r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... ·...

30
r sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 2/2000 tasa.vvuf A A 1\ A ABDULLAH ENSARI EL-HEREVI'NIN TASA VVUFI FÜTÜVVET Ris.ALESi: FÜTÜVVET" Sezai Küçük* Fütüvvet, Arapça bir kelime olup "feci" kökündendir. Sözlükte "genç, cömert"!, gelen :fitye ve Feci'dan türerilen bir olan "Fütüvvet" ise; "gençlik, cömertlik ve güzel ahlak sahibi ol- mak"3, yüreklilik"\ "hürriyet ve ,5 gibi anlamlan içerir 6 . ise; dünya ve ab,irete müteailik her kendi nefSine tercih )dir 7 olarak eski Arap toplumunda bilinen Feci kavra- . ne zaman ortaya hususunqa kesin bir kanaate birlikte, bu kavram üzerinde yapan hemen bütün ortaya itibaren merhaleler ve zaman içerisinde içerik ni kabul ederler 8 . Fütüvvet tarih içindeki serüvenini, merhaleleri anlamak ve takib edebilmekiçin Cahiliyye devriArap toplumunda "kahraman, cömert ve cesur" feci ti.pinden9, beraber "cihad cesaretli, * Sakarya Üniversitesi. Fakültesi TasavvufAnabilim Dah Görevlisi 137

Transcript of r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... ·...

Page 1: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

r

• sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi 2/2000

tasa.vvuf

A A 1\ • • A

ABDULLAH ENSARI EL-HEREVI'NIN TASA VVUFI

FÜTÜVVET Ris.ALESi: "KİTABU'L-FÜTÜVVET"

Sezai Küçük*

Fütüvvet, Arapça bir kelime olup "feci" kökündendir. Sözlükte "genç, yiğit,

cömert"!, anlamlarına gelen feci'nın çağulu :fitye ve :fityan'dır2. Feci'dan türerilen

bir sıfat olan "Fütüvvet" ise; "gençlik, yiğitlik, cömertlik ve güzel ahlak sahibi ol­

mak"3, "Feda.k.arlık, adamlık, insanlık, kahramanlık, yüreklilik"\ "hürriyet ve başka­

larınaikram ,5 gibi anlamlan içerir6. Mutasavvıfların ıstılalıında ise; kişinin dünya ve

ab,irete mü teailik her işte başkasını kendi nefSine tercih etmesi(İsar )dir7 •

İlk olarak eski Arap toplumunda kııllanılmaya başlandığı bilinen Feci kavra- .

mının, ne zaman ortaya çıktığı hususunqa kesin bir kanaate varılaınaınakla birlikte, bu kavram üzerinde çalışma yapan hemen bütün araştırmacılar, kavramın ortaya çı­kışından itibaren bazı merhaleler geçirdiğini ve zaman içerisinde içerik değiştirdiği­

ni kabul ederler8 .

Fütüvvet kavramının tarih içindeki serüvenini, geçirdiği merhaleleri anlamak ve takib edebilmekiçin Cahiliyye devriArap toplumunda oluşan "kahraman, cömert

ve cesur" feci ti.pinden9, İsıarn'la beraber "cihad meydanlarında cesaretli, başkasını

* Sakarya Üniversitesi. İla.h.iyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dah Araştuma Görevlisi

137

Page 2: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

her zaman nemine tercih eden, cömert, vefilı ve doğru" 10 sıfatiarını üzerinde taşıyan fecl örneklerine ve daha sonraki dönemlerde kurumJaşmış bir fiitüvvet teşkilatma, bu teşkilatm sılillikle ka}'l13:Şarak rnsavvufl bir nitelik kazanmasına, bu noktadan sonra da esnaf kesimiyle birleşerek mesleki bir mahiyet alan Abilik kurumuna dönüşmesine kadar uzanan süreci, bir devamhlık olarak görmek ve birinden ötekine geçişin nasıl

meydana geldiğini iyi bilmek gerekmektedir n.

Bu güne kadar Fütüvvet kavramı üZerinde çalışma yapan araştırmacılar bu kavramın tarih içerisinde geçirdiği süreci genellikle şu merhalelerle takdim ederler:

1- isıarn Öncesi Dönem ( Cahiliyye Dönemi)

2- İsıarn'ın İlk Asırları.

3- Tasavvufl Fütüvvet Dönemi. ~

4- Abbasi HalifesiNasır Lidinillah (1180-1225) Dönemi.

5- Abilik Fütüvveti veya Abilik Dönemi12.

Bu tarihi sürecin belirlenmesinde bazen birbirinden oldukça f.ırklı yollar takip edilmiş, değişik faraziyeler ileri sürülmüştür. En eskiden günümüze gelinceye kadar

fiitüvvet konusu üzerinde çalışan bütÜn araştırmacılar13 , bu kurumun tarihçesine es­

ki Arap toplumunda var olan, clhili:Y,Ye hikaye ve şiirlerine de yansıyan14 ve Kur'an-ı

Kerim'de iştil.dkı.yla birlikte dokuz yerde geçen "fecl" kavramından başlamışlardır15 .

isıarn öncesi Arap toplumunda; şeclat, kahramanlık, iffet, cömertlik ve diğer-. lclmlık şeklindeki fuzilet telakkilerinin bir ifadesi olan fecl, isıarn'ın gelişiyle birlikte yeniden şekiilenerek ortaya çıktığı gibi, bir grubu veya kurumu değil münferit bir ki­

şiliği yansıtıyordu16. Cahiliyye Arapları bu .kııllanımlar içerisinden cömert ve kahra­man sıfutını beğenmiş ve daha çok bu iki sıfatı taşıyan kimselere fecilafLım kullan­

mışlardır17. Eski Arap toplumunda aşırı cömert, kendini her zaman kabilesi uğruna

feda etmeye hazır, cesur ve kahraman vasıflarını üzerinde taşıyan bu tipierin oluşu­munda da özellikle coğrafi ve sosyo-kültürel ortamın büyük etkisi olduğu kabul edil­miştirıs.

Fecl/Fütüvvet kelimesinin geçirmiş olduğu merhaleler dikkatle incelendiğin­de görülür ki, iSlam'ın gelmesiyle birlikte Arap toplumunda fecl/fiitüvvet, hicrl bi­rinci asırda eski ifadesi olan "şeclat, cömertlik, yardım severlik" gibi anlamların ya-

138

Page 3: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

nında "sıdk., vefa, haya" gibi üstün abilld vasıfları kendinde toplayan kimseler için de bir sıfat olarak kullanılmaya başlanmışorl9.

isıarn'ın ilk yıllarında Hz. Ali'nin üzerine toplamış olduğu ahlal.d vasıflarla bi­ze aktarılan fet1 anlayışı, Bıneviler dönemine kadar İslfuni bir kisve içerisinde, eski Arap toplumundan aldığı yüksek ahlaıd özelliklerini sürdürmüş, Abbasiler dönemin­

de ise çeşitli şekillerde teşkilatlara dönüşerek varlığını devam ettirmiştir20•

Hicd ikinci asrın başlarından itibaren fet1 kavramının kullanımında bir çok değişikliklerin ortaya çıknğı görülmektedir. Fe cl. yüksek aWal.d özellikleri taşıyan kimselere sıfat olmakla beraber, Kılfe, Musul, Rey, Hıms gibi şehirlerde daha çok iç­ki kullanan, m llsiki eşliğinde eğlenen ve aralarında belirli bir nizarn olan ve "fityan" f diye isimlendirilen gruplara da ad olarak verilmiştif21.

Bu dönemde ortaya çıkan fityan teşkilan, eski Arap fetisının özelliklerini taşı­mamakla beraber, aynı isimden faydalanan, özellikle erkeklerin kafa dengi olan kim­selerle bir araya gelme isteklerinden doğan, kendi aralarında oluşrurdukları bir nizarn çerçevesinde hareket eden, giydikleri özel kıyafederle tanınan kimselerden oluşmak­ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu içkinin yerini fiitüvvet içkisi denilen "tuzlu su" almışor22.

Bıneviler döneminin ortalarına doğru yaygınlık kazanmaya başlayan bu tür bir fiitüvvet telakklsinin, bu devirden itibaren genişleyen topraklar, temasa geçilen yeni kültürler ve bütün bunlara paralel olarak gelişen siyasi ve içtimai gelişmelerin toplum

üzerinde meydana getirdiği buhranlarla yakın ilgisi olduğu kabul edilmişse de23 as­lında bu fiitüvvet telakklsinin oluşumunda ilk defa Ahmed Emin Bek tarafindan ses­lendirilen ve Clliiliyye dönemi Arap toplumunda zengin ve cimri kişilerin malların­dan alıp aralarında eşit paylaşan, içki, kadın ve eğlence düşkünü fakir gençlerin oluş­rurduğu "Sa'leke veya Sa'aük" diye isimlendirilen bir teşküann tesiri kuvvede muh­

teı:tıeldir24. Nitekim yapılan araştırmalar göstermektedir ki, isıarn öncesi Arap toplu­munda ve İsıarn'ın ilk yıllarındaki fet1 ile bu dönem fityfuı grupları arasında bir an­lam bağlannsından başka münasebet bulunmamaktadır. Eski Araplarda ahlaki değer hükmü olan ve İslfun'ın ilk yıllarında da yeni güzel sıfadar ilave edilerek bu vasfinı devam ettiren fet1 bütün cemiyete şamil iken, Bınevi döneminde ortaya çıkan fityan gruplarının gayeleri sadece bir araya gelip zevk ve se.tanın mümkün olan her çeşidiy-

139

Page 4: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

le eğleÜmek olması ve genç ve bekar erkeklerden teşekkül etmesi sebebiyle zamanla

bu anlamını kaybedip basit bir seviyeye düşürülmüştür25 .

Hicri üçüncü asırda yaygıoJık kazanan bu :fityan grupları zaman zaman top­

lum için tehlikeli durum arz etmeye başlamış, halk arasında "ayyar"26, "rind"27, "şa­

tır"28 ismiyle anılan gruplara dönüşmüşlerdir. 29 Bu grupların Selçuklular zamanıoda

da gerek Anadolu'da gerekse diğer İslam beldelerinde varlıklarıoı devam ettirdikleri

biliomektedir30.

Yine aynı dönemler içerisinde bir başka feci grubu31 kendisini göstermekte­

dir ki, daha sonra bunlar Tasavvufl Fütüvvet anlayışının temsilcileri olarak anılacak­

lardır. Bu grubun en belirgin vas:fi., Franz Taeschner'ın uadesiyle "önceki :fityan gru­

bu ne kadar dinden uzaksa, aksine bu grubun o kadar dine yakın" olmalarıdır32 . Bu

sebeple, bu dönem fiitüvvet tela.kkllerini; 1- Sivil fiitüvvet 2-Diol veya Tasavvufl Fü­

tüvvet diye iki şekilde uadelendirenler de olmuştur33.

Fütüvvetle ilgili en geniş çalışmayı yapan araştırmacılardan biri olan Ömer ed­

Dest:ıld de, bu dönemde mevcut olan fiitüvvet teşkilatlarıoı ayrıntılı bir şekilde sınıf­

landırilllŞtır. Desılki'ye göre bu dönemde (h. m.-N. Asır) İsıarn beldelerinde dört

çeşit fiitüvvet tela.kklsi mevcuttur:

l. Fütüvveti, Kuşeyrl'nin sözünde olduğu gibi "Kişinin kendisini mütemadi­

yen başkalarının işine adaması" veya Fudayl'ın sözünde olduğu gibi "Din kardeşinin

kusurlarıoı a:ffetmek" veya diğer mutasavvıfların sözlerinde olduğu gibi "Nimeti iz­

har edip, mihneti gizlemek" şeklinde anlayan ve bu çerçevede oluşan Tasavvufl Fü­

tüvvet telakkileri.

