PRETERM EYLEM VE PRETERM ERKEN MEMBRAN RÜPTÜRÜ ...
Transcript of PRETERM EYLEM VE PRETERM ERKEN MEMBRAN RÜPTÜRÜ ...
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
BAKIRKÖY DOĞUMEVİ
KADIN VE ÇOCUK HASTALIKLARI
EĞİTİM HASTANESİ
Klinik Şefi Dr.Yavuz CEYLAN
PRETERM EYLEM VE PRETERM ERKEN MEMBRAN RÜPTÜRÜ
OLGULARINDA SERUM FERRİTİN DÜZEYİ
Dr.Defne YÜKSEL ÖZKAYA
(Uzmanlık Tezi)
İSTANBUL 2005
1
ÖNSÖZ
Asistanlığım sırasında bilgi ve deneyimlerinden büyük ölçüde yararlandığım
Şefim Op.Dr.Yavuz Ceylan’a; eğitimime yaptıkları büyük katkılarından dolayı Sayın
Klinik Şeflerim Op.Dr.Hasan Cemal Ark, Op.Dr.Ali İsmet Tekirdağ ve Doç.Dr.Ahmet
Gülkılık’a , hastanemiz başhekimi Uzman Dr.Hüseyin Aldemir’e;bu zorlu yolda
eğitilmem için emeklerini esirgemeyen tüm kadın doğum ve anestezi
uzmanlarıma;birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum asistan
arkadaşlarıma,hemşirelerimize ve tüm hastane personeline ; tezimin hazırlanmasında
laboratuvar düzeyindeki desteğinden ve içtenliğinden dolayı Uzman Dr.Aysel Sirel’e
sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
2
İÇİNDEKİLER
Sayfa
GİRİŞ……………………………………………………………………………1
GENEL BİLGİLER
ERKEN MEBRAN RÜPTÜRÜ………………..………………………3
DOĞUM EYLEMİNİN FİZYOLOJİSİ VE ENDOKRONOLOJİSİ.17
PRETERM EYLEM VE PRETERM DOĞUM………………………23
GEREÇ VE YÖNTEM…………………………………………………43
BULGULAR……………………………………………………………………..45
TARTIŞMA……………………………………………………………………...50
ÖZET………………………………………………………………………….....53
KAYNAKLAR…………………………………………………………………..54
3
GİRİŞ
Preterm eylem ve doğum, tıp ve teknolojideki gelişmelere karşın çağdaş obstetrikte
halen güncelliğini korumakta ve perinatal morbidite ve mortaliteye neden olan sorunların
başında gelmektedir.
Çağdaş obstetrik anlayışının gelişmesi ile diğer obstetrik komplikasyonların
oranında azalma meydana geldiği halde preterm eylem tedavisi için bugüne kadar
geliştirilen tedavi yöntemleri ile, preterm doğum ve preterm erken membran rüptürü
insidansı azaltılamamıştır. Bu nedenle erken doğuma bağlı morbidite ve mortalite
insidansında göreceli bir artış meydana gelmiştir (57). Preterm eylem sonucu doğan
bebeklere ait mortalite oranı konjenital anomaliler dışlandığında, perinatal ölürnlerin %
85'ini oluşturmaktadır (11).
Preterm doğumların %80’i spontan preterm eylem ve preterm erken membran
rüptürü (PEMR) nedeni ile olmaktadır. Geriye kalan %20’lik bölümün nedenini maternal
ve fetal sorunlar oluşturmaktadır (51,54).
Son yıllarda yapılan çalışmalar, preterm eylemin etyolojisinde enfeksiyonun yerini
desteklemektedir. Plasental zarlarda subklinik enfeksiyonun; koryoamnial zarlar
açılmadan önce ve sonra oluşan koryoamnionitisin ve histolojik enfeksiyonun
etyolojideki rolü giderek ağırlık kazanmaktadır (51,66,73). Preterm doğum yapan
gebelerin plasental zarlarında, termde doğum yapan gebelere oranla 2-4 kat sıklıkta
mikroorganizmalar izole edilmiştir (51).
Histolojik koryoamnionitise ise, preterm doğum yapan gebelerin %9-14'ünde,term
doğum yapan gebelerin %4-16'sında rastlanmaktadır.Preterm eylem ve enfeksiyon
arasında bir korelasyon bulunmakla beraber bu iki bulgu her zaman birlikte
görülmemektedir. Preterm eylem ile beraber subklinik enfeksiyonun saptanması
halinde,bu olguların tedaviye dirençli olduğu ve eylemin sıklıkla preterm doğum ile
sonuçlandığı saptanmıştır (51).
4
Gebelerin %2-3’ünde amnion kesesinin açılması 37 gebelik haftasından önce
olmakta ve bu da anne ve fetüste enfeksiyona neden olabilmektedir. Geleneksel tanı
yöntemleri yüksek yanlış negatif ve pozitif hıza sahiptir. Ayrıca bu yöntemler kişisel
tahmin ve deneyime bağlı olup,invaziv yöntemlerdir (13,14). Çalışmalar, spontan
preterm doğumu tahmin etmeye yararlı olduğu ileri sürülen servikovajinal fetal
fibronektin,serviksin transvajinal ultrasonografik ölçümü ve bakteriyal
vajinozis,intraservikal veya intraamniotik enfeksiyonlar gibi enfeksiyonların doğrudan
ve dolaylı tanınması gibi özellikli tekniklere yönelmiştir (10,15,16,17,18.)
Amnion sıvısının amniosentezle alınıp mikrobiolojik kültür yapılması, intrauterin
enfeksiyon tanısının altın standardıdır ,ancak bu işlemin invaziv olması ve sonuçlarının
geç çıkması sık kullanılmasını engellemektedir (20). Son zamanlarda diğer amnion sıvısı
testleri; Gram boyama, katalaz aktivitesi, Iimulus amebocyte Iysate, lökositesteraz,
lökoatraktan aktivitesi, glukoz, lökosit ve interlökin 6 bakılması, intrauterin enfeksiyon
riski yüksek gebelere önerilmektedir (9,15,20).
Enfeksiyonun önemli bir göstergesi olan lökosit sayısı, gebelikte arttığından ve
stres, fiziksel aktivite gibi faktörlerden etkilendiğinden,preterm eylemde enfeksiyon
gösterme açısından güvenilir bir test değildir. Yine enfeksiyonu gösteren klinik bir bulgu
olan ateş, enfeksiyonun ileri evresinde yükselmektedir (5,6,51,73).
Serum ferritin düzeyi,total vücut demir ölçümünde önemli bir parametredir ve
düşüklüğü demir eksikliği içintanısaldır. Son çalışmalarda ferritin akut faz reaktanı
olarak değerlendirilmekte ve akut ve kronik enfeksiyonlarda, kardiovasküler cerrahi ve
kazalara bağlı doku zedelenmelerinde, karaciğer hastalıkları ve kanserlerinde ve
preeklampside arttığı söylenmektedir. İkinci ve üçüncü trimester serum ferritin düzeyinin
maternal subklinik enfeksiyonu belirttiği ve bu gebelerde preterm doğum ve EMR
riskinin arttığı ileri sürülmektedir (3,7,19,25,26,27).
5
GENEL BiLGiLER
ERKEN MEMBRAN RÜPTÜRÜ
FETAL MEMBRANLAR
Fetal membranlar, normalde uterus kavitesini döşer ve fetüsü tamamen çevirir
Membranlar, ince ve içte olan amnion (0.02-0.5 mm), kalın ve dışta olan koriondan
oluşmuştur. Bu iki membran arasında amnionun rejenerasyonu için gerekli olan
kollajenden zengin bağ dokusu vardır. Korionu yapan hücreler,blastosist oluşumunun
hemen ardından belirir, amnion ise 7-8. günlerde, şekillenmiş embriyonun dorsal
yüzünde ortaya çıkar. Amnion ve korion, anatomik olarak farklı orijinlidirler.
Membranlardaki büyüme mitotik aktivite ile 28 gebelik haftasına kadar devam eder ve
bundan sonra kesenin büyümesi, gerilmesiyle gerçekleşir. İki membran, genellikle birbiri
üzerinden kayar ve doğumda birbirinden kolaylıkla ayrılır. 28. gebelik haftasından sonra
amnion tek katlı kübiodal hücreden oluşur, korion ise 4-6 sıralı poligonal hücrelerden
oluşmuştur (5,6). Amnion koriona göre daha fazla gerilme kuvvetine sahiptir ve ikisi
birlikte daha fazla basınca karşı koyarlar. Gebelik ilerledikçe zarlarda meydana gelen
biyokimyasal ve biyofiziksel değişikliklere bağlı olarak zayıflama olur. Gebelik
ilerledikçe kollajen içeriği azalır. Kapalı bir serviksteki zarların yırtılması için gereken
basınç, 3-4 cm açıklığı olan serviksteki zarların yırtılması için gereken basınçtan azdır
(4,5,6).
Amnion ve korion membranları ile çevrelenmiş olan amnion sıvısı fetüsün normal
işlevleri, büyümesi, gelişimi ve hareketleri için uygun ortamı yaratır. Kas gelişimini ve
somatik büyümeyi sağlar. Amniotik sıvı ayrıca fetüsün solunum sisteminin gelişmesini,
ısı transferini, umblikal kordonun serbest hareketliliğini ve fetüsün travmalardan
korunmasını sağlar. Amniotik sıvı, membranlar ile fetüsü vajen ve serviksten
ulaşılabilecek mikroorganizmalardan korur. Membranlar, aynı zamanda prostaglandin
gibi önemli maddelerin oluşması için gerekli fosfolipidlerin deposudur (4,5,6).
6
Erken membran rüptürü (EMR) veya amniorheksis fetal zarların doğum
başlamasından en az bir saat önce yırtılması ve amnion sıvısının akmasıdır, böylece fetüs
ve dış ortam arasındaki barier yıkılmış olur. EMR 37 gebelik haftasından önce meydana
gelirse, preterm erken membran rüptürü (PEMR) denir. Etyoloji, komplikasyon ve
sonuçlar açısından PEMR ve EMR benzemektedir; ama PEMR'de membran
yırtılmasında asıl rol oynayan nedenin koriodesidual bölgedeki enfeksiyon olduğu
düşünülmektedir (4,5,6,26).
Membranın yırtılması ve doğumun başlaması arasında latent bir devre vardır. Bu
süre EMR'de 0-12 saat iken gebelik haftası küçüldükçe uzamaktadır. Termde eylem,
membran rüptürünü takiben 24 saat içinde %90 oranında başlarken, 28-34 gebelik
haftalarında %50 gebede doğum 24 saat içinde, %80-90'ında ise 1 hafta içinde
başlamaktadır. 24-26 haftadan küçük gebeliklerin %50'sinde doğum 1 hafta içinde
başlamaktadır (4,6).
İNSİDANS
EMR, tüm gebeliklerin %10'unda görülmekle birlikte olguların % 60-80'i term
gebelerde ,%20-40’ı 37. haftadan küçük gebelerde meydana gelmektedir (6). PEMR
tüm doğumların %2-3 ünde görülmekte olup, preterm doğumun en sık nedenidir (10).
ETYOLOJİ
EMR'nin etiopatogenezi tam olarak bilinmemektedir ve birçok hipotezler ileri
sürülmektedir. Bazı epidemiolojik çalışmalarda PEMR'ye neden olabilecek bazı etkenler
belirtilmiştir. Bunlar genital yol enfeksiyonları veya bazı mikroorganizmalarla
kolonizasyonu, mekanik zarar, sigara, bazı vitamin ve besin eksiklikleri, koitus, düşük
sosyoekonomik durum, gebelikte kanama ve plazminojen aktivasyonudur. Maternal kilo,
travma veya mekonyum ile EMR arasında ilişki bulunmamıştır (4,5,6,8,9,35).
Termde zarlarda zayıflamaya bağlı olarak EMR’nin fizyolojik olay sayılabileceği
görüşü tam destek görmemiştir (4). Polihidramnios da zarları aşırı gerip zayıflatabilir ve
bu EMR'ye neden olabilr. Serklaj ve amniosentez gibi girişimler sonrası EMR
görülebilir. İkiz gebeliklerde ve daha önce EMR öyküsü olanlarda EMR sık
7
görülmektedir. Servikal yetersizlik olgularında zarlar bir süre vajen içine kabardıktan
sonra sıklıkla yırtılır (4,5).
Enfeksiyon:
PEMR'de en önemli nedenin enfeksiyon olduğu düşünülmektedir. İltihabi olaylar
membranları zayıflatır ve rüptüre neden olur. PEMR ve preterm doğumun büyük
kısmında amniotik sıvıda patojen mikroorganizmalar gösterilmiştir.Prematürite ile ilişki
kurulan mikroorganizmalar Neisseria gonorrhea, B grubu streptokoklar, Bakteriodes
türleri ve diğer anaeroblar, Trichomonas vaginalis, Chlamydia trachomatis ve
Mycoplazmalardır (5,6,9,31). Birçok çalışmada bakterial vajinozis ile preterm doğum ve
EMR arasında ilişki bulunmuştur (1,5).
PEMR'de, olasılıkla assendan enfeksiyonla bakterilerin içerdikleri kollegenaz
enzimi, membran kollegenaz aktivitesine ve dayanıklılığına etki ederek membran
rüptürüne neden olmaktadır. Bu, özellikle B grubu Streptokoklar, S.aureus ve
Bakteriodes türleri için geçerlidir (4,5,6). Yapılan bir çalışmada membran
zedelenmesinde rüptüre neden olan proteazların rolü araştırılmıştır. Proteazlar eksojen
(enfeksiyon yapan mikroorganizmalar) veya endojen kaynaklı (mekonyum, amnion sıvısı
veya maternal doku) olabilir. Proteazların membranları zayıflatarak EMR'ye neden
olduğu düşünülmektedir. (9,38)
EMR'li olgularda fetal kord immünglobulinleri olan IgA ve IgM seviyeleri kontrol
grubundan anlamlı yüksek bulunmuştur. EMR'li olgularda immünglobulinler, rüptürden
sonra ilk 12 saat içinde veya rüptürü izleyen 72 saat içinde pik yapmaktadır.
İmmünglobulinlerin ilk 12 saat içinde pik yapması rüptürden önce enfeksiyon varlığını
göstermektedir(5,6).
Vajinal pH:
EMR ile ilgili görülen N.gonorrhea, B grubu streptokoklar ve anaeroblar vajen
pH'ını yükseltirler. Yapılan çalışmalarda vajinal pH'ın 4.5'den yüksek olan olgularda
PEMR riskinin vajinal pH'ın 4.5 veya altında olan olgulara göre arttığı bildirilmiştir
(1,6,14,16,27).
8
Vitaminler, minerellar ve beslenme faktörleri:
Kötü beslenmede membran defektleri görülebilir. Özellikle kollajen
formasyonunun esası olan vitamin C yetersizliğinde EMR sıklığı artar. (6,10,19)
Amniotik sıvıda antimikrobial ve antiviral rolü olduğu düşünülen çinko eksikliğinde,
EMR riskinde artış olduğu ileri sürülmektedir. Pek çok enzim sisteminde önemli rol
oynayan bakırın eksikliğinde kollajen matürasyonu engellenebilir ve elastin üretimi
azalarak EMR'ye neden olabilir (5,6,8,19,28).
Sigara ve kanama:
Sigara içen kadınlarda EMR ve PEMR daha sık görülmektedir. Bu doza bağımlı
olup 10 sigaradan fazla içenlerde risk artmaktadır (5). Sigara gebenin beslenmesini
olumsuz etkiler, özellikle askorbik asid düzeyini azaltır. Ayrıca sigara, immüniteyi bozar
ve enfeksiyonlara yanıtı azaltır. Nikotin, arteriolar konstriksiyona neden olarak desidual
iskemi oluşturur. 34 gebelik haftasından önce EMR, sigara içenlerde içmeyenlere göre 3
kat fazladır. Bu risk, terme kadar devam eder (5,6,8,10).
Gebeliğinin herhangi bir döneminde vajinal kanama geçiren gebede sigara içimi
de varsa PEMR riski artmaktadır (5,6).
Servikal yetmezlik:
Servikal yetmezlik varlığında membranlar daha fazla vajinal bakteri ile ilişkili
olurlar. Böylece, enfeksiyon ve PEMR riski artar. Ayrıca, serklaj sonrasıda EMR
görülebilir. Özellikle acil yapılan serklajda, korioamnionitis ve PEMR riski
artmaktadır (5,6). İkinci trimesterde serviksin transvajinal USG ile değerlendirildiği ve
servikal uzunluğun < 25mm olduğu olgularda, preterm doğum ve EMR riskinde artış
olduğu ileri sürülmektedir (5,10,17,18).
Prolaktin düzeyi:
Prolaktin EMR'li gebelerin koryonik membranlarında önemli ölçüde yüksek
bulunmuştur. Amnion sıvısındaki yüksek prolaktin düzeyi, membranların su ve elektrolit
miktarlarında yaptığı değişiklikler ile membranın elastik kısmını bozmaktadır (6).
Koitus:
9
Koitus ile EMR ve PEMR arasında kesin neden- sonuç ilişkisi gösterilememiştir
(6,8,10).
TANI
Öyküdeki, vajinadan bol sulu bir akıntının geliş ifadesi, %90 olguda EMR'yi
belirtir; ancak bazı olgularda yalnızca kesintili ve az miktarda akıntı veya perineal
ıslaklık vardır. Ancak, aynı öykünün EMR olmaksızın idrar kaçırma, servikal ve vajinal
bol akıntı ile de oluşabileceği de unutulmamalıdır. Gebenin muayenesinden önce,
tanıdan emin olunamaz. EMR varlığında perine ıslaktır. Aseptik koşullarda kuru bir
spekulumla yapılan vajinal muayenede vajen arka forniksinde sıvı biriktiği görülür.
Ancak, EMR, 24 saatten önce oluşmuş ise vajen sadece ıslaktır. Uterus fundusuna baskı
veya valsalva manevrası yapılırsa kanal servikalden vajene sıvı akımı izlenebilir.
Amniotik sıvı kalmamışsa veya fetal kısımlar kanal servikali kapatıyorsa bu akım
izlenmeyebilir. Amniotik sıvının kendine özgü bir kokusu vardır ama çoğu kez vajinal
sekresyon ve kanla baskılanmıştır (5,6,12,26).
Serviksin dijital muayenesi, PEMR tanısı kesinleştikten sonra yapılmamalıdır.
Doğum 24 saat içinde planlanıyorsa yapılabilir.Tek bir dijital muayenin bile, amnionitis
ve neonatal enfeksiyonu artırdığı bildirilmiştir (5).
EMR tanısı, her zaman kolay olmayabilir. Bu nedenle pek çok test geliştirilmiştir.
En çok kullanılan, vajinal pH ölçümüdür. Gebelikte normal vajen pH'1 4.5-6.0 arasında
değişir.Amniotik sıvı pH'1 ise 7.1-7.3'dür. PH tayini için litmus, bromthymol mavisi ve
nitrazin kağıtları kullanılabilir. Bugün yeğlenen, nitrazin kağıtlarıdır. Kağıtlara sodium
dinitrotrophenylozanapthol disulfonate fikse edilmiştir. PH 6.5 üzerinde ise rengi sarı
yeşilden koyu maviye çevrilir. Ortamda kan, semen, vajinal enfeksiyon, alkali
antiseptikler ve ender olarak alkali idrar varsa yalancı pozitiflik %1-17 arasında değişir.
