OSMANLI DEVLETİ’NDE KOLERA SALGINI: İSTANBUL ÖRNEĞİ...

400
T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİMDALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİMDALI OSMANLI DEVLETİ’NDE KOLERA SALGINI: İSTANBUL ÖRNEĞİ (1892 – 1895) (DOKTORA TEZİ) MESUT AYAR İSTANBUL 2005

Transcript of OSMANLI DEVLETİ’NDE KOLERA SALGINI: İSTANBUL ÖRNEĞİ...

  • T.C.

    MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

    TARİH ANABİLİMDALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİMDALI

    OSMANLI DEVLETİ’NDE KOLERA SALGINI:

    İSTANBUL ÖRNEĞİ

    (1892 – 1895)

    (DOKTORA TEZİ)

    MESUT AYAR

    İSTANBUL 2005

  • T.C.

    MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

    TARİH ANABİLİMDALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİMDALI

    OSMANLI DEVLETİ’NDE KOLERA SALGINI:

    İSTANBUL ÖRNEĞİ

    (1892 – 1895)

    (DOKTORA TEZİ)

    TEZ DANIŞMANI: PROF. DR. VAHDETTİN ENGİN

    MESUT AYAR

    İSTANBUL 2005

  • I

    İÇİNDEKİLER ……………………………………………………………………………...I

    ÖNSÖZ ……………………………………………………………………………………..V

    ÖZET (TÜRKÇE) ………………………………………………………………………...IX

    ÖZET (İNGİLİZCE) ……………………………………………………………………....X

    TABLO, GRAFİK VE HARİTA LİSTESİ ……………………………………………..X1

    KISALTMALAR ………………………………………………………………………....XII

    GİRİŞ ………………………………………………………………………………………..1

    1. KOLERA, TANIMI VE ÖZELLİKLERİ………………………………………………….3

    2. KOLERANIN ORTAYA ÇIKIŞI VE XIX. YÜZYIL BOYUNCA SEYRİ………………4

    3. XIX. YÜZYIL’DA OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARINA ULAŞAN

    KOLERA SALGINLARI ………………………………………………………………..17

    B İ R İ N C İ B Ö L Ü M

    1892 – 1895 SALGINLARI

    1. OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARI DIŞINDAKİ KOLERA EPİDEMİLERİ….........30

    1.1. 1892 Yılında Avrupa’da Yaşanan Kolera Salgınları

    ve Osmanlı Devleti’nce Buna Karşı Alınan Önlemler ……………………………..30

    1.2. 1893 ve 1894 Epidemileri ile Osmanlı Devletince Alınan Önlemler………………..33

    1.2.1. 1893 Yazından İtibaren Rusya’da Koleranın Seyri………………………………..33

    1.2.2. Romanya ve Bulgaristan’daki 1893 Kolera Salgınları…………………………….38

    1.2.3. Orta Avrupa’daki 1893-94 Kolera Salgınları……………………………………...41

    1.2.4. Batı Avrupa’daki 1893-94 Kolera Salgınları………………………………………43

    1.2.5. Akdeniz Havzasındaki Kolera Salgınları…………………………………………..44

    2. KOLERANIN OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARINA SİRAYETİ …………………47

    2.1. 1892 Yılında Rusya’daki Hastalığın Osmanlı Topraklarına Bulaşması

    ve Trabzon’daki Kolera Salgını …………………………………………………….47

    2.1.1. Sinop Tahaffuzhanesinin Tesisi …………………………………………………..52

    2.2. İran’daki Kolera Salgınları ve Hastalığın Osmanlı Topraklarına Bulaşması.………54

    2.2.1. İran’da 1892 ve 1893 Kolera Salgınları …………………………………………..54

    2.2.2. İran’daki Kolera’nın 1892 ve 1893 Yıllarında Doğu Anadolu’ya Sirayeti……….56

    2.3. Bağdat Vilayetinde 1893 Kolera Salgını …………………………………………...57

    2.4. Basra Vilayetinde 1893 Kolera Salgını…………………………………………......60

    2.5. Musul Vilayetinde Kolera Salgını ………………………………………………….61

  • II

    2.6. Hicaz’da 1893 Kolera Salgını ………………………………………………………62

    3. 1893 – 1895 YILLARINDA OSMANLI DEVLETİ’NİN RUMELİ ve ANADOLU

    TOPRAKLARINDA MEYDANA GELEN KOLERA SALGINLARI ………...…….........63

    3.1. Osmanlı Devleti’nin Rumeli Topraklarındaki Kolera Salgınları …………………...63

    3.2. Osmanlı Devleti’nin Anadolu Topraklarındaki Kolera Salgınları…………………..68

    3.2.1. 1893 İzmir ve Çevresindeki Kolera Salgını ………………………………………69

    3.2.1.1. İzmir’de Salgının Gelişimi, Alınan Tedbirler ve Uygulamalar ………………...71

    3.2.1.2. Aydın Vilayeti Genelinde Alınan Tedbir ve Uygulamalar……………………...75

    3.2.1.3. İzmir’deki Koleranın Yayılmasını Önlemek Üzere

    Alınan Karantina Tedbirleri ……….……………………………………………78

    3.2.1.4. Salgının İzmir ve Havalisinde Sosyo-Ekonomik Etkileri……………………….80

    3.2.2. Trabzon Vilayetindeki Kolera Salgınları …………………………………………84

    3.2.3. Kastamonu Vilayetindeki Kolera Salgınları ……………………………………...85

    3.2.4. Sivas Vilayetindeki Kolera Salgınları ……………………………………………87

    3.2.5. Ankara Vilayetindeki kolera Salgınları …………………………………………..90

    3.2.6. Hüdavendigar Vilayetindeki kolera Salgını ………………………………………96

    3.2.7. İzmit Mutasarrıflığındaki Kolera Salgınları …………………………………….101

    3.2.8. Konya Vilayetindeki Kolera Salgınları ………………………………………....102

    3.2.9. Mamuratülaziz Vilayetindeki Kolera Salgınları ………………………………...105

    3.2.10. Diyarbakır Vilayetindeki Kolera Salgınları ……………………………………106

    3.2.11. Adana Vilayetindeki Kolera Salgınları ………………………………………...108

    İ K İ N C İ B Ö L Ü M

    İSTANBUL’DA 1893-95 KOLERA SALGINLARI

    1. 1893-94 ve 1895 SALGINLARI ile BUNLARIN DEMOGRAFİK SONUÇLAR..…...112

    1.1. 1893-94 İstanbul Kolera Salgını …………………………………………………..112

    1.1.1. Şehirde Görülen İlk Kolera Vakaları ……………………………………………112

    1.1.2. Şehirdeki Kolera Odakları ………………………………………………………118

    1.1.2.1. Üsküdar ve Çevresinde Kolera Salgını ………………………………………..118

    1.1.2.2. Galata ve Çevresindeki Kolera Salgını ………………………………………..121

    1.1.2.3. Suriçi’ndeki Kolera Salgını …………………………………………………...124

    1.1.2.4. Boğaziçi’nin Rumeli Yakasındaki Kolera Salgını …………………………….128

    1.1.2.5. İstanbul’un Diğer Kısımlarındaki Kolera Vakaları …………………………...130

  • III

    1.1.3. Toplu Bulunulan Yerlerdeki Kolera Salgınları ………………………………….130

    1.1.3.1. Bimarhane’deki Kolera Salgını ……………………………………………….131

    1.1.3.2. Hapishane-i Umumi’deki Kolera Salgını ……………………………………..138

    1.1.3.3. İstanbul’da Vazife Yapan Askerler Arasındaki Kolera Salgını ……………….141

    1.1.4. 1893-94 Salgınının Genel Değerlendirmesi …………………………………….143

    1.2. 1895 İstanbul Kolera Salgını ……………………………………………………...150

    2. KOLERA ve SOSYAL HAYAT……………………………………………………….158

    2.1. Osmanlı Hükümeti’nin Kolera Salgınlarındaki Sosyal Politikası ………………...160

    2.2. İstanbul Ahalisinin Koleraya Yaklaşımı …………………………………………..164

    2.3. Toplumsal Huzursuzluk (Koleraya Dair Şayia ve Şikayetler) ……………………170

    2.4. Kolera ve Din ……………………………………………………………………...178

    3. 1893-94 ve 1895 İSTANBUL SALGINLARININ MALİYETİ ……………………….181

    4. KOLERA SALGINLARININ OSMANLI DEVLETİ’NDE

    KORUYUCU SAĞLIK ÖNLEMLERİ ALANINDA ve

    BAKTERİYOLOJİ BİLİMİNİN GELİŞMESİYLE İLGİLİ SONUÇLARI …………...188

    Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M

    KAMU SAĞLIĞINDA KURUMSALLAŞMA SÜRECİ

    1. İSTANBUL KOLERASI HAKKINDA TEŞKİLATLANMA ve UYGULAMALAR...204

    1.1. Hıfzıssıhha-i Umumi Komisyonu’nun Teşkili …………………………………….205

    1.1.1. Daimi Sıhhiye Komisyonunun Teşkili ………………………………………….208

    1.2. Sıhhiye Heyetleriyle Kolera Hastanelerinin Teşkili ……………………………….212

    1.2.1. Doktorlarla İlgili Uygulamalar…………………………………………………...222

    2. ŞEHRİN TEMİZLİĞİ ve BUNUN TEFTİŞİ …………………………………………..225

    2.1. Şehrin Genel Temizliği İle Sağlık Şartlarının Teftişi ……………………………...233

    2.2. Sıhhî Temizlikle İlgili Tedbir ve Uygulamalar ……………………………………235

    2.2.1. Tebhirhanelerin (Dezenfeksiyon İstasyonları) Kurulması ……………………….244

    3. KORDON USULÜNÜN TATBİKİ ……………………………………………………247

    4. GIDALAR HAKKINDA KISITLAMA ve İKAZLAR ………………………………..253

    5. SOSYO-EKONOMİK DÜZEYİ DÜŞÜK AHALİ HAKKINDA ALINAN TEDBİRLER…... 257

    5.1. Çarpık ve Sık Yerleşimli Mahallere Dair Yapılan Çalışmalar …………………….258

    5.1.1. Sirkeci-Yedikule Arasındaki Muhacir ve Fukara Barakalarının Kaldırılması …..259

    5.1.2. Ortaköy ve Diğer Semtlerdeki Musevi Barakalarının Kaldırılması ……………..261

  • IV

    5.1.3. Han ve Bekar Odalarıyla İlgili Tedbirler ………………………………………...262

    5.2. Muhacir, Amele ve Bekar Takımının Şehirden Gönderilmesi …………………….263

    6. İSTANBUL’UN ALTYAPI SORUNLARIYLA MÜCADELE………………………..265

    6.1. Şehrin İçme ve Kullanma Suyu Meselesi ………………………………………….265

    6.1.1. Bentler Civarındaki Düzenlemeler ………………………………………………266

    6.1.1.1. Bentleri Kirleten Köylerin İstimlaki …………………………………………...266

    6.1.1.2. Bentler Bölgesinde Tamirat ve İnşaat Faaliyetleri …………………………….269

    6.1.2. Şehir Suyu İçin Yapılan Diğer Çalışmalar ………………………………………270

    6.2. Lağım, Yol ve Kaldırımların Tamir ve Yeniden İnşası ……………………………275

    7. KAMUSAL ALANLARDA KOLERAYLA MÜCADELE …………………………...280

    7.1. Askerler Arasında Görülen Koleraya Karşı Yapılan Çalışmalar …………………..280

    7.2. Okullarla İlgili Tedbir ve Uygulamalar ……………………………………………284

    D Ö R D Ü N C Ü B Ö L Ü M

    KARANTİNA USULÜNE GEÇİŞ:

    1892-95 DÖNEMİNDEKİ KARANTİNA UYGULAMALARI

    1. OSMANLI DEVLETİ’NDE KARANTİNA USULÜNÜN UYGULANIŞI

    ve KARANTİNA MECLİSİ ……………………………………………………………288

    1.1. Karantina Terimi ve Osmanlı Devleti’nde İlk Karantina Uygulamaları …………..288

    1.2. Karantina Meclisi’nin Kuruluşu ve Milletlerarası Bir Statü Kazanması …………..291

    2. 1892-1895 DÖNEMİNDEKİ KARANTİNA İŞLEMLERİ ……………………………299

    2.1. Osmanlı İdaresi – Sıhhiye Meclisi Münasebetleri …………………………………299

    2.2. Koleranın Yayılmasını Önleme Çalışmaları ve Bu Konuda Karşılaşılan Zorluklar..304

    2.3. İstanbul’un Deniz Yönünden Koleradan Muhafazası ……………………………...309

    2.4. İstanbul’un Kara Yönünden Koleradan Muhafazası ………………………………319

    2.5. 1893-94 İstanbul Salgınında Koleranın Yayılmasını Önleme Çabaları …………...322

    2.6. İstanbul İçin Oluşturulan Yeni Tahaffuzhaneler …………………………………..329

    2.7. 1894 Yazından İtibaren Koleranın Yayılmasını

    -İstanbul’un Korunması Merkezli- Önleme Çabaları ……………………………...333

    2.8. 1895 İstanbul Kolerasının Yayılmasını Önleme Çabaları …………………………345

    SONUÇ …………………………………………………………………………………...348

    KAYNAKÇA ……………………………………………………………………………..353

    ÖZGEÇMİŞ ……………………………………………………………………………...362

    EKLER …………………………………………………………………………………...363

  • V

    ÖNSÖZ

    Salgın hastalıklar insanlık tarihi boyunca sık sık ortaya çıkmış; bunlardan kolera

    ise, XIX. yüzyıl boyunca insanların ölüm nedenlerinin başında yer almıştır. Bu niteliği ile de

    tarihin şekillenmesinde hafife alınmayacak bir rol üstlenmiştir. Bir çok devlet gibi Osmanlı

    Devleti de zaman zaman kolera salgınlarına maruz kalarak büyük kayıplara uğramıştır.

