PLASENTA DEKOLMANI; RİSK FAKTÖRLERİ, TAKİP -...
Transcript of PLASENTA DEKOLMANI; RİSK FAKTÖRLERİ, TAKİP -...
T.C Sağlık Bakanlığı
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
KLİNİK ŞEFİ : OP. Dr. Vedat DAYICIOĞLU
PLASENTA DEKOLMANI; RİSK FAKTÖRLERİ, TAKİP - TEDAVİ
PROTOKOLLERİMİZ VE SONUÇLARI.
UZMANLIK TEZİ
Dr. İsa ÇETİN
İstanbul, 2009
ÖNSÖZ
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Aaştırma
Hastane’sinde ihtisasım boyunca bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım,
tez çalışmam süresince deneyim ve bilimsel katkılarıyla bana destek olan,
her zaman örnek aldığım değerli hocam ve tez danışmanım sayın Op. Dr.
Vedat Dayıcıoğlu’na sonsuz saygılarımı sunarım. Aynı duygularla Klinik
Şeflerimizden Sayın Prof. Dr. Ateş Karateke’ye, Sayın Doç. Dr. Ayşenur
Celayir’e, Sayın Op. Dr. Sadiye Eren’e, Sayın Doç. Dr. Aktuğ Ertekin’e,
Sayın Op. Dr. Mehmet Uludoğan’a teşekkür ederim.
Ayrıca eğitimime katkısı olan tüm şef yardımcısı ve uzmanlarımıza,
tüm asistan arkadaşlarıma ve Zeynep Kamil Hatanesinin tüm
çalışanlarına teşekkür ederim.
Bitip tükenmek bilmeyen öğrenme çabasını tüm yaşamı boyunca
sergileyen ve tüm eğitimim boyunca bana destek olan rahmetli babama,
canımdan çok sevdiğim anneme ve kardeşlerime sonsuz teşekkür ederim.
Dr. İsa ÇETİN
S MGELER VE KISALTMALAR D Z N
IUGR : NTRA UTER N GEL ME GER L
VEGG: VASKÜLER ENDOLETYAL GROWTH FAKTÖR
PIGF:PLASENTAL NCUDES GROWTH FAKTÖR
TTP: TROMBOT K TROMBOS TOPEN K PURPURA
HÜS: HEMOL T K ÜREM K SENDROM
STB: S TOTROFOBLAST
ST:S NS SYOTROFOBLAST
APS:ANT PHOSPHOLYPIT ANT BODY SYNDROME
APA:ANT FOSFOL P T ANT KORLLAR
ADAMTS13:A D S NTEGR N-L KE AND METALOPROTEASE W TH
THROMBOSPOND N TYPE 1 MOT F 13
AFPL:ACUTE FATTY L VER OF PREGNANCY
sFlt -1:SOLUBL FMS-L KE TYROZ N K NAZ -1
sEng:SOLUBL ENDOGL N
MMP:MATR X METALLOPROTE NASE
TIMP :T SSU NH B TORS OF MMP
ESM:EKSTASELLÜLERMATR KS
VM: NTERV LLÖZ MESAFE
CAPS(ASHERSON SENDROMU): CATASTROF K APS
PPROM:PRETERM PREMATURE RUPTURE OF MEMBRANES
İÇİNDEKİLER
1-GİRİŞ VE AMAÇ.................................................................. 1
2-GENEL BİLGİLER ................................................................ 5
3-GEREÇ VE YÖNTEM........................................................... 33
4-BULGULAR .......................................................................... 36
5-TARTIŞMA VE SONUÇ........................................................ 61
6-ÖZET .................................................................................... 81
7-KAYNAKLAR ........................................................................ 83
8-EKLER.................................................................................. 95
1
1.GİRİŞ VE AMAÇ
Plasenta dekolmanı veya abruptio plasenta,plasentanın çocuk doğmadan önce uterus duvarından kısmen veye tamamen ve 20.gebelik haftasından sonra ayrılmasıdır.Maternal ve perinatal mortalite ve morbidite özerinde önemli rol oynar.İnsidansı %0,49-1,8 arasında olduğu tahmin edilmektedir1.Hafif plasenta ayrılması gözden kaçabilir ve muhtemelen insidans daha fazladır.1
Plasenta dekolmanı acil bir obstetrik durumdur.Maternal mortalite oranı %1 oranında bildirilmektedir ve hipovolemik şok,postpartum kanama ,DİC ve akut böbrek yetmezliği başlıca ölüm nedenleridir.2Perinatal mortalite oranları %4,4 ile 67,3 arasında değişmektedir ve ölümlerin yaklaşık %50’si antenatal dönemde gerçekleşir3.Antenatal hemorajiye bağlı maternal mortalitenin ensık nedeni olarak gösterilmektedir.4Ayrıca couvelaire uterusa neden olarak postpartum kanama ve bazen histerektomiye neden olabilmektedir.5
Perinatal mortaliteden sorumlu başlıca faktörler doğum haftası ve dekolmanın ağırlık derecesidir.Abruptio plasenta kendisi erken doğuma neden olabilecği gibi,iatrojenik olarak da dekolman nedeniyle gebelik erken sonlandırılabilir ve perinatatal mortalitenin yaklaşık yarısı 32 hafta öncesinde gerçekleşen doğumlardır.6Abruptio plasenta nedeniyle erken ve düşük Apgar’lı doğan bebeklerde uzun vadede periventriküler lokomalazi,nörolojik gelişim sorunları gibi önemli nörolojik morbiditelerde gelişebilmektedir.7
Plasenta oluşumunda öncelikle trofoblastlar desidua basalisin içine yerleşirler.Ekstravillöz trofoblast ve trofoblast kolonları desidua basalisteki ekstrasellular matriks ile temasa geçtiklerinde onkofetal fibronektin ortaya çıkar.Fibronektin trofoblast ile desidua arasında yapıştırıcı fonksiyona sahip bir glikoproteindir ve trofoblast yapıştırıcısı olarak işlev görür.8Plasentayı yerinde tutan diğer bir güç intraamniyotik basınçtır.Uterus içindeki intraamniyotik basınç periton içi ve uterus dışındaki basınçtan yüksektir.9Bu da erken membran rüptürü ve preterm doğum eyleminde artmış abruptio plasenta riskinin nedeni olabilir.5
Plasentanın yapıştığı yerden ayrılması öncelikle desidua basalis içine kanamanın olması ile başlar.Kanama sonucu oluşan hematom küçük ve sınırlı olabileceği gibi,fazla miktarda,hidrostatik basıncı artıran ve plasentayı yapıştığı desidua basalisten ayıracak nitelikte de olabilir.Plasentanın arkasında oluşan kanama ve hematom buradan yol bularak serviksten dışarı sızabilir ya da gizli kalabilir.Abruptio plasentada kanamanın kaynağı anneye ait spiral arterlerdir.Spiral arteriolerde ani vazospazm, örneğin kokain kulanımı, desidual nekroz,kanama ve dekolmana yol açabilir.Gebelikte spiral arterlerde trofoblastik invazyon ile oluşması beklenen fizyolojik değişikliklerin gerçekleşmemesi ve düşük dirençli, lümenleri geniş uteroplasental damarlar haline dünüşmemeleri sonucu rüptüre olmaları ve desidua basalis içine kanamaları dekolmana neden olabilir.3
2
Preklampsi ve intrauterin gelişme.geriliği abruptio plasenta riskini artırmaktadır.10Uterin arter doppler tetkikinde yetersiz trofoblastik invazyon göstergesi .olan.Notch.tespiti de.takipte.dekolman.riskini.artırmaktadır11.Preeklampsi, intrauterin gelişme geriliği ve abruptio plasentada benzer plasentasyon sorunları vardır,uterin arterde Notch tespiti de aynı patolojinin göstergesidir,dolayısıyla bu patolojilerde dekolman riskinin artması aslında bekelenen bir sonuçtur.12
Abruptio plasenta risk faktörleri:önceki gebeliklerde abruptio plasenta öyküsü,
IUGR,preeklampsi,kr.hipertansiyon,kokain.ve.sigara.kulanımı,çoğul.gebelik,PPROM,
abdo-minal travma ve uterin manüplasyon, artmış parite, plasenta
anomalisi(cirkumavallateplasenta),poli,oligohidroamnios,folat.eksikliği,trombofililer,1hi
pertroidi,hipotirodi,13um-blikal kord kısalığı,14alkol kulanımı 15ve nadir görülen marjinal
sinüs trombozudur.16
Gebeliğe bağlı hipertansiyon sadece insanlara özgü bir hastalıktır. Kullanılan
diagnostik kriterler ve çalışılan populasyona göre bildirilen insidansı % 2-7 arasında
değişmektedir .17,18
Gelişmiş ülkelerde halen maternal mortalitenin ciddi sebeplerinden (15-20%)
biridir.19 Ayrıca hem doğrudan intrauterin fetal gelişme kısıtlılığı yoluyla hem de
dolaylı olarak ablasyo plasenta ile birlikteliği ve mortalite ve morbiditeyi azaltmak için
sıklıkla gebeliğin sonlandırılması gerekliliğinden dolayı iatrojenik preterm doğum
nedeni ile neonatal morbidite ve mortalitenin de esas sebeplerindendir. Her yıl
dünyada yaklaşık 50 000 kadın ve 900 000 çocuk bu hastalık nedeni ile hayatını
kaybetmektedir.20
Preeklampsi etiyopatogenezinde sıklıkla normal gebelik fizyolojisine cevap
veremeyen maternal kardiyovasküler/endotelyal mekanizmalar suçlanmış ve
preeklampsinin, maternal endotelinin kompleks jeneralize disfonksiyonu olduğu
düşünülmüştü. Bununla birlikte, son yıllarda yapılan çalışmalarda preeklampsi
etiyolojisinde paternal etkinin de önemli derecede rol oynadığı ileri sürülmüştür.18
İmmün teoriyle ilgili yapılan epidemiyolojik çalışmalarda sperm maruziyetinin
T-helper I, sitokinler, proteolitik enzimler ve serbest radikallerin desidual salınımı ile
mutlak bir inflamatuar cevap başlattığı gözlemlenmiştir.21 Sperm hücreleri tarafından
ayrıca mukozal alloimmünizasyon oluşturulmaktadır.22 Sperm maruziyeti ve
preeklampsi arasındaki ilişki; prekonsepsiyonel dönemde daha kısa süre sperme
3
maruz kalan gebelerde preeklampsi insidansının daha yüksek olması ile de
desteklenmiştir.23 Ayrıca, sperm maruziyetini dolayısı ile alloimmünizasyonu
engelleyen bariyer kontraseptif yöntemlerini kullanan olgularda preeklampsi insidansı
daha fazla bulunmuştur.24 Geçirilmiş sağlıklı bir gebelik preeklampsiye karşı
koruyuculuk sağlar iken, bu koruyucu etki eş değişikliği ile yitirilmektedir.25
İntrauterin gelişme kısıtlılığı (IUGR) yaygın olarak kabul kabul gören
tanımlama tahmini fetal ağırlık veya abdomen çevresi ölçümünün mevcut
gebelikhaftasına için %10 persantil veya 2.5 standart deviasyonun altında
olmasıdır.26IUGR ve SGA(small for gestational age) kavramları birbiri içine girmiş
olmakla birlikte,birbirinden farklı kavramlardır.SGA olan fetusların önemli bir kısmı
(yaklaşık %50-70’i) yapısal olarak küçük fetuslardır,gelişim sorunları yoktur,bir başka
değişle bu fetuslar ideal genetik gelişim potansiyellerine ulaşmışlardır.27
IUGR sıklığı %5-7 dolaylarında bildirilmektedir.28Simetrik IUGR bütün
organlarda hücresel proliferasyonun kısıtlanması neticesinde ve dolayısıylada gelişim
kısıtlılığına neden olan etkenin 1. Ve 2.trimestride etkili olduğu koşullarda ortaya
çıkar.IUGR fetusların %20-30’unda simetrik IUGR vardır.29 Asimetrik IUGR’nın daha
çok plsental yetmezlikten,simetrik IUGR’nin ise fetusa ait yapısal,kromozal veya
enfeksiyöz nedenlerden ortaya çıktığı kabul edilmektedir.Ancak etyolojik nedenin
kendisinden çok fetusun etkilenme zamanı gelişim paterni üzerine daha
belirleyicidir.28Örneğin çok erken başlayan plasenta yetmezliğinde de simetrik IUGR
gelişebilir30.
Çalışmalar, abruptio.plasenta, preterm.doğum.eylemi, gestasyonel hipertansiyon
ve IUGR’nın benzer bulguları paylaştığını veya tekrarlayıcı plasental disfonksiyonun
klinik görünümünü yansıttığını göstermektedir.31
IUGR ,anne,fetus ve plasentaya ait nedenlerden kaynaklanabilir.Anneye ait
nedenler:preeklampsi,kr.hipertansiyon,böbrek.hastalıkları,diabet (vasküler.komplikas-
yonlu).trombofililer,siyanotik,kalp.hastalıkları,astım,fenilketonüri,malnütrisyon,sigara,
alkol,olumsuz.çevre,32.Kokain,33ilaçlar (antineoplastikler,antikonvülzanlar,beta.blokör-
ler.ve.steroidler).33Fetusa.m ait. nedenler, kromozomal .anomaliler,33plasental
.mozaizim,34tek umblikal arter,35iskelet displazileri,fanconi sendrumu,silver–rusell
4
sendrumu,36rubella,CMV,HIV,varicella-zoster.enfeksiyonu,37malarya.ve toksoplazma
gibi protozoan enfeksiyonlarıdır.37
IUGR’nın en önde gelen nedeni plasental oluşum sorunlarıdır.38Bu tip
plasentaların çoğu hacim olarak küçüktür ve kordonları eksentrik yerleşimlidir.39İki
ayrı plasentadan bahsedebiliriz;biri doğum sonrası elimize gelen plasenta,diğeri ise
plasentanın uterusta yapıştığı bölge,plasenta yatağı’dır.Plasenta yetersizliği ve IUGR
ile ilişkili sorunlar her iki kısımda birden saptanır ve özellikle de uteroplasental ve
feto-plasental dolaşımlar ile ilişkilidir.Plasental yatakta bulunan spiral arterlerde
ekstravillöz trofoblastların invazyonu ile gebeliğe özgün değişikliklerin olması
gerekir.Spiral arterlerin desidual ve myometriyal kısımlarında meydana gelen bu
değişiklikler spiral arterleri,direnci düşük,lümeni geniş ve dış uyaranlardan
etkilenmeyen uteroplasental damarlar haline dönüştürür.40
Son çalışmalarda, birçok çalışmada abruptio plasenta,preeklampsi ve
IUGR’nın plasental disfonksiyonun değişik görünümleri olduğu iddia
edilmektedir.28Bu çalışmada maternal mortalite ve fetal mortalite ve morbiditede
önemli rol oynayan abruptio plasenta risk faktörlerini tespit etmek ve literatür bilgileri
ışığında preeklampsi,IUGR ilişkisinini araştırmak ve Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları kliniğinde uygulanan
tedavi protolünün sonuçlarını gözden geçirmeyi amaçladık.
Şekil 1.1:Plasental disfonksiyonun çeşitli klinik görünümünün şematik gösterilmesi.
5
2.GENEL BİLGİLER
2.1.TANIMLAR
Abruptio plasenta veya plasenta dekolmanı,plasentanın uterusa yapıştığı yerden
erken ayrılması olarak tanımlanır.Plasentanın normalde uterustan ayrılma zamanı,
çocuk doğduktan sonraki halas devresidir.Dolayısıyla 20.gebelik haftasından sonra
ve çocuğun doğumundan önce plasentanın uterusa yapıştığı yerden ayrılması zaman
olarak erkendir,ve dekolmanı ifade eder.41
Hipertansiyon tanımı:
• Herhangi bir ölçümde diastolik kan basıncı ≥ 110 mm Hg
veya
• En az dört saat ara ile iki ayrı ölçümde diastolik kan basıncı ≥ 90 mm
Hg
Ağır hipertansiyon tanımı:
• Herhangi bir ölçümde diastolik kan basıncı ≥ 120 mm Hg
veya
• En az dört saat ara ile iki ayrı ölçümde diastolik kan basıncı ≥ 110
mmHg
Proteinüri ölçümü 42 :
• 24 saatlik idrarda atılan protein miktarı (Esbah) ile tanı konulur.
• Ancak pratik olan yöntem tek idrar örneğinde dipstik ile tespit edilen
proteinüridir. ″++″ proteinüri tanı koydurucudur. ″+″ veya ″eser″
sonuçlarda idrarın spesifik graviditesi ve pH’ ı dikkate alınmalıdır;
spesifik graviditesi <1.03 ve pH <8 ise tanı koydurucu proteinüri olarak
değerlendirilmelidir.
Proteinüri tanımı:
• 24 saatlik idrarda 300 mg’ ın üzerinde proteinüri
• tek idrar örneğinde dipstik ile ″++″ saptanması
6
• Tek idrar örneğinin spesifik graviditesi <1.03 ve pH <8 olduğu
durumlarda dipstik ile ″+″ saptanması
IUGR için yaygın olarak kabul gören tanımlama ,tahmini fetal ağırlık veya
abdomen çevresi ölçümünün mevcut gebelik haftası için %10 persantil veya 2.5
standart deviasyonun altında olmasıdır.IUGR ve SGA kavramları birbiri içine girmiş
olmakla birlikte,birbirinden farklı kavramlardır.SGA olan fetusların %50-70’i yapısal
olarak küçük fetuslardır,gelişim sorunları yoktur,bir başka deyiş ile bu fetuslar ideal
genetik gelişim potansiyellerine ulaşmışlardır.
2.2. SINIFLAMA VE TANI KRİTERLERİ Abruptio plasenta tanısı klinik bir tanıdır.43Doğum sonrası retroplasental
hematomun gösterilmesi ile teyid edilir.
Klinik özelikler;vajinal kanama (genelikle siyah renkte) ,abdominal ağrı ve uterin
kontraksiyon görülür.1 Oguların yaklaşık %20-35’inde vajinal kanama gözlenmez ve
kan plasentanın arkasında gizlidir.3Gizli tip daha şiddetli komplikasyonlarla cok daha
tehlikelidir.44Abdominal ağrı ve uterin hasasiyet,aralıklı uterin kontraksiyon sonucu
olabir ve alt batında devamlı künt ağrı veya sırta (posterior plasenta)
hissedilebilir.Ağır abruptio plasentada ,ağrı şidetli, batın distandü ve uterus sert
izlenir. Uterus aşırı gerilmesi retroplasental hematom veya prostaglandin
sagılanması sonucu oluşan uterin kontraksiyon sonucu
oluşur.Prostaglandinler,bulantı-kusma ve bebek hareketlerinde azalma yada
kaybolmasınana neden olabilir.1Uterin kontraksiyonlar özellikle 10 dakikada 5’ten
fazla ,düşük amplütüdlü (testere dişi şeklinde) ve bazal seviyesi yüksektir.ancak bu
eksternal monitörizasyonda güvenli olmayabilir. Eğer membranlar rüptüre ise kanlı
amnion mayi izlenebilir.45
7
Şekil 2.1:Abruptio plasentada testere dişi şeklinde NST görüntüsü. Abruptio plasenta olgularında ultrasonografi ile saptanacak bulgular ayrışmanın büyüklüğüne,lokalizasyonuna ve dekolman sonrası inceleme yapılana kadar geçen süreye bağlıdır.
USG’de Pıhtı alanları:
● Kanama akut (0 – 48 saat ..) → Hiperekoik gözlenir.
• ● Kanama (+), (3 – 7 gün içinde) → İzoekoik “ • ● Kanama (+), (1 – 2 hafta “ ) → Hipoekoik “ • ● Kanamadan 2 hafta sonra : → Anekoik “ • ● Doppler USG : Hipoekoik retroplasenter venöz yapı ile akut hematomun
ayırdedilmesinde yararlı
Tablo 2.1.Dekolman süresine göre USG bulguları
18 hafta altındaki gebeliklerde marginal subkoryonik hemorajilerin, fizyolojik yapıdan ayrımı güç olabilir.
Dekolmanın ultrasonografik bulguları preplasental (plasenta ile amnios kesesi arasında).veya.retroplasental.(plasenta.ile.uterus.duvarı.arasında).koleksiyon,margi-nal,subkoryonik.veya.intraamniyotik.hematom.ve.plasenta.kalınlığında.artış.olabilir.
8
Klinik olarak dekolmandan şüphelenilen olgularda ultrasonografi bulgularının normal olması abruptio tanısını dışlamaz.Plasenta dekolmanı tanısında ultrasonografinin sensitivite,spesifisite,PPD ve NPD’nin sırasıyla %24,%96,%88 ve %53 olarak tespit edilmiştir.( PPD:Pozitf prediktif değeri, NPD:Negatif prediktif değeri).46
Şekil 2.2:abrupio plasentada kanama alanlarının şematik görünümü.
USG’de abruptio plasenta tanı kriterleri
1- Koryonik tabakanın altında preplasental birikim
( Plasenta ile amniotik mayi arasında )
2- Fetal aktivite ile, koryonik tabakanın jöle- benzeri hareketi
3-Retroplasental birikim
4-Marginal hematom
5-Subkoryonik hematom
6-Heterojen tarzda artmış plasental kalınlık(dikey planda 5cm den fazl
7-İntra – amniotik hematom
Tablo 2.2.USG’de abruptio plasenta tanı kriterleri
9
Şekil 2.3:Abruptio plasentada aşikar ve gizli kanamanın şematik görünümü.
TABLO 2.3.ABRUPTİO PLASENTANIN KLİNİK SINIFLAMASI
Sınıflama Tanım
0. Asemptomatik,doğum sonrası küçük retroplasental pıhtı tespiti
1. Vajinal kanama,uterus hasas,maternal şok ve fetal distres bulgusu yok
2. Vajinal kanama,uterus hasas,maternal şok bulgusu yok, fetal distres bulgusu var
3. Vajinal kanama,uterus tetanik,maternal şok ve fetal kayıp,%30’unda kuagulopati
Abruptio plasentanın tekrarlama oranı,daha önce bir abruptio plasenta geçirilmişse %10,iki abruptio plasenta geçirilmişse %25 oranındadır.47Sonraki gebeliğin kontrolü,plasental ayrılmanın herhangi bir zamanda aniden ortaya çıkması nedeniyle zorlaşmaktadır.Hata dekolmandan kısa bir süre önce nonstres test normalde olabilir.48
10
2.3.EPİDEMİYOLOJİ VE RİSK FAKTÖRLERİ
Abruptio plasenta kulanılan diagnostik kriterler ve çalışılan populasyona göre sıklığı değişik serilerde %0.3 ile 1.6 arasında değişmektedir.43Geniş epidemiyolojik çalışmalarda tekil,ikiz.ve.üçüz gebeliklerde sırasıyla %0.5-0.6 %1.2ve %1.5 oranlarında bildirilmektedir.50Abruptio plasenta gebelik haftası ilişkisi değerlendirildiğinde,sıklık 24 ile 26. gebelik haftalarında artar.6
Abruptio.plasenta.risk.faktörleri:önceki.gebeliklerde.abruptio.plasenta.öyküsü,IUGR, preeklampsi,kr.hipertansiyon,kokain.ve.sigara.kulanımı,çoğul.gebelik,PPROM,korio-mniyonit,abdominal.travma.ve.uterin.manüplasyon,artmış.parite,plasenta.anomalisi(cirkumvallate.plasenta),poli,oligohidroamnios,folat.eksikliği,trombofililer,1hipertroidi,hipotirodi,13umblikal kord kısalığı,14alkol kulanımı15ve nadir görülen marjinal sinüs trombozu.16
Plasenta oluşumunda öncelikle trofoblastlar desidua basalisin içine yerleşirler.Ekstravillöz trofoblast ve trofoblast kolonları desidua basalisteki ekstrasellular matriks ile temasa geçtiklerinde onkofetal fibronektin ortaya çıkar.Fibronektin trofoblast ile desidua arasında yapıştırıcı fonksiyona sahip bir glikoproteindir ve trofoblast yapıştırıcısı olarak işlev görür.8Plasentayı yerinde tutan diğer bir güç intraamniyotik basıçtır.Uterus içindeki intraamniyotik basınç periton içi ve uterus dışındaki basınçtan yüksektir.9Bu da erken membran rüptürü ve preterm doğum eyleminde artmış abruptio plasenta riskinin nedeni olabilir.9
Yukarıda görüldüğü gibi,abruptio plasentaya yol açan faktörlerin bir kısmı plasenta oluşumu,spiral arterin gebeliğe özgü yeniden yapılanması ve bunu etkileyen çevresel,ilaç maruziyeti,enfeksiyonlar sonucu gelişirken,bir kısmıda plasentayı yerinde tutan güç dengesinde bozulma ve uterus aşırı gerilmesi sonucu olmaktadır.
