PiR SULTAN ABDAL · 2019-02-07 · Pir Sultan Abdal'ı Sabahattin'in ne denli sevdiğini bi ze...
Transcript of PiR SULTAN ABDAL · 2019-02-07 · Pir Sultan Abdal'ı Sabahattin'in ne denli sevdiğini bi ze...
_. <( c m <( z <( � o en a: ·-
1 � ı ::J . ..J
)8 i m ::J � z ·-
� :ı: <( m <( en
SABAHATTİN EYUBOGLU
AZRA ERHAT ATiLLA ÖZKIRIMLI
ASlM BEZiRCi
cem yayınevi
Sabahattin Eyuboğlu
PiR SULTAN ABDAL
Kurucııaıı: otUZAKtc:AN
cem yay1nevl
B:ıskı: Özyurt Maıhaal:ılık isıanhul, Ağusıos I<J93 (
Tel: 522 <J5 19
Sunu:
PiR SULTAN ABDAL VE SABAHA TTI N EYUBOCLU
Yunus Emre kitabı basıld ıktan sonra, Sabahattin EyuboS)Iu'nun aynı biçimde bir Pir Sultan Abdal incelemesi yapmak istediğini sanıyorum. Sanıyorum demem tuhaf gelmesin: Eyuboğl u yazdığından, yazacağından söz etmezdi, öylesine alçak gönüllü ve kendi· kQnularında çekingen, az konuşur bir insandı ki, neler yazdığım, gece· leri sabaha kadar ne düşüncelere dalıp neler yarattığını biz ancak sabah makinesi başında biriken yazı dolu kAğ ıtları görünce anlardık. Ben evine gittiğimde usulca daklilosunun bulunduğu masaya yaklaşır, kendisi odada olmadığı zaman yapmayı yeğlerdim bu işi, çünkü ne yazdığını sorsam, neler hazırladığını öğrenmeye çal ışsam, kızar, gözlerini açar, une demek istiyorsun?• diye beni paylar ve konuyu değiştirirdi hemenceci k - bir şeyler buldum mu, ne olur alayım da temize çekeyim derdim. Kimi zaman peki der, kimi zaman hayır, daha bitmedi, bekle, d iye yanıt verirdi. Birkaç sayfa yazı koparabildim mi, eve koşar, hemen o her sözünden bal akan, insanl ık ve sevecenlik yayılan yazıları kana kana daktiloya alırd ım ve o gün ya da ertesi günü götürür verirdim ona. Şöyle bir bakar, eline sağlık gibi bir şey söylerdi. Sevinir miydi, sevinmez m iydi, belli etmez, yalnız bir bakışı, bir eline sağl ık deme-
5
si, ya da kırk yılda b ir kendi l iğ inden sen al bunları yaz demesi bi le büyük b i r mutlu luk iç inde bırakırdı beni. Ustama bir hizmette bulunmak, daha büyük b ir sevinç yoktu ben im iç in . Yunus Emre'yi anımsardım, hani tekkeye dümdüz odunlar taşımak olmuştu yıl lar yı l ı ereği . Sabahattin ' in dostlar çevresinde, onun dostluk, insan l ık ve sağtöre anlayış ına kendi b i r çabamızla katkıda bulunmak biz dostları iç in , nasıl d iyeyim, bir yarışma konusu olmuştu. Iyiyi güzel i yaratmakta onun düzeyine hiç bir zaman varamıyacağ ımızı b i l i rd ik hep, ama yoluna baş koymakla i nsan, daha çok insan olacağımızı ve böylelikle gerçek mutluluğa erişeceğimizi de hepimiz kendimizi bi ldiğimiz gibi bil i rd ik. Varl ığımızı ona gösterdiğ imiz ölçnde var edebi leceğimiz, onun insanl ıkta hiç şaşmaz, sağtörenin en iyisini, en değerli ve kal ıcısını göstermek ve yaymakta ona ne kadar uyarsak, o kadar iyi ve güzel insan olabileceğimiz tartışma götürmez b ir gerçek olmuştu biıdm iç in. Çabalıyorduk kendimizi Sabahatt in Eyuboğlu'na beğendirmeğe, sevd irmeğe. B i r aferi n in i aldık mı , el in i omuzumuza dayadı mı , bizi o sıcak dostluğu i le kucaklayıp öptü mü, dünyalar bizim olurdu. O eşsiz mutluluğu yı l lar yı!ı tadan b izler iç in Sabahattin Eyuboğluna özlemim izi giderecek tek çare ömrümüz oldukça onun yolunda yürümektir, bunu bil i ı iz hepimiz, mavi yolcular, can dostları bu büyük insanın.
Pir Sultan Abdal ' ı Sabahatt in ' in ne denl i sevdiğin i bize açıklamasına gerek yoktu . Pir Sultan Abdal bizim çevremizin de piri, ustası, örneği id i . Onun türkülerini okuduğumuz zaman şöyle b ir toplan ır, sesimizi ayarlar, tam uyumlu olmaya, bir insan ve insan l ık korosu oluşurmağa özen gösteri rd ik . Sesimiz göklere çıkardı, iç imize h ıçkırıklar ve acı göz yaşları dökülürdü ccGeçti dost kervanı, eylemen ben i» d iye seslendiğimiz zaman . .. sen de bu yayladan Dost 'a giderim" dediğimiz zaman, Dost Sabahattin
6
Eyuboğlu id i , o bizim yanımızda olduğu günler, geceler ona akardı gönlümüz dolu dolu. b i r gün olmıyacağın ı bilerek de önceden acısını, özlemin i duyard ık yana yana. Pir Sultan Abdal' ı söylemek b i r tapıma katı lmak gibi bir şeydi. inancımız iNSAN'a, insanl ığa id i . ccÇok keramet var insanda» d iye ezgi lendiğimizde kendimizi büyük b ir topluluğun b i r parçası duyar, bu duygu bizi yücelti r, güvenle varsıl laştırır, her acıya, her haksızl ığa, her yıkıma karşı koyacak güçte birer can olmamızı sağ lardı . P ir Sultan'ın türkülerin i hep bi l irdik belki, ama biri ç ıkıp da bize bir türküsünü yeniden söyledi mi, i lk kez duymuş gibi coşar. o söyleyeni sarar, öper, severdik , hep birden söylemeye can atar ve ancak söyledi kten sonra rahatlardık. B izlere Pir Sultan' ı yeniden söyleyenlerin. başında elbette ki Ruhi Su gelir, onun Pir Sultan'a değgin uzun plakı çıkmadan da, neler, ne Pir Sultan ' lar tanıımıştı bize. Ama yalnız Ruhi Su mu? B i r kez mavi yolculukta b ir gece Müntekim Ökmen bizim tekneden ayrı l ıp başka bir tekneyle kara dalgaların üstünde kayıp uzaklaşırken .. uyur id ik uyardılar»ı ta ötl3-lere dek yan kılatmamış mıydı? .. Lacivert gökte yıld ızlar kocaman yumurtalar gibi el imize düşecekti nerdeyse, deniz fış fış ötüyordu, sıcak kendi derimiz gibi tatlı ve doğal sarmıştı ben l iğ imizi, rahattık, rahat, bizi neye sayariarsa saysın lar insan olduğumuzu duyuyorduk, bi l iyorduk o gökteki ışınlar kadar aydın b ir bi l inçle. ccTevekkeltü talaallah·· d iye bağırdığım ızda da, başımızı b i r kaderci l iğe deği l , insan olma ve insanın bütün çi lesini çekmeye hazır ve gönüllü olma duygusuna eğmiştik, kararımızı vermişt ik biz, cfa.vamızın d ivana kalmasına razıyd ık, yalnız canların bir olması idi amacımız, ereğimiz.
Pir Sultan Abdal , bizden bunca yüzyıl önce yaşamış bir ozan, nası l oluyor da böyle ecd i le geti riyordu» bizi? Onun di l iyle, onun şi iriyle kendimizi bu luyor coşkuyla, kendimizi söyliyebi l iyorduk bi l inçle. Varl ığımızın g izlerin i o
7
açıkl ıyordu bize, hem kendimizi anl ıyor, hem de «ben bir yol oğluyum, yol sefi l iyim» derdirtabi l iyordu b i r araya dostluk yoluyla gelmiş bunca insana. O gizi , sanırım, şi irde bulmal ı. Pir Sultan Abdal bugünün insanın ı da yansıtabil iyorsa, onun yalnız b ir ozan deği l , b ir şai r olmasındandı r. Sabahattin Eyuboğlu Pir Sultan' ın halkın simgesi olduğu gerçeğine değinmiştir. Bu kitaba yazdığı -yazmağa başlayıp da b iti remediği- önsözde «halkı söylemiş, halkı söyletmiş» b i r halk şai ri olduğunu vurgular. Bu sorun Sabahattin Eyuboğlu i le en yakın dostları arasında öteden beri ateşli b i r tartışma konusu idi : P ir Sultan darağacına giderken mi söyledi , söyliyebildi bu sözleri, yoksa o öldükten sonra hal k mı söyledi onun adına, onu n ağzmdan? Hiç sini rlenmeyen, tartışmada ölçüyü kaçı�mayan, nesnel l iği ve dostluk havasın ı sürdürrneğe bunca özen gösteren Eyuboğlu, Pir Sultan bu şi irleri kendi m i yazdı, halka mı söyletti konusunda öfkelenmekten alamazdı kendini . Bunun yankısını yukardaki satırlarda bi le duyabi l i r okuyucu. Katı bir gerçekçil i!}e sarıl ı rdı bu tartışmada Eyuboğlu: darağacına g iden adam şiir söyleyemez, şi ir düşünmüş, ya da söylemiş olsa bile, kim ağzından bu dizeleri almış da aktarmıştır? Gerçeğe uymaz böylesi b ir varsayım. Yıl lar önce Pertev Boratav' la, başkalarıyla bu konuda yaptığı tartışmayı anımsardı Sabahattin Eyuboğlu, an latırdı 'Uzun uzun, sesinde b i r yakınmayla, b i r sitemle. N için bu kadar duyarlıydı bu konuda? Neden Pir Sultan'ı b i reyci l ikten arınd ı rmak ve topluma mal etmek için bu denl i çaba harcar, h ırçınlaşır, acımasız ve saldırgan olurdu? Halkı herşeyden, herkesten üstün tuttuğu, onu şairlerden de daha çok sevdiği için mi? Benci l l ikten, b ireyci l i kten tüm arınmış bir adamdı Sabahattin Eyuboğlu, ondan daha gerçek toplumcu bir insan düşünülemezdi. Acaba d i renmesi yaln ız bundan mı? Ben başka bir çözüm de önereceğim, okurla�ım bu çözüme ne değer biçerlerse biçsinler.
8
Sabahattin Eyuboğlu Pir Sultan Abdal' la özdeşleştirmişti kendi varl ığını , ama bi lerek, ama bi lmeden. Kendi çevresinde bir Pir Sultan Abdal olmuştu Sabahattin Eyuboğlu, onun gibi bir ulu, onun gibi bir bi lge, hal k usunu onun gibi yaşamış, özümsemiş, içermiş bir aydın kişi. öte yandan da alçak gönüllü lüğüne sınır ve ölçü yoktu Sabahattin Eyuboğlu'nun. Pir Sultan' ı bi reyci liğinden soymak, arındırmakla bir çeşit kendini soyuyor, arındırıyor, halkla �zdeşleşti riyordu. Kendi çevresinde hep örnek olduğıı, örnek davranışta bulunmayı ödev bi ldiği için toplum içinde kaynamış, toplumla kaynaşmış bir insan olarak görmek, yorumlamakla Pir Sultan' la kendi yorumunu da vermek, kendisinin de böyle yorumlanması gerektiğini bel irtmek istiyordu. Netekim tam başardı çevresinde bu görüş ve tutuma göre değerlendir i lmeyi, sayılmayı ve sevi lmeyi.
Ama Pir Sultan Abdal ' ın dramın ı , dAvasını , çi lesini bi lmiyor duymuyor muydu Eyuboğ lu? Kendi yaşadığı dram ı hiçbir zaman en Ufak bir bel i rtiyle açıklamak yönüne g itmemiştir. Içinde neler olup biterdi , kimse bi lmez. Oysa çok şeyler olup b iter, o rahat, keyifçi görünüşü altında kimsenin ummadığı içolgular dönüşürdü. Ama bunları öyle saklamasını başarırdı ki , en yakın dostları bile ayrımına varmaz, dost meclisine düşkün, rakı sofrasını her şeyden üstün tutan bir keyif adamı sanabil i rierdi Eyuboğlu' · nu. Netekim fırıldakları i le, mavi yolculukları i le, pazartesi toplantıları i le tam anlaşırmamışt ır daha bugüne bugün Sabahattin Eyuboğlu. Varsın anlaşılmasın daha, b i rgün gerçek benliği içinde ölümsüzleşecektir nası l olsa, bundan hiç kuşkunuz olmasın .
P ir Sultan Abdal, Sabahattin Eyuboğlu'nun insancalık anlayışını tamı tamına yansıtan b i r şaird i r. Onun içindir ki Eyuboğlu onun sözleri üstüne inceleme yapmaktansa, onu yaşamayı yeğlemiştir. Çok sevdiği , çok inandığı b ir dAvayı savunmaktansa, onu yaşamayı ve yak.ın larına yaşatma-
9
yı yeğlerdi Sabahattin. Pir Sultan'ı da dost türküleriyle yansıtmayı yeğ lememiş midir acaba? Koca koca
·kitaplar yaz
manın yararına pek inanmazdı ustamız . kendi yazmaktansa, b ize yazdırmaktan daha çok kıvanç duyardı. Pir Sultanla bir l ikte kendisin i de yaşatmıştır bize. Daha ne isterdi o adsız, ünsüz yaşamayı, kend inden çok sevdiği i nsanlara yalnız ve yalnız özveride bulunmayı her çabanın başında tutan o insanların insanı ulu kişi , o güzelim halk aydını? Ben de bu kitabı onun dostlarına, mavi yolculuğ3 çıkmış çıkacak bütün caniarına adıyorum.
O dünyadan gider oldu Kalanlara selam olsun!
10
Azra Erhat
PIR SULTAN ABDAL ÜZERINE
AUIIa Özklnmll
HALKIN DILINDEN
Asıl adı Haydar'dır Pir Sultan'ın. Aslı Yemen'dendir. Soyu da Hazreti Ali'nin torunlanndan İmam Zeynel-Abidin'e bağlanır. Ailesiyle Yıldız dağı eteklerindeki Banaz köyünde oturmaktadır.
Haydar yedi ya�ına geldiğinde, bir gün babası koyunlan önüne kattı, otlatmasını istedi ondan. Çocuktur, Yıldız dağı eteklerinde sürüyü atıatırken yoruldu. Başını bir taşa dayadı, uyuyakaldı. Dü�ünde bir ses duydu. Baktı, kar�ısında ak sakallı bir ihtiyar durur. Bil elinde dolu, bir elinde elma. İhtiyar dolu'yu uzattı önce Haydar'a, al oğlum bunu iç, dedi. Dolu'yu içti Haydar, damarlarına bir ate� yürüdü sanki. İhtiyar öteki elindeki elmayı uzattı sonra. Elmayı alırken ihtiyarın avucunun içinde y�il bir ben gördü Haydar. Balkıyıp.duran ye�il bir ben. O saat anladı ki k�ısındaki Hünkar Hacı Bektaş Veli'dir. Hemen sanldı, elini öptü. Pir, ııOğlum senin adın bundan böyle Pir Sultan olsun, dedi. «Adın dört bir yana yayılsın, sazının üstüne saz, sözünün üstüne söz gelmesin. Al ü evladın hakkını al-
11
mada Tann yardırnem olsıın. Adını ben verdim, yaşını Tann versin.ı1 Ve gözden kayboldu.
Akşam oldu, gün sabaha açıldı, Haydar evine dönmedi. Ailesi, konu komşu meraklandı. Araya araya buldular onu. Baktılar, Yıldız dağının et�indeki çimenlikte kendinden geçmiş uyurnakta. Güzel yüzü köpüte kesmiş. Anladılar Haydar'ın pir elinden dolu içti�ini. Uyandırdılar, eline bir saz verdiler. Can gözü açılan Haydar sazı alıp çalıp söylemeye başladı:
Pirim bana ismini bağışladı Deftere yazılelım bir dün içinde On iki kapılı şehre uğradım Yedi derya geçtim bir· dün içinde
Bir saatte yedi iklim dolandım Saat geçti karar kıldım uyandım Hikmeti görünce yine bulandım Biraz çalkalandım cihan içinde
O ruh girdi bana Haydar dost dedi Yaradandan nasibini istedi Sabahın Ay olup oturdum bir can içinde
"Alnıma yazıldı ak ile kara El defterin ko kendi dejterin ara Kudret ıssı hikmetini göstere Bugün mihman düştük bir can içinde
Pir Sultan'ım eydür menzil ıraktır Gülüp oynamanın sonu firaktır Şimdi geldik ama gitsek gerektir Şimdi geziniriz candn içinde
12
Sözü bitince durmadı. Bir daha vurdu sazuı teline:
Uyurken ii3tüme gelen erenler Gafil aç gözünü uyan dediler Serseri kalma bu cihan içinde Yürü bir mürşide hey can dediler
Uyandım gafletten �tım gözümü Erenler payına sürdüm yüzümü Hak lnuyurdu ben söyledim sözümü Gizlice sırZara bayan dediler
Bu derd ü beldyı çeken Eyyub'dur Erenlerin yolu hoş acayiptir Her yerde açma sırrını ayıptır Gizlice sırZara boyan dediler
Pir Sultan'ım Hayoor gir yola hoş ol Erenler yoluna döş olma duş ol Geç dünya malından sen de derviş ol Dünyada dervişe sultan dediler
O günden sonra ünü dört bir yana yayıldı Pir Sultan'ın. Tekkesi nasip almaya gelenlerle doldu ta..ştı.
Sivas'la Hafik arasındaki Sofular köyünden Hızır acil� bir"
g�nç ,de adını duydu Pir Sultan'ın. Bir zamanlar • aleV1 "'iken sonralan halkı azan köyünden ayrılıp Banaz'a geldi. İlkin Pir Sultan'ın azabı oldu, sonra da müridi. Yedi yıl kapısında hizmet gördü şeyhinin.
Bir gün Hızır, Pir Sultan'a dedi ki: ıcPirim, bana himmet eyle de bir makama geçeyim, büyük adam olayım.ıı Pir Sultan da, ııUlan Hızırıı dedi, ııben dua ederim, sen büyük adam olursun, paşa, vezir olursun, sonra da gelir beni asarsın.ıı
13
Yine de duasını esirgemedi. Hızır tstanbul'a gitti. Pir Sultan'uı himmetiyle ilerledi, paşa oldu, Sivas valiliğine getirildi. Ama ikrarıru unuttu. Yoksulu ez
meye, haram yemeye, namus gözetmemeye başladı.
Sivas'ta Hızır Paşa'nuı iki kadısı vardı. Birine Kara Kadı, ötekine San Kadı derlerdi. İkisi de rüşvet yer, hakiıyı haksız çı.kanr, her türlü zulmü ederlerdi.
Pir Sultan'ın da iki köpeği vardı. Birinin aduıı Kara Kadı, ötekinin adını da San Kadı koydu. Onlan <<Gel Kara Kadı, git Sarı Kadııı diye çağırırdı. Bunu duyan düşmanlan hemen gidip kadılara haber verdiler; «Pir Sultan kapısındaki köpeklere sizin adınızı koyduıı . dediler. Kızıp köpüren kadılar Pir Sultan'ı Sivas'a getirttiler, mahkemeye çektiler. Pir Sultan ııEvetıı dedi, ((köpeklerime sizin adlarınızı koydum11 dedi. Ve sözünün devamını getirdi: <<Lakin benim köpeklerim sizden daha iyidir. Çünkü siz haram yersiniz, benim köpeklerim yemez.,, Kadılar, ııNerden biliyorsun?ıı diye sordular. «!sterseniz deneyelimıı dedi Pir Sultan. Birkaç hacıyla hoca da geldi. Gizlice bir kap haram, bir kap da helal yemek hazırladılar, her ikisine belli birer işaret koydular. Önlerine konan kaplardan haram yemeği seçti kadılar. Ve bir güzel oturup yediler. Sonra köpekleri getirip, iki kabı yeniden hazırlayıp önlerine koydular. Köpekler kapları koklayıp helal yemeğe giriştiler. Böylece hacılarla hocalar kadıların haram yediğini öğrendiler. ııİyi köpek kötü kadıdan efdaldirıı dediler. Pir Sultan da aldı sazı eline şu demeyi söyledi:
Koca başlı koca kadı Sende hiç din iman var mı Hararnı heltili yedi Sende hiç din iman var mı
14
Fetva verir yalan yu,lan Domuz gibi dağı dolan Sırtına vururum palan Senin gibi M-yvan var mı
lman eder amel etmez Hakkın l:ruyruğuna gitmez K adılar baş yere yatmaz Hiç böyle kar �ytan var mı
Pir Sultan'ım zatlanmız Gerçeletir şöhretlerimiz Haram yemez itlerimiz Bu sözümde yalan var mı
Günlerden bir gün, Hızır Paşa koca ba.şlı Kör Müftü'ye buyurdu. Ondan, «Şah adını anmayı yasaklayan, şah diyenierin dilinin kesilip öldürüleceğiniıı bildiren bir fetva aldı. Bunu duyan Pir Sultan şu demeyi söyledi:
Fetva vermiş koca başlı Kar Müftü Şah diyenin dilin keseyim deyü Satır yaptırmış Allahın ltineti Ali'yi seveni keseyim deyü
Şer kullann örükünü u::atmış Müminlerin baharmı güz etmiş On ikiler bir arada söz etmiş A.şık;ann yayın yasayım deyü ·
Hakkı seven aşık geçmez mi candan Korkanm Allahtan korkum yok senden Ferman almış 'Hızır Paşa Sultan'dan Pir Sultan Abdal'ı asayım deyü
15
Bununla da yetinmedi Pir Sultan. Fetvaya boyun eğmeyeceğini, nereye gitse Şah'ı öveceğini, onun yolunda ölümü göze aldığını duyurdu §U demeyle :
Padişah katlime ferman dilese Yine geçm.em ala göelü Şah'ımdan CellatZaT karşımda satır bilese Yine geçmem ala gözlü Şah'ımd.an
On yedi yerimden vursalar yara Cerrahlar derdime kılmasa çare K emend-i bend üe çekseZer ddra Yine geçmem ala gözlü Şah'ımdan
K aradır !«ışlan benzer kömüre Münafıklar zarar verir örnüre lk'ellerim bağlasalar demire Yinegeçmemala gözlü Şah'ımdan
Eğer beni katsa keTvan göçüne GötürseZer Hindistan'a Maçin'e Urganım atsalar darağacına. Yine geçmem ala gözlü Şah'ımdan
Ahiri katlime ferman yazılsa Çıksam teneşire ttibut düzülse K efen im biçilse mezar kazılsa Yine geçmemala gözlü Şah'ımd.an
Pir Sultan Abdal'ım derim vallahi Ölsem terk eylemem piri billahi Buzür-i mahşerde dilerim Şah'ı Yine geçmem ala gözlü Şah'ımdan
16
Münafıklar bunu hemen Hızır Paşa'ya yeti.§tirdiler. Hızır P�a da Sivas'a çağırttı Pir Sultan'ı. Huzurun!l. çıkan eski pirine hürmette kusur etmedi önce. Nefis yemekler sundu ona. Ama Pir Sultan yemekiere elini sürmedi. Hızır Paşa meraklanıp sebebini sorunca Pir Sultan dedi ki: ııSen zina ettin, haram yedin, yetimlerin Ahım aldın. Haram para ile yapılmış yemeklerini ben değil köpeklerim bile yemez.ıı Sonra da paşanın konağından Banaz'daki köpeklerine seslendi. Köpekler anında geldiler. Pir Sultan yemek tepsisini sürdü köpeklerin önüne. Köpekler yemekleri şöyle bir. koklayıp çekildiler, dokunmadılar bile.
Hızır ·� kızdı köpürdü. Ağır hakaret saydı bunu. Pir Sultan'ı Sivas'ın Toprakkalesine hapsettirdi. Ama ne de olsa eski piri, kızgınlığı geçince ona kıymak istemedi, huzuruna çağırttı. ((Eğer içinde Şah'ın adı geçmeyen üç deme söylersen, seni bağışlayacağımıı dedi.
Pir Sultan sazını .eline aldı, başladı söylemeye:
Hızır Paşa bizi berddr etmeden Açılın kapıLar Şah'a gidelim Siyaset günleri gelip yetmeden Açılm kapılar Şah'a gidelim
Gönül çıkmak ister Şah'ın köşküne Can bayanmak ister Ali müşküne Pirim Ali On lk'imam aşkına Açılm kapılar Şah'a gidelim
H er nereye gitsem yol um dumandır Bizi böyle kılan ahd-i amandır Zincir baynum sıktı halim yamandır Açılın kapılar Şah'a gidelim
17
Yaz selleri gibi akar çağlan m Hançer aldım ciğerciğim dağlanm Garip kaldım şu arada ağlanm Açılın kapıllır Şah'a gidelim
Ilgın ılgın eser seher yelleri Ydre selam eylen Urum erleri Bize peyilc geldi Şah bülbülleri Açılm kapılar Şah'a gidelim
Pir Sultan'tm eydür mürvetli Şah'ım Yaram baş verdi sızlar ciğerg4hım Arşa direk direk olmuştur ahım Açılm ko:pıla.r Şah'a gidelim
Bir soluklandı Pir Sqltan, sonra ikinci demeye geçti:
Kul olayım kalem tutan eli'ne Katip ahv4limi Şah'a böyle yaz Şekerler ezeyim şirin diline Katip ahv4limi Şah'a böyle yaz
AUalıı seversen klitip böyle yaz Dün ü gün ol Şah'a eylerim niyaz Umarım yıkılsın şu kanlı Sivas Katip ahvôlimi Şah'a böyle yaz
Sivas iUerinde zilim çalınır Çamlı beller bölük bölük bölünür Ben dosttan aynldım bağTım delinir Kdtip ahvô.ltmi Şah'a böyle yaz
Münafıkın her dediği oluyor Gül benzimiz saranıban soluyar Gidi Mervan şô.d oluban gülüyor Katip ahvalimi Şah'a böyle yaz
18
Pir Sultan Abdal'ım hey Hızır P�a Gör ki neLer gelir sağ olcm b�a Hasret koydu' bizi kavim ktırdo.şa Kdtip ahvtilimi Şah'a böyle '1PlZ
Durdu, sazına yeniden dokup.du Pir Sultan:
Ktırşıda görünen ne güzel yayltı Bir dem sürernedim giderim böyle Altı gözlü pirim sen himmet eyle Ben de bu yayladcm Şah'a giderim
Eğer göğerüben bostan olurscım Şu htılk!:m düin.e destan olursam Kara toprak senden üstün olursam Ben de bu 1J4Yladcm Şah'a giderim
Bir bölük turnaya sökün dedüer Yürekteki derdi dökün declaer Ya:yl.tı.dtın ötesi yakın dediler Ben de bu yaylo.dmı Şah'a giderim
Dost elinden dolu içmiş deliyim tJ stü kan. köpüklü meşe seliytm Ben bir yol oğluyum yol sefüiyim Ben de bu yaylada:n. Şah'a giderim
Alınmış cıbdestim aldınrltırsa Kılınmış namazım kıldırtrlarsa Sizde Şah diyeni öldürürlerse Ben de bu yayladan Şah'a giderim
Pir Sultan Abdal'ım ctünya durulmaz Gitti giden ömür geri dönülmez Gözlerim de Şah yolundan aynlmaz Ben de bu yayltıdan ŞaJı'a giderim
19
Pir .. &ultan'ın üç dernede de Şah'ı anıp meydan okuması Hızır Paşa'yı büsbütün kızdırdı. Adamlanna buyurdu: ııAtm şunu zindana. Yann sabah da asm.ıı
Zindana attılar Pir Sultan'ı. Sivas'ta Keçibulan denen yerde de bir darağacı kurdular. Darağacına götürürlerken çoluğuna çocuğuna şöyle seslendi Pir Sultan:
Bize de Ba:naz'da Pir Sultan derler Bizi kern, kişi de bellemesinler Paşa hademine tenbih eylesin Kolum çekip elim bağlamasınlar
Hüseyn Ga2i Sultan binsin atma Dayanılmaz çarh-ı felek zatın(ı Bizden selam söylen ev külfetine Çıkıp ele karşı ağlamasınlar
Ala goolüm zülfün kelep eylesin Döksün rrui,h yüzüne nikô.b eylesin Ali Baba Haktan düek düesin Bizi dar dibinde eğlemesinler
Ali Baba eğer söze uyarsa Emir HUdanındır beyler kıyarsa Ala gözlü ytttmılarım duyarsa Alım çözüp kara bağlamasınlar
Surrum işlemedi kaddim bük#ldü Beya2 vücudumun bendi sölcüldü önüm sıra kırklar pirler çekildi Daha beyler bizi dinlemesinler
Pir Sultan Abdal'ım coşkun akarım Akar akar dost yoluna bakarım Pirim aldım seyrangaha çıkarım Daha Yıldız dağın yaylamasınlar
20
Bu sıradq. bir buyruk daha verdi Hızır Paşa. Halkın Pir Sultan'ı asılırken taşlamasını istedi. TaşlamayanIann öldürüleceğini bildirdi. Orada bulunan Pir Sultan' ın musahibi Ali Baba da bu buyruğa uymak zorunda kaldı. Ama eli pirine taş atmaya varmadı. Bir gül attı gizlice. Kendisine gül atanı gördü Pir Sultan, çok üzüldü. Şöyle dile getirdi acısını :
Şu kanlı zalimin ettiği işler Garip bülbül gı"bi zdreler beni Yağmur gibi yağ ar başıma taşlar Dostun l:rir fiskesi yareler beni
Dar günümde dost düşmcmım beU'oldu On derdim var ise şimdi eU'oldu Ecel fermanı boynuma takıldı Gerek fl.Sa gerek vuralar beni
Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz Haktan emrolmazsa irahmet yağmaz Şu illerin taşı hiç bana değmez Ille dostun gülü yareler beni
Pir Sultan'ın asılışının ertesi günü ahali kahveele toplaşmış, konuşurlarmış. İçlerinden biri demiş ki: ııHızır Paşa bu gece Pir Suıtan'ı astırdı.ıı Atılmış bir başkası, ((Olamaz" demiş; ((çünkü ben bu sabah onu Koçhisar yolunda, Seyfe-beli'nde gördüm." Bir ötekisi, <<Senin yanlışın varıı diye söze kanşmış. ((Ben onu Malatya yolunda, Kardeşler-gedl�i'nde gördüm." Bir üçüncü kişi ((Yeni-han yolunda, Şahna-gecliği'nde"; bir dördüncü kişi ise <<Tavra-boğazı'ndaıı gördü�ünü söyleyince herkes şaşakalmış. Kalknuşlar, hep birlikte daratacının bulunduğu alana gitmişler, bir de ne görsünler:
21
Dara�acında Pir Sultan'ın hırkası sallanır durur, kendisi kayıplara karışmış.
Me�er darağacından inip yola düzülmüş Pir Sultan. Asesler de yakalamak için peşine düşmüşler. Kızılırmak köprüsünü geçen Pir Sultan, balmuş asesler peşinde. uEğil köprü, eğilıı demiş. Köprü eğilmiş, suya gömülmüş. Kızılırma� beri yakasındaki asesler donakalm.ışlar. Pir Sultan'ın kedınetini aniayıp geri dörunüşler.
Oradan doğruca Horasan'a gitti Pir Sultan. Şahın huzuruna vardı. Sazını eline alıp iki deme söyledi. Bunlardan birisi şudur :
DiJcen arasmda bir gül açıldı Bülbülüm bahçende ötmeğe geldim Bezirgli:nım yüküm gevher satanm Ali pazanna dökrrıeğe geldim
Baç'ım vermeyince yük:üm açılmaz Gevherin hasına hile katılmaz lnlalr toru. üe şahin tutulmaz Bir gerçek tar'una düşrneğe geldim
Ben bend'oldum şu meydana atıldım lkrar verdim ikranma tutuldum lptida talipten pire katıldım Pirin eteğtni tutmağa geldim
Pir Sultan Abdal'ım yüreğim döğün Imamlar rengine bayandım bugün !rehber pişirir talibin çiğin Ahiri bu imiş pişmeğe geldim
Sonra da Horasan'dan ayrılıp Erdebil'e gitti Pir Sultan ve Erdebil'de öldü.
22
PIR SULTAN'IN GERÇEK. YAŞAMI
Çevresinde oluşan menkabelerde efsanevi bir kimlikle çıkıyor karşımıza Pir Sultan. Halk onu böyle anlıyor, anlatıyor. Elimizde bu menkabelerle şiirleri dl§ında gerçek ya.,amını aydınlatacak bilgi yok.
Nitekim Sadettin Nüzhet Ergun'un kitabından başlayarak (1929) Pir Sultan Abdal'ın kimliği; dolayısıyla Pir Sultan, Pir Sultan Abdal, Pir Sultanım Haydar, Abdal Pir Sultan tapşırmalı şiirlerin aynı şairin olup olmadığı konusu tartışılagelmiştir.
Bu konuda öne sürülen tezler kısaca şöyle özetlenebilir:
sadettin Nüzhet, yayımladığı şiirlerin Pir Sultan Abdal'ın olup olmadığının kesinlikle saptanamayacağı görüşünü öne sürmekle yetinir. (1) Pertev Naili Boratav-Abdülbaki Gölpınarlı da şiirlerin içerik ve biçim özelliklerini ölçü alarak eldeki şiirleri ayırma girişiminde bulunurlar. (2) Cahit öztelli ise herhangi bir ayrıma gitmez. (3)
Ayrıca yine Sadettin Nüzhet, Fuat Köprülü'nün görüşüne (4) uyarak Pir Sultan'ı astıran Hızır Paşa'nın Aziz Mahmut Hüdai'nin I. Ahmet'e yazdığı bir mektupta adı geçen Hızır Paşa (ölm. 1607) olabileceği düşüncesinden yola çıkar ve Pir Sultan'ın XVI. yüzyılın sonlarıyla XVII. yüzyılın başlarında yaşadığını öne sürer. Boratav'la Gölpınarlı ise bu tarihi elli yıl öncesine götürürler. Pir Sultan'ın şiirlerindeki Şah'ın Şah Tah'TT148b
(1) S. Nüzhet (Ergun), XVII. Asır Saz Şairlerinden Pir Sul-ian Abdal, 1929.
(2) P.N. Boratav - A. Gölpınarlı, Pir Sultan Abdal, Ank. 1943. (3) C. öztelli, Pir Sultan Abdal - Bütün Şiirleri, 5. bas., 1983. (4) Fuat Köprülü, Bir Kızılbaş Şairi - Pir Sultan Abdal, Ha-
yat, c. 3, sayı 64, 1928.
23
(ölın. 1576) olduğu varsayımıyla Hızır Pa.qa'nın da Şam ve Bağdat beylerbeyiliklerinde bulwunuş Hızır Pa.qa (ölm. 1567) olabileceği görüşünü ileri sürerler. Cahit öztelli de Pir Sultan'ı 1590'da ikinci kez Sivas valisi olduğunu söylediği Deli (ya da Divane) Hızır Paşa'nın İstanbul'dan gelen buyruk üzerine astırdığını belirtir. Ama bu Deli Hızır Paşa, Cahit öztelli'nin belirttiği gibi iki kez Sivas valiliği yapmamıştır, ölümü de 1607 değil, 1597'dir. 1607'de ölen Hızır Paşa başka bir Hızır Paşa'dır.
Tarihsel bilgilerdeki bu düzeltmeyi, bu kitabın ilk basırnına (1977) bir önsöz yazan İlhan Başgöz yapmış (5) , daha sonra İbrahim Aslanoğlu (6), Asım Bezirci (7) ve Mehmet Bayrak (8) aynı bilgiyi yinelemişlerdir. İlhan Başgöz'ün verdiği bilgiye göre Hızır Paşa 1587'de tran seferine katılmış, 1590'da Sivas beylerbeylliğine atanmış, 1596'da Gürcistan kralı Sirnon'u yenmiş, 1597'de mallannın hepsini yiğit kişilere dağıtıp müflis olmuş ve taun (veba) hastalığından ölmüştür. (11)
Ama yine İlhan Başgöz'ün belirttiğince, bu Hızır Paqa'nın Pir Sultan Abdal'ı astıran Hızır Paşa olup olmadığı kesin değildir. Kesin olan, Pir Sultan'ı Sivas valiliği yapan bir Hızır Pa.qa'nın astırdığıdır. Gerek menkabelerin, gerekse şiirlerin söylediği budur. Eğer bu Hızır Paşa, Deli ya da Divane lakabıyla ünlenmişse, tarih-
(5) İlhan Başgöz, yazdı�ı önsözü başka bir çalışması dolayısıyla geri alınca bu görevi ben üstlenmek zorunda kaldım. O günden bugüne aynı konuda yeni varsayımlar gelişti ri! ;i�i için de bu görüşleri tartışmak gere�i do�du.