    Kemal Karpat, ilk kez 1831’de, daha sonra 1881-1893 arasında yapılan nüfus sayımlarının

    ortaya koyduğu nüfus durgunluğunu salgın hastalıklara, özellikle de koleraya

    bağlamaktadır1. Biz de bu çalışma ile, Osmanlı Devleti’nde 1892 – 1895 yılları arasında

    meydana gelen kolera salgınları sırasında yaşananların devlete ve Osmanlı toplumuna olan

    her türlü etkisini ortaya koymaya çalıştık.

    Koleranın gerek Dünya’da, gerekse Osmanlı Devleti’nde yarattığı etkiler göz

    önüne alındığında, tarihsel anlamda özel bir önem kazandığı görülmektedir. Taşıdığı bu

    ehemmiyete rağmen, özelde kolera, genelde ise tıp tarihi hakkında ülkemizde yapılan

    araştırmaların yetersizliği bizi bu çalışmayı yapmaya iten sebeplerden biri olmuştur. Şu ana

    kadar, Gülden Sarıyıldız’ın Hicaz Karantina Teşkilatı (1865-1914), Ankara 1996;

    “Karantina Meclisi’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri”, Belleten, S. 222, (Ankara 1994), s. 329-

    376; “XIX Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Kolera Salgını”, Tarih Boyunca

    Anadolu’da Doğal Afetler ve Deprem Semineri, İstanbul 2002, s. 309-318 ile, Nuran

    Yıldırım’ın kolera ve diğer salgın hastalıklara dair makaleleri ve Hikmet Özdemir’in

    derleme niteliğindeki Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914-1918, Ankara 2005 başlıklı

    çalışmalarda koleraya ve diğer salgın hastalıklara değinilmiştir. Biz de salgın hastalıklar

    bahsinin yeterli ölçüde ele alınmamış bir konusu olarak, 1892-1895 kolera salgını hakkında

    bir çalışma yapmayı düşündük.

    Çalışmamızın ana kaynağını Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan vesika ve

    defterler teşkil etmektedir. Konuyla ilgili olarak muhakkak en derli toplu bilgileri içeren bu

    kaynaktaki İradeler ve Yıldız Tasnifleri başta olmak üzere, Meclis-i Vükela Mazbataları ile,

    Bâbıali Evrak Odası Tasnifi içinde bulunan Ayniyât Defterleri ve Nezaret Gelen-Giden

    Defterleri’ndeki bilgilerden faydalanılmıştır. Bunun gibi, Başbakanlık Osmanlı Arşivi

    Kütüphanesinde bulunan Sıhhiye Meclisi’ne ait mazbatalar da bu meclisin Osmanlı sağlık

    1 Kemal Karpat, “Ottoman Population Records and the Census of 1881-82 – 93”, International Journal of Middle East Studies, 1978, 9, s. 237-274.

  • VI

    politikalarının şekillenmesindeki önemine binaen, başvurduğumuz kaynaklar arasında yer

    almaktadır.

    Çalışmanın hazırlanmasında devrin İstanbul gazetelerinden Sabah’ın ilgili döneme

    ait nüshaları değerlendirilmiştir. Sabah gazetesinde, bilhassa ‘tebligat-ı resmiye’ başlığı

    altında yayınlanan vukuat haberleri, çalışmamız için oldukça önemlidir. Bunun dışında,

    Tercüman-ı Hakikat gazetesinden de aynı şekilde yararlanılmıştır. Ayrıca, bazı yazma ve

    basma eserlere başvurulmuş; bir çok makale ve kitap ile, birkaç adet de hatırat niteliğindeki

    eserden faydalanılmıştır.

    Çalışmanın Giriş kısmında, koleranın tanımına ve özelliklerine değinildikten sonra,

    illetin tarih sahnesine çıkışı ve XIX. yüzyıldaki seyri ile, aynı yüzyılda Osmanlı Devleti

    sınırlarından içeri giren kolera salgınları hakkında bilgi verilmiştir.

    Birinci Bölümde, 1892-1895 salgını anlatılmış, Osmanlı toprakları dışında ve

    içinde yaşanan epidemiler ayrı başlıklar altında sunulmuştur. 1893 Ağustos ayından itibaren

    İstanbul’da başlayan kolera salgını, aslında daha bir yıl öncesinden başlayarak Anadolu ile

    diğer Osmanlı topraklarında ve civar memleketlerde kendini iyiden iyiye hissettirmeye

    başlamıştı. Çalışmamızın ilk bölümün konusunu da 1892’nin yaz aylarından itibaren

    hastalığın Anadolu’ya ve İstanbul’a civar sayılacak mahallere sokuluşu ve aralıklarla 1895

    yılına kadar buralarda hüküm sürmesi teşkil etti.

    İkinci Bölüm’de, İstanbul’da yaşanan 1893-94 ve 1895 kolera salgınlarının analitik

    değerlendirmesi yapılmış, bilhassa demografik sonuçlar üzerinde durulmuş; hastalığın

    İstanbul ahalisinin yaşantısına olan etkileriyle, salgınların mali boyutu ortaya konmaya

    çalışılmıştır. Bu kısımda İstanbul’un hastalık ocakları belirlenip, harita ve şemalarla

    salgınların gelişimi ve neticelerinin izahına çalışılmıştır. Yine aynı bölümde, salgınların

    Osmanlı modernleşmesi üzerine olan etkisinin ortaya konulması da önemli bir yer

    tutmaktadır.

    Çalışmanın Üçüncü Bölüm’ünde, Hıfzıssıhha-i Umumi Komisyonu’nun kararlarına

    dayanan, İstanbul kolerasına karşı alınan tedbirlerle bir takım uygulamalar ele alınmıştır.

    Bununla ilgili olarak, hastalığın önüne geçilebilmek amacıyla teşkilatlanma, şehrin temizlik

    işlerindeki düzenleme ve uygulamalar, kordon usulünün tatbiki, gıdalar hakkındaki

    yasaklamalar, sosyo-ekonomik düzeyi düşük ahali hakkında alınan tedbirler, alt yapı

    düzenlemeleri ve kamusal alanlardaki kolerayla mücadele önlemlerinin izahına çalışılmıştır.

  • VII

    Tezin Dördüncü Bölümünde, Sıhhiye Meclisi’nin kuruluşu ve bu kurumun Osmanlı

    sağlık politikasının belirlenmesindeki rolü başta olmak üzere, incelenen döneme ait

    karantinayla ilgili kararlar ve bunların uygulanmasına değinilmiştir.

    Çalışmamızın kapsadığı 1892-1895 yıllarındaki Hicaz’da meydana gelen kolera

    salgınları, ayrı bir teze konu teşkil edebilecek çapta olduğundan, bu hususa ayrıntılı olarak

    girilmemiş, kısaca değinilmekle yetinilmiştir. Aynı sebepten dolayı, Bağdat, Musul ve Basra

    dışındaki Arap vilayetlerinde 1892-95 yıllarında meydana gelen kolera salgınlarına da

    değinilmemiştir. Hicaz, Basra, Bağdat, Anadolu ve İstanbul’daki salgınlar başta olmak

    üzere, Osmanlı Devleti’nde bu dönemde yaklaşık 90-100 bin kişi koleraya yakalanırken, en

    az 50.000 civarında kişi -bunun önemli kısmı Hicaz bölgesinde meydana gelmiştir- yaşamını

    yitirmiştir.

    Yalnızca koleradan hayatını kaybedenlerin sayısına bakılarak salgınları

    değerlendirmek yanıltıcı olabilir. Nitekim çalışmaya başlarken, İstanbul’da bu dönemde

    artarda yaşanan iki salgında sadece 3.000’den biraz fazla vukuat ve 2.000’in altında da

    kolera ölümünün olması, konunun üzerinde durmaya değip değmeyeceği hakkında

    düşünmemize yol açtı. Ancak, konunun bir de tedbirler boyutu bulunmaktaydı ve görüldü ki

    koleranın uzun süren istilasının bu denli hafif atlatılmasını sağlayan bu tedbirler oldu.

    Meselenin hem bu boyutu ve hem de koleranın demografik, mali ve sosyal boyutlarının

    ortaya konulmasıyla, bu salgınların önemi ortaya çıktı. Bu sebeple, çalışmamızda

    İstanbul’un ağırlıklı olarak yer alması, bu dönemdeki kolera salgınından en çok etkilenen

    yerin, aylar süren salgınlar ve şehrin başkent oluşunun da etkisiyle, burada verilen büyük

    mücadele baz alındığında, bu kent olmasından kaynaklanmaktadır.

    Bu çalışmanın hazırlanması sırasında her konuda bana yol gösterip yardımlarını

    esirgemeyen, danışmanım sayın Prof. Dr. Vahdettin Engin’e minnettarım. Ayrıca, sayın

    Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’a, sayın Doç. Dr. Gülden Sarıyıldız’a ve sayın Prof. Dr. Ali

    Akyıldız’a da ayırdıkları değerli vakitlerinden dolayı müteşekkirim. Kendi tezi için yurt

    dışında kaynak araştırması yaparken, bu çalışma için de bir çok zamanını ayırma

    fedakarlığını gösteren, dostluğundan daima kıvanç duyduğum sevgili kardeşim Davut

    Hut’un yardımları olmasaydı, bilhassa tezin giriş bölümünde kullandığım değerli kaynaklara

    ulaşma imkanı bulamazdım. Bu ve diğer bir çok husustaki yardımları için kendisine

    minnettarım.

  • VIII

    İngilizce hazırlanmış kaynakların değerlendirilmesinde büyük yardımını gördüğüm

    değerli arkadaşım Bihter Güzey Vardar ile, tezimi okuma nezaketinde bulunan sevgili

    arkadaşım Ali Kurt başta olmak üzere, çalışmamın çeşitli aşamalarında yardımlarını

    gördüğüm Hikmet Konar, Cihangir Akkaya, Gökay Gülönde, Yasemin Ayar ve Sema

    Küçükalioğlu Özkılıç’a müteşekkir olduğumu belirtmek isterim. Ayrıca, Marmara

    Üniversitesi Bilimsel Araştırma Komisyonu Başkanlığına (BAPKO), maddi yönden

    çalışmamıza yaptığı katkılar için teşekkür ederim.

    En son olarak sevgili anne ve babama, bana karşı her zaman sergiledikleri hoşgörü

    ve destekten ötürü, sevgili eşim Özlem Ayar’a ise, genellikle yalnız geçirmek zorunda

    kaldığı son beş yıldaki uzun ve sıkıcı günlerde gösterdiği sabır ve anlayıştan dolayı

    minnettarlığımı ve yürekten teşekkürlerimi, ne kadar yetersiz kalacak olsa da bir borç olarak

    dile getirmek isterim.

