği hocaları arasında İsa b. Ömer es-Sekafî ve Ebû Amr b.

‘Alâ bulunmaktadır.541 Âsım el-Cahderî’den kıraat dersi almıştır.542 Kendisine ilminin

kaynağı sorulduğunda “Hicaz, Necid ve Tihame çölleri” demesi onun dil malzemesi

derlemek için çöle seyahatler düzenlediği şeklindeki haberleri desteklemektedir.543

Ayrıca Basra’ya yerleşmiş olan Ebû Mehdiyye, Ebû Tufeyle, Ebû Hayre, Ebû Mâlik,

Ebu’d-Dukayş gibi bedevilerden de dil malzemesi rivayet ettiği bildirilmektedir.544

Öğrencileri arasında Leys b. Muzaffer, Ali b. Nasr el-Cehdamî, Mü’erric es-

Sedûsî, Nadr b. Şümeyl, Asma‘î, Ahfeş el-Evsat ve Sîbeveyhi gibi âlimler

bulunmaktadır.545 Zubeydî, bu kimseler arasında Halil b. Ahmed’den en sağlam

nakilleri yapanın Sîbeveyhi olduğunu belirtmektedir.546

Halil b. Ahmed, getirdiği yeniliklerle dil ilimlerine önemli katkılarda

bulunmuştur. Arap dilinin ilk sözlüğü olan Kitâbu’l-‘Ayn’ı yazmış, bu eserinde kendi

icadı olan sıralama ve taklip usullerini ilk kez kullanmıştır. Ayrıca Arap şiirinde

an‘anevî bir tarzda devam etmekte olan aruzu sistemli bir hale getirmiştir. Bu sebeple

kendisine “sâhibu’l-arûz”, aruz ilmine de “ilmu’l-Halil” denilmektedir.547 Halil b.

Ahmed’in aruza dair Kitâbu’l-Arûz isminde günümüze ulaşmayan bir eser kaleme aldığı

bildirilmektedir. Ayrıca müzik sahasında Kitâbu’l-Îkâ‘ ve Kitâbu’n-nağam fi’l-mûsîkâ

isimlerini taşıyan iki kitap, harflere ve anlamlarına dair el-Hurûf, harekeleme ve

noktalamaya dair Kitâbu’n-nakt ve’ş-şekl adlı bir eser kaleme aldığı nakledilmektedir. 539 Yağmûrî, Nûru’l-Kabes, s. 56. 540 Yağmûrî, Nûru’l-kabes, s. 59, 65–66. Ayrıca Kitâbu’l-Ayn’ın uzun müddet Horasan’da kaldığı sonradan Basra’ya geldiği şeklindeki rivayet de bunu destekler mahiyettedir. (Suyûtî, el-Müzhir, I, 73). 541 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 31; Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 227; Hamevî, Mu‛cemu’l-udebâ, XI, 73 542 Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 275. 543 İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 258 544 Lugavî, Merâtibu’n-nahviyyîn, s. 40. 545 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 75; Enbârî, Nuzhetu’l-elibbâ’, s. 45; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 36. 546 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 67. 547 İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 200; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 342.

88

Kendisine nispet edilen Kitâbu’l-cümel fi’n-nahv isimli gramer kitabının ve bir nahiv

manzumesinin ona aidiyeti konusunda ise şüpheler bulunmaktadır.548

Öğrencisi Sîbeveyhi’nin yazdığı el-Kitâb’da Halil b. Ahmed’in büyük payı

bulunmaktadır. Sîbeveyhi’nin, hocası Halil b. Ahmed’in ilmini ihyâ etmek amacıyla

eserini yazmaya başladığı nakledilmektedir.549 el-Kitâb’da Halil b. Ahmed’den ismi

zikredilerek yapılan nakillerin sayısı 340 civarındadır. Ayrıca isim zikretmeden “Ona

sordum” şeklindeki soru cümlelerinde Halil b. Ahmed’in kastedildiği

kaydedilmektedir.550 Yunus b. Habîb’e Sîbeveyhi’nin bin sayfalık hacimli bir kitap

yazdığı haber verildiğinde “Halil’den bu kadar şeyi ne zaman duymuş?” diye sorması,

Sîbeveyhi’nin hocasından pek çok nakilde bulunduğunu desteklemektedir.551 el-

Kitâb’daki “Burada söylediklerimiz Halil’in sözüdür, hepsini ondan işittik”552 ve

“Burada söylenenlerin tamamı Halil’in görüşüdür”553 gibi ifadelerden Sîbeveyhi’nin

bazı bâbların tamamını hocasından naklettiği anlaşılmaktadır.

Sîbeveyhi, eserinde Halil b. Ahmed’in ders halkasında geçen bir diyaloğun

tamamını aktarmıştır. Bu diyalog, Halil’in öğrencilerine yönelttiği soru ile başlamakta

ve karşılıklı soru cevaplarla yaklaşık 3–4 sayfa sürmektedir.554 Burada Halil b.

Ahmed’in açıklamalarını bedevilerin kullanımlarına dayandırdığı ve sözlerini

delillendirmek için onlardan rivayetlerde bulunduğu görülmektedir. Söz konusu

diyalog, Halil’in ders halkasında tartışılan konuların düzeyini ve ders üslubunu

göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Ayrıca bu, Sîbeveyhi’nin, Halil b.

Ahmed’in derslerini imla edip bir kısmını el-Kitâb’a derc ettiği anlamına da

gelmektedir.

el-Kitâb’da Halil b. Ahmed’in başka isimlerle birlikte zikredildiği de

548 Hulvânî, Muhammed, el-Mufassal fî târîhi’n-nahv, 255–6. Yukarıda bahsedilen kitap Fahreddin Kabâve tarafından tahkik edilmiştir. Daha sonra bu kitabın İbn Şukayr’a ait el-Muhallâ fî vucûhi’n-nasb adlı eser olduğu anlaşılmış ve neşredilmiştir. (İsmail Durmuş, “Nahiv”, DİA, XXXII, 303); Ayrıca bkz. Hüseyin Berekât, “el-Manzûmetu’n-nahviyye leyset li’l-Halîl kat‘an”, Mecelletu ma‘hedi’l-mahtûtâti’l-‘Arabiyye, IL/2, (2005), 89–130. 549 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 75. 550 Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîn, s. 34. 551 Zubeydî, Tabakâtu’n-nahviyyîn, s. 52. 552 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 360. 553 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 381. 554 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 320–4.

89

görülmektedir. Bunlar arasında en çok anılan Yunus b. Habîb’in adıdır. Sîbeveyhi bazen

aynı soruyu ikisine de yöneltmiş,555 bazen de ikisi aracılığıyla bedevilerden nakilde

bulunmuştur.556 Halil ve Yunus b. Habîb, el-Kitâb’da görüşlerinin birlikte zikredildiği

yerlerin çoğunda ittifak halindedir.557 Ancak görüş ayrılığına düştükleri bazı konular da

bulunmaktadır.558 Böyle durumlarda Sîbeveyhi, daha çok Halil b. Ahmed’in görüşünü

kabul etmekle birlikte Yunus b. Habîb’in görüşünü tercih ettiği de olmaktadır. Örneğin

Sîbeveyhi, Halil b. Ahmed’in bir beyitin i‘râbına dair açıklamasını naklettikten sonra

Yunus b. Habîb’in yorumunu da vermiş ve bu yorumun Halil b. Ahmed’in

açıklamasından daha anlaşılır olduğunu belirtmiştir.559 Bazı yerlerde ise Abdullah b.

Ebû İshak, Ebû Amr b. ‘Alâ veya İsa b. Ömer’in Halil b. Ahmed’le aynı görüşe sahip

oldukları zikredilmektedir.560 Halil b. Ahmed ile Harun b. Musa ve Ebu’l-Hattâb Ahfeş

el-Ekber birlikte anıldığı yerlerde ise bedevilerden nakillerde bulunulduğu

görülmektedir.561

Sîbeveyhi, Halil b. Ahmed’den yaptığı nakillerde ����qD��d bize haber verdi,562 �0���v

iddia etti,563 �Y��� söyledi564 ve ��W:#َ inşâd etti565 gibi ifadeler kullanmaktadır. Bu ifadeler

Sîbeveyhi’nin hocasından yaptığı bu nakilleri bizzat kendisinden duyduğunu

göstermektedir.566 Ayrıca çeşitli vesilelerle herhangi bir rivayet lafzı kullanmadan Halil

b. Ahmed’in görüş (kavl)567 ve açıklamalarını (tefsîr)568 aktarmaktadır.

Sîbeveyhi’nin hocası Halil b. Ahmed’e pek çok soru yönelttiği görülmektedir.

Bunların bazıları bedevilerin çeşitli kullanımlarına dairdir. Bu tür sorularda çoğunlukla,

önce anlatılan konuyla ilgili bir cümle veya kelime verilmekte, ardından Halil’den bu

555 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 236. 556 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 214, 374. 557 Bkz. 532. dipnot. 558 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 256, IV, 149. 559 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 51. 560 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 286, 364; II, 77. 561 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 118, 444. 562 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 413. 563 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 159; II, 13, 108; IV, 155 564 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 180. 565 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 115. 566 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 279; III, 16. 567 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 144, 197, 317. 568 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 5, 162.