(6) t. Aslanoğlu, Pir Sultan Abdallar, 1984. (7) A. Bezirci, Pir Sultan - Yaşamı, Kişili�i, Sanatı, Bütün
Şiirleri, 1986. (8) M. Bayrak, Pir Sultan Abdal, 1986. (9) Başgöz, a.g.y., s. 44-45.
24
çiler onu öteki Hızır Paşalardan ayırmak için böyle anıyorlarsa., neden şiirlerde ve menkabelerde Pir Sultan'ı astıran Hızır Paıja'nın lakabından hiç iz yoktur? Hele menkabelerin Pir Sultan-Hızır Paşa ilişkisi üzerinde yoğunlaştığı düşünülür, halk arasında sıradan bir kişinin bile lakabıyla anıldığı göz önünde tutulursa, Deli (Divane) Hızır Paşa'nın lakabının hiç anılmaması olgusu üzerinde durmak gerekir. Çünkü bu, ister Istemez, ·başka bir Hızır Pa§a'yı akla getirmektedir. Deli ya da Divane lakabı taşımayan bu Hızır Paşa, Boratav' la Gölpınarlı'nın sözünü ettı�i. sonradan İbrahim Aslanoğlu'nun kanıtladı�ınca 1547-1550 yıllannda Sivas valisi olan Hızır Paşa'dır. tistelik her iki Hızır Paşa da Halep valill�l yapmı§lardır.
Bu konuda daha da ileri gidip §U bile söylenebilir: İlhan Başgöz'ün dayandığı Belaniki doğruyu söylüyorsa, ıımallanrun hepsini yiğit ki§ilere da�ıtarak müflis» olan Deli Hızır Paşa'nın, menkabelerde anlatıldığı gibi haram yiyen, namus göze�meyen Hızır Paşa oldu�u ileri sürmek zordur. Oysa birinci Hızır PB.§a için söylenen ıımutedil, tama'sızıı sözcükleri (1°) benzeri bütün biyografi kitaplarında rastlanan sıradan niteleme sözcükleridir.
üstelik, Pir Sultan'ın şiirlerinden, onun XVI. yüzyılın ilk yansmda mı, yoksa sonlannda mı yaşadı�mı kanıtiayacak kesin bUgiler de çıkarılamamaktadır. Biünen, Sivas'ın Banaz köyünden olduğu, bir halk ayaklanmasına önderlik ett�i ya da katıldığı için Sivas'ta valilik yapan bir Hızır Paşa tarafından astınldı�ıdır. ötesi bütünüyle varsayıınlara dayanmaktadır.
Şimdi bu varsayımlan gözden geçirelim.
(10) Sicill-i Osmani, anan İbrahim Aslanoğlu, a.g.y., s. 45.
25
PIR SULTAN Ml, PfA SULTANLAR Ml?
önce de belirttlğim gibi Pir Sultan, Pir Sultan Abdal, Pir Sultanun Haydar, Abdal Pir Sultan tapşırmalı şürlerin aynı şairin olup olmadığı konusu tartışılagelmiştir. Sadettin Nüzhet, Boratav-Gölpınarlı ve Cahit öztelli'nln andığım görüşlerinden sonra, bir değil birkaç Pir Sultan olduğu görüşünü kabullenen İlhan Başgöz, daha farklı bir düşüncededir. Sabahattin Eyu�lu'nun ııPir Sultan şiirleriıı görüşünü kabullenen Ba.şgöz'e göre, yaratıcılan başka başka kişiler olan bu ştirleri ııPir Sultan geleneğin adı altmda toplamak ve hepsini, temellerini Pir Sultan'ın attığı bir bütün olarak görmek gerekir. (11 )
Ama bu görüşten yola çıkan Ba.şgöz, bütün şiirleri veri olarak kullanıp Pir Sultan'ın ya.şamöyküsünü, gerçek kimliğini aydınlatmaya çalışırken düştüğü çelişkiyi farketm.emektedir. Eğer ııPir Sultan geleneği)) kavramı altında topladığunız şiirlerin yaratıcıları başka başka kişilerse ve bu bütün, günümüze kadar uzanan bir zaman diliminde oluşmuşsa bu şiirlerdeki bilgiler tek bir kişinin yaşamını nasıl açıklayabilir?
Nitekim, bu yolda ilk ciddi karşı görüş İbrahim AEr lanoğlu'ndan gelmiştir. Aslanoğlu'na göre (12) , eldeki şürler, kendisinin şimdilik saptayabildiği altı Pir Sultan Abdal'a aittir. üstelik yapılacak araştırınalar � nucu Pir Sultan Abdallar'ın sayısı gelecekte daha. da. artabilir. Yine ona göre, Banazlı olup Hızır Paşa'nın astırdığı gerçek Pir Sultan (Abdal) , Pir Sultan tapşırmalı şiirleri söyleyen şa.irdir.
(ll) Mehmet Bayrak da aynı görüştedir. (12) 1. Aslanoğlu araştırmalannın sonuçlannı bir dizi yazı
olarak önce Türk Folkloru'nda yayımlamıştır.
26
İbrahim Aslanoğlu'nun tezini kabullenen Asım Bezirci, bu görüşü daha da geliştirir. Pir Sultanlar'a bir yedinciyi ekler. Bununla da yetinmez, kitabına yalnız Pir Sultan tapşırmalı 195 şiiri alır. Ama Asım Bezirci, bir noktada İbrahim Aslanoğlu'ndan aynlmakta, İlhan Başgöz'ün ortaya attığı ve Mehmet Bayrak'ın geliştirdiği bir görüşü kabullenmektedir: Pir Sultan, 1578'deki Düzmece Şah İsmail ayaklanmasıyla ilişkisi yüzünden asılmıştır.
HANGI ŞAH ISMAIL?
Oysa bu konuda da varsayımdan öte kesinlernelere gidilememektedir. Pir Sultan'ın Düzmece Şah İsmail ayaklanmasıyla ilgisine kanıt olarak gösterilen dizeler, aynı zamanda Şah Tahmasb'la da ilgili olabilir. Nitekim hangi Hızır Paşa'nın Sivas valisi olduğu konusu aydmlatılamamışken sözkonusu şiirler bu yolda yorumlanmıştır. Hatta Deli Hızır Paşa'nın kimliğini (iki Hızır Paşa' yı birbirine karıştırarak da olsa) ilk kez saptayan Cahtt öztelli, <<Pir Sultan'ın idamı sıralarında Sivas'ta sözü edilmeye değer hiçbir ayaklanma olayı olmamıştırı> diyerek şairin asılmasını Hızır Paşa'nın «Safavi ve Alevi düşmanıılığına bağlamaktadır. «Öztelli'nin Pir Sultan' ın ölümü için gösterdiği sebebin bir dayanağııı olmadığını söyleyen İlhan Başgöz'ün, Pir Sultan'la Düzmece Şah İsmail arasında ilişki kurarken örnek gösterdiği şiirler ise Pir Sultan, Pir Sultan Abdal, Abdal Pir Sultan gibi değişik tapşırmalar taşıyan şürlerdir. İbrahim Aslan�lu'nu izleyen Asım Bezirci'nin tezini doğru sayar, gerçek Pir Sultan'ın salt bu tapşırmalı şiirleri söyleyen şair olduğunu kabullenirsek, Pir Sultan-Düzmece Şah İsmail ilişkisini açıklamak zorlaşır. Daha doğrusu, böylesi bir yorumun zorlama olduğu açıklık kazanır.
27
Nitekim İlhan Başgöz'ün,
Kapıyı çaldı Kırklar'ın birisi Birinden mestoldu cümle gerisi Sarıkaya derler Şah'ın korıl8u Konalım g02iler Imam aşkına
dörtlüğünden yola çıkarak, ((Bankaya Yıldızeli'ne bağlı, Banaz'la Bedirll'nln arasında bir köydür>) diye belirttikten sonra ııPir Sultan'ın oğlu İnce Mehmet'in yazdığıı) bir şiirden (13),
Şah Yıldız Dağında sema' eyledi Bir ayak üstünde binbir leelam söyledi Indi Banaz'ı hoş vatan eyledi Hayli devr ü zaman geçti orada
dörtlüğünü alması ve 11belki de Pir Sultan'ın evinde misafir olan bu Şah, herhalde İran Şahlanndan biri olamaz. Bu Şah bizce, 1577'de, Şam taraflarında ortaya çıkan ve Bozok (yozgat) taraflarına kadar gelip, oraları ayaklanmaya çağıran yalancı Şah tsmaiİ'dir)) sonucuna ulaşması buna örnektir. Pir Sultan'ın bir ayaklan-
.; ma girişimi nedeniyle Deli Hızır Paşa tarafından astı-rıldığı görüşü kabul edilince böylesi varsayımlar kaçınılmaz olmakta, sonraki araştırmacılara bu yorum çekici gelebilmektedir.
Oysa İsmail'in şiirinin bu olaydan birkaç yüzyıl sonra söylendiği açıktır. Şiir, Pir Sultan'ın oğlu olduğunu
(13) Başgöz bu şiiri Boratav - Gölpınarlı incelemesinden aktarıyor (a.g.y., s. 52). Oysa söz konusu kitapta bu şiirin «İnce Mehmet'in müridi İsmail» tarafından söylendi�i belirtilir (a.g.y., s. 42). Aynı kaynaklan kullanan Asım Bezirci bu yanlışa düşmez.
28
öne süren İnce Mehmet (Mehemmed) adlı birinin bunu kanitlayıcı bir senet almasıyla ilgilidir. Menkabede bıı senedin Hacı Bekta.ş dergahından, şiirde ise Şah'tan alındığı söylenir. Şiirin ilgili dörtlüğü şudur:
Halifeler bir (ıraya geldüer Evlô.t kimdir diye meşveret kıldılar lnce Mehemmed'i ŞaJı'a saldılar On iki Şah'tan senet aldı orada
Ama sözü . burada kesmez İsmail. EvlAt olmayana senet verilmeyeceğinin bilinmesine karşın yine de birilerinin buna inatımadığından yakınır :
)srrUıü'im ötesine ermezler "Evzat' olmayana senet vermezler Şerıeçle mühüre itimat kılmazlar Arailan kaldırmazlar zann ü gümanı
/.
Bunun anlamı şudur : İnce :Mehmet (Mehemmed) Pir Sultan'ın oğlu değil, yıllar, belki yüzyıllar sonra onun oğlu olduğunu öne süren birisidir. Yoksa halüeler niçin ııEvl!t kimdir diye me§veret kılıısınlar? Yıllar sonra ortaya çıkan bu oğulun (?) bir müridinin şiiri ne ölçüde doğru bilgi içerebutr?
Peki, Pir Sultan'ın Sarıkaya'dan söz eden dizeleri denilecek?
Sankaya sözcüğü, kullanımı yaygın bir yer adı olduğu için, eğer bir ş� 9aşka�a ,coğrafi i�ucu verUmeden kullanılıyorsa, bU:· �ankayiı'nıı:ı hangı Sarıkaya olduğunu .Söyleyebilmek kin:ıi kesih bilgilere dayanmakla mümkündür. Banazlı Pir Sultan'ın şiirinde geçen ııSarıkaya kc>rusuıınun ıcYıldızeli'ne, ,bağlı, Banaz'la Bedirli'ninıı atasındaki köy olması gl!rekmez. Nitekim, Pir
29
Sultan-Düzmece Şah İsmail ilişkisinin doğru oldu�u varsayarsak, Sankaya'nın, Yozgat iline batlı Sankaya ilçesi olması daha akla yakındır. Çünkü bilinditi kadanyla Şam Bayadı Türkmenlerinden Düzınece Şah İsmail, Malatya yöresinden topladıtı yanda.§larıyla Elblstan üzerinden Kırşehir-Bozok (bugün Yozgat) yöresine geçiyor ve hattA Hacı Bektaş ocağında kurban kesiyor. Türkiye haritasına bir göz atıldıtında Yozgat'ın güneyindeki Sanka:ya!nın aynı yörede bulundutu, dahası Hacı Bektaş'a çok uzak olmadıtı görülür.
üstelik Pir Sultan, şiirinin bütününde, bırakalım açıkça belirtmesini, Şah'la görüştütünü «imlıı bile etmez. Söylediti, Şah'ın <<Sankaya korusuıında bulundu�. <<Imam a.şkınaıı ona katılmalan gerektitidir. Bu Şah'ın kimliği Pir Sultan'm,
Kapıyı çaldı Kırklar'ın birisi Birinden mestoldu cümle gerisi Sankaya derler Şah'ın koru.tu Konalım gazUer Imam a.şkına
dörtlüğü ile şu tarihsel bilgi birleştirildiğinde daha açık bir anlam kazanmaktadır: << • • • Gllan'da bulunan Şeyh Haydar'ın oğlu İsmail, yanuıdaki sAdık birkaç kişi lle oradan aynldı ve müridierini toplamak için Erzincan yöresindeki Saru-Kaya yayiağına geldi (905/1500) . Şah İsmail Saru-Kaya'dan adamlar göndererek mürldlerini yanına gelrneğe davet etti. Bu davet üzerine köylü ve göçebe Türkler, görülmemiş bir sevinçle her taraftan bölük bölük onun katma geldiler. (14)
(14) Prof. Dr. Faruk Sümer, O�uzlar (Türkmenler), 3. baskı, s. 152, 1980; geniş bilgi için bk. Faruk Sümer, Safevl Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ank. 1976.
30
Görüldüğü gibi Erzincan yöresinde de bir Sarıkaya (o günkü söyleniş biçimiyle Saru-Kaya) vardır ve ert önemlisi II. Bayezid döneminde Anadolu'ya geçen Şah İsmail'in üssü durumundadır. Şah İsmail Anadolu'daki yandaşlanna Sankaya'dan çağrı çıka�tır. Pir Sultan' m söylediği de bu değil midir?
PIR SULTAN'IN ASILDICI TARIH
Ama burada karşımıza başka bir sorun çıkıyor. Bu, Pir Sultan'ın hangi tarihte asıldığı sorunudur. Eğer söz konusu dörtlükteki Şah, gerçek Şah İsmail'se Pir Sultan 1590'da asılmamış, Boratav-Gölpınarlı'nm belirttiğince, büyük olasılıkla 1555'ten önce asılmıştır. Bu ise Hızır Paşa'nın kimliğini yeniden gündeme getirmektedir.
Yukanda Deli (Divane) Hızır Paşa'dan söz ederken, onu öteki Hızır Paşalardan ayıran lakabınm, gerek Pir Sultan'ın şürlerinde, gerekse Pir Sultan çevresinde oluşan menkabelerde geçmemesinin, Sivas vailliği yapmış bir başka Hızır Paşa'yı akla getirdiğini belirtmiştim. Çünkü Cahit öztelli ve onun yanlışını düzelten İlhan Başgöz, Deli (Divane) Hızır Paşa'nın, XVI. yüzyılda yaşamış Hızır Paşalar içinde Sivas valiliği yapmış tek Hızır Paşa olması kanıtma dayanmaktaydılar.
Oysa İbrahim Aslanoğlu, Boratav-Gölpınarlı'nm sözünü ettiği, Köstendil ( 1552) , Şam ( 1554) , Bağdat (1560) valiliklerinde bulunmuş Hızır Paşa'nın (öl.m. 1567) daha önce Sivas valiliği yaptığını Başbakanlık Arşivi Rüus ve Mühimme defterlerindeki kayıtlardan çıkarmıştır. Şöyle:
n-954!1547 tarihinde Sıvas Valisi Hızır Paşa'dır.
31
-25 Rebiülevvel 957 !13 Nisan 1550 ve bundan üç ay sonra Hızır Paşa yine aynı görevdedir. ıı (15)
Yine İbrahim Aslanoğlu, Deli Hızır Paşa'yla ilgili kayıtları sıraladıktan sonra Sivas valiliği yapmış iki Hızır Paşa olduğu gerçeğine dayanarak Pir Sultan'ın ıı1547-1551 veya 1587-1590ıı yıllan arasında asıldığı görüşüne varmaktadır. (18)
Bana göre, bu konudaki varsayımlan tartışırken gösterdiğim gibi, ikinci olasılık çok zayıftır. Pir Sultan ıı1547-1551ıı yılları arasında, dahası Şah Tahmasb'ın Anadolu'ya yürüdüğü ll Ağustos 1548'den sonraki bir tarihte asılmıştır.
Böylece aradan bunca yıl geçmesine, Pir Sultan üzerine sayısız kitap çıkarılmasına karşın, Pir Sultan'ın yaşadığı dönem konusunda Boratav-Gölpınarlı'nın görüşlerinin doğru olduğu anlaşılmaktadır. İki araştırinacı ortak kitaplarında salt Pir Sultan'ın şiirlerinden yola çıkarak onun Kanuni Süleyman'la (1520-1566) Şah Tahmast> (1524-1576) döneminde yaşadığı sonucuna varmakta, Pir Sultan'ı anılan birinci Hızır Paşa'nın astırmış olabileceğini söylemekteydiler.
Ama Cahit öztelli'nin Deli (Divane) Hızır Paşa bulgusu, önce kendisini, sonra da başka araştırmacıları yanlış yola yöneltmiş; Pir Sultan'ın bir ayaklanmaya ka-tıldığı için asıldığı düşüncesi ise akıl yürütmeterin Düzmece Şah İsmail ayaklanması üzerinde yoğunlaşmasına yol açmıştır. İbrahim Aslanoğlu'nun birinci Hızır Paşa'nın Sivas valiliğini ortaya çıkarmasından sonra, bu kez Düzmece Şah İsmail olayı birinci Hızır Paşa'nın Plr
(15) 1. Aslanoğlu, a.g.y., s. 44-4.5. (16) 1. Aslanoğlu, a.g.y., s. 48. Ayrıca Aslanoğlu, Pir Sultan'·
ın asılmasını salt alevi oluşuna bağlamakta, olayı toplumsal özünden soyutlamaktadır .
.12
Sultan'ı astırınış olabilecetl görüşünü çürütmede kullanılmış; bu olasılığın doğruluk taşıyıp taşımadığı hiç araştırılmamıştır. (17)
Nitekim ilgili kaynaklar azıcık kanştırıldığında, tıp)o Sarıkaya örneğinde olduğu gibi (18), bu konuda da doğrulayıcı bilgller bulmak mümkündür. İşte bir bilgi: «19 saf er 955 (31 Mart 1548) 'de Tebriz seferine çıkan Kanuni, Erzurum'a ulaşınca Tahmasp'a bir tehditnAme göndererek onu muharebeyi kabule tahrik ettiği gibi, Çoban köprüsünde yakalanan Safevi casuslarının üzerinde, Amasya, Sıvas, Tokat kızıl-başlarını Osmanlı ordusunu arkadan vurmağa teşvik için yazılmış mektupların bulunması üzerine de gereken tedbirleri almıştır.>> (19)
Ne olabilir bu tedbirler? Çok basit : Asıp kesmek, tutup bir yere tıkmak, aşiretleri dağitmak. Elbette Ka
nuni Süleyman babası Yavuz Selim'den farklı davranmayacaktı.
Bu konuya llerde yine döneceğim. Ama önce, Pir Su!tan'.ın yaşamı konusunda öne sürülen öteki düşünceleri de gözden geçirmek istiyorum.
PIR SULTAN'IN YAŞADICI YILLAR
Pir Sultan-Düzmece Şah İsmail ilişkisi nasıl varsayımdan öte gidemiyor, Sarıkaya örneğinde olduğu gibi Pir Sultan-Şah İsmail lllşkisi gündeme geliyorsa, başka ipuçları da Pir Sultan'ın XVI. yüzyılın ilk yarısında ya-
(17) İbrahim Aslanoğlu bilgileri sıralarak, olabilirliklere dikkati çekmekle yetinmiştir.
(18) Bu bilgiye daha önce ocAlevilik - Bektaşilik ve Edebiyatı• (1985) adlı kitabımın girişinde de değinmiştim.
(19) İslam Ansik.lopedisi, Tahmasp I maddesi, c. ll, s. 643.
33
şadığını (e�er yüz on-yüz yirmi y�lannda idam edilmemişse) göstermektedir.
Söz gelimi, Asım Bezirci'nin 11Pir Sultan bir b�ka şiirinde Düzmece Şah İsmail ile halifelerini 'Urum'a gelen 'Kırklar'a benzetirıı diyerek örnek verdi�i.
Kırklar Urum/a geçti sen duydun mu Tann'nın Aslanı geldi bildin mi Pınar yanında kendini buldun mu
Kırklar'a serçeşmesin pirim Ali Cümlemizden ulusun Kızıl Deli
dizelerinde (20) bu ilişkiyi gösterecek somut bir lşare!:; yokken, aynı şiirde şu dizelere rastlanmaktadır :
Geldi Kazova'sın duman bürüdü Kara kô.firlerin yağı eridi Allah AUah deyüp Kırklar yürüdü
KırkZara serçeşmesin pirim. Ali Cümlemizden ulusun Kızıl Deli (21)
Hemen görülebtlec�i gibi bir yer adı geçmektedir burada : Kazova. Kazova'ya gelen kimdir? Kızıl Deli mi?
Eldeki bilgilere göre Kızıl Deli (ya da Delü) lı\ka· bıyla ünlenen Seyyid Ali Sultan, alevi-bektaşi geleneğinlıı evliyıl saydığı Horasan erlerindendir. XIV. yüzyıl sonlarıyla XV. yüzyıl başlannda yaşadııı, "Yıldınm Bayezid döneminde Horasan'dan Anadolu'ya geld�i, Seyytd Rüstem Gazi adındaki bir alpererlle Rumeli'nin fethine katıldı�ı bilinmektedir. (22) Dimetoka'daki tek-
(20) Asım Bezirci, a.g.y., s. 57. (21) Asım Bezirci, a.g.y., s. 174. (22) Ahmet Yıaşar Ocak, Bektaşi MenakıbnAmelerinde İslam
Öncesi İnanç Motifleri, s. 12, 1983.
34
kesi de bektaşilerce kutsal sayılan dört halife makammdan biridir. Pir Sultan'ın kavuştak dizelerinde Kızıl Deli adı yinelendiğine göre, Kazova'ya gelenin o olduğu düşünülebillr. Nitekim alıntıladığım dizelerden hemen sonra,
Kırklar Rum elinde mekdn tuttular Makamlar açtılar çıra# y(l}ctılar Bütün Jcafirleri dtne çektiler
diyor Pir Sultan. Bu ise Kızıl Deli menakıbını d�luyor.
Ama elimizde Kazova'dan söz eden ve Kızıl Deli adı geçmeyen başka bir şiir daha var. Pir Sultan Abdal tapşırınalı bu şiir bir ayaklanma çağrısı. İlgili dörtlük şu :
Mümin olan bir penaha çekilsin Münafık başına taşlar dökülsün Sancak gelsin Kazova'ya dikilsin Ali'm ne yatarsın günlerin geldi
Neresi bu Kazova? Tokat'la Turhal arasında, Ye§il_ırmak vadisl boyunca uzanan bir düzlük. Ostellk XVI. yüzyılın başlarındaki bir olayda da geçiyor: <<Şah İsmail halifesi Anadolulu Nur Ali, Sıvas, Tokat, Amasya ve Ç� rum kızılbaşlarını ayaklandınr (1512, A.Ö.). Amasya.' daki Osmanlı Şehzadesl Murat (Yavuz Selim'In kardeşi Şehzade Ahmet'In oğlu. A.Ö.) kızılbaş olur, törenle taç giyer. Tokat kenti !yanı Şah İsmail adına hutbe okutur. Şehzade Murat, 10 bin kızılbaş ile Kazova'da Nur Halife ile birleşir.ıı (23)
Tarihlerde Nur All, Nur Halife adlarıyla geçen bu
(23) Do�an Avcıollu, Türklerin Tarihi, c. 5, s. 2245, 1982.
35
k�i. Şah İsmail'in 1500'de Sankaya'da çevresine toplanan Türkmenlerden Rumlu ayınağına mensuptur. Verilen bilgilere göre, Koyulhisar'a gelen Nur Ali, Faik Bey komutasındaki kuvvetleri bozup Tokat'a girmiş, ardından anılan yörelerdeki Türkmenleri ayaklandırmı.ştır. Olayiann gel.i.şJ.n:)inden Nur All'nin bir süre bu yöreye egemen oldulu da anlaşılıyor. Çünkü Nur All, Şehzade Ahmet'in lalası Yularkıstı Sinan Paşa'yı da yenıneyi başanyor. (24) Aynca Antalya yöresinde başkaldınp Sivas'a kadar yürüyen Şahkulu'nun (Temmuz 151 1) önderli�indeki ayaklanma da yeni bastınlmıştır ve iki eylem arasındaki zaman farkı azdır. (2�>)
Kazova adıyla sonraki yıllarda da karşılaşıyoruz. İsmail Hami Danişmend'in verdi�i bilgiye göre, Bozok' ta başkaldıran (20 A�ustos 1526) Baba Zünmln, Karaman Beylerbeyi İskender Pa.şaz8.de Hurrem Pa�a komutasındaki orduyu Kayseri yöresindeki Kurşunlu boğazında yendikten sonra ııTokad taratma yürüyüp Artıkova ve Kazova cihetlerinl istila et�tir.ıı (28)
Şimdi sorabiliriz: Pir Sultan ya da Pir Sultan Abdal bu iki ayaklanmadan hangisini anlatmak Istemektedir?
(24) 1. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 2. baskı, c. II, s. 229, 1964.
(25) Şahabeddin TekindaQ, Şah Kulu Baba Tekeli lsyanı, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, c. 1, sayı 3.
(26) 1. H. Danişmend, lzahlı Osmanlı Tarihi Kronoloj isi, c. 2, s. 23, 1971. Bu yıllarda birbirini izleyen Türkmen ayaklanmaianna ilişkin bilgiler çelişkilidir. 1. H. Danişmend'e göre Baba Zünnun ayaklanmasının tarihi 1527 de�il. 1526'dır. Oysa Faruk Sümer'e göre 1526'da ayaklanan •Atmaca adlı bir kızılbaşıotır. Hurrem Paşa'yı yenen de odur. 1527'de ayaklanan ise Dulkadırlı Zünnun Be�'in o�ludur. (F. Sümer, Safevi Devleti'nin kuruluşu . . . , s. 76-77).
36
İşte bu noktada gelip varsayunlara dayanıyonız. Çünkü elimizde yer adı ,dışında başkaca. bilgi yok. Yalnız bir gerçek çıkıyor IJrta.ya. Pir Sultan'ın Türkmen a.ya.klanınalarmın y� oldu� bir dönemde ya.şad.ıtı gerçeği. üstelik bu ayaklanmalar hep gelip Sivas'ta dütfunleniyor. (27) Nitekim Baba. Züım'O.n'dan sonra ayaklana.n Kalender Çelebi de Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa'yı Sivas'ın kuzeyindeki Ka.ra.ça.yır'da. yenmeyi başarıyor (8 Haziran 1527) . (28)
Bu durumda Pir Sultan'ın asılması olayını 1588 ya. da 1590'a götürerek bundan on iki yıl önceki Düzmece Şah İsmail ayaklanmasına (1578) bağlamak anlamsızlaşıyor. Hele 1589'da. Bingöl'ün kuzeyindeki Kiğı'da patlayan ayaklanmanın da bunda. etkisi olabil�ertni ileri sürmek.
Nitekim, Mustafa.· Akd&t'ın Cela.li tsyanla.rı'nda-
(27) 1518'de Bozoldu Celal çevresine topladı�ı alevi Türkmenlerle Tokat'a geçmiş, Kızılırmak-Yeşilırmak arasındaki bölgede büyük bir ayaklanma başlatınıştı (M. Akda�, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, s. 118.). Sonraki yıllarda ayaklananlar için kullanılan Celali sıfatı onun
'adından gelir. Nitekim 1519'da yine Bozok'ta
ayaklanan Şah Veli'nin Celali sözcü�üyle nitelenmesi, onun Celal'in müridi olabilecelini düşündürtmektedir. Şah Veli de Sivas Beylerbeyt Şadi Paşa'yı Zile yöresinde bozguna ulrattıktan 5onra Kızılırmak üzerindeki Şahruh Be� köprüsü yakınlannda Osmanlı kuvvetlerine yenilmiştir (Faruk S ümer, Safevi Devletinin . . . , s. 73).
(28) Faruk Sümer'e göre Kalender Çelebi Behram Paşa'yı Kazova'da yenmiştir. Kalender'le Behram Paşa ikinci kez Tokat yöresindeki Cincife adlı yerde karşılaşırlar. Behram Paşa savaşta ölür. Kalender Çelebi, İran yolunun Hüsrev Paşa tarafından kesildiiini ölrenince Baldat'a yönelir ve Kayseri-Elhistan arasındaki Sarız'a gider (F. Sümer, a.g.y., s. 77)
37
ki (28) bir dipnota dayanarak Pir Sultan-Düzmece Şah İsmail ilişkisini açıklamaya çalışan İlhan Başgöz'le onun
varsayımını benimseyen Asım Bezirci ve Mehmet Bayrak, somut bir kanıt olarak yalnızca ııŞamıı sözcütüJıe dayanmaktadırlar. Tez şudur: Şam Bayadı Türkmenlerinden Şah İsmail, Şam'da ortaya çıkmış, Güneydotll' dan Malatya'ya Türkmenleri ayaklandırmış, Kırşehir ve Bozok'a (Yozgat) kadar gelmiştir. (3°) Pir Sultan'ın şiirlerinde güney illerinden, özellikle de Şam'dan söz etmesi bu ayaklanmayla ba�ıntısını gösterir :
Kızılırmak gibi bendinden boşan Rama'dan Mardin'den Sivas'a di}§en Düldül eyerlendi Zülfikdr kuşan Ali'm ne yatarsın günlerin geldi (31)
Oysa bu konuda çok önemli bir nokta gözden ka çırılmaktadır. Düzmece Şah tsrnail ayaklanması gerçekten Şam'da mı patlak vermiştir? Düzmece Şah tsmall'in Şam'da ortaya çıkıp oradan Anadolu'ya yürüdü�ü hangi bilgiye dayanılarak öne sürülmektedir?
Mustafa Akda�'ın anılan dipnotundaki yanlış bir bilgidir bunun nedeni. Akda�. ıı . . . l577 senesinde Suri:ge tarafındaki Şam Diyade adındaki Türkmen aşiretinden bir şahısııın Şah İsinall olduğu savıyla ııgüney dolu Türkmenleri arasında büyük bir taraftar topluluğu lle Malatya tarafının aşiretleriniıı ayaklandırdığını söyler.
(29) Yeni basımı •Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası• adıyla, s. 295, 1975.
(30) Mehmet Bayrak Düzmece Şah İsmail'in eylemini daha ayrıntılı biçimde araştınr.
(31) Bu dörtlük Pir Sultan Abdal'ın Kazova'dan söz etti�i şiirin ikinci d.9rtlü�üdür. Asım Bezirci, P.S.A.'ı başka bir şair saydılı için bu dörtlü�ü kanıt göstermez.
38
(322. sayfada Akdağ aşiret adını Şam Bayadı olarak verir, ayaklanma tarihini de 1578) .
İlhan Başgöz bu bilgiyi ıı1577'de Şam tarafiannda ortaya çıkanıı yalancı Şah tsrnail olarak değerlendirir. (32) Vardığı sonucu özetlerken de d578'de Şam taraflannda patıayan bir Yalancı Şah tsrnail ayaklanmaSI>) diyerek tarih yanlışını farkında olmaksızın yineler.
Mehmet Bayrak, yukarda alıntılanan dizelerin ecdoğrudan Şam-Hama'dan başlayıp Sivas'ta noktalanan Şah İsmail eyleminh çağrıştırdığı düşüncesindedir. (33) Ona göre, ccOsmanlı resmi belgelerinde ve Akdağ'da vurgulandığı gibi, Düzınece Şah, Şam Bayadı Türkmenlerindendir ve o bölgeden başlayarak Anadolu'ya doğru ilerlemiş, çalı!jmalannı Orta Anadolu'da Yozgat, Karaınan, Kırşehir, Adıyaman, Malatya, Tokat ve Sivas çevresinde yoğunlaştırmıştır.ıı (3")
Asım Bezirci, cc l577'de Suriye'de Şam yöresindeki Türkmenlerin Bayadı (diyade) aşiretinde başlayan harekeb sözleriyle aynı değerlendinneye katılır; ama başka biri olduğuna inandığı Pir Sultan Abdal'ın şiirlerini kanıt olarak kullanamadığı için kesin konuşmaz, Mehmet Bayrak'la İlhan Başgöz'ü kaynak gösterip, ccPir Sultan'ın da Yalancı Şah İsmail'in eylemini benimsedif;i sanılıyorııder. (35)
Bütün bu değerlendirmelerde Düzmece Şah İsmail' in Şam Bayadı Türkmenlerinden olması dışında, onun Şam'da ayaklanıp Anadolu'ya yürüdüğünü gösteren bir
(32) 1. Başgöz, a.g.y., s. 53. (33) M. Bayrak, a.g.y., s. 1 19. (34) Mehmet Bayrak'ın andığı «Osmanlı belgelerinde• böy
le bir bilgiye rastlanmaz. Tersine Bayrak'ın Ahmet Refik'ten alıntıladığı belgede Düzmece Şah İsmail'in Malatya'da ortaya çıktı�ı belirtilir (a.g.y., s. 1 17).
(35) A. Bezirci, a.g.y., s. 56.
39
kanıt yoktur. (3&) Akdağ'ın Şam Bayadı Türkmenlerini adianna bakarak <�Suriye taraflanndaıı bir aşiret sayması, düştüğü bu yanlış, Düzınece Şah İsmail'in Şam' da ortaya çıkıp Anadolu'ya yürüdüğü biçiminde yorumlanmıştır.
Oysa Şam Bayadı adı Şam'a yerleşmiş bulunan Bayatlar için değil, Kuzey Suriye'den gelip Anadolu'ya yerleşen Bayatlar için kullanılmaktadır. Nitekim, ((Dulkadırlı İli'ne dahil bulunan Bayatlar, defterlerde, umumiyetıe Şam Bayadı suretinde anılıyorlar. Bu mühim Bayat kolunun meşgul olduğumuz devirlerde (XVI. yüzyıl, A.Ö.), Maraş mıntakasında ancak küçük bir oymağı bulunmaktadır. Kabilenin asıl büyük şubeleri ise Dulkadırlı İli'nin Bozok (Yozgat, A.Ö.) ve Yeni İl (Sivas, A.Ö.) gibi yayılma sahalannda yurt tutmuşlardır. (37) Faruk Sümer bir başka kitabında da şu bilgileri verir: <�Timur'un Yozgat ve ona komşu bölgelerdeki Kara Tatarların mühim bir kısmını Türkistan'a götürmesi üzerine Kuzey Suriye'deki bu Bayatların bir bölüğü de Dulkiıdırlı oymaklan lle birlikte Boz-Ok'ta yurd tuttu. Bayatların bu kolu Şam Bayadı adı ile tanınmıştır. (< (38) Yine Faruk Sümer, Bozok'taki Şam Bayadılann �ı Suriye'de geçirdiklerini söyledikten sonra şu açıklamayı yapar: ı1Fakat XVI. yüzyılın ikinci yarısında Şam-Ba,. y�,ıtlan'mn kışın Surtye'ye gitmekten vazgeçtikleri anlaşılıyor. ıı (39)
Bu bilgilerden çıkaracağıınız sonuç, Düzmece Şah İsmail ayaklanmasının <�Şam taraflanndaıı başlamış ola-
(36) Düzmece Şah tsrnailler için bk. Faruk Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu .... , s. 132-135.
(37) Faruk Sümer, ..... ayatlar, tü Edb. Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, c. IV, sayı 4, s. 378, 1952.
(38) Oğuzlar, s. 225. (39) a.g.y., s. 231.
40
mayacatJdır. Belki onuh, Maraş'ta bulunan ıı_küçükıı Şam Bayadı oymağından çıktığını söyleyebiliriz. Bu is�. Pir Sultan'ın ııŞam»lı şiirlerinin Düzmece Şah İsmail ayaklanmasıyla ilgisi olduğu anlamına gelmez. Tersine 11Şamıılı şiirler öteki ipuçlarıyla birleştiğinde yine Şah İsmail'e bağlanabilir. (•o)
Nitekim Pir Sultan'ın bir şiirindeki şu dörtlükler,
K arşı karşı karlı dağlar ln4i ŞaJı'a secd'eyledi Mülk iyesi ulu beyler Indi ŞaJı'a secd'eyledi
(40) Aynca bugün elimizde bulunan Pir Sultan şiirlerini başka başka şairlerin söylediğini kabullenir, bunlan önce tapşırmalanna, sonra da içlerinde geçen kimi özel ad· lara dayanarak ayınrsak başka varsayımlar da geliştirebiliriz. Söz gelimi, cŞamıolı şiirlerin hemen hepsi Pir Sultan Abdal tapşınnasıyla söylenmiş. Aslının Yemen'de oldutunu söyleyen de o. Üstelik bu şiirlerden yaşamıyla ilgili ipuçlan da çıkanlabiliyor. Bir şürinde,
Aman hey erenler mOrvet sizindir Uluüzüm yetimim amana geldim Garibim bi-kesim himmet sizindir Ağiayı atiayı Selman'a geldim (lA 221)
bir başkasında,
Yöiriik oldum üç yaşında satıldım Kimseler de bilmez benim taylıtun (lA 218)
bir ötekisinde ise,
lneyim gideyim Şam'dan aşağı Nerde kaldı ana ata ilimiz (lA 324)
demesi, en azından, Şam yöresinden çok küçük yaşta geldiğini, öksüz ve yetim olduğunu gösteriyor. Bu durumda Pir Sultan Abdal'ın Şam Bayadılan'ndan geldiğini düşünemez miyiz?