    Mesut AYAR

    İstanbul 2005

  • IX

    ÖZET

    Kolera, XIX. yüzyılın en ölümcül hastalığı olarak, dünyanın hemen her yerinde

    büyük insan kayıplarına yol açarken, ilk pandeminin devam ettiği yıllardan itibaren Osmanlı

    topraklarında da oldukça etkili olmuştur. Bu hastalık, 1892-1895 salgınının sürdüğü

    dönemde ise, başta İstanbul olmak üzere neredeyse bütün Osmanlı coğrafyasında

    görülmüştür.

    1893 ve 1894 yıllarında Anadolu’da etkili olan kolera, 1893-1894 ve 1895

    yıllarında İstanbul’da da iki salgına yol açmıştır. Anadolu’dakiler için söylenemese de

    Osmanlı başkentindeki salgınların devam ettiği günlerde alınıp uygulanan önlemler

    neticesinde, koleranın bilinen özelliklerine nispeten bu sıkıntı çok hafif atlatılmış; vukuat ve

    ölüm sayıları çok düşük bir oranda gerçekleşmiştir.

    İstanbul’daki kolera devam ederken devlet bir takım tedbirler almak zorunda

    kalırken, bu tedbirlerden bir çoğu alt yapı eksikliklerinin fark edilip giderilmesinde,

    dolayısıyla şehrin modernleşmesinde önemli bir etki yapmıştır. Diğer taraftan, koruyucu

    sağlık önlemleri alanında kaydedilen gelişme Osmanlı Devleti’nde neredeyse çığır açıcı

    nitelikte olmuştur.

  • X

    SUMMARY

    Cholera, as the most fatal disease of the Nineteenth century, has brought about a

    large amount of human loss almost all over the world and also has been quite effective on

    the lands of the Ottoman from the continuous years part of first continental epidemic. The

    disease has been seen on almost every part of Ottoman Empire, especially in İstanbul, during

    the continental epidemic of 1892-1895.

    Cholera, which has been effective in Anatolia in 1893-1894, has also caused two

    epidemics in İstanbul in the years of 1893, 1894 and 1895. Although it could not have been

    said for the ones in Anatolia, this trouble has been overcame with little distress in corparison

    with the well-known characteristisks of cholera and the rates of death and incidents have

    been low thanks to the taken and adapted precautions.

    During the time of cholera in İstanbul, the state had to take some kind of

    precautions that have made an important effect on the modernization of the city as dedecting

    and removing the deficiencies in the underground services. On the other hand, the evolution

    in the field of protective health precautions has almost been trend-setter in Ottoman Empire.

  • XI

    TABLO, GRAFİK VE HARİTA LİSTESİ

    (Çalışmadaki sayfa sırasına göre listelenmiştir)

    Tablo 1: 1865 Yılında Osmanlı Devleti’nin Güney Bölgelerinde Koleradan Meydana Gelen

    Ölümler

    Tablo 2: 1893 İzmir Kolera Salgınında Vaka ve Ölüm Sayılarının Günlere Göre Dağılımı.

    Harita 1: 1894 Yılında Anadolu ve Rumeli’de Koleranın Etkili Olduğu Şehirler

    Grafik 1: Üsküdar ve Çevresindeki Salgının Aylık Seyri

    Grafik 2: Şehrin Galata Yakasındaki Salgının Aylık Seyri

    Grafik 3: Suriçi’ndeki Salgının Aylık Seyri

    Grafik 4: Boğaziçi’ndeki Salgının Aylık Seyri

    Tablo 3: Bimarhane’deki Salgının Günlük Seyri

    Tablo 4: Hapishane-i Umumi’deki Salgının Günlük Seyri

    Grafik 5: 1893-94 İstanbul Kolerasında Yalnız Askerler Arasında Kaydedilen Vukuat ve

    Ölüm Sayılarının Aylık Grafiği

    Grafik 6: 1893-94 İstanbul Kolerasında Kaydedilen Vukuat ve Ölüm Sayılarının Aylık

    Dağılım Grafiği

    Grafik 7: Cemaatlere Göre Koleraya Yakalanma Oranları

    Grafik 8: Cemaatlere Göre Koleradan Ölüm Oranları

    Harita 2: İstanbul’da Yoğun Olarak Kolera Zuhur Eden Semtler.

    Tablo 5: İstanbul Kolera Salgını Sırasında Hizmet Veren Merkez ve Nöbet Eczaneleri

  • XII

    KISALTMALAR

    A.AMD Sadaret, Amedî Kalemi Evrakı

    A.MKT Sadaret, Mektubî Kalemi Evrakı

    A.MKT.MHM Sadaret, Mektubî Mühimme Kalemi

    A.MKT.NZD Sadaret, Mektubî Kalemi Nezaret ve Devâir Evrakı

    A.MKT.UM Sadaret, Mektubî Kalemi Umum Vilâyât

    a.g.e. adı geçen eser

    a.g.m. adı geçen makale/madde

    bty basım tarihi yok

    BOA Başbakanlık Osmanlı Arşivi

    BEO Bâb-ı Ấlî Evrak Odası

    bk bakınız

    C cilt

    Çev. çeviren

    DH.MKT Dahiliye Nezareti Mektubî Kalemi

    dn. dipnot

    DİA Diyanet İslam Ansiklopedisi

    ed. editör

    FO Foreign Office

    HAT Hatt-ı Hümayunlar

    H Hicrî

    h hüküm

    Haz. hazırlayan

    HR.MKT Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi

    HR.SYS Hariciye Nezareti Siyası Kısım

    İ.AS İrade Askeri

    İ.DH İrade Dahiliye

    İ.HUS İrade Hususi

    İ.KAN İrade Kanun ve Nizâmât

    İ.MF İrade Maarif

    İ.ML İrade Maliye

    İ.SH İrade Sıhhiye

  • XIII

    İ.ŞE İrade Şehremaneti

    İ.Ü. K.TY. İstanbul Üniversitesi Kitaplığı Türkçe Yazmalar Bölümü

    İ.ZB İrade Zaptiye

    Ktp. kitaplık/kütüphane

    msl. mesela

    MUSM Meclis-i Umur-ı Sıhhiye Mazbatası

    MV Meclis-i Vükela Mazbataları

    NGG Nezaret Gelen-Giden Defterleri

    nr. numara

    S. sayı

    s. sayfa

    ŞD Şûrâ-yı Devlet

    t.t. tahminî tarih

    T.H. Tercüman-ı Hakikat

    vs. ve saire

    Y.A-HUS Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı

    Y.A-RES Yıldız Sadaret Resmi Maruzat Evrakı

    Y.EE Yıldız Esas Evrakı

    Y.MTV Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı

    Y.PRK.ASK Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat

    Y.PRK.AZJ Yıldız Perakende Evrakı Arzuhal ve Jurnaller

    Y.PRK.BŞK Yıldız Perakende Evrakı Mabeyn Başkitabet Dairesi Maruzatı

    Y.PRK.DH Yıldız Perakende Evrakı Dahiliye Nezareti Maruzatı

    Y.PRK.EŞA Yıldız Perakende Evrakı Elçilik Şehbenderlik ve Ateşemiliterlik

    Y.PRK.HR Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzatı

    Y.PRK.SH Yıldız Perakende Evrakı Sıhhiye Nezareti Maruzatı

    Y.PRK.ŞD Yıldız Perakende Evrakı Şura-yı Devlet Maruzatı

    Y.PRK.ŞH Yıldız Perakende Evrakı Şehremaneti Maruzatı

    Y.PRK.TKM Yıldız Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiye ve Mabeyn Mütercimliği

    Y.PRK.UM Yıldız Perakende Evrakı Umum Vilayetler Tahriratı

    Y.PRK.ZB Yıldız Perakende Evrakı Zaptiye Nezareti Maruzatı

    Vol. / Tome cilt

  • 1

    G İ R İ Ş

    İnsanların ölüm nedenlerinin başında gelen hastalıklar, salgın şeklini

    aldıklarında, tarihin şekillenmesinde önemli bir role sahip olmuşlardır. Çağlar boyunca

    deprem, yangın, kıtlık ve iklim düzensizlikleri gibi diğer doğal afetler, salgın

    hastalıkların yaptıkları kıyımla boy ölçüşememişlerdir. Birkaç hafta veya birkaç yıl

    içinde binlerce ve hatta bazen milyonlarca insanın ölümüne yol açan salgınlar,

    imparatorlukları çökertmiş, orduları kırmış, toplumun psikolojisinde derin tahribat

    yapmıştır. Çiçek hastalığı Amerika kıtasını öylesine büyük bir ölçüde işgal etmiştir ki

    Kızılderili kültüründe yol açtığı politik yaralar hala iyileşmemiştir. Bunun dışında,

    sıtmanın köle ticaretinin gelişmesine yol açtığı, frenginin cinselliği tehdit ettiği ve

    vebanın feodalizmin sonunu getirip, kapitalizmin tohumlarını attığı bile söylenmiştir1.

    Ortaya çıktıkları coğrafyalarda uzun süre silinmeyecek izler bırakan salgın hastalıklar

    arasında özellikle vebanın insanlığın kolektif hafızasında yer etmiş olması, bu hastalığın

    Avrupa’da XIV. yüzyılda nüfusun üçte birini yok etmiş olmasıyla açıklanabilir2.

    Tarihin seyrini yalnızca savaşlar ve antlaşmalar gölgesinde takip etmek büyük

    bir yanlıştır. Hemen hiçbir savaş, salgın hastalıkların verdiği acıyı insana tattırmamıştır.

    1 Andrew Nikiforuk, Mahşerin Dördüncü Atlısı- Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi, Çev. Selahattin Erkanlı, İstanbul 2001, s. 15. 2 H. Erdem Çıpa, “McNeill’in ‘Salgınlar ve Halklar’ı Üzerine Düşünceler”, Toplumsal Tarih, S. 22 (Ekim 1995), s. 18.

  • 2

    Hatta, XX. yüzyılın ortalarına kadar savaşlardaki ölümlerin çoğu silah yaralarından

    değil, savaşla taşınan hastalıklardan meydana gelmiştir3.

    Hastalıklar hakkındaki dünyaya has bu genel değerlendirmenin benzeri,

    Osmanlı Devleti için de yapılabilir. Çok geniş bir alana hakim oluşunun da etkisiyle, bu

    devletin neredeyse doğal afetsiz bir yılı geçmemekteydi. Özellikle XIX. yüzyıla kadar

    veba ölümle eş anlamlıydı. Ahşap yapılı Türk yerleşmeleri yangınlarla bir anda kül

    oluverirken, topraklarının tamamına yakını deprem kuşağında bulunan Osmanlı

    ülkesinde zaman zaman görülen yer sarsıntıları, oldukça büyük can kaybı ve hasara

    sebep oluyordu. Bunun dışında sıtma, tifüs, dizanteri ve çiçek gibi hastalıkların salgın

    şeklini aldığı vakitler de az değildi. Bütün bu afetlerin kalıcı sonuçları toplumun insan

    ve ekonomik gücünü oldukça zayıflattı. Bu zor geçen dönemlerde azalan üretim,

    pahalılık ve nihayet kıtlıkla sonuçlanabilmekteydi.

    Osmanlı Devleti’nde bilinen ilk veba salgını 1466-67 yılları arasında

    Makedonya, Trakya ve İstanbul’u etkilemişti. Bundan sonra İstanbul’da 1539, 1573,

    1576, 1578, 1591-1592 ve 1596 yıllarında veba salgınları görüldü4. Bu hastalık, XVII.

    yüzyıldan XIX. yüzyılın başlarına kadar hükmünü icraya devam ederek, 1615, 1617,

    1620, 1637 (büyük taun), 1650, 1655 (şiddetli taun), 1751 ve bir çok küçük salgınla

    nihayet, 1803 ve 1813’te İstanbul’daki son ciddi hasarlarını yaptı5. Anlaşılacağı gibi

    XIX. yüzyıla kadar veba, Osmanlı halkına zarar veren ciddi bir düşman ve en öldürücü

    afet oldu. Osmanlı kaynaklarında “taûn” olarak da geçen ve kemirgenler yoluyla

    bulaşan bu hastalığın Osmanlı topraklarında devamlı ve geçici odakları bulunmaktaydı.

    Anadolu’nun güneydoğusu, Basra, Bağdat ve Musul havalisi devamlı veba odaklarıydı.

    Bunlar dışında Arnavutluk, Epir, Eflak-Boğdan, Anadolu, Mısır ve İstanbul geçici

    odaklardı6.