ABRUPTİO PLASENTA RİSK FAKTÖRLERİ
2.3.1.PREMATUR MEMBRAN RÜPTÜRÜ(PPROM)
PPROM preterm doğumların yaklaşık 1/3’ünü komplike eder.PPROM vakalarının %15’ inde abruptio plasenta eşlik eder.51
2.3.2. ÇOĞUL GEBELİK
Geniş epidemiyolojik çalışmalarda tekil,ikiz ve üçüz gebeliklerde abruptio plasenta sırasıyla %0.5-0.6 %1.2ve %1.5 oranlarında bildirilmektedir.Abruptio plasenta kaynaklı perinatal mortalite tekil gebeliklerde ,ikiz ve üçüzlere göre daha fazla bulunmuştur.52Buda tekil gebeliklerde abruptio plasentanın daha çok erken plasental gelişim ve vaskulorizasyon buzukluğu sonucu oluştuğu ve bu nedenle fetusta IUGR’ye neden olarak perinatal mortaliteyi artırdığı şeklinde yorumlanmıştır.52
11
2.3.3.KORYOAMNİONİT
Koryoamnionit nötrofillerin iki veya daha fazla bölgede koryonik yüzeyde ve ekstraplasental membranları istila etmesi olarak tanımlanır.Nötrofil sayısına göre hafif,orta ve ağır olarak sınıflanabilir.53Abruptio plasenta ile korioamnionit arasındaki ilişki preterm gebeliklerde (OR 3.6;%95 CI 1.7-10.5),term gebeliklerde (OR 2.8;%95 CI,1.3-6.1),ciddi korioamnionit’te;preterm gebelikte (OR 7.2;%95 CI,1.6-20.1),term gebelikte (OR 18.3;%95 CI,2.2-150.4) anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.53
2.3.4.PRETERM DOĞUM EYLEMİ
Preterm doğumların%72’sinde membran rüptürüne bağlı yada olmayarak ortaya çıkan spontan preterm travay neticesinde gerçekleşir.Diğer %28’lik kısım ise,preeklampsi %43,fetal disstres %27,IUGR %10,abruptio plasenta %7 ve fetal ölüme bağlı olarak %7 neticesinde gerçekleşir.54
2.3.4.TİROİD HASTALIKLARI
Tiroid hastalıkları kadın reprudüktif çağında en sık görülen 2.endokrin hastalıktır.Hipertroidizm yaklaşık tüm gebeliklerin %0.2 sini etkiler ve %95’inde neden Graves hastalığıdır.hipertroidizm eğer medikal olarak kontrol altında değilse maternal ve neonatal morbidite önemli derecede artar.13
Hipertroidiye bağlı maternal morbidite;preeklampsi,konjestif kalp yetmezliği,tiroid krizi ve abruptio plasentadır.Neonatal morbidite;IUGR,düşük doğum ağırlığı,preterm doğum,ölüdoğum ve yenidoğan otoimmun hipo-hipertroidi.13Maternal ve fetal akibet tamamen hipertroidizm kontrolüne bağlıdır.55Graves hastalığında dolaşan tiroid stimülan antikorlar fetusta tirotoksikozise neden olabilir.56
Açık hipotiroidi,düşük serbest troksin seviyesi ve artmış TSH ile tanınır ve ABD’de gebeliklerin yaklaşık %2.5’inde görülür.Subklinik hipotroidizm ,normal serbest troksin seviyesi ve artmış TSH seviyesi ile tanı konulur ve gebeliklerin %2-5’inde görülür.52Açık hipotridi özellikle 1.trimestride fetal beyin gelişiminin bozulması,annede ise hipertansiyon,preeklampsi,abruptio plasenta ,anemi,postpartum hemoraji,pretem doğum,düşük doğum ağırlığı ve fetal ölüm ile ilişkilidir.58Birçok çalışmada subklinik hipotroidizm’in gebelik esnasında fetusta psikomotor gelişim bozukluğu,annede abruptio plasenta,preterm doğum,düşük doğum ağırlığı ve ölü doğum gibi kötü gebelik sonuçları ile ilişkili bulunmuştur.59
2.3.5.TROMBOFİLİLER
Trombofili konjenital veya edinsel nedenler ile kuagulasyon sistemindeki dengenin pıhtılaşma lehine bozulmasına yol açan ve kişideki tromboz riskini artıran bozukluklar olarak tanımlanmaktadır60.Edinsel trombofili Antifosfolipid sendromu (APS), konjenital olanlardan en sık görülenler,faktörV,protrmbin (FII)
12
,metilentetrahidrofolatredüktaz (MTHFR) gen mutasyonları ve antitrombinIII (ATIII) .protein S ve protein C yetersizlikleridir61.
APS,sistemik otoimmün bir hastalıktır.APS tanısı için 1999 yılında Sapporo sınıflaması ortaya konulmuş ve daha sonra 2004 yılında güncelleştirilmiştir62.
APS tanısında kulanılan güncelleştirilmiş sapporo sınıflaması
Klinik kriterler
1. Vasküler tromboz Herhangi bir organda arteryel ,venöz veya kapiler tromboz
2. Gebelik morbidites 10.gebelik haftası üzerinde nedeni bilinmeyen morfolojik olarak normal görünümlü gebelik kaybı(1 veya daha fazla)
34. gebelik haftası öncesinde ağır preeklampsi,eklampsi veya plasental yetmezliği nedeniyle doğurtulmak zorunda kalınan gebelik (1 veya daha fazla)
10. gebelik haftasından önce nedeni belirlenemeyen 3 veya daha fazla düşük öyküsü.
Labaratuar kriterleri
1. Antikardiyolipin IgG veya IgM antikorlarının en az 12 hafta arayla yapılan iki ayrı ölçümde de pozitif saptanması
2. Lupus antikuagulan’ın en az 12 hafta arayla yapılan iki ayrı ölçümde de pozitif saptanması.
3. Anti-B2GPI(B2 glikoprotein I) antikorların (IgG veya IgM) en az 12 hafta arayla yapılan iki ayrı ölçümde de pozitif saptanması.
Tanı en az 1 klinik ve bir labratuvar kriterin bir arada bulunması ile konulur.
APS olan hastaların çok az bir kısmında (<%1) oldukça yüksek mortaliteye sahip (%50 dolayında) Katastrofik APS (CAPS,asherson sendrumu) gelişebilir63.Sendrom ,pek çok organı ilgilendiren ve özellikle küçük damarlarda yaygın trombozlar ve tıkanıklıklarla karekterizedir.Sendrumun tanısı için ,günler veya haftalar içinde en az üç farklı sistemi ilgilendiren organlarda trombozların oluşması gerekir.Renal disfonksiyon (%70),ARDS veya pulmoner emboli (%66),cilt nekrozları (%66), ,serebral arteryel veya venöz trombuslara bağlı koma veya ensefalopati (60) ve myokard enfarktları (%53) major klinik bulgulardır64.İnfeksiyon,cerrahi,SLE alevlenmeleri,travma,antikuagulan tedavinin kesilmesi ve gebelik CAPS gelişimini tetikleyebilir63. İntravenöz heparin,steroid ve plasmaferez önerilen tedavi seçenekleridir.63
Trombofililerin maternal etkileri;yükselmiş tromboembolizm riski (derin ven trombozu,pulmoner emboli ve serebral ven trombozu),arteryal trombozis (periferal ve
13
serebral) ve ağır preeklampsidir.Plasental ve fetal etkilenme;plasental tromboz ve infarkt,abruptio plasenta,tekrarlayan gebelik kaybı,IUGR,fetal inme ve ölüm65.
2.3.6.MYOMA UTERİ
Myomlu hastalarda,düşük tehdidi,preterm doğum tehdidi,ablasyo plasenta ve pelvik ağrıda istatiksel olarak anlamlı bir artış olduğu gözlenmiştir.Ablasyo plasentanın özellikle.myomu 200 santimetreküpten büyük,submukozazal yerleşimli ve plasentanın süperimpozisyonu olan kadınlarda belirgin olduğu gözlenmiştir.66
2.3.7.PLASENTA VE UMBLİKAL KORD ANOMALİLERİ
Ekstrakoryal plasenta ,fetal membranların plasenta kenarına kadar uzanmadığı,böylece koryal tabakanın bazal tabakadan daha ufak olduğu plasenta tipidir.Fetal membranların koryal tabakaya yapıştığı halka şeklindeki bölge düz ise plasenta sirkummarginata, kıvrımlı ise plasenta sirkumvallata söz konusudur.67Plasentanın fetal yüzündeki halka,bir daire oluşturabileceği gibi,kısmi de olabilir.Plasenta sirkummarginatanın klinik önemi olmamasına karşın,plasenta sirkumvallatada preterm travay,düşük tehdidi,perinatal mortalite ve marginal kanamalar daha sık görülür.68
Klinik abruptio plasenta,sirkumvallat plasenta sonucu periferal kanama ,ağır asendan enfeksiyon sonucu marginal kanama şeklinde ve çok nadir bir durum olan marginal sinus trombozu sonucu olabilir.69Marginal sinus trombozunda 1.trimestr vajinal kanama daha belirgin ancak geç gebelik haftalarındada görülebileceğine inanılmaktadır.70
Umblikal kordon uzunluğundaki anormal uçlar kordonun hiç olmamasından(akordia),300 cm’ye kadar olan boyutlara kadar ulaşmasına kadar değişir.Nadiren ,aşırı kısa umblikal kordonlar ablasyo plasenta ve uterus inversiyonuna yol açabilir.71
2.3.8.TÜTÜN
Sigara.nikotin,kotinin,siyanid,tiyosiyanat,karbonmonoksit,kurşun,çeşitli.hidrokarbonlar ve kadmiyum gibi birçok teratojen içerir.Fetotoksik olmasının yanı sıra bu ajanların bir çoğunun vazoaktif etkileri vardır ya da oksijen düzeyini azaltırlar.Sigara kulanımıyla ilişkili olarak en iyi belgelenmiş reprodüktif sonuç IUGR’dir.Sigara kulanımı ayrıca subfertilite,spontan abortus,plasenta previa ve abruptio plasenta ve preterm doğum insidansında hafif bir artışa neden olabilir.72Göğüs ve kolun vasküler desteğinin bozulması sonucu gelişen Poland sekansı riskinde iki kat artış olduğu Martinez-Frias ve arkadaşları (1999) tarafından bildirilmiştir.Sigara kulanımı,sadece transforming growth factor-α genindeki sık olmayan bir poliformizm için heterozigot ya da homozigot olan bireylerde yarık damak ve dudakla ilişkilendirilmiştir (Shaw ve
14
arkadaşları,1996).Öte yandan tartışmalı olsa da,preeklampsi insidansında hafif bir azalış nedeni olabileceğine ilişkin yayınlar da vardır.
2.3.9.KOKAİN
Kokain kulanımının abruptio plasenta riskini dört kat artırdığı bazı çalışmalarda tespit.edilmiştir.73Ayrıca.kokain kulanımı.myokard.enfarktüsü,aritmiler,aort.rüptürü,in-me,nöbetler,barsak iskemisi,hipertermi ve ani ölümle ilişkilendirilmiştir.73
2.3.10.ALKOL
Etil alkol en potent teratojenlerden biridir.Birleşik Devletlerdeki bilinen en sık mental retardasyon nedenlerinden biridir,ki bu önlenebilir bir trajedidir.Etkilenmiş çoçukta ilk yılarda tipik olarak hiperaktivite ve persistan irritabilite vardır.Marbury ve arkadaşları alkol kulanım miktarıyla abruptio plasenta riski arasında anlamlı bir korelasyon olduğunu bulmuşlardır.15
2.3.11.DIŞ TRAVMA
Travmatik plasental ayrılma,rölatif olarak elastik olmayan plasentanın etrafındaki elastik miyometriyumun deformasyonu sonucu gelişmektedir.74Ayrılma,minör yaralanmaların %1-6’sında,major yaralanmaların ise %50’sinde bir komplikasyon olarak ortaya çıkar.75Travmaya bağlı plasenta ayrılması gizlenebileceğinden,bu durum ile ilişkili ağır koagülopati insidansı travmatik olmayan ayrılma vakalarına göre daha yüksek olabilir.75
2.3.12.HİPERTANSİYON
Abruptio plasenta ile öteden beri en sık karşılaşılan ilşkili durum hipertansiyonun bazı tipleridir.Bazı çalışmalarda kronik hipertansiyoda üç kat,ağır preeklampside dört kat76 ve eklampside %10 abruptio plasenta riski olduğu bulunmuştur.77
Gebelikte hipertansif hastalıklar için birçok sınıflama olsada günümüzde,
“National Institutes of Working Group On Hypertension In Pregnancy” tarafından
hazılanan klasifikasyon daha anlaşılır olması nedeniyle uluslararası araştırmacılar
tarafından kabul edilmiştir.78 Bu klasifikasyona göre gebelikte hipertansif bozukluklar
4 grupta incelenir (Tablo 1).
Tablo 2.4. Gebelikte Hipertansif Bozuklukların Sınıflandırılması
1) Gestasyonel hipertansiyon
2) Preeklampsi
15
-Hafif
‐Şiddetli
3) Kronik hipertansiyon
4) Kronik hipertansiyon üzerine süperimpoze preeklampsi/eklampsi
2.3.12.1. GESTASYONEL HİPERTANSİYON
Önerilen tanı kriterleri 78:
1. İlk kez gebeliğin 20. haftasından sonra tespit edilen kan basıncı yüksekliğidir,
ancak proteinüri eşlik etmez.
2. Kan basıncı postpartum 12. haftadan önce normal değerlere döner.
3. Kesin tanısı ancak postpartum konulabilir.
4. Preeklampsinin diğer klinik belirtileri olabilir. Örneğin; epigastrik rahatsızlık,
trombositopeni.
Önemli bir nokta ,hafif gestasyonel hipertansiyonun %25-50 ‘nin ilerde
preeklampsiye dünüşebileceğidir.79
2.3.12.2 PREEKLAMPSİ
Preeklampsi tanısı için önerilen tanı kriterleri 78:
1. Daha önceden normotensif olduğu bilinen bir gebenin en az 4-6 saat ara ile
alınan iki kan basıncı ölçümünün 140/90 mm Hg veya üzeri olması ve
16
2. 24 saatlik idrar spesimeninde üriner protein ekskresyonunun 0.3 gr ve üzeri
olmasıdır. 24 saatlik idrar toplanmamış ise en az 4-6 saat ara ile alınan spot
idrar örneğinde 30 mg/dl (+1 dipstik) veya üzeri protein bulunmasıdır.
Preeklampsi bazen atipik şeklerde ortaya çıkabilir.Yılardır,Mississippi
Üniversitesi Tıp Merkezinde bir grup,doğuma rağmen preeklampsi‐eklampsinin
sebat ettiği atipik bir sendrom olduğunu ileri sürmektedir80.Hipertansiyon
preeklampsinin en belirgin bulgusu olsada son çalışmalar, bazı hastalarda
kapiller.sızıntı.(capillary.leak.senydrom).sonucu.preeklampsi.kendini;proteinüri,
asit,pulmoner ödem,aşırı kilo alma ve hematolojik anormalik ile birlikte
multiorgan disfonksiyonu şeklinde gösterebilir.80
normal proteinüri
hafif fasial ödem
kakanbas pulmoner ödem
ağır asit
plevral efüzyon
DİC
epigastrik HELLP
ağrı böbrek yetmezliği
bilinç değişikliği trombosit düşüklüğü
kanama bulantı/kusma
Şekil 2.4. Preeklampsinin değişik klinik görünümü
Preeklampsi ve eklampsi,plasentanın hidropik şişmesi ve molar gebelikte 20.gebelik
haftasından önce (fetus olsun veya olmasın) görülebilir.81Çok nadiren molar gebelik
olmadan da 20.haftadan önce preeklampsi görülebilir82.Diğer taraftan
FİBRİNOLİZ
HEMOLİZ
KAPİLLER
SIZINTI
KAN BASINCI
SEMPTOMLAR
17
hipertansiyon,proteinüri ve anormal labratoar bulguları,20.haftadan önce
görülürse,lupus nefriti,Hemolitic-Üremik sendrom (HÜS),Antifosfolipit sendrumu
(APS) ve trombotik trombositopenik purpura göz önünde tutulmalıdır.82
Preeklampsi bazen hidrops fetalisin seyrinde görülebilir ve ayna sendromu
(Mirror sendromu) olarak adlandırılır.83Genişlemiş hidropik plasentadaki vasküler
değişiklikler nedeniyle oluştuğuna inanılır ve erken gelişebilir ve tedaviyle
gerileyebilir.84
2.3.12.3. EKLAMPSİ
Eklampsi, tüm dünyada maternal mortalitenin en önemli nedenlerinden biri olan, acil,
hayatı tehdit eden bir durumdur. Preeklamptik hastalarda 20. gebelik haftasından
sonraki izlem sürecinde, doğum eylemi sırasında ya da doğumdan sonra
konvülziyonların gelişmesidir. Eklamptik konvülziyonlar grand mal tipindedir ve diğer
konvülziyon nedenlerinin ayırıcı tanısı henüz yapılamamış olduğu halerde de
"eklampsi" olarak değerlendirilir.
2.3.12. 4. HELLP SENDROMU
Bu sendrom şiddetli preeklampsinin bir varyantıdır. Hemoliz, karaciğer enzimlerinde
yükselme ve trombosit sayısında azalma ile karakterizedir. Trombositopeni
(<100.000/mm³) en sık rastlanılan bulgusudur.
Tanı kriterleri 78:
1) Hemoliz
a) anormal periferik kan yayması
b) artmış bilirubin ( >1.2 mg/dl)
c) artmış laktat dehidrogenaz ( >600 IU/L)
2) Artmış karaciğer enzimleri
a) SGOT ≥ 72 IU/L
b) LDH > 600
18
3) Trombositopeni
Trombosit sayısı < 100.000/mm³
HELLP sendromu değişik prezentasyonlarla ortaya çıkabilir.%10-15’inde
hipertansiyon ve proteinüri olmayabilir ve bazen pulmoner emboli bulgularıyla
karıştırılabilir.85HELLP sendromu bu nedenle çeşitli şeklerde sınıflandırılmıştır.
MİSSİSSİPPİ SINIFLAMASI
1) Sınıf I ağır HELLP sendromu: maternal trombosit sayısı ≤ 50,000/mm3
2) Sınıf II Orta HELLP sendromu: maternal trombosit sayısı 50,000/mm3≤ ve
≤100,000
3) Sınıf III hafif HELLP sendromu:maternal trombosit 100,000≤ ve ≤150,000
HELLP sendrumu bazı araştırmacılar tarafından eğer HELLP sendrumunun üç
kriteride varsa komplet,bir veya iki kriteri varsa parsiyel olarak
sınıflandırılmıştır.86Yaklaşık HELLP sendromunun %20-30 ilk klinik bulguları
doğumdan 48 saat sonra ortaya çıkar.88HELLP sendromu olgularının önemli bir
yüzdesinde (yaklaşık %20) tanı esnasında hipertansiyon mevcut değildir.Böylece
klinik açıdan çok önemli yere sahip iken,klinik değerlendirmede gözden kaçabilir.
2.3.12.5. KRONİK HİPERTANSİYON
Kronik hipertansiyon tanısı için önerilen kriterler 78:
1. Gebelikten önce tespit edilmiş hipertansiyon,
2. Gestasyonel trofoblastik hastalık olmadığı sürece 20. gebelik haftasından
önce tespit edilen hipertansiyon,
3. Doğumdan sonraki 6. Haftayı takiben de devam eden hipertansiyon.
Takipsiz gebelerde kronik hipertansiyon tanısı koymak güçleşebilir, çünkü kan
basıncı 2. ve erken 3. trimesterde hem normotansif hem de hipertansif hastalarda
düşer.Ayrıca kronik hipertansiyon;proteinürik veya non-proteinürik olabilir.
KRONİK HİPERTANSİYONUN NEDENLERİ
1. Esansiyel familyal hipertansiyon (hipertansif vasküler hastalık)
2. Arteryel bzukluklar (renovasküler hipertansiyon,aort koarktasyonu)
19
3. Endokrin bozukluklar
a. Diyabet
b. Cushing sendromu
c. Primer hiperaldosteronizm
d. Feokromasitoma
e. Tirotoksikoz
4. Glomerülonefrit (akut veya kronik)
5. Böbreklerin işlev yapmaması veya çıkarılmasına bağlı hipertansiyon
a. Kronik glomerülonefrit
b. Kronik renal yetersizlik
c. Diyabetik nefropati
6. Bağ dokusu hastalıkları
a. Sistemik lupus eritematozus
b. Skleroderma
c. Poliarteritis nodoza
7. Polikistik böbrek hastalığı
8. Akut böbrek yetmezliği
9. Obesite
Tablo 2.5. Kronik hipertansiyonun nedenleri
2.3.12.6. KRONİK HİPERTANSİYON ÜZERİNE EKLENMİŞ (SUPEREMPOZE) PREEKLAMPSİ
Kronik hipertansiyonu olan hastalarda ortaya çıkan preeklampsi olarak tanımlanır.
Önerilen tanı kriterleri 78:
1. 20. gebelik haftasından önce proteinürisi olmayan hipertansif hastada 0.3
gr/24 st ve üzeri olmak üzere yeni başlayan proteinüri,
2. 20. gebelik haftasından önce hipertansiyon ve proteinürisi olan kadında
a) Aniden artan proteinüri (üriner enfeksiyon olmadan 4 saat ara ile ölçülen idrar
tahlilinde proteinürinin dipstik testi ile +2 veya 24 saatlik idrarda 0.3 gr veya
daha fazla artışı)
20
b) Önceden kan basıncı kontrol altına alınmış bir hastada kan basıncında ani
artış
c) Trombositopeni (< 100.000)
d) ALT veya AST düzeylerinin anormal yükselmesi
2.3.13.IUGR
İntrauterin gelişme kısıtlılığı (IUGR) yaygın olarak kabul kabul gören tanımlama
tahmini fetal ağırlık veya abdomen çevresi ölçümünün mevcut gebelik haftası için
%10 persantil veya 2.5 standart deviasyonun altında olmasıdır.25IUGR ve SGA
(small for gestational age) kavramları birbiri içine girmiş olmakla birlikte,birbirinden
farklı kavramlardır.Amerikan kayaklarına göre doğum tartısınının %10persantilin
altında olması SGA,oysa tahmini fetal ağırlığın %10 persantilin altında olması IUGR
olarak değerlendirilir.89SGA olan fetusların önemli bir kısmı (yaklaşık %50-70’i)
yapısal olarak küçük fetuslardır,gelişim sorunları yoktur,bir başka değişle bu fetuslar
ideal genetik gelişim potansiyellerine ulaşmışlardır.29SGA bebekler için, küçük ama
mutlu bebek (small but happy baby) deyimi de kulanılabilir.