4 1
Benim tstedibfm asıl Canım kurban Şah'a beşir Şehcivan'da Hasan Mansur Indi Şah'(l. secd'eyledi
bir bakıma Şah İsmail'in Safevi Devleti'ni kuruşunun özeti gibidir. 905/1500 loşını Erdivan'da geçiren Şah'm koruyuculan AnadoZulu ve Şamlu müritleridir. İsmail mürttıerine kardan bir kale yaptırır, mürttıerini talim ettirerek kışı geçirir, bahar gelince de Erdebil'i ziyaretten sonra Erivan'ın güneyinden Kağızman-Erzunım � luyla Tercan'ın güneyindeki Sanı Kaya yayiağına ulaşır, Anadolu'daki mürttıerini çevresine toplanınaya çağırır. Rumi u Nur Halife, Piri B�, Dev Ali (Div Sultan) , Ustacalu Mirza Beğ oğlu M:uham.ıned Beğ, Şamlu Abdi Beğ, Dulkadırlı Dede Abdal gibi cımülk iyesi ulu beylerıı ona bağlanan beylerden birkaçıdır. (41)
üstelik Şah İsmail'in Safevi Devleti'ni kurduğu yıllarda Saru Kaya adıyla bir kez daha karşılaşıyoruz. Akkoyunlu Elvend Bey'in Erzincan'da asker topladığını öğrenen Şah İsmail, onun Anadolu yolunu kapatmasını önlemek için 1502'de Erzincan seferine çıkar. Elvend'in ((Tercan'ın güneyindeki Saru Kaya'da olduğunu haber alınca süratle üzerineıı yürür, Elvend kaçar. Şah İsmail'in bu seferi, onun Sarıkaya'dan Dulkad�lu Alaüddevle Bey'in ülkesine asker göndermek iste· mesi biçiminde de yorumlanmaktadır. Ama Şah İsmail Alaüddevle ile hesapiaşmayı sonraya bırakarak Akkoyunlu Sultan Murat'ın üzerine yürüyüp Hemedan yakınında Alma Kulağı denilen yerde onu bozguna uğratır (21 Haziran 1503) . Bu zafer Şah İsmail'e Acem
(41) Faruk Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu . . . . . . s. 17-19, 43 ve sonrası.
42
Irakı'nı, Fars ve Kimıan'ı kazandınnakla kalmaz, kimi Akkoyunlu beyleri de ııİsmail'e itaat ederek Kızılb� tacınııı giyerler. Bu beyler arasında Afşarlardan Mansur Bey adına da rastıanmaktadır. ("2)
Yine Şah İsmail'in 913/1508'de Dulkadırlı AlA.üddevle'nin üzerine yürüdüğünde Erzurum- Erzincan yolunu seçtiği, Osmanlı sınırını geçerek Tokat yörelerine geldiği bilinmektedir. (43) HattA. o sırada Amasya valisi olan Şehzade Ahmet, durumu babası II. Bayezid'e bildirince önlem olarak Yahya P�a komutasında Ankara yöresine kuvvet sevkedilmiş; bunun üzerine Şah İsmail, Sarız (Kayseri) yoluyla Elbistan'a yürümüş, dönüşte Harput ve Diyarbekir'i de egemenliği altına almıştı. Şah İsmail'in 915/1509-1 510'da da Bağdat'ı zaptettiğini, İmam Cafer-i SMık'ın oğlu Yedinci İmam Musa Kazım'ın mezarının üstüne büyük bir türbe yaptırdığını biliyoruz. (H)
Bu bilgilerin ışığında, Pir Sultan'ın şiirlerinde neden güney lllerinden söz ettiği daha iyi anlaşılıyor. _Hele onun,
Güzel Şah'ım çok yerlerden giJrünür Aslı nedir neye verdin Bağdad!ı Akıl edem.edim senin sırrına Aslı nedir neye verdin Bağdad!ı (CÖ, s. 31)
dizeleriyle dile getirdiği sitem, olaylan yakından izled�ini gösteriyor. Çünkü Bağdad Osınanlılarca zaptedilmemiş, Osmanlllara verilmiştir. Lala İbrahim Paşa Bağdad önlerine geldiğine (1534) Bağdad Valisi Şerefed-
(42) a.g.y., s. 23-24. '(43) İ. Hakkı Uzunçarşılı, c. II, s. 228. (44) İslam Ansiklopedisi, Şah İsmail maddesi, c. l l, s. 276.
43
din �lu Muhammed Han, Şah Tahmasb'ın emri üzerine kenti bırakıp Basra yöresine kaçmış, Osmanlı ordusu hiç bir direnmeyle karşılaşmadan Bağdat'a girmiştir. (•s)
Görüldüğü gibi bütün bu olgular, Pir Sultan'ın yaşamı konusunda ileri sürülebilecek kimi varsayımlan dof;rulayıcı birer kanıt niteliği " taşımaktadır. Yeniden özetlersek, Şah !smail Türkmen yandaşlanru Sankaya' da toplanmaya çağırdığında Pir Sultan'ın bir şiirtyle bu çağnyı yinelernesi o yıllarda hayatta olduğunu göstermekte, K azova örneği ise bu olguyu peki.ştirmektedir. Şiirlerinden 70 yaşınm üzerinde yaşadığını çıkardığımız Pir Sultan 1470-1480 yılları arasında bir tarihte doğmuş olmalıdır. Buna göre Osmanlı padişahlarından II. Bayezid, Yavuz Selim ve Kanuni Süleyman'la Safevt şahlarından Şah İsmail ve Şah Tahmasb dönemlertnde yaşamı.ştır.
Şah Tahmasb'ın saltanatının 1524-1576 yıllanru
kapsaması ve Pir Sultan'ın bir şiirinde
Meydana çıkar. görünü görünü Kimse bUmez evliyanın sırrını Koca Haydar Şah-ı Cih4n tarunu Ali nesli güzel imam geliyar (PNB-AB s. 61)
diyerek onu açık seçik tanımlaması, o dönemde yaşamış olmanın ötesinde, yine tarihsel bir olayla bağlantılıdır. Nitekim şiirin ilk dörtlüğündeki,
Yürüyüş eyl«li Urum üstüne Ali nesli güzel imam geliyar Inip temenna eylerim destine Ali nesli güzel imam geliyor
(45) F. S ümer, Safevi Devletinin Kuruluşu . . . . . . , s. 64.
44
dizeleriyle Şah Tahmasb'ın Anadolu seferlerinin kastedildiği hemen bütün araştırmacılar tarafından kabul edilmektedir. Aslında konu da burada düğümlenmektedir. Çünkü Kanuni'nin tran seferinin ardından l l Ağustoo 1548'de Hoy'a gelen Şah Tahmasb karşı saldınya geçmiş, Kars, Hınıs, Mm�. Tercan üzerinden Erzincan'a. kadar gelmiştir. (46) Pir Sultan da Tahmasb'ın bu seferinin ardından asılmış olmalıdır. Kanuni'nin İran seferi sırasında Amasya-Tokat-Sivas yöresindeki alevilere karşı alınan önlemler, Ta:hmasb'ın Anadolu seferi ve birinci Hızır Paşa'nın 1547-1550 yıllanna rastlayan Sivas valiliği, gözden geçirdiğim öteki olgularla birleştirildiğinde bu sonuca ulaşılmaktadır.
PIR SULTAN NIÇIN ASlLDI?
Yalnız konu burada kapanmamakta başka sorular da gelmektedir akla. Pir Sultan'ın hemen hepsi Sivas ve yöresinde düğümlenen Türkmen ayaklanmalanyla ilişkisi ne ölçüdedir? Katılmış mıdır bu ayaklanmalara? Yoksa bir inancın savunucusu olarak bu ayaklanmaları desteklemiş, dolayısıyla şiirleriyle eylemlerin yaygınlık kazan:tnasını mı üstlenmiştir? Şiirlerinden ihbar edildiği ve yandaşlarınca yalnız bırakıldığı anlaşıldığına göre, suçu nedir? Gerçekleşmeyen bir ayaklanmanın önderi olduğu için mi, yoksa alevi-bektaşi inanışın etkili bir temsilcisi olarak görüldüğü için mi asılmıştır?
Bana öyle geliyor ki, Pir Sultan gibi bir şair, hele Şah İsmail'le, Şah Tahmasb'la ilişkisi olmuşsa, bırakın bir yalancı şahın peşine takılmayı, bir yandan
(46) İslam Ansiklcpedisi, Tasmasp I maddesi, c. l l , s. 644.
4 5
Setasma cetcısına dalyandım Bu cefaya dayanmayan gelm:estn Rengine hem boyasına boyandım Bu boyaya boyanmayan gelmesin
Kırklar bu meydanda gezer dediler Evliyayı yola dizer dediler Destini destinden üzer dediler Nefsaniyetine uyan gelmesin
Pir Sultan'ım eydür dünya tanidir Kırklann sohbeti aşk mekdnıdır Kusura kalmayan kerem kdnıdır Gönülde karası olan gelmesin (lA 63)
derken, öte yandan amaçsız, başıbozuk bir ayaklanmanın içinde yer alamaz. Hiç kimsenin dikkatini çekmeyen şu dörtlüğüyle,
Haci Belctaş oğlun günahktir gördüm Aradım isyanım özümele buldum Yüzümün karasın elime aldım Aman Şalı'ım mürü.vvet deyü geldim (AB 182)
neyi anlatmak istemektedir acaba? Ya da şu dörtlüğünde :
Pir Sultan Abdal'ım bu bir nur idi Akıllan .ermez gizli sır idi Bizim bildiğimiz Ali bir idi Şimdi her yerde bir Al'eylediler (lA 272)
Burada eleştirilen <<Hacı Be� oğluıı, acaba Kalender Çelebi midir? Ali adına ortaya çıkanlar kimler-
46
dir? Pir Sultan adlarını vermiyor, ama bir şeye karşı çıktığı açık. Bir şeyden yana olduğu da. Adil, haktan ve halktan yana bir düzen isteğidir bu.
Oysa o dönemin tarUıçilerinden başlayarak Anadolu'daki alevi Türkmenlerin Osmanlı yönetimiıie karşı olmalan ve Şah İsmail'e bağlılıklan bir Ulanet olarak değerlendirilmiş, bu yanlış değerlendirme, kimi günümüz tarUıçileri tersini kanıtlamış olsalar da, yaygın bir kanı biçiminde süregelmiştir.
Burada önemli bir noktanın açıklanması gerekmektedir. O da Osmanlılar dönemindeki alevi ayaklanmalarının bir fesat hareketi ya da mezhep çatışması olmadığı gerçeğidir. 1511-1527 yılları arasmda alevi Türkmenleriıi önderlik ettiği ayaklanmalar temelde toplumsal-ekonomik nedenlerden kaynaklanmaktaydı.
Bu ayaklanmalarda şii propagandasının etkili olduğu doğrudur. (41) tran'da Safevi Devleti'ni kuran Şah İsmail Anadolu alevilerinin ınançlarmdan yararlanmak istemi§, Anadolu'ya gönderdiği halifeleri yoluyla yoğun bir propagandaya girişmiştir. Yiıie de Anadolu alevilerinin umutlarını Şah'a bağladı.klarmı, ama onun siyasıLl amaçlarına bütünüyle destek olmadıklarını söylemek gerekir. Yani Anadolu alevileri dış düşmanla birleşmen:ılıjler, aynı iiıançta olduklan Şah'ın haksızlıklara son vereceğine inanmışlardır. (48) Bu ikisi ayrı şeylerdir.
147) XVI. yüzyıldaki ayaklanmaların nedenlerinin gözden geçirildi�i bu bölümü, •Alevilik-Bektaşilik ve Edebiyatı• adlı Kitabımdan konumuzia ilgili açıklayıcı dipnotlar ekleyerek aktanyorum.
(48) Pir Sultan bir şiirinae bunu şöyle anlatır: «Hak'tan inayel olursa/Şah Urum'a gele bir gün/Gazada bu Zülfikar'ı/Kafirlere çala bir gün/ /Hep devşire gele iller/ Şah'a köle ola kullar/Urum'da ağlayan sefiller/Şad ola da güle bir gün//( . . . ) Devire beyi paşayı/Zapteyleye dört köşeyi/Husrev ede temaşayıl Ali divan kura bir gün• (CÖ 60)
47
Ama nedense bu konu üzerinde yeterince durulmamış, eldeki bilgiler nesnel bir tutumla değerlendirilerek sağlıklı sonuçlara ulaşılmamıştır. Özellikle alevi-bektaşi halk edebiyatını konu alan çalışmalarda, <<İran'a ba�lılıkıı alevi-bektaşi şürinin ana temalanndan biri olarak gösterilmiş ve bu olgu salt Safevi propagandasına bağlanmıştır. Oysa tarihsel bir olguyu toplumsal-ekonomik, kültürel ve ideolojik boyutlanndan soyutıamak bizi yanlış sonuçlara götürür. Yanıtı aranınası gereken soru, alevi Türkmenlerin ((tran'a bağlılıkıı lannın hangi koşullarda, nasıl gelişti�i sorusudur.
Nitekim Anadolu alevilerinin Safevilerle ilişkisi daha eskiye dayanmaktaydı. Şeyh Safij411ddin-i Erdebili' nin ( 1252-1 334) kurdu�u ( � 0) safevi tarikatı, torunu Hoca Ali'nin şeyhliği döneminde ( 1392-1429) şiileşmişti ve
Hoca Ali, Timur üzerindeki etkisinden de yararlanarak Anadolu'daki şii-batıni topluluklarla ilişki kurmuştu. Erdebil'i bütünüyle Hoca Ali'ye veren Timur, Anadolu dönüşü tutsak olarak getirdiği Türkmenleri Hoca All'nJn isteğiyle bağışlamış, Erdebil'e yerleştirilen bu Türlanenler şeyhin sadık müritleri olmuşlardı. Sonraki yıllarda Hoca Ali'nin torunu Şeyh Cüneyt, Erdebil postnişinl amcası Şeyh Cafer'le arası açılınca Karakoyunlular yönetimindeki ülkesinden ayrılıp Anadolu'ya sığınmış, Anadolu'da umduğundan çok ilgi görmüş, topladığı silahlı Türkmenlerle Trabzon'u kuşatarak Trabzon Rum Devleti'ni ortadan kaldırmayı denemiştı ( 1456) . Akkoyunlu Uzun Hasan'ın kızkardeşiyle evlenip Azerbaycan' da eyleme geçen Cüneyt'in, Şirvan şahıyla yaptığı sa
vaşta ölümünden ( 1460) kısa bir süre sonra doğan oğlu
(49) Safiyüddin-i ErdebiJi'nin adı Pir Sultan'ın bir şürinde de geçer: •Ey Yezit neden yeldin kastıma/Erdebil'de Şah Safi'den buyruğum/İlettin Urum'a çoban eyledin/Sırtımdaki alet midir çağlıyım• (İA 217).
48
Haydar, dayısı Uzun Hasan'ın Karakoyunlu egemenli· ğine son vermesiyle Erdebil'deki şeyhlik pa;tuna geçti ve onun kızıyla da evlenerek gücünü pekiştirdi. (!1°) Ama o da siyasal amaçlarında başanlı olamadı ve Şirvan şahıyla yaptığı savaşta öldü ( 1488) . Safevi Devleti'ni kurmayı yıllar sonra Haydar'ın oğlu Şah İsmail başardı (1502) .
Şiirlerinde kullandığı Hatayi mahlasıyla da tanıdığımız Şah İsmail bu başansını, Anadolu'daki alevi Türkmenlere borçludur. Nitekim harekete geçtiğinde ilk işi Erzincan yöresindeki Saru-Kaya (51) yayiağına gelmek (1500) ve dedesi Şeyh Cüneyt'le babası Şeyh Haydar'ın anasını yaşatan mürltıerini çevresine toplamak olmuştur. İslam Ansiklopedisi'ne yazdığı Safeviler maddesinde Prof. Tahsin Yazıcı, Şah İsınil'in Safevi Devleti� ni kuruşunu şöyle anlatır: ((Ak-Kokunlu devletinde başgösteren saltanat kavgalarından faydalarımasını bilen İsmail, ötedenberi ailesine bağlılıklan bilinen ve çoğu Anadolu'da sakin olan (Altını ben çizdim, A.Ö.) Ustaçlı, Şamlı, Rumlu, Musullu, Hindli, Tekeli, Bayburtlu, Çapanlı, Kara-Dağlı, Karaınanlı, Dulkadırlı, Varsak, Avşar ve Kaçar gibi, türk oymaklannı etrafına topladıktan, Arran ile Şirvan ülkesinin bir kısmını aldıktan sonra, Azerbaycan üzerine yürüdü ve Ak-Koyunlulardan Elvend Bey'i Diyarbekir'e kaçmağa mecbur ederek, Tebriz'e döndü ve saltanat ticını giydi.ı» ( !12)
Safevi Devleti'nin Türklerce kurulması, üstelik bunların çoğunluğunun Anadalulu alevi ya da batıni eğl-
(50) Müritlerine on iki dilimli kızıl tacı giydiren Haydar'dır. Farsça surh-ser'in karşılığı olan kızıl-baş sözü burdan gelir.
(51) Yukarıda bu konuya değinilmişti. (52) lslam Ansik.lopedisi, c. 10, s. 54.
49
llmll Türkmen topluluklan oluşu, bu aşiretlerin yerleşim bölgeleri bilindiğinde, Anadolu alevilerinin tran'a bağlılıklan konusunda ilginç ipuçları getirmektedir. Şöyle: ,,Kızıl-baş ulusunu teşkil eden ilk kademedeki oymaklar şunlardır: Ustacalı-UstaHacılu- (Safevi eserlerinde Ustaclu), Rumlu, Tekeli. Zulkadr, Şamlu, Afşar, Kaçar.
Bunlardan Ustacalular Sivas-Amasya bölgesinden gitmişti. Rumlular'ın, Tokat-Amasya, Çorum, Koyulhisar, Bayburt ve tspir köylerinden mürekkeb bir teşekkül olduğu görülüyor. Tekeli, adını Teke sancağı denilen An
talya bölgesinden almıştır. Tekeliler arasında Mente§e (Muğla bölgesi) köylülerinden de bir bölük vardı. Zulkadr, Maraş, Elbistan, Yozgat bölgesindeki Dulkadırlı ulusuna mensup bir boydu. Şamlu, yazın Sivas'ın güney taraflannda ve Uzun-Yayla'da oturan, kışın Haleb bölgesinde yaşayan Türkmenler'in Beğdili, Harbendelu, tnaııu gibi oymaklannın kollanndan meydana gel.nıiştir. Devletin kurulu.şund� ve ilk devirlerde asıl mühlm rolleri bu oymaklar oynamışlardır.» (53)
. Bu bilgilerden çıkanlacak sonuç şudur: XVI. yüzyıldaki alevi ayaklanmalannın da, hatta XIII. yüzyıldaki Babalılar hareketinin, yukarda anılan bölgelerde patlak verdiği d�ünülürse, Anadolu alevileri bir siyasal egemenlik kavgası vermekteydiler ve bu kavga görünürde dinsel inançlar uğruna yürütülmekteydi. Başka bir
deyişle, Anadolulu alevi T �rkmen topluluklan bir siyasal egemenlik kavgasında kullanılıyorlardı. İşin ilginç yanı egemenliği altında oldukları Osmanlıya, dolayısıyla devlete başkaldınrken ona ihanet etmedikleriydi. Onlan Şah tsmail'e iten yalnız inanç birliği değildi çünkü. Şah tsrnail'in dayandığı güç, yakın çevresindekiler ken-
(53) Faruk Sümer, Oğuzlar, s. 153.
50
di soydaşlanydı, kendi aşlretlerlnln blreyleriydl. (54) "Ostelik, Osmanlı yönetimi ortlan dışlıyor, neredeyse sllah zoruyla ayaklanmaya itlyordu. Bu nedenle Anadolu'ya gönderdi�i halifeleri yoluyla onlarla lli.§klsini sürdüren, yönetiellerini Türkmen beyleri arasından seçen, benzeri dinsel inançlan paylaştıltiarı Şah tsmall'i kurtancı olarak görmeleri d�aldı.
Aynca Anadolı! alevlleri, Şah'a duyduklan sevginin ölçüsü ne olursa. olsun, haksızlı�a u�ramadıkça a.yaklanmamışlardır. Nitekim Anadolu'daki ilk Türkmen ayaklanması olan Babalılar hareketinin nedenleri üzerinde duran Faruk Sümer, sonraki dönemlerde Osmanlı padişahlannın tutumunu da ortaya koyan şu saptamayı yapmaktadır: ııBu ayaklanmanın gerçek sebebi, Türkmenlerin iktisaden sıkıntı içinde bulunmaları ve onlara. yalnız istismar edilen unsur gözü lle bakılmasıdır. Bu telakki Osmanlı devrinde de devam etmiş ve bu devletin de başına birçok gaileler açmıştır. Bu hanedanlar siyasi faaliyetlerinin ilk zamanlarında eldaşları Türkmenler'den güzelce faydalanıyorla.r, sonra kullardan müteşekkil hassa ordusuna sahip olunca onları hizmetlerinden ayınyorlardı. Ancak müşkül bir duruma düştükleri zaman yeniden Türk oymaklarından istifa-
(54) Çaldıran savaşında • · · · ekserisi Ustacalu, Afşar, Varsak, Dulkadırlu, Rumlu (Aiıadolulu), Şamlu, Kaçar ve Karamanlu Türkmenlerden mürekkep 80.000 kişilik bir süvari kuvvetinin başında bulunan Şah lsmaibin (Şahabeddin Tekindat, Yavuz Sultan Selim'in İran Seferi, lOEF Tarih �ergisi, ç. 17, sayı 22, s. 66, 1968) Safevl Devleti' nin • . . . gerek dayandıtı zümre, gerek devlet teşkilatı ve kültür bakımlanndan kendisinden önce aynı ülkedeki Türk devletlerinden farksız olduiu ve hattA belki onlann bazılarından daha fazla Türklük vasıfiarını taşı-dıtıdır.ıt (Faruk Sümer, Safevi Devleti . . . . . . , s. 6)
5 1
deyi düşünüyorlar, hatta bazen onlan cıevl&:f-ı fatiJıdn, gibi sözleri ile oquyorlardı., (55) Yine Faruk Sümer, Şahkulu ayaklanması bastınldıktan sonra tran'a giden yandaşı Tekeliler'ln, Şah İsmail'e ccBayezid Han pir olup i'tilal-i m.iz8.cı ihtilAl-i mülke müeddi olup, tedbir-i umurdan el çekmiştir. Tetavul-1 vüzera ile çok mezA.llm cereyan etti. Zulümlerine tahammül edemeyüp bu sureti ihtiyar ettik, dediklerini Tacü't-Tevarih'ten aktanr. (50) Sülün�lu (Söklen boy beği Musa) ile Baba Zünnun'u ayaklanmaya iten de vergi yazımındaki bir haksızlıktır. Kalender Çelebi ise dirlikleri ellerinden alınmış Dulkadırlı Türkmen sipahilerini çevresine toplamıştır. Bu olaylardan şu sonucu çıkanr Faruk Sümer: ccBu ayaklanmalar, mezhebi mahiyette gibi görünüyorlarsa da, yukarıdaki hadiselerden de anlaşılaca�ı gibi, gerçekte iktisadi sebebler ile ilgilidir. Devşlrme oca�ı o kadar gelişmiştl ki Anadolu'daki en küçük askeri hizmetler bu oca�ın mensuplannın eline geçme�e başlamıştı. Sünni olsun, şii olsun Türk'e artık yalnız çiftçilik yapmak işi düşüyordu.ıı (57)
Aslında ıcçi!tçüik yapmak işiıı de düşmüyor, toprak köleliği isteniyordu onlardan. Timar sistemi içinde ((etrak-i bi-idrakıı (idrakslz Türkler) 'in yeri reayalıktı. Özellikle de alevi, bitını eğilimli Türkmenlerin. Şah İsmail' in Safevi Devleti'ni kurdu�u yıllarda giden gitmiştl za-
(55) Faruk Sümer, O�uzlar, s. 158. (56) F. Sümer, a.g.y., s. 171 ; aynca bk. Şahabeddin Tekinda�,
Yavuz'un İran Seferi, l.ü. Edb. Fak. Tarih Dergisi, c. XVII, s. 22, sayfa 51, 1968. Pir Sultan'ın •Çok uzak illerden özendin geldin/Şu tozlu yollara bezendin geldin/ Urum'dan ne günah kazandın geldin/Niye geldin derler Urum sofusu• (lA 308) dörtlüğünün bulunduğu şiir bu olayla ilgili olabilir mi?
(57) F. Sümer, a.g.y., s. 172.
52
ten. Kalanlar kendi beyliklerinin yönetiminde, yurt edindikleri bölgelerde Osmanlıya ba�lılıklarını sürdürüyorlardı. Ama dirlikleri ellerinden alımnca ne yapacaklardı? (58) Sövülüp dövülüp hortandıkça susup oturacaklar mıydı? (ll9) Bu sorulann yanıtı, birbiriyle llglll gördüğü alevi ayaklanmalarının nedenlerini sayarken kendini tutarnayıp a�ır bir dllle Osmanlı yönettmini eleştiren tarihçi İsmail Hami Danişmend'in şu sözleriyle açıklık kazanmaktadır: 110 sırada Anadolu Türklüğü Şiilik propagandaları ve tarikat faaliyetleri gibi dini sebeblerden başka idari ve siyasi birtakım sebebler yüzünden de İstanbul hükümetine karşı cephe almaya son derece müsait bir vaziyettedir: Fatih devrinden beri Devşirmele · rin elinde bulunan kozmopolit İstanbul hükUnıeti, vaktiyle Karaman-oğullarının, sonra Şiilerln ve ondan sonra Dulgadır Beylerinin tenkil ve te'dibi gibi -birtakım vesllelerle Türklerin başına muhtelif milletlerden devşi-
(58) Mustafa Akda�, Kanuni Süleyman'ın tahta çıkar çıkmaz, para darlı�ına çözüm bulmak için •arazi tabıiriani yeniletti�ini, bundan timarlı sipahilerin ve raiyyetin zarar �ördütünü belirterek, bu hükümet işleminin Anadolu'da kızıica kıyameti koparttıtım söyler (Türk Halkının Dirlik ve Dü.zenlik Kavgası, s. 1 18, 1975).
(59) Ömer Lütfi Barkan, Osmanlı İmparatorlu�'nda iskln amacıyla sürgüne gönderilenlerin ço�unun adi suçlar işleyenler arasından seçildi�ini belirtmektedir. Kızılbaşlık da bu suçlar arasındadır (Osmanlı İmparatorlutu'nda Bir İskan ve Kolanizasyon Metodu Olarak Sürgünler, İktisat Fak. Mec., c. XI, No. 1-4, s. 558, 1949-1950). Yine Ö.L. Barkan, bir başka araştırmasında 946/1539 tarihli bir •nüfus ve vergi tahriria defterinden Erzurum ve yöre illerinin •Kızılbaş fetreti zamanından beri kırk elli yıl miktan hali ve harap• kaldı�ını gösteren kayıtlan aktanr (Tarihi Demografi Araştırmalan ve Osmanlı Tarihi, Türkiyat Mec., c. X, s. 18, 1953).
53
rtlmiş ve birer müslüman ismi takı.nmış birtakım vatansız serserileri serdar olarak musaHat edip binlerce aileleri matem içinde bıraktırmış, servetler müsadere edUmiş, ocaklar yıkılmış, şehirler ve köyler yıkılıp yakılmış, tırnarlar zaptedilmiş ve hattA tehcirler bile yapılarak anavatan feci bir müstemle�e muamelesi görmüştür: Azamet devrinin en parlak zamanlarında bile Osmanlı idaresinin müstakbel inhitat asırlarını hazırlayan en zayıf tarafı işte budur. Dini şeklllerde ortaya çıkan Anadolu isyanları her şeyden evvel işte bu milli felaketierin pek tabü birtakım aksül'amelleri demektir. ıı (60)
Bu açıdan bakıldıtında alevi, bA.tıni eğilimli ayaklanmaları örgütleyenierin adalet istemeleri anlaşılır olmaktadır. Ama Osmanlı yönetimi, adaletsizliğin üstüne gitmesi gerekirken adalet isteyenleri ezmeyi yeğlemiş, Safevi Devleti'nin gittikçe güçlenmesiyle dinsel bir inanç yolu olmaktan çıkıp ideoloji niteliği kazanan şiiliğin karşısına sünniliği di.kmiştir. Nitekim Safevi tehlikesini ortadan kaldırmayı amaçlayan Yavuz Selim'in Uk işi aşi'iliğin ehl-i sünnet mezhebierince red edilmiş olduğunu halka telkin etmek vazifesini devrin ulemAsına» (81) vermek olmuştur. Saru Görez sanıyla ünlü Müftü Ham
za Nurettin'in, kızılbaş taifesini <ıkatir ve mülhidıı sayıp öldürülmelerinin <<vacib ve farzıı olduğunu bildiren, hattA öldürülen <ıriclllerinıı (ileri gelenler) mallarının, kadınlarının ve çocuklannın öldüreniere <<kısmetıı olmasını dileyen fetvası bu yolda ibret verici bir örnektir. Yine Yavuz Selim bununla da yetinmemiş, Anadolu'ya adamlar göndererek kızılbaşların yediden yetmişe bir
(60) 1. H Danişmend, izahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. 2, s. 1 22, 1971 .
(61) Şahabettin Tekindat, a.g. yazı, s . 53.
54
deftere yazılmasını Istemiş, bu yazımdan sonra çeşitli bölgelerde yaşayan kırk bin alevi öldürülmü.ştür. (82)
Gerekçesi ne olursa olsun bu kıyım, Osmanlı yönetimiyle alevi Türkmenlerin arasını büsbütün açmış, alevi düşmanlığının inanç düzeyinde devlet eliyle körüklenmesi ve sünni-alevi ayrımının devlet politikası olarak benimsenmesi toplumu ikiye bölmüştür. Kızılbaş, kızılbaşlık sözlerinin alevi inançlan benimseyenleri kötüleyici, on�an dinsizlik, zındıklık, hattA. ahlft.k düşkünlük\iyle suçlayıcı birer sıfat gibi kullanılması da bu dönemde yaygınlık kazanmıştır.
Bu çatışmada etkin görevi ise Şeyhülislamlık: kurumu üstleruniştir. Kemalpaşazade'nin (ölm. 1533) yalnız aleviliğe değil bütün şii-batıni eğilimiere reddiye sayılabilecek risalesiyle (03} verdiği fetvalardan sonra Şeyhülislft.m Ebussuud'un bu konuda aldığı tavır ibret vericidir. Fenarizade Muhyiddin'in ardından 1545'de Şeyhülislam olan Ebussutid, Yunus Emre'nin ilahisiyle zikredenlerin ııkatilleri mubahtırıı fetvasını verecek (84)
(62) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 2. bas., c. 2, s. 257, 1964. Aynca Pir Sultan'ın bir şiirindeki cHünkAr sa�ır olmuş ünümü duymaz/Masumlar bo�durur padişahım var» dizeleri bu olayı çağnştırmaktadır.
(63) İbn Kemal adıyla da anılan Kemalpaşazade Yavuz Selim'in isteği üzerine yazdığı nsalesinde do�rudan ehl-i şia'yı ve Şah İsmail'i hedef almış, ona karşı açılacak savaşın cihad sayılacağını, şiilerin öldürülmesinin cAiz oldu�unu ileri sürmüştür (Şahabeddin Tekinda�, a.g.y., s. 55). Pir Sultan'ın bir önceki dipnotta andığım şiirinin bir dörtlüğü de şudur: cGönül verdim ikrar verdim Haydar'a/Geçmem beni etseler pare pare/Irafızl diye çektiler daralAcep benim bunda ne günahım var.» (İA 268).
(64) M. Ertu�rul Düzdağ, Şeyhülislam Ebussuüd Efenaı Fetvalan, s. 87, 1983.
5 5
kadar katı bir şü-batıni düşmanıdır. Önce de belirtti�in� gibi Osmanlı, pad�ahı, beyi-paşası, kadısıyla sı.kıştırıııış, ayaklanmaya zorlaınıştır alevi Türkmenleri. Sonra da ayaklananları din ve devlet düşmanı suçlamasıyla ez�tir. (65)
Pir Sultan bu haksızlığa başkaldıran şairdir. Başkaldıran ve belli bir inancı paylaşanları başkaldırmaya ç�ıran bir şair. Şiirlerinde toprağı ellnden alman, aşireti da�ıtılan Türkmenin acısını,
Bu yıl bu dağ'arın kan erimez Eser bdd-ı sabd yel bozuk bozuk Türkmen kalkıp yay'lasına yürümez Yıkılmış aşiret il bozuk bozuk (SE s. 98)
dizeleriyle dile getirmekle kalmaz,
Şeriat göğe çekildi Yüz suyu yere döküldü Alem zulm ile yakıldı Kıyametten işaret var (AB 71)
diyerek adaletsizliği eleştirir. Bıçak kemi�e dayanınca da tutulacak yolu gösterir :
Muhammed Mehdi'nin Hak sancağını Çekelim bakalım nic'olur olsun Teber çekip münkirlerin kanını Dökelim bakalım nic'olur olsun
(65) Mustafa Akdağ, bu suçlamayı, «Osmanlıcı ve Endenınlu iktidarının övücüleri» olan Osmanlı yazarlarının içtenlikten uzak ve gerçeği örtbas edici görüşleri olarak niteler (a.g.y., s. 120 ve drı.mot 2).
56
Mahluk Deccal oldu insan haşan Asla bilen yoktur hayın şeri Teber çekip ŞÜ mağradan dışan Çıkalım bakalım nic'olur olsun
Pir Sultan'a Hudii yardım etmez mi Mürninler bağında bülbii.l ötmez mi Bunca yattığımız gayrı yetmez mi Kalkalım bakalım nic'olur olsun (AB 132)
Ama asıl önemli olan Pir Sultan'ın bir inanem sözcüsü, yayıcısı görevini üstlenmiş olmasıdır. Kendisini ve aynı inancı paylaşanları kızılbaşlıkla �uçlayanlan yanıtıarkeno dininin Muhammed dini, mürşidinin Ali oldutunu söyler ·�SE s. 150) . Ona göre ııYol içinde yol sorarsan yol Muhammed Ali'nindirıı . Başını çekinmeden verebilir ııAli'nin yolunan . Çünkü Ali ııbu m ülkü n sahibiııdir, ıcislamın sancağın çeken,dir, bir inanem simgesidir Pir Sultan için. Bir şiirinde şu dizelerle açıklar inancını :
Eğnimize kırmızılar giyenz Halimizce her mdnadan duyarız Imam Cafer mezhebine uyanz Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz
Balıarda açılır gonca gülümüz Ol dergdha doğru gider yolumuz On Iki lmam'ı okur dUimiz Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz (AB 70)
üstelik hiç bir güç döndüremez onu yolundan :
Kadılar müftüler fetva yazarsa Işte kement işte boynum asarsa Işte hançer işte kellem keserse Dünen dünsün ben dönmezem yolumdan
(SE s. 117) . 5 7
Bu yol ı<hakk'' yoludur en geniş anlamıyla. Tannnın adianndan biridir hakk. Sözlük anlamı ise doğruluk' tur, gerçek'tir, adelet'tir. Batırın karşıtıdır üstelik. Hakk bizim dışımızda değil, içimizdedİr. ÖZümüzdür. İnsandır, insanın gönlüdür hakk'ın durağı.
Böylece Pir Sultan'ın şürlerinde hakk sevgisiyle insan sevgisi bütünl�ir, bir olur. Tıpkı Yunus'ta, Kaygusuz'na olduğu ıibi.