    3 Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik, Çev. Ülker İnce, Ankara 2002, s. 253. 4 Özellikle 1591-1592 salgınında günlük ölü sayısı 325’e yükselmiş, salgının sönmesi için dağlara dua etmeye çıkılmış, dükkanlar açılmamış ve mahkumlar salıverilmiştir. Hatta padişahın sarayını terk ettiği de söylenmiştir. bk. Bedi N. Şehsuvaroğlu, İstanbul’da 500 Yıllık Sağlık Hayatımız, İstanbul 1953, s. 94; Nuran Yıldırım, “Salgınlar”, İstanbul Ansiklopedisi, C. VI, s. 423. Bunun yanında, Anadolu’da da daha XI. yüzyıldan itibaren vebanın etkili olduğu bilinmektedir. bk. Necdet Sakaoğlu, “Osmanlı’da Salgınlar”, Toplumsal Tarih, S. 22 (Ekim 1995), s. 23. 5 İstanbul’da 1803 salgını 150.000 ve 1813 salgını 110.000 insanın hayatına mal olmuştur. bk. Yıldırım, a.g.m., s. 423. İstanbul’daki veba salgınlarıyla ilgili olarak ayrıca bk. Evliya Çelebi, Seyahatname, (Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul), Haz. Seyit Ali Kahraman – Yücel Dağlı, C. I, İstanbul 2003. Bu çalışmanın iki kitaptan oluşan İstanbul’a özel birinci cildinde, şehirde muhtelif tarihlerde yaşanan veba salgınlarına dair değerli bilgiler bulunmaktadır. 6 Daniel Panzac, Osmanlı İmparatorluğu’nda Veba (1700-1850), Çev. Serap Yılmaz, İstanbul 1997, s. 43-65.

  • 3

    Veba İstanbul’da da çok sık ortaya çıkan bir hastalıktı. O kadar ki Daniel

    Panzac’ın XVIII. Yüzyıl başından itibaren yaklaşık 150 yılı kapsayan çalışmasına göre,

    bu dönemin 94 yılında şehirde veba salgını meydana gelmiştir7. İstanbul, dünyanın en

    işlek yollarından birisi üzerinde bulunması ve başkent olması nedeniyle, Osmanlı

    Devleti’nde vebanın yayılmasını ve başka mahallerdeki hastalığın da buraya taşınmasını

    kolaylaştırıcı bir mevkidedir. XIX. yüzyılın başlarından itibaren Avrupa’dan çekilen

    veba, bu yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı Devleti üzerindeki etkisini azaltarak devam

    ettirmiş; ancak veba silinirken, ondan daha öldürücü ve ondan daha hızlı bir bela olan

    kolera ortaya çıkmıştır8.

    1. KOLERA, TANIMI ve ÖZELLİKLERİ

    Kolera, epidemi* ve pandemi** halini alabilen, insanda akut başlangıçlı

    bulantısız kusma, karın ağrısız şiddetli ishal, kısa zamanda su ve elektrolit kaybına bağlı

    olarak gelişen ve kısa sürede girişimde bulunulmazsa oldukça öldürücü olan bir

    enfeksiyon hastalığıdır. Hastalığın etkeni olan ve 1883’te Koch tarafından bulunan

    Vibrio cholera’nın kirli içme suları ve yiyeceklerle ağız yoluyla alımından iki üç gün

    sonra belirtiler başlar. Hastalık, mikrobun mideden geçerek bağırsaklara yerleşip

    çoğalmasından meydana gelir. Bu mikrop hasta dışkısında ve dışkı bulaşmış bölgenin

    sularında daima bulunur9.

    Çeşitli yollarla yayılabilen Vibrio cholera, düşük sıcaklıklarda yaşayabildiği

    gibi, ılık ve nemli ortamları daha çok sever ve bu şartlarda kolayca çoğalır. Bu mikrop

    en rahat suyla yayılır; ancak, yiyeceklerle, bilhassa mikroplu suyla yıkanan sebze ve

    meyveler yoluyla da yayıldığı görülür. Kolera mikrobu, yalnızca insanın sindirim

    sistemine ulaştığında etkisini gösterir. Bulaşık bir gıdayı yemek veya mikroplu herhangi

    bir şeye dokunup, elleri ağza götürmek mikrobun bulaşmasına kafidir. Kolera basili

    insan dışkısında 15 gün, sıradan bir çöpte ise bir hafta yaşayabilir. Bulaşık kıyafetler,

    kumaşlar ve özellikle de hastalığa yakalananların yatak ve çarşafları, mikrobun

    sirayetine yol açabilecek önemli kaynaklardır. Koleranın bulaşması, genellikle dolaylı

    7 Daniel Panzac, Osmanlı İmparatorluğu’nda Veba (1700-1850), s. 52. 8 Hastalık 1824’ten sonra doğal bir gerileme dönemine girer ve 1844’ten sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda gerçek anlamıyla bir daha veba çıkmaz. bk. Panzac, a.g.e., s. 245. * Epidemi, salgın hastalığı ifade eder. ** Pandemi, çok geniş bir alanda pek çok kişiyi yakalayan kıtalar arası salgındır. 9 “Kolera”, Büyük Larousse, C. III, İstanbul 1985, s. 13.

  • 4

    yollardan yani, kıyafet, yiyecek banyo ve özellikle de tuvalet aracılığıyla gerçekleşir10.

    Basit bir ifadeyle, kolera bir pislik hastalığıdır ve bu nedenle illetten korunmada en

    önemli etken kişisel hijyendir.

    Kolera, insanda genellikle karın ağrısı ve bunu izleyen basit ishalle başlar.

    İshaller gittikçe sıklaşarak günde 20’ye kadar çıkar. Bununla birlikte safralı kusmalar

    başlar. Şiddetli susuzlukla birlikte deri kurur, vücut ısısı düşer. Ateş 36ºC’tan 32ºC’a

    kadar düşebilir. Bundan sonra baldırlarda kramplar başlar, akabinde deri morarır ve

    hasta birkaç saat veya birkaç gün içinde ölür11.

    Kolera için epidemiyolojik* açıdan önemli iki nokta, kıtalararası salgınlara yol

    açabilmesi ve etkilediği ülkelerde endemik-yerel seyir göstermesidir. Epidemilerin

    görüldüğü vakitler genellikle sıcak aylardır. Kirli su kaynakları koleranın bulaşmasında

    en önemli rolü oynar. Bu nedenle kolera epidemilerinin gelişmesinde önemli olan bir

    nokta da alt yapının iyi olmamasıdır. Özellikle yoğun ve izdihamlı bölgelerde, örneğin

    kışla, okul, hapishane ve hatta hastane gibi mekanlarda, hastalığın salgına dönüşme riski

    daha kuvvetlidir.

    2. KOLERANIN ORTAYA ÇIKIŞI VE XIX. YÜZYIL BOYUNCA SEYRİ

    Koleranın kaynağı, Hindistan’da Aşağı Bengal deltası üzerinde bulunan Ganj

    ile Brahmaputra nehirleri arasındaki arazidir (Bangladeş). Bu bölgede hastalık lokal

    halde her mevsim ve her vakit mevcuttur12. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük ve pek de

    temiz bir toplum olmadığı bilinen Hintlilerin dini alışkanlıkları, koleranın Hindistan’ın

    diğer bölgelerine ve zamanla tüm Güneydoğu Asya’ya da sirayetle, buraların da daimi

    surette koleranın hüküm sürdüğü birer hastalık kaynakları durumuna gelmesindeki

    etkenlerden biri olmuştur. Ganj nehrinin Hintlilerin dini hayatında çok önemli yeri

    vardır. Bu nehirde yıkanarak günahlarından kurtulduklarına inanan milyonlarca insan,

    sıhhi şartları çok düşük durumda bulunan bu ortamda, hastalığın bir anda yayılmasına

    sebep olmaktaydı. Hindistan’ın doğal ortamı her ne kadar hastalığın ortaya çıkışına

    10 Richard J. Evans, Death in Hamburg, Society and Politics in the Cholera Years 1830-1910, Oxford 1987, s. 227. 11 “Kolera”, Meydan Larousse [ML], C. VII, İstanbul 1987, s. 391. * Epidemiyoloji, hastalıkların insan topluluklarındaki dağılımı ve bu dağılımı belirleyen etkenleri istatistik yöntemleriyle inceleyen tıp dalıdır. 12 Akil Muhtar - Besim Ömer, Kolera Hastalığında İttihazı Lazım Gelen Tedabir ve Etıbbaya Rehber, İstanbul 1327, s. 7.

  • 5

    yardımcı olduysa da bu mikrobun Hint yarımadasının diğer bölgelerine ve de özellikle

    dünyaya yayılmasında baş etken İngilizlerdir.

    İngiltere’nin Hindistan’daki savaşlarıyla yerinden edilen nüfus, hem İngiliz

    askerleri hastalığa maruz bıraktı13 ve hem de pek çok Hintli hastayı hastalıklarıyla

    birlikte yurtlarının dışına sürdü. Bunun yanında, ilk zamanlarda ulaşım ve taşımadaki

    hızlı gelişmeler, gemilerin salgın önleme çalışmaları olmaksızın bir limandan ötekine

    mikrobu taşımalarına sebep oldu14. Başka bir ifade ile İngilizler, bu yerel belayı alıp

    dünyanın başına sararken, koleranın en büyük hizmetkarı oldular.

    Başlangıçta koleranın yayılması iki yönlü oldu. Biri Hindistan içindeydi ve

    sınırlıydı. Hindistan’ın kuzey sınırlarında savaşan İngiliz askerleri, 1816 ve 1818 yılları

    arasında, koleranın Bengal’deki merkezinden Nepal ve Afganistan’a yayılmasına yol

    açtılar. Daha vahimi ise deniz yoluyla yapılan diğer hareketlerle mikrobun taşınmasıydı.

    İngiliz gemileri 1820 ve 1822 yılları arasında kolerayı Seylan, Endonezya Çin ve

    Japonya’ya taşıdı15. İngilizler böylece hastalığın yayılmasına ve yukarıda bahsedilen

    yeni membaların ortaya çıkmasına sebep oldu.

    Çok eski zamanlardan beri koleranın bu bölgede varlığı akla uygun

    gelmektedir16. Ancak hastalığın fark edilip dünya nazarında önem kazanması XIX.

    yüzyılın ilk çeyreğinde olacaktır. 1817 yılına kadar lokal bir seyir gösteren kolera, bu

    tarihten sonra ilk kez Ganj deltasının dışına hareket ederek, 1830’ların başında ilk

    büyük salgın şeklinde Avrupa’ya ulaştı. Hastalık tam anlamıyla şok ediciydi17. Çünkü

    kolera, ani ve hızlı olma özelliği nedeniyle ciddi boyutlara ulaşabilen, ilk belirtilerin

    ortaya çıkışından sonraki saatler içerisinde insanı öldürebilen, kısa zaman içinde de

    binlerce insanın ölümüne yol açabilen ciddi bir hastalıktı18.

    13 Hastalığın İngiliz askerleri üzerindeki etkisi için bk. Edward Balfour, The Localities in India, Exempt From Cholera, Madras 1856, s. 1-16. 14 Gerry Kearns, “Cholera”, A Dictionary of Nineteenth Century History, London 1994, s. 123. 15 William H. McNeill, Plagues and Peoples, Oxford 1977, s. 263. 16 Koleranın bu tarihten evvel olmadığına dair elimizde hiçbir delil yoktur. 1771 senesinde 3000 yerli ve 800 Avrupalının az bir zamanda ölümü ile, 1768 ve 1781 senelerinde aynı coğrafyanın farklı mevkilerinde 60.000 nüfusun kısa müddet zarfında ve bir salgın hastalıktan ölmeleri; yine buna örnek olarak, 1787, 1790 ve 1791 senelerinde meydana gelen büyük çaplı ölümler, kafalarda soru işareti uyandırmaktadır. Bu nedenle koleranın XIX. yüzyıl öncesindeki varlığına dair şüpheleri, XVII. yüzyıl ortalarına kadar geriye götürmek mümkündür. bk. Şükrî Kamil, “Kolera İstilaları”, Maarif, C. V, nr. 124 (28.Ca.1311/07.12.1893), s. 309. 17 Kearns, a.g.m, s. 124; İsmail (Paşa), Kolera Risalesi, İstanbul 1263, s. 7. 18 Evans, a.g.e., s. 230.

  • 6

    Kolera, tıpkı insanlar gibi, ana yollardan geçerek kasabadan kasabaya atladı.

