Savaüı'nda ile tartıüma....Platon'un öğrencisi Aristoteles'tir. İyi bir eğitim görmü olan...

41
! İ.Ö 5. yüzyıl'da Atina 490 Atina'nın Perslere karşı Marathon Savaşı'nda zaferi. (Başkomutan: Miltiades) 480 Kserkses Seferi; Thermopylen'i Persler ele geçirir; Salamis Deniz Çarpışması (Başkomutan: Themistokles) 479 Plataiai Çarpışması; Mykale Burnu Deniz Çarpışması. 479-78 Themistokles Atina'yı yüksek duvarlarla çevirtir-bunun üzerine Sparta ile tartışma. 477 Perslere karşı Atina Deniz Kuvvetleri'nin kuruluşu; Atina'nın Ege'deki ada ve liman kentleri bir araya toplanır; Devlet kasası Delos'a taşınır. 472 Aischylos'un "Persler"i sahnelenir. 471 Themistokles kıskaç altına alınıp Atina'dan sürülür. Miltiades'in oğlu Kimon başkanlığında aristokratlar partisi başa geçer. 467 Aischylos'un Theben'e Karşı Yedi eseri 465 Kimon, Peşleri Eurymedon'da yenilgiye uğratır. 464-55 Sparta'daki Helotenin yükselmesi (3. boy ölçüşme savaşı) 461 Kimon'un Atinalı danışmanına politikayı bıraktırır. Buna kızan Atinalılar tarafından Atina'dan sürülür; Radikal Demokratların zaferi. Ephialtes ve Perikles'in anayasa reformu. Areopag kurulur, 500 kişilik konsey hükümet işlerini üstlenir. Gündelik görev listesinin hazırlanması. 459 Themistokles Pers kralının tımar adamı olarak Magnesia/Anadolu'da ölür. 458 Aischylos'dan Orestie 457 3. sınıftan bir kentlinin, en yüksek hükümet katı Archontat'a getirilmesi 457/6 Ege'de kapitülasyon; Atina'da mal ve deniz ticareti rekabeti, 454 Atina ve Pire işbirliğiyle ünlü Uzun Duvarlar tekrar inşa edilir. 450 Sophokles'den Aias 450 Kıbrıs'a sefer, Kimon'un ölümü 449 Perslerle barış anlaşması 447 Porthenon'un inşası 446/5 Atina ve Sparta arasındaki "Otuz yıllık" barış son bulur, 443 Perikles Atina hükümetinin başına geçer; Sanatı (Phidias), tiyatroyu (Sophokles), tarihçiliği (Heredot), felsefeyi (Anaxagoras, Protagoras) destekler. 442 Sophokles'den Antigone* 440 Samos'a karşı savaş açılır. 431 Peloponezya Savaşı'mn başlangıç nedeni: Atina ve Sparta arasında önderlik meselesi; Perikles'in tavsiyesi üzerini Atina savaşı denizde yürütür ve şehir savunmasız kalır. Sokrates ve Felsefe Ala485 Protagoras (485-415) Sofizmin kurucusu, Sokrates'a karşı. Ünlüler sözü "İnsan her şeyin ölçüsüdür". Bu söz kuramsal olarak etik'le değil, insan idraki ile ilgilidir. 470 Atom fikrini ortaya çıkaran Demokrit doğdu. 470 Heykelci Sophroniskos ve karısı ebe Phainarete'nin oğulları Sokrates doğdu. Sokrates'in gençliği, geleneksel müzik ve jimnastikte çalıştı. İnisiyatif, geometri ve astronomi çalıştı, Zamanındaki kültür ve fikir akımlarıyla ilgilendi, Sokrates'in işi. Heykeltraş olarak başladı. İ.S. 2.yy'a kadar Akropolis sokaklarından birinde zarif bir çalışması yer almış. Sokrates'in evliliği. Xantippe ile. Huysuz olduğu anlatılır, ama iyi geçinmişler, Aristoteles'e göre üç oğulları tembel ve aptalmış. 447 gibi. Sofistlerin sahneye ilk çıkışı, öğrencilerine yaygın kanılara boyun eğip, siyasette yükselmelerini tavsiye ederlermiş, önemli sözleri: "Tanrının doğasının anlaşılması zordur" ve "Güçlünün hakkı doğadan verilmiştir". 444 Sofist Protagoras aşağı İtalya'da yeni kurulmuş Thurioi şehrinde yasa düzenleme işini kabul eder. 439 Sokrates'in öğrencisi ve biyograf Xenophon doğdu. 437 Perikles'in dostu heykeltraş Phidias, Athena Partenon heykelinin kalkanına Perikles ve kendisinin portrelerini yaptığını iddia ederek dinsizlikle suçlandı ve sürgün edildi. 432 Perikles'le arkadaş olan Anavagonas da dinsizlikle suçlanarak sürülür.

Transcript of Savaüı'nda ile tartıüma....Platon'un öğrencisi Aristoteles'tir. İyi bir eğitim görmü olan...

!

İ.Ö 5. yüzyıl'da Atina

490 Atina'nın Perslere karşı Marathon Savaşı'nda

zaferi. (Başkomutan: Miltiades)

480 Kserkses Seferi; Thermopylen'i Persler ele geçirir;

Salamis Deniz Çarpışması (Başkomutan: Themistokles)

479 Plataiai Çarpışması; Mykale Burnu Deniz

Çarpışması.

479-78 Themistokles Atina'yı yüksek duvarlarla

çevirtir-bunun üzerine Sparta ile tartışma.

477 Perslere karşı Atina Deniz Kuvvetleri'nin

kuruluşu; Atina'nın Ege'deki ada ve liman kentleri

bir araya toplanır; Devlet kasası Delos'a taşınır.

472 Aischylos'un "Persler"i sahnelenir.

471 Themistokles kıskaç altına alınıp Atina'dan sürülür.

Miltiades'in oğlu Kimon başkanlığında aristokratlar

partisi başa geçer.

467 Aischylos'un Theben'e Karşı Yedi eseri

465 Kimon, Peşleri Eurymedon'da yenilgiye uğratır.

464-55 Sparta'daki Helotenin yükselmesi (3. boy ölçüşme

savaşı)

461 Kimon'un Atinalı danışmanına politikayı bıraktırır.

Buna kızan Atinalılar tarafından Atina'dan sürülür;

Radikal Demokratların zaferi. Ephialtes ve Perikles'in

anayasa reformu. Areopag kurulur, 500 kişilik konsey

hükümet işlerini üstlenir. Gündelik görev listesinin

hazırlanması.

459 Themistokles Pers kralının tımar adamı

olarak Magnesia/Anadolu'da ölür.

458 Aischylos'dan Orestie

457 3. sınıftan bir kentlinin, en yüksek hükümet katı

Archontat'a getirilmesi

457/6 Ege'de kapitülasyon; Atina'da mal ve deniz ticareti

rekabeti,

454 Atina ve Pire işbirliğiyle ünlü Uzun Duvarlar tekrar

inşa

edilir.

450 Sophokles'den Aias

450 Kıbrıs'a sefer, Kimon'un ölümü

449 Perslerle barış anlaşması

447 Porthenon'un inşası

446/5 Atina ve Sparta arasındaki "Otuz yıllık" barış son

bulur,

443 Perikles Atina hükümetinin başına geçer; Sanatı

(Phidias), tiyatroyu (Sophokles), tarihçiliği (Heredot),

felsefeyi (Anaxagoras, Protagoras) destekler.

442 Sophokles'den Antigone*

440 Samos'a karşı savaş açılır.

431 Peloponezya Savaşı'mn başlangıç nedeni: Atina ve

Sparta arasında önderlik meselesi; Perikles'in tavsiyesi

üzerini Atina savaşı denizde yürütür ve şehir

savunmasız kalır.

Sokrates ve Felsefe Alanı

485 Protagoras (485-415) Sofizmin

kurucusu, Sokrates'a karşı.

Ünlüler sözü "İnsan her şeyin

ölçüsüdür". Bu söz kuramsal

olarak etik'le değil, insan idraki

ile ilgilidir.

470 Atom fikrini ortaya çıkaran

Demokrit doğdu.

470 Heykelci Sophroniskos ve

karısı

ebe Phainarete'nin oğulları

Sokrates

doğdu.

Sokrates'in gençliği, geleneksel müzik ve

jimnastikte çalıştı. İnisiyatif,

geometri ve astronomi çalıştı,

Zamanındaki kültür ve fikir

akımlarıyla ilgilendi,

Sokrates'in işi. Heykeltraş olarak başladı.

İ.S. 2.yy'a kadar Akropolis

sokaklarından birinde zarif bir

çalışması yer almış.