Yalnız bir aynın vardır arada. İnsan sevgisi Pir Sultan'da adalete dayalı bir düzen isteğiyle birleşir ve bir inancı payla.'}ına çağnsına dönüşür. Başkaldırısının temelinde inancı yatar, başkaldırısına inancı yön verir. Bu inançla meydan okur Hızır Paşa'ya:
Hızır Paşa gibi zalim var ise Ne yapayım benim de bir ahım var Senin tuğlu padişahın var ise Bentm aricam kalem bir Allahım var
XXX
Yürü bire Hızır Paşa Senin de çarkın kırılır Güvendiğin padişahın O da bir gün devirilir (AB 179)
(S. E s. 137)·
Sonra Ali'yi çağırır. Derdine derman eyleyen .. kamu dertlllere derman olan odur çünkü:
Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu Ali'm ne yatarsın günlerin geldi Koruluk kalmadı kara yurd oldu Ali'm ne yatarsın günlerin geldi (SE s. 80)
Peki, nasıl gelebilir Ali? Mümkün müdür bu? Elbette. Ali On İki İmam'dır, İmam Cafer-i Sadık'tır, Hacı Bektaş'tır, Şah'tır, Mehdi'dir. Hatta kendisidir:
58
Pir Suıtan'ım şu dünyaya Dolu geldim dolu benim Bümeyenl.er bilsin beni Ben Ali'yim Ali benim (lA 132)
Bu düşünüştür Pir Sultan'ı darağacına götüren. Onu yüzyıllardır yaşatan da budur. Dilindeki şah, gönlündeki şahtır. Kurtuluşun siıngesidir. Ona onun dili, onun inancıyla seslenen Şah İsm::ı.il'dir, onun halifesidir, oğludur ya da Osmanlıya b3..şkaldıran bir Türkmen babasıdır, hepsinin ötesinde Ali'dir. A5.lmışsa, Osmanlı yönetiminin dayandığı dinsel-kültürel-siyasal öğretiye karşı bir d�ün� biçiminin ve inancın savunucusu, eylemcisi olduğu için asılmıştır. Dilini tutamadığı, inancı uğruna ölümü göze aldığı, boyun eğmediği, «Hakk'ı pek sevdiği>ı için. Tıpkı Hallac-ı Mansur, Nesiini gibi. Hızır Paşa' ya meydan CJkuduğu, yukarda bir dörtlüğünü andığım şiirinde çok güzel anlatır bunu:
Şah'ı sevmek suç mu bana Kem bildirdin beni Han'a Can için yalvarmam sana Şehinşah bana danlır
H afid-i peygamberim has Gel Yezid Hüseyin'im kes Mansur'um beni ddrd as Ben ölünce il durulur
Ben Musa'yım sen Firavun lkrarsız şeytan-ı ldin Oçüncü ölmem bu hain Pir Sultan ölür dirüir
Ama. Pir Sultan'da inanç, Mansur'la Nesimi'nin tersine soyutlamadan sıyrılmış, hayatla, yaşananla bütünleşmiş, bir anlamda ideolojik özüyle siyasal nitelikli bir çatışmanın temelini oluşturmuştur. Bu yanıyla Pir Sultan'ın şiirleri tek bir ayaklanmanın d�il, hemen hepsi aynı nedenlerden kaynaklanan toplumsal bir başkaldırının anlatımıdır; içinde yaşad�ğı dönemin ve toplumsal-siyasal ortamın edebiyattaki yansısıdır, karşılığıdır. Ezilenin ezene yanıtıdır. Direnmesi, boyun �meyip karşı koymasıdır. Bilinen söyleyişle, çağının tanı�ıdır Pir Sultan. Bir öncüdür. Susturulmuşsa, bunun için susturulmuştur. (()6) Bu tanıklık onu ölümsüzleştirmiş, şiirIeriyle yüzyılları aşarak yaşarlığını sürdünnüştür.
PIR SULTAN BIR GELENEKTIR
Bunun en somut, en canlı öme�i Pir Sultan şUrleridir. onun adı çevresinde oluşan öykülerin, şiirlerinin yarattı�ı etkinin yüzyıllan aşarak günümüzde de canlılığını koruması, halkın duyuş ve düşünüşünü, özlemlerini, insani olanı şiirleştirebilmesinden gelir. Gerek yaşadı�ı dönemde, gerekse sonraki yüzyıllarda izleyicilerinin çıkması, aynı adı kullanan şairlerin onun bıraktı�ı şiir mirasını zenginleştirerek sürdünnesi ve bir Pir Sultan geleneğinin oluşması bunun, bu halkla bütünleşmenin sonucudur. Bu nedenle Pir Sultan gibi bir inancın, bir dünyaya bakış biçiminin önderi, simgesi haline gelmiş bir şairi, adı çevresinde oluşan gelenekten soyutlamak olanaksızlaşır.
Hem sonra bir ayrıma gidilecekse ölçü ne olacaktır?
(66) •Gidi Yezid bize Kızılbaş demiş/Me�er Şah'ı sevmiş dese yoludur/Yetmiş iki millet sevmezler şahı/Biz severiz Şah-ı Merdan Ali'dirıo (SE s. 150).
60
Yazılı kaynak olarak bir şiir defteri niteliği taşıyan cönkler, çoğunun 18. hatta 19. yüzyıl ürünü olduğu düşünülürse, güvenilir değildir. Halk şiiri geleneğinin sürdüğü yörelerde yaşayan derlemeler de çağdaş kaynaklardır. üstelik hem cönklerde, hem de sözlü derlemelerde halk şiirinin, bir anlamda kamulaştırma diyebilece-o ğimiz geleneksel yanı ağır basmakta, bireysel yaratı kollektif yaratıya dönüşmektedir.
örnekse, Sadettin Nüzhet,
Çıktım gök yüzüne sökün eyledim Şam'da Kul Yusuf'u görmeye geldim lndim ayağına niyaz eyledim Eşiğine yüzüm sürmeye geldim
dörtlüğünün bulunduğu bir şiiri yayımlarken, bu şiirin birçok mecmuada Hatayi adına kayıtlı olduğunu belirtmek gereğini duymakta (0') , aynı konuya değinen Abdülbaki Gölpınarlı, <cBizce bu nefeste Pir Sultan üslup ve edası hiç yokıı diyerek kesip atmaktadır. (68) Oysa bu şiirin bir başka çeşitiernesini de aktaran İlhan Başgöz'e göre ((şürin Pir Sultan'a yakışmayan hiçbir tarafı yokııtur. üstelik yine Başgöz'e göre bu şiir Pir Sultan'ın Şam'a gittiğini göstermekte, dolayısıyla onun Yalancı Şah İsmail'le ilişkisinin kanıtı olmaktadır. (C1D) Bu görüşlerden hangisinin doğru olabileceğini düşünürken Aşık Hüseyin adına kayıtlı bir şiirde,
(67) Pir Sultan Abdal, s. 9 ve 45. (68) PNB-AB, a.g.y., s. 32. (69) a.g.y., s. 48-51. Bu şiirin Başgöz'ün andığı çeşitiernesini
yayımıayan Cahit Öztelli bir dipnot düşerek şiiri İbrahim Aslanoğlu'nun derlediğini belirtir (a.g.y., s. 135). İ. Aslanoğlu ise bu şiiri, Dadaloğlu'nun olduğu gerekçesiyle (a.�.y., s. 495) kitabına almaz.
6 1
Çıktık HrYrasan'dan eyledik sökün Şam'da Kul Yurufu görmeye geldim Vardım BeytullaJı' tavaf eyledim E�ğine yüzüm sürmeye geldim
dörtlüğüyle karşıla.şılınca iş kanşmaktadır. po) Yine örnekse, Pir Sultan ştirlerinin derlendiği kay
naklar arasında çokça adı geçen Aşık Ali tzzet ÖZkan'a göre, uHakikatta Pir Sultan şiir yazmaınıştır. Onun şiirlerini başkaları yazmıştır. Kızı, yahut Onu sevenler Pir Sultan asıldıktan sonra yazmıştır bunları. O bir şeyhtrr, bir devrimcidir.ıı Derlediği Pir Sultan şiirleri için de şunlan söylemektedir Ali !zzet: uBS$alanrun
şiirlerinin Pir Sultan'a geçtiğini ben çok bilirim. Benim 'Pir Sultan'ındır' diye derleyip yayınladığım şiirlerin içinde de Pir Sultan'ın olmayan çok şiir vardır. Bunu bilerek yapmadım, adamın edasına, asılmasına uygun şiiriere Pir Sultan'ındır dedim.ıı (71)
Gerçekten, Pir Sultan'ın kişiliği, ancak Pir Sultan şiirleri bütün olarak alındığında belirginlik kazanmaktadır. üstelik aynı olgu yalnız Pir Sultan konusundıı değil, Yunus Emre, Karacaoğlan gibi şairler konusunda. da karşımıza çıkmaktadır. Hatta Kul Himmet, Hasan Dede, Genç Abdal, Nesizni için de söz konusudur bu. Dahası, ((Hacı Bektaş-ı Veli'ye 'Pir Sultan' da dendiği
(70) Naci Kum, Türkmen Barakları, Türk Etnografya Dergisi, sayı VI, s. 63, 1963. Benzeri bir durum Sarıkaya yer adının geçtiği şiir için de söz konusudur. Hatayi'nin (Şah İsmail) i'.gili dörtlüğü şöyle: «Kapuyu kakdı kırkıann birisi/Birisinden mest olubdur vansı/San kaya pldişahın korusu/Konalım İmamı Hüseyn aşkına» (Sadettin Nüzhet Ergun, Hatayi Divanı, s. 45, 1956).
(71) Ali lzzet, Kırkambar, 1974; anan llhan Başgöz, Aşık Ali İzzet Özkan, s. 44, 1979.
(ı2
için Pir Sultan'ın bazı şiirleriı> kimi mecmualarda Hacı Bektaş adına geçirilmiştir.ıı (' � )
Halk şiiri varsa bunun için vardır. O şiirlerden hiçbiri, şairinin söylediği biçimde, bireysel yaratı ürünü olarak kalmamıştır günümüze. Şairince yazılmamış, söylenmiş; halkın dilinde, gönlünde beslenip ağızdan ağıza yansıyarak ve çoğu kez değişerek günümüze ulaşmıştır. Bunun içindir ki bugün de yaşayan Pir Sultan değil, Pir Sultan Abdallar'ın oluşturduğu bütündür. üstelik bu, en belirgin özelliği sözlü olan ve ağızdan ağıza geçerek yaşarlığını sürdüren halk şiirinin temel niteliği göz önüne alındığında bilimsel açıdan bir tutarsızlık da sayılamaz.
Pir Sultan'ın şiirleri konusunda en eski kaynak, Şa.Jı Tahınasb döneminde yazıldığı bilinen ccMenakıbü'lEsrar Behçetü'l-Ahrarıı adlı yapıttır. cclmam Cafer Buyr.uğuıı , ccBü.yük Buyrukıı adlarıyla da tanınan bu yapıtın 1017/1608 tarihli nüshasında (73) Pir Sultan'ın üç şiiri yer almaktadır. Şiirlerden ikisi Pir Sultan, biri Pir Sultan Abdal adına kayıtlıdır . (H) Pir Sultan şiirinin
(72) PNB-AB, a.g.y., s. 20-21. (73) Alevi töre ve törenlerinin anlatıldığı Menakıb'ın Bisati
adlı birince yazıldığı öne sürülme�tedir. Kitapta aynca Hatayi'den 20 nefes, ı mani ve aruzla yazılmış 8 şiir, Kul Hiınmet'ten 4 nefes ile Kul Mazlum, Şah Adil, Kul Adil adlı şairlerden birer nefes bulunmaktadır. (Abdülbaki Gölpınarlı, Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik, s. 178, 1979).
(74) Pir Sultan ve Pir Sultan Abdal'ı iki ayn şair sayan 1. Aslanoğlu ile A. Bezirci, ikincinin birincinin müridi ya da çok yakını olduğu görüşündedirler. Bu, bana pek doğru görünmüyor. Ayrıca ikinci Pir Sultan Abdal'ın bir şiirindeki •Altmış ile yetmişin arasında/Uzümü irfana koşamam m'ola. dizeleri, onun Hicri 960 (1552) ile 970 (1562) yıllan arasında havatta olduğunun da kanıtı sayılamaz. Daha doğrusu, 60 ile 70'in tarihi değil, yaşı bil-
63
bütün özelliklerini t�ıyan bu üç §iirden «Serseri girme meydanaıı dizesiyle ba§layan Pir Sultan Abdal Tapşırmalı nefes Sabahattin Eyuboğlu'nun seçmeleri arasmdadır (SE s. 141) . öteki nefesleri de burada vermek istiyorum :
Gelsin ikranna beli diyenler lniltim derdim Muhammed Ali'dir 1 sm in anınca salavat verenler Meşrebim virdim Muhammed Ali'dir
Gör'e Mansur kabul eyledi ddn Alemde nesne bulmadı serseri H er kande bakarsam mürşidi piri Gözümle gördüm Muhammed Ali'dir
Kimse bahane bulmadı naklime H aktan gayn nesne gelmez aklıma Düfilnceğiz bu gurbet iklimine Mekô.nım yurdum Muhammed Ali'dir
dirdi�i kanısındayım. Bu dizelerin sahibi Pir Sultan Abdal'ın başka bir şair oldu�u görüşü, gerçek Pir Sultan' ın 1590'da asıldı�ı görüşüyle birlikte alımnca inandıncılık taşımıyor. Birbirine çok yakın, belki akraba ya da mürşid-mürid durumunda iki şair, yıllarca (en az elli yıl) birlikte, öz-biçim-söyleyiş olarak hemen hemen aynı nitelikte şiirler söylüyorlar; ikisinin de ünü çok yaygın; ama nedense, kendi şiirlerinde, menkabe ve söylentilerde ya da herhangi bir kaynakta bunu sezdirebilecek en küçük bir ipucu yok. Bana göre Pir Sultan'la Pir Sultan Abdal aynı kişi. Pir Sultan'ın 1548-1550 yıllan arasında bir tarihte asıldı�ı düşünülürse 60 ile 70 sayılannın yaşı belirtti�i açık. Bu, Pir Sultan'ın asılmasından sonra Pir Sultan ya da Pir Sultan Abdal adlanyla başkalannın şiir söylemediği anlamına da gelmez.
Gezeyim dlemde bir ydr bulayım Bu aka:n. çeşm.imin yaşın sU.eyim Anttım pô.k ettim gönlüm sarayın Içeri girdim Muhammed Ali'dir
Dosttan haber geldi inili inil Unul yürekteki yaralar unul Pir Sultan der mel'ill olma ey gönül Kalmışa yardım Muhammed Alt'dir
XXX
Gönül gel karardan (JŞ11UJ Sözüm sana meveddettir Gafillen bacadan düpne Ewel kapu şertattır
Şeriattan edep �en llimle üstad olur oğlan Al bu pendi belin fxJ#lan Kimi farz ktmi mnnettir
E#er bu sırra erersen Dolan klı:pudim {lirersen. Tarikat tarzın sorarsan Yedi farz üçü mnnettir
Gelin girelim bu bdbı Açılsın dşık kitabı Eğer anlarsan hesabı Andan sonra tarikattır
Tarikat bir oddur yakar Kimi 1uz.m ktmi has çıkar Her dşık bir çakmak çakar Çırağm yakan üstaddır
65
Tarikatta kdmil olan Ilmi ile dmil olan Bu yolda mükemmel olan Evvel mertebe hizmettir
Hizmet erenler yoludur Cümle ümin evvelidir Ahdimiz cekalu beliııdir Bundan dönen kişi mattır
Kend'özümüze gelelim Tarikat nedir bilelim Yoklukta sefil olalım lbtida yüz iradettir
tbtida tdlib olunca Düşmana galib olunca Dört can bir kalıp olunca Menzili bi-nihayettir
Hakikat genc-i nihdndır Mari/et gevher-i kdndır Yedi yüz yetmiş mizandır ötesi ilm-i hikmettir
Mürebb'olan Ali gerek Dört kapuda eli gerek Musdhibin hali gerek Zira Ali Muhammed'dir
Pir Sultan der cekalu belili Dedik ya Murtaza Ali Kim kadeh içer kim dolu Bu bize acep derttir
66
Pir Sultan şiirlerinin özünü bu inanç oluşturur. Alevi-bektaşi gelen�in Nesimi, Hatayi, Fuzuli, Kul Himmet, Yemini, Virani ile birlikte Pir Sultan Abdal'ı yedi büyük şairden biri saymasının nedeni de budur.
Ama onu salt belli bir inancın şairi olarak görmek de yanlıştır. Pir Sultan Abdal, yalnız alevi-bektaşi edebiyatının de�il. Türk halk şiirinin de en büyük şalrle.rindendir. Halk dili ve halk edebiyatıyla beslenen kusursuz söyleyişi, insan sevgisiyle dolu dünya görii§ü ve lir�miyle, inancı ne olursa olsun herkesin gönlünde, dilinde yaşayan bir halk ozanıdır. Sözlü edebiyatın birikiminden yararlanıp duru bir dil kullanarak kendine özgü bir şiir yaratmıştır. Şiiri, yaşanan hayatı kucaklar, insan sevgisiyle yücelir ve insan duyarlı�nın, insanın :ç dünyasının ortak yanlarını yansıtır. Onda bir tarikata bailı şairin öğreticil�ini, bir sazşairinin uçanlığını ve d�a sevgisini, dervişlik neşesinl, kısacası kusursuz bir şiirsel bileşimi buluruz.
Küçükyalı, 2 Aralık 1986
67
PIR SULTAN
Anadolu hal kının bağrında açmış bir kızı l güldür Pir Sultan. Kişi l iğ i , özü, sözü halkla öyle içten içe kaynaşmış k i , nerede kendisin in , nerede halkın dile geldiğini kestiremezsiniz. Halk öldürülen sevgi l isini kendi soluğuyla diri ltmiş, di l ine di l ler, sazına sazlar katıp yaşatmış, ölüsüne dirisinden daha güçlü, daha etki l i bir varl ık kazandırmış, sönmüş bir canı bin bir canla yeniden tutuşturmuş.
Şiirleri sağl ıklarında yazıya geçmemiş eski halk şai rlerimizden h iç bir inin hiçbir şi i ri iç in kendi ağzından çıktığı kesinl ikle söylenemez. Ölümünden çok sonra halkın ağzından derlenmiş şi i rlerd� hangi sözlerin hangi sözlere katı ldığını kest i rebilmek için, şair in k iml iği , kişi l iğ i üstüne su götürmez belgeler, tanıklar çok kez halk ın ağzından derlenmiş şi irlerdeki ipuçlarından çıkarılmaktadır. Halk benimsediği b ir şaire onun söylemiyeceği , söyleyemeyeceği sözleri kolay kolay söyletmez, söyletemez, orası doğru ; ama benimsediği şai r susturulmuş, sesini duyurmaz olmuşsa, onun ağzından, onun gönlünce ve söyleyiş biçimiyle sözler yarattığı da su gotürmez bir gerçektir. Pir Sultan'ın darağacına giderken söyled iklerini onun ağzından halkın söyremiş olması akla daha yakındır : Ne kendisi o şi irleri saza uydu racak durumdadır, ne de Hızır Paşa o şi irlerin halka. ulaşmasını sağlayacak ada(Tldır.
69
.. söyleyene bakma söy l etene bak.. demekle bizim
hal k ı m ı z hal k şairlerim i � : n s ı rr ın ı çözmüştür. Halk şair i
gerçekten halkın şairi ise neyi kend is in in , neyi halkın söy
lediğini hiçbir b i lg in ayırdedemez. Şu iki d ize üstü nde düşünel im isterseniz:
Ben Musa'yım sen Firavun İkrarsız şeytan-ı lain Üçüncü ölmem bu hain Pir Sultan ölür dirilir.
Kendisin i astı rmış olan Hızır Paşa'ya bu sözleri Pir Sultan dara{ıacına g ider ayak mı yazıp ya da söyleyip halka �:�laştırmanın bir yolunu bulmuştur? Kolay kolay inanıl ı r bir şey de{ıil bu. Oysa bu sözleri, Pir Sultan'ı Hızır Paşa'ya inat, yüre{ıinde diri lten halkın söylemiş olması akla ve halk şi ir imizin geleneklerine daha uygun. Ama kendi söylemeyip söyletmiş de olsa bu sözler yine de Pir Sultan'ın sayı l ır, çünkü onun kişi l i{ıi , düşüncesi ve söyleyişiyle di le gelmişlerdi r, Pir Sultan' ı d iri ltmişlerd ir.
Bize de gel oldu kanlı Sıvas'ta Hızır Paşa bizi astı bulunmaz.
Sıvas'a kanl ı denmesi Pir Sultan' ın orada ası lmasından ö.tü rü olduğuna göre bu d izeleri de nasıl kendisi söylem iş olabi l i r?
Şu kanı zalimin ettiği işler Yağmur gibi ya�r başıma taşlar
Şu illerin taşı hiç bana değmez İlle dostun gülü yaralar beni.
70
Bunları da Pir Sultan söylemiş olamaz. Nasıl söylesin ki , darağacına g iderken taşa tutulma ve taştan çok bir dostun attığı gülden yaralanma, Pir Sultan'dan çok önce başka inanç kurbaniarına da yakıştır ı lmış bir efsanedir. Taşlanırken, ası l ırken dostların ın iki yüzlü davranışlarından yakınmayı Pir Sultan ister istemez halka bırakmış ve halk da cellatların söylerneğe vakit bırakmadıklarını onun sazına, sözüne, ölçüsüne biçisine uygun olarak söylemiştir. Hal k için bu h iç de zor olmamıştı r, çünkü P i r Sultan, Yunus Emre'n in yolundan giderek sazına sözüne, ölçüsüne biçisine saygı l ı bir şai r olmuş, halktan kopmadan ayd ın laşmanın sırrına ermiştir.
Pir Sultan'ım ah etti de gülmerli Aradı derdine derman bulmadı Hak uğruna serin verdi dönmerli Ferhat şu dağları delelden beri.
Ayrıca son dizede Pir Sultan' ın , halkın daha eskt bir sevgi l isi olan ve halkın di l inde destanlaşan Ferhat' la yaklaştırı lması zengince anlaml ıdır. Aşk uğruna dağları delip halka su getiren Ferhat, tıpkı P i r Sultan · gibi , halkın ara· cı l ığ ıyla d i l lere destan olmuştur.
Pir Sultan, Anadolu halkından kopmuş, köyün, köylünün di l inden anlamaz olmuş, Arabın zemzem suyunu halkın al ın terinden daha kutsal sayacak kadar yozlaşmış, çı kmaz yollara sapmış, çıkarcıların çamuruna saplanmış olan Osmanlı Sarayına karşı bir başkaldırmaydı. Saray Pir Sultan'ı astırıp, halkın kanıyla beslenen yobazları tutmasaydı , astığı astık, kestiği kesl ik bir imparatorluk kuramazdı ama, daha uyanık, daha i nsanca bir devlet olma yolunu bulabi l i r, halkından daha az kültürlü olmak ayıbından kurtulab i l i rd i .
Bizim halk ımız da Yunus Emre'den beri başına geçen
7 1
devlet adamlarından daha uyanık olduğunu gösteregelmiştir. Uyanmaya engel olan yobazl ığ ı hep Saray beslemiş, oysa halk bütün şairleriyle yobazlara karşı amansız bir savaş açmıştır. Saray' ın Istanbul ortasında kurduğu medreselerden bir tek, ama bir tek yüzümüzü ağartacak i nsan yetişmemiş, oysa halkın dağ başlarında, devletten yardım görmek şöyle dursun, devletin H ızır Paşa'ları el iyle asılmayı göze alarak yaşattıkları tekkelerde, yoksul luğu ateşe ve ışığa çeviren ocaklarda, çağdaş insanl ığa seslenen Pir Sultanlar yetişmiştir.
Pir Sultan Abdalım şunda
Çok keramet var insanda
Bu sözü, ister halkın yetiştirdiği Pir Sultan, ister Pir Sultan' ın yetiştirdiği halk söylemiş olsun, hangi Med rese hocası, hangi Saray şairi söyleyebi l ird i? I nsanı , insanl ığı horgören bir devlete baş kaldırıyordu Anadolu halkı Pir Sultanıyla ; suçsuz insanları bi le asıp kesen Saray'a :
Bir suç için adem.oğlu asdmaz
diye sesleniyor; sevgisizliğin asık yüzlü , acı di l l i sözcülerine:
Ademoğlu bir acaip nesnedir Muhabbetli tatlı dile çevrilir
diyerek sevgi dersi veriyor;
İnsan olan gelir num çevrilir
diyerek de karanl ığa çevrik yobazları insanlığa çağırıyor. Halk Pir Sultan'ın ağzından kenuşur da kızının ağzın-
72
dan nıçın konuşmasın? Sanem' in babasına yaktığı sanılan o güzel im ağıt kim bi l ir hangi adsrz hal k şairin indir:
Pir Sultan kızıydım ben de Banaz'da
dizeslnde- «kızıydım .. sözü ağıtı bir başkasının söylediğin i belirtiyor daha çok. O başkası ağıtı yin� ccPir Sultan' ım• seslenişiyle biti riyor. au· da açıkça gösteriyor ki b ir şiirin Pir Sultan adıyla bitmesi ona maledi lmesini gerektirmez. Ama l;ıu adla biten bütün şiirler bir kişi l iğin halkla kaynaşmasından doğduğu için yine de onun sayılabi l i r. Onlara Pir Sultan ' ın şi irleri diyemezsak de Pir Sultan şiirleri d iyebi l i riz. Böylesi kaynaşmalar bizim halk şiirimizde o kadar çok olmuş ki, yazı l ı eser bırakmamış şairlerimizin adları birer soy adı , tür adı nitel iğ i kazanmıştır. Köroğlu'nun şi irleri yerine Köroğlu şii rleri demek gerçeğe daha yakın bir çözüm yolu olacağa benziyor.
Ben Köroğluyum,. dağda. gezerim
sözünü Köroğlu söylemiş mi. söylememiş midir? Şair kend isi için «bir Köroğlu» d iyebi l ir mi diyemez mi? «Dağda gezerim» ve hele ondan sonra gelen
U!,lan kuşlardan da hile sezerim
sözleri kendisinden çok, bir Köroğlu masalı adsız halk şairin in ağzına yakışmıyor mu? Bunlar üstüne boşuna tartışmaktansa Köroğlu'nun söylediklerin i
. ve söylettiklerini
kapsayan, şiirin sahipl iğini onunla halk arasında bölüştüren bir sunuş yolu aramalıyız.
Pir Sultan "şairlerln in başlıca özel l i klerinden biri , bu
şi irlerde ço k değişik konu, duygu ve söyleyişlerin b i r araya gelmesidir.' Başkaldırma, boyun eğme, ölümü hiçe sayma,
73
ölümden, ayrı l ıktan yakınma, h ayvan ve ağaç sevg isi , yay
lasına, yurduna, çol u k çocuğuna bağl ı l ık , sarı tambu raya sevg i , ç ıkarcı din adamlarına yerg i , insan l ığa çağ rı, dünyayı sevme. d ü nyayı küçümseme. g u rbet acıs ı . s ı la sevinci , koç aklama, taşlama, ağıtlama, sızlanma, kı l ıç k ışanma, bülbül le dertleşip Hızır Paşa'yla cenkleşme, yeşi l yap
raklara ozeı ı ı p kaı d toprakları bEmimseme, din uğruna şehitl i k, b i r gözleri sürmel iye kölelik, daha neler neler var P i r Su ltan ş i i rlerinde. Halk söyletmiş hepsini sevgi l i Pirine, o da benimsemiş hepsini seve seve. Bir bakıyorsunuz devrimci bir insan seli oluyor Pir Sultan :
Özü öze bağlayalım Sular gibi çağlayalım Bir yürüyüş eyleyelim
TeveKkeltü taalallah!
Bir de bakıyorsunuz aynı P i r Sultan :
diyor.
. Bir bülbülcük konmuş dağlar başına
Pir elinden dolu içmiş deliyim Üstü kan köpüklü meşe seliyim
d iyen Pir Sultan hemen ardından:
Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim
d iyor.
•Koca başl ı kadı .. ya kızıp:
Fetva verir yalan yulan Domuz gibi dağda dolan
74
Sırtına vururum palan Senin gibi hayvan var mı
diyen de Pir Sultan;
Koyun olduk ses anladık Sürüye saydılar bizi
diyen de o.
Gelin yiyelim içelim Bu güzellik geçer bir gün
dediği de olur;
Gelin canlar bir olalım -Münkire kılıç çalalım
dediği de.
Al yanaktan kırmızı gül dererken Felek beni nazlı yardan ayırdı
diyen de o :
Muhammed Ali'nin alnında balkır Nurum var neylerim dünya malını
d iyen de o.
Pir Sultan Abdal'ım fakir biçare
diye de b itirdiği olur sözü :
75
Pir Sultan Abdal'ım meydanda merdl.m
diyerek de.
Kimi şi irlerinde bir saklambaç oyunu hafifl iği var:
Sen llir yanıl elma olsan Dalımda bitmeye gelsen Ben bir gümüş çövmen olsam Çeksem indirsem ne dersin.
Kimi şi i rlerindeyse sevinçten ağır basan derin bir hüzün :
Ş u meydanda serilidir postumuz Çok şükür Mevlaya gördük dostumuz Bir gün kara toprak bürür üstümüz Çürütür hey benli dilber çürütür.
Koyundan kuzudan söz ederken Pir Sultan Anadolu 1<öylüsünün ta kendisidir:
Koyun gelir kuzusundan adı yok Sıra sıra külekierin südü yok Kuzusuz yayianın hıçbir tadı yok Gel koyun meleme vazgel kuzundan.
Hele öküze saygısın ı ve sevgisini söylerken, Anadolu'nun en eski i nançların ı insancal ığa çevirerek di le getirir g ibidir:
Öküzün damını alçacık yapın Yaş koman altına kuruluk sepin Koşumdan koşuma gözlerin öpün treçberler hoşça görün öküzü.
76
Pir Sultan'ın , öküz üstüne dünyada söylenmiş şii rlerin belki en güzeli olan bu şiir i üstünde durup düşünrneğe değer. ister kendi söylemiş, ister halk kendisine söyletmiş olsun, bu şi ir Anadolu toprağın ın özel bir ürünüdür. Öküzü� tarih öncesinden kalma kutsall ığı Pir Su!� tan'da ne rahat b ir insancalığa dönüşüyor. B ir Tanrı olmaktan çıkıp insanca sevilen, gözlerinden öpülen b i r arkadaş oluveriyor öküz.
Koyun, kuzu b"ütün Anadolu halk şairlerinde vardır, ama Pir Sultan'da, b ir çobanla sürüsü arasındaki sıcak yakınl ıkta, kurbanl ık kader ortakl ı ğıyla di le getiri l i rler. Hiçbir kurban için koçların ağladığı görülmemiştir bizim halk şi irimizde; ama Pir Sultan, belki çocukluğunda çobanl ık etmiş Pir Sultan, ölümüne koçların da ağladığı bir i nsanoğludur:
Koyun gelir kuzulan meleşir Koçlar a�lal" allar Pir Sultan deyi.
Pir Sultan' ın şii rlerinde hayvanlar, b itkiler, dağlar, sular olsun gerçeklik kazan ırlar. Bülbül, dağ başında bir çalığa konan bülbülcük olur Pir Sultan'da. ı rmak Kızıl I rmak, dağ Yıldız Dağı , deniz Akdenizdir.
Bir Ortaçağ .şi irine doğa ne kadar girebil lrse, Pir Sultan' ın şi ir ine de o kadar, belki çağdaşlarından biraz daha çok girm iş, g irebilmiştir. Çiçek�er ve anlar, gül ler ve bülbül ler Pir Sultan şi irlerinde kokuların ı , renklerin i yitirmeden simgeleşirler.
Pir Sultan'ın Padişah'a karşı Şah'tan yana olması, kendi imparatoruna karşı bir yabancı i mparatoru tutmak deği ld ir. Anadolu köylOsünün di l i ve fakir fukaranı n özgürlük özlemeye koşuşan, satılmiş softaların karşısına diki len Pir Sultan' ımız, i rı · :ının insana kulluğunun hiç bir türlüsüne boyun eğecek yaradı l ışte değ i ld i . Onu Sa-
77
ray'a ve bütün sarayiara karşı halkın savunucusu saymadan kişi l iğ ine ve şi irlerine yaklaşmak mümkün olmadıktan başka, ası lması olayı da kolay açıklanamaz.
Pir Sultan, Şeyh Bedrettin g ib i , ondan daha ja fazla, yurduna, yurdunun taşına toprağına, ezilen halkına ölesiye bağl ıd ır, çağında, Arap ve Acem hegemonyasına karşı olduğu en azından ş i i rlerin in d i l iyle bell id i r.
Rahmetl i Ahmet Harndi Tanpınar, gerçek bir sanatçı olarak ister istemez Pir Sultan ' ın kimi nefeslerine hayrand ı ; ama için için bir Osmanlı efendisi olarak bir gün bana: •Ben de Osmanlı Padişahı olsam Pir Sultan ' ı affedemezdim, .. demişti . Padişah devletini korumak zorundad ır, demek istiyordu. Unutuyordu ki Pir Sultan halkın, kendinden kopmuş bir Saray'a karşı d i ren işiydi . . Affedi lemez suçu işleyen Pir Sultan deği l Padişahın ta kendisiydi. Halka ihanet etmiş bir Padişah, Padişaha ihanet etmiş b i r şairden daha az mı suçludur? Insanl ık, insancal ık bakımından ise, nerde istanbul 'daki sağır Sultan, nerde Pir Sultan ! Nerde güzel im Istanbul şehrinde Saray surları iç ine . kapandıkc;:a kapanan, nerde Banaz köyünden dünyaya açılan insan !
Osmanlı padişahı hal ktan kopdukça koparken , halk elbet kendi nden kopmayan devrimcilere sarı ld ıkça sarılacaktı . Oylesi padişaha başkaldı racak yiğitler c;:ı l<masa halk öylesi yiğ itleri hayal ve söz gücüy�e kendisi yaratırd•. Gerçek kiml iklerin i b i lmediğif!�iZ nice eşkiyanın Anadolu'da ermiş kişiler sayılıvermeleri bundandır. Ezilen ler ezenlere baş kaldı rmak, kaldırmazlarsa bu özlemlerini bir masal la olsun d i le getirmek zorundadırlar. Pir Sultan kim olursa olsun ezi lmiş insanların sultanı oluvermiştir. Parmakla sayılamayan, kırmakla tükenmeyen, d ışından bakmakla halleri b i l inmeyen halkın kendisidir asl ında: Başkald ırmalarını halk hayal etmişt ir belki de. Söyleyene bakma, söyletene bak, der bir atasözümüz.