    Öncelikle en yoğun nüfusun bulunduğu, ticaretin geliştiği yerleri vurdu. Bu illet, henüz

    bulaşmadığı bir ülkeye girerken ana limanı ya da sınır kasabasını seçer, buradan da en

    büyük şehre ulaşmak için, en çok kullanılan ana yolu bulurdu19. Öte yandan hastalık,

    XIX. yüzyıl boyunca batıya ulaşmak için üç ana yol kullandı. Birincisi; Hindistan’dan

    başlayıp, Afganistan, İran, Hazar Denizi sahilleriyle Rusya’ya ve Karadeniz kıyılarına

    ulaşan karayolu; ikincisi, Hindistan’dan Umman Denizi, Basra Körfezi sahillerinden

    içeriye Bağdat ve çevresinden geçen deniz ve karayolları; üçüncüsü, Hindistan’dan

    Kızıldeniz boyunca Cidde ve İskenderiye gibi limanlara uğrayan denizyoluydu20.

    Kolera Hindistan sınırlarını aşarak altı defa kıtalar arası salgın halini aldı. Bu

    büyük salgınlar hakkında çeşitli perspektiflerden hareketle farklı yazarlar, muhtelif

    tarihler vermektedir. Gerçekten de bu büyük salgın dönemlerini kesin olarak saptamak

    oldukça zordur; ancak, pandemilerin başlama tarihleri olarak şunlar kabul edilebilir:

    1817, 1829, 1852, 1863, 1881, 189921.

    1817 Pandemisi: Bu yıl Ganj nehri kıyılarında üreyen hastalık, Ağustos ayının

    sonlarında, Jessore’ye kadar intikal etti ve burada şiddetlenerek birkaç hafta zarfında

    6.000 kişiyi pençesine aldı. Kolera, bir aydan az bir zamanda Jessore’den kaçanlar

    vasıtasıyla Kalküta’ya ulaştı ve orada da 4 hafta içinde 6.000 kişinin ölümüne neden

    oldu. Eylül sonuna kadar bütün Bengal mıntıkasına bulaşmıştı. Aynı yılın Kasımından

    Ocak ayına kadar yavaşlayan salgın, sönmeye yüz tutuysa da önce Ganj ve civarında,

    sonra bütün Hindistan’da hastalığın tekrar başladığı görüldü. Kolera, 1818’de Seylan ve

    19 Asa Briggs, “Cholera And Society In The Nineteenth Century”, Past And Present, nr. 19 (Nisan 1961), s. 76. 20 Akil Muhtar - Besim Ömer, Kolera Hastalığında İttihazı Lazım Gelen Tedabir ve Etıbbaya Rehber, s. 8; Ekrem Kadri Unat, Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları, “Osmanlı İmparatorluğunda 1910-1913 Yıllarındaki Kolera Salgınları ve Bunlarla İlgili Olaylar”, S. 1, İstanbul 1995, s. 57. Hastalığın yayılma yollarını gösteren harita için bk. EK 12. 21 Gülden Sarıyıldız, 1817, 1829, 1852, 1881 ve 1899 tarihlerini, en iyi bilinen pandemiler olarak nitelendirmektedir. bk. Sarıyıldız, “XIX Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Kolera Salgını”, s. 309. Bunun dışında, Richard Evans tarafından verilen; 1830-32, 1847-49, 1853-54, 1865-66, 1873, 1884, 1892-93 tarihleri de Avrupalı müellifler tarafından ortak kabul görmektedir. Ayrıca, muasır yazar Phlippe Hauser’in Le Cholẻra en Europe, (Paris 1897) adlı eserinde verdiği 1830-37, 1847-56, 1865-73, 1884, 1892 tarihleri de eserin yazıldığı dönem itibariyle önem taşınmaktadır. bk. Anne Hardy, “Cholera, Quarantine and the English Preventive System, 1850-1895”, Medical History Vol. 37 (1993), s. 250 (dn.1). 1883 yılında yayınlanan bir Osmanlıca eserde ise, 1830-1837, 1848-1851, 1852-1855, 1865, 1875 ve 1883 yılları arasında altı pandemi olduğu belirtilmiştir. bk. Elyas Matar, Kolera Risalesi, İstanbul 1300, s. 27. Bunlar dışında, son zamanlarda yayımlanan bir eserde, 1826-1837, 1840-1849, 1856, 1863-1865, 1879-1884, 1891-1896 ve 1914-1918 pandemileri vurgulanmıştır. bk. Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914-1918, Ankara 2005, s. 33-34.

  • 7

    Madras, 1819’da Singapur22, Nepal’in kuzeyi, Birmanya ve Siyam’ı istila etti. 1820’de

    Filipin Adalarına ulaşan salgın23, 1821’de Çin, 1822’de Japonya’ya ulaştı. Doğuya

    doğru yayılmasını sürdürürken, aynı zamanda Batıya yönelen kolera, Hint Okyanusunu

    aştı ve Maskat, Basra Körfezi ve Bağdat’a ulaştı. 1822 ilkbaharında yeniden İran’ı istila

    etti24. Aynı yıl Hazar Denizi, Kafkasya ve Astrahan’a; diğer yönden, Basra ve Bağdat

    üzerinden, Dicle boyundan kuzeye hareketle ilk kez Anadolu’ya girdi25. 1823 senesinde

    kolera son olarak Osmanlı’nın doğu Akdeniz kıyılarında ve Astrahan’da görüldü ve bu

    tarihten sonra yaklaşık 3 yıl boyunca devam edip söndü26.

    1829 Pandemisi: İlk kıtalar arası salgının devamı olarak da kabul edilebilen bu

    büyük salgında, kolera doğrudan doğruya Asya’dan neşet ederek Avrupa, Afrika ve

    hatta Amerika’yı istila etti. Kervanlar ile Hindistan’dan27 Afganistan’a ve oradan da

    İran’a geçen hastalık, aynı yıl kısa bir müddet Astrahan’da görüldü. 1829’da Meşhed ve

    Buhara dahil olduğu halde salgın, yaklaşık iki bin kilometrelik yol üzerindeki mahallere

    hakim oldu. 1830 Haziranında tekrar Astrahan’da hüküm sürdüğü sırada, önce Volga

    nehri boyunca seyrederek Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Odessa’ya intikal etti.

    Ardından Eylül sonunda Moskova’ya, senenin sonunda da Minsk, Grodonev ve

    22 Singapur’un koleranın asıl kaynağı olduğu da iddia edilmiş, bu husus özellikle 1866 İstanbul Sağlık Konferansında tartışılmıştır. bk. British and State Papers 1872-1873, Vol. LXIII, London 1876, s. 1374. 23 Edward Bascome, A History of Epidemic Pestilences, Londra 1851, s. 153; Şükri Kamil, a.g.m., s. 309. Hastalığın kaynağı olan Hindistan’dan sonra, koleranın önemli bir diğer yayılma merkezi olan, İspanyol sömürgesi Filipin Adaları’ndaki ilk vakaların tarihi konusunda, 1817, 1820 ve 1821 gibi çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu ilk salgınların ardından kolera Filipinler’de bir çok kez daha salgınlara yol açmıştır. Bütün bu salgınların Filipin Adaları’nda oldukça büyük can kayıplarına sebebiyet verdiği görülmektedir. bk. Dean C. Worcester, A History of Asiatic Cholera in the Philipine Islands, Manila 1909, s. 7-9. XIX. yüzyılın sonlarıyla XX. yüzyılın başlarında da koleranın bölgede etkili olduğu bilinmektedir. bk. Rodney Sullivan, “Cholera and Colonialism in the Philipinnies, 1899-1903”, Disease, Medicine and Empire, Eds. Roy MacLead - Milton Lewis, Londra 1988, s. 284-300. 24 Bascome, a.g.e., s. 153; Şükri Kamil, a.g.m., s. 310. Koleranın bu bölgeye ilk kez, 1832 yılında Müslüman hacılar vasıtasıyla, Hicaz’dan getirildiği de söylenmektedir. bk. Charles Issawi, The Fertile Crescent 1800-1914, Oxford 1988, s. 52. 25 Orhan Koloğlu, “XIX. Yüzyılda Hac Yoluyla Koleranın Yayılması ve Hanikin Karantina Doktorunun Anıları”, III. Türk Tıp Tarihi Kongresi (İstanbul 1993), Ankara 1999, s. 62. 26 Şükri Kamil, a.g.m., s. 310. Bu salgının Astrahan yoluyla Rusya içlerine doğru yayıldığı da yazılmıştır. bk. “Cholera”, Encylopedia Britannica, [EB], C. V, Chicago-London-Toronto 1957, s. 617. 27 Bir çok kolera salgınının çıkış yeri olması hasebiyle Hindistan, kolera tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu bakımdan, Hindistan coğrafyası, hastalığın menşei ve dünyaya yayılması konularını ihtiva eden bir çok çalışmaya konu olmuştur. Bununla ilgili olarak Jeremy D. Isaacs’ın, İskoç doktor Cunningham’ın 1869-1897 yılları arasındaki uzun dönemde, Hindistan’daki faaliyet ve gözlemlerini içeren çalışması için bk. Jeremy D. Isaacs, “D.D. Cunningham and the Aetiology of Cholera in British India, 1869-97”, Medical History, Vol. 42, nr. 3. (July 1998), s. 279-305. Ayrıca, Hindistan’daki İngiliz ordusunda görevli tabip Edward Balfour’ın The Localities in India, Exempt From Cholera adlı eseri, lokal tanımlamalar ve istatistikler açısından bu dönem için mühim bir kaynak niteliği taşımaktadır.

  • 8

    Novgorod şehirlerine, ertesi yılın başlarında Polonya topraklarına ve akabinde

    Varşova’ya28 kadar ulaştı.

    Salgının diğer kolu güneyde etkisini göstererek, 1831 yılında Hicaz’a sıçradı29

    ve aynı yılın Haziranında İstanbul’a kadar ulaştı30. Kolera bu dönemde Mısır ve Tunus

    gibi, Akdeniz’in muhtelif mahallerini etkilemeye devam ediyordu. Soğuk mevsimde

    salgın yavaşladıysa da 1831 yazında Petersburg’dan başlayarak, Eylül’de Baltık

    ülkelerinden Finlandiya’ya, bir yandan da güneye Berlin ve Frankfurt’a vardı. Kolera,

    Baltık Denizi üzerinden 1831 Kasımında İngiltere’ye sıçradı ve bunu müteakiben

    İrlanda, Hollanda ve nihayet 1832 Martında Fransa’ya ulaştı. Fransa’da koleranın

    tahribatı büyük oldu. Yaklaşık sekiz aylık bir süre zarfında 945.000 civarındaki Paris

    nüfusunun binde 23’üne tekabül eden 18.402 kişinin; tüm ülkede ise 100.000’in

    üzerinde insanın ölümüne yol açtı31.

    Kolera, Avrupa’daki hareketinin devamı olarak, İrlandalı göçmenler

    vasıtasıyla, 1832’de önce Kanada, sonra güneye doğru inerek Amerika Birleşik

    Devletleri’ne sirayetle, akabinde tüm Kuzey Amerika’yı etkiledi32.

    İngiltere’de 1832 sonlarına kadar devam eden salgın, bir ara Portekiz ve

    İspanya’ya da sıçradı; ardından tekrar Fransa’nın Akdeniz kıyılarına indi ve oradan da

    karşı kıyıya geçip Cezayir’e yayıldı (1834). 1835 Temmuzunda İtalya’ya sirayet ederek

    burayı aralıklarla iki seneye yakın istila etti. 1837 Mayısında yeniden Marsilya’ya,

    oradan Tirol’e ve sonra kuzeye, Almanya içlerine doğru Bavyera, akabinde Bohemya,

    Galiçya, Polonya ve Rusya’ya sirayet etti33. Uzun müddet devam eden bu kıtalar arası

    kolera salgını, bilhassa 1831’den 1835’lere kadar çok etkili oldu ve bu süreçte çok az

    şanslı memleket hastalıktan masun kalabildi.