IUGR %30-40 oranında hipertansiyon ile ilişkilidir.Annenin doğum öncesi
kiliosu,gebelik esnasında aldığı kilo ve doğum esnasındaki kilosu,bebeğin kilosunu
tespit etmede belirleyici rol oynar.İnfertilite ve ART ,bebeğin az kilo alması için
bağımsız risk faktörüdür.Genetik hastalıklar IUGR’nın yaklaşık %7-10’nundan
sorumludur.IUGR’li fetusların plasentaları tam olarak incelendiğinde %5 oranında
plasentaya sınırlı mozaizm bulunduğu saptanmıştır.Yapısal anomaliler IUGR ‘nın
%10-20’sinden sorumludur.Yaygın örnekleri;konjenital kalp hastalıkları,diafragma
hernisi,abdominal duvar defektleri (omfalosel,gastroşizis) ve diğer bozukluklar.90
IUGR ile ilişkili risk faktörleri
Maternal
• Hipertansiyon
• DM
21
• Otoimmun hastalıklar (Lupus,v.b)
• Kalp hastalıkları
• Böbrek hastalıkları
• Anemi
• İnflamatuar barsak hastalıkları
• Astım
• Toksine maruz kalma
• Malnütrisyon
• Dişeti yarası ve ağız hastalıkları
• Bazı ilaçlar
• Yüksek rakım
• Düşük sosyo ekonomik düzey
• Irk
• Aile öyküsü
Fetal/neonatal
• Genetik hastalıklar (trizomi21,trizomi18,v.b)
• Yapısal anomaliler
• Fetal infeksiyon
• Plasental anomaliler
• Çoğul gebelik
Tablo 2.5.IUGR ile ilişkili risk faktörleri
IUGR’nın en önde gelen nedeni plasental oluşum sorunlarıdır.38Bu tip
plasentaların çoğu hacim olarak küçüktür ve kordonları eksentrik yerleşimlidir.39İki
ayrı plasentadan bahsedebiliriz;biri doğum sonrası elimize gelen plasenta,diğeri ise
plasentanın uterusta yapıştığı bölge,plasenta yatağı’dır.Plasenta yetersizliği ve IUGR
ile ilişkili sorunlar her iki kısımda birden saptanır ve özellikle de uteroplasental ve
feto-plasental dolaşımlar ile ilişkilidir.Plasental yataktata bulunan spiral arterlerde ekstravillöz trofoblastların invazyonu ile gebeliğe özgün değişikliklerin olması
gerekir.Spiral arterlerin desidual ve myometriyal kısımlarında meydana gelen bu
22
değişiklikler spiral arterleri,direnci düşük,lümeni geniş ve dış uyaranlardan
etkilenmeyen uteroplasental damarlar haline dönüştürür.40Ayrıca,plasenta previa,
akreata,abruptio plasenta,umblikal kordon velamentöz yerleşimi,plasental
infarkt,hemanjioma , koryoanjioma gibi bir çok plasenta ve umblikal kord bozuklukları
IUGR ile ilişkili bulunmuştur.90
Fetus ağırlığı üzerine etkili olduğu bilinen maternal ağırlık,boy,etnisite ve pariteyi
dikate alarak oluşturulan özgün fetal gelişim grafiklerinin IUGR olan fetusları
belirlemedeki sensitivite ve spesifitesinin standart grafiklere kıyasla daha yüksek
olduğu gösterilmiştir.40
2.3.2.ETYOLOJİ VE PATOFİZYOLOJİ
Abruptio plasenta ,desidua ve plasenta arayüzeyinde kanama ile başlar.Bu
kanama desidua ve plasentayı birbirinden ayırır ve fetus için gerekli olan gaz ve
besin transferini ,dekolmanın ciddiyetine göre azaltır.Bu kanama kendini
sınırlayabileceği gibi,daha fazla ayrılmayada neden olabilir.91 Abruptio plasentada
kanamanın kaynağı spiral arterlerdir.Gebelikte spiral arterlerde trofoblastik invazyon
ile oluşması beklenen fizyolojik değişikliklerin gerçekleşmemesi ve düşük dirençli
lümenleri geniş uteroplasental arterler haline dünüşmemeleri sonucu rüptüre olmaları
ve desidua basalis içine kanamaları dekolmana neden olabilir.3Normal gebelikte
beklenen trofoblastik invazyonun olmaması,inflamatuar,immunolojik,genetik ve
dietsel faktörlerin etkileşimi sonucu olabilir.92
Abruptio plasentanın plasenta patolojisi zayıf trofoblastik invazyon kanıtlarını
gösterir.93Spiral arterlerin gebelikte uygunsuz yeniden yapılanması kendini anormal
uterin arter doppler akımı ile gösterir94 ve preklampsi,IUGR ve abruptio plasenta
plasental disfonksiyonun değişik yansımaları olabilir.Bu nedenla öncelikle gebelikte
plasenta gelişimi ve spiral arter yeniden yapılanmasını incelemek bu hastalıkların
patogenezini anlamaya yardımcı olacaktır.
2.3.2.1.İNSAN PLASENTASI
İnsan plasentası hemokoryoendotelyal tiptedir.Fetal ve maternal dolaşımlar
birbirinden tamamen farklıdır.İntervillöz mesafede serbest olarak bulunan maternal
23
kan,villus yüzeyinde bulunan trofoblastlar ile direk temas halindedeir.Maternal ve
fetal dolaşımlar arasındaki tabakalar;1-sinsisyotrofoblastlar 2-sitotrofoblastlar
(1.trimestride devamlılık gösterir,2.ve 3.trimestride kesintilidir) 3-trofoblast bazal
lamina 4-ekstraembriyonik mesoderm kaynaklı fetal konektif doku 5-fetal
endoteldir.Maternal yüzü,bazal yüzey olarak adlandırılır,lobüle yapıdadır ve her bir
lobule kotiledon denir.Fetal yüzü ,koryonik yüzey olarak adlandırılır ve düzgün
yüzeylidir.95
Histolojik olarak değerlendirildiğinde plasentayı oluşturan yapıya villus adı
verilir.İmplantasyondan yaklaşık 1 hafta sonra plasenta ekstraembriyonik mesoderm
ve trofoblast tabakalarından oluşur.Sitotrofoblastların tek sıra sinsisyotrofoblastlar ile
çevrili olduğu trofoblast kolonları Birincil (Primary) villusları oluşturur.Trofoblast
kolonlarının içine altaki ekstraembriyonik mesodermin girmesi ile İkincil (Secondary)
villuslar oluşur.Postkonsepsiyon 3.haftadan itibaren trofoblast kolonları içindeki
mesodermal hücrelerden hemangiogenik prekürsör hücreler ortaya çıkar ve yapı
Üçüncül (Tertiary) villus adını alır.Villusler makroskopik olarak ağaç gibi
yapılanmışlardır.Her bir villus ağacı koryonik yüzeyden kalın bir kök ile çıkar ve ileriye
doğru gittikçe dallanır.Bunların çoğu intervillöz mesafede (İVM) serbestçe yüzer,az
kısmı ise maternal stroma içine girer.Serbest olanlarına yüzen (floating),maternal
stroma içine girenlere ise çapalanan (anchoring) villus adı verilir.Her bir villus ağacı
ve etrafındaki intervillöz mesafe plaseantone adı verilen fonksiyonel bir ünite
oluşturur.95
24
Şekil2.5:İVM’de maternal ve fetal dolaşım.
Bazal yüzeyde İVM’ye açılan yaklaşık 50-100 adet spiral arter ve 50-200 adet
maternal venöz çıkış vardır.95Spiral arterler İVM’ye villöz ağacın (plaseantonun)
merkezinin bulunduğu yerden açılırlar.İVM’deki kanın drene olduğu uterus venleri ise
villöz ağacın periferine yerleşimlidir.Dolayısıyla intervillöz mesafedeki kan akımı
fiskiye tarzında organize olmuştur.Anne kanı damarlar içinde değil,serbest olarak
villusların etrafında dolaşır.Maternal kanın serbest olarak dolaştığı alana intervillöz
mesafe (İVM) denir.Gebeliğin ilk 2-3 haftasında spiral arterlerin lümenleri trofoblastik
hücrelerin oluşturduğu bir tıkaç ile kapatılır.Gebeliğin başında intervillöz mesafede
gerçek bir dolaşım ve maternal kan yoktur,maternal kandan süzülen plasma
mevcuttur.Bu olay gebelik ürününün kan akımının basıncı ile mekanik anlamda
süpürülüp gitmesini önler.Ayrıca da gebeliğin erken döneminin (özellikle 7-13.hafta)
düşük oksijen basınçlı ve nisbeten anaerobik ortamda gelişmesine olanak sağlar.95
25
2.3.2.2.İMPLANTASYON
Zona pelusdasından kurtulmuş olan blastokist,embriyoblastların bulunduğu bölgeden endometriuma yaklaşır (Apozisyon evresi).Daha sonra blastokist endometriumun glandüler epiteline yapışır (Adezyon evresi).Endometriuma yapışan blastokist daha sonra endometriumun içine doğru ilerler (İnvazyon evresi).Blastomerler 4-8 hücreli evreye kadar kolaylıkla seçilebilir ve sayılabilir,embriyoda bir polarite henüz oluşmamıştır.Ancak 8 hücreli evreden sonra blastomerler komşu yapılara (zona pelusida) hücre adezyon molekülleri vasıtası ile değmeye başlar ki,bu döneme kompaktlaşma evresi denir.Kompaktlaşma evresinde artık 2 farklı blastomer populasyonu ortaya çıkmıştır.Dış kısımda zona ile temas halinde olan ve trofoektodermal yapıların gelişeceği blastomerler-dış hücre kitlesi (plasenta ve membranları oluşturur),içkısımda ise embriyonun gelişeceği embriyoblastlar-iç hücre kitlesi (fetus gelişir).İç hücre kitlesi proliferasyon ve diferansiyasyon sonucunda fetusa dönüşür.dıştaki trofoektodermin diferansiyasyonu ilede villöz ve ekstravillöz trofoblastlar oluşur.96
Şekil 2.6:Erken gebelikte desidua gelişimi.
İnvazyon esnasında embriyonun trofoblast hücreleri lüminal epitelden ve bazal laminadan içeri geçerek stromaya girer ve maternal vasküler yatağı invaze edrler.96Tofoblastların stromayı invaze etmeleri ile eş zamanlı olarak stromada desidualizasyon reaksiyonu meydana gelir.Birkere blastokist sağlamlaştıktan sonra pluripotent sitotrofoblastlar,sinsisyotrofoblast ve ekstravillöz trofoblast olarak ikiye ayrılır.Sitotrofoblastik kök hücreler birleşir,sinsiyotrofoblast denen multinukleuslu tabakaları meydana getirir.Bu birleşme gelişen plasentanın en dış tabakasını meydana getirir ve sitotrofoblastik kök hücrelerden devamlı olarak yeni gelen eklemelerle hacmi genişler.Sitotrofoblastik kök hücreler bu fusiform tabakadan yarıklaşır ve akarlar ve sonunda birbirine paralel ekstravillöz trofoblast kolonlarından oluşmuş yapıları meydana getirirler.Bu formasyondaki ekstravillöz trofoblastlar
26
stromayı deler.Bu kolonlar stromaya girdikçe lateral olarak dallanırlar ve daha derin endometrium-miyometrium tabakaları arsında seyirlerine devam ederler.Miyometriumun derinliklerine ilerleyen bu sitotrofoblast kolonları maternal dolaşımla karşı karşıya gelir ve kemokinleri salgılarlar.Ekstravillöz trofoblastlar daha ileri doğru giderek spiral arter ve venleri invaze ederler.Maternal endotelin yerini alırlar.Hatta damar duvarındaki düz kasları invaze ederler.Artan oksijen tansiyonu hücresel diferansiyasyonu ilerletirken proliferasyon baskılar.84Serin proteaz,katepsin ve matriks metalloproteinaz (MMP),ekstasellülermatriksi (ESM) sindirebilecek kabiliyete sahiptir.97MMP’lar çinko bağımlı endopeptidazlar olup,ESM’i eritirler.ESM de MMP’ların aktiviteleri,TIMP (Tissu inhibitors of MMP) substansı ile baskılanır.TIMP’lar çinkoyu bağlayarak bu etkilerini gösterirler.95TGF-α ise desidual TIMP yapımını artırır.98
İnsanda CD4+ T hücreleri saldıkları sitokinlere göre Th1 ve Th2 olrak iki gruba ayrılır.Th1 hücrelerin ürettikleri sitokinler IL-1,IL-2,IL-12,IL-15,IL-18,TNF-α Ve β,INF-γ,CSF’S iken,Th2 hücrelerinin ürettikleri sitokinler IL-3,IL-4,IL-5,IL-6,IL-10,IL-13,IL-17 dir.Th1 hücre ürünleri kabaca makrofajların yönlendirdiği hücre içi infeksiyonlardaki fagositik konak defansından sorumludur.Th2 hücre ürünleri ise fagositik olmayan genelde antikorların yönlendirdiği konak defasından sorumludur.Başarılı bir gebelik endometrium-desiduada Th1 hücre aktivasyonundan Th2 hücre aktivasyonunun dominansının başarısına bağlı bir fenomendir.99Lösemi inhibitör faktör (LIF) implantasyonda ve embriyo gelişiminde rol oynayan ,endometriyal epitelyum hücreleri,NK hücreleri ve Th2 hücreleri tarafından yapılan bir proteindir.100
2.3.2.3.TROFOBLASTLAR VE GEBELİK İMMÜNOLOJİSİ
Hubrecht, blastokist’den köken alan ,embriyo yapısında bulunmayan ve fakat embriyonun gelişimi ve beslenmesinde rol alan hücreleri tanımlamak için ˝trofoblast hücreler˝deyimini kulanmıştır.101Embriyo uterus kavitesi içine ulaştığında (32 hücre) trophektodermal hücreler,ekstrasellüler mesafeye sıvı pompalayarak blastokist kavitesini oluşturur.102Blastokist uterusa implante olduktan sonra tropectodermal hücreler sitotrofoblast adını alırlar.Blastokist endometriuma yapıştığında trofoblastlar iki temel hücre grubuna farklılaşmaya başlar.Uterus endometriumu ile direk temas halinde olan hücreler birleşerek ilk sinsisyotrofoblastları (ST) oluşturur.Tek nukleuslu diğer trofoblastlar ise sitotrofoblast olarak (STB) olarak adlandırılır ve sürekli çoğalarak ST ve STB’lar için kaynak sağlarlar.Sinsisyotrofoblastlar implante olan embriyo ve sitotrofoblastları tamamen sararlar ve dolayısıyla ilk implantasyon aşamasında maternal hücreler ile direk temas halinde olan tek bir embriyonik hücre tipi vardır ki,o da sinsisyotrofoblastlardır.103Erken plasenta gelişimi:
A. Prelaküner evre;Fertilizasyon sonrası 7-8 gündür.Sinsisyotrofoblastlar uterus epitelini geçmiş ve desiduaya ulaşmışlardır.Sitotrofoblastlar ise embriyo ile ST arasında tek sıra halinde bulunmaktadır.
27
B. Laküner evre;Fertilizasyondan sonra 8-9 gündür.Sinsisyotrofoblastlar arasında içi sıvı dolu vakuoler belirir.Bu lakünler gittikçe büyür ve tek bir boşluk haline dönüşür.Bu boşluk da intervillöz mesafeyi oluşturur.Embriyo ile sitotrofoblastlar arasında ekstraembriyonik mesoderm hücreleri farklılaşır ve gelişr.
C. Villöz evre;Fertilizasyondan sonraki 10.gün ve üzeridir.Laküner evre sonunda embriyo endometrium içine tamamen gömülmüştür ve üzeri uterus epiteli ile kapanmıştır.Bu evrede sitotrofoblastlar kolonlar şeklinde ST’ları yararak ilerlemeye başlar (12.günden başlayarak) ve yaklaşık 14. Günde ilerledikleri kolonun ucundaki ST’ları delerek maternal stroma ile temas ederler.Aynı zamanda ekstraembriyonik mesoderm hücreleri de oluşan sitotrofoblast kolonları içine girerek ilerler.İçinde mesoderm hücrelerinin bulunduğu trofoblast kolonlarına koryon adı verilir.Bu arada spiral damarlardan ekstravaze olan plasma ve endometrium glandlarının sekresyonlarından oluşan sıvı ile de intervillöz mesafe dolar.
İntervillöz mesafede iki tip plasenta villusu gözlenir;biri,maternal kan içinde serbestçe yüzen(floating) villuslar,diğeri ise endometriyal stroma içine tutunmuş ,çapalanmış (anchoring) villuslar.Her iki villus da aynı yapıya sahiptir ve tek sıra STB ve bunun özerini örten ST tabakası ile çevrilidir.Yüzen villus yapısı içinde intervillöz mesafede maternal kan ile temas halinde bulunan trofoblastlara villöz sito ve sinsisyotrofoblastlar (vSTB ve vST) adı verilir.Çapalanmış villuslarda endometrium stroması içine giren ve intervillöz mesafedeki dolaşım ile ilişkisi olmayan trofoblastlara ise ekstravillöz trofoblast (evSTB ve evST) denir.Trofoblast kolonların distal ucundaki evSTB’lar morfolojik olarak farklılaşır,artık bölünmezler ve invazif özellik kazanırlar.Masenkimal hücre özelliğinde olan ve maternal desidua içine giren evSTB’lara ˝interstisyel trofoblastlar˝,spiral arterler içine girenlere ise ˝endovasküler trofoblastlar˝adı verilir.Ekstravillöz trofoblastların önemli ve kanser hücrelerinden ayrılan özelliği ,invazif karakter taşımalarına karşın proliferasyon göstermemeleridir.104İntervillöz dolaşım plasentanın periferinde 9.gebelik haftası dolaylarında başlar ve 12.gebelik haftasında tüm plasentayı kapsar.105Düşük O2,STB proliferasyonunu uyarır,evSTB ve ST farklılaşmasını inhibe eder.106
Plasental yatakta yaklaşık 100-150 tane 200-300µm çapında spiral arterler mevcuttur.93Gebe olmayan kadınlarda spiral arterlerin hormon ve büyüme faktörlerine karşı duyarlı olup ileri derecede etkilendiği,buna karşılık bazal arterlerin bu uyarılara karşı daha dirençli ve duyarsız olduğu gösterilmiştir.108Gebelikte spiral arteler yeniden yapılanır,buna remodelling denir.Bu değişiklikler:
a. Desidua–bağımlı erken damar değişimi;Spiral arter düz kasında gevşeme,şişme ve lümeni döşeyen endotelde vakuolizasyon gözlenir
b. İnterstisyel trofoblast-bağımlı erken damar değişimi;Spiral arter damar kas tabakasında disorganizasyon,düz kas hücrerinin birbirinden ayrışması ve lümeni döşeyen endotelde vakuolizasyonda artış gözlenir.
28
c. Endovasküler trofoblastların belirmesi:lümeni döşeyen endotelde ayrışmaların ortaya çıkması ve kas tabakasındaki disorganizasyonun artması aşamasıdır.
d. Trofoblastların damar duvarı içine girmesi;Damar duvarındaki kas yapısı yerine geçen PAS-pozitif fibrinoid materyalin içine trofoblastların yerleştiği aşamadır.
e. Maternal damar onarım aşaması;Damar lümenini döşeyen endotel onarılır ve kapanır.Endotel üzerindeki subintimal tabakada kalınlaşma olur ve içinde de alfa-aktin içeren myointimal hücreler gözlenir.
Spiral arterlerin desidual ve myometriyal kısımlarında meydana gelen bu değişiklikler spiral arterleri,direnci düşük,lümeni geniş ve dış uyaranlardan etkilenmeyen uteroplasental damarlar haline dönüştürür.İlginç olan bir nokta arterlerde olan değişikliklerin spiral venlerde gözlenmemesi,dolayısıyla spiral venlerde trofoblast invazyonunun olmamasıdır.109
Preeklampside spiral arter duvarında yetersiz trofoblastik invazyon,damar çevresinde interstisyel dokuda çok hücreli damara invaze olmamış trofoblastlarda artış,kalın duvarlı spiral arterler ve lümen içinde de tromboz ve aterom plakları gözlenir.110Spiral arterlerin uteroplasental damarlara dönüşümündeki problem,bir başka deyiş ile yetersiz trofoblastik invazyon IUGR olgularında da gözlenir.111
Trofoblastların invazif karakter kazanması integrinler,VE-cadherin,ve matriks mettaloproteinazlar gibi adezyon moleküllerinin üretiminin artması ile de ilişkilidir.Ayrıca değişik sitokinler de trofoblastların invaziv karakter kazanmasında rol alır.Örneğin TGF-β,TNF-α trofoblast invazyonunu engeller.112
Damar oluşumunda iki farklı mekanizma rol almaktadır;vaskulogenesis ve anjiogenesis.112Vaskulogenesis kan damarlarının mesoderm kaynaklı kök hücrelerden meydana gelmesine,anjiogenesis ise mevcut kan damarlarından yeni damarların oluşumuna verilen isimdir.Genel anlamda anjiogenik proses büyüme faktörleri (FGF,VEGF,PIGF,TNF vb) ile gerçekleşir.112
Vaskuler endotelyal growth faktör (VEGF) ;İlk olarak Senger ve ark.(1983) tarafından tümör hücrelerinden salınarak kapillerlerin proteinlere olan geçirgenliğini arttıran multifonksiyonel bir sitokin olarak keşfedilmiştir.Daha sonraları endotel hücrelerinde mitojenik etki gösterdiği ve anjiogenezi uyardığı gözlemlenmiştir.113VEGF’nın 5 üyesi tanımlanmıştır:VEGF-A,VEGF-B,VEGF-C,VEGF-D ve Plasental growth faktör (PIGF).VEGF-A bu grubun en önemli üyesidir.PIGF özellikle arteriogenez ve kollateral arteriol oluşumundan,VEGF-C ve VEGF-D ise primer olarak lenfanjiogenezden sorumludur.VEGF mitojenik etki dışında,serin proteazların indüksiyonu,kemotaksis ve vazodilatasyona da yol açar.114
Anjiopoetin1 ve 2 (Ang-1 ve 2) vaskulogenesis sırasında damar oluşumunda önemli fonksiyonlara sahiptir.Primer kapiller pleksusun stabilizasyonunda ve endotel hücrelerinin yaşamlarını sürdürmelerinde önemli fonksiyoları vardır.115
29
Plasenta villuslarındaki damar oluşumu bizzat villusun içindeki mesenkim hücre kaynaklı hemanjioblastik kök hücrelerden kaynaklanır.116Hemanjioblastik kök hücreler temas halinde oldukları sitotrofoblastlardan salınan VEGF’ün parakrin etkisiyle hemapoetik ve anjioblastik kök hücrelere farklılaşır.Birinci trimestir sonuna kadar villuslarda damarlar tomurcuklanan ve dallanan anjiogenez ile sayıca artar,etrafları kısmen perisitler ile çevrilir ve ilkel damar yapıları ortaya çıkar.117 Villus damar gelişimi 26.gebelik haftasından sonra karakter değiştirerek,dallanan yerine dallanmayan anjiogeneze yönelir.Terminal villuslarda bulunan kapillerler gebelik haftası ilerledikçe dilate olarak sinüsoidlere dönüşür.117
Oksijenin VEGF ve PIGF dengesinde major düzenleyici olduğu ve hipoksinin VEGF yapımı ve salınımını arttırdığı bildirilmektedir.118VEGF dallanan anjiogeneze yol açarken,hiperoksi durumunda artan PIGF villuslarda dalanmayan anjiogeneze yol açar.118
Mevcut bulgular maternal bağışiıklık sisteminin gebelikte anlamlı olarak değişmediğini göstermektedir.119İnsanda 6.kromozomun kısa kolunun telomerik kısmında (6p21) bulunan ve doku reddinden sorumlu membran proteinlerini (doku antijenlerini) kodlayan genlere major histokompatibilite kompleks (MHC) adı verilir.120MHC genleri Human Lökosit Antijen (HLA) olarak isimlendirilen 2 major tip (classI ve classII) membran proteinlerini sentezlerler.HLAclassI molekülleri hemen bütün çekirdekli hücrelerin yüzeylerinde bulunan glikoprotein yapısında maddelerdir. Bu gün için belirlenen 6 tane class I antijeni vardır;bunlardan 3 tanesi (HLA-A,HLA-B,HLA-C) ˝klasik,class Ia˝,3 tanesi ise (HLA-E,HLA-F,HLA-G) ˝klasik olmayan,classIb˝antijenleridir.Klasik HLA antijenleri ileri derecede değişkendir,dolayısıyla da antijenik özelliğe sahiptir ve her birey kendine özgü HLA kombinasyonuna sahiptir.Klasik class Ia tipi HLA antijenleri doku reddinden başlıca sorumlu olan doku antijenleridir.121Buna karşılık klasik olmayan class Ib antijenler değişkenlik göstermezler ve her bireyde benzer yapıdadır.122MHC kompleksinde 3 tane class II HLA antijen lokusu bulunur;HLA-DR,HLA-DP ve HLA-DQ.Class II moleküller de ileri derecede değişkendir ve antijenik özellik gösterirler ancak vücudun her hücresinde eksprese edilmezler.Kemik iliğinde üretilen makrofajlar,dentritik hücreler ve lenfositler gibi antijen sunan hücrelerin (antijen presenting cell,APC) yüzeylerinde bulunurlar.123Trofoblastlar HLA class II antijenleri içermezler.Acak bir class Ia molekülü (HLA-C) ve her üç class Ib molekülünü (HLA-E,HLA-F ve HLA-G) eksprese ederler.120
HLA-G düşük genomik polimorfizm (15 allel) gösterir ve oluşan tek bir mRNA’nın farklı ekspresyonu sonucu 7 farklı protein izoformu ortaya çıkar.124İzoformlardan 4 tanesi hücre membranı bağımlı (HLAG1-G4) ve üç tanesi (HLAG5-G7) çözünür formdadır.Klasik HLA class Ia antijenlerinin aksine HLA-G allogenik reaksiyon ve immunolojik uyarı oluşturmaz.125
30
2.3.2.4.PLASENTAL DİSFONKSİYON
Abruptio plasentada kanamanın kaynağı anneye ait spiral arterlerdir.Gebelikte spiral arterlerde trofoblastik invazyon ile oluşması beklenen fizyolojik değişikliklerin gerçekleşmemesi ve düşük dirençli lümenleri geniş uteroplasental arterler haline dönüşmemeleri sonucu rüptüre olmaları ve desidua basalis içine kanamaları da dekolmana neden olabilir.3 Anormal damar oluşuşumundan sorumlu olabilecek Faktör V Leiden,methylenetetrahydrofolate redüktaz,prothrombin ve homosistein genlerinde mutasyon sıklığı dekolman gözlenen gebelerde kontrollere kıyasla daha yüksek oranlarda saptanmıştır.126Tikkanen ve ark. (2007) ikinci trimestir MSAFP düzeyini takiplerinde abruptio gelişen gebelerde anlamlı olarak yüksek saptamış,MSAFP düzeyinin 1.5 MoM üzerinde tespitinin dekolmanı belirlemede sensitivitesini %29,yalancı pozitiflik oranı ise %10 olarak belirlemişlerdir.127Brinci trimester Down taraması uygulanan 34 271 gebeyi içeren FASTER çalışmasında,pregnancy-associated plasenta protein-A (PAPP-A) düzeyleri 5.persantilin altında olan gebelerde abruptio riskinin arttığı gösterilmiştir.128
Preeklampsi ve IUGR abruptio plasenta riskini artırmaktadır.10Uterin arter Doppler tetkikinde yetersiz trofoblastik invazyon göstergesi olan Notch tespiti de takipte dekolman riskini artırmaktadır.12Preeklampsi,IUGR ve abruptio plasenta da benzer plasentasyon sorunları vardır,uterin arterde Notch tespitide aynı patolojinin göstergesidir,dolayısıyla bu patolojilerde dekolman riskinin artması aslında beklenen bir sonuçtur.12
31
Şekil2.7:Dopplerde notch görülmesi abruptio plasenta,preeklampsi ve IUGR riskini artırmaktadır.