SabahaHin Eyuboğlu
Ş I I R LE R
Viran bahçelerde bülbül öter mi Gönül eğlencesi gül olmayınca Merhemsiz yaralar unar biter mi Bir gerçek veliden el olmayınca
Nefse uyan Hakka uymuş deği ldir Gaziler namazın kı lmış deği ld ir Bu geze!l abdallar derviş deği ld i r Arkasında hırka şal olmayınca
Tabib olmayınca yaram sarılmaz Mürşid olmayınca pire varı lmaz Yüz bin asker olsa yezid kovulmaz El i Zülfi karlı Al( i) olmayınca
Bu aşk meydanında bir divan olur O meydana düşen nevcivan olur i t i katsız tal ib boş kovan olur Vızı lar arısı bal olmayınca
Değme arif bunu böyle b i lemez Bi l i r ama yine arif olamaz Her mürşid ölüyü d iri kılamaz Hünkar Hacı Bektaş Vel ( i ) olmayınca
8 1
Ik i melek gel i r sual sorarlar Döker hurcunu da gevher ararlar Bir kılın üstünde köprü kurarlar Geçemezsin Hakka kul olmayınca
Pir Sultan' ım baştan dalga aşırır Bu aşkın dolusu aşka düşürür Her bi ldiğin rehber çiğ mi pişirir Yanıp ateşiere kül cimayınca
82
Çeke çeke ben bu dertten ölürüm Seversen Al i'yi değme yarama Ali 'n in yoluna serim veririm Seversen Ali'yi değme yarama
Ali 'nin yarası y4r yarasıdır Buna merhem olmaz dil yarasıdır Ali 'yi sevmeyen Hakkın nesidir Seversen Ali'yi değme yarama
Bu yurt senin değil konar göçersin Al i 'n in dolusun bir güı:ı içersin Körpe kuzulardan nasıl geçersin Seversen Ali'yi değme yarama
l lgıt ı lgıt oldu akıyor kanım Kem geldi d id4ra tal i im benim Benim derdim bana yeter hey canım Seversen Al i'yi değme yarama
Pir Sultan Abdal ' ım deftere yazar Hile6az yar ile olur mu pazar Pir merhem çalmışsa yaralar azar Seversen Ali 'yi değme yarama
83
Beni gorup yönün öte döndürme Yine gitmez meylim sendedir sende Yıkıp h ilAl kaşlarını indirme Günah sende deği l bendedi r bende
Şeker vardı r dudağında di l inde Arzumanım kaldı gönca gülünde Sen bir padişahsın hükmün elinde Senin i le dAvam sendedir sende
Sensiz çıkıp yayiaiarı yaylarnam Engel ler içinde sırrın söylemem Çok günah işledim inkAr eylernem l k'ellerim kızıl kandadır kanda ,
Nice beyler i le gezdim yoruldum Kan bulanık aktım aktım duruldum Senci ley•n çok güzele sarı ldım • Dahi senin sevgül-candadır canda
Pir Sultan Abdal' ım böyle deyipti r Aşıklar güzeli sevegeliptir Bir güzel sevrneyle karıl ı m'oluptur Kellem terkidedi r yandadır yanda
81
Onüme bir çıaır geldi Bir ucu var şar içinde Bakkallar dükkAnı n açmış Ne istersen var içinde
Gir dükkAna pazar eyle Hışmın yenip hazer eyle Aya güne nazar eyle Ay Muhammed nur içinde
Ay Ali 'dir gün Muhammed Okunan seksen bin Ayet Bal ıklar deryaya hasret Çarhı dönen göl içinde
Göl içinde. çarhı döner Susuzluktan baarı yanar Müminler secdeye iner Seyir var seyr' içinde
Kudretten verdi o balı Bahanesi oldu arı Din le imdi ah ü zArı Arı inler bal içinde
Pir Sultan' ım ey gaziler Alnımızda ak yazılar TAiib de pirin arzular Bülbül öter gül içinde
85
Gel in canlar bir olal ı m Münkire kı l ıç çalalım Hüseyn'in kan ın alal ım Tevekkeltü taAiallah
Ozü öze bağlayalım Sular g ibi çağlayalı m Bir yürüyüş eyleyelim Tevekkeltü taAial lah
Açalım kızıl sancağı Geçsin Yezid ' lerin çağı El imizde aşk bıçağı Tevekkeltü taA ial lah
Pir Sultan' ım geld i cQşa Münki rlerin akl ı şaşa Takdi r olan gel i r başa Tevekkeltü taalal lah
86
Ne g üzelce muradıma ererken Felek beni nazlı yArdan ayırdı Al yanaktan kırmızı gül dererken Felek beni nazlı yArdan ayı rdı
Demir kafeslerdir benim durağım Yanar iken yanmaz oldu çırağım G ün-be-gün artıyor derdim tırAkım Felek beni nazlı yArdan ayırdı
Yaz gelince yazı yaban yurd olur Ak sürüye kara koyun kurd olur Sevip sevip ayrılması derd olur Felek beni nazlı yArdan ayı rdı
Yaz gelince atlar çıkar çayıra Kadir MeviAm sevdiğini kayıra Meğer ben i senden ölüm ayıra Felek beni nazlı yArdan ayırdı
Pir Sultan Abdal ' ım dağları aşam Aşam- aşam ı rmaklara karışam Hiç başına gelen var mı danışam Felek beni nazlı yArdan ayırdı
87
Koca başlı koca kadı Sende hiç din iman var mı Hararnı helAlı yedi Sende hiç din iman var mı
FetvA verir yalan yulan Domuz gibi dağa dolan Sırtına vururum palan Senin gibi hayvan var mı
lman eder amel etmez Hakkın buyruğuna g itmez Kadılar yaş yere yatmaz Hiç böyle bir şeytan var mı
P ir Sultan' ım zatlarınız Gerçektir şöhretleriniz Haram yemez itleriniz Bu sözümde ziyan var mı
88
Kahpe felek saiıa n'ettim n'eyledim Aksine döntıürdüh çarh-ı devrAnı Hani n'oldu esk'adalet eski gün Perişan eyledin cümle cihanı
Dayanı lmaz Aşı kların derdine Akıl yetmez ezber.ine virdine Nakes konmak ister cömert yurduna Ti lk i kovdu ü lkesinden arslanı
Anca bu yaraya dayandı Eyyub HudAnın cefAsın safAya sayıp Cahi l ler kAmile sen bi lmem . deyip Anın iç in kaybettiler i rfanı
Pir Sultan'ım niye geldin cihAna Kusur senin imiş etme bahane Evvel kullar valvarırdı su ltana Şimdi minnetç'ettin kula sultanı
89
Ne yatarsın bülbül kalk figan eyle Şakıyup ötmenin günleri geldi Yeşi l yaprak arasında gül kaldı Söyleyip kokmanın günleri geldi
Benim şahım gelir dürlü naz i le Kalbimiz dolmuştur nükte söz i le G ülguni badeyi cura saz i le Doldurup içmenin günleri geldi
Benim şah ım gelişinden bel l id ir Ak elleri deste deste gül lüdür Kız ı l Vel i Sultan Urum el l idir N iyaza varmanın günleri geldi
Pir Su ltan' ım eydür bu dünya fani Boz bu lanık akar Tuna'nın sel i Yanına almıştı r nazl ı di lberi Doldurup içmenin günleri geldi
90
Ewel baştan bu dünyaya Tanrın ın arslanı geldi Yüz döndürmez yüz bin erden Kuşağına dolu geldi
Al i 'dir gaziler başı Hızır Nebi'd i r yoldaşı Ali manendi bir kişi Sultan Seyyid Gazi geldi
Yusuf'u kuyuy'attılar Hem aldılar hem sattı lar Kurtlara bühtan ettiler Mısırın sultanı geldi
Halil Kabe'yi yapınca Islam dinine tapınca Gökten Muhammed kopunca Nur aleme dola geldi
Aşk elinden oldum hasta Var derdine derman iste Dahi küçücük nevreste lsmail Kurbana geldi
Pir Sultan' ım nesne bi lmez Ab-ı hayat içen ölmez Kafir müslümanı yenmez Ezelden basıla geldi
91
G özleyi gözleyi gozum dört oldu Ali 'm ne yatarsın günlerin geldi Korular kalmadı kara yurd oldu Ali 'm ne yatarsın günlerin geldi
Sancak gele Kazova'ya dikile MünAfık başına taşlar dökile M ürnin olanlar da Hakka çekile Al i 'm ne yatarsın günlerin geldi
Kızıl ırmak gibi bendinden boşan Hama'dan M ardin'den Sıvas'a döşen Düldül eğeriendi Zülfikar kuşan Al i 'm ne yatarsın günlerin geldi
Sene tekmil olduğunu bildiler Yezid munAfık gömleğin g iydi ler Kasdeyleyüb imarnlara kıydı lar Al i 'm ne yatarsın günlerin geldi
'
Abdal Pir Sultan' ım bu sözüm haktır Val iAhi sözümün hatAsı yoktur Şimdiki safunun yezidi çoktur Al i 'm ne yatarsın günlerin geldi
92
Oturmuş Arapça Kur'An okursun Gel bunun manbın ver indi sofi Ehl-i d i l olmuşsun i rfAn içinde Gel bunun manasın ver indi sofi
Bu b ir a{ıır yüktür yüklesin getür Arif ol bu sırrın manasın yetür Anası kız oğlu koynunda yatur Gel bunun manbın ver indi sofi
Muhammed Al i 'd ir danndan yüca Mürninler yuğruldu döküldü saca Anası kız oğlu oğlan b ir koca Gel bunun manasın ver indi safi
Erenlerin kı ldan ince yolu var Dört kapın •n iki çatal d i l i var B i r kuş gördüm ayağında nal ı var Gel bunun manasın ver indi sofi
Pir Su ltan Abdal' ım hey şems ü kamer Yezid' in boynunda tir ile teber B i r _kısrak gördüm koyunun emer Gel bunun manasın ver indi sofi
93
Hak nasib eylese dergaha var&am Daim divanında dursam yA Ali Eğilsem pAyine n iyaz eylesem Yüzüm toprağına sürsem ya. Ali
• Yüzüm toprağına sürdüğüm zaman Zerrece gelmezdi gönlüme gürnan Ali 'm Düldülüne bindiği zaman önünce Kanber olsam yA Ali
Kanber gibi hizmetine yeldirsen Bir dem ağladırsan bir dem güldürsen Çeküp Zülfiı<Ar' ı beni öldürsen El im eteğinden çekmem ya Ali
Hiç çekem mi eteğinden el imi Hak katında kabul ettim ölüniü Doğru sürün Hak erenler yolunu Mümince kul ların sevsem yA Al i
Mürnin olan neresinden bel l id ir Hakkı söyler netesinden bell idir Erenterin yolu gonca gülüdür Tomurcuk gül lerin dersem ya. Al i
Pir Sultan' ım selAmını getürse Hak cemin i hakikate yetürse Dizin i d izime verse otursa Doyunca didArın görsem yA Ali
94
Ben gayrı nesne bilmezem Al lah b ir Muhammed Al i Ozümü gayra salmazam Al lah bir Muhammed Ali
B i r mum yanar bir şişede Bülbül e{Jienmez meşede Yedi ik l im dört köşede Allah b ir Muhammed Al i
ik i kuş gördüm yuvada Döner mualh\k havada Da{Jda deryada ovada Allah bir Muhammed Al i
Yaktıcağım bir çırağdı r Bindieeğim bir buraktı r Yerden göğe bir direktrr Allah b ir Muhammed Al i
Pir Sultan' ım bu b ir sırd ır S ırr ını saklayan erdir Ay da sırdır gün de sırd ır Allah bir Muhammed Al i
95
Bu dünyanın ewel ini sorarsan Allah bir Muhammed Ali 'dir Ali Sen bu yolun sahibini ararsan Allah bir Muhammed Ali 'dir Ali
Tahtını terk etti ibrahim Edhem Süleyman Nebi'ye verildi Mtem Her kulun alnına yazı ldı sitem Kişin in çektiği yoludır yoli
Erenler öldürür yoldan şaşanı lhl�s i le kaldırtırlar düşen i . Tarikatta her kişin in nişanı Erenler katında bel l id ir bel l i
Erenler eli nden dolu içiidi Ol saatte kil ü kalden geçildi F irdevs-i a'lada gül ler açıldı Cennet-i a' l�nın gülidir gül i
Pir Sultan Abdal'ım ummana daldı Yenemedi kendin engine saldı Hakipayin ize yüz süregeldi Erenlerin kemter kuludur kuli
96
Arzuladım size geldim Hünkar Hacı Bektaş Vel i Eşiğine yüzüm sürdüm Hünkar Hacı Bektaş Vel i
Pir el inden dolu içtim Doğdum el in ize düştüm Ak cenneti gördüm geçtim Hünkar Hacı Bektaş Vel i
Rehber aradım aradan Cümle alemi yaradan Beş taşl ı şahid getüren Hünkar Hacı Bektaş Vel i
Güvercin donunda durur Cümle eksikler yitürür Beş taşl ı şahid getürür Hünkar Hacı Bektaş Vel i
Aşı kların sema' döner Kırk budakta şem'a yanar Dolusun içenler kanar H ü n kar H acı Bektaş Veli
97
Bahçende gördüm gülünü Erenler sOrsün demini Imam Rıza,
.n ın tarunu
Hünkar Hacı P "ktaş Vel i
Balım Sultan er köçeği Keser kılıcın bıçağı Erenlerin bal çiçeği Hünkar Hacı Bektaş Vel i
P i r Sultan'ım gerçek vel i Erenlerden çekmez el i On iki imarnın yolu Hünkar Hacı Bektaş Vel i
98
Gaafil kaldır şu gönlünden gümanı Bu mülkün sahibi Ali değil mi Yaratmıştır onsekizbin Alemi Rızıkların veren Ali değil ml
Gelin vazgeçelim böyle gürnandan Valiahi çıkarız dinden imandan Şefaat umarız on i k(i) imamdan Anların atası Ali deği l m i
Yaratıldı Mülcem ol o ldu düşman Kasdetti Ali 'ye oldu peştman Kangı kitabda gördün ömer Osman Kur'Anda okunan Ali değil mi
Binbir adı vardı r bir adı Hızır Her nerde çağırsam orada hazır Ali padişahtır Muhammed vezir Bu fermanı yazan Ali deği l mi
Pir- Sultan Abdal' ı m ben bir fukara Aceb bulunur mu derdime çAra Yüzü · kara nasıl vararn huzura Divanda oturan Ali değil m i
99
Güzel Aşık cevrımızı Çekemezsin demedim mi Bu b ir rıza lokmasıdı r Yiyemezsin ·demedi m mi
Yemeyenler kal ı r naçar Gözlerinden kanlar saçar Bu bir demdir gelir geçer Duyamazsın demedim mi
Bu dervişl ik b ir d i lektir Bilene büyük devlettir Yensiz yakasız gömlekti r Giyemezsin demedim mi
Çrkalım meydan yerine Erel im Ali s ırrına CAn ü başı Hak yoluna Koyamazsın demedim mi
Aşıklar harabAt olur Hak yanında kıymetl 'olur Muhabbet baldan tatl 'olur Doyam�sın demedim mi
Pir Sultan Abdal şAhııı:ıız Hakka ulaşır rah ımız Onik' imam katarımız Uyamazsın demed im nıi
1 00
Bir güzel in aşıkıyım ağalar Anın Için taşa tutar el beni Gündüz hayal imda gece çtüşümde Kumdan kuma savuruyor yel beni
Rayhanını devşir devşir dest(e) eyle Ben del iyim öğüt verip pest eyle Düşmanın ım el yan ında d<?st eyle Bir gececik mihman eyle al beni
Ak gül olsam al yanağa sokulsam Gülab olsam ak yüzüne saçı lsam Kölen olsam pazarlarda satılsam Kölem deyü ak sinene sar beni
Pir Sultan Abdal ' ım gamzeli oktur Hezaran sinende yaralar çoktur Benim senden özge sevdiğim yoktur l nanmazsan ol Al laha sor beni
101
Deli gönül ini l in i l inierne Kadir Mev!am hasretime sal beni Viranl ıkta görsen baykuş sanırsın Bir hüma kuşuyum sen de bil beni
Ulu bezlrgan ım kumaş satarım Gök yüzünde uçan kuşu tutarım Eksikl iğim çoktur ben de bi l irim Eksikl ikle kabul eyle ge l beni
Ak pınarın boz bulanık sel iyim Ol sebepden akl ım yoktur deliyim Naci derler dört güruhun biriyim Ararsan Hak d ivanında bul beni
Gider idim ben de kendi işime Aşkın dolu ları yağdı başıma Ağu kattı benim tatl ı aşıma Ummanlara gark eyledi sel beni
Pir Sultan' ım ı rak yoldan gel i rsin Gevherin kıymetin nasıl bi l i rsin Eksikl iğim çoktur sen de bi l i rsin Eksikl ikle kabul eyle gel beni
1 02
Şu karşıki yaylada göç katar katar Bir güzel sevdası serimde tüter Bu ayrıl ık bana ölümden beter Geçti dost kervanı eğleme beni
Şu benim sevdiğim başta oturur Bir güzel in derdi beni bitiri r Bu ayrı l ı k baiıa zulüm getir ir Geçti dost kervanı eğleme beni
Ben gidersem Sunarn bana ağlama Ciğerin i aşk öduna dağlama Benden başkasına meyfl bağlama Geçti dost kervanı eğleme beni
G ider isem bu i l sana yurt olsun Munafı k!ar aramıza kurt olsun Ben ö lürsam yüreğine dert olsun Geçti dost kervanı eğleme beni
Pir Sultan Abdal' ım dağlar aşal ım Aşal ıııı-- da dost i l ine düşel im Çok r: imetin yedim helal laşal ım Geçti dost kervanı eğleme beni
1 03
Şu kanl ı zAi imin ettiği işler Garip bülbül gibi zAraler beni Yağmur g ibi yağar başıma taşlar Dostun bir fiskesi paralar beni
Dar günümde dost düşmanım belioldu On derdim var ise şimdi elioldu Ecel fermanı boynuma takıldı Gerek asa gerek vuralar beni
1 Pir Sultan Abdal ' ım can göğe ağmaz Hak'tan emrolmazsa ı rahmet yağmaz Şu i l lerin taşı h iç bana değmez I l le dostun gülü yaralar beni
1 04
Alçakta yüksekte yatan erenler Mürveliniz yok mu aldı dert beni Başım alıp hangi yere gideyim Gittiğim yerlerde bu!du dert beni
Oturup benimle ibadet kı ldı Yalan söyledi de yüzüme güldü Yal ın kı l ıç olup üstüme geldi Çaldı bölük bölük böldü dert beni
üstümüzden gelen boran kış gibi Yavru şah in pençesinde kuş gibi Seher çağı bir korkulu düş gibi Çağırta çağırta aldı dert beni
Abdal Pir Sultan' ım gönlüm hastadır Kimseye d iyemem gönlüm yastadı r Bi lmem deli oldu bilmem ustadı r Şöyle b i r sevdaya saldı dert beni
1 05
Yükseklerden alçaklara indim ben Felek şol kanadım kıraldan beri Aklım aldı divaneye döndüm ben Kudret oku el im vuraldan beri
Şu dünyaya gelen bir bir g itmeda Hiç eksi lmez derdim her gün artmada Turdağı tutuşmuş yanıp tütmede Hakkın didfırını görelden beri
M üsa söyler idi bin bir kelamı Kudret eli ile çaldı kalemi Öküze yükletti cümle Alemi Dünyanın temel in kuraldan beri
Pir Su!tan' ım ah etti de gülmedi Aradı derdine derman bulmadı Hak uğruna serin verdi dönmadi Ferhad şu dağları delelden beri
106
Sinem üstü ateş oldu od olduYaktı muhannetin acı sözleri Hızır Paşa'n ın ettiği derd olduYaktı muhannetin acı sözleri
Seni şekvii edem Urum beyine Bakmıyon mu şu sinemin dağına Hançer oldu yüreğimin bağına Kaktı muhannetin acı sözleri
Engel gel ir arkamızda dolaşır Yusarn olmaz kara olmuş bulaşır Top top olmuş mah yüzünde dolaşır · Takar muhannetin acı sözleri
Muhannet elinden hAlim pek şaşkın Deli gönül gah bulan ık gah coşkun Gönlümün sarayın kalbimin köşkün Yıktı muhannetin acı sözleri
Pir Sultan _!\bdal ' ım viidem ye!erse Sahım gel ir salacarndan tutarsa Karış karış üstümde ot biterse Çıkar muhannetin acı sözleri
1 07
Derdi m çoktur hangisine , yanayım Yine tazelendi yürek yarası Ben bu derde kande derman bulayım Meğer Şah elinden ola çaresi
Efendim efendim benim efendim Benim bu derdime derman efendim
Tü rlü donlar giyer gülden naziktir Bülbül cevreyleme güle yaz ıktır Çok hasretl i k çektim bağrım ezikti r Güle güle gei ir canlar paresi
Benim uzun boylu servi ç ınarım Yün:iğime b i r od düştü yanarım Kıblem sensin yüzüm sana dönerim M ih rabımdır kaşların ın arası
Didar i le muhabbete doyulmaz Muhabbetten kaçan insan sayı lmaz Münkir üflemekle çı rağ söyünmez Tutuşunca yanar aşkın çırası •
Pir Sultan' ım katı yüksek uçarsın Selamsız sabahsız gel i r geçersin D i lber muhabbetten niçin kaçarsın Böyle midir i l imizin töresi
1 08
Uyur idik uyard ılar Diriye saydılar bizi �oyun olduk ses anladık Sürüye saydı lar· bizi
Hal imizi hal eyledik Yolumuzu yol eyledik Her çiçekten bal eyledik Arıya saydı lar bizi
Hak divan ına dizi ldik Aşık defterine yazıldık Bal olduk şerbet ezildik Doluya saydılar bizi
Pir Sultan Abdal ' ım şunda Çok keramet var insanda O cihanda bu cihanda Ali 'ye saydı lar bizi
1 09
Bu yı l bu dağların karı erimez Eser bad-ı saba yel bozuk bozuk Türkmen kal kıp yaylasına yürümez Yıkı lmış aşiret i l bozuk bozuk
Kızıl ı rmak gibi çağlad ım aktım El vurdum göğsümün bendini yıktım Gül yüzlü cerenin bağına çıktım Girdim bahçesine gül bozuk bozuk
El im tutmaz gü llerini derrneğe Di l im tutmaz hasta hAl in sormağa Dört cevabın ma'nasını verrneğe Sazım düzen tutmaz tel bozuk bozuk
Pir Sultan' ım yaradı ld ım kul d iye Zalim Paşa elinden mi öl diye Dostum beni ısmarlamış gel diye G ideceğim amma yol bozuk bozuk
1 1 0
Gam elinden benim zülfü siyahım Peykan değdi sinem yaralandı gel Suna başın için ağiatma beni Bugün sevda candan aralandı gel
Gamdan hisar oldum mekanım yurdum işitmez avazım din lemez virdirr Bir değil beş deği l on deği l derdim Düğümler baş verdi s ı ralandı gel
Hasretine vasıl olam mı böyle Mecnun'a da baki kal ı r mı Leyla Ölümlü dünyadır gel helal eyle Yüklendi barhanem kiralandı gel
Ne çekerse dertl i sinem dağ olmaz Günler gel i r geçer ömür çoğalmaz Neşterl id ir yaralarım unulmaz Göğerdi çevresi karaiandı gel
Pir Sultan Abdal ' ım haftada ayda Günler gel i r geçer bulunmaz fayda Gönül Hak arzular can ım hayhayda Toprağ ım üstüme kürelendi gel
1 1 1
Ağiatmayın beni derdim büyüktür Aşıklar meydana coşmada gel gel Benim ciğerciğim delik del iktir Kaynayıp kayı:ıayıp taşmadan gel gel
Felek bir bilezik taktı koluma Ben hal imi arz edemem yarime Engür şerbetini sundu elime Sakıya bu demi içmeden gel gel
Gel bizim bahçeye edelim seyran Bülbül Aşık olmuş bir güle hayran Seni benden bir gün ayırır devran Ayrı l ık hal ine düşmeden gel gel
Şunda üç beş günlük müddetin kaldı Emanet sahibi geldi de aldı Meta'ımız aldı yükümüz tuttu ömrümün kervanı göçmeden gel gel
Pir Sultan' ım Haydar gel bazı bazı Gayrı çekmez oldum cevr ile nazı Havalandı uçtu gönlümün bazı Bi lece konalım uçmadan gel gel
1 1 2
Çevri lüp çevrilüp üstü yanımda ötme turnam ötme gönül hoş deOil Benim derdim yeter bir de sen katma ötme turnam ötme gönül" hoş deOil
B i r sağl ık yeğ imiş dünya malından · N ice vazgeleyim zülfü telinden Ayrı düştüm ol ŞAhımın il inden ötme turnam ötme gönül hoş deOi l
Bakmaz mısın şu ı rmağın cOşuna in havadan otur gönlüm köşküne Seni beni yaradanın aşkına ötme turnam ötme gönül hoş deği l
P ir Sultan ' ım eydür kesme amAnı Erenlere bağlamışarn gümanı Seversen A. ı 'yi Şah-ı lmamı ötme turnam ötme gönül hoş deği l
1 1 3
işitip avazım ben de varayım Eğlen uçup gitme konadur bülbül Senin aşkın benim kalbirn evin i Vücudun şehrinde donadır bülbül
Bülbülün ,donları sarı gazelden Gözünün sürmesi yeğdi r ezelden Bülbül güle aşık olmuş ezelden Harda mı gülden mi yanad ır bülbül
Sultan eder i rahmeti kuluna Tabib gerek derde derman buluna Benl ik i le konma gülün dalına Har vardır pençeni kanadır bülbül
P ir Sultan di l inden gevherler saçar Her kişi· boyunca l ibasın biçer Geçer bu güzel l ik eyyamı geçer Bu dünyanın sonu fenadı r bülbül
1 14
Sabahtan cemal in seyran eyledi m Gönüller perişan el inden sunarn Nice bekleyeyim gurbet i l lerde Hiç bi l i r yok mudur halinden sunarn
Tıyg-ı gamzelerin müşk ü bO kokmaz YAr ala gözlerin h ışm ile bakmaz CemAi in görane cennet gerekmez Güneş m idir doğdu yüzünlen sunarn
Kemhalar giyinip zünnar bağlanmaz Eser seher yel i teli ı rganmaz Sen gidelden deli gönül eğlenmez Bir bergüzar versen telinden sunam
Sen seher yel isin gider gelmezsin Gelirsen de bana baki kalmazsın Seni uçuranlar murad almasın Seni kim uçurdu gölünden sunam
Pir Sultan Abdal der cemAiin güzel Aradım bulmadım bir haber yazar Şimdi senin ismin cenneti gezer Kal ma bizim için yolundan sunarn
1 1 5
Şu yalan dünyaya geldim g iderim Gönül senden özge yAr bulamadım Yaralandım al kaniara bulandım El imin kanını yur bulamadım
G üzel olan neyler altın akçeyi Arif olan düzer türlü bohçayı Vücudunda seyr eyledi m bahçeyi Dosta el değmedik nAr bulamadım
G üzel ierin zülfü destedir deste Erenl�r Hak için oturmuş posta Bir zaman sağ _s�zdim bir zaman hasta Hasta hal in nedir der bulamadım
Felek kırdı benim kolum kanadım Baykuş g ibi viranlarda tünedlm Bugün üç g üzelin nabzın sınadım Can fedA yoluna der bulamadım
Felek benim kurulu yayım yastı Her köşe başında yolumu kesti Keskin kadeh l le dolumdan içti Yandı yüreciğim kar bulamadım
P ir Sultan Abdal' ım dağlar ben olsam üstü mor sümbüllü bağlar ben olsam Alem çiçek olsa arı ben olsam Dost di l inden tatl ı bal bulamadım
1 1 6
Döndün mü ki benden yüzü dönesi Ben seni Ali 'nin yoluna saldım lkrarı boynuna kemend olası Ben seni Al i 'n in yoluna saldım
Yürü bire yürü yüze gülücü B izi görüb yad i l ieri sevici Boynuna uğrasın şAhın kı l ıcı Ben seni Ali 'nin yoluna saldım
Pir Sultan Abdal ' ım derdiere derman Ayrı l ık elinden hal im pek yaman Şefaat etmeğe on i ki imam Ben seni Ali 'n in yoluna saldım
1 1 7
Sordum sarı çiğdeme Sen nerede kışlarsın Ne sorersın ba derviş Yer altında kışiarım
Sordum sarı çiğdeme Yer altında ne yersin Ne sorarsın be derviş Kudret lokması yerim
Sordum sarı çiğdeme Senin benzin ne sarı Ne sorarsın be derviş Hak kork_usu çekerim
Sordum sarı çiğdeme Ana baban var mıdır Ne sorarsın be derviş Anam yer babam yağmur
Sordum sarı çiğdeme
AsAcığı elinde Hak kela.mı d i l inde Çiğdernde dervişl ik var
Pir Sultan' rm erlerle Yüzü dolu nu rlarla Ak sakal l ı pirlerle Çiğdernde dervişl i k var
1 1 8
Bir bülbülcük konmuş dağlar başına Sal Allah ım sal sı lama varayım Şahin yuva yapar kendi başına Sal Allahım sal sı lama varayım
Bizim evlerimiz dağdan ötedi r Hasım kavim bize ana atadır Yad i l lerde kalmak kula hatadır Sal Al lahım sal sı lama varayım
Eki l i yayiaiar nası l basayım üzerine birkaç kurban keseyim Bu iş Hak'tan geldi kime küseyim Sal Allahım sal sılama varayım
Atlarımız yemin yedi si l indi I ki kardaş karşı karşı sal ındı Ciğerciğ im deli k del ik delindi Sal Allahım sal sı lama varayım
Pir SuLtan Abdal' ım bAki deği ldir Tuz el<mek her �şık hakkı deği ldir Bu dünya kimseye baki deği ldir Sal Allah ım sal sı lama varayım
1 19
Kur'An yazılı rken arş ı Rahman'da Kudret katibin in el inde idim Gül ler açı l ırken kevn ü mekAnda Bülbül idim gonca gülünde idim
Evvel Cebrai l ' in i lk keiAmında Kırklar mecl isinde aşk meydanında Muhammed Al i 'n in s ır kalArnında N ihan söyleşirken di l inde idim
Kırklar arş ustüne kurdular cemi Muhabbet halk olub sürdüler demi Balçıktan yarattı Al lah Ademi Ben ol vakit anın belinde idim
Yunus'un deryaya daldığı zaman Kırk gOndüz kırk gece kaldığı zaman Ali Zülfikar' ı çald ığı zaman Hayber kalesinde kolunda idim
Pir Sultan'ım içtim aşkın dolusun Makadir bilmeze vermem yarısın Bir kuşa seksen bin şehrin dansın Ta'yin veril i rken yan ında idim
1 20
Çıkıp gök yüzünde sökün eyleyen Şam'da Kul Yusuf'u görmeye geldim Eği ldim turAba yüzümü sürdüm Hakkın div!nına durmaya geldim
Nurdan kuşak kuşattı lar bel ima Hak Muhammed Al i geldi di l ime lnem g idem i mamların yoluna Yusuf'tan bir haber almaya geld im
Hani benim h ırka i le postlarım Men tutim i bir kafeste beslerim Yüküm 1!'1 ü gevher müşter(i ) isterim Alan kardeşlere satmaya geldim
Yapusu var usul i le yapulu Hacası var kapusunda tapulu B ir şar gördüm üçyüz altmış kapulu Kimin açup k imin örtmeye geldim
Pir Sultan Abdal ' ım dünyadan göçtü ldris Peygamber de donunu biçti Suyu suya köpr(ü) eyledi kim geçti Yusuf'tan bir haber almaya geldim
1 2 1
Emek çektim bir ev yaptım erenler Yine bu güzele bi ldiremedim Bahar geldi çiçek bitti ot bitti Toprak güldü taşı güldüremedim
önüne rehber almıştır kadıyı Gel i r kitabın okuyu okuyu Burhan i le buldum yetmiş ikiyi I kisin b ir kaba sığdıramadım
Yü reğimde bel l i bel l i yaralar Şeytan kalbirn almış gözün köreler Hakka n iyaz eylemeye Ar eyler Eği l ip bir secde kı ldıramadım
HO demine bir ikrarı güdenin Tu yüzüne ikrarından dönenin Pir Sultan' ım münafıkın nadanın Gönül aynasını si ld iremedim
. 1 22
Bir nefescik söyleyeyim Dinlemezsen neyleyeyim Aşk deryasın boylayayrm Ummana daimağa geldim
Aşk harmanında savruldum Hem elendim hem yuğruldum Kazana girdim kavruldum Meydana yenmeğe geldim
Ben Hakkın edna kuluyum Kem damarlardan beriyim Ayn-ı cem'in bülbülüyüm Meydana ötmeğe geldim
Ben Hak i le oldum aşna Kalmedr gönlümda nesne Pervaneyim ateşine Şem' ine yanmağa geldim
Pir Sultan ' rm yer yüzünde V?.r mıdır noksan sözümde Eksiğim kendi özürnde Darrna durmağa geldim
1 23
H ızır Paşa bizi berdar etmeden Açı l ın kapılar Şah'a gidelim Siyaset günleri gel ip yetmeden Açı l ın kapı lar Şah'a gidel im
Gönül çıkmak ister Şah' ın köşküne Can boyanmak ister Ali müşkune Pirim Ali On lk ' lmam aşkına Açı l ın kapılar Şah'a gidel im
Her nereye gitsem yolum dumand ır Bizi böyle kılan ahd ü amandır Zincir boynum sıktı hayl i zamandır Açı l ın kapı lar Şah'a gidel im
I lg ın ı lgın eser seher yelleri Yare selam eylen Urum erieri B ize peyik geldi Şah bülbül leri Açı l ın kapılar Şah'a gidelim
Çıkarım bakarım kale başına Mürnin müsiOmanlar gider işine Bir ben mi düşmüşüm can telaşına Açıl ın kapılar Şah'a gidelim
Yaz seli gibiyim akar çağiarım Hançer ;:ılıp ciğerciğim dağiarım Garib kald ım şu arada ağiarım Açıl ın kapı lar Şah'a gidelim
Pir Sultan'ım eyder mürvetli Şahım Yararn baş verdi sızlar ciğergAhım Arşa d i rek direk olmuş Ahım Açı l ı n kapılar Şah'a gidelim
1 24
Karşıda görünen ne güzel yayla Bir dem sürernedim giderim böyle Ala gözlü pirim sen h immat eyle Ben de bu yayladan Şah'a (Dost'a) g iderim
E�er gö�erüben bostan olursam Şu halkın di l ine destan olursam Kara toprak senden üstün olursam Ben de bu yayladan Şah'a (Dost'a) giderim
B ir . bölük turnaya sökün dediler Yürekteki derdi dökün dedi ler Yayladan ötesi yakın dediler Ben de bu yayladan Şah'a (Dost'a) g iderim
Dost elinden dolu Içmiş deliyim üstü kan . köpüklü meşe sel iyim Ben bir yol o�luyum yol sefil iyim Ben de bu yayladan Şah'a (Dost'a) g iderim
Alınmış abdestim aldırırlarsa Kıhnmış namazım kı ldırı rlarsa Sizde Şah deyeni öldürürlerse Ben de bu yayladan Şah'a (Dost'a) g iderim
Pir Sultan Abdal' ım dünya durulmaz G itti giden Ömür geri dönülmez Gözlerim yolundan Şahın ayrılmaz Ben de bu yayladan �ah'a (Dost'a) g iderim
1 25
Gel benim sarı tanburam Sen ne için in i lersin Içim oyuk derdim büyük Ben anınçin ini lerim
Koluma taktılar tel i Söyletirler bin bir d i l i Oldum ayn-ı cem bülbülü Ben anınçin ini lerim
Koluma taktılar perde Uğrattılar bin bir derde Kim konar k im göçer burda Ben anınçin in ilerim
Göğsüme tahta döşerler Durmayıp beni okşarlar Vurdukça bağrım deşerler Ben anınçin ini lerim
Gel benim sarı tanburam Dizler üstünde yatıram Yine kırı ldı Mtıram Ben anınçin inilerim
Sarı tanburadır adım Göklere ağar teryadım Pir Sultanımdır üstadım Ben anınçin in i lerim.
1 26
Bana gül diyorlar neme güleyim Ağlamak .şanıma düştü neyleyim I l in gülü açmış al ile yeşil Şu benim gü llerim soldu neyleyim
Karadan çaldırd ım nerre bazımı Arşa çıkard ılar Ah ü .sOzumu Elimden aldırd ım yavru kuzumu Firkatı bağrımı deld i neyleyim
Haberin alayım seher yel inden Ordek kalkar m'ola kendi gölünden Korkum ayrı l ıktan fikrim ölümden Geldi çattı buldu beni r.eyleyim
Ulu sular gibi çeşmim çağlayan Mahrum kalmaz özün Hakka bağlayan YAr yitirmiş yana yana ağlayan Akıbet başıma geldi neyleyim
Pir Sultan Abdal ' ım k ırklar yedi ler Bu yolu erkAnı anda kodular Al lah verdiğ in i almaz dedi ler Bana verdiğini aldı neyleyim
1 2 7
Ben de şu dünyaya geldim geleli EmAnetten bir don giymişe döndüm Sahibi ç ıktı da el imden aldı Koru yerde koyup yaymışa döndüm
O yAr geldi geçti geri bakmadı Hendekler kazdı rd ım sular akmadı Çok yuva bekledim cücük çıkmadı Boş yuva beklemiş yoz kuşa döndüm
Pir Sultan Abdal' ım bu dünya fAni Baştan başa kim sürdü bu devrani Yarin b ir çift sözü üşüttü beni Yüce dağ başında buymuşa döndüm
1 28
Koyun beni Hak aşkına yanayım Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Volumdan dönüp mahrum mu kalayım Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Benim pirim gayet u lu kişidir Yediler u lusu Kırklar eşidir On I ki Imam'ın server başıdır Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Kadılar müftüler fetva yazarsa Işte kemend işte boynum asarsa Işte hançer işte kellem keserse Dönen dönsüı:ı ben dönmezem yolumdan
Ulu mahşer olur d ivan kurulur Suçlu suçsuz gel ir anda deri l ir Piri olmayanlar anda bi l inir Dönen .dönsün ben dönmezam yolumdan
Pir Sultan' rm arşa çıkar ünümüz O da bizim u lumuzdur pirimiz Hakka tesl im olsun garip canımız Dönen dönsün ben dönmezam yolumdan
1 29
Sabah olur koyun kuşluğa gelir Her koyun arar da kuzusun bulur Ağca koyun meler arada kalı r Gel koyun meleme vazgel kuzundan
Benim kuzum kuzuların beyidir Ağca koyun yüreğimin yağıdır Anın gideceği Yı ldız dağıdır Gel köyun meleme vazgel kuzundan
Koyu n meler kuzusunun adı yok Sıra sıra külekierin südü yok Kuzusuz yayianın hiçbir tadı yok Gel koyu n meleme vazgel kuzundan
Koyunun başına badcak takayım Yönüm dönüp o koyuna bakayım Kuzun nerde ise kuzun bulayım Gel koyun meleme vazgel kuzundan
Koyun sen şurada kuz(u) lamadın mı Sağ ın ı solunu gözlemedin mi Aç kurt gel i r deyu g izlemed in mi Gel koyun meleme vazgel kuzu ndan
1 30
Dereye aşa!)ı g ider kurd izi Kurt a!)zında gördüm bir körpe kuzu Seversen Mevla'yı a!)latma bizi Gel koyun meleme vazgel kuzundan
Seni yayan çoban bir delikanl ı lbrişim bıyıklı hem ince bell i Sa!)ında solunda püskürtme benn Gel koyun meleme vazgel kuzundan
Seni yayan çoban yetip bitmesin Bahçesinde IAie sümbül bitmesin Seni incitenler Hakka yetmesin Gel koyun meleme vazgel kuzundan
Pir Sultan Abdalım koyunum noldu Koyunun feryadı ciğ.erim deldi Yoks(a) aç kurt mu geldi kuzunu aldı Gel koyun meleme vazgel kuzundan
1 3 1
Gurbet i lde yA� i l lerin derdini Çekeyim de e!}leneyim bir zaman Yaralı stneme bal ile tuzu Ekeyim de e!}leneyim bir zaman
Sahile gönderdim gönül kuşunu Sayırıp gidiyor da{ılar başın ı Mihri g ib i gözlerimin yaşını Dökeyim de eğleneyim bir zaman
Pir Sultan Abdal'ım Seyyid Nesimi Şu Aleme destan ett in sesimi U{ırun u{ırun sevdi!}imin yasını Çekeyim de e!}leneyim bir zaman
1 32
Yas u mAtem günü derdim yeni ler YArin ses� kulaOımda çın ılar Sordum ki dağlara niçin ini ler Dedi çekticeğim karın elinden
Alnıma yazılmış kara yazılar ltikattır tAi ib pirin arzular Sordum ki çarnlara neden sızılar Dedi çekticeğim pürün elinden
Varup Hakkın divanına durursun Pervan olup aşk od'una yanarsın Sordum değirmene ne hoş dönersin Dedi çekticeğim perin elinden
Varıp bir pir ile pazar edersin Oturup da i krArını güdersin Sordum garip bülbül niçin ötersin Dedi çekticeğim hArın el inden.
