Postkolik Sayı: 22

48
ÜCRETSİZ İNDİRİN www.postkolik.com facebook.com/postkolik instagram.com/postkolik twitter.com/postkolik THE HOBBIT’TEN INTERSTELLAR’A Dracula mevzusunun aslı astarını öğrenmek ve nam-ı diğer Vlad Tepeş’in inini görmek üzere üşenmeyip Romanya’ya gittik. Bondi Hipsters’ın ilginç ortaya çıkış hikayesini ve kendi TV şovlarını yapmaya kadar uzanan maceralarını yazdık. DC Comics’in çizgi roman kahramanları birer birer televizyon dünyasına transfer olurken, dört önemli DC dizisini inceledik.

description

 

Transcript of Postkolik Sayı: 22

Page 1: Postkolik Sayı: 22

ÜCRETSİZ İNDİRİN

www.postkolik.com facebook.com/postkolik instagram.com/postkoliktwitter.com/postkolik

THE HOBBIT’TENINTERSTELLAR’A

Dracula mevzusunun aslı astarını öğrenmek ve nam-ı diğer Vlad Tepeş’in inini görmek üzere üşenmeyip Romanya’ya gittik.

Bondi Hipsters’ın ilginç ortaya çıkış hikayesini ve kendi TV şovlarını yapmaya kadar uzanan maceralarını yazdık.

DC Comics’in çizgi roman kahramanları birer birer televizyon dünyasına transfer olurken, dört önemli DC dizisini inceledik.

Page 2: Postkolik Sayı: 22

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

CAZ YESILI MEKANLAR postkolik dergisi.pdf 5 21.10.2014 17:09

Page 3: Postkolik Sayı: 22

03

HAZIRLAYANLARSorumlu Müdür: Pınar Özbakı[email protected]

Görsel Yönetmen: A. Erdal ŞahinYazı İşleri: Enis Hazan, Erdem Tatar, Mehmet Erdoğan, Duygu Kaçar, Orhan Meriç, Ece Budayıcıoğlu, Eda Yenivatan, Merve Akan , Emrah Gürkan

REKLAMYetkin Nural 0537 371 90 [email protected]

IPAD REKLAMMEDYANETÖzkan Kaya 0212 304 21 [email protected]

BASIMAltın Kitaplar Yayınevi Tic. AŞ. Göztepe Mahallesi, Kazım Karabekir Caddesi, No: 32Bağcılar-İstanbul Tel: 0212 446 38 88 Sertifika no: 107666

İLETİŞİMKağıthane Cd. No:72 Çağlayan 34403 İstanbul Tel: 0532 437 26 38 [email protected]

• Postkolik’te kullanılan tüm yazılar kaynak gösterilerek yayınlanır.• Postkolik 15 bin adet basılıyor. Postkolik’in dağıtıldığı yerleri görmek için www.postkolik.com/nerdeyiz adresini ziyaret edebilirsiniz.• Postkolik’i e-dergi olarak www.postkolik.com adresinden okuyabilirsiniz.

14RÖPORTAJİlki geçtiğimiz yıl piyasaya çıkan

ve oldukça iyi tepkiler alan “New York Taxi Drivers Calendar” projesini kaleme aldık.

12 GEZİDracula mevzusunun aslı astarını

öğrenmek ve nam-ı diğer Vlad Tepeş’in inini görmek üzere üşenmeyip Romanya’ya gittik.

18 HIPSTERBondi Hipsters’ın ilginç ortaya çıkış

hikayesini ve kendi TV şovlarını yapmaya kadar süren maceralarını yazdık.

30 MÜZİKFoo Fighters yeni albümünü

müthiş bir belgeselle kutlarken, yakın dönemde çekilmiş önemli müzik belgesellerine göz attık.

26 YATIRIMMark Zuckerberg Hawaii’den

100 milyon dolara ada satın alınca, şu fani dünyada kimlerin adası var diye araştırdık.

42 DİZİDC Comics’in çizgi roman

kahramanları birer birer televizyon dünyasına transfer olurken, dört önemli DC dizisini inceledik.

İ Ç İ N D E K İ L E R

BU HABERLER SADECE TABLET DERGİMİZDE!

BİYOGRAFİ1908 yılında Brooklyn’de doğan ve dünyanın ilk hippi’si olarak kabul edilen Eden Ahbez’ın sıra dışı öyküsünü kaleme aldık.

MODAKısa sürede sosyal medyada bir fenomen haline gelen Bukombin.com’dan sezonun iddialı kıyafet kombinlerini aldık.

TEKNOLOJİAkıllı telefonlarla yaşamamıza giren ve birçok açıdan hayatımızı kolaylaştıran en yeni aplikasyonları inceledik.

ŞEHİRMandabatmaz’dan Mambocino’ya İstanbul’da en güzel Türk kahvesini içebileceğiniz yerleri dolaştık.

KASIM 2014

Fotoğraf: Cihan Turhan / CT Photograpy

www.postkolik.com facebook.com/postkolik instagram.com/postkoliktwitter.com/postkolik

www.postkolik.com facebook.com/postkolik instagram.com/postkoliktwitter.com/postkolikPOSTKOLİK.COM YENİLENDİPostkolik keyfini sürekli yaşayabilmeniz için web sitemizi yeniledik. Birbirinden eğlenceli haberler için sizleri her gün Postkolik.com’a bekliyoruz.

Page 4: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201404

IRON MAN’DEN Joker’e, The Crow’dan Superman’e bir çok kült karaktere imza atan ve figür piyasasının tüm ezberini bozan Hot Toys’un son bombası 80’lerin en iyi filmlerinden “Geleceğe Dönüş”ten hatırladığımız Dr. Emmet Brown’un efsanevi arabası DeLorean oldu. Işıklı farları, yukarı doğru açılan kapıları, kokpitteki dijital tarih göstergeleri, akım kapasitörü ve filmden hatırlayacağımız tüm detayların birebir aynısına sahip olan bu muhteşem oyuncak 1/6 ölçeğinde. Ve tabii ki Sideshow Collectables ile ortak giriştikleri bu projede Hot Toys, bununla kalmayıp yine aynı ölçekteki müthiş detaylı Marty McFly figürünü de bu muhteşem aracın yanına koymayı ihmal etmemiş.

Koleksiyonculara şimdiden para biriktirmeye başlamalarını öneririz. Mart ayında satışına sunulacak bu güzelliğin fiyatı 690 dolar. Yanında Marty McFly’ı da isterseniz 225 dolar daha bayılmak zorundasınız.

IŞIN kılıcı sahiden var olsaydı gerçek bir yakın dövüşte nasıl kullanılırdı? İşte bu soruyu birbirine soran 3 İtalyan girişimci arkadaşın şakayla başlayan maceraları gerçeğe dönüştü! Nasıl mı? Aikido, Judo, Ju-Jitsu, Kempo ve Karate gibi farklı dövüş sanatlarında tecrübeleri olan bu arkadaşlar, güçlerini birleştirip İtalya’da LudoSport’u kurmuşlar. Ama bununla da yetinmeyerek Batılı ve Uzakdoğulu yerel dövüş sanatları ustaları ile kafa kafaya verip tamamen yeni bir teknik yaratmanın yollarını aramaya başlamışlar. Bu arayıştaki tek referansları ise resimler ve kelimelermiş. E işin başlangıcında ışın kılıcı olur da, yaratılan yeni dövüş tekniği için Jedi ve Sith lordlarının Star Wars evrenindeki dövüş sahnelerinden ilham alınmaz mı? Simone, Fabio ve Gianluca’nın fikirlerinden yola çıkılarak hayata getirilen bu proje, en sonunda Star Wars filmleri ve kitapları ile mükemmel bir uyuma sahip ve temelini onlardan alan

yepyeni bir sporun doğmasına yol açmış. Kendi kuşaklarının hayalini gerçeğe dönüştürmenin de bir adım ötesine geçerek bu yeni öğretiyi isteyen öğrencilere öğretmek ise üçlünün şimdilerdeki amacı...LudoSport akademisi çeşitli okullardan oluşuyor. Aynı zamanda farklı spor merkezleri ile de iletişim içerisindeler. Her okulda bir veya iki sınıf bulunuyor ve sınıflar bilin bakalım nasıl adlandırılıyor? Elbette klanlar isimleriyle!

BILINDIĞI ÜZERE zombileri seviyoruz (bkz. geçen sayı). Ama aslına bakarsanız vampir, canavar ve kurt adam gibi tayfanın geri kalan yaratıklarını da pek severiz. Bu yüzden birazdan sözünü edeceğimiz alet edevata kelimenin tam anlamıyla bayıldık! In Case Of şirketinin (Tehlike Anında Camı Kırınız şirketi!) yaratıcı beyinleri bu zekâ kokan acil durum kitlerini sanki bizler için yaratmış. Adeta “Beni al, evinin duvarını süsle, havandan geçilmesin!” diye bağıran bu kitlerin her biri içlerinde değişik silahlar ve size saldıracak zevata karşı koyabilmek için en ihtiyacınız olan şeyleri barındırıyor. Şu ana kadar şirketin piyasaya sürdüğü çeşitler arasında zombi kiti, vampir kiti, kurt adam kiti ve şeytan çıkarma kiti var. Bahsettiğimiz

bu kitlerin içinde neler neler yok ki! Vampirler için tahta kazıklar, şeytani güçler için kutsal sular ve kurt adamlar için gümüş kurşunlar… Ne diyelim, bayıldık doğrusu!

H www.ludosport.net HH www.in-case-of.com H

H www.sideshowtoy.com H

KOLEKSİYONDA GELECEĞE DÖNÜŞ

CAMI KIR, YARATIĞI HAKLA!

JEDI DÖVÜŞ SANATLARI AKADEMİSİ

Page 5: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014 05

MARVEL İLE 75 YILIN ÖYKÜSÜ

H www.amazon.com H

BIZIM daha çok Iron Man, Spiderman, Thor, Captain America ve X-Men ile tanıdığımız Marvel evreninde irili ufaklı 3500 kahraman olduğunu biliyor muydunuz? 75 yıla sığan bu inanılmaz evren nihayet tek bir kitapta toplandı. Eski Marvel editörü ve çizgi roman tarihi uzmanı Roy Thomas sayesinde keyifle okuyabileceğimiz ve bir nevi “Mutant Ansiklopedisi” olarak da adlandırabileceğimiz bu tuğla gibi kitap, tek kelimeyle muhteşem. Toplam 700 sayfalık bu hazinede 2000’den fazla vintage çizgi roman, 300 sanatçı, yazar ve aktörün biyografisi, sahne arkası fotoğrafları ve içinizdeki geek’e hitap edecek daha bir çok şey

var. Bu koskocaman evren için atılmış büyük bir adım. Aralık ayında satışına başlanacak kitap Taschen yayınlarından çıkıyor.

GITTIĞINIZ her yerde bir shot espresso için fıldır fıldır dönüyorsanız artık durabilirsiniz. Minipressso derdinize çare olmaya geliyor! Benzerlerinden en büyük farkı ise ne elektrik ne de pahalı kartuşlara ihtiyaç duyması. Evet, yanlış duymadınız! Bu küçük kurtarıcıyı kullanmak için ihtiyacınız olan tek şey kol gücü, biraz çekilmiş kahve ve su. Özelikle kamp tutkunlarının ilgisini çekmesi beklenen Minipresso, şu an 39 dolar fiyatla ön satışta.

ESPRESSO OLMADAN ASLA

H www.wacaco.com H

IŞIĞINIZ NE RENK OLSUN? PEGA DESIGN’IN son marifeti olan ColorUp Lamp, kesinlikle evimizde olmasını isteyeceğimiz bir güzellik. Ortamdaki renklere göre kendi rengini ayarlayan lamba olarak özetlenebilecek olan bu ürün, büyükçe bir ampul şeklinde. Alt kısmında bulunan renk sensörünü,

ışığın almasını istediğiniz rengin üzerine getirip ampulü sıktığınızda lambanın rengi değişiveriyor. İster odadan odaya taşıyarak, isterseniz de dış mekanlarda kullanabileceğiniz bu eğlenceli lamba yıl sonunda piyasaya çıkıyor.

H www.pegadesign.com H

TAM BİR HIZ CANAVARI

H www.astonmartin.com H

OTOMOBIL dünyasının krallarından olan Aston Martin’in Vanquish Coupe modeli 2015 yılı için ufak bir estetik operasyon geçirdi. Saten doku, mat jet siyahı boyalı gövde ve havalı jantlarla daha da agresif bir hale gelen Vanquish’i koyu bordo deri koltuk detayı tamamlıyor. Bu canavar 6.0 litre V12 motoruyla 0-100 kilometre hızlanmasını 3.6 saniyede gerçekleştiriyor. Otomobilin maksimum hızı ise saatte 323 km. Sadece yeni görüntüsüyle değil aynı zamanda hızıyla da baş döndüren Aston Martin’in ABD satış fiyatı

300 bin dolar.

Page 6: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201406

EL YAPIMI FİGÜRLERFIGÜR tutkumuzu biliyorsunuz. Bugüne kadar bu sayfalarda bu konuyla ilgili birçok kez yazı kaleme aldık. Fakat Kaliforniyalı iki kardeşin yaratmış olduğu Plastic Cell’e tam anlamıyla bayıldık! Plastic Cell butik bir figür markası. Butik diyoruz çünkü üretim adetleri genelde 40’ı geçmiyor ve her birinin altında da üretim numarası yazılıyor. Böyle olunca da -boya dahil olmak üzere- tamamıyla el işçiliği ile ortaya çıkan bu figürler, figür tutkunları tarafından yoğun

ilgi görüyor. Fotoğraflardan da görebileceğiniz üzere kardeşlerin detaylara verdiği önemler gerçekten de muhteşem. Bugüne kadar Hannibal Lecter’den Freddy Krueger’a, Chucky’de Jesse Pinkman’a kadar birçok figür üreten kardeşlerin Tupac, Biggie ve Heisenberg figürleri ise çıkar çıkmaz tükenmişti.

H www.plasticcell.bigcartel.com H

ORTA DÜNYA AMERİKASI

H www.etsy.com/shop H

YARATICI insanları gerçekten seviyoruz. Pennsylvania’daki Slippery Rock Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışan coğrafyacı Stentor Danielson gerçekten müthiş bir işe imza atarak hayranlığımızı kazanmayı başardı. Sıkı bir The Lord Of the Rings tutkunu olan Danielson, bazı Amerikan şehirlerinin Tolkien tarzı haritalarını çizmiş. Uzaktan bakıldığında birebir Orta Dünya haritası gibi duran bu haritalar şimdilik Pittsburgh, Cleveland, Washington ve Boston şehirleri için mevcut. Danielson bu haritaları Etsy

üzerinden 23 dolara satıyor. Kendisi ayrıca özel siparişle çizim de yapıyor. Bizim oraların haritasını çizdirsek hiç de fena olmaz diyorsanız, Danielson’ın sitesine göz atıp şansınızı deneyebilirsiniz.

SEEK THERMAL sayesinde cep telefonlarımız artık gece de görebilecek. Telefonun şarj soketine takılan ve sadece 14 gram ağırlığında olan bu kamera, açıldığı anda telefonunuzdan termal görüş imkanı sunuyor. Karanlık bir otoparkta yolunuzu bulmak, arkadaşlarınızı korkutmak, hatta su tesisatınızdaki kaçağı yakalayabilmek bile artık cep telefonunuzla mümkün. Fiyatı 200 dolar.

GÖRÜNMEYENİ GÖRÜN

H www.thermal.com H

Page 7: Postkolik Sayı: 22
Page 8: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201408

INTERSTELLARMuhtemelen son dönemin en çok merakla beklenen filmi bu ve bünyemiz herhangi bir hayal kırıklığını kaldıramayacak kadar büyük bir şevkle bu filmi beklemekte! Batman’le işi biten ve Inception’dan

beri çektiği ilk orijinal filmle görücüye çıkacak olan Christopher Nolan’a tüm bilim kurgu umutlarımızı bağlamış haldeyiz. Oscar ödüllü yıldızlardan kadrosunu kuran Nolan, filmin senaryosunu kardeşi Jonathan Nolan’la birlikte yazmış. Uzay-zaman düzlemi üzerinde

yolculuk etmenin mümkün olduğu bir zamanda geçen filmin konusu ve detayları sır gibi saklanmakta. Hep beraber vizyonda göreceğiz, bakalım Nolan neyin peşindeymiş.Yönetmen: Christopher NolanOyuncular: Matthew McConaughey, Anne Hathaway, Jessica Chastain, Michael CaineTürkiye Gösterim Tarihi: 7 Kasım

THE HUNGER GAMES: MOCKINGJAY PART 1Suzanne Collins’in satış rekorları kıran romanından uyarlanan The Hunger Games’in finali yaklaştıkça, yapımcılar çareyi son kitabı iki film

olarak çekmekte buldular. Daha önce aynı durum Twilight ve Harry Potter serilerinin son kitaplarında da yaşanmıştı. Gözü doyamadı gitti Hollywood’un! Jennifer Lawrence’ın başına gelen telefon skandalı bu filmin küçük yaştaki seyirci kitlesini ne kadar etkiler bilinmez ancak mükemmel kadrosundan umarız bu defa iyi bir film çıkartmayı başarmışlardır.Yönetmen: Francis LawrenceOyuncular: Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson, Liam Hemsworth, Woody Harrelson, Elizabeth Banks, Julianne Moore, Philip Seymour HoffmanTürkiye Gösterim Tarihi: 21 Kasım

ST. VINCENTEmekli asker Vincent’ın alkol, kumar ve striptiz kulüpleri üçgeninde geçen tuhaf bir hayatı vardır. Sorumsuzluğu ve vurdumduymazlığıyla tanınan Vincent’ın hayatı yeni yan komşusu sayesinde büyük değişime

uğrayacaktır. Yeni boşanmış Maggie ve 12 yaşındaki oğlu Oliver’la tanıştıktan sonra Vincent, hayatının sonbaharında artık eskisinden çok daha farklı bir adam olmaya doğru yepyeni bir yolculuğa çıkar. Yönetmen ve senarist Theodore Melfi’nin ilk uzun metraj filmi olan St. Vincent kalpleri ısıtacak bir aile komedisi. Bill Murray başrolü kapmadan önce Jack Nicholson’ın adının bu filmle anıldığını da söylemeden geçmeyelim. Yönetmen: Theodore MelfiOyuncular: Bill Murray, Melissa McCarthy, Naomi WattsTürkiye Gösterim Tarihi: 19 Aralık

Artık adet olduğu üzere Amerikalı yapımcılar ödül canavarı filmleri yılın son çeyreğine saklıyorlar. Böylece hem Altın Küre ve Oscar ödüllerine yakın dönemde filmlerini tanıtmış oluyorlar hem de yılı görkemli yapımlarla kapatıyorlar. Tabii ülkemizdeki vizyon takvimi Amerika ile uyumlu değil. Ama biz yine de ödül sezonunun en iddialı filmlerini sizler için ülkemizdeki gösterim tarihleriyle birlikte derledik. İyi seyirler dileriz! n Erdem Tatar

VİZYONUN SON BOMBALARI

Page 9: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014 09

EXODUS: GODS AND KINGSOscar mevsimi yaklaşırken iddialı filmlerin de sayısı artıyor. Ancak bu kadar Oscar kokan film az bulunur!

