ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber...

158
1 BARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul, Soner Yalçın ve Barış Pehlivan ile beraber çalıştım. Doğan Yurdakul ve Soner Yalçın benim örnek aldığım gazeteci ağabeylerimdir. Bunun da çok basit bir nedeni vardır. Efendim, siz kürsüdeki hakimler, yaşamınızda geçirdiğiniz yılları toplayın emin olun Doğan Yurdakul hakkında darbe dönemlerinde istenen cezalardan az çıkacaktır. Yargıladığınız insanların sayısı emin olun Soner Yalçın’ın aldığı tehditlerden daha azdır. Buna rağmen hala inatla ve heyecanla yazmayı sürdürürler. Bu sebeple hem onları takdir eder hem de tecrübelerinden faydalanırım. Adını saydığım yakın çalışma arkadaşlarım ve tüm Odatv yazarları dahil burada sanık olan hiç kimseyle savcılık makamının iddia ettiği gibi örgütsel ya da hiyerarşik bir ilişkim yoktur. Aksine aramızda eşit bir ilişki vardır. Birbirimize talimat vermeyiz. Eleştiride ya da tavsiyelerde bulunuruz. Bunları da telefon konuşmalarından açıkça görebilirsiniz. En sonda söyleyeceğimi en başta söylemek istiyorum. Ben Odatv’de yayınlanan tüm haberleri sahipleniyorum. Bir kısmını bizzat ben kaleme aldığım gibi bir kısmını da haber müdürü olarak yayına hazırlayan kişiyim. Burada kullandığım kıstas öncelikle içerik açısından doğruluğu, ardından hakaret, şiddete çağırma, ırkçılık ve ayrımcılık taşıyan ifadeler içermemesidir. Tekrar ifade etmek istiyorum. Ben bu haberlere emek veren gazeteci olarak kendi yazmadıklarım da dâhil hepsine sahip çıkıyorum. Hiçbir suç unsuru taşımadıklarını düşünüyorum. Şu noktaya açıklık getirmek istiyorum. İddia makamının Odatv’ye getirdiği en büyük suçlama bizzat kendisinin yürüttüğü davalara ilişkin. Savcılara göre Odatv yaptığı haberler ile Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Kafes, Askeri Casusluk, ÇYDD-ÇEV, İrticayla Mücadele Eylem Planı davalarını olumsuz etkiliyor. Bu davaları soruşturan kolluk güçlerinin, savcıların ve görevli hakimlerin, bu davalara ilişkin haberleri yine kendilerinin sorgulaması ve yargılaması ne kadar doğru? Bu davalarda yapılan hak ihlallerini, hukuki hataları haber yapan gazetecilerin tutuklanmasına karar vermeleri, bu haberleri suç olarak sunmaları ne kadar ahlaki? Bu davanın sizlerin de töhmet altına girmemesi için başka mahkemelerde görülmesi gerekmez mi? ODATV.COM

Transcript of ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber...

Page 1: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

1

BARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI

Sayın Başkan, Sayın Heyet

Odatv haber müdürüyüm.

2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum.

Bu süreçte Doğan Yurdakul, Soner Yalçın ve Barış Pehlivan ile beraber çalıştım. Doğan Yurdakul ve Soner Yalçın benim örnek aldığım gazeteci ağabeylerimdir.

Bunun da çok basit bir nedeni vardır. Efendim, siz kürsüdeki hakimler, yaşamınızda geçirdiğiniz yılları toplayın emin olun Doğan Yurdakul hakkında darbe dönemlerinde istenen cezalardan az çıkacaktır. Yargıladığınız insanların sayısı emin olun Soner Yalçın’ın aldığı tehditlerden daha azdır. Buna rağmen hala inatla ve heyecanla yazmayı sürdürürler. Bu sebeple hem onları takdir eder hem de tecrübelerinden faydalanırım.

Adını saydığım yakın çalışma arkadaşlarım ve tüm Odatv yazarları dahil burada sanık olan hiç kimseyle savcılık makamının iddia ettiği gibi örgütsel ya da hiyerarşik bir ilişkim yoktur. Aksine aramızda eşit bir ilişki vardır.

Birbirimize talimat vermeyiz. Eleştiride ya da tavsiyelerde bulunuruz. Bunları da telefon konuşmalarından açıkça görebilirsiniz.

En sonda söyleyeceğimi en başta söylemek istiyorum. Ben Odatv’de yayınlanan tüm haberleri sahipleniyorum. Bir kısmını bizzat ben kaleme aldığım gibi bir kısmını da haber müdürü olarak yayına hazırlayan kişiyim. Burada kullandığım kıstas öncelikle içerik açısından doğruluğu, ardından hakaret, şiddete çağırma, ırkçılık ve ayrımcılık taşıyan ifadeler içermemesidir.

Tekrar ifade etmek istiyorum. Ben bu haberlere emek veren gazeteci olarak kendi yazmadıklarım da dâhil hepsine sahip çıkıyorum. Hiçbir suç unsuru taşımadıklarını düşünüyorum.

Şu noktaya açıklık getirmek istiyorum.

İddia makamının Odatv’ye getirdiği en büyük suçlama bizzat kendisinin yürüttüğü davalara ilişkin. Savcılara göre Odatv yaptığı haberler ile Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Kafes, Askeri Casusluk, ÇYDD-ÇEV, İrticayla Mücadele Eylem Planı davalarını olumsuz etkiliyor. Bu davaları soruşturan kolluk güçlerinin, savcıların ve görevli hakimlerin, bu davalara ilişkin haberleri yine kendilerinin sorgulaması ve yargılaması ne kadar doğru? Bu davalarda yapılan hak ihlallerini, hukuki hataları haber yapan gazetecilerin tutuklanmasına karar vermeleri, bu haberleri suç olarak sunmaları ne kadar ahlaki? Bu davanın sizlerin de töhmet altına girmemesi için başka mahkemelerde görülmesi gerekmez mi?

ODATV.COM

Page 2: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

2

- İddianame ve eklerinden

Kaynaklarım Meşrudur

Bu soruları sorduktan sonra meselenin hemen benimle ilgili yanına gelmek istiyorum. Odatv’de savcılığın suç kabul ettiği dava haberlerinin neredeyse tamamını yazan kişi benim. Bunu siz de bana ait ek klasörleri inceleyerek, telefon konuşmalarını okuyarak görebilirsiniz. Yine haberlerimi neye dayandırarak yazdığımı da.

Bunlar:

- Sanıkların yaptığı savunmalardan - Davaları takip ederek aldığım notlardan - Dava dosyasına giren rapor ve belgelerden - Sanık avukatlarının müvekkilleri adına yaptığı talep ve başvurulardan oluşuyor.

Saydığım kaynakların tamamını bana ait 7 ve 51 nolu klasörlerde bulabilirsiniz. Bunların ötesinde bir kaynak olmadığını siz de görüyor olmalısınız. Ancak buna rağmen iddia makamı herkesin ulaşabileceği, dava dosyalarında yer alan bu belgeleri suç unsuru kabul ederek iddianameye koymuş. Öyle ki bazı belgelerin daha önce yer aldıkları iddianamedeki sayfa numaraları ile yeni sayfa numaraları birbirine girmiş.

Bu nasıl olabilir?

İddia makamı nasıl bizzat kendisinin kamuoyuna açıkladığı iddianame ve eklerini, sanık savunmalarını, avukat taleplerini arşivlemeyi suç sayıyor? Mahkeme evrakları nasıl terör belgesi olabilir? Bu belgeleri arşivleyen gazeteci eğer suç işliyorsa, kamuoyuna açıklayan savcılar da suç işlemiş olmaz mı? Bunları sizin takdirinize bırakıyorum.

Yine iddianamede ve eklerinde yer alan telefon konuşmalarında çok açıkça görülüyor ki bu belgeler dışında bilgisine başvurduğum kişiler bizzat davanın avukatları. Davaları haber yapan bir gazeteci için avukatlar bilgisine başvurulabilecek en meşru kaynak değil midir? Yargılandığımız dava dahil, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bütün davalarda savcılık ve polisteki bilgiler bazı gazetelere düzenli olarak sızdırılıyorlar. Bu durumda benim avukatlardan bilgi almamın suç sayılması biraz garip değil mi? Keza avukatlar davada yargılanan müvekkillerini kamuoyu önünde de savunmaya çalışıyor. Peki soruşturmalar hakkında önce gizlilik kararı alan, ardından dosyalardan tek yanlı belge sızdıran savcı ve polisler ne yapmaya çalışıyor?

Neden Buradayım

Öyleyse bu davaları başka şekilde haber yapanlar değil de neden ben buradayım?

ODATV.COM

Page 3: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

3

Şöyle cevap vereyim.

Bütün davaların bir hukuk seyri var, siz de biliyorsunuz. Önce soruşturma yapılır, ardından iddianame sunulur, savunmalar yapılır son olarak da deliller incelenir.

Bir gazeteci bu sürece nasıl dâhil olmalı?

Henüz soruşturma safhasında şüphelileri savcı ve polisten alınan belgelerle linç ederek mi? İddianameyi yargı hükmü olarak kabul edip sanıkları suçlu ilan ederek mi?

Hayır, ben böyle düşünmüyorum.

Böyle düşünsem emin olun burada olmayacaktım.

Bence doğru olan soruşturma sürecini masumiyet karinesini zedelemeden haberleştirirken öte yandan da delilleri araştırmak. Kanıt olarak ileri sürülen olguları, iddia ve savunmalarla sınamak. Deliller üzerine çalışmak.

Ben de Odatv’de bunu yaptım.

Tüm bu davalarla ilgili savcılığın sunduğu delilleri sorguladım. Yalnız iddianameleri değil, savunmaları da okudum. Tanık ifadelerini, bilirkişi raporlarını inceledim. Sanıkları suçlu kabul etmeden, savcıların ve polislerin linç gösterisine katılmadan görüşlerimi açıkça yazdım.

Ben yazdıklarımın doğru olduğuna eminim.

Zaten birçoğu da “sehven” denilerek kabul edildi.

Bir kısmı ise sessizlikle geçiştirildi.

Ülkede basın yasaları var. Eğer yazdığımız yanlışsa savcılar dava açabilirlerdi.

Ama öyle olmadı, haberlerimiz sözde terör suçu sayıldı.

Neden? Çünkü iddia makamının kendini başka türlü aklaması mümkün değildi.

Suç Yaratıldı

Yalnız bu kadar değil,

Savcılar ‘hükümeti yıpratmak’ diye bir suç yarattılar. İddianamede var. Yolsuzluk haberleri, ekonomi politikalarına yönelik eleştiriler, hatta wikileaks belgelerinin haberleri ‘hükümeti yıpratma’ suçuyla yargılanıyor. Böyle bir suçlama olabilir mi? İyi gazetecilik, hükümetleri yerinden bile edebilir. Washington Post’un ortaya çıkardığı Watergate skandalı Nixon’ı koltuğundan etmedi mi?

Herkes buna iyi gazetecilik demedi mi?

ODATV.COM

Page 4: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

4

İddia makamı sosyal meselelere ilişkin bütün haberleri halkı tahrik etmekle suçluyor. Öyle ki, ‘Arap Baharı’ olarak bilinen Ortadoğu’daki değişimlere ilişkin haberler bile bu kapsamda değerlendiriliyor. Sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, hatta baroların açıklamalarını haberleştirmeyi kışkırtma sayıyor.

İddia makamı dosyaya koyduğu haberleri okumamış bile. Adında ‘devrim’ kelimesi geçen bir filmin tanıtımı sadece adı yüzünden iddianameye girmiş. Halkı kışkırttığı iddiasıyla dosyaya giren ‘İnsanlar Kaç Gün Savaşmadan Durabilmiş’ başlıklı haber Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün son 300 yılda insanların sadece 26 günü savaşsız geçirdiğini gösteren araştırmasını anlatıyor. Ama başlığına bakarak suç kabul edilmiş.

Uzatmıyorum.

Bütününe bakıldığında burada bizim ifade özgürlüğümüz açıkça ortadan kaldırılıyor. Gazetecilik faaliyetimiz sorgulanıyor. Hiçbir suç unsuru içermeyen konuşmalarımız, yazılarımız terörist faaliyet sayılıyor.

Bunun nedenini ben görebiliyorum. Umarım siz de görüyorsunuzdur.

Kim Terörist

Bakınız, tarihte ‘terör mahkemeleri’ adıyla anılan mahkemeler vardır. Bunlar toplumların ileriye ya da geriye doğru köklü değişme dönemlerinde ortaya çıkarlar. Terör, kelime anlamıyla ‘korkutmak, yıldırmak’ demektir. Teröristin amacı öldürmek değildir. Korkutmaktır, yıldırmaktır. Terör mahkemelerinin amacı da sanıkları yargılamak değildir. Yargılananları ve daha çok yargılanmayanları korkutmaktır, yıldırmaktır.

Bu iki uçlu bıçağın bir yanının kestiği kişi olarak bizim yargılanmamız boyunca toplumda fikir üretenleri hapishaneden izliyorum. Kimisi ülkeyi terketti, kimi gazeteciliği bıraktı ya da bıraktırıldı. Bazıları bilgisayarlarını, telefonlarını çöpe atıp 50 yıl öncesine döndü. Partilere, sivil toplum örgütlerine üyeliklerini iptal ettirdi.

Sayın Başkan,

Şimdi soruyorum size, dürüstçe soruyorum.

Bu insanlar kimden korkuyor? Benim yaptığım haberlerden, yazdığım yazılardan mı? Bu terörün kaynağı ben miyim? Biz miyiz? Odatv mi?

Yoksa insanlar ölümlüler katında kurulan bu divanda erkenden mahşer gününü yaşamaktan mı korkuyor? Silivri’de bir gece tek başına ölmekten mi korkuyor? Yıllarca kendini savunamadan beklemekten ya da daha savunma bile yapmadan suçlu ilan edilmekten mi? Savcı ve polis sızıntılarıyla itibarlarının zedelenmesinden mi?

Lütfen siz söyleyin, benden mi?

Yoksa bu mahkemeyi kuranlardan mı korkuyor?

Çünkü inanın bu sorunun cevabı bize o örgütü, o terörü verecek.

ODATV.COM

Page 5: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

5

Bu mahkemenin ve içinde burada sanık olmayan onlarca gazetecinin yazılarının, konuşmalarının bulunduğu bu iddianamenin amacı benden çok dışarıdakileri korkutmak, yıldırmaktır. Ben bu yargılamaya böyle bakıyorum.

Kendi yazdıklarımı da iç rahatlığıyla sahipleniyorum.

BİR HABER: İFTAR FOTOĞRAFLARI

Savunma sırası bana gelince pek çok haberden söz edeceğim.

Bugün yalnızca bir tanesinden, iddianamede en çok adı geçen iftar fotoğraflarının hikayesini anlatacağım. Terör mü haber mi siz karar verin. Örgüt aslında nerede siz irdeleyin.

Bildiğiniz gibi 2008 yılının Eylül ayında İstanbul Emniyet İstihbarat Dairesi, Ergenekon soruşturmasında görev alan İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi hakim ve savcılarına bir iftar yemeği verdi.

Polisler, hakim ve savcıları Beşiktaş sahilinden tekneyle aldı.

Boğazda bir gezinti yaptı

Ardından tekne Kandilli’ye yanaştı.

Hep beraber Cemile Sultan Korusu’na yürüyerek gidildi.

Birlikte iftar yapıldı.

Tüm bu süreç bizzat Emniyet İstihbarat Dairesi tarafından fotoğraflandı.

Ardından bir müzik ile beraber sinevizyon gösterisi haline getirildi. Çoğaltılarak yemeğe katılan hâkim ve savcılarla paylaşıldı.

ODATV.COM

Page 6: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

6

Şimdi bakınız

Tekrarlayalım…

Yemek ve gezi gündüz saatlerinde gerçekleşiyor. Kullanılan tüm mekânlar kamuya açık mekânlar. Toplantı ise bir iftar yemeği. Yani gizli bir devlet toplantısı değil. Fotoğraflar da gizlice çekilmiyor. Bizzat yemeği düzenleyen polis tarafından, savcıların ve hâkimlerin poz vermesiyle fotoğraflar ortaya çıkıyor. Ve yemeği düzenleyen polis teşkilatı fotoğrafları çoğaltarak dağıtıyor.

Nihayetinde artık kamusal hale gelen bu fotoğraflar bana kadar geliyor. Emin olun karanlık odaklardan değil çok meşru yollardan.

Şimdi soruyorum size: “Bir gazeteci bu durumda ne yapar?”

“Başıma bir şey gelir bu haberi yapmayayım” demek mi gazeteciliktir?

Yoksa “Türkiye’nin en kritik davasında iddianame kabul edildikten bir ay sonra, mahkeme başlamadan ise bir ay önce operasyonu yapan polis dairesi, davanın hâkim ve savcılarıyla toplanıyorsa bunun haber değeri vardır” diyerek işe koyulmak mı?

Savcılar tarafından sürekli “başkası yapmamış, sen niye yaptın” diye taciz edilmeme rağmen ben ikincisinin doğru olduğunu düşünüyorum.

Öyle yaptım. Buna inanıyorum.

Süreç gördüğünüz gibi gizli bir örgüt faaliyetini gerektirmiyor. Fotoğraftaki isimleri araştırmak yeterli.

Ben de öyle yaptım.

ODATV.COM

Page 7: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

7

Bakınız 7. klasörün 126.-131. sayfaları arasında her bir fotoğraf için yaptığım çalışma var. Fotoğraf numaraları, fotoğraftaki kişiler benim el yazımla yer alıyor.

- 18 adet telefon konuşmasından

İDDİNAMEDE BANA AİT KISMA YANITLAR

İddianamenin benimle ilgili bölümü 73-80 sayfaları arasından toplam 7 sayfadır.

İddia makamının bu bölümde delil olarak sunduğu bütün veriler;

- 4 bilgisayar iletisinden - 3 mahkeme savunmasından - 2 yazılı nottan

oluşmaktadır.

Bunların hiçbirinde bir terör örgütüne üyelik ya da yakınlık gösterecek içerik olmadığı gibi tamamı yaptığım haberlerle ilintilidir. Burada hepsinin sonucunda birer haber çıktığını göstereceğim. Ayrıca bu iletilerin hiçbirinde kimseden talimat aldığımı ya da verdiğimi gösteren tek bir örnek yoktur.

Maalesef iddia makamı suç üretebilmek maksadıyla bir haber merkezinde gayet doğal olan bu konuşmaları sıralamak zorunda kalmıştır.

Şimdi iddianamenin benimle ilgili bölümünü satır satır yanıtlayacağım.

İddianamenin ilk cümlesi “şüpheli….17.02.2011 günü ile savcılığımızda ayrıntılı ifade vermiştir.”

Sayın Başkan,

Sanırım Savcılıkla “ayrıntılı” kelimesinin anlamı konusundan farklı düşünüyoruz. Zira, o gün bana Savcı Süleyman Pehlivan tarafından sorulan sorular sadece 5 tane. Bu sorular ise genel anket sorularından ibaret. Ne Ergenekon üyeliği ne de faaliyet ile ilgili olarak herhangi bir soru sorulmadı. ODATV.C

OM

Page 8: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

8

Savunmamı içeren kısım iki sayfadan daha azdır.

Bunun ne kadar “ayrıntılı” olarak takdir edilebileceğini size bırakıyorum.

Bu sorgu sırasında yaşadığım ilginç bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. O gün benim ifademi nöbetçi savcı Sayın Süleyman Pehlivan aldı. İfade alma işlemi henüz başlayacaktı ki odaya Zekeriya Öz girdi. Elinde polisin hazırladığı sorular vardı. Zekeriya Öz, Savcı Pehlivan’dan o soruları sormasını istedi. Savcı Pehlivan bu talebi reddetti. Kendi sorularını soracağını söyledi. Aralarından hepimizin önünde yaşanan tartışmanın ardından Savcı Öz odayı terk etti. Süleyman Pehlivan, ifademi Savcı Öz’e gönderdi. Savcı Öz, tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti.

Bu örnekte görüldüğü gibi maalesef savcılık savunmamızda ne söylediğimizin bir anlamı yok. Zaten tutuklanacağımız vereceğimiz yanıtlardan bağımsız olarak belirlenmiş durumda. Bu mekanizma da gayet “başarılı” şekilde çalışıyor.

ODATV.COM

Page 9: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

9

Savunmamız tek bir işe yarıyor:

İddia makamının henüz mürekkebi kurumadan ifadenizi belli cemaatlere yakın gazetelerle paylaşarak haber yaptırmasına…

Bu “ayrıntısız” savunmayı bir açıdan şans olarak kabul ediyorum.

Çünkü ertesi gün tefrika edilecek bir savunmam olmadı.

Polisin askere komplosu

Sayın Başkan,

Öncelikle iddia makamının bir karar vermesi gerekir. Biz, Odatv olarak insanları yanlış bilgilendirdiğimiz için mi buradayız yoksa insanları istenmeyen gerçeklerle bilgilendirdiğimiz için mi? Eğer amaç yanlış bilgilendirmekse neden sürekli belgelerle, tanıklarla, tutanaklarla çalışıyoruz?

İddia makamı bu kadar basit bir sorunun yanıtını dahi 134 sayfalık bir metinde verememiş. Bir tane haberimizin bile hatasını gösterememiş.

Niyet sorgulamasına girişmiş ki bunun için “hukuk” dışında başka meziyetler gerekiyor.

Benimle ilgili bölümde yer alan 6. telefon konuşması Ergenekon Davası sanıklarından Teğmen Mehmet Ali Çelebi ile ilgili bir haber üzerine. Duruşmayı izleyen bir gazeteci arkadaşımdan meseleyi öğreniyorum. Çelebi’nin avukatından dava dosyasına giren belgeleri istiyorum. Yazımı yazıyorum. Odatv grafikerine haberi hazırlatıyorum.

Bu dört konuşma tek bir haberle ilgili. İddianamede var. Haber şu:

ODATV.COM

Page 10: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

10

BUNUN ADI POLİSİN ASKERE KOMPLOSUDUR Barış Terkoğlu yazdı

26.01.2011 05:15

Karakter boyutu :

Ergenekon Davası tutuklu sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna sonradan yüklenen 139 adet telefon kaydının

hikayesini geçtiğimiz günlerde Odatv’de haberleştirdik.

Çelebi, Ergenekon Davası’nda Hizbut-tahrir örgütünü Ergenekon adına yönlendirmekten yargılanıyordu.24 yaşındaki genç

subay hakkında yapılan suçlamaya en önemli delil telefonunda bulunan Hizbut-tahriri ile ilişkilendirilen 139 kişinin

isimleriydi.

TANIMADIĞINI SÖYLEDİ

Çelebi, kendisine yapılan suçlamalar karşısında telefonunda kayıtlı bulunan söz konusu 139 kişiyi tanımadığını söylüyordu.

Bu nedenle mahkemeden ‘telefonuna takılan tüm SİM kartların, telefonuna ait HTS raporlarının ve telefonunda kayıtlı

bulunan numaraların zamansal olarak sıralanmış halde tespitlerini’ talep etti.

İşte meseleye dair inanılmaz gelişmelerin ortaya çıkışı bu noktadan sonra başladı.

Süreci şöyle anlatalım...

TELEFON TESLİM EDİLDİ

Mehmet Ali Çelebi, 18 Eylül 2008 günü saat 12:45 te görev yaptığı birliğinde gözaltına alındı. İçinde sözkonusu 139 adet

numaranın da olduğu iddia edilen NOKİA 6670 marka telefonu 19 Eylül 2008 saat 17:50'da Merkez Komutanlığınca Polis

Memuru Ercan SEZGİN’e teslim edildi. (Teslim tutanağını görmek için TIKLAYINIZ)

Telefon ve Simkart Çözüm Tutanağı, bilirkişiler tarafından 20 Eylül 2008 04:45-05:10 saatleri arasında hazırlandı.

Bilirkişiler Çelebi’nin telefonunda söz konusu 139 kişinin bulunduğunu

TELEFONA 1 DAKİKA 1 SANİYEDE YÜKLENDİ

Mahkeme sürecinde Mehmet Ali Çelebi’nin söz konusu 139 kişiyi tanımadığı konusunda ısrar etmesi ile inceleme başladı.

Yapılan incelemede adı geçen 139 kişinin telefona "sıralamada en son"yüklendiği anlaşılıyordu. Bilirkişinin raporuna göre

139 numara Çelebi’nin telefonuna sadece

rapor ettiler.

1 dakika 1 saniye içinde yüklenmişti. Bunun normal şartlar altında olması

imkansızdı. (1 dakika 1 saniyelik yükleme raporunu görmek için TIKLAYINIZ)

ODATV.COM

Page 11: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

11

Durum şüpheliydi.

Çelebi’nin telefonu normal şartlar altında mühürlü bir şekilde saklanarak muhafaza edilmeli ve el koyma ile inceleme

arasında bu şekilde müdahaleye kapalı hale getirilmeliydi. Ancak durumun böyle olmadığı ortaya çıktı.

EMNİYETTE TELEFON AÇILMIŞ

TİB’den istenen kayıtlarda görülüyordu ki Çelebi’nin telefonu bilirkişiye gitmeden 5 saat önce, 19 Eylül 2008 tarihinde,

23:52:42 - 23:54:05 saatleri arasında 1 dakika 23 saniye süreyle açılmıştı. TİB’in incelediği sinyal kaydına göre telefonun

açıldığı yer Fatih’teki Emniyet Müdürlüğüidi. Kısacası polisler bilirkişiye teslim etmeden önce Çelebi’nin telefonunu1

dakika 23 saniye süreyle yasadışı şekilde açmışlardı. (Sinyal kaydı raporunu görmek için TIKLAYINIZ)

Bu durum Çelebi’nin telefonuna polislerin söz konusu telefon numaralarını yükleyerek, Çelebi aleyhinde delil yaratması

ihtimalini açıkça gösteriyordu.

POLİS KABUL ETTİ

İşte bu durum karşısında gözler İstanbul Organize Suçlar Müdürlüğü’ne çevrilirken, Ergenekon Mahkemesi’nin 29 Kasım

2010 tarihli sorusuüzerine Emniyet’in mahkemeye gönderdiği rapor inanılmaz bir gerçeği ortaya çıkarıyordu. Organize

suçlar Şube Görevlileri tarafından 21.12.2010 tarihinde İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesinin talebi üzerine hazırlanan

raporda şöyle yazıyordu: “MAHMUT OĞUZ KAZANCI’YA AİT REHBER BİLGİLERİNİN SEHVEN M.ALİ

ÇELEBİ’NİN TELEFONUNA EKLENMİŞ OLABİLECEĞİ DEĞERLENDİRİLMİŞTİR.” (Mahkemenin yazısını ve

emniyetin cevabını görmek için TIKLAYINIZ)

POLİSİN ASKERE KOMPLOSU

Kısacası İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Hizbut-Tahrir örgütü şüphelisi Mahmut Oğuz Kazancı’nın telefonundaki

kayıtların "yanlışlıkla" Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna yüklendiğini bu cevapla kabul ediyordu. Polislerin Teğmen

Çelebi aleyhinde delil yaratarak, Çelebi’nin 29 aydır tutuklu olarak yargılanmasına neden olduğu bu şekilde ortaya çıkıyordu.

Polisler, Çelebi’nin telefonunu neden açtılar? Kazancı’nın telefon defterini neden Çelebi’nin telefonuna yüklediler?

Bunun polislerin Çelebi’ye komplo yaptığı gerçeğinden başka bir açıklaması var mı?

Üstelik, Çelebi’nin Ergenekon Davası’nda ilk tutuklanan asker olduğu ve tutuklamaların bunun ardından çorap söküğü gibi

geldiği hatırlanırsa durum daha da ilginç hale gelmiyor mu?

Barış Terkoğlu

Odatv.com

Haberde Ergenekon davası sanığı Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna Emniyet Müdürlüğü’nde Hizbut-Tahrir sanıklarından birine ait 139 tane telefon numarasının yüklenmesi anlatılıyor.

Bakınız, internet medyasının bir avantajı vardır. Gazete sınırlarına sadık kalmadan okuyucuya pek çok belgeyi sunabilirsiniz.

Ben de okuyucuya haberi şeffaf hale getiriyorum. Bütün kaynaklarımı okuyucunun görebileceği şekilde yazının içerisine yerleştiriyorum.

ODATV.COM

Page 12: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

12

1) 18 Eylül 2008 günü saat 12:45’te görev yaptığı birliğinde gözaltına alınan Çelebi’nin Nokia 6670 marka telefonunun 19 Eylül 2008 saat 17:50’de polis memuru Ercan Sezgin’e teslim edildiğini gösteren tutanağı yayınlıyorum.

2) Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin bu kişileri tanımadığını söylemesi üzerine yapılan inceleme sonucu bilirkişinin 139 numaranın 61 saniyede yüklendiğini gösteren raporunu okuyucuya sunuyorum.

ODATV.COM

Page 13: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

13

3) Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonunun polis bilirkişisi tarafından incelenmeden 5 saat önce 23:52:42-23:54:05 saatleri arasında 83 saniyeliğine açıldığını gösteren TİB raporunu okuyucu ile paylaşıyorum.

ODATV.COM

Page 14: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

14

4) Mahkemenin 29 Kasım 2010 tarihinde sorması üzerine 21 Aralık 2010 tarihinde İstanbul Emniyeti’nin “Mahmut Oğuz Kazancı’ya ait rehber bilgilerinin sehven M.Ali Çelebi’nin telefonuna eklenmiş olabileceği değerlendirilmiştir.” yanıtının yer aldığı raporu okuyucuya sunuyorum.

ODATV.COM

Page 15: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

15

ODATV.COM

Page 16: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

16

Nihayetinde polis de 139 numaranın Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna

yüklendiğini yazıyorum. Bu bir haber mi? Bence haber… Habere dair tüm veriler internetin sağladığı imkanlarla delillendirilmiş mi? Delillendirilmiş… Telefon trafiğinden takip edebileceğiniz gibi herhangi biri bana talimat mı veriyor?

ODATV.COM

Page 17: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

17

Aksine ben duyduğum gibi harekete geçiyorum. Çelebi’nin avukatından belgeleri istiyorum. Bütün raporları, belgeleri okuyucu ile paylaşıyorum. Bütün belgeler dava dosyasına girmiş, yasal, kamuya açık.

Tüm verileri moda olduğu gibi “iddia ediliyor”, “konuşuluyor” diye değil, net olarak

kanıtlayarak haber yapıyorum.

Peki haber doğru mu? İstanbul Emniyeti de son dönemde her suistimalde kullandığı ifadeyle “doğru ama

sehven olmuş” diyor. Bu durumda hukuktan nasibini almış, vicdan ve onur sahibi bir savcı ne yapar? Tek bir şey: Emniyette bilirkişiden 5 saat önce o telefonu açarak 139 numarayı

telefonun içine yükleyenleri bulur. Olayın üstüne gider. Yürüttüğü soruşturmanın meşruiyetini düşünüyorsa, gerçekten hukukun üstünlüğüne inanıyorsa bunu yapar.

Yapıyor mu? Hayır. Ne yapıyor bunun yerine? Kol kola poz verdiği polis müdürünü soruşturacak değil ya! Haber yapan gazeteciyi yargılıyor. “Nasıl bizim teşkilatın “sehven”ine halel getirirsin” diyor.

Emniyetin Yalanı Bakınız olay bu kadarla da kalmıyor. Emniyet Müdürlüğü olayın ortaya çıkması üzerine bir açıklama yaptı. Açıklamasında

Çelebi’nin telefonuna yüklenen numaralarla ilgili şunları söyledi: “Çelebi’nin Hizbü-t Tahrir terör örgütüyle irtibatı, basında yer alan iddialarda

olduğu gibi Mahmut Oğuz Kazancı’nın telefon rehberindeki kayıtların sanık Çelebi’nin telefonunda da bulundurulmasına dayandırılmamış, bu konu sanık aleyhinde suç doğuracak biçimde adli işlemlerin hiçbir aşamasında değerlendirilmemiştir.”

Efendim, bu iddialar açıkça polis devletinin ilanıdır.

ODATV.COM

Page 18: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

18

Bakınız, 28 Ocak günü ben bu açıklamanın net olarak söylüyorum “yalan” olduğunu Odatv’de yazdım.

İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ NASIL YALAN SÖYLEDİ ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

28.01.2011 01:57

Ergenekon Davası sanığı Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna 139 adet numaranın İstanbul Emniyet

Müdürlüğü'nde yüklenmesi kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü mahkemeye gönderdiği

cevapla söz konusu numaraların Çelebi’nin telefonuna “yanlışlıkla”yüklendiğini kabul ederken, ardından gelen açıklamayla

kendini savundu.

Emniyet Müdürlüğü’nün açıklaması şöyleydi: “Çelebi'nin Hizbü-t Tahrir terör örgütüyle irtibatı, basında yer alan

iddialarda olduğu gibi Mahmut Oğuz Kazancı'nın telefon rehberindeki kayıtların sanık Çelebi'nin telefonunda da

bulunmasına dayandırılmamış, bu konu sanık aleyhinde sonuç doğuracak biçimde adli işlemlerin hiçbir aşamasında

değerlendirilmemiştir.”

ÇAPRAZ SORGUDA SORULDU

Sizi Ergenekon Davası’nın 4 Ekim 2010 tarihli duruşmasına götürelim. Söz konusu duruşmada sanık Mehmet Ali Çelebi’nin

çapraz sorgusu yapılıyor. Davanın hakimi Sedat Sami Haşıloğlu, yani karar vericisi olan kişi Çelebi’ye telefon defterindeki

isimleri soruyor. Ancak Çelebi, söz konusu kişileri tanımadığını söylemesine rağmen kimseyi inandıramıyor. Sonunda bunun

bir komplo olabileceğini söylüyor.

İsterseniz size Çelebi’nin telefonundaki numaraların konu edildiği bu sorgunun bir bölümünü aktaralım:

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:

Kısacası Emniyet Müdürlüğü, söz konusu numaraları Çelebi’nin telefonuna kaydettiğini kabul

etmesine rağmen, bu numaraların soruşturmanın hiçbir yerinde gündeme gelmediğini söylüyordu.

İşte Emniyet’in bu açıklamasının gerçeği yansıtmadığını anlatalım…

”Mahmuz Oğuz Kazancı tanır mısınız bu kişiyi?”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”İddianamede geçiyordu ama tanımam yani.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Dosya sanıklarından Mahmuz Oğuz Kazancı?”

ODATV.COM

Page 19: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

19

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Yok tanımam, bu Hizbu-t tahrircilerin arasında sanırım,

okumuştum.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Herhangi bir şekilde evet, evet.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Yok hiçbir irtibatım yoktur. Sadece Süleyman Solmaz’la başka

irtibat yok.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Şimdi sizin bugünkü duruşmaya başlarken bir

açıklamanız oldu. Telefon rehberinin burada dökümü de var. Telefon rehberindeki bazı dikkat çeken kayıtların açıklamasını

yaptınız ve buradan da anlaşılıyor ki bu telefon cihaz olarak benim sonradan aldığım bir cihazdır.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Abimden aldığım evet.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Abimden aldığınızı söylediniz, abiniziniz Süleyman

Solmaz’la, Mahmut Oğuz Kazancı’nın bir tanışıklığı, irtibatı var mıdır?”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Hayır, hayır efendim.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Ve irtibatı yoktur.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Kesinlikle yoktur.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Buradaki bacanak, anneanne kay… Bacanak,

kaynana1, kaynana2, eşim vesaire kayıtları tetkik edildiğinde, bu telefonun Mahmut Oğuz Kazancı’ya ait olduğu tespit edildi.

Yani bu telefon cihaz olarak eşim, kaynanam vesaire kayıtları dikkate alındığında Süleyman Solmaz’ın kardeşi Gamze

Solmaz ile evli olan Mahmut Oğuz Kazancı dosyamızın sanıklarından Mahmut Oğuz Kazancı’ya ait olduğu anlaşıldı. Bu

konuda bir bilginiz var mıdır?”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Yok, kesinlikle yok! Yani mümkün değil onlarla irtibatımızın

olması. Arz etmiştim bakınız, eşim yazıyor burada eşim ben evli değilim.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Tamam o yüzden biz bunu araştırdık. Evli olmadığınız

için ve eşim denilen kişinin Gamze Solmaz olduğu, kaynanam denilen kişinin Fatıma Solmaz olduğu.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Hı hı arz ediyorum. Bilemiyorum benden önce kullanan o mudur

telefonu.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Kayınpederi dediği kişinin Tuncer Solmaz olduğu,

bütün bu kayıtlara karşılık gelen kişinin de Gamze Solmaz’ın kocası olan Süleyman Solmaz’ın eniştesi olan dosyamız

sanıklarından Mahmut Oğuz Kazancı olduğu tespit edildi.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi:

Özese’nin Çelebi’yi sorguladığı bölümden bir bölümü şöyle aktaralım:

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese:

”Evet, evet hiçbir irtibatım yoktur. Yani şimdi gene bir komplo

teorisi üretmek istemiyorum ama yani bunlar sonradan yüklenmiş de olabilir. Bunlara alıştık biz zaten. En tehlikeli olan da bu

aslında, hukuksuzluğa alışmak çok tehlikelidir.”

ÖZESE DE SORDU

Yine aynı günkü duruşma tutanaklarından devam edelim. Çelebi’nin çapraz sorgusu devam ediyor. Bu sefer soruları davanın

bir diğer karar vericisi hakim Özese soruyor. Çelebi’den yine telefonundaki numaraları açıklaması isteniyor. Çelebi yine

durumu açıklayamıyor. Kısacası davada karar verecek iki hakim karşısında da şüpheli duruma düşüyor.

”Biraz önce meslektaşım Hakim Sedat Bey sordu: "Bu

Süleyman Solmaz’ın akrabası, akrabalarının bir eşinin telefon kaydınızda yer aldığı işte

ODATV.COM

Page 20: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

20

bacanak, kayın anneannem, kayın annem şeklinde.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Evet.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Sizin kullandığınız cep makinesinde, cep telefonu

makinesinde kayıtlı olan bir numaralardan bahsedildi.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Evet efendim.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ” Peki onların senin kullandığın cep telefonunda

bulunmasının sebebi nedir?”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Sebebini arz edeyim.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Yani dediniz ki: "Abim Volkan Çelebi bana verdi bu cep telefonunu."”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Volkan Çelebiye ait ona da sordum o öyle birini tanımıyor

kesinlikle efendim. Sizden istirhamım bu araştırmanın ne zaman yapıldığı yani yapıldı mı böyle bir araştırma resmi belgeler

nerededir. Ayrıca teknolojik imkanlara göre IMEI numarasını girdiğiniz de benim telefonuma giren sim kartların hepsi

çıkartılabiliyor efendim. Bu kişilerin benim telefonumu kullanıp kullanmadıkları çok net bir şekilde açığa çıkartılabilir.

Bizim bunlarla bir irtibatımız yoktur. Olası bir tezgahtır bu. Bunu çıkarmakta sizin görevinizdir ve bizde bunu bekleriz burda.

Mutlaka açığa çıkar bu. Biz gerekirse bekleriz ama.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Şimdi mahkeme heyeti uygun gördüğü takdirde

Volkan Çelebi’yi de tanık olarak dinler. Ona da sorarız. Bu konuda ben sizi bildiklerinizi sormak istiyorum.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi:” Evet efendim. Gördüğünüz gibi telefon hafızasında yer alıyor. Yani orda gösterdim. Sim kart

hafızasında öyle bir şey yok.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Evet.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Benimle onun arasında herhangi bir irtibat var mı, yok. Volkan

Çelebi’yle onun arasında var mı, yok. Bunlar araştırılmıştır mutlak her halde.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Süleyman Solmaz’ı tanıyor mu Volkan Çelebi?”

Sanık Mehmet Ali Çelebi:” Tanımaz efendim İstanbul’da o. Kimse tanımaz yani bunlar

muhtemelen.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Peki Volkan Çelebi, Volkan Çelebi’nin bu telefonu

kimden aldığının biliyor musunuz?”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Bir arkadaşından almış. Ben kendi telefonumu ona verdim. O

da kendi telefonunu bana verdi. Yani bu telefonun Mahmut Oğuz Kazancı tarafından kullanılması çok düşük bir ihtimal.

Yani olmaz denmez ama çok düşük, milyonda bir ihtimal. Bence o ihtimal de söz konusu değildir, burada telefonu alanlar

buraya bir takım numaralar eklemişlerdir bana göre yani kimseyi de zan altında bırakmak istemiyorum ama, bunun

araştırılmasını talep ediyorum sizden. Gerekli araştırmalar yapıldığı takdirde bunlarla hiçbir irtibatımızın olmadığı, abimin de

irtibatının olmadığı görülecektir. Yani yapabileceğimiz sadece teknik araştırmaların sonucunu beklemektir. Ama bunlarla

hiçbir irtibatımız yoktur bizim.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Şimdi bu cep telefonu yaklaşık bir sene kullandığınızı söylediniz.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Evet bir sene.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Bu süre içerisinde bu eşim işte bacanak, kayın

annem, gibi isimlere rastlamadınız mı?”

ODATV.COM

Page 21: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

21

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Şimdi benim telefonumun ayarı arz ettiğim gibi sim kart

telefonlarını gösterir şekildeymiş. Yani bende aslında.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Hep hep sim karttaki numaraları mı gördünüz hiç cep telefonu cihazında ki numaraları

görmediniz mi?”

Soruşturma böyle devam ediyor. Mehmet Ali Çelebi açıklayamadığı numaralarla hakkında karar verecek iki hakim nazarında

da şüpheli duruma düşüyor.

DAHA ÖNCE DE GÜNDEME GELDİ

Sadece bu kadar değil…

Aynı konu Çelebi’ye bu duruşmadan önce de soruldu. Örneğin yine telefondaki numaraların konuşulduğu 30 Eylül 2010

tarihli sorgudan kısa bir bölümü buraya alalım:

Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Yine bu aynı telefonun dökümünde telefon fihristinde,

bazı matbaaların ismi geçiyor; İlhan Bey Vakit Matbaa nedir bu, niçin kaydedildi?”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”İşte onlarda biraz önce arz ettiğim hususlarla ilgili efendim ben

bilmiyorum bunu. Yani benden önce kullananın kayıtları da çıkmış nasıl olduğunu anlamadım ama onlarla alakam yok ben o

fihristi açayım.”

Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Başka matbaa isimleri de var.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Yok onlarla bir ilgim yok demek ki benden önce kullanan bir

matbaacıymış diye yorumlayabiliriz.”

Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Matbaa Yasin veya Yeşil, Erkan Matbaa, Milli

Gazetede diye bir kaydınız var.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Çoğunu tanımıyorum yani, yok hiç alakam yoktur efendim.”

Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Peki siz telefonu devraldığında bunları silmediniz mi?”

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Benimkinde gözükmüyordu efendim. Yani gözükmüyor onlar.

Ama sonradan fihriste dikkat edip baktığımda, bana ait olmayan numaraları gördüm. Orada nasıl bir teknik konu var. Galiba

bunu danışmamız gerekiyor.”

Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Yani bu Nokia 66 70 nolu telefonun çözümünü

yapmışlar bunlar çıkıyor.”