Yalancı negatiflik oranı %3-5 arasındadır ve uzamış EMR'de görülebilir (4,5,6,13).
Amniotik sıvının kristalizasyonu da, EMR tanısında kullanılabilir. Vajen arka
forniksten kuru bir pamuklu çubukla alınan sıvı örneği bir lam üzerine yayılarak 5-7
10
dakika kurutulur, sonrasında mikroskop altında amniotik sıvının tipik eğrelti otu
manzarası (ferning), %85-98 oranında görülür. Servikal mukusta daha yaygın ve çiçeksi
görünümdeki fern paterni ile yanlış pozitif sonuç verebilir. Fern testi mekonyum, vajinal
pH' da değişiklikleri ve kan:amnion sıvı oranı 1/5 oluncaya kadar etkilenmez. Kan,
nemlendiriciler, vajinal akıntılar yanlış negatif sonuç verebilir (4,5,6,13).
İntraamniotik boyama testleri ise fetüsü boyamaları, mekonyumu maskelemeleri ve
fetüse zararlı etkilerinden dolayı kullanılmamaktadır. Çoğunlukla indigo carmine
amniosentez yolu ile verilip transservikal boyanma izlenir. Metilen mavisi yenidoğanda
hemolitik anemi ve hiperbilirubinemi yaptığı için kullanılmaz (5,6).
Ultrasonografi kolay uygulanabilirliği ve yan etkisinin olmamasından dolayı EMR
tanısında sık kullanılmaktadır. Aynı zamanda fetal prezentasyon, gestasyonel yaş ve
tahmini fetal ağırlık değerlendirilir. Spesifik olmamasına karşın, azalmış sıvı volümü
EMR tanısını destekler. Amnion sıvısının normal olması, EMR tanısını dışlamaz (5).
Normalde vajen sıvısında bulunmayıp amnion sıvısında bulunan maddelerden
prolaktin, diamino-oksidaz, AFP ve fibronektinin, vajen sıvısında saptanması ile EMR
tanısı konulabilir (5,6,13). Yapılan bir çalışmada, özellikle AFP için geliştirilen anti AFP
monoklonal antikor kitleri ile, EMR tanısında duyarlılık %98, nitrazinde %77, ferningde
%62 bulunmuştur. AFP testi, kandan etkilenmekte ancak idrar ve semenden
etkilenmemektedir (13).
KOMPLİKASYONLAR
EMR'de en önemli komplikasyonlar, erken doğum dolayısıyla prematürite, maternal
ve fetal enfeksiyonlar, umbilikal kord basısına veya kordon sarkmasına bağlı hipoksi ve
asfiksi, pulmoner hipoplazi ve fetal deformitelerdir. (4, 6)
PEMR'nin nonenfeksiyöz riskleri:
1. Kordon sarkması: nonverteks prezentasyonda sıktır.
2. Sezaryen oranının artması: indüksiyona yanıt vermeme, non verteks
prezentasyonlar.
3. Ablasyo plasenta: PEMR'lerin %5-6'sında ve EMR'den sonra kanama olursa %25
oranında bulunmuştur.
11
4. Pulmoner hipoplazi: EMR haftası ile orantılıdır. 19.haftada %50, 22.haftada %25
ve 26.haftadan sonra % 10'dan az bulunmuştur.
5. Respiratuvar distres sendromu. (27)
Erken doğum:
Membran rüptürünü izleyerek gebelik yaşı ile ters orantılı olarak doğum ağrıları
başlar. Erken gebeliklerde membran rüptürü ile eylemin başlaması arasındaki latent
period uzun iken, terme yaklaştıkça kısalır.Termdeki gebelerde EMR'yi izleyen 24.saat
içinde %90 olguda doğum ağrıları başlarken, 28-34 gebelik haftalarında %50 olguda 24
saat içinde, %80-90 olguda 1 hafta içinde doğum ağrıları başlar. 24-26 gebelik
haftalarında ise ancak %50 gebede doğum ağrıları 1 haftada başlar (26,11).
Enfeksiyon:
EMR anne ve fetüste enfeksiyon riskini artırır. Maternal enfeksiyon riski
sosyoekonomik duruma, gebelik haftasına, latent period süresine, amniotik sıvı
volümüne bağlıdır. Latent period uzadıkça (özellikle 24 saati geçen olgularda)
enfeksiyon riski de artmaktadır. Korioamnionitis insidansı, düşük sosyoekonomik
düzeyli gebelerde, sık vajinal muayenede ve internal monitörizasyonda artmaktadır. 25
gebelik haftasının altında ise korioamnionitis riski ilk 72 saatten sonra süre ile artmaz.
EMR'li gebede oligohidramnios varsa,enfeksiyon riski artmaktadır (4,6,29).
EMR ile ilişkili olarak gelişen maternal enfeksiyonlar, korioamnionitis ve
endometrititistir. Korioamnionitis insidansı, EMR'li olgularda % 9 civarındadır.
PEMR'de ise, %15-25 arasındadır. Endometrititis, doğumdan önce veya sonra
gelişebilir,myometrium hatta parametriuma yayılabilir. Korioamnionitis sonucu
endometrititis gelişebildiği gibi sepsis, dissemine intravasküler koagülopati, renal
yetmezlik ve yetişkin tipi respiratuar distres sendromu ortaya çıkabilir (5,6).
Korioamnionitis nedeni olan mikroorganizmalar çok çeşitli olup, en önde gelenler
aerobik ve anaerobik streptokoklar, aerobik koliform gram negatif bakteriler, bakteriodes
ve fusobakterium türü anaeroblar başta olmak üzere diğer anaeroblardır (5,6,14,29).
EMR varlığında, yenidoğanda enfeksiyon riski artmaktadır. (%1.4)
Korioamnionitis gelişmişse bu oran %8.7 çıkar (1,32). Yenidoğanda enfeksiyon riski
12
prematüritede, maternal B grubu streptokok kolonizasyonunda ve erkek fetüste
artmaktadır. Yenidoğanda 34. gebelik haftasının altında latent period ile enfeksiyon
insidansı arasında pozitif bir korelasyon yok iken, termdeki gebelerde 72 saatten uzun
süren latent period varlığında perinatal morbidite ciddi şekilde artmaktadır. Maternal.
enfeksiyona neden olan aynı organizma konjenital pnömoni, sepsis veya menenjit
oluşturabilir (5,6,29).
Fetal distres:
Malprezentasyon varlığında EMR ile umblikal kord prolapsusu riski artmaktadır.
Ayrıca oligohidramniosa bağlı olarak prolapsus olmaksızın da kord basısı olabilir. Bu
komplikasyon, eylem öncesinde veya sırasında meydana gelebilir. Ablasyo plasenta da
fetal distres yapabilir (5).
Pulmoner hipoplazi ve fetal deformiteler:
Normal akciğer gelişimi ve normal solunum hareketleri için yeterli amnion sıvısı
gereklidir. Özellikle 22. gebelik haftasının altında ve uzun süren oligohidramnios
olgularında pulmoner hipoplazi gelişebilir. Oligohidramniosun ortaya çıkardığı bası ile
abdomen diafragmayı yukarı iter, akciğer kompresyonu meydana gelir ve fetal akciğer
sıvısı boşalır. Bu sıvını azlığı ve yokluğunda akciğer matürasyonu sağlıklı olmaz (5,6).
EMR'nin latent periodu ve oligohidramniozun derecesi ile ilgili olarak fetal
deformiteler meydana gelebilir. En çok extremite kontraksiyonları görülür. Ancak EMR
ilk trimesterde oluşmuş ise, multiple ciddi fetal deformiteler görülebilir (5).
TEDAVİ
PEMR tanısı kesinleştikten sonra,acil doğumu gerektirecek maternal ve/veya fetal
endikasyonlar araştırılmalıdır. Fetal endikasyonlar içinde en acil olanlar, kord prolapsusu
ve kompresyonuna bağlı bradikardi; maternal endikasyonlar içinde ise,
korioamnionitistir.
EMR'de tedavi, acil doğum ile bekle gör arasında çok geniş bir yelpazede
gerçekleşmektedir. Bu geniş dağılımı gebelik yaşı, latent period süresi, eşlik eden
medikal ve obstetrik komplikasyonlar, enfeksiyon, mekonyum varlığı, pozitif vajen
13
kültürü, nonreaktif NST, variable deselerasyon, serviks olgunluğu ve prezentasyon şekli
etkilemektedir (6).
EMR oluştuktan sonra oluşan oligohidramnios,fetal ultrasonografik ölçümleri
etkileyebildiği için en kıymetli ölçüm femur uzunluğudur (4,5).
Belirleyici (Konservatif) veya aktif tedavi seçiminde fetüsün iyi olup olmadığı da
çok önemlidir. Konsevatif tedavinin amacı maternal veya fetal/neonatal enfeksiyon
riskini artırmadan gebelik süresinin uzatılmasıdır. Bu nedenle intraamniotik enfeksiyon
olup olmadığı araştırılmalıdır. Korioamnionitis varlığında maternal ateş (38°C’den
fazla), maternal ve fetal taşikardi, lökositoz (20000 hücre/mm3'den fazla), kötü kokulu
veya pürulan vajinal akıntı ve uterus duyarlılığı ile tanı, hemen konulabilir. Önemli
olan, enfeksiyonu başlangıçta saptayabilmektir. Korioamnionitis, fetal prognozu çok
kötü etkiler ve neonatal morbidite ve mortaliteyi artırır. Amniosentezle intraamniotik
enfeksiyon araştırılabilir. Doğrudan gram boyama ve amnios kültürü arasında, sonuçlar
açısında çok fark olmaması,kolay uygulanan ve çabuk netice veren doğrudan gram
boyamayı daha avantajlı hale getirmiştir (2,4,5,6,20,37).
PEMR'li olgularda amnion boşluğunun mikrobial invazyonu, %30 oranında
olmaktadır. Mikrobial invazyon olan olgularda kısa latent süresi, korioamnionitis,
endometrititis ve perinatal morbiditede artış görülür (20,21,37). Amniotik sıvıda hızlı
sonuç veren gram boyamadan başka katalaz aktivitesi, Iimulus amebocyte Iysate, lökosit
esteraz, lökoatraktan aktivitesi, glukoz, lökosit, sitokinler’ın araştırıldığı ve interlökin 6
bakılmış çalışmalar vardır (20). Maternal enfeksiyonu araştırmada CRP ve lökosit gibi
özgün olmayan parametreler kullanılmaktadır (2,6,22,23,24).
Fetal akciğer matürasyonu için amniosentezden yararlanılır. Ancak 32. gebelik
haftasının altında akciğer matür görülse bile, gebelik yaşı küçük olduğu için yüksek
morbidite ve mortalite riski vardır. 34. gebelik haftasının üstünde akciğer matürasyonun
saptanması, anlamlı değildir. 32-34. gebelik haftaları arasında kullanılabilir (5,6,36,37).
Vajen arka forniksinden elde edilen amniotik sıvıda fosfatidilgliserol ve
Lesitin/Sfingomyelin oranına bakılması, akciğer matürasyonunu saptamada en kolay
14
yöntemlerdir. Vajinal sıvı alınırken oluşacak kontaminasyon sonucu fosfotidilgliserol
bakılmasında yanlış pozitiflik olabilmektedir (5,6,30).
PEMR'li olgularda kord basısını değerlendirmek için Nonstres test (NST)
uygulanır; ancak, sessiz bir enfeksiyonda güvenilir olmayabilir. Yapılan çalışmalarda
intrauterin asfikside, fetal iyilik için NST'nin tam yeterli olmadığı bildirilmiştir (5).
Fetüsün intrauterin yaşamdaki durumunu saptayabilmek için fetal biofizik profil (FBP)
kullanılabilir. EMR varlığında fetal kalp hızı reaktivitesi artarken, fetal solunum
hareketleri ve amnion sıvı miktarı azalır. Fetal hareket, tonus, ve plasental bulgular
değişmez. Neonatal veya maternal enfeksiyonla, FBP'nin 6 veya az olması arasında
kuvvetli bir ilişki bulunmuştur (5). FBP, konservatif tedaviye alınan olgularda 24 saatte
bir tekrarlanmalıdır. Ciddi, devamlı ve düzelmeyen variable deselerasyon varlığında
doğum düşünülmelidir (6).
Termde EMR tedavisi:
Tüm gebelerin %10'unda EMR görülür ve %80'ninde ilk 24 saat içinde spontan
doğum ağrıları başlar. Latent period, nulliparlarda daha uzundur. Latent period 24 saati
geçerse korioamnionitis riski %5-10 arasındadır. Olgunlaşmamış serviksi bulunanlarda
uygulanan indüksiyon ile eylem süresi uzar. Sık yapılan vajinal muayenelerde maternal
ve fetal enfeksiyon oranı ve sezaryan oranı artmaktadır (4,6). Önemli olan, EMR ile
başvuran olgularda, aktif eylem yoksa dijital muayene yapılmadan önce, yalnızca
spekulum muayenesinin yapılmasıdır. Bu sırada vajen kültürü alınmalıdır. Aynı zamanda
fetal kalp hızı monitörle izlenmeli ve fetal asfiksi bulguları olmamalıdır. Servikal
olgunluğu sağlayabilmek için ön fornikse prostaglandin E uygulanabilir. Korioamninitis
gelişimi indüksiyon için endikasyondur ve bu durumda derhal antibiotik
tedavisine başlanmalıdır. (5,3)
Preterm EMR tedavisi:
PEMR tedavisi, günümüzde obstetrisyenler için sorun olmaya devam etmektedir.
PEMR tüm gebeliklerin %1 de görülür ve sıklıkla pretem doğumla sonuçlanır. Preterm
doğum, neonatal morbidite ve mortalitenin en büyük nedenidir. Fetal distres, enfeksiyon
ve fetal matüriteden emin değinilse üç çeşit tedavi yaklaşımı vardır. Birincisi
15
konservatif, yani bekle gör yaklaşımıdır. Fetal distres ve enfeksiyon bulgularının yakın
izlemi yapılmalı ve saptandığında doğuma yönlendirilmelidir. Bu tedavi şeklinde
sezaryen oranı düşüktür. Konservatif tedavi çoğunlukla 26 gebelik haftasından önceki
gebelerde ve 28. haftaya kadar uygulanır (4,6,16,31).
26 gebelik haftasının altında PEMR'1i olgularda prognoz pek iyi değildir. Maternal
enfeksiyon oranı yüksek iken, yenidoğanda mortalite ve morbidite oranı da çok
yüksektir. Burada beklemek ya da hemen doğum kararının verilmesi çok zordur. 23
gebelik haftasından önce doğumlarda ölüm oranı günümüz koşulları ile %100'e yakındır.
23-25 gebelik haftalarında bile mortalite oranı yüksektir. 20 gebelik haftasının altındaki
PEMR'li olgularda en iyi yaklaşım gebeliğin sonlandırılmasıdır. 20-23 gebelik
haftalarında oluşan PEMR'de konservatif tedavi ile gebeliklerin %25'i yaşayan çocukla
sonuçlanabilir. Yaşayan bebeklerde morbidite oranı yüksektir. Konservatif tedavi kararı,
olguların obstetrik öyküleri de göz önüne alınarak aile ile birlikte verilmelidir. Gebe
yakın izleme alınır. Eğer amnion sıvısı gelişi durursa ve USG'de amnion sıvı miktarı
normal izlenirse, gebeliğe normal olarak devam edilir. Fetüs viabilite kazandıktan sonra
konservatif tedavi,üçüncü trimesterdeki gibi yapılır (6,16,31).
İkinci tedavi yaklaşımında ise gebelik belirli bir haftanın üstünde ise (32 hafta ve
üstü) veya tahmini fetal ağırlık 1500-1800 arası veya üstü ise, hemen doğuma
yönlendirilmedir. Bu tedavi şekli ile enfeksiyon riski düşüktür, ama fetüs gebeliğin
ilerlemesi ile kazanabileceği avantajlardan yararlanamaz. Ayrıca sezaryen oranı da
yüksektir (4,6).
Üçüncü tedavi yaklaşımı ise, prematüriteyi engellemek amacı ile doğumun
ertelenmesidir. 26-34 hafta arası uygulanır. Enfeksiyonu engellemek için antibiyıotik
tedavisi başlanır. Akciğer matürasyonu için steroid ve tokolitik tedavi uygulanır
(4,6,29,30).
Kortikosteroid kullanımı:
Kortikosteroidler, prematüre bebeklerde akciğer matürasyonunu hızlandırarak
respiratuar distres sendromu ve intraventriküler kanama riskini azaltırlar. Betametazon
12mg IM (günde 2 kez 24 saatte) veya deksametazon uygulanabilir. TRH da akciğer
16
matürasyonu için kullanılabilir. Doğum, kortikosteroid uygulanmasından 24 saat sonra
ve 7 gün içinde olursa maksimum etki elde edilir.Kortikosteroid uygulanımı EMR'de
maternal ve fetal enfeksiyon oranını artırır (39). Bu, profilaktik antibiotik kullanımı ile
kısmen önlenebilir (5,6,30).
Tokolitik tedavi:
Gebelik süresinin uzatılması, antenatal steroid ile veya spontan akciğer
matürasyonu için gerekli sürenin kazanılması için tokolitik ajanlar kullanılabilinir. Son
yıllarda EMR'de rutin olarak tokolizin kullanılmasının yararları izlenememiştir
(5,6,33,38).
Antibiotik kullanımı:
Genital sistem enfeksiyonları PEMR'nin primer nedeni olup buna bağlı olarak da
preterm doğuma ve maternal ve perinatal morbiditeye yol açtığı düşünülmektedir. EMR
etyolojisinde rol oynayan diğer faktörler, enfeksiyonla sinerjik etki göstererek etkili
olurlar. EMR'nin en büyük nedeninin enfeksiyon olduğu düşünüldüğünde,
profilaktik antibiotik tedavisi, gebeliğin süresini uzatmakta ve maternal ve fetal
enfeksiyonda etkili olabilmektedir (3,4,6,19,29,40).
EMR'de enfeksiyon ya başlangıçta bulunur ya da ilerleyen saatlerde assendan
enfeksiyonla meydana gelir. Özellikle Grup B Streptokoklar etken olduğunda, kültür
alınmalı ve sonucuna göre tedavi ayarlanmalıdır. Profilaksi için seçilecek ajan, geniş
spektrumlu olmalıdır. Profilaktik antibiotik tedavisinin etkinliği ACOG ve American
Academy of Pediatrics tarafından kabul edilmiştir. Ancak profilaktik antibiotik
kullanımı ile dirençli bakterilerle süperenfeksiyon gelişebileceği unutulmamalıdır.
Ampisilin (veya +sulbaktam), amoksilin (+veya klavunat), eritromisin, sefalosporinler
ve klindamisin kullanılabilinir (5,6,33,40).