Son yıllarda plasentadan salgılanan ,solubl fms-like tyrozin kinaz 1 (sFlt 1) ve solubl endoglin (sEng) adlı iki antioangiogenik peptidin preeklampsinin patogenezine eşlik edebileceği bulunmuştur.129Araştırmacılar hipoksik plasentanın sFlt-1 salgılandığnı öne sürmektedirler.Bu anti-angiogenik peptidler vasküler endotelyal growth faktör (VEGF) ve plasental growth faktör (PIGF) reseptörlerine bağlanmakta,vasküller endotelin VEGF ve PIGF gibi önemli angiogenik faktörlerden mahrum kalması sistemik endotelyal disfonksiyona neden olmaktadır.130Sistemik endotelyal disfonksiyonda sonuçta preeklampsi,IUGR ve abruptio plasenta ile sonuçlanmaktadır.2003 yılında Maynard ve arkadaşları sFlt-1 mRNA’sını insan plasentasında bulmuşlar ve gebelikte artığını tespit etmişlerdir.131Bu araştırmacılar bir kanser merkezinde çalışmaktaydılar ve tumor tedavisi için kulandıkları anti-angiogenik sFlt-1’in yan etki olarak yeni başlayan hipertansiyon ve proteinüri tespit etmişlerdir.130Serum seviyeleri preeklampsinin başlangıcından 6 hafta önce
32
yükselmekte ve bazı çalışmalarda sensitivite ve spesifitesi %90 olarak belirtilmektedir.132
Şekil 2.8:Gebelikte olması gereken fizyolojik değişiklikler şekil A,B,C,D’de gösterilirken,şekil E’de preeklampsiye özgü olan spiral arterlerin yetersiz trofoblastik invazyonu göstermektedir.
33
3.GEREÇ VE YÖNTEM
Bu vaka-kontrol çalışması,Haziran 2008 ile Ağustos 2009 yılları arasında Zeynep
Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum
bölümünde doğumhane ve sezaryan servislerinde prospektif olarak yürütülmüştür.
Haziran 2008 ile Ağustos 2009 tarihleri arasında hastanemizde doğum yapan 12146
olgu vardır. Bunların 5037’si (%41,5) sezaryen ile 7109’u (%58,6) ise vajinal yol ile
doğum yapmıştır. Çalışmada 112 çalışma grubu (plasenta dekolmanı) olgusu ve 111
kontrol grubu olgusu vardır.
Abruptio plasenta vakaları ,hastanede;doğumhane,preeklampsi odası ve tokoliz
bölümlerinde yatan hastaların her gün monitörize edilmeleri ile belirlenmiştir.Çalışma
verileri hastanede kalış süresi içinde elde edilmiştir.Abruptio plasenta kesin tanısı için
kayıtlar titizlikle gözden geçirilmiş ve geç gebelik döneminde kanamaya neden
olabilecek diğer durumlar dışlanmaya çalışılmıştır.Abruptio plasentanın kesin tanısı
postpartum plasenta arkasında kan pıhtısının gözlenmesi ile konulabileceği için
çalışmaya yalnızca sezeryan ile doğum yapan hastalar dahil edilmiştir.Kontrol grubu
bu süre içinde sezeryan ile doğum yapıp dekolman tespit edilmeyen hastalar
arasından seçilmiştir.
Çalışmaya dahil edilen hastalar;öz geçmiş,soy geçmiş,yaş,obstetrik
özgeçmiş,sigara-alkol kulanımı,ilaç kulanımı açısından sorgulanmış ve daha önceki
hastalıklarla ilgili belgeleri varsa incelenmiştir.
Abruptio plasenta tanısı," klinik veriler" ve "sonrasında doğum sonrası
retroplasental kan pıhtısının gözlenmesi" ile konulmuştur.Klinik bulgular:
1) 20.gebelik haftasından sonra başka nedenlerle açıklanamayan vajinal kanama
2) Uterin hasassiyet ve abdominal ağrı
3) Fetal disstres veya ölüm
4) NST ve USG’de abruptio plasentayı düşündüren bulgular.
Bu klinik bulgulara eğer postpartum retroplasental kan pıhtısı eşlik etmiyorsa
çalışmaya dahil edilmemiştir.
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde dekolman acil bir obstetrik durum olarak
34
değerlendirilir. Hastanemizde abruptio plasenta yönetimi,gebelik haftasına,anne ve
fetusun durumuna ve dekolman ile ilişkili komplikasyonların durumuna göre
belirlenir.Eğer orta ve ağır dekolman tanısı kesin ise,annenin durumu stabilize
edildikten sonra doğum planlanır.Eğer tanı kesin değilse (nedeni açıklanamayan
antepartum kanama v.b) , retroplasental kanama az ve kendini sınırlamışsa,semptom
yoksa,gebelik haftası da hesaba katılarak tedavi bireyseleştirilir.Hasta eğer travma
geçirmişse,subklinik bir ayrılmayı ekarte etmek için ,24 saat hastaneye yatırılır ve ilk
6 saate fetal monitörizasyonla anne ve fetus izlenir.
Annenin genel durumu hızlı bir şekilde değerlendirilir.Alta yatan hipertansiyon gizli
bir kanamayı maskeleyebileceği için vital bulgular sık aralıklarla monitörize
edilir.Fetal ölüm gerçekleşmişse, çok daha dikkatli bir şekilde hareket edilir ,çünkü bu
büyük bir kan kaybı ve buna bağlı gelişebilecek DIC,hemorajik şok,böbrek yetmezliği
gibi komplikasyonlara işaret olarak değerlendirilir. Ağır hastalarda iki damar yolu
açılır ve mesaneye sonda takılır.Hipovolemi işaretleri varsa başlangıçta kristaloid
solüsyonlar verilir.Başlangıç laboratuar tetkikleri tablo 1’de gösterilmiştir
Tablo 3.1 başlangıç laboratuar tetkikleri
• Tam kan sayımı
• Kroslanmış kan
• Tüm biyokimya ve serum elektrolitleri
• Kan gazları ve asit- baz durumu (hemorajik şok düşünülüyorsa)
• Kuagülasyon testleri
• NST ve USG
Eğer orta ve ağır dekolman tanısı kesin ve fetus canlı ise derhal doğum kararı
verilir.Bu durumda maternal ve fetal morbidite ve mortaliteyi artırmaksızın vajinal
doğumun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği değerlendirilir.Fetal distres bulguları varsa
sezaryen yapılır,ama fetal kalp hızı trasesi normal ve uterus kontraksiyonlar arasında
gevşek ise vajinal doğum denenebilir.Vajinal doğum kararı verilmişse doğuma kadar
fetal ve maternal durum çok sıkı bir şekilde takip edilir.Dekolman gitikçe büyüyorsa
,doğum eylemi çok ilerlemediği sürece sezaryenı gerektirir.Hernekadar canlı fetus ile
DIC nadiren görülsede anestezi doktoru hasta hakında bilgilendirilir.Maternal ve fetal
35
durumun aniden kötüleşebileceği ve kararsızlığın fetal ölümle sonuçlanabileceği
daima göz önünde bulundurulur.
Fetal ölüm ve kuagulopati ağır dekolmanda yaygındır.Böyle durumlarda vajinal
doğum yolu özellikle servikal yapının uygun olduğu hallerde seçilebilir ancak ,nadiren
maternal endikasyon nedeniyle sezaryende yapılabir. Eğer dekolman hafif,kendini
sınırlamışsa ve tanı kesin değilse hastanede takip edilebilir.Böyle hastalarda ,vajinal
kanama az,karın ağrısı hafif veya yok ve anne ve bebeğin durumu tamamen stabil
olmalıdır.İdiopatik preterm doğum eylemi ile hafif dekolman arasındaki ayırıcı tanı her
zaman mümkün olmayabilir ve bu nedenle bazı hastalarda,özellikle termden uzak ise
tokoliz çok dikkatli bir şekilde uygulanabilir.bebeğin akciğer maturasyonunu
hızlandırmak için 24-34.haftalar arasında kortikosteroid uygulanabilir.Kan grubu Rh(-)
olan hastalara endikasyon varsa anti-D immunglobulin verilir. Tokolizde magnezium
sulfat tercih edilmelidir,ritodrin kanama nedeniyle oluşması beklenen taşikirdiyi
artırabilir veya taşikardinin nedenini bulmayı güçleştirebilir. Herşeye rağmen belirgin
plasental ayrılma, çoğu araştırıcı tarafından tokoliz için kontrendikasyon olarak kabul
edilir ve bizim hastanemizdede benimsenen tutum bu yöndedir.71
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı.
Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama,
Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım
gösteren parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Student t test; normal
dağılım göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında ise Mann
Whitney U test kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi ve
Fisher’s Exact Ki-Kare test kullanıldı. Plesenta dekolmanına etki eden risk faktörleri
ise Lojistik Regresyon analizi ile değerlendirildi. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında,
anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
36
4.BULGULAR
Çalışma Haziran 2008-Ağostus 2009 tarihleri arasında Zeynep Kamil Kadın ve
Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum servisinde doğum
yapan 223 kadın olgu üzerinde yapılmıştır. Yaşların dağılımlarına bakıldığında 18 ile
46 arasında değişmekte olup ortalama yaş 27,81±5,92’dir. Çalışmada 112 çalışma
grubu (plasenta dekolmanı) olgusu ve 111 kontrol grubu olgusu vardır.
Tablo 1: Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde doğum oranları
N %
Normal doğum 7109 58,5
Sezaryen 5037 41,5
Toplam Doğum 12146 100
Haziran 2008 ile Ağustos 2009 tarihleri arasında hastanemizde doğum yapan
12146 olgu vardır. Bunların 5037’si (%41,5) sezaryen ile 7109’u (%58,6) ise vajinal
yol ile doğum yapmıştır.
Şekil 1
Vajinal doğum58,5%
Sezaryen41,5%
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve araştırma Hastanesi Kadın Doğum Kliniğinde
Haziran 2008-Ağustos 2009 süresinde doğum Sayısı
37
Şekil 1: Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde doğum oranları
Tablo 2: Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde perinatal çocuk ölümleri oranı
Perinatal çocuk ölümü N %
Var 179 58,5
Yok 11967 41,5
Toplam Doğum 12146 100
Haziran 2008 ile Ağustos 2009 tarihleri arasında hastanemizde doğum yapan
12146 olgunun 179 (%1,47) unda perinatal çocuk ölümü gözlenmiştir.
Perinatal Çocuk Ölümü
Var1,47%
Yok98,53%
Şekil 2: Perinatal Çocuk Ölümleri Oranı
38
Haziran 2008 ile Ağustos 2009 tarihleri arasında hastanemizde doğum yapan
12146 olgunun birinde maternal ölüm gözlenmiştir. Maternal ölüm oranı 100 binde 8
olarak saptanmıştır.
Tablo 2: Yaşların ve özgeçmişe yönelik özelliklerin gruplara göre değerlendirilmesi
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
n (%) n (%)
p
<35 yaş 93 (%83,8) 98 (%87,5) Yaş
≥ 35 yaş 18 (%16,2) 14 (%12,5) 0,429
Yok 109 (%98,2) 111 (%99,1) HT
Var 2 (%1,8) 1 (%0,9) 0,622
Yok 110 (%99,1) 112 (%100,0) DM
Var 1 (%0,9) 0 (%0,0) 0,498
Yok 109 (%99,1) 108 (%96,4) Hipotirodi
Var 1 (%0,9) 4 (%3,6) 0,369
Yok 110 (%99,1) 110 (%98,2) Hipertiroidi
Var 1 (%0,9) 2 (%1,8) 1,000
Ki kare test
Kontrol grubu olgularında yaş ortalaması 27,60±5,94; çalışma grubu
olgularında ise 28,02±5,92 olarak saptanmıştır. Otuzbeş yaş baz alınarak yapılan
değerlendirmede ise gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
39
görülmemektedir (p>0,05). ODDS oranı 0,738 (%95 CI:0,34-1,57) olarak
saptanmıştır.
Grupların hipertansiyon görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık görülmemektedir (p>0,05). ODDS oranı 0,491 (%95 CI:0,04-5,94) olarak
saptanmış olup önemli bulunmamıştır.
Grupların diyabet görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05).
Grupların hipotiroidi görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık görülmemektedir (p>0,05). ODDS oranı 4,037 (%95 CI:0,44-36-70) olarak
saptanmış olup; hipotiroidi olması plesenta dekolmanı görülme riskini 4,037 kat
arttırmaktadır diyebiliriz.
Grupların hipertiroidi görülme oranları arasında da istatistiksel olarak anlamlı
farklılık görülmemektedir (p>0,05). ODDS oranı 2,00 (%95 CI:0,18-22,37) olarak
saptanmış olup; hipertiroidi olması plesenta dekolmanı görülme riskini 2 kat
arttırmaktadır diyebiliriz.
40
Tablo 3: Soygeçmiş hikayesine göre değerlendirmeler
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
n (%) n (%)
p
Yok 92 (%82,9) 78 (%69,6) Soygeçmiş Hikayesi Var 19 (%17,1) 34 (%30,4)
0,020*
Yok 92 (%82,9) 78 (%69,6)
Anne HT 9 (%8,1) 22 (%19,6)
Baba HT 0 5 (%4,5)
Anne DM 5 (%4,5) 6 (%5,4)
Soygeçmiş Hikayesi
Baba DM 5 (%4,5) 1 (%0,9)
-
Ki kare test
* p<0.05
Gruplarda soygeçmiş hikayesi görülme oranları arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılık vardır (p<0,05); çalışma grubu olguların soygeçmiş hikayesi oranları
anlamlı düzeyde yüksek olarak saptanmıştır. ODDS oranı 2,11 (%95 CI:1,16-3,99)
olarak saptanmış olup; soygeçmiş hikayesi olguların plesenta dekolmanı görülme
riskini 2,11 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
41
Soygeçmiş hikayesine göre dağılımlar incelendiğinde; kontrol grubu olgularda
annede HT % 8,1 oranında; annede DM % 4,5 oranında ve babada DM ise %4,5
oranındadır. Çalışma grubu olgularda ise annede HT % 19,6 oranında; babada HT
%4,5; annede DM % 5,4 oranında ve babada DM ise %0,9 oranındadır.
%82,9
%17,1
%69,6
%30,4
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
Kontrol Grubu Çalışma Grubu
YokVar
Soygeçmiş öyküsü
oran (%)
Şekil 3: Soy geçmiş öyküsünün gruplara göre dağılımları
42
Tablo 4: Sigara durumuna göre değerlendirmeler
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
n (%) n (%)
p
Yok 100 (%90,1) 109 (%97,3) Sigara alışkanlığı Var 11 (%9,9) 3 (%2,7)
0,026*
Ki kare test
* p<0.05
Gruplarda sigara kullanım alışkanlığı görülme oranları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık vardır (p<0,05); kontrol grubu olguların sigara kullanım oranları
anlamlı düzeyde yüksek olarak saptanmıştır. ODDS oranı 0,250 (%95 CI:0,068-
0,923) olarak saptanmıştır.
43
Tablo 5: Gruplarda; sigara durumuna gebelik haftası, bebek kilosu ve yoğun bakımda yatışlara göre değerlendirmeler
Sigara alışkanlığı
Var; Ort±SD Yok; Ort±SD p
Kontrol Gr. 37,55±4,00 37,86±2,85 0,767 Doğum haftası Çalışma Gr. 31,40±3,06 32,96±4,47 0,166
Kontrol Gr. 2918,75±643,66 3213,83±696,33 0,249 Bebek kilosu Çalışma Gr. 1885,71±660,29 2009,78±932,04 0,732
n(%) n(%) P
Kontrol Gr. 1 (%11,1) 7 (%6,9) 0,644 YBUY
Çalışma Gr. 6 (%75,0) 50 (%54,3) 0,460
Mann Whitney U test ve Fisher’s exact test kullanıldı
Sigara kullanan ve kullanmayan gebelerin; doğum haftalarına göre
değerlendirmelerinde kontrol grubunda sigara kullananların gebelik haftası 37,55±4;
kullanmayanların 37,86±2,85 olup aralarında anlamlı farklılık görülmemektedir.
Çalışma grubunda ise sigara kullananların gebelik haftası 31,4±3,06 iken sigara
kullanmayan olguların gebelik haftası 32,96±4,47 olarak saptanmış, sonuç
anlamlılığa yakın bulunmakla beraber sigara kullanan olgu sayılarının azlığı
sebebiyle anlamlı değildir.
Kontrol grubu olgularda; sigara kullanan annelerin bebekleri 2218,7±643,66 gr
iken sigara kullanmayanların 3213,8±696,3 olarak saptanmış ve istatistiksel olarak
anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Çalışma grubunda da sigara kullananların
1885,7±660,29; kullanmayanların ise 2009,7±932,04 olarak saptanmış ve istatistiksel
olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05).
Yoğun bakımda yatış durumuna göre yapılan değerlendirmelerde; kontrol
grubunda sigara kullananların % 11,1’i yatırılırken; kullanmayanların % 6,9’u
yatırılmıştır; Çalışma grubunda sigara kullanan olguların % 75’i YBU yatırılırken;
44
sigara kullanmayanların % 54,3’ü yatırılmıştır. Sigara kullanımına göre yoğun bakım
ünitesine yatış arasında anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
Tablo 6: Obstetrik öykünün değerlendirilmesi
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
Ort±SD
(Medyan)
Ort±SD
(Medyan)
+p
Gravida 2,04±1,17
(2)
2,48±1,69
(2) 0,106
Parite 1,72±0,88
(1)
2,11±1,42
(2) 0,049*
Yaşayan 1,72±0,82
(2)
2,01±1,48
(2) 0,338
Abort 0,35±0,62
(0)
0,32±0,68
(0) 0,459
n (%) n (%) ++p
Yok 105 (%94,6) 108 (%96,4) PPEX
Var 6 (%5,4) 4 (%3,6) 0,508
+ Mann Whitney U test ++Ki kare test
*p<0,05
45
Grupların gravidaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05). Her iki grubun gravida medyan değeri 2 olarak
saptanmıştır.
Grupların pariteleri arasında ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmektedir (p<0,05). Çalışma grubu olguların pariteleri daha yüksek olarak
saptanmıştır. Kontrol grubunda parite medyan değeri 1 iken çalışma grubunda 2
olarak saptanmıştır.
Grupların yaşayan çocuk sayıları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05). Her iki grubun yaşayan çocuk sayıları medyan değeri 2
olarak saptanmıştır.
Grupların abort görülme sayıları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05). Her iki grubun abort sayısı medyan değeri 0 olarak
saptanmıştır.
0
0,5
1
1,5
2
2,5
Gravida Parite Yaşayan
Kontrol Grubu Çalışma Grubu
ort
*
Şekil 4: Gruplara göre gravida, parite ve abort dağılımı
46
Önceki gebeliklerinin herhangi birinde; plesenta dekolmanı görülen;
komplikasyon görülen, 2000 gr altında düşük doğum ağırlıklı bebeği olan; 34 hafta
öncesinde doğum yapan ve doğum sonucu mort de fetus olan olguları önceki
gebeliklerinde risk görüldü olarak kabul ederek değerlendirme yaptık.
Tablo 7: Önceki gebeliğinde risk görülme oranlarının gruplara göre
değerlendirmesi
Kontrol Grubu (n=55)
Çalışma Grubu (n=68)
n (%) n (%)
p
Yok 52 (%94,5) 53 (%77,9) Önceki gebelik riski
Var 3 (%5,5) 15 (%22,1) 0,010*
Ki kare test * p<0.05
Grupların önceki gebelikte risk görülme oranları arasında ise istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,05). Kontrol grubunda %5,5 olguda önceki
gebeliğinde risk; çalışma grubunda ise % 22,1 olguda risk saptadık. ODDS oranı
4,91 (%95 CI:1,34-17,95) olarak saptanmış olup; önceki gebeliğin riskli oluşu
plesenta dekolmanı görülme riskini 4, 91 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
Şekil 5: Gruplara göre önceki gebelikte risk dağılımı
%94,5
%5,5
%77,9
%22,1
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
100
Kontrol Grubu Çalışma Grubu
YokVar
Önceki gebelikte
risk
oran (%)
47
Tablo 8: Şimdiki gebeliğe ilişkin değerlendirmeler
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
n (%) n (%)
p
Tek 107 (%96,4) 107 (%95,5)
İkiz 3 (%2,7) 4 (%3,6) Şimdiki gebelik seyri
Üçüz 1 (%0,9) 1 (%0,9)
0,933
Yok 108 (%97,3) 108 (%96,4) HT
Var 3 (%2,7) 4 (%3,6) 1,000
Yok 110 (99,1) 108 (%96,4) Gestasyonel DM Var 1 (%0,9) 4 (%3,6)
0,369
Yok 99 (%89,2) 75 (%67,0) Preeklampsi
Var 12 (%10,8) 37 (%33,0) 0,001**
Yok 111 (%100,0) 109 (%97,3) Hellp Sendromu Var 0 (%0,0) 3 (%2,7)
0,247
Yok 109 (%98,2) 107 (%95,5) Koryoamnoyit
Var 2 (%1,8) 5 (%4,5) 0,446
Yok 94 (%84,7) 91 (%81,3) EMR
Var 17 (%15,3) 21 (%18,8) 0,495
Normal 99 (%89,2) 101 (%90,2) AFI
Oligohidroamnios 11 (%9,9) 10 (%8,9)
0,969
48
Polihidroamnios 1 (%0,9) 1 (%0,9)
Yok 101 (%91,8) 102 (%91,1) Sigara
Var 9 (%8,2) 10 (%8,9) 0,842
Ki kare test ** p<0.01
Şimdiki gebeliğin seyri gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık
göstermemektedir (p>0,05). Kontrol grubunda; %96,4 tek; % 2,7 oranında ikiz ve
%0,9 oranında ise üçüz bebek varken; çalışma grubunda; % 95,5 oranında tek; %3,6
oranında ikiz ve % 0,9 oranında üçüz bebek vardır.
Şimdiki gebelikte hipertansiyon görülme oranı gruplara göre istatistiksel olarak
anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). ODDS oranı 1,333 (%95 CI:0,29-6,09)
olarak saptanmıştır, gebelikte hipertansiyon görülmesi plesenta dekolmanı görülme
riskini 1,33 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
Şimdiki gebelikte gestasyonel diyabet görülme oranı gruplara göre istatistiksel
olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). ODDS oranı 4,074 (%95 CI:0,44-
37,04) olarak saptanmıştır, gebelikte diyabet görülmesi plesenta dekolmanı görülme
riskini 4,074 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
Şimdiki gebelikte preeklampsi görülme oranları ise gruplara göre istatistiksel
olarak anlamlı farklılık göstermektedir (p<0,01). Kontrol grubu olguların %10,8’inde,
çalışma grubu olguların ise % 33’ünde preeklampsi vardır. ODDS oranı 4,070 (%95
CI:1,98-8,34) olarak saptanmıştır, gebelikte preeklampsi görülmesi plesenta
dekolmanı görülme riskini 4,070 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
49
%89,2
%10,8
%67
%33
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
Kontrol Grubu Çalışma Grubu
YokVar
Preeklampsi
oran (%)
Şekil 6: Gruplara göre şimdiki gebelikte preeklampsi görülme oranının dağılımı
Şimdiki gebelikte koryoamnoyit görülme oranı gruplara göre istatistiksel olarak
anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). ODDS oranı 2,547 (%95 CI:0,48-13,41)
olarak saptanmıştır, gebelikte koryoamnoyit görülmesi plesenta dekolmanı görülme
riskini 2,547 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
Şimdiki gebelikte erken membran rüptürü görülme oranı gruplara göre
istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). ODDS oranı 1,276
(%95 CI:0,63-2,57) olarak saptanmıştır, gebelikte erken membran rüptürü olması
plesenta dekolmanı görülme riskini 1,276 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
AFI oranları gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir
(p>0,05). Kontrol grubunda; %89,2 normal; % 9,9 oranında oligohidroamnios ve %0,9
oranında ise polihidroamnios görülmektedir. Çalışma grubunda; %90,2 normal; % 8,9
oranında oligohidroamnios ve %0,9 oranında ise polihidroamnios görülmektedir.