Sokrates'in evliliği. Xantippe ile. Huysuz

olduğu anlatılır, ama iyi

geçinmişler, Aristoteles'e göre üç

oğulları tembel ve aptalmış.

447 gibi. Sofistlerin sahneye ilk çıkışı,

öğrencilerine yaygın kanılara

boyun eğip, siyasette

yükselmelerini tavsiye ederlermiş,

önemli sözleri: "Tanrının doğasının

anlaşılması zordur" ve "Güçlünün

hakkı doğadan verilmiştir".

444 Sofist Protagoras aşağı İtalya'da

yeni kurulmuş Thurioi

şehrinde yasa düzenleme işini

kabul eder.

439 Sokrates'in öğrencisi ve biyograf

Xenophon doğdu.

437 Perikles'in dostu heykeltraş

Phidias, Athena Partenon

heykelinin kalkanına Perikles ve

kendisinin portrelerini yaptığını

iddia ederek dinsizlikle suçlandı ve

sürgün edildi.

432 Perikles'le arkadaş olan

Anavagonas da dinsizlikle

suçlanarak sürülür.

90 Dakikada Sokrates

Yeni Seri: 16 90

Dakikada Filozoflar: 2

Almanca'dan Çeviren: Mehmet Ukşul

Tanıtım amaçlı kısa alıntılar dışında

yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir

yolla çoğaltılamaz.

© GendaşA.Ş.

Birinci Basım

Ekim 1997

Önsöz

Başlangıçta dünya vardı ve hakkında

gerçekten pek bir şey bilmiyorduk. Buna

rağmen hayatta kalabildik. İlk filozof

dünya hakkında fikirler üretmeye

çalışan şaşkın, taş devrinden kalma bir

insandı: Neler olup bitiyordu? Olup

bitenler ne demekti?

Binlerce yıl boyunca insanların bu

sorulara bulduğu cevaplar felsefeyle pek

ilgili değildi; temelleri daha çok batıl

inanca, efsanelere ve dine dayanıyordu.

Bütün bu sorulara yalın bir felsefi cevap

bulan, Anadolu'da yaşamış eski bir

Yunanlı olan Milet'li Thales'tir. Thales,

İ.Ö. 6. yy.'da yaşamıştır

ISBN 975-7809-29-2

Editör

Adnan Özer

Kapak Tasarımı

Murat Bozkurt

Dizgi Era

(512 36 76)

Kapak ve İç Baskı

Perspektiv

Cilt

İtimat Mücellithanesi

Gendaş A.Ş. Çatalçeşme Sk. No: 19

Cağaloğlu-İstanbul Tel-Fax: (0212)

520 82 12 - 527 10 20

mış ve bize tüm zamanların en büyük üç

filozofunu sunmuştur. Bunların ilki kaçık

Sokrates'tir. Felsefe yapacağım diye

Atina'nın sokaklarında dolaşmakla o

kadar çok zaman harcamıştır ki, bir

şeyler yazmak için zaman bulamamıştır.

Onun öğretilerini meşhur öğrencisi

Platon'dan tanımamızın en önemli

nedeni bundandır. Bunları ayıklamak ise

başlı başına bir sorun olmuştur ve hangi

fikrin kimden çıktığına karar vermemiz

bu nedenle zordur.

Sokrates oldukça saldırgan üsluplu bir

sorgulama metodu geliştirmiştir. Bu

yöntemle rakiplerinin foyasını ortaya

çıkarmakla kalmamış, gerçeğe ulaşma

yolunu da bulmuştur. Platon ünlü

diyaloglarında bu konuşmaların

ve ilk gerçek filozof olarak anılır.

Açıklamaları mitolojiye değil, kendi

gözlemlerine dayanır. Bu, iddialarının

geçerli veya hatalı olup olmadığını tespit

edebilecek eleştirel bir kontrolü olanaklı

kılar. Thales'in en önemli teoremi bütün

varlıkların özünün su olduğudur. Bu

yanılgısıyla Thales gelecekteki tüm

felsefe için yönledirici olmuştur.

Thales'ten sonra felsefe hızlı bir çıkış

yaşamıştır. Filozofların sayısı artmış ve

hepsi de dünyanın özü ile ilgili farklı

açıklamalar sunmuştur. Buna göre

varlığın özünün su değil, hava, ardından

ateş ve sonunda ışık zerrecikleri olduğu

düşünülmüştür.

Bu yeni düşün biçimi doğumundan

sadece yüzyıl sonra altın çağını yaşa-

4

gerektiği ve kendi fikrine

göre bilgili bir insanı iyi

yürekli ve asil yaptığına

inandığı daha pek çok

şeyden söz

Kendisi ise sürekli olarak

neyin dindarlık, neyin

dinsizlik, neyin güzel,

neyin kızılası, neyin adil

ve haksız olduğu, ağırbaşlılık

ve çılgınlığın, cesaret ve

cesaretsizliğin nereden

kaynaklandığı, bir devletin,

devlet adamının, hükümet ve

hükümdarın nasıl olması

Platon'un öğrencisi Aristoteles'tir. İyi bir

eğitim görmüş olan Aristoteles, ustasının

felsefeyi ilginç diyaloglar biçiminde

açımlama çabasına şiddetle karşı çıkmış,

bunun yerine sayısız araştırma kaleme

almıştır. Bu araştırmaların çoğu daha

sonra vefasız ar-kaşları ve öğrencileri

tarafından kaybedildi. Aristoteles'in

mantık ve kategori sistemi ondan sonraki

iki bin yılın felsefesinin ve biliminin temel

taşlarını oluşturur. Bunların ne ölçüde

eğri büğrü durduğunu sadece birkaç yüzyıl

önce fark ettik. Aristoteles de her geniş

kapsamlı açıklamanın eninde sonunda

yanlış olabileceğini herhalde biliyordu

ama bu onu açıklamalar bulma yolunda

durdurmamıştır. Antik Yunan

Dünyası'nda doğan ve

ruhunu yakalamıştır. Bu arada Platon'un

daha geleneksel iş anlayışı ve hayat tarzı,

felsefeye nihayet saygınlık kazandırmıştır.

Ancak Platon da büyük yanılgılar içine

düşmek gibi felsefi bir gelenekten

kopmamıştır. Örneğin gerçek dünyanın

idealardan, içinde yaşadığımız dünyanın

ise gölgelerden oluştuğuna inanırdı. Bu

gerçekdışı anlayışa rağmen birçok insan,

Platon'dan beri bütün felsefi külliyatın

onun eserlerine ancak dipnot teşkil

edebilecek bir birikimin ötesine gidemediği

kanısındadır. Elbette bu abartılı bir

kanıdır. Ancak günümüzde halen

boğuştuğumuz pek çok temel felsefe

sorununun ilk kez Platon tarafından dile

getirildiği bir gerçektir. Filozof üçlüsünün

üçüncü elemanı

yüzyıllar boyunca Yunan karakterini

koruyan felsefe olmasaydı, bugün ol-

duğumuzdan farklı olurduk. Doğa bi-

limlerimiz olmayacak ve gerçeği bulmaya

yönelik arayışlarımız temelde hayal

gücümüzden ve geçici heveslerden ibaret

kalacaktı; tıpkı günümüzün politika,

psikoloji ve ekonomisinde olduğu gibi.

Filozof ve teologların yüzyıllardır

uğraşmasına rağmen etik değerler de bu

içler acısı durum içerisinde sararıp

solmakta. Ahlâki açıdan bugün, iki bin yıl

öncesinden hiçbir şekilde daha iyi değiliz,

aksine nasıl olmamız gerektiği konusunda

artık bir fikrimiz bile yok.

Yirmi beş yüzyıldır sürüp giden ya-

nılgılar filozoflara sonuçta yanılgılarının

hiçbir rol oynamadığını göster-

En azından kendimiz, başka

birinden, mükemmel bir

konuşmacıdan başka

konuşmalar duyunca bundan

kimse... fazlaca etkilenmez.

Lâkin birisi senin veya her-

hangi birinin bu konuşmayı

yaptığım duyarsa... hepimiz

kendimizden geçer ve

coşkulanırız.

(Platon)

mistir. Önemli olanın felsefe yapmanın

kendisi olduğu konusunda hemfikir

oldular. Böylece felsefe, tıpkı şarap

uzmanlığı veya vergi kaçakçılığı gibi, bir

boş zaman doldurma uğraşı oldu ve

sonuçları veya yararları da benzer

derecede çelişkilidir.

İnsanoğlunun felsefe üretmeye baş-

lamasından bu yana ilk kez, felsefik bir

sistem (yani özgün bir felsefe) bulmanın

gereksizliğine inanılmaya başlanmıştır.