2. Bazı Ayyar ve Şetclr grublarının "cesaret, şecaat, cür'et, zorluklara göğüs

germe~ zayıflara arka çıkma" şeklinde anladığı fiitüvvet telakkileri.

3. Bazı ehl-i sünnet mensuplarının RMiziler'le mücadele adına ortaya koyduk­

ları fiitüvvet tela.kklsi.

4. Daha çok Anadolu'da yoğunlaşan ve zühhad, ubbad diye isimlendirilen

grupların fiitüvvet telakkileri34.

140

Page 5: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Tasavvu:fi futüvvet anlayışının ilk olarak Hasan Basri (ö. 110/728) ile

Irak'ta35, Fudayl b. İyad (ö.l87 /803) ile Kllfe'de, Ebu Ha:fS Haddad (ö. 260/873)

ile de Horasan'da36 kendisini gösterdiği kabul edilir. İbn Sa'd'ın Tabakat'ında Ey­

ylilYb. Eb!Temiıne (ö.l31/748)'dennaklen Hasan Basri'den "Seyyidü'l-Fityan"37

diye balısennesi o dönemde Hasan Basri'nin önderliğinde bir fiitüvvet teşkilatının

varlığını, İbn Mi'mar'ın da Fudayl b. İyad'dan "Şeyhu'l-Fityan"38 diye bahseunesi,

onun da bir futüvvet grubunun önderi olduğunu ortaya koymaktadır.

Bunudıa beraber, KUfe'de ortaya çıkan tasavvu:fi futüvvet teşkilatının, daha

çok ş!a kültürüne mensup kişilerden oluştuğu ve futüvvette Hz. Ali'nin önder kabul

edilmesinin de bu grup tarafindan yaygınlık kazandınldığı görüşünü kabul edenler

de vardır39 .

Özellikle eski İran mistik kültürünün ocağı sayılabilecek Horasan bölgesinde

Milad! IX. Yüzyılda Hamdun Kassar, Ebu Hafs Haddad ve Ebu Osman Hın gibi ön­

cü sıliileri ortaya çıkaran ve daha sonraki dönemlerde Orta Asya ve Orta Doğu'da

bir çok sılfi teşekkülünü etkileyecek olan Melametiyye cerey3.nı, futüvvetle iç içe geç­

miştir. Bu Mdamen sıiDI.erin hem ehl-i futüvvet hem de esnaf tabakasına mensup ol­

duklarına dikkat edilirse, teşkilatlı futüvvetirı nasıl bir sosyal zeminde başladığı, İran

ve Anadolu' da nasıl Ahilik şekline dönüştüğü hakkında bir fikir edinilebilir40.

Bıneviler döneminin ortalaruıa doğru oluşan bu fityan gruplarının bilhassa es­

ki İran kültürünün hakim olduğu Irak ve İran topraklarında, şehirde yaşayan toplu­

luklar arasında yaygın olması, Milad! IX. Asırda belirgin bir şekilde tarih salınesinde

görülen sıiDI.ikle futüvvetirı iç içe girişi, ikisinin de aynı ortak sosyal tabakadan kay­

naklarımasından ileri gelmektedir. Bu temas aynı ortak tabakadan gelmiş olmanın

şevkiyle doğrudan bir irısiyatifle sıl.fi çevreleri tarafindan sağlanmış olmalıdır. Böyle­

ce sılfllik toplumda nüfuzu olan fityan teşkilatlarına ilgi duymuş ve o çevrelere nü­

fuz edebilmek için futüvvet kavramını benimseyerek ona kendi yapısı içerisinde bir

muhteva kazandırmış, XI. Yüzyıldan itibaren sıiDI.iğin yavaş yavaş kurumlaşma süre­

cine girmesine paralel olarak onunla iç içe geçmiş, futüvvet kurumunda da sıl.fi nite­

likler gittikçe ağır basmaya başlamış ve tasavvuftakine benzer bir kurumlaşma süreci

onda da kendini göstermiştir41 .

141

Page 6: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Tasavvufi: kaynaklarda II/VTII. Yüzyıldan itibaren bir çok önde gelen sılfinin.

fiitüvvet kavramını tasavvufi: bir terim olarak kullanmaya başladıkları kaydedilir. Fü­

tüvvetten ilk bahseden sılfinin Cafer-i Sadık (ö. 148/765)42 veya Fudayl b. İyiz43

olduğuna dair ihtilafbulunsa da, bu yüzyılda-önde gelen st1filerin çoğunun tasavvu­

fi manada fiitüvveti benimseyip bu manada sözler söyledikleri kaynaklarda nakledil­

mektedir44.

Ayrıca fiitüvvet konusu, önceleri Iraklı st1filer ve Horasanlı Melimettler tara­

findan aynı derecede üzerinde durulan bir konu olsa da, fiitüvvet hareketinin önde

gelen sı1fil.eri, Ahmed b. Hadraveyh, Ebu Hafs Haddad, Ebu Türib en-Nahşebi,

EbuAbdullah es-Siczi, Muhammed b. Fazl el-Belhl, Ebu'I-Hasan el-Buşencl Hora­

san'da yetişmiştir. Irak'ta ise; Maruf el-Kerhl, Cüneyd, Rııveym, Hiris el-Muhasibi

ve Sehl b. Abdullah et-Tusteri gibi st1filer yetişmiştir. Fudayl b. İyad gibi bazı sılfi­

lerin Horasanlı olmakla birlikte ömrünün çoğunu Irak'ta geçirmiş olması da, Hora­

san ve Irak'taki fiitüvvet hareketinin birbirine sıkı bir şekilde bağlı olduğunu göster­

mesi açısından önemlidir. Gerek Horasan'da gerekse Irak'ta "feti" diye isimlendiri­

len ve en belirgin vasıfları, cömertlik, yiğitlik, kahramanlık, fedakarlık olan kişilere

büyük ilgi duyulması ve Kur'in-ı Ketim'de de feti (fitye, feteyat) diye isimlendiril­

mesi, bu sıfatın dini bir anlam taşıması yanında bir takdir ifadesi olması, st1fil.erin bu

kavrama bir tasavvufi: anlam yüklemelerine sebep olmuştur ... Onlar fetanın sahip ol­

duğu bu yüksek ahlaki değerlere bir sılfinin. de sahip olması gerekir inancıyla "feti "yı

sılfi, "fiitüvvet"i de tasavvuf olarak nitelemişlerdir45.

Tasavvufi: Fütüvvet dönemi diye isimlendirilen bu dönemde, yukarıda da be­

lirttiğimiz gibi önde gelen bir çok sılfi, fiitüvvete dair sözler söylemişlerdir. Sı1fil.erin

fiitüvvete dair bu sözlerini kitaba aktaran ilk sılfi olarak ta Ebu Abdurrahman es-Sü­

lemikabul edilir46• Telif etmiş olduğu "Kiibu'l-Fütüvvet" isimli risilesinde fiitüvve­

te dair; adib, alılik ve nitelikleri, aynı zamanda bir sılfide bulunması gereken özel­

likler olarak, çağdaşı bulunan ve kendisinden önce bu konuda söz söylemiş olaı{su­filerin sözleriyle birlikte nakleder47 •

Tasavvufi Fütüvvet konusunda telif edilen ikinci eser diye takdim edeceğimiz

bizim de makalemize konu olan ve tercümesini sunduğumuz Hace Abdullah el-En­

sari el-Herevi'nin "Kitibu'l-Fütüvvet"idir. Ensiri'nin fiitüvvete dair "Menazilü's-

142

Page 7: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Scürin" isimli eserinde açnğı "Babü'l-Fütüvve" bahsi ve İbn Kayyım el-Cevziyye'nin bu eserin şerhi olan Medaricü's-S3.1ikin'de "Babü menzileti'l-fiitüvvet"de verdiği

maltiın3.t bilinmektedir48•

Fütüvvet konusu üzerinde çalışan bir çok araşormacı tasavvufi fiitüvvete dair sılfil.erin sözlerini naklederken, Stilemi'nin "Kitabu'l-Fütüvvet"inden sonra I<uşey­

rl'nin "er-Risrue"sinde bulunan "fiitüvvet babı"m kaynak olarak zikrederler49.

Stilemi'nin eserinden sonra her ne kadar tarihi bir kronoloji takip edildiğinde I<uşeyri'nin "er-Risrue"si gelse de, Abdullah Ensm'nin "Kitabu'l-Fütüvvet"inin fii­tüvvete dcür muhteva ve maltiın3.t bakımından Kuşeyri'nin "er-Risale"sinde verdiği maltiın3.tdan daha zengin ve daha dikkat çekici olduğu görülür. Fakat bu güne ka­dar fiitüvveder üzerine çalışma yapan bir çok araşnrmacı, Ensad'nin bu önemli ese­

rinden ya sadece ismen bahsetmiş50 veya risruenin yazma ve tek nüsha olarak Süley­maniye Kütüphanesi'nde bulunmasından dolayı varlığından haberdar olmadığı için

faydalana mamışnr51 .

Stilemi'den yaklaşık 69 yıl sonra vefu.t eden Abdullah Ensari, Kuşeyrl ile ayın çağda yaşamış ve kendi zamanında İsıami ilimlerdeki dirayeti sebebiyle "Şeyhu'l-İs­

Iam"52 unvam almış önemli bir mü:fessir, muhaddis, kelamcı ve süfidir. Bu durum Ensari'nin fiitüvvete dair söylediklerini daha da önemli kılmakta ve risaıenin ehem­

miyetini artttmaktadır.

Abdullah Ensm'nin risalesi tetkik edildiğinde görülür ki risale; fiitüvvete da­ir telif edilmiş nadir risruelerden biridir ve telif edildiği dönem ve öncesi sı1filerinin fiitüvvet anlayışı hakkında önemli bilgiler aktarılmaktadır. Kendisinden önce telif edilmiş olan Stilemi'nin fiitüvvet risa!esi ile ortaya koyduğu fiitüvvete dair malUına­ta, Stilemi risalesinde olmayan yeni bilgiler ilave etmektedir.

Bunlardan en önemlisi, Sülemi, risruesinde Hz. Ali'nin fiitüvvede ilgili sözle­rine,yer vermediği halde Ensari risalesinde fiitüvvete dair Hz. Ali'nin söylediği riva­yet edilen sözleri bulunmaktadırsa.

-Sülemi risruesinde fiitüvvede ilgili delil olarak nakledilen ayedere (Enbiya Sıl­

resi, 60. ve Kehf Sılresi, 13. ayeder dışında) yer vermezken, Ensari risalesini belirli

143

Page 8: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

bir sistem içerisinde telif etı:niş, önce fiitüvvete delil ittihaz ettiği ayet-i kerimelerl sı­

ralamış, daha sonra da fiitüvvete dair sıl:filerin sözlerini nakletı:niştir54•

İki risaJ.e arasında fiitüvvetle ilgili naklettikleri sıl:filer, sıl:filerin futüvvetle ilgi­li sözlerinde de fazla ortak nokta bulunmamakta, her iki müdlif de bilinen bazı meş­hılr sıl:filer dışında (Cüneyd, Zunnıln, Sehl, Süfyan Sevr! gibi) farklı isimlerden fii­

tüvvete dair sözler nakletmektedirler55.