Şimdiki gebelikte sigara kullanma oranı gruplara göre istatistiksel olarak
anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). ODDS oranı 1,100 (%95 CI:0,43-2,82)
50
olarak saptanmıştır, gebelikte sigara kullanımı plesenta dekolmanı görülme riskini
1,10 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
Tablo 9: Gebelik haftalarının gruplara göre değerlendirmesi
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
Ort±SD Ort±SD
°p
Gebelik haftası 37,81±2,93 32,82±4,37 0,001**
n (%) n (%) ++p
>34 hafta 99 (%89,2) 42 (%37,5) Gebelik haftası ≤34 hafta 12 (%10,8) 70 (%62,5)
0,001**
° student t test ++ Ki kare test ** p<0.01
Gebelik haftası kontrol grubu olgularda 37,81±2,93; çalışma grubunda
32,82±4,37 olarak saptanmış olup gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmektedir (p<0,01).
Gebelik haftası 34 haftanın altında olanları erken doğum şeklinde
sınıflandırdığımızda; gruplara göre erken doğum oranları arasında da istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01). Otuzdört hafta altında kontrol
grubunda % 10,8 olgu varken; çalışma grubunda ise % 62,5 olgu bulunmaktadır.
ODDS oranı 13,75 (%95 CI:6,75-27,99) olarak saptanmıştır, gebelik haftası 34’ün
altında doğum yapanların plesenta dekolmanı görülme riski 13,75 kat fazladır.
51
%89,2
%10,8
%37,5
%62,5
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
Kontrol Grubu Çalışma Grubu
>34 hafta≤34 hafta
Geb.Hf.
oran (%)
Şekil 7: Gebelik haftalarına göre grupların dağılımı
Tablo 10: Plesenta dekolmanı görülen olguların gebelik haftalarına göre
dağılımı
Geb.hf. N %
23 hafta 1,00 0,9
25 hafta 4,00 2,6
26 hafta 5,00 4,5
27 hafta 4,00 3,6
28 hafta 7,00 6,3
29 hafta 6,00 5,4
30 hafta 7,00 6,3
31 hafta 15,00 13,5
32 hafta 6,00 5,6
33 hafta 4,00 3,6
52
34 hafta 11,00 9,9
35 hafta 6,00 5,4
36 hafta 11,00 9,9
37 hafta 8,00 7,2
38 hafta 4,00 3,6
39 hafta 6,00 5,4
40 hafta 3,00 2,7
41 hafta 4,00 3,6
Toplam 112 100
Plesenta dekolmanı görülen 112 olgunun gebelik haftalarına göre dağılımları
incelendiğinde; %0,9 23 haftalık, %2,6’sı 25 haftalık; % 4,5’i 26 haftalık, %3,6’sı 27
haftalık; % 6,3’ü 28 haftalık; % 5,4’ü 28 haftalık; % 5,4’ü 29 haftalık; % 6,3’ü 30
haftalık; % 13,5’i 31 haftalık; % 5,6’sı 32 haftalık; % 3,6’sı 33 haftalık; % 9,9’u 34
haftalık; % 5,4’ü 35 haftalık; % 9,9’u 36 haftalık; %7,2’si 37 haftalık; % 3,6’sı 38
haftalık; %5,4’ü 39 haftalık; % 2,7’si 40 haftalık ve % 3,6’sı 41 haftalıktır.
%0,90
%2,60
%4,50
%3,60
%6,30
%5,40
%6,30
%13,50
%5,60
%3,60
%9,90
%5,40
%9,90
%7,20
%3,60
%5,40
%2,70
%3,60
0 2 4 6 8 10 12 14
23 hafta
25 hafta
26 hafta
27 hafta
28 hafta
29 hafta
30 hafta
31 hafta
32 hafta
33 hafta
34 hafta
35 hafta
36 hafta
37 hafta
38 hafta
39 hafta
40 hafta
41 hafta
Gebelik Haftası
oran (%)
Şekil 8: Plesenta dekolmanı görülen olguların gebelik haftalarına göre dağılımı
53
Tablo 11: myoma uteri ve aldığı tedavilere göre grupların değerlendirilmesi
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
n (%) n (%)
p
Yok 111 (%100,0) 109 (%97,3) +MYOM
Var 0 (%0,0) 3 (%2,7) 0,247
Yok 96 (%86,5) 65 (%58,0) Annenin tedavi alması Var 15 (%13,5) 47 (%42,0)
0,001**
Ki kare test kullanıldı + Fisher’s Exact test
**p<0,01
myom sadece 3 olguda görülmüş olup bu olguların tamamıda çalışma
grubundadır. Grupların myom oranları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık
bulunmamıştır (p>0,05).
% 86,5
% 13,5
%58
%42
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
Kontrol Grubu Çalışma Grubu
YokVar
Annenin aldığı tedavi
oran (%)
Şekil 9: Annenin aldığı tedaviye göre grupların dağılımı
54
Tablo 12: Apgar 1.dk ve 5.dk ölçümlerinin gruplara göre değerlendirmesi
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
Ort±SD
(Medyan)
Ort±SD
(Medyan)
p
Apgar 1. dk 7,31±1,14
(8)
5,06±2,47
(6) 0,001**
Apgar 5. dk 8,67±0,86
(9)
7,30±1,72
(8) 0,001**
Mann Whitney U test kullanıldı ** p<0.01
Apgar 1.dk ölçümleri çalışma grubu olgularda kontrole göre anlamlı düzeyde
düşük olarak saptanmıştır (p<0,01); Apgar 5.dk ölçümleri de çalışma grubu olgularda
kontrole göre anlamlı düzeyde düşüktür (p<0,01).
0
2
4
6
8
10
12
Apgar 1. dk Apgar 5. dk
Kontrol Grubu Çalışma Grubu
ort+SD
Şekil 10: Apgar 1.dk ve 5.dk ölçümlerine göre grupların dağılımı
55
Tablo 13: Bebeğe ilişkin değerlendirmeler
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
Ort±SD Ort±SD
°p
Kilo 3188,14±691,84 1999,19±909,47 0,001**
n (%) n (%) ++p
< 1000 gr 0 (%0,0) 9 (%11,0)
1000 – 1500 gr 3 (%2,8) 17 (%20,7)
1501 – 2500 gr 14 (%13,0) 34 (%41,5) Kilo
> 2500 gr 91 (%84,3) 22 (%26,8)
0,001**
Kız 43 (%38,7) 56 (%52,8) Cinsiyet
Erkek 68 (%61,3) 50 (%47,2) 0,037*
° student t test ++ Ki kare test * p<0.05 ** p<0.01
Bebeklerin doğum kiloları çalışma grubu olgularda kontrole göre anlamlı
düzeyde düşük olarak saptanmıştır (p<0,01).
Kilo dağılımları da gruplara göre anlamlı farklılık göstermektedir (p<0,001).
1500-2500 gr arası bebek çalışma grubu olgularında %41,5 oranında iken kontrol
grubunda %13; 2500 gr üzerinde bebek çalışma grubu olgularında %26,8 oranında
iken kontrol grubunda %84,3 oranındadır.
56
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
< 1000 gr 1000 – 1500 gr 1501 – 2500 gr > 2500 gr
Kilo
Kontrol Gr. Çalışma Gr.
oran (%)
Şekil 11: Bebek kilolarına göre grupların dağılımı
Bebeğin cinsiyetlerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmektedir (p<0,05). Çalışma grubunda kız oranı erkek olgulardan anlamlı
düzeyde yüksek olarak saptanmıştır.
%38,7
%52,8
%61,3
%47,2
0
10
20
30
40
50
60
70
Kontrol Grubu Çalışma Grubu
Kız Erkek
oran (%)
Şekil 12: Bebek cinsiyetlerine göre grupların dağılımı
57
Tablo 14: Yoğun bakıma alınma durumlarının gruplara göre dağılımı
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
n (%) n (%)
p
Yok 103 (%92,8) 44 (%44,0) YBUA
Var 8 (%7,2) 56 (%56,0) 0,001**
Ki kare test ** p<0.01
Yoğun bakım ünitesine alınma durumuna göre gruplar arasında istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık vardır (p<0,01). Çalışma grubunda olguların
%56’sı yoğun bakıma alınırken kontrol grubunda bu oran % 7,2’dir.
%92,8
% 44
% 7,2
% 56
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
100
Kontrol Grubu Çalışma Grubu
YokVar
YBUA
oran (%)
Şekil 13: Yoğun bakım ünitesinde alınma durumuna göre grupların dağılımı
58
Tablo 15: IUGR gruplara göre dağılımı
Kontrol Grubu (n=111)
Çalışma Grubu (n=112)
n (%) n (%)
p
Yok 107 (%97,3) 92 (%92,0) IUGR
Var 3 (%2,7) 8 (%8,8) 0,087
Ki kare test kullanıldı
IUGR görülme oranları çalışma grubunda %8,8; kontrol grubunda %2,7
oranında olup, gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemekle
birlikte anlalılığa yakın bulunmuştur (p>0,05). ODDS oranı 3,101 (%95 CI:0,79-12,3)
olarak saptanmıştır.IUGR’ındekolman riskini 3 kat artırdığını söyleyebiliriz.
59
LOJİSTİK REGRESYON
Plesenta dekolmanı görülen çalışma grubu olgularına univariate analizler
sonucunda etkilediğini saptadığımız önceki gebelikte risk faktörü taşımak, parite,
sigara içme, soygeçmiş öyküsü ve preeklampsi parametrelerini lojistik regresyon
analizi ile değerlendirdik.
Tablo 16: Çalışma grubuna etki eden risk faktörlerinin Lojistik Regresyon
analizi ile değerlendirme sonuçları
B S.E. P ODDS %95 CI
Önceki Geb.Risk 1,356 0,710 0,046* 3,880 1,07-15,59
Parite;
2 0,284
3 -0,356 0,459 0,438 0,701 0,28-1,72
≥ 4 0,813 0,673 0,227 2,254 0,60-8,43
Soygeçmiş risk 0,829 0,463 0,043* 2,291 1,02-5,68
Sigara -0,589 0,987 0,551 0,555 0,08-3,84
Preeklampsi 1,453 0,573 0,011* 4,275 1,33-12,19
ODSS : Risk oranları %95 CI: %95 confidence interval değerleri
*p<0,05
Doğum yapan olgularda; Plesenta dekolmanı tanısına önceki gebelikte risk
faktörü taşımak, parite, sigara içme, soygeçmiş öyküsü ve preeklampsi
parametrelerinin etkilerini Enter Lojistik regresyon analizi ile değerlendirdiğimizde;
modelin ileri düzeyde anlamlı (p<0.001) bulunduğu ve Negelkerke R square
değerinin 0.227 olarak saptandığı, modelin açıklayıcılık katsayısının (% 70,1) iyi
60
düzeyde olduğu görüldü. Plesenta dekolmanına önceki gebelikte risk görülmesinin,
preeklampsi olmasının ve soy geçmişinde risk taşıyanların etkileri istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p<0.05). Preeklampsinin 4,275 kat, önceki gebeliğinde risk
görülmesinin 3,880 kat ve soy geçmişinde risk saptanmasının ise 2,291 kat plesenta
dekolmanı riskini arttırıcı etkisi olduğu görülmüştür. Univariate analizde önemli
bulunan sigaranın lojistik regresyondaki etkisi önemli değildir. Parite ise anlamlı
bulunmamasına rağmen 4 ve üzerinde parite görülen olgularda plesenta dekolman
riski 2,291 kat fazladır.
61
5.TARTIŞMA VE SONUÇ
Konjenital doğum defektleri ve idiopatik erken doğum dışında,36.gebelik haftası
ve daha küçük ağır preeklampsi,intrauterin growth retardation(IUGR),20 hafta ve
sonrasında fetal kayıp ve abruptio plasenta tüm gebelik kayıplarının 3/4’ünden
sorumludur.133Son çalışmalarda birçok çalışmada abruptio plasenta,preeklampsi ve
IUGR’nın plasental disfonksiyonun değişik görünümleri olduğu iddia
edilmektedir.31Bu çalışmada maternal mortalite ve fetal mortalite ve morbiditede
önemli rol oynayan abruptio plasenta risk faktörlerini tespit etmek ve literatür bilgileri
ışığında preeklampsi,IUGR ilişkisinini araştırmak ve Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları kliniğinde uygulanan
tedavi protolünün sonuçlarını gözden geçirmeyi amaçladık.
Haziran 2008 ile Ağustos 2009 tarihleri arasında hastanemizde doğum yapan
12146 olgu vardır ve bunların 112 tanesi dekolmanla komplike olmuş,dekolman oranı
%0.9 bulunmuştur.Bu oran birçok çalışmada %1 olarak verilen dekolman oranıyla
uyuşmaktadır.134
Bu süre zarfında hastanemizde doğum yapan 12146 olgunun 179 (%1,47) unda
perinatal çocuk ölümü gözlenmiştir.Perinatal mortalite oranları gelişmiş ülkelerde
%0,6-1 dolayındayken,az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde %5-10
dolayındadır.135Yine bu süre zarfında doğum yapan 12146 olgunun birinde maternal
ölüm gözlenmiştir. Maternal ölüm oranı 100 binde 8 olarak saptanmıştır.Gelişmiş
ülkelerde maternal mortalite oranları 100 000 doğumda 10’un altında iken, az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde %1 lere çıkmaktadır.136
Grupların özgeçmişlerinde hipertansiyon görülme oranları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bu çalışmada görülmemektedir (p>0,05 ).Aynı şekilde
grupların özgeçmişinde diyabet görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık görülmemektedir (p>0,05). Sibai ve arkadaşları kronik hipertansiyonlu
kadınların %1,5’nin plasental ayrılma yaşadığını bildirmişlerdir.136
Grupların hipotiroidi görülme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05). ODDS oranı 4,037 (%95 CI:0,44-36-70) olarak saptanmış
olup; hipotiroidi olması plesenta dekolmanı görülme riskini 4,037 kat arttırmaktadır
diyebiliriz. Çalışma grubunda 4 tane ve kontrol grubunda 1 tane hipotiroidi tespit
62
edilmiştir.Çalışma grubundaki hipotiroidi olan hastalardan bir tanesinde,biri dekolman
olmak üzere 2 tane ölü doğum öyküsü ve başka bir hastada ise ölü doğum
görülmüştür.
Grupların hipertiroidi görülme oranları arasında da istatistiksel olarak anlamlı
farklılık görülmemektedir (p>0,05). ODDS oranı 2,00 (%95 CI:0,18-22,37) olarak
saptanmış olup; hipertiroidi olması plesenta dekolmanı görülme riskini 2 kat
arttırmaktadır diyebiliriz.
Gruplarda soygeçmiş hikayesinde, hipertansiyon ve diyabet olması açısından
gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık vardır (p<0,05) . Soygeçmiş
hikayesinde hipertansiyon ve diyabet olan olgularda plesanta dekolmanı görülme
riskini 2,11 kat artmaktadır.
Lilian M.Kaminsky ve arkadaşları yaptıkları çalışmada sigara kulanımının
abruptio plasenta sonucu fetal ölüm riskini 2-5 kat artırdığını bildirmişlerdir.138Bizim
çalışmamızda sigara içme ile dekolman arasında anlamlı bir ilşki
bulunmamıştır,ancak sigara içen annelerin gebelik haftası ve yenidoğan tartıları
anlamlı olmamakla birlikte daha düşük tespit edilmiştir.Sixto E.Sanchez ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmadada sigarayla dekolman arasında anlamlı bir ilişki
bulunmamamış ve bunu çalışılan topluluğun az sigara içmesine bağlamıştır.139Öte
yandan sigara kullanımının preeklampsi gelişimini %30 azaltığını söyleyen çalışmalar
vardır.140Morgan ve arkadaşları yaptığı çalışmada sigara kulanan gebelerde eğer
IUGR gelişirse preeklampsiye karşı koruma sağladığı,normal kilolo bebeklerde böyle
bir koruyucu etkisi olmadığını bildirmişlerdir.Yazarlar sigara kulanımının plasental
hasar oluşturarak solubl fms-like tyrozin kinaz 1(sFlt-1) seviyesini azatlığını ve
bununda preeklampsiye karşı koruma sağladığını bildirmişlerdir.Son zamanlardaki
çalışmalarda,hipoksiye cevap olarak plasentanın sFlt-1 salgıladığını ve bu anti-
angiogenik peptidin maternal dolaşıma katılarak preklampsi,IUGR etyolojisinde rol
oynadığı bildirilmektedir.141
Önceki gebeliklerinin herhangi birinde; plesenta dekolmanı görülen, 2000 gr
altında düşük doğum ağırlıklı bebeği olan, 34 hafta öncesinde doğum yapan ve
doğum sonucu intrauterin ölü doğum öyküsü olan olguları, önceki gebeliklerinde risk
görüldü olarak kabul ederek değerlendirme yapıldığında, grupların önceki gebelikte
63
risk görülme oranları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir
(p<0,05. ODDS oranı 4,91 (%95 CI:1,34-17,95) olarak saptanmış olup; önceki gebeliğin riskli oluşu plesenta dekolmanı görülme riskini 4,91 kat arttırmaktadır
diyebiliriz.
Şimdiki gebelikte hipertansiyon görülme oranı gruplara göre istatistiksel olarak
anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). ODDS oranı 1,333 (%95 CI:0,29-6,09)
olarak saptanmıştır, gebelikte hipertansiyon görülmesi plesenta dekolmanı görülme
riskini 1,33 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
Şimdiki gebelikte gestasyonel diyabet görülme oranı gruplara göre istatistiksel
olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). ODDS oranı 4,074 (%95 CI:0,44-
37,04) olarak saptanmıştır, gebelikte diyabet görülmesi plesenta dekolmanı görülme
riskini 4,074 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
Şimdiki gebelikte preeklampsi görülme oranları ise gruplara göre istatistiksel
olarak anlamlı farklılık göstermektedir (p<0,01). Kontrol grubu olguların %10,8’inde,
çalışma grubu olguların ise % 33’ünde preeklampsi vardır. ODDS oranı 4,070 (%95
CI:1,98-8,34) olarak saptanmıştır, gebelikte preeklampsi görülmesi plesenta
dekolmanı görülme riskini 4,070 kat arttırmaktadır diyebiliriz. Ananth ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmada ayrılma insidansı kronik hipertansiyonda üç kat,ağır
preeklampside ise dört kat artış bildirmişlerdir.76
Şimdiki gebelikte koryoamniyonit görülme oranı gruplara göre istatistiksel olarak
anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). ODDS oranı 2,547 (%95 CI:0,48-13,41)
olarak saptanmıştır, gebelikte koryoamnoyit görülmesi plesenta dekolmanı görülme
riskini 2,547 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
Şimdiki gebelikte erken membran rüptürü görülme oranı gruplara göre istatistiksel
olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05). ODDS oranı 1,276 (%95 CI:0,63-
2,57) olarak saptanmıştır, gebelikte erken membran rüptürü olması plesenta
dekolmanı görülme riskini 1,276 kat arttırmaktadır diyebiliriz.
Myoma uteri sadece 3 olguda görülmüş olup bu olguların tamamıda çalışma
grubundadır. Grupların myom oranları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık
bulunmamıştır (p>0,05).
64
Gebelik haftası kontrol grubu olgularda 37,81±2,93; çalışma grubunda
32,82±4,37 olarak saptanmış olup gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmektedir (p<0,01).Ananth ve arkadaşları yaptığı çalışmada abruptio plasenta
sıklığının 24 ile 26.gebelik haftalarında daha sık rastlandığını bildirmişlerdir.45
IUGR görülme oranları çalışma grubunda %8,8; kontrol grubunda %2,7 oranında
olup, gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05).
ODDS oranı 3,101 (%95 CI:0,79-12,3) olarak saptanmıştır.IUGR’ındekolman riskini 3
kat artırdığını söyleyebiliriz.
Son zamanlarda bir çok çalışmada,preeklampsi,IUGR ve abruptio
plasentanın,plasental disfonksiyonun değişik görünümleri olduğu belirtilmektedir.
Abruptio plasenta kaynaklı perinatal mortalite tekil gebeliklerde ,ikiz ve üçüzlere göre
daha fazla bulunmuştur.47Bu da dekolmanın tekil gebeliklerde, daha çok plasental
disfonksiyon sonucu gelişmesi ve fetusun gelişiminin kısıtlanması,çoğul gebeliklerde
ise ,daha çok travma sonucu geliştiği için bebeklerin etkilenmediği şeklinde
yorumlanmıştır. Abruptio plasentanın tekrarlama oranı,daha önce bir abruptio
plasenta geçirilmişse %10,iki abruptio plasenta geçirilmişse %25 oranında tekrarlama
riski vardır.28,41Yine dekolman riskinin , kronik hipertansiyonda üç kat,ağır
preeklampside ise dört kat artış olduğu bildirmiştir.70Bzim çalışmamızda da
dekolman riskini,preeklampsinin dört kat ve IUGR’nın üç kat artırdığını
bulduk.Hernekadar bütün bu bulgular abruptio plasenta,preeklampsi ve IUGR’nın
plasental disfonksiyon sonucu oluştuğuna işaret etse de,plasenta - fetus gelişimi
sürecinde gelişen olaylar ve annenin buna verdiği tepki, bilimsel kanıtlarla çözüldüğü
zaman bu konu daha iyi aydınlığa kavuşacaktır.
Hastanemizde abruptio plasenta yönetimi,gebelik haftasına,anne ve fetusun
durumuna ve dekolman ile ilişkili komplikasyonların durumuna göre belirlenir.Eğer
orta ve ağır dekolman tanısı kesin ise,annenin durumu stabilize edildikten sonra
doğum planlanır.Eğer tanı kesin değilse (nedeni açıklanamayan antepartum kanama
v.b) , retroplasental kanama az ve kendini sınırlamışsa,semptom yoksa,gebelik
haftası da hesaba katılarak tedavi bireyseleştirilir.
Abruptio plasenta hastanemizde acil bir obstetrik durum olarak
değerlendirilir.Annenin genel durumu hızlı bir şekilde değerlendirilir.Alta yatan
65
hipertansiyon gizli bir kanamayı maskeleyebileceği için vital bulgular sık aralıklarla
monitörize edilir.Fetal ölüm gerçekleşmişse, çok daha dikkatli bir şekilde hareket
edilir ,çünkü bu büyük bir kan kaybı ve buna bağlı gelişebilecek DIC,hemorajik
şok,böbrek yetmezliği gibi komplikasyonlara işaret olarak değerlendirilir.Fetal ölüm gerçekleşen 96 dekolman hastasını kapsayan retrospektif bir çalışmada %53’ünde
major komplikasyon gelişmiş,ama dikkatli tersiyer bakımla komplikasyonların
azalabileceği bildirilmiştir.142 Ağır hastalarda iki damar yolu açılır ve mesaneye sonda
takılır.Hipovolemi işaretleri varsa başlangıçta kristaloid solüsyonlar verilir.
Eğer orta ve ağır dekolman tanısı kesin ve fetus canlı ise derhal doğum kararı
verilir.Bu durumda maternal ve fetal morbidite ve mortaliteyi artırmaksızın normal
doğumun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği değerlendirilir.Fetal disstres bulguları varsa
sezaryen yapılır,ama fetal kalp hızı trasesi normal ve uterus kontraksiyonlar arasında
gevşek ise vajinal doğum denenebilir.Vajinal doğum kararı verilmişse doğuma kadar
fetal ve maternal durum çok sıkı bir şekilde takip edilir.Dekolman gitikçe büyüyorsa
,doğum eylemi çok ilerlemediği sürece sezaryenı gerektirir.Hernekadar canlı fetus ile
DIC nadiren görülsede anestezi doktoru hasta hakında bilgilendirilir.Maternal ve fetal
durumun aniden kötüleşebileceği ve kararsızlığın fetal ölümle sonuçlanabileceği
daima göz önünde bulundurulur.