"90 Dakikada" adlı dizi bizlere bu değerli

mirası bırakan insanları tanıtmayı

amaçlamaktadır. Zira bunların bazıları

şimdiye kadar yeryüzünde yaşamış en

dahi beyinlerdir.

Ebelik sanatı anneme

ve bana tanrı tarafından

verilmiştir, ona kadınlar

için, bana ise güzel ve

asil oğlanlar için.

(Platon, Theatetos)

Sokrates

Hayatı, Öğretileri

Ne

yazabileceğimi

bilmiyorum.

Sokrates İ.Ö. 470'de, o zamanki Ati-

na'ya yirmi dakikalık yürüyüş mesafesi

uzaklıkta, Lykabettos'un eteklerindeki bir

köyde dünyaya geldi. Babası taş ustası,

annesi ise ebeydi. Başlangıçta Sokrates,

gelenek olduğu üzere babasının yanında

çıraklık eğitimine başladı ve günümüzde

doğru olmadığını bildiğimiz bir söylentiye

göre Atina Akropolü'ndeki esvap kuşamlı

üç zarafet tanrıçası onun eseridir. Daha

sonra ilk Atinalı filozof Anaxagoras'ın

öğrencisi olduğu sanılıyor. Bu filozof daha

sonra güneşin Mora Yarımadası'ndan bile

büyük, yanan

(Sokrates'e atfedilen bir söz)

:

bir kaya olduğunu iddia ettiği için

tanrıtanımazlıkla suçlanmıştır. Daha

sonra Sokrates filozof Archelaos'un

yanında öğrenime başladı. Archelaos, İ.Ö.

3. yy.'da yaşamış olan biyografi yazarı

Diogenes Laertius'un sözcükleriyle

söylemek gerekirse, Sokrates'i "çok fena

hislerle" sevdi. Antik Yunan'da,

günümüzde Doğu Akdeniz bölgesinde

olduğu gibi, eşcinsellik kabul edilebilir bir

değişiklik olarak görülürdü. O zamanlar

sıradan bir şey olarak algılanan bu tür

cinsel ilişkiler ancak Hıristiyanlığın

doğuşundan itibaren darkafalı öğretiler

nedeniyle ayıplanır olmuştur. Böylece

Anaxagoras, öğrencilerine güneşin alevden

bir yıldız olduğunu öğrettiği için Atina'dan

kaçmak zorunda kalırken, öğ-

rencileriyle entellektüel bir ilişkinin

ötesinde başka şeyler de yaşayan Arc-

helaos hiçbir takibata maruz kalmamıştır.

Genç Sokrates erken dönem felsefesi

yanında matematik ve astronomi eğitimi

almıştır. Felsefenin henüz yüz yıllık bir

geçmişi vardı ve o zamanlar günümüzde

nükleer fiziğin oynadığı rolü oynuyordu.

Varlığın özünün su, ateş veya ışık

zerrecikleri olduğuna inanan filozofların

dünyası gerçeğe ancak modern nükleer

araştırmaların gündelik hayatımıza

benzediği ölçüde benziyordu. Bizlere

"elementer parçacıklar" dendiğinde

çoğumuz esneyerek gülümseriz ancak.

Eski Yunanlıların da kendi çağlarındaki

en yeni keşiflere benzer bir ilgisizlikle

karşı-

lık verdikleri şüphe götürmez. Düşünün:

Birileri onlara dünyalarının aslında bir

Japon Balığı kavanozu, bataklık bir alan

veya hava fişek gösterisi olduğunu

söylüyordu.

Sokrates'in, dünyanın kaynağı hak-

kında geliştirilen kuramların insanlığa

hiçbir fayda sağlamadığını anlaması uzun

sürmedi. Ona göre dünya üzerine değil,

kendimiz üzerine düşünmeliydik. Bu

nedenle Delphi'li kahinlerin eski bir

sözünü benimsemiştir: "Gnothi Seauton"

(Kendini tanı).

Sokrates felsefesini önceleri antik

Atina'nın agorasında uygulamıştır. Bu

pazar yerinin kalıntılarını günümüzde

Akropol'ün altlarında görmek

mümkündür. En sevdiği yer, satıcıların

mallarını sergiledikleri Zeus Ele-

Benim ebelik sanatım pek çok

noktada onunki ile aynı;

benimkini onunkinden ayıran,

kadınlara değil, erkeklere doğum

yardımı sağlamamdır ve

doğumda bedenlere değil, ruhlara

yardımcı olmamdır... Ve diğer

açılardan da ebelere benziyorum:

Bilgelikleri ben yaratmıyorum...

Çünkü Tanrı (Apollon) doğum

yardımını yerine getirmemi

istediği kadar, döllenme yetisine

sahip olmamı da engelledi.

(Platon, Theaitetos, 1550 b-c)

11

utherios Stoa'smın gölgeli kemer alt-

larıydı. Stoa'nm temellerinin kalıntılarını

bugün de görmek mümkündür. Ne var ki

kalıntıların kuzey ucu Ati-na-Pire

arasında inşaa edilen met-ro'ya kurban

gitmiştir ve harabelerin huzurlu sessizliği,

onları sadece bir tel örgü ile ayıran

yanıbaşlarmdaki Monastiraki bitpazarınm

insan uğultuları, gürültücü Buzuki müziği

ve bağrışan satıcıları tarafından bozul-

maktadır.

Günümüzdeki bu karmaşa ve kalabalık

ortam, Sokrates'in oralarda dolaşıp felsefe

yaptığı zamanın ortamından herhalde pek

farklı değil. Sokra-tes felsefîk uğraşını

günümüzün pazarlıkçı jean satıcılarının,

çevreye Zorba'nın dans müziğini yayan cep

12

radyolarının ve yer fıstığı satıcılarının

ağlamaklı bağrışlarının antik çağdaki

karşıtlarının tam ortasında

sürdürmekteydi. Yine de tüm bu gürültüye

karşın onu işiten insanlar vardı. Üstelik

Sokrates Atina'da bir hayli ses getirmiş

olmalı, zira otuz yaşma geldiğinde Delphi'li

kahinler kendisini tüm insanların en bilgesi

olarak tanımlamışlardır.

Sokrates buna inanmanın kendisine zor

geldiğini düşünüyormuş gibi yapar ve

dürüst davranmayarak, hiç bir şey

bilmediğini iddia eder. Ancak yine de

kehanetin gerçeği söyleyip söylemediğini

araştırmak için Atina'nın diğer bilginlerine

danışır. Amacı, onların ne bildiğini

öğrenmektir. Sokrates aptalca

gevezeliklerin foya-

sını ve insanların yanılgılarını ortaya

çıkarmakta tam bir ustaydı. Hiçbir şey

bilmediğini iddia ederek, karşısındakinden

kendisinin ne bildiğini açıklamasını isterdi.

Sohbet arkadaşı bu isteğe uyarak

açıklamaya girişince ilüzyonlarını zekice

geliştirdiği itirazlarıyla birer sabun köpüğü

balonu gibi patlatırdı. Sokrates'e boşu

boşuna "Atina'nın at sineği" demiyorlardı.

Onun soru tekniği ilk bakışta görün-

düğünden çok daha titizdi. Tartışmayı

açıklığa kavuşturmak için sorunun esasına

inerdi. Bunun içinse öncelikle sohbet

arkadaşı tarafından dile getirilen

düşüncelerin dayandığı kelime ve

kavramları tanımlamak gerekirdi ki,

çelişkiler ortaya çıkarılabilsin ve

düşüncelerin sonuçları netleşsin. Bu-

13

nun ötesinde Sokrates'ın insani zaafları

ortaya çıkarabilen keskin bir gözlem

yeteneği vardı ve rakiplerini gülünç

duruma düşürmekten çekinmezdi.

Kaynaklara göre Sokrates'in becerikliliği,

ustalığı ve kurnazlığı sohbet arkadaşlarını

çileden çıkaracak denli tahrik etmiştir.

Onun bu bilgiçlik taslayan ukalaca tarzı

ona şüphesiz pek çok düşman, ama bunun

yanında kendisini izleyen gençler

arasından bir sürü de hayran

kazandırmıştır.

Kısa süre sonra Sokrates Atina'nın

sözüm ona bilge adamlarının, tıpkı kendisi

gibi, çok da fazla bir şeyler bilmediklerini

keşfetti ve sonuçta kahinlerin haklı

olduklarına karar verdi. Gerçekten de

hepsinden daha bilgeydi, çünkü bir şey

bilmediğini biliyor-

du.

Gerçi Sokrates kendisine akılcı ve

devrimci bir yöntem edinmişti ama birçok

bakımdan o hâlâ zamanının çocuğuydu.