Tedavide yeni yöntemler:
PEMR'de tedavide temel yaklaşım prematür doğumu engellemek, bu arada fetüs ve
anne için enfeksiyon riskini azaltmak, amniotik sıvı kaybını ve fetal distres gelişimini
önlemektir. Bu nedenle, membran rüptürünü izleyerek yatak istirahati, tokolitik ajanlar
ve antibiotikler verilebilir. Enfeksiyonu engellemek her zaman kolay değildir. Bundan
17
dolayı sürekli vajinal kateterler kullanılarak, bununla antiseptik solüsyonlar uygulayarak
aşağı genital sistem yıkanması yapılabilinir. (%0.5 polivinilpirolidon iyot solüsyonu
20ml/saat) Bu uygulama fetüste geçici TSH artışı yapabilmektedir (6).
Amnion kaybını azaltmak için korion, desiduaya fibrin aplikasyonu ile
yapıştırılabilinir. Bu teknik, serklajdan sonra uygulanabilinir, ama başarı oranı yüksek
bulunmamıştır. Servikal bir kateterle antibiotiklerin amnioinfüzyonu denenmiştir. Yine
aynı kateterle 10-20 ml serum fizyolojik amniotik kaviteye verilebilir. Teorik olarak
başarılı görülen bu işlemler için halen başarılı olduğunu açıklayan yayınlaryoktur. Bu
yöntem, Japonya’da uygulama alanı bulmuştur. PROM–FENCE adlı, üç kanallı bir
kateterle, uterus kavitesi imipenem ile irrige edilir (4,5,6).
SERViKOVAJiNAL BAKTERiOLOJiK KÜLTÜR
Normal bir kadının vajen florası kadının üretkenlik çağına göre değişmektedir.
Sağlıklı bir kadında vajende baskın olarak bulunan bakteri,laktobasillerdir (Doederlain
basili). Bunlar haricinde enterik bakteriler, enterokoklar, sporsuz anaeroblar, anaerob ve
fakültatif anaerob streptokoklar, clostridiumlar, koagülaz negatif stafilokoklar ve
mikrokoklar bulunur. Bazı kadınlarda yenidoğanlar için tehlikeli olan B grubu beta
hemolitik streptokoklar bulunur (34).
Yukarıda belirtilen bu bakteriler genital bölgenin florasını oluşturup, kişiye zarar
vermezler. Fakat bir irritasyon veya travma sonucunda bu bakterilerden bazıları sahip
oldukları patojen potansiyelden dolayı, bir enfeksiyona neden olabilirler. Klamidya,
üreoplazma üreolitikum veya bazı mikoplazma türleri, kadın ve erkeklerde geçici
taşıyıcılık şeklinde bulundukları gibi, semptomatik ve asemptomatik genital sistem
enfeksiyonlarına neden olabilirler (34).
18
Materyal alma, bir spekulum takıldıktan sonra vajen içi ve serviks görülerek
yapılmalıdır. Vajenin gereken yerlerinden ve serviksten bir eküvyonla materyal alınır. Bu
eküvyonlar önce kültür, sonra doğrudan veya boyalı preparat hazırlamak için kullanılır.
Genital enfeksiyonlardan alınan materyal, genellikle çikulatalı ve kanlı agara ekilir.
Hemen tüm bakteriler bu besiyerlerinde rahatlıkla ürerler. Bugün çukulatalı agarın
modifikasyonu olan Thayer-Martin ve NYC agar geliştirilmiştir. Bu iki besi yerinin
değişik katkı maddeler ve antibiotik ilave edilmiş olan birçok modifikasyonu vardır (34).
FERRiTiN
Ferritin,normal insanlarda total demir deposunun güvenilir bir göstergesidir (3,32).
Başta karaciğer olmak üzere, birçok dokuda sentezlenmektedir. Demir, vücutta ferritin
ve hemosiderin formunda depolanır. Ferritin, dolaşımda doku düzeyi ile dengeli olarak
bulunur. Normal serum düzeyi, cinsiyete göre değişmektedir. (Normal değerleri
erkeklerde 30-400 ng/ml, kadınlarda ise 13-150 ng/ml civarındadır. Ancak enflamasyon
varlığında akut faz yanıtı olarak arttığı görülmüştür. Ferritin, akut ve kronik
enfeksiyonlarda, preeklampside, kardiovasküler cerrahiye bağlı doku zedelenmelerinde,
karaciğer hasarında ve malignansilerinde, hematolojik malignansilerde, Gaucher
hastalığında ve özellikle Stili hastalığında yükselir (19,28). Plasentadan, ferritinin bir
formu olan izoferritin üretilir (7).
Gebe olmayan kadınlarda serum ferritin düzeyi total demir deposunun güvenilir bir
göstergesidir (3). Yapılan ilk çalışmalarda düşük ferritin düzeyinin maternal anemiyi
ifade ettiği ve spontan erken doğumu artırdığı ve yüksek ferritin seviyesinin yeterli
maternal demir deposunu belirttiği ve erken doğuma karşı koruyucu olduğu
düşünülmüştür (3,7,19). Ancak, çalışmalarda tersi bulunmuştur. 2. ve 3. trimesterlerde
artmış ferritin düzeyi ile erken doğum ve PEMR arasında ilişkili bulunmuştur. Ferritin
ayrıca erken preterm doğumlarda, geç preterm doğumlara göre daha fazla anlamlı yüksek
bulunmuştur. Bunun nedeninin erken preterm doğumun daha fazla intrauterin
enfeksiyona bağlı olduğu ve yükselmiş ferritin düzeyi ile ilişkili olduğu ileri sürülmüştür
(3,7,19,22,25).
19
Patojenler (mantar, bakteri, protozoa) ve neoplastik hücreler, enerji olarak demire
gereksinim duyarlar. Vücut korunma sisteminde serum demirini azaltmak için ferritin
düzeyi artar. Gastrointestinal sistemden demir emilimi azalır. Ferritin akut faz reaktanı
olarak görev yapar (19).
C- REAKTiF PROTEiN
C-reaktif protein (CRP) akut faz reaktanlarının prototipidir. Pnömokokların
'capsule' antijenine bağlandığı için C-reaktif protein adını almıştır (24). Aslında çok
çeşitli bakteri, mantar ve parazitlerin hücre duvarındaki polisakkaridlerine bağlanarak,
bunların immün sistem tarafından eliminasyonunu kolaylaştırır. Pentraksilin olarak
bilinen protein ailesindendir (32).
CRP temel olarak karaciğerden, değişik enfeksiyonlardan kaynaklanan sitokinler
sonucu salınır (20). Hızlı sentezi ve parçalanması nedeniyle, iltihabi etkinliğin özgün bir
göstergesidir.(32) Normal insan serumunda 0.5mg/dl gibi düşük bir değerdedir.
İnflamasyonun ortaya çıkmasından yalnızca 6 saat gibi kısa bir saat sonra serum düzeyi
yükselmeye başlar. 24 saat içinde 24 kat artabilir. En yüksek düzeyde bile katabolizması
sabit kaldığı için serum CRP düzeyini belirleyen tek etken, hepatositlerden sentez
hızıdır.
Yarı ömrü kısa olduğu için inflamasyon sonlanınca hızla normale iner. Saklanmış
serumda bakılabilmesi, serum proteinlerinden etkilenmemesi, diğer avantajlarıdır. (32)
Birçok çalışmada yükselmiş serum CRP seviyesinin intrauterin enfeksiyonla (histolojik
ve klinik) ve PEMR ile ilişkili olduğu belirtilmiştir. (2,20,22,23,24) Birçalışmada CRP
düzeyinin 1.5 mg/dl'den yüksek olması ile PEMR'de latent periodun kısa olması
arasında ilişkili bulunmuştur. (15)
Yapılan bir çalışmada 22. gebelik haftasından sonra,sorunsuz gebelerde CRP
düzeyi 0.7-0.9 mg/dl olarak dağılım göstermiş ve %95 oranında 1.5 mg/dl'den az olduğu
belirtilmiştir. Bu değerler, gebe olmayanlara göre yüksek bulunmuş ve CRP'nin doğum
öncesi arttığı görülmüştür. (23) Yine bir çalışmada PEMR'de serum CRP ve laktoferrin
düzeylerinde artış olduğu görülmüş, CRP ve laktoferrinin plasentayı geçmediği
saptanmıştır. (22)
20
DOGUM EYLEMİNİN FİZYOLOJİ VE ENDOKRİNOLOJİSİ:
Doğum eyleminin başlamasında hücresel, moleküler ve hormonal olaylar rol
almakta olup, bu faktörlerin kombinasyonu, myometrial kontraktiliteyi düzenlemekte,
doğum öncesi düzensiz ve doğumda etkili kontraksiyonların oluşmasını
sağlamaktadırlar.
1)- HÜCRESEL REGÜLASYON: Bu düzeyde anahtar olay, myometrial hücreler
arasında, gebe olmayan uterusta az sayıda bulunan gap-junction (GJ) adı verilen
bağlantılardaki artıştır. Gebelik öncesinde saptanamayan veya az miktarda bulunan GJ
bağlantılarının, gebelik ilerledikçe sayı ve boyutlarında artış olur.
Term ve preterm eylem esnasında GJ'ların myometriumda bol miktarda oluştuğu
saptanmıştır (41). Gap junction, her iki hücre arasında silindir şeklinde bir kanaldan
ibarettir. Bu kanal, konneksin adı verilen 6 özel proteinden oluşur. Madde ve elektrolitler
hücre dışına akmadan bu yolla diğer hücreye geçebilmektedir. Bu yapıların bulunması,
iki hücre arasındaki membran direncinin azalmasını ve iki hücre arasındaki bağlantının
rahat yapılabilmesini sağlar. Myometriumda "konneksin 43" adı verilen proteinin,
GJ’nın esas yapısını oluşturduğu bulunmuştur (41).
GJ, uterusun tek bir motor ünite şeklinde davranarak fetüs ve plasentanın doğum
kanalından atılmasını sağlar. Terme yakın, Braxton Hicks kontraksiyonlannın
başlamasında etkin olduğu ve bu kontraksiyonlann GJ oluşumu tamamlanan alanlardan
kaynaklandığı düşünülmektedir. İn vitro çalışmalarda, uterin örneklerde
östrojen/progesteron oranındaki artışla ve ortama prostoglandinlerin eklenmesi ile GJ
oluşumunun arttığı ve prostoglandin sentez inhibitörlerinin dokuya eklenmesi ile GJ
oluşumunun durduğu gösterilmiştir (42). GJ'lann oluşması, permeabilitesinin değişmesi,
GJ'lann yıkılması gibi kontrol mekanizmaları ile myometriumun gebelik boyunca relaks
kalması veya eylemde kasılması sağlanmaktadır. Gap-junction, myometrial hücreler
arasındaki koordinasyonu sağlamaktadır. Ancak, uterusta özgün pace-maker görevi
yapacak hücreler gösterilememiştir.
Düz kas, çizgili kasta olduğu gibi aktin ve myozin proteinlerinden yapılmıştır.
Myozin, kas kasılmasının ana protein yapısıdır; baş ve kuyruk olmak üzere iki kısımdan
21
oluşur. Globuler baş kısmında aktin bağlayan kısım, ATP'nin hidrolize edildiği kısım ve
hafif zincirler bulunur. Düz kasta myosin ve aktin flamanları çizgili kasta olduğu gibi
fibriller halinde organize olmayıp, gelişigüzel demetler halinde bulunur. Aynca düz kasta
aktin ve myosin flamanlarından başka üçüncü bir intermediate flaman grubu vardır.Bu
flamanlar aktif kasılmada rol almayıp, aktin ve myosin flamanlarının organize bir
mekanik ünite olarak çalışmasını sağlarlar. Düz kas hücrelerinin bu kesintisiz ve
homojen dağılımı sayesinde aktin proteini, myosin ile kalın flamanların tüm uzunluğu
boyunca ilişkidedir. Böylece uterus oldukça fleksibl bir yapı kazanmakta, çizgili kastan
10 kat daha fazla kısalabilmekte ve fetüsün her türlü pozisyonunda yeterli kontraktiliteyi
sağlayabilmektedir. Son yıllarda gebelik sırasında yeni myosin enzimlerinin
sentezlendiği ve gebe olan ve olmayan uterustaki myozin flamanlarının enzimatik olarak
farklı olduğu saptanmıştır (42).
2-) MOLEKÜLER REGÜLASYON: Düz ve çizgili kasta hücre içi kalsiyumu (Ca+2)
kontraktiliteyi düzenler. Düz kasta kalsiyum konsantrasyonu; hücre membranı,
sarkoplazmik retikülum ve mitokondrilerce düzenlenir. Kalsiyumun (Ca+2) hücre içine
L- tipi (yavaş kalsiyum kanalları) ve T-tipi kalsiyum kanallarından girer ve ayrıca hücre
içinde sarkoplazmik retikülümden salındığı düşünülmektedir. Plazma membranında
bulunan aktif transport pompaları ile Ca+2 hücre içine girer ve potasyum dışarı
pompalanır.Hücre içinde Ca+2'un artması ile kalsiyum-kalmodülin kompleksi oluşur ve
bu kompleks Myozin Hafif Zincir Kinaz enzimine bağlanarak enzimi aktive eder.
Myozinin hafif zincirleri bu enzim ile fosforile edilir, myozin zincirinin başında
değişiklikler olur ve myozin aktin ile aktomyozin kompleksini oluşturur. Aktin,
myozinin ATPaz aktivitesini açığa çıkararak kasta kontraksiyon meydana getirir.
Düz kasta relaksasyon ise, Myozin Hafif Zincir Fosfataz (MHZF) enziminin
yardımı ile myozin molekülünden fosfat grubunun çıkarılması sonucu gerçekleşir. Aktin,
defosforile olmuş myozini tanımayacağından aktin-myozin bağı kopar, kas gevşer.
Moleküler regülasyon da önemli noktalar özetle şunlardır:
a. Myozin hafif zincir kinaz enzimi anahtar enzimdir.
b. Myozin hafif zincirinin enzimatik fosforilasyonu gereklidir.
22
c. Myozin hafif zincir kinazın aktivasyonu için kalsiyumun; kalmodulin-kalsiyum
kompleksi şeklinde kinaza bağlanması gerekmektedir.
d. Hücre içi Ca+2 düzeyi, sarkoplazmik retikulum ve hücre membranınca düzenlenir.
e. Ca iyonunun birikimi cAMP'nin regülasyonuna bağlıdır. Myometrial cAMP
düzeyleri ise, adenilat siklaz ve fosfodiesteraz enzim aktivitelerine bağlıdır.
cAMP'a bağlı fosforilasyon ile myozin hafif zincir kinaz enzimi (MHZK) inhibe
edilir.
Bazı hormon ve ilaçlar, myometriumdaki moleküler yapıya etki ile kasta kasılma ve
gevşemeye neden olmaktadırlar. Örneğin; Prostoglandin F2α, oksitosin, hücre içi Ca+2’u
ve myozin hafif zincir kinazın (MHZK) fosforilasyonunu arttırarak uterusun
kontraktilitesini arttınrlar. Oksitosin, hücre zarında "Ca+2-Mg+2-ATP'az enzimi" ni inhibe
ederek hücre içi Ca+2’u arttırmaktadır. Relaksin ise hücre içi cAMP'i aktive ederek hafif
zincir kinazı inhibe eder ve intrasellüler Ca+2’u azaltır. β-adrenerjik ilaçlar, hücrede
cAMP'i arttırarak MHZK aktivitesini azaltır, intrasellüler Ca+2 u azaltır, aktin myozin
ilişkisi azalır ve myometrium gevşer.
3)- HORMONAL REGÜLASYON: Gebeliğin erken dönemlerinde saptanan uzun
süreli, düşük amplitüdlü kontraksiyonlar, aktif eylem başladığında kısa süreli ve yüksek
amplitüdlü kontraksiyonlara dönüşür. Doğumun başlamasındaki anahtar olayın, bu
kontraksiyon tipindeki farklılaşmada yattığına inanılmaktadır. Eylemde
kontraksiyonların başlaması ve sürdürülmesindeki hormonal faktörler şunlardır:
1 )-PROGESTERON ÇEKİLMESİ:
Değişik türlerde yapılan hayvan çalışmalarında, termde ve doğum eylemi esnasında
anne kanında progesteron düzeyinde azalma saptandığı halde, insanda
gösterilememiştir.
İnsanda terme yakın dönemde östrojen ile beraber progesteron düzeyi de
artmaktadır (43). Bu nedenle kanda östrojen/progesteron oranı değişmemektedir. Lokal
progesteron (P) reseptörleri ise, termde azalmaktadır. Termde progesteron çekilmesinin
sistemik değil, lokal olarak olduğunu destekleyen bulgular vardır.
İnsan amnion ve koryonunda,17 β,20α-hidroksisteroid dehidrogenaz enzimi vardır
23
ve bu enzim, C 18 ve C20 steroidleri okside ve redükte edebilir. Terme yakın dönemde
redüktif özelliği artan enzimin daha ,aktif östradiol (E2) ve inaktif 20α-
dihidroksiprogesteron (20-α DHP) üretmesine bağlı olarak koryon ve amniyon'da
östrojen/progesteron oranı artmaktadır. Burada oluşan "lokal progesteron çekilmesi"
desidua,koryon ve amniyonda prostoglandin sentezini başlatarak uterusta
kontraksiyonlara neden olmaktadır (44).
İnsanda, eylemin başlaması ve sürdürülmesi sadece progesteron çekilmesi ile
açıklanamamaktadır. Progesteron daha çok, gebeliğin devamının sağlanması ve
eylemdekine benzer irregüler kontraksiyonların başlamasında rol oynar.
2)- ÖSTRİOL VE ÖSTRADİOL:
Gebelikte giderek artan östrojen değerlerinin kaynağı primer olarak fetüs'dür. Fetal
sürrenalden ve matemal kandan alınan DHEAS, plasentada DHEA' a dönüşür ve DHEA,
plasentada önce androstenedion ile testosterona ve daha sonra östron ( E1) ve östradiole
(E2) çevrilir. Plasentada 16- hidroksilaz enzimi olmadığından,östron ve östradiolden
östriol (E3) yapılamaz. Fetal karaciğerde DHEAS, hidroksi DHEAS'a çevrilir ve
plasental sülfatazlarca plasentada östriol sentezlenir (45).
Gebelik boyunca diürnal ritm gösteren irregüler kontraksiyonlar gece 23-01 saatleri
arasında pik yapmakta ve bu saatlerde bazı matemal hormonların da (DHEA-S, kortizol,
östradiol, oksitosin, ACTH, progesteron ve melatonin) pik yaptığı bilinmektedir. Fetüsün
ölü olduğu gebeliklerde plazma östradiolü düşmekte ve kontraksiyonların diürnal ritmi
bozulmaktadır (46). Östrojenler, eylemin başlatılmasında doğrudan etkili olmamakla
beraber, progesteron sentezinin başlatılması, GJ proteinlerinin oluşumu, oksitosin
reseptörlerinin artması, uterusun oksitosine duyarlılaşması ve serviksin olgunlaşmasında
rol oynamaktadır.
3)- OKSİTOSİN RESEPTÖRLERİ:
Oksitosin, östrojenlerin etkisi ile desidua ve koryonda sentez edilir. Oksitosin
reseptörlerinin konsantrasyonu, östradiol-17β ve progesteron düzeylerine bağımlıdır.