90

kullanımlar hususunda açıklama istenmektedir. Örneğin Sîbeveyhi’nin bedevilerin =-:�-��(:

��3-Z� ����* şeklindeki kullanımına dair sorusuna Halil b. Ahmed, burada �.َ ve x harfinin

birleşerek tek harf konumuna girdiklerini, bu sebeple de ���D �E gibi fiile bitişebilir hale

geldiklerini ifade ederek açıklama getirmektedir.569 Bir diğer yerde ise Halil b. Ahmed’e

���W�6 ile ���>1�W6T arasındaki fark sorulmakta, o da cevaben ikincisinin abartı ve pekiştirme

amacıyla kullanıldığını belirtmekte ve örnek olarak �y�>1�W� fiilinin de “otların

çoğalması” anlamına geldiğini ifade etmektedir.570 Halil b. Ahmed’e bedevilerin bazı

kullanımları neden terk ettikleri hakkında da sorular yöneltilmiştir. Örneğin Sîbeveyhi,

hocasına bedevilerin neden ly-G �H ��D:T ��P�d # demediklerini (yani burada !�T’ yi

kullanmadıklarını) sormuştur. Halil b. Ahmed, !�T’ nin her zaman cümle başında

kullanılmayacağını söyleyerek bu soruyu cevaplandırmış ve başka örnekler vererek bu

açıklamasını delillendirmeye çalışmıştır.571 Halil b. Ahmed’e, şiirlere dair bir takım

sorular da sorulmuştur.572 Örneğin Sîbeveyhi, Halil b. Ahmed’e A‘şâ’nın

���(&�1�q �/ �1�q �Y1�d �-$ ����* ��P�� �0-o��4 ���hN�&�� lC��:��Q� �D��P�Z

şeklindeki beytini sormuş, Halil b. Ahmed lC��:��Q� kelimesini merfû okumuş ve bunun

sebebini açıklamıştır.573 Söz konusu soruların bir kısmı da kıraatlerle ilişkilidir.574

Örneğin, Sîbeveyhi, Halil’e -�1QPDZ��$ 0QiI �E ��:#�� K���-d �� KLD.Q# 0Qi�(D.# -_-BG !�#�� (Enbiyâ, 21/92) âyetinin

başındaki � ’nun hemzesinin neden fethalı okunduğunu sormuş, Halil bu soruya � ’un

başındaki lam harfinin hazfedildiğini söyleyerek cevap vermiştir.575 Sîbeveyhi, bazen

başkalarının Halil b. Ahmed’e yönelttiği soruları nakletmektedir.576 Bunlar büyük

ihtimalle ders esnasında geçen diyaloglardır.

569 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 116. 570 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 75. 571 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 134. 572 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 308, III, 38, 50, 161. 573 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 32. 574 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 100, 103, 126. 575 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 126. 576 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 410.

91

Sîbeveyhi, el-Kitâb’da Halil b. Ahmed vasıtasıyla bedevilerden pek çok

nakilde bulunmuş ve hocasını ilmine ve bedevilerden yaptığı rivayetlere güvenilen

kişilerden birisi olarak nitelemiştir.577 Bazen hocasından yaptığı nakilleri, bedevilerden

kendisinin de duyduğunu söyleyerek onu teyit ettiği görülmektedir.578 Halil b. Ahmed,

bedevilerden yaptığı rivayetlerin bir kısmında nakilde bulunduğu kimseleri

“Arapçalarına güvenilen”, “kendilerine güvenilen” gibi sıfatlarla nitelemiştir.579 Birkaç

yerde ise “Fezâre ve Benî Kays kabilelerinden”580 ve “Ezd kabilesinden”581 diyerek

rivayette bulunduğu kimselerin mensubiyetlerini açıkça belirtmiştir.

Sîbeveyhi, Halil b. Ahmed’den şiir rivayetinde de bulunmuştur.582 Ayrıca

ondan kafiyelere dair nakillerde bulunduğu da görülmektedir.583 Bu, Sîbeveyhi’nin

hocasının şiir ve aruzla ilgili bilgisinden faydalandığını göstermektedir.

Sîbeveyhi, genellikle Halil b. Ahmed’in görüşlerini kabul etmekte hatta

bunların bazılarından takdirle bahsetmektedir. Örneğin l�p3�4 kelimesinin kalıbı konusunda

Halil’in görüşünü bir başkasınınki ile karşılaştırmakta, ardından “Halil’in görüşü daha

çok hoşuma gitti” demektedir.584 Çoğu yerde Halil’in görüşlerini kuvvetlendiren başka

görüşler, örnek ve açıklamalar zikretmektedir. Örneğin Halil b. Ahmed’in 1�� ���� ���N�d K�Z1�� lC ً

şeklindeki bir kullanımı câiz gördüğünü söyledikten sonra bu görüşün, İsa b. Ömer ve

Yunus b. Habîb’in Ru’be b. Accâc’tan yaptıkları nakille güçlendiğini belirtmektedir.585

Başka bir yerde ise Halil b. Ahmed’in konu hakkındaki görüşünü öğrendikten sonra

buna uygun olarak konuşan bedeviler gördüğünü kaydetmektedir.586

Sîbeveyhi, Halil b. Ahmed’in bazı görüşlerini kıyas olarak nitelemektedir.

Örneğin el-Kitâb’da Halil’in ��.�E fiilinin emri olan -�E- kelimesinin bir şahsa isim olarak

577 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 303. Sîbeveyhi’nin bedevilerden Halil b. Ahmed vasıtasıyla yaptığı nakillerin bazıları için bkz. el-Kitâb, I, 159, 279, 291; II, 108, 110, 134, 205, 207, 265, 404; III, 103, 123, 366 IV, 155, 169, 405. 578 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 115. 579 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 117. 580 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 181. 581 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 265–6. 582 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 66; IV, 115, 214 583 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 210 584 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 365. 585 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 364. 586 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 117.

92

verildiğinde tenvinlenmesinin caiz olduğu şeklindeki görüşü nakledilmekte ardından

“Bu, kıyastır” denilmektedir.587 el-Kitâb’da nakledilen görüşlerinden Halil b. Ahmed’in

kıyas yöntemine dair bilgi edinmek mümkündür. Halil b. Ahmed, kıyaslarında yaygın

olan kullanımı esas almıştır. Sîbeveyhi, kendisine ��D.�E şeklindeki bir özel ismi munsarif

kabul edip etmediğini sormuş, Halil b. Ahmed “Onu munsarif kabul etmem ve herkes

tarafından bilinen bir anlamı yoksa onu genel kullanıma haml ederim” diye cevap

vermiştir.588 Buradan Halil’in, şâzzı genel olmayan ve kendisine kıyas yapılamayan

kullanım olarak kabul ettiği de anlaşılmaktadır.589 Bununla birlikte bazen şâz

kullanımları tevil ettiği görülmektedir. Örneğin ��&�v 1�6# jU�k�E �BG şeklinde nekre bir

kelimenin marife bir kelimeye sıfat olmasını, benzetme kastı bulunmasına yani jU�k�E � BG

��&�v =-6# QU8�-. denilmek istenmesine bağlamaktadır. Sîbeveyhi ise böyle bir kullanımı zayıf,

çirkin ve sadece zorunluluk durumunda kullanabilecek bir ifade olarak nitelemiştir.590

Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi Sîbeveyhi’nin hocasının görüşlerini kabul

etmediği durumlar da bulunmaktadır.591 Örneğin Halil b. Ahmed’e göre ��� kelimesinin

aslı �# " dir. Önce tahfif için hemze ardından iki sakin bir araya geldiği için elif hazf

edilmiştir. Sîbeveyhi ise ���’in iki harfin birleşmesinden meydana gelmediğini başlı

başına bir kelime olduğunu kabul eder.592 Başka bir ihtilaf konusu da şudur: Halil b.

Ahmed 8��HT kelimesinden sonra gizli bir 8�# bulunduğu ve muzari fiili asıl nasp edenin bu

gizli edat olduğu görüşünü savunurken, Sîbeveyhi 8��HT’ in bizzat nasb edici olduğunu

söylemektedir.593

el-Kitâb’da Halil b. Ahmed’in bazı kelime ve cümleler hakkındaki

587 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 317. 588 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 218. 589 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 405. 590 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 361. 591 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 398–400; III, 5, 16, 59, 126–8, 324. Sîbeveyhi ile Halil b. Ahmed arasında ihtilaf noktalarına dair detaylı bir inceleme için bkz. Fahr Sâlih Kadâre, Mesâil hilâfiyye beyne’l-Halîl ve Sîbeveyhi, Dâru’l-Emel, 1990 İrbid [Ürdün]. 592 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 5. 593 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 16.

93

değerlendirmelerinde kabîh (çirkin),594 müstekrah (hoş karşılanmayan),595 müstehab

(hoş karşılanan),596 ceyyid (güzel),597akyes (kıyasa en yakın)598 gibi kelimeler kullandığı

görülmektedir. Sîbeveyhi’nin bir yerde Halil’in açıklamalarını verdikten sonra “Halil

bunları hangi sözün muhâl (imkansız) hangi sözün hasen (güzel) olduğu bilinsin diye

söylemiştir” demesi dikkat çekicidir.599 Bütün bunlar Sîbeveyhi’nin değerlendirme

yöntemi konusunda hocasından etkilenmiş olduğunu göstermektedir.

Ayrıca Halil b. Ahmed’den yapılan nakillerde onun el-Kitâb’da yer alan pek

çok terimi kullandığı görülmektedir. Bunlar arasında isim, fiil, masdar, sıfat, haber,

mübteda, izâfet, hareke, cer, tensiye, cemi gibi pek çok terim bulunmaktadır.600 Bu

terimlerin bazıları Halil b. Ahmed’in Kitâbu’l-‘Ayn’ında da bulunmaktadır.601

Sîbeveyhi’nin özellikle ses konularıyla ilgili kullandığı terimlerin çoğunu hocası

Halil’in de kullandığı tespit edilmiştir.602 Bu da Sîbeveyhi’nin, hocalarından gelişmiş

bir terminoloji devraldığını göstermektedir.

Görüldüğü üzere Halil b. Ahmed, el-Kitâb’ın en önemli kaynaklarından

birisidir. Sîbeveyhi eserinde ele aldığı konuların çoğunda onun görüşüne başvurmuş ve

ondan nakiller yapmıştır. Bu yönüyle el-Kitâb, gramer konusunda herhangi bir eseri

elimize ulaşmamış olan Halil b. Ahmed’in görüşlerini sunan en önemli kaynak

mahiyetindedir.

el-Kitâb’ın aslında Halil b. Ahmed’in eseri olduğu, Sîbeveyhi’nin yaptığının

sadece hocasının görüşlerini nakledip, başka görüşlerle bunları karşılaştırmaktan ibaret

olduğu şeklindeki iddialar,603 Sîbeveyhi’nin orijinal katkılarını görmezden gelen bir

yaklaşımın sonucudur. Halil b. Ahmed’in eserdeki katkıları açıktır. Ancak şurası da

açıktır ki, el-Kitâb Sîbeveyhi’nin ürünüdür ve onun dilbilimsel yöntemini ve bilgi

594 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 127; III, 64, 161, 378. 595 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 60. 596 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 549. 597 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 205. 598 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 337. 599 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 80. 600 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 120–121, 127, 370; III, 501. 601 Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-‘Ayn, I, 233; VIII, 214. 602 Abdulkâdir el-Mehîrî, “‘Alâ hâmişi’l-mustalahi’n-nahvî fî Kitâbi’l-‘Ayn”, Havliyyât Câmi‘ati’t-Tûnisiyye, XXVII (1988), 24. 603 Mahzumî, Medresetu’l-Kûfe, s. 33.