    28 Hamdi b. Aziz, Kolera, İstanbul 1310, s. 7; Şükri Kamil, a.g.m., s. 310. 29 Bascome, a.g.e., s. 159. Bu, koleranın Hicaz’a ilk ziyaretiydi ve bu tarihten 1865 senesine kadar 6 defa, 1914’e kadar 22 defa daha bölgede aynı bela baş göstermiştir. Kasım İzzettin, Rehber-i Zabıta-i Sıhhiye, İstanbul 1330, s. 7; Kasım İzzettin, Hicaz’da Teşkilat ve Islahat-ı Sıhhiye, İstanbul 1328, s. 4. 30 Osmanlı başkentinde yaşanan bu ilk kolera salgını, hastalığın bulaştığı dünyanın diğer kısımlarındaki şehirlere nispetle çok hafif atlatılmıştır. bk. İsmail (Paşa), Kolera Risalesi, s. 10. 31 Bascome, a.g.e., s. 159-162; Hamdi b. Aziz, a.g.e., s. 7; Şükri Kamil, a.g.m., s. 310. 32 Bascome, a.g.e., s. 158; Hamdi b. Aziz, a.g.e., s. 7; Şükri Kamil, a.g.m., s. 310. Bu dönemde kolera Missisipi Vadisine ulaşarak, akabinde Newyork ve Boston şehirlerine dahi sirayet etti. 1836 yılına kadar kolera, Birleşik Devletlerin çoğu kısmında mevcuttu ve 1838 yılına kadar, yavaş yavaş silinerek etkisini kaybetti. bk. Bascome, aynı yer. 33 Bascome, a.g.e., s. 168; Hamdi b. Aziz, a.g.e., s. 8; Şükri Kamil, a.g.m., s. 310.

  • 9

    1837 yılında Yakın-Doğu’da görülen koleranın belirtileri hafif olarak 1838,

    1839 ve 1840 yıllarının hac mevsimlerinde Hicaz’da da hissedildi34. Ertesi yıl diğer bir

    salgın, önce Hindistan ve Çin’i etkisi altına aldı ve hemen tüm dünyada, farklı

    bölgelerde kendini gösterdi. 1842’de başka bir kolera epidemisi Seylan’da görüldü35.

    Kolera, 1844 yılının sonlarında Hindistan’ın kuzey taraflarından yola çıkarak

    kuzeybatıya doğru, Maveraünnehir bölgesine ulaştı. Hastalık buradaki Buhara ve

    Semerkant şehirlerine bulaşarak, bunu müteakiben Belh ve Kunduz’a da sirayet

    ederken, öbür taraftan Afganistan’ı tamamen etkisi altına aldı. Kuzeyinden ve

    doğusundan sarılan İran bir kez daha bu illete teslim oldu. Kolera 1845 yazında Meşhed

    ve 1846 Haziranında Tahran’a sirayet etti. Yalnız Tahran’da 12.000 kişi bu salgında

    yaşamını yitirdi36. İran’daki kolera, Müslüman hacılar vasıtasıyla Osmanlı sınırlarını

    aşıp Mekke ve Medine’ye geçerek, 15.000 hacının vefatına neden oldu ve bu dalga yine

    hacılar vasıtasıyla Mısır ve İstanbul’a kadar ulaştı. Bununla birlikte, Anadolu ve

    Balkanlar’da da kolera ölümleri vuku buldu37. İllet, aynı yılın Eylülünde Bağdat’a, daha

    sonra kuzeye doğru hareketle Bakü, Astrahan’a girip, akabinde tüm Rusya’yı istila etti.

    Kolera böylece tekrar Avrupa kapılarına dayanmış oldu. Ardından Prusya, İngiltere38,

    Belçika ve Hollanda’dan sonra yine Fransa’ya sirayet etti. Bu seferki salgın, yalnız

    Fransa’da 10.00039 civarında insanın ölümüne sebep oldu.

    1852 Pandemisi: 1851 salgınında hastalık yine Hindistan’dan başlayarak, 1851

    sonlarında Silezya yönünden Avrupa’ya girdi. 1852’de İran’da zuhur eden kolera

    Rusya, Lehistan, Almanya, Avusturya ve İngiltere’ye kadar sirayet etti40. 1853’te

    Danimarka, İsveç, Norveç, İngiltere ve nihayet Fransa’nın başkentine kadar yayıldı.

    Paris’te bir ara salgın söndü gibi olduysa da 1854 Şubatında, 1835 ve 1849

    salgınlarından çok daha şiddetli olarak ortaya çıktı. Bu müthiş salgın Fransa’da 140.000

    34 Gülden Sarıyıldız, Hicaz Karantina Teşkilatı (1865-1914), Ankara 1996, s. 2. 35 Bu salgında, Hindistan’daki İngiliz ordusunun % 20-30 civarındaki önemli kısmı koleraya yakalandı. bk. Şükri Kamil, a.g.m., s. 310. Bu durum salgının yayılmasında önemli bir rol oynadı. Çünkü İngilizlerin Hindistan ve havalisinde güttüğü sömürgeci siyaset için gerekli olan siyasi hakimiyetin sağlanması, askeri manevralara ihtiyaç duyuyordu. Bu da koleranın bir yerden başka bir yere taşınmasında oldukça kolaylaştırıcı bir etki yapıyordu. 36 Bascome, a.g.e., s. 178-79; Şükri Kamil, a.g.m., s. 310. 37 “Cholera”, The Encylopedia Britannica, London – New York 1926, s. 265. 38Kolera daha önce, 1830’larda İngiliz adalarına kuzeyden gelen bir salgınla ulaşmıştı. Adanın güneyinde bulunan başkent Londra’daki ilk vaka ise, 28 Eylül 1848 tarihinde görülmüştür. Bu tarihten itibaren de İngiliz gazete ve dergilerinde kolera ile ilgili ilk yazılar ortaya çıkmaya başlamıştır. bk. Margaret Pelling, Cholera, Fever and Inglish Medicine (1825-1865), Oxford 1978, s. 146 (dn.2). 39 Hamdi b. Aziz, a.g.e., s. 8. Şükri Kamil, a.g.m. de bu sayıyı 110.000 olarak vermektedir. (s. 310) 40 Ahmet Mithat, “Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’de Karantina Yani Usûl-ı Tahaffuzun Tarihçesi”, Salname-i Nezaret-i Hariciye, sene 1318, s. 457.

  • 10

    insanın ölümüne sebep oldu. Aynı dönemde, İngiltere ile birlikte Osmanlı Devleti’nin

    yanında Rusya’ya karşı savaşan (Kırım Savaşı) Fransız askerleri, kolerayı

    memleketlerinden İstanbul ve Kırım’a taşıdılar. Koleranın bu istilası Akdeniz’in her

    tarafı ile Orta Avrupa’da etkili olarak, yine göçmenler vasıtasıyla Kuzey Amerika’ya

    kadar yayıldı.

    Bu gelişmeler yaşanırken, kolera konusunda acil tedbirlerin bir bütün içinde ve

    genişçe uygulanmasını sağlamak ve uluslar arası bir konsensüs oluşturma çabaları

    doğrultusunda, ilk milletler arası sağlık konferansı, Paris’te 1851 yılında toplandı41.

    1851’e kadar milletler arası bir karantina mukavelesi yoktu ve her devlet salgın

    hastalıklara karşı kendi topraklarını istediği gibi savunma konusunda muhtardı. Ancak

    hastalık bulaşmış kısımları olan bir devlete karşı, diğer devletlerden her biri farklı

    karantina süresi ve uygulamaları yapabilmekteydiler. Bunlardan karantina süresini kısa

    tutan hükümetlerin gemilerini diğer devletler, orada salgın hastalık olmasa dahi -bu

    devletin topraklarını bulaşık addedip- ayrıca başka bir karantinaya tabi tutmaktaydılar.

    Hatta bir ara, tahaffuz işlemleri adeta bir ticari rekabet alanı haline gelerek, rakip

    devletler hiç lüzum yokken birbirlerinin mallarına karantina usulünü tatbik ederlerdi42.

    Tabii ki bu, özellikle deniz ticareti konusunda büyük zorluklara ve kargaşaya neden

    olmaktaydı. Bu konferansta düzenlenip kabul edilen Paris Sıhhiye Mukavelenamesi ile,

    o zamana kadar görülen farklı uygulamalara standart bir hal ve nizam getirilerek, var

    olan karışıklığa son verilmek isteniyordu.

    Paris Sıhhiye Konferansı, ticaret, karantina ve uluslar arası denizcilik gibi

    konular üzerine toplanan, bu çeşit konferanslar serisinin birincisi olma özelliğini

    taşıyordu. Avrupa ülkelerinin çoğu, deniz yolu ile taşınan koleranın sirayetini önlemek

    için, karantina uygulanması taraftarıydı. Fakat İngiltere, ticaretin serbestliği üzerinde

    her hangi bir kısıtlayıcı önleme karşıydı43. İngiltere’nin bu tavrı, ana kıtadan ayrı bir ada

    41 Anne Hardy, “Cholera, Quarantine and the English Preventive System, 1850-1895”, s. 251. Konferansla ilgili ayrıntılı bilgi için ayrıca bk. Emine Melek Atabek, 1851’te Paris’te Toplanan I. Milletlerarası Sağlık Konferansı ve Türkler, İstanbul 1974. Bu konferansla birlikte, ilk on tanesi XIX. yüzyıl sonuna kadar olmak üzere, on üç sıhhiye konferansı düzenlendi. Bunlar sırasıyla; 1- 1851 Birinci Paris, 2- 1859 İkinci Paris, 3- 1866 İstanbul, 4- 1874 Viyana, 5- 1881 Washington, 6- 1885 Roma, 7- 1892 Birinci Venedik, 8- 1893 Dresden, 9- 1894 Üçüncü Paris, 10- 1897 İkinci Venedik, 11- 1903 Dördüncü Paris, 12- 1911 Beşinci Paris, 13- 1922 Varşova Sağlık Konferanslarıdır. bk. Bedi N. Şehsuvaroğlu, Türk Tıp Tarihi, Bursa 1984, s. 176. 42 Ahmet Mithat, a.g.m., s. 457. 43 Tıp adamları ve diplomatlar; 1866 İstanbul, 1874 Viyana ve 1885 Roma uluslar arası konferanslarında bu konuda bir anlaşmaya varmak için yoğun müzakerelerde bulunurken; İngiliz hıfzısıhha yetkilileri dışardan gelen hastalığa, adeta meydan okuyucu bir tavırla, “izolasyon” ve “dezenfeksiyon” ilkelerini

  • 11

    devleti olmasına bağlanabilirse de44 karantinaların bu devletin muazzam deniz ticaret

    hacmini kötü etkileyecek olması, daha öncelikli bir sebep olmalıydı.

    Paris Sıhhiye Konferansı’nda, kolera ve vebanın asıl kaynağının Hindistan

    olduğu kabul edilip, bu hastalıklara karşı Avrupa’nın müdafaası hizmetinin,

    İstanbul’daki Meclis-i Sıhhiye’ye havalesi kararlaştırıldı. Yine bu konferansta, ticaret

    gemilerinden alınmakta olan sağlık vergilerinin hastalıkla mücadele masraflarını

    karşılamadığı, Osmanlı delegesi tarafından belirtilince; gemilerden tezkere başına alınan

    küçük vergiler yerine, her gemiden tonajına göre vergi alınması uygun bulundu. Özetle

    bu konferans, karantinaların müddetini ve icrasını genel olarak düzenlemekle, daha

    sonra, zikredilen sıhhi mukaveleyi kabul eden devletlerin uyguladığı tahaffuz

    muamelelerini düzenli bir hale getirmiş oldu. Ancak bu kararlar, o dönem için hayata

    geçirilemeyip, sonraki yıllarda yapılan müzakerelerle peyderpey icra edilebildi45.

    1863 Pandemisi: Denizyolunun hastalığın yayılması üzerindeki rolünü gösterir

    mahiyette, Hindistan’dan Kızıldeniz’e, başka bir kolla da Hazar Denizi etrafına sirayet

    eden kolera; öte yandan, Bombay’dan yine gemilerle ve Hintli hacılar vasıtasıyla

    Hicaz’a taşınarak, bu topraklarda 30.000 kişinin ölümüne neden oldu. Hastalık, 1864

    yılının Mayısında Süveyş ve Haziranın başında İskenderiye, bunu müteakip Beyrut,

    Marsilya, Tulon, Paris, Cezayir ve İstanbul’a sirayet etti46.