Ensan'nin Süleınl'den fiitüvvetle ilgili bir sözünün dışında başka nakllde bu­

lunmaması şu iki ihtimali akla getirmektedir. Birinci ihtimal, Ensari kendisinden çok­ta uzun sayılmayacak bir süre önce vefı.t etı:niş ve aynı bölgede yaşamış olan Sille­mi'nin "Kiclbu'l-Fütüvvet"ini görmüş, fı.kat daha farklı bir eser telif etmek için on­

dan hiçbir nakllde bulunmamıştır. İkinci ihtimal ise; Ensari bu eseri hiç görmemiş ve kendi zamanının gerektirdiği ve fiitüvvetle ilgili sahip olduğu malııı:nat çerçevesinde bu eseri vucılda getirmiştir. Bize göre birinci ihtimal daha uygiın gözükmektedir. Çünkü Ensan'nin hayat hikayesi iyice tetkik edilirse görülür ki, Ensari, küçüklüğün­den beri ilim uğruna bir çok yolculuk yapmış, gittiği her beldede zamanının ilim

adamlarıyla ilml istişarelerde bulunmuş ve kitaplarından faydalanmıştır56 • Süleınl'nin

risaJ.esini görüp de, ondan faydalanmaması muhal gözükmektedir.

İki risaJ.e arasındaki bir başka farklılık da, Süleınl risaJ.esinde fiitüvvet hikayele-

. ri diyebileceğimiz fiitüvvetle ilgili hikayelere (Cafer-i Sadık'ın hikayesi hariç) yer ver­mediği halde Ensan risaJ.esinde (ve daha sonra Kuşeyrl de) fiitüvvete dair yaşanmış bir çok hikaye nakledilmektedir. Bu da iki risaJ.e arasında önemli bir fark olarak ka­

bul edilebilir57.

Ensari'nin fiitüvvet risaJ.esi, kendisinden önce telif edilmiş olan Süleınl risaJ.e­sinden gerek üslup, gerekse muhteva ve fiitüvvetle ilgili nakledilen rivayetler yönün­den bu kadar uzak iken, çağdaşı olan Kuşeyri'nin "er-RisaJ.e"sinde naklettiği fiitüv­

vetle ilgili bilgilerle neredeyse aynıdır58 . Bu durum her ne kadar Ensan'nin Kuşey­ri'nin risaJ.esinden fı.ydalandığı ihtimalini akla getirse de, kaynaklarda geçen "Ensa­

rl'nin 417/1026 yılında tasavvuf ehlinin sohbetlerinden de isti:tade etmeyi düşüne­rek Nişabur'a gittiği fı.kat burada dikkatini çekecek Ebu'l-I<asım el-Kuşeyri'den baş­ka mutasavvıfbulamadığı, Kuşeyrl'nin de hem yaşlı ve hem de Eş'an akldesine men­

sup olduğu için onun meclislerine de devam etmediği"59 ibaresi bu ihtimale gölge

144

Page 9: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

düşürmektedir. Fakat her iki müellifin fiitüvvete dair aktardığı bilgilerin benzeşme­

si, Ensari'nin, Kuşeyri'nin riscllesinden :fu.ydalanması yanında, her iki müelli:fin aynı

çağda yaşamış olması ve aynı bölgede (Nişabur), aynı ilmi ortamı tene:ffiis etmiş ol­

malarıyla izah edilebilir diye düşünüyoruz.

"KiTABü'L-FÖTÜVVET"İN TERCÜMESİ

a) Fütüvvet Babı:

Allah Tea.Ia buyuruyor ki: "Onlar (Ashab-ı Kehf) Rablerine iman eden genç­

lerdir ki, biz de onlarm imanlarını artırdık. "60

Fütüvvet kendinde bir üstünlük veya hak görmemendir. Bu da üç derecedir;

Birinci derecesi, düşmanlığı terketmen, hatadan uzak durman ve sana yapılan eziye­

ti unutmandır. İkinci derecesi, senden uzak durana yak.laşman, eziyet edene ilisan et­

men, kötülükte bulunanı mazur görmen ve bunları kızgınlığını yenerek/ gizleyerek

değil seve seve ve aifederek yapmandır. Üçüncü derecesi ise, herhangi bir işaretin se­

nin yolunu şaşırtmaması, herhangi bir karşılıkla/men:fu.atle icabetinin bulunmaması

ve sılredere takılıp kalmamandır. Şunu bil ki, düşmanını şe.faate başvurmaya muhtaç

eden ve onun özür dilernesinden utanmayan, fiitüvvetin kokusunu alamaz. Sonra

hakikat nılrunun talebi malıiyerindeki ilm-i mahsus, istidlaJ. dayanağı üzerine olma­

lıdır ki, daha sonra fiitüvvet davasında bulunulabilsin.

Fütüvvet ve mürüvvet sahibi Ahmed es-Serrac buyurdu ki: "Fütüvvet iki çe­

şittir: 1- Kalple fiitüvvet. 2-Lisanla fiitüvvet.

1- Kalple olan fiitüvvet; Allah Teclla'yı bilmektir. Allah Tea.Ia buyuruyor ki:

" ... ve Peygambere indirilmiş olanı dinledikleri zaman, Hakİ\'ı bildiklerinden dolayı

onların gözlerinden yaşların aktığını görürsün.6l"

2- Lisan ile fiitüvvet de; Allah Teclla'ya karşı sözünde durmaktır. yet-i kerime­

dee:"Ey iman edenler ahidleri(nizi) yerine getiriniz.62" diye buyurulmaktadır.

Rabman ve Rahlm olan Allah'ın adıyla başlar O'ndan yardım dileriz.

Allah Teclla fiitüvvet hakkında şöyle buyuruyor: "Onlar bir grub Rablerine

iman eden gençlerdi ki, biz onların imanlarını artırdık.63" Nebi (s.a) de " Kim bir

145

Page 10: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

müslüman kardeşinin dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse, Allah Teaıa da

onun abiret sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Kul kardeşine yardım etmeye .de­

vam ettiği müddetçe, Allah Teaıa da ona yardım etmeye devam eder.64"

E.ı:nİrü'l-mü'miııln Ali b. Ebt Tilib'e futüvvetb.akk.ında soruldu, o da şöyle ce­

vap verdi: "Fütüvvet Allah Teaıa'nın haber verdiği gibi " ... ve Ralıman'ın hilis kulla­

n onlardır ki, yeryüzünde mütevazi bir şekilde yürürler.65" ayetinde ifade edilmiştir.

Yine buyurdu ki; "Fütüvvet beş şeyle olur: 1- Varlık esnasında tevazıl göster­

mekle. 2-Kudret/kuvvet sahibi iken affetmekle. 3- Elinde az olduğu halde dağıt­

makla. 4- Karşılık beklemeden vermekle. 5- Herkes için naslliat etmekle."

Nebi (s.a) buyurdu ki:" Altışey mürüvvettendir. Bunlardan üçühazarda (mu­

ldı:n iken), üçü de seferdedir. Hazarda olanlar; Allah'ın kiclbını okumak, Allah'ın

mescidlerini imar etmek, Allah için dost edinmek; Seferde olanlar ise; azığı başkala­

nna ikram etmek, iyi ahlak sahibi olmak, günaha girmeksizin mizarn artırmaktır. 66"

Nebi (s.a) buyurdu ki; "Cömert kimse Allah'a yakındır ve ben de onun arka­

daşıyım. Cimri kimse ise, cehenneme yakındır ve onun arkadaşı da şeytandır." Yine

buyurdular ki; "Cömert kimse Allah'a, insanlara ve cennete yakın, ateşten uzak kim­

sedir. Cimri ise; Allah'tan, insanlardan ve cennetten uzak, cehenneme yakın kimse­dir.67,

Başka bir Hadis-i Şerif de "Cennet cömertlerin yurdudur.68" şeklindedir.

Allah Teaıa buyurdu ki; "Her kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte feJ.a.­

ha ermiş olan onlardır.69" Bir başka ayette ise; "Dediler ki, kendisine İbr:lhim de­

nilen bir genci (feta) işittik ki, onları anıp dururmuş7°" buyurulmuştur. Buradaki

futüvvetten maksat İbrahim (a.s)'ın kişiliğidir.

Şeyh Nasrabazi ( ö.367 /977) diyor ki; "Aslıab-ı Kehf diye isimlendirilen kim­selere "civ:1omerd~ denilmiştir. Onlar vasıtasız Allah'a iman etmişlerdir. İbrahim

(a.s) da putları birer birer kırmıştı.r. Bilin ki, her nefsin hevası onun putudur. Kim ki,

hevası yolunda olduğu putu kırarsa o "civanmerd"dir. Aynı zamanda futüvvet, ver­

diğin şeyden karşılık beklememektir."

146

Page 11: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Ahmed b. Muhammed es-Serrac (Devleti ve bereketi daim olsun) dedi ki;

"Fütüvvet üç kısımdır; llsanın futüvveti, kalbin futüvveti, sırrın futüvveti. Lisanın fu­

tüvveti; onu batı! ve boş sözlerden korumaktır. Kalbin futüvveti onu geri dönmek­

ten (şirk) korumaktır. Sırrın futüvveti ise; onu kazanılan derecelerden geri düşmek­

ten korumaktır."

Yine (Bereketi daim olsun) dedi ki; "Fütüvvet üç kısım üzerine bina edilmiş­

tir: Birincisi, Allah'ın emirlerini muhafaza, ikincisi, Peygamberin sözlerini muhafaza,

üçüncüsü masivayı terktir."

Yine buyurdu ki; "Fütüvvet beş şeydir. l- İyi ahlak sahibi olmak 2- Herkesle

iyi geçinmek 3- Malı dağıtmak 4-Murakabeye devam etmek 5- Gafleti terk etmek."

Başka bir sözlerinde: "Fütüvvet üçtür; Birincisi, cimriliği terketmektir. Allah

Tea.Ia'nın cimriler hakkında buyurduğu gibi "Onlar o kimselerdir ki, cimrilikte bu­

lunurlar ve insanlara cimrilik ile emrederler ve her kim onlardan. yüz çevirirse mu­

hakkak ki Allah Gant ve Hanlid' dir .71" Allah Tea.Ia bu ayetin zımnında cimriliği ter­

ketmeyi emrediyor. İkincisi, gıybeti terketmektir. Allah Tea.Ia'nın şöyle buyurduğu

gibi; "Bazıruz bazıruzı gıybet etmeyiniz. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi

sever mi? Bilakis onu kerih görürsünüz. Artık Allah'tan korkunuz, şüphe yok ki, Al­

lah tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir.72" Peygamber (s.a)'in de: "Gıybet zi­

nadan daha kötüdür.73" buyurması gıybeti terketmenin vacib olduğunu gösterir.

Üçüncüsü ise; haram şeylere bakmayı terketmektir. Allah Tea.Ia'nın N ebi'sine emret­

tiği gibi, "Mü'minlere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar v~ avret yerlerini muha­

faza etsinler.74" Bu ayette haram şeylere bakmanın yasak olduğuna delliet eder.

Çünkü Allah Tea.Ia Nebi'sine bunu emretmiştir.