Musa peygamberin 2. Ramses’e karşı verdiği uhrevi mücadeleyi konu alan filmin yönetmen koltuğunda Gladiator, Alien ve Blade Runner gibi efsane filmleri sinemaya kazandıran usta Ridley Scott var. Zengin oyuncu kadrosuyla göz kamaştıran Exodus: Gods and Kings, prodüksiyonuyla da parmak ısırtıyor. Fragmanlarından ve perde arkası belgesellerinden gördüğümüz kadarıyla Oscar denizini ikiye ayıracak film tam olarak da bu film!Yönetmen: Ridley ScottOyuncular: Christian Bale, Joel Edgerton, Aaron Paul, Sigourney Weaver, Ben KingsleyTürkiye Gösterim Tarihi: 12 Aralık

THE HOBBIT: THE BATTLE OF THE FIVE ARMIESPeter Jackson’ın Yüzüklerin Efendisi üçlemesiyle başlatıp Hobbit’le -şişirerek de olsa- altı filme tamamladığı epik

serinin son halkasına geldik. En son kızgın

ejderha Smaug’u etrafı kasıp kavurmaya hazır şekilde bırakmıştık. Belli ki bu filmin ilk yarısında kendisiyle bir hayli muhatap olacağız. Filmin geri kalan bölümündeyse epik savaş sahneleri bizleri bekliyor olacak. Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit serilerini de birbirlerine bağlayacak olan bu son film tam altı bölüm ve on sene süren bu seriye noktayı koyacak.Yönetmen: Peter JacksonOyuncular: Ian McKellen, Martin Freeman, Richard Armitage, Evangeline Lilly, Lee Pace, Luke Evans, Benedict CumberbatchTürkiye Gösterim Tarihi: 19 Aralık 2014

KILL THE MESSENGERAmerika’nın en çok merakla beklenen filmlerinden olan Kill the Messenger, CIA’in Gary Webb adlı bir gazetecinin istihbarat ağını kullanarak Nikaragua–Los Angeles uyuşturucu trafiğine müdahalesini konu alıyor. Narkotik

alemlerinden başlayan hikaye insan ticareti ve radikal politik hamlelerin perde arkasına kadar dallanıp budaklanıyor. Güney Amerika’nın ABD’nin arka bahçesi olarak algılanmasına objektif bir açıdan bakan bir film vadediyor. Filmin hem başrolü hem de yapımcısı Jeremy Renner. Six Feet Under, Dexter ve Homeland gibi dizilerle adını duyuran Michael Cuesta ise eminiz bu filmde de hünerlerini gösterecek.Yönetmen: Michael CuestaOyuncular: Jeremy Renner, Ray Liotta, Michael Sheen, Andy GarciaTürkiye Gösterim Tarihi: Henüz bilinmiyor

INHERENT VICEAmerikan sinemasının en saygı duyulan isimlerinden olan Paul Thomas Anderson, Thomas Pynchon’ın aynı adlı romanından uyarlamış bu filmi. Filmin hikayesi 1980’lerde Los Angeles’ta geçiyor. Doc Sportello adlı özel dedektif, eski sevgililerinden

birinin kaçırılmasının ardından bu vakayı üstleniyor ancak soruşturmanın boyutu derinleştikçe tuhaf bir girdaba sürükleniyor. There Will Be Blood, The Master ve Magnolia filmlerinden tanıyacağınız, 2000’li yılların en önemli yönetmenlerinden biri olarak gösterilen Paul Thomas Anderson bugüne dek Berlin, Cannes ve Toronto film festivalleri de dahil olmak üzere pek çok organizasyondan ödül kazandı.Yönetmen: Paul Thomas AndersonOyuncular: Joaquin Phoenix, Josh Brolin, Owen Wilson, Reese Witherspoon, Benicio del ToroTürkiye Gösterim Tarihi: 9 Ocak 2015

BIG HERO 6Walt Disney’den bir animasyon film izlemeden olmaz elbette. Bu defa tanıdığımız kahramanların aksine bir manga uyarlamasıyla karşımıza çıkıyor ünlü yapımcı şirket. Big Hero 6, Japonya’da milyonlarca hayranı

olan bir manga serisi ve Walt Disney bu seriyi tüm dünyaya tanıtıp sevdirmeye kararlı. Tabii kahramanların tasarımlarına bir miktar Amerikan cilası çekmiş, ama o kadarcık da olur. San Fransokyo şehrinin kaderi altı kişilik bir ekibin ve tuhaf robotlarının avucunda... Bu macera dudak uçuklatacak!Yönetmen: Don Hall & Chris WilliamsOyuncular: Ryan Potter, Scott Adsit, Jamie Chung, Maya RudaolphTürkiye Gösterim Tarihi: 9 Ocak 2015

A MOST VIOLENT YEARGelecek yılın Oscar ödüllerinden adaylık kapması muhtemel prodüksiyonlardan biri de A Most Violent Year. Geçtiğimiz yıllarda

Margin Call ve All is Gone adlı filmlerle bir

Page 10: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201410

hayli sükse yapan yönetmen J. C. Chandor bu defa bizi 1981 yılının New York’una götürüyor. New York şehrinin tarihinde suç oranının en yüksek ölçekte yaşandığı yıl olan 1981’in kış aylarında geçen filmde, göçmen bir ailenin o yılların New York’unda hayata tutunup tutunamayacaklarını seyredeceğiz. Göçmen olmanın sıkıntılarının yanı sıra yolsuzluk, şiddet ve suçla örülen kaderin ağlarında kahramanlarımız neler yaşayacaklar birlikte göreceğiz.Yönetmen: J. C. ChandorOyuncular: Oscar Isaac, Jessica ChastainTürkiye Gösterim Tarihi: 6 Şubat 2015

BIG EYESKaranlık ve fantastik sinemanın Hollywood’daki en önemli ismi Tim Burton, belki de ilk kez kendi güvenli bölgesinden biraz uzaklaşıp oldukça realist bir öyküyle karşımıza çıkıyor.

Yarı biyografik tarzda bir film olan Big Eyes, ünlü Amerikalı ressam Magaret Keane ve eşi Walter Keane’in fırtınalı ilişkisi ve imza attıkları sanat eserleri etrafında örülmüş bir dram filmi. Bakalım Tim Burton uzun zamandır kendini tekrar eden filmlerinin lanetinden bu yaşanmış öyküyle kurtulabilecek mi?Yönetmen: Tim BurtonOyuncular: Amy Adams, Christoph WaltzTürkiye Gösterim Tarihi: 6 Şubat 2015

WILDGeçtiğimiz yıl Dallas Buyers Club ile müthiş sükse yapan yönetmen Jean-Marc Vallée’in yeni bombası Wild da Oscar ödülleri için iddiası olan yapımlardan.

Cheryl Strayed yeni boşanmış, annesini kaybetmiş ve kendine zarar veren yaşam tarzının bunalımıyla yoğurulmuş umutsuz bir kadındır. Bir gün her şeyi ardında bırakıp 2000 kilometreden uzun bir parkuru tek başına yürümeye karar verir ve bu yolculuğu önce kendi elinde bir kitaba ardından da ünlü yazar Nick Hornby’nin kalemiyle bu filme dönüşür. Reese Witherspoon’a Oscar getirmesine kesin gözüyle bakılan filmi çok merak ediyoruz!Yönetmen: Jean-Marc ValléeOyuncular: Reese Witherspoon, Laura DernTürkiye Gösterim Tarihi: 6 Şubat 2015

INTO THE WOODSMasalları sever misiniz? Mesela Kırmızı Başlıklı Kız, Sindrella ya da Rapunzel’i? Bildiğiniz masal kahramanlarını alın, kadroya bir de talihsiz bir fırıncı çift ekleyin ve sonra da

hepsini birden bir cadının himayesine verin! Sonuç mükemmel bir müzikal komedi filmi olacak eminiz. Walt Disney’in bu filme özel pek çok sürprizinin olacağı da kulağımıza gelen dedikodular arasında. Dev kadrosu, muhteşem görselliği ve fantastik hikâyesiyle Into the Woods oldukça iddialı bir yapım.Yönetmen: Rob MarshallOyuncular: Meryl Streep, Emily Blunt, Anna Kendrick, Chris Pine, Johnny DeppTürkiye Gösterim Tarihi: 20 Şubat 2015

UNBROKENHollywood’un en güzel oyuncularından olan Angelina Jolie artık yavaş yavaş kamera arkasındaki yerini baki kılacak projelere ağırlık veriyor. Jolie yönetmen koltuğunda

otururken senaryoda da muhteşem bir ikiliden destek alıyor. Hollywood’un en önemli sinemacılarından Coen Biraderler, Unbroken’ın senaryosuna imza atmışlar. Olimpik atlet Louis Zamperini’nin 2. Dünya Savaşı’nda Japon’ların eline esir düşmesinin ardından yaşadıklarının anlatıldığı film, yılın beklenmeyen sürprizlerinden olabilir.Yönetmen: Angelina JolieOyuncular: Jack O’Connell, Garrett Hedlund

Türkiye Gösterim Tarihi: 20 Şubat 2015

AMERICAN SNIPERClint Eastwood babanın son yıllarda yönettiği en sert film olarak nitelendirilen American Sniper, gerçek bir Amerikan ordu mensubunun hayatını konu ediniyor. Chris Kyle adlı

keskin nişancı, Amerikan ordu tarihinin en fazla düşman öldüren askeri olarak tarihe geçer. Bu filmde izleyeceklerimiz Kyle’ın otobiyografisinden uyarlanmış. Film, aynı zamanda geçtiğimiz yıl trajik bir cinayete kurban giden Chris Kyle’ın anısına saygı duruşu özelliği de taşımakta.Yönetmen: Clint EastwoodOyuncular: Bradley Cooper, Sienna Miller, Luke GrimesTürkiye Gösterim Tarihi: 20 Şubat 2015

Page 11: Postkolik Sayı: 22

ADIM 1

Elinizi ön kameraya karşı açın.

Sonra sadece bir yumruk yapın.

ADIM 2

Kamera üçten geriye saymaya başlayacak ve size

poz vermek içinzaman tanıyacak.

ADIM 3

LG G3 Beat’in Gesture Shot özelliği ve gelişmiş ön kamerasıyla selfie çekmek hiç olmadığı kadar kolay.

*Tavsiye edilen perakende satış fiyatıdır.

SENİN İÇİN

999*

Postkolik_(20x31)_G3_Beat.indd 1 23.10.2014 17:53

Page 12: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201412

Bükreş’e 19 Eylül Cuma günü güzel bir havada indik. Şans eseri havalimanından bindiğimiz taksinin şoförü oldukça dost canlısı çıktı.

Onunla sohbet ede ede otelimize ulaştık. Şehir kalabalığından uzak ama eğlencenin kalbinin attığı eski şehir merkezine yürüme mesafesindeki Epogue Hotel, kalitesi, hizmeti ve güleryüzlü personeliyle gönlümüzü ilk dakikalardan itibaren fethetti.

HER ŞEY SÜPER UCUZEnis’le Bükreş’in biralarının ve yemeklerinin tadına bakmak için hemen bir harita edindik ve soluğu eski şehir merkezinde aldık. Ülke ucuz, biralar lezzetli... Yemek porsiyonları da devasa ve oldukça ucuz. Ayıptır söylemesi, Enis’le ölümcül bir barbekü tabağına ortaklaşa girdik ve sadece 60 Ley (40 lira gibi bir şey ediyor) ödedik. Yoldan geçenler tabağımıza ve bize insan değilmişiz gibi baktılar, durumu siz tahayyül edin! Biralar 9-14 Ley arası. Bu da Türk parasıyla 6-8 Lira civarına denk geliyor. Hem de bar, restoran veya 5 yıldızlı otel ayrımı olmadan, gittiğiniz her yerde bu kadar ucuza bira içebiliyorsunuz. Gecenin kalanını çeşitli barlarda takılarak tamamladık. Bir ara sokaklarda dolanırken çıktığımız bir meydanda halka açık bir rock konserine

denk geldik. Sonradan öğrendiğimize göre Bükreş’in kuruluşunun - ya da Osmanlı’dan kurtarılışının, orasını tam olarak anlayamadık- 555. yılı temalı bir kutlamalar silsilesinin tam başlangıcında Romanya’ya gelmişiz! Gençlerle beraber bir kelimesini dahi anlamadığımız dilde kuduran rock grubunu izledik. O gece şansımıza nefis bir hava vardı ve çoğu zaman açık havada tişörtle oturduk.İkinci gün otelde güzel bir kahvaltı ettikten sonra gündüz gözüyle Bükreş’i keşfe çıktık. Otelin hemen dibinde Çeşmeci Parkı var. Enis’in enteresan bir merakı var: Bazı

aksiyon figürlerinin – silah, üniforma ve vücut duruşları itibarıyla hiper-real denebilir bu arkadaşlara - yakın plan fotoğraflarını çekip Instagram üzerinden takipçileriyle paylaşıyor. Kendisi seyahate çıkarken bu arkadaşları da yanına almıştı. Biz de bu sebeple ikinci günün sabahını parkta fotoğraf çekimine ayırdık. Günün kalanını kafelerde, antika pazarlarında filan aylaklık yaparak geçirdik. Akşam da soluğu Hard Rock Cafe Bükreş’te aldık. Enis’in şansına – değişik zevklere sahip olduğunu kabul edelim - country coverları çalan bir gruba denk geldik. Yemeğimizi yerken bu grubu ve ardından da mükemmel bir sese sahip solistiyle bizi mest eden başka bir grubu dinleyerek bu keyifli günü sonlandırdık.Üçüncü günün sabahında tüm Romanya yolculuğunun amacı için harekete geçme vakti gelmişti: Transilvanya turu!

MUHTEŞEM YOLCULUKBir önceki geceden kiralık arabamız ve yol bilgisayarımız (elbette İngilizce yüklenmiş olarak!) gelmişti. Sabah Enis’le kahvaltımızı yaptıktan sonra 10 gibi oldukça güzel bir havada Dracula’nın peşine düşmek üzere otelden ayrıldık. Bükreş’in dış mahallelerini geçip Braşov şehrine doğru yola koyulduk. Braşov Bükreş’ten 160 km kadar uzakta ve Ortaçağ kasabası özelliklerini korumayı

Postkolik yazarları Orhan Meriç ve Enis Hazan Dracula mevzusunun aslı astarını öğrenmek ve nam-ı diğer Vlad Tepeş’in inini görmek üzere Romanya’daydı. Bizler için Transilvanya’nın sisli Karpat Dağları’nı aşıp Bran Kalesi’ne tırmandılar ve vampirin yatağına baktılar. n Orhan Meriç

POSTKOLİK DRACULA TOPRAKLARINDA

Enis Orhan

Page 13: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014 13

başarmış çok güzel bir şehir. Yolumuz dümdüz geniş ovalardan geçerek bizi hedefimize götürüyordu. Petrol rafinelerileri ile ünlü kent Ploeşti’yi geçtik. Yollarda Romanya ile özdeşleşmiş Rumen çingenelerinin köylerine rastladık. Braşov’dan önce aşmamız gereken Karpatlar yavaştan karşımıza çıkmaya başladı ve manzaranın güzelliği yüzünden kelimenin tam anlamıyla nefesimiz kesildi! Transilvanya bölgesine girdikten sonra giderek yükselmeye başlayan yolu takip ederek Karpat Dağları’nın ve ormanlarının içine daldık. Bulutların yere kadar indiği karanlık ormanlarla kaplı dolambaçlı yolları aşıp Kont Vlad Dracul’un şatosuna doğru yaklaştıkça, Dracula efsanesinin neden bu toprakları sardığını gayet iyi anladık. Zira gerçekten kana susamış vampir prens olduysa burası dışında bir yerde yaşamış olamazdı. Dağ yollarının arasında birden karşınıza çıkan tepelerdeki kasvetli manastırlar ile inlerin - ve elbet cinlerin - top oynadığı terk edilmiş gibi görünen köylerin sayısı arttıkça hedefe iyice yaklaştığımızı anladık. Sonra aşağıya iniş başladı ve geniş ovalara ulaştık. Yol bilgisayarı sağolsun bizi hedefimize adım adım yaklaştırıyordu. Ve beklenen an geldi! Bran Castle - 20 Km... Inınının!