Östradiol reseptör konsantrasyonunu arttırırken, progesteron azaltmaktadır. Gebede
oksitosin reseptörleri, 12-13. gebelik haftalarından itibaren artmakta, term ve preterm
24
eylemde normalin 50-100 katına çıkmaktadır (42,46).
Oksitosin reseptörleri, myometriumdan başka meme, beyin, pankreas, karaciğer ve
yağ hücrelerinde de bulunur. İnsan oksitosin reseptörü 388 aminoasitli bir polipeptit
olup, dağılımı korpus ve fundusta eşit; alt uterin segment, istmus ve servikste daha az
oranda bulunmaktadır (42). Oksitosin reseptörü, PGE2 ve PGF2α salınımında aracıdır.
4-) KORTİZOL:
Maternal kanda 34-36. haftalarda artar, fakat insanlarda, hayvanlarda gösterildiği
gibi doğumun başlamasında rolü olduğu saptanmamıştır. Ancak fetal kortizol,
plasentadan "kortikotropin salgılatıcı hormon" (KRH) salgısını arttırmaktadır. Bu
hormon, hipofizer KRH'dan farklı olarak glukokortikoidlerle uyarılır ve plasental
kaynaklı PGE2 ve PGF2α salınımına neden olur (48,47).
5-) PROSTOGLANDİNLER:
Prostoglandinlerin (PG) eylemin başlamasındaki rolü, hayvan deneylerinde, değişik
türlerde gösterilmiştir. İnsanda ise bu, kesin değildir. İnsanda, PG'ler eylemden önce
değil daha çok eylemde veya postpartum dönemde artmaktadır(43). Prostoglandinlerin
eylem esnasında artışı, fetal zarlar ve desidua parietalis'in vajinal sıvılarla karşıIaşması
ve bakteriIerin toksin ve sitokinIerince oluşturulmaktadır.
İnsanda doğum eylemine prostoglandinIerin etkisini destekleyen bulgular
şunIardır:
a. Doğum sırasında amniotik sıvı içinde PGE2 ve PGF2α'nın,ve maternal plazma ve
idrarda prostoglandin metabolitlerinin artması
b. Myometriumun, dışarıdan veriIen PG’ lerin uyarıcı etkisine yanıt vermesi,
c. Aspirin ve indometazin gibi PG sentez inhibitörleri ile uterin aktivitenin
baskıIanması ve gebelik süresinin uzaması. Aspirin alan kadınlarda gebelik süresi
278-286 güne kadar uzamaktadır. Endometazin’in etkisi hayvan deneylerinde de
gösterilmiştir (43).
Prostoglandinler, eylemin başlamasında etkili olabilir; ancak eylemin devamında etkileri
olduğu kuşkuludur.
25
Prostoglandinlerin sentezi; Fetal zarIar, membran fosfolipidlerinden zengindir.
Fosfolipidler, prostoglandinlerin prekürsörü olan araşidonik asit içerir. Araşidonik asit,
fetal zarIar ve desidua'da esterIeşmiş durumdadır. Araşidonik asidin membran
fosfolipidlerinden serbestleşmesini, fosfolipaz A ve C katalize eder. Araşidonik asit
serbestleştikten sonra iki koldan sentez olabilir: Lipooksijenaz yolu, Siklooksijenaz
yolu.Lipooksijenaz yolu ile lökotrienler meydana gelir Siklooksijenaz yolu ile de
prostoglandinler oluşur.
Lipooksijenaz yolu ile oluşan metabolitler eylemde amniotik sıvıda artmaktadır
Östrojen ve relaksinden başka, platelet agreve edici faktör, koryon prorenin, bradikinin,
progesteron, aktivin ve inhibin gibi hormonlar desidua, koryon ve amniondan PG
salınımını sağlamaktadırIar (49). PG'lerin lokal etki ettiği düşünülürse, kontraksiyonlann
başlamasında esas olarak desidual ve myometrial PG'lerin rol oynadığı düşünülmektedir
(50). Kalsiyum, myometrial kontraktiliteyi sağlaması dışında, fosfolipaz A ve C'yi aktive
ederek de prostoglandin salınımını sağlamaktadır.
Eylemde matemal kanda, PG'ler ve araşidonik asit artmaktadır. PG sentez
inhibitörleri olan aspirin ve endometazin eylemi geciktirir. Servikal muayene,
membranıann alt segmentten sıynlması veya rüptürü, prostoglandin salınımına neden
olur. Araşidonik asit yolu siklooksijenaz yoluna kayar ve bol miktarda PGE2 sentez
edilir. Eylemde, dolaşımda ve lokal olarak östrojen'in artması lipazları aktive eder ve
araşidonik asit serbestleşir. Desidua ve/veya koryondan salınan relaksin, amnion
zarından PG salınımını düzenlemektedir. Relaksin, PGI2 artışına neden olarak
progesteron benzeri etki yapar.
PRETERM EYLEM VE PRETERM DOĞUM
TANIM:Preterm eylem; doğum ağırlığı dikkate alınmaksızın, son adeti kesin
olarak bilinen bir gebenin son adetinin ilk gününden itibaren 20-37. haftalar (140 ve 259
gün) arasında eyleme girmesi ve bu eylem ile servikal açıklık ve silinmede eylem
süresince değişiklik olması halidir.(51)
Preterm doğum;preterm eylemi izleyerek doğumun gerçekleşmesidir.(51)
26
İNSİDANS,PERİNATAL MORTALİTE VE MORBİDİTE:
Preterm doğum insidansı, çoğu zaman net olarak saptanamamaktadır. Nedeni
gelişme geriliği olan bebeklerle, preterm eylem sonucu doğan bebeklerin ayrımının her
zaman yapılamamasıdır. (51)
Değişik ülkelerde yapılan çalışmalar göz önüne alındığında, preterm doğum
insidansının %10 olduğu söylenebilir.
Çoğul gebeliklerde artış, elektif preterm doğumlarda artış, önceden “nonviable”
sayılan gebelik haftalarında doğanların erken doğum olarak kaydı, gebelik yaşının
yükselmesi nedenleri ile son 20 yılda erken doğum insidansında hafif bir artış
saptanmıştır.
Neonatal mortalitenin %83’ü 37. haftadan önce doğan bebeklerde ve bu kayıpların
%66’sı 29. Haftadan önceki doğumlarda görülmektedir. (52) 29. Haftadan önceki
doğumlarda gestasyonel yaş sağkalım için önemli iken, bu haftadan sonra, doğum
ağırlığı, sağkalım için daha büyük önem taşımaktadır. 29. haftaya kadar erkek
bebeklerdeki mortalite oranları, kızlardan 2 kat fazladır. İkizlerde de mortalite, tekiz
gebeliklerin 3-4 katıdır. 33. hafta ve öncesinde doğan bebeklerde respiratuar distress
sendromu riski %19.4 iken, 34 hafta ve sonrasında doğan bebeklerde bu oran %0.7’ye
düşmektedir. 32. hafta ve öncesinde patent ductus arteriosus riski %9.3 iken, 32. hafta ve
sonrasında %1.8’e düşmektedir. 32. haftadan sonra necrotizan enterokolit riski ise %
5.6’dan %1.8’e düşer. 27. haftadan sonra, Grade 3 ve 4 intraventriküler hemoraji oranları
azalır ve 32. haftadan sonra genellikle görülmez (53)
PRETERM EYLEM NEDENLERİ;
Uzun yıllar süren çabalara karşın, insanlarda doğum eylemini başlatan faktörler tam
olarak bilinmemektedir. Genellikle preterm eylemin birden fazla nedeni olduğu ve
birden fazla mekanizma ile başladığı kabul edilir.
Erken doğumu, nedenlerine göre 3 sınıfa ayırabiliriz;
Spontan preterm eylem
27
Elektif doğum
Preterm erken membran rüptürü
Endike Preterm Doğum
Meiss ve arkadaşları tekil gebelikleri toplum kaynaklı bir çalışmada incelemişler ve
37. haftadan önce doğuma neden olan faktörleri ortaya koymaya çalışmışlardır. Preterm
doğumların % 28’inde neden, ortaya konmuştur. (54)
Preeklampsi (%42.5),
Fetal distres (%26.7),
IUGR (%10),
Plasental abrupsiyon (%6.7)
Fetal ölüm (%6.7) .
Geri kalan %72 ise, membran rüptürüne bağlı olarak veya olmayarak ortaya çıkan
spontan preterm eylem neticesinde gerçekleşir.
Endike preterm doğuma eşlik eden diğer faktörler: (54)
Maternal proteinüri(O.R, 5,7),
Kronik hipertansiyon (OR, 4,9),
Müllerian füzyon anomalisi (OR: 4.8),
Preterm eylem için hospitalizasyon (OR, 4.2),
Preterm doğum öyküsü (OR: 3.6),
Yaş>30 (OR: 3.0),
Nulliparite (OR: 2.9),
Maternal pulmoner hastalık (OR: 2.6),
Ölü doğum öyküsü (OR: 2.2).
Spontan Preterm Doğum
Preterm doğumların %75 inden sorumludur. Maternal-fetal hastalık olmaksızın
başlayan preterm doğumları içerir. Neden tam olarak bilinmemektedir. Preterm eylem,
PROM, veya amnionit, servikal yetersizlik gibi durumları izleyebilir.
Spontan preterm eylemde risk faktörleri(51)
Kötü sosyoekonomik durum
28
Anne yaşının 20 den küçük,35’den büyük olması
Gebelik öncesi ağırlığın 50 kg’ın altında olması
Gebelik sırasında ateşli hastalık
Çoğul gebelik
Polihidroamnions
Uterin anomaliler
Geçirilmiş abdominal ve servikal operasyonlar
Önceki gebeliklerinde tekrarlayan abortuslar
Önceki gebeliklerde preterm eylem
Önceki gebelikte preterm doğum (2-25 kat artmış risk)
Önceki gebelikte indükte abortus (1.6 kat artmış risk)
Artmış maternal serum AFP düzeyi(4.6 kat artmış risk)
Gebelik sırasında kanama(4.3 kat artmış risk)
Servikal konizasyon(3.2 kat artmış risk)
Bakteriyel vaginozis(2.8 kat artmış risk)
Üriner sistem enfeksiyonu(1.6-5.4 kat)
Sigara kullanımı (2 kat artmış risk)
Yardımcı üreme teknikleri ile elde edilen gebelikler (riskte %27 artış)
Hemşire olarak çalışma(5.6 kat artmış risk)
Sosyoekonomik durum:
Düşük sosyoekonomik durum gebenin beslenme durumunu etkileyerek de erken
doğumda rol oynar. Özellikle konsepsiyon esnasındaki beslenme durumu, riski
arttırmaktadır. Annenin gebeliğin başındaki ağırlığının 50 kg.'ın altında oluşu ve
gebelikte kilo alınımının yetersiz oluşu preterm doğum riskini %50-60 artırmaktadır (55)
Matemal yaş:
20 yaşından küçük ve 35 yaşından büyük gebelerde risk artmaktadır(56)
Obstetrik öykü:
29
Preterm eylem ve doğum sayısı arttıkça, risk artmaktadır.Önceki gebeliklerinde
preterm eylem geçiren kişilerde olayın tekrarlama olasılığı %17-47 olarak saptanmıştır.
Bir kez preterm doğum yapanlarda preterm doğum riski %37 iken,iki kez preterm doğum
yapan hastalarda bu oran %70'e çıkar. (57,58,65) İlk preterm doğumda gestasyonel yaş
ne kadar küçük ise, yineleme olasılığı o kadar yüksektir. (59) İlk ve ikinci trimester
abortuslarında, konizasyon geçirenlerde risk artar. (73)
Maternal alışkanlıklar:
Sigara içimi, alkol ve narkotiklerin kullanılması hem preterm eyleme, hem de düşük
doğum ağırlığına neden olmaktadır (60). Sigara içen gebelerin bu alışkanlığı 16. gebelik
haftasından önce bırakmaları halinde bile, tüm gebelik boyunca sigara içen gebelere
oranla daha iri bebekler doğurdukları saptanmıştır (61).
İş-Egzersiz:
Stresli çalışmanın preterm eyleme etkisi tartışmalıdır. Hayvanlarda stres, uterus
kasılmalarını durdurmakta ve doğum gecikmektedir. Ancak insanlarda stresin doğumu
geciktirdiğine dair bulgu yoktur (58). Bir çalışmada stresli çalışan doktor, hemşire ve
atletlerde, daha sedanter bir ortamda çalışan gebelere göre daha fazla preterm eylem
oranı saptanmıştır (62). Yatak istirahatinin de preterm eylemi önlemede rolü olduğu
gösterilememiştir. (63)
Fetal sorunlar:
Çoğul gebeliklerin %30-50’si 37. gebelik haftasından önce sonlanır. Bu durumun,
polihidroamnios olgularında da %30-40 oranında görülmesi nedeniyle, uterusun aşırı
gerilmesine bağlı olduğu düşünülür.(67)
Fetüs ve fetal zarlann enfeksiyonu, membranlann preterm erken rüptürü,fetal
anomaliler (polihidroamniosla seyreden anensefaIi, oligohidroamniosla seyreden renal
agenesis), konjenital adrenal hiperplazi preterm eyleme neden olabilmektedir. Bu
nedenlerin içinde en sık, erken membran rüptürü görülmektedir (% 17-35) (64). Diabetes
mellitüs’ta ise polihidramnios olmadıkça riski arttırmamaktadır (66).
Maternal sorunlar:
30
Maternal sistemik enfeksiyon hali, hipertiroidizm, kolestaz, kalp hastalığı, hepatit,
travma, anemi, maternal abdominal cerrahi,preeklampsi, kronik hipertansiyon preterm
eyleme neden olabilmektedir. (60,51).
Plasental sorunlar:
Plasenta previa ve ablasyo plasenta, plasental infarktlar, plasental hematom, ödem,
ilk trimesterde kanama preterm eylem riskini arttırmaktadır. (51,73,74)
Tüm doğumların %1 'inde ablasyo plasenta gözlenirken, ablasyo olgularının %
60'ında preterm doğum meydana gelmektedir. Ablasyo plasenta ile immunolojik
faktörlerin beraber görülmesi, ablasyo etyolojisinde immünolojik faktörlerin,desidual
alanda anormal plasentasyona ve erken plasental ayrılmaya neden olabileceğini
düşündürmektedir (68).
Servikal dilatasyon:
Gebeliğin ortasından sonra gelişen asemptomatik servikal dilatasyon,preterm
doğum için bir risk faktörü olarak önem kazanmıştır. (73)
Serviksin, servikal yetmezlik ile duyumsanmayan kontraksiyonlara bağlı
dilatasyonu, her zaman ayırt edilememektedir. Gebelikte servikal yetmezlik tanısı
koyabilmek için erken eylem olmadığı halde, servikal silinme ve dilatasyonun
saptanması gerekir. Ancak yapılan çalışmalarda primigravidlerin % 15-16'sında;
multiparlann %I7-35'inde ikinci trimesterde servikste 1-2cm.'lik dilatasyon
saptanmaktadır (69). Ayrıca gebelikte, uterusta olduğu gibi servikste de fizyolojik
yapısal değişiklikler olmaktadır. Servikal yetmezlik tanısının güçlüğü, yeni yöntem
arayışlarına neden olmuştur. Bunlardan biri servikal açıklık ve uzunluğun ultrasonografi
ile izlenmesidir.(70,71,73,75) Preterm eylem riski olan gebelerde internal os biraz daha
geniştir ve servikal dilatasyonun derecesi ile preterm doğum arasında korelasyon vardır.
Normal nullipar ve multipar gebelerde, servikste dilatasyonun olması, serviksi dilate
olmuş olan bazı gebelerde preterm eylemin görülmemesi ve bazı olgularda etkisiz
kontraksiyonlara bağlı olarak servikste dilatasyonun görülebilmesi (sessiz preterm
eylem), servikal yetmezlik ve preterm eylem tanılarının konmasını güçleştirmektedir.
Servikal Uzunluk:
31
Preterm doğum riski ile sürekli ve zıt ilişki gösterir (hem tekiz hem çoğul gebelerde)18-
28. haftalarda servikal uzunluk £ 25 mm (10. persantil) ise; £ 35 hafta doğum riski 6.5
kat , £ 32 hafta doğum riski 7.7 kat artar.
Preterm doğum öykülü olgularda, 35 haftadan önce preterm doğum oluşma riski:
24. haftada Servikal uzunluk <25 mm ise %31, 26-35 mm ise %16, >36 mm ise %8
oranında artar. (70,71,73,75)
Uterin Faktörler
Uterin anomalisi olan gebelerin %25-50 sinde preterm doğum oluşur (72). Anormal
servikal işlev, plasental implantasyon anomalileri, antenatal plasental ayrılma ve
kanamaya neden olarak, hem endike, hem spontan preterm doğum riskini arttırır (72
73). Multiple büyük leiyomyomlar da erken doğum riskini arttırır.
İnfeksiyon
Genital traktus enfeksiyonları:
Preterm doğum ve prematür membran rüptürü riski olan gebelerin vajinal
floralarında birden fazla bakteriel ajanın saptanması, preterm eylem riskini 3 kat
arttırmaktadır. (1,74,76,77,79,80,81)
Mikroorganizmaların konsepsiyondan önce endometrial kaviteyi kolonize etttiğine
ve etkilerini,maternal ve fetal yanıtı etkileyip hormonal, sitokin, ve prostoglandin üretimi
ve nihayet servikal olgunlaşma, membranlarda zayıflama ve uterin kontraksiyonları
sağlayarak preterm eylem ve premature erken membran rüptürüne neden olduğu
düşünülmektedir (76,81). Preterm eylem veya EMR saptanan gebelerin %52'sinde
enterokok, B hemolitik streptokok, E. coli, stafilokok, streptokok, N.Gonore, C.
Trachomatis gibi ajanlar bulunmuştur (76,81)
Bakteriyal vaginosis varlığında preterm doğum riski iki kat artar. Gebeliğin erken
döneminde saptanır ise,preterm doğum ile ilişkisi daha güçlüdür. BV, sadece vaginal
sıvıda fibronektin varlığı halinde preterm doğum ile birliktelik göstermektedir (74,77,79)
Genital traktus dışı enfeksiyonlar:
32
Üriner traktüs, intraabdominal, (pyelonefrit ve apendisit gibi) ve maternal
periodontal infeksiyonlar (78) artmış preterm eylem riski ile birliktelik gösterir.
Yardımla üreme teknikleri:
Yardımla üreme tekniklerinde erken doğum tehdidi riski %27’dir. Bu artış, teknik
sonrası çoğul gebelik oranındaki artışa bağlanmakla birlikte tekil gebeliklerde de erken
doğum riskinin arttığı saptanmıştır. (91,51)
PATOGENEZ
Preterm eylemde patogenez karışıktır. Gebelik yaşına göre 2 patern ortaya
konmuştur: (51,73)
32. haftadan önce spontan erken preterm doğumlar:
Sıklıkla klinik veya subklinik enfeksiyon bulgularına eşlik ederler.
Yenidoğanda uzun dönem morbidite ile beraberdir,
Sonraki gebeliklerde yineleme oranı daha fazladır.