    Kolera, 1865’e kadar Hicaz’da altı kez görülmesine rağmen, bu yıl hiç

    olmadığı kadar müthiş bir salgına sebep olmuş, dahası buradan Kızıldeniz – Mısır

    yoluyla Avrupa’ya da ulaşarak, bu kıtada da büyük kayıplara yol açmıştı. Bundan

    dolayı, tüm Avrupa kamuoyu ilgisi Hicaz’a ve dolayısıyla Osmanlı Devleti’ne

    çevrilerek, hastalığın Hicaz’dan Avrupa’ya yayılmasının engellenmesi işi, dönemin en

    önemli siyasi olaylarından biri halini aldı47. Bu sırada Fransa, doğudaki koleranın

    önlenmesi hususunda bir konferans toplanmasını teklif ettiğinde, konferansın

    esas alan, önleyici bir sağlık sistemini geliştirdiler. Hastalığın seyri ve sebepleri hakkında artan aşinalık ile birlikte, 1870 sonrasında koleradan korunma konusundaki İngiliz başarısı, diğer Avrupalıların bakış açısını değiştirmiştir. bk. Hardy, a.g.m., s. 251; Anne Marie Moulin, “Kentte Koruyucu Hekimlik: Pasteur Çağında Osmanlı Tıbbı, 1887-1908”, Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, Çev. Ali Berktay, İstanbul 1999, s. 173. 44 Osman Ergin, İstanbul Tıp Mektepleri, Enstitüleri ve Cemiyetleri, İstanbul 1940, s. 90. 45 Ahmet Mithat, a.g.m., s. 458. 46 Hamdi b. Aziz, a.g.e., s. 9. 47 Kasım İzzettin, Hicaz’da Teşkilat ve Islahat-ı Sıhhiye, s. 4.

  • 12

    İstanbul’da toplanması şartıyla, Osmanlı Devleti de iştirak etmeyi kabul etti48. Osmanlı

    Devleti için büyük önem arzedip, hakkında yeterli malumat sahibi olduğumuz 1866

    İstanbul Sıhhiye Konferansı, Galatasaray Mektebinde toplandığından Galatasaray

    Konferansı adıyla da anılır. Konferansı Ấlî Paşa, Hariciye Nazırı sıfatıyla açtı.

    Konferansta özetle, kolera membaının Osmanlı toprakları olmayıp Hindistan olduğu

    tahakkuk etmişti. Bu sebeple Babülmendeb Boğazına Hintli hacılar için bir

    tahaffuzhane kurulmasına karar verildi. Konferans 44 toplantıdan sonra yine Ấlî

    Paşa’nın konuşması ile kapandı49.

    Konferansta Osmanlı delegeleri tarafından, Hicaz’a koleranın dışarıdan geldiği

    ve yine burada yok edildiği belirtildiği gibi, gerekli tedbirlerin elden geldiğince

    alınacağına dair teminat da verildi. Bu sebeple, Osmanlı Hükümeti tarafından Mekke’ye

    her sene bir sıhhiye komisyonu gönderilmesine karar verildi ve bir müddet sonra da bu

    hayata geçirildi. Konferansta bunların yanında, gemilerden tonajlarına göre alınacak

    vergiler de esasen kabul edilip, tarife tanzimi Meclis-i Sıhhiye’ye havale edilmişse de

    neticesi ancak beş yıl sonra alınabilmiştir50.

    Bu dönemde uzun bir müddet uyanık kalan hastalık, İran ve Doğu Afrika’yı da

    istila etti. 1871’de Baltık Limanlarına bulaşıp, buradan Almanya’nın kuzeyiyle

    Rusya’ya kadar ulaştı. Ardından, 1873 Eylülünde tekrar Paris’te zuhur ederek, 2 ay

    sonra söndü51. Dördüncü kıtalar arası salgın olan 1863-75 istilası, çok uzun bir dönemde

    çok geniş bir alanı etkisi altına alarak, Hindistan dışında da onbinlerce insanın ölümüne

    sebep oldu52. Pandemi devam ederken 1874’te Viyana’da toplanan konferansta

    şehirlerin temizliği ve hijyen maddeleri üzerine müzakerelerde bulunulduysa da pek bir

    sonuç alınamadı53.

    48 Gülden Sarıyıldız, “XIX Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Kolera Salgını”, Tarih Boyunca Anadolu’da Doğal Afetler ve Deprem Semineri, İstanbul 2002, s. 316. 49 Süheyl Ünver, “Osmanlı Tababeti ve Tanzimat Hakkında Yeni Notlar”, Tanzimat 2, İstanbul 1999, s. 949. Konferansa katılan 36 delegeden 3’ü Osmanlı Devleti’ni temsil ediyordu. İstanbul Konferansına katılan İngiliz üyelerin raporlarını ihtiva eden ve toplantıların içeriği hakkında doyurucu bilgi veren diğer bir kaynak için bk. British and State Papers 1872-1873, Vol. LXIII, London 1876, s. 1366-1377. 50 Ahmet Mithat, a.g.m., s. 468-469; Kasım İzzettin, a.g.e., s. 5. 51 Hamdi b. Aziz, a.g.e., s. 9; Şükri Kamil, a.g.m., s. 311. 52 Bu dönemde özellikle İngiliz doktorlar hastalığın kaynağı olarak Hicaz’ı gösteriyordu. Onlara göre kolera, bu salgında ilk kez Cidde’de zuhur edip, geri dönen hacılar vasıtasıyla da Peşaver, Keşmir ve Afganistan’a sirayet etmişti. bk. Hamdi b. Aziz, a.g.e., s. 10. Halbuki, Hindistan’ın İngiliz idaresindeki kısmında kolera hiç eksik olmuyordu. Bu memlekette tutulan resmi istatistik cetvellerine göre; 1878’de 218.328, 1881’de 161.712, 1887’de 488.788 ve 1888’de 370.408 kişi koleradan ölmüştü. bk. Hamdi b. Aziz, a.g.e., s. 11. 53 Osman Şevki Uludağ, “Son Kapitülasyonlardan Biri- Karantina” Belleten, S. 7/8 Ankara 1938, s. 454.

  • 13

    1881 Pandemisi: Bu yıl 1896’ya kadar süren beşinci kıtalar arası kolera salgını

    başlamış, 1881, 1882, 1883, 1890 ve 1892-1895 salgınlarında büyük tahribat

    yaşanmıştır. 1881 yılında Hintli hacıları getiren İngiliz vapurlarıyla kolera Hicaz’a

    taşınmış ve burada 5.000 kadar insanın ölümüne yol açmıştır54. Ertesi yıl aynı bölgede

    4.421 kişi hastalığa yenik düşerek yaşamını kaybetmiştir55.

    1883 yılındaki salgın Bombay’da zuhur ederek, bu yılın Haziranında Dimyat

    ve sonra da tüm Mısır’a sirayetle, 28.616 kişinin vefatına sebep oldu56. Ardından Mısır

    üzerinden Akdeniz limanlarına sıçrayarak57, 1884 sonunda İzmir ve daha sonraları ise

    Marsilya ve Tulon’a sirayet etti. 1884 senesi zarfında buralarda 12.000’e yakın ölüm

    gerçekleşti. Aynı yıl İspanya’ya ulaşarak 120.000’e yakın telefata sebep olduktan sonra,

    1884 ve 1885 yıllarında İtalya’da hüküm sürerken, bu kez yaklaşık 18.00058 insanın

    ölüme neden oldu. Görüldüğü gibi bu pandemi Avrupa’yı çok etkilemiş, özellikle

    İspanya büyük bir yıkım yaşamıştır. Neticede, Avrupa’nın toplam insan kaybı 250.000

    civarında gerçekleşmiştir59. Aynı Viyana Konferansında olduğu gibi, 1885 Roma

    Konferansında da ancak karantina usulünün devamına dair karar alınıp, herhangi bir

    yeniliğe dair gelişme yaşanmamıştır60.

    1892-1895 Salgını, çalışmamıza temel teşkil eden salgın olmakla birlikte, bazı

    otoriteler tarafından, başlı başına bir pandemi olarak nitelendirilmektedir61. Avrupa’nın

    yaşadığı en korkunç ölüm tehditlerinden birisi olan bu salgın, yine Hindistan menşelidir.

    Hastalık, Hindu hacıların dağılmasından birkaç gün sonra, Hartwart panayırında başladı

    ve inanılmaz bir şiddetle hüküm sürdü. Bu dönemde Hindistan’da 601.603 insan

    koleradan öldü62.

    Salgın iki koldan Avrupa’yı sardı. Bunlardan ilki, muhtemelen Kızıldeniz

    üzerinden Akdeniz’e, oradan da Güney Fransa’ya ulaşan koldu ve üç ayda Paris’e

    gelerek, buradan kuzeye doğru Hollanda ve Belçika’yı istila etti. Daha etkili olan ikinci

    kol, Hindistan’ın Kuzeybatısından ülkenin dışına yayılmaya başlayarak, 1892’nin

    54 Sarıyıldız, “XIX Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Kolera Salgını”, s. 317. 55 Sarıyıldız, a.g.e., s. 317. 56 Şükri Kamil, a.g.m., s. 311. 57 “Cholera”, EB, aynı yer. Bu salgın esnasında yaptığı çalışmalarla, ünlü Alman bilim adamı Robert Koch kolera hastalığına sebep olan kolera basilini keşfetti. 58 Şükri Kamil, a.g.m., s. 311 59 Bu pandemide Amerika kıtasında 500.000 kolera ölümü gerçekleşmiştir. “Cholera”, The Encylopedia Britannica, s. 265. 60 Osman Şevki Uludağ, a.g.m., s. 454. 61 Bununla ilgili olarak bk. dn. 21. 62 “Cholera”, The Encylopedia Britannica, s. 265.

  • 14

    Nisanında Kâbil’e, Mayıs’ta Meşhed ve Herat’a, sonra Tahran’a ulaştı. Hastalık,

    ardından kuzeyde Maveraünnehir bölgesine sirayetle, Semerkant’ı istila etti. Bundan

    sonra yoluna devam ederek, Hazar Denizi kıyılarıyla, Bakü ve Astrahan’a vardı.

    Nihayet Moskova ve Petersburg ile birlikte hemen tüm Rusya’yı istila edip, Avrupa’ya

    kuzeyden sokuldu. Dinmek bilmeyen kolera yeni kollar oluşturarak Almanya, İngiltere,

    Hollanda, Danimarka ve Avusturya-Macaristan’ı da63 istila etti.

    Avrupa’nın yaşadığı son büyük kolera salgını, 1892 ilkbaharında ortaya çıktı.

    Salgının en önemli merkezleri, Nisan 1892’de hastalığın patlak verdiği Paris şehri ile

    Rusya toprakları idi. Hastalık, bu iki merkezden hızla Avrupa’ya yayıldı ve en şiddetli

    salgın, Ağustos’tan Kasıma kadar, 16.956 vaka ve 8,605 ölümün kaydedildiği

    Hamburg’da meydana geldi64. Kolera buradan birkaç kez de İngiltere’ye sıçradıysa da

    alınan geniş önlemler sayesinde etkili olamadı65.

    Son derece geniş bir alana yayılan 1892 salgını Kuzey Amerika, Arabistan ve

    Doğu Afrika kıyılarını da etkilemekten geri durmadı. 1892 yılında, Hindistan dışında

    koleradan ölenlerin sayısı 378.449 olmuştu. Bu ölümlerin ülkelere göre dağılımı ise

    şöyleydi: Rusya’da 267.890 (Avrupa Rusya’sında 151.626; Kafkasya’da 69.423; Orta

    Asya Rusya’sında 31.084; Sibirya’da 15.037); İran’da 63.829; Somali’de 10.000;

    Afganistan’da 7.000; Fransa’da 4.550; Macaristan’da 1.255; Belçika’da 961. Vakalara

    göre ölüm oranı ise; Avrupa Rusya’sında % 45,8, Almanya’da % 51,3, Avusturya-

    Macaristan’da % 57,5 oranlarında gerçekleşti66.

    1892-93 kışında salgın sönmüş gibi göründüyse de sıcakların başlamasıyla

    tekrar alevlendi. Bu kez Rusya’nın belli başlı eyaletlerinde 41.047; Avusturya-

    Macaristan’da 4.669; Fransa’da 4.000; İtalya’da 3.036; Almanya’da 298; Hollanda’da

    376; Belçika’da 372; İngiltere’de 139 kişi hayatını kaybetti67. Sıhhi şartların gelişmesi

    ve hastalıkla ilgili artan bilgi seviyesi sayesinde, 1893 yılında Avrupa’da geniş bir alana

    63 Şükri Kamil, a.g.m., s. 311. 64 Hardy, a.g.m., s. 261-62. 1892 yılında kolera, Hamburg’a Rusya’dan göçmenler vasıtasıyla getirilmiştir. bk. Evans, a.g.e., s. 282. 65 Hardy, a.g.m., s. 263. 66 “Cholera”, The Encylopedia Britannica, s. 265. 67 “Cholera”, The Encylopedia Britannica, s. 265.