TURİST KAYNIYORVampir külliyatının ekmeğinin yendiği mekana yaklaştıkça enteresan yerlere rastladık. Bunlardan bir tanesi Vampire Camping diye bir yerdi ki, insanın aklına türlü korkunç şeyler geliyor yeminle! Tırsmanın da verdiği gazla, karavan parkındaki terk edilmiş gibi görünen karavanlarda hangi kadim vampirlerin uyukladığını bilmek istemeyeceğimizi düşünüp esas hedefimize ulaştık: Bran Kalesi... Vlad Tepeş’in yaşadığına inanılan görkemli şato uzaktan gerçekten çok heyecan verici duruyor. Arabamızı park ettik, biletlerimizi aldık ve bir nevi hac vazifemizi gerçekleştirip Vlad’ın mekanını enine boyuna inceleyerek güzel fotoğraflar çektik. Aslına bakarsanız

kale turist kaynıyor ve sıkış tıkış bir gezi sizi bekliyor. Ama bakmayı bilirseniz etrafta çok güzel detaylar saklı. Kalenin önündeki yemyeşil bitkilerin bürüdüğü kulübe, avludaki mezar taşları, gölet... Eee buraya kadar gelip kalenin önünde bir “Never Hide!” pozu vermezsek de çatlardık!

HEYECANLI DÖNÜŞŞatodan Dracula hediyeliklerimizi aldıktan sonra Braşov’a yollandık. Burada harika bir Pazar günü panayırına denk geldik. Yerel yemeklerin tadına baktık ve süper bir cover grubunun konseri ile kafamızı iyice dağıttık. Grup burada çalacağı herhangi bir mekanda 1 numara olur! O derece iyilerdi. Bu şehirde kahve, yemek, konser derken epey bir oyalandığımızı fark edip akşam 6 gibi dönüş yoluna çıktık. Bilmediğimiz şey ise asıl maceranın yeni başladığıydı! Eylül ayının gelmesiyle hava erkenden kararmaya

başladı ve tam o sıra biz Karpatları gerisin geri geçiyorduk. İnce bir yağmurun eşlik ettiği sis ve dağların zirvelerinden iyice aşağı inen bulutlarla birleşince ortam tam evlere şenlik oldu. Gelirken geçtiğimiz kasabaların neredeyse tamamının panjurları sımsıkı kapalıydı ve bazı evlerde hayalet gibi bir mum ışığı dışında hiç bir ışık yoktu. Kont Vlad Dracul’un soluğunu ensemizde hissede hissede bir tren yolu ile paralel giden vadiye indiğimizde film iyice koptu. Zira yol kapandı ve trafik durdu! Biz de Silent Hill filminin setine dönen tren yoluna zıplayıp Enis’in oyuncaklarıyla harika pozlar çekme fırsatı yakaladık.Daha bitmedi! Orayı atlattıktan sonra otele ulaşma çabalarına kaldığımız yerden devam ederken Bükreş 65 km yazan bir yoldan içeri daldık ve o an yol bilgisayarı benden bu kadar deyip bizi karanlıklarda bıraktı. Girdiğimiz yol yeni bitmiş bir otobanmış meğer ama ne otoban! Hiç bir ışığın, uyarının, benzinliğin ve hayat belirtisinin olmadığı David Lynch’in Lost Highway’i adeta! Yola girerken uzaktan hayal meyal gözüken Bükreş’in ışıkları da ortadan kaybolunca verdik kendimiz makaraya! “Kesmeseler bari bizi,” tadında repliklerin eşliğinde medeniyete dönme çabalarımız sonunda meyvesini verdi ve Bükreş’e akşam 9-9:30 civarı ulaştık. Otelde biraz oyalanıp nefes aldıktan sonra bir şeyler içmek üzere Bükreş’in eski merkezine uğramayı ihmal etmedik. E o kadar maceranın üzerine bunu çoktan haketmiştik!

HER ŞEY GÜZELDİSon günün sabahı otelin bisikletlerine atlayıp otelin karşısındaki Çeşmeci Parkı’nda turlayarak geçti. Sonra şehre uzanıp alınacak bir kaç şeyi aldık ve akşam üzeri kalkacak uçağımıza binmek üzere havaalanının yolunu tuttuk. Romanya ve Transilvanya turumuz beklediğimizden çok daha güzel ve dolu dolu geçti ama ülkenin garip bir havasının olduğunu söylemek lazım. Mesela ülkesini Osmanlılar’ a karşı kahramanca savunan ve gerçek bir halk kahramanı olmasını beklediğiniz Vlad Tepeş’in öyle sanılabileceği gibi her yerde heykeli veya anıtı yok... Neden acaba? Ve son cümle olarak Dracula Untold’dan bir replik:Vlad’ın şeytani güçleri ile son karşılaşmadan önce Fatih otağında paşalarına şöyle diyor: “Topraklarım arasında en az sevdiğim...” Gidin ve kendiniz karar verin.

Page 14: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201414

Her şey iki yıl kadar önce yaratıcı yönetmen Philip’in abisinin, eşi için çektiği komik fotoğrafları takvim haline getirmesiyle başlamış. Philip ve fotoğrafçı nişanlısı Shannon

ortaya çıkan şeyden ziyadesiyle memnun kalmışlar ve benzer bir takvim fikrinin NYC’deki göçmen vatandaşlar için farkındalık yaratmak amacıyla kullanmanın başarılı olabileceğini düşünmüşler. Kimleri fotoğraflayacaklarını düşünürlerken akıllarına taksiciler gelmiş. Zira New York şehir efsanelerinin önemli bir kısmı taksici hikayelerinden oluşur ve bu dünyanın en kozmopolit şehrindeki taksicilerin büyük çoğunluğu göçmendir. Hal böyle olunca çiftimizin takvim için kullanacakları malzemeye karar vermesi pek de zor olmamış ve çalışmalar tüm hızıyla başlamış.Hemen internette bir sayfa açıp, projelerini tanıtmaya koyulmuşlar. Hatta birçok taksi durağına bizzat uğrayıp kafalarındaki fikri taksicilere birebir de anlatmışlar. Bu nabız yoklama çalışmalarının sonucunda da projeyi hayata geçirebilecek kadar taksici bulabileceklerini anlayıp, projeye vakit kaybetmeden start vermişler.

ÇALIŞMALAR BAŞLIYORAslında ilk başlarda işin içinde mizah olması hiç düşünülmemiş. Fakat çiftimiz göçmen taksicilerin yaşam şartlarını gördükten ve onların çalışma koşullarına şahit olduktan sonra “Zaten hayat yeteri kadar dramatik, neden eğlenceli tarafından bakmayı denemeyelim?” demişler ve çekimlere mizah unsurunu da katma kararı almışlar.Takvimin ortaya çıkması tabii ki kolay olmamış. Neredeyse her süreçte birçok problem yaşanmış. Özellikle organizasyon

fotoğrafçılarımızın en büyük problemi olmuş. Bir de üzerine klasikleşmiş çift sorunları, birbirini dinlememe, kendi isteğini kabul ettirme inadı, kadınların detaylarda kendini kaybetmesi, erkeklerin “Hallederiz yahu!” tadındaki boşvermiş tavırları vesaire işin içine girince, bir ara saç baş yolma ve her şeyden vazgeçme kıvamına bile gelinmiş. Hal böyle olunca çekim aşamasına geçmek bile bir iki aydan fazla zaman almış.

DOĞUŞTAN YILDIZLAR Fakat çekimlere başlandıktan sonra, işin devamı çorap söküğü gibi gelmiş. Fotoğrafların mümkün olduğunca doğal olabilmesi için taksicilerin gündelik hayatlarında ne yaptıkları ve hayatı nasıl hafife aldıkları gösterilmeye çalışılmış.

Mekana ve kostüme çoğu zaman çiftimiz karar vermiş olsa da, taksicilerden de yer yer harika fikirler gelmiş. Çekim sırasında çevreden geçen insanlardan bile oldukça güzel tepkiler almışlar. Örneğin, takvim kapak erkeği - nam-ı diğer “Ocak Erkeği” Mike, önü açık gömleğiyle taksisinin üzerinde sere serpe uzanmış bir halde objektife “Dostum benden daha cool taksici bulamazsın” bakışları atarken sokaktan geçen insanlar Mike ile fotoğraf çektirmek için adeta birbirleriyle yarışmışlar. Profesyonellikte sınır tanımayan Mike sevenlerini kırmamak adına çekim esnasında yarım saate yakın insanlarla

poz vermiş. Bir diğer fotoğrafta ise taksici Dan, Levain Bakery önündeki kalabalığa aldırmadan aniden soyunup poz vermeye başlamış. Onca insanın tuhaf bakışları ve hatta bazılarından gelen ıslıklar eşliğinde çekimler son derece eğlenceli bir şekilde tamamlanmış.

SOSYAL SORUMLULUKGeçtiğimiz günlerde ikincisi satışa çıkan NYC Taxi Drivers Calendar’ın gelirinin önemli bir kısmı Settlement Üniversitesi’ne bağışlanıyor. Bağışın buraya yapılmasının sebebi ise, üniversitenin göçmenlere daha iyi yaşam koşulları oluşturma, kaliteli eğitim, sağlıklı ortamlarda yaşamaya yardımcı olmak gibi pek çok konuda çalışmalarda bulunması. “Bu takvimi kim alır ki?” diye düşünmeyin. NYC Taxi Drivers Calendar geçtiğimiz yıl beklenilenin çok üzerinde ilgi görmüş ve satışların sonunda elde edilen 40 bin dolar Settlement Üniversitesi’ne bağışlanmış. E burası Amerika, ne de olsa fırsatlar ülkesi değil mi? Sürümden kar etmeyi planlayan Philip ve Shannon takvimi herkesin alabilmesi için bu yıl daha makul bir ücret (15$) belirlemişler. Üstelik bu tatlı çifte www.nyctaxicalendar.com üzerinden sipariş verirken istediğimiz herhangi bir ek fotoğraf ya da grafik tasarımını da takviminize ekleyip kişiselleştirme yapabiliyoruz. Gerisini ise onlar bizim için hallediyor.

İlki geçtiğimiz yıl piyasaya çıkan ve oldukça iyi tepkiler alan “NYC Taxi Drivers 2014 Calendar”, 2015 versiyonuyla karşımızda. New York’un birbirinden seksi taksicilerini bir araya toplayan projenin yaratıcıları Philip Kirkman ve Shannon McLaughlin projenin çıkışını Postkolik’e anlattı. n Merve Akan

TEK RAKİBİ PIRELLI TAKVİMİ

Page 15: Postkolik Sayı: 22

Renegade_Postkolik 20x31 cm.pdf 1 20.10.2014 19:57

Page 16: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

ŞİLE–CASA LAVANDA BUTİK OTELİstanbul’a yakın kaçış rotaları denince aklınıza en başta Şile’nin geleceğini biliyoruz. Ama bu sefer sizi Şile’nin merkezine değil, İstanbul’a daha yakın bir kısmına, Ulupelit Köyü’ne götürmek istiyoruz. Meşe, çam ve kayın ormanlarının arasında gizli bir köyde yer alan Casa Lavanda Butik Otel, son zamanlarda adından oldukça fazla söz ettiriyor. İşletmenin sahipleri seyahat etmekten keyif alan bir aile olarak gezilerinden biriktirdikleri anılardan, tadı damaklarında kalan lezzetlerden ilham aldıklarını dile getiriyorlar. Uzun yıllar kurdukları hayali ise bu butik otelde hayata geçirmişler. Toplamda 13 odadan oluşan otel, gerek mimarisi gerekse doğayla iç içe yapısıyla İstanbul’a bu kadar yakınken sanki çok uzaklarda huzurla dinleniyormuş hissini duyumsamanızı sağlıyor. Camları araladığınızda lavanta kokularıyla dolan

SAKARYA–KAYALAR MEMDUHİYE KÖYÜSakarya’da güzel bir gün geçirmek için ilk durağınız mutlaka Kayalar Memduhiye Köyü olmalı! Abhazların yaşadığı ve yaklaşık 400 kişilik nüfusuyla bu köy, sanki masal kitaplarından fırlamış gibi. Evlerin mimarisi, bahçe düzenleri, sokakların temizliği ile biz şehirde yaşayanların hasret kaldığı köy havasının sonuna kadar teneffüs edilebildiği bir yer burası. Köy şu sıralar, içerisinde yer alan ve

13 odanın her biri ismini Ardıç, Sığla, Sedir, Ladin, Akasya, Manolya gibi ağaç türlerinden almış.Tümüyle ahşap ve taş gibi doğal malzemelerden inşa edilen otelin yapısı ve odalar size kendinizi Provence’de küçük bir Fransız köyünde gibi hissettiriyor. Mekanın özellikle restoran kısmının da çok başarılı olduğunu söylemeden geçmemek lazım. Restoranın başında yine bir aile üyesi olan

tamamen Abhaz kahvaltısı sunan Alaşara Restoran ile oldukça fazla ziyaretçi alıyor. Abısta, Öphase Sızbal (Erik Sızbalı), Agudırşı (Ezme Fasulye), Ahulçapa (Lahana ve Pancar), Agudçapa (Taze Fasulye ve Ceviz), Abhaz Tavuğu (Çerkes Tavuğu) gibi ne olduğunu anlayabilmek için yanınızda sözlük götürmek isteyeceğiniz ama tadına bakınca “Adının ne önemi var!” diye düşüneceğiniz birçok enteresan lezzetle Alaşara Restoran’da tanışma fırsatı yakalayabilirsiniz. Kahvaltının yanında

Şef Emre Şen bulunuyor. Emre Şen’in adını önceden duymuş olmanız mümkün. Kendisi vaktiyle Taksim’de bulunan ve oldukça beğenilen Flamingo restoranın işletmeciliğini yapmış. Restoranda mutlaka denenmesi gereken lezzet ise, lavantalı creme brulee !

Adres: Ulupelit Köyü, Seçkin Sok. No.2 Şile Telefon: 0216 736 56 40-41 - 0 530 969 86 79

işletme sahibinin eşinin yapmış olduğu o harika tatlılardan istemeyi de unutmayın! Sabah kahvaltınızı yaptıktan sonra köyde mutlaka bir yürüyüşe çıkın. Köyde yaşayan insanlar sizi fark edince tüm misafirperverliklerini sergileyecekler. Belki bir kahvelerini içme şansınız olur, ne dersiniz? Bu arada bahçesine soda şişeleriyle yol yapmış ve üzerinde yine farklı renkte soda şişeleriyle “ECE” yazan bir ev görürseniz, sahiplerinden hikayelerini dinlemenizi tavsiye ederiz. Zira Türkiye’nin ilk güzellik kraliçesinin soyundan gelen bir aile olmakla beraber bu soyadı kendilerine Atatürk tarafından verilmiş.

Adres: Kayalar Memduhiye Köyü, Adapazarı

16

İstanbul’u çok seviyoruz ama arada ilişkilerin nefes almaya ihtiyacı olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle biraz nefes almaya ve uzaklaşmaya ihtiyacı olanlar için İstanbul’a yakın mesafede bulunan 4 farklı destinasyonu mercek altına aldık. n Özüm Kasapoğlu (Küçük Martha)

İSTİKAMET İSTANBUL DIŞI MARŞ MARŞ!

Page 17: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

ÇATALCA–ÇİFTTLİKBiraz toprağa biraz da huzura dayalı bir ‘çift’lik hikayesi Çifttlik. Çatalca’nın Örencik köyünde 100 dönüm arsa içinde tek katlı, elektriği güneş ve rüzgardan, suyu ise hemen aşağısındaki dereden elde edilen el emeği göz nuru bir ev burası. Kış deyince şömine başında kestane nöbetleri tutturan, yazın ise yeşilin ve mavinin ortasında tertemiz havayı ciğerlerine çekebileceğiniz bir çiftlik. Gazeteci Serdar Akinan’ın şarap uzmanı eşiyle birlikte 7 yıl önce inşa ettikleri bu eve yerleşmeleri henüz 5 ay öncesine dayanıyor. Belediye seçimlerinden sonra gazeteciliği bırakmak zorunda kalan Akinan, sayıları 10’u geçmeyen tavuklarının yumurtalarından aldığı feyzle bu işi büyütmeye karar veriyor. İyice araştırdıktan sonra özel bir ırk olan Hollanda menşeli 500 adet tavuk sipariş ediyor. Bu tavukların tamamı kır tavuğu. Protein değeri en yüksek gıda olan yonca bitkisi olmak üzere arazideki yeşillikleri yiyerek besleniyorlar. Çok yoğun efor sarf ettikleri zamanlarda sadece buğday veriliyor. Tavukların yemlenmesinde piyasada satılan ve tamamı GDO içeren yemler asla kullanılmıyor. Aynı zamanda arıcılıkla da uğraşan çift, 9 kovandan yılda 100 kg civarında bal alıyor. Dostlarının önerisiyle geçtiğimiz hazirandan bu yana sadece hafta sonları kapılarını misafirlere açan Akinan ailesi, sabahları

TEKİRDAĞBARBAROS BAĞ EVİTekirdağ Bağ Rotası kapsamında tanışmış olduğumuz Barbaros Bağ Evi, sizi bir nevi küçük Toscana ile buluşturan, zevkle tasarlanmış, bir yandan da harika lezzetler sunan bir bağ evi. Burayı gördüğünüz zaman daha önce keşfetmemiş olduğunuz için hayıflanabilirsiniz, bizden söylemesi!Fransız danışman Xavier Vignon eşliğinde tamamen şato modeliyle şaraplarını üreten butik bir işletme aslında burası. Fransa’da üniversite eğitimi sonrasında restoran işletmeciliği yapan Can Topsakal’ın sahibi olduğu Barbaros Bağ Evi, Tekirdağ’ın

bölgenin kaymağı, sucuğu, peyniri, ekmeği ve çiftliğin yumurtalarıyla bezeli son derece zengin bir kahvaltı sunuyor. Akşamüzeri ise taş fırında el açması pizza ile mevsim zeytinyağlıları ve salataları eşliğinde mangalda meşhur Çatalca etleri sofrayı donatıyor. Tabi yanında Türkiye’nin sayılı üreticilerinden en leziz şaraplarla birlikte... Konaklamak isteyenlere evin 3 odası açık. Duşu ve tuvaleti içinde olan odalardan verandaya ve dolayısıyla yemyeşil manzaraya açılan birer kapı var. Tüm bunların yanı sıra Çifttlik’i herhangi bir mekandan ayıran en önemli özelliği, tüm yemekleri ve servisi yapan Akinan ailesinin aynı zamanda masaya da oturup misafirlerle aynen evlerine gelen konuklarla yaptıkları gibi sohbet etmesi.