Yine (Bereketi daim olsun) dedi ki; "Fütüvvet üç kısımdır; Kalbin futüvveti,

ruhun futüvveti, sırrın futüvveti. Kalbin futüvveti, dünyayı terketmektir. Ruhun fu­

tüvveti, ukbayı terketmektir. Sırrın futüvveti, Mevla'ya bakmak(nazar)tır.

Yine buyurdular ki; "Fütüvvet ondur. Beşi zahir, beşi batındır. Zahir olanlar

farz olan şeyler, taharet, namaz, oruç, hac ve cihaddır. Batın olanlar ise; tevekkül, sa­

bır, rıza, zühd ve feyzdir."

147

Page 12: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Bereketi daim olsun dedi ki; "Fütüvvet üçtür. Birincisi beWara sabır. Allah

Telli.'nın Neb!sine emrettiği gibi: "Sabredenlere müjdele, onlar ki kendilerine bir

musibet isabet ettiği zaman Biz Allalı içini ve biz nihayet O'na döneceğiz derler.75"

İkincisi, nimete şükür. Allah Telli. buyuruyor ki: "Eğer siz şükrederseniz, size ni­

mederimi artırırım.76" Şunu bilmek gerekir ki, nimetin artması şükre bağlı(şükürle

doğru orarnlı)dır. Üçüncüsü; Allab.'a dönmektir. Allalı Teala'nın "Rabbine

dön . ..77" buyurduğu gibi. Allah'a dönmek, dünyayı terketmekle olur. Çünkü dün­

ya Allah'tan uzaklaştıran bir unsurdur.

Muhammed Fudayl dedi ki: "Onlar zühdü seçmişlerdir ve herkesi kendilerin­

den üstün görürler. Kendilerine bir kötülük isabet etse Cenab-ı Hak böyle uygun

görmüş derler ve kendileri ihtiyaç sahibi olsalar bile başkalarına verirler."

Cüneyd Bağdam (ö.297 /909) (r.h) da buyurdu ki: "Fütüvvet, zorluğun üs­

tesinden gelmek, vermeyi tercih etmek, hiçbir şeyden dolayı şikayet etmemek, zen­

gin veya yoksul kim isterse geri çevirme.İnek, haramlardan kaçınmaktır."

Fudayl b. İyad (ö.l87 /802) demiştir ki: "Fütüvvet arkadaşırun hatasını gör­

memektir."

Şeyh Haris el-,Muh:lsibi (ö.243/857) (r.b.) de demiştir ki: "Fütüvvet insanın ,r

insan olma sı.fatlaı.:ifu kamilen taşıması ve insafi. da terketmem esidir."

Ali b. Ebu Bekir Ehraz futüvvede ilgili bir sözünde dedi ki: "Fütüvvetin aslı,

kendini başkalarından faziletli görmemendir."

Ahmed b. Hanbel (ö.24l/855) der ki: "Babama futüvveti sormuşlar, o da "futüvvet; kişinin Allah'tan korktuğu için Cenab-ı Hakk'ın rızası olmayan şeylerden

ve nefSinin arzu ve isteklerinden vazgeçmesidir." demiş."

Cafer Sadık (ö.l48/765) Şaklk-i Belhl'ye (ö.l94/809) " Fütüvvet nedir?"

diye sordu. O da "Fütüvvet odur ki; eğer bir şey verilirse şükrederiz, eğer verilmez­

se sabrederiz." dedi. Bunun üzerine Cafer Sadık "Bunu Medine'nin coçuklan da ya­

pıyor." diye cevap verdi. O zaman Şaklk-i Belhl: "Ey Allab.'ın Raslllünün tc:ırunu, siz­

ce futüvvet nedir?" diye sordu. O da: "Fütüvvet eğer bir şeyler verilirse dağıtırız,

eğer verilmezse şükrederiz." dedi.

148

Page 13: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

ŞeyhAbbas Mesrllk (ö.298/910) (r.h) dedi ki: "Bilinki:futüvvet, dostlar kö­

tülük yapsa bile dostların ayıbını örtmektir,."

, Şeyh Nasrabazi de dedi ki: "Mürüvvet, :futüvvetin c:J.allarındandır. Mürüvvet

dünyada ve abirette Allah'ın rızasını takiptir."

Şeyh Cüneyd dedi ki; "Civanmerd kimse, müslümanlara eziyet etmeyen, an­

cak müslümanları medheden kimsedir."

Şeyh Sehl b. Abdullah (ö.273/896) : "Civanmerdlik Peygamber'in sünneti­

ne ittibadır." dedi.

Bazı meşayıh demişlerdir ki: "Fütüvvet, bir isteyeni gördüğünde senden iste­

meden götürüp vermektir ve biri seni ziyaret etmek isterse onu bekletınemektir."

Büyükler: "Fütüvvet; nimeti ızh3.r ve zorlukları ortadan kaldırmaktır." demiş­

lerdir.

Şeyh Cüneyd der ki: "Fütüvvet Şam'da, fesa.Jıat Irak'ta, doğruluk da Hora­

san'dadır."

Şeyh Fudayl da dedi ki: "Fütüvvet dostun hatasını aifetmektir." !~ı ı;

Ebu Bekir Verrak (ö.280/893) da: "Civanmerd o kimsedir ki, onun hiç has ,1• yoktur." demiştir.

Şeyh Nasrabazi de dedi ki: "Aslıab-ı Kehfvasıtasız iman ettikleri için onlara

civarimerd denilmiştir."

Muhammed Ali et-Tirmizi (ö.320/932) dedi ki: "Fütüvvet Rabbin için nef­

sine düşman olmandır."

J?:z. Ali ağladı ve O'na: "Seni ağlatan nedir?" diye soruldu. O da şöyle cevap

verdi: "Yedi gündür bana misafir gelmedi. Allah Telli beni unuttu diye korkuyo­

rum."

Enes b. MaJik'den rivayet edileliğine göre Hz. Ali (r.a) şöyle buyurdu: "Evin

· zekatı., içinde misafir için bir oda ayırmaktır."

149

Page 14: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Abdullah. İbn Mübarek ( ö.l8 1/797) dedi ki: "İnsanların başkalannın ellerin­

dekilerden kendilerini müstağnl kılmalan, onların kendi ellerindekilli dağıtmalann­

dan daha efcWdir."

Dekl.clk'ın şöyle dediğini Ebıl Bekir Razi (ö.370/980)'den işittim: "Cömert­

lik, ihtiyacı olmadığı şeyleri ihtiyacı olana vermek değildir. Asıl cömertlik, sıkıntıda

iken (ihtiyacı olduğu halde) başkalanna vermektir."

Bir adam Zünnıln el-Mısrl (ö.245/859)'ye "Kiminle arkadaşlık edeyim?" di­

ye sordu O da: "Hastalandığında seni ziyaret eden, sana karşı kusur işlediğinde sen­

den özür dileyeille arkadaşlık et." diye cevap verdi.

Abdurrahman es-Sülemi'den işittim şöyle diyordu: "Abdullah. b. Muallim'den

duydum. O da Ebıl Bekir Tilmisarn ( ö.349 /951) 'den şöyle dediğini işitmiş: "Allah Teill. ile beraber olun, buna güç yetiremezseniz Allah Teill. ile beraberliklerinin be­

reketleri size ulaşması için O'nurıla beraber olan kimselerk arkadaşlık edin." Ve de­

vam ederek dedi ki: " Kendime ve sizlere iyi ahlaklı olmayı öğütlerim, çünkü iyi ah­

laklılar cennete kolayca girerler. Sakın kötü ahlaklılardan almayınız, çünkü kötü ah­

laklılar cehennemliktir."

Peygamber (s.a) şöyle buyuruyor: "Mü'min kolay aldıtılır (gözükür) ve şah­

siyetlidir, :tacir ise, sahtekir ve şahsiyetsizdir?S"

Yine Peygamber (s.a) :"Kış müslümanın baharıdır?9" buyurmuşlardır.

Başka bir Hadls-i Şerif'te ise: "Tek başına oturmak, kötü arkadaşlarla otur­

maktan daha iyidir. Saiihlerle oturmak tek başına oturmaktan daha iyidir. İçini iyi

şeylerle doldurmak susmaktan daha iyidir. so"

Diğer bir Hadis'te de: "Cimrilikten korkunuz. Çünkü sizden öncekileri cim­

rilik helak etti.81" buyurmaktadır.

Fütüvvet ehli o kimsedir ki; içi ve dışı ~irdir.

Peygamber (s.a) buyuruyor ki: "Cömertliğin afeti israfve karşılık beklemek-

tir."

ıso

Page 15: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Yine bazı Hacllslerde de: "İyiliklerin en efdali oturanlara (Alimler) iyilikte bu­

lunmaktır.82" "Klın bir müslüman cema'atten ayrı olarak ölürse, clh.iliyye ölümü

üzerine ölmüş olur.83" "Hangi hastalık cimrilikhastalığından dahakötüdür?84" bu­

yurulmaktadır.

Başka bir Hadls'te: "En kötü ahlak şirretliktir.85" "Nesebin Ueti onunla

öğünmektir,.güzelliğin afeti kibırlenmektir." buyurmuşlardır.

Peygamber (s.a) yir.:.. buyurdu ki: "İllın Çin'de de olsa onu taleb ediniz. Çün­

kü ilim tahsil ettnek bütün müslümanlar üzerine fa.rzdır86" Seyyidü'l-mürselin (s.a)

: "Kim bildikleriyle amel ederse, Allah TeaJ.a ona bilmediklerini de öğretir.87" bu­

yurmuşlardır.

Hz. Ali (r.a) Hz. Peygamberin şöyle dediğini rivayet etti: "Altı şey vardır ki

güzeldir. Fakat bunlar altı şeyle beraber bulunurlarsa daha güzel olur: Adalet güzel­

dir, fukat yöneticilerde bulunması daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, fakat zengin­

lerde bulunması daha güzeldir. Vera' güzeldir, fakat alimlerde bulunması daha gü­

zeldir. Tevbe güzeldir, fukat gençlerde bulunması daha güzeldir. Sabır güzeldir, fa­

kat fakirlerde bulunması daha güzeldir. Haya güzeldir, fakat kadınlarda bulunması

daha güzeldir.

Ey Ali! Adaletsiz yönetici, yağmursuz bulut gibidir. Cömert olmayan zengin

yeşerttneyen toprak gibidir~ .Tevazusu olmayan aJ.irn, meyvesi olmayan ağaç gibidir.

Tevbesi olmayan genç, suyu olmayaiı nehir gibidir. Sabn olmayan fukir, ışığı olma­

yan kandil gibidir. Hayası olmayan kadın, tıızu olmayan yemek gibidir.

Ey Ali! Adaletli yönetici, yeryüzünde Allah'ın haüfesidir. Cömert zengin, yer­

yüzünde Allah'ın vekllidir. Tevazu sahibi aJ.lın, yeryüzünde Allah'ın habibidir. Sabır­

lı fakir, yeryüzünde Allah'ın abididir. Tevbeli genç, yeryüzünde Allah'ın velisidir.

Haya sahibi kadın, yeryüzünde Allah'ın sevdiği kadındır.