Birçok şeyle dalga geçtiği halde,

Delphi'li kahinleri konuşturanın tanrı

olduğunu düşünüyordu. Tanrılara batıl

inançlarla tapmıyordu ve mitoloji kendisi

için komedya'nın ötesinde bir şey değildi,

ancak Sokrates bir tanrının var olduğu

inancına sıkı sıkıya bağlıydı. Buna kanıt

olarak herkesin herhangi bir tanrıya

inandığı şeklinde bir inanç geliştirmişti.

Sokrates'in tüm hayatını insanları

mantıksız düşüncelerden koparmaya

çalışmakla geçirdiği düşünülürse, bu hayli

ilginç bir yaklaşımdı.

14

Bunu duyunca kendi kendime

sordum: Tanrı bununla ne

demek istiyor? Sözü nereye

getirmek istiyor? Gayet iyi

biliyorum ki, ne çok bilge ne de

çok aptalım. Peki öyleyse en

bilgesi olduğum iddiasının

altında yatan gerçek nedir?

Çünkü, o, yalan söyleyecek değil

elbet; bunu yapamaz. Uzun süre

neyi kastettiğini kavrayamadım;

sonunda meseleyi şu şekilde

araştırmaya karar verdim.

Kahinlerin kehanetlerinin yanlış

olduğunu ispatlamak ve "bu

adam benden daha bilge, ama

sen tersini iddia ettin"

diyebilmek için bilgelikleriyle

ünlenmiş adamlardan birini

karşıma aldım. Adamı inceleme-

ye başlayınca - adını vermeye

gerek duymuyorum, politikacı-

larımızdan biriydi - şöyle dü-

şündüm, ey Atinalılar: Onunla

konuşurken bu adamın başka

pek çok insana bilge göründüğü-

nü ve özellikle de kendi bilgeli-

ğine inandığını ama gerçekte

bilge bir adam olmadığını

keşfettim. Böylece ona gerçekte

bilge bir adam olmadığını

göstermeye çalıştım. Kendisi ve

bu sahneye şahit olan pekçok

insan bundan hiç hoşlanmadı.

15

Sokrates, Perikles döneminde yetiş-

miştir. Helenistik dünyanın hiçbir devleti

o dönemde Atina'nın gücü ve kültürüyle

boy ölçüşememiştir. Bu dönemin

gelişmeleri insanlık tarihinin tüm akışını

değiştirdi. O devirde felsefe olgunluğa

eriştiği gibi "demokrasi" kavramı ortaya

çıktı, matematik ve diğer alanlar için

bilimsel metodlar geliştirildi. Dram sanatı

doğdu (üstelik tek bir kuşak içersinde

genelde dinsel nitelikteki Tragedya'dan),

heykeltraşlık altın çağını yaşadı ve mi-

marlık büyük gelişmeler kaydetti. Bu

devir bizlere Atina'nın Akropol'ü

Parthenon'u ve Milo'lu Venüs'ü armağan

etti. Yirminci yüzyıl'da insanlar şüphesiz

daha çok belirleyici gelişmeye tanık

olmuştur, ancak bunlar antik-

Giderken bu insandan gerçek-

ten de daha bilge olduğuma ka-

rar verdim. Her ikimiz pek par-

lak olmayabiliriz, ancak kendisi

böyle olduğunu düşünürken,

kendim böyle olmadığıma kanaat

getirdim. Bu adamdan birazcık

dahi olsa daha bilge olduğum

görünüyor: Bilmediğim şeyleri

bildiğimi düşünmüyorum çünkü.

Ardından, birincisinden daha

bilge olduğu söylenen birine

gittim ve yine aynı şeyleri

yaşadım. Bu yüzden onu ve bir-

çoğunu kendime düşman ettim.

(Platon, Apoloji, 21b-3)

yönelik arayışı, değeri uğradığı ve

güvensizliği tığı, içinde bulunduğumuzu

hayal etsek bize hiç de yabancı

gelmeyecek olan bir zamana

rastlamaktadır.

Mora Savaşı patlak verdiğinde Sokrates

bir "Hoplit" olarak askere alındı (ağır

silahlı, üçüncü sınıf, kılıç ve kalkan

donanımlı). Sokrates'in hayatı hakkındaki

belgeler kısmen çok çelişkilidir ancak

herkes tek bir noktada hemfikirdir:

Görünüş olarak Sokrates Atina'nın en

çirkin erkeklerinden biriydi. Cılız ve

çarpık bacakları, top gibi göbeği kıllı bir

ensesi, aynı durumda omuzları ve kel bir

kafası vardı (Söylentiye göre kafatası

yığınla küçük şişliklerle doluydu). Geniş

ve kalkık burnu herkes tarafından

bilinirdi,

Yunan dünyasında sayısız alanda yaşanan

nitelikli gelişmelerle kıyaslanamaz.

Göreceli huzurlu Perikles dönemi İ.Ö.

431'de başlayan Mora Savaşı'yla sona erdi.

Düşmanına göre daha demokratik olan

liman devleti Atina ile sanatsal

zevklerden yoksun militarist Sparta

arasındaki çatışmalar 25 yıl boyunca

devam etmiş ve bundan Atina'nın devlet

yapısı büyük zarar görmüştür. Savaş ve

onun politik sonuçları Sokrates'in hayatı

üzerinde belirleyici olmuştur. Bugün bize

belki de sıkıcı denebilecek oranda makul

gelen felsefesinin, hayatın yobazlık, keyfi-

yet ve korku tarafından belirlendiği bir

zamanda geliştirildiğini unutmamalıyız.

Sokrates'in gerçeği bulmaya

Biliniz ki, ey Atinalılar, uzun

zaman önce devlet işleriyle

uğraşmış olsaydım eğer,

çoktan ölmüştüm ben de, ve

ne size ne de

kendime faydam dokunurdu.

Çünkü sizler veya başka bir

halk kitlesi için devlet

içerisindeki haksızlıklara ve

yasal olmayan işlere engel

olmaya çalışan hiçbir insan

varlığını koruyamaz.

isteyen kişi, kısa bir süre

için varlığını sürdürmek

söz konusu olsa dahi,

gözlerden uzak bir yaşam

sürmelidir, kamuya mâl

olmuş bir yaşam değil.

(Platon, Apoloji)

gözleri hafif öne eğimliydi ve dudakları

şişikti.

Sokrates sadece filozof gibi görünmüyor,

aynı zamanda bir filozof gibi giyiniyordu da.

Yaz veya kış olsun eski püskü dizüstü

pelerininin altına daima aynı giysiyi

giyerdi. Ve hava ne şekilde olursa olsun

daima yalınayak dolaşırdı. Meslek arkadaşı

sofist Antiphonos'a göre "onun gibi

yaşamak

zorunda olan bir köle mutlaka kaçardı".

Buna rağmen Sokrates muhtemelen iyi bir

askerdi.

Kendisine ait bir fikri olan çirkin

aydınlar orduda pek sevilmez, ancak

Sokrates o kadar garip ve komik bir

adamdı ki, asker arkadaşları kısa süre

sonra onun etkisinde kalmış olmalı.

Bulgar dağlarından sert rüzgarlar

estiğinde çok soğuk olabilen Kuzey

Yunanistan'daki Potidaias kuşatmasında

yer aldı. Silah arkadaşları onu içtimalara

buz ve kara rağmen yalınayak, büyüleyici

kısa gömleği ve en sevdiği peleriniyle

geldiği için hayretle izlemişlerdir.

Atinalıların ordusu kış aylarında

rengarenk bir yığın görüntüsü verirdi.

Askerler bulabildikleri kürklere

bürünürler, ayaklarına keçeden bezler

sararlardı. Yunan vazolarının üzerinde

savaşırken tasvir edilen alımlı ve genç

çıplak erkeklerle yakından uzaktan hiçbir

benzerlikleri yoktu.

Sokrates'in silâh arkadaşlarını en çok

etkileyen şey, onun düşündüğü zamanki

görünüşüydü. Aynı kuşatmaya katılan

Alkibiades Sokrates'in

bir problem üzerinde düşünmek için bir

sabah çok erken kalktığını, kendilerinden

uzakta durarak, bütünüyle düşüncelerine

gömülmüş olarak dün-ya'yı unuttuğunu

anlatır. Yemek vakti geldiğinde Sokrates

hâlâ kımıldamıyordu. Bu arada bazı

askerler onun görünüşünden öylesine

etkilendi ki, geceyi dışarıda geçirerek

Sokrates'in ne kadar dayanabileceğini

görmek üzere anlaştılar. O, şafak

sökünceye dek bütün geceyi düşünerek

geçirir, ardından kendine gelerek bir

sabah duası söyler ve hiçbir şey

olmamışçasına yükümlülüklerini yerine

getirir.