94

birikimini yansıtmaktadır.

D. GRUPLAR

el-Kitâb’da yukarıda isimleri zikredilen şahısların yanı sıra bazı gruplardan da

nakillerde bulunulmaktadır. Bu bölümde “nahviyyûn”, Medine ehli, Mekke ehli ve

Kûfeliler şeklinde anılan gruplar incelenecektir.

1. Nahviyyûn

Sîbeveyhi, el-Kitâb’da “nahviyyûn” şeklinde adlandırdığı bir grubun bazı

görüşlerine yer vermiştir. Bu isimle kimlerin kastedildiği tartışma konusudur. Carter, el-

Kitâb’da “nahiv” kelimesinin “gramer” anlamında değil, “ifade tarzı” anlamında

kullanıldığını, dolayısıyla “nahviyyûn” kelimesiyle “ifade tarzları” (özellikle kıraat ve

şiirler) ile ilgilenen kimselerin kastedildiğini iddia etmektedir. Ona göre bu dönemde

teknik anlamda gramerci diye isimlendirilebilecek kimse bulunmamaktadır.604 Carter’ın

görüşlerini eleştiriye tabi tutan Talmon ise bu grubun, Sîbeveyhi’nin çağdaşı olan veya

ondan önce yaşayan dil âlimleri olduğunu kabul etmektedir. Bu görüşe göre Sîbeveyhi

diğer dil âlimlerinden -özellikle eleştirdiği durumlarda- “nahviyyûn” diye

bahsetmiştir.605 el-Kitâb’daki bazı ifadelerden İsa b. Ömer es-Sekafî ve Yunus b.

Habîb’in de bu gruba dahil olduğu sonucuna ulaşılabileceği belirtilmektedir.606

el-Kitâb’da “nahviyyûn” ismi yirmi bir yerde geçmektedir.607 Bunların

çoğunda bu kimselerin dil meselelerini açıklama tarzlarının eleştirildiği görülmektedir.

Örneğin Sîbeveyhi, “Nahivcilerin sözlerine gelince, bunlar sadece yaptıkları kıyaslardır.

Araplar böyle sözler söylemezler” diyerek onları, Arapların söylemediği, sadece

kendilerinin kıyasla ürettikleri cümlelere dayandıkları için eleştirmektedir.608 Bu sözler,

Sîbeveyhi’nin eserini yazarken yaşayan dili temel aldığını göstermektedir. Nitekim

başka bir yerde “Şayet bu kelime nahivcilerin iddia ettikleri gibi kalb edilerek

604 Carter, Sibawayhi, s. 4–5. 605 Talmon, “Nahwiyyûn in Sibawayhi’s Kitâb”, s. 29. 606 Talmon, “Nahwiyyûn in Sibawayhi’s Kitâb”, s. 28; Bkz. Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 21, 391. 607 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 334, 389, 434; II, 11, 19, 21, 50, 364, 385, 391; III, 21, 59, 61, 418; IV, 242. 608 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 364.

95

(dönüştürülerek) söylenseydi, pek çok söz bozulurdu” demektedir.609 Ayrıca bir şâhidin

bu kimseler tarafından uydurulduğunu belirtmektedir.610

Nahviyyûna nispet edilen görüşlerin çoğu sarfla ilgilidir. Bu kimselerin isim

ve fiillerin değişken yapısı konusundaki vurguları ve bu yapıları kurallar halinde

belirleme istekleri ilgi çekicidir. Kendilerinden yapılan nakillerden, nahviyyûn’un

açıklama ve kural koyma yöntemlerinin ileri bir seviyede olduğu sonucuna ulaşmak

mümkündür. Onlar, çeşitli dil yapılarını yorumlarken genelleşmiş bir kavram düzeyi ve

geniş bir terminoloji kullanmaktadırlar.611 Örneğin Sîbeveyhi, -�-N89�: -�- �CE���. cümlesinde

nahivcilerin ;89�: kelimesini sıfat kabul ettiklerini, bunu mevsûf ile aynı duruma sahip

olmasıyla açıkladıklarını belirtmektedir.612 Ayrıca bir başlığı verirken “Bu, nahivcilerin

tasrîf ismini verdikleri konudur” şeklinde bir ifade kullanmaktadır.613 Yukarıdaki

örneklerde söz konusu grubun bazı kavramları terimleştirdikleri anlatılıyorsa da el-

Kitâb’da bu kimselerden yapılan diğer nakillerde kullanılan kavramların onlara mı

yoksa Sîbeveyhi’ye mi ait olduğunu belirlemek mümkün görünmemektedir. Bunlar

arasında tasrîf, teşbîh, kalb, amel, tenvîn, sıfat ve hâl gibi terimler bulunmaktadır.

2. Medine Ehli ve Mekke Ehli

II/VII. asırda Medine ve Mekke’de bazı kıraat âlimleri tarafından gramere dair

çalışmalar yürütülmüştür. Bu şehirlerde kıraat ilmi ve dil konularıyla ilgilenen âlimlerin

oluşturduğu bu topluluk için el-Kitâb’da Medine ehli ve Mekke ehli, Ferrâ’nın

Me‘âni’l-Kur’ân’ında ise bunların yanında Medine nahivcileri ve Hicaz nahivcileri gibi

tabirler kullanılmaktadır.614 Talmon, iki kitapta bu tabirlerle ifade edilen kimselerden

yapılan nakillerin birbirlerine oldukça yakın olduğunu ve büyük ihtimalle aynı kişilerin

kastedildiğini belirtmektedir.615 Ona göre biyografik eserlerde Medine’de gramerle

ilgilendikleri nakledilen Abdurrahman b. Hürmüz, Bişkest en-Nahvî (ö. 130/ 748), Ali

el-Cemel ve Mekkeli İbn Kustantîn ve İbn Muhaysın (ö. 123/ 740) gibi âlimler bu gruba

609 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 50. 610 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 61. 611 Talmon, “Nahwiyyûn in Sibawayhi’s Kitâb”, s. 26. 612 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 385. 613 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 385. 614 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 140, 185, 396, III, 50, 123, 152, 520; Ferrâ, Me‛âni’l-Kur’ân, I, 358, II, 82. 615 Talmon, “An Eight-Century Grammatical School in Medina”, s. 225.

96

dâhildir.616 Ebu’l-Esved ed-Düelî’nin öğrencileri arasında olan Abdurrahman b.

Hürmüz’ün Medîne’de yedi kıraat imamından biri olan Nâfi‘ b. Abdurrahman’ın (ö.

169/785) da aralarında bulunduğu pek çok kişiye kıraat dersi vermesi ve İbn Ebû

İshak’ın Medine’de kıraat okuması bu şehirdeki çalışmalarla Basra’dakilerin birbiri ile

ilişki içerisinde olduğunu göstermektedir.617 Ayrıca Ebû Amr b. ‘Alâ’nın kıraatte daha

çok Hicaz ehlinin yöntemini benimsediği kaydedilmiştir.618 el-Kitâb’da bu gruptan

yapılan nakiller söz konusu etkileşimi yansıtmaktadır. Örneğin Abdurrahman b.

Hürmüz’ün bir kıraat tercihi nakledildikten sonra, Mekke ehlinin o zamana kadar ayeti

bu şekilde okudukları belirtilmektedir.619 Başka bir yerde ise Medine ehlinin K��k�E QU�Mk# ��.

���-. ����8*# �1�G cümlesindeki �1�G zamirini fasl zamiri kabul ettikleri rivayet edilmekte, ardından

Yunus b. Habîb’ten Ebû Amr b. ‘Alâ’nın bu görüşü hatalı saydığı nakledilmektedir.

Devamında hata yaptığı belirtilen kişinin Medine ehlinden İbn Mervân olduğu

açıklanmıştır.620

Sîbeveyhi, el-Kitâb’da Medine ehli diye isimlendirdiği gruptan yedi, Mekke

ehli adını verdiği gruptan üç nakilde bulunmuştur. Medine ehlinden yapılan nakillerin

dördü, Mekke ehlinden yapılan nakillerin ise tamamı kıraatlerle doğrudan ilişkilidir.621

Örneğin bedevilerin l{-��7����� K ���� 8�T dedikleri rivayet edildikten sonra, Medine ehlinin !�T' yi

tahfîf ve ismini nasb ederek ayeti �E 0�VD��3|$�1�3�� ����� ��Q* 8�T��0�V������# ��I (Hûd, 11/111) şeklinde

okudukları nakledilmiştir.622 Diğer üç naklin de kıraatlerle ilişkili olduğu

görülmektedir.623 Bunlardan birisinde güvenilir kişi624 vasıtasıyla Medine ehlinden

birinin bir bedeviyi ly-G �B�� l�&�v 8�T derken duyduğu nakledilmiş, ardından bu kullanıma örnek

olarak ��1Q�1QP�3�� ����* 8�T (Sâffât, 37/167) ayeti verilmiştir.625 Bu nakilden, Medineli kıraat

616 Talmon, “An Eight-Century Grammatical School in Medina”, s. 230–4. 617 Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, I, 381; İbnu’l-Kıftî, İnbâhu’r-ruvât, II, 173 618 İbnu’s-Sellâr eş-Şâfi‛î, Tabakâtu’l-kurrâi’s-seb‛, s. 47. 619 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 134. 620 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 397. 621 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 140, 396; III, 50, 123; IV, 196, 440, 444. 622 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 140. Bu, Nâfi‘ el-Medenî ve İbn Kesîr el-Mekkî’nin kıraatleridir. (Ahmed b. Muhammed ed-Dimyâtî, İthâfu fudalâi’l-beşer bi’l-kırâ’ati’l-‘aşer, (thk. Şaban Muhammed İsmail), Âlemu’l-kutub, Beyrut 1987, 260) 623 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 185, 396, III, 152. 624 Ebû Zeyd el-Ensârî’nin kastedilmesi muhtemeldir. 625 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 152.