Ey Ali! Adaletli yöneticinlıı miilclfatı, peygamber olmadan (peygamberlik sı­

fatını taşımaksızın) Davfrd ( a .s) 'ın mükafatı gibidir. Cömert zenginlıı mükafatı, pey­

gamber olmadan Süleyman (a.s)'ın miilclfatı gibidir. Tevazlllu allınin miilclfatı pey­

gamber olmadan İsa (a.s)'ın mükafatı gibidir. Sabırlı fukirin mükafatı peygamber ol-

151

Page 16: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

d i

madan Eyılb (a.s)'ın mükafau gibidir. Tevbekar gencin mükafau peygamber olma­

dan Yahya (a.s)'ın mükafau gibidir. Hayalı kadının mükafau, İmran'ın kızı Meryem

(a.s)'ın mükafau gibidir.

Allah'ım yalruzca sana secde eder, yalruzca sana teslim olurum. Yalruzca sana

im:m ettim, Rabbim sensin. Yaratılışımı (ahlakımı) temiz yapan onu güzelleştiren,

bana göz ve kulak veren Yüce Allah'a secde ederim. Yüce olan Allah en güzel şekil­

de yaratandır. Allah'ım yerler ve gökler dolusu kadar hamd sanadır.88"

Ebu Eyyüb el-Ensan şöyle rivayet ediyor: Rasıllullah (s.a) şöyle buyurdu: "Bir

müslümanın öğrendiği bir mesele, onun için ibadetle geçirdiği bir seneden ve (İs­

mail ( a.s) soyundan) bir köle azad etmesinden daha hayırlıdır. 89"

Ukbe b. mir'in rivayetine göre Rasıllullah (s.a) şöyle buyurdu: "Eğer ben si­

zegönderilmemiş olsaydım, Ömer gönderilecekti; Allah Tem'nın kıyamet günü ilk selamlayacağı.kişi Ömer b. Hatclb'ur."

Muhammed b. Fılrek yazllliŞ olduğu "el-İbane an Tarlkı'l-I<asicün" adlı kita­

bının bir bölümünü futüvvet bahsine ayırllliŞur9°. O bu bölümde; güzel ahlaktan

bahseder. Orada denilir ki; "Dinin aslı, mürüvvet ve sıyanet (dini muhafaza) üzeri­

ne bina edilmiştir. Mürüvvet, Allah Teaıi'nın şu sözüyle beyan edilmektedir: "Şüp­

he yok ki, biz sizi Allah hzası için yediriyoruz. Sizden ne bir mükafat ne de bir te­

şekkür istemiyoruz, derler.9h Fütüvvet başkasının senden talebirıi, her halukarda

(ahlik:en, fiilen ve kavlen) kendi hevalarına tercih etmektir."

Denilir ki; "Fütüvvet üç şeydir; Sıdk, Sabır ve Cesaret. Allah Tem da bu özel­

likleri ihtiva ettikleri için Ashib-ı Kehf'i "fi.tye" (gençler) diye allllliŞtlr.

İsmi geçen kitapta yine denilmektedir ki; "Mürüvvet, Allah Teila'nın şu sö­

zünde toplandı: "Affa sarıl, iyiliği emret ve clhillerden yüz çevir .92"

Yine aynı kitapta denilmektedir ki: "Dinin ve dünyanın dayanağı iki şeydir;

Y aşanılınası istenilen d.in1 emirler, doğruluğu kabul edilen mürüvvet."

rifi.n sahib olduğu şeylerin başında halkı sevmesi gelir. Nebl (s.a)'den rivayet

olunan şu Hadis'te huyurulduğu gibi. "Allah'a iminla beraber aklın başı (akıllı ol-

152

Page 17: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

manın ilk şarn), insanlara karşı sevgi beslemektir. Kim insanları sevmekten kendisini

mahrılm ederse, kendisi de akıldan mahrılm edilir." "Sevmenin ilk şarn nedir?" di­

ye Peygamber (s.a)'e sorulduğunda O şöyle cevap verdi: "Sevmenin ilk şartı insan­

lan idare etmek, hoşgörülü olmaktır. Hoşgörülü olmak dindendir.93"

Yine Neb! (s.a) buyurdu ki; "Üzerime :furz olan şeyleri yerine getirmekle em­

rolunduğum gibi, insanların eza ve cetalarına sabretmekle de emrolundum."

Nitekim duydum ki, "Mudarat (idare etmek), müdalıane (iltifatkar davran­

mak)dir. Mudaratın içinde zımnen müdalıane mevcut olduğu için aslında müdma­

ne mudarattır." Allah Teaıa buna şu ayetiyle işaret ediyor: "Kötülüğü en güzel bir

şekilde uzaklaştır. Artık o zaman seninle kendi arasında düşmanlık olan kimse sanki

seninle sadakatti bir dost olur.94"

Yine denilir ki; "rif kimse kendini muhasebe eden ve nefSini kınayandır. rif kimse (nasıl olursa olsun) yaratılışını hoş görür. Yaratılışı ile kendi arasında bir kına­

ma olmaması da bunun (fuifliğin) alametidir. İyi ahlak sahibi olmanın en son nokta­

sı Gassar'a ücretini vermemendir. Bunun manası şudur; kim ki, sana söver veya sata­

şırsa, o senin Gassar'ın (kirini yıkayan)dır. Şayet sen ona yaptıklarının karşılığını kö­

tülükle verirsen, ücretini vermiş olursun."

Denilmiştir ki; "Mürüvvettin tam kemale erme noktası cömertliktir. Cömert­

liğin derecesi de üçtür. Birincisi, sahib olmadığı şeylere karşı tama'dan sakınmak.

İkincisi, yine sahib olamadığın şeye karşı kötü zandan sakınmak. Üçüncüsü, kendi­

sinden kötülük gördüğün kimseye iyilik etme düşünücesini, son haddine kadar mu­

ha:faza etmendir."

Yine denilmektedir ki; "limin duası sözüyledir. Zab.idin duası ameliyledir. Sa­

dık'ın duası haliyledir. rifin duası istiğase (sığınma, iltica etme ve imdat dileme) ve

intizar'dır."

Hz. Ali buyuruyor ki; "Yedi şey yedi şeyden uzaktır. Emniyet düşmandan,

münafıklık sadık kimseden, vefa kadından, cömertlik cimriden, vera' da evlad ü 'iyll

sahibinden uzaktır. Devam ederek buyurdu ki; kimi babası terbiye etmezse onu za­

man terbiye eder."

153

Page 18: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Şeyh Ebu Said' e "Fütüvvet nedir?" diye soruldu. O da Nebl (s.a)'in şu sözü­

dür dedi: "Kendin için istediğini kı).rdeşin için istemen .... 95" ve devam ederek "Fü­

tüvvetin hakikati, halkı içinde bulunduğu durumda mazilr görmendir. Kim futüvvet

ehli olmayan gençleri arkadaş edinir se ayıbı hemen ortaya çıkar."

Bütün meşayıhın mürüvvet hakkındaki sözleri şöylece özetlenebilir: "Mürüv­

vet dostların kusurlarına sabretmek ve şu iki haslete sahib olunca ya kadar yoluna d~­

vam etmektir; birincisi insanların elindekinden ümid kesmek, ikincisi ise onlardan

uzak durmaktır."

Denilir ki; "futüvvet, güzel ablakın bütün unsurlarına şa.mil, medbedilen bir

özelliktir."

b) Tecr!d Babı96 :

Allah Tea.Ia MU.Sa ( a.s) 'a "Ayakkabilarını çıkar ... 97" buyurmuştur. Tecrld; gö­

rünen şeylerin görüntüsünden uzaklaşmaktır. Bu da üç derecedir; Birincisi, aynü'l­

keşfi, yakln'ikesb'den tecrld etmektir.İkincisi, ilim elde etmekten aynü'l-cem'i, tec­

rld etmek. Üçüncüsü .ihlası, tecrid'in şuhı1dundan tecrldddir.

c) Mürüvvet ve Fütüvvet Babı98 :

Ebu'l-I<asım el-Hllim (r.a) dedi ki; "Mürüvvet Allalı için kendinde bir varlık

görmemendir. Fütüvvet ise, Cenab-ı Hak için bütün insanlardan vaz geçmektir. Ha­

kikat, Şeriat'ın batınıdır. Şeriat'ta Hakikat'in zlliiridir. Mürüvvet ise Şeriat'ın zlliiri­

dir. Fütüvvet de Mürüvvetin zlliiridir. Mürüvvet imandandır. Fütüvvet cömertlik­

tendir. Mürüvvet cliz olan şeylerde iken, futüvvet caiz olan veya olmayan şeylerde­

dir. Mürüvvet usı1lü güzelleştirici, futüvvet ise abJMcı güzelleştiricidir."

d) Muhabbet ve Muhib Babı:

Yahya Muaz er-Razi (ö.258/87l) der ki; "Muhabbet iyilikle artmaz, kötü­

lüklede eksilınez. Çünkü muhabbet bir illettir. Herkeste bulunan bir illet ... Muhab­

bet O'nun içindir. (Yani muhabbet Allah içindir.) O'nun dışındaki şeylerle eksil­

mez."

Ebı1 Yezid (ö.234/848) dedi ki; "Muhabbet çoğun azımsanması, azın da ço-

154

Page 19: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

ğumsanmasıd.Jr. Yani netsinden olan çok şeyi azıınsaman, dostundan olan az şeyi ço­

ğumsamand.Jr."

Şibli ( ö.334/945) dedi ki; "Muhabbet sevdiğini sevdiğin (Allah için) için sev­

men, buğzettiğine de yine Allah. için buğzetmendir. Bunun Farsçası da şöyledir: Bi­

rini dost edindiğin zaman, madem onu dost edindin, ondan karşılık beklemeksizin

onun için çalışman gerekir. Eğer dosttan bir şey gelirse bunun yüzünden dosttan yüz

çevirmemektir." Görmezmesin Nebi (s.a) torunları Hasan ve Hüseyin'i günde kırk

defa onlara olan gerçek sevgisini göstermek için öper ve koklardı."

e) Güzel Ahlak Babı:

Cafer b. Sadık'tan rivayet edildiğine göre, O şöyle demiştir: "Güzel ahlak, cö­

mertliktir derler. Hayır, bu böyle değildir. Çünkü cömer~, cömert olan mü'min­

de bulunur. Aynı şekilde inatçı kafirde güzel ahlak bulunmaz. Güzel ahlak da şu dört

özellik üzerine bina edilmiştir:

ı- Kişinin kendisiyle Rabbi arasındaki sıdk.

2- Halk ile kendisi arasındaki rıfk.

3- Ailesi ile kendisi arasındaki şefkat.

4- NefSiyle kendisi arasındaki sabır."

Ali b. EbJ Tllib'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: "Güzel ahlak,

kudret anında affetmek, devlet/güç anında tevazu, azlık zamanında cömertlik, has­talık anında sonuna kadar sabır, kin anında sonuna kadar iyilikte bulunmaktır."

Yine bir rivayette şöyle deniliyor: "Şu üç şeyden sonra üç şey çok kötüdür:

ı- İman ettikten sonra -Allah. muhafaza- küfre dönmek. 2- Evlendikten sora zina et­

mek. 3- Söz verdikten sonra sözünden dönmek."

Buna benzer bir sözde de Ebu Kasım buyurdular ki: "Dört şey kötüdür fakat

şu dört kişi de bulunması daha kötüdür:

ı- Yalancılık kötüdür fakat büyük insanlarda bulunması daha kötüdür.

155

Page 20: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

2- Allah korkusunu terketmek kötüdür fukat alimlerde bulunması daha kötüdür.