Barbaros Kasabası ve Yazır Köyü arasında yer alıyor. Barbare Bağları adı verilen bağlarda Cabernet Sauvignon, Merlot, Syrah, Grenache ve Mourvedre üzümlerinin dikildiği ve organik, biyodinamik ve sürdürülebilir bağcılık yapılıyor. Bağ Evi’nin müdürü Özcan Bey’in dilinden bu üzümlerin şaraba dönüş hikayesini dinlemek ise çok ayrı bir keyif! Mutlaka onunla Barbare Bağları’nda bir gezintiye çıkıp bu deneyimi yaşayın. Bağ Evi’nin toplamda 9 odası var ve sabahları serpme köy kahvaltısı veriyorlar. Rezervasyon şartı ile dilerseniz günübirlik dilerseniz konaklamalı seçeneklerden

Siz de şehirden azıcık olsun uzaklaşıp derin ve temiz bir nefes almak isterseniz ortalama 1 saat uzaklıktaki Çifttlik’e mutlaka uğrayın.

Adres: Örencik Köyü, Çatalca

faydalanabiliyorsunuz. Yemek konusunda ise, normalde yörenin kendine has yemeklerinden oluşan bir mönü sunuyorlar. Ancak belirli dönemlerde konuk şefler alarak gurme tadımlar yaptıkları da oluyor. Özellikle bu tadımlardan birine mutlaka katılmanızı tavsiye ederiz! Tüm bu anlattıklarımızı aklınızda tutmanıza gerek yok. Kendinizi elinizde bir kadeh şarapla bağ evinin terasından o harika bağ manzarasına bakarken bulduğunuzda ne demek istediğimizi zaten anlayacaksınız!

Adres: Yazır Köyü, Karaağaçlık Mevkii, TekirdağTelefon: 0546 246 03 12

17

Page 18: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201418

Her geçen gün bir yenisi daha ortaya çıkan, beğensek mi eleştirsek mi ne yapacağımızı şaşırdığımız moda akımları ile hipsterlar dört bir yanımızı

sarmış durumda. Eee, Avusturalya gibi hipster cenneti bir ülkede yaşayıp da bu akımlara fazlasıyla maruz kalınca, Bondi Hipsters’ın yaratıcısı Christiaan Van Vuuren’ı tanımamıza vesile olan yolun ilk adımları da atılmış. Bondi Hipsters, güncel olaylara ‘hipsterca’ getirdikleri yorumlarla Youtube kanallarından milyonlara ulaşıyor. Christiaan Van Vuuren ve Nick Boshier’ın canlandırdıkları Dom ve Adrian, Sidney’in meşhur Bondi sahillerinden gelen iki hipster. “_________” adındaki underground moda markasının sahibi ikili, plajdaki yaşamlarından politikaya, kız tavlamaktan partilemeye kadar birçok konuyu ele alıyor.

FİKİR HASTANEDE ÇIKTI!Christiaan’ın video blogging serüveni aslında pek de o kadar eğlenceli olmayan ve Türk filmlerini aratmayan dramatik bir hikayeyle başlıyor. Christiaan 2009 yılında tüberküloza yakalanarak hastaneye kaldırılıyor ve karantinaya alınıyor. Hastanede oldukça sıkıntılı günler geçiren Christiaan, kendini eğlendirmek için durumdan ne kadar sıkıldığını anlatan bir rap şarkısı yazıyor ve videosunu çekiyor. Videoyu büyük boyutu nedeniyle arkadaşına mail yoluyla gönderemeyince “I’m not sick, but I’m sick sick” adlı ilk videosunu The Fully Sick Rapper ismiyle Youtube’a yüklüyor. Ertesi sabah 1000’den fazla izlenme ve mesaj kutusunda yüzlerce mesajla uyanan Christiaan, 1 ay sonra hastalığın tekrarlamasıyla tekrar karantinaya alınıyor. Bunun üzerine yaşadığı ağır dönemi yenmek için The Fully Sick Rapper karakterini yeni videolarla sürdürmeye karar veriyor. Neredeyse 6 aylık hastane süreci onu yıldırmanın aksine daha da besliyor. Christiaan artık bir video bloggerı olarak her geçen gün daha da büyüyen bir online izleyici kitlesine sahip oluyor. Mizah anlayışı ve hastane odasındaki ilginç halleriyle yarattığı sıradışı videoları ülke sınırlarını

fazla vakit geçirip beraber işleri büyütmeye koyuluyorlar. Hatta MTV’nin TV şovu yarışmasında bir ödül dahi kazanıyorlar.

SOUL MATES TV BAŞLIYORHaziran 2010’da hastaneden çıkan Christiian, “Bondi’de kendi moda markalarını yaratmaya çalışan iki hipster” fikrini Youtube fenomeni Nick Boshier’e açıyor ve ikili elele verip Bondi Hipsters’ı yaratıyorlar. Christiaan, Bondi Hipsters ile eleştirdikleri kitleyi “Doğayı kurtarmak adına hiçbir şey yapmayan, devletten sürekli şikayet ederken diğer yandan sigaralarından bir nefes alıp Wrangler cip kullanan, kendi hayatlarına zarar gelmediği sürece sosyal olarak bilinçli görünen gençlerin son dönemde ortaya çıkan bencil tarafı” olarak tanımlıyor. Dom ve Adrian’ı videolarında koltuklarından olan biteni “eleştirirken”, mağazalarına gelen müşterilerin seçimlerini ti’ye alırken, veganlığa karar vermiş ya da organik ürünler ile beslenirken görebilirsiniz. İkilinin bununla da kalmayıp Old Spice gibi ses getiren bir reklamı da yeniden yorumladığını ekleyelim. En çok ilgi çeken işlerinden bir diğeri de Miranda Kerr’in GQ için verdiği pozları Christiaan yani Dom’ın bizzat yeniden canlandırması. Tüm bunları tablet dergimizde izleyebilirsiniz.Bu ay kendi TV şovları Soul Mates’in de yayına girmesiyle birlikte bu ikilinin adını daha sık duyacağız. Takipte kalın!

aşıp dünyaya yayılıyor. Öyle ki birçok TV programına konuk bile oluyor. Bu arada Christiaan’ın sinema okuyan kardeşi Conner da projelerinde kendisine yardımcı olmaya başlıyor. Hastanede daha

Son dönemin Youtube fenomenlerinden biri olan Bondi Hipsters’ın ilginç ortaya çıkış hikayesini ve kendi TV şovlarını yapmaya kadar süren maceralarını sizin için derledik. Hipster aşkına! n Duygu Kaçar

YILIN EN GÖZDE HIPSTER’LARI: BONDI HIPSTERS!

Dom Adrian

Page 19: Postkolik Sayı: 22

Untitled-10 1 21/10/14 11:29

Page 20: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201420

Brezilyalı grafiker Alvaro Franco henüz 22 yaşında ama çalışmalarıyla çoktan dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış bir isim. Alvaro vintage daktilosunu kullanarak fotoğraflarda gördüğünüz

bu harika portreleri yapıyor. Alvaro’nun belirttiğine göre aslında söz konusu çalışmalarında en çok 2010 yılında fotoğrafçılık dersinde gördüğü gölgelendirme teknikleri etkili olmuş. Derslerde gördüğü gölgelendirme tekniklerini ilk olarak kendi elinin çizimlerini yaparken kullanmış ve hocalarından oldukça güzel tepkiler almış. Bunun üzerine gaza gelip gölgelendirmeyle ilgili türlü çalışmalar yapmaya niyet etmiş olsa da, çalışmalarının ilgi görmeyeceğinden çekinerek projelerini bir süreliğine rafa kaldırmış. Bu zaman zarfında Cambridge’deki derslerini aksatmayıp, kendisine ilham veren sanatçıları da takip ederek birikim ve deneyimini artırmış. Geçtiğimiz yıl da fotoğraflarda örneklerini gördüğünüz şahane çalışmalarına başlamış.

HARFLERİN RENGİNe yalan söyleyelim biz de portreleri uzaktan ilk gördüğümüzde “Alt tarafı portre canım ne kadar farklı olabilir ki?” gibi bir düşünceye kapıldık. Ama işin rengi eserlere biraz daha yakından göz atınca değişti ve kazın ayağının hiç de öyle olmadığını anladık. Portreler, aslında temel olarak harflerin birbirlerinden farklı şekillerine bağlı olarak sunduğu gölgelerden ve boşluklardan meydana

edebiyata olan saygısı ve daktilo-yazar ikilisinin vazgeçilemeyecek birlikteliğinden ötürü, çalışmalarına en sevdiği beş yazarın portresini yaparak başlamış. Charles H. Bukowski, Jose Saramago, J. D. Salinger, Jack Kerouac ve Clarice Lispector gibi yaşarken önemi anlaşılmamış kişilerin portrelerini yaparak bir nevi ustalara saygı duruşunda bulunmuş.Kısacası bu genç yetenek popülarite için çalışmıyor.Önümüzdeki dönemde neler yapacağını merak ettiğimiz Alvaro, şu an için önceliğinin mezun olmak olduğunu dile getiriyor ama genç yaşta topladığı övgülerin de şimdiden yapabileceklerine dair hayaller kurmasına sebep olduğunu söylüyor. Ancak bazı

tedirginlikleri de var. Çünkü çalışmalarının türü göz önünde bulundurulduğunda Rio de Janeiro’da yaşamanın hem bir şans hem de bir lanet olduğunu söylüyor. Yaptığı işin Rio de Janeiro’da çok sınırlı örneklere sahip olması kendisini her ne kadar ön plana çıkarıyor olsa da, maalesef

yaptıklarının anlaşılmama ihtimalini de o kadar arttırıyor. Mezun olduktan sonra çalışmalarını bir dönem Avrupa’da devam ettirebileceğini söyleyen sanatçıya Postkolik ekibi olarak başarılar diliyoruz. Umarız bir gün ülkemizde sergisini ziyaret etme şansına erişiriz.

geliyor. Yani bu çalışmada harflerin ne söylediği değil, ne gösterdiği önem kazanıyor. Vaziyeti “Her harf farklı boyutta ve ölçüde siyah-beyaz ışıma yapar” diyerek özetleyen grafikerimiz, portrelerin aslında her harfin iki yanında birden oluşan beyaz kısımlardan meydana geldiğini söylüyor. Tasarımda harfler yatay bir biçimde boşluklu olarak sıralandığı için bazıları daha koyu bazıları daha açık görünüyor. Misal “i” harfi tek bir çubuk şekli sunarken, “m” harfi yan yana üç çubuktan oluşuyor. Böylece gözümüz boşlukta “m” harfini koyu olarak algılarken “i” harfini açık olarak algılıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bu hiç de kolay bir iş değil. Her bir yüz için satır satır harflerin özel olarak konumlandırıldığını göz önüne aldığımızda yaratım aşamasıın ne kadar yorucu ve sancılı olduğu apaçık ortaya çıkıyor. Buna bağlı olarak da bir portrenin ana hatlarının belirlenmesi yaklaşık beş saatlik bir çalışmayı buluyor.

EDEBİYAT TUTKUNUDaktilo portrelerinin bizi etkileyen bir başka özelliği ise Alvaro’nun tanınmış isimlerden uzak durması. Çalışmalarını daha geniş kitlelere duyuracak isimlerin portrelerini -örneğin pop starlar- yapmak yerine o,

‘Daktiloyla da portre mi olur?’ demeyin. Adam yapmış! Brezilyalı grafiker Alvaro Franca’nın vintage bir daktiloyla yarattığı bu portrelere tek kelimeyle bayıldık. Acilen devamını bekliyoruz! n Merve Akan

DAKTİLOYLAHARİKA PORTRELER

Alvaro Franca

Jack

Ker

ouac

Jose

Sar

amag

o

Cla

rice

Lisp

ecto

r

Charles H. Bukowski

Page 21: Postkolik Sayı: 22

N E V E R S T O P

E X P L O R I N G ™

H E RYE R D E HERZAMAN TEK MONT

T Ü M K O S U L L A R D A S U N D U G U E S S I Z I S I P E R F O R M A N S I

I L E Ç I G I R A Ç A N T H E R M O b A LL™ H A K K I N D A

D E TAY L I b I LG I I Ç I N T H E N O R T H F A C E . C O M

ATLET: LUCAS DEBARI / YER : M ICA , BC / FOTO : ANDREW MILLER

TNF_F14_Thermoball_Postkolik_210x320_Tur.indd 1 18/09/14 12.50

Page 22: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

LOUVRE, PARISBir günde gezerek asla bitiremeyeceğiniz bir müze varsa, o da kesinlikle Louvre’dur. Fransa’nın en büyük müzesi

olan Louvre’da, Orta Çağ’dan 19. yüzyıla kadar uzanan bir yelpazede sayısız eser bulunuyor. 8 bölümden oluşan müzede Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sından, Mısır, Roma ve Yunan antik eserlerine kadar birçok ünlü sanat eserini görebilirsiniz. Her yıl yaklaşık 6 milyon ziyaretçiyi ağırlayan müzenin en ilgi çeken bölümlerinden biri de girişte bulunan camdan piramit. Müzeye modern bir hava katan bu piramit çoğu insanın tepkisini çekse de, burada fotoğraf çekmek kimilerine göre mecburi! Müzeye gitmeden önce telefonunuza indireceğiniz Louvre uygulamaları ile hem eserler hakkında hem de müzenin yerleşimi hakkında bilgi almanız kolaylaşacaktır.

METROPOLITIAN MUSEUM OF ART, NEW YORKNew York’ta 5.Cadde’de yer alan

Metropolitan Museum of Art, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en büyük müze. New York’a yolunuz düşerse tüm gününüzü alacak alan bu müzeyi gezmek kesinlikle nefes kesici bir deneyim olacaktır. Müzede 1870’den beri toplanmış 2 milyondan fazla sanat eseri bulunuyor. Antik Mısır ve Roma uygarlıklarından, Avrupalı ve Amerikalı ressamların modern sanat eserlerine kadar geniş bir yelpazesi bulunan müzede ayrıca silah ve savaş Aletleri ile ilgili geniş bir bölüm mevcut. Müzenin kafe ve bar kısmı da içindeki sanat eserleri kadar ilgi çekiyor. Çıkışta ise

önündeki meşhur merdivenlerde oturup fotoğraf çektirmeyi unutmayın.

BRITISH MUSEUM, LONDRAFiravun mezarlarından Yunan tapınaklarına, Pers uygarlığı

kalıntılarından Uzakdoğu efsanelerine her kıtadan ne ararsanız bulacağınız tek adres Londra’daki British Museum. Yaklaşık 250 yıl önce kurulan bu müze ayrıca Kahire’deki Mısır Müzesi’nden sonraki en geniş Mısır Antik Eserler koleksiyonuna sahip. Alışveriş yapılan Oxford Street’e yakınlığından dolayı hataya düşüp sakın ha buraya alışveriş sonrasında uğrayabileceğinizi düşünmeyin, çok pişman olursunuz.

22

DÜNYANIN EN İYİ 10 MÜZESİGezmeyi, yeni şeyler keşfetmeyi ne kadar sevdiğimizi biliyorsunuz. İster sanata, ister bilime, isterseniz de tarihe meraklı olun dünyada ilgi alanınıza girecek birçok müze bulunuyor. Bu sayımızda dünyadaki en iyi 10 müzeyi sizin için derleyelim istedik. n Billur Somer

Page 23: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

TATE MODERN, LONDRAThames nehri kıyısındaki mükemmel konumu ile gezilecek yerler listesinde

ilk sıralarda yer alan Tate Modern, 2000 yılında kapılarını ziyaretçilere açtı ve dönüşüme uğrattığı eski fabrikanın küllerinden modern bir sanat mabedi yarattı. 7 katı gezilebilen Tate Modern’in kafelerinde ve mağazasında mutlaka mola verin. Ayrıca fotoğraf çekimi için en üst kata ve 2. katındaki balkona uğramayı unutmayın. Kesinlikle şehrin en güzel manzarasına şahit olacaksınız. Yakınlardaki Shakespeare’s Globe ve Borough Market’a uğrayarak gezinizi tamamlayabilirsiniz.