Serçeşmaden gelir suyun durusu Nasibimiz verir pirin birisi Dedim Pir Sultan' ım benzin sarıst Dedi çekticeğim yArin el inden
1 33
Gelmiş iken bir habercik sorayım N için g itmez Yıldız Dağı dumanın Gerçek erenlere yüzler süreyim N için g itmez Yıldız Dağı dumanın
Alçağında al kırmızı taşın var Yükseğinde turnaların sesi var Ben de bilmem ne tal ihsiz başım var N iç in g itmez Yıldız Dağı dumanın
Benim şahım al kırm ızı bürünür Dost yüzOn görmeyen düşman bi l in ir Yücesinden ŞAh' ın i l i görünür Niçin g itmez Yıldız Dağı dumanın
El ettiler turnalarla kaziara Dağlar yeşi l lendi döndü yaziara Çiğdemler takınsın söyle kızlara Niçin g itmez Yıldız Dağı dumanın
Şah' ın bahçesinde gonca gül biter Anda garip garip bülbül ler öter Bunda ayrı l ık var ölümden beter N için gitmez Yıldız Dağı dumanın
Ben de bi ldim şu dağların ştlhısın Gerçek erenlerin nazargtlhısın Abdal Pir Sultan'ın seyrangtlhısın Niçin gitmez Yıldız Dağı dumanın
1 34
Ben de şu GJnyaya geldim sakin im Kalsın benim davam divana kalsın Muhammed Ali'dir benim veki l im Kalsın benim da.vam divana kalsın
Yorulan yorulsun ben yorulmazam Derviş makamından ben ayr ı lmazam Dünya kad ısından ben sorulmazam Kalsın benim davam divana kalsın
Ben de veki l ettim BAri Hüda'mı O da kulu g ibi zulüm ede mi Orda söyletirler bir bir adamı Kalsın benim davam divana kalsın
Mürnin müsl im döşürür de cem olur Anda sınık yaralara em olur Kara taş eri r de safi dem olur Kalsın benim davam divana kalsın
Pir Sultan Abdal ' rm dünya kovandır Giden adi l beyler gelen ihvandır Muhammed d ivan ı u lu d ivand ır Kalsın benim davam divana kalsın
Gel benim derdime bir derman eyle Alemler derdine derman olansın Ozümün hükmüne bir ferman eyle Alemler hükmüne ferman olansın
Bir ismim Haydar'dır bir ismim Ali Hak Murtaza dedi sana ya Veli Cihanım ahırı hem de eweli VeiAyet mülküne sultan olansın
Pir Sultan Abdal' ım meydanda merdim Her nere baktırnsa yArimi gördüm
-
Seherde tesbihim evradım virdim Garip gönül lere mihman olansın
1 36
Ali Al i deyi ne in i lersin . i ni lersin dolap derdin ne senin Sen de benim gibi yardan m'ayrı ld ın in i lersin dolap derdin ne senin
Dolap in i ledi düştü ı rmağa Muhammed' in hub cemal i n görrneğe Hasan Hüseyin 'e bir su verrneğe In i lersin dolap derd in ne senin
Kim kesti get i rd i seni yerinden Dağlar taşlar ah eyledi zarından Sen de mi ayrı ld ın nazlı yarinden In i lersin dolap derdin ne sen in
Yoksa yad elierin el i m i değdi Yoksa i rakib in d i l i mi değdi Yaz bahar ayın ın sel i mi değdi Dolap in i lersin derdin ne senin
Pir Su ltan Abdal ' ım aşka dayandı Hasret narı i le c iğerim yandı Yoksa Hüseyin'den haber mi geldi i n i lersin dolap derdin ne senin
1 3 7
Safasına cefasına dayandım Bu cefaya dayanmayan gelmesin Rongine hem boyasına bayandım Bu boyaya boyanmayan gelmesin
Rengine bayandım meyinden içtim Nice canlar i le didar görüştüm Muhabbet eyleyip candan seviştim Muhabbeti küfür sayan gelmesin
Muhabbet eyleyip yokla pirin i Yusun senin nAmus i le Arını Var bir gerçek i le kı l pazarın ı K ı ld ığ ın pazardan ziyan gelmesin
Kırklar bu meydanda gezer dedi ler Evl iyayı yola d izer dedi ler Destini destinden üzer dediler Nefsaniyetine uyan gelmesin
Pir Sultan' ım eydür dünya tanidir Kırkların sohbeti aşk mekan ıdır Kusura kalmayan kerem kanıdır Gönülde karası olan gelmesin
1 38
Yürü bire yalan dünya Yalan dünya de�i l misin Hasan i le Hüseyin' i Alan dünya de�i l misin
Ali bindi Düldül ata Can dayanmaz bu tırkata Boz kurt ile kıyamete Kalan dünya değil m isin
Tanrı 'n ın arslanın alıp Düldül'ü dağlara sal ıp Yedi kere ıssız kal ıp Dolan dünya deği l m isin
Bak şu kışa bak şu güze Ciğer kebap oldu köze Muhammed'i bir top beze Saran dünya değil misin
Pir Sultan' ım ne yatarsın Kurmuş çarh ın ı dönersin Ne konarsın ne göçersin Kalan dünya değil misin
1 39
Bülbül olsam varsam . gelsefn Hakkın d ivanına dursam Ben bir yanı l alma olsam Dalında bitsem ne dersin
Sen bir yanıl alma olsan Dal ımda bitmeye gelsen Ben bir gümüş çövmen olsam Çeksem indirsem ne dersin
Sen bir gümüş çövmen olsan Çekip indirmeye gelsen Ben bir avuç çavdar olsam Yere saçılsam ne dersin
Sen bir avuç çavdar olsan Yere saçı lmaya gelsen Ben bir güzel kekli k olsam Bir bir toplasam ne dersin
Sen bir güzel kekl ik olsan Bir bir toplamaya gelsen Ben bir yavru şahin olsam Kapsam kaldırsam ne dersin
Sen bir yavru şahin olsan Kapıp kaldırmaya gelsen Ben bir ulu sepken olsam Kanadın kırmaya gelsem
1 40
Sen bir ulu sepken olsan Kanadım kırmaya gelsen Ben bir deli poyraz olsam Tepsem dağıtsam ne dersin
Sen bir deli poyraz olsan Tepip dağıtmaya gelsen Ben bir ulu hasta olsam Yoluna yatsam n� dersin
Sen bir ulu hasta olsari Yoluma yatmaya gelsen Ben bir Azrail olsam Canını alsarn ne dersin
Sen de bir Azrail olsan Canımı almaya gelsen Ben bir cennetl i k kul olsam Cennete girsem ne dersin
Sen bir cennetl ik kul olsan Cennete girmeye gelsen Pir Sultan üstadın bulsan Bi lece girsek ne dersin
1 4 1
Nazlı yare selam saldım almamış Almazsa gam deği l a lmayı vers in Naz l ı yar da bana selam salmamış Saimazsa gam deği l saimayıversin
Istemem kaşların kare ise de Ciğerden yüreğim pare ise de Merhemi derdime çare ise de Çalmazsa gam deği l çalmayıvers in
Yıkt ı viran etti gönül tahtımız Ta ezelden kara imiş bahtımız Böyle miydi ikrarımız ahdimiz Gönül hayal ine gelmeyiversin
Daksana vardı da yüz geçti ise Aradan ahd aman söz etti ise Pir Sultan Abdal'dan vaz geçti ise Bergüzar saldığım elmayı versin.
1 42
Dedesi Hüseyn' i verdi hocaya Elif be demeden ç ıkt ı heceye Günden bin kafir kırardı geceyr; Su içmeyip şehid olan Hüsey!ıı
Hüseyn' in de yapı l ıd ır odası Daim Hak'tan gel ir onun g ıdası Dal boyunda nazar kı lmış dedesi Su içmeyip şehid o lan Hüseyin
Hüseyn'i de götürdü ler asmaya Yezidler u laştı başın kesmeye Ali oğlu deği l ki mqrvet basmaya Su içmeyip şehid olan Hüseyi n
Pir Sultan Abdal ' ım el lerim bağl ı Yezid' in el inden ciğerim dağl ı Muhammed torunu Al i 'n in oğlu Su içmeyip şehid olan Hüseyin
1 4.3
Gelin yiyel im içel im Bu güzel l i k geçer b ir gün Alem yaran yAran olmuş Al i 'm sırrın açar bir gün
Yiyip yediren b ir Adem Eksik etmez bari Hudarn Gök ekini misAl Adem Anı eken biçer bir gün
Yeyip yedirmesi hoştur Dayan kahpe yü rek taştı r Can dedik leri bir kuştur Kuş kafesten uçar bir gün
Ağaçlarda yeşi l yaprak Bastığımız kara toprak Yer altında keten yırtmak Boyumuzdan geçer bir gün
Pir Sultan' ım düşümüzde Uzak deği l karşımızda Baykuş mezar taşımızda Dertli dertli öter bir gün
1 44
Yel esti mi aşka gelir sallanır Mart ayında yeşillenir aOaçlar Kıpkırmızı donlar giyer allanır HO dost çaOırır sallanır aOaçlar
Çiçek açar domur domur dal verir Kimi uzar birbirine el verir Kimi meyva verir kimi gül verir Kuşlar üstünde dil lenir ağaçlar
Yaz baharda bahçe ile bağ i le Kaba çarnın gürlemesi dal i le Koç yiOidin eğlenmesi yAr i le Muhabbet' eder eğlenir ağaçlar
Pir Sultan Abdal' ım HatAyi şahım Adem için ne halk etmiş Allah'ım Güz gelince salar yaprağın dal ın Vakti geldi m i sulanır ağaçlar
1 45
i ndim Koç Babaya tavlif eyledim Bugün yaylımdadır geliyor koçlar Mubflrek cemfll i n seyran eyledim Bugün yaylımdadır geliyor koçlar
Biri beyaz idi b i ri k ırmızı Onlar da seçerdi baharı yazı Aynen Zülfikar'a benzer boynuzu Bugün yayl ımdadır gel iyor koçlar
Aln ın ın ortası yazıl ı Kur'an Hiç mahrum mu kal ı r cemfll in gören Yarın mahşer günü şefaat uman Bugün yayl ımdadır gel iyor koçlar
Yağmur yağar çizelenir izleri El ham süresine benzer gözleri Ay ile gün g ib i parlar yüzleri Bugün yayl ımdadır gel iyor koçlar
Pir Sultan'ım biz çekel im yasları Dört kitapta beyan oldu sesleri Aşıklar da söyler bu nefesleri Bugün yayl ımdadır gel iyor koçlar
1 46
Bize de Banaz'da Pir Sultan derler Bizi kem kişi de bellemesinler Paşa hademine tenbih eylemesin Kolum çekip elim ba!llamasınlar
Hüseyn Gazi Sultan binsin atına Dayanılmaz çarh-ı felek zAtına Çıkıp i le karşı a!llamasınlar Bizden selam söylen ev külfetine
Ala gözlüm zülfün kelep eylesin Döksün mAh yüzüne nikab eylesin Ali Baba Hak'dan dilek di lesin Bizi dar dibinde eğlemesinler
Ali Baba eğer söze uyarsa Emir HudA'nındır Beyler kıyarsa Ala gözlü yavrularım duyarsa Alın çözüp kara bağlamasınlar
Surrum işlemedi kaddim büküldü Beyaz vücudumun bendi söküldü önüm sıra kırklar pirler çekildi Daha Beyler bizi d i l lernesinlar
Pir Sultan Abdal ' ım coşkun akarım Akar akar dost yoluna bakarım Pirirn aldım seyrangaha ç ı t-..,mm Daha Yı ldız Dağın yaylamasın lar
1 4 7
Birlik makamın.da bir güzel gördüm Leblerinin şekeri var kandi var Aşıkı çok imiş aradım sordum N ice bencileyin derdmendl var
CemAli geliyör hayalde düşte Canım Asumanda kandilde arşta Uzakta yakında yeminde plşte Her nereye baksam Ali'm kendi var
Gah bahçeye girer gülden görünür Gah mana söyleşir d ilden görünür Gah gönül evinde mihman görünür Aşıkına türlü türlü fendi var
Şükür olsun bu sevdaya ulaştım Muhabbet bağını gezdim dolaştım On iki Imam'ın cemine düştüm Şimdi boynumuzda aşk kemendl var
Pir Sultan' ım sever böyle dilberi Bu cümle cihanın yektA gevheri Kahrın IOtfun çeker isen gel beri Sevdiğimin nerde bir menendi var
ı ..ıx
Hızır Paşanın zulumu var ise Ne yapayım benim· de bir Ahım var Senin tuğlu padişahın var ise Benim arkarn kal'em bir Allah'ım var
Şol icrA tanrısı yatmaz uyumaz Kimsenin hakkını k imsede komaz HünkAr sağır olmuş ününü duymaz Ma'sumlar boğdurur psdişahırn var
Gönül verdim i krar verdim Hayder'e Geçmem beni etseler pAre pAre l rafızi deye çektiler dAre Acab benim bunda ne günahım var
Pir Sultan Abdal' ım yedullahımız BAtına hükm eder pAdişahımız Sahib çıkar miskin kul Allahımız Şefaat edecek güzel şahım var
1 49
Ol benim Şah'ımı Görme!)e kim gider Zevk-i sefasını Sürme{ıe kim gider
AsAsı elinde Kemeri belinde Hocası önünde Olme{ıe kim gider
Şehidin kanını Yumazlar tenini Hak için canını Verme{ıe kim gider
I ncidir dişleri Kalemdir kaşları Hak için başları Serme{ıe kim gider
Şah' ımın özünü Severim sözünü Gün gibi yüzünü Görrneğe k im gider
Pir Sultan i l ieri Uzaktır yol ları Bahçede gül leri Derme{ıe kim gider
1 50
Hak Muhammed Ali Hayder Kılavuzdur çekip gider Velayet ma'deni Cebbar Dost zülfüne takup gider
Şu Aleme ün eylemiş Kaşların keman eylemiş Güzel l iğin şan eylemiş Niceterin yakıp gider
Bülbül oldum dost bağında Oterim yolun sağında Bir tıf ı l hubluk çağında Sarhoş sarhoş bakıp gider
Alem hüsnüne bakışır Gerdanda benler tokuşur Ancak yeşi l don yakışır Ebruların döküp gider
Sinerne vurdum kanca Mah-ı taban gülü gonca Uzun boylu beli i nce Kaşların ı yıkıp gider
Pir Sultan' ım söyler di lden Her ne dersen geli r elden Al rengini almış gülden Burca bu!"ca kokup g ider
1 5 1
Şu karşıki karl ı dağı gördün mü RüzgArın bulmuş eriyüb gider Akan sularından ibret aldın mı Yüzünü yerlere sürüyüp g ider
Sürünün önünce giden avcı lar Sıcak sıcak günde yakar güneşler Evvel ezel yemiş veren ağaçlar Anlar da kalmamış kuruyub g ider
Kadirsin Allah'ım sen de kadirsin Ostümüze dört d i rekli çadırsın Çağırdığımız yerde hAzır nAzırsın Cümlemiz üstüne yürüyüp gider
Bizim deryamız derindir boylanmaz Bin nasihat etsen biri dinlenmez Gidi merkeb hiçbir yere bağlanmaz Başında yuların sürüyüb gider
Pir Sultan' ım söyler sözü özünden Aşıkın sakınır iki gözünden Olur olmaz münkirlerin sözünden Eksilmez gölümüz kuruyub gider
1 52
Serseri g irme meydana Aşıktan ahval isterler Kal laşlık i le u rma dem Tasdik ehli kaal isterler
Uyan bu gaflet Mbından lsbat isterler batından Her Aşıka sohbetinden Erkan i le yol isterler
Erenler oynar utulmaz Bu yola h i le katılmaz Bunda harmühre satılmaz Ya gevher ya la.'l isterler
Kı l ı kırk pare ederler Birin yol tutup giderler Dile n ' itibar ederler HAl içinde Ml isterler
Pir Sultan Abdal neylersin Müşkil hal l edüb söylersin Arısın çiçek yaylarsın Yarın senden bal isterler
1 53
Bizlere bu dolu Al i 'den geldi Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver Bal ım Sultan Kızıldeli 'den geldi Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver
Payım gelir imamların payından On iki imam nesli Ali soyundan Kırkların içtiği üzüm suyundan Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver
Beline kuşanmış nurdan bir kemer Aşkın dolusunu içenler kanar Herkes sevdiğinden bir dolu umar Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver
Pir Sultan'ım hamı Msı seçerim Ağ okurum aşk kitabın açarım Pir elinden ağu gelse içerim Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver
1 54
Hazret-i Ali 'nin devri yürüye Ali kim oldu!)u bi l inmelidir Alay alay gelen· gaziler i le Imamların öcü alınmalıd·ır
Kendin teslim eyle bir serçeşmeye Er oldur ki yarın senden şaşmaya Bir munafık bin gaziye düşmeye Din aşkına kı l ıç çalınmal ıdır
Yer yüzün kırmızı taşlar bürüye MunAfık olanın bağrı eriye SAhib-i zamanın emri yürüye Sultan kim oldu!)u bi l inmelidir
Ça!)ırırlar falan o!)lu filana: Ne i'tibar Yezid kavli yalana Kıl ıcın arş'tadır do!)ru gelene Ya ser verip ya ser alınmalıdır
Pir Sultan Abdal' ım ey dede, h immet Kendine cevr etme Aleme rahmet Istanbul şehrinde ol sahib devlet TAc-ı devlet i le salınmal ıdır
1 55
Ben dervişim dersin gö{Jsün açarsın Hakkı zikretmeye di l in var mıdır Sen kendin görsene i lden n'ararsın Hali ha.l etme{Je hAl in var m ıdır
Bir gün bal ık gibi a{Ja sararlar Mürşidinden rehberinden sorarlar Tütsü yakıp köşe köşe ararlar Ben arıyım dersin bal ın var mıdır
Dertli olmayanlar derde yanar mı Tahkik derviş ikrArından döner mi Her bir uçan gül dalına konar mı Ben bülbülüm dersin gülün var mıdır
Pir Sultan'ım senin derdin deşilmez Derdi olmayanlar derde duş olmaz Mürşidsiz rehbersiz yollar açı lmaz Mürşid eteğinde el in var mıdır
1 56
Ot beni m sarı tanburam Senin asl ın ağaçtandır Ağaç dersen gönüllenme Kırmızı gül ağaçtandır
Ali Fatıma'nın yAri Ali çekti Zülfikar'ı Düldül atının eğeri O da yine ağaçtandır
Al i g itti Hakka yetti Zülfikar'ı derya yuttu Sa'd-ı Vakkas bir ok attı O da yine açağtandır
Nurdur Kaba'nin eşiği Cihanı tuttu ışığı Hasan Hüseyn'in beşiği O da yine ağaçtandır
Yeter Pir Sultan'ım yeter Derdi i lere derman katar Türlü türlü meyve biter O da y ine ağaçtandı r
I S 7
HO dayel im gerçeklerin demine Gerçeklerin demi nardan sayıl ır On iki Imam katarına düzülen Muhammed Ali 'ye yardan sayıl ı r
l hiAs i le gelen bu yoldan dönmez Dost olan dostunda iki l ik bilmez Eri Hak görmeyen Hakkı da görmez Gözü bakar amma körden sayı l ır
Oç gün imiş şu dünyanın safası Safasından artık imiş cefası Gerçek erenlerin nutk u nefesi Bir i kırktır kırkı birden sayı l ı r
Gerçek aşık menzi l inden durursa Çırağ g ib i yanup yağı erirse Eksikl iğ in kendözünde görürse O da erd i r gerçe� erden sayı l ı r
P ir Sultan Abdal ' ım Bağdad'dır vatan ik i l ikten geçip b i rl iğe yeten Erenler yoluna kil ü kal katan 'r'olun d ikenidir hardan sayı l ı r
1 58
Seherin aktinde cünbüşe geldim DaOiar yA Muhammed All çaOı
.rır
Bülbülün sesinden sevişe geldim Güller yA Muhammed Ali çağır ır
Vird veri lmiş gök yüzünde kuşlara Bak bunların gözündeki yaşiara Eu!ar yüzün vurur taştan taşiara Çağlar yA Muhammed Ali çağırır
Çarh-ı felek sema' urub dönmede Ta.lib olan mürşidinden kanmada Yüreğime b i r od düştü yanmada· Yanar ya Muhammed Ali çağır ır
Niçe aşık bu meydancia deri idi Erenler erkanı yolu sürüldü Muhammed Al i 'n in kadri b i l i ndi Di l ler ya Muhammed Ali çağırır
Pirimin çevresi bahçeler bağlar Kızıl �eli çayı mevc urur çağlar Dört bir tarafında hO çeker dağlar Dağlar ya Muhammed Ali çağırı r
Aşık ola·n gelir derdin üsteler /I na kai l o l m az kam i i u�talai
!)ert l i ler de g2 � i r derman i sterler Sağlar ya M u h ammed Ali çağır ı r
1 59
Pir Sultan Abdal ' ım çoktur aşığı Aşık olanların yanar ışığı imam Hasan Şah Hüseyin beşiği Sallar ya Muhammed Al i çağırı r
1 60
Hazret-i Şah· ın Avizı Turna derler bir kuştadır Asası Nil deryasında Hırkası bir derviştedir
Ni l deryası umman oldu Sararıp gül benzim soldu Bakışı srslanda kaldı Döğüşü dahi koçtadır
Al i 'm bilmezdi benliği Dilde tutmazdı kinliği Zülfikar' ın keskinl iği Zerrecesi kıl ıçtadı r
özen gerçek i l im özen Var kendine bir yAr kazan Hayrını şerrini yazan Sağ yanında fariştedir
Nerde Pir Sultan'ım nerde özümüzün aslı dArda Yemen'den öte bir yerde HAlA Düldül savaştadır
1 6 1
Gidi Yezid bize Kızılbaş demiş Meğer Şah'ı sevmiş dese yoludur Yetmiş iki mil let sevmezler şahı Biz severiz Şah-ı Merdan Ali 'dir
Kırkımız da bir katara dizildik Hak Muhammed ümmetine yazı ldık Hakikat şerbati olduk azi ldik Biz içeriz b ize sunan Ali 'dir
Gidi Yezid bizler haram yemedik BAtındaki gördüğümüz demedik l krar b:rd ir dedik geri dönmedik Yedileriz birincimiz Ali 'dir
Muhammed dinidir bizim dinimiz Tarikat altından geçer yolumuz Hem Cibril-i Emin'dir rehberimiz Biz mü'miniz mürşidimiz Ali'dir
Pir Sultan' ım Nesimi'dir pirimiz Evvel kurban ettik Şah'a serimiz On lk'lmam meydanında dArımız Biz �ehidiz serdarımız Ali 'dir
1 62
Bir gül i le gülistanı seyrettim Bad-ı saba. gibi esen Ali'dir Vücüd iklimini bir devir ettim Gördüğüm Hasan Hüseyin Ali 'dir
Beyan göre ey kardaş gönül içine Yok mudur Azimin ahret gücüne On ik' lmam akar Cennet içine Ab-ı kevser i le akan Ali 'dir
Bindiler doğrudan Şarka gittiler Horasan şehrinde güreş tuttular Anda imarnlara yardım ettiler Mervan' ı bastılar basan Ali 'dir
Nerede arasam hazır bulunur Oku dört kitabı eyi bi l inir Bayram ayı gibi doğar dolanır Seher yelleriyle esen Ali 'dir
Münkirin g ıdası Hak'tan kesildi Nesimi yüzüldü Mansur ası ldı Dünya yetmiş kerre doldu eksiidi Dolduran Ali 'dir dolan Ali 'dir
Hakkın emri i le Cebrail indi Indi de Ali 'nin koluna kondu Zülfikar kuşandı Düldül'e bindi Yezid ' in nesi ini kesen Ali 'dir
Kim dokudu bin çiçekli hal ıyı Kim "diri ltti bin yıl yatan ölüyü Kırklar meclisine gelen doluyu Dolduran Muhammed içen Al i 'dir
1 63
Pir Sultan'ım eder şld olub güldü KA'be-i şeriften bir nidl geldi Hakkın emri ile dört kitap indi Okuyan Muhammed yazan Ali 'dir
1 64
MeviAm çün yarattı Ahmed' i nürdan Insan olan gelir nOra çevril ir Böyle kurulmuştur bu çarh-ı devran MansOr olan gelir dAra çevril i r
Yeğin sular dAim engine akar PervAneler özün odlara yakar Serçe kanda olsa asl ına çeker Bülbül ol�n gel i r güle çevri l i r
Gümanlı gönülde nür mu eğlenir Cennet haricinde hOr mu eğlenir Arısız kovanda bal mı eğlenir Arı olan gel ir bala çevril ir
Bir sürçmekle at ayağı kesilmez Bir suç ile Adem oğlu ası lmaz Bu yolu erenler kurdu basılmaz Yol ehli kandeyse yola çevri l ir
Pir Sultan Abdal' ım yatır hastadır El inde gülleri deste destedir Adem oğlu b ir acay . p nesnedir Muhabbetli tatlı d i le çevri l ir
1 65
Kuş olub güvercin donunu giyen Uyan dağlar uyan Ali gel iyor Mucizatın cümle alem(e) bi ldiren Uyan dağlar uyan Ali geliyor
Kara tası konukluğa konduran Rahmetiyle şu alemi kandıran On iki kurbanı bir kazana dolduran Uyan dağlar uyan Ali gel iyor
Kur(u) ağaçlara şehadet yetüren Gece gündüz aşk dalgasın artıran Alıç ağacından elma bitiren Uyan dağlar uyan Ali geliyor
Tekkesine geyik postu döşeden Ağzın ın ateşi çıkt ı meşeden Al-Osman oğluna kı l ıç kuşadan Uyan dağlar uyan Ali gel iyor
Horasan'dan kalup Urum'a i nen Cümle evl iyalar nurundan kanan Darı saç üstünde namazın kı lan Uyan dağlar uyan Ali gel iyor
Pir Sultan Abdal ' ım birsin bir cansın Gönlümün evinde kurulu hansın Urum diyarında sen bir su ltansın Uyan dağlar uyan Ali gel iyor
1 66
Dostun bahçesine bir hoyrat girmiş Korudur hey benl i d i lbar korudur Gülünü dererken dal ın ı kırmış Kurudur hey benl i d i lbar kurudur
Şu meydanda seri l id ir postumuz Çok şükür Mevla'ya gördük dostumuz 1 Bir gün kara toprak bürür üstümüz Çürüdür hey benl i di lber çürüdür
Kendisi okur da kendisi yazar Hak h ilAl kaşına eylemiş nazar Senin akranların cennette gezer Huridir hey benl i d i lber hurid i r
Hangi dinde isen ona tapayım Yarın mahşer günü bi le kopayım Eğil b i r yol ak gerdandan öpeyim Beri dur hey benli di lber beri dur
Dervişe nolursa kendi tacından i rakibe ölüm yAre geçinden Benzirniz sarısı senin ucundari Sarıdır hey benl i d i lber sarıd ır
-Pir Sultan Abdal' ım başından başlar iyisin i yer de kemin i taşlar Bin çiçekten bir kovana bal işler Arıdır hey benli d i lber arıdır
1 6 7
Gönül niçün ahval imi bilmezsin Yurekte yaralar . türlü turlüdür O!}üt versem ö!}üdümü almazsın Yürekte yaralar türlü türlüdür
Esme zülüflerim yellere karşı Bülbül figan eder güllere karşı Gel beni a!}latma il iere karşı Yürekte yaralar türlü türlüdür
Ah neyleyim karşımızda ölum var Ölüm dedikleri kanlı zalim var Ne aCJiayıb ne gülecek halim var Yürekte yaralar türlü türlüdür
Pir Sultan Abdal' ım ben de böyleyim Emir Hak'tan geldi kime neyleylm : Derdim çoktur hangi birin söyleyim Yürekte yaralar türlü türlüdür
1 68
Derdimi yandığım kınamayasın Aşık maşukunu del'eyler imiş Bir kömür gözlünün ateşi közü Yakar bendelerin kül eyler imiş
Gelin bakın ateşima közüme Kim dayanır bu zel imin sözüne Gül yüzlü yar bassa geçse yüzüme Basar bendelerin yol eyler imiş
Hublar göçü u·ğradı da yol etti Kim ne bi l ir elif kaddim dal etti Aktı çeşmim yaşı çayrar sel etti Çeviri r önüne göl eyler imiş
Su deği l im akam akam durulam Acep b inem aşk atına yorulam Yusuf gibi Zilha'sına sarılan Satar kendözünü kul eyler imiş
Pir Sultan ' ım yare kul lar olurum El katmazsan ben bu derdden ölürüm Çektiğim çi ieyi senden bi l i rim Aşıka niderse Al-eyler imiş
169
Geldik şu dünyaya yaln ız gezerken Bir C:ost bulamadım tez akşam oldu Ben kendi hal imi okur yazarken Bir dost bulamadım tez akşam oldu
ik i el im "-alkmaz oldu dizimden Bi ! mem arnel imden bilmem özümden Akıttım kanl ı yaş iki gözümden B ir dost bulamadım tez akşam oldu
Bozuk şu cihanın pergArı bozuk Geçiyor günlerim oluyor yazık Tükendi daneler kalmadı azık Bir dost bulamad ım tez akşam oldu
Yine bAralandı dağ ların başı Okuttum Yezid'e IAneti taşı Ak ıttım gözümden kan ile yaşı Bir dost bulamadım tez akşam oldu
Pir Sultan Abdal ' ım ummana daldık Gelenler gid iyor haberin aldık Abdal olup şallar giydik donandık Bir dost bulamadım tez aksam oldu
1 70
Yürü bire Çiçekdağı Sende suna boylum kaldı Her kuşların dönüm çağı Bülbülüm gülşenim soldu
Bakarım ki y-Ar gelecek Yarama merhem saracak Mısıra su ltan olacak Yusuf-i Ken'anım noldu
Göllerde ötüşür suna Sesi hayat veri r cana Ben ağiarım yana yana Gözlerim yaş i le doldu
Dudu kumru bülbül sesl i Yardan ayrı lmışım yasl ı On ik( i ) imamların nesl i Bir sahib zaman ım geldi
Pir Su ltan' ım ne hal oldu Dünya halden hale kaldı Tez seviştik tez ayrı ldık Ahı r . pişmanl ığ ım kaldı.
1 7 1
Bir ulu karvanl ık kalktık Musul 'dan Gitti kervanımız Ali 'ye doğru Yen ice kurtulduk gamla gussadan Gitti kervanımız Ali 'ye doğru
Benden selam söylen güzel Ali'ye Güzeli seven ler düşer bela.ya Yolumuz uğradı toprak kaleye Gitti kervanı mız Ali 'ye doğru
Helal l ık vermedi k kavim kardeşler Yandı ciğerim de yüreğim haşlar Oç gün üç gecedir yağan yağaşlar G itti kervanımız Ali'ye doğru
Sabahtan uğradım ben bir araba Yüzümü süreyim Hak ü türaba Kızılşehri derler o da hara.ba G itti kervanımıı; Ali'ye doğru
Abdal Pir Sultan' ım fidem göründü Emir i le yeşil taelar öründü B ize bu ayrıl ık Hak'tan verildi G itti kervanımız Ali 'ye doğru
1 72
Dün gece seyrimda coştuydu dağlar Dağlar ağlar ağlar Pir Sultan deyü G ündüz hayal imda gece düşümde Düş de ağlar ağlar Pir Sultan deyü
Uzundu usuldu dedemin boyu Yıldız'dır yayiası Banaz'dır köyü Yaz bahar ayında bulanır suyu Sular
.ağlar ağlar Pir Sultan deyü
Pir Sultan kızıydım ben de Banaz'da Kanl ı yaş akıttım baharda yazda Dedemi astılar kanl ı Sivas'ta Darağacı ağlar Pir Sultan deyü
Kemendimi att ım dAra dolaştı Kafirlerin eli kana bulaştı Koyun geldi kuzuları meleşti Koçlar ağlar ağlar Pir Sultan deyü
Pir Sultan Abdal' ım yücedir şanın Kudretten çeki lmiş Pir senin kanın Hakka teslim ettin ol şirin can ın Dostlar ağlar ağlar Pir Sultan deyü
1 73
Dağdan kütü r kütür hezen indir ir I nd i ri r de ateşiere yandırı r Her evin devleğin öküz döndürür l reçberler hoşça tutun öküzü
öküzün damını alçacık yapın Yaş koman altında kuruluk sepin Koşumdan koşuma gözlerin öpün l reçberler hoşça tutun öküzü
Pir Sultan' ım der ki kaynar coşunca Tekne hamur kalmaz ekmek pişince Adem at, öküzün çifte koşunca l reçber.ler hoşça tutun öküzü
1 74
Gelin özümüze sitem uralım Hile i le hud'a i le hal olmaz Hakkın divanına nice varal ım Hak katında yalancıya yer olmaz
Yine gerçeklerden açtık kapuyu B ir pirin önünde kı ldık tapuyu Arı b irl i k i le yapar yapuyu B i rl i k i le bitmeyende bal olmaz
Erenler gafletten kalktı uyandı Gerçeklerin nefesine boyandı Bu yolun içine g i rdi uyandı Be gazi ler bunda hiç _ vebal olmaz
Ali kulu olan Hak'tan utana Var pazarl ık ile cevher satana Bu yolun - içinde ri ya tutana Sürün g itsün dört kapuda yer olmaz
Pir Sultan' rm eydür kalbimiz nürdur Mürninler gözlüyse münatık kördür Erenlerin yolu kadimdir birdir Her tepenin başında da yol olmaz
1 75
Çıktım yücesine seyran eyledim Gönül eğlencesi küstü bulunmaz Dostlar bizden muhabbeti kaldırmış Hiçbir ikrarında ahdi bulunmaz
Zülüflerin top top olmuş çığal ı Rakipierin Hak'tan bulsun zevali Bir günahkar kulum doğdum doğalı Günahkar kulunun dostu bulunmaz
Hani benim i le lokma yiyenler Canı başı dost yoluna koyanlar Sen ölmeden ben ölürüm d iyenler Dostlar da geriye kaçtı bulunmaz
Yine kırç ılandı dağların başı Durmuyor akıyor gözümün yaşı Vefasız elinden gitse bir kişi Hakikat ceminde desti bulunmaz
Biz de gezer idik irfanda sazda Bi le bulunurduk ·cemde niyazda Bize de gel oldu kanl ı Sivas'ta Hızır Paşa bizi astı bulunmaz
Pir Sultan Abdal ' ım destim damande ismim Koca Haydar neslim Yemen'de Garip başa bir hal gelse zamanda Orda her kişinin dostu bulunmaz
1 76
Kul olayım kalem tutan eline Katib ahval imi Şah'a böyle yaz Şekerler ezeyim şirin di l ine KAtip ahalimi Şah'a böyle yaz
Al lahı seversen kAtib böyle yaz Dün ü gün ol Şah'a eylerim n iyaz Umarım yıkı lsın şu kanlı Sivas Katip ahvalimi Şah'a böyle yaz
Sivas i l lerinde zil im çal ın ır Çamlı beller bölük bölük bölünür Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir Katib ahvalimi Şah'a böyle yaz
Münafıkın her dediği oluyor Gül benzirniz sararuban soluyor Gidi Mervan şad oluban gülüyor Katib ahval imi Şah'a böyle yaz
Pir Sultan Abdal' ım bey Hızır Paşa Gör ki neler gelir sağ olan başa Hasret koydu bizi kavim kardaşa Katib ahval imi Şah'a böyle yaz
1 7 7
Bülbül olsam gül dalında şakırım öz bağında biten gül neme yetmez Süleyman'ım kuş di l inden okurum Bana tal im olan dil neme yetmez
Derviş oldum pir eteğin tutarım Hakka doğru çekilmiştir kata�ım Baykuş gibi garip garip öterim ıssız virAneler çöl neme yetmez
Aşk kitabın ele aldım yazarım Volum Hakka doğru meylim nazarım Neme gerek dağı taşı gezerim Karşıda görünen yol neme yetmez
Dünyanın ötesi neden malumdur Anında asl ına eren Alimdir Az yaşa çok yaşa sonu ölümdür Bana h ırkayla şal çul neme yetmez
Pir Sultan'ım sırrım kimseler bilmez Tevekkül mal ını erteye koymaz Kişi kısmetinden artuğun yemez Bana kısmet olan mal neme yetmez
1 78
Hacı Bektaş tekkesinin dışında Dediler bir suna aştı yalınız Ayrılmışlar yAreninden eşinden Dediler bir suna aştı yal ınız
Eşinden ayrıldı Bektaş'a vardı Kuru göllerde çok savaşlar kı ldı Ayrı l ık haberin Mucur'dan aldı Dediler bir suna aştı yal ınız
Geçti m'ola Kızıl ırmak boyunca Çeken bil ir ayrıl ı"ı doyunca Ayrılmıştır on i ki imam soyunca Dediler bir suna aştı yalınız
Aştı m'ola k'ırlangıç'ın belini Avcı rast gel irse yolar tel ini Arzulamış gider dostun i l ini Dediler bir suna aştı yal ınız
Pir Sultan Abdal' ım gönlümüz paslı Tutu kumru gibi kafeste besli HünkAr Hacı Bektaş Veli'dir nesli Dediler bir suna aştı yal ınız
1 79
Gel güzel im kaçma benden Yad değiliz bülbülüz biz Biz hAl ehli kardaşlarız ErkAn içinde yoluz biz
Söyleşelim hAlden hAle Dil leşelim di lden di le Biz gezeriz i lden i le Taze açı lmış gülüz biz
Pir Sultan'ım ne ağlarsın Gözünden kan yaş çağlarsın Sen bizden ateş mi umarsın Yanmış kor olmuş külüz biz
1 80
Yürü bire Hızır Paşa Senin de çarkın kırı l ı r Güvendiğin padişahın O da bir gün devri l i r
Nemrud gibi Anka n 'oldu Bir sinek havale oldu DAvamız mahşere kaldı Yarın bu senden sorulur
Şah' ı sevmek suç mu bana Kem bildird in beni Hana Can için yalvarmam sana Şehinşah bana darı l ır
Hafid-i Peygamber' im Ms Gel Yezid Hüseynimi kes Mansur'um beni dara as Ben ölünce il durulur
Ben Musa'yım sen Firavun ikrarsız Şeytan' ı lain üçüncü ölmem bu Min Pir Sultan ölür d iri l i r
1 8 1
Sofi mezhebimi neden sorarsın Biz Muhammed Ali dayanlerdeniz Gözlüye gizli olmaz ne ararsın Biz Muhammed Ali dayanlerdeniz
Eğnimize biz kırmızı giyeriz HAiimizce biz de manA duyarız Imam Cafer mezhebine uyarız Biz Muhammed Ali dayanlerdeniz
Her kulun çıraS)ın yaksa Hak yakar Mürnin olanları katara çeker Asl ımız On I ki lmama çıkar Biz Muhammed Ali dayanlerdeniz
Muhammed Al i 'dir kırkların başı Anı sevmeyenin nic'olur işi Yazide IAnetle atalım taşı Biz Muhammed Ali dayanlerdeniz
Biz tüccar değiliz alıp satmazız Erenler malına hile katmazız Gönlümüz geniştir biz kin tutmazız Biz Muhammed Ali dayanlerdeniz
i lkbaharda açı lmıştır gülümüz Hakkın dergAhına gider yolumuz On Ik i lmamı okur di l imiz Biz Muhammed Ali deyenlerdeniz
Pir Sultan' ım söyler ganidir gani Evveli Muhammed Ahırı Ali Anlardan öğrendik erkAnı yolu Biz Muhammed Ali deyenlerdeniz
1 82
Dost, ötme bülbül ötme gönlüm şen d�il Dost, senin derdinden ben ayana yana
Hak yana yana, Pir yarıa yana, Şah yana yana.