32. haftadan sonraki spontan preterm doğumlar:
Uterin kontraksiyon frekansında artma ve
Artmış uterin hacim (hidramnios, çoğul gebelik) ile sıklıkla ilişkilidir. Çok az
olasılıkla infeksiyon, ile komplikedir
PRETERM EYLEM TANISI
Serviks silinmesinin %80’nin ve dilatasyonun da 3-4 cm in üzerinde olması veya
membranların rüptüre olması, tokolitik ajanların etkinliğini azaltır. Bu nedenle preterm
eylem daha erken tanınmalı ve etkin bir tokolitik tedaviye başlanmalıdır.
Preterm eyleminin belirtileri;(51)
1)Uterin kontraksiyonlar
2)Pelviste bası duyusu
3)Abdominal kramplar
4)Bel ağrısı
5)Menstural kramp benzeri ağrılar
33
6)Vajinal akıntının artması,karekterinin değişmesi,lekelenme şeklinde kanama
Pretem eylemde klinik ve pelvik bulgular(51)
1)Ağrılı kontraksiyonlar
2)Vajinal kanama
3)Serviks uteri açıklığı
4)Serviks uteri uzunluğu
5)Serviks uteri kıvamı
6)Serviks uteri pozisyonu
7)Alt uterin segmentin genişlemesi
Preterm eylem tanı kriterleri;(51,73)
1. 20. gebelik haftasından sonra, 37 hafta dolmadan başlayan doğum sancıları
+
2. Dokümante kontraksiyonlar (4/20 dk or 6/60 dk)
+
3. (a) membran rüptürü
veya
– (b) 2 cm’den fazla servikal açıklık
veya
– (c) % 80’den fazla servikal silinme
veya
– (d) intakt membranlar ve gözlem sırasında servikal değişiklik
Erken doğum tehdidi Servikal değişikliğin eşlik etmediği kontraksiyonlar.
PRETERM DOĞUM İÇİN RİSK ALTINDAKİ GEBELERİN ÖNGÖRÜSÜ
Erken doğum birçok faktörün etkileşimi sonucu meydana gelir, bundan dolayı erken
eylem tanımı için kullanılan kriterler, erken doğumu öngörmede yetersizdir.
34
Risk-scorlama sistemi
Yüksek risk gruplarının saptanması için değişik risk skorlama sistemleri
geliştirilmiştir.Creasy risk skorlama sistemi, en çok bilinenidir. Bu sistemde gebenin
demografik özellikleri, öyküsü, günlük alışkanlıkları, sosyoekonomik durumu ve güncel
gebelik komplikasyonları dikkate alınarak 1-10 arası puanlama yapılır. 10 ve daha
yüksek skorlar, preterm doğum için yüksek riskli kabul edilir. Servikal değişiklikler de
değerlendirilerek sonraki kontrollerde skorlama yinelenir. Ancak, Skorlama sistemleri
başarılı bulunmamıştır. (51,73)
Erken doğum eylemi öngörüsünde biokimyasal parametreler:
Fibronektin:
Fetal zarlardaki hasar sonucu serviks ve vajene fetal fibronektin salınımı olduğu ve
bunun preterm eylemin bir göstergesi olabileceği ileri sürülmüştür.Fibronektinler,
plazma ve hücre dışı matriksinde bulunan glikoproteinlerdir. Mekanik veya inflamatuar
travma sonrası, fetal fibronektin amniotik sıvı ve plasentada saptanır. Preterm eylem
başlamadan önce fetal fibronektinin serviks ve vajene salınacağı ve bu faktörün
saptanması preterm eylemin önceden belirlenebileceği düşünülmüştür. Normal gebelerde
değeri, 50 ng/ml.nin altındadır. 429 gebe üzerinde yapılan bir çalışmada fibronektin
değerinin 50-60 ng/ml. üzerinde bulunması halinde, bu gebelerde %70 oranında preterm
eylem olabileceği saptanmıştır (81,82,83). Fetal fibronektinin serviks ve vajendeki
düzeyleri, komplikasyonsuz gebelerde 50 ng/ml’nin altındadır. Preterm eylemi veya
EMR olan gebelerin %50-93.8'inde servikovajinal örneklerde fetal fibronektin, 60
ng/ml.nin üzerinde bulunmuştur (81,82,83)
C- reaktif protein (CRP) :
Preterm eylem etyolojisinde enfeksiyonun rolü giderek ağırlık kazanmaktadır.
Enfeksiyonun bir akut faz reaktanı olan CRP, hızlı artan ve yarılanma süresi kısa olan bir
reaktandır. Preterm eylem nedeni ile izlenen 203 gebenin CRP değerleri, zar kültürleri ve
histolojik bulgular karşılaştırıldığında, yüksek bulunan CRP'nin amniotik sıvı
35
enfeksiyonunu ve ilk hafta içinde preterm doğum riskinde artışı gösterdiği bildirilmiştir
(84,85,89).
Alfa fetoprotein:
Maternal serum alfa fetoprotein düzeyinin ikinci trimestırda artışı,preterm erken
membran rütürü ve preterm eylem ile ilişkili bulunmuştur. 3 MoM üstündeki artışlarda
bebeklerin %25’i preterm doğmuştur. (86,87,89)
Amniotik sıvı interlökin-6 düzeyleri:
Preterm eylem saptanan gebelerden amniosentez ile alınan örneklerde IL-6
düzeyinin ≥11.3 ng/ml olması halinde %100 duyarlılık ile, amniotik sıvıya mikrobiyal
invazyon olduğu gösterilmiştir (88,89).
Amniotik sıvı glukoz düzeyi:
İntraamniotik enfeksiyonun araştırılmasında, amniotik sıvıdaki glukoz değerlerine
bakılmış ve enfeksiyonu olanlarda anlamlı şekilde düşük düzeyler saptanmıştır (88).
Vaiinal- servikal pH:
Preterm eylem veya EMR İle komplike olgularda vajinal pH, vajen florasındaki
bozulmaya bağlı olarak yüksek bulunmuştur. Bu olgulardan G. vajinalis, trikomonas
vajinalis, bakterioides, klamidya, mikoplazma hominis, kandida albikans ve stafilokok
aureus izole edilmiştir (90).
Ferritin
2. ve 3. trimesterlerde artmış ferritin düzeyi ile erken doğum ve PEMR arasında
ilişkili bulunmuştur. Ayrıca ferritin, erken preterm doğumlarda geç preterm doğumlara
göre daha fazla anlamlı yüksek bulunmuştur. Bunun nedeninin erken preterm doğumun
daha fazla intrauterin enfeksiyona bağlı olduğu ve yükselmiş ferritin düzeyi ile ilişkili
olduğu ileri sürülmüştür. (3,7,19,22,25)
Erken doğum eylemi öngörüsünde bivofiziksel skorlama indeksleri
Servikal skorlama:
34. haftadan önceki gebeliklerde servikal silinme olması halinde, preterm eylem
riski %25'dir. Preterm eylem ve tedavi protokolünü belirlemede servikal kriterler ve
dolayısıyla Bishop skoru oldukça yararlıdır. (51,73)
36
SKOR 0 1 2 3
Prezente
olan kısmın
düzeyi
-3 -2 -1 1
Açıklık(cm) Kapalı 1-2 3-4 5
Silinme(%) 0-39 40-59 60-79 80
Serviks
kıvamı
Sert Orta Yumuşamış
Serviks
pozisyonu
Arkada Ortahat Önde
BİSHOP SKORLAMA SİSTEMİ(Total skor 5 kriter skorunun toplamıdır)
Yapılan bir çalışmada 20-37.gebelik haftaları arasında preterm eylemde olup Bishop
skoru 4-6 olan gebelerin %32’sinde, skoru 0-3 olan gebelerin %78’sinde gebelik 10
günden fazla devam etmiştir. (91)
Uterin aktivite:
Preterm eylemin gelişeceği olguları belirlemede, önemli bir parametredir.Uterusta 2
tip kontraksiyon saptanmıştır :
1-Yüksek frekanslı düşük amplitüdlü kontraksiyonlar.
2-Yüksek amplitüdlü, uzun intervallerle oluşan, ağrı olarak duyumsanmayan
kontraksiyonlar (Braxton Hicks kontraksiyonları). Bu kontaraksiyonların amplitüdleri
ve frekansları gebelik haftası ilerledikçe artarak,aktif eylem ağrılarına dönüşür. Ayırıcı
tanıda bu kontraksiyonlar dikkate alınmalıdır. Braxton Hicks kontraksiyonlarının özelliği
irregüler ve ağrısız olması, amlitüdlerinin 10-15 mmHg arasında değişmesidir. Preterm
doğuma yol açmazlar.
Klinik olarak ,preterm eylem başlamadan günler haftalar önce, basal uterin
aktivitenin artığı saptanmıştır.Çoğul gebelikte uterin aktivite;tekil gebeliğe göre çok
37
daha fazla artmıştır.(51,73)
Meme başı uyarısına uterin yanıt:
Preterm eylem için riskli olan 94 gebe üzerinde yapılan bir çalışmada, meme başı
uyarılması ile uterin kontraksiyon oluşturulamayan gebelerin %94'ü termde doğum
yapmıştır. Testin pozitif bulunması halinde duyarlılığı, % 84' dür. Testin negatif oluşu
izleyen 1 ay içinde doğum olmayacağını gösterir (92).
Fetal solunum hareketleri:
Term ve preterm eylem başlamadan 72 saat önce, fetal solunum hareketlerinin
azaldığı gösterilmiştir (73)
OLGUYA YAKLAŞIM:
Yaklaşımda ana amaç geri dönüşümsüz döneme ulaşmadan, preterm eylem tanısının
konulmasıdır. 37 gebelik haftasından önce preterm eylem belirtileri ile gelen gebe, çok
iyi değerlendirilmeli ve yakınmaları normal gebelik yakınmalından ayırt edilmelidir.
Erken doğum tehtidi ile gelen gebede (51,73);Öykü alınmalı ve gebelik yaşı
belirlenmelidir. Gebe yatak istirahatine alınmalı, sol yanına yatırılmalı,dış
kardiotokografiyle fetal monitorizasyon yapılmalıdır. Servikal muayene yapılmalı,
servikal açıklık ve silinme belirlenmelidir. Eğer açıklık yoksa servikal uzunluğa,
transvajinal ultrason ile bakılmalıdır. Servikal açıklık ve silinme veya güçlü ve düzenli
kontraksiyonlar varsa yatak istirahati ve hidrasyon yanında, tokoliz için maternal ve fetal
kontrendikasyonlar araştırılarak tokoliz tedavisi de eklenmelidir.
Akut üriner enfeksiyon araştırılmalıdır (kültür). Varsa kültür sonucu gelmeden
antipretik ve antibiyotik tedaviye başlanmalıdır. Daha sonra kültür sonucuna göre
tedavi değiştirilebilir.
Preterm eyleme neden olan daha ciddi bir enfeksiyon, korioamnionitisdir. Preterm
eylemdeki tüm gebeler vücut ısısı, lökosit sayımı, palpasyonla uterus duyarlılığı
saptanması, maternal ve fetal kalp hızı artışlarıyla korıoamnionitis açısından
değerlendirilmelidir. Nedeni bilinmeyen ateş varsa, bakteriyolojik inceleme için
amniosentez endikedir. Amniotik sıvı kültürleri %0-24 oranında pozitif olabilir.
38
TEDAVİ YÖNETİMİ:
Yatak istirahati:
Yararı tam olarak kanıtlanmamış olsa da, uterin aktivitede azalma yaptığı için rutin
olarak önerilir. (63,93)
Sedasyon:
Sedatif ve narkotiklerin tokolizde yararına ilişkin veri çok azdır. Ancak yine de
preterm eylemdeki gebelerde sıklıkla varolan korku ve kaygıyı gidermede yararlıdır. 6
saat ara ile 100 mg fenobarbital oral veya İ.M. verilebilir. Yakında doğum yapması olası
gebelere, yenidoğanda solunum depresyonu yapabileceği için verilmemelidir. (51,93)
Hidrasyon:
Uterin kontraksiyonların baskılanmasında etkili olduğu iddia edilmektedir (Uterin
kan akımını arttırır, desidual lizozomları stabilize eder, prostaglandin yapımını azaltır.
ADH ve Oksitosin salınımını azaltır.) Genel uygulamada 500 ml Ringer Laktat veya %5
Dextroz, 60 dakika içinde verilir. İzleyerek, kontraksiyonlar durana kadar saatte 150 ml
ile devam edilir. Uterin kontraksiyonlar durursa ve servikal değişiklik saptanmıyorsa
hasta izleme alınır.(51,93)
Erken doğum eylemi tedavisinde veya yalancı ile gerçek erken doğum eylemini
ayırt etmede rutin olarak önerilmemelidir. Tokoliz öncesi sıvı yüklenmesi, ayrıca
pulmoner ödem riskini arttırır. Çoğul gebeliklerde de önerilmemelidir.(93)
Tokoliz:
Uterin kontraksiyonlar yukarıdaki yöntemlerle durmazsa, tokoliz kontrendikasyonları
araştırılarak, tokolitik ajanlar tedaviye eklenmelidir
Kesin kontrendikasyonları;(51,93)
1)Ölü fetüs
2)Yaşamla bağdaşmayan fetal anomali
3)Eklampsi, ağır preeklampsi
4)Ağır ablasyo plasenta
5)Nedeni bilinmeyen ciddi vajinal kanama
6)Korioamnionitis
39
7)Ağır fetal gelişme geriliği
Göreceli kontrendikasyonları
1)Hafif kronik hipertansiyon
2)Hafif ablasyo plasenta
3)Stabil plasenta previa
4)Fetal distres
5)Fetal anomali
6)Hafif fetal gelişme geriliği
7)Servikal açıklığın 5 cm üzerinde olması
8)Maternal kalp hastalığı*
9)Hipertiroidizm*
10)Kontrolsüz diabetes mellitus*
11)erken membran rüptürü
*Ritodrin ile tokoliz kontrendikedir
Hafif vajinal kanama, servikal açıklığa bağlı olabildiği gibi, minör bir ablasyo
plasentanın habercisi de olabilir. Bu durumda fetal distres yok ve uterin tonus normalse
tokolitik tedavi, yakın gözlem ile uygulanabilir.
Plasenta previada vajinal kanama aşırı değilse ve anne ve fetüs yaşamı tehlikede
olmadıkça, doğum tehdidinin engellenmesi mutlak kontrendike değildir.
TOKOLiTiK AJANLAR
1. Progesteron ve deriveleri
2. Etanol
3. Diazoksid
4. PG inhibitörleri
5. Oksitosin antagonistleri
6. Kalsiyum kanal blokerleri
7. Beta sempatomimetikler
8. Magnezyum sülfat
40
Progesteron ve deriveleri:
Hayvan deneylerinde erken doğum eylemini önlediği görülmesine karşın, insanlarda
etkili olduğu gösterilememiştir. Ayrıca gebelikte uzun süre kullanıldığında fetusta
anomaliye yol açabildiklerinden erken doğum eyleminin tedavisinde kullanılmaları terk
edilmiştir (51,73).
Ethanol:
Ethanolun erken doğum eyleminde etkin bir tokolitik ajan olduğu bilinmektedir.
Tokolitik etkisini merkezi olarak oksitosin salınmasını inhibe ederek, prostaglandin
sentezini önleyerek ve betamimetik katekolaminlerin oluşmasını sağlayarak yapar.
Ancak annede intoksikasyon, laktik asidoz, diürez artışı ve dehidratasyon, bulantı-kusma
ve aspirasyon, yenidoğanda hipotansiyon, letarji gibi ciddi yan etkilerinden dolayı terk
edilmiştir (51,73).
Diazoksid:
Kuvvetli antihipertansif bir drogdur. Düz kasları etkileyerek uterus
kontraksiyonlarını önler. Ancak erken doğum eylemindeki etkinliği tam olarak aydınlığa
kavuşmamıştır. Annede taşikardi, kan basıncında düşme, hiperglisemi; YD'da
hipoglisemi ve uzun süre kullanıldığında alopesi yapabilir.(51)
PG inhibitörleri:
Salisilik asit, indometazin, naproksen gibi nonsteroid antiinflamatuar droglar
dönüşümlü olarak siklooksijenaz enzimini inhibe ederek PG oluşmasını önlerler (51). Bu
droglardan en çok kullanılanı, indometazindir. İndometazinle yapılan çalışmalarda,
tokolitik etkinliği kanıtlanmıştır (73). Yükleme dozu olarak 100mg rektal supozutuar
verilir, daha sonra 6 saatte bir 25 mg oral uygulanır. Oligohidramnios oluşmaması için,
en fazla 48 saat uygulanır.Postpartum kanama yapabilir (95). Gebelik sırasında,
indometazin kullanıldığında, fetuste duktus arteriosusun kapanmasına bağlı olarak
pulmoner HT'a neden olduğu görülmüştür. (94) Uzun süreli kullanıldığında, fetal idrar
çıkışının azalmasına bağlı olarak oligohidramnios yapar (94). Fetal yan etkiler (ductus
arteriosusun kapanması,intrakranyal kanama,nekrotizan enterokolit) nedeniyle erken
41
doğum eyleminde tokolitik olarak kullanımı sınırlanmıştır. (73)
Oksitosin Antagonistleri:
Bir nonapeptid oksitosin anoloğu olan Atosiban’ın, oksitosine bağlı uterus
kontraksiyonlarını inhibe edebilme yeteneği olan yarışmalı bir oksitosin–vazopressin
antagonisti olduğu gösterilmiştir Atosiban’la yapılan bir çalışmada,2 saatlik infüzyon
sonrasında kontrol grubuna göre, tedavi grubunda erken doğum eylemi önemli derecede
önlenmiştir (97,51). Bu drogların uygulanması için daha ileri araştırmalara gereksinim
vardır. Yapılan diğer bir çalışmada Atosiban tedavisi ile bebeklerin klinik sonuçları
herhangi bir iyileşme göstermemiştir. Atosiban kullanılan grupta daha fazla fetüs ve
bebek ölümü görülmüştür (96)
Kalsiyum Kanal Blokerleri:Nifedipin
Düz kas hücrelerinin stoplazma membranındaki özelleşmiş kalsiyum kanallarından
serbest kalsiyum iyonunun hücre içine girişini engeller ve hücre içi kalsiyum
konsantrasyonunu azaltarak kontraksiyonları inhibe ederler. (51,73) Düz kastan oluşan
arterioller üzerine gevşetici etkilerinden dolayı antihipertansif ve antiaritmik olarak da
kullanılırlar.
Tokoliz amaçlı olarak ilk önce 10mg oral verilir. Eğer ağrı geçmezse 20 dk. aralarla
iki doz daha tekrarlanır. İdame tedavi oral 4-6 saatte bir 10-20 mg şeklindedir
Kalsiyum kanal blokerleri,gebede vazodilatasyona yaptıkları için flushing’e neden
olurlar.Hipotansiyon sonucu uteroplasental kan akımında azalmaya neden olurlar. Baş
ağrısı ve bulantı da görülür. Ancak, bunlar genellikle geçici yan etkilerdir. Tokoliz
sırasında hepatotoksisite görülebilir (99) Gebede pulmoner ödem ve hipoksiye neden
olabilirler. Hipotansiyon, kalp yetmezliği, aort stenozu varlığında kullanımı
kontreendikedir. B-mimetik ve MgSo4 birlikte kullanımında dikkatli olunmalıdır.