DOĞA TARİHİ AMERİKAN MÜZESİ; NEW YORKNew York’ta Central Park’ın hemen

yanında yer alan Doğa Tarihi Amerikan Müzesi, sergilediği 32 milyon parça ile dünyadaki en büyük müzelerden biri. 7’den 70’e herkesin gezmekten keyif duyacağı müzede dinozor fosilleri, doğal taşlar, memeliler ve okyanus canlılarının gerçek boyutta maketleri, Maya ve İnka medeniyetleri gibi farklı kültürlerin tarihi kalıntıları ve 1300 yıllık ağaç kökleri gibi doğaya ait pek çok farklı şey bulmanız mümkün. Müzede belli zamanlarda doğa filmi gösterileri de yapılıyor. Özellikle çocuklu aileler mutlaka ziyaret etmeli.

RIJKSMUSEUM, AMSTERDAMHollanda’daki en büyük sanat ve tarih müzesi, 1800 yılında kurulmuş ve diğer

önemli müzeler gibi Museumplein bölgesinde yer alıyor. 8000’den fazla eserin sergilendiği

müzede özellikle Vermeer, Rembrandt, Jan Steen gibi sanatçıların eserleri dikkat çekiyor. Rijksmuseum’da Hollanda’nın 800 yıllık tarihine ışık tutan eserlerin yanı sıra dünyanın başka yerlerinden sanatçıların da önemli eserlerini görmek mümkün. Müzedeki en ilginç kısımlardan biri ise 4 katlı kütüphane. 4 katlı kütüphanede toplam 1 km uzunluğunda kitap rafları bulunuyor. Bunun dışında, yer altındaki deposunda yan yana dizildiği takdirde 5 kilometrelik uzunluğa sahip olan 1881 yılından beri arşivlenmiş sanat ve sanat tarihiyle ilgili kitaplar, dergiler, makaleler ve dökümanlar var.

KAHİRE MISIR MÜZESİ, KAHİREAntik Mısır, dünyanın en ilgi çekici kültürlerinden birine sahipti. Sonuçta

piramitleri inşa etmiş bir medeniyetten söz ediyoruz. Köklü bir geçmişe sahip olan Mısır’ın tarihini en iyi görebileceğiniz yer ise Kahire Mısır Müzesi. Müzede 136.000 eser sergileniyor ve müze kronolojik olarak giden 7 bölümden oluşuyor. Bu bölümleri şu şekilde sıralamak mümkün: Tutankamon Hazinesi, Eski Krallıkların Anıtları, Orta Dönem Başı Krallarının Anıtları, Orta Dönem Krallarının Anıtları, Geç Dönem Yunan-Roma Anıtları, Paralar ve Papiruslar, Mezar Odaları. Tüm müzeyi kapsamlı bir şekilde gezmek isterseniz 2 güne ihtiyacınız var.

AKROPOLIS MÜZESİ, ATİNAAkropolis Müzesi Atina’nın ünlü müzelerinden biri ve lokasyon olarak

Akropolis’in yakınında modern bir binada bulunuyor. Müzede Akropolis’de bulunan birçok heykel, anıt, parça ve rölyef görülebilir. Yapının camdan zemini ziyaretçilerin kazı yapılıp kalan

23

kısımlarını görmesini sağlıyor. Müzenin tüm dış yüzeyleri de camdan. Böylece müze ziyaretçileri buradan tüm Akropolis’i de görebiliyorlar. Ayrıca üçüncü katında Akropolis Tepesi manzaralı bir teras mevcut. 14.000 metre karelik alan üstüne kurulu olan müzede yaklaşık 4.000 eser sergileniyor. Merakınız var ise Atina ve Yunan tarihi için mutlaka ziyaret edilmesi gereken noktalardan biri.

DOĞAL TARİH MÜZESİ, LONDRADünyanın en geniş doğal tarih koleksiyonuna ev sahipliği yapan

Natural History Museum’da bitkilerden çeşitli hayvan iskeletlerine kadar 70 milyondan fazla parça bulunuyor. İçinde sergilenenler ilginizi çekmese bile binanın içi görülmeye değer. İçeriye ilk girişinizde sizi kocaman bir dinozor iskeleti karşılıyor. Müzenin ana kapısından girdiğinizde sol tarafta kalan ve dinozorları da içeren bölüm “Blue Zone” (Mavi Bölge) diye adlandırılıyor. Dinozorlardan başka, memelileri, insanları, deniz canlılarını, balıkları, suda ve karada yaşayan anfibileri, doğa resimlerini, sürüngenleri de içeriyor bu bölge. 1881’de kurulan müzede ayrıca eğitim amacıyla kullanılan the Attenborough Studio ve binlerce hayvan ve bitki çeşidine ev sahipliği yapan Wildlife Garden da yer alıyor.

UFFIZI GALLERY, FLORANSAOrijinal adıyla Galleria Degli Uffizi, kapısından kuyruğun eksik olmadığı, eğer sanata

özel bir ilginiz varsa ayaklarınız kopana kadar gezebileceğiniz dünyanın en önemli müzelerinden biri. Burayı gezerken Rönesans neden Floransa’da başlamış kolayca anlayacaksınız. Rembrandt, Leonardo, Caravaggio, Botticelli ve daha bir çok ünlü sanatçının eserlerini görebileceğiniz müzenin en ilgi gören parçası kuşkusuz Botticelli’nin “The Birth of Venus” adlı eseri.

Page 24: Postkolik Sayı: 22
Page 25: Postkolik Sayı: 22
Page 26: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

LEONARDO DICAPRIOListemize son dönemde oldukça göz önünde olan çevre aktivisti aktör Leonardo DiCaprio ile başlamak istedik. Evet, Leonardo’nun Belize’de bulunan kendine özel adası Blackdore sadece 104 dönümcük. Ada, 2005 yılında 1,7 milyon dolara Leonardo DiCaprio tarafından satın alındı. Yalnız sizler çemkirme moduna girmeden önce belirtelim ki, adamcağızın adanın bir bölümünü eko-turizme açmak için çeşitli yatırımları mevcut. Ne kadar doğrudur hep birlikte izleyip göreceğiz artık…

MEL GIBSONMel Gibson da ada sahipleri kervanından! 2005 yılında Fiji’de bulunan Mago Adası’nı satın almış. Galiba Hollywood ünlüleri arasında “Canım senin ada kaç dönüm/dolar?” konulu bir statü belirleyen çekişme söz konusu. Şayet hal böyleyse, Mel Gibson ada için ödediği 15 milyon dolarla baya bir statü sahibidir diye düşünüyoruz. Gibson’ın adasının başka bir özelliği ise 2 bin 160 hektar ile Pasifik Okyanusu’nun en büyük özel adası olması. Gerçi büyük başın sıkıntısı da büyük oluyor herhalde ki, Mel Gibson adanın yerlileriyle uzun süredir mahkemelik!

RICHARD BRANSONVirgin Group’un sahibi Richard Branson’ın adalarından hangisini listemize alalım derken baya bir çelişkiye düştük. Sonradan Necker Adası’nda karar kıldık. Umarız bu seçimimizden ötürü multi milyoner bize gücenmez. Adayı seçmemizdeki en büyük neden, içerisinde bulunan 28 kişilik resort. Genellikle düğün gibi özel kutlamaların yapılmasına

izin verilen adayı Branson vakti zamanında sadece 10 milyon dolara satın almış. Bir de eğer canınız Necker Adası’na gitmek isterse diye, kamu spotu niyetine, bilgilendirmemizi de yapalım ki günah bizden gitsin: Adadaki resortta geçireceğiniz tatil için gecelik olarak yaklaşık 50 bin dolar ödemeniz gerekiyor.

magazincilerden uzakta rahatça tatil geçirmek olarak açıkladı. Aktör, 3,6 milyon dolara satın aldığı tuhaf görünümlü adasıyla ilgili olarak her fırsatta dünyadan izole bir hayatın orada mümkün olduğundan bahsediyor ve adayı “Yeryüzündeki Cennet” olarak nitelendiriyor.

DAVID COPPERFIELDÜnlü sihirbazımız kendini yok etmeyi başaramayınca, bakir bir adayı alıp sırra kadem basmayı yeğlemiş ve Bahamalar’da yer alan Musha Adası’nı almış. Adada bulunan Copperfield’ın malikanesinde ya da bungalov tarzı hazırlanmış özel odalarda konaklamak mümkün. Konaklamak mümkün diyoruz ama adaya tek seferde sadece 24 kişi ziyarette bulunabiliyor. Haliyle rezervasyon yaptırmak azıcık güç...

JAY-Z Dünyanın en zengin çiftlerinden biri olarak gösterilen Jay-Z ve Beyonce ikilisi geçtiğimiz yıl yaklaşık olarak 2 milyon pounda aldıkları adayla listemize girmeyi başardı. Buraya kadar her şey normal. Ünlü bir çift ada satın alıyor, görülmemiş şey değil. Yalnız işin asıl kalp krizi geçirme sebebi adanın gerçek satın alınma nedeni: Bahamalar’da bulunan ada, Jay-Z’in eşi olma kontenjanından faydalanan Beyonce’ye doğum günü hediyesiymiş. Hepimize sabırlar diliyoruz.

MARK ZUCKERBERGKim derdi ki asosyalliğiyle ün yapmış bir adam on yıl sonra 100 milyon dolara Hawaii’nin en büyük dördüncü adası Kauai’nin bir bölümünü satın alacak... Hayatın bu cilveli hareketleri hepimizi umudumuzu kaybetmeme yolunda biraz daha cesaretlendirir mi bilinmez, fakat yıllar önce yemeyip içmeyip tatil bile yapmayan Mark’ın kendine özel bir ada satın almış olması tam bir başarı hikayesi bizce. E hepimiz yıllardır Facebook kullanıyoruz, servetini sayemizde yaptı. Bu yüzden bizleri adasına davet edeceği günü dört gözle bekliyoruz. Umut fakirin ekmeği, ne yaparsınız?

JOHHNY DEPPJack Sparrow’nun etkisinde kalıp 2004’te Bahamalar’da Little Hall’s Pond adasını satın alan Depp, adayı satın alma nedenini ailesiyle birlikte

ZENGİN ADAM ADA ALIR!Bu yazıyı okuduktan sonra sakın ola bizden nefret etmeyin; zira tüm amacımız sadece sizlerle bilgi paylaşmak. Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg geçtiğimiz ay Hawaii’den 100 milyon dolara bir ada satın alınca, biz de şu fani dünyada kimlerin adası var diye bir göz atmak istedik ve bakın karşımıza kimler çıktı... n Merve Akan

Richard Branson

26

Mel Gibson

Mark ZuckerbergMel Gibson

Jony Depp

David Copperfield

Page 27: Postkolik Sayı: 22

GÜÇLÜ sahne performansı ve şiirsel besteleri ile dünya çapında bir efsaneye dönüşen Morrissey, sevenlerine unutulmaz bir gece daha yaşatmak üzere Türkiye’ye geliyor. Alternatif rock müziğin en önemli gruplarından The Smiths’in vokalisti yaşayan efsane Morrissey, Avrupa turnesi kapsamında Türk hayranları için 7 Aralık Pazar akşamı Volkswagen Arena’da sahne alacak. Volkswagen ana sponsorluğunda Pozitif Live tarafından düzenlenen konserde, Morrissey son albümünün ikinci single’ı olarak yayınlanan ve İstanbul’un karmaşık ve kaotik sokaklarının duygusunu veren, cigar-box gitar ezgileri ve şehrin sokaklarından ses kayıtları içeren

“Istanbul” şarkısını da seslendirecek. Bestelediği parçalarla aşktan sosyal olgulara kadar pek çok konuda manifesto ve öyküler aktaran Morrissey, İstanbul konserinde son albümü “World Peace Is None of Your Business”ten şarkıların yanı sıra hem solo albümlerinden hem de The Smiths ile çalışmalarından hit şarkılarına da yer verecek. Aykırı fikirleri ve protest duruşu ile zaman zaman sansasyona varan açıklamalar yapsa da, 37 yıllık sanat hayatı boyunca birçok kesimin saygısını kazanan ve Rolling Stone Dergisi’nin gelmiş geçmiş en iyi 100 şarkıcı listesinde yer alan Morrissey’in konserini sakın kaçırmayın! Biz oradayız!

HOPARLÖR pazarındaki yeniliklerin ardı arkası kesilmiyor. Her geçen gün yeni markalar ve enteresan tasarıma sahip ürünlerle karşılaşıyoruz. Satışına ağustos ayında başlanan Espresso da bunlardan biri. Gear4 tarafından üretilen ve Aztek Teknoloji tarafından Türkiye’ye getirilen ürün, 5 farklı renk seçeneği ile 99 TL’den satışa sunuldu. Ürünün boyutu bir kahve fincanı kadar; ancak ses kalitesinin bir hayli iyi olduğunu söyleyelim. Espresso son derece basit kullanıma sahip. Ürünün altında yalnızca tek bir tuş var ve cihaz açıldığı anda eşleşecek cihaz aramaya başlıyor. Ses kontrolünü telefon üzerinden sağlayabildiğiniz Espresso, Micro USB girişi üzerinden şarj ediliyor.

MÜZİKK A S I M 2 0 1 4

MOZTANBUL!

MÜZİKTE ESPRESSO KEYFİ

Page 28: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

SPORDA MAKSİMUM MÜZİK KEYFİ

TÜM ZAMANLARIN en çok izlenen ve en uzun ömürlü animasyon dizisi olan South Park, geçtiğimiz ay yayınına başlayan on sekizinci sezonuyla da bir hayli iddialı. Amerika’nın sosyal, kültürel ve politik taşlaması South Park tükenmeyen enerjisiyle devam ederken, müzik dünyasından bir figür de bu taşlamalardan payına düşeni fazlasıyla alıyor. Bahsettiğimiz isim Yeni Zelanda’nın genç yıldızı Lorde. Diziye göre Lorde Yeni Zelandalı bir genç kız değil, South Park’ta yaşayan ve kadın kılığına girmiş orta yaşlı bir adam! İşin komiği Lorde da dizinin kendisiyle uğraşmasından bir hayli memnun! South Park ekibi de son yayınlanan bölümünde Push (Feeling Good on a Wednesday) adlı bir şarkıyla Lorde’a selam çaktı. Şarkı Lorde’la dalga geçiyor tahmin edeceğiniz üzere; şarkının vokallerini yapan isimse dünyaca ünlü bir başka yıldız Sia!

MAYIS ayında Apple tarafından satın alınan Beats, yeni ürünler sunmaya devam ediyor. Tamamen yenilenen tasarımıyla dikkat çeken Powerbeats2, Beats’in ilk kulak içi wireless kulaklığı. Ünlü basketbolcu LeBron James tarafından pazara tanıtılan kulaklık sporcular için üretildi ve özel koruması sayesinde terlemeye karşı son derece dayanıklı. Boynun arkasından geçerek kulağa takılan ürünün üzerinde bulunan kontrol paneli ile şarkılar arasında geçiş yapabilir, gelen çağrılarınızı rahatlıkla cevaplayabilirsiniz. Fiyatı 599 TL.

28

SOUTH PARK KAFAYA TAKTI

AC/DC GELİYOR

GÖRSEL BİR YOLCULUK

ROCK müzik tarihinin gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden yaşayan efsane AC/DC, “Rock or Bust” ismini verdiği yeni albümünü 2 Aralık’ta çıkarıyor. Avustralyalı grup son olarak 2008 yılında 31 ülkede 1. sıraya yerleşen “Black Ice” albümünü yayınlamış ve dünya çapında 8 milyona yaklaşan bir satış başarısına ulaşmıştı. 2014 baharında Vancouver BC’deki Warehouse Studio’da kaydedilen “Rock or Bust” albümünde grup bir kez daha Brendan O’Brien ve Mike Fraser ile çalıştı. “Rock or Bust”, grubun 41 yıllık müzikal kariyerinde, kurucu üye Malcom Young’ın yer almayacağı ilk albüm olacak. Bildiğiniz gibi sene başında yapılan açıklamada Malcom Young’ın rahatsızlığından ötürü grup çalışmalarına ara verdiği açıklanmıştı. 2015 yılında dünya turnesine çıkacak olan AC/DC’ye kurucu üyeler Angus ve Malcom Young’ın yeğeni ve “Rock or Bust” albümünde de gitar çalan Stevie Young eşlik edecek. TASCHEN’DEN

yine muhteşem bir kitap geliyor. Rock Covers adlı muazzam bir çalışmayla 750’den fazla efsane olmuş ve az bulunan/bilinen albüm kapağı kitap haline getirildi. Kimler mi var bu efsane çalışmada? Müzik hafızanıza kazınmış herkes ve her grup denebilir: Elvis Presley, The Beatles, The Sex Pistols, Pink Floyd, The Cure, Iron Maiden, Sonic Youth ve burada ismini sayamayacağımız başka bir sürü isim… Kitapta yer alan her bir kapak, onları tasarlayan sanat yönetmeni, fotoğraf sanatçısı/tasarımcısı, albümün çıkış yılı ve yayınlayan stüdyo bilgileriyle ayrıntılı olarak tanıtılmış. 250’den

fazla albüm kapağı ise müzik tarzı, sanatçısı/grubu gibi ekstra bilgilerle sınıflandırılmış. Kitapta ayrıca rock tarihini şekillendiren 5 profesyonel ile yapılmış özel röportajlar ile 10 rock albümü koleksiyoncusundan kendilerine ait şahsi top 10 kapak/albüm listeleri de var! 20 Aralık’ta piyasaya çıkacak olan kitap İngilizce, Almanca ve Fransızca dillerinde yayımlanacak.