Sanık Mehmet Ali Çelebi:

Sanırız anlaşıldı…

Ne demişti İstanbul Emniyet Müdürlüğü açıklamasında:

”Evet benim hattımda değil o galiba telefon hafızasında, benim

hattımda gözükmüyor onlar yani takar bakarsanız eğer varsa telefon burada olması lazım onlar gözükmez, o telefonda burada

olması lazım bakılabilir.”

EMNİYET GERÇEKLERİ SÖYLEMİYOR

“bu konu sanık aleyhinde sonuç doğuracak biçimde adli

işlemlerin hiçbir aşamasında değerlendirilmemiştir”. Emniyet Müdürlüğü "adli işlemleri" karakoldan ibaret sanıyor

olacak ki mahkemede yaşanan bu diyalogları görmemiş gibi yaptı.

Oysa onlarca örnekten yukarıda verdiklerimizde görüldüğü gibi, söz konusu telefonlar Çelebi aleyhine hakimler nazarında

açıkça şüphe yaratacak hale geldi. Konu mahkemede defalarca soruldu. Çelebi her seferinde söz konusu isimleri tanımadığını

ODATV.COM

Page 22: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

22

anlattı. Açıkçası Çelebi'nin kendisi de durumun vehametinin farkında değildi.

Kısacası İstanbul Emniyet Müdürlüğü yaptığı açıklamada kamuoyuna çok net olarak yanlış bilgi verdi, gerçekleri söylemedi.

Yaşanan skandalı örtmek adına yalan söyledi.

Barış Terkoğlu

Odatv.com

Bu haberde bizzat mahkemenin 4 Ekim 2010 tarihli oturumda İstanbul 13. Ağır Ceza

hâkimlerinin defalarca bu numaraları sorduğunu anlattım.

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Mahmuz Oğuz Kazancı tanır mısınız bu kişiyi?” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”İddianamede geçiyordu ama tanımam yani.” Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Dosya sanıklarından Mahmuz Oğuz Kazancı?” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Yok tanımam, bu Hizbu-t tahrircilerin arasında sanırım, okumuştum.” Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Herhangi bir şekilde evet, evet.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Yok hiçbir irtibatım yoktur. Sadece Süleyman Solmaz’la başka irtibat yok.” Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Şimdi sizin bugünkü duruşmaya başlarken bir açıklamanız oldu. Telefon rehberinin burada dökümü de var. Telefon rehberindeki bazı dikkat çeken kayıtların açıklamasını yaptınız ve buradan da anlaşılıyor ki bu telefon cihaz olarak benim sonradan aldığım bir cihazdır.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Abimden aldığım evet.” Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Abimden aldığınızı söylediniz, abiniziniz Süleyman Solmaz’la, Mahmut Oğuz Kazancı’nın bir tanışıklığı, irtibatı var mıdır?” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Hayır, hayır efendim.” Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Ve irtibatı yoktur.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Kesinlikle yoktur.” Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Buradaki bacanak, anneanne kay… Bacanak, kaynana1, kaynana2, eşim vesaire kayıtları tetkik edildiğinde, bu telefonun Mahmut Oğuz Kazancı’ya ait olduğu tespit edildi. Yani bu telefon cihaz olarak eşim, kaynanam vesaire kayıtları dikkate alındığında Süleyman Solmaz’ın kardeşi Gamze Solmaz ile evli olan Mahmut Oğuz Kazancı dosyamızın sanıklarından Mahmut Oğuz Kazancı’ya ait olduğu anlaşıldı. Bu konuda bir bilginiz var mıdır?” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Yok, kesinlikle yok! Yani mümkün değil onlarla irtibatımızın olması. Arz etmiştim bakınız, eşim yazıyor burada eşim ben evli değilim.” Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Tamam o yüzden biz bunu araştırdık. Evli olmadığınız için ve eşim denilen kişinin Gamze Solmaz olduğu, kaynanam denilen kişinin Fatıma Solmaz olduğu.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Hı hı arz ediyorum. Bilemiyorum benden önce kullanan o mudur telefonu.” Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu: ”Kayınpederi dediği kişinin Tuncer Solmaz olduğu, bütün bu kayıtlara karşılık gelen kişinin de Gamze Solmaz’ın kocası olan Süleyman Solmaz’ın eniştesi olan dosyamız sanıklarından Mahmut Oğuz Kazancı olduğu tespit edildi.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Evet, evet hiçbir irtibatım yoktur. Yani şimdi gene bir komplo teorisi üretmek istemiyorum ama yani bunlar sonradan yüklenmiş de olabilir. Bunlara alıştık biz zaten. En tehlikeli olan da bu aslında, hukuksuzluğa alışmak çok tehlikelidir.”

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Biraz önce meslektaşım Hakim Sedat Bey sordu: "Bu Süleyman Solmaz’ın akrabası, akrabalarının bir eşinin telefon kaydınızda yer aldığı işte bacanak, kayın anneannem, kayın annem şeklinde.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Evet.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Sizin kullandığınız cep makinesinde, cep telefonu makinesinde kayıtlı olan bir numaralardan bahsedildi.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Evet efendim.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ” Peki onların senin kullandığın cep telefonunda bulunmasının sebebi nedir?”

ODATV.COM

Page 23: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

23

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Sebebini arz edeyim.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Yani dediniz ki: "Abim Volkan Çelebi bana verdi bu cep telefonunu."” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Volkan Çelebiye ait ona da sordum o öyle birini tanımıyor kesinlikle efendim. Sizden istirhamım bu araştırmanın ne zaman yapıldığı yani yapıldı mı böyle bir araştırma resmi belgeler nerededir. Ayrıca teknolojik imkanlara göre IMEI numarasını girdiğiniz de benim telefonuma giren sim kartların hepsi çıkartılabiliyor efendim. Bu kişilerin benim telefonumu kullanıp kullanmadıkları çok net bir şekilde açığa çıkartılabilir. Bizim bunlarla bir irtibatımız yoktur. Olası bir tezgahtır bu. Bunu çıkarmakta sizin görevinizdir ve bizde bunu bekleriz burda. Mutlaka açığa çıkar bu. Biz gerekirse bekleriz ama.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Şimdi mahkeme heyeti uygun gördüğü takdirde Volkan Çelebi’yi de tanık olarak dinler. Ona da sorarız. Bu konuda ben sizi bildiklerinizi sormak istiyorum.” Sanık Mehmet Ali Çelebi:” Evet efendim. Gördüğünüz gibi telefon hafızasında yer alıyor. Yani orda gösterdim. Sim kart hafızasında öyle bir şey yok.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Evet.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Benimle onun arasında herhangi bir irtibat var mı, yok. Volkan Çelebi’yle onun arasında var mı, yok. Bunlar araştırılmıştır mutlak her halde.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Süleyman Solmaz’ı tanıyor mu Volkan Çelebi?” Sanık Mehmet Ali Çelebi:” Tanımaz efendim İstanbul’da o. Kimse tanımaz yani bunlar muhtemelen.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Peki Volkan Çelebi, Volkan Çelebi’nin bu telefonu kimden aldığının biliyor musunuz?” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Bir arkadaşından almış. Ben kendi telefonumu ona verdim. O da kendi telefonunu bana verdi. Yani bu telefonun Mahmut Oğuz Kazancı tarafından kullanılması çok düşük bir ihtimal. Yani olmaz denmez ama çok düşük, milyonda bir ihtimal. Bence o ihtimal de söz konusu değildir, burada telefonu alanlar buraya bir takım numaralar eklemişlerdir bana göre yani kimseyi de zan altında bırakmak istemiyorum ama, bunun araştırılmasını talep ediyorum sizden. Gerekli araştırmalar yapıldığı takdirde bunlarla hiçbir irtibatımızın olmadığı, abimin de irtibatının olmadığı görülecektir. Yani yapabileceğimiz sadece teknik araştırmaların sonucunu beklemektir. Ama bunlarla hiçbir irtibatımız yoktur bizim.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Şimdi bu cep telefonu yaklaşık bir sene kullandığınızı söylediniz.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Evet bir sene.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Bu süre içerisinde bu eşim işte bacanak, kayın annem, gibi isimlere rastlamadınız mı?” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Şimdi benim telefonumun ayarı arz ettiğim gibi sim kart telefonlarını gösterir şekildeymiş. Yani bende aslında.” Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese: ”Hep hep sim karttaki numaraları mı gördünüz hiç cep telefonu cihazında ki numaraları görmediniz mi?”

Yine yazımda 30 Eylül 2010 tarihindeki duruşmada da aynı konunun defalarca

Çelebi’ye sorulduğunu da yazdım.

Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Yine bu aynı telefonun dökümünde telefon fihristinde, bazı matbaaların ismi geçiyor; İlhan Bey Vakit Matbaa nedir bu, niçin kaydedildi?” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”İşte onlarda biraz önce arz ettiğim hususlarla ilgili efendim ben bilmiyorum bunu. Yani benden önce kullananın kayıtları da çıkmış nasıl olduğunu anlamadım ama onlarla alakam yok ben o fihristi açayım.” Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Başka matbaa isimleri de var.”

ODATV.COM

Page 24: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

24

Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Yok onlarla bir ilgim yok demek ki benden önce kullanan bir matbaacıymış diye yorumlayabiliriz.” Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Matbaa Yasin veya Yeşil, Erkan Matbaa, Milli Gazetede diye bir kaydınız var.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Çoğunu tanımıyorum yani, yok hiç alakam yoktur efendim.” Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Peki siz telefonu devraldığında bunları silmediniz mi?” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Benimkinde gözükmüyordu efendim. Yani gözükmüyor onlar. Ama sonradan fihriste dikkat edip baktığımda, bana ait olmayan numaraları gördüm. Orada nasıl bir teknik konu var. Galiba bunu danışmamız gerekiyor.” Üye Hâkim Hasan Hüseyin Özese: ”Yani bu Nokia 66 70 nolu telefonun çözümünü yapmışlar bunlar çıkıyor.” Sanık Mehmet Ali Çelebi: ”Evet benim hattımda değil o galiba telefon hafızasında, benim hattımda gözükmüyor onlar yani takar bakarsanız eğer varsa telefon burada olması lazım onlar gözükmez, o telefonda burada olması lazım bakılabilir.”

Çok açık bir gerçek ortaya çıkıyor ki İstanbul Emniyet Müdürlüğü adına bu

açıklamayı yazan kişi ya yalan söylüyor ya da mahkemenin kendisini “adli işlemlerin aşamaları” arasında kabul etmiyor. Polisten ibaret bir adliye hayal ediyor.

Peki bu metni kim yazmış? Ben soruşturduğumda yine “iftar müdürü” olan emniyet görevlisi olduğunu gördüm. Elbette kimsenin hesap sormak, soruşturma açmak aklına gelmedi.

ÖNCEKİ akşam gazeteden çıktım yoldayım, Ali Fuat Yılmazer aradı. İstanbul'un İstihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı. Cuma günü yazdığım yazı ile ilgili bilgi vermek için aramış. Hüseyin Çapkın'ın "Arayıp bilgilndirin" demesi üzerine... Hatırlayacaksınız bir teğmenin telefonuna Hizbuttahrir örgütü üyelerinin telefonları, Emniyet'teyken eklenmiş ve mahkeme bunu bilirkişiye tespit ettirmişti. Ben de buna değinmiş ve "Eğer bu doğruysa masum vatandaşlar tehlike altındadır. Evinizde otururken, hatta uyurken terör örgütleriyle bağlantılı hale getirilebilirsiniz. Bu konu en üst seviyede araştırılmalıdır" demiştim. Yılmazer bu konuda bilgi vermek için aramış. Söz konusu soruşturma iki ayrı birim tarafından yapılmış. Teğmenin Ergenekon bağlantısını Organize Suçlar, Hizbuttahrir yönünü ise Terörle Mücadele araştırmış. Yılmazer bunun bir karışıklık yaratmış olabileceğini söyledikten sonra sistemi anlattı. "Biz şüpheliler üzerinde ele geçirilen telefonlara dokunmayız. Bunları bilgisayara bağlar ve bütün bilgilerini aktarırız. Bir anlamda telefonun fotoğrafını çekeriz" dedi.

Gazetecileri Arıyor Efendim, bu kadarla da kalmadı. Nedense Ali Fuat Yılmazer, bu yazımın ardından ertesi gün gazetecilere telefon

ediyor.

Yılmazer: Görüşmeler kayıtlı, ne diye oraya numara yazalım Fatih Altaylı-Habertürk ODATV.C

OM

Page 25: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

25

Yılmazer'e göre hata burada oluşmuş olabilir. "Bilgisayara aktarılırken farklı dosyalar üst üste yazılmış olmalı. İki farklı telefonun kayıtları birlikte görünür olmuş. İnsan hatası diye düşünüyoruz" dedi. Çünkü telefonları açıp kurcalamak, telefon üzerinde çalışma yapmak kesinlikle yasakmış. Ancak bilgisayara aktarıldıktan sonra inceleme yapılması kuralmış. "Ben de önce öyle zannettim ama bilirkişi raporu farklı. Bu bilgiler telefona kaydedilmiş. Sanki telefonda bunlar mevcutmuş gibi bir hava yaratılmış" dedim. "Bunu biz de duyduk. Bu yüzden de mahkemeden incelenmek üzere telefonu istedik ancak adli emanette olduğunu söyleyip bize vermediler. Sonra bunu bilirkişiye yollamışlar. Bize yollasalardı işin aslını ortaya çıkarırdık. Gerçi telefonların hafızası kısıtlı ve geriye dönük taramalarda bilgisayarlar kadar çok bilgi vermiyor telefonlar, ama yine de inceleseydik bir şeyler bulurduk. Ama mahkeme bize vermedi" dedi. "Herhalde sizden kaynaklanan bir sorun olabileceğini düşündükleri için size değil bilirkişiye vermeyi tercih ettiler" dedim. "Bakın" dedi Yılmazer, "Burada bizim bir kötü niyetimiz olamaz. Çünkü bu telefon numaralarını oraya yazmanın ne bize, ne davaya, ne bizim iddialarımıza bir katkısı bir faydası var. Çünkü zaten söz konusu teğmen ile Hizbuttahrir örgütü arasındaki bağlantı sabit. Bunu kendi de söylüyor. Görüşmelerini, takiplerini inkâr etmiyor. Temas etmiş. Bununla ilgili zaten dinleme kayıtları var, görüşme kayıtları var. Yani o numaralar rehberde olmuş olmamış önemli değil. Görüşmüş ve bunları zaten kabul ediyor. İnkâr etmiyor. Öyleyken bunları niye yazalım oraya". "Evet görüştüm. Vatanseverlik adına görüştüm, diyor" dedim. "Evet aynen öyle. Madem vatanseverlik adına görüştü, takip etti. O zaman üstlerine bilgi verirsin. Kim olduğu belirsiz sivillere rapor vermek neyin nesi. Bu da mı vatanseverlik?" "Elbette değil. Olacak iş değil. Belli ki, birileri bu teğmenleri kandırmış, kullanmaya başlamış" dedim. "Kesinlikle" dedi, "İlerde Türk ordusunun üst kademelerine gelecek bu teğmenlerin TSK dışında birilerinin kontrolüne girmesi, başkalarından emir alması kabul edilebilir bir şey mi? Bizim derdimiz bunları ortaya koymak" dedi. "Peki" dedim "Ya bu numaraların telefona Emniyet'te yüklendiği ortaya çıkarsa ne yapacaksınz?" "Bakın bundan bizim bir çıkarımız olamaz. Bunlar delil olarak zaten ortaya koyulmamış. Görüşmeler var. Kayıtlar var. Bunlar zaten şüpheli tarafından da kabul ediliyor. İfadesinde de yer alıyor. Bunları yazmak için gerekçemiz yok. Ama yine de yazıldıysa, yani Emniyet içinden birisi bunu bilerek yaptıysa bunu en ağır şekilde cezalandırırız. Böyle bir şey kabul edilemez, hoş görülemez" dedi. Bakalım ne olacak ben de bekliyorum. Yazarım demiştim Birkaç hafta önce yine Fransa'ya kaçıp, yine Pireneler'de üç dört gün geçirdiğimi söylemiş "Onu da başka bir zaman anlatırız" demiştim ya. Pek çok okur mail'ler attı. "Anlat merak ettik" diye. Vallahi bilirsiniz gezi yazısı, turizm yazısı, yeme içme yazısı yazmayı pek sevmem. Daha doğrusu utanırım. Ama madem istediniz biraz anlatayım. Önce bir gece Paris'teydik. Otel Robouchon'un atölyesinde şahane bir yemek yedik. Sonra 4 gün boyunca Pirene Dağları'nın eteklerinde, Fransızların "Landes" dediği bölgede bir çiftlik evindeydim. Burası bir zamanlar Paris'e kadar yürüyen Arap-Berberi İslam ordularının geçtiği güzergâhın tam üzerinde. Dağlarda ise Türklerle aynı soydan geldiğine, daha doğrusu Hunlar zamanında Fransa'ya kadar gelip ilerleyen ve oraya yerleşen Türkler olduğuna inanılan Basklar yaşıyor. Hıristiyanların, Tapınak Şövalyeleri'nin de pek çok önemli sırrının bu bölgedeki eski yerleşimlerde, antik kilisilerde ve harabelerde gizli olduğuna inanılıyor. Bölgeyi ünlü yapan ise, bugün Fransız mutfağının en önemli unsurlarından biri olan "kaz ve ördek ciğerinin" yetiştiği en önemli yer olması. Kaz ciğeri konusunda Alsace daha önde olsa da, Landes toplamda "foie gras" (yağlı karaciğer) denilen bu üründe bir numara. Ünlü Labeyrie'nin üretim tesisleri de burada. Güneyde Pireneler, Batı'da Atlantik Okyanusu ile sınırlanmış bu güzel bölgede kızımla beraber, sevgili dostum Philippe'in 300 yıllık çiftliğinde kaldım. Pazardan alıveriş yaptık, okyanustan çıkmış balıkları alıp pişirdik, istiridyeleri yuttuk. Atlantik kıyısına gidip Dune'leri aşıp, yüzlerce metre genişlikteki kumsalda üç dört metrelik dalgaların sesini dinleyerek yürüdük. Ata bindik. Bahçe çapaladık, ağaç diktik. Ördek çiftliklerini gezdik. Ünlü Kraliçe Eugenie'nin sarayında, şimdi torunları tarafından işletilen restoranda inanılmaz yemekler yedik. Philippe'in kavından müthiş şaraplar içtik. Günde birkaç kez gazeteyle konuşmak ve bir ara oturup yazılarımı yazmak dışında hiç ama hiçbir şey

ODATV.COM

Page 26: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

26

yapmadım. Giderek büyüyen ve zamanın nasıl geçtiğini gözüme sokan kızımla dört gün boyunca aküleri boşalttık ya da şarj ettik. Hangisini isterseniz onu kabul edin. Bazen böyle kaçmak istiyor insan, insanlardan ve her şeyden. Siz de bazen yapın. Yakın veya uzak fark etmez. Yeter ki kendinizi ve sevdiklerinizi dinleyebileceğiniz bir yer olsun.

Yılmazer, Çelebi’nin telefonunun bilirkişi incelemesinden 5 saat önce neden açılıp bu

numaraların yüklendiğini açıklayacağına bakın ne diyor: “Teğmen ile Hizbü-t Tahrir arasındaki bağlantı sabit” Bir polis müdürü yargıda süren bir dava üzerine nasıl kanaat belirtir? Nasıl kendini

hakimlerin yerine koyar? Ayrıca Hanefi Avcı’nın gazetecilerle görüşmesi suç da neden Yılmazer’inki değil?

Bu haber sürecini 31 Ocak 2011 günü Çelebi’nin avukatlarının Fatih Altaylı’ya

gönderdiği açıklamayı haberleştirerek devam ettirdim.

ALİ FUAT YILMAZER HAKİM Mİ POLİS Mİ

Karakter boyutu :

31.01.2011 05:25

Habertürk yazarı Fatih Altaylı, dün köşesinde Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna Emniyet’te Hizbut-

tahrir örgütünden yargılanan bir kişinin numaralarının yüklenmesine ilişkin bir görüş yayınladı. Altaylı’nın

olayın soruşturulmasını isteyen görüşlerinin ardından İstanbul Emniyeti İstihbaret Dairesi Şube Müdürü

Ali Fuat Yılmazer aramış, kendisine Çelebi’nin telefonuna yanlışlıkla numaraların nasıl yüklendiğini

anlatmıştı. Altaylı, Yılmazer’in açıklamalarına köşesinde yer verdi.

ODATV.COM

Page 27: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

27

(http://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli/596333-yilmazer-gorusmeler-kayitli-ne-diye-oraya-numara-

yazalim)

Yılmazer, Çelebi’nin telefonunun Emniyet’te bilirkişiye gitmeden önce neden açıldığını açıklamadı. Yılmazer

ayrıca, ilk kez olay ortaya çıkmadan önce mahkemeden telefonu isteyerek incelemek istediklerini Fatih

Altaylı’ya söyledi.

Ali Fuat Yılmazer hakkında “Cemaatin İstanbul Polisi’ndeki Lideri Kim” haberimizi okumak için tıklayın

İşte Yılmazer’in bu açıklamalarına Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin avukatı Serkan Günel yanıt verdi. Günel,

Fatih Altaylı’ya bir mektup yazarak, Yılmazer’in açıklamalarının gerçeklikle bağdaşmadığı gibi, yargılamayı

etkilemeye çalıştığını da iddia etti.

İşte Çelebi’nin avukatlarının Fatih Altaylı’ya yolladığı o mektup:

İsth. Şube Müd. Ali Fuat YILMAZER’in AÇIKLAMALARINA CEVAPLARIMIZDIR

Sayın ALTAYLI,

Teğmen Mehmet Ali ÇELEBİ’nin avukatları olarak bugünkü yazınızın ardından sizlere konuyla ilgili ilave

açıklamalar yapma gereği ortaya çıkmıştır. Sorumlu Gazetecilik gereği tarafların görüşlerine yer vermeyi

düşünmenizi anlayışla karşılıyoruz. Ancak İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin ÇAPKIN’ın yönlendirmesiyle Ali

Fuat YILMAZER’in konuyla ilgili anlatımları gerçeği yansıtmamakla beraber devam etmekte olan yargılamayı

etkilemeye yönelik ifadeler içerdiği için ayrıca TCK’nın 288.maddesinde yer alan Adil Yargılamayı

Etkilemeye Teşebbüs suçunu da oluşturmaktadır.

Öncelikle unutulmamalıdır ki Emniyet Müdürlüğü bir ‘Yargılama Makamı’değildir. Emniyet Teşkilatı

Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca Emniyet Mensupları İçişleri Bakanlığı’na bağlı olmak kaydıyla sadece ve

sadece‘memleketin genel güvenlik ve asayiş’ işlerinden sorumludur. Ayrıca gene unutulmamalıdır ki mevcut

soruşturma (Ergenekon) CMK’nın 251. maddesi uyarınca ‘bizzat’ Özel Yetkili Savcılıkça yürütülmesi gereken

soruşturmalardandır. Dolayısıyla Ceza Muhakemesi Kanunu gereği zaten Müvekkil Teğmen Mehmet Ali

ÇELEBİ’ye (ve başka sanıklara) ait delillerin Emniyet görevlileri tarafından incelenmesi yetki gaspı sonucunu

doğuran ayrı bir suç yaratmaktadır.

Kamuoyunda Ergenekon olarak bilinen soruşturmaların en önemli yanlışı,Emniyet Teşkilatının hem teknik

takibi yapan, hem ev ve iş yerlerinde aramayı yapan, hem gözaltına aldıkları kişileri sorgulayan, hem delilleri

inceleyen, hem de iddianame yazar gibi fezleke yazan kurum olmasından kaynaklanmaktadır. Maalesef Savcılar

ve Hakimler bu süreçte sadece teknik takip ve arama kararlarına içeriğini bilmeden imza atan daha sonra ise

karşılarına emniyet görevlilerin getirdikleri bilgiler ile tutuklama yapan makamlar olarak yani teşbihte hata

olmaz ise Noterlik makamı konumuna getirilmektedir.

EMNİYET HALEN SUÇLUYOR

Yukarıda belirttiğimiz bu yanlışlığın yarattığı sonuç bugünlerde müvekkil Mehmet Ali ÇELEBİ’ye yapılanlar ile

ortaya çıkmıştır. Ancak biz tüm iyi niyetimizle bu olayın neticesinde Emniyet Müdürlüğünden sorumlular

hakkında idari işlem başlatılacağına dair bir irade açıklaması beklerken müvekkile yönelik suçlamalara devam

edildiğini üzüntüyle izliyoruz.

ODATV.COM

Page 28: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

28

Belirtmeliyiz ki bizim amacımız asla Türk Emniyet Teşkilatını karalamak onu halkın gözünden düşürmek

değildir. Biz bu davadaki avukatlık görevimizi hakkıyla yerine getirip müvekkilimizin masumiyetini ortaya

çıkarmak için çalışmaktayız. Ancak bu yolda müvekkilimize kim tarafından hukuk dışı davranıldıysa bunu

ortaya çıkarmak da bizim görevlerimizin başında gelmektedir.

Dolayısıyla şu an Emniyet Müdürlüğünden hem bizim hem de kamuoyunun beklentisi müvekkilimizin

telefonuna hangi Emniyet Görevlileri tarafından,kimin emriyle, neden yükleme yapıldığı sorularına cevap

vermesidir. Müvekkilimizin cep telefonuna yüklenen veriler konusunda bir suçlama yapılmadığı yolundaki

gerekçe hem gerçeği yansıtmamakta hem de bir mazeret olarak ileri sürülmesi bir hukuk devletine

yakışmamaktadır. Bu konudaki en can alıcı soru “mevcut deliller müvekkilimizin Hizbut-tahrir ile irtibatını

ortaya koyuyordu ise neden ek delil yaratma gereksinimi duyulmuştur?” sorusudur.

Müvekkilimize adli işlemlerin hiçbir aşamasında bu konuda suçlama yapılmadığı savı da gerçekleri

yansıtmamaktadır. Hem iddianamenin 130. sayfasında müvekkilimiz, Mahmut Oğuz KAZANCI ile irtibat

halinde sunulmuş hem de müvekkilin savunmasını takiben Mahkeme üyeleri tarafından, bu telefon numaraları

ile ilgili onlarca soru sorulmuş müvekkilin üzerine atılı şüphenin devamını sağlayan en önemli nedeni

bu ‘sonradan yüklenen numaralar’ oluşturmuştur.

HİZBUT-TAHRİR İLE GÖRÜŞME

Emniyet Müdür Yardımcısının telefon ile görüşmesi sırasında ve kimi medyada yer alan müvekkilimizin Hizbut-

Tahrir örgütü ile ilgili irtibatı savına gelince.

1- Müvekkilimiz iddia edilen örgüt üyelerinden tesadüfen taksisine bindiğiSüleyman SOLMAZ adlı kişi

dışında kimse ile ne yüzyüze ne de telefonda görüşmemiştir. Dolayısıyla Hizbut-tahrir üyeleriyle denmek

suretiyle çoğul eki kullanılmasını kesinlikle kabul edilemez.

2- Ayrıca iddia edilen Hizbut-tahrir örgütü üyeleri ifadesini özellikle kullanıyoruz çünkü Yargıtay kararı ile terör

örgütü olduğu tescil edilen bu örgütün üyesi olduğu iddia edilen ve müvekkilin irtibat kurduğu söylenen hiç

kimse şu an ‘tutuklu’ değildir. Dolayısıyla eğer ki bu kişi ve diğer kişiler örgüt üyesi değilse müvekkilimiz

işlenemez suçtan yargılanmaktadır. Yani bu bir anlamda su tabancasıyla adam öldürmeye teşebbüsten

tutuklanmaya benzetilebilir. Müvekkilimiz ise bu iddialar çerçevesinde tutukluluğunun 29. ayına girmiştir. 24

yaşında girdiği cezaevinde şu an 27 yaşından gün almaktadır.

3- Yukarıda belirttiğimiz gibi müvekkil irtibat kurduğu tek sözde örgüt üyesi Süleyman SOLMAZ

ile tesadüfen

4-

taksisine binerek karşılaşmıştır. Müvekkilin bu konuda kimseden emir aldığına ilişkin en ufak bir

kanıt da yoktur (Emniyet Müdürlüğü ve soruşturma savcılarının soyut iddiaları dışında). Müvekkilin taksisine

bindiği kişiyi önceden tahmin etmesi ve bu konuda birinden emir alması zaten hayatın olağan akışına aykırıdır.

Bu kişileri müvekkilimizin neden üstlerine değil de başkalarına bildirdiği savına gelince. Bu konu da çok

açıktır. Şöyle ki; kamu görevlisinin suçu bildirmeme suçu, suçtan emin olduğu anda başlar, yani bir başka

deyişle bu kişilerin Cumhuriyeti yıkmaya yönelik faaliyetlerinden emin olana kadar müvekkilin ilgili makamlara

şikayette bulunması ‘iftira’ suçunu oluşturabilir. Dolayısıyla müvekkil Süleyman SOLMAZ adlı kişinin

‘Cumhuriyet sayemizde 100. yılını göremeyecek’ sözlerinden şüphelenmiş örgüt hakkında bilgi alabilirim

düşüncesiyle kendini muhasebeci olarak tanıtmış ve cep telefonunu isteyerek yayınlarından edinmek istediğini

ODATV.COM

Page 29: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

29

belirtmiştir. Müvekkilin yoğun irtibat olarak değerlendiren bundan sonraki tüm irtibatları, Süleyman

SOLMAZ’dan dergi, kitap vs. birkaç dokuman almak için randevulaşması hususundan kaynaklanmaktadır.

İddianame içeriğinde yer alan görüşmelerden de açıkça görülmektedir ki her irticai yapılanma gibi Süleyman

SOLMAZ’da müvekkili ‘evde hocamız vaaz verecek’ diyerek ev toplantısına çağırmış, müvekkil ise TSK

Subayı olduğu için bu durumun sorun yaratabileceğini düşünerek Kızılay Meydanı’nda buluşmayı önermiştir. Bu

konuşmalardan bazılarında Süleyman SOLMAZ kontörü bittiği için başkasının telefonundan mesaj atmakta ve

mesajların sonuna Süleyman diye ekleyerek bunu belli etmektedir. Süleyman SOLMAZ’ın kontörü bittiğinde

kullandığı telefon Kurtça BEKTAŞ adlı kişiye aittir. İşte HTS raporlarına dayanılarak Kurtça BEKTAŞ adlı kişi

ile de bağlantılı gösterilmesinin nedeni de budur. Oysa hem müvekkil hem Kurtça BEKTAŞ müvekkil ile ne

telefonda ne yüzyüze hiç görüşmediğini ifadelerinde belirtmişlerdir görüştüklerine dair hiçbir somut delil de

bulunmamaktadır.

5- Sonuç olarak müvekkil Süleyman SOLMAZ’ın ısrarlarına rağmen evdeki toplantıya katılmamış dışarıda

Kızılay Meydanı’nda Süleyman SOLMAZ ile buluşup kendisinden örgüt yayınlarından oluşan dokümanları

edinmiştir. Bu durumun daha sonra kendisine okulunda veya başka bir yerde sorun yaratmasından çekindiği için

de bu buluşmayı bir teğmen arkadaşına fotoğraflatmıştır. İşte fotoğraflarla kanıtlanan irtibat şeklinde adlandırılan

durum da aslında bundan ibarettir. Yani müvekkilin kendisine sorun yaratmasın diye aldığı önlem müvekkilin

önüne kanıt diye sunulmuştur.

6- Bu dokümanları aldıktan sonra müvekkil o sıralar üzerlerinde hiçbir suç atılı olmayan kendi hallerinde emekli

bilgili insanlar olarak tanıdığı Kemal Aydın ve Neriman Aydın adlı kardeşlerin bu konulardaki deneyimlerine

güvenip söz konusu dokümanlarda suç olan bir husus olup olmadığına bakmaları için söz konusu dokümanları

kendilerine vermiştir. Müvekkilin daha sonraki irtibatları ise iddianame ve ek klasörlerden açıkça anlaşılacağı

üzere Süleyman SOLMAZ’ın müvekkilden kitap ve dergileri geri istemesinden kaynaklanmaktadır.

7- Müvekkil yeterli kanaate ulaşabilseydi bu bilgileri ilgili makamlara ya da üstlerine anlatıp önlem alınmasını

isteyecekti. Ancak hem müvekkil hem de söz konusu kişiler bu görüşmelerden birkaç hafta sonra gözaltına

alınmış ve tutuklanmıştır. Kaldı ki yukarıda da belirttiğimiz üzere şu an Hizbut-tahrir üyeliği isnat edilen kimse

tutuklu değildir ancak sözde örgüt üyesi –o da kanıtlandığı üzere sadece Süleyman SOLMAZ- ile irtibata

geçmesi nedeniyle örgüte sızmak iddiasıyla müvekkil 29 aydırtutukludur.

8- Müvekkilin tek başına neden böyle bir şey yapmak istediği tabii ki sorulabilir. Ancak sorgulanamaz! Kaldı ki

‘Türkiye Cumuriyeti 100. yılını göremeyecek diyen’ bir örgüt hakkında ilgili makamlara iletmek üzere bilgi

toplamak ne zamandan beri suç sayılmaktadır? Hele ki bunu savunmasında Türk Subayı olduğu için, Türk

Vatandaşı olduğu için ve Türk Genci olduğu için görevi olduğunu söyleyen bir kişi bu nedenle tutuklanmayı

Türk Ceza Kanunu’nun hangi maddesine göre hak etmektedir?

SAVUNMA MAHKEMEDE YAPILIR

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu açıklamaları Emniyet Teşkilatı için değil, siz değerli Gazeteci için yapmak

zorunda kaldığımızı duyumsadık. Sonuç olarak savunmanın asıl yapılacağı makam Duruşma Salonlarıdır ve

Mahkeme Heyetinin önüdür. Biz bekliyoruz ki hiçbir mazerete kaçmadan Emniyet Teşkilatı da bu delil

yüklemesinin sorumlularını bulup bir an önce nedenini açıklasın.

ODATV.COM

Page 30: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

30

Son olarak defalarca basında yer almasına rağmen gerek Emniyet Teşkilatının gerekse kurumu savunan Basın

Mensuplarının vazgeçmediği‘iki şüphelinin sim kart çözüm tutanakların karışmış olduğu gerekçesi’,

Mahkemeye gönderilmiş ve tarafımızdan da Basına ulaştırılan 15.12.2010 tarihli Bilirkişi raporundaki

müvekkilin telefonunun anlık görüntüleri karşısında gerçekliğini yitirmektedir. O raporda söz konusu numaralar

müvekkilin telefon rehberinin içerisinde açıkça görülmektedir ve bu numaralar müvekkil göz altına alındıktan

yani cep telefonu ile irtibatının kesilmesinden sonraki bir günde 1 dakika içerisinde müvekkilin telefonuna

yüklenmiştir. Ali Fuat YILMAZER’in ‘telefon bize gönderilseydi işin aslı ortaya çıkardı’ yönündeki

beyanlarının ise takdirini kamuoyuna ve siz değerli gazeteciye bırakmaktayız.

Av. Serkan GÜNEL

Mehmet Ali ÇELEBİ Müdafii

Odatv.com

Sayın Başkan; İddia makamının konuya ilişkin koyduğu 4. telefon haberi yayınladığım günü beni

arayarak “yazılanlara inanmadığını” hatta “yalan” olduğunu söyleyen bir kişinin konuşması. İnsanların böyle bir olaya inanmamasını anlayabiliyorum. Ancak savcının beni arayan birinin yazdıklarıma inanmadığını söylediği konuşmasını iddianameye taşımasını çaresizliğine bağlıyorum.

Keşke sanıkların telefonuna rehber yükleyenleri aklamaya çalışmak yerine vazifesini

yapıp olayı soruştursaydı. “Sehven” diyerek işin içinden çıkmasaydı. Nihayetinde ben haklı çıktım. Yazdıklarımın doğru olduğu anlaşıldı. Halen bu

fikirdeyim. Bir gün bu hukuksuzluğu yapanların ve ona ortak olanların da yargı önüne çıkarılacağına inanıyorum.

Telefon konuşmalarının üçte birinin sonucu olanlar sizin de gördüğünüz gibi haberler.

Benim bizzat takipçisi olduğum haberler. Bu haberlerden kısa süre sonra tutuklanmasaydım belki de bu süreci daha da

derinleştirecektim.

Bir önemli ayrıntıdan daha söz ederek bu olayı bitireyim. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi “İftar Müdürü” Ali Fuat Yılmazer gibi “suçu sabit”

kanısında değil ki Teğmen Çelebi’yi tutuksuz yargılama kararı verdi.

ODATV.COM

Page 31: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

31

Mustafa Dönmez’in Savunması Sayın Başkan, Biz gazeteciyiz. Haber kaynaklarımız vardır. Onlardan bilgi alırız, belge alırız, üzerine

çalışırız, haber yaparız. Savcılık makamı bizi başkaları ile karıştırıyor olabilir. Haber bizim içimize doğmaz. İstiareye yatarak bilgi edinmeyiz. Gerçek kişilerle, olaylarla ilgileniriz. Ergenekon Davası için de bu geçerli. İddianamenin 78. sayfasında bir telefon konuşmam ve nihayetinde ortaya çıkan bir

haber var. 6 Şubat 2010 tarihinde Ergenekon Davası sanıklarından Yarbay Mustafa Dönmez’in

avukatını arayarak kendisinden müvekkilinin savunmasını istiyorum. Kendisi de bana ulaştırıyor.

Dikkat edin savunma bizzat mahkeme dosyasına giren bir resmi belge. İddia

makamına göre ise suç dosyası. Tabii bu bakışa göre ben de şu anda savunma yaparak suç işlemeye devam ediyorum. Mustafa Dönmez’in savunmasını, yasadışı bir belgeyi değil savunmasını aldıktan

sonra haber değeri bulduğum noktaları yazıyorum. En önemlisi de savunmada yer alan videolar.

İlk videoda polisin bulduğu iddia edilen “datasheet” tipi bomba hakkında iki gün önce

ABD’lilerden eğitim aldıklarını bizzat polis söylüyor. İkinci videoda ABD’li eğitmenlerden “Abi” diye söz eden polis, bir başka polisle

çektikleri görüntüler için “youtube’a bizden önce atmayın” diyor. Üçüncü videoda ise kazıda görevli bir binbaşı ile bir başçavuşun konuşmaları var. İkili

arasında kazının yapıldığı 7 Ocak 2009 günü geçen konuşma, bombaların hiç ıslanmadığını, henüz kar görmediğini ortaya koyuyor. Askerler, gömülü malzemenin en çok iki gün önce gömüldüğü kanaatine varıyor.

ODATV.COM

Page 32: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

32

Ayrıca Dönmez’de bulunduğu polis raporunda belirtilen 472 adet merminin de aslında

bulunmadığını polisin yeni bir “sehven” vakası ile kabul ettiğini yazıyorum. Bu videoları kim çekmiş? Kolluk güçleri. Nereye göndermiş? Mahkemeye. Ne için? Mahkeme kanaat oluştursun diye. Mahkeme kamuoyuna açık mı? Evet. Bu belge ve bilgilere ulaşmak yasak mı? Hayır. Öyleyse bunu haber yapmak, daha çok insanın bilmesini sağlamak neden suç? Bu arada bu haber tarihin en öngörülü haberlerinden biridir. Zira haberin spotunda “Bu

videolar Ergenekon Davası’nın Kaderini Değiştirecek” yazıyordu. Birkaç saat sonra hepimizin kapısını polis çaldı, kaderimiz değişti.

Diğer Savunma Belgeleri Yine iddianamenin 78. sayfasında yer alan “Donanma Komutanlığı’na Balyoz

Belgeleri’ni Kim Koydu” başlıklı yazı Balyoz Davası sanıklarından birinin hazırladığı savunmadır. Yazı daha önce Kayseri’de Cemaat üyesi bir askerin, askeri emri çalarak sahte belge üretilmesini ele almaktadır. Nitekim 11 Şubat 2011 tarihinde Odatv’de meseleye ilişkin yazım yayınlandı.