Nifedipin, magnezyumun nöromüsküler blok oluşturucu etkisini arttırır; bu da gebenin
kardiyovasküler ve pulmoner işlevlerini bozabilir. (73,98)
Beta sempatomimetik ajanlar:
İsoxsuprine, hexoprenaline, fenoterol, orciprenaline, ritodrine, salbutamol ve
terbutalin tokolitik olarak kullanılan B-adrenerjik droglardır. Ülkemizde bu gruptan
42
ritodrine kullanılmaktadır. Bu ajanlar beta-2 adrenerjik etkileri güçlendirilmiş, ancak,
beta-1 adrenerjik etkileri de olan epinefrin deriveleridir.
Adrenerjik reseptörler, hedef hücrenin dış yüzeyinde bulunur. Reseptörler
uyarılınca hücre zarındaki adenil siklaz enzim sistemi aktive olur. ATP'den cAMP
oluşturulur. cAMP hem hücre içine kalsiyum girişini engeller, hem de MLCK'nın
inaktivasyonuna neden olur. Böylece, aktomyozin kompleksi oluşamaz ve düz kas
gevşer.
Beta adrenerjik agonistler katekol-o-metil transferazın (COMT) substratı
olmadıklarından, metabolizmaları endojen katekolaminlerden farklıdır. Plasentadan
geçişleri hakkında çok az bilgi olmasına karşın, ritodrin ve terbutalinin plasentadan
geçtiği, fenoterol ve hexoprenalinin ise en az geçen droglar olduğu bilinmektedir.
Beta adrenerjik tedavinin doğumu 3 gün geciktirdiği kanıtlanmasına karşın, erken
doğum üzerine etkisi hala tartışmalıdır. Erken doğum eyleminde ritodrin kullanımının
perinatal mortalite, gebeliğin terme uzatılması veya doğum ağırlığı üzerine olumlu bir
etkisi yoktur. Uygulamanın en önemli yararı, fetal akciğer gelişimini sağlamak için
kortikosteroid verilmesi ve ileri merkezlere sevk edilmesi için zaman kazanmaktır
(100,101,102).
Beta mimetik ajanlar iv, im, sc veya oral uygulanabilirler. Ancak genellikle yeğlenen
tedaviye iv infüzyon pompasıyla başlanması ve kontraksiyonlar durduktan sonra oral
tedaviye geçilerek desteklenmesidir. Tedaviye başlamadan önce, supin hipotansif
sendromdan korunmak için hasta sol yan tarafına yatırılır. Infüzyona başlandığı sırada,
fetal kalp sesleri ve uterin aktivite kaydedilir. Tedaviden önce hastanın öyküsü alınmalı,
tartılmalı, kan biokimyası, potasyum, glikoz, tam kan sayımı, tam idrar tahlili
yapılmalıdır (51,73,93). Kan testleri 6-12 saat aralarla tekrarlanır. Aldığı çıkardığı sıvı
izlemi yapılır. Alınması gerekli sıvı total 1500-2500ml'dir. Akciğerler, pulmoner ödemin
erken tanısı için 6-12 saatte bir dinlenmelidir. İnfüzyon için %5 dextroz kullanılırsa,
pulmoner ödem tehlikesi azalır (93).
Iv uygulamada tedaviye 50mcg/dk dozu ile başlanır, kontraksiyonlar devam
ediyorsa ve ciddi yan etkiler yoksa, 10 ile 30 dakikada bir doz 50mcg/dk arttırılır.
43
Çıkılabilecek maximum doz 350mcg/dk'dır. Tedavi edici doz 150-350mcg/dk arasında
değişmektedir. Maternal nabız 130/dk'a. ulaşmışsa veya sistolik basınç 80-90mmHg'nın
altına düşmüşse infüzyon hızı arttırılmamalıdır. Kontraksiyonlar durduktan sonra
bazıları infüzyona 6-24 saat devam eder; bazıları ise, kontraksiyonlar durduktan sonra
dozu azaltarak, etkin en düşük dozu bulup, infüzyona 12 saat daha devam ederler.
Infüzyon bitmeden 30 dakika önce oral tedaviye geçilmelidir. Oral tedavide doz 2 saatte
bir 10mg veya 3-4 saatte bir 20mg olup, maximum günlük doz 120mg'dır.
Kontraksiyonlar olmadığı sürece doz 4-6 saatte bir 10-20mg'a düşülebilir. Oral tedavi
sırasında kontraksiyonlar tekrar başlarsa iv tedaviye geçilir. (51,73,93)
Beta adrenerjik droglarla yapılan tedavide yan etkiler, diğer sistemlerdeki beta
adrenerjik reseptörlerin uyarılmasına bağlıdır. Özellikle iv tedavi sırasında bulantı,
kusma, ajitasyon, titreme, baş ağrısı, ateş basması, çarpıntı, solunum hızlanması, göğüste
ağrı, sıkışma duygusu gibi yan etkiler sık görülür (51,73,93)
Beta adrenerjik droglar, B-2 reseptör etkisiyle vazodilatasyon yapıp hipotansiyona
neden olur. Ayrıca, hem reflex yolla, hem de B-1 reseptör etkisiyle direkt olarak kalbi
uyarıp taşikardi yaparlar. %0.3-%5 oranında hipotansiyon, taşikardi, myokardial iskemi
ve pulmoner ödem gibi ciddi yan etkiler görülebilir. Gebelikte plazma hacmi ve kalp
yükü artar. Çoğul gebelikte bu artış daha belirgindir ve B-adrenerjik droglar bu
değişiklikleri arttırırlar. Bu nedenle, çoğul gebelikte genellikle B-adrenerjik droglar
kullanılmaz. Kalp hastalığı bilinmeyen veya myokarditi olan gebelerde B-adrenerjik
droglarla tedavide maternal ölümler gözlenmiştir (51). Bu nedenle kalp hastalığı
olanlarda, kontrendikedir.
Pulmoner ödem ciddi yan etkilerin en sık görülenidir. Zamanında tanınıp önlem
alınmazsa, adult respiratuar distres sendromuna (ARDS) yol açabilir
Beta adrenerjik droglar pankreasta B-2 reseptörlerini uyararak glukagon salınımına
neden olurlar. Sonuçta glikoneogenez ve glikojenoliz ile ani bir hiperglisemi olur. Kan
şekeri nadiren 200mg/dl üzerine çıkar. Bu değişiklikler Tip 1 diabetik gebelerde
ketoasidoza neden olabilir (51,73).
Aşırı sempatik uyarı olduğundan hipertiroidide ve ciddi kardiovasküler hastalığı
44
olanlarda B-adrenerjik droglarla tedavi, kontrendikedir.
Magnezyum sülfat:
Magnezyumun, myometrial kontraktilite üzerine deprese edici etkisi uzun zamandır
bilinmesine karşın, etki mekanizması halen tam anlamıyla bilinmemektedir. Serumdaki
yüksek magnezyum konsantrasyonları, santral depresyon yapar. Motor son plakta asetil
kolin salınımını ve duyarlılığını etkiler, sinir dokusunda kalsiyum ile yer değiştirerek
uyarıların geçişini yavaşlatır. Bununla birlikte, doğrudan hücresel etkisiyle myometrial
liflerin kontraktilitesini doza bağımlı olarak baskıladığı ortaya konulmuştur (51,73).
Bunu, kalsiyumla kompetetif antagonist etkileşmeyle, intrasellüler kalsiyum azalmasına
yol açarak yaptığı düşünülür. cAMP düzeyini arttırarak da düz kasın gevşemesinde etkili
olduğu söylenmiştir.
Serum magnezyum düzeyleri 5-8mg/dl iken myometrial kontraktilite inhibe olur.
Düzey 9-13mg/dl'e çıkarsa derin tendon reflexleri kaybolabilir, 14mg/dl veya üzerine
çıkarsa da solunum depresyonu oluşabilir, 30-35mg/dl'de ise kardiak arrest gelişebilir.
Mg toksisitesinde antidot olarak 1 gr iv kalsiyum glukonat verilir ve kalp-solunum
durmasında acil entübasyon gerekir (51,73).
Magnezyumun atılımı glomerüler filtrasyon hızıyla ilişkilidir. İnfüzyon sırasında en
az %90'ı 24st içinde böbreklerle atılır. Beta mimetiklerle karşılaştırıldıklarında etkinlik
olarak benzer düzeyde oldukları görülür. Yan etkilerinin beta mimetiklere göre daha az
olması nedeniyle yeğlenir. Bazı çalışmalarda magnezyum sülfatın etkisi, hidrasyon ve
sedasyon ile elde edilen etkiden farklı bulunmamıştır. (103,73)
Magnezyumun özellikle iv yükleme dozu sırasında flushing, sıcaklık hissi, bulantı,
baş dönmesi, ağızda kuruluk ve uyku hali olguların %45'inden fazlasında görülür
(51,73). Maternal serum Mg'unda artış, maternal hipokalsemi ile sonuçlanır. Total
kalsiyum düzeyi yaklaşık %25 oranında düşer. Hipokalsemi, artmış üriner atılıma
bağlıdır, ve çoğu olguda asemptomatiktir. Eğer böbrek işlev bozukluğu varsa, serum Mg
düzeyleri toksik düzeye ulaşır. (51)
Tedaviye başlamadan önce, olgu değerlendirilmelidir. Serum magnezyum
konsantrasyonu ölçülür ve 6-8saatte bir tekrarlanır. Yükleme dozu olarak 4-6gr iv bolus
45
şeklinde 20dk'da verilir. Tedaviye 1gr/st iv infüzyon şeklinde devam edilir.
Kontraksiyonlar durmazsa, infüzyon 30dk'da bir 0.5gr/st arttırılarak, maximum 3-4g/st'e
çıkılır. Tokolitik tedavide etkili serum düzeyi 5-8mg/dl arasında değişmektedir.
Tokolitik etkisi tedaviye başladıktan sonra 20dk içinde başlar ve 40-50dk içinde
maximum düzeye erişir. Magnezyum sülfat ile iv tedaviye, kontraksiyonlar durduktan
sonra 12-24st daha devam edilir. İnfüzyon tedavisi kesilmeden 30dk önce B
adrenerjiklerle veya oral magnezyum (Mg) bileşikleri ile tedaviye geçilir. Oral tedaviye
36-38 gebelik haftasına kadar devam edilebilir. Mg bileşikleri olarak Mg oksit, Mg
glukonat, Mg klorid, Mg sitrat kullanılır. (51,73,93)
Mg sülfat ile tokolitik tedavi, böbrek yetmezliği, tam kalp bloğu, geçirilmiş
myokard infarktüsü ve myastenia gravis olgularında kontrendikedir. (51,73,93)
Kortikosteroidler:
Fetal akciğer maturasyonunun indüksiyonu, preterm doğumlarda dikkate alınması
gereken bir konudur. Preterm eylemde olan 31-32.haftalardaki olguların %33’ünde, 33
haftadan büyük olguların %50’sinde L/S oranı matür sınırdadır. Preterm eylemin
tokolitiklerle kontrol edilmesinin ve doğumun geciktirilmeye çalışılmasının
amaçlarından biri de akciğer matürasyonunun sağlanması için zaman kazanmaktır.
(51,73,93,104,105)
Gebelere 24 saat ara ile iki kez 12 mg betametazaon veya 6 saat ara ile 4 kez 6 mg
dexametazon verilmesi respiratuar distress sendromunu azaltıcı bir önlemdir. Faydalı
etki 28-34. haftalar arasında maksimuma ulaşmaktadır. Doğumun 24 saat-7 gün içinde
olması olası ise, beklenen yarar artmaktadır.Gebelik 7 günün üzerinde gecikirse, haftalık
doz yinelenmesinin yararı kuşkuludur ve genellikle önerilmemektedir. (105)
Preterm bebeklerde 32. gebelik haftasından önce, dexametazon ve doğum sonrası
insan sürfaktan tedavisinin birlikte kullanılması, pulmoner morbiditeyi ve serebral
komplikasyonları azaltmakta ve neonatal yaşam oranlarını arttırmaktadır. Magnezyum
sülfat ve ritodrin alanlarda, birlikte kortikosteroid verilmesi akciğer ödemi riskini
arttırdığından dikkatli olunmalıdır. Gebede aktif tüberküloz, sistemik enfeksiyon ve
koryoamniyonit varlığında kortikosteroidler kontrendikedir. ( 51,73,93)
46
Antibiyotikler
Asemptomatik bakteriüri ,gebeliklerin %4-7’sinde görülür. Akut piyelonefrit
preterm eylem ve düşük doğum ağırlığı ile ilişkilidir. Bakteriürinin tedavisi, pyelonefrit
oluşmasının %60-80’ini önler ve preterm doğum riskini azaltır. Tüm gebeler, ilk
antenatal vizitte bakteriüri açısından taranmalıdır. Bakteriürisi olanlar, uygun
antibiyotikle tedavi edilmeli ve gebelik boyunca yinelenmesi açısından yakından
izlenmelidir. Persistan bakteriürisi olanlar doğuma kadar antibiyotik baskısı altına
alınmalı ve doğumdan sonra ürolojik açıdan değerlendirilmelidir. (51)
Preterm eylemde (membranlar intakt) ise; gebelik süresini uzatmadığı için rutin
antibiyotik önerilmez. Sadece grup B Streptokok proflaksisi için kullanılabilir.
Bakteriyel vaginosis tedavi edilebilir (109)
Bakteriyal vaginozisin metranidazol ile tedavisi, daha önceki gebeliklerinde
preterm doğum öyküsü olan gebelerde preterm doğum hızını azaltmaktadır (106,107).
Bir başka çalışmada, gebeliklerinin 13-20. haftalarında olan ve önceki gebeliklerinde
preterm doğum yapan kadınlar, bakteriyal vajinosis açısından taranmış ve pozitif
bulunan gebelere günde 3 defa 250 mg 7 gün süreyle metranidazol verilmiştir. Preterm
eylem.preterm doğum, erken membran rüptürü ve düşük doğum ağırlıklı bebek oranları
belirgin olarak azalmıştır. (51,106)
47
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma 30.11.2004 tarih ve 82 sayılı Etik Kurul kararı alındıktan sonra,
Temmuz 2004-Şubat 2005 tarihleri arasında İstanbul Bakırköy Kadın doğum ve Çocuk
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Perinatoloji Servisine yatırılan ve 25-35.
gebelik haftasında preterm eylem ve preterm erken membran rüptürü tanısı alan 90
gebede yapıldı. Kontrol grubu olarak da, aynı tarihler arasında polikliniğimize gebelik
kontrol muayenesine gelen sağlıklı, yakınması olmayan 25-35. gebelik haftasındaki 45
olgu alındı.
Preterm eylem grubuna (Grup 1); uterus aktivitesinde artış (20 dakikada 4
kontraksiyon varlığı) bulunan, servikste en az 1-2 cm açıklık ve/veya %80 incelme olan
olgular alındı. Preterm erken membran rüptürü grubuna (Grup 2); kuru spekulum
muayenesi ile amniyon sıvısının gelişi gözlenenler alındı.
Aşağıdaki faktörlerin birinin varlığında gebe çalışmaya alınmadı.
A)Maternal Faktörler:
-Diabetes mellitus
-Gestasyonel diabet
-Hipertiroidi
-Kalp hastalığı
-Preeklampsi-eklampsi
-Kronik hipertansiyon
-Plasenta previa
-Abruptio plasenta
-Çoğul gebelik
-Polihidroamnios
-Şiddetli anemi varlığı(Hb<10.5 mg/dl)
-Üriner enfeksiyon
-Akut ateşli hastalık
-Sigara içimi
48
B)Fetal Faktörler
-Fetal distres
-Ağır intrauterin gelişme geriliği
-Ölü fetüs
-Yaşamla bağdaşmayan fetal anomali
Çalışmaya alınan olguların yaş, eğitim durumları, gravida, parite, gebelik haftası,
vital bulguları (arterial tansiyon,koltuk altı ateş, nabız) kaydedildi. Gebelik haftasının
tayini son adet tarihine göre yapıldı. Son adet tarihini bilmeyen olgularda gebelik yaşının
belirlenmesi için fetal biyometrik ölçümlerden, Bi-Parietal çap ve Femur uzunluğu
kullanıldı. Servikal açıklık ve silinmenin değerlendirilmesi, pelvik muayene ile
yapıldı,amniyon sıvısının gelişi kuru spekulum muayenesi ile araştırıldı. Uterin
kontraksiyonlar ve fetal aktivite en az 20 dakika süresince elektrotokokardiyografi ile
kaydedilip değerlendirildi. Kontrol grubundaki olgulara ultrasonografi ile fetal biometri,
anomali tayini ve amnion mai indekslemesi yapıldı.Sorunsuz gebeler kontrol grubuna
alındı.
Hemogram ve ferritin ölçümleri için venöz kan alındı. Hemogram için ETDA’lı
tüpe alınan kan örneği 2 saat içinde çalışıldı. Serumda ferritin düzey ölçümü Hitachi
firmasına ait immulite cihazı ile, chemiluminecense immunemetrik yöntemi ile yapıldı.
Ferritin düzeyinin normal değerleri 13-150 ng/ml olarak alındı.
Elde edilen verilerin gruplar arası karşılaştırmalarda tek yönlü varyans analizi, alt
grup karşılaştırmalarında Tukey çoklu karşılaştırma ve nitel verilerin
karşılaştırmalarında ki-kare testi kullanıldı. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde
değerlendirildi..
49
BULGULAR
Çalışmamızda preterm eylem tanısı almış 45 olgu Grup 1, preterm erken membran
rüptürü tanısı almış 45 olgu Grup 2 ,kontrol grubu olarak polikliniğimize başvuran
sorunsuz 45 olgu Grup3 olarak incelenmeye alındı.
Her üç grubun ortalama yaş ,gebelik haftaları,gravida ve pariteleri tablo 1’de
özetlenmiştir.Bu parametreler açısından üç grubun arasında anlamlı bir fark olmadığı ve
istatistiksel olarak kıyaslanabilir olduğu belirlendi.(P>0.05)
GRUP 1 GRUP 2 GRUP 3
Ort±SS (n:45) Ort±SS (n:45) Ort±SS (n:45) F p Yaş 25,84±5,35 26,07±6,05 25,58±5,41 0,09 0,918 Gravida 1,96±1,09 1,91±1,26 1,96±1,43 0,02 0,982 Parite 0,62±0,78 0,58±0,72 0,78±1,24 0,56 0,574 Gebelik Haftası 31,42±2,99 31,22±3,01 30,13±2,94 2,44 0,091
Tablo 1: Yaş,gravida,parite,gebelik haftasının gruplara göre dağılımları ve istatiksel
anlamda farklılıkları
Grup 1’de ortalama yaş 25,84±5,35, Grup 2’de ortalama yaş 26,07±6,05, Grup 3’de
ortalama yaş 25,58±5,41 olarak bulundu.
Grup 1’de ortalama Gravida 1,96±1,09, Grup 2’de ortalama Gravida 1,91±1,26,
Gurup 3’de ortalama Gravida 1,96±1,43 olarak bulundu.
Grup 1’de ortalama Parite 0,62±0,78, Grup 2’de ortalama Parite 0,58±0,72 Grup
3’de ortalama Parite 0,78±1,24 olarak bulundu.