  • 15

    yayılan kolera, görece olarak düşük ölümlü bir özellik taşıyordu68.Yine bu salgında,

    Hicaz’da vefat eden hacılarla yerli halkın miktarı 30.336 oldu69.

    1894’te hastalık, birkaç kez Rusya, Almanya, Belçika, Hollanda, Macaristan ve

    Osmanlı İmparatorluğu’nda epidemi haline dönüştü. Bununla birlikte, Fransa’da ve

    1895’te Rusya’da koleranın etkisi kaybolmaktayken; Batı Avrupa’dan Galiçya,

    Osmanlı, Mısır ve Fas yönlerine doğru hükmünü devam ettirmekteydi. Kolera

    Avrupa’daki etkisini ancak 1898’de tamamen kaybetti70.

    Hindistan’dan Avrupa’ya yayılan kolerayı önlemek için İngiltere’ye, bu işte rol

    alması hakkında, daha 1860’ların sonlarından itibaren ciddi bir baskı yapılmaya

    başlanmıştı. İstanbul’daki uluslar arası sıhhiye konferansı, Hindistan Hükümetinden

    hastalığın kıtalar arası geçişini kontrol etmek için daha fazla tedbir almasını talep

    etmişti71. Ancak 1892 Venedik ve 1893 Dresden Konferanslarında, İngiliz sisteminin

    başarısı takdim edildi ve uluslar arası önleyici hareketin temelleri olarak bu teknikler

    dünya ölçüsünde kullanılmaya başlandı72.

    1894 Paris Konferansı, Osmanlı Devleti için, bir kez daha kendi iç işlerine

    müdahale edilmek istendiğinden çok mühimdir73. Avrupa’ya koleranın ulaşmasında

    Rusya ve İran yolu önem arz ediyordu; ancak, geçen hac döneminde Hicaz’da yaşamını

    yitiren 30 binden fazla insan olmasının da etkisiyle, Kızıldeniz’in bu ikisinden daha

    tehlikeli olduğuna hükmeden Avrupalılar, Osmanlı Devleti’nden Kamaran ve Ebu Saad

    Tahaffuzhanelerinin güçlendirilmesi ile, diğer taraftan Basra’da yeni bir

    tahaffuzhanenin inşasını istemişlerdir. 1897’de Venedik’te toplanan konferansta ise,

    68 Hardy, a.g.m., s. 267. 69 Yalnız Mekke, Mina ve Arafat’ta 13,436; Mekke civarı, Medine, Cidde ve Taif yollarında ise 16,900 ki toplam 30,336 koleradan ölüm meydana geldi. Kasım İzzettin, Hicaz’da Teşkilat ve Islahat-ı Sıhhiye, s. 8. 70 Hardy, a.g.m., s. 268. 71 Jeremy D. Isaacs, “D.D. Cunningham and the Aetiology of Cholera in British India, 1869-97”, s. 283. 72 Anne Hardy, a.g.m., s. 251. XIX. yüzyıldaki İngiliz karantina sistemi hakkında yapılmış bir çalışma için bk. C. Mc Donald, “The History of Quarantine in Britain During the 19th. Century”, Bulletin History of Medicine, nr. 25 (1951), s. 22-44. Koleraya karşı yapılacak mücadelede, uluslar arası yolculuk yapan gemilerin uyacakları kuralları içeren Fransızca nizamname metni için bk. British and State Papers 1891-1892, Vol. LXXXIV, London 1898, s. 26-31. 73 Konferansta Türk tarafını temsil eden Tarhan Bey ile Osmanlı Hükümetinin yazışmaları ile, toplantılardaki gündem maddeleri ve bunların tartışılması hakkında bk. Başbakanlık Osmanlı Arşivi [BOA], Y.A-HUS. 290/8; 291/31; 291/53; 291/54; 291/61; 291/88; 292/83; 292/89; 292/92; 292/128; 292/144; İ.HUS. Ş-1311/80; Ş-1311/85; N-1311/1; N-1311/33; MV. 79/29; Y.PRK.BŞK. 35/33; Y.MTV. 92/52; Y.PRK.AZJ. 28/34;

  • 16

    yine hac meselesi gündeme oturmuş, çoğu zaman olduğu gibi, burada da kayda değer

    bir sonuç alınamamıştır74.

    1899 Pandemisi: Görüldüğü gibi, XIX. yüzyıl boyunca yaşanan pandemi ve

    epidemiler müthiş tahripkar olmuştu. Bundan sonra, XX. yüzyıl başlarında da birkaç

    önemli salgın yaşanmış; ancak bu asırda, hastalığın mahiyeti hakkında artık çok şey

    bilindiğinden, insanoğlu için bu bela artık baş edilebilir bir hale gelmişti. 1900 yılında

    tüm Hindistan’a yayılan kolera, buradan Afganistan ve İran ile, diğer yönden Burma ve

    Singapur’a sirayet etti. 1902’de Müslüman hacılar vasıtasıyla Hicaz’a, sonra Yemen ve

    Mısır’a sıçradı. Ardından Sina Yarımadası yoluyla Filistin, Şam, Musul, Bağdat ve

    İran’ı hakimiyet altına alıp Bakü’ye kadar sirayet etti. Kuzeye doğru yoluna devam eden

    kolera, kısa zamanda Baltık kıyılarına kadar tüm Rusya’yı istila ederek, 1910’da

    buralara tamamen yerleşti. Kolera, Rusya’dan da kara ve deniz yollarıyla Güney

    Amerika’ya kadar tüm dünyaya yayıldı75.

    1899-1923 döneminde, 1910 sonrasında büyük salgınlar vuku bulmadı; ancak

    kolera, Balkan Savaşları sırasında Doğu Avrupa ve Balkanlar’da; I. Dünya Savaşı’nda

    ise, Orta Avrupa’da etkili oldu76. Koleranın 1923 yılından itibaren Batı Avrupa,

    Amerika ve Afrika’da (Nil Vadisi dışında) yok olduğu söylenmekteyse77 de özellikle

    savaşlar neticesinde irtifa kaybeden yaşam koşulları (özellikle temizlik hususunda

    yaşanan olumsuzluklar), bugün bile kolera vakalarının varlığına sebebiyet vermektedir.

    74 Osman Şevki Uludağ, a.g.m., s. 458-9. 1892 Venedik Konferansı ve konferansta kabul edilen maddelerin devletler tarafından onaylanması hakkında bk. British and State Papers 1892-1893, Vol. LXXXV, London 1899, s. 18-21. Ayrıca bu konferansta alınan kararlarla ilgili olarak bk. BOA, BEO. Ayniyât Defteri, nr. 1690, s. 167 ve 211. 75 1910 yılında Avrupa Rusyasında 230.232 kişi koleraya yakalanmış, bunlardan 109.063 kişi ölmüştür. bk. Ekrem Kadri Unat, “Osmanlı İmparatorluğunda 1910-1913 Yıllarındaki Kolera Salgınları ve Bunlarla İlgili Olaylar”, s. 58. 76 “Cholera”, EB, s. 617. Balkan Savaşları esnasında Bulgar ordusu arasında etkili olan hastalıkla ilgili çarpıcı bir gelişme olmuştur. Bulgarların koleradan ölen askerlerini Makedonya’daki nehir ve kuyuları atması, içme sularının bulaşmasına ve akabinde Yunan askerlerinden de binlercesinin ölümüne yol açmıştır. bk. Tostantin Mutusis, “Mikrop Harbi”, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, S. 3 (1952), s. 1158-1159. 77 “Kolera”, ML, s. 391.

  • 17

    3. XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ TOPRAKLARINA

    ULAŞAN KOLERA SALGINLARI

    XIX. yüzyılın ilk çeyreği geride kalırken, toprakları geniş bir alanı kaplayan

    Osmanlı Devleti’nin kolera salgınlarından korunması güçtü. Koleranın kıtalar arası

    salgınlar halinde dünyayı sarstığı bu yüzyılda, hala kullanılmakta olan eski ticaret

    yollarının kesiştiği Osmanlı topraklarında bu illet, demografik, siyasi, sosyal, psikolojik

    ve ekonomik alanlarda büyük çaplı zararlara sebep oldu.

    Osmanlı Devleti topraklarında görülen kolera vukuat ve bazen şiddetli

    salgınları, tabiidir ki önceki sayfalarda anlatılan kıtalar arası salgınlarla ilişkilidir78.

    Ancak, Osmanlı Devleti’nde yaşanan bütün kolera salgınlarını, “Pandemi başladı,

    yayıldı, yolunun üzerindeki Osmanlı Devleti’ne de sirayet etti” diye izah etmek

    olanaksızdır. Şöyle ki; dönem dönem belki pandemiler sırasında bu topraklara taşınan

    mikrobun, salgın söndükten sonra (bazen şiddetli soğuk da bunda etkili olmuştur),

    aniden tekrar başladığı oldu. Yani koleranın ana kaynağı bu topraklar olmasa bile,

    pandemiler dışında da Osmanlı’yı etkileyen bir çok salgın (epidemi) kaydedildi79.

    Osmanlı topraklarında kolera ilk kez 1822 yılında görüldü. Hastalık Basra

    Körfezi’nden, Bağdat yoluyla Anadolu ve Akdeniz sahillerine ulaştı80. Hem deniz ve

    hem de kara yoluyla Hindistan’a oldukça yakın bir mevkide bulunan İran, bu dönemde

    Osmanlı toprakları için, koleranın sirayeti açısından büyük bir tehdit oluşturuyordu.

    Hastalığın asıl kaynağından ilk çıkışından hemen birkaç yıl sonra Basra Körfezine

    ulaşması zor olmadı. Irak’ın çöllerle çevrili coğrafyasının çoğu zaman koleraya karşı

    doğal bir set görevi yapmasına rağmen, 1823 yılında Dicle ve Fırat nehirleri boyunca

    kuzeye tırmanan mikrop, Diyarbakır, Urfa ve Halep’e sirayet etti81. Neyse ki o dönem

    için buradan daha ileriye gitme şansı bulamadı.

    78 Bu yüzden yukarıda aktarılan bazı bilgiler, ister istemez bu başlık altında da karşımıza çıktığından, anlatımda küçük çaplı tekrarlar olacaktır. 79 Bu salgınların uzun uzun incelenmeyi hak eden tarafları olmakla birlikte, çalışmamızın sınırlarını zorlayacak olması nedeniyle, burada yalnızca bu davetsiz misafirin tarihi serüveni hakkında genel hatlarıyla bilgi verilmesi uygun bulunmuştur. Osmanlı Devleti’nde yaşanan tüm kolera salgınlarını inceleyen kapsamlı bir çalışma olmamakla birlikte, D. Panzac’ın Veba’sında Türkçe’ye çevrilmeyen bir kısım ile G. Sarıyıldız ve N. Yıldırım’ım oldukça kıymetli makaleleri bulunmaktadır. 80 Şükri Kamil, a.g.e., s. 309; Gülden Sarıyıldız, “XIX Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Kolera Salgını”, s. 310. 81 Koloğlu, a.g.m., s. 62.

  • 18

    1831 yılının Haziranında İstanbul’da ilk kolera salgını başladı. Günlük ölümler

    12’den 200’e kadar yükselerek, toplam 6.000’e ulaştı82. Aynı yıl içinde hastalık,

    Hicaz’a sirayet ederek 20.000 kişinin ölümüne sebep oldu. Hac dönüşünde Osmanlı’nın

    güney topraklarına taşınan kolera, Mısır ve Tunus’a83 da sirayet etti.

    1838, 1839 ve 1840 yıllarındaki hac mevsimlerinde, kolera Hicaz’da hafif

    surette görüldü84. Bu tarihten 1846’ya kadar Osmanlı topraklarında kolera olduğuna dair

    herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak 1846 Eylülünde İran’ı sarsan kolera, tekrar

    Bağdat’ta görüldü ve yaklaşık dört ay boyunca hükmünü icra ederek bu yılın sonlarında

    söndü85. Koleradan 1847’de Hicaz çok etkilendi ve yaklaşık 15.000 insan da burada

    vefat etti.86 Ayrıca Halep, Kars, Erzurum, Muş ve Trabzon da illetten nasibini aldı87.

    Salgının bu denli İstanbul’a yaklaşması üzerine, her türlü tedbirin alınması88 da başkenti

    hastalıktan koruyamadı. Korkulan oldu ve 25 Ekim 1847 tarihi