Fetal ölüm ve kuagulopati ağır dekolmanda yaygındır.Böyle durumlarda vajinal
doğum yolu özellikle servikal yapının uygun olduğu hallerde öncelikle seçilebilir,
ancak maternal endikasyon nedeniyle sezaryende yapılabir.Vajinal doğum kararı
verildiğinde, amniyon zarı en kısa zamanda açılarak doğum hızlandırılmaya ve
intrauterin basınç azaltılarak tromboplastinin anne dolaşımına katılması
engellenmeye çalışılır.Fetal ölüm esnasında kanamanın devam etmesi nedeniyle
komplikasyon riski yüksektir ve bu nedenle taze tam kan ve taze donmuş plazma
transfüzyonunu gerektirebilir.Desidua ve fetal membranları ayıran kan prostaglandin
salgılanmasını artırmakta ,böylece doğumu genelikle hızlandırmaktadır.Uterus
hiperstimülasyonu ve rüptür riski nedeniyle oksitosin çok dikkatlı düşünelerek,gerekli
görülürse verilmeye çalışılır.Operatif doğumdan kaçınılmaya çalışılır.Eğer hastada
sezaryen sıkarı varsa,uterus rüptürüne bağlı fetal ölüm ile abruptio plasenta arasında
ayırıcı tanı zor olabilir.Böyle hastalarda tedavi bireyseleştirilir ve kuagülasyon
testlerinden sonra abdominal doğum mantıklı bir yaklaşım olarak
66
değerlendirilir.Doğumdan sonra oksitosinli mayi verilerek postpartum kanama
önlenmeye çalışılır.
Eğer dekolman hafif,kendini sınırlamışsa ve tanı kesin değilse hastanede takip
edilebilir.Böyle hastalarda ,vajinal kanama az,karın ağrısı hafif veya yok ve anne ve
bebeğin durumu tamamen stabil olmalıdır.İdiopatik preterm doğum eylemi ile hafif
dekolman arasındaki ayırıcı tanı her zaman mümkün olmayabilir ve bu nedenle bazı
hastalarda,özellikle termden uzak ise tokoliz çok dikkatli bir şekilde
uygulanabilir.bebeğin akciğer maturasyonunu hızlandırmak için 24-34.haftalar
arasında kortikosteroid uygulanabilir. Tokolizde magnezium sulfat tecih
edilmelidir,ritodrin kanama nedeniyle oluşması beklenen taşikirdiyi artırabilir veya
taşikardinin nedenini bulmayı güçleştirebilir.Tower ve arkadaşları 3.trimestride
dekolman olan 131 hastayı kapsayan bir çalışmada,hastaların %73’üne tokoliz
uygulamış.Fetal mortalite tamamen prematuriteye bağlı gelişmiş ve tokolize bağlı
maternal ve fetal yan etki görülmediğini bildirmişlerdir.143Herşeye rağmen belirgin
plasental ayrılma, çoğu araştırıcı tarafından tokoliz için kontrendikasyon olarak kabul
edilir ve bizim hastanemizdede benimsenen tutum bu yöndedir.71
67
Şekil 5.1 A ,Terme yakın dekolman yönetimi.B,Preterm dönemde
dekolman yönetimi
68
Hastanemizde abruptio plasenta takibinde, gelişebilecek koplikasyonlara karşı
önlem alınır.Bu komplikasyonların en önemlileri,DIC,hemorajik şok ve böbrek
yetmezliğidir.Hemoraşik şok doku hipoperfüzyonu sonucu oluşur ve eğer hastada
hipertansiyon varsa başlangıçta gerçek kan kaybını gizleyebilir.Devam eden kan
kaybı uygun şekilde yerine konulamazsa,anaerobik metabolizma sonucu olşan
asidoz , sol ventrikül yetmezliğine ve şokun irreversibl döneme girmesine neden
olabilir.Şok’ta intravasküler alandan ekstravasküler alana belirgin kan değişimi
olduğundan başlangıçta tahmin edilen kan kaybının 2-3 katı kristaloid verilir.Esas
olarak eksiği yerine koyma tedavisi amacıyla kan ürünleri ,hemoglobin ve hemotokrit
değerlerine göre verilir.Vajinal doğumda trombosit sayısı 50,000/mm3’ün altında
veya taze donmuş plazma verilmesine rağmen yara kenarlarında sızıntı varsa
trombosit transfüzyonu yapılır.Sezaryende trombosit seviyesinin 50,000/mm3’ün
üzerinde olması hedeflenir ve trombositler hızla tükenebileceği için, ameliyatan çok
kısa bir süre önce verilmeye çalışılmalıdır.Özelikle böbrekler etkilenmiş ıse volüm
replasmanı idrar çıkışına (>0.5mL/kg/saat) göre veya santral venöz basınca göre
verilmelidir.Masif transfüzyonda (6-8 ünite kan) potasyum seviyesi takip edilmelidir.
Hemorajik şok gibi DIC’da ağır abruptio plasentada ,özellikle fetal ölüm ile birlikte
ise yaygındır.Bazı çalışmalarda dekolmanla birlikte %10 oranında kuagülopati
geliştiği belirtilmektedir.145Kuagülasyon sisteminin değişmesi,kanamanın devam
etmesi,özellikle zedelenmiş plasental alandan anne dolaşımına prokuagülan
maddelerin (doku tromboplastini) salınmasına neden olur.Hipovolevi ve hipoksi,
endotel cevabı ile birlikte beyaz küreleri aktive ederek proinflamatuar sitokin ve
serbest oksijen radikalleri üretmelerine neden olur.Endotel hasarı ve tromboplastin
pıhılaşma kaskadının yayılmasına neden olur.Kontrolsüz ve hızlı bir şekilde
pıhtılaşma faktörleriyle beraber trombositlerin tüketilmesi,plasentanın maternal
tarafında trombus formasyonu ile birlite mikrodolaşımda fibrin depolanmasına neden
olur.Sonuç olarak defibrinasyon,trombositopeni,fibrin yıkım ürünlerinin artması ve
hemostaz kontrolünün kaybolması meydana gelir.Bununla birlikte bazı
hastalarda,önceden klinik belirti vermeyen kuagülasyon bozuklukları olabilir.
Gebeliğin akut yağlı karaciğerinde (AFLP) %73 oranında DIC görülür ve bu
pıhtılaşma faktörlerinin üretim azlığına bağlı iken,ağır preeklampsi ve abruptio
69
plasentada ise bu faktörlerin tüketilmesine bağlıdır.145 DIC’da çalışılan laboratuar
değerleri ve kulanılan kan ürünleri aşağıdaki tablolarda gösterilmitir.
DIC tanısı için kulanılan testler
Test Neyi ölçer Normal değer DIC tanısındaki önemi
Kanama zamanı vasküler bütünlük 1-5 dakika kulanımı sınırlı
Trombosit fonksiyonu
Tam kan pıhtılaşma trombosit fonksiyonu Pıhtı oluşumu :4-8 dak. Pıhtı formasyon boz-
Zamanı fibrinolizis Pıhtı retrak.:<1saat ukluğu ağır eksikliği
Pıhtı lizis:24 saat gösterir.
Fibrinojen Fibrinojen seviyesi 400-650mg/100mL Genelde düşer
Trombosit sayımı Trombosit sayısı >140,000/mm3 Genelde düşer
Fibrin yıkım ürünleri Fibrin ve fibrin yıkım <10 µg/mL Genelde her zaman
Ürünleri yükselir.Sensitivitesi
Euglobin pıhtı lizis Fibrinolitik aktivite İki saat içinde yok Fibrinojen düşükse
zamanı yorumu güç
PT Faktör II,V,VII,X 10-12 saniye Normal veya uzamış
PTT Faktör II,V,XIII,IX,X,XI 24-38 saniye Normal veya uzamış
Trombin zamanı Faktör I,II 16-20 saniye Dekolmann ciddiyeti
İçin iyi bir gösterge
Kırmızı küre Mikroanjiopatik hemoliz Fragmantasyon ve Fragmantasyon ren-
Morfolojisi şekil bozukluğu yok al kortikal hasar riski-
ni gösterir.
Tablo 5.1 DIC’da istenilen laboratuar tetkikleri ve yorumu
70
DIC’da kulanılan kan replasman ürünleri
Ürün 1 ünitenin volümü * İçerdiği faktörler 1ünitenin etkisi
Taze tam kan 500mL RBC,tüm prokuagülan Hematocrit %3 artar
Eritrosit 350 mL Yalnız RBC Hematocrit %3 artar
TDP 200-250mL Tüm prokuagülanlar Fibrinojen 25mg/dmL artar
Kriyopresipitat 5-15 mL Fibrinojen,faktör VIII,XIII Fibrinojen %15-25 artar
Trombosit Random 50 mL Trombosit,az fibrinojen
Aferez 300-500mL Faktör V,VIII Trombosit 8000/mm3 artar
Tablo 5.2.DIC’da kulanılan kan replasman ürünleri
Yukarıdaki kan ürünleri dışında son zamanlarda rekombinant faktör VII’nın(rFVII)
ağır DIC ‘da kulanımı tartışılmaktadır.Moscardo ve arkadaşları,33 yaşında 31 haftalık
ikiz gebeliği olan,karaciğer disfonksiyonu,böbrek yetmezliği ve ağır DIC tablosu
gelişen ve sezaryenden sonra intraabdominal kanaması olan bir hastada rFVII’i ilk
kez tanımlamıştır.Yoğun kan ürünleri transfüzyonu desteğine ve histerektomiye
rağmen kanaması durmayan hastaya rFVII verilmiş ve ilk iki dozdan sonra kanama
miktarında azalma tespit edilmiştir.147Bu konuda en geniş vaka çalışması
Sobieszczyk ve arkadaşları tarafından yayınlanmıştır.148DIC gelişen 8 hastanın 5’i
kanamanın durması için histerektomi gerekli olmuş ve tüm hastalara tek doz rFVII
(ortalama doz 31.6µm/kg) verilmesi kanamanın durması için yeterli olduğunu
bildirmişlerdir.Şu ana kadar ilaca bağlı yan etki,özellikle trombotik episod
görülmemesine rağmen,yazarlar randomize kontrollü çalışmaya ihtiyaç olduğunu
bildirmektedirler.149
Plasenta dekolmanı acil bir obstetrik durumdur.Maternal mortalite oranı %1 Oranında bildirimektedir ve hipovolemik şok,postpartum kanama ,DİC ve akut böbrek yetmezliği başlıca ölüm nedenleridir.2Perinatal mortalite oranları %4,4 ile 67,3 arasında değişmektedir ve ölümlerin yaklaşık %50’si antenatal dönemde gerçekleşir.Antenatal hemorajiye bağlı maternal mortalitenin ensık nedeni olarak gösterilmektedir.4Ayrıca couvelaire uterusa neden olarak postpartum kanama ve
71
bazen histerektomiye neden olabilmektedir.Hastanemizde bu çalışmayı yaptığımız
süre içinde ,1 tane tromboemboliye bağlı anne ölümü gerçekleşmiştir.Çalışma
grubunda hiç anne ölümü gerçekleşmemiş,ancak başlangıçta HELLP sendromu
düşünülen ve fetal distres nedeniyle sezaryen olan bir hastamız, postoperatif 2.saate
erişkin yoğun bakım olanakları olan bir hastaneye sevk edilmiş ve sevk edildiği
hastanede postoperatif 2.günde DIC tablosu gelişmesi üzerine ölmüştür.Bu
hastamızın klinik seyrini ve ağır preeklampsi-HELLP sendromunu taklit eden
hastalıkları tartışmayı bu nedenle uygun buluyoruz.
Çalışma grubunda 3 vaka başlangıç olarak HELLP sendromu "Hemolyz,Elevated
Liver enzym,Low Platellet" tanısı almıştır.Bunlardan bir tanesinde daha sonraki
değerlendirmede gebeliğin akut yağlı karaciğeri ile uyumlu klinik ve labratuar bulgular
elde edilmiştir.Bu hasta 38 yaşında son adet tarihini bilmeyen ve ultrasona göre 35
haftayla uyumlu gebeliği vardı. Gravida 10,para 9,yaşayanı 9 olan hastanın obstetrik
özgeçmişi özellik arzetmiyordu.Koyu mekonyumlu suları gelen hasta hastaneye
yatırılmış.Fizik muayenede T.A:80/50,tüm vucutta yaygın ikter mevcuttu,diğer sistem
muayeneleri özelik arzetmiyordu.Abdominal USG’de karaciğer normal büyüklükte ve
subkapsüller hematom düşündürecek bulguya
rastlanmadı.Labratuarda:aPTT:60,PT:39,AST:199,ALT:191,LDH:448,total.billuribin:
15.4,direkt billuribin:13.3,trombosit:257 000/mm3,kreatinin:1.7 ve beyaz küre:30,
500/ml ,urikasit:10.8 ve diğer değerler özellik arzetmiyordu.Fetal monitörizasyonda
NST’de spontan deselerasyon görülmesi üzerine hasta sezeryan oldu.Sezeryanda
plasentada %50 dekolman mevcuttu ve APGAR’ı 3/5 olan ve yoğun bakım ünitesine
nakledilen kız bebek doğurtuldu.Postoperatif dönemde 2 saat boyunca diurezi
olmaması üzerine hasta erişkin yoğun bakım ünitesi olan bir merkeze sevk
edildi.Hasta post operatif 2.günde gelişen DIC tablosu sonucu kaybedildi.
Bu vakadan bahsetmemizdeki amaç HELLP sendromunun değişik klinik
prezentasyonlarla görülebileceği gibi,gebeliğin akut yağlı karaciğeri(Acute Fatty Lıver
of Pregnancy kısaca AFLP),trombotik trombositopenik purpura(TTP),hemolitik üremik
sendrum(HUS) ve sistemik lupus eritematosus(SLE) ile sıkça tanı karmaşasına yol
açmasıdır.
72
Sibai, vaka serilerine dayanarak yaptığı bir derlemede ağır preeklampsi ve HELLP
sendromunu taklit eden durumları şöyle sıralamıştır;150
• AFPL(Acute Fatty Liver of Pregnancy)
• TTP
• HUS
• SLE alevlenmesi
• Katastrofik antifosfolipit sendrom
• Sistemik viral sepsis(dissemine herpes)
• SIRS/septik şok
• Diğer durumlar (gebelik kolestazisi,nekrotizan pankreatit)
Bu hastalıkların tedavi yaklaşımları ve prognozları farklı olduğu için kısaca
bahsetmek yararlı olacaktır.
Gebeliğin akut yağlı karaciğeri (AFLP) insidansı 1/10 000-1/15 000 arasında
değişmektedir.151 Primipar ve multifetal gebeliklerde daha sık görülür.Tipik olarak 1-2
hafta öncesinde başlayan güçsüzlük,iştahsızlık,bulantı-kusma,orta epigastrik ve sağ
üst kadran ağrısı,başağrısı ve sarılık mevcuttur.İdrar rengi parlak sarı görünümde
olabilir.Nadiren hastada hepatik ensefalopati bulunabilir.Yaklaşık %15-20 hastada
yukarıdaki semptomlar bulunmayabilir.152
Fizik muayenede sarılık görülür.Bazı hastalarda düşük derecede ateş
olabilir.Diğer bulgular,hipertansiyon,proteinüri,asit ve kuagulopatiye bağlı
kanamadır.Nörolojik bulgular normal olabileceği gibi letarji,ajitasyon,konfüzyon ve
koma da olabilir.
Laboratuar bulguları;tam kan sayımında hemokomsantrasyon,beyaz küre
artışı,başlangıçta normal olan trombosit sonra düşebilir,düşük fibrinojen,uzamış PT
ve düşük antitrombin.Serum elektrolitlerinde metabolik asidoz kanıtları ve artmış
kreatinin ve urik asit değerlerini gösterir.Kan şekeri başlangıçta normal olabilir ama
postpartum dönemde düşer.Sekonder pankreatit gelişmişse kan şekeri yüksekte
olabilir.Karaciğer enzimleri AST,ALT,ALP ve billuribin yükselebilir.Özelikle konjuge
billuribin yükselir ve genelikle 5mg/dl’nin üzerine çıkar.Geç dönemde amonyak
yükselebilir.Aynı anda pankreatit de eklenmişse amilaz ve lipaz yükselebilir.
73
USG’de ağır olgularda karaciğer ekojenitesinde artış ve tomografide karaciğerde
incelme tespit edilebilir.
Karaciğer biyopsisi tanıda altın standartdır.Karaciğer biyopsisi kuagulasyon
parametreleri düzeltildikten sonra alınmalıdır.Ancak klinik pratikte nadiren kulanılır ve
tanı genelde klinik ve laboratuar bulgularına göre konulur.
Ayırıcı tanıda ,idiopatik kolestazis,Budd-Chiari sendromu,geç başlangıçlı Reye
sendromu ve ilaç bağımlı hepatik toksisite (asetaminofen aşırı
dozu,tetrasiklin,antikonvülzan aşırı sensitivitesi ve metildopa hepatiti).153
Geçmişte maternal mortalite %70 civarında iken son zamanlarda %10’nun altına
düşmüştür.Mortalitedeki bu azalma çeşitli komplikasyonların multidisipliner ekip
tarafından agresif tedavisi ile başarılmıştır.
Tedavi; AFLP kendiliğinden düzelen bir hastalık olmadığı için, maternal
stabilizasyon sağlandıktan sonra doğumdur.Eğer gestasyon yaşı,fetus durumu uygun
ise ve doğum eylemi başlamışsa doğum eylemi indüklenebilir.24 saate kadar doğum
gerçekleşmezse sezaryen yapılabilir.Sezaryende midline inzisyon tercih edilmeli ve
subfasial dren konularak cilt inzisyonu hematom oluşma olasılığına karşı açık
bırakılabilir.154Çoğu vaka doğumdan 2-3 gün sonra iyileşir.Bazı hastalarda ise 1
haftaya kadar sürebilir ve bu vakalarda plazmaferesis yararlı olabilir.Pankreatit en
korkulan komplikasyonudur.Bazı hastalarda fulminant hepatit gelişebilir ve karaciğer
transplantasyonu gerekebilir.
Trombotik trombositopenik purpura (TTP) ve hemolitik uremik sendrom
(HUS),mikroanjiopatik hemolizle seyreden ve gebelikte nadir görülen
hastalıklardır.Muhtemelen gebelik ve postpartum dönemde insidansı 1/100 000’den
daha azdır.155Alta yatan patolojik mekanizma,sistemik veya intrarenal arteriol ve
kapiller damarlarda trombosit agregasyonu ve endotel hücrelerinin
hasarlanmasıdır.TTP’li hastaların serumunda yüksek seviyede endotelyal membran
proteini,trombomodulin ve von Willebrand faktör (VWF)’ün büyük multimerleri tespit
edilmiştir.Bu anormal moleküller mikrovasküler alanda trombosit agregasyonuna ve
bunun sonucundada trombositopeniye ve eritrositlerin mekanik hasarına neden
olur.156
74
VWF’yi yıkan metalloproteaz (ADAMTS13) normalde bu olağan olmayan büyük
multimerlerin dolaşıma katılmasını önler.ADAMTS13(A Disintegrin-like And
Metaloprotease with Thrombospondin type 1 motif 13 )normalde karaciğer tarafından
üretilir ve TTP hastalarında belirgin derecede düşer (normal değerin <% 5).157
TTP’nin klinik pentadı;trombositopeni,coombs negatif mikroanjiopatik hemolitik
anemi,ateş,nörolojik değişiklikler ve renal disfonksiyondan oluşur.Bu bulguların hepsi
nadiren bulunur ve ilk üç bulgu hastaların yarıdan fazlasında bulunur.Anemi ve
trombositopeni genelde ağırdır.158
Hastalığın ortaya çıkış semptomları abdominal ağrı,bulantı-
kusma,gastrointestinal kanama,epistakis,peteşi ve purpura şeklinde
olabilir.134Norolojik bulgular geçici veya tekrarlayıcı tarzda başağrısı,görme
bozuklukları,konfuzyon,afazi,geçici parezi,kas zayıflığı ve nöbet şeklinde
olabilir.134Renal tutulum proteinuri,hematuri ve böbrek yetmezliği şeklinde kendini
gösterebilir.İdrar rengi HELLP sendrumunda olduğu gibi koyu çay
rengindedir.Hipertansiyon olabilir veya olmayabilir.Ağır olgularda
karaciğer,akciğer,pankreas ve kalpte patolojik lezyon bulunabilir.158
Laboratuarda trombositopeni (trombosit <100,000,genelde <20,000), Ağır
anemi,belirgin LDH yükselmesi ve fragmante eritrositler görülür (şistosit ve helmet
hücreleri).Karaciğer enzimleri normal veya artmış olabilir ve kuagülasyon testleri
genelde normaldır.158
HUS genelde çocuklarda görülür ve şiga toksin üreten echerchia coli suşları
sorumlu tutulmaktadır.Gebelikte çok nadirdir ve çoğu vaka postpartum dönemde tanı
almıştır.Mikrovasküler hasar esas olarak böbrekleri etkiler ve glomerullerde ve
arteryollerde fibrin trombüsleri görülür.Laboratuar bulguları TTP’ye benzer ama
değerler daha düşüktür.158
TTP/HUS’un tedavisinde hematoloji ve nefroloji konsultasyonu
gerekmektedir.Plazma transfüzyonu ve Exchange tedavide devrim açmıştır.Taze
donmuş plazma (trombositten fakir),plazmadan fakir kriyopresipitat
(kriyosupernatant) ve plazma, çözücü ve deterjan etkili karışımla birlikte tedavide
75
kulanılarak metaloproteinaz eksikliğini giderir.159Plazma Exchange trombosit sayısı
normale dönünceye kadar ve hemoliz düzelene kadar (LDH’ın düşmesi) günlük
olarak sürdürülmelidir.159
TTP’da maternal mortalite plazma infüzyonundan ve Exchange transfuzyondan
önce %60 cıvarındayken yeni vaka serilerinde %0-10 olarak vermektedir. TTP’lı bazı
hastalar ve ADAMTS13’e karşı yüksek titrede antikor bulunanlar yalnız plazma
Exchange tedavisine yanıt vermeyebilirler.Bu hastalar immunsupresif tedavi ve
splenektomi gerekebilir.Mikroanjipatik trombozu artıracağı için mümkünse trombosit
transfüzyonu yapılmamalıdır.Hayatı tehdit edici kanama riski varsa trombosit
verilebilir.Eritrosit transfüzyonu klinik ihtiyaca göre verilebilir.134HUS’unun tedavisi
TTP’ye benzer ancak plazma infüzyonu istenildiği kadar başarılı olmaz ve çoğu
hastaya dializ gerekebilir.
HELLP sendrumu ve AFLP için doğum tek tedavi seceneği iken,TTP/HUS’da ise
termden uzak dönemde eğer fetal disstres yoksa ve plazma infüzyonu veya
Exchange transfüzyona cevap varsa gebelik devam etmelidir.1160
Sistemik lupus eritematosus (SLE) antijen-antikor kompleksinin kapiller damarlar
ve organlarda birikmesiyle karakterizedir.Klinik görünüm hafif veya ağır olabilir ve
çeşitli organları etkileyebilir.Böbrek tutulumu (nefritis),akciğer tutulumu
(pleuritis),karaciğer tutulumu (hepatitis) ve beyin tutulumu olabilir.161Lupus nefriti olan
hastaların klinik ve laboratuar bulguları ağır preeklampsiye benzer.161Çoğu hastada
cilt lezyonları (tipik diskoid ve malar döküntü),eklem semptomları ve ateş akut
alevlenmede yaygındır.161
Hastalığın alevlenmesinin akut fazında pansitopeni,trombositopeni,hemolitik
anemi ve yükselmiş anti-DNA antikor titresi tespit edilebilir.Serum kompleman
seviyesi normal veya düşebilir.Lupus nefriti olan hastalar eğer gebelikte aktif
alevlenme geçirirse klinik ve laboratuar bulguları ağır preeklampsi ve HELLP
sendrumuna benzer.
Antifosfolipit antikorlar (Lupus antikuagulan veya Antikardiyolipin antikorlar)
SLE’da %30-40 bulunur.SLE’da eğer antifosfolipit antikor (APA) mevcutsa
tromboemboli ve trombotik mikroanjiopati sonucu doku iskemi riski artar ,klinik
76
görünüm ise HELLP sendrumu,eklampsi,TTP ve HUS ‘a benzer.Katastrofik
antifosfolipit sendrumu APA olan hastaların <%1’inde oluşur.
Gebelikte SLE alevlenmesi yönetimi,organ tutulumuna,laboratuar bulgularına
(trombositopeni,APA) ve böbrek tutulumu olup olmamasına bağlı olmalıdır.Lupus
nefritinde prednisone 40-80 mg/gün,eğer APA varsa prednison ve düşük doz
aspirin,alternatif olarak heparin ile birlikte düşük doz aspirinde kulanılabilir.Eğer ağır
trombositopeni bu tedavilere cevap vermezse i.v gama globulin yararlı
olabilir.Katastrofik APS sendrumunda ise heparin ile full doz heparinizasyon,steroid
ve plazmaferesis yapılmalıdır.