H http://www.amazon.com H

Page 29: Postkolik Sayı: 22

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

BKkovapatatespostkolik.pdf 1 23/10/14 17:27

Page 30: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

Foo Fighters 10 Kasım’da yayınlanacak yeni albümü Sonic Highways’i oldukça ilginç bir projeye dönüştürdü. Grup, sekizinci stüdyo albümünü Amerika’nın sekiz

şehrinde yer alan sekiz müzik stüdyosunda, o şehrin yerlisi sanatçılarla beraber kaydetti. Austin, Chicago, Los Angeles, Nashville, New Orleans, New York, Seattle ve Washington D.C. grubun seçtiği şehirlerdi. Albümde yer alacak konuk sanatçılar şimdilik sır gibi saklanıyor. Albümün prodüktör koltuğunda ise Nirvana ve Foo Fighters’la pek çok kayda imza atmış olan Butch Vig oturuyor.

Foo Fighters lideri Dave Grohl ise yeni albüm sürecinde işleri bir adım öteye götürdü ve Sonic Highways albümünün tüm kayıt sürecini, kayıtların yapıldığı şehirlerdeki stüdyoları ve o şehrin Amerikan müziğine katkılarını özetleyen bir belgesele ön ayak oldu.

SEKİZ BÖLÜM BELGESELAmerikan televizyonlarında (HBO) 17 Ekim’de yayınlanmaya başlayan “Foo Fighters: Sonic Highways” adlı belgeselin her bölümü farklı bir şehre ayrılmış durumda. Toplam sekiz bölümden oluşacak belgeselin tamamı, özel eklerle birlikte DVD ve Blu-ray formatında da satışa sunulacak. Dave Grohl’a göre, Sonic Highways projesi Amerikan müziğine yazılmış bir aşk mektubundan farksız. Grohl projeyi “Sound City belgeselini tamamladıktan sonra gördüm ki müzik ve belgesel birbiriyle uyumlu iki farklı dünyaymış. Bir şarkıyı hikâyesiyle birlikte tanımak o şarkıyla aramızdaki bağı daha da güçlendiriyor. Bunu yeniden yapmak istedim

ancak bu defa tek bir stüdyoya girip oranın hikâyesini anlatmak yerine tüm Amerika’yı dolaşarak onun hikâyesini anlatmaya karar verdim” diyerek anlatıyor. Anlayacağınız Dave Grohl, grubuyla hem müthiş bir albüme hem de kusursuz bir müzik belgeseline imza atmaya hazırlanıyor. Minor Threat, Fugazi, Kiss, The Eagles, Heart ve Cheap Trick gruplarından müzisyenler de bu büyük projeye dahil olmuş durumdalar. Sonic Highways’in verdiği ilhamla biz de yan sayfada Postkolik ekibi olarak yakın dönemde çekilmiş favori müzik belgesellerimizi sıraladık. Bu belgesellerden bazıları müzisyenlerin ve konu aldığı grupların hayatlarına odaklanırken, bazıları da Sonic Highways gibi tek bir albümün yapımını konu alıyor. Sonic Highways gibi stüdyo canavarı bir belgesele yakışacak iki adet de stüdyo belgeseli seçtik sizin için. Müziği dinlemek kadar izlemek de zevkli, bu yüzden eminiz ki tavsiye ettiğimiz belgeseller Sonic Highways’i izleyene kadar sizi uzun süre idare edecek!

30

Dünyanın en sevilen rock gruplarından Foo Fighters 8. stüdyo albümü Sonic Highways’i müthiş bir belgeselle kutlayacak. Biz de bu vesileyle Hem Sonic Highways’i yazdık hem de yakın dönemde çekilmiş önemli müzik belgesellerini tanıttık. n Erdem Tatar

ALBÜMDEN BELGESEL ÇIKTI!

Page 31: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014 31

MARLEY (2012)The Last King of Scotland filminin ödüllü yönetmeni Kevin MacDonald’dan mükemmel bir Bob Marley belgeseli. Efsane sanatçının müziği, kişiliği, inançları ve politik görüşüne dair geniş pencereler açan oldukça başarılı bir yapım Marley. Bob Marley’in grubu The Wailers’ın solisti Bunny Wailer, Marley’in eşi Rita Marley ve Marley’in hem akıl hocası olan hem de dub müziğin yaratıcılarından sayılan Lee “Scratch” Perry’nin katkılarıyla bu belgesel muhteşem bir arşiv hazinesine dönüşüyor.

MUSCLE SHOALS (2013)Efsane şarkıların ve albümlerin kaydedildiği stüdyolar müzisyenlerin mabedidir. İşte o sebeple biz de bu mabetleri araştıran iki belgesel ekledik listemize. Bunlardan ilki olan Muscle Shoals, efsanevi FAME Studios ve Muscle Shoals Sound Studios’un geçmişini mercek altına alıyor. Aretha Franklin, Bono, Alicia Keys, Keith Richards, Mick Jagger ve daha pek çok yıldız isim bu müzik mabetlerindeki anılarını paylaşıyorlar belgeselde.

PEARL JAM TWENTY (2011)Grunge müziğin efsane ismi Pearl Jam’le ünlü yönetmen ve müzik yazarı Camreon Crowe’un buluşması beklendiği üzere mükemmel. Sadece Pearl Jam’e değil, grupla birlikte 1990’ların değişen müzik dünyasına da odaklanan belgeselde grubun Mother Love Bone’un dağılmasının ertesinde kuruluşu, Amerika’nın ünlü bilet satış portalı Ticketmaster’a karşı verdikleri mücadele ve 2000 yılında Roskilde festivalinde yaşanan trajediye kadar pek çok önemli kariyer anı işleniyor.

SEARCHING FOR SUGARMAN (2012)Müzisyenlik acayip iş… Dünyanın en banal şarkısıyla stadyumlara konser verebilirsiniz ya da duyup duyabileceğiniz en naif şarkılar dinleyicilere asla ulaşmayabilir. Sixto Rodriguez adlı müzisyen ve olağanüstü şarkılarıyla tanışmak için bile izlenir bu belgesel! Amerika’da yaptığı kayıtlarla Güney Afrika’da yıldız olan, ancak sırra kadem basmasının ardından hayranlarının kendisini aramak için yollara döküldüğü Şeker Adam’ın hikâyesi sizi derinden etkileyecek.

SOME KIND OF MONSTER (2004)Dünyanın en büyük gruplarından olan ve geçtiğimiz yaz ülkemizde ağırladığımız Metallica’nın kariyeri her zaman sütliman değildi elbette. Grup, St. Anger adlı albümünün kayıtları esnasında bas gitaristini kaybetti, dağılmanın direğinden döndü ve liderini alkolün pençesine kaptırdı. Peki nasıl oldu da Metallica bu rezaletten paçasını sıyırabildi? Bu sorunun cevabı ve Metallica’nın hiç görmediğiniz dünyasını bu belgeselde bulacaksınız.

IT MIGHT GET LOUD (2008)Gitaristleri ve gitarı sevip de bu şahane belgeseli izlememek olmaz! Üç farklı nesilden ünlü gitaristlerin tarzları ve müziğe bakışlarını hem izleyenlerle hem de birbirleriyle paylaştıkları bu görsel ve işitsel şölende başrolü üç şahane adam paylaşmakta: Led Zeppelin’den Jimmy Page, U2’dan The Edge ve Jack White muazzam muhabbetlerin dibine vuruyorlar, gitarları da bu üç şahane adama eşlik ediyor. İzlememek büyük kayıp…

SOMETHING FROM NOTHING: THE ART OF RAP (2012)Rap çoktan sokaklardan kulüplere taştı, tarzın müzisyenleri milyon dolarlar kazanmaktalar. Peki nedir müziklerinin ardındaki sır? Dünyanın en ünlü rap sanatçılarından Ice-T mükemmel rap şarkılarının ardındaki sır perdesini aralamak için yola çıkıyor ve sektörün en önemli isimleriyle sanatlarını tartışıyor. Common, DMC, Dr. Dre, Eminem, Grandmaster Caz, Ice Cube, Kanye West, Nas, Q-tip gibi pek çok önemli müzisyen meslek sırlarını anlatıyor.

SOUND CITY (2013)Bir başka müzik mabediyse Los Angeles’ın kalbinde mi bağırsaklarında mı yer aldığına izlediğiniz zaman sizin karar vereceğiniz Sound City Studios’un hikâyesini anlatmakta. Los Angeles’ın belki de en köhne stüdyosuyken İngiltere’den gelen son sistem bir mikser masasıyla Amerikan müzik tarihinin göbeğine oturan Sound City’de kimler kayıt yapmış derseniz, Feeltwood Mac, Nirvana, Red Hot Chili Peppers, Neil Young, Slipknot, Rage Against the Machine ilk aklımıza gelen isimler.

20 FEET FROM STARDOM (2013)Büyük yıldızlar sahnede ışıkların odağındadır ancak konserlerin gizli kurtarıcıları vokalistlerdir. Asla adlarını bilmediğimiz ancak tonla müzik grubuna senelerce emek veren ünlü vokalistlerin yaşamlarını anlatan bu renkli belgesel aynı zamanda Oscar ödüllü bir yapım. Vokalistlerine dair anılarını anlatan isimler arasında Mick Jagger, Bruce Springsteen, Sting, Bette Midler, Sheryl Crow gibi dünya yıldızları var.

THE OTHER F WORD (2011)Punk gruplarının çiğ müzikleri ve çılgın imajları yıllarca alt kültür dünyasının köşe taşlarını oluşturmuştur. Peki bu çılgın adamlar sahnede kendilerini hırpalayıp vücutlarını dövme ve piercing’le kaplattıktan sonra nasıl bir aile hayatı yaşıyorlar, nasıl baba oluyorlar? İşte bu ilginç sorunun cevabını veriyor bu sempatik belgesel ve Blink-182, NOFX, Red Hot Chili Peppers, Rancid, Bad Religion, Rise Against, Black Flag gibi pek çok önemli grubun üyelerinin çocuklarıyla ilişkilerini ilk kez gözler önüne seriyor.

2000’LERİN SES GETİREN MÜZİK BELGESELLERİ

Page 32: Postkolik Sayı: 22

32 KASIM 2014

Yaratıcı işler yapanların, dünyayı algılayışlarındaki farklılığın tohumları çoğu kez çocukluk döneminde atılır. Yaratıcı zihinler, ya küçükken hayatı sıkıcı bulup

biraz eğlenmenin yolu olarak hayal kurmaya sığınırlar, ya da hali hazırda çok renkli bir hikayenin içinde olduklarını hissettiklerinden, hayal kurmak onlar için zaten bir rutin halini alır. Kurguladığı fantastik illüstrasyonlarla bugünlerde adından sıklıkla söz ettiren Litvanyalı sanatçı Gediminas Pranckevicius, belki de daha şanslı sayılabilecek olan ikinci gruba mensup yaratıcılardan. Masalsı resimler yapan bir büyükbaba, drama tiyatrosunda bilet kontrolü yapan bir büyükanne ve çocuk tiyatrosunda orkestra yöneticiliği yapan bir anneyle büyüyen Gediminas, her zaman hayal dünyasını besleyen bir çevrede bulunmuş. Sanatçı, sürreal yağlı boya resimler yapan dedesini izlerken duyduğu heyecanı ve tiyatroda ışıklarla yaratılan dramatik efektlerin onda bıraktığı etkiyi, bugün hala içinde taşıdığını söylüyor. Gediminas bu kadar sanatla haşir neşir büyüyen bir çocuk olarak, vakti geldiğinde haliyle kendini Güzel Sanatlar Fakültesi’nde buluyor. Kız öğrencilerden oluşan fresk bölümüne, “Alçıyı karıştıracak bir erkek lazım olur” diye düşünerek katılıyor ve bu bölümde uzmanlaşarak mezun oluyor. Eğitim hayatından sonra bir süre tiyatroda çalışsa da, gönlünde yatan aslanın dijital görseller yaratmak olduğuna karar verip reklam sektörü için illüstrasyonlar yapmaya başlıyor.

ALGI OYUNU Gediminas hala reklam sektörü için çalışmaya devam etse de, küçükken iliklerine işleyen sürreal resimler onu bu alanda bireysel işler yapmaya teşvik ediyor. Sanatçının illüstrasyonlarla yarattığı bu başarılı ‘rüya

dönüştüğü bu süreçte işin içine renkler, ışıklar ve detaylandırma çalışmaları da girince, sonuçta ortaya görenlerin algılarını darmadağın eden işler çıkıyor. Gediminas bu dijital projelerinde üç boyutlu programlardan faydalansa da, işlerinde ağırlıklı olarak Adobe Photoshop kullanıyor. Hatta sanatçının yaptığı bu muazzam işler Adobe firmasının da dikkatinden kaçmıyor ve firma bu yılki tanıtım videosunda sanatçının işlerini kullanıyor. Gediminas’ın projeleri ilginizi çektiyse, keşfetmeye değer diğer illüstrasyonlarını görmek ve onun masalsı dünyasına dahil olmak için www.gedomenas.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Bizden söylemesi!

hali’ konseptler, algılarınızla oynuyor. Yer, gök kavramlarınız birbirlerine karışırken, oluşturduğu hikayelerde kolayca kayboluveriyorsunuz. Gediminas’ın kimi zaman yer altında, kimi zaman da yeryüzünden bağımsız, havada asılı olarak kurguladığı şehirler, kullandığı soft renkler ve yarattığı ışık oyunlarıyla sizi etkisi altına alıyor. Realistik elementleri kendi bağlamından koparıp onlara yeni oluşturduğu konseptin içinde başka başka görevler veriyor. Öyle ki sanatçının çalışmalarında paintball silahıyla tualini boyayan bir ressamı, Remrandt tarzı bir üslupla yapılmış bir kompoziyonda görebilir ya da kentin sokaklarını ele geçirmiş dev bir orman saçlı cüceyi binalara yaslanmış, sakin sakin balık tutarken izleyebilirsiniz.

OLAĞANÜSTÜ KARAKTERLER Gediminas’ın konsept tasarımlarının yanı sıra, bir de yarattığı olağanüstü karakterler var. Bu karakterlerin en ünlüleri, asker selamı veren savaşcı flamingo, ormanda ağacın arkasına saklanmış takım elbiseli yakışıklı kurt “Mr. Wolf” ve kendini Batman sanan, sevimli domuzcuk “Batpig”. Karakter yaratmanın, işinin eğlenceli bir parçası olduğunu belirten sanatçı, konsept oluşturma aşamasında acele etmekten hoşlanmadığını söylüyor. Gediminas, kurguladığı masalsı dünyalarda önce bir süre zihnen yaşadığını düşünüp sonra bir şeyler karalamaya başladığını söylüyor. Eskizlerin, sürreal illüstrasyonlara

Yarattığı sürreal projelerle, sınırları yerle bir eden konsept sanatçısı Gediminas Pranckevicius’un işlerini biz pek bi sevdik. Bu yüzden de kolları sıvadık ve illüstrasyon dünyasının son dönemde parlayan yıldızı olan sanatçıyla söyleşi yapmaya karar verdik. n Eda Yenivatan

‘RÜYA HALİ’ İLLÜSTRASYONLAR

Gediminas Pranckevicius

Page 33: Postkolik Sayı: 22
Page 34: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201434

Onlar zaman zaman biz kadınları bile güzellikleriyle şaşkına çevirip “Ben neden bu kadar güzel değilim?!” gibi düşünceleri aklımızdan geçirmemize sebep

olabilirler. Çünkü eğlence sektörünün renkli simaları drag queenler insanların karşısına her gün saatlerce süren bir hazırlık sürecinden sonra çıkıyorlar ve bu hazırlıkların sonunda öyle böyle güzel olmuyorlar!Aralarından bazıları doğuştan sahip oldukları yetenek sayesinde, bazıları ise aldıkları türlü eğitimlerden sonra eğlence dünyasında yer ediniyor. Bu dünyanın içerisine kafamızı ucundan kıyısından soktuğumuzda ise bakın neler öğrendik neler...

AKADEMİNİN KURULUŞUVinsantos DeFonte, beş yıl önce San Francisco’dan New Orleans’a taşınınca kentteki eksikliği hemen fark etmiş. Kentin kendine ait bir drag queeni ve hatta drag queen kültürü bile yokmuş. San Francisco gibi işin tam göbeği olan bir şehirden geldiği için haliyle bu durum ona tuhaf ve kabul edilemez gözükmüş. Zaman içinde farklı mekanlarda gösteriler yapmış ve New Orleanslılar yavaş yavaş şehir eğlencesine yeni bir soluk getiren bu drag queene alışmaya başlamış. Hatta zaman içinde aralarından “Senin gibi olmak istiyoruz, bize de makyaj yapmayı öğretir misin?” diyenler bile çıkmaya başlamış. Vinsantos ve yakın arkadaşı Trannyshack, beraber çalışarak tecrübesiz ama yetenekli (farklı bir deyişle hevesli) insanlara drag queen olma konusunda yardım etmeyi planlamışlar. Onların

taleplerine karşılık verebilmek için önce drag queen olmak isteyenlerin yaptıkları gösterileri izlemişler. Vinsantos’un söylediğine göre bu gösterilerde karşılıklı olarak ciddi fikir alışverişleri olmuş. Ellerindeki malzemenin potansiyelini gördükten sonra ise, bu hevesli insanlara eğitim verebileceklerini fark etmişler ve böylelikle “Drag Queen Akademi”yi kurmuşlar.