ODATV.COM

Page 33: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

33

İşte TSK’daki cemaat örgütlenmesinin belgeleri 11.02.2011 12:04

Karakter boyutu :

Balyoz Davası kapsamında 6 Aralık 2010 tarihinde yapılan aramalarda, Gölcük’te bulunan Balyoz belgelerinde dikkat çeken bir nokta vardı. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan isimsiz ihbarla harekete geçen Savcı Fikret Seçen, aramayı ilk kez askeri görevlilerin de katılımıyla yaptırdı. Savcı Seçen’in kayıda aldırdığı arama görüntüleri TRT aracılığıyla medya organlarına dağıtıldı. Aramada 10 adet çöp torbasına doldurulan belgelerle, kamuoyuna verilen bir mesaj vardı. Bugüne kadar bulunan bilgi ve belgelerde hep polis suçlanıyor, sanıklar delillerin polis tarafından yaratıldığını iddia ediyorlardı. Buna ilişkin kanıtlar kimi zaman kamuoyunda da tartışıldı. Ancak Gölcük aramalarına askerlerin katılımı ve aramanın kameraya kaydedilmesi sanki bu iddiaları çürütüyordu. Nihayetinde donanmanın kalbine çeşitli belgeleri polisin sızarak koyması mantıklı değildi. Ancak yine de ortada bir soru işareti vardı. Gölcük belgelerine ilişkin askeri bilirkişi şu değerlendirmeyi yaptı: “Balyoz planlarıyla ilintili olduğu izlenimi veren toplam 144 dosya muhtemelen başka bir bilgisayardan kaydedildiği değerlendirilmiş ve manipülatif olarak nitelendirilmiştir”. Peki askeri bilirkişinin bir başka bilgisayardan kaydedildiğini iddia ettiği belgeler donanmanın bilgisayarlarına nasıl gidi? Tüm bu bilgilerden sonra, biz size ilk defa belgelerini göreceğiniz ilginç bir hikaye anlatalım. DOKÜMAN YÖNETİM SİSTEMİ Önce kısa bir not verelim… Hava Kuvvetleri’ne ait yazışmaların elektronik olarak kaydının tutulduğu resmi bir sistem var. DYS (Doküman Yönetim Sistemi) adındaki bu sistem adliyenin kullandığı UYAP sistemine benziyor. Sisteme kaydolan yazışmalar, böylece Hava Kuvvetleri’nin resmi yazışması haline geliyor. Söz konusu yazışmaları sisteme görevli askeri personel giriyor. Şimdi konumuza geri dönelim… TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin 110. Maddesi şöyle: “Erbaş ve erler izinli bulunduğu zamanlarda bütün dost ve düşman gözlerinin kendi üzerinde olduğunu düşünerek ve yalnız kendisinin değil, bütün milletine ve Silahlı Kuvvetlere ait onur ve haysiyeti kıracak hallerden ve yasak edilen şeyleri yapmaktan çekinmelidir”. Madde, askerlerin izinli oldukları dönemlerde askerlere yakışmayacak yerlerde bulunmalarını engellemeyi amaçlıyor. Söz konusu yönetmelik maddesi ile askerler uygunsuz yerlerden uzak tutuluyor. Er ve erbaşların girmesine men edilen yerler, bölgedeki askeri komutanlık ve emniyetin eşgüdümü ile tespit ediliyor. Yayınlanan emir ile sakıncalı yerler listesi askerlere duyuruluyor. KAYSERİ’DEKİ EMİR Söz konusu işleyiş kapsamında Hava Kuvvetleri Komutanlığı Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı , 31 Aralık 2008 tarihinde Garnizon Komutanı Tümgeneral Rıdvan Ulugüler imzasıyla bir emir yayınladı. Emirde “askeri personelin girmesinin sakıncalı olduğu yerler” konu edilirken, liste emrin eki olarak dağıtıma verildi. Söz konusu 5 maddelik yazışma şu şekildeydi:

ODATV.COM

Page 34: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

34

Ekte bulunan işletmeler incelendiğinde askerler için sakıncalı yerlerin listesinin çıkarıldığı görülüyordu. Örneğin Kayseri Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü’nün “turuncu bayrak” projesi kapsamında sertifika alan internet kafeler yasak kapsamı dışında tutulurken, bu sertifikayı almamış internet kafelere gidilmemesi isteniyordu. Er ve erbaşlara yine aynı listede bar, pavyon ve randevuevine girmek yasaklanıyordu (Listeyi söz konusu esnafı düşünerek yayınlamıyoruz). Söz konusu listenin Kayseri Emniyeti ile hazırlandığı bilgisi ise emrin ana sayfasında görülüyordu. EMİR DIŞARI SIZDI Ancak yukarıda fotoğrafı görülen söz konusu emir, birileri tarafından dışarı sızdırıldı. Emri sızdıranlar emir üzerinde bir oynama yaptılar. Yukarıda örneği görülen emrin 4. Maddesi yok edildi. Peki, nedir yok edilen 4. Madde: “Bu kapsamda İl emniyet Müdürlüğü ile yapılan koordine neticesinde; garnizon bölgesinde askeri personelin girmesinin sakıncalı olduğu yerler ilgi (c) emirle yayınlanmış olup son değişiklik ve güncellemeler yapılarak EK’te sunulmuştur.” Kısacası 4. Madde söz konusu “sakıncalı yerler” listesinin Emniyet Müdürlüğü ile beraber oluşturulduğunu ifade ederken; bu madde, üzerinde oynanan metinde ortadan kaldırıldı ve şu hale geldi:

ODATV.COM

Page 35: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

35

Nitekim bu sahte belge, bir ön metin yazılarak esnafa gönderildi. Esnafın bu şekilde fişlendiğinin anlatıldığı bildiride; Tümgeneral Rıdvan Ulugüler’in kanunsuz emir yayınladığı, yasaklamadığı esnaftan “avanta” aldığı, esnaf arasında ayrımcılık tohumları ektiği söylendi. İşletmecilerden söz konusu emrin Cumhurbaşkanı'na kadar şikayet edilmesi isteniyordu. Esnafa dağıtılan bildiri şöyleydi: ODATV.C

OM

Page 36: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

36

ARTIK KOMUTAN HEDEFTE Söz konusu eylem ile Tümgeneral Rıdvan Ulugüler, hedef haline geliyordu. Birileri tarafından Kayseri’de Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na dönük bir operasyon başlamıştı. Dışarı sızan ve üzerinde açıkça görüldüğü gibi oynanan emir önemli bir noktayı gösteriyordu. Tümgeneral Ulugüler’in imzası artık söz konusu operasyonu yapanların eline geçmişti. Olay bu kadar ile kalmadı… 2 Mart 2009 tarihinde söz konusu DYS sistemine bir emir girdi. Söz konusu emrin konusu Ergenekon Davası sanığı Albay Cengiz Köylü’ye yapılacak yardım organizasyonu idi. Söz konusu emrin 3. Maddesi şöyleydi: “Yıllarca iç hizmet kanun ve yönetmeliği başta olmak üzere tüm kanun, yönetmelik, yönerge ve emirler doğrultusunda ve mutlak itaat bilinciyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hizmet etmiş Hv.Per.Alb.Cengiz Köylü silah arkadaşlarının yardımına ihtiyaç duymaktadır.” 4. maddede ise: “Hv.Per.Alb.Cengiz Köylü’ye yapılacak yardım aynı zamanda silah ve kader arkadaşlığının dost ve düşman herkese en güzel göstergesi olacaktır. Tüm personelin gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum.”

ODATV.COM

Page 37: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

37

Daha çok hatıra defterine yazılmış gibi duran üslup bir yana Tümgeneral Rıdvan Ulugüler imzalı emir gerçek bir askeri emir değildi. Birileri, bu sefer askeri belge ile oynayıp yaymakla kalmamış, bizzat emri DYS sistemine kadar sokarak, resmi bir görünüm kazandırdı. İşte olaylar bundan sonra patladı. CEMAAT ÜYESİ YAKALANDI Bilgisayar sisteminde emri yükleyenler belirlendi. Emri yükleyen isim Astsb.Çvş.Ali BALTA idi. Balta, verdiği ifadede adı kamuoyunca bilinen bir cemaate mensup olduğunu, TSK’ya ilişkin belge ve bilgileri kendisi ile irtibat halindeki sivil isimlere ulaştırdığını itiraf etti. Söz konusu sivil isimler ise Ersin ŞAFAK, Erkan Yener ŞİMŞEK, Atilla DAĞLIOĞLU ve Yakup ERGİŞİ idi. Adı geçen sivil kişiler Balta ile irtibat halinde ettikleri resmi belgeyi kullanarak sahte belge üretmiş ve söz konusu belgeyi ise Balta’dan Hava Kuvvetleri’nin DYS sistemine yükleyerek resmileştirmesini istemişlerdi. Böylece Ergenekon Davası sanıkları resmen askerler tarafından korunuyor olacaktı. Ancak Balta’nın yakalanması Ulugüler’e yapılan yeni komployu başlamadan ortaya çıkardı. Ordudaki köstebek ile temas halinde olan 4 sivil şahıs ise 11 Mart günü yurtdışına kaçtı. Balta’nın ifadesinde cemaat ile ilişkisine dair verdiği ayrıntılar bir başka yazının konusu. JANDARMA KRİMİNAL RAPORU Nitekim Ulugüler’e bizzat görevli personelin yardımı ile yapılan komplo Jandarma Kriminal Dairesi tarafından da belgelendi. Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı’nda 18-19 Mart tarihinde yapılan kriminal incelemede, Hava Kuvvetleri’nden sızan ilk belgenin bazı bölümlerinde oynamalar yapılarak diğer belgenin üretildiği anlaşıldı. Verilen raporda Ulugüler’İn imzasının daha sonra Cengiz Köylü’ye yardım emri ile üretilen belge için de

ODATV.COM

Page 38: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

38

kullanıldığı ortaya çıktı. Zira imzalar oransal olarak aynı boyuta getirildiğinde iki imza tamamen birbiri ile çakışık çıkıyordu. Aynı elin, aynı imzayı, aynı oranlarla, tamamen aynı şekilde atması imkansızdı. Bu durum Ulugüler’in imzasını ele geçirenlerin imzayı kopyalayarak pek çok belge ürettiğini gösteriyordu.

Jandarma Kriminal Dairesi’nin raporunun ilgili bölümü İŞTE İMZA İNCELEMESİ Söz konusu rapordan küçük bir bölümü aktararak sahte belgelerin nasıl üretildiğini de ortaya koyalım:

ODATV.COM

Page 39: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

39

Görüldüğü gibi bir askeri belge üzerinde oynama yapılarak bir başka belge üretilebiliyordu.

ODATV.COM

Page 40: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

40

Yine eldeki imza kopyalanarak istenilen belgelerin altına yapıştırılabiliyordu. Böylece istenen belge kolayca üretiliyordu. Üstelik üretilen belge ordunun en güvenli, şifreli yazışma sistemine kaydedilebiliyordu. Şimdi en başa dönerek tabloya yeniden bakalım… Savcı Fikret Seçen, aldığı isimsiz ihbardan emin olarak Donanma Komutanlığı’nda 6 Aralık 2010 tarihinde arama düzenledi. Aramalarda bulunması beklenen Balyoz Davası ile ilişkili olan belgeler idi. Nihayetinde bulunduğu da iddia edildi. Öyleyse başa dönüp sorumuzu soralım. Gölcük’teki bilgisayarlara, askeri bilirkişi raporunda iddia edildiği söz konusu belgeler donanma bilgisayarları dışında hazırlanarak taşındı ise, sorulacak soru şu değil mi: “Söz konusu belgeleri donanma bilgisayarlarına kim yerleştirdi?” Barış Terkoğlu Odatv.com

ODATV.COM

Page 41: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

41

Aynı sayfadaki “Okuyunuz.ppt” ve “İhbar Şüpheler.ppt” dosyaları Poyrazköy Davası’na ilişkin savunmalardır. Bunları arşivlemek suç değildir. Burada ilginç olan sanıkların savunmalarını “delillerin komplo olduğu yönünde iddiaları içeren toplumu yanlış bilgilendirme içerikli satırlara yer verildiği görülmüştür” yönünde savcının ifadesidir. Sonuçta süren bir dava var. O davada sanıklar savunma yapıyor. Savcının o savunmaya dair görüşlerini bizim iddianamede açıklaması ve kesin kanaat belirtmesi yargılamaya müdahale anlamına gelmektedir.

Karakter boyutu :

Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu Nedir İddianamenin 79. sayfasında yine dava avukatlarından biriyle yapılmış konuşmam suç

sayılmış. Bu konuşma da yine aynı gün cemaat medyasında Ergenekon Davası hakkında yayınlanan bir haber üzerine yapılıyor.

İddia makamının bunu suç unsuru saymasından anlıyoruz ki cemaatin konu üzerine

istediğini yazması serbest. Ama Odatv’nin davanın avukatı ile konuşarak meselenin aslını yazması suç.

ATAKURTLAR CUMHURİYET ORDUSU NEDİR Yandaş medya bu masala ancak şakirtleri inandırır 06.02.2011 19:21

Bugün cemaat medyasında ilginç bir haber yer aldı. Öne sürdükleri iddiaya göre 2009 yılında bir kaza sonucu ölen BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini Ergenekon düşürmüştü. Cemaat medyası buna kanıt olarak Ergenekon Davası sanığı Erol Ölmez’in ifadelerini gösterdi. Silivri Cumhuriyet Savcısı Nejat Çakır, Ergenekon sanığı Erol Ölmez'in, Muhsin Yazıcıoğlu'nun 'suikast' sonucu hayatını kaybettiği yönündeki iddialarına yönelik açıklamalarının ardından tanık sıfatıyla ifadesini aldı. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı da Erol Ölmez'in tanık ifadesini, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili soruşturmayı yürüten Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. İşte yandaş medyanın dayanağı bu söz konusu ifade idi. ATAKURTLAR CUMHURİYET ORDUSU Erol Ölmez, 1990’lı yıllardan başlayarak devletin bütün sırlarını bildiğini, yaşanan bütün gizli olayların şahidi olduğunu anlattığı ifadesinde, “Aslında 1998 yılından beri Ergenekon adlı bir oluşumun var olduğu doğrudur. Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu Ergenekon'un sağ kanadını oluşturmaktadır. Bu özel birimin içinde istihbarat ve silahlı eğitim görmüş tetikçiler mevcuttur. Ben Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu liderliğini yaptım. Bu da tutuklandığım ana kadar devam etmekte idi. Bundan dolayı Türkiye'de yaşanmış bir çok gerçekleri ve üstü örtülü dosyalara bire bir şahidim. Bunlar hakkında da geçici bir süre bilgi vermek istemiyorum” dedi. Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu liderliğini yaptığını söyleyen Erol Ölmez aynı ifadesinde Yazıcıoğlu’nun susturulması toplantısına katıldığını ancak toplantıdaki isimleri söylemek istemediğini de söyledi. BİLİYORUM AMA SÖYLEMİYORUM İlginç bir ifade… Savcı, Yazıcıoğlu hakkında konuşması için Ölmez’i çağırıyor. Ancak Ölmez, suikasti bildiğini ancak isim vermek istemediğini söylüyor. Savcı da “peki” diyor. Ölmez savcılıktan çıkıp gidiyor. Şimdi size Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu Komutanı olarak yandaş medyada yer bulan Erol Ölmez’in yine yandaş medyada yer alan ve ordu komutanı olduğunu gösteren fotoğrafı sunalım… Yandaş medyada yer alan “Komutan” Ölmez’in kıyafetini araştırdığınızda böyle bir askeri üniformanın TSK’da olmadığı görülüyor. Sol omzunda 3, sağ omzunda 5 yıldızlı ve siyah bereli bir kıyafet sisteminin orduda hangi rütbenin kullandığına ilişkin araştırmamız da karşılıksız kaldı. Yandaş medyanın Ölmez’in asker olduğuna delil olarak sunduğu kıyafeti, herhalde Ölmez’in “hür general” olduğunu gösteriyor. KUVAYI MİLLİYE DERNEĞİ Şaka bir yana Ölmez’in sol tarafında bir bayrak dikkat çekiyor. Bayrağın ne olduğunu anlatmadan önce bir video yayınlayalım: Video, Kuvayı Milliye Derneği’nin meşhur yemin törenini gösteriyor. Masada ve etrafta Ölmez’in sol yanındaki bayrağın aynısını görüyorsunuz. Buradan anlıyoruz ki bayrak Kuvayı Milliye Derneği’nin bayrağı. Derneğin milliyetçi simgeleri

ODATV.COM

Page 42: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

42

kullanan kriminal kişilerden oluştuğu daha önce defalarca basında yer aldı. Zira aynı kıyafetle, aynı bayrak altında değişik kimselerin pozlarına ulaşabiliyorsunuz. Fotoğrafların dernek binasında çekildiği anlaşılıyor. Devam edelim… KİM BU EROL ÖLMEZ Peki kimdir bu Erol Ölmez? Ergenekon Davası’nın tutuksuz sanığı Ölmez, Ergenekon Davaları’nda anlattığına göre çeşitli dizilerin setlerinde getir götür işleri yapan, geçim derdiyle uğraşan bir yurttaşımız. Söylediğine göre kendisine “Kuzey Rüzgarı" ve "Annem" dizilerinde figüranlık bile yaptırılmış. Kibar bir dille söyleyecek olursa Ölmez şahsına münhasır bir tip. Konuştuğu zaman pek çok kişinin yüzünü güldürüyor. Ergenekon Davası’nın 60. Ve 61. Duruşmasında söz alan Ölmez, o duruşmada da ilginç açıklamalar yapmıştı. Zaman Gazetesi’nin 8 Mart 2009 tarihli haberine göre Ergenekon, Ölmez’i İsmailağa cemaatine sızmakla görevlendirmişti. Peki nasıl sızacaktı Ölmez? Cevabını Zaman Gazetesi’nden verelim: “Çarşamba semtindeki gözlemlerini detaylı şekilde anlatan Ölmez için yapılan plan şöyleydi. Ölmez, Çarşamba'da cemaate yakın bir ailenin kızıyla evlenecek. Aynı dava tutuklu Kuvayı Milliye 1919 Derneği'nden arkadaşı Kahraman Şahin'in anlattıkları bu plan hakkında bilgi veriyor: ‘Erol Ölmez, Çarşamba'da temiz kapalı bir bayan ile evlenmek istiyordu. Bunun için Çarşamba'ya gidiyordu.’” İLLE DE TÜRBANLI İSTİYOR Cemaatin iddiasına göre Ergenekon gibi her şeye kadir olan örgüt, Alevi olduğunu söyleyen Ölmez’i İsmailağa’ya sızmakla görevlendirmişti. Giriş yolu da cemaatten bir kızla evlenmekti. Ancak Zaman’ın iddiasına göre Alevi Ölmez, “ille de kapalı bir bayan” diye tutturmuştu. Zaman’ın da kafası karışmış olacak olayı şu şekilde anlattı: “Savunmasında laikliği korumak için Cumhuriyet mitinglerine katıldığını anlatan ve Alevi olduğunu açıklayan Ölmez, her nedense kapalı bir bayanla evlenmek istiyordu. Zaman içinde Ölmez, Çarşamba'ya yerleştikten sonra bir butik dükkanında çalışan tesettürlü bir bayanla tanışır. Ve onunla gezip dolaşmaya başlar. Bu durumu Ölmez mahkemede şöyle anlatmayı tercih etti: ‘Hoş bir bayandı. Onunla tanıştım. Hatta bir süre birlikte dolaştık. Evlenmeye karar verdik. Araya tanıdıklar koyduk. Babası beni çağırdı. Tam evleniyorduk ki bu operasyon başladı. Artık bu düşüncemi herhalde gerçekleştiremem.’” Bu kadar da değil… ÇALIŞTIĞI ŞİRKETLERİN OFİSİNDE Milletvekillerinin katıldığı toplantılarda 10 milyon TL alarak Yazıcıoğlu’na suikast işini üstlendiklerini söyleyen Ölmez, nerede yaşıyor ne yapıyor dersiniz. Ölmez çalıştığı şirketlerin ofisinde yatıp kalkıyor. Davayı takip edenlerin gözleriyle gördüğü gibi Ölmez, ileri derecede bir şizofren. Sürekli hikayeler anlatıyor. Akli dengesinin yerinde olmadığını kendisi de söyleyen Ölmez, defalarca Adli Tıp Kurumu’na gönderilmeyi istedi ise de hakimler nedense bunu yapmadı. Yandaş medya Ölmez’in her hikayesiyle fırtınalar koparmayı seviyor çünkü. GİZLİ MEKTUP Size davada Ölmez ile ilgili komik bir durumu daha söyleyelim. Erol Ölmez, el yazısıyla önemli açıklamalarının bulunduğu 100 sayfalık bir mektup kaleme alıyor. Bu açıklamayı bir zarfa koyuyor. Alıcı kısmına Hürriyet Gazetesi, gönderen kısmına ise X yazıyor. Zarf açılıp bakıldığında el yazısıyla yazılan sayfaların arka tarafında Erol Ölmez yazıyor. Kısacası Ölmez isimsiz bir açıklama yaptığını bile unutuyor. Ölmez gönderdiği isimsiz açıklamada ise kendisinin aslında görüldüğü gibi çaycı olmadığını, Ergenekon’un tetikçisi olduğunu söylerken, Türkiye’de işlenmiş cinayetlerin çoğunu kendisinin işlediğini, Ergenekon örgütünün çok zengin olduğunu, kasasında en az 20 milyar dolar bulunduğunu, Fransa’da 500 milyon dolar tutulduğunu, İtalya’da Abdullah Öcalan’ı kendisinin öldürmeyi planladığını, 2000 yılında Avrupa istihbarat sorumlusu olduğunu, mahzenlerde 2 milyar dolarlık silah saklandığını, Abdullah Gül ile Fethullah Gülen arasında gizli bir anlaşma olduğunu vb. yazdı. İyice kafanız karıştı değil mi? Kısacası Ergenekon Davası artık akıllı insanların bile anlayamayacağı bir dava haline geldi. Davada adı zaman zaman gündeme gelen meczuplar kimsenin anlayamadığı itiraflarda bulunuyorlar, yandaş medya da “işte Ergenekon” diyerek bu açıklamaları veriyor. Herkes durumun farkında olacak ki bütün cinayetleri işlediğini, Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu komutanı olduğunu söyleyen Ölmez serbest, örgüt adına gazetecilik yaptığı iddiasıyla suçlanan Mustafa Balbay tutuklu. Anlayabilene aşk olsun… Barış Terkoğlu Odatv.com

Bakınız, 6 Şubat 2011 tarihinde cemaat medyasında bir haber yayınlandı. Habere göre

Ergenekon Davası sanığı Erol Ölmez, Muhsin Yazıcıoğlu’nun geçirdiği kazayı aydınlatacak açıklamalar yapmış, meselenin Ergenekon bağlantısı ortaya çıkmıştı.

Neler anlatmıyordu ki Erol Ölmez? 1990’lı yıllardan başlayarak devletin bütün sırlarını bildiğini, yaşanan bütün gizli

olayların şahidi olduğunu söylüyordu. Ergenekon Örgütü’nün sağ kanadını oluşturan Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu diye bir ordunun var olduğunu kendisinin de bu ordunun

ODATV.COM

Page 43: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

43

başkomutanı olduğunu söylüyordu. Ölmez, Yazıcıoğlu’na suikast kararı alınan toplantıda bulunduğunu da anlatıyordu. Savcının “kimler vardı toplantıda” sorusuna gelince “geçici bir süre bilgi vermek istemiyorum” yanıtını veriyordu. Erol Ölmez, bu ifadenin ardından savcının yanından elini kolunu sallayarak ayrılıyordu.

Cemaat medyasında Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu Komutanı Ölmez’in yayınlanan

fotoğrafı şöyleydi:

Fotoğrafta Ölmez’in sol omzunda 3, sağ omzunda 5 yıldız olmasına dikkat çekiyorum. Cemaat gazetesinden noktasına dokunmadan aktarıyorum: “Çarşamba semtindeki gözlemlerini detaylı şekilde anlatan Ölmez için yapılan plan

şöyleydi. Ölmez, Çarşamba’da cemaate yakın bir ailenin kızıyla evlenecek.” Gazeteye göre Ölmez bu şekilde İsmailağa Cemaati’ne sızacak. Ergenekon, Atakurtlar

Ordusunun komutanını bir kızla evlenerek cemaate sızması için görevlendirmiş. Yine savcılığa yakın bu gazeteden aktarıyorum: “Savunmasında laikliği korumak için Cumhuriyet mitinglerine katıldığını anlatan ve

Alevi olduğunu açıklayan Ölmez, her nedense kapalı bir bayanla evlenmek istiyordu.” Cemaat gazetesi Ölmez’in idealindeki bayanla tanıştıktan sonra yaşananları şöyle anlatıyor: “Hoş bir bayandı. Onunla tanıştım. Hatta bir süre birlikte dolaştık. Evlenmeye karar

verdik. Araya tanıdıklar koyduk. Babası beni çağırdı. Tam evleniyorduk ki operasyon başladı. Artık bu düşüncemi herhalde gerçekleştiremem.”

ODATV.COM

Page 44: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

44

Sayın Başkan, sonuçta Türkiye’de en çok satış yaptığını iddia eden, savcılığa yakın bir

cemaat gazetesi Yazıcıoğlu’nu Ergenekon’un öldürdüğünü söz konusu şahsın ifadelerine dayanarak büyük puntolarla haberleştiriyor. Üstelik açıklamaları yapan şahıs, 1990’lar boyunca tüm cinayetlerin tanığı olduğunu söylüyor.

Eğer doğruysa çok önemli bir haber değil mi? Bu açıklamaların üstüne gitmek

gerekmez mi? Eğer bu iddialar doğruysa Erol Ölmez’in neden serbest olduğunun yanıtını iddia makamının vermesi gerekmez mi? Sanırım artık bu gazetelerde yazanların yalan olduğunu herkes kanıksamış olacak ne bu haberleri konuşan var ne de soruşturan. Bir tür medya ilüzyonu ile karşı karşıyayız.

Ben aynı gün sanırım hata edip yazılanları ciddiye alıp davanın avukatlarından birini arayarak iddiaları soruşturdum. Ölmez’in davada yaptığı açıklamaları istedim. Cemaat medyasında yer alan iddiaların yanına bunları ekledim.

Çok uzatmayayım, Ölmez, davada kendisini defalarca ileri derecede psikolojik

sorunları olduğunu söyleyen, çeşitli dizilerde figüranlık, getir-götür işleri yapan bir yurttaşımız. Gününde olduğunda son 20 yıldır işlenen tüm cinayetleri kendisinin işlediğini de anlatıyor, Avrupa İstihbarat Sorumlusu olduğunu da. Kısacası şahsına münhasır bir yurttaşımız.

Nitekim hem Ergenekon Davası’na bakan mahkeme hem de Yazıcıoğlu iddiaları

nedeniyle Silivri Cumhuriyet Savcılığı bütün anlattıklarına rağmen Ölmez’i serbest bıraktı. Şimdi burada iddia makamına göre cemaat gazetesinin haberinde bir sorun yok. Benim

haber üzerine yaptığım araştırma ve yazı iddianamede suç sayılıyor. Haberi yaparken avukatlara haberin kahramanını sormam gazetecilik faaliyeti kabul edilmiyor.

Bence Odatv’de yazdığım ve 7. ek klasörün 182-185 sayfaları arasında bulunan

yazımın son cümlesi bu davada geldiğimiz son noktayı özetliyor: “Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu komutanı olduğunu söyleyen Ölmez serbest, örgüt

adına gazetecilik yaptığı iddiasıyla suçlanan Mustafa Balbay tutuklu.”

Bakınız, bundan 4 yıl önce kamuoyunun büyük kısmı bu davayı devlet adına yasadışı işlere karışan insanların yargılanacağı bir fırsat olarak görüyordu. Bugün basına da yansıyan

Ergenekon Haberciliği Sayın Başkan, Tam yeri ve zamanı olduğuna inandığım için söylüyorum.

ODATV.COM

Page 45: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

45

pek çok anket gösteriyor ki artık çoğunluk muhalefetin bastırılması amacıyla sürdürülen bir dava olduğunu düşünüyor. Davalar inandırıcılığını kaybetti.

Burada tarihi hatayı inanın biz yapmadık. Kim yaptı? Faili meçhul cinayetleri, kamu görevini çeteleşmek amacıyla kullananları soruşturmak

yerine iktidara karşı yazan gazetecileri, akademisyenleri, aydınları tutuklayanlar yaptı. Karanlık odaklarla hesaplaşmak yerine, siyasi amaçlarla bu davayı kullananlar yaptı. Dürüstlüğü ve fedakarlığı ile bilinen kamu görevlilerini bir tasfiye uğruna bu davalarda sanık haline getirenler yaptı. Artık şüpheliden delile gitmeyi geçiyorum, gerekli delili kendi elleriyle üretenler yaptı. Ve bizi de ilgilendiren kısmı, bu davaya yandaş olmak adına hiçbir delil, ilgi, hatta düşünce olmadan her türlü gelişmeye “Ergenekon” diye isim takan kimi gazeteciler yaptı.

Yüzlerce hatta binlerce örnek gösterilebilir. İddianame eklerinde var. Banka iflaslarını, Tophane’de içki içenleri tartaklayanları, madenlerde yaşanan grizu

patlamalarını, Keçiören’de büfeciyi dövenleri, Reşadiye’deki PKK saldırısını Ergenekon’a hiçbir delil olmadan bağlayan hükümet ve cemaat yanlısı kimseler yaptı.

Hatta operasyonu destekleyen bir gazete Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” romanındaki

Raskolnikov karakterinin Ergenekoncu olduğunu yazacaktı. Düşüncem odur ki eğer iddia makamı bu davaya olan inancın nasıl ortadan kalktığını

sorguluyorsa suçu yazdıklarını delillere, raporlara, tutanaklara ve en önemlisi eleştirel akla dayandıran Odatv’de değil, başka yerde aramalı.

Kurulduktan kısa süre sonra Odatv’de çalışmaya başladım. Bugüne kadar bir tane haberimizin bile hiyerarşik bir yapı içinde oluşturulmadığına eminim. Bu belgeler çok meşru bir faaliyeti gayrı meşru hale getirmek, birbirleriyle hiçbir irtibatı olmayan insanları birlikteymiş gibi göstermek amacıyla oluşturulmuş belgelerdir. Haber yapmak, kitap yazmak gibi faaliyetlerin en radikal fikirleri savunsa dahi bu belgelere ihtiyacı mı var? Hepimizin tek tek birikimi ile kıyaslanamayacak kadar ilkel bir dille ve içerikle yazılmış bu sözde belgeleri hayatımda hiç görmediğim gibi, Odatv faaliyeti ile ilgisinin olmadığına eminim. Bunu teknik olarak da göstereceğiz.

DİJİTAL VERİLER

ODATV.COM

Page 46: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

46

Sadece şunları hatırlatmak isterim:

- Bilmem farkında mısınız? Son dönemde İstanbul Ağır Ceza Mahkemeleri’nde görülen terör davalarında delillerin neredeyse tamamı dijital verilerden oluşuyor, bu size de garip gelmiyor mu?

- Dijital verilerin delil değerinin sınırlarını göstermek için size ilginç bir görüntü sunayım:

DOSYA

İddianamenin kendisini gördüğünüz gibi ben, tutuklanmadan bir gün önce yazmışım görünüyor.

Bir dosyayı istediğiniz tarih ve yazara götürmek çok basit bir iş. Geriye bunu hedefteki kişinin bilgisayarına göndermek kalıyor. Elinde devletin imkanlarını bulunduranların bunu yapması hiç zor değil.

- Bu dijital verilerden sadece birinden bir paragraf okuyarak davanın anlamsızlığını göstereceğim. Bakın “Bilinçlendirme” adı verilen sözde belgede ne yazıyor:

“İleri teknoloji kullanılarak sahte belgeler hazırlanıyor. Teknolojiyi çok iyi kullanan yabancı istihbarat örgütlerinden destek almadan ülkemizdeki irticai grupların bu tip belgeleri üretmeleri beklenemez. Vatansever tüm halkımız davalarla ilgili tüm belgeleri ve iddianameleri okuyarak hata ve yanlışlıkları tespit etmeye çalışmalıdır.

Belgeler ve mühimmatlar emniyet içindeki cemaat mensupları tarafından gizleniyor. Yapılan bu kadar çok operasyondan sonra insanların hala suç teşkil edecek belgeleri saklamış olmalarını düşünmek çok ahmakçadır. Yıllardır emniyet içerisinde örgütlenen cemaat mensuplarının sahte belgeleri kendilerinin koydukları ve sonradan buldukları vurgulanmalıdır.”

Bu yazanlar doğruysa bu dava yanlış.

Ayrıca “böyle belgeleri hala sakladıklarını düşünmek ahmakçadır” sözlerinin yazdığı bir dijital belgenin polis tarafından bulunması komik değil mi?

ODATV.COM

Page 47: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

47

- Bu dijital verilerle ilgili 9 ay boyunca bilirkişi incelemesi yaptırmak istedik. Ancak savcılık yaptırmadı.

Polis Raporu

Peki ne yaptı?

Bilgisayarların kendisine yakın zamana kadar el koydu.

Polise bizim bilirkişi raporumuzu bilimsel bulmadığını anlatan bir rapor yazdırdı. Polisin bilimsel bulmadığı rapor, elimizdeki imajlara el koyulduğundan dolayı detaylı bir incelemenin gerçekleştirilemediği sadece teknik hususların irdelenebildiği bir teknik mütalaa niteliğindeydi. Defalarca talep ettiğimiz detaylı inceleme yerine, el koyma nedeniyle yapılan teknik incelemeyi çürütecek bir polis raporuyla yetinildi.

Size sadece 45. delil klasöründe yer alan bir polis raporunu göstermek istiyorum. Polis, bizzat kendisi Odatv bilgisayarında 179 adet dosyayı inceliyor.

ODATV.COM

Page 48: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

48

ODATV.COM

Page 49: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

49

ODATV.COM

Page 50: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

50

ODATV.COM

Page 51: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

51

ODATV.COM

Page 52: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

52

Bu dosyaların

ODATV.COM

Page 53: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

53

61 tanesinin 8 Temmuz 2010/ 16:17:13’de oluşturulmuş olarak görüldüğünü

55 tanesinin 8 Temmuz 2010/ 16:17:14’de oluşturulmuş olarak görüldüğünü (yani bir saniye sonra)

27 dosyanın 1 Kasım 2010 / 15:21:41’de oluşturulmuş görüldüğünü

14 dosyanın 28 Eylül 2010 / 15:54:42’de oluşturulmuş görüldüğünü (Bunların arasında hem Ulusal Medya 2010.doc hem de Ulusal Medya.doc var)

4 dosyanın 26 Temmuz 2010 / 13:55:57’de oluşturulmuş görüldüğünü (Bunların arasında Tertemiz.doc-Hanefi.doc-Bilinçlendirme.doc-Sn. Komutanım.doc var)

4 dosyanın 16 Ağustos 2010 / 14:32:20’de oluşturulmuş görüldüğünü (Bunların arasında Koz.doc ve Nedim.doc da var) polis raporu yazıyor.

Örneğin Nedim.doc ve Koz.doc dosyalarının Simon son.doc dosyasından sadece 1 saniye sonra oluşturulması dikkat çekiyor.

Bir diğer dikkat çekici nokta ise 2007 yılından beri yayında olan Odatv’ye Ulusal Medya diye bir belgenin 2010 yılının Eylül ayı sonunda gelmesi.

En eski sözde belgenin tarihi ise 26 Nisan 2010. Bundan sonraki ilk belge ise Temmuz 2010 tarihinden başlıyor. Çok basit bir soru. Üç yıldır yayında olan Odatv, ülke meseleleri hakkındaki tavrı bilinen Odatv, İstanbul Savcılığı’nda yürütülen soruşturmalara karşı tavrı bilinen Odatv, bu operasyondan altı ay önce mi gizli bir örgüte katılmaya ihtiyaç duymuş? Biraz garip değil mi?

Soruşturmaya konu olan haberlerin çoğunluğunun bu sözde belgelerden önce yazılmış olması dikkat çekici değil mi?

ODATV.COM

Page 54: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

54

Yani haberleri önce yazıyorken, belgeler sonradan geliyor. Bu belgeye göre haberin değil, habere göre belgenin karanlık eller tarafından yaratıldığını gösteriyor.

116 Belge 2 Saniyede

Görüldüğü gibi bilgisayardaki 116 not polis raporuna göre 2 saniyede oluşturulmuş.

Bir kişinin kanındaki potasyum miktarı düzenli olarak artıyorsa midesine bakarız. Yediklerine yorarız. Ancak bir saniyede artıyorsa vücudunda şırınga izi ararız.

Polis raporuna göre 2 saniyede oluşturulan 116 not, bu bilgisayara söz konusu notların dışarıdan enjekte edildiğini gösteriyor. Ayrıntılı bilirkişi raporunun meseleyi aydınlığa kavuşturuyor. Üniversite profesörleri de söz konusu belgeler hakkında bu yönde kanaat bildiriyor.

Tekrar edeyim.

Bu dijital belgeleri hayatımda ilk kez 18 Şubat günü Savcılıkta gördüm. Benim bilgisayarımda bir tane bile örneği olmadığı gibi bir yerinde bile adım geçmemektedir.

Ancak Odatv’de habercilik yapan ve iddianameyi sağduyu ile inceleyen biri olarak bu belgelerin operasyonu yapanlar tarafından üretildiğine eminim.

OPERASYONUN KRONOLOJİSİ

Bakınız bu soruşturma nasıl başladı?

Elbette telefon tapelerinden anlaşılıyor ki bazı sanıklar 2 yıldır dinleniyor. Ancak soruşturmanın bir başka kronolojisi var. Ondan söz edeyim. Şöyle ki:

ODATV.COM

Page 55: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

55

20 Ağustos 2010: Hanefi Avcı’nın polisteki cemaat yapılanmasını anlattığı “Haliçte Yaşayan Simonlar” Kitabı çıkıyor. Hedefteki polisler hummalı bir çalışmaya başlıyor.

28 Eylül 2010: Hanefi Avcı, Marksist-Leninist Devrimci Karargâh Örgütüyle ilişkili olmakla suçlanarak tutuklanıyor. Avcı, 2 gün sonra yapacağı çok önemli açıklamayı bu sebeple yapamıyor.

İşte bu tarihten sonrasını Odatv iddianamesi 32. ek klasöründen takip ediyoruz.

Polis teşkilatı bambaşka bir çalışmaya başlıyor. Avcı tutuklandıktan sonra sıra kitabını tutuklamaya geliyor. Zira kitap hala özgür.

32. ek klasörde polisin medyayı mercek altına aldığını ve “çok özel” bazı gazetecilerin açıklamalarını ihbar kabul ederek tutanak hazırladığını görüyoruz.

29 Eylül 2010: CNN Türk- Tarafsız Bölge-Adem Yavuz Arslan

29 Eylül 2010: Şamil Tayyar’ın köşe yazısı

30 Eylül 2010: CNN Türk- Tarafsız Bölge-Mehmet Baransu, Emrullah Uslu, Önder Aytaç.

1 Ekim 2010: Şamil Tayyar köşe yazısı

3 Ekim 2010: Cine 5-Derin Mevzu-Şamil Tayyar

3 Ekim 2010: Habertürk TV- Olduğu Gibi- Şamil Tayyar, Önder Aytaç.

Bu gazetecilerin söz konusu programlarda yaptığı açıklamalar 32. klasörde var.

ODATV.COM

Page 56: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

56

Bu 5 gazeteci Avcı tutuklandıktan bir gün sonra bu sefer kitap hakkında neredeyse aynı açıklamayı yapıyor: “Bu kitabı Ergenekon yazmış olmalı”.

Dikkatinizi çekiyorum henüz ne Odatv baskını yapılmış ne de ortada herhangi bir delil var. Ancak bir kısmı resmen polis olan ve tamamı polisten beslenen bu gazeteciler 4 ay sonra olacakları önceden “tahmin” ediyorlar. Söz konusu gazetecilerin Avcı’nın işaret ettiği cemaate en hafif tabirle yakın olduğunu hatırlatalım.

Polis İzin İstiyor

İşte bu gazetecilerin açıklamalarını not eden İstanbul Emniyeti,

20 Ekim 2010’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir yazı yazıyor.

ODATV.COM

Page 57: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

57

ODATV.COM

Page 58: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

58

Yazıda şunu söylüyor: “Hanefi Avcı’nın bahse konu kitabının iddia olunan Ergenekon Silahlı Örgütü tarafından bir dezenformasyon faaliyeti kapsamında yazdırılmış olabileceğine dair yayınların

ODATV.COM

Page 59: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

59

da yapıldığı tespit edilmiş olup…”. Polis, savcıdan gazetecilerin açıklamalarını ihbar kabul ederek soruşturma izni istiyor.

Savcı Veriyor

Hanefi Avcı’ya Devrimci Karargah Davası’nda tutuklama isteyen savcı Kadir Altınışık hemen aynı gün (20 Ekim 2010) yanıt vererek soruşturma izni veriyor. Savcı Altınışık medyada çıkan haberleri işaret ettikten sonra şöyle söylüyor:

“Şüphelinin yazmış olduğu ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ isimli kitabının bu kapsamda incelenmesi, bu konuda detaylı bir araştırma yapılması, varsa iddia olunan Ergenekon Silahlı Terör Örgütü ile arasındaki örgütsel irtibatı ortaya koyacak tüm delillerin toplanması…”

ODATV.COM

Page 60: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

60

İronik bir durum. Fark ettiniz mi bilmem?

ODATV.COM

Page 61: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

61

Savcı Hanefi Avcı’nın değil kitabın örgüt irtibatı olduğunu söylüyor. Bir ifade hatası gerçeği de ifade ediyor.

Sıranın kitabı tutuklamaya geldiğini söylemiştim.

Savcı Altınışık’ın talebi bu sebeple yerinde.

Çalışmalar başlıyor.

Odatv sahibi Soner Yalçın’ın iki yıl boyunca dinlendiğini söylemiştim. İşte bu noktada önemli bir tarih var.

1 Kasım 2010: Polis bu tarihten sonra Yalçın hakkında hummalı bir çalışmaya başlıyor. Soner Yalçın’ın Haziran 2009’dan itibaren iddianameye alınan 286 görüşmesinden 285’i bu tarihten başlayarak hızla tape ediliyor.

20 Ocak 2011: Barış Pehlivan ve benim telefonlarım dinlenmeye başlanıyor. Soner Yalçın’ın televizyon kurma girişiminin ise önceki gün ete kemiğe büründüğü telefon konuşmalarından anlaşılıyor.

14 Şubat 2011:

Ama bu tablo çok açık bir şekilde önce suçun, sonra suçlunun nihayetinde de delilin yaratıldığı bir soruşturmanın varlığını gösteriyor.

Odatv’ye operasyon yapılıyor. Polis bulması gerekenleri buluyor. İddianamenin toplanan deliller bölümünde yer alan tüm dijital veriler o gün Odatv’ye ait bilgisayarda çıkıyor. Baskına kadar bir tane bile delilin olmadığı anlaşılıyor. Hanefi Avcı’nın kitabı böylece tutuklanıyor. Soner Yalçın’ın o gün imzalayacağı tv sözleşmesi baskınla engelleniyor. Bu tarihten sonra kırılacak diğer yumurtalar birer birer sepete atılıyor. Töhmet altındaki polisler de kendi operasyonlarıyla kendilerini aklıyor.

Varsayılan sözde örgütün herkesin tutuklanmasına neden olan notları neden bilgisayarında tuttuğunu ise sormuyorum bile…

ODATV.COM

Page 62: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

62

Ergenekon ve Balyoz Davasına Bakış

Sayın Başkan,

Ben bu iddianameye “görücü usulü iddianame” diyorum. Neden derseniz, bakınız iddianamenin 76. sayfasında savcı şunu söylüyor: “Ulusal Medya 2010 isimli örgüt dokümanında belirlenen stratejiler doğrultusunda yayın faaliyetleri yürüttüğü anlaşılmaktadır”.

Bugün Türkiye’de böyle bir yaklaşımla yargı önüne çıkarılamayacak isim yok. Sözde bir dijital belgeye hükümeti eleştiren her kişiyi, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nda savcı ve polis yönlendirmesiyle haber yapmayan her gazeteciyi yakıştırarak suç yaratabilirsiniz. Benim böyle bir dijital belgeyi bir kez bile gördüğüme dair savcının delili yok. Onun kafasında “bunları yazan ancak bir Ergenekoncu olabilir” fikri var.

Bakınız, telefon konuşmaları dahil hiçbir yerde “acaba bu haberleri yaparak insanları nasıl yanlış bilgilendiririm” niyetinde olduğumu gösteren bir cümlelik dahi olsa bir ifade var mı? Herhangi bir örgütü öven ya da ona desteğe çağıran tek cümle gösterebiliyor musunuz?

Ben açıkça fikrimi söylüyorum:

Ben savcılığın tarif ettiği biçimde Ergenekon diye bir örgütün var olduğuna inanmıyorum. Balyoz ya da İrticayla Mücadele Eylem Planı bana inandırıcı gelmiyor. Buna ilişkin şüphelerimi delillendirerek açık ve net bir şekilde yazıyorum.

Bu tür belgelerin tıpkı Odatv davasında olduğu gibi tasfiye amacıyla üretildiğini düşünüyorum. Buna inanıyorum. Tekrar söylüyorum, açıkça da yazıyorum.

ODATV.COM

Page 63: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

63

İddia olunan İrticayla Mücadele Planı’nın ilk gündeme geldiği gün belgeyi neden inandırıcı bulmadığımı açık ve net bir ifadeyle anlatıyorum.

TARAF'IN YAYINLADIĞI BELGENİN KAYNAĞINI AÇIKLIYORUZ

Belge emniyetten mi çıktı?