3- Mal-mülk hırsı kötüdür fukat yaşlılarda bulunması daha kötüdür.

4- Yemin etmek kötüdür fukat idarecilerde bulunması daha kötüdür."

Hz Ali (r.a) buyurdu ki;" Dört şey vardır ki zordur, fukat dört şeyle beraber

daha zordur:

1- Fakirlik zordur fukat yaşlılıkla beraber daha zordur.

2- Yalruzlık zordur fukat gurbette olursa daha zordur.

3- Cahillik zordur fukat İslam'la beraber olursa daha zordur.

4- inatçılık zordur fukat kü:fiirle beraber olursa daha zordur. Güzel ahlak dün­

yadaki eziyetlerden dolayı fitratım bozmamak, dünya meşakkati sebebiyle salih arne­

li azaltınamak ve her zaman yaratıcıyla beraber olmaktır."

İbn Acl buyurdu ki;" Güzel ahlak, ilmin cefasının ve sıkıntısının kişinin alı­

lakım ifSad etmemesi ve ilimin meşgalesinin de onun arnellerini azaltınaması ve

onun her halü.Icirda yaratıcısıyla beraber olmasıdır."

Vasıti (ö.320/932) dedi ki; "Güzel ahlak; karşılık beklemeden vermek, bela­

ya şikayet etmemek, nimete şükürsüzlük etmemek, gizili yerde isyan etmemektir."

Sehl b. Abdullah; "Güzel ahlak; başkalarından bir şey beklememek, elinde

olanı tutmak, yokluğa şikayet etmemek ve her zaman yaratıcıyla beraber olmaktır."

dedi.

Yahya b. Muaz er-Razi:" Güzel ahlak; dosdarla iyi geçinmek, halkla iyi ilişki

içinde bulunmak, insanlara karşı doğru olmaktır."

Şah-ı Kirmanl: (ö.270/883) de derdi ki; "Güzel ahlak; halka eziyet etmekten

kaçınmak ve onların her an eziyet edecekleri ihtimalinin muhafaza etmektir."

Ebu Osman (ö.291/903) (r.h) dedi ki; "Güzel ahlak iki şeydir; birincisi Ce­

nab-ı Hakk'ın "Bu benim hükmümdür" dediği şey. İkincisi Cenab-ı Hakk ne em­

retmişse onu yapmaktır."

156

ı ı

Page 21: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Bir rivayete göre, Davıld (a.s) Allah Teata'ya yalvararak dedi ki; "Ya Rabbi, se­

nin benden razı olduğunu ne ile bilebilirim?" Allah Teata da ona şöyle vahyetti:

"Eğer ben sana razı olduğum şeyleri yaptınyarsam veya seni razı olmadıklarundan

uzak tutuyorsam veyahut da eğer ben seni razı olduğum bir şeye sebeb kılıyorsam,

bil ki ben senden razıyım." Davıld (a.s) dedi ki; "Ya Rabbi, nelerden razı olduğunu

bana açıkla." Allah Teata da buyurdu ki; "Ey Davıld! Senin razı olduğun şeylerden

ben de razıyun. Sen hoşnud olduğunu yap, benim hoşnutluğum seninkinden evvel

olsun."

Yine aynı şekilde Mılsa (a.s) Allah Teata'ya "Ya Rabbi, bir kul yanındaki kıy­

metini bilebilir mi?" diye sordu. Allah Teata da; "Evet" diye vahyetti. Mılsa (a.s);

"Ne ile bilir?" diye sordu. Allah Teata; "Kulun kalbinde benim kıyınetim ne ise, be­

nim yanunda da onun kıymeti. odur." diye vahyetti.

Zünnıln dedi ki; "Kim ki dünyayı seçerse, dinden nasibi yoktur, kim de atıi­

reti seçer se edebden nasibi yoktur. Kim de hevasına meylederse yaratılış gayesinden

nasibi yoktur."

Tevekkül önderi İbrahim Halilullah der ki; "Ben halimi Allah'a arzetmekten

çekinirim."

Sabır önderi Eyyılb (a.s) dedi ki; "Başkalarının yaptığından dolayı ne zaman

kisabredemez oldum, o zaman zarar bana dokundu."

Zühd önderi Mılsa (a.s)'a; "Onu (asa) yere at, Ey Mılsa!99" denildi. O da at­

tı, (asa yılan oldu) sonra "al"100 denildi. o tekrar asa oldu. Asa; ( atılınca yılan ol­

masıyla) içerisinde binlerce menfaat olan dünyaya delatet etmektedir. Sen onun sev­

gisini kalbinden attığın müddetçe, o senin için her yönüyle faydalandığın bir şey

olur.

, Güzel ahlak önderi Mustafa (a.s) ki; yüzüne vurdu ve yedi tane yaş damladı,

bunların üç tanesini dünyaya, dört tanesini de ukbaya hamletti. Ve şöyle dedi101:

"Ey Allah'ım, sen onların alışkanlık haline getirdikleri gizliliklerine bakma." Salat

ve seıam O'nun ve ehlinin üzerine olsun.

f) Mürüvvet Babı:

157

Page 22: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Nebi (s.a)'den gelen bir Hadis'te: "Mürüvvet altıdır. Üçü seferde, üçü hazar­

dadır. Hazarda olanlar; Kur'an okumak, mescid yapmak, Allah yolunda dost edin­

mektir. Seferde olanlar ise; azığı bölüşmek, güzel ahlaklı olmak, günaha girmeksizin

mizah yapmaktır." buyurmuşlardır.

Hz. Ali (r.a) dedi ki; "Kim insanlara zülmetmeksizin muamelede bulunursa,

onlara yalan söylemezse ve verdiği sözden dönmezse mürüvveti kemaıe ermiştir."

Hüseyin b. Ali (r.a) buyurdu ki: "Mürüvvet insanın dinini iyi koruması, nef­

sini ısJ.ah etmeye gayret etmesi ve halka ilisanda bulunmasıdır."

Seriyy es-Salclti (ö.257 /870) der ki: "Mürüvvet; büyüklenme duygusunu ez­

mek, nefsi ihtiyaç duymaz hale getirmek (ısJ.ah etmek), başkasının ihtiyacını gider­

mektir."

Mllik b. Dinar (ö.l31/748): "Mürüvvet; küçük günahları terketmek, akraba­

lık bağlarını sağlam tutmak, ye timleri korummak, Allah'ın emirlerine tam uymaktır."

Şibli (ö.334/945): "Mürüvvet; başkasının hakkını senin hakkına tercih et­

mek, dünyayı terkedip Rabb'i seçmek, dtinyada dini, ahirette Rabb'i seçmektir."

Nılri (ö.295/907): "Mürüvvet; başkalarından isterneyi terketmek, başkaları­

na eziyet etmeyi bırakmak, heva ve hevesten uzaklaşmak, dünyada zühd ve Rabbine

iclati seçmektir."

Ebu Bekir Verrak (ö.280/893): "Mürüvvet, şu üç şeye dayanır; güzel ahlak, doğruluk ve rıfk."

Fudayl (ö.l87 /802): "Mürüvvet; insanlaraihtiyacın olduğu halde, onları ter­

ketmektir." der. Ve devam ederek: "Kim dünya ve dini seçerse onlara ulaşır. Kim

3.bireti seçerse mürüvvete sahib olamaz. Kim de başka şeyleri seçerse onlara ulaşır."

der.

İmamü'l-müslimin Ebu Hanife seksen dinara iki ipek elbise satın aldı. Bunlar­

dan birini yetmiş dokuz dinara sattı.. Ve O'na bir dostu geldi ve "Bu elbiseyi kaça sa­

tı.yorsun?" dedi. O da "Bir dinara" dedi. Müşteri: "Nasıl olur bu daha çok eder." de­

di. İmam da : "Bir dinara sanyorum çünkü, Şuayb babasından o da dedesinden Pey-

158

Page 23: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

gamberimizin şöyle dediğini rivayet etti: "Kardeşten kazanmak mürüwet ebline ya­

kışmaz.102" Ben onları seksen dinara al~, bir tanesini yetmiş· dokuz dinara sattun,

geriye bu kaldı. Eğer bunu sana bir dillardan fazlasına satsaydım, kardeşimdin kazan­

mış olurdum ki, bu da mürüwet ebline yakışmaz."

g) Fütüwet Babı:

Hasan Basri, Fütüwet; muhakkak ki, "Allah Tea.Ia iyiliği ve adaleti emredi­

yor." ayetinin anlamıdır." dedi ..

Sevr! (ö.l6l/777): "Fütüwet; açıkca yapamadığın şeyi, gizlilikte de yapma­

mandır." dedi.

Fudayl (ö.l87 /802): "Gençlerinbaşı ve fiitüwetin önderiYusuf(a.s) hatayıaf­

fetmesinin üzerinde durmaz, hata yapanı kablll ederdi. Allah Tea.Ia'mn şöyle buyurdu­

ğu gibi: "Dedi ki; bu gün sizin üzerinize bir kınama yoktur. Allah sizin için mağfiret

buyurur. Bu gün suçluyu cezalandırma ve suçluya özür beyan ettirme yoktur.103"

Allah Teala'mn Yusuf (a.s)'dan haber vererek; "Şeytan benimle kardeşlerimin

arasını bozduktan sonra, Rabbim ben zindan çıkardı ve sizi çölden getirdi.104" bu­

yurduğu gibi, onların şefaatçisi oldu.

Ve yine Allah Tea.Ia Yusuf(a.s)'dan babisle: "Allah sizleri bağışlıyor.105" buyuru­

yor. Yusuf ( a.s) kapıya kadar kardeşleri için bağışlanma dilerneğe gelmiştir. Allah Terua da

meleklerine nida ederek: "Görmüyor musunuz, düşman şefaatçı oldu" buyuruyor.

Bunun bir benzeri de kulun namazda, mü'min ve mü' mine kardeşleri için af

dilemesidir. Kişi kardeşi için namazda af diliyor ve hemen sonra da kolayca beddua

ediyor. AllahTealada mel~klere seslenerek: "Gördünüz mü şefaatçı (af dileyen) düş­

man oldu" buyuruyor.

,Muhammed b. Ali et-Tirmizi (ö.320/932) derki: "Fütüwet; Allah içinken­

di nefsine düşman olmandır. Kardeşlerin için Rabbine şefaatçı olman, sana eziyet

edenlere karşı Rabbinden af dilemendir."

Cüneyd (ö.297 /909) Fütüwet'i: "Eziyeti kaldırmak, başkalarından bir şey

beklememek·ve şikiyeti terketmek" diye tarif eder .

. 159

Page 24: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Muhasib! (ö.243/857): "Fütüvvet; başkalanna insaf ettiğin halde, onlardan

insaf beklememek, başkalarım bağışlamak :fukat başkalarının bağışlamasını bekleme­

mektir." der.

Şibll (ö.334/945)'ye futüvvetten soruldu. O da: "Fütüvvet, muhabbet anın­

da sadakat, düşmanlık anında yumuşaklık (rıfk), azlıkanında elindekini bölüşmek

(bezl) tir." diye tarif etti.

Ali Rılzban (ö.32l/933) : "Fütüvvet; Hakk'la beraber doğruluk, halkla be­

raber temizlik ve kendinden az şikayet etmek." dedi. Ve yine dedi ki: "Fütüvvet üç­

tür:

1- Söz vermeden sözünde durmak,

2- Bir şeyden karkınadığın halde ona dikkat etmek,

3- Karşılık beklemeden vermektir."