Grup 1 ‘de ortalama Gebelik Haftası 31,42±2,99, Grup 2’de ortalama Gebelik
Haftası 31,22±3,01, Gurup 3’de ortalama Gebelik Haftası 30,13±2,94 olarak bulundu.
(Tablo1)
50
0
5
10
15
20
25
30
35
Yaş Gebelik Haftası
Erken Doğum Eylemi Erken Membran Rüptürü Kontrol Grubu
0
0,5
1
1,5
2
Gravida Parite
Erken Doğum Eylemi Erken Membran Rüptürü Kontrol Grubu
51
Grup 1 Grup 2 Grup 3Okur Yazar Değil 1 2,2% 1 2,2% 3 6,7%İlkokul 22 48,9% 31 68,9% 24 53,3%Orta Okul 7 15,6% 4 8,9% 10 22,2% χ²:8,59Lise 15 33,3% 9 20,0% 8 17,8% p=0,197
Tablo 2. Eğitim durumlarının gruplara göre dağılımları ve istatistiksel anlamda
farklılıkları.
Grup 1,Grup 2 ve grup 3 ‘ün eğitim durumları arasında istatistiksel farklılık
gözlenmemiştir.( χ²:8,59 p=0,197)
0%
10%
20%
30%
40%
50%
60%
70%
Okur Yazar Değil İlkokul Orta Okul Lise
Erken Doğum Eylemi Erken Membran Rüptürü Kontrol Grubu
Grup 1’in ortalama hemoglobin değerleri 11,98±0,99, Grup 2’nin ortalama
hemoglobin değerleri 12,01±0,86, Grup 3’ün ortalama hemoglobin değerleri 12,03±0,74
bulundu. (Tablo 3)
52
Grup1, Grup2, Grup 3’ün hemoglobin ortalamaları arasında istatiksel farklılık
gözlenmemiştir. (F:0,29 p=0,791).
Grup 1 Grup 2 Grup 3
Ort±SS (n:45) Ort±SS (n:45) Ort±SS (n:45) F pHemoglobin 11,98±0,99 12,01±0,86 12,03±0,74 0,29 0,791
Tablo 3: Hemoglobin değerlerinin gruplara göre dağılımları ve istatistiksel anlamda
farklılıkları
Preterm Eylem (Grup 1) ortalama ferritin değerleri 23,38±12,21, Preterm Erken
Membran Rüptürü (Grup 2) ortalama ferritin değerleri 28,92±24,4, kontrol grubunun
(Grup 3) ortalama ferritin değerleri 12,53±5,2 bulundu.(Tablo 4)
Grup 1 Grup 2 Grup 3
Ort±SS (n:45) Ort±SS (n:45) Ort±SS (n:45) F pFerritin 23,38±12,21 28,92±24,4 12,53±5,2 12,15 0,0001
Tablo 4: Ferritin değerlerinin gruplara göre dağılımları ve istatistiksel farklılıkları.
Tukey's Çoklu Karşılaştırma Testi Ferritin Erken Doğum Eylemi / Erken Membran Rüptürü P > 0.05 Erken Doğum Eylemi / Kontrol Grubu P < 0.01 Erken Membran Rüptürü / Kontrol Grubu P < 0.001
Tablo 5:Grupların ortalama ferritin değerlerinin karşılaştırılması.
Preterm Eylem(Grup 1),Preterm Erken Membran Rüptürü (Grup 2) ortalama
ferritin değerleri arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (P > 0.05)
53
Preterm Eylem (Grup 1), kontrol grubunun (Grup 3) ortalama ferritin değerleri
arasında istatistiksel farklılık gözlenmiştir ( P < 0.01)
Preterm Erken Membran Rüptürü (Grup 2), kontrol grubunun (Grup 3) ortalama
ferritin değerleri arasında istatistiksel farklılık gözlenmiştir (P < 0.001)
0
5
10
15
20
25
30
Hemoglobin Ferritin
Erken Doğum Eylemi Erken Membran Rüptürü Kontrol Grubu
54
TARTIŞMA
Erken membran rüptürü (EMR) veya amniorheksis, fetal zarların doğum eyleminin
başlamasından en az bir saat önce yırtılması ve amnion sıvısının akmasıdır. EMR, 37
gebelik haftasından önce meydana gelecek olursa bu duruma preterm erken membran
rüptürü denir. Etyoloji, komplikasyon ve sonuçlar açısından PEMR ve EMR,
benzemektedir ama PEMR'de membran yırtılmasında asıl rol oynayan nedenin
koriodesidual bölgedeki enfeksiyon olduğu düşünülmektedir. (4,5,6,26)
Preterm doğumların %80’i spontan preterm eylem, ve preterm erken membran
rüptürü (PEMR) nedeni ile olmaktadır. Geriye kalan %20’lik bölümün nedenini ,
maternal ve fetal sorunlar oluşturmaktadır. (51,54)
Son yıllarda yapılan çalışmalar, preterm eylemin etyolojisinde enfeksiyonun yerini
desteklemektedir. Plasental zarlarda subklinik enfeksiyonun; koryoamnion zarlar
açılmadan önce ve sonra oluşan koryoamnionitisin ve histolojik enfeksiyonun
etyolojideki rolü giderek ağırlık kazanmaktadır (51,66,73). Preterm doğum yapan
gebelerin plasental zarlarında, termde doğum yapan gebelere kıyasla 2-4 kat sıklıkta,
mikroorganizmalar izole edilmiştir (51).
Preterm doğumların azaltılması ve prematüritenin neonatal sonuçlarından
korunmak için maternal enfeksiyonun tanınıp giderilmesinin, artmış bir önemi vardır.
Maternal enfeksiyon ve enflamatuar durumun araştırılması için kullanılan C-reaktif
protein, alkalen fosfataz, beta-2mikroglobulin, alfa-2makroglobülin, serum lökosit
sayımı ve formülde sola kayma gibi enfeksiyon belirteçlerinden biri de akut faz reaktanı
olan ferritin’dir.
Serum ferritin düzeyi total vücut demir ölçümünde önemli bir parametredir ve
düşüklüğü demir eksikliği için tanısaldır. Son çalışmalarda, ferritin akut faz reaktanı
olarak değerlendirilmekte ve akut ve kronik enfeksiyonlarda, kalp-damar cerrahisi ve
kazalara bağlı doku zedelenmelerinde, karaciğer hastalıkları ve kanserlerinde ve
preeklampside arttığı söylenmektedir. İkinci ve üçüncü trimester serum ferritin düzeyinin
55
maternal subklinik enfeksiyonu belirttiği ve preterm doğum ve EMR riskini artırdığı ileri
sürülmektedir. (3,7,19,25,26,27)
İnflamatuar hastalıklarda demir metabolizması,dokulardan salınımın bloke edilmesi
ile karakterizedir. Serum ferritin düzeyinin akut inflamasyon ve enflamatuar süreçte
oluşan sitokinlere yanıt olarak yükseldiğini bildiren çalışmalar bulunmaktadır.Serum
demirinin ve total demir bağlama kapasitesinin azalması ve ferritin düzeyinin
yükselmesi, ferritinin akut faz reaksiyonuna yanıt olarak yükseldiğini desteklemektedir.
Ayrıca konak savunma mekanizmasının bir sonucu olan inflamatuar sitokinler ve NO,
bu yükselişte etkendir. (25,32,34)
Saha ve arkadaşlarının erken membran rüptürü ve erken doğum eylemi bulunan
olguların serum ferritin değerlerini komplikasyonsuz gebelerle karşılaştırdıkları
çalışmalarında;erken membran rüptürü ve erken doğum eylemi olgularının ferritin
düzeylerinin (sırasıyla 29.4 ng/ml ve 23.2 ng/ml), kontrol grubunun ferritin değerinden
(8.6 ng/ml) fazla bulunduğu ve farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bildirilmektedir.
(109)
Robert L Goldenberg ve akadaşlarının yapmış olduğu çalışmada anemisi olmayan
580 gebede 19,26 ve 36 gebelik haftalarında ferritin değerlerine bakılmıştır.Ferritin
değerlerinin ortalaması 19. gebelik haftasında 41.2 ng/ml, 26. gebelik haftasında 24
ng/ml ve 30. gebelik haftasında 18.1 ng/ml bulunmuştur. Ferritin, akut faz reaktanı
olarak değerlendirilmiş ve 26. gebelik haftasındaki yüksek değerin erken doğum ile
ilişkli olabileceği ileri sürülmüştür. (7)
Robert L Goldenberg ve arkadaşlarının yapmış olduğu diğer bir çalışmada, 32
gebelik haftasının altında premature erken membran rüptürlü 223 olgu
değerlendirilmiştir. İlk başvuruda serum ferritin değerlerinin ortalaması 19.2 ng/ml
(SD:29.1) ve doğum öncesi 38.3 mg/ml (SD:54.3) bulunmuştur. İlk başvuru ile doğum
öncesi ferritin değerlerinde artış olanlarda neonatal sepsis oranında artış olduğu öne
sürülmüştür (3)
Theresa O Scholl ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada, gebelerde özellikle 28
gebelik haftasında artmış serum ferritin değerinin, korioamnionitis ve subklinik
56
enfeksiyon için akut faz reaktanı olduğu ve erken doğum ile ilişkili olduğu ileri
sürülmüştür.Aynı çalışmada 20 gebelik haftasından önce bakılan yüksek ferritin
değerinin, anlamlı olmadığı bildirilmiştir. (19)
Thamura ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışmada 94 multipar gebeden 24.
gebelik haftasında kan örneklemesi alınmış.Bu gebeler 32. gebelik haftasından önce
doğum yapanlar,kontrol grubu olarak da 33-36 ve 37 gebelik haftasından sonra doğum
yapanlar olmak üzere ayrılmış. Demir, ferritin ve transferin saturasyonu ve sonuçları
karşılaştırılmış. Sonuç olarak serum ferritin düzeyleri ve doğumdaki gebelik haftası
arasında negatif bir korelasyon saptanmıştır. Artmış serum ferritin düzeyleri subklinik
enfeksiyon ve erken doğum riski ile yakından ilgili olduğu bildirilmiştir. (111)
Xiao R ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışmada pretem eylemde olan 312
olgu, spontan preterm eylem, premature erken membran rüptürü ve endike preterm
eylem olmak üzere, gebelik haftası >34 olanlar ve 34-36 gebelik haftasında olanlar
olmak üzere gruplara ayrılarak değerlendirilmiş.Kontrol grubu olarak da terme ulaşan
424 gebe seçilmiş.Çalışmanın sonucunda, artmış serum ferritin düzeyi, preterm erken
membran riskinde artış ile ilişkili bulunmuş. Artmış serum ferritin düzeyi ile preterm
eylem arasındaki ilişki ise sadece 34 gebelik haftasından küçük spontan preterm eylem
arasında saptanmıştır. (110)
45 olgudan oluşan Erken doğum eylemi (Grup 1), 45 olgudan oluşan preterm erken
membran rüptürü (Grup 2) ve 45 olgudan oluşan kontrol grubunun ferritin değerlerini
karşılaştırdığımız çalışmamızda; Preterm Eylem (Grup 1), Preterm Erken Membran
Rüptürü (Grup 2) ferritin değerlerini (sırasıyla 23,38±12,21 ve 28,92±24,4), kontrol
grubunun (Grup 3) ferritin değerinden (12,53±5,2) anlamlı olarak daha yüksek
bulduk.
Bu sonuç,
1)Bakteriyal enfeksiyonların yüksek sıklıkta eşlik ettiği preterm eylem ve preterm erken
membran rüptüründe ferritin düzeyinin akut faz reaktanı olarak yükseldiğini
desteklemektedir.
57
2)Enfeksiyon ve enflamatuar süreçte yükselen akut faz reaktanlarından olan ferritinin
gebelik komplikasyonlarından preterm eylem ve preterm erken membran rüptürünün
izleminde kullanılabileceğini destekler niteliktedir.Serum ferritin düzeyinin enfeksiyon
durumunu göstermedeki etkinliğini değerlendirmek için, enfeksiyonun mikrobiyolojik
göstergeleri ve diğer akut faz reaktanları ile karşılaştırıldığı çalışmalara gereksinim
vardır.
ÖZET
Temmuz 2004-Şubat 2005 tarihleri arasında İstanbul Bakırköy Kadın doğum ve
Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Perinatoloji Servisinde yatırılan ve
25-35. gebelik haftasında preterm eylem ve preterm erken membran rüptürü tanısı alan
90 gebe çalışma grubuna alındı. Kontrol grubu olarak da aynı tarihler arasında
polikliniğimize gebelik kontrol muayenesine gelen sağlıklı, yakınması olmayan 25-35.
gebelik haftasındaki 45 olgu alındı.
Son yıllarda yapılan çalışmalar, preterm eylemin etyolojisinde enfeksiyonun yerini
desteklemektedir. Plasental zarlarda subklinik enfeksiyonun; koryoamnion zarlar
açılmadan önce ve sonra oluşan koryoamnionitisin ve histolojik enfeksiyonun
etyolojideki rolü giderek ağırlık kazanmaktadır. Biz de çalışmamızda, akut faz reaktanı
olan ferritin’in preterm eylem, premature erken membran rüptürü ve sağlıklı gebelerdeki
maternal serum düzeyine baktık. Preterm eylem ve premature membran rüptürü olan
olgulardaki maternal serum ferritin düzeyinin kontrol grubuna göre anlamlı olarak
yüksek bulduk.
Bu sonuç:
1)Bakteriyal enfeksiyonların yüksek sıklıkta eşlik ettiği erken doğum tehtidi ve erken
membran rüptüründe ferritin düzeyinin akut faz reaktanı olarak yükseldiğini
desteklemektedir.
58
2)Enfeksiyon ve enflamatuar süreçte yükselen akut faz reaktanlarından olan ferritinin
gebelik komplikasyonlarından erken doğum tehtidi ve erken membran rüptürünün
izleminde kullanılabileceğini destekler niteliktedir.
59
KAYNAKLAR
1. Mcgergor J.A., French JI, Parker R, Draper D, Patterson E, Jones W, Thorsgard
K,Mofee J. Prevention of premature birth by screening and teratment for common
genital tract infections: Results of prospective controlled evaluation.Am. J. Of Obstet.
Gynecol.1995; 173: 157-62
2. Salzer HR: Genger H, Muhar U, Lischka Aı Schatten C, Pollak A: C-Reaktive
protein:An early marker for neonatal bacterial infection due to prolonged rupture of
amniotic membranes and/or amnionitis. Acta Obstet. Gynecol. Scand.1987; 66:365-367
3. Goldenberg RL, Brian MM, Miodovnik M, Thurnau GR, Meis PJ, Moawad A, Paul
RH,Battoms SF, Das A, Roberts JM, Mcneilis D, Tamura T: Plasma ferritin, premature
rupture of membranes, and pregnancy outcome. Am. J. Of Obstet. Gynecol. 1998;
179:1599-604
4. Scott JR, Disaina J, Hammond CB, Spellacy WN. Danforth's Obstetrics
andGynecology. 1994; Seventh Edition:305-316
5.Gabbe SG, Neebly JR, Simphson JL. Obstetrics; Normal and problem
pregnancies.1996; Third Edition: 743-820
6.Kişnişçi, Gökşin: Durukan: Üstay, Ayhan, Gürgan, Önderoğlu. Temel Kadın
Hastalıkları ve Doğum bilgisi. 1996; 1481-1489
7. Goldenberg RL, Tamura T, Dubard M, Johnston KE, Copper RL, Neggers Y. Plasma
ferritin and pregnancy outcome. Am. J. Of Obstet. Gynecol. 1996; 175: 1356-9
60
8.Owen J, Goldenberg RL, Davis RO, Kırk KA, Copper RL. Evaluation of a risk
scoring, system as a predictor of preterm birth in and indigent population, Am. J. Of
Obstet. Gynecol. 1990; 163. 873-9
9.Draper D, Mcgregor J, Hall J, Jones ı/V, Beutz M, Heine P, Porreco R. Elevated
protease activities in human amnion and chorion correiate with preterm premature
rupture of membranes. Am. J. Of Obstet. Gynecol. 1995; 173: 1506-12
10.Mercer BM, Goldenberg RL, Das A, Moawad AH, lams ID, Meis PJ: The preterm
prediction study: Aclinical risc assessment system.Am. J. Of.Obstet. Gynecol. 1996;
174: 1885-9
11.Creasy RK. Preterm birth prevention: Where are we. Am. J. Of Obstet. Gynecol.
1993;168: 1223-30
12.De Cherney AH, Pernoll ML: Obstetrics and Gynecologic Diagnosis and treatment.
1994; Eighth Edition: 336-338
13. Rochelson BL, Rodke G, VVhite R, Bracero L, Baker DA. A rapid colorimetric AFP
onoclonal antibody test for the diagnosis of preterm rupture of the membranes. Obstet
Gynecol.1987; 69: 163-66
14. Lookwood CJ. The diagnosis of preterm labor and the prediction of preterm
delivery.Clin. Obstet. And Gynecol. 1995; 38/4: 675-87
15. Burrus DR, Ernest JM, Veille JC. Fetal fibronectin, interleukin-6, CRP are useful
inestablishing prognostic subcategories of idiopathic preterm Iaber. Am. J. Of. Obstet.
ynecol. 1995; 173: 1258-62
16. Christmas JT, Cox SM, Andrew \N, Oax J, Leveno J, Gilstrap LC.
61
Expectantmanagement of preterm ruptured membranes: Effect of antimicrobial therapy.
Obstet.Gynecol. 1992; 80: 759-62
17. Timor-Tritsch lE, Boozarjomehri F, Masakowski Y, Monteagudo ,A, Cha9 CR. Can
a 'snapshot' sagittal view of cervix by transvaginal ultrasonography predict active
preterm labor?Am.J. O
18. Rozenberg P, Goffinet F, Malagrida L, Giudicelli Y, Perdu M, Houssin I, Femme
SıNisand i. Evaluating the risk of pretern delivery: A comparision of fetal fibronectin
and ransvaginal ultrasonographic measurement of cervikal length. Am. J. Of Obstet.
ynecol. 1997; 176: 196-9
19. Scholl TO. High third trimester ferritin concentration: Association with very preterm
elivery, infection and maternal nutritional status. Obstet. Gynecol. 1998; 92: 162-6
20. Yoon BH, Jun JK, Park KH, Syn HC, Gomez R, Romero R. Serum C- reactive
protein, hite blood cell count, and amniotic fluid white blood cell count in women with
preterm premature ruprureof membranes. Obstet. Gynecol. 1996; 88: 1034-40
21. Romero R, Yoon BH, Mazor M, Gomez R, Gonzales R, oiamond MP. A
comparative studyof diagnostic performance amniotic fluid glucuse, WBC, interleukin-
6, and gram stainingin the detection of microbial invasion in patients with preterm
PROM. Am. J.Of Obstet. Gynecol. 1993; 169: 839-51
22. Gutteberg T J, Askvik K, Jorgensen 1. Serum lactoferrin and C-reactive protein
inmother and newborn after preterm rupture of membranes. ,A,cta Obstet.