13.06.2009 00:00

Karakter boyutu :

Taraf Gazetesi’nde yayınlanan ve gerçekten büyük tartışma yaratan bir haber vardı. Bu haberin özeti şöyleydi:

Ergenekon Operasyonu kapsamında emekli asker aynı zamanda avukat Serdar Öztürk’ün ofisinde bir arama yapıldı. Serdar Öztürk’ün ofisinde iddialara göre polisler bir belge buldular. Nisan 2009 tarihli ve Deniz Kurmay Albay Çiçek imzalı belgede Fethullah Gülen ve AKP’ye karşı yapılması planlanan bir dizi komplo sıralanıyordu.

Şimdi önce bir dakika durup düşünmeyi öneriyorum. Doğru veya yanlış buluyor olabilirsiniz ama Türkiye tarihinde bugüne kadar görülmemiş şekilde hükümet ve cemaat ile sorunlu askerlerin, akademisyenlerin, siyasetçilerin seri halde tutuklandığı bir dönemden geçiyorsunuz. Ordunun üst kademelerinde bir albaysınız. Cemaat veya hükümete muhalifsiniz. Bir dizi komplo planlaması yaparak bunu artık orduda görev almayan bir dizi insana gönderir misiniz? Bu belgenin bir baskının sonucunda nasıl yorumlanacağını ve bunun bulunduğunuz şartlarda kuvvetle muhtemel bir sonuç olduğunu düşünmez misiniz?

ODATV.COM

Page 64: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

64

Nitekim içeriden gelen ilk sinyaller böyle. Evinde bu belgenin bulunduğu iddia edilen Serdar Öztürk de kesinlikle bu belgenin kendisine ait olmadığını ve bir komploya maruz bırakıldığını söylüyor. Serdar Öztürk’ün ofisi aranırken yapılan bir dizi hukuksuzluk avukatı Hasan Gürbüz tarafından dile getirilmişti.

Peki bu belge nasıl ortaya çıktı? Haberi yapan Taraf muhabiri Mehmet Baransu bu haberi nasıl yaptı? Serdar Öztürk’te olsa dahi şu an savcılıkta olması gereken bu belge nasıl oldu da Taraf’a sızdı?

Önce şuradan başlayalım?

Kim bu Mehmet Baransu?

Taraf'ın gündemi belirlediği haberlerinin altında hep onun adı var.

Mehmet Baransu Taraf’ta şu önemli haberleri yaptı: -Karargah evleri soruşturmasını yürüten Hava Hakim Mehmet Çevik hakkında "dünyanın en zengin hakimi" haberi yaptı. (13.mart 2009) Hakimin aileden zengin olduğunu Yeni Şafak gazetesi bile yazmak zorunda kaldı. Baransu askeri mahkemede yargılanıyor. -"İşte medya patronu Ergenekon İşbirliği" (9 şubat 2009) Mehmet Emin Karamehmet'in dönemin Jandarma Genel komutanı Şener Eruygur'u ziyaretinin sohbet dökümünü ele geçirip yazdı.

-2 Haziran 2008 tarihinde “Genelkurmay’ın Yeni Kontrgerilla Planı” başlıklı bir haber yaptı. Yine gizli bir genelkurmay belgesini yayınladı.

-29 Haziran 2008’de Dağlıca Baskını ile ilgili yaptığı haberde baskının PKK ile TSK işbirliği sonucu gerçekleştiğini haber yaptı. Baransu’ya göre ordu yetkilileri adım adım önlemleri azaltarak PKK’nın saldırısına izin vermişti. Daha sonra Aktütün ile ilgili aynı iddiaları ortaya atmıştı.

-2008 Temmuzunda bir yazı dizisinde Ergenekon’un Temel Belgesi’ni açıkladı. Bu belgeler, Baransu’nun haberine göre örgütün anayasası idi. -"Hocasından darbe dersleri" (13 nisan 2009) Bu sürmanşet haberden sonra Erol Manisalı tutuklandı.

-24 Mayıs 2009 tarihinde Genelkurmayın yine gizli olduğu iddia edilen gizli bir belgesini haber yaptı. Bu belgeye göre Genelkurmay, askerlere Abdullah Gül ve Hayrunisa Gül desteği ile yürütülen “Türkiye Okuyor” kampanyasına katılmama çağrısı yaptı.

ODATV.COM

Page 65: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

65

Bu ve benzeri onlarca Ergenekon Davası’nı ilgilendiren onlarca gizli belgenin haber kaynağı Mehmet Baransu. Mehmet Baransu ne olduysa geçen ay önce Taraf’tan ayrıldı. Ardından tekrar geri döndü. Bundan sonra dün yayınlanan "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı" haberiyle gazetesine muhteşem bir dönüş yaptı.

Peki Mehmet Baransu hiç yargılandı mı?

Elbette hakkında açılan onlarca dava devam ediyor. Ancak bunlardan biri var ki oldukça önem taşıyor.

28 Mart 2008 tarihinde "Büyükanıt Hedefte" başlığı ile yaptığı haberde İşçi Partisi'nde çıkan belgeye göre Büyükanıt'a suikast yapılacaktı. Ancak haberin doğru olmadığı mahkemede ortaya çıktı. Baransu mahkemede verdiği ifadede haberi emniyetten aldığını itiraf etti. Kısacası Mehmet Baransu gibi genç bir gazeteciye sansasyonel haberleri polisin verdiğini Mehmet Baransu bizzat kendisi itiraf etmişti. Yine Serdar Öztürk’ün avukatı Hasan Gürbüz’ün şu sözleri de aynı iddiayı destekliyor: “Bu belgeler emniyetten çıkıyor. Savcıların sızdırdığına inanmıyorum. Bu haberin yapılmasının bir sebebi de önümüzdeki günlerde bazı muvazzaf subaylara hatta generallere yönelik gözaltı için altyapı oluşturmaktır."

Peki Baransu gibi genç bir gazeteciye polis içindeki haber kaynakları neden bu bilgileri veriyordu. Bunun yanıtı belki de Baransu’nun gazetecilik kariyerinde saklı. Baransu Taraf Gazetesi’nden önce Aksiyon Dergisi’nde çalışıyordu. Aksiyon Dergisi, cemaatin haftalık yayın organı olarak biliniyor. Kısacası Taraf’ın başarılı muhabirinin cemaat ile böyle bir geçmişi var. Bu haliyle düşününce “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı” haberi anlam kazanıyor.

Şimdi bu haberde ilginç gördüğümüz bazı noktalara değinelim:

-Öncelikle şunu söyleyelim Taraf’ın haberinde belgenin altında şöyle bir imzadan söz ediliyor: “Deniz Kurmay Albay Çiçek”. Hiçbir askeri belgede böyle bir imza kullanılmaz. Yani yalnızca soyadı ile ile hiçbir belge imzalanmadığı gibi belgelerin altında imzalayan askerin unvanı ayrıntısı ile yazar.

-Şimdi belgeden bir bölümü aktarıyorum: “Fethullah Gülen (FG)’ciler gemi azıya aldılar, doğrudan TSK’ya saldırıyorlar” teması işlenecek, bu kapsamda muhafazakâr vatandaşların bile “Pes doğrusu biz de Elhamdulillah Müslüman’ız, ama FG’ciler resmen TSK’ya saldırmak için provokasyon yapıyorlar” dedirtecek çalışmalar yapılacaktır.” Bugüne kadar pek çok askeri belge kamuoyunun gündemine geldi ancak böyle bir dilin bugüne kadar hiçbir askeri belgede örneği yok. Bu arada belgenin kamuoyunda “Fethullahçılar” olarak tabir edilen ifadeyi kullanmadığını Fethullah Gülen’ciler dediği dikkatlerden kaçmıyor.

ODATV.COM

Page 66: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

66

- Yine belgenin bir yerinde şöyle yazılıyor: “İzleyici veya dinleyici kitlesi fazla olan radyo, televizyon programlarına farklı bir kimlikle, canlı yayın esnasında, telefonla bağlanılarak; FG’ci maskesi altında konuşmalar yapılarak tahrik olmuş bir FG’ci gibi, “Evet kardeşim, bizimle uğraşan herkes Ergenekoncudur. Onlarla uğraşmak bizim boynumuzun borcudur. Bizimle uğraşmaya kimsenin gücü yetmez” şeklinde açıklamalar yapması sağlanacaktır.” Fethullah Gülen’e karşı olan rapor nedense cemaatçiymiş gibi yapan askerler hakkında “FG’ci maskesi altında” gibi küçültücü bir ifade kullanıyor.

-Bu arada belgede cemaat karşıtı propaganda için “kara propaganda” ifadesini kullanması dikkat çekici. Belgede kendi faaliyetinin amacı için kullanılan “bilgi kirliliği yaratmak” ifadesi de bir diğer dikkat çekici ifade.

Sonuç olarak ortaya gerçekten şüpheli bir durum çıkıyor. Bu belge gerçek mi?

İster gerçek olsun ister olmasın bu belgeden sonra artık Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Belge gerçek ise cemaat ve AKP, ordunun üstüne gidecek. Cemaati birincil tehlike olarak gören Genelkurmay cemaat tarafından suçlanacak. Cemaate karşı eleştirel yayınlar yapan medya organları bu planın kaynağı ile ilişkili olmakla suçlanacak.

Belge gerçek değilse bu durumda yine çok şey değişecek. Cemaatin orduya bu belgeler aracılığıyla komplo düzenlediği ortaya çıkacak. Bu durum benzer belgeler ile gözaltına alınan pek çok Ergenekon sanığını etkileyecek. Cemaatin yalnızca Ergenekon ile sorunlu olmadığı bütün orduyu hedeflediği ortaya çıkmış olacak.

Kısacası belge artık Türkiye’de geri dönülemez bir süreci açıkça başlatacak. Bunun yönünü anlamak için ordunun soruşturmasının sonucunu beklemek gerekiyor.

Barış Terkoğlu

Odatv.com

Genelkurmay Başkanı, basın açıklaması yaptıktan sonra bir kez daha, belgenin sahte olabileceğine dair kanaatimi yazıyorum.

ODATV.COM

Page 67: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

67

ODATV AÇIKLIYOR: BELGE HEM DOĞRU HEM DE YALAN Barış Terkoğlu yazdı 16.06.2009 00:00

Karakter boyutu :

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında yapılan olağanüstü toplantı tamamlandı. Toplantıda elbette Taraf Gazetesi’nde yayınlanan ve Genelkurmay Başkanlığı’nın yalanladığı “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” belgesi konuşuldu. Herkes belgenin sahte mi gerçek mi olduğunu tartışırken meseleyi açıklayan önemli bir iddiadan söz etmemiz gerekli. Bu iddia belki de tüm süreci net olarak anlamamızı sağlayacak. Fethullah Gülen cemaatinin faaliyetlerinin ordu tarafından uzun yıllardır izlendiği bir gerçek. Ordunun değişik kademelerinde cemaatin devleti ele geçirme projesi olduğuna dair bir kanaatin mevcut olduğu bir sır değil. Bunun somut nedenleri de var. En bilineni Fethullah Gülen’in 1999 yılında ortaya çıkan ve devletin değişik kademelerini yavaş yavaş ele geçirme stratejisini anlattığı kasetleri. Ancak yakın zamanda Ergenekon Soruşturması’nın da cemaat tarafından manipüle edildiği iddiaları artık geniş çevreler tarafından kabul görüyor. Buna dair yakın zamanda önemli bir eylem de yaşandı. Zaman, Bugün ve Taraf Gazeteleri ile Samanyolu Televizyonu 11 Mart 2009 tarihinden itibaren 2. Hava İkmal Bakım Merkez Komutanlığı, Kayseri Garnizon Komutanı Tümgeneral Rıdvan Ulugüler ve Hava Kuvvetleri Askeri savcıları aleyhine yayın yapmaya başladılar. Zaman ve Taraf’ın Tümgeneral Ulugüler’e yönelttiği suçlama Kayseri’de çeşitli kişileri fişlediğine dair idi. Bu konu ile ilgili yapılan araştırmada olayın bir başka yüzü ortaya çıktı. Fişleme yapma ihtimali olan ve “karargah evleri” örgütlenmesi içinde bulunduğu söylenen subayların evine yapılan baskında, Fethullah Gülen cemaatine mensup askerler yakalandı. Baskın yapılan ev, Ergenekoncular’ın olduğu iddia edilen “karargah evi” değil, cemaatin dili ile “ışık evi”çıkmıştı. SAHTE BELGE HAZIRLIYORLARDI Konu ile ilgili astsubaylar Ali Balta ve İsmail Dağ tutuklandı. Her iki subayda cemaatin isteği ile Ergenekon Operasyonu’nun yönlendirecek sahte belge hazırladıklarını sorgulamalarında itiraf ettiler. Ordu mensuplarının girip çıkmasına mahzur olan mekanların listesini, bu iki subay üzerinde oynayarak “fişleme listesi” haline getirmişti. Her iki subay bu suçu itiraf etti. Peki 11 Mart günü cemaatçi medya ve Taraf’ın Kayseri kampanyasını başlatan haber neydi? Bu subayların dışarı sızdırdığı hangi belge kampanyayı başlatmış ve bu olaylara neden olmuştu. Çok ilginçtir; bu kampanyayı 11 Mart 2009 günü Taraf gazetesi başlattı. Yani cemaatin yandaş medyaya sunduğu belgelerin ilkini yayınlayan gazete Taraf Gazetesi'ydi Peki hangi haber? O haber “Dünyanın En Zengin Askeri Savcısı” başlığını taşıyor. Haberde karargah evleri operasyonunu yürüten Hava Hâkim Yüzbaşı Mehmet Çelik aleyhinde bir yolsuzluk imasında bulunuluyor. Bu haberin içeriği daha sonra mahkeme kararı ile yalanlandı Bu haberi Taraf’ta yapan muhabir kim? Mehmet Baransu. Yani “İrticayla Mücadele Eylem Planı” haberini Taraf’ta yapan muhabir. Yaptığı haberler yüzünden 22 kez hakkında dava açılan Baransu, mahkemede sıkıştığında "belgeleri-bilgileri polisten aldım" dedi. Son dönemde mahkemedeki ifadesini unutturmak için "belgeleri üst düzey komutanlardan aldım" demesi

ODATV.COM

Page 68: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

68

dikkat çekiyor. Sanki kaynak şaşırtması yapıyor gibi. Ordunun içinde bir cemaat hücresinden beslendiğine dair iddialar da var. Bu sürpriz de değil… Baransu cemaatin haftalık yayın organı Aksiyon’dan Taraf’a geçti. Kısacası cemaat ile açık bir ilişkisi var. Sonuçta ortaya hukuki zorluklar nedeniyle “iddia” olarak tanımlamak zorunda olduğumuz bir durum ortaya çıkıyor. BELGE ASLINDA NEYİ ÖNLEMEYİ AMAÇLIYOR Şöyle ki… Genelkurmay uzun süredir faaliyetlerini izlediği ve cumhuriyet ve demokrasiye tehdit olarak gördüğü; bürokrasi, yargı, emniyet içinde örgütlü olduğu bilinen ve son örnekte görüldüğü gibi ordu içinde faaliyete geçen cemaate karşı harekete geçecekti. Bu hareket hukuk dışı bir hareket olmayacaktı. Yani “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” isimli sahte olduğu tahmin edilen belgede söz edildiği gibi komplolar yaşanmayacaktı. Cemaatin bünyesi ve devletin içindeki faaliyetleri deşifre edilerek sonlandırılacaktı. İşte tam bu sırada cemaat tarafından “İrticayla Mücadele Eylem Planı” isimli sahte bir belge yaratıldı. Bu belge önce Ergenekon Operasyonu adına yapılan baskınında eski askerin evinde “bulundu”. Ardından da bu belge emniyet içinden basına servis edildi. Peki bu belge ne işe yaradı? Cemaat bu belge sayesinde kendisine yönelik hukuki bir hareketi engellemeyi amaçladı. Cemaat karşıtı atılacak soruşturmaların meşruiyetini ortadan kaldıran bir hukuksal ve kamusal yapı yarattı. Yani... Aslında Genelkurmay'ın her daim iç ve dış zararlı (örneğin 5. Kol) faaliyetlere yönelik araştırmalarını durdurmak için böyle bir senaryoyu hareket geçirdi. Mağdur rolünü oynamaya başladı. Bu servisi elbette medyada ilk yayınlayan daha önce Kayseri örneğinde olduğu gibi Taraf’ın "cemaat temsilcisi" Mehmet Baransu olacaktı. Tüm gelişmeler ışığında daha önce “Taraf’ın yayınladığı belgenin kaynağını açıklıyoruz” başlıklı yazımızda yaptığı haberlerin kısa bir özetini sunduğumuz Mehmet Baransu’nun emniyetten sızan sansasyonel belgelerin Taraf’taki kapısı olduğunu söyleyebiliyoruz. Belgenin yaratılış hikayesi ve ortaya çıkışı böyle… Barış Terkoğlu

Yani ben görüşümü, belgeye inancım olmadığını ilk günden itibaren olgularla sıralıyorum.

Tarih: Haziran 2009

Odatv.com

ODATV.COM

Page 69: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

69

Yani ortada “adı üstünde” Ulusal Medya 2010 diye bir belge yok.

Ben kimseden emir ya da talimat almadan ya da kimsenin açıklamasını beklemeden belgenin içeriğini inandırıcı bulmadığımı yazıyorum. Habere refleks gösteriyorum.

Bunun neresi suç?

İnanmak zorunda mıyım? İnanmadığımı söylemeye hakkım yok mu?

Engizisyon bile insanları Tanrı’ya inanmadığı için yakıyordu. Bugün savcılar kendilerine inanmadığı için yakmaya çalışıyorlar. Öncekinin daha anlamlı olduğu aşikar.

Yine bakınız, iddia olunan Balyoz Planı yayınlandığı gün, 20 Ocak 2010 tarihinde Soner Yalçın ile telefon konuşmamız 5. ek klasörün 296. ve 297. sayfalarında var.

ODATV.COM

Page 70: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

70

Planı inandırıcı bulmadığımı açıkça söylüyorum.

Ertesi gün Oda TV’de yazım yayınlanıyor (16. ek klasör syf. 51-55)

Barış Terkoğlu yazdı

21.01.2010 15:00

Karakter boyutu :

Taraf Gazetesi dün ordu kaynaklı olduğunu iddia ettiği yeni bir plan yayınladı. Esas planın adı Balyoz. Gazetenin iddiasına göre plan 2002 Aralık ayında hazırlandı. 5-7 Mart 2003 tarihinde

ODATV.COM

Page 71: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

71

Selimiye Kışlası’nda 1. Ordu’ya bağlı tüm komutanlıkların katıldığı toplantıda sunuldu. Taraf’ın varolduğunu iddia ettiği planda, AKP hükümetine karşı bir darbe planının icrası yer alıyor. “Sakal” “Çarşaf” “Suga” ve “Oraj” planları ise Balyoz adı verilen planın uygulamaya konması için gerekli ortamın hazırlanmasını içeriyor. Bu ortamın hazırlanması için Beyazıt ve Fatih Camileri bombalanıyor, Ege’de Türk uçağı düşürülüyor. Peki Taraf’ın yayınladığı bu planın içeriğinin çelişkileri neler? Taraf Gazetesi’ne bu planı servis edenler ne yapmaya çalışıyor?

Oyun Teorisi

Pek çok ülkede güvenlikten sorumlu birimler olası sıradışı olaylara hazırlık yapar. Sosyal Bilimlerde kullanılan oyun teorisinin benzeri bir yaklaşımın ele alındığı hazırlıklarda hiç olmamış ancak olması muhtemel senaryolar üzerinden eylem stratejileri ele alınır. Bu eylem stratejilerinin pozitif ve negatif yanları değerlendirilir. Bir deprem sırasında yaşanabilecek kargaşa, dini-siyasi-sosyal ayaklanmalar bu plan dahilinde ele alınır. Olası durumlarda atılabilecek adımlar güvenlik güçleri tarafından irdelenir. İşte Taraf Gazetesi’nin darbe planı olduğunu iddia ettiği Balyoz Planı’nın içeriği büyük oranda TSK’nın bir olası senaryo çalışması olduğunu gösteriyor. Esasında Taraf Gazetesi de bunu basit bir değerlendirme sonunda görebilirdi.

Yazılanlar gerçekleşmedi Örneğin Taraf’ın 2002 Aralık’da hazırlandığını ve 2003 Mart ayında değerlendirildiğini söylediği plana ilişkin bugün yayınladığı bölümde geçen şu ifadelere dikkat edelim: “Yunanistan tarafından bir f-16 savaş uçağı Ege Denizi açıklarında düşürülmüş, Sakız Adası 8 mil açığında deniz kuvvetlerimize ait hücum bota Yunan savaş uçaklarınca taciz ateşi açılmıştır. Bu gelişme ile Türk Yunan hududunda gerginlik had safhaya ulaşmıştır. Bu gelişmeler üzerine Bakanlar Kurulu tarafından Milli Güvenlik Kurulu’nun teklifi üzerine 1. ve 2. Ordu bölgelerini kapsayacak şekilde; 2 Şubat 2003 tarihinden geçerli olmak üzere kısmi seferberlik ilanına karar verilmiştir (Taraf Gazetesi, 21 Ocak 2010, sayfa 9)” 5-7 Mart 2003’de gerçekleşen bu toplantıda dikkat edilirse konuşulduğu tarihten bir ay öncesinde yaşanmış bir olaydan bahsediyor. Buna göre Yunanistan sınırında yaşanan gerginlik sonrası hükümet sıkıyönetim ilan ediyor. Ancak böyle bir olay konuşulduğu sırada gerçekleşmemişti. Yani ne bir gerginlik olmuş ne de hükümet seferberlik ilan etmişti. Taraf’ın 1. Ordu Kurmay Başkanı Albay Suha Tanyeri’ye atfettiği bu sözler konuşma tarihinde gerçekleşmemişti.

Devam edelim…

PKK ateşkes halindeydi Gazetede yayınlanan planın içinde geçen şu ifadeye dikkat edelim: “Güneydoğu Anadolu'da terör olaylarının artması Kuzey Irak'taki belirsizliğin, yerini Kürt gruplarla gerginliğe bırakması Amerika Birleşik Devletleri'nin harekât öncesi verdiği sözleri tutmaması ve bu konudaki isteksizliği ve Kopenhag zirvesi sonucunda Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi üzerine hükümetin yeni ittifaklar arayıştan içine girmesi irticai kesimlerin İslâm devleti kurma özlemlerini fiilen harekâta geçirmiştir, özellikle Kocaeli, Adapazarı ve İstanbul'da rejim aleyhinde gösteriler düzenlenmeye başlanmıştır.”

Yine planda infial yaratan bölümler olarak sunulan yukarıdaki ifadeler olayın olduğu tarihte gerçekleşmedi. Şöyle ki; Taraf’ın planın sunumunun gerçekleştiğini söylediği tarihlerde PKK ateşkes halindeydi. 1999-2003 arası ilan edilen ateşkes nedeniyle çatışmalar durmuştu. ABD, Irak’a müdahale etmemişti. Müdahale 20 Mart 2003 tarihinde gerçekleşti. Türkiye-AB ilişkileri kopma noktasına gitmediği gibi 16-17 Aralık 2004 tarihinde AB ile müzakereler başladı. Hükümetin bu tarihlerde doğrultusu batıya dönüktü. Yukarıda bahsedilen rejim aleyhtarı gösteriler hiç olmadı.

Yine plandan devam edelim…

ODATV.COM

Page 72: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

72

Eylemler fantezi “22 Şubat 2002 tarihinde İzmit'te bir grup ilköğretim okulu müdürü ve öğretmenleri çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında türban ve başörtüsü yasağını protesto etmeye yönelik kanunsuz bir gösteri yapmaya teşebbüs etmiştir. Başlangıçta yürüyüşün önlenmesi için alınan tedbirleri müteakip meydana gelen olaylar giderek büyümüş. Emniyet güçlerinin olaylara müdahale etmede gecikmiş olması bazı bölgelerde ise müdahale etmeyerek pasif destek vermesi nedeniyle pek çok işyeri tahrip edilmiş ve iki gün içinde 25 kişi ölmüş, yaklaşık 500 kişi yaralanmıştır. İstanbul Fatih'te 28 Şubat 2002 tarihinde aşırı dinciler tarafından Atatürkçü düşünceyi savunan dernek binalarına yapılan saldırı sonucunda çıkan çatışmalarda çok sayıda bina ve işyeri tahrip edilmiş, olayların İstanbul genelinde yayılması sonucu 30'un üstünde insan ölmüştür. Kentteki pek çok mağaza ve ev yağmalanmıştır. Can derdine düşen halk orduya ait kışla ve jandarma karakollarına sığınmıştır. İstanbul'un birçok semtinde sokak çatışmaları her gün vuku bulmaktadır. İstanbul genelinde halk sokağa çıkamaz hale gelmiştir. İşyerleri ve birçok alışveriş merkezine yönelik yağmalama olaylarının artış göstermesi nedeniyle esnaf kepenk kapatmak zorunda kalmış ve birçok zaruri gıda maddesi temininde zorluklar yaşanmaya başlamıştır. Yetkililer tarafından İzmit ve Adapazarı'nda da gerilimin oldukça yükseldiği dile getirilmiştir. Bu olaylar üzerine Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu'nun tavsiyesiyle sıkıyönetim ilan etmiş. Ve karar Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı gün TBMM'nin onayına sunulmuştur. Ancak TBMM'de üye yeterli sayısına ulaşılamadığı için sıkıyönetim karan onaylanmamıştır.” Planın konuşulduğu tarihten öncesine işaret eden bu olaylar gerçekleşmemişti. Kısacası planda anlatılan olaylar bir fanteziden ibaretti. Askerlerin olası bir felaket senaryosu değerlendirmesi idi. Verilen örneklerde olduğu gibi konuşulduğu tarihlerde hiçbiri gerçekleşmemişti. Tıpkı Hudson Enstitüsü’nde 2007 yılında konuşulan ve Türkiye’nin olası bir Kuzey Irak’a giriş senaryosunun değerlendirilmesi gibi. Ancak TSK’nın ve esasında dünyanın tüm ordu ve polis kuvvetlerinin ele aldığı bu senaryo Taraf’a servis eden birileri tarafından tahrifata uğratılmış gibi görünüyor. Senaryonun içerisine bugün siyasal olarak kullanılabilecek ifadeler eklendiği izlenimi uyandırıyor.

Mao’dan alıntılar Bunları irdelersek her şeyden önce planın dilinden söz etmemiz gerekecek. Planda dikkat çeken nokta Orgeneral Çetin Doğan’a atfedilen konuşma sırasında Çin’in komünist lideri Mao’dan yapılan alıntı. Doğan’ın “Mao’nun dediği gibi halk denizdir biz de balık” gibi ifadesi göze çarpıyor.

Bunun sonu boktur Ya da yine Doğan’a atfedilen “Bunun için de her şeyden önce evet, hükümetin ve meclisin kendisine çekidüzen verdirici, ben onu söyleyeceğim şeyde Genelkurmay Başkanı'na Kuvvet Komutanı'na diyeceğim ki siz Meclis'i ve Hükümeti uyarıcı bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın 'bu işin sonu boktur' işte sonunuz böyledir.” 1. Ordu komutanı Çetin Doğan plana göre Genelkurmay Başkanı’na ve kuvvet komutanlarına “bu işin sonu boktur” diyor ve emir veriyor ki bunun pek olası bir durum olmadığını tahmin edilebilir.

Ekonomik krizi TSK yarattı Planda geçen mantık dışı unsurlardan biri ise Taraf’ta anlatıldığı haliyle şöyle: "TSK haricindeki dost unsurlar tarafından yapılacak ekonomik operasyonlarla hem ulusal hem de uluslararası ortamda ülke ekonomik darboğaza sürüklenerek, AKP hükümetine karşı büyük çaplı toplumsal gösteriler için zemin hazırlanacak ve koordine edilecek.” Plana göre TSK, ekonomik kriz yaratacak. İktisat biliminin yasalarını alt üst edebilecek bu ifadelere göre ekonomik krizin sorumlusu Türk Silahlı Kuvvetleri. Amacı ise AKP’yi düşürmek. Plana göre dünya ekonomik krizinin bir uzantısı olarak başlayan krizi TSK yarattı denmiş oluyor ki bunu sağlıklı bir düşünce ile açıklamak mümkün değil.

Basına baskılar o günün gündemi değil Planın dün yayınlanan bölümünde yine çelişkili kısımlar var. Bunlardan biri oldukça dikkat çekici: “İktidar ve irtica yanlısı basın yayın organları her geçen gün cesaretlenip palazlanırken, muhalif

ODATV.COM

Page 73: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

73

basın, geçmişte yaptığı şahsi yanlışlıkların bedelini, görevini yapmayarak ve/veya yapamayarak ödemektedir. Toplumsal muhalefet sindirilmiş, muhalif basın ekonomik ve mali denetim tehdidi ile susturulmuştur.” AKP’nin iktidara gelişinden bir ay sonra yazıldığı söylenen bu satırlar sanki bugün yazılmış gibi. AKP’nin iktidarının henüz ilk ayında muhalefeti susturduğunu, ya da mali denetim ile baskı altına aldığını söylemek için biraz erken davranılmış gibi.

TGB kurulmamıştı Dün kimi basın organlarında çıkan şu ifadeler de Balyoz Planı’nın bir tezgah olduğu izlenimini güçlendiriyor. Şöyle ki raporda harekete geçecek örgütlerden TGB 2002 yılında henüz kurulmamıştı. TGB, 2006 yılında kurulan bir örgüt. Bu durum da planın 2006 sonrasında düzenlendiği izlenimini yaratıyor.

Gazeteciler şüphesi Planın en çok dikkat çeken bölümü ise kuşkusuz gazeteciler ile ilgili olan kısmı. Taraf’ın planda olduğunu iddia ettiği tutuklanacak ve desteklenecek gazeteciler listesi bugün hazırlanmış bir liste gibi. Listede bulunan isimler 2002 yılında farklı bir pozisyon içerisindeydi. Örneğin desteklenecek gazeteciler içinde yer alan Yılmaz Özdil, 2002 yılında Hürriyet ya da Sabah’ta olduğu gibi bir konumda değildi. Soner Yalçın, Hürriyet yazarı değildi. Hatta Bay Pipo, Reis gibi güvenlik algılamasını eleştiren kitaplara imza atıyordu. İclal Aydın o tarihte henüz yazarlığa başlamış, siyaset dışı konularda yazılar yazıyordu. İsmail Küçükkaya Akşam’da yazar olmadığı gibi medyada bilinen bir isim değildi. Kadri Gürsel Milliyet’te henüz muhabirlik yapıyordu. Bu örnekler daha uzatılabilir. Hatta planda gazeteci olarak anılan isimlerin gazetecilik yapmadığı dahi gösterilebilir.

PKK ve El Kaide Planın bir başka şüpheli tarafı ise darbeyi icra edecek gruplar arasında PKK ile El Kaide gibi örgütlerin sayılmış olması. Son dönem TSK ile PKK’yı ilişkilendiren yaklaşımlara bir destek olduğu gözden kaçmayan planda bu ilişki darbe ortamı hazırlamak için PKK ve El Kaide’ye şehirlerde eylem yaptırılacağı esasına dayanıyor. Bu tez esas olarak yandaş medya tarafından dile getirilen suçlamalara bir destek gibi görünüyor.

Zamanlaması ilginç

Planın bir diğer yönü ise zamanlaması. Bu üç açıdan dikkat çekici: 1. Planın AKP oylarının düşüş yaşadığı bizzat AKP anketlerinde dahi gözlendiği bir dönemde, partiye dönük yeni bir 27 Nisan heyecanı yaratmasının muhtemel olması. 2. Planı, sivil faşizm tartışmalarının arttığı bu günlerde yeniden bir ordu hatırlatması yaparak AKP’yi eleştiren basına yeni bir şekil verme çalışması olarak yorumlamak mümkün. 3. Elbette en dikkat çekici unsur ise kozmik odada aramaların bittiği gün planın açıklanmış olması. Bu durum da TSK’ye dönük yeni bir çalışmanın habercisi olacak gibi.

Sonuç olarak TSK içinde bir senaryo olarak varolduğu bilinen bir plan tahrif edilmiş gibi görünüyor. Planın içinde bulunan ifadeler 2002 yılında değil yakın bir dönemde yazıldığı izlenimini güçlendiriyor.

Barış Terkoğlu Odatv.com

ODATV.COM

Page 74: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

74

Ben yazımda planın gerçekliğine dair şüphelerimi ayrıntısıyla anlatıyorum. Hem de ilk gün. Daha o gün planın 2003 yılından sonra yazılmış olabileceğine dair olguları sıralıyorum. Örneğin AKP hükümeti daha birkaç aylıkken, 2003’ün ilk aylarında, muhalefeti baskı altına aldığı, basın üzerinde mali denetim kurulduğu ve basının susturulduğunu anlatan satırları şüphe ile karşılıyorum. Örneğin TGB’nin 2003 yılında değil 2006’da kurulduğunu söylüyorum. Planda adı geçen bazı gazetecilerin o tarihteki konumunu sorguluyorum.

Sonuçta ben planı inandırıcı bulmuyorum. 5-7 Mart 2003 tarihli seminerin tahrif edildiğini düşünüyorum. Yazımda da açıkça anlatıyorum.

Suç mu? Ben Balyoz Planı’na inanmak zorunda mıyım? Şüphelerimi yazmam nasıl bir terör suçu sayılır? Dediğim gibi engizisyondan bile geri bir noktadayız.

Aynı gün yine Soner Yalçın ile yapılmış bir konuşmam 5. klasörün 286-288 sayfalarında görülebiliyor. Ona da planın gerçek olmadığına inandığımı, plan seminerinin tahrif edildiğini düşündüğümü söylüyorum.

ODATV.COM

Page 75: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

75

ODATV.COM

Page 76: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

76

ODATV.COM

Page 77: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

77

ODATV.COM

Page 78: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

78

Bakınız, konuşmada Soner Yalçın bana talimat vermek şöyle dursun, bu konunun üstüne gitmek konusunda kararsız kalıyor. Planı da henüz incelemediği hatta acaba doğru olabilir mi diye sorgulamada bulunduğu görülüyor. Ben fikirlerimi, buna ait olguları sıralıyorum. Yani Soner Bey’in beni yönlendirmesi saçmalığını geçtim, onu ikna eden kişi belki de benim. Görüldüğü gibi ortada ne örgüt var, ne talimatlar silsilesi. Fikirler, olgular, sorgulamalar birbiriyle yarışıyor.

Peki ortada Ulusal Medya 2010 var mı?

Halen ortada öyle bir belge yok.

Ortaya çıkan bir gündeme karşı gösterilen bir refleks var. Ama savcıya göre suç. Ona göre bizde bazı gazeteciler gibi kervana katılmalı, polis şapkamızı takıp bir gazetenin iddiaları ile insanları linç etmeliydik. Yapmadığımız için suçluyuz.

İddianamede burada belirtilmesi gereken iki noktadan söz edeyim. 76.-77. sayfalarda, Soner Yalçın ile 26 Ekim 2009 tarihinde aramızda geçen konuşmada, Yalçın açıkça davalar üzerine tabiri caizse “fazla mesai harcamamı” eleştiriyor. Haber yapmamı telkin etmek bir yana sizin de görebileceğiniz gibi gereğinden fazla ilgilenmemi eleştiri konusu yapıyor. Soner Yalçın’ın buna benzer uyarılarını iddianame eklerinde bulabilirsiniz.

Aramızda geçen ve iddianamenin 73.-74. sayfalarında yer alan konuşma da aramızda böyle bir talimat ilişkisi olmadığını gösteriyor. Kendisi, gazeteci Hikmet Çiçek’in Ergenekon Davası hakkında yazdığı bir yazıyı elerken, ben kendisiyle konuşup fikrini değiştiriyorum.

Sonuçta Odatv’de Hikmet Çiçek’in yazısı yayınlanıyor.

BU KADARINA DA PES Ergenekon'da son nokta 18.01.2010 23:19

Karakter boyutu :

Artık bütün Türkiye biliyor. Ergenekon davaları hukuki dayanağı olmayan “delillere”, bol miktarda telefon dinlemelerine ve ipten kazıktan kurtulmuş “gizli tanıklara” dayanıyor. Gizli tanığın kimliğini açıklamak yasalara aykırı. Fakat Ergenekon davasındaki “gizli tanıkların”, hepsinin kim olduklarını herkes biliyor! “Anadolu” kim, “Gizli tanık 9” kim, “Dilovası” kim, “kırkaç” kim? Polisler, savcılar, yargıçlar ve sanıklar herkes biliyor. Ama avukat Zeynep Küçük’ün duruşmada söylediği gibi “bilmiyormuş gibi” yapılıyor, bir “oyun” oynanıyor! İşte bunlardan biri de gizli tanık “İmdat.” “İmdat”ın nasıl imal edildiğini 2009’un son duruşmasında

ODATV.COM

Page 79: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

79

(29 Aralık) tutuklu sanıklardan Veli Küçük anlattı. “İmdat” 5 Mart 2009 günü İstanbul TEM şubesinde, bir gün sonra da Ergenekon savcılarından Fikret Seçen’e ifade veriyor. Her iki ifadenin tutanakları da dava dosyasında bulunuyor. “BU KADAR DA OLMAZ” DEDİRTEN BENZERLİKLER Veli Küçük, iki ifade arasındaki ilginç benzerliklere dikkat çekiyor. “İfadeyi aynı şahıs vermiş, elbette benzeyecek.” Hayır! Kazın ayağı hiç de öyle değil! Bakın aynı ifadedeki benzerlikler: Polis ifadesinin ikinci sayfasında daha önceden duymadığımız “götürücü tim” deyişi savcılık ifadesinin birinci sayfasında da mevcut. Polis ifadesinin üçüncü sayfasında “Sen 28 Şubat sürecinde” diye başlayan cümle, savcılık ifadesinin ikinci sayfasında da aynen geçiyor. Polis ifadesinin dördüncü sayfasındaki “bu markayı hiç…” sözcükleri savcılık ifadesinin üçüncü sayfasında da var. Polis ifadesinde bir sanayi sitesinin adı önce “Beysan”, sonra “Baysan”, daha sonra tekrar “Beysan” olarak yazılırken bu hata savcılık ifadesinde de tekrar ediliyor! Polis ifadesinde Türki cumhuriyetlerden söz edilirken yanlışlıkla “Türkiye Cumhuriyetleri” (sayfa sekiz) deniliyor. Aynı hata savcılık ifadesinde de (altıncı sayfa) bulunuyor! Polis ifadesinin dokuzuncu sayfasında “kapora” sözcüğü yanlışlıkla “kaparo” şeklinde yazılmış. Aynı yanlışlık savcılık ifadesinde de (yedinci sayfa) tekrar edilmiş! Polis ifadesinde “istihbarat astsubayı ile irtibatlı” denilmek istenirken “irtibatıl” yazılmış. (On birinci sayfa). Hayret! Aynı sözcük hatası savcılık ifadesinin sekizinci sayfasında da var! “KES YAPIŞTIR”! Bu kadarı yeter. Sözcük hataları, imlâ hataları, yazılım hataları vs… İki ifadede de aynı! İfadeyi kayıt altına alan polis memuru ile savcılık kâtibi aynı hataları nasıl yapar? Cevabını Veli Küçük veriyor. Savcı, “imdat”ın ifadesini almamış! Gizli tanığın polis ifadesi, bilgisayar kullanıcılarının tümünün bildiği yöntemle “copy paste” yani “kes-yapıştır” yapılmış! Veli Küçük, savcı Seçen’in suç işlediğini, görevini kötüye kullandığını, alınmayan ifadeyi “almış gibi” gösterdiğini belirterek mahkeme heyetinden savcı hakkında yasal işlem yapılmasını talep ediyor. Peki kim bu “imdat?” O da ayrı bir yazı konusu! Hikmet Çiçek/ Silivri

Haber, bir gizli tanık ifadesindeki (İmdat) tanımların, imla hatalarının ve yazım yanlışlarının polis ve savcılıkta aynı olduğunu belgeliyor. Çok net olarak savcılıkta polis ifadesinin kopyalandığını gösteriyor. Hukuk devletinde savcılar aleyhinde bir soruşturma konusu olabilecek bir haber, maalesef gazeteciler aleyhine suç unsuru kabul ediliyor. Birilerinin bu davalarla kendini aklamaya çalıştığını söylemiştim.

Siz de biliyorsunuz 12 Haziran seçimlerinde tutuklu adaylar çeşitli siyasi partilerden aday oldular. Bugün MHP’nin 1, CHP’nin 2, BDP’nin 5 tutuklu milletvekili var. Bu konu tüm basın organlarında aylarca konuşuldu. Seçim sürecine girildiği Ocak ayı içinde bu konuyla ilgili biz de haber yaptık.

Ergenekon-KCK Sanıklarının Milletvekilliği

Sayın Başkan,

ODATV.COM

Page 80: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

80

İddianame de üç telefon görüşmesi bu konuyla ilgili.

74. sayfada yer alan ve sanıklardan Sait Çakır ile yaptığım görüşme Ergenekon sanıklarının vekilliklerine ilişkin. Ortaya çıkan ürünler ise haber ya da analizlerden ibaret.

Önce Odatv yazarı Ayhan Bozkurt’un sanıkların vekilliğine karşı çıkan 25 Ocak 2011 tarihli yazısını yayınladık:

25.01.2011 15:10

Karakter boyutu :

Başlık uzamaması için sadece Tuncay Özkan adını verdim; yoksa Silivri'de milletvekili yapılmak istenenlerin tümünün adını yazmam gerekiyordu. Evet, hiçbirinin milletvekili yapılmasını istemiyorum. Zaten bir süredir, "Tuncay Özkan-Mustafa Balbay salıverilsin" haberlerine de karşıyım. Şaka yapmıyorum ve çok ciddiyim. Ergenekon'un içeriğini unuttuk; artık Ergenekon'u konuşmuyor, tartışmıyoruz. Oysa bu dava Türkiye tarihinin en önemli davalarından biri ve birçok insana göre hukuk katliamı yapıldı. Ergenekon iddiasını ortaya atanlar bugün suspus. Kamuoyunu ikna edemiyorlar. Delil diye ortaya atılanların hepsi bir bir çürütülüyor. Zaten tahliyeler başladı. Ve Mahkeme Başkanı'nın talebine iki hakimden biri "evet" dese sanıkların büyük çoğunluğu bugün tahliye olmuş olacaktı. "2'ye 1 Mahkemesi" adını niye aldılar. Demem o ki... Ergenekon'u unutmamalıyız, meseleyi sadece "milletvekili yapılıp tahliye olsunlar" anlayışına indirgememeliyiz. Yıllardır hukuk mücadelesi verenler zaten yakında kazanacaktır. Bu gün gibi ortadadır. Halkın vicdanı bu davayı çoktan mahkum etmiştir; kimseyi inandıramamaktadırlar artık. İşte ben de diyorum ki; bunun üzerine kuşkular doğuracak adımlar atılmamalıdır. Ne demek milletvekili yapılarak cezaevinden çıkarmak. Sonuna kadar direnmelidirler; kazanacaklar gün gibi ortadadır. Bakın! Nelson Mandela da "darbe" iddiasıyla cezaevine sokuldu. 28 yıl "aman dilemedi." Kazandı. Sadece o değil Güney Afrika'da da kazandı. Mandela salt kendi özgürlüğü için direnmedi, ülkesini özgürleştirmek için o dört duvar arasında da mücadelesini sürdürdü; simge oldu. Evet, mücadele sadece dışarıda verilmez, Silivri'nin o dört duvarı arasında da ne büyük direnişler yapılır. Bu ülke tarihinde inandığı değerler için sehpalara giden, kendini yakan, ölüm oruçlarında can veren ne yiğit evlatlarımız var. Bırakın karşı tarafın elini güçlendirecek küçük dar politik oyunları; bugüne kadar Tuncay Özkanlar, Mustafa Balbaylar ve diğerleri de yiğitçe direnmişler, aman dilememişlerdir. Şimdi bunu gölgeleyecek küçük oyunlara gerek yoktur. Tünelin sonundaki ışık görünmüştür. Bu hukuk zaferini milletvekilliliği arayışlarıyla gölgelemeyin. Meselenin özünü kaybetmeyelim. Ve ayrıca... Diyelim ki milletvekili oldular. Ne olacak; hapisten çıkacaklar. Sonra ne olacak, lacivertleri giyip TBMM'ye gidip kırmızı koltuklarda oturacaklar. Ve sonra ne olacak biliyor musunuz? AKP meclis çoğunluğu oylarıyla dokunulmazlıklarını kaldırıp tekrar Silivri'ye gönderecek. Ardından kara bir propaganda yaparak. Nasıl bu kadar dar bakılabilir bu meseleye. Silivri'de Tuncaylar, Mustafalar yatmıyor; Türkiye'nin aydınlık yüzleri, milyonlarca insanımız yatıyor.