97

âlimlerinin bedevilerden semâda bulunduğu ve bunu kıraat tercihlerinde kullandıkları

anlaşılmaktadır. Nitekim kaynaklarda Mekkeli İbn Muhaysın’ın kıraat konusunda Arap

dil ilimlerine dayanan tercihlerinin bulunduğu nakledilmiştir.626

3. Kûfe Ehli

el-Kitâb’da ismi geçen bir diğer grup, “Kûfe ehli” veya “Kûfeliler”dir. Bu

gruptan dört nakil yapılmaktadır. Bunların birincisinde Harun b. Musa’dan rivayetle

Kûfelilerin ����� D0QqI&# �L�M3-> |UQ* �-. D���-J-� -���dD�� ����� I��># 0�VK�z3-( (Meryem 19/69) ayetini zc# kelimesinin

fethasıyla okudukları belirtilmiş ve bu kıraat, güzel bir kullanım olarak

değerlendirilmiştir.627 İkincisinde, Kûfe ehlinin ���6A ����G� �dT ��|*�B�(�$ ����G� �dT !U-��Z 8�# (Bakara

2/282) ayetinde �|*�B�(�$ kelimesini merfû okuduklarını belirtilmektedir.628 Üçüncüsünde,

Kûfelilerin U-M3�$ kalıbına sadece ortadaki harfi kesreli olan fiiller geldiği şeklindeki

görüşleri aktarılmaktadır.629 Dördüncüde ise Kûfelilerin kıraatine göre �Z�(�B!*���� yerine

�����!*BZ şeklinde okumanın câiz olduğu bildirilmektedir.630

Bu nakillerin üçünün kıraatlerle ilgili olması, bu kimselerle kastedilenlerin

Kûfeli kıraat âlimleri olduğunu göstermektedir. Söz konusu örnekler, Halil b. Ahmed’in

öğrencisi ve Sîbeveyhi’nin çağdaşı olan Kisâî ile başlatılan Kûfe gramer ekolünün

özelliklerini yansıtacak yeterlilikte değildirler. el-Kitâb’da farklı gramer ekollerinin

varlığına dair güçlü bir işaretin bulunmaması, ilk dil çalışmalarının bütüncül yapısını ve

gramer konusundaki ekolleşmenin tam anlamıyla III/IX. asırda gerçekleştiği şeklindeki

iddiayı desteklemektedir.631 Ayrıca Kûfe gramer ekolüne yapılan göndermelerin en

önemli özelliklerinden birinin, bu ekole mensup dilcilerin Sîbeveyhi karşıtı tavırları

626 İbnu’l-Cezerî, Gâyetu’n-nihâye, II, 297. 627 Sîbeveyhi, el-Kitâb, II, 399. 628 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 53; Bu kıraatin sadece Kûfelilerden Hamza ez-Zeyyât’a ait olduğu bildirilmektedir. (Ebû Hayân Esîruddîn el-Endelusî Tefsîru’l-bahri’l-muhît, Dâru’l-Fikr, II, y.y. 1983, 338). 629 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 409. 630 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 444. 631 Jonathan Owens, “Models For Interpreting The Development Of Medieval Arabic Grammatical Theory”, Journal of the American Oriental Society, 111/2, April-June, 1991, 225.

98

olduğu tespit edilmiştir.632

Kûfe’deki dil çalışmalarının köklerinin buradaki güçlü kıraat ve tefsir

geleneğine dayandığı belirtilmektedir.633 Kûfe’deki kıraat çalışmalarının ilk önemli

temsilcileri Ebû Abdurrahman es-Sülemî (ö. 74/693) ve Zîr b. Hubeyş’tir (ö. 79/698).

Yedi kıraat imamının üçü, Âsım b. Ebu’n-Necûd (ö. 127/745), Hamza b. Habîb ez-

Zeyyât (ö. 156/772) ve Ali b. Hamza el-Kisâî (ö. 189/805) Kûfelidirler ve kıraatleri bu

kimselere dayanmaktadır.634

Kees Versteegh, Kûfe’deki tefsir ve kıraat çalışmalarının, buradaki dilbilim

geleneğinin temelini oluşturduğunu iddia etmektedir. Ona göre Kûfeli dilciler tarafından

kullanılan terminoloji, Mukâtil b. Süleyman (ö. 150/768) gibi bazı müfessirler

tarafından geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Biyografi eserlerinde Mukâtil b. Süleyman’ın

Kûfe’de kaldığına dair herhangi bir bilgi bulunmadığını bildiren Versteegh, söz konusu

benzerliğin Mukâtil b. Süleyman’ın, İbn Mes‘ûd’un etkisini taşıyan Kûfeli kıraat

âlimleriyle ilişkisinden kaynaklandığını savunmaktadır.635

E. BEDEVİLER:

Sîbeveyhi’nin dilbilim yöntemindeki en önemli veri kaynaklarından biri

bedevilerdir. Sîbeveyhi, eserinde bedevilerin konuştukları dili tasvir etmekte ve bu dilin

kurallarını belirlemektedir.636 el-Kitâb’daki bazı ifadelerden bedevilerin dil konusunda

otorite kabul edildikleri sonucunu çıkarmak mümkündür. Örneğin Sîbeveyhi, bir konu

hakkında bazı örnekler verdikten sonra “Bu konuda bedevilerin kullandıkları ifadeleri

kullan ve onların kabul ettiklerini sen de kabul et” diyerek bedevilerin dillerinin

632 Monique Bernards, Changing Traditions Al-Mubarrad’s Refutation of Sībawayh the Subsequent Reception of the Kitāb, Brill, Leiden 1997, s. 17. 633 Mahzûmî, Medresetu’l-Kûfe, 22; Kûfe’deki kıraat çalışmaları için bkz. Abdulkadir el-Fadlî, el-Kırâ’âtu’l-Kur’âniyye ta’rîh ve ta‘rîf, Dâru’l-Kalem, Beyrut 1985; Kûfe’deki tefsir çalışmaları için bkz. Muhammed Huseyin es-Sağîr, “Medresetu’l-Kûfe fî tefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm” el-Mevrid, XVII/4, 1988 Bağdad, 93-100. 634 Mahzûmî, Medresetu’l-Kûfe, 22–24. 635 Kees Versteegh, “Grammar and Exegesis –The Origins of Kufan Grammar and The Tafsīr Muqātil-”, 235–239. 636 Aryeh Levin, “The First Book of Arabic Dialectology: Sībawayhi’s al-Kitāb”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XXIII (1999), 208.

99

uyulması gereken model olduğunu belirtmiştir.637 Ayrıca “Bedeviler QU��8$# �c# O-��-

demişlerse ben de böyle derim. Çünkü (dil konusunda) onları takip etmek gereklidir”

şeklindeki ifadesi, onun bu konudaki yaklaşımını açık bir şekilde göstermektedir.638

Sîbeveyhi, gramerciler [nahviyyûn] tarafından ortaya konan �*�7�# gibi ifadeleri,

Arapların konuşma dilinde bulunmadığı için reddetmektedir. Bu da Sîbeveyhi’nin

Kur’ân’da veya klasik şiirde mevcut olmayan yapıları değerlendirme ölçütünün

bedevilerin konuşmaları olduğunu göstermektedir.639

Sîbeveyhi, bedevilerin Kur’ân kıraatlerine uygun olmayan bazı kullanımlarını

kabul etmektedir. Örneğin Kur’ân-ı Kerîm’de Hicaz lehçesinde uygun bir şekilde �BG ��.

K ��W� (Yusuf 12/31) ayetinde �;3��’ye benzeyen �.’nın haberi mansûb gelmiştir. Sîbeveyhi

ise bunun aksine Temîmlilerin kullanımlarını, yani �.’nın haberini merfu okunmasını

tercih etmektedir.640

Bununla birlikte Sîbeveyhi’nin bedevilerin genel kullanıma aykırı olan bazı

kullanımlarını şâz, zayıf, ba‘îd ve merdûd gibi bir takım sıfatlarla nitelediği

görülmektedir.641

Sîbeveyhi farklı lehçelere karşı genellikle tarafsız bir tavır sergilemekle birlikte

Hicaz lehçesini ‘eski ve güzel Arapça’ olarak nitelemekte ve lehçeler arasında seçim

yaptığında genelde Hicaz lehçesini tercih etmektedir.642

Sîbeveyhi bedevilerden yaptığı nakilleri, ya bizzat kendisi onlardan duymuş

yahut hocaları vasıtasıyla onlardan nakilde bulunmuştur. Kendi nakillerinde genellikle

“Bedevilerden duyduk ki” ve “Bir bedeviden şöyle bir söz duymuştum” gibi ifadeler

kullanmaktadır.643 Bedevilere çeşitli kullanımlar hakkında sorular sorduğu da

637 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 414. 638 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 402. 639 Aryeh Levin, “Sībawayhi’s Attitude To the Spoken Language”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XVII (1994), 215–216. 640 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 46. 641 Sîbeveyhi, el-Kitâb, IV, 106, 196, 422, 424. 642 Saliha Râşid Âl Ganîm, el-Lehecât fî’l-Kitâb li-Sîbeveyhi esvâten ve bunyeten, Dâru’l-Medenî, Cidde 1985, s. 599. 643 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 53, 243, 245; II, 40; III, 158.

100

görülmektedir. Örneğin “Bu konuyu Ulvîlere ve Temîmlilere sorduk” demektedir.644

“Bir bedeviyi bir adama şöyle derken duymuştum” şeklindeki nakillerden ve “Bir

adamın bir bedeviye ��3->��Q� �;3��# diye sorduğunu ve onun da ��3->��QP- �;3�� diye cevapladığını

duydum” şeklindeki sözünden onun bedevilerden rivayet alma yönteminin sorularla

sınırlı olmadığı, bu kimselerin kendi aralarındaki konuşmalarını da kapsadığı

anlaşılmaktadır.645 Sîbeveyhi’nin bedevilerin dili hakkında geniş malumat sahibi olduğu

bazı ifadelerinden anlaşılmaktadır. Örneğin bazı kullanımları değerlendirirken “Bu

bütün Arap lehçelerinde çokça kullanılan bir sözdür” veya “Bu Arap dilinde fazla

kullanılmamaktadır” demektedir.646

el-Kitâb’da bedevileri ifade etmek için el-‘Arab tabiri kullanılmaktadır.

Bedevilerin bazen “Kendilerine güvenilen” veya “Arapçalarına güvenilen” gibi

sıfatlarla nitelendiği görülmektedir.647 Sâliha Râşid, bu sıfatlarla anılan kimselerden

yapılan nakillerin Temîm ve Esed kabilelerinin lehçe özelliklerini yansıttığını

belirtmektedir.648 Sîbeveyhi’nin bu kimseleri nitelerken kullandığı diğer bir sıfat ise

ehlu’l-cefâ’dır. Bu tabirle nitelenen kimselerin Arapçaları ‘güzel ve yaygın’ sayılmıştır.