SEKİZ HAFTALIK EĞİTİMDrag Queen Akademi’deki kurs toplam sekiz hafta sürüyor. Sekiz haftanın sonunda eğitiminizi tamamlayarak drag queenlik konusunda uzman oluyorsunuz. Vinsantos, akademiye devam eden öğrenciler için ilk hafta kendini tanıtabilmenin önemli olduğunu, çünkü drag queen olmak için kendine güvenin her şeyden önce geldiğini söylüyor. Sonraki haftalarda öğrenciler kostüm, saç, makyaj ve sahne provaları konularında her biri kendi alanında uzman kişilerden eğitim

alıyorlar.Eğitimde en çok zamanı makyaj konusu alıyor. Her öğrenci kendi karakterini yarattığı için o karaktere uygun makyaj yapabilmeyi öğrenmek önemli hale geliyor. Üstüne bir de kullandıkları malzemeler gündelik makyaj malzemeleri olmadığı için eğitimler biraz sıkıntılı geçiyor. Teknik eğitimler bittikten sonra ise provalar başlıyor. Mezun olmak için provalarda başarılı

olmak şart! Akademinin yerel bir gece kulübünde yaptığı gösterilerde insanların oylaması ile drag queenler değerlendiriliyor. Vinsantos da dahil olmak üzere eğitmenlerin de öğrencileriyle dönem dönem sahne aldığı bu kafa, tam bir yıl sonu müsameresi kafası! Bir de işin ürkütücü kısmı var tabii: Şu ana kadar akademiyi yalnızca 17 öğrenci başarıyla tamamlayabilmiş. Akademinin öğrenci profilini öğrendiğimizde ise tabiri caizse dumur olduk. Zira öğrencilerin her biri kendi alanında uzman ya da etkileyici bir özgeçmişe sahip, ciddi meslekleri olan kişilerden oluşuyor. Kurs alan drag queen adaylarının arasında doktor olanlar, hatta finans şirketlerinde

üst düzey yöneticilik yapmış kişiler bile varmış. Vinsantos, öğrencilerinden bazılarının aldıkları bu eğitimlerden sonra kendi mesleklerine dönmek yerine farklı mekanlarda gösteriler yapmaya başladığını söylüyor. Ona göre drag queen olmanın en güzel tarafı etraftaki farklı kişilik, kültür ve anlayışa sahip insanları her gece doyasıya eğlendirebilmek. Ünlü drag queen, insanları eğlendirme yeteneğine sahip kişilerin hayattaki en büyük ödülün sahibi olduğunu düşünecek kadar işine tutkuyla bağlı.

DRAG QUEEN MİOLMAK İSTEMİŞTİNİZ?Birbirinden renkli kostümleri ve makyajlarıyla eğlenceyi doruklara çıkaran drag queenlere değinmeden olmaz değil mi? “Drag Queen” denilince akla gelen ilk isimlerden olan Vinsantos DeFonte, kendi kurduğu “Drag Queen Akademi”yi Postkolik’e anlattı. n Merve Akan

Page 35: Postkolik Sayı: 22

MODAK A S I M 2 0 1 4

KOPAR DEFTERDEN BİR YAPRAK!AYNA, metal, ahşap... Her çeşit malzemeden papyon yapıldığını görmüştük de kağıttan papyona ilk defa rastlıyoruz! Bildiğimiz çizgili harita metot defterinden bir sayfa koparılıp yapılmış izlenimi veren papyon, her ortamdan tam not almanızı sağlayacak! Oldukça sıra dışı ve yaratıcı olan kağıt papyon, New York tabanlı bir papyon tasarımcısı ve antropolog

olan Madeline Cherney tarafından tasarlanmış. Cherney’in klasik siyah papyon anlayışına bir başkaldırı niteliğinde ürettiği kağıt papyonu son derece başarılı olmuşa benziyor. Tamamıyla el yapımı olan kağıt papyon, 3 kat kağıdın birleşmesinden oluşuyor. Ense bölgesinde kullanılan beyaz lastik ise her boyun ölçüsüne uymasını sağlıyor. 78 TL’ye satılan papyonu alıp ortamların asi nerd çocuğu olabilirsiniz!

BU YIL 20. yılını kutlamaya hazırlanan NARS, yeni sezon için oldukça önemli bir isimle anlaştı. Dünyaca ünlü makyaj firması, 2015 bahar sezonu kampanyasında İskoçyalı aktris Tilda Swinton’ın yüzünü kullanacak. Swinton, markanın sahibi François Nars tarafından çekilecek olan 4 farklı portreden oluşan bir reklam serisinde yer alacak. Serinin birinci bölümü olan “Göz açma hareketi” piyasaya sürüldü bile. Görüntülerde her zamanki gibi güçlü ve kendine güvenli bir hava sergileyen Swinton, birçok görüşe göre marka için biçilmiş kaftan. Tanıtımda oldukça sade bir makyajla karşımıza

çıkan oyuncu, sadece gözlerinin üzerindeki grafik liner ile dikkat çekiyor. Son derece kendine özgü bir stili ve keskin bir çizgisi olan ünlü oyuncuyu yaşayan bir efsane olarak tanımlayan ve tarzını Nars markası ile oldukça uyumlu bulan François Nars’a göre Swinton, bir aktris olarak kamera karşısına çok güçlü bir kişilik taşıyor. Bir kadın olaraksa transformasyon ve ifadeleri çok iyi yansıtabiliyor. Kemikli yüz yapısı ve karakteristik ifadesi ile bir makyaj firması için son derece uygun bir yüze sahip olan 53 yaşındaki Swinton’un diğer kampanya fotoğraflarını merakla bekliyoruz.

H www.uncommongoods.com H

NARS’IN YENİ YÜZÜ TILDA SWINTON

Page 36: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

CAM bir madalyonun içine, kişinin kendi hikayesini anlatan çeşitli sembolleri yerleştirerek oluşturduğu floating locket’lar takı dünyasında son dönemin popüler yıldızlarından. İşte bu trend Luzdemia’nın Luzyo markası ile artık Türkiye’deki kadınların da beğenisine sunuluyor. Luzyo dünyasında kendi hikayesini yaratmak isteyen kadınlar kolay, zevkli ve çok eğlenceli bir yolculuğa adım atıyorlar. İlk iş kendi dünyalarını sembolize eden, diledikleri boy, renk ve tarzdaki LuzyoLocket’larını seçmek. Ardından işin en eğlenceli kısmı başlıyor: Birbirinden renkli ve sevimli sembollerden, kendi dünyalarını anlatan, onlara

mutluluk veren alternatifleri belirliyor, hikayelerinin temellerini atıyorlar. Sonrasında, anlamlı kelimelerin yazılı olduğu plakalardan, diledikleri uzunluk ve stildeki zincirlerden kendilerine uygun olanları seçtikten sonra Luzyo’larını şık kolye uçlarıyla da süslüyorlar. Böylelikle, boyunlarını süsleyecek hikayelerini, kendilerine özel kolyeleriyle hayata geçirmiş oluyorlar.

BUNDAN sonra sokağa çıkarken asla yalnız olmayacaksınız. Yanınızda ebedi dostunuz, sevimli arkadaşınız ve eşyalarınızı emanet edebileceğiniz tek sırdaşınız ‘The Original Dog Handbag’ de olacak! Sevimli dostumuz bir yandan trendy olmanıza ön ayak olurken, diğer yandan da sizi hiçbir zaman yalnız bırakmamayı garanti ediyor. Üstelik başka köpeklerle, kedilerle ya da hayvanlar aleminin farklı üyeleriyle yan yana geldiğinde başınızı belaya da sokmuyor. İnsanların en yakın dostları köpekler, şimdi de

kızların en yakın arkadaşlarına dönüşüyor! Plastik bir yüzeye sahip köpek çantanın iç hacmi ise şaşırtıcı derecede geniş. Sadece 25 sterline sahip olabileceğiniz bu çok amaçlı arkadaş, sevimliliği ile tüm kalpleri şimdiden fethetti bile!

MODEL dünyasında ondan daha güçlü imaja sahip bir kadın var mı bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa o da Chanel 5’in güçlü imajına ondan daha uygun birinin olmadığı. Gisele Bündchen, geçtiğimiz ayın sonunda yayınlanan Chanel 5 reklam filmi ile yine gözlerimizi kamaştırdı. Güzel vücudu, sportif fiziği, başarılı kariyeri ve mutlu aile yapısı ile mükemmel bir kadın görüntüsü çizen Gisele, efsane parfüm Chanel 5’in reklamlarında adeta kendini bulmuş. Aslında bu reklamı çekerken senaristler Gisele’in hayatından esinlenmişler. Baz Luhrman tarafından yönetilen filmde ünlü süper modeli sörf yaparken, kızıyla ilgilenirken, modellik yaparken görüyoruz. Modern Chanel kadınını yansıtan ve yılların eskitemediği Chanel 5’i son derece iyi taşıyan Gisele Bündchen bizden yine tam puan alıyor. Reklamı tablet dergimizden takip edebilirsiniz.

KÖPEĞİNİZLE GEZMEYE ÇIKIN!

36

H www.luzdemia.com HH http://www.firebox.com H

ALEXANDER WANG x H&M GELİYOR

YILIN en ulaşılabilir ve en ilgi çekici işbirliklerinden biri sonunda piyasaya çıkıyor. Ünlü Amerikan tasarımcı Alexander Wang’in, H&M için tasarlamış olduğu koleksiyon 6 Kasım’da tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de satışa sunulacak. İlk olarak nisan ayında duyurulan koleksiyondan ilk ipucu, tasarımcının resmi Instagram hesabından yayınlanan boks eldiveni şeklindeki anahtarlıklar olmuştu. Daha sonra Rihanna’nın Alexander Wang x H&M imzalı bir kıyafetle sokağa çıkması ile iyice merak edilen koleksiyonun parçaları geçtiğimiz ayın sonlarında yayınlandı. Genellikle spor kıyafetlerden oluşan koleksiyon, hem kadın hem de erkek kıyafetleri içeriyor. Tamamıyla siyah ve grilere bürünen koleksiyonda, sanki aralara karışmış gibi görünen birkaç beyaz parça da bulunuyor. H&M takipçilerinin ve Wang hayranlarının 6 Kasım’dan itibaren mağazaları ziyaret ederek ulaşabileceği koleksiyon ses getireceğe benziyor.

GISELE CHANEL 5 REKLAMLARINDA

KOLYENLE TARZINI YARAT

Page 37: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

KENDI çantanı tasarla konsepti çok da alışık olmadığımız bir şey değil. Fakat böylesini daha önce görmüş olduğunuzu sanmıyoruz. Pixel Art Gallery, seçtiğiniz ürünün üzerine çeşitli renklerdeki pikselleri işleyerek istediğiniz deseni oluşturmanızı sağlıyor. İki farklı boyuta ve geniş bir renk yelpazesine sahip pikseller, istediğiniz ürünü kişiselleştirmenize olanak veriyor. Çantadan cüzdana, cep telefonu kılıfından tişörte kadar bir çok ürün barındıran Pixel Art Gallery mağazasından hoşunuza giden ürünü seçip kişiselleştirmeye başlayabilirsiniz. Fiyatları 9 ila 69 Euro arasında değişen ürünlerin yanında bir adet

piksel ise 1 Euro’dan satılıyor. Eğer denenmiş olan tasarımlardan hoşunuza gidenler varsa, hazır olan ürünleri seçebilme şansına da sahipsiniz. Seçtiğiniz motif için hangi renk pikselden kaç adet ihtiyacınız olduğu bilgisine ürünün sayfasından ulaşabilirsiniz. Bizim seçimimiz ise tabii ki bu şahane Clone Trooper sırt çantası!

AHŞAP ürünlere tutkumuz malum... Tasarımcıların bu materyal ile son derece yaratıcı şeyler üretmekte sınır tanımadığı da aşikar. Son olarak karşımıza çıkan oldukça yaratıcı ahşap ürünü ise Lorenzo Buffa’nın Carpenter saati oldu. Bir Kickstarter eseri olan bu ürün, Lorenzo’nun 2013 yılı sonunda fikri ile ilgili ayrıntılı sunumunu gerçekleştirmesi üzerine gereken miktarı topladığı ve sonunda karşımıza ete kemiğe bürünmüş olarak çıktı. 4 farklı ahşap kullanılarak 4 çeşit renkte üretilen Carpenter saat, adı gibi tam bir marangozluk ürünü. Lorenzo Buffa, sadece deri ve ahşap kullanılarak ürettiği suya dayanıklı saatlerin kayışının sağlamlığını arttırmak için ince ahşap altına deri kullanıyor. Son derece sade ve sofistike görünen tasarım, aynı zamanda oldukça inovatif ve doğal. Fiyatı 150 dolar olan Carpenter saat ile Hipsterlara yepyeni bir hedef doğmuş gibi görünüyor!

37

H www.pixelartgallery.eu H

PİKSEL SEVDALILARINA

MARANGOZ İŞİ SAAT

EVET, kendileri bu yazın en popüler şarkısıydı. Ama sadece yazla kalmasın, mutluluğumuzu kışa da taşıyalım istiyoruz ve bunu her an yanımızda taşıyabileceğimiz bir ‘clutch’la başarabileceğimize inanıyoruz. Rengarenk ve oldukça kullanışlı olan çanta, size yazdan kalma bir neşe katacak ve tarzınıza tarz katacak! Thirddesign’ın tasarımı olan ürün, biri plastik biri kanvas iki çantanın iç içe geçmesinden oluşuyor. Yani bu da demek oluyor ki istediğinizde ayrı ayrı kullanarak iki adet çantaya sahip olabilirsiniz. Biz buna bir taşla iki kuş deriz! 95 TL’ye satılan çantalara sahip olmak için [email protected] adresine mail atmanız gerekiyor.

MUTLULUĞUN SIRRI

HAVALAR soğumaya başladı diye neşemizden bir şey kaybedecek değiliz. Hem kendimizi sıcak tutmayı başarıp hem de eğlenceli olabilmek mümkün. Tüm kış boyunca üşümeyen ellere sahip olmak için bir çift devasa pençe eldiven işinizi görecektir! Yapay kürkten üretilmiş bu eldivenler, dev boyutu ile dikkat çekme garantisini de beraberinde sunuyor. Tabii ki bir Urban Outfitters dehası olan bu ürün, 38 dolara satılıyor.

Pençe eldivenler, içinizdeki çocuğu (ya da hayvanı mı demeliydik?) kaybetmemek ve kışa biraz eğlence katmak için ideal! Üstelik bu eşsiz aksesuar, kürk meraklısı modasever dostlarınıza üstü kapalı bir mesaj da olabilir, bizden söylemesi.

H www.urbanoutfitters.com H

SOĞUKLARIN PENÇESİNE DÜŞMEYİN

Page 38: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201438

Dünyadaki birçok büyük şehir gibi İstanbul da kendine ait bir moda haftasına sahip olmanın haklı gururunu yaşıyor. Şehir kendi ritminde hayatına devam

ederken, moda dünyası kendini bu önemli organizasyonun koşuşturmasına kaptırıyor. 13-18 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen MBFWI, yine geçen yıllarda olduğu gibi Karaköy Antrepo 3’te düzenlendi. Mekan her ne kadar organizasyona son derece uygun ve konum itibari ile şahane olsa da, bazı defileler kısıtlı sahne imkanları ve belki de tekdüzelikten kaçınma arzusu nedeniyle bu alanın dışında gerçekleştirildi.

GENÇ TASARIMCILAR DAMGA VURDU2015 İlkbahar-Yaz koleksiyonlarının sunulduğu MBFWI’da, geçtiğimiz yıllara kıyasla, bu sene geleneksel, tanınmış isimlerin yerini gencecik tasarımcıların aldığını söyleyebiliriz. Bu nedenle genel olarak sakin geçen organizasyon -büyük isimler olmayınca büyük şamata da olmuyor- gençlerin eteklerinde ne varsa döktükleri bir platforma dönüştü. Moda haftası çerçevesinde defile sunanların arasında Deniz Berdan, Simay Bülbül, Hatice

Gökçe, Aslı Güler, Özgür Mansur, Mehtap Elaidi, Ece Gözen, Zeynep Tosun ve Hakan Akkaya gibi isimler yer aldı. Erkek koleksiyonlarının da en az kadın koleksiyonları kadar yer bulduğu defilelerde, yenilikçi tasarımlar ve sıra dışı çizgilerin ağırlıkta olması ise yüreklere su serpen bir başka noktaydı.

DİKKAT ÇEKENLERGenellikle mankenlerin düz podyumda bir aşağı bir yukarı yürümesi ile tekdüzelikten kurtulamayan sahne şovlarına maruz kalmamıza rağmen, aralarda defilelerin gerçekten hakkını veren tasarımcılar da yok değildi. Bu noktada MBFWI’un en yaratıcı ve eğlenceli defilesi ise şüphesiz Maid in Love’inkiydi. Tamamıyla 80’ler etkisi altında geçen defilede rengarenk kıyafetler ve eğlenceli müzikler eşliğinde sahneye parende atarak giren mankenler ve jimnastikçiler benzersiz bir şov gerçekleştirdi. Moda haftasında yer almasına rağmen bilinçli tüketimin mümkün olduğuna dikkat çekmek ve tüketim çılgınlığa dur demek isteyen Deniz Berdan da MBFWI’un en içi dolu ve “Oh sonunda biri bunu söyledi” dedirten defilesine imza attı. İçinde bulunduğumuz tüketim toplumuna, kıyafetlerin üzerinde kullandığı

‘Tüket’ yazılı şeritler ve ‘Üretmeden tüketme’ sloganları ile en gerekli mesajı vermiş oldu modacı... Dikkat çeken defileler arasında kalite ve asalet ile kadınların gönlünü nasıl kazanacağını her zaman iyi bilen Özgür Mansur, sade çizgisi ve başarılı detayları ile Ayşe Deniz Yeğin, erkek koleksiyonlarını başarı ile ele alan Les Benjamins, gece kıyafetlerine fütüristik ve yepyeni bir soluk getiren Gülçin Çengel, Sipahi Ocağı Binicilik Kulübü’nde gerçekleşen defilesinde her detayı birbiriyle uyumlu şekilde organize eden Raisa & Vanessa Sason ve sade ama etkileyici çizgileri ile şahane gece elbiseleri tasarlayan Zeynep Erdoğan da vardı.