ODATV.COM

Page 81: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

81

Olayı hiç kişiselleştirmeyin. Mücadeleye devam edin. Evet... Tuncay Özkan ve diğer yiğit aydınların milletvekili yapılmasına karşıyım. Biliyorum ki, hiçbir zafer direnmeden-mücadele verilmeden ve acı çekilmeden elde edilmez. Ayhan Bozkurt Odatv.com

Ertesi gün davanın sanıklarından Doğu Perinçek’in tutuklu sanıkların vekil olmasının yaratacağı sıkıntıları anlattığı açıklamasını haberleştirdik:

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Silivri’den gönderdiği mektupta, milletvekilliği tartışmalarına karşı çıktı. 26.01.2011 15:37

Karakter boyutu :

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Silivri Cezaevi’nden aydınlara bir açık mektup gönderdi. İşte Perinçek’in o mektubu: “Sağolsunlar bazı yazarlarımız ve aydınlarımız, Ergenekon davası tutuklularıyla dayanışmalarını belirtiyorlar. Kamuoyunda dört isim sürekli anılıyor: Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Doğu Perinçek. YANAN TÜRKİYEDİR İyi niyetle yürütülen bu kampanya, Ergenekon tertibini bozmaya hizmet etmiyor. Çünkü tertibi cepheden göğüslemiyor; hatta tertibe yol veren boyutlar da içeriyor. Ergenekon tertibi, kamuoyunda “kurunun yanında yaş da yanıyor” izlenimleri yaratılarak yürütüldü ve yürütülüyor. Oysa cayır cayır yanan Türkiye’dir. Yakılan, Türk Devrimidir. Alevlerin içine atılan özgürlüklerdir ve çağdaş yaşamdır. Hatırlayınız, kurunun yanında yanmaktan korkan dostlarımız Ertuğrul Özkök ve Enis Berberoğlu gibiler, kendilerini Ergenekon şemalarının içinde görünce, Türkiye’nin yandığını görmezden gelip, can telaşına düştüler. Masum insanları Gladyo’nun önüne atan yazılar yazdılar. Kimi medya organları sistemin merkezleriyle sıkı bağları nedeniyle, kimileri korkudan, kimileri kolaylarına geldiği için, tertipçilerin haksız suçlamalarını doğruladılar. Tertipçilerin yalanlarını çarşaf çarşaf vermekten utanmadılar. Bunu yaparken kendilerince masumlara el uzatarak vicdanlarını rahatlattılar. Bu ortamda, bazı sanıklar da, ne yazık ki, Türkiye’yi unutup “Ben niye buradayım” türünden savunmalar yaptılar. “Ben onlardan değilim” mesajı vererek kişisel “kurtuluş” arayışlarına girdiler. Daha ileri gidenler, haysiyetlerini çiğneyerek tertemiz insanları suçladılar; hatta gizli tanık oldular. İşte bu ortamda, yangına teslim olup, yangından eşya kurtarma çözümü üretildi. TERTİP ÖYLE BOZULMAZ Önce şu gerçeği saptayalım: Türkiye, tarihindeki en kapsamlı emperyalist operasyonla karşı karşıyadır. Bu, bir SüperNATO operasyonudur. Ergenekon, Poyrazköy, Kafes, Balyoz, Erzurum Ergenekon davalarındaki iddialar, baştan sona tertip ürünüdür. Arkada kalan 50-60 yıl içinde işlenen büyük suçlar, 1 Mayıs 1977, Kahramanmaraş katliamları, faili meçhuller, Madımak yangınları, Başbağlar’da köylülerimizin kurşuna dizilmesi, Hrant Dink’in katledilmesi vb; Ergenekon davalarının konusu bile değildir. Danıştay yargıçlarını öldürtenler, kendi suçlarını Ergenekon davasının içine atmışlardır. Darbe iddiaları uydurmadır. 1971 ve 1980 Amerikancı darbelerini yapan Gladyo, olmayan darbeleri yargılamaktadır. Darbeler değil, Türk Ordusu, İşçi Partisi ve Türkiye’nin yurtsever devrimci birikimi hedef alınmıştır. Tertibi yürüten, suçlayan ve yargılayan merkez, Gladyo’nun kendisidir. “Yargı çözer” sloganı dahi, Gladyo’nun ürettiği bir safsatadır. Davalar bir sonuca ulaşılmamak üzere kurgulanmıştır. Plana

ODATV.COM

Page 82: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

82

göre, bu davalar Abdullah Öcalan affıyla birlikte ortadan kaldırılacaktır. “Yargı çözer” dedikleri, Türkiye’nin bölündüğü günün “çözümü”dür. HAYATTA KALAN UĞUR MUMCULAR VE EŞREF BİTLİSLER YARGILANIYOR Tek tek insanların hayatları boyunca ne yaptıklarını elbette bilemeyiz; ama iddianameler ve yargılamada ortaya çıkan kanıtlar çerçevesinde söylüyorum, suçlamalar bütün sanıklar için geçersizdir. Yargılananlar, hayatta kalan Uğur Mumculardır; yaşayan Eşref Bitlislerdir. O nedenle bu tertibi bozacak bir kampanya yürütülecekse, tutuksuz sanıkları bir yana bırakıyorum, tutuklu E. Tuğg. Levent Ersöz, İP Genel Sekereteri Nusret Senem, Hikmet Çiçek, E. Tuğg. Veli Küçük, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, E. Alb. Atilla Uğur, Yzbş. Muzaffer Tekin, E. Bnbş. Fikret Emek, E. Alb. Karadağ, Astsb. Oktay Yıldırım, Mehmet Demirtaş, Deniz Yıldırım, Alb. Dursun Çiçek, Yrb. Mustafa Dönmez, Astsb. Ergin Geldikaya, Hakim Alb. Zeki Üçok, E. Bnbş. Levent Bektaş, E. Bnbş. Levent Öztaş, Tğm. Mehmet Ali Çelebi ve diğer sanıklara yapılan haksızlıklar göğüslenmelidir. Bu yurtsever insanlarımız, dört yıldır yalanlarla, tertiplerle, iftiralarla, psikolojik savaş kampanyalarıyla boğuşarak, eğilmeyerek, bükülmeyerek bugünlere kadar başı dik gelmişlerdir. Türk subayına sahip çıkılmamıştır. Eğer vicdan varsa, eğer adalet duygusu varsa, eğer Türkiye sevgisi varsa, eğer tertibin üzerine gitmek varsa, Ergenekon tertibi cepheden göğüslenmelidir. ERGENEKON’UN SON SANIĞI Şunu herkes bilsin: Eğer Ergenekon davalarında en sonunda tek bir sanık içerde kalacaksa, o sanık Atatürk’tür. Bu tertibin Türkiye’de Kemalist Devrim’i bütünüyle yıkma, Türkiye’yi bölme amacını görmeyenler varsa, artık görsünler. Bu gerçeği İlhan Selçuk, 21 Mart 2008 gününden sonra çok iyi anlamıştı. Vicdanlı aydın olarak, “Pencere”sinden bütün millete bunu anlattı. O’nun Ergenekon Mergenekon kitabını iyi okuyalım. Gazetesine bile anlatamadı belki; ama yarına kalacak olan ses odur. Hakikat duygusu olan, korkmayan, başı dik aydınlarımıza ve yazarlarımıza sesleniyorum. İddianame ve kanıtlar çerçevesinde, diğer sanıklar da sizlerin suçsuz ilan ettikleriniz kadar suçsuzdur. Tertipçilerin esas hedef aldığı yurtseverlerle dayanışmadan korkan küçük hesapları bırakınız. Ergenekon davasında tekerleme haline gelen dört-beş sanıklık dayanışma listesini yırtınız. Göğsünüzü Kemalist Devrim’e siper yapınız. Eğer bu tertibi bozacaksak, Ergenekon davasının proleterleri durumundaki yurtseverlere yapılan zulme karşı çıkınız. Tertibi cepheden göğüsleyiniz. Sanıkları ayırmayınız. Sanıkları ayırmazsanız, Ergenekon’un bir numarası olan Atatürk’e sahip çıkmış olursunuz.” Odatv.com

Ardından konuya dair çeşitli siyasi partiler ile görüşmeler yapan, konuya dair kamuoyuna açıklamalar yapan Yalçın Küçük ile röportaj yaptık. 27 Ocak 2011 tarihinde yayınladık.

TUNCAY ÖZKAN MİLLETVEKİLLİĞİ İSTİYOR Yalçın Küçük Odatv’ye konuştu... 27.01.2011 15:23

Ergenekon Davası sanıklarının milletvekili olması önerisi tartışılmaya devam ediyor. Bilindiği gibi; yazarımız Ayhan Bozkurt, “TUNCAY ÖZKAN'IN MİLLETVEKİLİ YAPILMASINA KARŞIYIM” başlıklı bir yazı kaleme almış ve çok tartışılmıştı. Bununla birlikte Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, milletvekilliği tartışmalarında tavrını net koyan bir açıklama yapmış ve “hayır” demişti. Odatv, milletvekilliği projesinin mimarı Yalçın Küçük’ü aradı ve yaşanan bu tartışmalarla ilgili görüşlerini sordu. İşte Yalçın Küçük’ün Odatv’ye yaptığı açıklamalar: “Şöyle ayıralım: Evvela Ayhan Bozkurt arkadaşımızın söylediklerini bana Avrupa’dan işaret ettiler.

ODATV.COM

Page 83: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

83

Bugünlerde çok yoğunum, tamamını okumadım ama Ayhan Bozkurt’u tanırım, güvendiğim bir arkadaşımdır, belki de meramını tam anlatamamıştır, birinci nokta budur, onu ayırıyoruz. İkinci nokta, Kemal Bey’in tutumuna gelince, ben bugün net olarak ifadesini, söylediği sözleri tekrar tekrar okudum. Kemal Bey’in dünkü ifadesinden öyle bir yolu kapatmayı, kapıyı kapatmayı meram ettiğini, maksadının bu olduğunu kesinlikle anlamadım. “Yok öyle bir şey,” diyor. Ne demek “Yok öyle bir şey?” Bir politikacı, bir devlet adamı, bir önemli partinin akşamı, “Yok öyle bir şey,” diye bir şey söylemez. Ne yok? Öneri mi yok, proje mi yok, öbürü mü yok? Devam ettiği zaman da, konuşmaya bakıyorsunuz, Süheyl Batum bir önerisini, kendi fikrini söyledi, diyor, tabii, partimize herkes başvurabilir, diyor. Tabii, adaylık, maalesef başvuruyla oluyor şu anda. Böyle bir noktaya geldiğimizde de başvuru olacak. Ayrıca, Kemal Bey’in çok daha net bir ifadesi var, onu da Bursa’da söylemişti, “Olumlu mu bakıyorsunuz?” dediler ona, o da, “Bu sözümde bir olumsuzluk yoktur,” anlamına gelen bir cevap verdi. CHP şu anda çok dalgalıdır. Dolayısıyla ben Kemal Bey’in söylediklerinin böyle, “Kesti, attı,” şeklinde yorumlanmasını, matbuatta var olan, İngilizce söyleyecek olursak “wishful thinking”, niyetleri o, kesip atmasını istiyorlar. Okuyun! Gazeteciliğin birinci kuralı metni okumaktır. “Yok öyle bir şey,” ne demek? Bir genel başkana, CHP gibi bu cumhuriyeti kurmuş bir partinin genel başkanından bu tür bir söz çıkarsa, bu söz böyle ret anlamına gelmez. Savmış, “yok öyle bir şey,” demiş; bunu anlamak lazım. Bu önemli bir nokta. Buna mukabil, Devlet Bahçeli, izin verirseniz Devlet hocam diyeyim, çünkü o benim küçüğüm ama biz aynı yerde hocaydık. İlber hocam da benden gençtir, ama ben İlber hocam derim, İlber hocam da bana Yalçın hocam, der. O daha devlet adamına yakışır bir şekilde cevap vermiş: Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün henüz bizimle görüşmek için bir teklifi bize ulaşmış değildir. Bu da doğrudur. Bu noktalara geleceğiz. Burada matbuatın bir saptırması var. PERİNÇEK’İN AÇIKLAMASI Doğu Perinçek arkadaşımın açıklamasına gelince, bu açıklama biliyorsunuz, dört beş gündür, bir haftadır ortada olan bir açıklama. Bir noktayı söyleyelim: Odatv’de yayınlanan, benim daha önceki yazı makinemde olan Doğu Perinçek’in yapmış olduğu açıklamayla tamamen hemfikirim. Benim söylediklerimle onunkiler arasında hiçbir fark yok. Doğu Perinçek’in en büyük itirazı son derece doğru bir itirazdır. Bu iş, eninde sonunda, Tuncay Özkan arkadaşımla Balbay’a… Böyle bir saçmalık olur mu? Ve bunun içinde de “Vah vah vah Tuncay’la, Balbay’a!”… Bizim önerilerimizde böyle bir şey yok. Hapisten çıkartmak gibi temel bir amacımız da yoktur, bunu söyleyenler aptaldırlar. Neden? Eğer bu projeleri ben ortaya attıysam, ben önce Çetin Paşa hazretlerinin, Hasan Paşa hazretlerinin, daha sonra da Engin Paşa Hazretleri’nin, daha sonra da Edip Paşa Hazretleri’nin partilere kazandırılmasından söz ettim. Hasan Paşa yargılanmadı, tutuklanmadı dahi. Çetin Paşa dışarıda, Engin Paşa dışarıda, Edip Paşa hazretleri karakola bile çağırılmadı. Bu ne biçim insafsızlık! Bu lafı neresinden alıyor bunlar! Arkalarından mı alıyorlar? Bu noktayı biz ortaya attığımızda, CHP için, yararlı olacağı için, CHP geleneklerinde de bu olduğu için, Hasan Paşa – çok değerli bir paşadır, büyük bir devlet adamı gibi davranmıştır – milletvekili yapılmalıdır, dedim ben. Ve Hasan Paşa’yı ilk CHP hükümetinde Milli Savunma Bakanı olarak görmemiz lazım, dedim. 1957 yılında Turhan Feyzioğlu örneğini verdim. O zaman Demokrat Parti’den milletvekili Ahmet Özel, bakan, Feyzioğlu’nu bakanlık emrine, makamından almıştı. 57 yılında Feyzioğlu hocam, Metin Feyzioğlu’nun babası veya büyükbabası, Ahmet Özel’i yerinden etti, orada Sivas milletvekili oldu Turhan Feyzioğlu, öbürü kaybetti. Ben bu örnekleri verdim. Ben kimim? Ben Türkiye’nin belleğiyim. Bunları örnek verdim. Bülent Ecevit’in de İrfan Özaydınlı Paşa’yı milletvekili, bakan yaptığını hatırlattım. Çakma CHP’liler, naylon CHP’liler bunu bilmeyebilir, hatırlattım. Hava Kuvvetleri Komutanı olacaktı, zamanın başbakanı Süleyman Demirel Beyefendi engelledi, Ecevit Beyefendi aldı, milletvekili yaptı, bakan yaptı. Mesele budur. Bu meselenin ortaya atılması bugünkü esnaf kuruluşu olan – MHP’yi tenzih ediyorum çünkü bugün iki tane general var MHP’de – esnaf kuruluşuna döndürülen partileri, devlette uzun yıllar hizmet etmiş, son krizlerde de dirayetli olduklarını göstermiş Çetin Paşa’yla, Hasan Paşa’yla, Engin Paşa’yla canlandırmayı, takviye etmeyi söyledik. Birinci nokta budur. Dolayısıyla, bunları söyleyenler çok kötü noktadırlar. Buraya geleceğim. Ayrıca benim söylediklerim de, tabii Mustafa, tabii Tuncay olacak. TUNCAY ÖZKAN İSTİYOR Burada bir parantez açmama izin verin, şu anda halk tarafından tutulan CHP’nin bütün vücudunda tutulan bu önerileri çökertmek için yeni bir edebiyat çıkmış: “Onlar yiğitler, kabul etmezler!” Nereden çıkartıyorsunuz? Ben Yalçın Küçük’üm. Ben Silivri’de Tuncay dostuma, fırsat buldum, uzaktan da sordum, “Hocam, çok iyi yapıyorsun,” dedi, hepsine sordum. Çoğuna avukatlarıyla sordum. Kabul etmezlermiş, niye kabul etmesinler? Bu onların hakkıdır. Ben bunları televizyonlarda açıklarken, önümde olan Osman Bölükbaşı’nın oğlu, değerli büyükelçi Deniz Bölükbaşı tarafından yazılmış hayat hikayesinin 251. sayfasında, hapishaneden çıkıp milletvekili olarak meclise gittiği zaman, zamanın CHP lideri İsmet Paşa hazretleri tarafından evinde ziyaret edilen resminin olduğunu gösterdim. Bu Sabahat Tuncel meselesi değil ki, bizim geleneklerimizde var. Çeşitli televizyon programlarında da söyledim: Tıpkı bugünkü gibi, bizim, muhafazakar olmasına rağmen

ODATV.COM

Page 84: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

84

bir hürriyet kahramanı olarak sevdiğimiz Osman Bölükbaşı çıktı, milletvekili oldu, ama Ankara’daki hakim, “Olamaz,” dedi. Onları kimler savundu? İki tane parlak, büyük, benim de hocam, dostum olmuş, iftiharımız Muammer Aksoy hocamla, Turan Güneş dostum ve hocam, beni onlar yetiştirdi. Onlar çıktılar, onu reddeden hakimi reddettiler, Sincan hakimi, Osman Bölükbaşı’nı meclise soktular. Ben okudum Doğu Perinçek’in söylediklerini. Hepsine katılıyorum. Tabii, bu meseleyi bir takım arkadaşlarımızın yaptığı gibi, “Paşalar dışarıda, bize neden içerideyiz?” derse, Doğu Perinçek buna tepki gösterir. Bizim tarihimizde var; mesele işin bu davadan kurtarılarak iki kişiyi kurtarma meselesi haline geldiği zaman, ben de tepki gösteririm. Ayrıca, o iki kişinin hapisten çıkmasını istiyorum ama ben sadece onları söylemedim ki! Haberal hocamı söyledim. Çok sevgili, hiç tanışmadığım ama bir kahraman olarak bildiğim Fatih Hilmioğlu hocamı söyledim. Ne işi var Fatih Hilmioğlu hocamın, rektör hocamın hapishanede? Ben bunları söyledim. Onun ötesinde de, kendimce, küçücük aklımca, zaten Engin Paşa’yla MHP’nin bağlantıları olduğunu okuduk, bugün de okuduk, yakında bir törenle MHP’ye girecekmiş. Bu vesileyle, ben Devlet Bahçeli hocama televizyon üzerinden, “Hocam, Haberal’ı da düşünün. Size uygundur. Zaten oğlu Merkez Komite’nizde,” dedim. Bir de, benim cürüm arkadaşım, ne demek cürüm arkadaşım, biz hapisçiler cürüm arkadaşı deriz, aynı davadan yargılananlar birbirlerine, böyle, bir cürümle bağlıdırlar, orada gördüm. Atilla Uğur Albay, aslan gibi bir albay. MHP tandanslı görüyorum ben. Hatta, hafif bir şakayla, “Devlet Bey, bizim yanımızda olanlar, bulaşıyor, solcu oluyor, bunu bir an evvel bizden kurtarın,” dedim. Söylediklerimiz budur. BUNLARIN HİÇBİRİ BENİM KADAR CHP’Lİ DEĞİL Kemal Bey’in bu söylediklerinde hiç öyle bir anlam yok. Ha, basın şöyle; ikiye ayrılmış: Bir, Aydın Doğan matbuatı, ki buna bağlı Cumhuriyet gazetesi de var, çok önceden, bir hafta önce Kemal Bey dostumuza sordular, CHP Genel Başkanı’na, Yalçın Küçük bunları konuşacakmış buluşup diye. “Tabii,” dedi, “vatandaş Yalçın Küçük benimle görüşebilir”. Ben bundan hoşlandım. Fransız devrimcisi gibi konuşuyor Kılıçdaroğlu diye düşündüm. Biliyorsunuz, Fransız Devrimcileri, “citoyen” derlerdi birbirine. Vatandaş Robespierre… Bakın, şunu söyleyelim. CHP bundan imtina ederse, kaçarsa çok şey kaybeder. Bu iş o kadar kolay değil. Ben evvela bir CHP müdafii olarak CHP’nin devlet adamlarıyla donanmasını istedim, evvela bunu söyledim. Gayet açık. Tekrar söylüyorum. Ne milletvekilliği, ne şu… Hasan Paşa’yı alın, ileride, tabii alırsanız, ondan daha iyi milletvekili adayı mı bulacaksınız? Onu Savunma Bakanı olarak görmek istiyorum ben, dedim, ama bu çok genel. Onun ötesinde, Çetin Paşa hazretlerine, ailemizden duyduğumuz, Şam Büyükelçisi Cenk Duatepe’nin olduğu sırada, Adana Komutanı olarak, Cenk Duatepe’yi şimdi kaybettik, bize Çetin Paşa’nın ne kadar değerli bir aydın ve komutan olduğunu söyledi. Bir de sınavdan geçti. Bu da, dedik, CHP’yi güçlendirir. Şimdi Edip Paşa’yı da söylüyoruz, başkalarını da söyledik. Faruk Loloğlu’nu da söyledik. Bunlar CHP’ye, bilmem ne otobüsçünün kızıyla, bilmem ne gazetecinin kızıyla, bir takım çakmalarla, bir takım naylonlarla… Biz bu memleketin çocuğuyuz. Pazartesi günü televizyonda söyledim. Ben on iki yaşında CHP için çalıştım. Kısa pantolonluyken, CHP araştırma bürosunda çalıştım. Bunların hiçbiri benim kadar CHP’li değil. Bütün ailem CHP’li. Demek ki CHP’yi düşünüyoruz. Hele önümüzde bir kriz olduğu zaman, CHP’nin güçlenmesini, çok değerli, laik devlet adamlarıyla zenginleşmesini istiyoruz çünkü Türkiye büyük bir krize giriyor. Birinci nokta budur. İkinci nokta, bunu söylediğimizde, biz bunu ortaya attıktan bir müddet sonra, seçim kararı, aşağı yukarı, verildi; o zaman bunu birleştirirsin. Birinci yapmak istediğimizin, doğrudan doğruya seçimle ilgili bir tarafı yok. En önemli tarafı nedir? Eğer bu önerimizle milletvekilliği birleşirse, bu Ergenekon denilen karanlık, siyah bulut Türkiye’nin üzerinden kalkar. Söylediğimiz budur. Bunlar, ikisi de, oradan milletvekili olsa, on kişi de oradan milletvekili olsa artık oranın anlamı olmaz. Zaten, oranın anlamı kalmadı. Ben bu Pazartesi günü söyledim. Söylediğim Pazartesi’nin duruşmasında o kadar enteresan iki kişi konuştu ki… Biri Mustafa Yarbay, diğeri Teğmen Çelebi… Bugün bütün gazetelerde var. Onu ilk defa biz söyledik. Biz gidiyoruz her hafta, dikkatle dinliyoruz. Mustafa Yarbay da videolarla şunu gösterdi. Bazı televizyonlarda, “Mühimmat çıktı, çıktı, neler çıktı!” diye bağırırlarken, gördük biz orada, TRT’nin kayıtlarında o sırada henüz, o mühimmat çıktı denilen depolar açılmamış. Ne kadar enteresan! Bir televizyon bunlar çıktı diyor, sonunda depolar açıldıktan sonra aynı mühimmat çıkıyor! Bitmiş bir dava! Bunu bitirmenin bir yolu da, zaten toplumun adalet duyguları yerle bir edilmiştir, bir de buradan bir, on, ki bunların içinde Doğu Perinçek de var, onu söyleyeceğim, ayrıca söyleyeceğim, Doğu Perinçek’i CHP için söylüyorum. Doğu Perinçek olduğu zaman, ümit ediyorum, onu ikna edebiliriz ki ayrı seçime girme gereği kalmaz. CHP’yi düşünüyoruz biz burada. Çok büyük bir güçle seçime girmelidir. Haberal hocam, Balbay, Tuncay, Fatih hocam, paşalarım, bunlar CHP listesini diğerleriyle beraber süslerse, biz de bu arkadaşlarımız için, onlar olduğu için, dağı taşı yerinden oynatıp CHP’nin kuyruğuna takılır desteklersek, siz görün bu seçimi! KEMAL BEY’İN O AÇIKLAMASINDA RET GÖRMEDİM

ODATV.COM

Page 85: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

85

Biz bunu 73’te de biliyoruz, 77’de de biliyoruz. 77’de bütün sol, bütün aydınlar Ecevit’i destekledi. Niye desteklediler? Ben belleğim. Ben sizin belleğinizim. Çünkü 74’de Erbakan’ın, kibar konuşalım, sözünde durmamasıyla beraber, bir af çıkıyordu, o aftan Erbakan hoca geri çekildi, evvela İslamcılar oylandı, onlar çıktı, solcular, aydınlar orada kaldılar. Ama büyük hukukçumuz Muammer Aksoy ona yine bir çözüm buldu, Anayasa Mahkemesi yolunu buldu. Ve pek çok arkadaşımız, pek çok hocamız, Behice Boran, Sadun Aren, pek çokları 74’te, Ecevit affıyla hapisten çıktılar, zulümden çıktılar. Biz de 77’de bütün kaygılarımzı, bütün rezervlerimizi bir tarafa bırakarak dağı taşı oynattık. Ve CHP hemen hemen hükümet kuruyordu, %42 oy aldı. Biz CHP’ye bunu söylüyoruz. Ben Kemal Bey’in o açıklamasında ret görmedim. Ayrıca, görsem de bu yolda devam ederim ve başarıyı da sağlarız. Bende daha çok rezerv var. Ama şu anda söylüyorum. CHP, bu yolu kapatırsa kaybedeceklerini düşünmelidir. Bu yolu kapatırsa kaybedeceklerini iyice düşünmelidir. Başka bir yola bizleri zorlamamalıdır. İyi hesap etmelidir. Cumhuriyet düşmanlarının bir kısmını, cumhuriyet karşıtlarını partiye aldılar. Onlara uyarak bu akl-ı selim yolunu kapatmamalılar. Öbür tarafa gelince, Aydın Doğan matbuatı, Kemal Bey’in Yalçın Küçük’le görüşebilirim dediğini hem televizyonlarında vermediler, hem gazetelerinde haber yapmadılar. Benimle hiçbir sorunları yok. Beni, beni olmazsa benim modelimi asmak isteyen adamları veriyorlar. Oradaki önemli nokta, bunu kapatmaktır. Fethullah Gülen matbuatı ise, bunu Yalçın Küçük formülü olarak sunuyor devamlı olarak, her gün sunuyor. Ama kabul etmek lazım ki, öbür türlü de, bana devamlı uygun gördükleri hakaretlerini burada kullanmıyorlar. Bunun Yalçın Küçük formülü, modeli, o tarafı hiç önemli değil. Ama ben size söylüyorum. Ben sizin belleğinizim. 50 yılından beri politikanın içindeyim, kısa pantolonlu olduğum zamandan beri… Herkesi biliyorum. Bakın, Osman Bölükbaşı’nı ben biliyorum, hapishaneden çıkmıştı. Bir takım aymazlar, “Sabahat Tuncel modeli” diyorlar. Bu bizim sistemimizde var. Bugün gazetelerde var, çıktım, aldım. Beş ay hapis yatmış, çıkmış, il müdürü olmuş. Bizim arkadaşımız… Niye olmasın? Bizim paşalarımız, niye olmasın? Onlar hakkında bilmem ne davası açıldığı için mi? Ben yarın gideyim, sizin için de bir dava açayım. Memlekete bak! Bir takım fabrikalar var. İcat ediyorsunuz, mühimmat koyuyorsunuz, CD imal ediyorsunuz. O CD’de Ahmet Paşa olacak, sonra da, “O oraya girdi, bir daha Kuvvet Komutanı olamaz”, “O oraya girdi, Orgeneral olamaz”. Siz bunu mu söylüyorsunuz? Buna ben inanacak mıyım? Bugünkü gazetelere bakın. Şimdi öğrenmiş tembel gazeteciler, geçen Pazartesi vardı bu, ben oradaydım. Ankara’dan buraya geliyorum, Cuma günü de orada olacağım. Niye orada olacağım? Ben iyi dinliyorum. Oradakileri görüyorum. Gördüğüm zaman da akşam Ulusal Kanal’da anlatıyorum. Ulusal Kanal için de başarı… Başka televizyonlara çıktığımda da anlatıyorum. Şimdi, mesele budur. Tutturmuşlar, bir takım, Albülhamit Mehmet Ağa’ya göndermiş, “Mehmet Ağa,” demiş, “Kefere’ye sefer edeceğim, büyük oğlun Mehmet’i bana gönder”. O da göndermiş. Ölmüş oğlu. “Selam ederim, ortanca oğlunu da gönder”. Göndermiş, o da ölmüş. Mehmet Ağa, Kürt Mehmet gönderiyor; o da ölüyor; “Selam ederim, Mehmet Ağa,” diyor Abdülhamit, “Son oğlunu da gönder bana”. Mehmet Ağa da bu kez “Sultanım, göndereyim, göndereyim ama, sen de benim belime güvenerek böyle savaş ilan etme,” demiş. Şimdi bir takım adamlar var, okuyorsun, “Balbay bunu kabul etmez,” diyorlar. Sen kime güveniyorsun? Niye kabul etmesin? İki defa gördüm, bayram çocukları gibiydi arkadaşlarım çünkü iki ayda, üç ayda bir dava oluyor, uzaktan da olsa sevgililerini, annelerini, onları sevenleri görüyorlar, yaklaşmak istemedim. Tuncay’la konuştum, avukatları ile haber gönderdim Haberal’a, “İstemeyen varsa, söylesin,” dedim. Bana hiç kimseden haber gelmedi. TAYYİP BEY VE SÖZCÜLERİ DAHA SAKİN Ama bir takım aymazlar, hele benim bir ara Cumhuriyet’te beraber çalıştığım Okay, “Silivri’ye gidersen, Diyarbakır’dan çıkarsın,” diyor. Okay, Diyarbakır kapılarını biz açtık, “Kürt vardır,” dedik; hapse biz girdik, cezaları biz aldık. Diyarbakır kapılarını biz açarız. Diyarbakır kapıları için benim yüz yılı aşmış, kesinleşmiş cezam var. Siz ne diyorsunuz? Elmayla, armudu niye karıştırıyorsunuz? Silivri’yi savunursam, oraya gidemezmişim! Her biri bir bahane buluyor Aydın Doğan’ın gazetecileri. Son nokta şu: Buna mukabil, görebildiğim şu ana kadar, Tayyip Bey ve sözcüleri daha sakin davranıyorlar. Bir defa, yasal hiçbir engel yoktur, dedi Tayyip Bey. Kimse, Mehmet Ağa’ya güvenip, Balbay’a, şuna, buna kof kahramanlık yüklemesin. Zaten eninde sonunda başvuru yapacaksın adaylık için. İstemiyorsan yapmazsın. Bir takım aymazlar Balbay’ı istemez. Balbay’ın avukatlarıyla konuştum, itirazınız varsa bana söylersiniz. Ama Tuncay, “Hocam, çok doğru yapıyorsun,” dedi. Doğu’nun söyledikleri bunlarla ilgili değil, söylediklerine yüzde yüz katılıyorum, bu işi sevgili arkadaşlarım Balbay ve Tuncay meselesine indirgemek soysuzlaştırmaktır bu işi. Ben ne diyorum? Bu karanlık bulutu, bu ülkemize layık olmayan Silivri meselesini ortadan kaldırmanın yoludur bu. Bütün hukukçular da ittifak halinde. Hepsiyle de konuşuyorum. Daha sonra da konuşacağım. Randevular alacağım, Ankara Barosu başkanı Metin hocamla konuşacağım. İstanbul Barosu Başkanı Ümit hocamla konuşacağım. Başkalarıyla konuşacağım. Bitiriyorum izninizle. Tayyip Bey ve sözcüleri daha tarafsız davranıyorlar: “Ederler, yaparlar, karşılığını görürler,” şeklinde. Buradan ne olur? Ben günlerce geceleri bunu düşünüyorum.

ODATV.COM

Page 86: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

86

Şunun hesabını yapıyor olabilirler: “Hadi siz aday olun, biz sizi yıpratırız”. Bunu da düşünüyor olabilir. Ama bir de bazıları bu Yalçın Küçük zaten diyorlar, bazıları son zamanlarda Tayyip Bey’i çok desteklediğimi söylüyorlar, bana Beyaz TV’de, başka yerlerde bu konularda sorular da sorulmuştu, Fikri Akyüz’le . Onlar beni okurlar, beni İslamcılar çok okur. Beni en çok okuyanlar onlardı. Bu aralar İslamcılar’la Sabetayizm arasında bağ kurduğum için kızıyorlar. Tayyip Bey’e geldiğimizde, 2012’de cumhurbaşkanı olması söz konusu. Bunun peşinde. Rakibi var: Gül. Gül’ün biz cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini açıklıkla söylüyoruz. Bunun için böyle görünüyor. Bunun bu tarafı önemli değil. Önemli olan tarafı şu, Tayyip Bey’in şunu düşünmüş olması ihtimal dahilindedir: “Ben 2012 yılında cumhurbaşkanı olacağım, başkanlık sistemi kuracağım, benim bu dönemde önümde Ergenekon gibi iki tarafı da çıkmaz bir mesele olmasa iyi olur”. Ne yapacaksınız? Kimi mahkum edebilirsiniz? Böyle düşünüyor mu? Yoksa, hem böyle, “Aman, bunlar da bunu yaparsa, hem ben seçimde bunları yıpratırım, hem de böyle hoş bir sonuç elde edilir. Bu Yalçın Küçük zaten iddianamelerde de söyleniyor, şeytandır, zaten bu şeytan formülüdür”. Bu da olabilir. CHP GÜVENMELİDİR KENDİNE O, AKP’nin işidir, CHP kendi formülünü düşünmek durumundadır. Böyle hafif alıp bu kafayla gitmemesini tavsiye ederim. CHP’ye hem içinde büyük bir birlikle seçime gitmesini Kemal Bey’e, Deniz Baykal’ı, Önder Sav’ı arkasına almasına, Genel merkez’de onlara oda ve sekreterler vermesine, günde üç defa onlarla istişarede bulunmasını önerdim. Deniz Baykal’la Önder Sav’ın ülkenin bu kadar kritik bir döneminde, cumhuriyetin bu kadar tehdit altında olduğu bir zamanda küs kalamayacaklarını da söyledim. CHP, CHP olmalıdır. Bunun dışında da, öyle adımlar atmalıdır ki, dağ taş, solcu, ortacı, ilk kez bu seçimde İşçi Parti’li, TKP’li, ÖDP’li, partili olmayan, diğer partili olanlar, hepsi şevkle, büyük bir heyecanla CHP’nin oylarını arttırmak üzere harekete geçmelidir. Bunun yolu da budur; onun için söylüyorum: CHP problem çözmelidir, cesur adım atmalıdır. Bu yolla oyunun artacağı kesindir. Öbür yola gidecek olursa, Kemal Bey partiye alınan AKP’lilere ve diğerlerine uyarak bu yolu kapatacak olursa, ki ben bu konuşmasından bunu çıkartmadığımı tekrarlıyorum, o zaman çok zor bir durumda kalır ve hele hele CHP bunu yapmaz da, Devlet Bahçeli’nin MHP’si bunu yapacak olursa, iktidar partisi dışında ikinci parti durumuna düşebilir. Zaten türban açılımı ile çok sarsılmıştır. Kendi tarafına bakmalıdır CHP; güvenmelidir kendine. Şu anda CHP’nin en büyük özelliği Kararsız Kasım gibi olmasıdır. Biz bunun için sorunuza cevaben söylüyoruz. Bu bir Kristof Kolomb’un yumurtasıdır. Fevkalade başarı şansı, verimi yüksek, insanlarımızı mutlu edecek, aydınlarımızı sevindirecek, CHP’nin yanlışlıkla, büyük bir yanlışlıkla, Kemal Bey’den beri sergilediği ordu karşıtı çizgisine de son vermiş olacak. Dolayısıyla, yıllardır politikayı izleyen, yazan ve aynı zamanda kendisinin Türkiye’nin belleği olduğunu, aydın belleği olduğunu, sol belleği olduğunu, siyaset belleği olduğunu söyleyen benim, Yalçın Küçük’ün teklifi budur. Ben biliyorum. Sabahat, diye tutturdular bunlar; bilmez basın, hiçbir şey bilmiyorlar. Yararlı bir projedir. Benim söyleyeceklerim budur. Odatv.com

Bu süreçte sadece bu üç yazıyı değil konuya dair başka değerlendirmelerde bulunanları da yayınladık.

Burada Yalçın Küçük’ün Odatv’yi yönlendirdiği iddiası bence net olarak çöküyor. Sonuçta kendisinin röportajı Odatv’de çıkan diğer fikirlerin eleştirisini içeriyor. Eğer Yalçın Küçük’e sorarak haber yapsaydık herhalde diğer görüşleri yayınlamazdık. Röportaj öncesinde hem Yalçın Küçük ile hem de çalışma arkadaşlarıyla yaptığımız konuşmadan, Yalçın Küçük’ün diğer görüş belirtenlerle aynı fikirde olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.

Bir diğer vekil adayları ise KCK davası sanıklarından çıktı. Bu konuya dair Coşkun Musluk ile 22 Ocak 2011 tarihinde yaptığımız iki görüşme bu konuya dair haberler ile ilgilidir. Coşkun, Oda TV’de yazdığı önemli analizlerin dışında gelecek konusunda umut veren bir akademisyendir. Özellikle Kürt

ODATV.COM

Page 87: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

87

sorunu üzerine yaptığı çalışmalar ile bilinir. Bu konuda çeşitli kitap ve dergilerde çıkmış makaleleri vardır. Tam da Ergenekon sanıklarının vekilliğinin tartışıldığı günlerde acaba KCK davasında da bu gündeme gelecek mi sorusunun yanıtını aradığımız konuşmada oldukça özenli davrandığımızı düşünüyorum. “Partilere politika önerisinde bulunmayalım” uyarısını birbirimizle konuşurken yapıyoruz. Ancak adaylık kararı varsa, yazma kararı alıyoruz. Coşkun araştırma yapıyor. Gerçekten de BDP’nin KCK’nın tutuklu sanıklarını aday yapacağını öğreniyor. Bunu da Odatv’de 24 Ocak 2011 tarihinde kaleme alıyor.