Sokrates'in derin transa girme alış-

kanlığıyla ilgili daha birçok hikâye var.

Bir dizi yorumcu bu nedenle kendisinin

bir tür katalepsi'den, yani ka-

Yüzlerden anlayan bir

yabancı Atina'dan geçerken

Sokrates'in yüzüne karşı onun

bir hilkat garibesi olduğunu ve

tüm günahları ve şehveti içinde

taşıdığını söyler. Ve Sokrates

sadece şöyle der: "Bayım, siz beni

tanıyorsunuz !"

(Nietzsche'nin "Götzenddmmerung" adlı

eserinden alıntı, Sokrates'in Problemi, 3 )

'6

36

20

Alkibiades, Sokrates'in kendisini savaş

meydanının ortasında yaralı olarak

yatarken gördüğünü, bunun üzerine

kendisini omuzlarının üstünde alarak

telaşsız bir şekilde ağır silahlarla çarpışan

düşman askerlerinin arasından sıyrıldığını

ve hayatını kurtardığını anlatır.

Platon, genç Alkibiades'in Sokrates'e

nasıl aşık olduğunu anlatır. Buna inanmak

zor, insanın aklına Alkibiades'in gözlerinin

bozuk olabileceği geliyor. Ancak buna dair

herhangi bir kanıt mevcut değildir.

Alkibiades'i dinleyelim:...Firikyalı ana

tanrıça Kibele'nin rahiplerinin dansı bile

kalbimi onun sesi kadar şiddetli

çarptıramıyor". Bu sözler kolayca etki

altında kalabilen ve Sokrates'in bilgeliğine

sılı kalarak dış uyaranlara cevapsız-lık'dan

şikayetçi olduğunu tahmin etmektedirler.

Bu durum onun aklından şüphe etmemize

neden olabilirdi, zira kendisinin "bir takım

sesler" işittiğine dair kanıtlar var. Ne var

ki sağlıklı bir insan aklına ve dengeli bir

kişiliğe sahip olduğuna dair birçok kanıt

ağır basmaktadır. Hatta bazen Sokrates'in

tüm felsefesinin ustaca tatbik edilmiş

(Yunan kurnazlığı ve bir parça ironi ile

harmanlanmış) sağlıklı bir akılcılığın

ötesinde bir şey olmadığı izlenimi

uyanmaktadır.

Etrafındakiler askerlik yaşantısının

tüm zorlukları ve can sıkıcılığı altında

ezilirken derin bir transa geçebilen bu

adam, gerektiğinde büyük cesaret

örnekleri de sergileyebiliyordu.

hayran bir delikanlının sözlerini çağ-

rıştırıyor. Ama hayır. Eski Çağ Filolojisi

öğrenimi gören öğrenciler tarafından çok

sevilen (doçentlerinin ise sansürlemekten

hoşlandığı) bir bölüm vardır ki, Alkibiades

burada Sokrates'i baştan çıkarma

çabasından bahseder.

Önce ortamı Sokrates'le bütün günü

başbaşa geçirebileceği şekilde ayarlar.

Bütün umudu sohbetin bir yerde değişip,

sözün sevilenin sevenle duygularını

paylaşması konusuna gelmesidir. Ama

Sokrates felsefe konusunda kalır. Böylece

Alkibiades ona kendisiyle jimnastik

alanına gelip gelmeyeceğini sorar. O

zamanlarda bu alanlarda erkekler ve genç

oğlanlar soyunuk bir şekilde vücut

geliştirir-

Eskilerin aktarımlarına göre

ilâhi bir delilik

sıradan insani bir

anlayıştan daha

mükemmeldir

(Platon, Phaidros, 22)

lerdi. Alkibiades Sokrates'in kendisiyle

oraya gelmesi durumunda amacına

ulaşmanın daha kolay ulaşabileceğini

düşünmüş olmalı. Sokrates'i top gibi

göbeği, cılız, çarpık bacakları ve kel kafalı

haliyle jimnastik alanının ortasında

çırılçıplak dururken bir hayal edin. Ancak

bu hertürlü romantizmi alaşağı eden

durum Alkibiades'in cesaretini hiçbir

şekilde kıramamıştır. Tam aksine, alanda

yalnız kaldıklarında Sokrates'i kendisiyle

güreşmeye ikna eder. Yine de aralarında

hiçbir şey gelişmedi. Böylece Alkibiades

Sokrates'i evine akşam yemeğine davet

etmeye ve onu sarhoş etmeye karar verir.

Ama onu sarhoş etme konusunda da

başarılı olamamıştır. Sokrates sıkı bir

içiciydi ve bu konuda kim-

se onun eline su dökemezdi. Buna rağmen

onu geç saatlere kadar evinde oyalamayı

başarır ve Sokrates geceyi arkadaşının

evinde geçirmek zorunda kalır. Platon'a

göre Alkibiades durumu şöyle anlatır:

"Akşam yemeği sırasında da uzanmış

olduğu ve benimkinin yanında duran

yatağa uzandı, odada bizden başka kimse

yoktu". Karanlıkta Alkibiades Sokrates'in

yanına sokulur ve kolunu ona dolar. Sok-

rates yine de isteksiz davranır ve sonunda

her ikisi uykuya yenik düşerek "kardeş

gibi" kolkola uyur. Devrin gelenekleri ve

töreleri göz önüne alındığında, Sokrates'in

Alkibiades gibi yakışıklı bir gence karşı

koyabilme yetisi nerdeyse insanüstü bir

direnç ve çekingenlik olarak

değerlendirilebilir.

Sokrates hiçbir şekilde dünyanın

nimetlerinden uzak yaşayan biri değildi,

zaten görünümü ve günümüze aktarılan

belgeler de öyle olmadığını ortaya

koyuyor. Ancak bolluk içinde de

yaşamamıştır. Çalışmayı reddettiği için

para sıkıntısı çekerdi. Yaşamının her

dakikasını tanrı tarafından kendisine

verilen görevi yerine getirmeye, Atina'lı

hemşehrilerine bilgisizliklerinin boyutunu

göstermeye harcamak isterdi. Babasından

kendisine bir miktar para kalmış olmalı ve

nüfuzlu arkadaşları onu sıkça yemeğe

davet ederdi. Söylenenlere göre Sokrates

çok eğlenceli, sabaha dek sohbet etmeye

hazır ve içmesini bilen bir konuktu.

Bu yemekli davetlere genelde sade-

Şunu unutmamalısın ki

delikanlı, sevenin dostluğu

lutûfkâr değildir ve

yemeğin cinsine göre ve

doymak uğruna olduğunu,

tıpkı kurdun kuzuyu

sevdiği gibi. İşte böyle sever

aşıklar delikanlıları.

(Platon, Phaidros, 18)

ce erkekler katılırdı, ancak bunlar ke-

sinlikle eşcinsel buluşmaları değildi. Kimi

zaman kadınlar çağrılır ve Sokrates de

sınırsız yemek ve içkinin yanında sunulan

her şeyi zevkle kabul ederdi.

Diogenes Laertius'un anlattıklarına

göre Sokrates zamanının bir kısmını

Atinalı bazı delikanlılara enformatik

retorik dersi vermekle geçirirdi. Bu

dersleri Simon adlı bir ayakkabıcının

agoranın sınır taşındaki dükkanında

verirdi. Eski pazar yerinin bu sınır

taşında günümüzde bile halen şu yazıyı

görmek mümkündür: "Ben agoranın sınır

taşıyım". Bu sınır taşı, küçük antik bir

binanın yan tarafındaki duvarda

durmaktadır. Altmışlı yıllarda burada

yapılan kazılar-

da bir yığın kundura çivisi ve 5. yy. ait

olduğu saptanan ve üstünde "Simon" yazılı

bir su kabı bulunmuştur. Arkeologlar

tesadüf eseri Sokrates'in ders verdiği

dükkânı bulmuşlardı. Bir yıl önce

Atina'daydım ve o yeri görmeye gittim.

Temelin içerisindeki alanı ölçtüm ve

dükkanın sadece dört çarpı dört adımlık

bir alandan ibaret olduğunu tespit ettim.

Dükkânın içinde tam bir altüstlük

yaşanmış olmalı, özellikle de Simon'un

içeride çalıştığını ve ara sıra müşterilerin

gelip gittiğini düşünecek olursak.