Hey, deryaya ayrılmış seliere döndüm Şah döndüm
Vakitsiz açılmış güllere döndüm Ataşı ka,rarmış kül lere döndüm Dost senin derdinden ben yana yana
Şah yana yana, Hak yana yana, Pir yana yana.
Haberin alayım da peyikler i le Yararnı sarsınlar da şehitler i le Kırk yıl da{lda gezdim geyikler i le Pir Senin derdinden ben ayana yana
Dost ayana yana, Şah yana yana, gel yana yana
Pir Sultan Abdal ım doldum eksildim Yemeden içmeden de leyli leyl i leyli
sudan kesildim Hakkı çok sevdiğim için asıldım Pir senin derdinoen de haleyli leylim,
ben yana yana, dost yana yana. Hak yana yana.
Aşkale, Persor Köyü, Kemer Emir'den 1 956.
183
l l
Pir imin sevdası burnumda tüter Ele bir ayrıl ı k vardı r ölümden beter Gel in rıza ile gönderin bizi.
Leyl im leyl im leylim leylim Dünyada gülmemiş şu garip gönlüm.
Dost, benim Pirim yücelerde oturur Bu muhabbet bize tez ayrıl ık getirir Gel in rıza i le gönderin bizi.
Hele leyl im leyl im leylim leylim Dünyada gülmemiş bu garip gönlüm.
Dost, ben gidersem de yaşın yaşın ağlama Ciğerciğin aşk oduna dağlama K�lktı nasibimiz bizi eğleme Gel in rıza i le gönderin b izi.
Hele leylim leyl im leylim leylim Dünyada gülmemiş bu garip gönlüm.
Dost, ben gidersem bu yerler size yurd olsun Ara yerin münafığı kurd olsun Ben gidiyom da yüreğine derd olsun Gel in rıza ile gönderin bizi. Her gördükçe benim akl ım yitirir
Pir Sultan Abdal ' ım nerden aşal ım Aşal ım da dost köyün düşel im Çok tuz ekmek yedik helal laşalım Gel in rıza i le gönderin bizi.
1 84
Ele leyl im, leyl im, leyl im, leyli m Dünyada gülmemiş de bu garip gönlüm.
Aynı adamdan
l l l
Yine kısmetimiz kaldırdı b izi Ne yaman uzağa düştü yolumuz lneyim gideyim Şam'dan aşağı Nerde kaldı ata ana i l imiz, Şah ım i l imiz.
Kan olur garibin gözü yaşından Haber almaz yareninden eşinden Agular da sızar canım aşından Belki Pir'e malum ola hal ımız, ola hal ımız.
Urum'un dağları işçi l ovası ıssız kalmaz yavru şahin yuvası U rumdan da Şam'a erler duası Erler olsun kanadımız kol umuz, dostum kolumuz.
Pir Sultan Abdal' ım uzak yollardan Helak olduk yücelerden bel lerden Bir zaman da b iz de gurbet i l lerden Ne yaman gurbeti söyler di l imiz, söyler d i l imiz.
IV
Hızır . Paşa bizi berdar eyledi Kesti kol larımı kızak bagladı Işiten muhipler hep kan agladı
1 85
Aynı adamdan.
Açıl ın zindan lar Pir'e gideli m Yıkı l ın kaleler Şah'a gidelim.
Kalenin ka;:i!Sı taş�an demirden Yaniarım çürüdü yaştan yağmurdan Bir kimsem de yok ki dellal bag ı rdam Açılın zindanlar . . . Yıkı l ın . . . .
Kalenin kapısı taştan çıkı lmaz Penceresi yüce Şah'a bakılmaz Bir ben ölmeyile cihan yıkı lmaz Açıl ın . . . Yıkı l ın . .
Çıkarım ba:<arım kale başına Mürnin müsl im olan gider işine Bir mi ben d üşmüşüm can talaşına Yıkı l ıp . . .
I l im i sorarsan köyümdür Banaz Yıkılsın yakılsın ol kanl ı Sivas Bir ben ölmegile cihan yıkı lmaz Açı l ın .. . Yı k ı l ın . . .
Pir Sultan Abdalım hey Hızır Paşa Yazılan yazı gelir sağ olan başa Hasret koydun beni kavum kardaşa Açı l ın zindanlar Pir'e gidelim Yıkı l ın kaleler Şah'a gidelim.
Bu şiirler Aşkalede Persor Köyünden, Uryan Hızır evladından, Kamsr Emir'den. 1 956'da llhan Başgöz tarafından derlendi.
1 86
V
I kindi nadazı çıktık bu yandan Gözüm korktu h ıyan (hain)oğlu h ıyandan Kırıldı koliarım düştüm izandan Aman Sultan Hızır carıma gel gel.
Kesildi takati feri tutmuyor Atlar düzüm düzüm kardan çıkmıyor Kanber cevapladı daha gitmiyor, Aman Sultan Hızır carıma gel gel
Kıratın gözünü duman bürüdü Kesildi takati ferl kurudu Gözüm yaşı sel sel oldu yürüdü Aman Sultan Hızır carıma gel gel.
Dereye indim de çıkardım şalvar Kanbere dedim ki habibe yalvar Bundan öte daha ne çetin yol var Aman Sultan Hızır carırria gel gel
Gediğe çıktım da baktım geriye lkis'ala binmiş biri doruya Onu da sayrettim Aslan Aliye Aman Sultan Hızır carıma gel gel.
Abdal Pir Sultanım oynadık güldük Çok şükür Mevlaya biz yolu bulduk Akşam namazında biz ceme durduk Aman Sultan Hızır carığa gel gel.
1 942'de, Gemerek'de . '\levi Seyyarlarından Kazı m Dinletir'den. i lhan Başgöz derlemiş.
1 87
S U Z L V K
Bu sözlü�ü derlerken, Pir Sultan Abdal'ın bu kitapta toplanmış bulunan şiirlerinde geçen ve şiirlerinin anlaşılması için bilinmesi gereken tüm sözcük ve özel ad.lan kısa birer açıklama ile vermeyi amaçladım. Bu iş için, en başta Türk Dil Kurumu'nun «Türkçe Sözlükıtü olmak üzere, Ferit Develioğlu'nun, «Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik LOgabmdan yararlandım. Aynca, AbdülbAki Gölpınarlı'nın Varlık Yaymevinde ve Cevdet J$:udret'in Yeditepe Yayınlan arasında çıkan Pir Sultan Abdal kitaplanndaki not ve açıklamalan inceleyip, kimi açıklamalanndan geniş ölçüde faydalandım. Cahit Öztelli'nin Milliyet Yayınlannda çıkan «Pir Sultan Abdal, Bütün Şürleriıo (Üçüncü baskı, İstanbul 1974) adlı kitabı, gerek şiirlerin yazılışı, gerekse sözlüA'ü ile en çok yararlandı� kaynaktır. Kimi açıklamalan Öztelli'nin Sözlü�ünden oldulu gibi aktardım. Öztelli, Gölpınarlı ve Cevdet Kudret'in teşekkürlerimle yetinmelerini, okurlanmın da bu sözlükteki eksik ve yanlışlanmı, daha iyisini yapanadek ba�şlamalannı dilerim.
Azra Erhat
abdal: Tasavvuf yoluna girmiş kişi, derviş. Abdallar bir BAtınt-Şit toplulu�dur.
Ab-ı Kevser: Kevser suyu; cennette bulunan Kevser havuzunun suyu baldan tatlı, kardan so�ukmuş. Muhammed'e ait bu havuzun sAkisi Ali'dir.
agah: bilen, anlayan, haberdar.
a�ca: akça, beyazca. altmak: yükselmek, yukarı
çıkmak. Ahmed: Muhammed. alıd: söz verme, intikam, ahd-i aman: ba�ışlama ye-
mini. ahir, ahır: son, sonunda. ah-ü sılz, ah-ü zar: ah de
yip yakınma, inleme. ahval: haller, tarikat yolun
da kendi benliğinden geçme durumlan. Bkz. hal.
akça: akçe, eski zaman parası.
A
191
Alevi: Muhammed'den sonra Ali'yi halife olarak tanıyaniara yani Şiili�e yöneleniere verilen genel ad. Ali'ye bağlı olanlara Alevi denir. Bektaşiler Ali'den önceki üç halifeyi tanımadıklan için Tarikatın Ali'den geldiğini kabul ederler. Bazıları daha ileri giderek manevi gelişmenin Muhammed'den .fJ.,i'ye de�il, Ali'den Muhammed'e aktanldığını, Muhammed'in rniracının Ali'nin - miracından sonra olduğunu, Muhammed'in Kırklar toplantısında aşk şarabını Ali'den içti�ini söylerler. Bu inanışa göre, Muhammed peygamberlik sırrına, Ali velilik sırrına sahiptir. Oysa velilik nebilikten üstündür. BunUnla birlikte Muhaın-
med'le Ali bir vücuttur. Ali'deki bu yüksek vasıfh1r dolayısiyle onun yanını tutanlara Alevi denir. Alevilik daha· çok Türkmenler arasında yaygındır.
alın: giysi, süslü elibse. Ali, Aliyyel Murtaza : Hz.
Ali. Muhammed'in amca oğlu, kardeşliği ve damadı. Mü.şlümanlı� ilk kabul edenlerden biri. Dördüncü halife.
Ali Baba: Pir Sultan'ın mu-sahibi.
alma: elma. aman: bağışlama. amel: iş, eylem. anı: onu; anca: onca, o ka
dar; anda: orada; aniçin: onun için.
Anka: Kaf dağında olduğuna inanılan masal kuşu. Zümrüd Anka.
Arafat: Mekke yöresinde, Hacıların gittiği kutsal dağ.
ar: utanma. arif: bilen ve anlayan kim
se. arslan: Alevilerin inanışı11a
göre, miraç'da Muhammed'in yolunu bir arslan keser. Muhammed yüzüğünü onun ağzına atar, arslan yol verir. Ertesi günü Muham-
1 92
med miracını anlatırken Ali ağzından yüzüğü çıkanp Muhammed'e verir.
arş: göğün dokuzuncu ve en yüks-=k katı. Sadir, taht anlamına gelen ,bu sözcük sofilere göre her şeyin maddi varlığıdır, bedeni ve cesedidir. İnsan ve gönül
' anlamına
da gelir. artık: fazla. asa: dayanılacak 'uzun so pa. asan: kolay. aslan sütü: rakı. asuman: gök, sema. aşık: Bektaşiliğe girmek is
teyen kişi. aşna, aşina: dost, tanış. Ta
rikatta can kardeşlerine denir.
ata: baba. ateş-i püryan: yakan ateş. avara: avare, işsiz, eli iş tut-
mayan. avaz : ses, haykırış. Turna
av�zı Ali'nin sesidir, çünkü Ali sesini turnaya vermiştir.
ayan: açık, belli. aymak: ayılmak, kendine
gelmek. ayn-ı cem: Bektaşi ve ..Ale
vi tekkelerinde tarikata yeni giren kişi için yapılan içkili, sazlı, şiirli semah töreni.
bade: şarap, içki bad-ı saba: tan yeli baki: kalıcı, sürekli Balını Sultan: Bektaşilerce
ikinci Pir tanınan Hızır Balı. Hacı Bektaş Veli'nin kızı edindi�i Kadıncık Ana'nın dördüncü göbekten tonınu Mürsel Baba'nın o�ludur. Ölümü 1516.
balkımak: parlamak, ışıldamak.
Banaz: Sıvas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır bucağına bağlı, Yıldızdağı et� ğinde bulunan bir 'köy. Pir Sultan'ın yurdu. ·
bar: yük. b5.ralanmak: yüklenmek. barh5.ne: yüklük, yolcu eş-
yası indiiilen yer. Bari Huda: yaratan, yaratı
cı Tanrı. batın: iç, iç yüz, gizli gö
rünmeyen. Dünyanın iç yüzü. Tanrı adlarındandır.
batıni dahili, sır ve haki-katle ilgili.
baş ü can: baş ve can. baz: doğan kuşu. hazar: pazar, çarşı, alış ve
riş.
n
1 93
bcncilcyin: benim gibi. bC'nd: b::ıı}, set, damar.
· bende: kul, köle. herdar etmek: darafacına
m:m:lk. bergüzar: y5.dig:ir, armağan. beri: kurtulmuş. bey: zengin. bezirgan: mürşid-i kamil,
sohbcti yararlı olan, konuşması cevher saçan, arif, tüccar.
bile: bilece beraber, beraberce, birlikte.
bire: ·bre. Birlik makamı: Sufilerin
cvahdeb dedikleri makam. Onlarca Tanrı mutlak varlıktır ve her varolan onun belirtisidir. Böylece «kesret -çoklu!<» alemi gerçekte bir birlik tlimüdür.
bir yol: bir kez. , boran: fırtına, rüzgarla ka-
r�şık yağmur. buymak: üşümek, donmak. bühtan: ya!an, ütira bunda: burada. burak: Hz. Muhammed'in
miraçta bindiği binek. burca burca: burcu burcu. burca: vermek, tomurcuk
lanmak, uç vermek.
Cafer: Ali'nin torunlanndan altıncı İmam Adı CAfer, lakabı Sadık'tır. Caferi mezhebinin kurucusu. Şiiliğin en yaygın mezhebi olan bu mezhebe Aleviler de bağlıdır. Pir Sultan, Caferi olduğunu şiirleriride açıklamaktadır.
can: tarikat eri, mürit, derviş. Çokluk «canlarıo diye geçer.
car: imdat, yardım, çare. Cebbar: cebredici, zorlayı
cı, zorba. Kuvvet ve kudret sahibi olarak Tann'ya verilen ad.
Cebrail: meleklerin en büyüğü, Peygamber' e Tann buyruklannı getirir. Cebril-i Emin diye de
çarh-ı devran : dönüş çarkı, zaman.
;arh-ı felek: gök çarkı. Eskilere göre yer durur, gökler döner ve yeryüzünde olup biten yıldızların durumuna göre değişir. Mutluluk ve mutsuzluk buradan gelir. Bkz. «felek•
çeşm: göz. çırağ, çerağ, çırak u-
c
ç
1 94
geçer.
cem: bkz, Ayn-ı cem. cemal: yüz, yüz güzelliği. ceran: ahu. cevr: eziyet, zülum. cığah: sorguc;lu.
ciğergih: ciğerin bulunduğu yer.
cim: Arap alfabesince c harfi, «ebcedıo hesabmda üç sayısının karşılığıdır.
cuş: <'oşına, etmek, coşmak, pürmek.
coşkunluk; cuş cuşa gelmek:
taşmak, kö-
cücük: yavru, piliç. cüda: uzak, aynlmış, ayn. cüm,l.e: hep, bütün, tüm. cüra: bir yudumda içilen,
içki.
yanmak: ışıklann yanması.
çövmen: yemiş toplamaya yarayan ucu c;atallı değnek.
çul: kıldan yapılmış kaba dokuma.
c;ün: maden ki, vakta ki, ne zaman ki.
çığalı: zülüflerin top top olmuş çığalı (161)?
dağ: yara, dağlama. Yaranın çevresini demirle c' ağlamak.
dahı:, dahi : artık, bundan sonra.
daim: hep, her zaman. dal : Arap alfabesinde d har
fi. Sağdan sola doğru bükük biçimdedir. Dertten bel bükülmesini simgeler.
dam: ahır. damen : etek. Müridin şeyhe
bağlanmasını simgeleyen bu sözcük damenini tutmak diye kullanılır.
dar: darağacı. Ev, yer, yurt anlamına gelen «dan Alev1 ve Bektaşilerin ayn-ı cem yaptıkları yeri belirler. Burada söz verilir (ikrar), suçlar itiraf edilir. - Dar-ı fani, dar-ı fena: dünya, geçici alem
Deccal : kıyamet günü orta· ya çıkacağına inanılan yalancı, zararlı kişi.
dede: Alevi şeyhlerine verilen ad.
n
1 95
defter: insanın biri sağ, öteki sol omuzunda bulunan meleklerin tuttuğu. defter.
delil : yol gösterici, rehber, belge.
dem: zaman, hoş vakıt, içki, rakı.
der: derman, kapı. derdmend: derdi olan, tasa
lı, kaygılı. dergah: tekke, dervişlerin
toplantı yeri. dermek: toplamak, devşir
mek. derviş: tasavvuf yoluna gir-
miş kişi. dest: el. destur: müsaade, ızın. dev, div : Hazret-i Ali'nin
savaştığı dev. İflas eden Keşmirli · bir tacir Muhammed'e baş vurur, o da Ali'ye gönderir. Ali tacirle Keşmir'e gider, ve kendini köle olarak sattırır. Padişah satın alır, Ali burada çok tehlikeli bir devi öldürür. Sonunda KeŞmir-
liler Müslüman olur. devlik: idare, geçim. devran: zaman, zamanın
dönüşü. Dervişlerin mukabele dedikleri tören.
deyü: diye. didar: yüz çehre, Tann'nın
cennette görülecek olan yuzu, mürşidin yuzu, gören ve görünen anlamına gelir.
dilber: gönül ba�layan güzel, sevgili.
dillemek: aleyhte bulunmak, dedikodu yapmak, dile düşmek.
divan: mahşer, kıyamet günü, hes·aplaşma günü.
�izar: bkz. didar.
dolap: kuyudan su çekmeye yarayan a�açtan veya demirden çark.
dolu: içki dolu kadeh, içki kadehi. Tannsal aşkın s!mgesi.
domur: dal ve çiçek verecek yerin kabarması, gonca, tomurcuk.
don: giysi, elbise.
dört kapı: Tasavvufun dört ilkesi: şerıat, tarikat, marifet, hakikat. Bu dört kapıdan birincisi, yani şeriat dinin dış yüzüdür, iç yüzü ise hakikattır. Şeriattan ha-
196
kikate giden yola tarikat denir. Hakikata eren kişinin şeriatle hakikati geliştirebilmesine marifet denir.
dört kardeş: maddeyi oluşturan dört ana öğe: ateş, hava, su, toprak. Bu dört öğeye cdört ana» ya da c:dört kardeş» denir.
dört kitap: dört bQyük dinin kutsal kitaplan: Tevrat, İncil, Zebur, Kur' an.
duş olmak: rastlamak. dü: iki ; dü çeşm; iki göz. Düldül : Mısır melikinin Mu-
hammed'e arma�an ettiği, onun da Ali'ye verdiği kır at.
dün: gece, karanlık. dün ü gün: gece gündüz. dün ü gün: gece gündüz. dür: inci. düşmek: Tarikat kurallan
na aykırı iş yapan kişi düşer, düşkün olur, yani aforoz edilir. Toplantılara katılamaz, kimse ile görüşemez. Ancak mürşidine baş vurup, kusurunu erenler meydanında söylerse cezasını çekerse, bir ayn-ı cemde bağışlanır, böylece kalkmış olur.
ebrü: kaş. edna: en aşağı, bayağı, al-
çak. eğin: sırt, arka, omuz. eğlemek: bekletmek. eğlenmek: durmak, vakit
geçirmek, beklemek. ehl-i dil: gönül adamı, gö
nül dilinden anlayan kimse.
el, il : yabancı, yad. el almak, etek tutmak: Ta
rikata girecek olan kişi için yapılan kabul töreninde Dede talibin bir elini tutar, talib de öteki eliyle dedenin -eteğıni tutar. Böylece bağlılığını dile getirmiş olur.
elif: Arap alfabesinin ilk harfi. Kimi zaman «a», kimi zaman «e» ya da «o, Ö» harfleri • yerine geçen bu harf uzunca ve yukardan aşağı doğru çekilen bir çizgi olarak belirtilir. Bu yüzden ozanlar elifi boya benzetmişlerdir.
elma: Alevilerde elma kutsal sayılır. Cebrail Muhammed'den af dilemek için kurban niyetine bir elma vern>Jşti. Ayn-ı
E
197
cem'lerde bu olayı simgelemek için koyun boğazlar gibi elma kurbanı yapılır. Bugün de evlenmek istediği kıza oğlanın elma gönderınesi geleneği vardır. Elma göndermek bağlılığı simgeler. Şah'tan elma geldi denmesi emir, haber, elçi geldi anlamındadır.
emi: ilaç. Enel-Hak: «Ben Tanrıyım»
tmlamma gelir . . �sur bu sözü söylediği için öldürülmüştü.r. Bu söz tasavvuf'da tek varlık (vahdet-i vücut) felsefesine dayanır.
engel : rakip. engür: üzüm. eren, erenler: gerçek sırn
na eren, ulaşanlar. Evliya sozunun türkçe karşılığıdır. Dervişler birbirine ve şeyhlerine öyle seslenirler. Tarikat yolcusu, mürit anlamına da kullanılır.
erkan: direkler, esaslar; Batıni topluluklann yaptıklan törenler ve onların kurallan.
evliya: veliler, ernıişler, ke-
ramet sahipleri, Tannya yakın olanlar. EvIiya çoğuldur, tekili veli'dir.
evrad: bkz. vird.
eyyam: günler.
eydür: söyler. Eyitmek söylemek anlamına gelir.
Eyyup: İsrail O�ulları peygamberlerinden. Kendisini denemek için Tanrı tarafından aile-
fani: ölümlü. farımak: vazgeçmek, ihti
yarlamak. faş: gizli iken duyulup ya
yılan; faş etmek: duyunnak, yaymak.
Fatıma, Fatma: Hazreti Muhammed'in kızı, Alinin karısı, Hasan ve Hüseyin'in anası. Halk arasında Fatma Ana diye anılır.
felek: gök, talih. Bkz. «arlı-ı felek». Eskiler yerin durdu�u, gök'ün döndüğünü sanırlardı. Gökte ise kutlu ve kutsuz yıldızlar bulunurdu. Bu yıldızlar insanın talihine egemendir diye inanılır; yomlu ve kut-
F
1 98
si, malı mülkü yok edilmiş, vücudu yaralarla kaplanmış, yarasına kurt düşmüş, bütün bunlara katlanmış, sabr etmiş, sonunda Tannnın affı ile yeniden eski varlığına kavuşmuş
tur. Sabır ile her cefaya katıanmanın simgesi olmuştur.
ezel: evvel, önce, başlangıcı bilinmeyen zaman.
lu yıldızların egemen olduğu insanın talihli, mutlu yaşadı�, yomsuz ve kutsuz yıldızlannsa insanın başına dert ve beli getirdi�ine inanırlardı. Bu inanç yüzünden felekten çokluk yakmılır, ckahpe felek, dönek felek, kambur felek» gibi deyimler kullanılır.
fena: yokluk, boşluk. Fena bulmak: yok olmak. Fena fillah: Allahın varlığı içinde erimek, yok olmak.
fend: düzen, hile, desise. fer: güç, kuvvet, parlaklık,
aydınlık. ferişte: melek.
fırkat: aynlık. fii;an: ba�ırma - feryad fi
gan: bağınp ça�ırma.
Firavun: Musa'yı öldürmek
gani: bol, çok, cömert, zengin. Büyük harlle ya
zılınca Tann.
gazel: sararmış yaprak. gamze: bakış.
gazi, gaziler: kafirlerle sa
vaşa girip sa� çıkan.
Rind denilen ve daima savaşta bulunanlar.
Gazi Hünkar: Hacı Bektaş Veli'ye verilen bir ad. Saygı için söylenir.
gayb alemi: her türlü sıfat
ve bağdan sıyrılmış varlık alemi, hiçbir surette bilinmeyen a
lem.
gerçekler: doğru yolda olanlar, erenler.
gerçek erenler: gerçek er
mişler, veliler, gerçeğe ulaşanlar.
�erçeklerin demi: ı. Rakı. 2. zaman, an. Tanrı her
an varlığını yarattıkları ile belli eder. «Ger
çeklerin demine Hu» deyimiyle, gerçeklerin, yani gerçek erenlerin ve onların arasında sivrilen bir kişinin ortaya çıkışıyla hep «0•
G
199
isteyen Mısır h\iküm
darı.
Firdevs-i alA: sekiz cennetten biri.
dur, Hak'tır anlamı belirtilir.
gevher: inci, mücevher.
gidi: pezevenk, deyyus. göçen (can): ölen insan. Göç-
rnek: alırete göçmek, öl
mek.
göğermek: yeşillenmek. gök: mavi, yeşil, yeşile ça
lan mavi.
gulgule: feryad, gürültü, bağırıp çağırma.
gussa: keder, kaygı, tasa.
gücün gücün: azar azar, yavaş yavaş.
güher: mücevher, çok değerli taş.
gülab: gül suyu. gülbenk: yüksek sesle oku-
nan dua. gülgani: gül rengi. gülşen, gülşan: gül bahçesi.
güman: kuşku, zan, umut.
sende.
Gümanım sende: umudum
sende.
gün: güneş günleyin: her gün. güş eylemek: dinlemek, ku-:
lak vermek.
güzaf: boş lakırdı, anlamsız söz.
hab: uyku. Hacı Bektaş Veli : Bektaşili
ğin piri, ilk kurucusu. Aı�adolu Türkmenleri, özellikle göçebe boyları arasında çok yaygın olan tarikatı adı ile anılır. 13'ncü yüzyılda yaşamıştır. Başından geçenleri anlatan bir Menakıb-namcsi vardır.
Rafid-i Peygamber: Hz. Muhammed'in torunu.
Hak: Tanrı. Hakikat cemi: Alevi ve
Bektaşilerde tören için yapılan topluluk.
hakipay: ayak tozu. hal: tasavvufta, tanrısal
gerçekiere ulaşan kişinin kendi benliğinden geçme durumu. Ehl-i hal: ilahi tccelliye mazhar olan sofiler, dervişler. Hal:in çağulu ahval'ctir. Hali hal etmek: vccit ve i:.tiğrak içinde d<'rin zevke varabilmck.
Halil : Kabc'nin ilk kurucusu olan Peygamber, Adı İbrahim'dir.
Hamza: Hz. Muhammed'in amcası. Müslüman o!dulüan sonra birçok sa-
II
200
vaşlara katılmış, gösttrdiği yararlıklardan dolayı «Allah.'ın aslanı» lakabını kazanmıştır.
han: Osmanlı sultanı, padi-şahı.
han: sofra. handan: şen, sevinçli. har: eşek. har: diken. haraba(t) : harabe, yıkıntı. harımühre: katır boncuğu. has: öz. Hasan: Ali'nin, Peygam
ber'in kızı Fatma'dan olan birinci oğlu. Hasan ile Hüseyin, Peygamber'in en çok sevdiği iki torunudur.
hasım: hısım; hısım kavim: hısım akraba.
Hatayi : Şah İsmail Safavi'nin şiirlerinde kullandığı ad.
havale: «bir sinek havale oldu» efsaneye göre, Nemrud'un burnuna giren bir sivrisinek kafasının içinde yürüyerek ölümüne sebep olmuştu.
hay: valı, v:ıye, eyvah. Haydar, Hayder, Haydar-ı Kerrar: arslan; Hazreti Ali.
Kcrrar kaçıyarmuş gi-
bi geriye çekilip sonra da saldıran anlamına gelir.
hazer: sakınma, korunma, kaçınma.
hezaran: binlerce. h ezen: k iriş, direk.
hırka: dervlşlerin giydiği, yünden dokunmuş, yakasız, uzun ve önü açık, genişçe giysi. «Bir bırka lle bir lokma» deyimi dervişliğin azla yetinme ülküsünü dile getirir.
hışm: hışım, öfke, kızgınlık.
Hızır Paşa: bkz. Onsöz.
himmet: ermiş kişinin ma-nevi desteği.
hoşça görmek: iyi bakmak, beslemek, hizmet etmek.
hoyrat: kaba, hırpalayıcı.
Hü: Arapça «Ü» demektir. Sofilerce Tanrı adıdır. Se�lenişte «Hıi dost» «HÜ» dernine diye geçer. Dervişler, birbirini çağırırken, bir şeyi tasdik ederken, yahut geçmişlerden birini kutlarken bu adı anarlar, böylece her varlığın, mutlak varlık olan Tanrı zuhuru olduğunu bildirmiş olurlar.
201
Hüda, Hüda: Tann. hub: gÜzel; hubluk: güzel
lik. hud'a: aldatma, oyun, dala-
vere. hulk: huy, tabiat, meşreb. husrev: hükümdar. hüma: devlet kuşu. hünkar: sultan, hükümdar.
Manevi hükümdar anlamına şeylere, pirlere söylenir.
Hüseyin: .İmam Hüseyin. Ali'nin, Peygamber'in kızı Fatma'dan olan ikinci oğlu. 622-680 yıllan arasında yaşamıştır. Peygamber'in en çok sevdiği iki torunundan biri. Yezit halife olunca, H:üseyin ona biat etmediği, yani onun yoluna girmediği, ona ikrar vermediği için, Mekke'den Küfe'ye giderken KerbelA denilen yerde Yezid'in askerleri !.arafından şehid edilmiştir. Muharrem ayının onuna rastlayan bu gün Şiilerce matem günü ilAn edilmiştir.
Hüseyni: Hüseyin taraftan. Fas'ta Hazreti Hüseyin kolundan gelen şerillere de denir.
ırahmet: rahmet, acıma esirgeme, bereketli yağ-
İdris Peygamber: Ad�m Peygamber'in oğullanndan biri. İlk olarak elbise dikmeyi öğretmiş olduğundan, terziterin piri sayılır.
ihlii.s: yalansız, temiz y"C.rek, içtenlik. İhlas-ı şerif: sd gönüllü tapınma.
ihvan: sadık, içten dostlar, tarikat arkadaşları.
ikrar: sözle bildirme, kabul etme, tarikata girerken verilen söz, tarikata girme. İkrar vermek: tarikata girme; ilcrar gütmek: tarikata girerken verilen sözde dur-
I
1
202
m ur. ırganmak: kımıldamak.
mak, yoldan dönmernek. «İkra�ız şeytan-ı lain: sözünde durmayan lanetli şeytan anlamına gelir.
ille: ancak.
imam: Ali soyundan gelen dinsel başkan. Bkz. On iki imam.
İmam Rıza; sekizinci imam.
inayet: iyilik, lCıtuf. ,
indi: şimdi. intizar: bekleme. irafızi Bkz. Rafizi. irakip; rakip. ireçber: rençber, çiftçi. iye: sahip.
kaal: söz kad: boy. kadem : ayak. kail : aklı _yatmış, inanmış. kakımak: kızmak, danlmak.
Kakıdır: danlır.
kal : söz. Kal ehli: tari;�ata girmemiş kimseler, şeriatın dış görünüşüne uyanlar.
kollaşlık : kalleşlik, dönek-lik.
kam: arzu, istek.
kamil: olgun kişi.
kanara: mezhaba.
Kanber: Ali'nin azatlı kölesi. Ali'nin yanından, serbest bırakıldığı halde hiç aynlmamıştır.
kand: şeker, tat. kanda, kande: nerede, ka
nı: hangi, nerde.
Kandil: Alevilerce Mu-hammed Peygamber'le Ali'nin nuru, yerler gökler yaratılmadan yaraWmış ve bir kan-
K
203
dil şeklinde görünmüş, sonra alem bu nurdan yaratılmıştır.
kara bağlamak: yasa girmek.
karçılanrnak: hafif yağan karla ağarmak.
kare: kara. katar katar: dizi dizi. \tatı: çok. kavim kardeş: hısım akra
ba, kardeşler, yakmlar. kavl, kavil: söz, anlaşma. kayıl olmak: istemek, kabul
etmek, razı olmak. Kazım: yerinci İmam. Adı
Musa, lakabı Kazım'dır.
kelam: söz. Miraç'ta Muhammed Tanrı ile doksan bin kelam söy1eşti.
kelp: köpek. kelep: ipekten ya da iplik
ten yapılmış çile.
kem: kötü, fena, kem damarlar; kötü huylar.
kemend: uzakta bulunan bir şeyi tutup çekmek için
ucu ilmikli uzun ip. kemenEl-i bend: bağ urga
nı. keır.bat: ipek kumaş. kemter: aciz, hakir, itibar-
SIZ. Ken'an: Filistin. kendözü : kendisi.
kerem: cömertlik, acıma, bağış, _ululuk, armağan.
kevn-ü mekan : varlık, evren, yeri göğü içine alan alem.
Kevser: suyu çok tatlı bir havuz.
ki!-ü kal: dedikodu.
Kırklar: Süfiler, Tann'nın yetkin belirtisi olarak her zaman bir kişi bulunduğu ve ona yakın aynı katta iki kişi olduğunu kabul ederler, kutup, yani değirmen taşının mili diye anılan o tek kişiyle iki arkadaşına «Üçler» derler. Makam ve mertebe bakımından bunlardan sonra «Yediler» gel!r, daha sonra da «Kırklar,, onlardan sonra da üçyüz eren gelir. Tanrı, alemi bu kırk erenle idare eder. Ku-
204
tup ölünce, üçlerden biri kutup olur, Yedilerden biri onun yerine geçer, Kırkların biri Yedilere katılır. Uçyüzlerden biri Kırklara kanşır.