HATİP DİCLE MİLLETVEKİLİ Mİ OLACAK 24.01.2011 01:32

Karakter boyutu :

Referandum sonrasında Kürt sorununda çözüm beklentisi artarken, Aysel Tuğluk, bir zamanlar yalnızca “Abdullah Öcalan’ın avukatı” sıfatıyla gittiği İmralı’ya, yıllar sonra, bu defa Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı olarak gidiyordu. Öcalan’ın, Tuğluk’a, “Yaşlanmışsın be Aysel!” dediği görüşmeydi. Fakat Abdullah Öcalan’ın bir başka lafı, daha dikkat çekiciydi: Kendisini “çarmıha gerilmiş biri” olarak tanımlayan Öcalan, Tuğluk’u ve diğer Kürt siyasetçilerini, “En az bilgi sahibi olan biriyim. Buna rağmen bütün bu gelişmeleri görebiliyorum. Siz neden göremiyorsunuz?” diyerek eleştiriyordu.* Şimdilerde Öcalan’ın Silivri yargılamalarıyla ilgili son söyledikleri ve AKP’ye yönelik yeniden olumsuzluk kazanmaya başlayan açıklamaları geçmişte dile getirdiği görüşlerin tekrarıydı. SİYASET ÜRETEMEYEN KÜRT LEGAL SİYASETİ Peki Kürt siyasetçilerin göremedikleri neydi? Şöyle sıralayalım… “Açılım” koordinatörü olarak da bilinen İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, son günlerde unutulmaya yüz tutmuş Habur olayı sırasında, kapatılan DTP’nin genel başkanı Ahmet Türk ile temas hâlinde olduğu, ikisinin Atatürk Orman Çiftliği’nde buluştukları ve hatta, kapatılan DEP’in eski milletvekillerinden Hatip Dicle’nin KCK operasyonu ile tutuklandıktan sonra mahkemede dile getirdiği ve gerçeğe yakın görünen iddiasına göre, Atalay’ın Türk’e kimi güvenceler verdiği dile getirildi. Yine Türk’ün, DTP’nin kapatılması sonrası, Kürtler arasında AKP’ye başından beri mesafe ve kuşkuyla yaklaşan kesimlerin hararetle savundukları, kalan DTP’li milletvekillerinin TBMM’den çekilmesinin öngörüldüğü “sine-i millet” kararını asla benimsemediği ve aynı günlerde, Murat Belge, Mehmet Altan, Etyen Mahçupyan, Ali Bulaç ve Oral Çalışlar gibi liberal-muhafazakâr ittifakın organik yazarlarıyla bir araya gelişi belleklerimizdeki yerini koruyor.** BDP milletvekillerinden Hasip Kaplan’ın da, liberal-muhafazakâr ittifakın tahayyül ettiği Türkiye’ye giden yolda, yeni bir rejim kurmak için elzem görünen anayasa değişikliği konusunda AKP’ye “Anayasa Mahkemesi’ni kapatmasını” tavsiye edebilecek kadar hevesli olduğunu anımsatabiliriz.*** Şimdi pek bir AKP muhalifi kesilen BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ise, henüz bir DTP milletvekili iken, Obama’nın Ankara’ya ziyarette bulunduğu günlerde, “Obama’dan özerklik isteyeceklerini” duyurarak DTP’yi zor duruma soktuğu ve sonradan yine kendisinin yalanlamak durumunda kaldığı açıklamasıyla hatırlamak mümkündür.* Demirtaş, sonraları, işi, “HSYK’nin feshedilmesini” isteme raddesine vardıracaktır.** Bir diğer BDP mebusu Sırrı Sakık’ı ise, AKP’nin, PKK ve özellikle Öcalan ile yürütülen doğrudan görüşmelerin ortaya çıktığı ve reddedilemeyecek bir hâl aldığı bir zamanda, iyiden iyiye sıkışmışken yaptığı, “Deniz Baykal, CHP’den milletvekili yapmak için yirmi tane PKK’lı istedi,” çıkışından*** biliyoruz; şimdilerde, TBMM’deki yumruklu kavgalarda, araya giren kişi olarak görüyoruz. Kürt legal siyaseti içerisindeki bu trajikomik siyasal analiz eksikliğinin, 12 Eylül oylaması sonrası, göreli azaldığını söylemekse yanlış olmaz. KÜRT SİYASETİNİN POLİTİK TAHLİLLERİ İMRALI VE KANDİL’DEN Yine de, Kürt politik hareketi içerisindeki önemli siyasal tahliller, halen, Öcalan başta olmak üzere, PKK yöneticilerinden geliyor. Bülent Arınç’a yönelik suikast düzenleneği iddiaları sonrası, Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki “kozmik oda” olarak anılan gizli bölümde, sivil bir hakim tarafından yürütüldüğü için büyük gürültü koparan aramalar hakkında, Kürt legal siyaseti içerisinden kimse söz söylemezken, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık’ın, “Kozmik odaya siyasal İslam yerleşecek,” yorumunda bulunması, bu durumun en dikkat çekici örneklerinden biri.* PKK eleştirilerini dillendiren imamların yine PKK bağlantılı gruplarca uyarılmalarından kısa bir süre sonra Hakkari’de bir imamın öldürülmesini, yine Hakkari’de gerçekleşen ve 9 köylünün yaşamını yitirdiği bir tartışmalı mayın patlaması izliyordu; bu olaya ilişkin en ilginç siyasal tahlil de yine legal Kürt

ODATV.COM

Page 88: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

88

siyasetçilerinden değil, Öcalan’dan gelecekti: “Hakkari’deki olay üzerinde durmak istiyorum, bu olay çok önemli. Kürt siyasetçileri yeteri kadar değerlendiremiyorlar, kişilikleriyle bir sorunum yok, bırakıp gidenlere bir şey demiyorum fakat tarzları, tempoları çok yetersiz. Bu Hakkari olayını da tam anlayamadılar, yorumlayamadılar. Ben zaman olsa sabahtan akşama kadar bir olaydan hareket ederek Türkiye’de ne olup bittiğini, kimin ne yapmak istediğini rahatlıkla anlatabilirim. Şimdi Hakkari olayına geleyim. Hakkari’deki imamın öldürülüşüne karşılık bir olay olabilir. O dokuz köylünün öldürülüşü bununla bağlantılı olabilir. BDP’liler, siyaset yapanlar bunu nasıl anlamıyor? Dünyada en az bilgilendirilen kişi benim, ben en ufak bir bilgi kırıntısıyla yola çıkarak olayın en ince detayına kadar anlamaya çalışırım. Bu olayla deniliyor ki “sen benden bir kişi öldürürsen ben senden yirmi kişiyi öldürürüm” diyor. İşte 1700 Kürt siyasetçinin tutuklanması da bir cemaat operasyonudur. Bu merkezi bir karar olabilir.”** Kürt legal siyasetçileri Silivri yargılamaları üzerine konuştuklarında AKP’den farklılaşabilmekte bir hayli güçlük çekerken, şunları söyleyen de yine Öcalan oluyordu: “KCK davasında tutuklu olanların durumu tam rehine almadır, onlara rehine muamelesi yapılıyor. İki yıldır hukuksuz bir şekilde yargılamadan cezaevinde tutuyorlar, Silivri’de de öyle yapıyorlar. Böyle giderse bu şekilde yargılamalar on yıl devam eder. Bu bir çürütme politikasıdır. Daha önceleri infaz ediyorlardı, şimdi çürütüyorlar.”*** Öcalan’ın Silivri’deki, kendisiyle daha önce bir biçimde görüşmüş bulunan muvazzaf ve emekli askerlerle başta olmak üzere, sanıklarla ilgili olarak dile getirdiği, “Sorunu çözmek isteyenler içeride, istemeyenlerse dışarıda, AKP bunlarla anlaştı!” biçiminde özetlenebilecek görüşleri, zaman zaman tekrarladığı bir diğer değerlendirmesidir, ancak Kürt legal siyasetinden, bu yönde, Silivri’ye yönelik en küçük bir olumlu çağrışım yapabileceği düşünülen hiçbir değerlendirmenin gelmiyor/gelemiyor oluşu da yine ayrıca düşündürücüdür. KCK’DAN PARLAMENTOYA? DİYARBAKIR’DAN ANKARA’YA? Kürt legal siyasetinin şimdilerdeki yeni suskunluğu, bu kez, Fethullah Gülen cemaati başta olmak üzere tüm bir iktidar çevrelerini pek çok kızdırdığı yürütülen pervasız propaganda ve kampanyadan anlaşılabilen, “Ergenekon’dan parlamentoya! Silivri’den Ankara’ya!” sloganlı, neyle suçlandıklarını bile bilmeyen Silivri sanıklarından bazılarını CHP veya MHP’den milletvekili yaparak yıllar sürmüş tutukluluklarına bir son vermek arayışı karşısında oluyor. Bu arayışın nereye evrileceği, gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği henüz açıklık kazanmış değil, ancak yürüyen toplu yargılamalar içerisinde Silivri yargılamalarının tek siyasal yargılama olmadığı da biliniyor. Toplumsal muhalefetin üç ayrı koldan tasfiye edildiğini düşündüren diğer iki operasyon ise, bilindiği üzere, KCK ve Devrimci Karargah operasyonlarıdır. Devrimci Karargah ve özellikle Hanefi Avcı bugünlerde pek bir sahipsiz görünse de, en azından KCK yargılamalarının Kürt siyaseti ile doğrudan ilgisi ortadadır. DTP kapatıldıktan sonra, siyasi yasaklı olmayan ve partisiz kalmış DTP’li milletvekillerinin, bu durumu protesto etmek için seçecekleri yol olarak toplu istifa, başka deyişle “sine-i millet”, kararını DTK adına açıklayan Hatip Dicle’nin çok geçmeden polis operasyonuyla alınıp tutuklandığı hatırlardadır. DTP’li milletvekilleri Öcalan’ın, “Son bir fırsat verilebilir,” açıklamasından sonra TBMM’de kalırken, Dicle’ninse içeride kaldığı biliniyor. Dicle, yukarıda da özetlediğimiz gibi, İçişleri Bakanı Atalay’ın Ahmet Türk’e, Habur’dan geçecek PKK militanlarının serbest kalacağı yönünde güvence verdiğini açıklarken, kendisinin yalnızca legal düzlemde siyaset yapan biri olduğunu ve tutuklu bulunduğunu ekleyerek isyan ediyordu. Elbette Hatip Dicle, bu durumda olan yüzlerce başkası arasında, en bilinen olmakla birlikte, yalnızca bir örnektir. Peki, “Ergenekon’dan parlamentoya! Silivri’den Ankara’ya!” sloganlı arayışın gündemde geniş yer kapladığı bu günlerde, Kürt legal siyasetinin az çok tarif ettiğimiz müzmin suskunluğu daha ne kadar sürecektir? Görüştüğüm Kürt kaynaklarından edindiğim bilgiler, bu defa bu durumun öyle uzun sürmeyeceği yönündedir. Doğrudan BDP’de yönetici konumunda bulunanların bu konuda bilgi vermekten kaçınmış olmalarına rağmen, Kürt siyasetinin içerisinde en az onlar kadar önemli yer tutan diğer kaynaklar, bunun BDP içerisinde halihazırda tartışılmakta olduğunu belirtiyorlar, ancak Kürt siyasetinin, cumhuriyetçilerin aksine, açıktan tartışmak yerine ancak bir karara varıldığında açıklamak gibi bir yöntem izleyeceğini de ekliyorlar. Hiç kuşkusuz, burada, Hatip Dicle konumundaki tutukluların milletvekili adaylıklarının önünde herhangi bir hukukî engel bulunup bulunmadığı da önem kazanıyor ve tek tek bunların da inceleneceği belirtiliyor. Kürt kaynaklarından edindiğim bilgilere bakılırsa, “KCK’den parlamentoya! Diyarbakır’dan Ankara’ya!” da Kürtlerin sloganı olacak gibi görünüyor. Gerek Silivri gerekse Diyarbakır’daki, hangi yargılama olursa olsun, hukuksuzluk ve zulüm yüklü uzun tutuklulukların aşılabilmesi yönündeki çabalar, büyük önem taşıyor. Diğer yandan, tek suçu, haber ve kitap yazmak olan Kürt gazeteci Günay Aslan gibi, kesinleşmiş mahkumiyeti olup sürgünü seçmiş insanlar da var. Bu türden kesinleşmiş mahkumiyeti bulunanların milletvekili adayı yapılabilmeleri, hukuken mümkün de görünmüyor. Dahası, CHP ve MHP ile BDP’nin ilgi alanına girmeyen pek çok başka siyasi tutuklu da var. Kısacası bu tür arayışlar, gerçekleştirilebilseler bile, aslında sınırlı birer çözüm oluyorlar. Esas çözümse, maalesef, bu hukuksuzluk ve zulmün kaynağı ortadan kaldırılana dek sağlanamayacak gibi görünüyor. Emre Özsuda Odatv.com

ODATV.COM

Page 89: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

89

Sonuçta Coşkun’un araştırması doğru çıkıyor.

Bugün BDP’nin 5 tutuklu vekili var.

Yani Coşkun’un oldukça özenli çalışması bugün sonuçları göründüğü gibi yüzde yüz gerçek çıkıyor.

İddia makamı bizi ne için suçluyor inanın anlamak mümkün değil. Ülkemizin yaşadığı depremlerden depremi haberleştiren gazeteciler ya da fay hatları üzerine araştırma yapan bilim adamları sorumlu sorumlu tutulamayacağı gibi bu haber de hukuken yargı konusu yapılamaz. Haber yaşan bir olayı anlatıyor, Doğru çıkıyor.

Ancak şunu net olarak söyleyebilirim ki Yüksek Seçim Kurulu ister seçimi kazansın ister kaybetsin Ergenekon, Balyoz, KCK davalarının adaylığını kabul ettiğine, TBMM’nin kazanan adaylara mazbatalarını verdiğine göre tutuklu da olsa bir kişinin milletvekili adayı olması ve seçilmesi anayasal bir hak. Bu hakkı, hem bir yargı organı sayabileceğimiz YSK, hem de yasama organı TBMM tanıyor. İddia makamı bu adaylıkları suçmuş gibi göstererek anayasal kurumları ve anayasal düzeni açıkça tartışmaya açıyor. Gerçekten anayasal hakkın kullanımını suç sayan tavrın, demokrasi için tehdit oluşturduğunu görebilirsiniz.

Bunların dışında iddianamede Yalçın Küçük adının benimle ilgili olarak 4 defa geçtiği görülüyor. Biri 10 Kasım 2009 tarihinde Soner Yalçın ile yaptığımız görüşmede. Soner Yalçın ile ilk konuşmamızın sonunda güncel meseleler üzerine Yalçın Küçük ile röportaj kararı alıyoruz.

YALÇIN KÜÇÜK RÖPORTAJI:

ARTIK SİZİ BEN DE KURTARAMAM Yalçın Küçük Kürt Açılımı ve Dursun Çiçek krizini Odatv'ye yorumladı 14.11.2009 12:00

Karakter boyutu :

Odatv.com olarak Prof. Dr. Yalçın Küçük'e başta Kürt Açılımı ve Albay Dursun Çiçek’in tutuklanıp-bırakılması olmak üzere gündemdeki konular hakkında görüşlerini sorduk. İşte Okan İrketi tarafından yapılan ve çok ses getirecek Yalçın küçük röportajı:

ODATV.COM

Page 90: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

90

Odatv'ye verdiğiniz daha önceki mülakatınızda, AKP ile ordu arasında bir mutabakat olduğunu ileri sürmüştünüz. Tayyip Erdoğan ise 9 Kasım’daki açıklamasında “Başbuğ ile güven sorunum yok” dedi. Bu açıklama sizin düşüncelerinizi teyit ediyor mu? Şimdi, teyit ediyor mu, etmiyor mu meselesi doğrusu beni çok fazla ilgilendirmiyor. Ama ilk bakışta, Odatv’ye söylediğim görüşlerim şöyleydi: İlker Paşa Hazretleri’yle Tayyip Erdoğan arasında dört noktada mutabakat olduğunu ileri sürmüştüm. Bunlardan birincisi, PKK’nın ortadan kaldırılmasıydı. İkincisi, Fethullah Gülen’in devlet içindeki gücünün tasfiyesi. Üçüncüsü, kemalist laisizm ve cumhuriyetin temel ilkeleri. Dördüncüsü ise, Barzani devletinin kabul edilip edilmemesi konusundaki mutabakattı. Bunların iki tanesinde, PKK’nın ortadan kaldırılması ve Fethullah Gülen’in devlet içindeki kadrolarının tasfiye edilmesi konusunda Genelkurmay Başkanlığı’nın istediklerini aldığı yönünde bir görüş ortaya çıkıyordu. Onun ötesinde de, Genelkurmay Başkanı İlker Paşa Hazretleri kemalist laisizmden önemli ölçüde geri adım atmaya razı olmuş görünüyordu. İlaveten de, şimdiye kadar hem Yaşar Büyükanıt, hem İlker Başbuğ doktrinlerine göre, Türkiye’nin güvenliği açısından bir tehlike sayılan Barzani’nin başında bulunduğu Kürdo-Judaik devletin tanınması yönünde bir eğilim ortaya çıkıyordu. Ordu da artık eski görüşlerinden vazgeçiyordu. Hem Odatv’de, hem de başka televizyonlarda bunları söyledim. Olayların gelişmesi içinde de bunlar genel olarak kabul gördü. Şimdi söylediklerimin o kadar doğru olup olmadığını ve bugün nerede olduğumuzu sizinle birlikte tartışacağız. 9 Kasım, 10 Kasım, 11 Kasım itibariyle, Cumhuriyet Türkiyesi önemli bir dönemece varmış görünüyor. Bu durumu göz önüne alarak, bu mutabakatı ve Kürtler’in Habur Zaferi’ni görüşmemiz lazım. Görüşmeye başlamak için üç yeni tespitimizi dillendirmek istiyorum. Bir: 11 Kasım 2009’u bu çerçevede, 29 Eylül 1938’deki Mühih Antlaşması’na benzetebiliriz. Genelkurmay Başkanı İlker Paşa Hazretleri’yle Tayyip Erdoğan’ın görüştükleri bir sırada Deniz Kurmay Albay, Doktor Dursun Çiçek’in İstanbul-Beşiktaş’ta tutuklanması bir Münih Antlaşması’dır. (1) Bu bir ödündür. Münih’te, biliyorsunuz, 29 Eylül 1938 tarihinde başta Büyük Britanya Başbakanı Chamberlain, İtalya Başbakanı Mussolini ve Fransa Başbakanı Daladier Çekoslovakya’nın bir parçasını Hitler’e verdiler, teslim ettiler. 11 Kasım 2009 tarihi de Türkiye’deki hukuk mücadelesinde, laik cumhuriyet mücadelesinde bir Münih ödünüdür. Bundan hiçbir kuşku duyamayız. Böyle şeyler olmaz. Kürt açılımını konuşmak için 10 Kasım’dan başka bir gün bulamadılar. Dursun Albay’ın tutuklanması için de, İlker Paşa Hazretleri’yle Tayyip Erdoğan’ın görüştüğü günden başka bir gün bulamadılar. Peki, bilim nedir? Dursun Albay bundan önce, 30 Haziran 2009 tarihinde tutuklanmıştı. O tarihte de Milli Güvenlik Kurulu toplanmıştı. Ben size tarihi böyle anlatırım. Benim kitaplarıma bakın. Umarım belleğim beni yanıltmıyordur, Tan Matbaasının tahrip edildiği gün de, o zamanki muhalefet lideri Celal Bayar ile o zamanki devlet başkanı İsmet İnönü buluştular. Bunu Türk tarihi böyle ayarlar. Tayyip Bey’in, Abdullah Gül Bey’in bilgisi, kültürü, birikimleri buna imkan vermez ama bu olur. Bir Münih ödünü varsa, akıllara şu soru ister istemez gelir: Yoksa Genelkurmay Başkanı’mız İlker Paşa’yı, AKP ve Tayyip Erdoğan, ordu içinde kemalist-sol kemalist subayları tasfiye ile mi görevlendiriyor. İki. Üzerine konuşmamız gereken çok önemli bir noktadayız. 11 Kasım tarihli gazetelerde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın bir açıklaması var. Demek ki, açıklama 10 Kasım’da yapılmış. Baykal şöyle diyor: “İlk kez cumhuriyete karşı bir tertibin iktidar tarafından planlanarak yürülüğe konulduğuna şahit oluyoruz.” Bu, çok çok çok ağır bir tespittir. Bu, bir yandan, Anayasa Mahkemesi’nin bugünkü hükümetin cumhuriyete karşı tertiplerin odağı olduğu yollu hükmünün devamıdır. İkincisi -sizin kuşaklar, Odatv’nin izleyicisi olan kuşak bilmeyebilir- bu, İsmet Paşa Hazretleri’nin 1960 öncesinde, o zaman ki hükümet başkanı Adnan Menderes’e söylediği, “artık sizi ben de kurtaramam” sözünü hatırlatmaktadır. Bu, sonun başlangıcıdır. 27 Mayıs öncesi Demokrat Parti ile karşılaştırdığımızda, AKP açısından tarihin bu kadar hızlandığı söylenebilir mi? Üçüncü tespit edeceğim nokta da, bu sorunuzla yakından ilgilidir. Üçüncü

Saygı Öztürk’e Dursun Albay’ın verdiği bir mülakat var. O mülakatta Dursun Albay, “ilahlar kurban istiyor” diyor. Türkiye böyle büyük bir bunalımın eşiğine geldiğinde, benim üniversite arkadaşım Deniz Baykal’ın da aklının açıldığı görülüyor.

tespitimiz şudur: Acaba o kadar yakın mı? Siyasi tarihte neye bakarız? 1960’dan önce ne vardı? Bir: O zamanki başbakan Adnan Menderes, Saidi Nursi’yi övmeden, kendi dışındaymış gibi harekete geçirdi. Bununla birlikte, Cumhuriyet Saidi Nursi’yi, kendisinin reddi olarak görmektedir. Doğru ve yanlış ama Cumhuriyet’in algılaması böyledir. Saidi Nursi varsa Cumhuriyet yoktur, Cumhuriyet varsa Saidi Nursi yoktur. Birinci nokta budur. Çok yakın bir zamanda Tayyip Erdoğan, Saidi Nursi’yi tarihin uluları arasında saydı. İsmet Paşa Hazretleri böyle durumlarda, “seni ben de kurtaramam” der. İki: Şeyh Sait ile Cumhuriyet’in kuruluşu yan yana getirilemez. Bu görüş doğru mudur yoksa yanlış mı? Bunu bir tarafa bırakıyoruz. Biz Cumhuriyet’in algılayışı, politika, kabul gören gerçeklik üzerine konuşuyoruz. Adnan Menderes Şeyh Sait’in torunu olduğunu iddia eden 22 yaşındaki bir çocuğu, Abdülmelik Fırat’ı milletvekili yaptığı zaman; ben, öğrenci gençlik içerisinde önde gelen kişilerden biri olarak, bunun cumhuriyetle bağdaşmadığını düşündüm. Öğrenciler de bunu böyle düşündüler. Cumhuriyet ile ne bağdaşmıyor: Kürdisite... Şimdi Tayyip Erdoğan bunu da yapıyor. Demek ki, İsmet Paşa Hazretleri’nin iktidarda Cumhuriyet’e karşı bir tertip görmesinde bu vardı. Deniz Baykal da, Cumhuriyet’e karşı tertiplerin çok olduğunu ama bunun tarihte ilk defa, iktidarda olanlarca yapıldığını söylüyor. Bunun büyük bir tehlike olduğunu kabul ediyor. Türkiye’de Kürdisizm akımları olmuştur. Ama, ilk defa iktidardaki insanlar tarafından bütün imkanlar kullanılarak propagandası yapılmaya başlamıştır. Üç: Adnan Bey’in düşüşünden önceki en önemli nokta şudur: Adnan Bey’in 1960 Nisan’ında Moskova’ya gideceğini açıklamasıdır. İsmet Paşa bunu duyduğu zaman, damadı Metin Toker’e, “Fatin ile Adnan çok tehlikeli bir yola giriyorlar” demiş. Ve Paşa doğru çıktı. Peki, şimdi Tayyip Bey Moskova’ya mı gidiyor? Şu anda, Amerika ve İsrail için Moskova, Tahran’dır. Dolayısıyla çok önemli bir yerdeyiz. Bu üç tespiti yapıyoruz. Meseleyi bu şekilde anlayabiliriz.

ODATV.COM

Page 91: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

91

Dursun Albay tutuklandıktan sonra Deniz Baykal, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinde de ilahlar olabilir” dedi. Ben henüz bu noktada değilim. Ama ben, bu aralar Deniz Baykal’a yol açıyorum. Deniz Baykal’ın bunu görmüş olması önemlidir. AKP, İlker Paşa Hazretleri’ni ordu içinde tasfiyeler yapmakla mı görevlendirdi? İlker Paşa Hazretleri’nin, kendisinin kağıt parçası dediği bir belge yüzünden, pek değerli bir subayının nahak yere tutuklanmasına razı olması, böyle bir şüphenin oluşmasına neden olmaktadır. İlker Paşa’nın kendi adına televizyonlara çıkarttığı insanların, Hıfzı Paşa’nın, mütareke Harbiyesi’ndeki bir paşanın bile zor söyleyebileceği bir şekilde, “onlar istiyor, biz veriyoruz; biz istiyoruz, onlar vermiyor” şeklinde bir açıklama yapmasına imkan vermesi çok üzücüdür, çok düşündürücüdür. Berat adlı bir çocuğun AKP ile planlı olarak yapıldığından hiçbir kuşkumuz olmayan “İlker Paşa’yı neden görevden almıyorsun” açıklaması üzerine; Tayyip Bey’in tekkelerde, dergahlarda, mevlevihanelerde olabilecek bir oyunla, “üzerimde çok baskı var, İlker Paşa’yı görevden almamı istiyorlar ama almıyorum” demesi ve bunun ardından Dursun Albay’ın Beşiktaş’ta tutuklanması, insanın aklına “Genelkurmay Başkanı kendi makamı için Tayyip Bey’e Dursun Albay’ın kellesini mi verdi” sorusunu getirmektedir. Ben buna katılmam. Ama katılmadığım görüntülerin ortaya çıkmasını önlemek de Genelkurmay Başkanlığı’na düşerdi. Genelkurmay Başkanı’nın, başı ağrırdı o gün gitmezdi. Zaten Çarşamba günü görüş yok. Bunları ben biliyorum, İmam Hatip mezunları biliyor da, kurmay subaylar mı bilmiyor? Bundan önce de, İlker Paşa ile Tayyip Erdoğan’ın buluştukları saatte, Karay Ahmet Davudoğlu’nun Barzani’nin ayağına gideceği ilan edildi. Nerede sizin kırmızı çizgileriniz? Nerde Yaşar Paşa, nerede İlker Paşa? Bunu öğrenin, bunu bütün Odatv izleyicileri öğrensin. Davudoğlu’nun Barzani’nin ayağına gideceği, İlker Paşa ile Tayyip Bey buluştukları sırada ilan edildi. Dursun Albay’ın tutuklandığı gün Milli Güvenlik Kurulu toplanmıştı. O toplantıdan sonra Abdullah Gül Bey türban yasasını imzaladı. O toplantıdan sonra Talabani’yi Türkiye’ye davet ettiler veya “gideceğiz” dediler. Bunları İmam Hatipliler biliyor, kurmay akademisinden mezun olanlar ise bilmiyorlar. Peki, Yalçın Küçük’ün yıllardır ne dediğini biliyor musunuz? Ben her zaman “kurmay sınıfı sınıfta kaldı” derim. Bu, sınıfta kalmadır. İlker Paşa Hazretleri’ne saygımız, sevgimiz büyüktür. Ama 10 Kasım’da Mustafa Kemal Paşa için vermiş olduğu demeçle sınıfta kalmıştır. Vermese daha iyi olurdu. “Ne oldu İlker Paşa, laisizm sözcüğünü ağzınıza alamıyorsunuz” diye düşünür sizi dinleyenler. Peki Hocam, 21 Aralık 1957’de, hatırlayacağınız üzere 9 Subay Olayı ortaya çıkmıştı. 9 Subay Olayı’nda ihbar eden subay, Samet Kuşcu, tutuklanmıştı. Ordunun üst kademesindeki bazı generaller her ne kadar 9 Subay Olayı’nın hemen üzerine gidilmesini istese dahi; ordu, kendi içindeki Demokrat Parti karşıtı subayları teslim etmekte güçlük çıkarmış, onları korumuştu. Dursun Çiçek vakasında da askeri savcılık hemen ihbarcının bulunması için soruşturma başlattı. Bununla birlikte Dursun Çiçek yine de tutuklandı. Bu iki olayı karşılaştırdığımızda siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir defa ‘ordu kendi içindeki subayları korudu’ ifadesini düzeltmemiz lazım. Şunu çok iyi bilelim: Ordu içinde her zaman bu tür konuşmalar olur. Hele 1957’de bu tür konuşmalar mutlaka olmuştur. Peki, televizyonlara çıktığımda ben ne diyorum, “bugün Genelkurmay Başkanı İlker Paşa Hazretleri’nin Türk Ordusunu bu hale düşürmesi üzücüdür ama o kadar da önemli değildir.” Biz, 1956 yılında burjuva demokratik devrim yoluna çıktığımızda, arkamızda ordu yoktu. Ama 1957 yılına geldiğimizde, Adnan Menderes bugünkü iktidar kadar büyük bir vesvese içine düşmüştü. Bugünkü iktidar da vesvese içindedir. İlker Paşa Hazretleri’ne şunu söylemek durumundayım. İlker Paşa, Dursun Albay’ın kellesini verirken şu hesabı yapmalıydı: Bir kez kelle verirseniz, karşı taraf sizden hergün kelle ister. Kelle istemenin sonu yoktur. Bunu söylediğimde yeni bir şey mi söylüyorum? Hayır, ikide bir ağlayan, gözü yaşlı Bülent Arınç zaten daa önce söyledi. Demek ki, “İlker Paşa Hazretleri’ni tasfiye görevlisi telakki ediyorlar” dediğim zaman; ben, Arınç gibilerin açıklamalarına, yazılarına bakıyorum. Gözü yaşlı Bülent Arınç’ın “ordu kendi içindeki tipsizleri tasfiye etsin” açıklaması ile, kendi sözünde hiçbir zaman durmayan Tayyip Erdoğan’ın “ordu ile olumlu sürece girdik” açıklamasını birleştirdiğimizde, bunun bir tasfiye işareti olduğunu düşünürüm. Hiçkimsenin Türk Ordusunu böyle bir duruma düşürmeye hakkı yoktur. Ayrıca her orduda Beşiktaş’ta dava konusu yapılan türde konuşmalar olur. Ne arıyorsunuz? Hadi gücünüz yetiyor mu? Silivri iddianamelerini, klasörlerini okuyor musunuz? Klasörlerde görülüyor, birkaç kişi hariç bütün paşalar AKP’ye karşı. Bir: Bütün paşalar “AKP’yle olmaz, AKP cumhuriyete karşıdır” diyorlar. Bunu söylemeyen yok! Bunda da hiçbir suç yok. İki: “Fethullah Gülen’e karşı çıkıyorlarmış” diyorsunuz. İlker Paşa, Nisan 2009’daki iki açıklamasında da bunu söylemedi mi? Ne diyorsunuz? O zaman tertip çok açık ortaya çıkıyor. İddianameler açık. Birkaç kişi hariç -Hilmi Özkök ve taraftarları- Türkiye’de yüksek komutanların hepsi AKP’den kurtulmayı istiyorlar. İsterler; gönüllerine ne karışırsın? Bu iş, eylemli bir cunta haline geliyor mu, gelmiyor mu, ona bakarsın. AKP’den kurtulmak isterler. Bunları televizyonlarda da gösteriyorum. İlahiyat Fakültesi hocası Yaşar Nuri Öztürk, “Türkiye Allahına kadar din devleti oldu” diyor. Yalan mı? İlker Paşa Hazretleri yalan mı bu? Bir takım magazin kızları televiyonlarda “zenginlik Allah’tan mı, kuldan mı gelir,” demiyor mu? Bunları soranlar hesap verecek, Saba Tümer de hesap verecek. “Taadüdü zevcat iyi midir, kötü müdür,” diyen adamları televizyonlara çıkartıyorlar. Benim çocukluğumda bunları söyleyen adamları tımarhaneye kapatırlardı. Şimdi televizyonlara çıkartıyorsunuz. O akşamları barlarda sürünen kızlar bunlarla beraber. Böyle bir durumda Türk Ordusundan bir generalin, bir paşanın “bunlardan nasıl kurtuluruz,” demesinden daha normal bir şey yoktur. Gönülleri o yöndeymiş; sohbet etmişler. Çok da acemiler; ama söylediklerinin hiçbirinde suç yok. Balbay’ın günlüklerinde, notlarında ne var? Hiçbir suç göremedim ben. Ortada bir eylemlilik yok. Konuşmuşlar sadece. 1960 dönemine geliyoruz. O dönemi biliriz. İhbarcı Binbaşı Samet Kuşçu bir takım subayları tutuklatmış, sonra söylediklerinin laftan ibaret olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine, tutuklanan albaylar salıverilmiş ve askeri kariyerlerine devam etmişlerdir. Tutuklananlardan Cemal Yıldırım sonrasında senatör olmuştur. Kariyerleri bitmemiş, görevlerine devam etmişlerdir. Dursun Albay da görevine devam eder. Mesele ordunun kendi içindeki subaylarını koruması değildir; çünkü ortada zaten bir şey yok! Bu bir tertiptir. AKP şunu biliyor: Bütün paşalar birbirleriyle AKP’den nasıl kurtulacakları üzerine konuşmuşlar. Paşalar, “ne yapalım, bir muhtıra mı verelim,” demişler. Konuşmaların hiçbirinde “birlikleri harekete geçirelim” düşüncesi yok. Birlikleri harekete geçirelim denmemişse, birlikler harekete geçirilmemişse, ihtilal teşebbüsü yoktur. Teşebbüs bile yoktur.

ODATV.COM

Page 92: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

92

Ama AKP tarafında büyük bir evham var. Ordu bizi tasfiye edecek evhamı var. Onun için, “bu bulaştı, bu da bulaştı,” diyorlar. Dursun Çiçek, “benim bu belgeyle ilgim yok,” diyor. Ben de bunu çıktığım yerlerde söylüyorum. Devletin hiçbir kurumunda öyle yazı yazılmaz. Belgeyi oturmuşlar, uydurmuşlar. Ben o sıralarda televizyonlarda söylemiştim. “Yanlış yapıyorsunuz, bu iş askeri mahkemede görülmelidir” demiştim. Hala da öyle derim. Ama Tuğgeneral Hızfı Paşa diyor ki, “biz veriyoruz, onlar vermiyor.” Bunlar artık mahallede konuşulacak türde sözlerdir. Neyi veriyorsun? Bir orduda, “Genelkurmay’da bir yazı yazılmış” deniyorsa, böyle bir iddia varsa; o iddia Genelkurmay Mahkemesi’nde görüşülür. Sen bunu orada görüşmüyorsan, kaybetmişsin, demektir. Siz gitmişsiniz! “Onlar istiyor, biz veriyok; biz istiyok, onlar vermiyor” diyorsunuz. Orduda böyle laflar olmaz. Yarabbi! Nasıl paşa oldunuz siz? Bari, siz istekte bulunduğunuz halde onların vermediğini söylemeyin. Bu, erkekliğe sığmaz. Türk ordusuna sığmaz. İlle bir açıklama yapacaksanız, “bekliyoruz,” dersiniz! Ama siz değerli bir subayınızı ortada hiçbir belge olmadan hapse gönderiyorsunuz. Sizler nasıl kurmay subay oldunuz, nasıl tuğgeneral oldunuz? Devam edelim. Şu anda Türk Ordusunun içine düştüğü durum, bundan elli yıl öncesine göre çok daha vahimdir. Türk ordusundan kahraman subaylar, kurmay albaylar, içlerinden ihbarcı bir Samet Kuşçu çıkmadan tutuklanıyorlar. Ortada bir ihbarcı olduğu bile belli değil. Kanunsuz bir düzene doğru gidiyoruz. 1990’lı yıllardaki en önemli tartışma başlıklarından bir tanesi başkanlık sistemiydi. Anayasanın değişeceği söyleniyordu. Hiçbir şey değişmedi ama başkanlık sistemi veya aşiret rejimi bir biçimde kabul edildi. Ahmedinejat bugün Türkiye’dekinden daha çok kurallara ve hukuka bağlıdır. Fuhuş olmuş, Tayyip Bey’e bildiriyorlar; her şeyi ona bildiriyorlar. Ve bir Tayyip Bey çıkıyor, “yetkililer adli tıbbın raporunu kabul etsin,” diyor. Sen kimsin Tayyip Bey, kimsin sen? Savcı mısın, hakim misin, başbakan mısın, hukuk profesörü müsün, gazeteci misin, nesin? Hangi ülkede başbakanlık makamındaki bir kimse, herhangi bir başka kurumun adli tıp raporunu kabul etmesini buyurabilir. Peki, Hüseyin Üzmez vakasında ne yaptı o adli tıp kurumu? Öbür vakalarda ne yaptı? Hukukta kaç kez bilirkişi raporuna itiraz edilir bilir misiniz? Rapora itiraz edersin, “gönder bunu ben de göreyim” dersin. O Hakim Hıfzı Paşa evvela bunlara baksın. Hangi ülkedesiniz? Tayyip Bey kimdir? Tayyip Erdoğan ne hakla TBMM Başkanı’nın odasını basabilir? Türkiye artık budur. Kanunsuz ceza, kanunsuz af olmaz. Türkiye’de hiçkimse, dağlardaki eli silahlı insanların -ister Türk, ister Kürt olsun- o işi bırakmalarını istemezlik etmez. Herkes ister. Ama kanun olmalıdır. Ve bu olmadığı halde İlker Paşa Hazretleri, siz diyeceksiniz ki, “geldiler savcılıktan bırakıldılar.” Bu kanunsuzluğun yolunu Türk Genelkurmay Başkanı açtı. Böyle olmaz İlker Paşa Hazretleri. Bir erteleme yasası çıkartırsınız, “onbeş yıla kadar olan cezalar üç yıl içerisinde bir daha işlenmemek kaydıyla ertelenmiştir,” dersiniz. Bu durumda dağdakiler savcılığa gitmeden de gelirler. Biz beştaş oynamıyoruz. Kurmay sınıfı sınıfta kaldı. Dağdan öyle azar azar gelmekle PKK bitmez. PKK’nın da bitmek gibi bir niyeti yok zaten. Bu yaptığınız ile ancak, Kandil Dağı’nda çok çalışmış, yorulmuş, artık Diyarbakır’a gelmek, DTP’de politika yapmak isteyenleri Türkiye’ye getirebilirsiniz. Yaptığınız budur. İlker Paşa Hazretleri bu yolu açtınız. Ama ben her çıktığım taşın üstünde söyleyeceğim. Biz orducu sosyalistiz. Bu ülkede hukuk olmalıdır. Erteleme yasası çıkaracaksınız ve “verilecek cezalar ertelenmiştir,” diyeceksiniz. Bu olmazsa, olmaz. Evvela bunu yapacaksınız. Türkiye’de Genelkurmay Başkanları’nın kanunsuzluk kapılarını açmaya, İmam Hatipliler’e yol göstermeye mezuniyetleri yoktur. İkincisi Türkiye’de hiçbir kamu görevlisinin iftar yemekleri düzenlemek yetkisi yoktur. Bunu yaptığınız zaman kanunlar önünde suç işlemiş olursunuz. Evinizde dilediğiniz iftar yemeğini yapabilirsiniz, istediğinizle yemek yiyebilirsiniz. Ona herkes saygılıdır. Bunun için oruç tutmanıza da gerek yoktur. Şu anda bir cumhuriyet savaşı içindeyiz. Biz hiçbir zaman akılcılıktan vazgeçmeyiz. Biz orducu sosyalistiz. Bunları çok açık olarak söylüyorum. Her şey dinlenmiş, bütün telefonlar, bütün konuşmalar dinlenmiş... Ve bütün bu dinlemelere bakıyorsunuz. Hep “ben bu işlere karışmam,” diyenler Genelkurmay Başkanı olmuşlar. Cumhuriyet gidiyor diyenler ise, kenarda kalmışlar. Kemalist bir paşa, Şener Eruygur, ya da sol kemalist bir paşa, Tuncer Kılıç, Kara Kuvvetleri’nin başına hiç gelememiş. Buna mukabil, yakın zamana bakacak olursak, Doğan Güreş, İsmail Hakkı Karadayı, Kıvrıkoğlu, arkasından Yaşar Paşa, en son olarak da İlker Paşa gelmişler. Hepsi iyi paşalar. Bir de Hilmi Paşa var. Ama o ayrıdır. Bu orduda Hilmi Paşa türü ise azdır. İlker Paşa da çok değerli bir paşadır. Peki, ne dedi Dursun Albay: “İlahlar kurban istiyorlar.” Ne dedi Deniz Baykal: “Kurban isteyen ilahlar Türk Silahlı Kuvvetleri içinde de galiba varlar.” Ben, İlker Paşa’yı böyle görmüyorum. Ama İlker Paşa herhalde, “bu Tayyip Bey sözünde durmayan bir adam, sağlığı yerinde olmayan bir adam, tutturmuş bir şey, şuna bir kurban vereyim de bundan sonra bir şey istemesin” hesabı yapmış olabilir. Vecdi Gönül de, Tayyip Erdoğan da, “verin, verin, verin bize Durmuş Albay’ın kellesini verin” diye tutturmuşlar. İlker Paşa da, madem “bir kelle istiyorsun, al” demiş olabilir. Nihayetinde paşalarımız paşa oluyorlar belki ama, neticede bürokrasinin içinden yetişiyorlar. Hiçbir tecrübeleri yok! İlker Paşa bunu iyi niyetle yapmış olabilir. Ama tecrübesizdir. Askerlikte bunun başka bir izahı yoktur! Ayrıca, koyarsın Dursun Albay’ı karargaha, “gel, al” dersin. “Gel, al, buyrun” dersin. Dursun Albay’a bu yapılanlar kabul edilemez; asker sözüne yakışmaz bunlar. Vahim olan budur. Ama söylediğimiz gibi, bunları büyük bir tecrübesizlikle izah edebiliyoruz. İlker Başbuğ bunları yaparak İstanbul-Beşiktaş’tan çıkan, Türk ordusuna yönelik husumeti durduracağını hesaplamış olabilir. Peki, bu hesap doğru mudur? Biz bilim adamıyız. Söylediklerimizin ampirik bir temeli var. Bir müddettir Poyrazköy unutulmuştu, şimdi hücuma geçtiler. Demek ki, İlker Paşa’nın hesabı yanlış bir hesaptır. Yüksek komutanlığa arz ederim, çok yanlış yapıyorsunuz. Yanlış hesap Bağdat’tan dönmelidir. Bu ödün yolu, yol değildir. Suçlamaların hiçbir hukuki temeli de yoktur. O halde, Dursun Albay Münih ödünü kurbanıdır. Ayrıca ben yıllardır söylerim, niye İstanbul Komutanı Kara Kuvvetleri Komutanı olur? Niye olur? Bir tek nedeni vardır: Soğuk Savaş nedeniyledir. Bunları öğreneceksiniz, ben her şeyi öğrendim. Çünkü Soğuk Savaş’ta SSCB’nin Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye gireceği düşünülüyordu. Bu yüzden en eğitimli askerler Trakya’da, İstanbul’da tutulurdu. “Düşman” oradan gelecekti. Şimdi orada değil. Oturuyorsunuz İstanbul’da, o kokteyl senin, bu kokteyl benim geziyorsunuz. Başka ne yapıyorsunuz İstanbul’da? Ne yapıyorsunuz? Bana orduyu mu öğreteceksiniz? Kitaplarımda var, Koçzadelerden Ali ile Sabancılar’dan Ali, siz madalya alırken gülüşüyorlardı. Zenginlerin çocuklarının önünde madalya alıp vermekten başka