Preeklampsi/eklampsiyi taklit eden hastalıkların semptom ve işaretlerin görülme
sıklığı
Semptom HELLP AFLP TTP HUS SLE alevlenmesi
Hipertansiyon %85 %50 %25-75 %80-90 %80,APA,nefrit ile
Proteinuri %90-95 %30-50 hematüri ile %80-90 %100 nefrit ile
Ateş yok %25-32 %20-50 ? alevlenmede çok
Sarılık %5-10 %40-90 nadir nadir yok
Bulantı/kusma %40 %50-80 çok fazla yaygın yalnız APA ile
Karın ağrısı %60-80 %35-50 yaygın yaygın yalnız APA ile
CNS %40-60 %30-40 %60-70 ? %50 APA ile
Tablo 5.3 Preeklampsiyi taklit eden hastalıkların semptom sıklığı
77
Preeklampsiyi taklit eden hastalıkların laboratuar bulgularının sıklığı
laboratuar HELLP AFLP TTP HUS SLE alevlenmesi
trombositopeni >20,000 >50,000 ≤20,000 >20,000 >20,000
(<100,000/mm3)
Hemoliz %50-100 %15-20 %100 %100 %14-23 APAile
Anemi <%50 yok %100 %100 %14-23 APAile
DIC <%20 %73 nadir nadir nadir
Hipoglisemi yok %61 yok yok yok
VWFmultimer yok yok %80-90 %80 <%10
ADAMTS13%<%5 yok yok %33-100 nadir nadir
Böbrek tutulumu %50 %90-100 %30 %100 %40-80
LDH(IU/L) ≥600 değişken >1000 >1000 APA ile
Amonyak artışı nadir %50 yok yok yok
Billuribin artışı %50-60 %100 %100 <%10
AST,ALT artışı %100 %100 hafif hafif APA ile
Tablo 5.4 Preeklampsiyi taklit eden hastalıkların laboratuar değerleri
APA:Anti fosfolipit antikorllar
Sistemik viral sepsis genelde immunyetmezlikli gebe hastalarda görülür.Genelde
3,trimestride ateş,karın ağrısı ve üst solunum bulguları ile ortaya çıkar.162Bazı
hastalarda sarılık olmadan hepatit ve ensefalit görülebilir.162Hepatit fulminan sepsisin
yaygın bulgusudur. Hipertansiyon ve proteinüri bulunmaz.Laboratuar
bulguları,lökopeni,trombositopeni,hemoliz,DIC,belirgin yükselmiş AST (<2000IU/L) ve
çok yükselmiş LDH seviyesini gösterir.Fulminan vakalarda amonyak düzeyi
yükselir,buna rağmen bilirubin seviyesi genelde normal veya hafifçe yükselir.Tanı
genelde cilt,perineum ve servikste veziküler lezyonların görülmesi ile
78
konulur.Karaciğer biyopsisi tipik intranukleer inklüzyon cisimciklerini (Cowdri A) ve
hücre nekrozu ile hemorajiyi gösterebilir.Tomografide karaciğer benekli görünebilir.
Dissemine herpes infeksiyonu hemen tedavi edilmediği takdirde maternal ve
perinatal mortalite oranı yüksektir.Kangal ve arkadaşları yayınladıkları 24 vakalık
seride maternal ve perinatal mortalite oranını %39 olarak bildirmişlerdir.162Mternal
mortalite asiklovir tedavisi alan 13 hastada %0,vidarabinle tedavi edilen 4 hastada
%20 ve hiç tedavi almayan 15 hastada %69 olarak tespit edilmiştir.162Asiklovirin
intravenöz dozo 10-15 mg/kg 8 saate bir ve 10 gün sürdürülmelidir.Fetal endikasyon
olmadıkça erken doğum endikasyonu yoktur.162
Sistemik inflamatuar respons sendrom (SIRS),enfeksiyon veya pankreatit,yanık
ve travma sonucu oluşan sistemik inflamatuar yanıt sonucu oluşur.139SIRS
hiperdinamik bir durumdur ve endotelyal hücre hasarı,lökositoz,nötrofil
aktivasyonu,doku hipoperfüzyonu ve multiorgan disfonksiyonu ile
karakterizedir.139SIRS eğer enfeksiyon sonucu gelişirse buna sepsis denir ve buda
hipoperfüzyon , hipotansiyonla ve organ disfonksiyonu ile seyreder.Sepsise bağlı
hipotansiyon uygun sıvı resusitasyonuna rağmen giderilemiyorsa ve beraberinde
laktik asidoz gibi perfüzyon anomalikleri,renal disfonksiyon (oliguri,renal tubuler
asidoz),hepatik disfonksiyon,mental değişiklikler mevcutsa septik şok adı
verilir.163Laboratuar bulguları,lökositoz veya lökopeni (beyaz küre sayısı
<4000),trombositopeni,hemoliz,DIC,karaciğer enzimlerinde artma ve bilirubin artışı
olabilir.
Bazı araştırıcılar preeklampsinin, SIRS ile, ortak bazı klinik ve laboratuar
bulgularını paylaştığını önermektedirler.1163Her iki sendrom da sistemik
inflamasyon,nötrofili ve nötrofil aktivasyonu.ile.karekterizedir.GerçektenHELLP
sendromunun,hemoliz,hepatosellular nekroz,renal disfonksiyon,pulmoner
ödem,ARSD ve trombositopeni gibi laboratuar ve klinik bulguları,ciddi sepsis ve
septik şokta da görülür.163
Genel olarak ciddi sepsis ve septik şokta ateş bulunurken,hipertansiyon ve
proteinüri bulunmaz.HELLP sendromunu %10-15’nde de hipertansiyon ve proiteinüri
bulunmayabilir.Özelikle sezaryen doğum sonrası hastada endometrit gelişmişse
HELLP sendromunda da ateş olabilir.
79
Mabie ve arkadaşları gebelik esnasında septik şok olan 18 hastanın
etyoloji,yönetim ve sonuçlarını açıklayan bir rapor yayınlamıştır.163Septik şok’un
etyolojik nedenleri; 6 hasta pyelonefrit,3 hasta koryoamniyonit,3 hasta postpartum
endometrit,2 hasta toksik şok sendromu ve her birisinden bir tane olmak üzere,septik
abortus,apendisit,nekrotizan fasciit,bakteriyel endokardit olarak tespit edilmiştir.5
hasta (%28) ölmüş ve 15 hastada (%82) multiorgan disfonksiyonu gelişmiştir.
Septik şokun tedavisi, sıvı tedavisi,vazopressör ilaçlar,antibiyotik,hemodinamik
monitörizasyon,enfeksiyon kaynağının temizlenmesi ve inflamatuar cevabın modifiye
edilmesine dayanır.3-4 litre kristaloid sıvılar 60 dakikada verilerek santral venöz
basınç 8-12 mm Hg ‘ye ulaşması hedeflenir.Buna rağmen hipotansiyon devam
ederse vazopressör kulanılmalıdır.Eğer geniş spektrumlu antibiyotiklere iyi cevap
verilmezse hasta gebelik ürünü retansiyonu,uterin duvar enfeksiyonu ve pelvik apse
açısından dikkatle değerlendirilmelidir.Fetus,amniyotik sıvı ve plasentanın enfekte
olduğuna dair kanıt varsa gebelik sonlandırılmalıdır.Öte yandan eğer uterusun
enfekte olduğuna dair kanıt yoksa doğum gerekli değildir.164
Yukarıda bahsedilen birçok hastalık gibi,abruptio plasenta da beklenmedik bir
anda ve çok hızlı bir şekilde gelişerek anne ve bebeğin durumunu tehlikeye
atabilir.Örneğin her şeyi ile normal seyreden bir doğum eyleminin aniden hızlanması
ve polihidroamniosta suyun aniden hızlı bir şekilde boşalması dekolmanla
sonuçlanabilir.
Abruptio plasentanın etyolojik faktörlerinin bir kısmı,plasentayı yerinde tutan güç
dengesini bozarak,diğer bir kısmı da plasentanın sağlıklı gelişimini bozan
kalıtımsal,immunolojik, maternal hastalıklar ve toksik faktörlerin etkisiyle oluşur.Bu
nedenle eğer dekolman bir travma sonucu oluşmamışsa,yukarıda saydığımız
etyolojik faktörlerin mutlaka göz önünde tutulması gerekmektedir.
Öteden beri, gebeliğin geç dönemlerinde vajinal kanama ağrılı olduğunda,
haklı olarak abruptio plasenta,ağrısız olduğunda plasenta previya olarak
değerlendirilmiştir.Doğum eylemi ile birlikte giden plasenta previa,abruptio plasentayı
düşündürür şekilde ağrıya nden olabilir ve özellikle plasenta uterusun arkasına
yapışıksa,abruptio plasenta normal doğum eylemini taklit edebilir veya hiç ağrıya
80
neden olmayabilir.Ayrıca karın ağrısına neden olabilen hastalıklarla
(apandisit,pyelonefrit,kolesistit v.b) da mutlaka ayırıcı tanısı yapılmalıdır.
81
6.ÖZET.
GİRİŞ-AMAÇ: Çalışmamızda abruptio plasenta risk faktörleri ve iskemik plasental hastalıklarla (preeklampsi,IUGR) ilişkisi güncel bilgiler ışığında değerlendirmeyi amaçladık.Bu hastalıklar plasental yetmezliğin değişik derecesi ve değişik klinik yansımaları.olduğu.birçok.çalışmada.idia.edilmektedir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu vaka-kontrol çalışması,Haziran 2008 ile Ağostus
2009 yılları arasında Zeynep Kamil Eğitim ve Araştırma hastanesinde doğumhane ve
sezeryan servislerinde yürütülmüştür. Haziran 2008 ile Ağustos 2009 tarihleri
arasında hastanemizde doğum yapan 12146 olgu vardır. Bunların 5037’si (%41,5)
sezaryen ile 7109’u (%58,6) ise normal doğum yapmıştır. Çalışmada 111 kontrol
grubu olgusu ve 112 çalışma grubu (plesenta dekolmanı) olgusu vardır.
Abruptio plasenta vakaları ,hastanede doğumhane,preeklampsi odası ve tokoliz
bölümlerinde yatan hastaların her gün monitörize edilmeleri ile belirlenmiştir.Çalışma
verileri hastanede kalış süresi içinde elde edilmiştir.Abruptio plasenta kesin tanısı için
kayıtlar titizlikle gözden geçirilmiş ve geç gebelik döneminde kanamaya neden
olabilecek diğer durumlar dışlanmaya çalışılmıştır.Abruptio plasentanın kesin tanısı
postpartum plasenta arkasında kan pıhtısının gözlenmesi ile konulabileceği için
çalışmaya yalnızca sezeryan ile doğum yapan hastalar dahil edilmiştir.Kontrol grubu
bu süre içinde sezeryan ile doğum yapıp dekolman tespit edilmeyen hastalar
arasında seçilmiştir.
Çalışmaya dahil edilen hastalar;öz geçmiş,soy geçmiş,yaş,obstetrik
özgeçmiş,sigara-alkol kulanımı,ilaç kulanımı açısından sorgulanmış ve daha önceki
hastalıklarla ilgili belgeleri varsa incelenmiştir.
Abruptio plasenta tanısı, klinik veriler ve doğum sonrası retroplasental kan
pıhtısının gözlenmesi ile konulmuştur.Klinik bulgular:
1) 20.gebelik haftasından sonra başka nedenlerle açıklanamayan vajinal kanama
2) Uterin hasassiyet ve abdominal ağrı
3) Fetal disstres veya ölüm
4) NST ve USG’de abruptio plasentayı düşündüren bulgular.
Bu klinik bulgura eğer postpartum retroplasental kan pıhtısı eşlik etmiyorsa
çalışmaya dahil edilmemiştir.
82
BULGULAR: Çalışmamızda şimdiki gebelikte preeklampsi görülme oranları
gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermektedir (p<0,01). Kontrol
grubu olguların %10,8’inde, çalışma grubu olguların ise % 33’ünde preeklampsi
vardır. ODDS oranı 4,070 (%95 CI:1,98-8,34) olarak saptanmıştır,gebelikte
preeklampsi görülmesi plesenta dekolmanı görülme riskini 4,070 kat arttırmaktadır .
Gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark olmasada IUGR’ındekolman riskini
3 kat artırdığını tespit ettik. Gebelik haftası kontrol grubu olgularda 37,81±2,93;
çalışma grubunda 32,82±4,37 olarak saptanmış olup gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01).Önceki gebeliklerinin herhangi birinde;
plesenta dekolmanı görülen, 2000 gr altında düşük doğum ağırlıklı bebeği olan; 34
hafta öncesinde doğum yapan ve doğum sonucu intrauterin ölü doğum öyküsü olan
olguları önceki gebeliklerinde risk görüldü olarak kabul ederek değerlendirme
yapıldığında, grupların önceki gebelikte risk görülme oranları arasında ise istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,05. ODDS oranı 4,91 (%95 CI:1,34-17,95)
olarak saptanmış olup; önceki gebeliğin riskli oluşu plesenta dekolmanı görülme
riskini 4,91 kat arttırmaktadır.Ayrıca gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark
olmasa da şimdiki gebelikte hipotiroidi, dekolman riskini 4,037 kat,hipertroidi :2 kat
,gestasyonel hipertansiyon :1,33 kat ,GDM:4,074 kat,koryoamniyonit:2,547 kat ve
erken membran rüptürünün 1,276 kat artırdığını tespit ettik.
SONUÇ: Çalışmamızda dekolman riskini,preeklampsinin dört kat ve
IUGR’nın üç kat artırdığını ve çalışma grubunda abruptio plasentanın 32.haftada
daha sık olduğunu tespit ettik.Bu bulgular, travma dışındaki abruptio plasenta
nedenlerinin çoğunun, plasental gelişimi bozarak etkili olduğunu düşündürmektedir.
Bu nedenle , plasenta-fetus gelişimişimi ve bu süreçte annenin oynadığı rolün
bilimsel çalışmalarla kanıtlanması gerektiğini düşünoyoruz.
83
7.KAYNAKLAR
1.Hall DR.Abruptio Placentae and Dissminated Intravascular
Coagulopathy.Semin Perinatol 2009;33:189-195.
2.Deparment of Health(2004)Whi mothers die:Areport on confidental enquiries
into maternal deaths in the United Kingdom 2000-2002,London,the stationary Office.
3.Ngeh N ve Bhide (2006) Antepartum haemorrhage.Curr Obstet
Gynecol,16:79-83.
4.Chichakli LO,Atrash HK,Mackay AP,Musani AS,Berg BJ:Pregnancy-related
mortality in the United States due to haemorrhage:1979-1992. Obstet Gynecol
1999;94:721.
5.Madazlı R.Plasenta.s.325-326,Nobel Tıp Kitapevleri,İstanbul,2008.
6.Oyelese Y ve Ananth CV (2006) Placental Abruption.Obstet
Gynecol.108:1005-16
7.Matsuda Y,Maeda T,Kouna S(2003) Comparison of neonatal outcome
ıncluding cerebral palsy between abruptio placenta and placenta previa.Eur J Obstet
Gynecol Reprod Biol ,106:125-129.
8.Feinberg RF,Kliman HJ,Cocwood LH(1991) İs oncofetal fibronectin a
trophoblast glue for human implatation.Am J Pathol,138:537-542.
9.Faber JJ,Barbara A(1992) Convention for reporting amniotic pressure.Eur J
Obstet Gynecol Reprod Biol,47:181.
10.Kramer MS,Usher RH,Pollack R,BodyM,Usher S (1997) Etiologic
determinante of abruptio placentae.Obstetrics and Gynecology,89:221-6
11.Harrington K,Cooper D,Lees C,Hecher K,Campbell S (1996) Doppler
ultrasound of the uterine arteries.Ultrasound Obstet Gynecol,7:182-8
12.Madazlı R.Plasenta.s.323-324,Nobel Tıp Kitapevleri,İstanbul,2008.
13.Dunlop AL,Jack BW,Bottalico JN,Lu MC,et al.The clinical content of
preconception care:women with chronic medical conditions.Am J Obstet Gynecol
Supplement to december 2008,pp:310-323.
14.Cunnıngham FG,Gant NF,Leveno KJ,Gılstrap LJ,Hauth JC,Wenstrom KD.
Williams Doğum Bilgisi,Nobel Tıp Kitapevleri,2005,s.831.
15.Marbury MC,Linn S,et al.The association of alcohol consumption with
outcome of pregnancy.Am J Puplic Health 1983;73:1165-1168.
84
16.Bartholomew RA.Haemorrhages of late pregnancy.With emphasis on
placental circulation and the mechanism of bleeding.Postgraduate Med 1961;30:397-
406
17.Dekker G, Robillard P. Preeclampsia: a couple’s disease with maternal and
fetal manifestations. Current Pharmaceutical Design, 2005; 11:699-710.
18.Sibai BM, , Dekker G, Kupferminc M. Preeclampsia. Lancet, 2005; 365:785-799.
19.Working Group on High Blood Pressure in Pregnancy. National High Blood
Pressure Education Program Working Group Report on High Blood Pressure in
Pregnancy: consensus report. Am J Obstet Gyncol, 1990; 163:1689-72.
20.Mohaupt M. Molecular aspects of preeclampsia. Mol Asp Med, 2007;
28:169-191.
21.Dekker G, Sibai B. Etiology and pathogenesis of preeclampsia: current
concepts. Am J Obstet Gyncol, 1998; 179:1359-75.
22.Peters B, Whittall T, Babaahmady K, Gray K, Vaughen R, Lehner T. Effect
of heterosexual intercourse on mucosal alloimmunisation and resistance to HIV-1
infection. Lancet 2004; 363:518-24.
23.Marti JJ, Hermann U. Immunogestosis: a new etiologic concept of essential
EPH gestosis, with special consideration of primigravid patient. Am J Obstet Gyncol,
1977; 128:489-93.
24.Klonoff-Cohen HS, Savitz DA, Cefalo RC, McCann MF. An epidemiologic
study of contraception and preeclampsia. JAMA. 1989; 262:3143-7.
25.Saftlas AF, Levine RJ, Klebanoff MA, Martz KL, Ewell MG, Morris CD, et al.
Abortion, changes paternity, and risk of preeclampsia in nulliparous women. Am J
Epidemiol. 2003; 157:1108-14.
26.ACOG (2000) Pratice Bulletin,Intrauterine Growth Restriction.Number 12.
27.RCOG (2002) The investigation and management oft he small for gestation
age fetus.Guedeline No.31.
28.Brodsky D,Christou H (2004) Current concept in Intrauterine Growth
Restriction.J İntensive care Med,19;307-319.
29.Lin CC,Su SJ,River LP (1991) Comparison of associated high-risk factors
and perinatal outcome between symmetric and asymmetric fetal intrauterine growth
restriction.Am J Obstet Gynecol,164:1535-1541
30.Madazlı R.Plasenta.s.202-203,Nobel Tıp Kitapevleri,İstanbul,2008.
85
31.Rasmussen S,Lorentz M,Dalaker K.Outcome of pregnancies subsequent to
placental abruption,a risk assesment.Acta Obstet Gynecol Scand 2000;79:469-501.
32.Madazlı R.Plasenta.s.2005-206,Nobel Tıp Kitapevleri,İstanbul,2008.
33.Maulik D (2006) Fetal Growth Restriction:The Etiology.Clin Obstet
Gynecol,49:228-235.
34.Tower C,Baker P (2006) Reviews in Gynaecological and Perinatal Pratice
6;99-105
35.Gornal AS,Kurinezuk JJ,Konje JC (2003) Antenatal dedection of a single
umblical artery:does it matter? Perinatal Diagn,23:117-123.
36.Berghella V:Prevention of recurrent fetal growth restriction.Obstet Gynecol
2007;110:904-911
37.Ergaz Z,Avgil M,Ornoy A (2005) Intrauterine growth restriction-Etiology
and consequences:What do we know about the human situation and experimental
animal models?Reproductive Toxicology,20:301-322.
38.ACOG (2002) Pratice Bulletin , Perinatal Care at the Threshold of
Vability. Number 38
39.Nordenvall M , Ullberg U , Laurin J ve ark. ( 1991) Placental morfology in
relation to umblical artery blood velocity waveforms . Eur J obstet Gynecol Reprod
Biol, 40 : 179-190
40.Chaddha V , VieroS , hoppertz B Kingdom J ( 2004) Develop mental
biology oft he placenta and the origins of placental insufficiency. Seminar Fet
Neonatal Med, 9: 357-369
41.Madazlı R.Plasenta.s.321-322,Nobel Tıp Kitapevleri,İstanbul,2008.
42.Madazlı R, Kucur M, Gezer A, Isman F, Bulut B. Chitotriosidase and YKL-
40 in normal and preaaclamptic pregnancies. Int J Gynecol Obstet, 2008; 100:239-
243.
43.Neilson,JP (2007) İnterventions for treating placental abruption (Review)
The cochrane Collaboration,2007.
44.Fraser R,Watson R.Bleeding during the later half of pregnancy.In Chalmers
I (ed) :Effective care in pregnancy and childbirth.London,Oxford university
press,1989.
45.Madazlı R.Plasenta.s.324-325,Nobel Tıp Kitapevleri,İstanbul,2008.
86
46.Glantz C ve Purnell L (2002) Clinical utility of sonography in the diagnosis
and treatmen of placental abruption. J Ultrasound Med,21:837-40
47.Karegard M, gennser G. incidence and recurrence rate of abruptio
placenta in Sweden . obstet Gynecol 1986: 67: 523-8
48.Seski JC,Compton AA.:Abruptio placentae following a negative oxytocin
challenge test.Am J Obstet Gynecol 125:276,1976
49.Konge JC ve Taylor DJ ( 2006) Bleeding in late pregnancy. James DK ,
stcer PJ, Weiner CP, Gonik B ( eds), high Risk Pregnancy. Manegement options .
50.Saliho HM, Bekan B, Aliyu MH ve ark. ( 2005) Perinatal mortality
associated vith abruptio placenta in sinpletions and multiples AM J obstet Gynecol,
194: 225-30.
51.Gonen R, Hannah ME, Millipan JE. Does prolonped preterm premature
rupture oft he membranes predispose to anruptio placenta . Obstet Gynecol 1996:
88: 309-18 ( Meta-analysis)
52.Saliho HM, Bekan B, Aliyu MH ve ark. ( 2005) Perinatal mortality
associated vith abruptio placenta in singletions and multiples AM J obstet Gynecol,
193: 198-203
53.Nath CA,Ananth CA,Smulin SJ,et al.Histologic evidence of inflammation
and risk of placental abruption.Am J Obstet Gynecol 2007;197:319.e1-319.e6.
54.Meis PJ. Goldenberg RL, Mercer B et al. The preterm prediction study:
Signifacance of vaginal infections. Am J obstet Gynecol 1995: 173-123.
55.Meistman JH , Hyperthyroidism in pregnancy. Clin obstet 1997: 40: 45-
64
56.ACOG. Thyroid disease in pregnancy obstet Gynecol 2002: 100: 387-96
57.Klein RZ, Haddow JE, Faix JD , et al. Prevalance of thyroid deficiency in
pregnant women. Clin Endocrinal 1991: 35: 41-6.
58.Leung AS, Millar LK et al. Perinatal outcome in hypothyroid pregnancies
obstet gynecol 1993: 81: 349- 553.
59.Haddow JE , Palomaki GE, Allan WC et al. Maternal thyroid deficiency
during pregnancy an subseguent neuroposy chological devolopment oft he child N
Eng J Med 1999: 341: 549-55.
60.Stella CL ve Sibai BM ( 2006) . Thrombophilia and Adverse Mternal
perinatal outcome Clin obstet Gynecol, 49: 850-860
87
61.Kujovich ( 2004) Thrombophilia and pregnancy complications Am J obstet
Gynecol 191. : 412-424
62.Madazlı R.Plasenta.s.228-229,Nobel Tıp Kitapevleri,İstanbul,2008.
63.Makatsariya A, asherson RA , Bitsadze V, Baimuradovd S , Akinshin S (
2006) Catastrophic antiphospholipid ( Ashersons) syndrome and genetic
thrombophilic disordes in obstetrics. Autoimmun Rev, 6 : 89-93
64. Hanly JG ( 2003) Antiphospholipid syndrome an overwiew. CMAJ, 168:
1675-82
65.Rey E, Kahn SR, David M, Shries L, Thrombophilic dicorders and fetal
loss a metaanalysis lancet 2003: 361: 901-8
66.Exacoustos C, Rosati P. Ultrasound diagnosis of uterine myomas and
complications in pregnancy obstet Gynecol : 1993: 82-97
67.Fleischer A.C, Manning FA ,ve ark.Obstetrik ve jinekolojik sonografi.Çeviri
editörü Atıl Yüksel,s.189,2000.