Dolayısıyla Sîbeveyhi’nin bu tabirle bu kimselerin zor şartlar altında yaşayan bedeviler

olduğunu kastettiği anlaşılmaktadır.649 el-Kitâb’da bazen kendilerinden nakilde

bulunulan kimselerin isimleri, kabileleri veya yaşadıkları yerler de belirtilmiştir.

Örneğin bir yerde kendisinden rivayette bulunulan bedevinin isminin Ebû Murhib

olduğu kaydedilmektedir.650 el-Kitâb’da isimleri zikredilerek rivayette bulunulan

kabileler arasında Temîm, Esed, Süleym, Bekr b. Vâil, Fezâre, Ezd, Rabî‘a, Tayy,

Hüzeyl sayılabilir.651

el-Kitâb’da ses ve yapı bakımından ele alınan bazı lehçe özelliklerinin modern

dönemde varlıklarını sürdürdükleri, Sîbeveyhi’nin bu lehçe kullanımlarına dair

644 Sîbeveyhi, el-Kitâb, III, 291. 645 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 47; II, 413. 646 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 34, 303. 647 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 98, 124, 182; III, 425, 533; IV, 471. 648 Saliha Râşid Âl Ganîm, el-Lehecât fî’l-Kitâb li-Sîbeveyhi, s. 599. 649 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 56. 650 Sîbeveyhi, el-Kitâb, I, 328. 651 Aryeh Levin, “The First Book of Arabic Dialectology: Sībawayhi’s al-Kitāb”, s. 212.

101

değerlerndirmelerinin bugün dahi önemini koruduğu vurgulanmaktadır.652

652 Aryeh Levin, “Sībawayhi’s Attitude To the Spoken Language”, s. 220.

102

SONUÇ

Arap dilbilimine dair elimize ulaşan ilk eser Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ıdır. 175–

180/791–796 tarihleri arasında telif edilmiş olan el-Kitâb, Ebu’l-Esved ed-Düelî ve

öğrencileri ile başlayıp Sîbeveyhi’ye kadar devam eden üç veya dört nesillik dil

çalışmalarının muhassalası mâhiyetindedir. Sîbeveyhi, yazıldığı dönemde bin varak

olan bu hacimli eserinde başta hocaları olmak üzere kendisinden önceki dil âlimlerinden

pek çok nakilde bulunmaktadır. Bu özelliği ile el-Kitâb dil ilimlerinin teşekkül

dönemine dair çalışmaların temel kaynaklarından birisi olmalıdır. Bu dönemin dil

âlimleri hakkında biyografi eserlerindeki malûmât, bazı çelişkiler içerse dahi dil

ilimlerinin teşekkülü konusunda genel bir tarihî çerçeve vermektedir. el-Kitâb’da söz

konusu tarihî çerçevenin yansımalarını görmek mümkündür. Dolayısıyla el-Kitâb, bize

biyografik bilgiler üzerine inşa edilen tasvirin sıhhatini tespit imkânı sağlamaktadır.

Arap diline dair ilk çalışmaların Kur’ân’ın yazımı ve kıraati etrafında

şekillendiği görülmektedir. Ebu’l-Esved’in mushafa i‘râb işaretlerini koyması dil

ilimlerinin gelişiminde önemli bir dönüm noktasıdır. Ebu’l-Esved’in öğrencileri

mushafa i‘câm noktalarını koyarak bu faaliyeti devam ettirmişlerdir. Bu kimselerin

Ebu’l-Esved’den kıraat dersi almaları da bu hususa işaret etmektedir. el-Kitâb’da Ebu’l-

Esved ve öğrencilerinden yapılan az sayıdaki nakil de dönemin bu özelliğini

yansıtmaktadır.

Sonraki dönemlerde pek çok dala ayrılacak olan dil ilimleri teşekkül safhasında

bütüncül bir yapıya sahip olduğu görülmüştür. Arap gramerinin kurucusu kabul edilen

kimseler aynı zamanda yazının gelişmesine ve fasih dil malzemesinin derlenmesine

katkıda bulunmuşlardır. el-Kitâb’ın temelde sarf, nahiv ve ses konularını kapsayan

ancak belâgat vb. ilimlerin bazı meselelerine de yer veren muhtevâsı da dil ilimlerinin

bu yapısını yansıtmaktadır.

Arap dili çalışmalarının kısa bir sürede el-Kitâb’daki seviyeye ulaşması

oryantalistlerin Arap dilbiliminin yabancı dilbilim geleneklerinin taklidi üzerine

kurulduğu şeklinde iddialarda bulunmalarına sebep olmuştur. Ancak bu iddiaların

sağlam mesnetleri bulunmamakta, çoğunlukla tahmin ve varsayımlara dayanmaktadır.

103

Hicrî III. ve IV. asır için böyle bir etkileşim mümkün olsa dahi ilk dönemler söz konusu

olduğunda bu tür bir etkinin varlığına dair açık deliller sunmak mümkün

görülmemektedir. Sîbeveyhi’nin eseri el-Kitâb da böyle bir etkiye delâlet edebilecek

hiçbir işaret içermemektedir.

Müslümanlar yaklaşık bir asırlık bir süre içerisinde orijinal bir dilbilim

geleneği tesis ederek bu alanda yüksek bir seviyeye ulaşmışlardır. Bu, İslâmî ilimlerin

teşekkül dönemi olan hicrî ilk iki asırda gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Arap dili

çalışmalarının doğuşu ve el-Kitâb’ın telifine kadarki gelişimi ve bu sürecin el-Kitâb’taki

izleri konusundaki bu araştırma, söz konusu dönemdeki ilmî faaliyetlere başka bir

veçheden yaklaşabilme imkânı sağlamayı hedeflemektedir.

104

BİBLİYOGRAFYA

‘Abâbine, Cafer, Mekânetu’l-Halîl b. Ahmed fi’n-nahvi’l-‘Arabî, Dâru’l-Fikr, Amman

1984.

‘Abdû, Heysem, Sîbeveyhi en-nahvî hayâtuhu ve kitâbuhu ve mesâdiru tercemetih,

Dâru’l-Evâil, Dımaşk 2000.

Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil –Ana Çizgileriyle Dilbilim-, Türk Dil Kurumu, Ankara

1977.

Âl Ganîm, Sâliha Râşid, el-Lehecât fî’l-Kitâb li-Sîbeveyhi esvâten ve bunyeten, Dâru’l-

Medenî, Cidde 1985.

Âl Yâsîn, Muhammed Hüseyin, ed-Dirâsâtu’l-lugaviyye ‘inde’l-‘Arab ilâ nihâyeti’l-

karni’s-sâlis, Dâru Mektebeti’l-Hayât, Beyrut 1980.

‘Amâyira, İsmail Ahmed, el-Müsteşrikûn ve nazariyyâtuhum fî neş’eti’d-dirâsâti’l-

lugaviyyeti’l-‘Arabiyye, Dâru’l-Vâil, Amman 2002.

Aristotales, Poetika, (çev. İsmail Tunalı), Remzi Kitabevi, İstanbul 1993.

Aristotales, Organon II Önermeler, (çev. Hamdi Ragıp Atademir), MEB yay., İstanbul

1947.

‘Avd, Şaban, en-Nahvu’l-‘Arabî ve menâhicu’t-te’lîf ve’t-tahlîl, Menşûrâtu Câmi‛ati

Karyûnus, Dımaşk 1989.

Ayoub, A. R., “Arabic Linguistic Thought: Its Sources and Charasteristics”, Annual of

Faculty of Dar al-Ulûm Kâhire, I (1968–69), 2-11.

Azimli, Mehmet, “Müslüman-Süryânî İlişkilerine Giriş”, Süryânîler ve Süryânîlik I,

(haz: Ahmet Taşğın, Eyüp Canverdi, Canan Seyfeli), Orient Yayınları, Ankara

2005, 37–47.

105

el-Bağdâdî, Abdulkâdir b. Ömer, Hizânetu’l-edeb lubbu lubâbi lisâni’l-‘Arab, (thk.

Abdusselam Harun), el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-‘Âmme li’l-Kitâb, Kahire

1979.

Bakır, Abdulhâlık, “Basra”, DİA, V, 108-111.

Ba‘lebekkî, Remzî, el-Kitâbetu’l-‘Arabiyye ve’s-sâmiyye, Dâru’l-‘İlm li’l-Melâyîn,

Beyrut 1981.

__________, “Sîbeveyh’in Kitabının Bir Kaynağı Var mıdır?”, (çev. Süleyman Tülücü),

Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (1991) X, 297.

Başkan, Özcan, Lengüistik Metodu, Çağlayan Yayınevi, İstanbul 1967.

el-Bâtelî, Abdullah, el-Ehâdîsu’l-vâride fî fazli’l-lugati’l-‘Arabiyye ve zemmi’l-lahn –

rivâyeten ve dirâyeten-, Dâr Kunûzi İşbîliyye li’n-Neşr, Riyad 2006.

el-Bekûş, Tayyib, “en-Nazariyyâtu’s-savtiyye fî Kitâbi Sîbeveyhi”, Havliyyâtu’l-

Câmiati’t-Tûnisiyye (Kulliyetu’l-Âdâb ve’l-Ulûmi’l-İnsâniyye), XI (1974).

Berekât, Hüseyin, “el-Manzûmetu’n-nahviyye leyset li’l-Halîl kat‘an”, Mecelletu

Ma‘hedi’l-Mahtûtâti’l-‘Arabiyye, IL/2 (2005), 89–130.

Bernards, Monique, Changing Traditions Al-Mubarrad’s Refutation of Sībawayh the

Subsequent Reception of the Kitāb, Brill, Leiden 1997.

Binbîn, Ahmed Şevkî, “İlmu’l-mahtûtât ve’t-tahkîku’l-ilmî”, Mecelletu Mecma‘i’l-

Lugati’l-‘Arabiyye bi Dımaşk, LXIII/2 (1993), 136-150.

Brockelman, Carl, Târîhu’l-edebi’l-‘Arabî, (trc. Abdulhalim Neccâr), Dâru’l-Ma‛ârif,

Kahire 1968.

Bulut, Ali, “el-Ferrâ’nın Me‘âni’l-Kur’ân’da Kullandığı Kûfe Dil Okulu’na Ait

Terimler”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIV-XV

(2003), 323–340.

106

el-Cabirî, Muhammed ‘Âbid, Tekvînu’l-‘Akli’l-‘Arabî, el-Merkezu’s-Sekâfiyyu’l-

‘Arabî, Beyrut 1991.

el-Câhız, Amr b. Bahr, el-Beyân ve’t-tebyîn, (thk. Abdusselam Harun), Lecnetu’t-Te’lîf

ve’t-Terceme, Kahire 1949.