Kuşkusuz müşteriler dükkânın durumu

hakkında espriler yapmıştır. Böyle

koşullar altında ders verebilmek için

insanın oldukça kurnaz olması ve

dinleyicilerinin ilgisini sürekli olarak canlı

tut-

ması gerekir. Saydığım bu iki vasıf ne

yazık ki filozofların uzun zamandan beri

sahip olmadıkları bir şey. Ancak

Sokrates'in büyük bir oyunculuk yeteneği

vardı. Söyledikleri öğrencileri tarafından

onaylansın veya onaylanmasın, dersleri

daima şamatalı geçerdi. O, felsefenin

tartışılmaz alternatif komedyeniydi.

Peki, Sokrates, "kendini tanı" sözünden

başka neler öğretirdi ? Sokrates bir

insanın gerçek benliğinin onun ruhu

olduğuna inanırdı. Kendisinden önce gelen

filozoflara göre ruh, beden hareket

halindeyken uyuyan ancak beden uyurken

uyanık olan "hayatın daimi nefesi" idi.

Başka bir deyişle, bir çeşit ölümsüz

bilinçdışılık. Bu düşünce Jung'un

günümüzdeki öğretisi-

Asil, iyi yürekli ve eğitimli

kafadarların bir araya geldiği

yerde hiçbir flütçü, dansöz ve

tefçiye rastlayamaz, kaba

şakalar ve gülüşmeler

duyamazsınız; aksine onları

sohbet ederken görürsünüz.

Hepsi kimi vakit kendi sesleriyle

konuşur, kimi vakit dinlerler,

tamamıyla oturaklı inanlardır,

bol miktarda şarap

ne pek de yabancı sayılmaz.

Sokrates ruhta daha ziyade aptal veya

akıllı, iyi veya kötü olabilen bilinçli bir

kişilik görürdü. Başka bir deyişle, ruh,

ahlâki açıdan sorumlu olduğumuz bir

şeydi. Ruhumuzu tanrı gibi oluncaya dek

terbiye etmemiz gerektiğini düşünürdü.

Peki ama neden? Sokrates tüm in-

sanların mutlu olmak için çabaladıklarına

inanıyordu. İnsanların mutluluğa

erişebilmeleri ise ruhlarının durumuna

bağlıydı. Ancak insanların iyi huylu

olmaması, iyi oldukları izlenimini veren

ama gerçekte iyi olmayan şeylerin

peşinden sürüklenmelerinden

kaynaklanıyordu. Gerçekte neyin iyi

olduğunu keşfetsek, daima iyi huylu

olurduk. Böylece insanlar ne kendi-

51

.... Sorgulanmayan

bir hayat

yaşanmaya değer

değildir...

(Plato, Apoloji, 38 a )

leriyle ne de toplumla kavgalı olurlardı...

Belki de sadece bir filozof buna

inanabilecek kadar saf olabilirdi.

Sokrates elli yaşma geldiğinde

Xanthippe ile evlendi. Şoven tarihçiler

Xanthippe'yi "huysuz bir karı" olarak

tasvir ederler, ancak Sokrates'le geçirilen

bir hayat gerçekten de kolay olmasa

gerekti. Zamanını sokaklarda insanlarla

tartışarak geçiren, eve bir kuruş dahi para

getirmeyen, arkadaşlarıyla sürekli içmeye

gittiği için (hala züğürt bir şekilde) evine

düzensiz saatlerde gelen ve tüm filozoflar

gibi komşular tarafından alay konusu olan

bir insanla birlikte yaşadığınızı düşünün.

Sokrates'i bir tartışmada alt eden tek

kişinin Xanthippe olduğu söylenir.

Duruma bakılırsa sık sık fırtınalar

yaşanmasına rağmen Sokrates ve

Xanthippe birbirine çok yakın olmuş

olmalı. Sokrates'ten üç oğlu oldu ve

oğullarının hiçbiri babalarından pek bir

şey öğrenmemiştir. (Rivayetlere göre gayet

normal bir hayat sürmüşler.) Xanthippe

Sokrates'e sürekli söylenmiş ve onun

yaşam tarzını eleştirmiş olmasına rağmen,

sıradışı bir insanla evli olduğunun

farkında olmuştur. Ona daima sadık

kalmış ve destek olmuştur. Sokrates ölüme

mahkûm edildiğinde hiçbir şey onu teselli

edemedi.

Mora Savaşı Atinalılar için utanç verici

bir mağlubiyetle sonuçlandığında Sokrates

65 yaşındaydı. Savaşın galibi Sparta'lı

başkomutan Lysander

%*} Âsi

28

gemileriyle Pire limanına yanaşır ve

"Otuz Tiran" olarak anılan Sparta

sempatizanı hükümetin yönetime

gelmesine bekçilik eder. Ardından korku

dolu karanlık bir dönem başlar. Toplu

tutuklamalar, mahkumiyetler yaşanır,

politik rakipler birbirlerinin mal

varlıklarına el koyarlar. Bu dönemde

pekçok demokrat insan Atina'dan kaçar,

ancak Sokrates kalmayı tercih eder.

Şaşırtıcı ama, zaptedilemez bireyciliğine

karşın Sokrates bir demokrat değildi.

Demokratik yönetim biçimi o çağda henüz

emekleme dönemini yaşıyordu ve ara sıra

uygulayıcılarının yetkilerini aşmalarına

ve zalimce taşkınlıklar yapmalarına tanık

oluyordu. (Plus ça change...) Atina'da

Komutanlar bile genel bir oyla-

Birisi Sokrates'a

evlenmesine gerek olup

olmadığını sorar ve aldığı

cevap şöyledir: "Canın neyi

istiyorsa onu yap, zira ne

yaparsan yap, sonunda

yaptığına pişman olacaksın!"

(Diogenes Laertius, Ünlü Filozofların

Yaşantıları ve Fikirleri, Cilt 2,33)

mayla seçilirlerdi ve bu yöntem günü-

müzde uygulanan, onları subaylar ta-

rafından seçme yönteminden bile daha

anlamsızdı. Savaşın kötü yönetilmiş ve

bunun sonucunda Atina'nın hezimete

uğramış olmasının bütün suçu

demokratlara yüklendi. Ancak Sokrates

felsefi nedenlerden, yani ahlâki

prensiplerinden dolayı demokrasiye

karşıydı. Çoğu insanın gerçekte iyi olanın

bilincinde olmayan mutsuz birer ruh

olduğunu iddia ederdi. Bu nedenle oylarını

aynı şekilde gerçek iyi konusunda

yanılgıya düşmüş olan insanlara

veriyorlardı. Tek bir "iyi"nin bulunduğuna

ve bu "iyi"nin sadece kendi felsefesi

aracılığıyla bulunabileceğine dair inancı

tehlikeli sonuçlara giden yolu açmıştır.

Göreceği-

miz gibi Platon onun bu düşüncesini

geliştirmiştir ve sonuç olarak ortaya

çıkardığı ideal toplum biçimi kâbusun

ta kendisidir.

İlginçtir, Otuz Tiran'dan biri Sokrates'in

eski bir öğrencisi olan Kritias'dı. Ancak

Kritias uygulamalarıyla gençliğindeki

yanılgılarını, yani eğitimini, çoktan geride

bıraktığını herkese hissettirir. Sokrates'i

unuttuğundan değil elbet. Tam tersine,

Atina'nın sokaklarında felsefe yapmayı

yasaklayan kararı özellikle Sokrates'i

düşünerek verilmiştir, çünkü Sokrates'in

kelimelerle oynayarak durumu kendi

lehine çevirme konusunda ne denli usta bir

kişi olduğunu çok iyi biliyordu.

Kritias bu tür muzipliklerle uğraşacak

durumda değildi. Bu nedenle Sok-

rates'in uğraşını, adına felsefe densin veya

denmesin, kesinlikle yasakladı.

Bazıları Sokrates'm Atina'da kalma

kararını onun zalimlerin yönetimini

onayladığı biçiminde yorumladı. Ancak

Sokrates, daha sonra patlak veren iç savaş

sırasında, politikaya katılma konusunda

hiçbir istek duymadığını herkese gösterdi.

O, prensiplerin adamı olmayı tercih

ediyordu.

İ.Ö. 5. yy'nin Atina'sında, bugünün

tersine, politikadan uzak durmak ne-

redeyse imkânsızdı (böyle bir şey için ya

kadın ya da köle olmak gerekirdi).

Tiranlar imrenilecek bir durumda ol-

madıklarını biliyorlardı ve bu nedenle

mümkün olabildiğince çok Atina'lıyı suç

ortağı yapmaya çabaladılar. Sokrates

kentte öylesine tanınan bir si-

ma ve isimdi ki, Tiranların onu kurban

seçmemesi imkansızdı. Bir gün onu ve

başka dört Atina'lıyı makamlarına

çağırdılar. Tiranların vereceği bir görevi

yerine getirmeleri istenir. Demokratik

partinin eski üyesi olan Leon adında biri

Salamis adasında yaşamaktadır, kendisini

tutuklayıp Atina'ya getirmeleri emredilir.