68.Fox H.Pathology of the placenta.Philadelphia:Saunders:1987
69.Benırscke K,Kaufmann P,Baergen RN.Pathology oft he human
placenta.Fıfth edition,2006:617-620.
70.Bartholomew RA.Haemorrhages of late pregnancy.With emphasis on
placental circulation and the mechanism of bleeding.Postgraduate Med 1961;30:397-
406
71.Cunnıngham FR,Gant NF,Leveno KJ,GılstrapIII LC,Haut JC,Wenstrom
KD.Williams Doğum Bilgisi,Nobel Tıp Kitapevleri,2005,s.831-832
72.Werler MM:Teratogen update:Smoking and reproductive
outcomes.Teratology 1997;55:382
73.Chasnoff IJ,Landress HJ,Barret ME:The prevalence of illicit drug or alcohol
use during pregnancy and the discrepancies in mandatory reporting in Pinellas
country,Florida.N Eng J Med 1990;322:1202
74.Crosby WM,Syınder RG,Snow CC,Hanson PG,Impact injuries in
pregnancy,1.Experimental studies.Am J Obstet Gynecol 101:100,1968.
75.Goodwin TM,Breen MT:Pregnancy outcome and fetomaternal hemorrhage
after noncatastrophic trauma.Am J Obstet Gynecol 162:665,1990
76.Ananth CV , Berkowitz GS, Savitz DA, Capinski RH: Placental Abruption
and addverse perinatal outcomes. JAMA 1996: 282: 1646.
88
77.Mattor F, Sibai BM: Eclampsia: vııı. Risk factors for maternal morbidity.
Am J obstet Gynecol 2000: 182-307
78.Report of the National High Blood Pressure Education Program Working
Group Report on High Blood Pressure in Pregnancy. Am J Obstet Gyncol, 2000;
183:1-22.
79.Barton JR,,O’Brien JM,Berger NK,Jacques DL,Sibai BM.Mild gestasyonal
hypertension remote from term:progression and outcome.Am J Obstet Gynecol
2001;184:979-83.
80.Martin JN Jr,Files JC,Blake PG,Perry KG Jr,,Morrison JC,Norman
PH:Postpartum plasma exchange for preeclampsia-eclampsia as HELLP
syndrome.Am J Obstet Gynecol 1995;172:1107.
81.Sibai BM.Diagnosis,controversies and management oft he HELLP
syndrome. Obstet Gynecol 2004;103:981-91.
82.Sibai BM. İmitator of severe preeclampsia obstet Gynecol 2007: 109: 956-
66
83.Midgley DY, Hardrug K: The mirror syndrome Eure J obstet Gynecol and
Reprod Biol 2000: 8:201
84.Duthie SJ, Walinshaw SA: Parvovirus associated fetal hydrops: reversal
of pregnancy induced proteinuric hypertension by in utero fetal thansfusion. Br j
obstet Gynecol 1995: 102: 1011
85.Stella CL,Malik MD,Sibai BM.HELLP syndrome:an atypical
presentation.Am J Obstet Gynecol 2008:e.1-e.6.
86.Martin Jn JI: Rinchart BK, May WL, Magane FF et al. The spectrum of
severe preeclampsia : comporative analysis by HELLP syndrome classification Am J
obstet Gynecol 1999: 180: 1373-84
87.Sibai BM. The HELLP syndrome Much ado nothing? Am J obstet Gynecol
1990: 162: 311-6
88.Sibai BM.Diagnosis,controversies and management oft he HELLP
syndrome. Obstet Gynecol 2004;103:981-91.
89.American college of obstetricans and Gynecologist intrauterin growth
restriction Washington, DC: American college obstetricians and gynecologist: 2000.
89
90.Wilkins-Haug L,Quade B,Morton CC.Confined placental mosaicisim as a
risk factor among newborns with fetal growth restriction.Prenatal Diagn 2006;26:428-
32.
91.Crasy K,Resnik R,et al.Maternal fetal medicine 2009:733-738.
92.Shim JY,Jun K,Jung BK et al.Vascular endothelial growth factor gene+936
C/T polymorphism is associated with preeclampsia in Korean women.Am J Obstet
Gynecol 2007;197:271.e1-271.e4
93.Dommisse J, titman AJ: Placental bed biopsies in placental abruption.
BJOG.99:651-654,1992.
94.Harrington K,Cooper D,Lees C,et al:Doppler ultrasound oft he uterine
arteries.Ultrasound Obstet Gynecol 7:182-188,1996.
95.Kaufman P ve Kingdom J (1999) development oft he placental and ist
circulation.In Rodeck CH ve Whittle MJ(eds)Fetal Medicine basic Science and clinical
pratice.Churchill and Livingstone,London.pp93-100.
96.Nikas G (2000) Endometriyal receptivity changes in cell-surface
morphology.Semin Reprod Med,18:299-235.
97.Nages H (1997) Activation mechanism of matrix metalloproteinases. Biol
Chem. 378: 151-160
98.Madazlı R.Plasenta.s.18-19,Nobel Tıp Kitapevleri,İstanbul,2008.
99.Wegmam TG, Ln H, Guilbert L, Mossmenn TR ( 1993) Bidirectional
cytokine interactions in the maternal-fetal relationship: is saccesful pregnancy a TH2
phenomenon ? immunal Today 14: 353-356
100.Piccinni MP. Belon İL, Livic ve ark ( 1998) Defective production of both
leukemid inhibitory factor and Type 2 t-helper cytokines by decidual t cells in
unexplaned recurreol abortions Nat med, 4: 1020-1024.
101.Goldman-Wohl D ve Yapel S ( 2002) Regulation of trophoblast invasion
from normal implantation to preeclampsia mol cell endocrinal, 187: 233-238
102.Watari H, Opiso Y, Abc K ve ark ( 1996) Dome formation induced by V-
H-ras oncogene in a human shoriocarcinoma cell line. Placenta, 17: 443-449
103.Huppertz B ( 2007) The feto-maternal interface: setting the stape for
potential immune interactions Semin immunopathol, 29: 83-94
90
104.Kemp B, kertschansko S, Kady mov M ve ark. ( 2002) İnvasive depth of
extravillous trophoblast correlates with celluler phenotype a comparison of intra and
extrauterin implatasyon sites. Histochem cell Biol, 117: 401-414
105.Jauniaux E, Watson AL, hempstock J ve ark. ( 2000) Onsel of maternal
arterial blood flow and placental oxidativ stress a possible factor in human eurly
pregnancy failure Am J, pathol 157: 2111-2112
106.Lunghil , Ferret: ME, Medici S, Biandi C, VesceF ( 2007) Control of
human trophoblast function, Reprod Biol Endocrinol, 5:6-20
107.Lyall F, ( 2005) Priming and Remodelling of human placental bed. Spiral
arteries during pregnancy-A Review. Placenta, 19: 26-34
108.Ramsey EM ve Donner MW ( 1980) Placental vasculature and
circulation. Stuttgart. Georg Thieme Publishus, 101pp
109.Pijnenborg R,Vercruysse L,Hanssens M (2006) The Uterine Spiral
Arteries In Human Pregnancy:Fact and Controversies.Placenta,27:939-958.
110.Madazlı r, Budak E, Calay Z, Aksu MF ( 2000). Corelation between
placental bed biopsy finding, vascular cell adhesion molecule ( VCAM-1) and
fibronektin levels in preeclampsia. BJOG, 107: 514-518
111.Pijnenborg R,Vercruysse L,Hanssens M (2006) The Uterine Spiral
Arteries In Human Pregnancy:Fact and Controversies.Placenta,27:939-958.
112.Poole TJ, ve Coffin JD (1989) Vasculogenesis and angiogenesis :two
distinct morfogenetic mechanisms establish embryonic vascular patern. J Exp
Zool,251:224-231.
113.Dvorak HF, Brown LF, Detmar M, Dvorak Am ( 1995) Vascular
permeability factor VEGF microvascular hypopermeability and angiogenesis Am J
Dathol, 146: 1029-1039
114.Ahmed A ve perkins J ( 2000) Angiogenesis and intrauterine growth
restriction Bo illiere’s clinik obstet Gynecol, 14: 981-998
115.Suri C, Mc Clain, Thueston G ve ark ( 1998) Yancopoules GD increased
vascularisation in mice overexpressing angiopoietin-1 Science, 282: 468-471.
116.Demir R, kayısli UA, Cayli S, Hupprtz B ( 2006) Sequentrial steps during
vasculogenesis and angiogenesis in the very eurly human placenta. Placenta, 27:
535-539
91
117.Benir schine K ve Kautmann P ( 1995) Phatology of Human placenta.
London: Springer Verlag
118.Wheeler T, Elcock CL, Anthony FW ( 1996) VEGF ( 121) induced
proliferation of vascular endothelial cells and expression of FLK-1 without acting
lymphatic vessels oft he chorioallantoic membrane. Devel Biol , 176: 76-85
119.Aagard-Tillery KM, Silver R, Dalton J ( 2006) immunology of normal
pregnancy. Semin Fet Neonatal Med. 11: 279-295
120.Hunt JS, ( 2006) Stranger in a strange land. Immunal Rev, 231: 36-47
121.Loke YW ve King A ( 2001) HLA Class1 molecules in implantation. Fet
Mat
Med Rev, 12: 299-314
122.Loke YW, ve King A(2001) HLA Class I molecules in implatation.Fet Mat
Med Rev,12;299-314.
123.Afzali B, Lechler RI, Hermandez-Fuentez MP ( 2007) Allorecognition
and the alloresponse: Clinical implication. Ti ssu Antigens, 69: 545-556
124.Fuji T, İsbitani A, geraphty DE ( 1994) A solubl form oft he HLAG antigen
is encoded by a messenger ribonucleic acid containing intron J İmmunol, 153:
5516-24
125.Le Maoult J, Rouas-Freis N, carosella ED ( 2005) immuno-tolerogenic
function of HLA-G : Relevance in transplantation and oncology. Autoimmunity
Reviews, 4: 503-509
126.de Vries JIP, Dekker GA, Huıjpens PC ve ark( 1997)
Hyperhomocysteinemia and protein S deficiency in complicated pregnancyes BJOG,
104: 1248-54
127.Tikkanen M, Hamalainen E, Nuutila M ev ark ( 2007) Elevated maternal
second trimester serum alpha-fetoprotein as a risk factor for placental abruption.
Prenatal Diagn, 27: 240-243
128.Dugoff L, Hobbins JC, Malone FD ve ark( 2004) Trimester maternal
serum PAPP-A and Free-beta subunit human shorionic gonadotropin concertrations
and study ( the Fastertrial) Am J obstet Gynecol , 191: 1446-51
129. Salahaddin S, Lee Y, Vadnais M, et al. Diagnostic utility of solubl fms-like
tyrosine kinase 1 and soluble endoplin in hypertensive diseases of pregnancy. Am J
obstet Gynecol 2007, 197: 28.e1-28e6.
92
130.Vatten LJ, Eskild A, Nilsen Til, Jeanson S, Jenum PA, Staff AC. Changes
in circulating level of angiogenic factors from the first to second trimester as a
predictors of preeclampsia Am J, obstet Gynecol 2007: 196: 239e1-e6
131.Maynard SE, Min JY, Merchan J et al. Excess sFLt-1 may contribute to
endothelial dysfunction hypertension and proteinuria in women with preeclampsia J
Clin invest 2003: 111: 649-58
132.Lindheimer MD.Unraveling the mysteries of preeclampsia.Am J Obstet
Gynecol 2005;193:3-4.
133.Paida MJ,Ku DW, Ankel YS.Screening and management of inherited
thrombophilia in the setting of adverse pregnancy outcome.Clin Perinatol
2004;31:783-805.
134.Sanchez SE,Pacora PN,Farfan JH,Fernandez A,Qiu C,Ananth
CV,Williams MA.Risk factors of abruptio placentae among peruvian women.Am J
Obstet Gynecol 2006;194:225-30
135.Public Healt Service ( 1997) Health Resources and Services
Administration. Clild Health USA. 97-48.
136.Nowak R ( 1995) New push to reduce maternal mortality in poor
countries. Science, 269: 780-2.
137.Sibai BM, Lindheimer M, et al. Risk factor for preeclampsia, abruptio
placenta and adverse neonatal outcomes among women with chronic hypertension.
N Engl J Med . 1998: 339: 667.
138.Kominsky LM, Ananth CV, Prasad V et al. The influence of maternal
cigarette smoking on placental pathology in pregnan cies complicated by abruption
Am J obstet gynecol 2007, 197-275e1-275e5.
139.Sanchez SE,Pacora PN,Farfan JH,Fernandez A,Qiu C,Ananth
CV,Williams MA.Risk factors of abruptio placentae among peruvian women.Am J
Obstet Gynecol 2006;194:225-30
140.Mehendale R,Hibbard J,Fazleabas A,Leach R.Placental angiogenesis
markers sFlt-1 and PIGF:response to cigarette smoke. Am J Obstet Gynecol
2007;197:363.e1-363.e2.
141.Peltier MR, Ananth CV, ist he association of maternal smoking and
pregnancy induced hypertension dependent on fetal growth? Am J obstet Gynecol
2007, 196: 532.e1-532e6.
93
142.Leunen K, HallDR. Odendial HJ et al. The profile and compliications of
women with placental abruption and intrauterin death . J Trop Pediatr 2003; 49: 231-
234.
143.Towers CV,Pircon RA,Heppard M:Is tocolysis safe in the management of
third-trimester bleeding? Am J Obstet Gynecol 1999;180:1572-1578.
144.Cunnıngham FR,Gant NF,Leveno KJ,GılstrapIII LC,Haut JC,Wenstrom
KD.Williams Doğum Bilgisi,Nobel Tıp Kitapevleri,2005,s.628-629.
145.Pritchhard JA,Mason R,Corley M,Prithard :Genesis of severe placental
abruption.Am J Obstet gynecol 108:22-27,1970
146.Sibai BM:Diagnosis,controversies,and management of HELLP
syndrome.Obstet Gynecol 2004;103:981-991.
147.Moscardo F, Perez F, de la Rubia J, Balerdi B, Lorenzo J, Senent ML et
al. Successful treatment of severe intraabdominal bleeding associated with
disseminated intravascular cuagulation using Fvıı. Br J Heamatol 2001. 113: 174-
176.
148.Sabieszczyk S, Breborowicz G, Platicanov V, Tahchev S, Kessler CM,
recombinant factor vııa in the management of postpartum bleeds: an audit of clinical
use. Acto obstet Gynecol 2006: 85: 1239-1247 .
149.Vincent JL,Rossaint R,Riou R,Ozier Y,Zideman
D,SpahnDR.Recommendation on the use of recombinant activated factor VII as an
adjunctive treatment for massive bleeding-a European perspective.Crit care
2006;10:1-12.
150.Sibai BM.İmitator of severe preeclampsi.Semin Perinatol. Elsevier
2009:196-204.
151.Sibai BM.İmitator of severe preeclampsi.Semin Perinatol. Obstet Gynecol
2007;109:956-960.
152.Pereira S,O’Donohue J,Wendon J,Williams R:Maternal and perinatal
outcome in severe pregnancy related liver disease J Hepatol 1997;26:1258-1262.
153.Reyes H: Acute fatty Liver of pregnancy. Clin Liver Dis 3: 69-81, 1999.
154.Rofasri AG, Srehta R, Mitchell J AFLP: An overview J obstet Gynecol 27:
237-240, 2007.
94
155.Martin JN gr, Bailey AP. Rebberg JF, et all. Thorombotik
thorombocytopenic purpura in 166 pregnancies, 1955-2006 Am J obstet Gynecol
199: 98-104, 2008.
156.Moake JL, Thorombotic microangiopathies. N Engl J Med 347: 589-600,
2002.
157.George JN, Terell DR, Swisher KK, et al. Lessons learned from the
oklahoma TTP-HUS registry. J Clin Apher 23. 129-137, 2008.
158.George JN:Thrombotic thrombocytopenic purpura.N Eng J Med
2006;354:1927-1935.
159.Bartz C, Brandenburg V, Rath W: is Von-Willebrand-cleaving protease
( ADAMTs-I3) useful in differentiating HELLP frem TTP. Hypertens pregnancy 23 (
Suppl1) : Abstract no: 69, 2004.
160.Strasser SM,Kwee A,Fijnheer R,,et al:Transient severe fetal heart rate
abnomalities in pregnancy complicated by thrombotic thrombocytopenic
purpura.Obstet Gynecol 111:517-521,2008.
161.Ticani A,Bompane D,Danieli E,et al:Pregnancy,lupus and antiphospholipid
sydrome (Huges Syndrome).Lupus 15:15761160,2005.
162.Kang AH, Graves CR, : Herpes Simplex hepatitis in pregnancy: A case
report and review of the literature obstet Gynecol 54: 463-468, 1991.
163.Mabie WC, Barton JR, Sibai BM, Septic shock in pregnancy obstet
Gynecol 90.: 553-561, 1997.
164.Fernandez-Perez ER, Salam S, Pendem S et al. Sepsis during
pregnancy. Crit care Med 33: 5286-5293, 2005.
95
8.EKLER
EK-1:Çalışma grubu hastaları
Adı,Soyadı Protokol Tarih
S,M 17099 07.07.2009
N,D 8522 03.04.2009
S,G 2338 27.01.2009
S,A 8159 06.03.2009
N,Y 350 05.01.2009
S,B 18878 01.07 .2009
G,Ö 16905 14.07.2009
A,M 484 06.01.2009
H,Ü 12186 14.05.2009
N,E 13583 30.05. .2009
Ş,S 26979 29.12.2008
A,G 12211 29.07.2008
G,Ö 35938 26.05.2009
N,Y 350 15.11.2008
G,T 23236 29.07.2008
A,G 23504 14.05.2009
K,Ç 36 19.12.2008
A,U 6372 30.07.2008
Y,B 15538 20.06.2009
İ,P 4688 14.10.2008
96
S,A 8159 30.03.2009
Ö,D 02.03.2009
S,N 27945 1709.2008
F,K 14891 14.06.2009
M,A 27204 13.09.2008
E,I 09.12.2008
F,T 27213 09.09.2008
B,U 02.09.2008
N,T 27203 04.09.2008
N,B 21.02.2009
D,A 17.03.2009
H,İ 26979 06.09.2008
E,A 12.03. 2009
S,A 31.02.2009
T,B 21.02.2009
H,T 26634 15.02.2009
S,Y 18.02.2009
N,C 26.05.2009
S,D 201 11.01.2009
K,A 21.01.2009
S,C 27.01.2009
G,D 3489 09.02.2009
Z,Y 3287 06.02.2009
97
B,T 2317 27.01.2009
Y,E 1920 22.01.2009
Ş,Y 2468 28.01.2009
S,Y 3468 09.02.2009
F,Ç 5224 27.07.2008
A,G 03.02.2009
Ş,B 10243 22.04.2009
G,D 8729 07.04.2009
İ,E 10237 22.04.2009
H,D 10501 21.04.2009
A,M 9980 20.04.2009
H,Ü 10310 24.04.2009
S,B 10347 24.04.2009
N,K 10447 25.04.2009
A,Z 10551 22.04.2009
E,G 10715 28.04.2009
E,Ö 1114 0305.2009
Y,M 379 05.01.2009
E,Ç 13160 26.05.2009
H,Ö 13209 26.05.2009
A,Ş 13879 03.06.2009
S,G 12985 11.12.2008
A,Ç 23503 01.08.2009
98
E,Ç 13973 23.06.2009
G,A 15925 24.06.2009
Y,A 14263 07.06.2009
N,Y 14796 13.06.2009
G,D 14509 19.06.2009
E,S 14508 09.06.2009
H,K 27900 16.09.2008
G,H 31881 03.11.2008
E,Y 32268 06.11.2008
Z,K 27594 13.09.2008
P,E 15304 18.06.2009
E,T 15143 16.06.2009
S,Y 15203 17.06.2009
K,Y 15249 17.06.2009
Ş,Ç 32500 10.11.2008
C,U 32157 05.11.2008
A,A 27.11.2008
K,B 31947 03.11.2008
S,Ç 28554 24.09.2008
G,A 28311 21.09.2008
E,Ö 29458 27.09.2008
S,T 28612 25.09.2008
A,K 27613 13.09.2008
99
F,Z 32667 13.11.2008
H,A 4695 22.02.2009
D,K 5934 07.03.2009
S,B 7019 19.03.2009
F,K 4033 15.02.2009
Ö,B 6064 09.03.2009
D,K 8142 31.03.2009
A,T 16394 28.06.2009
S,Ç 35276 24.05.2009
G,B 30394 16.10.2008
A,K 5733 05.03.2009
N,Ö 27777 16.09.2008
Ç,Y 12557 20.05.2009
K,T 35480 13.12.2008
Ö,P 27.12.2008
A,S 35462 13.12.2008
M,M 13559 30.05.2009
A,G 13602 30.05.2009
F,M 35918 06.08.2008
F,K 37157 31.12.2008
H,A 469 22.02.2009
N,A 36210 20.12.2008
A,K 11916 12.05.2009
100
EK-1:Kontrol grubu hastaları
Adı,Soyadı Protokol Tarih
N,S 16842 2009
B,Y 16271 26.06.2009
H,A 144 09.06.2009
A,E 16099 25.06.2009
B,B 17072 2009
N,Ö 17255 08.07.2009
K,D 16284 27.06.2009
Ö,E 16275 26.06.2009
R,B 16287 27.06.2009
S,G 16311 27.06.2009
D,Ç 16091 25.05.2009
Ş,K 16187 26.06.2009
S,T 16146 25.06.2009
Z,U 16148 25.06.2009
Z,İ 16177 26.06.2009
K,D 16137 25.06.2009
G,E 8665 06.04.2009
A,Y 15742 22.06.2009
S,G 16182 27.06.2009
T,K 16195 26.06.2009
Z,S 16225 26.06.2009
101
A,B 16154 25.06.2009
B,G 16160 26.06.2009
A,A 15901 23.06.2009
H,B 16105 25.06.2009
F,S 5375 01.03.2009
D,K 5901 2009
A,A 8685 2009
G,E 8665 06.04.2009
S,A 8683 06.04.2009
S,Y 8712 2009
Z,A 8744 07.04.2009
E,D 10357 24.04.2009
R,M 10398 24.04.2009
E,Y 10436 2009
D,D 10439 2009
S,K 5345 2009
M,K 5346 01.03.2009
A,T 16773 02.02.2009
S,E 16509 29.06.2009
G,A 16481 26.06.2009
E,Y 16623 01.07.2009
M,D 16675 01.07.2009
B,M 16216 26.06.2009
102
G,Y 16787 03.07.2009
G,D 16665 01.07.2009
B,B 16672 01.07.2009
Ş,T 16673 01.07.2009
R,D 16464 30.06.2009
H,S 10992 01.05.2009
P,K 6296 2009
L,Ç 16661 01.07.2009
F,A 10897 2009
Y,Ö 11043 2009
S,A 17107 07.07.2009
Y,V 16771 02.07.2009
E,Y 17085 06.07.2009
B,A 17259 08.07.2009
F,A 17234 07.07.2009
N,T 17133 06.07.2009
E,R 17232 07.07.2009
S,S 17098 06.07.2009
H,S 17079 06.07.2009
N,S 17203 07.07.2009
F,D 17131 2009
H,Y 17104 2009
E,R 16922 04.07.2009
103
A,K 16941 04.07.2009
Ü,K 16975 05.07.2009
S,A 16898 04.07.2009
N,M 16988 04.07.2009
Ş,Ü 16932 04.07.2009
V,D 17043 06.07.2009
S,B 16867 03.07.2009
H,Ş 16954 05.07.2009
A,M 16996 05.07.2009
Z,B 16936 04.07.2009
N,O 16933 04.07.2009
A,K 16827 2009
N,T 10717 28.04.2009
Z,E 17383 09.07.2009
F,T 13359 2009
N,Y 17390 09.07.2009
B,A 1721 2009
D,T 17434 09.07.2009
S,A 17298 08.07.2009
A,K 16541 30.06.2009
N,K 6586 2009
M,K 17397 09.07.2009
K,G 17401 09.07.2009
104
S,K 17396 09.07.2009
Z,K 17392 09.07.2009
S,A 16898 04.07.2009
A,Y 17405 09.07.2009
A,K 27006 2009
Z,D 6881 2009
S,E 6990 2009
S,A 11779 2009
F,B 17623 2009
F,K 17601 2009
S,D 11798 2009
E,E 11784 2009
N,U 11602 2009
E,A 11750 2009
L,B 11815 2009
G,P 11836 2009
S.T 11781 2009
M,G 11850 2009
E,Ç 11763 04.05.2009
N,K 11788 2009
D,G 11794 2009
M,D 11620 2009