Carter, Michael, A Study of Sībawayhi’s Principles of Grammatical Analysis,

(Yayınlanmamış Doktora Tezi), University of Oxford, 1968.

__________, "Les Origions de la Grammaire Arabe", Etudes Islamique, XL (1972), 69–

97.

__________, “Twenty Dirhams’ in Kitāb of Sībawayhi”, Bulletin of the School of

Oriental and African Studies, XXXV/3 (1972), 485–496.

__________, “Sībawayhi”, EI², IX (1996), 524–531.

_________, “The Platonic Edition, Some Consequences of Computerized Editing for

Text-based Scholarship in Arabic Grammar.” Manuscripta Orientalia, III

(1997), 54–58.

_________, “Patterns of Reasoning: Sībawayhi’s Analysis of The Hāl”, Proceedings of

the 20th Congress of the Union Européenne des Arabisiants et Islamisiants,

(ed: K. Dévényi), The Arabist Budapest Studies in Arabic, XXIV-XXV

(2000), 3–16.

_________, Sibawayhi, Oxford University Press, London 2004.

_________, Sibawayhi Project, http://www.arts.usyd.edu.au/researchprojects/ sibawiki/

homepage/ (18/6/2007).

el-Cevherî, Ebû Nasr İsmail b. Hammâd, Tâcu’l-luga ve Sıhâhu’l-‘Arabiyye, (thk. Şihâb

Ebû Amr), Dâru’l-Fikr, Beyrut 1998.

el-Cezerî, Ebu’l-Hayr Muhammed, Gâyetu’n-nihâye fî tabakâti’l-kurrâ, (thk. Gotthelf

Bergstraesser), Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrut 1982,

107

el-Cumahî, İbn Sellâm, Tabakâtu fuhûli’ş-şu‛arâ, (thk. Mahmud Muhammed Şâkir),

Matbaatu’l-Medenî, Kâhire t.y.

Çakır, Mehmet, Sibeveyhi Öğretim Yöntemi ve Koyduğu Bazı Nahiv Kuralları, İzmir

1994.

Çıkar, Mehmet Şirin, Nahivcilerle Mantıkçılar Arasındaki Tartışmalar, Yayınlanmamış

Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2001.

_________, “Arap Nahiv İlminin Kaynağına İlişkin Şüpheci Söylem –Albert Merx

Örneği-”, Akademik Araştırmalar Dergisi, XVI/1 (2003), 147–156.

Çetin, Nihad Mazlum, “Sîbeveyhi”, İslam Ansiklopedisi, MEB, X, 578–583.

_________, “Arap”, DİA, III, 277–78.

Danecki, Janusz, “Indian Phonetical Theory and Arab Grammarians” Roscnik

Orientalistyczny, XLIV (1985), 127–134.

ed-Dânî, Ebû Osman Said, el-Muhkem fî nakti’l-mesâhif, (thk. İzzet Hasan), Dâru’l-

Fikr, Dımaşk 1989.

Dayf, Şevkî, el-Medârisu’n-nahviyye, Dâru’l-Ma‘ârif, Kahire 1999.

ed-Decnî, Abdulfettâh, Ebu’l-Esved ed-Dü’elî ve neş’etu’n-nahvi’l-Arabî, Vekâletu’l-

Matbûât, Kuveyt 1974.

ed-Dennâ‘, Halîfe, Lemehât min tarîhi tatavvuri’n-nahvi’l-‘Arabî bi’l-Endelus fî dav’i

Kitâb Sîbeveyhi ve şurûhih, Dâru’l-Mültekâ, Beyrut 2003.

ed-Dimyâtî, Ahmed b. Muhammed, İthâfu fudalâi’l-beşer bi’l-kırâ’ati’l-‘aşer, (thk.

Şaban Muhammed İsmail), ‘Âlemu’l-Kütüb, Beyrut 1987.

ed-Dûrî, Abdulazîz, “Neşetu’s-sekâfeti’l-‘Arabiyyeti’l-İslamiyye –Nazratun ile’l-‘Irâk-

”, Mecelletu Mecma‘i’l-Lugati’l-‘Arabiyyeti’l-Urdunî, I (1978), 49-61.

Durmuş, İsmail, “Harf”, DİA, XVI, 158–163.

108

_________, “İbnu’l-Mukaffa”, DİA, XXI, 132.

_________, “Mukaddime”, DİA, XXXII, 115-117.

_________, “Nahiv”, DİA, XXXII, 300–306.

ed-Düelî, Ebü’l-Esved, Dîvân, (thk. Muhammed Hassân Âl-Yâsîn), Dâru’l-Kütübi’l-

Cedîde, Beyrut 1974.

Ebû Cenâh, Sâlih, Dirâsât fî nazariyyeti’n-nahvi’l-‛Arabî ve tatbîkâtihâ, Dâru’l-Fikr,

Amman 1998.

Ebû Zer‘a, Abdurrahman b. Muhammed b. Zencele, Huccetu’l-kırâ’ât, (thk. Sa‘îd el-

Efgânî), Müessesetu’r-Risâle, Beyrut 1984.

Emîn, Ahmed, Duha’l-İslâm, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 1954.

el-Enbârî, Ebu’l-Berekât Kemaluddîn Abdurrahman, Nuzhetu’l-elibbâ’ fî tabakâti’l-

udebâ, (thk. İbrahim Sâmerrâ’î), Mektebetu’l-Menâr, Zerkâ [Ürdün] 1985.

el-Endelusî, Ebû Hayyân Esîruddîn Muhammed, Tefsîru’l-bahri’l-muhît, Dâru’l-Fikr,

y.y. 1983.

Endress, Gerhard, “el-Munâzara beyne’l-mantıki’l-felsefî ve’n-nahvi’l-Arabî fî usûri’l-

hulefâ”, Journal for the History of Arabic Science Aleppo University,, I

(1977), 338-351.

el-Ensârî, İbn Hişâm, Muğni’l-lebîb ‘an kütübi’l-e‘ârîb, (thk. Muhammed Muhiddîn

Abdülhamid), Matba‘atu’l-Medenî, Kâhire t.y.

Ergin, Mehmet Cevat, “Arap Nahvinin Doğuşu”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, VIII/2 (1997), 111–141.

el-Es‘ad, Abdülkerim Muhammed, Makâlât muntehabe fî ‘ulûmi’l-luga, Dâru’l-

Mi‛râci’d-Devliyye, Riyad 1994.

109

el-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed, Tehzîbu’l-luga, (thk. Muhammed Ali en-Neccâr),

ed-Dâru’l-Mısriyye li’t-Te’lîf ve’t-Terceme, Kahire t.y.

el-Fadlî, Abdulkadir, el-Kırâ’âtu’l-Kur’âniyye tarîh ve ta‘rîf, Dâru’l-Kalem, Beyrut

1985.

el-Ferâhîdî, Halîl b. Ahmed, Kitâbu’l-‘Ayn, (thk. İ. Sâmerrâ’î, M. Mahzûmî),

Müessesetu’l-A‘lemî li’l-Kütüb, y.y. 1988.

el-Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ, Me‛âni’l-Kur’ân, Âlemu’l-Kütüb, y.y. 1980.

Fleisch, H., “Haraka wa Sukûn”, EI², III, 173.

_________, “Harf”, EI² , III, 204–5.

Fureyh, Sihâm, “es-Suryân ve devruhum fî nakli’s-sekâfeti’l-Yûnâniyye ile’l-

‘Arabiyye”, Mecelletu Külliyeti’l-Âdâb Cami‘atu Ayn Şems, XXIII/2, (1995),

72.

Fück, J. W., “Abu’l-Aswad al-Du’alî”, EI², I, 1979, 106-107.

Goldziher, Ignaz, On the History of Grammar Amongs the Arabs, (yay: Kinga Dévényi,

Tamas Ivanyi), Amsterdam Studies in the Theory and History of Linguistic

Scince, Series III, Amsterdam 1994.

Günaydın, Muhammed, al-Sīrāfī’s Theory of ‘Lingua-Logical’ Grammar: An Analytical

Study of Grammatical Work of al-Sīrāfī (Sharh Kitāb Sībawayhi) Within The

Context of A Discussion On Grammar and Logic in Medieval Islam,

(Yayınlanmamış Doktora Tezi), University of Pennsylvania 2006.

Gündüzöz, Soner, Sîbeveyh’te Kelime Yapısı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ondokuz

Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 2002.

_________, “el-Kitâb’ın Kuramsal Temelleri: Sîbeveyhi’nin Kitabındaki

Kodifikasyonun Çözümü”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, XVII (2004), 235–256.

110

_________, “Sarf ve Nahiv İlimlerinin Doğuşu Üzerine”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Dergisi, IX (1997), 283–298.

el-Hadîsî, Hadîce, Kitâbu Sîbeveyhi ve şurûhuh, Dâru’t-Tezâmun, Bağdad 1968.

_________, el-Medârisu’n-nahviyye, Dâru’l-Emel, İrbid [Ürdün] 2002.

el-Hamevî, Ebû Abdullah Şihabuddin Yâkût, İrşâdu’l-erîb ilâ ma‘rifeti’l-edîb,

Mucemu’l-udebâ, (thk. Davud Samuel Margoliouth), Luzac and Company,

London 1913.

Hammûde, Abdülvehhâb, “Havle ‘evvelu men vada‘a’n-nahv”, Mecelletu kulliyyeti’l-

Âdâb Câmi‘atu Fuâd el-Evvel, XIII/1 (1951), 123–145.

el-Hamûz, Abdülfettâh Ahmed, et-Te’vîlu’n-nahvî fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mektebetu’r-

Ruşd, Riyad 1984.

Hamza, Muhammed Ali, “Hişâm b. Mu‘âviye ed-Darîr ve neş’etu’l-medreseti’l-

Kûfiyye”, Mecelletu Câmi‘ati Saddâm li’l-‘Ulûmi’l-İslâmiyye, I (1993), 116-

132.

Halil, Hilmî, Dirâsât fi’l-luga ve’l-me‘âcim, Dâru’n-Nahdati’l-Arabiyye, Beyrut 1998.

el-Hindî, Muhammed Yusuf, “Bed’u’l-‘alâkâti’l-‘ilmiyye beyne’l-Hind ve’l-‘Arab”,

Mecelletu Külliyyetu’l-Âdâb, Câm‘iatu Fuâd el-Evvel, XII/2, (1950), 97–129.

el-Hulvânî, Muhammed Hayr, el-Mufassal fî tarîhi’n-nahv, Muessesetu’r-Risâle, Beyrut

1979.