Böyle bir tutuklama kanuna aykırıydı ve

Leon Atina'ya getirildiğinde muhtemelen

öldürülecekti. Ancak Sokrates hareketinin

doğuracağı sonuçları düşünmeden bu

kanuna aykırı emri yok sayarak evinin

yolunu tutar. Beklenmedik bir dizi gelişme

gerçekleşmeseydi bu hareketi büyük bir

ihtimalle canına mal olacaktı. Kritias

öldürülür ve kısa bir süre sonra Tiranlar

Hüküme-

O o

31

çünkü bir şeyler kazanacakla-

rını düşünüyorlar ve ben

elbette böyle yapmayacağım.

Zira biraz daha geç içerek bir

şeyler kazanmayacağımı

biliyorum. Sadece kendime

gülünç olurdum. Zaman

kazanmak için bir şeyin

kalmadığı hayata yapışmış

olurdum. Şimdi git, dediğimi

yap, bana karşı gelme. -

(Platon)

Sokrates zehir iç/neye mahkûm olduğunda

ve zehir kabını istediğinde kendisiyle

Kriton arasında geçen konuşma.

O zaman Kriton şöyle der:

Sokrates, bana öyle geliyor ki,

güneş hâlâ dağlara vuruyor ve

henüz batmış değil. Biliyorum ki

başkaları da çok geç vakit içti ve

bu arada iyi yiyip iyi içtiler.

Hatta aralarından bazıları

canları çektiğinden yanlarına

güzeller çağırdı. Bu nedenle acele

etme, çünkü henüz zamanın var.

Bunun üzerine

Sokrates dedi ki: Bahsettiğin

kişilerin çoğu elbette böyle

yapıyor Kriton,

birer bahaneydi, ancak cezası ölümdü.

Sokrates, prensip icabı güncel olmayan

işlerle uğraşan her aydın gibi, sevilmeyen

biriydi. Ama bunun için ölümü hakketti

mi? Üstelik yetmiş yaşında bir adam

olarak? Suçlamalar ve takibindeki olaylar

muhtemelen asla çözülemeyecek , bir

bulmacadır. Sır değil, bulmaca diyorum,

çünkü Atina'da herkes asıl gerçeği

biliyordu.

Sokrates hakkında yüksek mahkeme

önünde dava açılır. Mahkeme heyeti

kurayla belirlenen 500 hakimden

oluşuyordu (bunlar 600 bağımsız adam

arasından seçilmiştir). Davacıların vekili

aslında Anytos'un kuklasından başka bir

şey olmayan Meletos'tu. Meletos kendi

açısından başarılı bir tragedya yazarıydı -

uzun saç-

ti düşürülür.

Ardından başa demokratlar geçer, ama

onlar da Sokrates hakkında takibatlarda

bulunur. Ne var ki iç savaşın yaralarını

sarmak amacıyla genel af ilan edilir ve

Sokrates şimdilik kurtulmuş gibi gözükür.

Sonra, İ.Ö. 399 yılında, devletin tanrılarını

yok saymak ve gençleri saptırmak suçuyla

mahkemeye verilir. Suçlamanın ardında

politikada nüfuz sahibi demokrat Anytos

duruyordu. Anytos'un yıllardan beri

Sokrates'le görülecek bir hesabı vardı. Oğlu

bir zamanlar Sok-rates'in öğrencisiydi ve

Sokrates genç adamı, aile işletmesinde

çalışmaktansa "felsefi bir hayat" sürmenin

daha iyi olacağı konusunda ikna etmişti.

Sokrates'e atfedilen suçlar açıkça

mesi istenerek kulaklar ona çevrildi.

Ancak o, davayı ciddiye almamak ko-

nusunda hâlâ ısrarlıydı. Kendisine

yöneltilen suçlar gülünçtü ve Sokrates

bunu biliyordu. Kent devletine yaptığı

hizmetlerden dolayı cezalandırılması değil,

tersine taktir edilmesi gerektiğini söyler.

Ölüm cezası yerine, Atinalı kahramanların

ücret ödemeden yemek yediği

Prytaneion'daki kutsal salon'da kendisine

daimi bir yer tahsis edilmesini ister.

Mahkeme salonunda çığlıklar yükselir.

Yükselen bu protesto çığlıklarını göz

önüne alan Sokrates, fikrinden vazgeçerek

sahip olduğu paranın ancak bir mine

olduğunu (o devirde bununla ancak bir

sürahi şarap satın alınabilirdi) söyleyerek

kendisine bu

lı, seyrek sakallı ve karga burunluydu.

Karamsar, alaycı ve iğneleyici bir adam

olduğu tahmin edilmektedir. Bu

vasıflarıyla hazırcevap Sokrates için

biçilmiş kaftan bir hasımdı.

Meletos iddianameyi okur ve ölüm

cezasını talep eder. Artık sıra sanığın

savunmasındadır. Görünen o ki, Sokrates

durumunun ciddiyetini maalesef

kavrayamamıştı, zira mahkeme heyetine

ders verdiği retorik sınıflarından biri gibi

davranmıştır.

Bazı heyet üyeleri bunu komik buldu,

ancak çoğu bundan hoşlanmadı. Suçlu

olup olmadığına karar verecek birinci

oylamada 220'ye karşı 280 üye ölüm cezası

yönünde görüş bildirdi.

Sıra tekrar Sokrates'e geldi ve ken-

disince uygun bulduğu bir ceza seç-

servetiyle doğru orantılı bir para cezası

verilmesini önerir.

Salonda tekrar çığlıklar yükselir. Bu

arada arkadaşları Sokrates'in makul

olması için ona yalvarırlar. O da biraz

duraksayarak 30 mine'yi uygun bir ceza

olarak değerlendirdiğini söyler.

Bu olay mahkeme heyetini iyice si-

nirlendirir. İkinci oylamada 140'a karşı

360 oyla ölüme mahkûm edilir. Sokrates'in

dava sırasındaki tutumu şansını

gereğinden çok zorlar olmuştu.

Hakimlerin "değerini anlayıp" onu serbest

bırakacaklarına mı inanıyordu ciddi

şekilde? Yoksa ölmeye mi kararlıydı?

(Sürgün edilmeyi önermiş olsaydı

mahkeme bunu kesinlikle kabul ederdi ve

arkadaşları da ona sürgünde uygun bir

şekilde destek olurlardı).

*

Hayatımı alırsanız, sizlere tanrı

tarafından adeta terbiye edici

bir araç gibi sunulan daha iyi

birini bulamayacaksınız...

Uyuklayanın sineğe vurduğu

gibi vuruyorsunuz bana, geriye

kalan hayatınızı uyuyarak

geçirmek için.

(Platon, Apoloji)

Öyle görünüyor ki, Sokrates kendisi bile

tam olarak farkında olmadan kahramanca

bir ölümü arzuluyordu.

Normal koşullar altında mahkeme

Sokrates'i götürür ve kararı derhal infaz

ederdi. Ancak davanın görüldüğü günden

bir gün önce kutsal kadırga her yıl olduğu

gibi Atina'nın 150 km. açığında, Ege

denizinde bulunan Delos adasına gitmek

üzere demir almıştı. Adet gereğince

kadırganın dönüşüne dek idam cezaları

infaz edilmezdi. Bu nedenle Sokrates

zincire vurulup kentin zindanına atıldı.

Bu zindanın kalıntılarını agoranın yüz

metre kadar güney batısında bugün de

görmek mümkündür. Engebeli bir arazide

temellerin ve eski taşların arasındadır.

Sokrates'in tutuklu bu-

lunduğu hücre ve zindanın kaplıcası

girişte hemen sağdadır. Son günlerini

burada gelip giden arkadaşlarıyla birlikte

geçirmiştir. Bu sefil alanda (altı çarpı altı

adım) Homeros'un eserleri ve

tragedyalarla eşdeğer tutulabilecek ve

antik edebiyatın şaheserleri sayılan

Platon'un en iyi Diyalog'larına konu olan

konuşmalar geçer.

Bu Diyalog'ların kahramanı kendisine

son anma dek sadık kalmıştır. Bütünüyle

insancıl, bilge ve hayranlık uyandırıcı,

tıpkı olmak istediği gibi. Bir keresinde

arkadaşı Kriton kendisini kaçması

konusunda ikna etmeye çalıştı ve bunun

için gardiyanlara rüşvet verdiğini anlattı.