Hikaye olunur ki, bir genç içinde bin cfuıar bulunan kemerini arkadaşlarından

birine verir. Daha sonra başka bir yerde geceler. Geedediği yerden ayrıldıktan bir

müddet sonra, kemerlnin olmadığını farkeder ve uyuduğu yerde unuttuğunu zanne­

derek oraya gider. Oraya varınca kemerini bulamaz ve orada bulunan C:lfer-i Sa­

clık'ın yakasına yapışır. Cafer-i Saclık'tan kemerini vermesini ister. Cafer-i Saclık der

ki; "İçinde dünyalık olarak ne vardı?" Genç: "Bin dinar vardı." der. Cafer-i Saclık

ona içinde bin dinar bulunan bir kemer verir. Genç onu alır ve arkadaşlarına gelir.

Der ki: "Bakın Cafer-i Saclık benim kemerimi dlnarlarla birlikte çaldı." Ar.Radaşları,

"Sen ne diyorsun, senin kemerin burada." derler. Genç kemeri hemen Cafer-i Sa­

clık'a vermek için götürür. Cafer-i Saclık ona şöyle der: "Onu kabul etmem mümkün

değildir. Çünkü bizim mülküroüzden çıkan bir şeyin tekrar geri dönmesi futüvvet­

ten değildir."

Yine hikaye olunur ki, ehl-i futüvvetten biri bir garibi ve onun arkadaşimını ~-­

safir etti. Yemek yenince bir cmye geldi ve ellerini yıkamaları için su dökmek istedi.

Misafir garib dedi ki; "Bizim mürüvvetimizde bir kadının erkeğe su dökmesinin yeri

yoktur." Bunun üzerine ev sahibinin arkadaşları şöyle dediler: "Biz bu eve yirmi se­

neden beri geliiii, bu su döken şahsın kadın mı, erkek mi olduğunu bilmeyiz."

160

Page 25: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Nakledilir ki; Ehl-i feci'dan biri, güzel bir kadınla evlendi. Düğünden önce

kadında bir hastalık zuhı1r etti. Daha önce kadın yüzünü açrpıyordu. Ehl-i feci. da

utanclığından açmaclığını zannediyordu. İlk karşılaştıklarında yüzünü açınca onun

has1:9. olduğunu furketti. Adam önce "gözüm ağrıyor" dedi. Soma "gözüm görmü­

yor" dedi. Ve kendisi körmüş gibi yaptı. Yirmi sene beraber yaşaclılar. Kadın yirmi

sene soma ölünce adam gözlerini açtı. Bütün bunları kadının mahzUn. olmaması için

yapmıştı.

Yine nakledilir ki; Bir fecl.'ya arkadaşları misafir gelmişti. Feti hizmetçisine

sofrayı hazırlamasını söyledi. Hizmetçi yavaş davranclı. Fecl üç defa acele etmesini

söyledi. Misafirler "Bu futüvvete sığmaz" diye kendi kendilerine söylendiler. Hiz­

metçi so:frayı getirince, sahibi gecikmesinin sebebini sordu. Hizmetçi şöyle cevap

verdi: "Sofraya bir karınca çıkmıştı, ben de ona eziyet etmeyi istemedim ve inineeye

kadar bekledim. Bu yüzden geciktim."

Allah Tea.Ia. en iyi bilendir.

Ebu SaJ:d el-Hudrl dedi ki: "Rasıllullah (s.a) devesinin yeminikendi verir, evi­

ne kendi gider, ayakkabılarını yerine kendi koyar, elbiselerini kendi çıkartır, o cağını

kendi yakar, hizmetçileriyle beraber yer, benim elimden. tutar, evine gider bir şeyler

getirir, küçüklere ve büyüklere selam verir, ellerini tutarclı. Nereye çağrılırsa gider,

önüne ne konsa bu kötü demezdi, hurmanın ezilmişini bile yerdi. O israf etmezdi.

Tabiatı keremli, güler yüzlü, kahkahaile gülmez, mütevaz! idi. Kimseye kini yoktu,

kendisini küçük düşürecek bir davraruşta bulunmazclı. Heybetli idi, cimri ve müsrif

değildi. Herkese karşı merhametli idi. Kalbi güzeldi ve herkesin özrünü kabul eder­

di, hiç tamalı etmezdi."

Allah Tea.la en iyi bilendir.

161

Page 26: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

Dipnotlar

1 İbn Manzı1r, Lis:i.nü'l-Arab, Beyrut 1990, "Feta"md., XV, 145.

2ibn Manzılr, a.g.m., XV, 147.

3 eş-Şerif Ali b. Muhammed el-Cürclııi, Kitabü't-ta'rif.it, Beyrut 1983, "Feta"md., 165;

Fıni.zabadi, Kılmılsu'l-muhlt, "Fecl" md. Beyrut 1995, s. 1188.

4 Süleın1, Kiclbu'l-ilitüvve, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya 2049, 79b.

(Bu eser, "Tasavvufta Fütüvvet" ismiyle Arapça ve Türkçe olarak 1977 yılmda Süleyman Ateş

taralindan yayınlanmıştır.)

5 Zemahşeri, Esasü'l-belağa Kahire 1960, "Feta" md., 698.

6 Fecl ve Fütüvvet kelimelerin lügat manalanna dair daha geniş bilgi için bkz.

Ziyauddin ed-Dahili, "el-Fütüvvetü fi't-clrih.i'l-İslrum ve Kiitübü'l-lügat", Mecelletü'r-risaie,

XVI, 723-725.

7 Cürclni, a.g.e., 165. Ayrıca Abdürrezzak Kaş:i.ni (736/1335) telif ettiği "Tuhfetü'l-ihv:i.n"

isimli risaiesinde; Fütüvvet'in tariflerinde geçen "cömertlik, tevazıl, vefa, doğruluk, nasihat,

hidayet, emniyet" gibi hvramlann geniş açıklamalanna yer vermektedir. Bkz. Abdürrezzak İbn Cehüettin el-Kaş:i.ni, "Tuhfetü'l-ihv:i.n" (nşr. Abdilibaki Gölpmarlı), İ.Ü. İktisat Fak. Mecmuası

(İÜİFM), XI/1-4 (1949-1950), s. 269-285.

8 Fütüvvet kavramının geçirdiği merhalelere ilgli geniş bilgi için bkz. Franz Teaschner, "İslam'da

Fütüvvet Teşkilatmm Doğuşu Meselesi ve Tarihi Ana Çizgileri", (çev. Semahat Yüksel),

Belleten, Ankara Nısan 1972, XXXVI, sayı 141-144, 205-206; Ömer ed-DesU.ki, el-Fütüvvetü

inde'l-Arab, Kahire 1966 (4. Baskı), 21,133,220.

9 Ömer ed-Desı1ki, a.g.e., 21-25.

10 İbrahim Muhammed Hasan el-Cemil, el-Fütüvvetü fi'l-İsiam, Mısır ty, s. 21,23; Saadettin

Kocatürk, "Fütüvvet ve Ablli.k.", Türk Kültütü ve Ahllik, (XXI. Ablli.k. Bayramı Sempozyumu

Tebliğleri, 13-15 Eylül1985 Kırşehir), İstanbul1985, s. 17.

11 Ahmet Yaşar Ocak, "Fütüvvet", Diyanet İsiamAnsiklopedisi (DİA), İstanbul1996, XIJI, 261.

12 Fütüvvetin kavram ve kıırum olarak geçirdiği dönemler için bkz. Ömer ed-DesU.ki, a.g.e.,

s.21-132, 133-146, 220-233; Hasan el-Cemil, a.g.e., s.13-25, 81-101; A.Y. Ocak, DİA,

a.g.md., xm, 261.

13 Fütüvvetle ilgili yapılan araştırmalara dair bilgi için bkz. Suad Hakim, Mu'cemu's-sılfi, Beyrut

1981, s. 781-782; Hasan el-Cemil, a.g.e., 7-11; Gerard Zangar, "el-Fütüvvetü, hel hiye

filııisiyyetü'ş-şarkıyye? " (Arapça'ya tre. Enis Feriha ve Arkadaşlan), Dır3.sat İsiamiyye, Beyrut

1960, s. 213-218.

14 Fecl ile ilgili clhiliyye şiirlerinde örnekler için bkz. Hasan el-Cemi!, a.g.e., 13-18; Ziyauddin

ed-Dahili, a.g.m., 723-725.

162

Page 27: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

15 Kur'an-ı Kerim'de "Fütüvvet" kelimesi mevcut olmamakla beraber "fet:i" ve çoğulu "fitye ve

fityılıı" kelimelerinin geçtiği yerler içiu l:ı,kz. N"ısa 4/25;Yusuf 12/30,36,62; el-Kehf

18/10,13,60; Nıir 24/33; Enbiya 21/60. Ajnc~ Kur'an-ı Kerim'den :fiitüvvet'e dair deliller

içiu bkz .. Ahmed el-Muhib İbni Şeyh Muhammed el-Mi.kıül el-Erdeblli, Kitabu'l-Fütüvve,

Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya 2049, 99a-106b; Ahmet el-Haıpıiti, "Tuhfetü'l-vesaya"

(nşr. A. Gölpmarlı), İÜİFM, XI/1-4, (1949-50) s. 208-209.

16 Fr:ınz Teaschner, a.g.m., 205-206; Ömer ed-Desıiki, a.g.e., 220; A.Y. Ocak, DİA, a.g.md., XIII, 261.

17 S. Kocatürk, a.g.m., 13-14.

18 Ömer ed-Desılk.i, a.g.e., 22,26

19 Ömer Rıza Kehhale,"Fütüvvet", Dıclsat İctiniliyye fi'l-'usıirıı'l-İslliı:ıiyye, Dımeşk 1974, 23.

20 Ziyauddin ed-Dahili, "el-Fütüvve fi't-Tarllıi'l-İslami ve Ki.itübü'l·Lügat", Mecelletü'r-risrue,

XVI, 723-725.

21 Franz Teaschner, a.g.ın, s. 201; Ömer Rıza Kehhrue, a.g.e, 23

22 Franz Teaschner, a.g.ın, s. 211; Ömer Rıza Kehhrue, a.g.e, 24. Fütüvvetin teşkilat halini

aldığı dönemlerde, fiitüvvet teşkilatma giriş törenlerinde icra edilen "tuzlu su veya tuz ve su"

geleneği ve bu geleneğin Hz. Peygamber döneminden kaynağı içiu ... bkz. Harpıiti, a.g.e.,

s. 222-223; Kaşaru, a.g.e., s. 267-269.

23 A.Y. Ocak, a.g.md., DİA, 261.

24 Ahmed Emin Bek, es-Sa'leke ve'l-fiitüvvet fi'l-İsl.aın, ~e 1952, 22.

25 Franz Teaschner, a.g.nı, 211; Kamil Mustaf.ı eş-Şeybi, es-Sıla Beyne't-tasavvufu ve't-teşeyyü',

Beyrut 1986, 517-518; S. Kocatürk, a.g.m., 21-24.