Humbert, Geneieve, Les Voies de la transmission du Kitāb de Sībawayhi, Brill, Leiden

1994.

İbn Berhân, Ebu’l-Kâsım Abdulvâhid, Şerhu’l-Luma‛, (thk. Fâiz Fâris), el-Meclisu’l-

Vatanî li’s-Sekâfe ve’l-Funûn ve’l-Edeb, Kuveyt 1984.

İbn Cinnî, Ebu’l-Feth, el-Hasâis, (thk. Muhammed Ali en-Neccâr), Dâru’l-Kitâbi’l-

‘Arabî, Beyrut t.y.

111

İbn Ebî Davud, Kitâbu’l-mesâhif, (thk. Arthur Jeffery), Leiden 1937.

İbn Fâris, Ebu’l-Hasen Ahmed, es-Sâhibî fî fıkhi’l-luga, (thk. Mustafa eş-Şuveymî),

Müessesetu A. Bedrân, Beyrut 1963.

_________, Mu‛cemu makâyîsi’l-luga, (thk. Abdusselam Harun), Dâru’l-Cîl, Beyrut t.y.

İbn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed, el-Mukaddime, (thk. Dervîş el-Cüveydî), el-

Mektebetu’l-‘Asriyye, Beyrut 1995.

İbn Hallikân, Ebu’l-Abbâs Şemsuddîn, Vefeyâtu’l-a‘yân ve enbâ’u ebnâ’i’z-zamân,

(thk. İhsân Abbâs), Dâr Sâdır, Beyrut 1968.

İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah, eş-Şi‘r ve’ş-şu‘arâ, (thk. Ahmed Muhammed

Şâkir), Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-‘Arabiyye, Kahire 1946.

_________, el-Ma‘ârif, (thk. Servet Ukkâşe), Dâru’l-Ma‘ârif, Kahire 1969.

İbn Mâkûlâ, Ali b. Hibetullah b. Mâkûlâ, el-İkmâ‘ fî ref‘i’l-irtiyâb ani’l-mutelif ve’l-

mu’telif mine’l-esmâ ve’l-kunâ ve’l-ensâb, (yay. Abdurrahman b. Yahya el-

Yemânî), Beyrut 1962.

İbn Manzûr, Ebu’l-Fazl Muhammed, Lisânu’l-Arab, Dâr Sâdır, Beyrut t.y.

İbn Muâviye, Ali b. İsa, el-Muhtâr mine’l-muktebes, (ed. Fuat Sezgin), Institut für

Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften, Frankfurt 1990. (Şehit

Ali Paşa kütüphanesindeki 1912 no’lu yazmanın ofset baskısıdır).

İbn Sa‛d, Ebû Abdullah Muhammed, Kitâbu tabakâti’l-kebîr, (thk. Ali Muhammed

Ömer), Mektebetu’l-Hancî, Kahire 2001.

İbnu’l-Enbârî, Ebû Bekr, Îzâhu’l-vakf ve’l-ibtidâ, thk. Muhiddin Ramazan, Mecmau’l-

Lugati’l-‘Arabiyye, Dımaşk 1971.

İbnu’l-Kıftî, Cemâluddin Ebû’l-Hasen, İnbâhu’r-ruvât ‘alâ enbâ’i’r-ruvât, (thk.

Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Matba‘at Dâri’l-Kütübi’l-Mısriyye, Kahire

1952.

112

İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, (thk. Mustafa eş-Şuveymî), Dâr Tunusiyye li’n-Neşr, Tunus

1985.

İbnu’s-Sellâr, Emînuddîn Abdulvehhâb, Tabakâtu’l-kurrâi’s-seb‛, (thk. Abdullah

İnâye), Dâru’l-kitâbi’l-Arabî, Beyrut 2005.

el-İclî, Ebu’l-Hasen Ahmed, Marifetu’s-sikât, (thk. Abdulalim Bestevî), Mektebetu’d-

Dâr, Medine 1984.

Iványi, Tamás, “Lahn and Luga”, The Arabist Budapest Studies in Arabic, I, (1988)

66–86.

_________, “The Term Hadd at Sībawayhi A List and A Contextual Analysis”, The

Arabist Budapest Studies in Arabic, XV-XVI/2 (1995), 57–68.

Kadâre, Fahr Sâlih, Mesâ’il hilâfiyye beyne’l-Halîl ve Sîbeveyhi, Dâru’l-Emel, İrbid

[Ürdün] 1990.

Karabela, Nevin, “Zunbûriyye Tartışması ve Arkaplanı”, EKEV Akademi Dergisi, XI

(2001), 257–264.

Karadavut, Ahmet, “Arap Dilinde Lahnin Doğuşu”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, VII (1997), 326–344.

Kılıç, Hulusi, “Basriyyûn”, DİA, V, 117–118

_________, “Kufiyyûn”, DİA, XXVI, 345–346.

Koçak, İnci, “el-Ahfeş el-Ekber”, DİA, I, 525.

Kutluer, İlhan, “İbnu’l-Mukaffa”, DİA, XXI, 134–137.

Law, Vivien, “Indian Influence on Early Arabic Phonetics –Or Coincidence”, Studies in

the History of Arabic Grammar, II: Proceedings of the 2nd Symposium on the

History of Arabic Grammar, Nijmegen, 27 April-1 May 1987 (ed. Kees

Versteegh, Michael G. Carter), 215-227.

113

Levin, Aryeh, “Sībawayhi’s Attitude To the Spoken Language”, Jerusalem Studies in

Arabic and Islam, XVII (1994), 203–243.

_________, “The First Book of Arabic Dialectology: Sībawayhi’s al-Kitāb”, Jerusalem

Studies in Arabic and Islam, XXIII (1999), 208-220.

_________, “The Status of The Science of Grammar Among Islamic Sciences”,

Jerusalem Studies in Arabic and Islam, IXXX (2004), 1-16.

el-Lugavî, Ebu’t-Tayyib, Merâtibu’n-nahviyyîn, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim),

Mektebetu Nahdati Mısr, Kâhire t.y.

Lyons, John, Kuramsal Dilbilime Giriş, (trc. Ahmet Kocaman), Türk Dil Kurumu,

Ankara 1983.

el-Mahzûmî, Mehdî, Medresetu’l-Kûfe ve menhecuhâ fî dirâseti’n-nahvi ve’l-luga,

Dâru’r-Râidi’l-‘Arabî, Beyrut 1986.

Matar, Abdülaziz, Lahnu’l-‘âmme fî dirâsâti’l-lugaviyyeti’l-hadîse, ed-Daru’l-

kavmiyye li’t-Tıbâ‘a ve’n-Neşr, Kâhire 1966.

Medkûr, İbrahim, “en-Nahvu’l-‘Arabî ve mantıku Aristû,” Mecelletu Mecma’i’l-

Lugati’l-Arabiyye, I (1948–49) Kahire, 338-346.

el-Mehîrî, Abdulkâdir, Nazarât fi’t-turâsi’l-lugaviyyi’l-Arabî, Daru’l-Garbi’l-İslâmî,

Beyrut 1993.

_________, A‛lâm ve âsâr mine’t-türâsi’l-lugavî, Daru’l-Cunûd li’n-Neşr, Tunus t.y.

_________, “Alâ hâmişi’l-mustalahi’n-nahvî fî Kitâbi’l-‘Ayn”, Havliyyât Câmi‘ati’t-

Tûnisiyye, XXVII (1988), 24.

Mekrem, Abdulâl Sâlim, el-Halkatu’l-mefkûde fî tarîhi’n-nahv, Müessesetu’r-Risâle,

Beyrut 1993.

_________, el-Kur’ânu’l-Kerîm ve eseruh fi’d-dirâsâti’n-nahviyye, Müessesetu’r-

Risâle, Beyrut 1996.

114

el-Merzubânî, Ebû Abdullah Muhammed, Mu‘cemu’ş-şu‛arâ, (thk. Fritz Krenkow),

Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrut 1982.

Mes‘ûd, Fevzî, Sîbeveyhi câmi‘u’n-nahvi’l-‘Arabî, Hey’etu’l-Mısrıyyetu’l-‘Âmme li’l-

Kitâb, Kahire 1986.

Mes‘ûdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Hüseyn el-Mes‘ûdî, Murûcu’z-zeheb, (thk. Muhammed

Muhiddin Abdulhamid), el-Mektebetu’t-Ticâriyyeti’l-Kubrâ, Kahire 1964.

Morony, Michael, Iraq After The Muslim Conquest, Pricenton University Press, New

Jersey 1984.

Muhammed, Ahmed Sa‘d, el-Usûlu’l-belâgiyye fî Kitâbi Sîbeveyhi ve eseruhâ fi’l-

bahsi’l-belâğî, Mektebetu’l-Âdâb, Kahire 1999.

Munsif, ‘Âşûr, “Mulâhazât fî Risâleti Sîbeveyhi –Mukaddime li usûli’n-nahvi’n-

nazariyye”, Havliyyâtu’l-Câmi‘ati’t-Tûnisiyye (Kulliyetu’l-Âdâb ve’l-

‘Ulûmi’l-İnsâniyye), XLVI (2002), 549–566.

Mustafa, İbrahim, “Evvelu men vada‘a’n-nahv”, Mecelletu Kulliyyeti’l-Âdâb Câmi‘atu

Fuâd el-Evvel, X/2 (1948), 69-75.

Nassâr, Hüseyin, Yûnus b. Habîb en-Nahvî, Dâru’l-Kitâbi’l-‘Arabî, Kahire 1968.

Owens, Jonathan, Early Arabic Grammatical Theory: Heterogeneity and

Standardization, Jonathan Benjamins, Amsterdam 1990.

_________, “Models For Interpreting The Development Of Medieval Arabic

Grammatical Theory”, Journal of the American Oriental Society, CXI/2

(1991), 223-235.

Ömer, Ahmed Muhtâr, el-Bahsu’l-lugavî ‘inde’l-‘Arab, Âlemu’l-Kütüb, Kahire 1988.

Pellat, Charles, “Lahn al-‛Âmma”, EI², V, 605-610.

er-Racihî, Abduh, en-Nahvu’l-‘Arabî ve’d-dersu’l-hadîs –bahsun fi’l-menhec-, Dâru’n-

Nahdati’l-‘Arabiyye, Beyrut 1979.