Kırmızı tae: Şii lranlıların ve onlara uyan Alevilerin giydikleri kırmızı başlık; bundan dola
yı, Türkiye'de Alevilere «Kızılbaş» der.ımiştir.
koca: büyük, ulu. Koca Haydar: Pir Sultan'ın kendine verdiği addır.
kodçak: püsküllü boncuk. kopmak: yeniden dirilmek
dirilip kalkmak.
korudur: koruyadur, korun anlamında.
köçek: tarikata yeni girmiş genç.
körelemek: köre döndürmek, göstermemek.
kudret lok.ması: Tann !okması.
Kul Yusuf: Şam'da yatan ünlü bir tarikat şeyhi.
kuşluk: saba�ıla öğle arası. külfet: ev külfeti: ev halkı. künh: temel, öz. kürelenmek: yığılmak.
lal: dilsiz. leb: dudak.
mah: gökteki ay, yılın onikide biri. Mah-ı taban: parlak ay.
muhabbet: muhabbet, sevgi. makadır: miktarlar. manend, menend: benzer,
denk, eş. Mansur: şeriata aykın dü
şünceleri ve sözleri yüzünden Bağdat'ta asılan ünlü mutas:ıvvıf. Ölümü 922. Tek varlık felsefesinde çok ileri gittiği ve «Enel-hak» (ben All:ıhım) dediği için asıldı. Mansur darı : Mansur'un asıldığı darağacı.
matah satmak: mal satmak, bilgiçlik satmak.
matem ayı : Kerbela ol::.yının geçtiği ay, yani muharrem.
mazlum: uslu, boynu bükük. mecbur olmak: bağlı ol
mak, yolunu tutmak, aşık olma}{.
Mehdi: On İkinci İmam.
205
ley-ü nehar: gece gündüz. libas; esvap, giysi. lika : çehre, yüz, güzel yüz.
Kaybolmuştur. Yine gelip dünyaya düzen vereceğine inanıhr.
melaik: melek. \ ... menakıp: evliyaların, ulu
kişilerin yaşantısını destan niteliğinde bildiren kitap.
menzil : konak yeri, merhale, tarikatta mHtebe.
merdan: merdler. mertebe: derece, basamak,
rütbe. Mervan: Emevi komutan
lanndan Muaviye'nin ölümünden sonra halife olan kişi. Alevi -Bektaşiler kendilerinden olmayan, özellikle karşı olanlara Mervan ve Yezid derler.
meşe: orman. «Üstü kan köpüklü meşe seliyim)) dizesinde bir img� yapılmaktadır: bahar ve yaz aylarında dağlara yağan yağmur ovaya
s('llcr biçiminde akar. mt\Teb: huy, ahhik, tutulan
yol .. meta: satılık ve değerli mal,
mülk. mcvc: dalga. mey: şarap. meydan: tekkclerde tören
yapılan yer. mihman: misdir, konuk.
mihr: sevgi, güneş. Mihri: Hurşit ile Malı Mih
ri adlı halk hik1yesin
de Hurşit'in sevgilisi. mişk: misk, mis, güzel ko-
ku.
Muaviye : Halife Ali zama
nmda Şam valisi. Ali'nin şehid edilmesinden
sonra kendisini halife ilan etti. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Yezid, halifeliğini
tanımay<m Ali'nin oğlu Hüseyn'i Kerbela'da şc
hid etti. Bu yüzden Alevi-Bektaşiler Muaviye ile Yezid'i nefretle anarlar.
mucizat: mucizeler. muhabbet: sevgi, konuşma,
sohbet Alevilik ve Bektaşiliktc tarikat adaml;:ırımn bir araya ge
lerek, içki içip, sr.z çalıp, nefes söyleyip scma ederek sohbet ct-
206
me leri. Muhammed Bakır: beşinci
İmam. Medine'de yatar, ölümü '732.
Muhammed Taki: dokuzuncu İmam. Ölümü 835, Bağdat'ta.
muhannes, muhannet: aciz, zayif, kadıniaşmış kiş�.
muhib : ikrar alan can, kişi. murat: istek. Murtaza: Hz. Ali'nin lakabı. Müsa: İsrailoğullannı, Mı
sır'daki tutsaklıktan kurtaran ve Museviliği kuran peygamber.
Musa: Bkz. Kazım. musahip: Alevilerde, ergen
Iik çağına gelen iki erkek, birbirini beğenip tarikata birlikte girerler, böylece musahip olurlar. İkisinin· de evli olması şarttır. Rehber iki genç musahibi Dede'nin huzuruna götürürken, birinin _eli öbürünün eteğine, ötekinin karısı berikinin eteğine yapışır. Böylece yapılan kabul töreninde dört can bir kalıp olmuş olur.
mücerret: bekar, hiç evlenmemi�.
Mülcem Oğlu: Hz. Ali'yi camide namaz kılarken
�rkadan hançerle vu
r.:u·ak şehid eden katil . mümin: im�ın eden, inanan
ve lVrüslüman olan. Alevilerde erkeklere mümin, kr,dınlara mü�lim derler.
münafık: nifak sahibi, bozguncu, içi dışına, özü sözüne uymaz adam, dil iyle r.üyledir;ine inanmayan.
münkir: inkar eden . Tarikattan ol mayan , gendlikle Sünniler, Osman
lılar.
mürşit: • ir:; nt eden, yolu göstı:>ren.
doğru
Şeyh,
Naci, Güruh-u Naci : kurtulmuşlar toplul uğu. Mu
h�mmed : ümmetim yetmiş üç bölüğe ayrıl::cak, hepsi de cehennemliktir, ancak bir bölüğü cennetliktir, bu kurtulmuş bölüı!i.in kendileri oldu!lı.mu savu
rwrbr. n[ıdan: c::ıhil, tPrbiyesi kıt. nükes: nekc:ı, cimri.
nar: ateş.
nasip: payı, kısmet; nasip almak; nasip vermek:
N
207
ulu. «Mür�id eteğinde elin var mıdır» Alevi ve B�ktaşilerin kabul töreninde, derviş olan mürşide götürülünce mür�:id sağ eliyle, onun sağ elini tutar. Talib, yani derviş mürşidin eteğini kavrar.
mürşid-i k5.mil : olgun, ermiş mürşit, uyarıcı, yol gösterici, tarikat büyüğü.
mürvet, mürüvvet: mertlik, insanlık, iyilik.
müslim: · bkz. Mümin. müşk: misk; müşk-ü bll:
mis kokusu.
Aleviliğe giriş anlamına gelir.
nti.şi : muhannet, hain. Alevilerce kendilerinden olmaya:ı�ara hakaret olarak kullanılır.
nazar eylemek: bakmak. Mürşidiiı nazan tarikat yolcusunun vehi�den doğan varlığını yok eder, cnu cezbeye ulaştırır, gerçek ve tüm varlığına kavuşturur. E
renlerin nazarı kimyadır, toprağı altın eder,
y�ıni değersiz olanı halis al tına döndürür.
n:ız:ırgah: bakış yeri, özle-ncn, sevilen yer.
nazır: gören, görür. Ncbi: peygamber. Neccf: Hz. Ali'nin türbesi
nin bulunduğu yer. Şah-ı Necef: Necef'in Şahı, yani Ali demektir.
nefes: Alevilerin hece ölçüsü ile söylenen şiirleri. Alevilere özgü bir terimdir, Yunus Emrede de geçer. Alevilerin sazla ve beste ile söyledikleri nefeslere deme, deyiş ve ayet de derler, öbür tarikatlarda bunlara «ilahi» denir.
nefsaniyet: gizli düşmanlık, ı k" ın, garez.
nekes: adam ·olmayan, cimri, eli sıkı.
Nemrud: İbrahim peygamber zamanında yaşamış bir hükümdar. Bu adam, İbrahim'e inanmamış ve onu ateşe attırmış, oma ateş İbrahim'i yakmamış, bir-
208
sivrisinek girmiş ve beyninde büyüyüp bir serçe kuşu kadar olmuş. Başı çok ağrıyan Nemrud başına tokmak vurdurmaya koyulmuş, sonunda kafası patıayıp ölmüş.
nerrebaz: erkek doğan kuşu.
Nesimi: «Enelhak» (Ben Tanrıyım) diyen ve bunun üzerine Halep'te derisi yüzülerek öldürülen büyük Hurufi ve mutassavvıf şair. Ölü mü 1404.
nevcivan: genç, yeni yetme.
nevreste: yeni yetişmiş yeni meydana gelmiş; nevresten: yeni yetişmiş çocuk.
nice: ne kadar. nikap: örtü, yaz örtüsü, pe
çe. niyaz: yakarış, dua. Şeyhe
saygı, onun önünde diz çökerek sağ ve soi dizını öpmek, anlamına da kullanılır.
nı1ş etmek: · içmek.
od: ateş. On İki İmam: Hz Muham-
med ölmeden önce ye-rine Ali'yi imam ola-rak vasiyet etmişti. A-li'den sonra oğlu Ha-san, Hüseyin, oğlu Ali, Muhammed Bakır, ca.-
fer Sadık, Musa Kazım, Ali Rıza, Muhammed Cevad, Ali Hadi, Ha-san Askeri, Muhammed Mehdi imam olmuşlar-dır. On İki İmam de-yince Ali soyu ve bu imamlar anlaşılır. Şii, Alevi ve Bektaşiler
pay: ayak. pare: parça. pelit: odun. per: kanat, değirmen kana-
dı. pergar: pergel pervan: pervane pervaz: uçmak, kanat aç-
mak. pes: yeter, kafi. pest: aşag!. peşiman: pişman. peyik: çavuş, emir getiren: peykiin: temren, okun u-
cundaki sivri demir. peyman: ahd, söz verme:
o - U
p
209
bunlara büyük sevgi ve saygı duyarlar.
onar: onmak fiilinden: (ya-ra) iyi olur.
on iki kapılı şehir: insan vü-cudu.
on iki yıldız: Ülker yıldızı. Terazi bunlardan üçü-c ür.
Osman: Hz. Muhammed'in damadı, üçüncü halife.
O tm an baba: Edirne kıruı-da Tan n Dağı denilen yerde yatan ünlü veli.
Ömer: İkinci halüe. özge: başka.
ahd-ü peyman. peyman: içki kadehi. · pinhan: gizli, sır, saklı. pir: Tarikat kuran, tarikat-
te ulu kişi. İhtiyar, reis, kendisine uyulan kişi.
post: makamı anlatır. Bektaşilerde, Alevilerde halife, yani vekil şeyhe dört nişane verilir: sofra, bayrak, çırak ve post.
pür: çamlarda görülüp örümcek ağına benzeyen bir hastalık.
Rafızi: sözlük anlamı, bırakan, terk eden demektir. Şii topluluğu Ebubekir ve Ömer'in halifdiğini kabul etmediklerinden, onlora Rafızi denir.
riih: yol. rahmet: affetme, bağışla-
sahabe : Hz. Muhammed'in yakın dostları.
sahib-i zaman : zamnnın sahibi, 1'/Ichdi.
Sa'd-i Vaklms : Uhud sa'vaşında attığı oklar!a Muhammed'i koruyan kişi; okçuların piri sayılır.
sal: drğların üstündeki düz-lüklcr.
sala: çagırma, davet. sahivat: dualar. Sarı İ;;mail, S:uı Sultan :
�öyknccyc göre Ahmet'Yesevi'nın Türkistan'dan Rumeli'ye gönderdiği erl':-tlcrin başı o�an Sarı S::ıltık olduğu sanılır. Saltuk-name adlı menkıbcsi olan bu kişinin c:nk yaygın ünü
s
210
ma, acıma, yağmur. rehber: tarikate . girmek is
teyen kişiyi mürşidc götüren kılavuz.
reyhan: fesleğen. rıza: bütün varlığı ile inan
ma, inanç uğruna her şeye razı olma.
olduğu gibi, Alcvilerce de çok sevilir.
s:ız: orman. sefil: aşağı, aşağılık. Yol
sefili: yolda, kendisini • herkesten aşağı gören.
:-:efine: gemi. Selm::m : Selm2.n Farisi. Hz.
Muhammed'in yakınlarınd::ın. Alcvilerce Kırklar mcc!isinde sakiye rehberdir.
sclman: dilenme. Dervişlerde nefsi öldürmek için kcşkül alarak halktan para ve başka şeyler dilenmek.
�eğrişmek: koşuşmak. sema: dinsel raks anlamına
gelir. Alevi - Bektaşiler kadınlı erkekli ' sema. ederler.
sepmek: serpmek.
ser: b�.ş, kelle. ser - çeşme: k:ıynak başL
Tarikatte büyük şeyh, pir, pir temsilcisi.
ser-me.st: manevi sarhoş-luktan başı dönmüş.
server: başbu�, reis. Settar: kullannın günahla
rını saklayan Tann. seyr: gidiş, manevi alemde
gezme, düş, rüya. seyrangah: seyir, gezme ye
ri. Seyyit Ali: Alevi - Bektaşi
ulularından. Kendisine Kı:ı:ıl Deli de denir. 16' ncı yy. Bektaşilerinin çok sevilen ve sayılanlarından.
Seyyid Gazi: Battal Gazi: Emeviler zamanında Bizanslılara karşı savaşan kahraman. Şiiler - Batınilerce çok sevilir.
Seyyid Nesimi: Bkz. Nesimi.
sıla: ulaşma, kavuşma, yurt, doğum yeri. Sılaya gitmek; çoktandır ayn
2 1 1
kaldı�ı evine, yurduna dönmek.
sınık: kırılmı.ş sin: mezar. sine: gö�üs, kucak. sitem: cevr-ü cefa, zulüm. siyaset günleri: ceza çekmek,
asılmak zamanı. Dara�acına «siyaset darı», adam asılan meydana «siyaset meydanı» denirdi.
sofu: tarikat eri, derviş.
sökün: kuşlann ilkbaharda gelip sonbaharda dönmeleri.
söyünmek: sönmek. suna : yeşil başlı yaban ör
deği. sökün: kuşlann ilkbaharda
gelip sonbaharda dönmeleri.
söyünmek: sönmek. sur: kıyamette çalınacak
boru, bütün ölüler bu borunun çalınması ile dirilecek.
sur: talih, surum işlemedi: talihim yar olmadı, dile�ime eremedim.
sıiz: yanma. ateş, tutuşma.
şud: sevinçli. Şah: Hz. Ali. Yerine göre
de İran Şahları. Şah-ı Merdan: erler şcyhi,
Ali. Şah-ı Kerbela imam Hü
seyin. Şah-ı Yelayet: Hz. Ali. Şah İsmail: Safavi devleti
nin kurucusu ve dini re is.
şak: yanma, yakılma, ikiye bölünme.
şar: şehir. şarap: aşkın simgesidir. l!v'Ie
cazi olarak bade, dolu,
tae: Tarikat başlığı. Bkz. kırmızı tae.
tahkik: araştırma, gerçek Tanrının gerçek varlığı konusundaki bilgi. Tahkik derviş: özü sözü bir, dogru derviş.
talib: tarikata girmek üzere olan ıstel�li ki�i.
tı!mu: cehennem. Tan n Dağı : Edirne kınnda
Otman Baba'nın yattığı yer.
Tanrının Arslanı : Hz. Ali. Tapı kılmak : itaat etmek,
ş
T
21 2
mey de şarap anlamına gelir; maddi anlamda kullanılmaz.
şaz: sevinç. şefaat: ahirette Peygamber'
in müslümanlar için af dilemesi.
şek: şüphe, işk.il. Şekler: şüpheciler, Aleviler dışında olanlar.
şem, şem'a: mum, ışık. şems: güneş. Şevka etmek: şikayet etmek. şol: o. şunda: şurada.
gönülden bağlanmak, biat etmek.
tarik: yol, inançta tutulan yol.
tarikat: Tanrıya ulaşmak isteğiyle
·tutulan yol,
tasavvuf yolu. Dört kapı'nın ikincisi. Bkz. dört kapı.
teber: derviş baltası. tecelli: görünmek. Tanrının,
kabiliyetlerine göre varlıklarda görünmesi. Müıninin kalbinde Tannnın feyzinin meydana
çıkması. temenna, temennah: istek,
rica, selam. Terazi: Gn iki yıldızdan
meydana gelen, küme olan Ülker yıldızının üçü.
terazi, mizan: malışer günü günahiann tartılması, hesapların görülmesi.
tercem an: kurban. Belli işler yapılırken okunan Türkçe dua ve övgüler.
cevekkdtü teallalah: Tanrı-ya dayandım anlamına gelir.
tevhit etmek : lailahe illah diye zikr etme.
tığlamak: kurban kesmek. tığ ya da tıyg: kılıç - Tıyg
bend: kılıç kemeri, kuşağı. Alevilerde rehber denilen kişi tarikat yoluna girecek olan tali-
U - 0
ucunda: sonunda; ucundan: yüzünden.
uçmak: cennet. uğrun uğrun: göğüs vere
rek. umman: büyük deniz, okya
nus. urmak: vurmak. Urum (Rum): Anadolu, özel
likle Sıvas, Çorum, Yozgat, Amasya, Tokat gibi. Alevilerin yoğun bu-
21 3
bin boynuna bir çevre atıp sağ eliyle o çevrenin ucunu ve talibin s�ğ elini tutar, dedeye götürür. Bektaşilerde çevre yerine, o akşam kesilen koyunun yününden örülmüş bir uzun kuşad: verilir, buna tıyg-bend denir. Aşk demendi de buna işarettir. - Tıyg-ı gamz: bakış kılıcı.
toyl:ı::nak: avlamak, şölen vermek.
Tuba: cennette kökleri yukarda, dallan aşağıda olan kutsal ağa!:.
turna, turna avazı: iri göçmen kuşlardan turnanın sesini Hz. Ali'den almış derler.
turab, türab: toprak. tuti, tutu: papağan.
lunduğu bölge düşünülür.
uryan: çıplak. usul: uzun ölçülü (boy). utulmak: oyun kaybetmek. üçyüzaltmış kapı: Hun1file-
re göre 360 ya da 366 damar bulunan vücut.
üğrümek: sallamak. üşenmek: usanmak, tedirgin
olmak.
vala: yüce, yüksek. velayet: Şiilere göre Pey-
' · · gamber'in Tanrıdan aldığı hükümlere uygun olarak insanlar arasmda hüküm sürmesi, o emirleri yerine getirmesi, yani devlet kurması velayettir. Ölümünden sonra peygamberlik biter, fakat velayet Tann emri ile birisine kalır. Muhammed'den sonra Ali'ye kalmıştır. Velayet mülkü: velayet sahibinin bükmunun geçtiği yeı:ler demektir.
veli: Tanrıya ulaşmış kişi,
yad: yabancı. yahşi: iyi, güzel, namuslu. yalabık: parlak, şimşek. yanıl : kızarmış, olgun. yarc1n: dostlar, arkadaşlar. yasınak, yaymak: düz hale
getirmek, yayın kirişini ,_;cvşetmek.
yedullah: Aliahın kudreti. yedi iklim dört köşe: dün
ya. yeğin: zorlu, şiddetli.
V
y
2 1 4
eren kişi. Weyselkara: Veyselkarani.
Hz. Muhamıned'i görmeden aşık olan yem enli ermiş.
vird: belli zamanlarda okunan ve önceden. düzen lenmiş bulunan, Kur'an ve Peygamber buyruklarıyle dualardan seçilen sözler. Tarikatçılann virdleri vardır. Vird'in çoğulu evrad'dır. Her zaman dilde dolaşan, yinelenen sözler anlamına da gelir.
'Vücut: varlık, var olma, gövde, te;n�
yetmek: yetişmek, ulaşmak. yirmi sekiz harf: Arap alfa-
besindeki harfler. yeksan: tek, bir. yekta: tek, biricik. yensiz yakasız gömlek: ölü
lere giydirilen gömlek, kefen.
yetirmek: yetiştirmek, ol-gunlaştırmak, kavuş-turmak.
Yezit: Muaviye'nin oğlu.
Kerbela faciası onun emriyle olmuştur. Yezid'i Aleviler, Bektaşiler lanetle nnarlar. Kendilerine karşı olanlara da genel ad olarak yezid derler.
yol, erkan: gelenek ve kural demektir. Ayn-ı cem'de uygulanan görenek ve kurallar. Yol o.�lu tasavvufta, manevi gerçe�e ermek ıçın bir mürşid'e (yol göstericiye) bağlanan derviş. İnsanın varlı�ına sebep olan kişiye yani babaya bel babası, manevi olgunluğa sebep olan şeyhe yol babası denir.
yoz : kısır, dölsüz. Yunus: İsrail peygamberle
rinden balığın ·karnında kalmış, Tanrıya yalvarmış, kavmi de _gelecek Tanrı gazabından korkarak tövbe etmiş, so� nunda ba�ışlanmış, balık da Yunus'u kusmuş.
2 1 5
Yunus böylece yeniden yer yüzüne çıkmış.
Yusuf: İsrailoğullan peygamberlerinden Yakub' un oğlu. Yusuf da peygamberdir. Onbir erkek kardeşi içinde engüzelidir ve babası YakQb en çok onu sever. Bu yüzden kardeşleri onu kıskanıp kuyuya ;:ı.tarlar. Bir kervan onu kurtarır, ama kardeşleri !{ölemizdi diye onu satarlar. Kervancı Yusuf'u Mısır'a götürüp bir memura satar. Memurun karısı Yusuf'a aşık olur, bu yüzden zindana atarlar Yusuf'u. Yedi yıl sonra zindandan çıkıp mali işlerin idaresinde memur olur. Babası ve kardeşleri de Mısır'a gelip Yusuf ile bu!uşurlar. Yusuf-ü Ken'an : Ken'an hem kuyu anlamınil gelir, hem de Filistine verilen addır.
zar: inleme, ağlama, zareler: dokunur, ağlatır.
zay: zayi, kayıp. zeban: dil. zemheri: kışın en soğuk
günleri. Zeyn-el Aba: Zeyn-el Abi
din. On iki imarnın dördüncüsü.
zeyn etmek : süslenmek. ziba: süslü,· yakışıklı, güzel. zülf: saç.
z
216
Zülfikar: Ali'nin kılıcı. Ucu iki çatal. Gökten indiğine inanılır. Zülfikar'ı derya yuttu: söylentiye göre, Ali'nin ölümünden sonra, oğlu Hasan babasının vasiyetine uyarak, Zülfih:ar'ı Necef denizine atmış.
zünnar: bele bağlanan kuşak, hizmet ve bağlılığı simgele�.
KAYNAKÇA
Asım BEZIRCI
PIR SULTAN ABDAL CSTVNE YAZlLMlŞ KITAPLAR
Aslanotlu, İbrahim : Pir Sultan Abdallar, İstanbul, 1984, Erman Yaymevi.
Balım, Ali : Pir Sultan Abdal, Hayatı ve Şürleri. Ankara, 1957, Emek Basım - YayınevL
Bayrak, Mehmet : Pir Sultan Abdal, Ankara, 1986, Yonım Yayınlan.
Bezirci, Asım : Pir Sultan, İstanbul, 1986, Say Kitap Pazarlama.
Çatbaş, Hasibe : Pir Sultan Abdal'an Basılmamlf Şürleri, Ankara, 1945, Türk Tarih Kunımu Matbaası.
Eyubotlu, Sabahattin - Erhat, Azra - Başgöz, İlhan : Pir Sul:. tan Abdal, İstanbul, 19'l7.
Gölpınarlı, Abdülbaki - Boratav, Pertev Naili : Pir Sultan Abdal, Ankara, 1943, Dil ve Tarih Cotrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Enstitüsü yayınları.
Gölpmarlı, Abdülbaki : Pir Sultan Abdal, İstanbul, 1953, Varlık Yayınevi.
Güneş, Mehmet : Pir Sultan Abdal'an Kanlı Destanı, İstanbul, 1969, Habora Kitabevi.
İpçi, Hasan : Ozalılarımızan Diliyle Pir Sultan Abdal, İstanbul, 1965, Hakimiyet Matbaası.
Köklügiller, Ahmet : Pir Sultan Abdal, Y8f8mı ve Şürleri, İstanbul, 1984, Ertüze Yayınları.
2 1 7
Kudret, Cevdet : Pir Sultan Abdal, İstanbul, 1965. Memet Fuat : Pir Sultan Abdal, İstanbul, 1977, De Yayınevi. Öztelli, Cahit : Pir Sultan Abdal, Bütün Şürleri, İstanbul, 1971,
Milliyet Yayınlan. Sadettin Nüzhet (Ergun) : Xvll'nc:i. Asır Sazşairlerinden Pir
Sultan Abdal, 1929, Evkaf Matbaası. Toy, Erol : Pir Sultan Abdal (oyun), İstanbul, 1969, İzlem Ya
yınlan. Ural, Orhan : Pir Sultan Abdal, Ankara, 1982, Türk Dil Ku
rumu Yayınlan. Yurdatap, SelA.mi Münir : Pir Sultan Abdal, Bayatı ve Şiirleri,
İstanbul, 1976, Sa�lam Kitabevi. ( . . . ) (Pir Sultan AbdaF, Hayatı ve Şiirleri, İstanbul, 1953, Maa
rif K.itaphanesi.
PIR SULTAN ABDAL ILE DOLAYLI OLARAK ILGIIJ YARDlMCI KITAPLAR
Ahmet Refik : Osmımlı Devrinde (On Altıncı Asırda) Rafizilik ve Bektaşilik, 1932.
Akda�, Mustafa : Celili lsyanlan, 1963. Akda�, Mustafa : Türk Halkımn Dirlik ve Düzenlik Kavgası,
1975. Alangu, Tahir : 100 Vnlü Türk Eseri, C. I. 1974. A.rsunan, Ferruh : Gaziantep Folkloru, 1962. Atalay, Besiın : · Bektaşilik ve Edebiyat, 1340 (1922). Bayrak, Mehmet : Halk Hareketleri ve Çaidat Destanlar, 1984. Bayrak, Mehmet : Eşkiyalık ve Eşkiya Türküleri, 1985. Benekay, Yahya : Yaşayan Alevilik, 1967. Cemal, Süreya : Günübirlik, 1982, s. 243-244. Danişmend, İsmail Hami : lzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi,
1948. Ergun, Sadettin Nüzhet : Bektaşi Şairleri ve Nefesleri, 1, 1944. Eröz, Mehmet : Türkiye'de Alrevilik-Bektaşilik, 1977. Eyubotlu, İsmet Zeki : Bütün Yönleri,yle Bektaşilik (Alevilik),
1980. Gölpınarlı, Abdülbaki : Yunus Emre ve Tasavvuf, 1961.
2 1 8
Gölpınarlı, Abdülbaki : Alevi-Bektaşi Nefesleri, 1963.
Gürel, Ziya : Hak Aşıklanndan Deyişler, 1980.
Kaftancıo�lu, Ümit : Hınzır Paşa, 1980.
Kütüko�lu, Bekir Sıtkı : Osmanlı-Iran Siyasi Münasebetleri, 1962
Ocak, Ahmet Yaşar : Bektaşi Menakıbnamelerinde lslim t:Jnce-si Inanç Motifleri, 1983.
Oytan, Tevfik : Bektaşiliğin lçyüzü, 1960.
Özkınmlı, Atilla : Alevilik-Bektaşilik ve Edebiyatı, 1985.
öztelli, Cahit : Bektaşi Gülleri, 1973.
Öztelli, Cahit : Uyan Padişahım, 1976.
Öztelli, Cahit : Pir Sultan'ın Dostlan, 1984.
Sertoğlu, Murat : Bektaşilik, 1969.
Sevengil, Refik Ahmet : Yüzyıllar Boyunca Halk Şairleri, 1965.
Şardağ, Rüştü : Her Yönü lle Hacı Bektaş-ı Veli, 1985.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı : Osmanlı Tarihi, 1-U, 1947 - 1954.
Zelyut, Rıza : Halk Şiirinde Gerçekçilik, 1982.
DERGILERDE ÇlKMIŞ YAZlLAR•
A.K., cPSA•, Forum, 1 .4.1969.
Aslanoğlu, İbrahim : «PSA'ın Yayınlanmamış Deyişleri», Sivas Folkloru, Şubat 1973.
Aslanoğlu, İbrahim cPSA ve Hızır Paşa», Türk Folkloru, Ağustos 1979.
Aslanoğlu, İbrahim o:PSA'nın Zindandaki Yaşamı•, Türk Folkloru, Ekim 1979.
Aslano�lu, İbrahim : cPSA Niçin Asıldı?., Türk Folkloru, Eylül 1979.
Aslanoğlu, İbrahim : o:PSA'lar•, Türk Folkloru, Ocak 1980.
Aslanoğlu, İbrahim : «Abdal Pir Sultan'ın Yayınlanmamış Deyişleri», Türk Folkloru, Mart 1980.
Aslanoğlu, İbrahim : cPSA'ın Yayınlanmamış Deyişleri•, Türk Folkloru, Nisan 1980, Mayıs 1980, Haziran 1980.
Aslanoğlu, İbrahim : «PSA'lar•, Türk Kültürü, 1982, Sayı 220.
Pir Sultan ve Pir Sultan Abdal adlan PS ve PSA harfleriyle gösterilmiştir.
2 J IJ
Aslanotlu, İbrahim : eBu da Bir Başka Pir Sultan mı?-, Türk Folkloru, Ocak 1986.
A.şkun, Vehbi Cem : cPSA•, Yapı, 1943, Sayı 39.
Aşkun, Vehbi Cem : cPSA•, Türk Dili, Akustos 1955.
Bayrak, Mehmet : cPSA'ın Yaşamında Düzmece Şah İsmail Olayı ve Deli Hızır Paşa•, Yazko Edebiyat, Eylül 1984.
Bezirci, Asım : cPS• (konuşma) Sanat Olayı, Temmuz 1986.
Birdolan, Nihat : cPSA Kitabı, ya da İ�neyi Kendimize•, Türk Dili, 1983.
Boratav, ·Pertev Naili : cPSA•, Ülkü, Temmuz 1940.
Boratav, Pertev Naili : cÇukurova'da Folklor Derlemelerb, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1947, Sayı 5.
Boratav, Pertev Naili : c.Aşık Edebiyatının Tarihsel Evrimi•, Türk Dili, Aralık, 1968.
Çapan, Sungu : cPS•, Nokta, 6.7.1986.
Çatbaş, Hasibe : cPSA'ın Basılmamış Şiirleri•, Dil ve TarihCo�rafya Fakültesi Dergisi, 1945, Sayı 3.
Derkut, Yıldız : cPSA'nın Yaşamı•, Devinim, Haziran 1975.
Dizdaroğlu, Hikmet : cPSA Nereli?•, Türk Folklor Araştırma-lan, Kasım 1970.
Erdem, Hüseyin : cPSA•, Yeni Ufuklar, Aralık 1973.
Eyubo�lu, Sabahattin : cPSA•, Yeni Ufuklar, Mart 1971.
Giriftinoflu, Pınar : cMehmet Bayrak'la Söyleşi•, Karşı Ede-biyat, Ocak 1987.
Gölpınarlı, Abdülbaki : cPSA•, Türk Dili, Aralık 1968.
Gül, Muhsin : cPSA ve Sıdki Baba•, Türk Folkloru, Eylül 1983.
Gür, Mehmet Hilmi : cPSA'ın Mezarı•, Türk Folklor Araştırmatan, Ekim 1970.
Gürel, Ziya : «PSA'ın Deyişleriıo, Ülkü, Aralık 1949, Sayı .36 ;
Mart 1950, Sayı 39.
Kaftancıo�lu Ümit : cGerçek Hızır Paşalar•, Türk Folklor Araştırmalan, Nisan 1975.
Kansu, Ceyhun Atuf : cPSA•, Eylem, 15.2.1966.
Koz, Sabri : cPSA'ın İki Şiiri•, Folklor, Sayı 28.
Köksal, Ahmet : cBir Halk Ermişi Üzerine•, Papirüs, Temmuz 1966.
220
Köprülü, Fuat : cPSA•, Hayat, 1928r c:ilt III., Sayı 64.
Kum, Naci : cTürkmen, Yörük ve Tahtacılar Arasında. Tetkikler, Görüşler•, Türk Folklor Araştırmalan, Haziran 1950.
Kum, �aci : cAntalya Tahtacılanna Dair Notlar•, Türk TarihArkeologya-Etnografya Dergisi, Sayı 4.
Kum, Naci : cTü:rkmen Baraklan•, Türk Etrtografya Dergisi, 1965, Sayı 6.
M. Şahin : cPSA'ın Basılmamış Üç Nefesb, Azerbaycan Yurt Bilgisi dergisi, 1933, sayı 14.
Makal, Tahir Kutsi : cBanazlı Aşık Nuri PS'ı Anlatıyor•, Mil-U Kültür, 1977.
Menemenciotlu, Nermin : cPSA•, Yeditepe, Atustos 1966.
Namık Kemal : cPSA'dan Seçmeler•, Devinim, Haziran 1975.
Otuzotlu, Mustafa : cPSAıo, Çıt, Nisan 1972.
Öztelli, Cahit : cPSA'ın Hayatıyla İlgili Yeni Şiirleri•, Türk Dili, Temmuz 1954.
öztelli, Cahit : cPSA'ın İki Şiiri•, Türk Folklor Araştırmalan, Temmuz 1954.
Öztelli, Cahit : cPS Hakkında Yeni Notlar•, Türk Folklor Araştırmalan, Kasım 1964.
öztelli, Cahit : cPSA'ı Astıran Hızır . Paşa Kimdir?», Türk Folklor Araştırmalan, Kasırri 1968.
Öztelli, Cahit : cPSA İçin Neler Söylemişler?•, Sivas Folkloru, Şubat 1974.
Sakaotlu, Saim : cPSA•, Türk Folklör Araştırmalan, Atustos 1973.
Salcı, Vahit Lütfü : cPS'm Nefesleri• , ·Halk Bilgisi Haberleri, 1936, Sayı 36.
Salcı, Vahit Lütfü •Kızılbaş Şairleri•, Yeni Türk, 1939, Sayı 81, 8.
Salcı, Vahit Lütfü «Kızılbaş Şairleri• , Halk Bilgisi Haberleri, 1940, Sayı 102, 104, 105.
Salcı, Vahit Lütfü : cPSA ve Bir Manzumesi• , Folklor Postası, Şubat 1946, Sayı 1 3.
Uyguner, Muzaffer : cPSA'ın Bir Şüri», Türk Dili, Mayıs 1954.
Uyguner, Muzaffer : «İbrahim Aslano�lu, PSA'larıo , Folklor ve Etnografya Araştırmalan, _ 985, s. 436-439.
22 1
Uyguner, Muzaffer : •PS ve Bezirci'nin Kitabı», Varlık, Ağustcs 1986.
Ülkütaşır, M. Şakir «PSA'ın Basılmamış Üç Nefesi•, Halk Bilgisi HaberlEri, Mart-Nisan 1939, Sayı 89-90.
Yurdalan, Özcan «PSA'ın Sanatı» , Devinim, Haziran 1975.
Zaloğlu, Leyla «Dergiler Arasında•, Türk Falklor Araştınnalan, Haziran 1956.
GAZETELERDE ÇIKl\IIŞ YAZlLAR
Aslanoğlu, İbrahim «Sivas İli Halk Şairlerinden Notlar•, Ülke (Sivas), 1 1-19 Kasım 1950.
Aşkun, Vehbi Cem : «PSA», Doğuş (Sivas), 28-31 Temmuz 1958,
1 Ağustos 1958.
Boratav, Pertev Naili «Aşık Edebiyatının Tarihsel Evrimi•, Başkent Ankara, 2 1 Eylül - 5 Ekim 1969.
Buluz, Hüseyin : cPSA», Başkent Ankara, 21 Eylül - 5 Ekim 1969.
Cemal Süreya : cPSA•, Politika, 7 . 1 1 . 1975.
Duman, Sez�i •Güngörmüş Yaşlllann Ağzından Anadolu Erenleri», Son Havadis, 18-19 Eylül 1976.
Makal, Tahir Kutsi «Banazlılar Anlatıyor, PSA•, Son Hava-dis, 30 Eylül 1977 - 14 Ekim 1977.
Özkırımlı, Atilla cPS Bir Gelenektirıo, Cumhuriyet, 19.6.1986.
Salcı, Vahit Lütfü •Kızılbaş Şairleri», Bartın, Sayı 581-588.
Tuncer, Cengiz «PSA'ın Hikayesi» , Akşam, 3-13 Temmuz 1966.
Zelyut, Rıza «PSA İçin S:ıtırbaşlan», Demokrat. 5.7. 1980.
222
IÇINDEKILER
Sunu : Pir Sultan Abdal ve Sabahattin Eyuboğlu (Azra Erhat) 5 Önsöz : Pir Sultan Abdal Uzerine (Atilla Ozkanmb) ll Pir Sultan (Sabahattin Eyuboilu) 69 Şiirler 81
Sözlük (Azra Erhat) 189
Kaynakça (Asım Bezirc:i) 217