26 Kurnaz, açıkgöz, avare, durmadan dolaşan anlamlanna gelen ayyar, devletlerin zayıfladığı ve

devlet gücünün tesirini yitirdiği dönemlerde ortaya çıkan, bazan kendilerine göre bir düzen

kuran çapnlcular, şehir eşkiyası, başı bozuk, zorbalar, efeler, kabadayılar; belalı ve soyguncu

kişiler içiu kullanılmıştır. Bk. Süleyman Uludağ, TasavvufTerimleri Sözlüğü, İstanbul1991, s. 76.

27 Laübill meşreb, kaydsız, münkir, sarhoş, görünüşte tenkidi, hakikatte selameti mıicib hal ve

kıyafette gezen kişiler içiu lcullanılır bir tabirdir. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarili Deyinıleri ve

Terimleri Sözlüğü, İstanbull993, m, 48.

28 Şatır da ayyarla aynı anlamda Jmllanılmıştır. Buna ilave olarak fiitüvvet ehliuden olan cömert,

cesur ve fedakar kimselerede şatır ve şutru denilmiştir. Bk. S. Uludağ, a.g.e., s. 76.

29 Ömer Rıza Kehhrue, a.g.e., 24.

30 S. Kocatürk, a.g.m., 25. A. Gölpmarlı, "İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve

Kaynaklan", İ.Ül.F.M., XI/1-4 (1949-50), s. 74-83.

a1 Bu gruptan olan cömert, cesıir ve fedakar bazı sıifilere de ayyar denilmiştir. H. m-IV j!X-X.

Asırlarda kullanılan ayyar tabiri tasavvufta fiitüvvet ehli ve civanmerd kinıseler içiu bir sıfat

olmuştur. Bk. S. Uludağ, a.g.e., s. 77.

163

Page 28: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

32 Franz Teaschner, a.g.m, 214.

33 Ahmed Emin Bek, a.g.e., 62.

34 Ömer ed-Desılki, a.g.e., 232.

35 Ömer ed-Desılki, a.g.e., 221; Muhammed Fehmi Abdullatif, "el-Fütüvvetü'l-İsJ.amiyye",

Mecelletü'r-risile, XO:, 56.

36 Ali e-Neşşk, a.g.e, m, 403.

37 İbn Sa'd, et-Tabalcltü'l-kübr.1, Beynıt 1985, VII, 647.

38 Ali e-Neşşk, a.g.e, m, 403.

39 Kamil Mustaf.ı eş-Şeybi, a.g.e., 519-521. A. Gölpmarlı, Abdürrezzak Kaşaru'nin "1\ıhfetü'l­

ihv:lıı" isimli fiitüvvetnamesini şia kültütünü yansıtan bir risile örneği olarak takdim

etmektedir. Bkz. A. Gölpmarlı, a.g.m.., s. 109.

40 A.Y. Ocak, a.g.m.d., DİA, Xlii, 261

41 A.Y. Ocak, a.g.m.d., DİA, Xlii, 261.

42 İbnü'l-Kayyım el-Cevziyye, Medmcü's-s:üikin, Kahice 1983, II, 354.

43 Ali Sami en-Neşşk, Neş'etü'l-:fikri'l-felsefi :6.'1-İslıtm, Beynıt 1980 (8. Baskı), m, 403.

44 Bkz. Sülemi, a.g.e. (tre. S. Ateş), 22-94; Knşeyri, er-Risile, Kahice 1984, 473-479,

(tre. Süleyman Uludağ) İstanbul1978, 324-331; Abdullah el-Ens:lıi el-Herevi,

Kiclbü'l-fiitüvve, Süleymaruye Kütüphanesi, Ayasofya 2049, 149a-154b; Mi1cli..l el-Erdebtli,

a.g.e, 99a-106p.

45 Süleyman Uludağ, "Fütüvvet" DİA, XIIT, 260.

46 C. Van Arendonk.-Bichr Paris, "Fütüvvet", .MEB İslam Ansiklopedi.si, IV, 701; Franz

Taeschner, a.g.m., 220; ; S. Uludağ, a.g.md., DİA, Xlii, 260; A. Gölpmarlı, a.g.m., s. 112.

Ayrıca Gölpınarlı bu makalesinde ilk telif edilen fiitüvvetnameden başlayarak, Sülemi,

Knşeyri, Ens:lıi ..... sıralamasıyla bir "fiitüvvetnameler seceresi" vermektedir. Bkz. A.

Gölpınarlı a.g.m.., s.ll4.

47 Geniş bilgi için bkz. Sülenli, a.g.e.,(trc. S. Areş), 22-94.

48 Abdullah Ens:lıi el-Herevi, Kitabu Menazulü's-s3.irin, (Tah. Es-Seyyid Muhammed Bedruddiıı

en-Na'saru), Mısır 1908, 23. İbn Kayyım El-Cevziyye, a.g.e., 691-699.

49 Ömer ed-Desılkt, a.g.e., 232; Hasan el-Cenill, a.g.e., 29.

50 Bkz. Taeschener, a.g.m.., 220; A. Gölpmarlı, a.g.m., s. 12; Muhammed Said Abdulmecid Said

el-Afg:!.ııi, Abdullah el-Ens:lıi el-Herevi, Kahice 1968, 102.

51 Süleymaniye Kiitüp4anesi, Ayasofya Bölümü 2049 no'lu mecmua içerisinde 149a-154b

varaklan arasmda bulunan 13 saayfalık bu risale Nesih olarak yazılmış ve yazısı gayet açıktır.

Arapça te' lif edilen risilenin bazı bölümleri de yer yer Farsça yazılmıştır.

52 Said el-Afg:!.ııi, a.g.e., 86; S. Uludağ, "Hace Abdullah El-Ens:lıi el-Herevi", DİA. XVli, 222.

164

Page 29: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

53 Bkz. Abdullah Ensm el-Herevi, Ki.tabu'l-fiitüvve, 149b, 152a, 153a, 153b.

54 Bkz. Abdullah Ensılıi, a.g.e, 149a, 149b.

55 Süleyman Ateş'in tercümenin giriş kısmında "Sülemi'nin Hadis ve Tasavvufa Dair Sözlerini

Rivayet Ettiği Şeyhleri" başlığı altındaki verdiği 77 sı1finin hiçbirinin ismi Ensıhi'nin

risatesinde yer almamakta ve onlardan fiitüvvete ilgili herhangi bir rivayet bulunmamaktadır.

Bkz. Süleıı:ıi, a.g.e., (tre. S. Ateş), 9-18.

56 Abdullah Ensm'nin hayatıyla ilgili geniş bilgiiçin bkz. Said el-Mgfull, a.g.e, s.1-79; S. Uludağ,

a.g.md., DİA, XVJI, 222-226.

57 Bkz. Abdullah Ensm'nin naklettiği fiitüvvet hikayeleri. Ensı1ri, a.g.e., 154a, 154b.

58 Krş. Kıışeyri, a.g.e., 482-489; Ensılıi, a.g.e., 149a-154b.

59 Said el-Mgfull, a.g.e., 37, 40. S. Uludağ, a.g.md, DİA, XVII, 222.

59 Kchf Sılresi 18/13.

60 Mı1ide Sılresi 5/83

61 Mı1ide Sılresi 5/1

62 Kchf Sılresi 18/13

63 Buhılıi, Mezlliın 3; Müslim, Birr 58, 72, Zikr~ 38; Ebıl Davıld, 38/60; Tirmizi, Hudıld 3.

Furlcln Sılresi 25/63

64 Hadisin kaynağı buluuamamıştır.

65 Tıı:mi.zi, Birr 40; Keşfu'l-h.afa, II/1468; Münı\vi, Muhammed AbdurraUf, Feyzu'l-kadtr, Mısır

1938, IV /4084.

66 Feyzu'l-kadtr, ill/3644.

67 Haşr Sfuesi, 59/9

68 Enbiy;\ Sılresi, 21/60.

69 Hadid Sılresi 57/24.

7° Hucıirı1t Sılresi 49/12.

71 Feyzu'l-kadtr, ill/3644.

72 Nur Sılresi 24/30.

73 Bakara Sılresi 1/156.

74 İbrahim Sılresi 14/7.

75 Fecr Sılresi 89/27.

76 Ebıl Dı\vud, Edeb 5; Ahmed b. Hanbel, 2/394.

77 Ahmed b. Hanbel, 3j75.

78 Aclılni, İsıruill Muhammed, Keşfu'l-haf.i, Beyrut 1351, II, 2893.

165

Page 30: r • fakültesi dergisipersonel.klu.edu.tr/dosyalar/kullanicilar/mehmetbilalyamak/dosyalar... · ta idi. Bu teşkilat mensupları önceleri içki/şarap kullanırken, daha sema bu

79 Keşfu'l-hala, I, 79

80 Feyzü'l-kadir, II, 1249.

sı BuhiD, Fiten 2; Müslim, İmıira 53, 54, 55; Ebıl D~vud, Sünnet 27; Tirmizi, Edeb 28; Nesei:,

Tahrlm 6/27.

s2 Buhm, Hums 15, Megıizi 73, Ahmed b. Hanbel, 3/308.

83 Ebıl D~vud, Edeb 126.

84 Keşfu'l-ha&, I, 397; Feyzü'l-kadir, I, 1110.

85 Keşfu'l-ha&, II, 2542.

86 Kenzü'l-1llllllill, XV, 43551, XVI, 44168. (Deyleı:nİ)'de Hz. Ali'nin rivayeti.

87 Kenzü'l-umm~ V, 4221.

88 Bütün gayretierimize rağmen müellifin bu isimde bir kitabına ulaşamadık..

89 İns~ Sılresi 7 6/9.

90 A'raf Sılresi, 7/199.

91 Keşfu'l-hafa, I, 1352.

92 Fussilet Sılresi, 41/34.

93 Müslim, İman 71; BuhiD, İman 7; Tirmizi, Kıy~e 59; Nesei, İman 19,33.

94 Krş.Tılsi, Ebıl Nasr es-Sernic, (i:h.Abdülbalim. Mahhmud-Abdülbill Surur) el-Luma', Mısır

1960 s. 425; Sülemi, Ebıl Abdurrahm~, Tabakatü's-sıl.fiyye, .IG.Iıire 1986, s. 80; Kı:leb~zi,

Ebıl Bekir Muhammed b. İshak, et-Taarruf, Kahire 1960, I, 133-134; Hucvılri, Ebıl Hasan

Ali b. Osman. Kı:şfu'l-mahcılb, .IG.Iıire 1974, s. 436.

95 TaM Sılresi, 20/16.

96 Krş. el-Lum'a, s. 86-89; Kuşeyıi, Ebu'l-K:i.sımAbddulk.erim, er-Risale, Mısır 1966, s. 610; et­

Taarruf, s. 130-133; Kı:şfu'l-Mahcılb, s. 547; Tabakatü's-Sılfiyye, s. 21,119, 163,232, 234,

320; Ebıl Tllib el-Mekki, Kı.ıtu'l-Kıılılb, Mısır 1961, II, 50-63.

97 el-En'~ Sılresi, 6/57; Yılsuf Sılresi, 12/67.

9S A'rafSılresi, 7/17.

99 Tlli Sılresi, 20/21.

ıoo Hadis'in kaynağı bulunamamıştır.

ıo1 Keşfu'l-ha&, II, 2150.

1°2 Nahl Sılresi, 16/90.

103 YusufSılresi, 10/92.

104 Yusuf Sılresi, 10/100.

105 Yusuf Sılresi, 10/92.

166

ı J

ı

ı ı ı

ı ~ı ıl

'1 r

J H ı ı