ODATV.COM

Page 93: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

93

İstanbul’da ne oluyor? İyi kötü savaş tecrübesi olan bir İkinci ordu var, üçüncü ordu var. Kara Kuvvetleri Komutanı niye buralardan değil de, İstanbul’dan çıkar. Bunları içimiz yanarak anlatıyoruz. Fethullah Gülen ile mücadele de böyle olmaz. Bir televizyonda da söyledim. Ordu Tv’yi kuracaksın. Evvela bütün subaylarına tarikatları anlatacaksın. Bunları yapacaksın. Ondan sonra tarikatçıları Harp Akademilerinde hoca olarak kullanmayacaksın. Dolayısıyla kendi hocalarını yetiştireceksin. Harp Akademilerini bir fakülte, üniversite haline getireceksin, buralarda kendi kadrolarını yetiştireceksin. Bu kadroları yetiştirmediğiniz takdirde bu işi yapamazsınız. Oda Tv’de de çok iyi tespit edildiği gibi, artık ordu mensuplarının, Genelkurmay Başkanı’nın konuşmalarında laisizm sözü geçmiyor. Barzani devletinin kabul edilmiş olması ise net bir durumdur. Bu, çok vahim bir noktadır. Ama Yaşar Paşa Hazretleri’nin, İlker Paşa Hazretleri’nin, kurulan Barzani devletinin Türkiye’nin güvenliği için büyük bir tehdit arzettiğine dair tespitleri vardır. Bundan geri dönemezler. Benim de tespitlerim vardır. Ben de bunları çok açık olarak söyledim. Musul’u almazsanız, Diyarbakır’ı verirsiniz, dedim. Bugün Diyarbakır’ı veriyorsunuz. Bütün yaptığınız budur. Başka hiçbir şey değil. Diyarbakır’ı Musul’un üzerine veriyorsunuz. Daha Obama’nın da istekleri var. Bu da Barzani’nin savunulmasıdır. Bunu evvela PKK’ya teklif ettiler. PKK çok yüksek fiyat istedi. PKK, “ben oradaki adamlarımı bu işe memur edersem, burada yeni adam isterim” dedi. “Bunu karşılıklı oturup görüşmem lazım” dedi. Bu, yüksek fiyat istemek, demektir. Bunun üzerine şu anda Diyarbakır’ı Musul üzerine veriyorlar. Obama’da bunu istiyor. Osmanlılık da budur. Türkiye’yi bir şekilde ortadan kaldırmayı düşünüyorlar. Sınırlar olmayacak; gidecekler, gelecekler… Öbür tarafta ne var? Şu var: Hatırlayacaksınız, Odatv’ye verdiğim bu mülakattan önce, Madam Cilinton ve arkasından Obama gelince, yepyeni bir Ortadoğu dizayn ediyorlar, demiştim. Bunu da uzak Kanada olarak açıklamıştım. Aynısıdır, sınılar olmayacak. Nitekim bunu yaptılar. AKP çok zayıf. Gidiyor. Hüsamettin Cindoruk, seçim sandığına yansıması ne olursa olsun, çok önemli bir iş yaptı. Vidalar oynar. MHP kendisi için çok kazançlı bir yol buldu. CHP, Türkiye’nin en önemli meselelerinden bir olan Kürt meselesinde rahatladı. Eski doğru olmayan çizgilerinden vazgeçti, daha çözüme yakın bir noktaya geldi. 29 Mart seçimleri sonrasında, Obama’nın aklına uyan Tayyip Bey büyük açmazlar içine girdi. Her açılımı bir kapanımdır. Ermenilerle hiçbir şeyi açamayacaktır. Havadaki on kuş için, eldeki iki kuşu da kaybediyor. Hem Azarbeycan’ı, hem İsrail’i kaybediyor. Şu anda AKP hiçbir yeni komşuluk elde etmemiştir ama iki komşusunu da kaybetmiştir. Biz, İsrail’i kaybetti diye üzülmüyoruz. Ama 1960’daki askeri darbede İsrail etkisini çok ciddiye almamız lazım. Bakın, ne dedim ben? İsrail Türkiye’de İsrail’de olduğundan güçlüdür, dedim. Ertuğrul Özkök, Beşir Esad’a gitti, ne dedi? Beşir Esad ona, “İsrail’e kötü davranmayın,” demiş… Hani meşhur bir hikaye vardır, adama ne sorarlarsa sorsunlar hep aynı, ama hep aynı cevabı verir. Bunun üzerine, “yahu her şey ondan mı ibaret,” derler. Adam bu sefer de, “aklımdan hiç çıkmıyor ki,” cevabını verir. Hürriyet Gazetesi’nin aklından İsrail hiç çıkmaz. Aklında hep İsrail vardır. İsrail’in kuruluşu ile Hürriyet’in kuruluşu arasında iki, üç hafta vardır. Hürriyet, bu ülkede İsrail’i yaşatmak için kurulmuş bir gazetedir. Şimdi de bunu yapıyor. Şu anda da tek bir itirazları var: “AKP sonsuz iyidir ama bir de İsrail’e iyi davransa. Bu nereden çıktı,” diyorlar. Başka dertleri yok! Eski TKP’nin kafasında nasıl Moskova varsa, bunların kafasında da Telaviv vardır. Böyle giderlerse düşerler, gazetecilik de yapmıyorlar. Peki, niye yapıyorlar, sadece Obama için mi? Ben bir televizyonda söyledim, Milliyet’ten Mehmet Tezkan da yazdı. Tayyip Bey’in bütün bu açılımlardaki, saçılımlardaki maksadı cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürtler’i yanına almaktır. Çok zayıf, Obama ne isterse onu yapacak. Tayyip Erdoğan -ben henüz izin vermedim, çünkü üniversite diplomasını görmedim- cumhurbaşkanı olmak istiyor. Bizim bir vesileyle yakınımız olan Profesör Ergun Özbudun’un AKP için hazırladığı Anayasa Taslağı’nda, cumhurbaşkanlığı için üniversite diploması bir gereklilik olmaktan çıkarılıyor. AKP cumhurbaşkalığıyla ilgili eski düzenlemeyi kaldırmak istiyor. Bunu yapabilirlerse, Tayyip Bey’in cumhurbaşkanlığının önünü açacaklar. Bütün bu açılımların arkasında cumhurbaşkanlığı meselesi vardır. Mehmet Tezkan’ın da çok yerinde bir şekilde yazdığı gibi, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan arasında, kendi partilerinin cumhurbaşkanlığı kavgası başlamıştır. Abdullah Gül’ün tarafında Aydın Doğan, Fethullah Gülen ve İsrail vardır. Tayyip Bey’in tarafında da şimdi Kürtler vardır. Benim Aforizmalar

Pirüs Zaferi’yle bitirelim (2). Habur Zaferi, Kürtler için Pirüs Zaferi’dir. Habur’un Türkiye’deki etkisi İzmir’in işgaline benzeyebilir. O kadar olmaz. Çünkü İzmir’in işgalinin çok özel nedenleri vardır. Ama PKK ve Kürtler de Habur’da bir zafer kazandılar. Devleti felç ettiler, paralize ettiler. Bu tür zaferlere tarihte, Münih’e benzer bir biçimde çok yaygın olarak kullanılır, Pirüs Zaferi deriz. Pirüs, Epir kralıdır. Roma yükselirken Roma’yı yerle bir etmek istemişti. Uzatmayayım, gitti, Roma’yla savaştı; çok büyük zaferler elde etti. Ama bu zaferlerin içinde öylesine yoruldu ki, kendisi düştü. Habur Zaferi’yle Kürtler artık ne olduğunu bilmediğimiz hedeflerinden öylesine uzaklaştılar ki... Bir defa, demokratik cumhuriyet fikrinin artık hiçbir inandırıcılığı kalmadı. Biz yıllardır Kürt gericiliği ile Türk gericiliğini birleştirmemek için çalışıyoruz, şimdi birleştiler. Kürtler şeriatçıların, tarikatçıların, AKP’cilerin arkasına takıldılar. Bu, onlar için bir yol değildir. Türkiye İşçi Partisi’nin, solun içinden çıktılar. Marx, Engels, Lenin, Stalin, Apo diyorlardı: “Melsa.” Şimdi solla hiçbir ilgileri yoktur, kendi sollarıyla da bir ilgileri kalmamıştır. Onun için herkesten çok daha fazla kaybettiler. Mhp’yi güçlendiriyorlar. CHP’yi güçlendiriyorlar. Bunlara kötü gözle bakmıyorum. Ama kendi çözümlerini kaybettiler. Artık DTP’ye ciddiyetle bakan bir tek solcu, bir tek cumhuriyetçi bulamazsınız. Onların şu anda iki tane taraftarı vardır. Biri Akın Birdal’dır, diğeri de Ufuk Uras’tır. Bir de Baskin Oran’ı yanlarına alabilirler. Başka kimseleri yoktur. Hiçbir şey kazanmadılar. Buna Pirüs Zaferi deriz. Bir şey elde ederken kendini bitirmedir. Kürt hareketi kendini bitirdi. Yeniden doğacaktır ve başka bir şekilde olacaktır. Bugün Silivri’de, mahkemenin önünde gösteri yapıyorlar. Yarın Türk solu biraz daha büyüyünce onu da yapamazlar. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak, sonra Toplumsal Kurtuluş olarak, Kürtleri ilericiliğe doğru çekerken çok güçlüydük. Kürtler ise hiçbir zaman bugünkü kadar güçsüz

’da yazdığım nokta budur. ODATV.C

OM

Page 94: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

94

olmadılar. AKP’nin elinde olan devleti paralize ettiler; felce uğrattılar. Ama Habur Zaferi, tıpkı İzmir İşgali gibi, Türkler’in onurunu kırdı. Bütün bunlar doğru. Bununla birlikte, ben hiç ciddiye almam bunları, yapılan anketlerde oy potansiyellerini sadece binde bir arttırabildikleri söyleniyor; yüzde bir bile arttıramamışlar. Bu, en talihli oldukları zamandaki durumlarıdır. Bu onlar için çok kötü bir durumdur. Albay Dursun Çiçek’in “ilahlar kurban istiyor” denilerek verilmesi, bir bakıma hapse konulmasına razı olunması, ordu hiyerarşisi içinde kopmalara ya da sarsılmalara yol açar mı? Bir defa resmi görün, gözlerinizi açın. İlker Paşa Hazretleri için ne büyük talihsizlik. Cumhuriyet tarihinde ilk defa sokaklarda, Türk Ordusunun aleyhine serbestçe nümayişler yapılıyor. Kim olduğu belli olmayan Berat adlı, Star Gazetesi’nin bir yazarı, bir sahne olduğu intibasını verecek biçimde Tayyip Erdoğan’ın önünde, “Genelkurmay Başkanı’nı at” diyor. Demek ki, şu anda Türk Ordusunu taşlamak, aşağılamak üzere bir kampanya var. Bu kampanya açık bir nümayişe dönüşmüştür. Televizyonlarda, gazetelerde, sokaklarda bu var. Bu varsa, komuta kademesinin bundan zarar görmesini hiçkimse önleyemez. Bunlar Türk Ordusunun prestijini çok kötü bir biçimde tahrip eder. 1950’li yıllarda bu olmadı. Türk Ordusu bugün yalnız. Ama bunları yapanların hepsini Türk Ordusu Harp Akademilerinde hoca yapmıştır. Nedir bu? Türk Ordusunun en yüksek kademesindeki bir insan Metin Heper diyebiliyor. Metin Heper’in AKP sempatizanı olduğunu, yazdıklarının hepsinin yanlış olduğunu takdir edemeyen bir komutanlık ile karşı karşıyayız. Saçınızı, başınızı yolarsınız. Beni, Yalçın Küçük’ü üniversiteden her seferinde Türk Ordusu attı. Türk Ordusu attı Korkut Boratav’ı, Alparsla Işıklı’yı üniversiteden. Ama Türk Ordusu, bugün üniversitede olup da ona her kürsüden küfredenlerden bir tanesine dokunmadı. Bu söylediklerime oturun ağlayın. Böylesine bir ordumuz var. Çok şükür, şu sıralarda halk kendi kendine güvenmeye başladı. İkincisi, Türk Ordusunun en yüksek komutanı, “ben konuşurum” diyen komutanı, “Dursun Albay’ı teslim edin” diyen zat ile makamlıklar Beşiktaş’ında konuşurken, o değerli albayın İstanbul Beşiktaş’ta saatlerce bekletilmesi; benim imzam değil, ben yapmadım demesine rağmen yargılanması; yargılanmaya hapishane bavuluyla gelmesi; “ilahlar kurban istiyorlar” demesi, Türk Ordusuna çok zarar verir. Pek çok subay buna çok üzülür. Halk da çok üzülür. Bunun bir tek faydası vardır: Halk kendisini kurtarmaya çalışır. Bir müddet önce Odatv’ye de söylemiştim: “Türk ordusu Cumhuriyeti kurtarmayı bıraksın, kendini kurtarsın.” Öyle görünüyor ki, bu konuda da bir eğitimi, birikimi yoktur. İftar yemekleriyle, ikide bir Diyarbakır’a seyahat yapmakla bir yere gidemezsiniz. Biz bunları söyledik. Buradan bir şey çıkmaz. Ordu Tv’yi kuracaksınız. Yeniden başlayacaksınız. Kemalistlerden, sol kemalistlerden, sosyalistlerden korkmayacaksınız. Harp Akademilerini bir üniversite kurumu haline getireceksiniz. Ve bizim kitaplarımızı okuyacaksınız. Bunun dışında bir kurtuluşunuz yoktur. Bunları çok açık olarak söylüyorum. Şu anda, umutusuz olmak için ise hiçbir neden yoktur. Cumhuriyet büyük bir tehdit altındadır ama o cumhuriyetin kendini tazeleyeceğine, yeniden kurulacağına dair çok ciddi işaretler de vardır. Bugün buradayız. Bizim geliştirdiğimiz teoremler vardır. CHP’nin prestiji düşük, güvenirliği azsa, ordu müdahale eder. Yüksek komutanlar güven vermiyorlarsa, genç subaylar yukarıya doğru çıkarlar. Bunlar teoremdir. Ama henüz bu teoremleri düşleyecek düzeyde değiliz, bunlar için vakit henüz erkendir. Ben Münih teslimatını çok üzücü, çok yanlış bulmakla birlikte, bunu vahim bir hal olarak da görmüyorum. Nihayet, bir kurban verilmiştir. Hepimiz hapis yattık, Dursun Albay da ikinci olarak hapis yatacaktır. Ama çıkar, bizleri inandırmıştır ki, o belge onun değildir. Onun olsa da, o belge hapse girmek için bir neden değildir. O belgenin içinde bir şey yoktur; belge Türkçe dahi değildir. Onu bir devlet memuru yazmaz. Dolayısıyla üzücüdür ama telafisi mümkündür. Hocam, biraz az önce Albay Dursun Çiçek’in tekrar serbest bırakıldığı açıklandı. Bu haber röportajın daha önceki bölümlerinde formüle ettiğiniz düşüncelerinizde bir değişikliğe gitmenize yol açacak mı? Hayır, ama gelen haber sevindiricidir. Daha önce dile getirdiğim tespitlerim ise hala geçerlidir. Çiçek’in salıverilmesi, onunla ve üzerinde imzası bulunduğu iddia edilen belgeyle ilgili düşüncelerimizin de doğru olduğunu göstermektedir. Dursun Albay’ın mahkeme heyetince oybirliğiyle salıverilmesini, Beşiktaş ve Silivri’de hukukun hala uygulanabileceğine dair bir işaret olarak da görülebilir. Röportajı bitirirken eklemek istediğiniz son bir sözünüz var mı, Hocam? Türk İslamı "rahim" ve "rahman" kelimelerini çizmiş durumdadır. Bir yanıyla bir "aydın savaşı" var; Fethullah Gülen Tarikatı kendisini münevver farz ile aydına, acımasızca ve insafsızca hücum etmektedir. Kemalist ve sol kemalist aydını kazımak istemektedir. İslamistler, Türk Yargı Kurumu'na ahlak ve hukuk dışı bir taarruz halindedirler. İslam ve Gülen Tarikatı, Türk Ordusu'nu hile ve desise ile çökertmek emel ve amelindedir. Beydudedir. Zafer, ucu görülmüştür, kemalizm'dedir ve sol-kemalizm'dedir. Türk Ordusu, muzaffer cephede'dir.

Odatv.com

Diğerleri ise tamamen sosyal sohbetler. İddia makamı sadece Yalçın Küçük adı geçtiği için iddianameye koymuş. Bunları iddianameye koyarak açıkçası ne söylemek istediğini anlamak mümkün değil.

ODATV.COM

Page 95: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

95

Karakter boyutu :

Ergenekon Davası Sanıklarının Mektupları

Yine iddianamede Ergenekon Davası sanıklarının yazdığı mektuplara ilişkin iki ayrı kısım var.

İlki Mustafa Balbay ile ilgili.

İddianamenin 79. Sayfasında,

“ (4) sayfa (61)’den (64)’e kadar numaralandırılmış dokümanların 07.09.2010 tarihli olduğu ‘Sevgili Barış’ ile başladığı ve Mustafa Balbay’a ait olduğu değerlendirilen imza ile bittiği, içeriğinde ‘Öncelikle Odatv’ye çok teşekkür ediyorum’ yazdığı, devamında ‘sorularına yanıtım şöyle’ başlığı altında Ergenekon soruşturmasıyla ilgili değerlendirmelerin yazılı olduğu”

ifade ediliyor.

İddia makamı bu yazıya gizli bir belge muamelesi yaparak şüphe yaratmaya çalışıyor.

Şimdi sizi Mustafa Balbay bu satırları yazdıktan bir gün sonrasına götüreyim. (8 Eylül 2010)

BİR “AVCI” ÇIKTI PEKİ “SAVCI” ÇIKACAK MI 08.09.2010 00:30

Odatv haber müdürü Barış Terkoğlu, 2. Ergenekon Davası’nın son duruşmasında Mustafa Balbay ile avukatları aracılığıyla yazılı bir röportaj yaptı. İşte Odatv’nin soruları ve Mustafa Balbay’ın cevapları: Hanefi Avcı'nın kitabını nasıl değerlendiriyorsunuz? Odatv okurları için bir analizde bulunur musunuz? Öncelikle Odatv’ye çok teşekkür ediyorum. Biz internet dünyasını göremediğimiz için arkadaşlar zaman zaman “çıktı” getiriyorlar. Bunların çoğu Odatv’den oluyor. Sanal dünyanın gerçek medyasına, yakaladığı başarının devamını diliyorum. Avcı’nın kitabını okudum. Kitabı bitirince ilk mırıldanmam şu oldu: Gerçekleri dile getiren bir “Avcı” çıktı, acaba gereğini yapacak bir “savcı” çıkar mı? Hanefi Avcı, kitabı samimi bir dille kaleme almış. Bazen gerçeklerin kendisi kadar, onu söyleyen de önemlidir. Hanefi Avcı, kendi deyimiyle, “Emniyette teknik elektronik istihbaratın kurucusu”. Bu anlamda yazdıkları doğal olarak istihbarata dayanıyor. Kitabın çok satmasın, toplumun bu konudaki bilgi açlığına ve arayışına bağlıyorum. Bu nedenle umutlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Kitabın birinci bölümündeki bilgiler yoruma açık. İkinci bölüm ise mutlaka gereğinin yapılması kaçınılmaz olan durumlardır.

ODATV.COM

Page 96: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

96

Emniyet, yargı gibi kurumlar içinde örgütlü bir cemaatin tutuklanmanıza giden süreçte etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Evet benim de tutuklanmama giden süreci, Emniyette ve yargıdaki özel yapılanmaya bağlıyorum. Ergenekon operasyonları ilk başladığında her kesimden tutuklanmalara dikkat çekmiş; “Ergenekon, her yere kon” diye yorumlamıştım. Bana da konmasının nedeni Atatürk cumhuriyetinden yana gazeteciliğimdir. Referandum sürecinde hükümet 12 Eylül üzerinden bir propaganda yürütüyor. Siz hükümetin temsil ettiği siyasi geleneğin darbeler karşısındaki duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Güzel bir söz vardır: Kanı kanla yıkamazlar. Bu sözden yola çıkarak yanıtlamak gerekirse şöyle denebilir: Darbe, darbeyle temizlenmez. AKP hükümetinin geldiği kökenlerin 12 Eylül dönemindeki konumları dikkate alındığında, “demokratikleşiyoruz” söylemlerinin sahte olduğu kolayca anlaşılacaktır. Sistemden beklenenler, sistemi değiştiremezler. Bugünkü sistemden beslenen AKP, sistemi değiştirmiyor; kendileştiriyor! Darbenin en kanlısından demokrasinin en çiçeklisine kadar AKP zihniyeti şöyle bakar: “Benim ne kadar işime yarar?” Bu yarar doğrultusunda “duruş” gösterir. Örneğin; anayasa paketinde HSYK var YÖK yok. Neden? Çünkü YÖK’ü ele geçirdi, HSYK’yı geçiremedi. Tersi olsaydı; HSYK Hükümetin Adalet Bakanı’ndan gelen her listeye evet deseydi, YÖK rektör atamalarında iktidarın dümen suyunda gitmeseydi, anayasa paketinde YÖK olacaktı, HSYK olmayacaktı. Bunu görmemek için kör, sağır ve dilsiz hatta AKP’li olmak gerekir! Odatv.com

Bakın ilk cümlesinde ne yazıyor:

“Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu, 2. Ergenekon Davası’nın son duruşmasında Mustafa Balbay ile avukatları aracılığıyla yazılı bir röportaj yaptı. İşte Odatv’nin soruları ve Mustafa Balbay’ın cevapları:”

Gördüğünüz gibi ben, bizzat kendim, Odatv’de bunun hikayesini anlatıyorum. Davayı izleyip haberleştirirken, öte yandan bugün milletvekili olan ve yıllardır Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilciliği’ni sürdüren Mustafa Balbay ile avukatları aracılığıyla bir söyleşi yapıyorum. Bunu da 8 Ağustos 2010 tarihinde Odatv’de “kelimesi kelimesine” yayınlıyorum. Siz de bana ait 7. klasörün 75.-78. sayfaları arasındaki metinle karşılaştırarak görebilirsiniz. ODATV.C

OM

Page 97: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

97

ODATV.COM

Page 98: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

98

ODATV.COM

Page 99: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

99

ODATV.COM

Page 100: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

100

Doğrusu bunu merak ediyorum.

Mustafa Balbay henüz bir sanık.

Bir sanığın sahip olduğu bütün haklara sahip. Bu sayede milletvekili bile olabiliyor. Ama bir gazeteciye verdiği röportaj savcıya göre suç sayılıyor.

Balbay hakkında kesin hüküm olsaydı dahi böyle bir söyleşi suç olmazdı. Nitekim yıllardır buna benzer söyleşiler yapılıyor. Hatta tutuklular “cezaevi görülmüş” damgası taşıyan mektuplarını gazetelere gönderiyor. Koşullarını, yaşadıklarını, görüşlerini basınla paylaşıyor.

ODATV.COM

Page 101: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

101

Ancak Odatv bunları haberleştirince savcıya göre suç oluyor.

Bakınız…

16. Ek klasörde “Sanıkların Odatv’de yayınlanan Mektup ve Yazıları” başlığı altında bunlar suçmuş gibi bir araya getirilmiş.

Bu mektup ve yazılarda dava sanıklarının ne bir talimatı ne de hukuk dışı ifadeleri var. Her yurttaşın sahip olduğu hakka onlar neden sahip değil? Her medyanın kullandığı hakkı Oda TV neden kullanamıyor?

Aslında niyet çok açık.

Savcılık, bu yolla başka yayın organlarına “Ergenekon sanıklarının açıklamalarını, gönderdikleri mektupları yayınlamayın” mesajı veriyor. Ancak faşizan rejimlerde olabilecek bir hak gaspını meşrulaştırmaya çalışıyor.

Diğer mektup ise Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer’e ait. Savcılık iddianamenin 76. sayfasında bu konuya yer veriyor. İddia makamının da belirttiği gibi dijital bir metin ve bana değil bir gazetenin genel yayın yönetmenine gönderilmiş. “Cevap.doc” isimli bu dijital mektubun aslında basit bir akıl yürütmeyle ne olduğu anlaşılabilir.

Tabi o niyete sahip olursanız…

1 Ocak 2011 tarihinde Ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetede Gülseven Yaşer hakkında çeşitli iddiaların yer aldığı bir haber yapılıyor.

ODATV.COM

Page 102: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

102

Savcıların Ergenekon’un sivil uzantısı olmakla suçladığı ÇYDD ve ÇEV’le ilgili iddianamenin sanığı Gülseven Yaşer yurt dışına çıkmadan önce yaptığı telefon görüşmelerinde Türkiye’nin ancak bir askeri darbeyle kurtulabileceğini söyledi. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından ÇYDD ve ÇEV’in bazı yöneticileri hakkında hazırlanan 355 sayfalık iddianamede, bir numaralı sanık olarak ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer gösterilmişti. Yaşer’in polisin teknik takibine takılan telefon konuşmalarında, soruşturma nedeniyle çok tedirgin olduğu ve operasyondan haberdar olur olmaz soluğu yurt dışında aldığı ve kendi pasaportunu kullanmayarak kaçak yollardan veya sahte pasaportla kaçtığı belirlendi. Polisin raporlarına göre, 23 Eylül 2008 günü Tuncay Özkan’ın da aralarında bulunduğu şüphelilere yönelik yapılan operasyonlardan rahatsız olan ve operasyonların kendilerine de sıçrayabileceğini düşünen Yaşer, 9 Ekim günü yurt dışına çıkış yaptı. Yaşer, 10 gün yurt dışında kaldıktan sonra 18 Ekim’de ülkeye geri döndü. 7 Ocak 2009’da Bedrettin Dalan, Tuncer Kılınç, Yalçın Küçük ve beraberindekilere yönelik bir operasyon düzenlendi. Ancak operasyonda daha önce yurt dışına kaçan Dalan yakalanamadı. Operasyondan haberdar olur olmaz sıranın kendisine geldiğini düşünen Gülseren Yaşer ise aynı gün yurt dışına kaçtı ve bir daha izine rastlanmadı. Üstelik Yaşer’in yurt dışına kaçarken herhangi bir pasaport işlemi yaptırmadığı ve kaçak yollardan çıkış yaptığı anlaşıldı. Polis Yaşer’in yurt dışına sahte pasaportla çıkış yaptığını düşünürken, Yaşer’in yurt dışına yaptığı iki çıkış ile ilgili tüm telefon konuşmaları soruşturma dosyasındaki yerini aldı. Operasyon sonrası 4 Ekim günü avukatı Hüseyin Buzoğlu ile konuşan Yaşer “Bunlar yine bayram sonu azabilirler. Davaya kadar olan süreye kadar. Onun için tekrar bir tedaviye gideyim” diyor. Aynı günün akşamında Siminsu Baytok Uçak ile konuşan Yaşer, “Ankara’yla konuştum. Tedaviye gidin dedi. Size bir haber geldi mi oradan? diye soruyor. Uçak’ın “Yarını bekleyeceğim. Yoksa ben bir iki tane yer buldum” demesi üzerine, Yaşer, “Ben Berlin’e şey yapayım ayarlayayım” diye cevap veriyor. Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra Ocak ayındaki operasyonda yeniden yurt dışına kaçan Yaşer, Uçak ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, “Paris üzerinden gidiyorum yine aynı yere. Ama gördün değil mi olanları? Felaket bir şey, Türkiye bitti. Çünkü Kılıç Paşa şeyin amiriydi, komutanıydı. Ben onu o şekilde tanımıştım, ona müsade ettiyse bu iş bitmiştir. Kemal Bey’e ve Tuncer Paşa’ya çok üzüldüm. İsimler çok önemli isimler. Türkiye artık bitmiştir canım” diyor. Uçak’ın “O zaman bizimde gitmemiz gerekir hep beraber” demesi üzerine Yaşer, “Yani bir askeri ihtilal olursa kurtarır. Artık birtek o kaldı onu yaparlarsa yoksa bitmiştir” diyor. Uçak ise “Evet o olacak herhalde ” diye cevap veriyor. İngilizce mesaj Uçağa binmeden eşiyle konuşan Yaşer, “Paris’te iniyorlar bütün şeyleri eşyaları tekrar bindiriyoruz ama neyse artık hadi oraya indiğim zaman sizi ararım” diyor. Yaşar Yaşer’in “Vize yok değil mi” diye sorması üzerine, “Sanmıyorum hiç bilmiyorum” diye cevap veriyor. Başka bir şahıs ile telefon konuşması yapan Yaşar Yaşer, “Bu gün bizim çok telaşımız vardı. My wife had to leave again (Benim eşim gitmek zorundaydı). Amerika’ya gitti. Televizyonları söyredersen nedenini

ODATV.COM

Page 103: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

103

anlarsın” diyor. Yaşar Yaşer’in aynı gün yaptığı telefon konuşmasında “Nasıl senin arkadaş?” diye sorulması üzerine,“Bizim Arkadaş Paris’teydi dün gece. Panama öncesi bi Atlanta’ya oradan Panama. Hali hiç iyi değil bronşit grip. Kritik şeyler olunca onu Amerika ’ya yolladık, ben buradayım. diyor. Karı koca arasındaki bir başka görüşmede ise Yaşar Yaşer, “Arkadaşla konuştum. Tedavisine devam etsin, acele etmesin. Şubat sonuna kadar falan ne olur bir bakalım der”diyor. Gülseren Yaşer ise “Her şey olabilir, sen bu maillere çok açık her şey yazma çünkü mailleri biliyorsun bunlar alıyorlar bütün mailler kontrolden geçiyor. Sakın önemli bir şey yazma”diyor.

Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer, söz konusu haberi yapan gazetenin genel yayın yönetmenine bu habere ilişkin bir yanıt veriyor. Bunu da basın ile paylaşıyor. Odatv’de bu yanıtı haberleştiriyor:

ZAFER MUTLU’YA SERT ELEŞTİRİ 06.01.2011 14:13

Karakter boyutu :

Çağdaş Eğitim Vakfı Onursal Başkanı Gülseven Yaşer, Vatan gazetesinin Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Mutlu’ya bir mektup yazdı. Yaşer mektubunda, Vatan’ın 1 Ocak tarihinde kendisiyle ilgili yaptığı haberdeki iddiaları yalanladı. İşte o mektup ve Vatan’ın ilgili haberi: "Sayın Zafer Mutlu, Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmakta olduğunuz Bağımsız Gazeteciler Yayıncılık AŞ tarafından yayımı yapılan Vatan Gazetesi’nin 01.01.2011 tarihli nüshasında, şahsımla ilgili gerçek dışı yayın yapılmıştır. Vatan Gazetesi gibi ciddi bir gazetede bu kadar gerçeğe aykırı bir haber yapılması ve bunun manşetten verilmesi, Türkiye’nin gelmiş olduğu noktayı göstermesi bakımından da çok kaygı vericidir. Haberde yer alan tüm bilgiler, senelerden beri şahsıma yönelik komplolar içerisinde yer alanlarca sizlere özel olarak ulaştırılmış yalan ve kasıtlı bilgilerdir. Ayrıca, polisin yasa dışı olarak yapmış olduğu telefon dinlemeleri, “polisin dinlemesine takıldı gibi” bir ifadeyle, adeta olağan ve yasal bir şeymiş gibi tarafınızdan kamuoyuna aktarılmaktadır. VATAN GAZETESİ CEMAATLERİN UZANTISI OLMAMALI Hepimiz yaşadığımız bu günlerin tanıklarıyız. Ancak bu tanıklığı onurumuzla yapmamız gerekiyor. Son yıllarda başlayan ve giderek dozunu arttıran insan haklarına aykırı uygulamaların, mahkemelerce suçları maddi olgularla kanıtlanmadan verilen tutuklama kararlarının ve özgürlükleri ellerinden alınan aydınların tutuklu yargılamalarına devam edilmesinin, yasa dışı mesken aramalarının, yargıçların, savcıların ve hemen herkesin telefonlarının yasa dışı dinlenmesinin sonuçlarına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Ülkemizi bir polis devleti haline getiren, hile, iftira ve yalan haberlerle bilgi kirliliği yaratarak toplumdaki saygın kişileri karalama kampanyasını ve kamuoyu nezdinde yargısız infazların

ODATV.COM

Page 104: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

104

yapılmasını, basın mensubu olarak sizlerin çok daha iyi bilmesi ve bunlara alet olmaması gerekir diye düşünüyorum. Yıllardır bir sivil toplum örgütü yöneticisi olarak ve sayısız mali, idari, hukuki denetime tabi tutularak, genç kuşaklara çağdaş değerleri, özgür ve laik eğitimi ulaştırma çabası içinde oldum. Ancak, sürekli olarak bu değerlere karşıt eğitim veren ve hiçbir denetimleri olmayan cemaat, tarikat gibi örgütlerin saldırılarına hedef oldum. Hala da bu saldırılar devam etmektedir. Bu tür saldırıların tarikat ve cemaatlerin kontrolündeki yayın organlarında yer alması, yıllardır süregelen bir şey. Ancak Vatan Gazetesi, cemaat, tarikat benzeri örgütlerin uzantısı olmamalı ve Yeni Şafak Gazetesi’nin haberinizi kaynak göstererek yayın yapmasında olduğu gibi, sizin haberlerinize dayalı sadırılara kaynak teşkil etmemeli. ARADA 3 AYI AŞKIN ZAMAN VAR Haberinizdeki çirkin ithamların aksine, Ben, 07 Ocak 2009 tarihinde, kendi pasaportumla ve sağlık sorunlarım nedeniyle Atatürk Havaalanı’ndan çıkış yaptım. Hayatımda hiçbir zaman sahte pasaportla, sahte evrakla işim olmadı ve olamaz. Bunu ileri sürenler, bağımsız yargı önünde yanıtını muhakkak vermek zorunda kalacaklardır. Yurt dışına resmi çıkış tarihim 07 Ocak 2009 iken, şahsım hakkındaki arama kararının uygulandığı tarih 13 Nisan 2009’dur. Arada 3 ayı aşkın bir zaman vardır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135/2 nci maddesine göre, yakınlarım ve avukatım ile yaptığım telefon görüşmelerinin kayda alınması ve İddianameye aktarılmasının açıkça yasaya aykırı olmasının ötesinde, 07 Ocak 2009 tarihli operasyona sabahın erken saatlerinde başlanması ile bu tarih öncesi ve sonrası itibariyle telefonlarımı dinleyen Emniyet birimlerinin yurtdışına tedavi için gideceğimden haberdar olması karşısında, “yurtdışına kaçtığım” ve/veya “yasadışı yollardan çıkış yaptığım” değerlendirmelerine yer verilmesi, aynı odaklarca yargısız infaz edilmem çabaları olarak kabul edilmelidir. Kaldı ki, 2008 yılı içerisinde sağlık, tatil, ziyaret vb. nedenlerle birkaç defa yurt dışına çıkıp geri döndüğüm maddi gerçekliği, yapılan operasyonlarla bunların her hangi bir ilgisi olmadığının kanıtıdır. Aksi halde, operasyonlar devam ettiğine göre hiç dönmemem gerekirdi. Haberin “polis raporlarına” dayalı yapıldığı ifadesi, günümüz gerçekliğini de yansıtmaktadır. Çünkü Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin getirdiği sistemi korumakla görevli polis içerisinde belirli birimler, resmi belgelere göre ne yazıktır ki yıllar içerisinde cemaatlerin odakları haline getirilmiştir. Bu odakların, şahsım ve Çağdaş Eğitim Vakfı’na yönelik “ajan provakatör fiillerinin” örnekleri mahkeme dosyalarına da yansımıştır. Dilediğiniz takdirde, yargı kararlarını şahsınıza aktarmaya hazır olduğumu bilmenizi isterim. SİZLERE DE İHTİYAÇLARI KALMAYACAK Bugün Türkiye’de herkesin korku içinde dinleniyor olduğunu düşünmesi bile, hukuk devletinin vazgeçilmez özelliklerinin ne hale getirildiğinin açık göstergesidir. Kendilerini yakından tanımaktan onur duyduğum saygıdeğer aydınlarımıza yönelik operasyonlar hakkındaki kaygılarımı ve görüşlerimi içeren, avukatım ve yakınlarım ile yapılan telefon görüşmelerinin yasadışı olarak kaydedilmesi ve ertesinde de içeriklerinin servis edilmesi, ancak aynı odakların amacına hizmet edebilir. Basın meslek ilkelerine uyma sözü veren sizlerin görevi bu olmamalıdır. Zira, Cumhuriyet kazanımları konusunda duyarlı olan aydınlar birer birer tutuklanıyor. Yıllarca Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapmış Sayın Tunçer Kılınç, ne olduğu belli olmayan bir terör örgütüne üyelik suçlamasıyla göz altına alınabiliyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm gizli bilgilerine sahip kendisi tarafından, böyle bir terör örgütünün var olmadığı ifade ediliyor. Bu bağlamda, basının varlık nedenine uygun olarak, her şeyden önce gerçek dışı suçlamaların sahipleri ve hedefleri sorgulanmalıdır. Bunu basın olarak önce sizler yapmalısınız. Ama korku ve dehşet ortamı hepinizi öylesine sarmış ki, bu tür saldırıların hedefi olanlar hakkındaki gerçeklikleri değil sorgulamak ve kamuoyunu basın meslek ilkelerine uygun bilgilendirmek, diğerleriyle aynı safta olmayı bir takım medya herhalde daha güvenli buluyor.. Evet Ben ülkem için gerçekten çok kaygılıyım. Çağdaş, laik ve sosyal bir hukuk devleti olması gereken Türkiye’nin, dini kurallara dayalı bir şeriat ülkesi olma yolunda koşar adım yol aldığını düşünüyorum. Eğitim kurumlarında, okullarda başlayan dinci yapılanma, giderek dine dayalı bir sistemi getirecek olan iktidarın, genç kuşaklarını yetiştirmektedir. Bu gerçeği görmemek için ya kör olmek gerekiyor ya da kör görünmek! Şahsım ve benim gibi düşünenlerin tek amacı, Türk Gençliğinin “örümcek ağlarına” düşürülmesini engellemeye çalışmak olmuştur. Bugün başlarında kavak yelleri esen, iktidarla ele ele şarkılar söyleyenleri de, o malum odaklar, zamanı gelince telefon dinlemelerine takarak, onlar için de gerekli işlemleri hayata geçireceklerdir. Bundan kimsenin şüphesi olmaması gerekir. Referanslarını Ortaçağ’dan alan “Dinci yapılanmanın”, ticari, hukuki, siyasi tüm üst kurumlarını oluşturması sonrasında, sizlere de pek ihtiyaçları kalmayacaktır. Tarih bunun örnekleriyle doludur… Unutulmamalıdır ki, şeriattan sonra demokrasinin tekrar kurulduğunu görmek, kimseye, hiçbir topluma dünyada nasip olmamıştır.

ODATV.COM

Page 105: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

105

Saygılarımla. Gülseven Yaşer Çağdaş Eğitim Vakfı Onursal Başkanı" İşte Vatan’da yayınlanan o haber: “Savcıların Ergenekon’un sivil uzantısı olmakla suçladığı ÇYDD ve ÇEV’le ilgili iddianamenin sanığı Gülseven Yaşer yurt dışına çıkmadan önce yaptığı telefon görüşmelerinde Türkiye’nin ancak bir askeri darbeyle kurtulabileceğini söyledi. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından ÇYDD ve ÇEV’in bazı yöneticileri hakkında hazırlanan 355 sayfalık iddianamede, bir numaralı sanık olarak ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer gösterilmişti. Yaşer’in polisin teknik takibine takılan telefon konuşmalarında, soruşturma nedeniyle çok tedirgin olduğu ve operasyondan haberdar olur olmaz soluğu yurt dışında aldığı ve kendi pasaportunu kullanmayarak kaçak yollardan veya sahte pasaportla kaçtığı belirlendi. Polisin raporlarına göre, 23 Eylül 2008 günü Tuncay Özkan’ın da aralarında bulunduğu şüphelilere yönelik yapılan operasyonlardan rahatsız olan ve operasyonların kendilerine de sıçrayabileceğini düşünen Yaşer, 9 Ekim günü yurt dışına çıkış yaptı. Yaşer, 10 gün yurt dışında kaldıktan sonra 18 Ekim’de ülkeye geri döndü. 7 Ocak 2009’da Bedrettin Dalan, Tuncer Kılınç, Yalçın Küçük ve beraberindekilere yönelik bir operasyon düzenlendi. Ancak operasyonda daha önce yurt dışına kaçan Dalan yakalanamadı. Operasyondan haberdar olur olmaz sıranın kendisine geldiğini düşünen Gülseren Yaşer ise aynı gün yurt dışına kaçtı ve bir daha izine rastlanmadı. Üstelik Yaşer’in yurt dışına kaçarken herhangi bir pasaport işlemi yaptırmadığı ve kaçak yollardan çıkış yaptığı anlaşıldı. Polis Yaşer’in yurt dışına sahte pasaportla çıkış yaptığını düşünürken, Yaşer’in yurt dışına yaptığı iki çıkış ile ilgili tüm telefon konuşmaları soruşturma dosyasındaki yerini aldı. Operasyon sonrası 4 Ekim günü avukatı Hüseyin Buzoğlu ile konuşan Yaşer “Bunlar yine bayram sonu azabilirler. Davaya kadar olan süreye kadar. Onun için tekrar bir tedaviye gideyim” diyor. Aynı günün akşamında Siminsu Baytok Uçak ile konuşan Yaşer, “Ankara’yla konuştum. Tedaviye gidin dedi. Size bir haber geldi mi oradan?" diye soruyor. Uçak’ın “Yarını bekleyeceğim. Yoksa ben bir iki tane yer buldum” demesi üzerine, Yaşer, “Ben Berlin’e şey yapayım ayarlayayım” diye cevap veriyor. Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra Ocak ayındaki operasyonda yeniden yurt dışına kaçan Yaşer, Uçak ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, “Paris üzerinden gidiyorum yine aynı yere. Ama gördün değil mi olanları? Felaket bir şey, Türkiye bitti. Çünkü Kılıç Paşa şeyin amiriydi, komutanıydı. Ben onu o şekilde tanımıştım, ona müsade ettiyse bu iş bitmiştir. Kemal Bey’e ve Tuncer Paşa’ya çok üzüldüm. İsimler çok önemli isimler. Türkiye artık bitmiştir canım” diyor. Uçak’ın “O zaman bizimde gitmemiz gerekir hep beraber” demesi üzerine Yaşer, “Yani bir askeri ihtilal olursa kurtarır. Artık bir tek o kaldı onu yaparlarsa yoksa bitmiştir” diyor. Uçak ise “Evet o olacak herhalde ” diye cevap veriyor. İNGİLİZCE MESAJ Uçağa binmeden eşiyle konuşan Yaşer, “Paris’te iniyorlar bütün şeyleri eşyaları tekrar bindiriyoruz ama neyse artık hadi oraya indiğim zaman sizi ararım” diyor. Yaşar Yaşer’in “Vize yok değil mi” diye sorması üzerine, “Sanmıyorum hiç bilmiyorum” diye cevap veriyor. Başka bir şahıs ile telefon konuşması yapan Yaşar Yaşer, “Bu gün bizim çok telaşımız vardı. My wife had to leave again (Benim eşim gitmek zorundaydı). Amerika’ya gitti. Televizyonları söyredersen nedenini anlarsın” diyor. Yaşar Yaşer’in aynı gün yaptığı telefon konuşmasında “Nasıl senin arkadaş?” diye sorulması üzerine,“Bizim Arkadaş Paris’teydi dün gece. Panama öncesi bi Atlanta’ya oradan Panama. Hali hiç iyi değil bronşit grip. Kritik şeyler olunca onu Amerika ’ya yolladık, ben buradayım. diyor. Karı koca arasındaki bir başka görüşmede ise Yaşar Yaşer, “Arkadaşla konuştum. Tedavisine devam etsin, acele etmesin. Şubat sonuna kadar falan ne olur bir bakalım der” diyor. Gülseren Yaşer ise “Her şey olabilir, sen bu maillere çok açık her şey yazma çünkü mailleri biliyorsun bunlar alıyorlar bütün mailler kontrolden geçiyor. Sakın önemli bir şey yazma” diyor.” Odatv.com

Böyle bir durum suç olabilir mi?

ODATV.COM

Page 106: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

106

Dünyanın en ağır suçunu işlemiş bir hükümlü dahi olsanız hakkınızda yapılan habere yanıt hakkınız vardır. Basının da yaptığı haber kadar bu yanıtlara yer vermesi ahlaki bir kuraldır. Odatv eğer bu yanıtı yayınlamamış olsaydı kamuoyunu eksik bilgilendirmiş olurdu. Habere konu olan tarafın açıklamasından insanları mahrum bırakırdı. Ben kendimi asıl o zaman sorgulardım.

Keza Ergenekon Dava Savcılarının kendileri hakkındaki haberlere verdiği yanıtlara da Odatv’de yer veriyoruz

ERGENEKON SAVCISI ZEKERİYA ÖZ ODATV'YE AÇIKLAMA GÖNDERDİ ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

Peki neden?