115

Râşid, Zâkiye, “Neş’etu’n-nahv ‘inde’s-Suryân ve târîhu nuhâtihim”, Mecelletu

Külliyyetu’l-Âdâb Câmi‛atu’l-Kâhire, I (1961), 208–233.

_________, “Târîhu’l-lugati’s-Suryâniyye”, Mecelletü külliyyetu’l-âdâb Câmi‛atu’l-

Kâhire, XXIII (1961 Aralık), , 134.

Robins, R. H., A Short Story of Linguistics, Longsmans, London 1967.

es-Sağîr, Muhammed Hüseyin, “Medresetu’l-Kûfe fî tefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm” el-

Mevrid, XVII/4, 1988 Bağdad, 93-100.

Sâlih, Abdulaziz, el-Hattu’l-‘Arabî, Câmi‛atu Bağdâd, Bağdat 1990.

Sâlih, Abdurrahman, “en-Nahvu’l-‘Arabî ve Mantıku Aristû”, Mecelletu Kulliyyeti’l-

Âdâb Câmi‛atu’l-Cezâir, I (1960), 78.

es-Sâlim, Sabâh Abbâs, İsâ b. Ömer es-Sekafî nahvuhu min hilâl kırâetih,

Mü’essesetu’l-A‘lemî, Beyrut 1975.

es-Sâmerrâî, İbrahim, Dirâsât fi’l-lugateyni’s-Suryâniyye ve’l-‘Arabiyye, Dâru’l-Cîl,

Beyrut 1985.

_________, Dirâsât fi’l-luga, Matba‛atu’l-Hânî, Bağdat 1961.

es-Se‛âlibî, Ebû Mansûr Abdülmelik, Kitâbu fıkhi’l-luga ve sirri’l-‘Arabiyye, (thk.

Yasin el-Eyyûbî), el-Mektebetu’l-‘Asriyye, Beyrut 1999.

Sellheim, R., “Khalil b. Ahmad” EI², IV, 962-964.

Sîbeveyhi, Amr b. Osmân, el-Kitâb, (thk. Abdusselâm Hârûn), Mektebetu’l-Hancî,

Kahire 2003.

es-Sîrâfi, Ebû Saîd Hasan b. Abdullah, Ahbâru’n-nahviyyîne’l-Basriyyîn ve

merâtibuhum, (thk. Muhammed İbrahim Bennâ), Dâru’l-İ‛tisâm, Kahire 1985.

Solomon, Sara, “The Beggining of Phonological Terminology in Arabic”, The Arabist

Budapest Studies in Arabic, VI-VII (1999), 172–187.

116

Suleiman, M.Y.I.H., “On the Underlying Foundation of Arabic Grammar: A

Preliminary Investigation”, British Society for Middle Eastern Studies

Bulletin, XVI/2 (1989), Durham, 176-185.

_________, “Sībawaihi’s Part Of Speech According to Zajjājī: A New Interpretation”,

Journal of Semitic Studies, XXXV/2 (1990), 240–248.

es-Suyûtî, Celaleddin, Buğyetu’l-vu‛ât, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Dâru’l-

Fikr, Beyrut 1979.

_________, el-Müzhir fî ‘ulûmi’l-luga ve envâ‘ihâ, (thk. Muhammed Ahmed

Câdelmevlâ, Ali Muhammed Bîcâvî, Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Dâru

İhyâ’i’l-Kütübi’l-Arabiyye, Kahire t.y.

eş-Şâfi‛î, Muhammed b. İdris, er-Risâle, (thk. Ahmed Muhammed Şâkir), Dâru’t-

Turâs, Kahire 1979.

Şâhin, Abdussabûr, “el-Menhecu’l-lugavî fî Kitâbi Sîbeveyhi”, Mecelletu Kulliyyeti’l-

Âdâb ve’t-Terbiye Câmi‘atu’l-Kuveyt, III-IV (1973), 63-78.

Tarzî, Fuad Hannâ, Fî usûli’l-luga ve’n-nahv, Mektebetu Lubnân, Beyrut 2005.

Talmon, Rafael, Eight Century Iraqi Grammar: A Critial Exploration of Pre-Halīlian

Arabic Linguistics, Eisenbrauns 2003.

_________, “Nahwiyyūn in Sībawayhi’s Kitāb”, Zeitschrift für Arabishe Linguistik,

VIII (1982), Wiesbaden, 1–23.

_________, “Mezhebu’l-muerrihîne’l-‛Arab fî vasfi ilmi’n-nahvi’l-Arabî”, Mecelletu’l-

Kermil -Ebhâs fi’l-luga ve’l-edeb-, IV (1983), 93-115.

_________, “et-Tefkîru’n-nahvî kable Sîbeveyhi –Dirâse fî târîhi’l-mustalahi’n-

nahviyyi’l-Arabî-”, Mecelletu’l-Kermil –Ebhâs fi’l-luga ve’l-edeb-, V (1984),

37-54.

117

_________, “An Eight-Century Grammatical School in Medina: The Collection and

Evaluation of the Available Material”, Bulletin of the School of Oriental and

African Studies, University of London, IIL/2 (1985), 224–236.

_________, “Schacht’s Theory in the Light of Recent Discoveries Concerning and The

Origins of Arabic Grammar”, Studia Islamica, LXV, Paris 1987, 31–50.

_________, “Nazra cedîde fî kadıyyeti aksâmi’l-kelâm: Dirâse havle Kitâb İbn’il-

Mukaffa‛ fi’l-mantık”, Mecelletu’l-Kermil -Ebhâs fi’l-luga ve’l-edeb-, XII

(1991), 43–67.

_________, “Hel te’essera İbn Behrîz min taksîm İbni’l-Mukaffa‛ li aksâmi’l-kelâm”,

el-Kermil -Ebhâs fi’l-luga ve’l-edeb-, XXIII-XXIV, (2002-2003), 153.

_________, “Gāya, Sıfa and al-Kalām al-Wāsıf In Ibn Muqaffa‘s Manual Of Logic:

New Considerations About The Beggining Of Arabic Grammar”, Jerusalem

Studies in Arabic and Islam, XXX (2005), 506-520.

et-Tantâvî, Muhammed et-Tantâvî, Neş’etu’n-nahv ve târîhu eşheri’n-nuhât, Dâru’l-

Menâr, y.y. 1991.

et-Tevhîdî, Ebû Hayyân Ali b. Muhammed, el-Basâir ve’z-zehâir, (thk. Vedat Kâdi),

Dâr Sâdır, Kahire t.y.

Topuzoğlu, Tevfik Rüştü, “Ebü’l-Esved ed-Düelî”, DİA, X, 311-313.

_________, “Halil b. Ahmed”, DİA, XV, 309–310.

et-Trablusî, Emced, Nazra tarihiyye fî hareketi’t-telîf ‘inde’l-‘Arab, Mektebetu’l-Feth,

Dımaşk 1972.

Troupeau, Gérard, Lexique-Index du Kitàb de Sibawayhi, Paris 2000.

_________, “La Risàlat al-Kitàb de Sibawayhi”, Mélanges de l’Université Saint-

Joseph, XI, Beyrut (1973/74).

118

_________, “Neş’etu’n-nahvi’l-‘Arabî fî dav’i Kitâbi Sîbeveyhi”, Mecelletu Mecma‘i’l-

Lugati’l-‘Arabiyyeti’l-Urdunî, I (1978).

_________, “Nahw” EI², VII, 913-915.

‘Udayme, Muhammed Abdulhâlık, Fehârisu Kitâbi Sîbeveyhi ve dirâse lehu, Dâru’l-

Hadîs, Kahire 1975.

Versteegh, C.H.M., Greek Elements in Arabic Linguistic Thinking, Brill, Leiden 1977.

_________, ‘Anâsır Yûnâniyye fi’l-fikri’l-lugaviyyi’l-‛Arabî, (trc. Muhammed Ali

Kenâkirî), Dâru’s-sekâfe, Ürdün 2000.

_________, Arabic Grammar and Qur’ānic Exegesis in Early Islam, Leiden 1993.

Versteegh, Kees, “Grammar and Exegesis –The Origins of Kufan Grammar and The

Tafsīr Muqātil-”, Der Islam, LXVII/2 (1990), 237.

Von Crimer, el-Hadâratu’l-İslâmiyye ve medâ te’essurihâ bi’l-mu’essirâti’l-ecnebiyye,

(trc. Mustafa Taha Bedr), Kahire, t.y.

el-Yağmûrî, Ebu’l-Mehâsin, Nûru’l-kabes el-muhtasar mine’l-Muktebes, (thk. Rudolf

Sellheim), Wiesbaden 1964.

Yâsirî, Ali Muzhir, el-Fikru’n-nahvî ‘inde’l-‘Arab usûluhu ve menâhicuh, ed-Dâru’l-

‘Arabiyye li’l-Mevsûât, Beyrut 2003.

el-Yemânî, Tacuddîn Abdulbâkî, İşâretu’t-ta‘yîn fî terâcimi’n-nuhât ve’l-lugaviyyîn,

(thk. Abdulmecid Diyâb), Merkezu’l-Melik Faysal li’l-buhûs ve’d-dirâsâti’l-

İslâmiyye, Riyad 1986.

Zâzâ, Hasan, “Eseru Sîbeveyhi fi neş’eti’n-nahvi’l-‘İberî, el-Lisânu’l-‘Arabî, XII/1

(1975), 94-100.

ez-Zeccâcî, Ebu’l-Kâsım Abdurrahman b. İshâk, Mecâlisu’l-‘ulemâ, (thk. Abdusselam

Harun), Mektebetu’l-Hancî, Kahire 1983.

119

_________, el-Îzâh fî ileli’n-nahv, (thk. Mâzin el-Mübârek), Dâru’n-Nefâis, Beyrut

1986.

ez-Zehebî, Ebû Abdullah Şemsuddin, Ma‘rifetu’l-kurrâi’l-kibâr, (thk. Tayyar

Altıkulaç), TDV İSAM, İstanbul 1995.

ez-Zerkeşî, Ebû Abdullah, el-Burhân fî ‘ulûmi’l-Kur’ân, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl

İbrahim), Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut 1972.

ez-Zubeydî, Ebû Bekr Muhammed b. Hasan, Tabakâtu’n-nahviyyîn ve’l-lugaviyyîn,

(thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim), Dâru’l-Ma‛ârif, Kahire 1984.

_________, Lahnu’l-‘avâm, (thk. Dr. Ramazan Abdulvehhab), Mektebetu’l-Hancî,

Kahire 2000.