Gynecol.Scand. 1986; 65: 203-205
23. VVatts OH, Krohn MA, Wener MH, Eschenbach DA. C-reactive protein in normal
pregnancy. Obstet. Gynecol. 1991; 77: 176-180
62
24. Watts OH, Krohn MA, Hillier SL, VVener MH, Kiviat NB, Eschenbach
DA.Characteristics of women in preterm Iabor, Association with elevated C-reactive
protein levels. Obstet. Gynecol. 1993; 82: 509-14
25. Goodlin RC.High third trimester ferritin concentration: Associations with very
preterm delivery, infection, and maternal nutritional status. Obstet. And Gynecol. 1999;
93: 1156
26. Arısan K Doğum Bilgisi 1989; cilt: 2: 905-914
27. Gratacos E, Fıgureas F, Barranco M, Vıla Jı Cararach V, Alonso PL, Fortuny
A.Spontaneous recovery of bacterial vaginosis during pregnancy is not associated with
animproved perinatal outcome. Acta Obstet. Gynecol. Scand. 1988; 77: 37-40
28. Spinillo Aı Capuzzo Eı Piazzi Gı Ferrari A. Mora/es Vi Mario M. Risk for
spontaneous preterm delivery by combined body mass index and gestational weight gain
patterns.Acta Obstet. Gynecol. Scand. 1998; 77: 32-36
29. Lewis R, Mercer BM. Adjunctive care of preterm Iabor, the use of antibiotics.
Clin.Obstet. And Gynecol. '1995; 38/4 :755-70
30. Gardner MO, Goldenberg RL. The clinical use of antenatal corticosteroids.
Clin.Obstet. And Gynecol. 1995; 38/4: 746-54
31. Farooqı A, Holmgren PA, Engberg S, Serenıus F. Survival and 2-year outcome with
expectantmanagement of second - trimester rupture of membranes. Obstet. AndGynecol.
1998; 92: 895-901
32. İliçin, Ünal, Biberoğlu, Akalın, Süleymanlar. Temel iç Hastalıkları. 1996; Birinci
basım; Cilt: 2:1910
63
33. Novy MJ, Mcgregor JA, lams JD, New perspectives on the prevention of
extremeprematuritiy. Clin. Obstet. And. Gynecol. 1995;38/4:790-808
34. Kanra G, Akalın E. infeksiyon Hastalıkları. 1991; Birinci baskı:25-28
35 French JI, McGregor JA, Draper D, Parker R, McFee J.. Gestational bleeding,
bacterial vaginosis, and common reproductive tract infections: risk for preterm birth and
benefit of treatment.Obstet Gynecol.1999 May;93(5 Pt1):715-24
36. Neerhof MG, Cravello C, Haney EI, Silver RK. Timing of labor induction after
premature rupture of membranes between 32 and 36 weeks' gestation.
Am J Obstet Gynecol .1999 Nov;181(5 Pt 1):1274-5
37.Simhan HN, Canavan TP. Preterm premature rupture of membranes: diagnosis,
evaluation and management strategies. : BJOG. 2005 Mar;112 Suppl 1:32-7.
38. Combs CA, McCune M, Clark R, Fishman A. Aggressive tocolysis does not prolong
pregnancy or reduce neonatal morbidity after preterm premature rupture of the
membranes.Am J Obstet Gynecol. 2004 Jun;190(6):1723-8; discussion 1728-31.
39. Vermillion ST, Soper DE, Chasedunn-Roark J.Neonatal sepsis after betamethasone
administration to patients with preterm premature rupture of membranes Am J Obstet
Gynecol. 1999 Aug;181(2):320-7.
40 Bar J, Maayan-Metsger A, Hod M, Ben Rafael Z, Orvieto R, Shalev Y, Sirota L.
Effect of antibiotic therapy in preterm premature rupture of the membranes on neonatal
mortality and morbidity. Am J Perinatol. 2000;17(5):237-41.
41.Garfield RE,Ali M,Yallampalli C,İzumi H:Role of gap junctions and nitric oxide in
control of myometrial contractility.Semin in Perinatol 19:41-45,1995
64
42.Moore TR:Patterns of hıman uterine contractions:İmplications for clinical
practise.Semin in Perinatol 19:64-72,1995
43.Olsan DM,Mijovic JE,Sadowsky DW:Control of human parturition.Semin in
Perinatol 19:52-53,199
44.Mitchell BF,Wang S:Changes in 17 beta-20 alfa hydroxysteroid dehidrogenase
activity supporting an increase in the estrogen/progesterone ratio of human fetal
membranes at parturition.Am J Obstet Gynecol 168:1377-1385,1993
45.Chibbar R,Hokirk R,Mitchel B:Sülfohydrolase activity for estrone sulfate and
dehydroepiandrosterone slfate in human fetal membransdecidua around the time of
parturition.j clin endocrinol metab 62:90-94,1986
46.Moore TR,Iams JD,Creasy RK:Diurnal nad gestational patterns of uterine activity in
normal human pregnancy. Obstet Gynecol 83:517-523 1994
47.Lockwood CJ:Recent advances in elecudating the pathogenesis of preterm
delivery,the detection of patients at risk and prevantative therapies.J Matern Fetal
Medicine 6:7-18;1994
48.Warren WB,Patrick SL,Goland RS:Elaveted maternal palsma corticotroping-rleasing
hormone levels in pregnancies comlicated by pretrm labor. Am J Obstet Gynecol
166:1198-1207,1992
49.Zhu YP ,Word RA,Johnston JM:The presence of platelet activating factor binding
sites in human myometrium and their role in uterine contractions.Am Obstet Gynecol
266:1222-1228,1992
65
50.Mitchell BF,Rogers K,Wang S:The dynamics of prostaglandin metabolism in human
fetal membranes and decidua around the time of parturation.J Clin Endocrinol Metab
77:759-764,1993
51.Kişnişçi, Gökşin: Durukan: Üstay, Ayhan, Gürgan, Önderoğlu. Temel Kadın
Hastalıkları ve Doğum bilgisi. 1996; 1465-1480
52.Copper RL, Goldenberg RL, Creasy RK, DuBard MB, Davis RO, Entman SS, Iams
JD, Cliver SP. A multicenter study of preterm birth weight and gestational age-specific
neonatal mortality Am J Obstet Gynecol. 1993 Jan;168(1 Pt 1):78-84
53.Robertson PA, Sniderman SH, Laros RK Jr: Neonatal morbidity according to
gestational age and birth weight from five tertiary care centers in the United States, 1983
through 1986. Am J Obstet Gynecol. 1992 Jun;166(6 Pt 1):1629-41; discussion.
54.Meis PJ, Goldenberg RL, Mercer BM, Iams JD, The preterm prediction study: risk
factors for indicated preterm births. Maternal-Fetal Medicine Units Network of the
National Institute of Child Health and Human Development Am J Obstet Gynecol. 1998
Mar;178(3):562-7
55.Hickey CA, Cliver SP, McNeal SF, Hoffman HJ, Goldenberg RL. Prenatal weight
gain patterns and spontaneous preterm birth among nonobese black and white women.
ObstetGynecol.1995Jun;85(6):909-14
56.Satin AJ, Leveno KJ, Sherman ML, Reedy NJ, Lowe TW, McIntire Maternal youth
and pregnancy outcomes Am J Obstet Gynecol. 1994 Jul;171(1):184-7.
57.Roberts WE,Morrison JC,Cherly H,Wiser WL:The incidence of preterm labor and
specific risk factors. Obstet Gynecol 76:85S- 89S.1990.
66
58.Kristensen J, Langhoff-Roos J, Kristensen FB. Implications of idiopathic preterm
delivery for previous and subsequent pregnancies. Obstet Gynecol. 1995 Nov;86(5):800-
4.
59.Mercer BM, Goldenberg RL, Moawad AH, Meis PJ, Iams JD:The preterm prediction
study: effect of ges tational age and cause of preterm birth on subsequent obstetric
outcome. National Institute of Child Health and Human Development Maternal-Fetal
Medicine Units Network. Am J Obstet Gynecol. 1999 Nov;181(5 Pt 1):1216-21.
60.Owen J, Goldenberg RL, Davis RO, Kirk KA, Copper RL. Evaluation of a risk
scoring system as a predictor of preterm birth in an indigent population Am J Obstet
Gynecol. 1990 Sep;163(3):873-9.
61.Jewell D:Pregnancy and early pregnancy care. Clin Obstet Gynecol 4:1-23,1990
62.Teitelman AM, Welch LS, Hellenbrand KG, Bracken MB Effect of maternal work
activity on preterm birth and low birth weight. Am J Epidemiol. 1990 Jan;131(1):104-13
63.Goldenberg RL, Cliver SP, Bronstein J, Cutter GR, Andrews WW, Mennemeyer ST.
Bed rest in pregnancy. Obstet Gynecol. 1994 Jul;84(1):131-6.
64.Spinillo A, Nicola S, Piazzi G, Ghazal K, Colonna L, Baltaro F. Epidemiological
correlates of preterm premature rupture of membranes. Int J Gynaecol Obstet. 1994
Oct;47(1):7-15
65.Krymko H, Bashiri A, Smolin A, Sheiner E, Bar-David J, Shoham-Vardi Risk factors
for recurrent preterm delivery Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol. 2004 Apr 15;113(2):
160-3
67
66 .Creasy RK,Merkatz IR:Preventation of preterm birth:Clinical opinion obstet gynecol
76:2S-4S,1990
67.Gardner MO, Goldenberg RL, Cliver SP, Tucker JM, Nelson KG, Copper RL The
origin and outcome of preterm twin pregnancies Obstet Gynecol. 1995 Apr;85(4):553-7.
68.Lettieri L, Vintzileos AM, Rodis JF, Albini SM, Salafia CM Does "idiopathic"
preterm labor resulting in preterm birth exist? Am J Obstet Gynecol. 1993 May;168(5):
1480-5
69.Copper RL, Goldenberg RL, Davis RO, Cutter GR, DuBard MB, Corliss DK,
Andrews JB. Warning symptoms, uterine contractions, and cervical examination
findings in women at risk of preterm delivery Am J Obstet Gynecol. 1990 Mar;162(3):
748-54
70.Tsoi E, Fuchs IB, Rane S, Geerts L, Nicolaides KH Sonographic measurement of
cervical length in threatened preterm labor in singleton pregnancies with intact
membranes. Ultrasound Obstet Gynecol. 2005 Feb 25;
71.Owen J, Iams JD, Hauth JC. Vaginal sonography and cervical incompetence. Am
JObstetGynecol.2003Feb;188(2):586-96.
72.Raga F, Bauset C, Remohi J, Bonilla-Musoles F, Simon C, Pellicer A. Reproductive
impact of congenital Mullerian anomalies. Hum Reprod. 1997 Oct;12(10):2277-81.
73. Cunnınham,Gant,Leveno, Gilstrap ; Williams Doğum Bilgisi 2001: 21.Baskı . Cilt
1s689-727
68
74.French JI, McGregor JA, Draper D, Parker R, McFee J Gestational bleeding, bacterial
vaginosis, and common reproductive tract infections: risk for preterm birth and benefit
of treatment. Obstet Gynecol. 1999 May;93(5 Pt 1):715-24.
75.Iams JD, Goldenberg RL, Meis PJ, Mercer BM:The length of the cervix and the risk
of spontaneous premature delivery. National Institute of Child Health and Human
Development Maternal Fetal Medicine Unit Network. N Engl J Med. 1996 Feb 29;334
(9):567-776.
76.Andrews WW, Goldenberg RL, Mercer B, Iams J, Meis P:The Preterm Prediction
Study: association of second-trimester genitourinary chlamydia infection with
subsequent spontaneous preterm birth Am J Obstet Gynecol. 2000 Sep;183(3):662-8.
77.Hillier SL, Nugent RP, Eschenbach DA, Krohn MA: Association between bacterial
vaginosis and preterm delivery of a low-birth-weight infant. The Vaginal Infections and
Prematurity Study Group. N Engl J Med. 1995 Dec 28;333(26):1737-42
78.Jeffcoat MK, Geurs NC, Reddy MS, Cliver SP, Goldenerg RL: Periodontal infection
and preterm birth: results of a prospective study. J Am Dent Assoc. 2001 Jul;132(7):875-
80.
79.Carey JC, Klebanoff MA, Hauth JC, Hillier SL, Thom EA, Ernest JM, Heine
RP:Metronidazole to prevent preterm delivery in pregnant women with asymptomatic
bacterial vaginosis. National Institute of Child Health and Human Development Network
of Maternal-Fetal Medicine Units N Engl J Med. 2000 Feb 24;342(8):534-4080.
80.Andrews WW, Hauth JC, Goldenberg RL Infection and preterm birth. Am J
Perinatol.2000;17(7):357-65
69
81.Goldenberg RL, Mercer BM, Iams JD:The preterm prediction study: patterns of
cervicovaginal fetal fibronectin as predictors of spontaneous preterm delivery..Am J
Obstet Gynecol. 1997 Jul;177(1):8-12
82.Honest H, Bachmann LM, Gupta JK, Kleijnen J, Khan KS. Accuracy of
cervicovaginal fetal fibronectin test in predicting risk of spontaneous preterm birth:
systematic review. BMJ. 2002 Aug 10;325(7359):301.
83. Lockwood CJ, Wein R, Lapinski R, Casal D, Berkowitz G, Alvarez M, Berkowitz
RL The presence of cervical and vaginal fetal fibronectin predicts preterm delivery in an
inner-city obstetric population. Am J Obstet Gynecol. 1993 Oct;169(4):798-804.
84.Hvilsom GB, Thorsen P, Jeune B, Bakketeig LS. C-reactive protein: a serological
marker for preterm delivery? Acta Obstet Gynecol Scand. 2002 May;81(5):424-9
85.Watts DH, Krohn MA, Hillier SL, Wener MH, Kiviat NB, Eschenbach DA
Characteristics of women in preterm labor associated with elevated C-reactive
proteinevels.ObstetGynecol.1993Oct;82(4Pt1):509-14.
86.Wenstrom KD, Sipes SL, Williamson RA, Grant SS, Trawick DC, Estle LC.
Prediction of pregnancy outcome with single versus serial maternal serum alpha-
fetoprotein tests.AmJObstetGynecol.1992Dec;167(6):1529-33.
87.Simpson JL, Palomaki GE, Mercer B, Haddow JE, Andersen R, Sibai B, Elias S.
Associations between adverse perinatal outcome and serially obtained second and third
trimester maternal serum alpha-fetoprotein measurements. Am J Obstet Gynecol.
1995Dec;173(6):1742-8.
88.Romero R, Yoon BH, Mazor M, Gomez R, Gonzalez R, Diamond MP, Baumann P,
Araneda H, Kenney JS, Cotton DB, et al. A comparative study of the diagnostic
70
performance of amniotic fluid glucose, white blood cell count, interleukin-6, and gram
stain in the detection of microbial invasion in patients with preterm premature rupture of
membranes.Am J Obstet Gynecol. 1993 Oct;169(4):839-51
89.Burrus DR, Ernest JM, Veille JC. Fetal fibronectin, interleukin-6, and C-reactive
protein are useful in establishing prognostic subcategories of idiopathic preterm labor
Am J Obstet Gynecol. 1995 Oct;173(4):1258-62.
90.Riedewald S, Kreutzmann IM, Heinze T, Saling E. Vaginal and cervical pH in normal
pregnancy and pregnancy complicated by preterm labor.J Perinat Med. 1990;18(3):181-
6.
91.Wilcox LS, Kiely JL, Melvin CL, Martin MC. Assisted reproductive technologies:
estimates of their contribution to multiple births and newborn hospital days in the United
States Fertil Steril. 1996 Feb;65(2):361-6
92.Eden RK,Sokol RJ,Sarokin Y:The mammery stimulation test . A predictor of preterm
delivery.Am J Obstet Gynecol 164:1409-1419,1991
93.Goldenberg RL. The management of preterm labor. Obstet Gynecol. 2002 Nov;100(5
Pt 1):1020-37.
94Norton ME, Merrill J, Cooper BA, Kuller JA, Clyman RI Neonatal complications
after the administration of indomethacin for preterm labor. N Engl J Med. 1993 Nov
25;329(22):1602-7.
95.Lunt CC, Satin AJ, Barth WH Jr, Hankins GD. The effect of indomethacin tocolysis
on maternal coagulation status. Obstet Gynecol. 1994 Nov;84(5):820-2.
71
96.Romero R, Sibai BM, Sanchez-Ramos L. An oxytocin receptor antagonist (atosiban)
in the treatment of preterm labor: a randomized, double-blind, placebo-controlled trial
with tocolytic rescue. Am J Obstet Gynecol. 2000 May;182(5):1173-83
97.Goodwin TM, Valenzuela GJ, Silver H, Creasy G. Dose ranging study of the
oxytocin antagonist atosiban in the treatment of preterm labor. Atosiban Study Group.
Obstet Gynecol.1996Sep;88(3):331-6.
98.Ben-Ami M, Giladi Y, Shalev E. The combination of magnesium sulphate and
nifedipine: a cause of neuromuscular blockade. Br J Obstet Gynaecol. 1994 Mar;101(3):
262-3
99.Sawaya GF, Robertson PA. Hepatotoxicity with the administration of nifedipine for
treatment of preterm labor. Am J Obstet Gynecol. 1992 Aug;167(2):512-3.
100.Canadian Preterm Labor İnvastigators Group:The treatment of preterm labor with
beta adrenarjic agonist ritodrine N Engl J Med 327:308 1992
101Tuohy J.The contemporary use of beta-agonists. Br J Obstet Gynaecol. 1994
May;101(5):461
102,Lamont RF. The contemporary use of beta-agonists. Br J Obstet Gynaecol. 1993
Oct;100(10):890-2.
103.Cox SM,Sherman ML,Levano KJ:Randomized investigation of magnesium sulfate
for preventation of preterm birth.Am J Obstet Gynecol163 :767 ,1990
104.Gardner MO, Goldenberg RL. Use of antenatal corticosteroids for fetal maturation.
Curr Opin Obstet Gynecol. 1996 Apr;8(2):106-9
72
105.Vermillion ST. et al .Is betamethasone effective longer than 7 days after treatment?.
Obstet Gynecol. 2001 Apr;97(4):491-3.
106. Hauth JC, Goldenberg RL, Andrews WW, DuBard MB, Copper RL. Reduced
incidence of preterm delivery with metronidazole and erythromycin in women with
bacterial vaginosis. N Engl J Med. 1995 Dec 28;333(26):1732-6.
107.McDonald H, Brocklehurst P. Antibiotics for treating bacterial vaginosis in
pregnancy .Cochrane Database Syst Rev. 2005 (1)
108.Management of preterm labor ACOG Practice Bulletin. 2003, Number 43 Obstet
Gynecol. 2003; 101:1039-47
109.C.K.Saha,V.Jain,I .Gupta.Serum ferritin level as a marker of preterm
labor.International Journal of Gynecolocy and Obstetrics71(2000)107-111
110.Xiao R, Sorensen TK, Frederick IO, El-Bastawissi A, King IB, Leisenring WM,
Williams MA Maternal second-trimester serum ferritin concentrations and subsequent
risk of preterm delivery. Paediatr Perinat Epidemiol. 2002 Oct;16(4):297-304.
111.Tamura.MD,Robert LGoldenberg,Kelly E Johnston:Serum ferritin :A Predictor of
Early Spontaneous Preterm Delivery Obstet and Gynecol 1996;87:360-5
73