Ancak Sokrates arkadaşının sözlerine

kulak asmadı ve böyle bir davranışın

savunduğu

ilkelerle bağdaşmadığını söyledi. Sokra I

es yânılsalar bile kanunların üstünlüğüne

kesinkes bağlı bir insandı.

Sonunda kutsal kadırganın Sunion

burnunda görüldüğü haberi gelir. Yakında

limana yanaşacaktır. Sokrates'in

arkadaşları ve karısı Xanthippe

hücresinde bir araya gelir. Sokrates

karısını eve gönderir, çünkü böyle bir

durumda aşırı duygusallıklar sinirini

bozmaktadır. Xanthippe giderken isyan

eder: "Ama sen suçsuzsun".

Bunun üzerine Sokrates'in verdiği

cevap tam onun gibi bir insanın vere-

bileceği türden: "Be kadın, suçlu olmamı

mı yeğlerdin?"

Sokrates arkadaşlarıyla (müritleriyle

desek daha doğru olur) ölüm ve

ölümsüzlük hakkında bir sohbete giri-

Zehri içmeden

önce yıkanmam

ve kadınları

ölü bedenimi

temizlemekten

kurtarmam yerinde

olur herhalde.

(Platon, Phaidon)

ya zorlar, zira ona birer köle gibi hizmet

etmek zorundayız. Bu nedenle felsefeye

zamanımız kalmamaktadır. Ama en kö-

tüsü, beden bizi bir an için de olsa rahat

bıraktığında ve bizler bir şeyler araştır-

maya yöneldiğimizde onun bizlerin dik-

katini dağıtması, huzurumuzu kaçırması,

kafamızı karıştırması ve gerçeği kav-

rayamamamızı sağlamasıdır. Böylece şu

sonuca vardık: Bir şeyi bir kere olsa dahi

gerçekten açık bir şekilde anlamak is-

tiyorsak, bedenimizden ayrılmalı ve şey-

lerin özüne ruhumuzla bakmalıyız. Ancak

ölümümüzden sonra özlem duyduğumuz

ve sevdiğimizi iddia ettiğimiz şeylere,

yani bilgeliğe ulaşabileceğimizi öğrendik

böylece. Çünkü eğer bir bedene sahip

olduğumuz sürece hiçbir şeyi yalın bir

şekilde anlayamayacağımız doğru ise,

bizlere ancak iki seçenek kalır: Ya

Bizi hedefe götüren bir patika vardır

(ölüm). Bir bedene sahip olduğumuz ve

ruhumuz bu baş belasıyla uğraştığı süre-

ce asla özlemlerimize ulaşamayacağız ve,

ki bu konuda hatırlarsanız hemfikirdik,

gerçek olan budur. Beden bizleri aralıksız

olarak koşturur, çünkü beslenmesi

gerekir ve birtakım hastalıklara

yakalandığında gerçeği bulmaya yönelik

arayışlarımıza engel olur. Şehvetle ve

şiddetli arzularla, korku ve birçok abes

düşüncelerle ve de çocukluklarla doldurur

bizi; öyle ki, bizlerin de daha önce tespit

etmiş olduğu gibi, bir şeyi hiçbir zaman

gerçek anlamda anlayamamamızın suçu

gerçekte de ona aittir. Zaten savaşı, iç

savaşı ve muharebeleri de bede-ne ve

onun arzularına borçluyuz. Çünkü tüm

çatışmalar para ve mal mülk için yapılır.

Bedenimiz bizleri para kazanma-

mm ¿«5

72

38

şir. Platon bizi bu sohbeti derinden et-

kileyici ve çok ayrıntılı bir şekilde anlatır

(üstelik kendisi o anlarda orada

olmamasına rağmen, zira Platon o

"günlerin günü"nde ateşler içinde hasta

yatağında yatmaktadır). Nihayet ceza'nm

infazına gelinir ve Sokrates'e zehir kabı

uzatılır (Atina o dönemde bir

"Do-it-yourself' infaz sistemi

uygulamıştır). Ölümüne dek kendisine

sadık kalarak Sokrates tekrar bilgisiz

adamı oynar ve gardiyana sorar: "Söyleyin

bana, saygıdeğer adam, bunun en iyi

yöntemi nedir?".

"İçtikten sonra", der gardiyan, "ba-

cakların ağırlaşıncaya dek dolaş, sonra

yatağa uzan. Zehir etkisini gösterecektir".

"Peki bu içeceğin bir kısmını tanrılara

bilgeliğe hiçbir zaman ulaşamayacağız,

ya da ancak ölümden sonra. Zira o andan

itibaren ruh kendisiyle başbaşa, be-

denden sıyrılmış olacaktır, daha evvel

değil. Öyle görünüyor ki, yaşadığımız sü-

rece bilgeliğe en yakın olabileceğimiz an,

bedenimizle, çok gerekli durumlar dışın-

da, ilgilenmediğimiz, bedensel hazlar ve

onun görünümü tarafından

yönlendirilmediğimiz, tanrının kendisi

bizleri ondan ayırana kadar ondan uzak

durduğumuz anlardır. Böylece bedenin

zayıflıklarından sıyrılmış ve arınmış

birer ruh olarak muhtemelen aynı türden

insanlarla birarada olacağız ve öz

benliğimiz aracılığıyla her şeyi olduğu

gibi göreceğiz. Ve işte gerçek olan da

herhalde bundan başka bir şey değildir.

(Platon, Phaidon, 66b-67a)

39

sunabilir miyim?"

"Ey Sokrates, biz yeteceğini düşün-

düğümüz kadar hazırlıyoruz ancak."

Sokrates kabı bir yudumda boşaltır.

Arkadaşları kendilerine daha fazla engel

olamayarak feryat ederler. Sokrates onları

uyarır: "Ne oluyor size böyle? Böyle

sevimsiz sahnelere engel olmak için

kadınları hücreden gönderdim. Duydum ki

birisi ölürken sessiz olunmalı. Dolayısıyla

sessiz kalın ve metin olun." '

Ardından Sokrates döşeğine uzanır ve

bedeni ayaklarından başlayarak

hissizleşmeye başlar.

"Ey Kriton, Asklepios'a bir horoz

borçluyuz". Bu onun son sözleridir.*

Artık gitmemizin zamanı

geldi, ben ölmek için,

sizlerse yaşamak için.

Ancak aramızdan kimin

daha iyi yola saptığını

tanrıdan başkası bilemez.

(Platon, Apoloji, 42a)

*Asklepios'un Epidauros'daki tapınağında has-

talar uyutulur ve bu uykudan şifa bulmuş birer in-

san olarak uyanırlardı.

«

40

Böylece "Atina'nın atsineği" ölür.

Sadece birkaç gün sonra Atinalılar

yaptıklarının korkunçluğunu kavrarlar.

Kentte resmi yas ilân edilir, okullar,

jimnastik salonları ve tiyatrolar kapanır.

Meletos idama mahkûm olur, Anytos ise

sürgün edilir. Daha sonraları Sokrates'in

Lysippos tarafından yapılan bronz büstü

işe yaramazların o en yüce temsilcilerini

ziyaret edebilecekleri Pompeion'a konur.

Tüm bunlar övgüye değer şeylerdir ve

görünüşe göre Atinalılar bununla gurur

duymaktadır. Ancak bana öyle geliyor ki,

Sokrates sadece politik bir satranç

oyununun piyonuydu. Her şeye rağmen

zafer yine de Sokrates'in olmuştur. Aksi

taktirde bugün onunla ilgileniyor

olmazdık.

Bir zamanlar şöyle bir hikâye

duydum: Mısırda Naukratis'de Theuth

adında yaşlı bir tanrı varmış. Sayılan,

hesap yapmayı, geometriyi ve

astronomiyi, ayrıca tahta üzerinde

oynanan oyunları, zar oyunlarını ve

nihayet yazıyı icat etmiş. Theuth devrin

Mısır kralı olan Thamus'a giderek ona

yeni icatlarını tanıtır...Kral ise

kendisine bunların ne gibi yararları

olduğunu sorar. Yaz ı n ı n yararları

hakkında Theuth şöyle der: "Yazı

sanatı, kralım, Mısırlıları daha bilge

yapacak ve

hafızalarını kuvvetlendirecektir." Kral ise şöyle karşılık

verir: "Ey sanat zengini Theuth... buluşuna duyduğun

sevgiden dolayı bu sanatın etkisinin tam tersini söyledin.

Çünkü öğrenenleri hafızalarını ihmal edecek duruma

getirecektir. Yazıya güvenerek, şeyleri onları edindikleri için

değil, onları bir takım işaretler aracılığıyla

hatırlayacaklardır."

(Platon, Phaidros, 274c-275a)