ORGANİZASYON İYİLEŞTİRİLMELİModa ile ilgilenen özel bir topluluk, hatta özellikle profesyonellerden oluşan bir kitle görmeyi beklerken daha çok ‘duyan gelmiş’ durumu ile karşılaşılması kaçınılmaz MBFWI’da. En güzel kıyafetlerini giyip gelmiş ‘teenager’lar, moda zevklerini rahatlıkla sergileyebildikleri nadir ortamlardan olması itibari ile dışavurumcu tercihleri ile eşcinseller, “Gidip kendimizi Moda Haftası’nda etiketleyelim,” diye yola düşmüş sosyal medya sevdalıları, gündüzleri Antrepo’nun genel kitlesini oluşturdu. Akşamları ise daha tanınmış isimlerin defilelerinin neden olduğu yoğunluk ve davetiye dağıtımının daha kontrollü gerçekleştirilmesi sebebiyle profesyoneller ağırlık kazandı ortamda. Giriş çıkışların kontrolsüz olması, davetiyelerin defile başlamadan önceki 10 dakika içerisinde bir karmaşa ile dağıtılması ve de defile girişindeki uzun kuyrukların sürekli bazı tanıdıklar ile zengin görünümlü botokslu ablaların geçişine olanak sağlamak için bölünmesi ise organizasyonun kalitesini alaşağı eden şeylerin başında geldi. İyisiyle kötüsüyle geçen bir organizasyonun ardından önümüzdeki sezonun moda haftasını merakla bekliyoruz.

Yılda iki kere gerçekleştirilen ve moda dünyasının heyecanla beklediği bir etkinliğe dönüşen İstanbul Moda Haftası, yeni sezona hakim olacak trendlerden çok daha fazlasına ev sahipliği yaptı. Postkolik MBFWI’da olup bitenleri sizler için yazdı. n Pınar Özbakır

İSTANBUL’DAN MODA GEÇTİ

Ece Gözen Gülçin Çengel Zeynep Erdoğan

Deniz Berdan

Hatice Gökçe

Maid In Love

Page 39: Postkolik Sayı: 22
Page 40: Postkolik Sayı: 22

moveyour lee

Let’s celebrate 125 years of denim expertise

Page 41: Postkolik Sayı: 22

moveyour lee

Let’s celebrate 125 years of denim expertise

Page 42: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201442

ARROWArrow, esasen bu diziler arasında rüştünü ispat etmiş olan en güçlü yapım. 10 Ekim’de üçüncü sezonu başlayan dizi, özellikle de ikinci sezonunda kazandığı ivmeyle dikkatleri üzerine çekmişti. DC Comic’in Green Arrow adlı karakterini konu alan dizide kahramanımız şimdilik Arrow ismini kullanmakta. Starling City adlı kurgu şehrin milyarder çapkını Oliver Queen, babasıyla çıktığı gemi yolculuğunda beklenmedik bir kaza geçirir ve bir adada beş yıl boyunca yapayalnız yaşamak zorunda kalır. Kazazede yılları bitip şehrine geri döndüğündeyse tüm düzenin altüst olduğunu görür ve adaleti kendi eliyle sağlamaya karar verir. Arrow’un yanı sıra Suicide Squad ve Deathstroke gibi kötüleri de ilk kez ekrana taşıyan dizi, şu sıralar ekranların en beğenilen süper kahraman dizisi. Bakalım üçüncü sezonunda da bu başarısını devam ettirebilecek mi?

GOTHAMİlk duyurulduğunda potansiyel bir Batman dizisi olarak algılanan ve eğlence sektöründe büyük bir dalgalanma yaratan Gotham, tam manasıyla bir Batman öyküsü değilse de, Kara Şövalye’nin kendisini içinde bulacağı dünyanın yaratılışını anlatan alternatif bir proje. Bu dizi sırasında yıllar sonra Batman olacak Bruce Wayne’in ailesi cinayete yeni kurban gitmiş ve Bruce da henüz çocuk yaşlarında. Gotham’ın başına bela olacak olan Penguin, Riddler, Carmine Falcone ve Poison Ivy gibi bilindik karakterlerin yanı sıra çizgi romanlarda yer almayan Fish Mooney de kadroda. Tabii efsane uşak Alfred olmadan olmaz! Dizinin başrolündeyse henüz Gotham’a yeni atanmış bıçkın komiser James Gordon ve iflah olmaz ortağı Harvey Bullock var. Genç Bruce Wayne’le akran olan Selina Kyle da geleceğin Catwoman’ı olarak dizide yerini alıyor. İlk bölümü 22 Eylül’de yayınlanan dizi o kadar beğenildi ki, 16 bölüm olarak planlanan ilk sezonu 22 bölüme kadar uzatıldı. Batman’den önceki Gotham’ı ve genç Bruce’un Kara Şövalye’ye dönüşümünü merak ediyorsanız Gotham’ı mutlaka seyredin.

THE FLASH DC’nin hız sınırlarını aşan sempatik kahramanı Flash, geçtiğimiz sezon Arrow dizisinde tanıtılmıştı ve artık kendi dizisiyle suçluları ışık hızında adalete teslim edecek. İlk bölümü 7 Ekim’de yayımlanan The Flash, hem yüksek izlenme oranları yakaladı hem de eleştirmenlerden tam not aldı. Dizi, Barry Allen’ın annesinin şüpheli ölümü ve bu ölümden sorumlu tutulan babasının hikayesiyle başlıyor. Olayın soruşturmasını yöneten Dedektif West ve ailesi Barry’i evlat ediniyorlar ve kahramanımız bir olay yeri inceleme uzmanı olarak polis departmanında çalışmaya başlıyor. Aynı zamanda annesinin cinayetini de aydınlatmaya çalışan Barry’nin hayatı bir bilimsel deney sırasında yaşanan patlama sonrası tam dokuz ay süren bir komaya girmesiyle kökten değişiyor. Bu komadan uyandığındaysa artık insanüstü hızda hareket edebilme yeteneğine sahip olduğunu görüyor ve Central City’ye barış ve huzur getirmek için kolları sıvıyor. The Flash yeni sezonun en umut vadeden projelerinden biri olarak dikkat çekiyor.

CONSTANTINEHellblazer adlı çizgi roman serisi yayımlandığı yıllarda çok ses getirmişti. “Öbür tarafla” iletişim kurabilen bir şeytan çıkarıcı olan John Constantine’in maceralarını anlatan seri, özellikle de yaşı büyük okurlar tarafından beğenilerek okunmuştu. 2005 yılında Keanu Reeves’in oynadığı bir Constantine filmi yapılmış olsa da devamı gelmemişti. Ta ki ünlü yazar–yönetmen David S. Goyer (The Dark Knight) bu projeyi üstlenene kadar. Constantine, Hellblazer serisinden ziyade 2013 yılında yeniden yayımlanmaya başlayan Constantine çizgi romanlarına yakın duruyor. Dizinin ilk bölümü ünlü İngiliz yönetmen Neil Marshall (The Descent, Game of Thrones) tarafından çekilmişti. Ünlü yönetmenin ilk sezon finali için de kamera arkasına geçeceği konuşulmakta. Aklınıza gelebilecek her türlü şeytani ve doğaüstü olayla karşılaşma potansiyeli olan Constantine’i eminiz türün meraklıları ve metafizik öyküleri sevenler keyifle seyredeceklerdir.

Arrow, The Flash, Gotham ve Constantine... DC Comics’in güçlü çizgi roman kahramanları birer birer televizyon dünyasına transfer oluyorlar. Sizler için bu sonbaharın dört önemli DC dizisini mercek altına aldık. n Erdem Tatar

SONBAHARDA DC KEYFİ

Page 43: Postkolik Sayı: 22

40 ülkede sokak performansı sergileyen ve 100 bin kopyanın üzerinde albüm satan, 620 bin Facebook fanı olan, YouTube’da 100 milyonun üzerinde izlenme sayısına sahip, Coachella, Sziget, Glastonbury, Woodstock ve Türkiye’deki Rock’n Coke gibi festivallerde sahne alan ve bunların hepsini hiçbir plak şirketine bağlı olmadan 5 yıl gibi kısa bir süre içinde gerçekleştiren sanatçı kimdir? Elbette Dub FX! Avustralyalı loop sanatçısı Dub FX, yeni albümü Theory of Harmony’nin dünya turnesi kapsamında İstanbul’a geliyor. Mekan: GarajİstanbulFiyat: 56-110 TL

Türkiye’de cazın önde gelen sponsorları arasında yer alarak bu alandaki desteğini 1997 yılından bu yana “Garanti Caz Yeşili” markasıyla sürdüren Garanti Bankası sponsorluğunda, kasım ayında 4 önemli ismi ağırlayacağız. Babylon, Salon IKSV, Nardis ve Nublu’nun mekan sponsorluklarını üstlenen Garanti Caz Yeşili’nin Kasım ayı durağı Babylon olacak. Bu ay Richard Bona Quintet, Amp Fiddler, Cat Power ve Russian Red kulaklarımızın pasını silecek. Tüm isimler birbirinden değerli ama bizi içlerinde en çok heyecanlandıran Cat Power. 2005 yılında ilk kez Türkiye’de Babylon’da konser veren Chan Marshall, sahne adıyla “Cat Power”, bir kez daha aynı sahnede müzikseverlerle buluşacak. Müzik kariyerine 9 albüm sığdıran 2012’de yayımladığı “Sun” ile müzik piyasasına geri dönen ve Billboard Yılın En İyi Albümleri listesinde 9. sırada yer alan Cat Power’ı kesinlikle kaçırmayın. Bu ay Babylon’da izleyebileceğimiz Garanti Caz Yeşili konserleri ise yanda.

AJANDAK A S I M 2 0 1 4

26 KASIMDUB FX

TAKVİM6 Kasım: Richard Bona Quintet

20 Kasım: Amp Fiddler

22-23 Kasım : Cat Power

27 Kasım: Russian Red

Page 44: Postkolik Sayı: 22

KASIM 201444

V İ Z Y O N D A N E V A R ?

Yapılan klasik bir araba hırsızlığı, Rus mafyasının önemli adamlarından birinin oğlunun başını belaya sokacaktır. John Wick, emekliye ayrılmış bir tetikçidir. Emekliliğinin tadını çıkarırken karısının yakalandığı amansız hastalıkla hayatı altüst olur. Karısından kendisine kalan en değerli varlığı ve can yoldaşı köpeğidir. Ancak evine dalan üç gangster onu da öldürür. Gansterlerden biri, mafya babası Viggo Tasarov’un oğlu Josef Tasarov’dur ve John’un daha önce birlikte çalıştığı bir adamdır. Artık kaybedecek hiçbir şeyi de kalmayan John Wick’in tek istediği intikamdır ve New York sokaklarında düşmanlarıyla nefes kesen bir kovalamacanın içine girer.

Genç yönetmen Michael R. Roskam’ın kamera arkasına geçtiği film, yeraltı dünyasının kasvetli renklerini izleyiciye solutmayı hedefleyen incelikli bir suç dramasına ev sahipliği yapıyor. Bob ve Marv ikilisinin, kayıp para peşinde sürüklenip gittikleri ve stilize bir ganster filmi olarak tanımlanan The Drop, kelimenin tam anlamıyla yer altı dünyasına postmodern bir soluk ve farklı bir grafik yaklaşım getiriyor. Filmin en önemli özelliği geçen sene aramızdan ayrılan ve The Sopranos’taki performansıyla unutulmazlar arasına giren James Gandolfini’nin çekimlerini tamamlayabildiği son film olması.

7 KASIM

KİRLİ PARAYönetmen: Michael R. Roskam

Oyuncular: Tom Hardy, Noomi Rapace, James Gandolfini, Elizabeth Rodriguez

Tür: Dram, Suç - Süre: 107 dk.

28 KASIM

JOHN WICK Yönetmen: David Leitch, Chad Stahelski

Oyuncular: Keanu Reeves, Michael Nyqvist, Alfie Allen Tür: Aksiyon, Gerilim

Yapım: ABD - Süre: 101 dk.

1929 yılında George ve Serena Pemberton Kuzey Carolina’ya yerleşmek için yaşadıkları Boston kentinden ayrılan genç bir çifttir. Yeni yerleşim yerlerinde sadece ev değil, sıfırdan bir hayat inşa ederler ve kerestecilik işinde yükselirler. Serena genç ve güzel olduğu kadar yetenekli ve kurnaz bir kadındır. Kocasının başarısına daima destek olan Serena önlerini kesmek isteyen herkesin de ayağını bir biçimde kaydırır. Fakat kendisine dair bilmediği önemli bir gerçek kısa sürede ortaya çıkar. Serena hamile kalamıyordur, sevgili kocasına asla bir çocuk veremeyecektir.

7 KASIM

SERENA Yönetmen: Susanne Bier

Oyuncular: Bradley Cooper, Jennifer Lawrence, Toby Jones, Rhys Ifans

Yapım: ABD, Çek Cumhuriyeti - Tür: Dram - Süre: 109 dk.

Uygar Şirin’in aynı adlı romanından Tunç Şahin tarafından beyazperdeye aktarılan Karışık Kaset, 20 senedir bir şekilde beraber olmalarına rağmen, ilişkileri henüz başlayamamış bir çiftin öyküsünü konu alıyor. Ulaş, kendisinden 1 yaş küçük İrem’e aşık olmuştur. Ama o kadar utangaçtır ki bir türlü hislerini itiraf edemez. Onun bu halini gören babası ise karışık bir kaset doldurup, İrem’e hediye etmesini tavsiye eder. Ulaş, en güzel karışık kaseti hazırlamanın heyecanını yaşarken, hayat bu çifte hiç bilmedikleri sürprizlerle gelecektir. Ulaş ve İrem’in bazen neşeli, bazen hüzünlü öyküsünde kendinizden çok şey bulacaksınız.

21 KASIM

KARIŞIK KASETYönetmen: Tunç Şahin

Oyuncular: Sarp Apak, Özge Özpirinçci, Bülent Emin YararTür: Romantik

Yapımcı: Bir Film

Sinema

Sinema

Page 45: Postkolik Sayı: 22
Page 46: Postkolik Sayı: 22

KASIM 2014

Günümüzün en yetenekli müzisyen ve prodüktörlerinden, efsanevi The White Stripes kurucusu Jack White, Babylon’un kabına sığmayan konserler serileri kapsamında Garanti Bankası ana sponsorluğunda Türkiye’ye geliyor! 1999 yılında The White Stripes ile birlikte hayatımıza giren, “Fell in Love with a Girl”, “Seven Nation Army”, “Jack”, “Icky Thump” gibi hitlere imza atan ve Meg White ile arkasında pek çok başarılı albüm bırakan Jack White, ilk solo albüm çalışması olan Blunderbuss’ı 2012’de yayımladı. Ayın en önemli konseri.

“Good Music In Town Konserleri” kapsamında dünyanın en ünlü sopranosu Sarah Brightman, İstanbul’a geliyor. Dünyaca ünlü opera baladlarını, klasik müzik eserlerini kendine özgü bir yorumla sanatseverlerle buluşturan İngiliz soprano, 9 Kasım’da Ülker Sports Arena’da İstanbullu müzikseverler ile bir araya gelecek. “Phantom of the Opera’’, ‘‘Cats’’, ‘‘Requiem’’ ve ‘‘Aspects of Life’’ gibi müzikal yapımlarda da sahne alan, dünyanın en önemli kadın vokallerden Brightman, İstanbullular’a büyülü bir müzik ziyafeti sunacak.

7 KASIM

JACK WHITEMekan: Volkswagen Arena

Fiyat: 80-170 TL

Demi Lovato hayranlarının özlemi sona eriyor. Türkiye’deki Lovaticler’in yıllardır dört gözle beklediği buluşma, 16 Kasım’da Ülker Sports Arena’da gerçekleşiyor. 2013 yılında çıkardığı 4. albümü Demi’de yer alan “Heart Attack” ile iTunes Amerika ve Avrupa’da 16 ülkede 1 numaraya oturarak çok büyük bir başarı yakalayan ve inanılmaz bir rekora imza atan Demi Lovato, aynı zamanda “New York Times Best Seller” listesine giren “Güçlü Kalmak: Yılın 365 Günü” kitabıyla da Türkiye’de de çok satanlar listesinde ilk 10’daki yerini aldı.

16 KASIM

DEMI LOVATOMekan: Ülker Sports Arena

Fiyat: 132-495 TL

9 KASIM

SARAH BRIGHTMANMekan: Ülker Arena

Fiyat: 150-640 TL

Indie pop müziği alternatif ve elektronik motiflerle kaynaştıran Lykke Li, iki gece üst üste Babylon’da! Lykke Li, ilk albümü Youth Novels’ı birbirinden farklı kültürlerden edindiği ilhamla 2008’de yayımladı. İkinci albümü “Wounded Rhymes”; The Observer, New York Times ve Rolling Stone gibi yayınların en iyiler listelerinde yer edindi ve bu albümde yer alan “Get Some” adlı parçası Hawaii Five-0, Pretty Little Liars, Vampire Diaries, Teen Wolf dizilerinde yer almakla birlikte Premium Rush filminin de film müziği oldu. Kendisini zirveye taşıyan şarkısı ise “I Follow Rivers” oldu.

18-19 KASIM

LYKKE LIMekan: BabylonFiyat: 89-112 TL

A Y I N Ö N E Ç I K A N L A R IKonser

46

Page 47: Postkolik Sayı: 22
Page 48: Postkolik Sayı: 22