15.06.2009 00:00

Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, Odatv’de yayınlanan “Ergenekon Savcısı Öz’ü Hiç Böyle Görmediniz” başlıklı görüntülü haberle ilgiliaçıklama gönderdi. Aynen yayınlıyoruz:

İHTARNAME

İHTAR EDEN : Zekeriya ÖZ, CMK’nun 250 Maddesiyle Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında Görevli Cumhuriyet Savcısı, Çırağan Cad. Eski DGM Binası Beşiktaş İSTANBUL adresinde bulunur.

MUHATAP : ODA TV.com isimli sitenin Sorumlu Genel Yayın Yönetmeni

ODATV.COM

Page 107: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

107

KONU : Düzeltme ve Cevap Hakkının Kullanılmasına İlişkindir.

AÇIKLAMA :

Oda TV adlı internet sitesinde yayınlanan “Ergenekon Savcısı ÖZ’ü Hiç Böyle Görmediniz” başlıklı haber ile bahse konu haber içeriğinde, şahsım ile bazı üst düzey devlet görevlileri olduğu belirtilen şahıslarla birlikte çekilmiş olduğu iddia edilen görüntülerde geçen konuşmalara yer verildiği ve şahsım olduğu iddia edilen şahısla diğer şahısların birlikte çekilmiş görüntülerinin yer aldığı tarafımdan görülmekle birlikte, bahse konu haber ile bu habere konu olan görüntüde yer alan kişinin şahsım olmadığı, ayrıca şahsıma hiç benzemediği, haberi yapanlarca da bilindiği gibi basit bir araştırmayla da şahsıma ait geçmişte yayın organlarına aksetmiş resimlerimden bakılınca da hemen anlaşılmaktadır.

Haberi yapan kişilerin bu haberi yapmakla, yürütmüş olduğumuz soruşturma sebebiyle şahsımı yıpratmak amacıyla art niyetli ve kasıtlı olarak yapıldığı haberi yapan kişilerce de gayet iyi bilinmekte olup, Bu asılsız isnatlara, yürütmekte olduğum bir soruşturma nedeniyle maruz bırakıldığım, tüm kamuoyu ve tarafınızca gayet iyi bilinmektedir.

Şahsıma yapılan şeref ve haysiyeti ihlal edici yazı ve yayınlarınız sebebi 3984 Sayılı Basın 28. maddesi gereğince Sorumlu Genel Yayın Yönetmenince hiçbir düzeltme ve ekleme yapılmaksızın aynı şekilde yayınlanması yasal zorunluluk olduğundan öncelikle bu yazının yayınlanmasını, yayınlanmaması halinde Sulh Ceza Mahkemesine müracaat edileceği hususu kanunen ihtar olunur.

12.06.2009

Zekeriya ÖZ

İstanbul Cumhuriyet Savcısı

Not: Sayın Noter 3 Suret halinde gönderilen bu ihtarnamenin muhataba bildirilmesi hususunu talepederim.

ODATV’nin notu

Mahkeme kararı bulunmadığı halde bize gelen her açıklamayı yayınlıyoruz. Bu, Odatv’nin prensibidir. Eğri – doğru, haklı – haksız demeden her

:

ODATV.COM

Page 108: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

108

durumdacevap hakkına sahip çıkıyoruz. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün açıklamasını da kişisel cevap hakkı çerçevesinde değerlendiriyoruz.

Ancak Sayın Savcı’nın bizi “art niyetli” sıfatıyla değerlendirmesine de itirazımız var. Ölçümüz, vicdan duygusu ve kamu yararıdır. Niyetler değil. Odatv, gazetecilik kuralları gereği her türlü dış etki ve otoriter müdahaleye kapalıdır.

Savcı Öz’ü “şahsen yıpratmak” gibi bir amacımız olamaz ve yoktur. Söz konusu haber metni dikkatle okunursa, Öz hakkında tek bir niteleme sıfatı bulmakmümkün değildir. Öz’ün “şeref ve haysiyetini ihlal edici” tek bir kelimeye de rastlamak mümkün değildir. Bu nedenle Öz’ün “şeref ve haysiyeti ihlal edici yazı ve yayınlarınız” şeklindeki ifadesini kamuoyu takdirine bırakıyoruz.

Savcı Öz, “Bahse konu haber ile bu habere konu olan görüntüde yer alan kişinin şahsım olmadığı, ayrıca şahsıma hiç benzemediği, haberi yapanlarca da bilindiği gibi basit bir araştırmayla da şahsıma ait geçmişte yayın organlarına aksetmiş resimlerimden bakılınca da hemen anlaşılmaktadır” demektedir. Sayın Savcı’yla aynı görüşte değiliz.

Haber, eldeki imkanlar çerçevesinde ve yargı içtihatlarının tanımladığı düzeyde araştırma yapılarak hazırlanmıştır. Ankara Kızılcahamam Milli Parkı’nda çekilen bu görüntülerle ilgili maddi bir hatamız varsa da, özür dilemesini biliriz. Ancak dediğimiz gibi imkanlar dairesinde azami düzeyde araştırma yapılmış ve haber kaleme alınmıştır. Şiddetle karşı çıktığımız husus “art niyetli” ilan edilmemizdir. Odatv, “Cumhuriyet Savcısı” unvanının ne anlama geldiğini gayet iyi bilir, Cumhuriyetin gerektirdiği fazilet ve ahlaki titizlik içinde de yayın yapar.

Not 2: Savcı Zekeriya Öz’ün açıklamasını Basın Kanunu’na dayandırarak yaptı. Ancak internet siteleri yalnızca basılı yayımlarda uygulanıyor. İnternet siteleri hakkında Basın Kanunu değil 5651 sayılı yasa tatbik olunur.

Zekeriya Öz'ün Odatv'ye açıklama göndermesine neden olan haberimiz için:

http://www.odatv.com/Siyaset/-16459.html

Odatv.com

ODATV.COM

Page 109: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

109

ERGENEKON SAVCISI ZEKERİYA ÖZ’DEN ODATV’YE AÇIKLAMA ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

İşte açıklamanın nedeni

03.09.2009 00:00

Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, Odatv’ye “Ergenekon İhbarcılarının Kezban Ablasını Açıklıyoruz”başlıklı haberimiz için bir ihtarname gönderdi.

İşte Savcı Öz’ün gönderdiği ihtarname:

İ H T A R N A M E

İHTAR EDEN : Zekeriya Öz, CMK´ nun 250 Maddesiyle Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında görevli Cumhuriyet Savcısı, Çırağan Cad. Eski DGM Binası Beşiktaş, İSTANBUL adresinde bulunur.

MUHATAP : ODA TV.com isimli sitenin Sorumlu Genel Yayın Yönetmeni

ADRES : Düzeltme ve Cevap Hakkının Kullanılmasına ilişkindir.

ODATV.COM

Page 110: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

110

AÇIKLAMA :

Oda TV adlı internet sitesinde yayınlayan “Ergenekon İhbarcılarının Kezban Ablasın Açıklıyoruz” başlıklı haber ile bahse konu haber içeriğinde geçen iddialarda ismi geçen Kezban İPEK sekreterim değil, Zabıt kâtibi ifade sırasında anlatılanları ifade tutanağına geçmek için hazır bulunmak zorundadır. Yine haber içeriğinde geçen kâtibim Kezban IPEK adına internet üzerinden e-posta hesabı açmadığım gibi, böyle bir talimat da kimseye vermedim. Adli yazışmalar e-mail üzerinden değil UYAP sistemi üzerinden yapılmaktadır.

Bahse konu haberin devamına ilişkin olarak, CMK. 160. Maddesine göre Cumhuriyet Savcıları ihbar veya başka bir suretle suçun işlediğine ilişkin şüphe oluşması durumunda araştırma yapmaya veya emrindeki adli kolluk görevlilerine araştırma yaptırmaya mecburdur. Bu itibarla gelen her ihbar ve suç şüphesi Cumhuriyet Savcılar tarafından araştırılmaktadır.

Şahsıma yapılan şeref ve haysiyeti ihlal edici yazı ve yayınlarınız sebebi ile 5651 sayılı “internet Ortamında Yapılan Yayınların düzenlenmesi ve Bu yayınlar yoluyla işlenen Suçlarla Mücadele edilmesi” Hakkındaki Kanunun 9.maddesi gereği:

a) Şahsım ile ilgili yayınlanan yazının sitenizden kaldırılmasını,

b) İhtarnamenin hiçbir düzeltme ve ekleme yapılmaksızın aynı şekilde 1 Hafta süre ile sitenizde yayınlanması yasal zorunluluk olduğundan öncelikle bu yayınlanmasını, yayınlanmaması halinde Sulh Ceza Mahkemesine müracaat edileceği hususu kanunen ihtar olunur.

01.09.2009

Zekeriya ÖZ

ODATV.COM

Page 111: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

111

İstanbul Cumhuriyet Savcısı

Savcılar kendilerinin sahip olduğunu düşündükleri bu hakkı, sanıklar için nasıl suç sayıyor? Cüppelerin anayasal üstünlüğü mü var?

Bakınız bu insanlar hakkında iddia makamından belge sızdırmak konusunda pek mahir olan gazetelerin manşetleri hakkında birkaç örnek vereceğim.

ODATV.COM

Page 112: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

112

ODATV.COM

Page 113: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

113

Genelkurmay ve MİT raporu: ÇYDD misyonerlik yapıyor

Bülent Ceyhan, İstanbul 15/04/2009 Ergenekon soruşturması kapsamında operasyon düzenlenen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ile ilgili MİT ve Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın istihbarat raporlarında çarpıcı bilgiler yer alıyor.

Terör örgütü PKK üyesi öğrencilere burs vermekle suçlanan Gülseven Yaşer'in başkanlığını yaptığı ÇEV ile Prof. Dr. Türkan Saylan'ın başkanı olduğu ÇYDD'nin Hıristiyan misyonerliği yaptığı ileri sürülüyor.

MİT İstihbarat Başkanı Cemal Uzgören imzalı 24 Nisan 2001 tarihinde hazırlanan ve dört yıl önce basına sızan rapora göre, ÇYDD ve ÇEV vakıfları misyonerlik faaliyetlerinin Türkiye ayağını oluşturuyor. Bu iki vakıf misyonerlik faaliyetlerini organize eden Dünya Kiliseler Birliği'nin ülkemizdeki temsilcisi durumundaki Amerikan Board şirketi tarafından destekleniyor ve finanse ediliyor. 1830'lu yıllardan beri ülkemizde faaliyet gösteren Amerikan Board adına Türkiye'de faaliyet gösterdiği belirtilen Sağlık ve Eğitim Vakfı'nın mütevelli heyetinin başında ise ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer'in eşi Yaşar Yaşer'in bulunduğu anlatılıyor. ÇYDD Başkanı Türkan Saylan'ın annesi olan Lilimina Raiman'ın 1936 yılında Leyla ismini aldığına değiniliyor.

ÇEV ve ÇYDD'nin faaliyetleri ile ilgili MİT raporu ilk olarak 2005 yılında 'misyonerlik' haberi yapan Üsküdar Gazetesi'nin sahibi Adnan Odabaş'ın davalık olmasıyla gündeme gelmişti. Türkiye'de Protestan Misyonerliği yapan ve Türkan Saylan'la işbirliği yaptığı ileri sürülen Sağlık Eğitim Vakfı (SEV), haberle ilgili Üsküdar Adliyesi'ne tazminat davası açtı. Dava sürerken Odabaş, SEV'in Dünya Kiliseler Birliği'ne bağlı Amerikan Board ile ilişkili olduğunu ve Türkiye'de faaliyet gösterdiğini savundu. Bu iddialar üzerine Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, MİT'ten bilgi istedi.

ÇEV'in ikinci başkanı Eruygur

2 Mayıs 2005 tarihinde mahkemeye cevap gönderen MİT, Odabaş'ın iddialarını doğruladı. MİT'in verdiği bilgileri değerlendiren mahkeme, SEV'in tazminat talebini reddetti. Ergenekon davasının 2. iddianamesinde, ÇYDD ve ÇEV'in sanık Orgeneral Şener Eruygur tarafından kurulan Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun talimatıyla oluşturulan Ulusal Birlik Hareketi Sivil Toplum Kuruluşları Platformu ile birlikte hareket ettiği ileri sürülüyor. Adnan Odabaş, Nisan 2005'te yayınlanan 'Dikkat Misyoner Geliyor' isimli kitapta SEV, ÇEV ve ÇYDD'nin işbirliği içerisinde çalıştığını anlatırken de ÇEV'in 2. başkanının Ergenekon davasından tutuklu Orgeneral Şener Eruygur olduğuna dikkat çekmişti.

Genelkurmay'a bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın hazırladığı raporda da ÇYDD ve ÇEV'in Dünya Kiliseler Birliği'nden yüklü miktarda para yardımı aldıkları belirtildi. Raporda, vakıfların üst düzey yöneticilerinin vakfa yapılan yardımları burs adı altında kendi yakınlarına havale ettikleri, yurtdışında faaliyet gösteren yasadışı örgütlerden bağış adı altında para aldıkları şeklinde iddialar yer alıyor. Özellikle Amerikan Protestan mezhebini yaygınlaştırmaya çalışan yabancı kuruluşlar ile aralarındaki para akışının miktarları tarihleriyle birlikte veriliyor.

MİT: Atatürk'ü kalkan olarak kullanıyorlar

ODATV.COM

Page 114: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

114

MİT'in değerlendirmelerinde ÇYDD'nin, Atatürk ilke ve inkılaplarını kalkan olarak kullanıp birçok kişi ve kuruluştan yardım adı altında para topladığı, ilgili bakanlıklardan izin almaksızın yurtdışından yardım aldığı, hiçbir yasal dayanağı olmadan kamuoyuna kendisini Sivil Toplum Kuruluşları Birliği olarak tanıtan çeşitli dernek ve vakıflarla işbirliği içerisinde oldukları yönünde yapılan ihbarlar sonucu denetime tabi tutuldukları açıklanıyor. Örgütlenmenin depremzedelerin zor durumlarını suistimal ederek misyonerlik faaliyetlerinde bulunduklarına da dikkat çekiliyor.

ÇYDD'den KCK'ya ilginç destek 25/10/2010 Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen KCK davasında, iddianamedeki sanıklarla ilgili suçlamalar okunurken ilginç bir bilgiye yer verildi.

Savcı, KCK Türkiye Meclisi'nin sözcüsü olduğu belirtilen, kapatılan DTP'nin Genel Başkan Yardımcısı Kamuran Yüksek'in, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nden (ÇYDD) yardım aldığını söyledi.

KCK'nın gençlik sorumluluğunu yaparken, ÇYDD Başkanı Türkan Saylan'la görüşen Yüksek'in, KCK faaliyetlerinde bulunan ve 'yurtsever gençler' olarak nitelenen gençlere eğitim konusunda yardımcı olmak hususunda Türkan Saylan'dan söz aldığı belirtildi. Savcı, Yüksek'in, Türkan Saylan'ın kendilerine yardımcı olacağına dair bilgiyi Sabri Ok'a anlattığını kaydetti.

- Savcı: KCK operasyonu başlayınca, Sabri Ok'u DTP'ye danışman yaptılar

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen KCK davasında, iddianamedeki sanıklarla ilgili suçlamalar okunmaya başlandı. Bugünkü duruşmaya 100'ü tutuklu, 4'ü tutuksuz toplam 104 sanık katıldı. Tutuklu sanıklardan Kemal Aktaş, Ali Oruç, Abdullah Akengin ve Zeynep Boğa mazeretleri dolayısıyla katılmadı.

Savcı, KCK'nın Türkiye'deki örgütsel faaliyetlerini anlattıktan sonra sanıklar ile ilgili bölüme geçti. Bir numaralı sanık olarak adı geçen Sabri Ok ile KCK sözcülüğüyle suçlanan, kapatılan DTP'nin eski eş genel başkanı Kamuran Yüksek ile ilgili bölümler okundu.

BDP'nin, Sabri Ok'un talimatıyla kurulduğunu belirten savcı, kapatılan DTP'nin, KCK operasyonundan hemen sonra Sabri Ok'u 'parti danışmanı' olarak gösterdiğini kaydetti. Savcı, "Ancak soruşturmanın başından sonuna kadar bakıldığında danışman olmadığı KCK ve PKK adına direk talimat verdiği görülüyor. Diyarbakır'da Final Dershanesi önünde PKK'nin yaptığı patlamanın örgüte zarar verdiğini belirtip inceleme istedi. Ok, KCK sanıklardan bilgi ve dokümanları ajanda adıyla istediği anlaşılıyor. Osman Baydemir, kendisi ve Ok'u deşifre etmemek için aracı kişilerle sürekli görüştü. Baydemir, Ok'un talimatıyla hareket etti. Sanıklardan KCK mali sorumlusu olarak bilinen Recai Morkoç, Ok'a sürekli rapor verdi. Ok, Öcalan'ın kardeşi Havva ile Aram Tigran'ın tedavileri için talimat verdi ve bunun için 20 bin TL bulunması emrini verdi." dedi.

ODATV.COM

Page 115: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

115

"AHMET TÜRK'ÜN OBAMA'YA VERDİĞİ MEKTUBU OK YAZDI"

Savcı, Türkiye'yi ziyaret eden ABD Başkanı Barak Obama'ya Ahmet Türk tarafından verilen mektubun, sanıklardan Sabri Ok tarafından kaleme alındığını anlattı. Savcı, "Sabri Ok, avukatlara da talimatlar verip zaman zaman onlarla görüştü. Avukatlar aracılığıyla Öcalan'la sürekli görüştü." dedi.

Sanık Ok'un, seçimde galip gelmek için DTP yönecilerinden Bayram Altun'a Tunceli'deki sol örgütlerle işbirliği yapma talimatı verdiğini belirten savcı, "Altun, TİKKO ve DHMP/C ile anlaştıklarını Ok'a anlattı. Ok ise anlaşmanın iyi olduğunu, ancak kontrolün kendilerinde olması gerektiğini hatırlattı. Toplumsal olayların tamanı Ok'un talimatıyla ve KCK'nın organizesiyle yapıldı." şeklinde konuştu.

Savcı, sanıklardan Kamuran Yüksek ile ilgili bölümde ise DTP'nin Yüksek'e güvenmediğini, ancak Ok'un talimatlarını yerine getirdiği için örgüt tarafından sevildiğini belirtti. Savcı, şöyle devam etti: "Sanıkların kendi aralarındaki görüşmelerde özellikle kadın sanıklar Yüksek'in kişiliğinin oturmadığını belirterek, onun genel başkan olmasını onaylamadıklarını belirtiyor. Yüksek'in Ok'un bütün talimatlarını yerine getirdiği için Ok tarafından çok sevildiğini ve yönetici yapıldığını görüyoruz. Yüksek, Sabri Ok ile sürekli irtibat halindeydi. KCK eylemlerinde milletvekillerini görevlendirme görevini de yapıyordu. KCK içindeki gençliği toparlamadaki başarısının da etkisiyle Ok tarafından DTP yöneticiliğine getirildi. Belediye başkanları üzerinde çok etkili bir konumu var bu yüzden. Diyarbakır'da Final Dershanesi önündeki patlama ile ilgili, kimi yönden iyi olduğunu ancak zamansız üstlenmesinin kendilerine zarar verdiğini dile getirmiştir."

BEKLEME SALONUNU SU BASTI

Duruşmada söz alan müdafi avukatlardan Sedat Yurttaş, sanıkların yaşadıkları sorunları belirtip, çözüm üretilmemesinden şikayet etti. Yurttaş, "Müvekkillerimizin her duruşma günü 3-4 saat beklediği bekleme salonu çok kötü durumda. Bazı sanıklarda sağlık sorunları ortaya çıkmaya başladı. Muharrem Erbey'in gözleri tozdan dolayı iltihap kaptı. Bugün de salonu su basmış." dedi.

Tutuklu sanıklardan eski DTP İl Başkanı Fırat Anlı ise bir takım sorunları olduğunu kaydetti. Araç yetersizliğinden dolayı mahkemeye iki ayrı sefer halinde getirildiklerini belirten Anlı, "Bir bölümümüz sabah 06.00'da buraya geliyor. Saat 10.00'a kadar kelepçeli bekliyoruz. Bekleme odasında hijyen sorunu devam ediyor. Sağlıklı olmayan koşullar var. Salonu bugün su basmasından dolayı 3 saat boyunca bütün sanıklar 45 metrekarelik odada kaldık. Bunun dikkate alınarak tedbir alınmasını istiyorum." şeklinde konuştu.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan 7 bin 578 sayfalık iddianamede, 104'ü tutuklu 152 sanık hakkında 'devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma', 'terör örgütü üyesi ve yöneticisi olma', 'terör örgütüne yardım ve yataklık etme' suçlarından 15 yıl ile ağırlaştırılmış müebbet arasında değişen hapis cezaları isteniyor. (İsmail Avcı, Diyarbakır)

Örneklerde görüldüğü gibi bizzat savcılıktan sızan belgelerle bu eğitim dernekleri aleyhinde karalayıcı, aşağılayıcı, suçlayıcı haber yapılabiliyor. Ama bu insanların suçlamalara yanıt vermesini haberleştirmek suç sayılıyor.

Bakınız iddia makamının suç unsuru kabul ederek iddianameye koyduğu haber, ki haberin doğruluğunu diğer yayın organlarına bakarak teyit edebilirsiniz, şöyle:

ODATV.COM

Page 116: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

116

BURS ALAN ÖĞRENCİLER GÖZALTINDA ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

Ergenekon 12. dalgada şok gelişme

14.04.2009 00:00

Ergenekon Operasyonu’nu 12. Dalgası dün bitti. Ancak kaç kişinin ve kimlerin gözaltına alındığı halen netlik kazanmadı. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise gözaltıların Çağdaş Eğitim Vakfı Bursiyeri üniversite öğrencilerine kaymış olması.

Dün ÇEV’den burs alan dört öğrencinin evini basan emniyet güçleri dört öğrenciyi gözaltına aldı. Bu öğrencilerin isimleri şöyle:

Vahide Melis Yalçın (Marmara Üni. Mütercim Tercümanlık 2.sınıf öğrencisi )

Sibel Kanneci (İstanbul Üni. Hukuk Fak. 3.sınıf öğrencisi

)

Ayşe Ezgi Dilek ( İstanbul Üni. Fen Bilgisi Öğretmenliği 2. ve Matematik Öğretmenliği 3.sınıf öğrencisi)

Ceren Ertürk (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fak. 3.sınıf öğrencisi)

Gözaltına alınan öğrencilerin durumu hakkında daha geniş bilgiler Odatv’de olacak.

ODATV.COM

Page 117: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

117

Odatv.com

Tekrar söylüyorum

Ben hem vicdanen rahatım hem de kendimi ahlaken ayıplı saymıyorum. Umarım iddia makamı da aynı hissi taşıyordur.

Zekeriya Öz’ün Galatasaraylılığı

Sayın Başkan,

Siz de biliyorsunuz, geçtiğimiz Ocak ayında Başbakan Erdoğan, bir stat açılışında binlerce kişi tarafından ıslıkla protesto edildi. Açıkça katılanların çoğunluğu Galatasaray Spor Kulübü’nün resmi üyeleriydi. Kulüpten yapılan açıklamaya göre üyelere on üç bin adet davetiye gönderildi.

Her demokratik ülkede doğal karşılanacak protesto, artık polis devleti olduğunu rahatça söyleyebileceğimiz Türkiye’de olağanüstü gelişmelere sebep oldu. Hükümete yakın medya Galatasaray kongre üyelerinin arasına sızan Ergenekoncuların ıslık çalarak eylemi başlattığını iddia etti. Yine aynı medyaya İstanbul Emniyet’inin stat kameralarını kayıtlarını incelemeye aldığı ve Galatasaray Kulübü’nden üyelerin adres ve telefonlarını istediği bilgisi yansıdı.

Artık her şey Ergenekon savcısının bir fiskesine kalmıştı.

İşte bu sırada unutulan ironik bir durum vardı. Bizzat Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, Galatasaray Kulübü’nün üyesiydi, Galatasaray Başkanlarına tanınan özel kontenjanla kulübe üye olmuştu. Seçimlerde oy bile kullanıyordu. Öz’e de bu açılışa katılması için davetiye gönderilmişti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın, Anayasa Mahkemesi üyelerinin, hatta Ergenekon davasına bakan mahkeme başkanının telefonunun dinlenmesi örneğinde olduğu gibi Ergenekon Soruşturması Ergenekon Savcısı’nın da kapısını çalmıştı.

ODATV.COM

Page 118: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

118

Bence ironik olan bu durumu Odatv’de haberleştirdik.

ZEKERİYA ÖZ BU HABERE İSYAN EDECEK ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

20.01.2011 21:50

Galatasaray’ın yeni stadı TT Arena açılışında Başbakan Erdoğan’a karşı yapılan protesto

konuşulmaya devam ediyor.

Protestonun ardından başlayan tartışma sürerken, Şişli Cumhuriyet Savcılığı protesto hakkında

soruşturma başlattı.İstanbul Emniyet Müdürlüğü stadyumun kameralarındaki görüntüleri

incelemeye alırken, basına yansıyan bir haber dikkat çekti.

Buna göre soruşturmada Galatasaray'lı kongre üyeleri de incelemeye alındı. Bu amaçla Galatasaray

kulübünden kongre üyelerinin adres ve telefonları istendi. Yaklaşık 13 bin bilet verilen kongre

üyeleri ile tek tek konuşularak kimleri stadyuma davet ettiklerinin sorulacağı öğrenildi.

Peki Galatasaray Kulübüne üye olan isimleri polis biliyor muydu?

Bu isimlerden en ilginci son dönem Ergenekon Davası ile adı sıkça gündeme gelen savcı Zekeriya

Öz idi.

Zekeriya Öz, geçtiğimiz aylarda Sarı-Kırmızılı kulübe kongre üyesi oldu. Galatasaray Kulübü

başkanlarına tanınan, 'her yıl 5 kişiyi üye yapma hakları vardır' maddesini kullanan Adnan

Polat'ın tercihlerinden biri savcı Zekeriya Öz olurken, Öz zaman zaman Galatasaray maçlarına

izleyici olarak katıldı.

Öz’e stad açılışı için davetiye de gönderildiği öğrenilirken, Zekeriya Öz’ün olaylı açılışa katılıp

katılmadığı henüz netlik kazanmadı. Ancak Zekeriya Öz’ün de adı, protesto ile ilgisi olmadığı

ODATV.COM

Page 119: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

119

halde polisin kongre üyelerini incelemesi durumunda haksız bir şekilde soruşturma

belgelerine dahil olabilir.

Ergenekon soruşturması nedeniyle kamuoyunda zaman zaman eleştirilen Zekeriya Öz’e konuya

ilişkin soru sorulup sorulmayacağı ise bilinmiyor.

Odatv.com

Açıkçası haberi yaparken de bayağı güldük. Zaten polis de bunu “gülüyor” diye üç kere not etmiş. Konuşmanın tamamını yedinci ek klasörün 246.-247. sayfalarında görebilirsiniz.

ODATV.COM

Page 120: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

120

ODATV.COM

Page 121: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

121

Islık değil ama gülüş ve yaptığımız haber iddianamenin 76. sayfasına suç olarak yazıldı.

Bizim örneğimizde görüldüğü gibi, yazdıkları iddianamelerde yer verdikleri bilgilerle, sızdırdıkları belgelerle başkalarının özel hayatını hiçe sayanlar konu kendi hayatları olunca ne kadar da hassasmış! Başkalarının hayatını karalayanlar, onlara hakaret edenler, kendilerini konu alan ironik bir meselenin yazılmasından nasıl da rahatsız oluyormuş! Böyle bir durumda oturdukları makamları, işgal etikleri koltukları nasıl da kişisel husumetleri için kullanıyorlarmış! Savcılık sorgusundan iddianameye kadar her aşamada karşımıza çıkan kesinlikle hakaret içermeyen, eğlenceli bu konuşma ve haber sayesinde bunu bir kez daha görmüş olduk.

ODATV.COM

Page 122: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

122

Bir küçük ayrıntıdan daha söz edeceğim.

Savcılık sorgumuzun yapıldığı 17 Şubat 2011 günü sıra bu habere gelince merak edip Zekeriya Öz’e sorduk. Gerçekten de tam da haberin işaret etiği gibi savcı Öz o gün stadda olduğunu söyledi. Biz haberimizde davet edildiğini ama katılıp katılmadığını bilinmediğini yazmıştık. Katıldığı da bizzat kendi ifadesiyle ortaya çıktı. Öyleyse doğru olan bu haberi neden suç sayıyorsunuz? Neden iddianameye koyuyorsunuz?

Ben size söyleyeyim, hem hakaret içermeyen hem de doğruluğu kesin olan bu habere bir dava açamayacağınızı biliyorsunuz. Bu sebeple Ergenekon sepetine atıyorsunuz.

İkinci ayrıntı ise şu. Kulüpler hakkında şike soruşturması yapan savcı, soruşturma sırasında bir kulübün üyesi olduğu gibi, bu süreçte kulübün etkinliklerinden de “karşılıksız” faydalanıyor. Bunun ne kadar hukuka uygun olduğu, ne kadar etik değerlerle bağdaştığı kuşkusuz başka bir soruşturmanın konusu olabilir.

Ancak yazdıklarımız en hafif ifadeyle bu “çelişkiyi” ortaya çıkarıyor. İddia makamının bunu suç saymasını, biz gülerken öfkelenmesinin nedeni kesinlikle bu açık “çelişki”.

AKP-Hizbullah İlişkisi

İddianamenin 79. sayfasında tamamen editöryel bir tartışmaya dava konusu olmadığı halde yer verilmiş. Bu da iddia makamının niyetini ortaya koyuyor.

Benim yazdığım iletinin içeriğinde Odatv’de yayınlanan manşetlerde ilk üç sırada bir siyasi partinin konuya değinmesi eleştiriliyor. Arkadaşlarımı bu konuda uyarıyorum. Bizim ancak iyi araştırmalarla savunduğumuz fikir her neyse, ona yararlı olabileceğimizi söylüyorum.

Nitekim “AKP-Hizbullah ilişkisi” örneği o gün Odatv’de yayınlanmış olan ve benim yaptığım bir araştırma. Önceki gün Başbakan ile muhalefet arasında başlayan Hizbullah tartışmasına dair yapılmış bir çalışma.

ODATV.COM

Page 123: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

123

KILIÇDAROĞLU BU HABERİ “İŞTE AKP HİZBULLAH İLİŞKİSİ” DİYE OKUYACAK ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

24.01.2011 03:32

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile Başbakan Erdoğan arasında Hizbullah polemiği büyüyor. CHP

liderinin AKP ile Hizbullah arasında ilişki olduğu iddiasına Başbakan Erdoğan “Çünkü bir iddia sahibi

iddiasını ispatla mükelleftir. Ak Parti’yi Hizbullah ile herhangi bir terör örgütüyle ilişkilendirme

gayreti içerisine girmek bir densizliktir, namertliktir. Benim partimi kimse bu tür örgütlerle

ilişkilendiremez. Bunu açıklamadığı sürece bu densizlik, bu namertlik onun üzerinde ve camiasında

kalacaktır. Bunu bu kadar açık söylüyorum. Bu kadar ağır kullanıyorum. Benim partimi kimse bu

tür örgütlerle ilişkilendiremez, böyle bir hale getiremez.” Sözleriyle yanıt verdi.

Odatv bir yıl önce Hizbullah’a yakın derneklere AKP’li belediyelerin yardımlarını haberleştirmişti. 2

Aralık 2009 tarihinde Odatv söz konusu ilişkiyi örnekleriyle veriyordu (OKUMAK İÇİN TIKLAYIN ):

“Son dönemde Doğu’da adı Hizbullah ile anılan bir dizi dernek var. Hizbullah ile anılmasının nedeni

derneği kuran isimlerin daha önce Hizbullah ile organik ilişkisinin bulunması.

Diyarbakır’da faaliyet yürüten Mustazaf-Der’in başında bulunan İshak Sağlam daha önce

Hizbullah Davası’ndan hüküm giymişti. Dernek Diyarbakır’da 100 binlik mitingler ile dikkat çekmişti.

Nitekim dernek Hizbullah bağlantısı nedeniyle defalarca basıldı. Birçok üyesi tutuklandı.

Adı Hizbullah ile anılan bir diğer dernek ise İhya-Der. İhya-Der yakın zamanda bir Hizbullah

Operasyonu’na da uğradı. 28 Nisan 2009 günü Hizbullah’a yönelik düzenlenen operasyonda Elazığ

ve Malatya’da İhya Der ve onunla bağlantılı bir dizi merkeze baskın düzenlenmiş, çok sayıda dernek

üyesi tutuklanmıştı.Tutuklanan isimler halen Hizbullah’ın yasal kolu olarak İhya-Der adı altında

faaliyet yürütmekle yargılanıyor. İhya-Der ve Mustazaf-Der’in dışında Doğu’da Hizbullah ile

bağlantılı pek çok dernek var.

ODATV.COM

Page 124: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

124

Bu arada Hizbullah’a yakın derneklerin bölgede patlama yapmasının eve dönüş yasası ertesi olması

da dikkat çekici. PKK’ya karşı başarısız olan bu yasa sayesinde 2000 civarında Hizbullah

tutuklusu cezaevinden çıkarak bölgede bu derneklerin örgütlenmesine katıldı.

BELEDİYE ÖNÜNDE STAND

… Geçen hafta İhya-Der üyeleri Erciş’te belediye binasının önünde belediyenin izni ile bir stand

kurdu. DTP’nin tepkisi ile karşılaşan stand AKP’li belediyenin desteği ile iki hafta süreyle açık

kaldı. Samsun Canik Belediyesi’nde İhya-Der adına verilen yemeğe AKP Canik yönetimi ve

AKP Samsun milletvekili katıldı. Mustazaf-Der’in düzenlediği mitinge AKP’den yoğun katılım

oldu. 29 Mart seçimleri öncesinde Abdulkadir Aksu’nun AKP için sivil toplum örgütleri ile

düzenlediği toplantıya İhya-Der ve Mustazaf-Der de katıldı. Bu derneklerden AKP’yi

desteklemeleri istendi. Nitekim Hizbullah da bağımsız aday çıkarmak yerine AKP’yi destekledi.

AKP Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt Diyarbakır’da 100’ün üzerinde olan bu dernekler

sorulduğunda şu cevabı verdi: "Bölgenin hassasiyetlerini iyi okumak gerek.

Odatv daha önce Hizbullah’In seçim politikalarını haberleştirmişti. Bağımsız aday çıkarmaktan

vazgeçen Hizbullah, son seçimlerde Batman’da Saadet Partisi’ni desteklerken, Kürtler’in yoğun

olduğu diğer illerde AKP’ye destek verdi. 22 Şubat 2010 tarihinde Taraf Gazetesi’nin cemaate yakın

yazarı Önder Aytaç da bu desteği anlatırken (

Burada İslami

hassasiyetler son derece yüksek, İslam'a dayanan geniş bir siyasi taban var. Demokratik

süreç geliştikçe, bu kesimler de kendilerini herkes gibi sivil toplum örgütleri

çerçevesinde ifade etmeye başladı. Bundan önce ise bu bölgede yeraltı örgütlenmeleri

dışında kimseye hayat hakkı tanınmıyordu. Mesele aslında bundan ibaret."

Kısacası AKP’nin varolduğu bölgelerde Hizbullah ile ilişkili olan dernekler rahatlıkla çalışıyor.

Etkinliklerine AKP’den katılım oluyor. Ancak cemaat ile kavgalı olan Hizbullah’ın dernekleri uzun bir

süredir belirli periyotlarla polis operasyonları da yaşıyor. Hizbullah’a yakın olan dernekler

operasyonlar ile kontrol altında tutulurken, derneklerin yaptığı çalışmalar nihayetinde AKP’ye

kazandırıyor. 29 Kasım günü Diyarbakır Kayapınar’da PKK’nın eş zamanlı saldırılar ile AKP

ve Mustazaf Der’i hedef alması da örgütün bu paralelliği kurduğunu gösteriyor.”

ERDOĞAN VİDEOSU

OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

), Hizbullah’ın propaganda

videolarında Başbakan Erdoğan’ın konuşmalarının yer aldığını anlatıyordu.

Odatv.com

Başbakan o gün “Ak Parti’yi Hizbullah ile herhangi bir terör ilişkilendirme gayreti içerisine girmek bir densizliktir, namertliktir” diyordu.

Ben yazımda böyle bir ilişkinin olduğunu somut olarak gösterdim.

ODATV.COM

Page 125: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

125

Bölgede Hizbullah’ın sivil örgütlenmesi olduğunu gizlemeyen Mustazaf-Der ve İhya-Der, 2007 yılında İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun düzenlediği toplantıya davet edildi.

AKP Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, Hizbullah’a yakın bu dernekleri “Bölgenin hassasiyetlerini iyi okumak gerek. Burada İslami hassasiyetler son derece yüksek, İslam’a dayanan geniş bir siyasi taban var. Demokratik süreç geliştikçe, bu kesimler de kendilerini herkes gibi sivil toplum örgütleri çerçevesinde ifade etmeye başladı. Bundan önce ise bu bölgede yer altı örgütlenmeleri dışında kimseye hayat hakkı tanımıyordu. Mesele aslında bundan ibaret” sözleriyle savundu.

Sayın Başkan,

Eğer ortada bir suç varsa, suç bu ifadelerin kendisidir. Hatırlayınız, söz konusu örgüt bölgede pek çok cinayete imza atmış, kamu görevlilerinin gözü önünde yer altı işkencehanelerinde Kürt yurttaşlarımızı domuzbağı ile öldürmüş bir örgüttür. Bunlar mahkeme kararları ile sabittir. Bölgedeki faili meçhul cinayetlerin önemli kısmının sorumlusu bu örgüttür. Bir milletvekili bu örgütü nasıl savunur?

Yine söz konusu dernekler yazımda da görebileceğiniz gibi, AKP’li belediyelerle ortak çalışma yürütüyor, açılışlarına milletvekilleri katılıyor. Örneğin Diyarbakır’da örgütün AKP için çalıştığını 22 Şubat 2010 tarihinde Önder Aytaç yazdı. Hatta örgütün propaganda videolarında Başbakan Erdoğan’ın konuşmalarına yer verildiğini de yine örgüt 12 Haziran 2010 tarihinde “evet” seçeneğinin galip gelmesi için bölgede AKP ile beraber çalıştı.

Bakınız bundan önce de Hizbullah üzerine Odatv’de çeşitli araştırmaları yayınladım.

ODATV.COM

Page 126: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

126

DIŞARI ÇIKAN HİZBULLAHÇILAR ŞU ANDA NE YAPIYOR ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

12.01.2011 04:55

Türkiye yeni yıla Hizbullah Ana Davası’nda yaşanan tahliyelerle girdi. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin,

tutukluluk sürelerini kısaltan 5271 sayılı CMK'nin 102. maddesinin yürürlüğe girmesiyle verdiği

karar, kamuoyunda hukuki değerlendirmeleri ön plana çıkardı. Nitekim kararın ardından hükümetle

gerilimli olan Yargıtay tartışılmaya başlandı. Yargıtaya yeni daireler kurulacağı haberi, referandum

sonrası yargıda başlayan operasyonun devamı olarak ele alındı.

Hukuki yönü bir yana Hizbullah ana davasının en önemli isimlerinin tahliye edilmesinin siyasi

sonuçları olacağından kimsenin kuşkusu yok. Zira Hizbullah, PKK ile devlet arasında yaşanan

çatışmanın en sıcak döneminde Güneydoğu’da örgütlendi. Sokak ortasında satırla işlediği

onlarca cinayetin faillerinin hiçbir zaman bulunamaması, domuz bağlı işkenceler, yeraltında

kurduğu beş katlı işkencehaneler, önüne hedef olarak devletin uygulamalarına muhalefet eden

isimleri koyması,Hizbullah’ın adının derin devlet ve çetelerle yan yana anılmasına neden

oldu. Nitekim 28 Şubat sürecinde devlet içindeki çeteler, mafyavari oluşumlar, gayrı nizami

örgütlenmeler tasfiye olurken Hizbullah da kısa sürede ortadan kaldırılıyordu. Lideri Hüseyin

Velioğlu Beykoz’da bir evde öldürülürken, kısa sürede yer altı işkencehaneleri ortaya

çıkarılıyor, örgütün beyin takımı tutuklanıyordu.

Hizbullah’ın yeniden ortaya çıkışı AKP iktidarı dönemine rastlıyordu.

Bölge halkının kötü anılarla hatırladığı

Hizbullah’ın adı bu operasyonlardan sonra uzun süre anılmadı. Faili meçhul cinayetler bıçak gibi

kesildi.

HİZBULLAH VE AKP

Eve Dönüş Yasası ile

yaklaşık 2000 üyesi serbest kalan örgüt adına bu dönemi, bölgede parmak uçlarıyla

ODATV.COM

Page 127: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

127

yürüdüğü süreç olarak tanımlayabiliriz. Zira yeni Hizbullah elinde silah olan değil, yasal

dernekler aracılığıyla örgütlenen bir hareketti. Başta adı kamuoyunda bilinen Mustazaf-

Der (Başkanı İshak Sağlam Hizbullah davasından hüküm giymişti) ve İhya-Der (Hizbullah

operasyonları sırasında pek çok defa askına uğradı) gibi onlarca dernek aracılığıyla bölgede faaliyet

yürüten Hizbullah’ın büyük tasfiyeden 10 yıl sonra gücü 8 Mart 2009 günü Diyarbakır İstasyon

Meydanı’nda anlaşıldı. Evindarén Péxember Platformu (Peygamber Sevdalıları

Platformu) tarafından organize edilen Mewluda Muhammedi etkinliğine yaklaşık 100 bin kişi

katılmış ve bir başka yüzü ile Hizbullah yeniden ortaya çıkmıştı. 22 Şubat 2010 tarihinde Taraf

Gazetesi’nde Önder Aytaç’ın ifadesine göre Hizbullah, Batman’da Saadet Partisi’ni

desteklerken, Diyarbakır gibi kritik bölgelerde AKP’ye destek veriyordu. Nitekim Hizbullah

2007 yılında Diyarbakır’da BDP’ye alternatif bağımsız aday çıkarmayı kendi içinde tartıştı ancak

AKP’yi desteklemeye karar verdi. Referandum sürecinde ise BDP’nin bölgede boykot seçeneğine

alternatif olarak Hizbullah’a yakın dernekler “evet” için çalıştı. 29 Mart seçimleri öncesinde

Abdulkadir Aksu’nun sivil toplum örgütleri ile düzenlediği toplantıya Hizbullahçı

Mustazaf-Der ve İhya-Der de katılırken, AKP’li belediyeler Hizbullahçı derneklerin

belediyede stand açmalarına izin veriyordu. Derneğin düzenlediği organizasyonlarda AKP

milletvekillerini ve yöneticilerini görmek mümkündü. AKP Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt

bölgede söz konusu dernekler için şu ifadeleri kullanıyordu: "Bölgenin hassasiyetlerini iyi okumak

gerek. Burada İslami hassasiyetler son derece yüksek, İslam'a dayanan geniş bir siyasi taban var.

Demokratik süreç geliştikçe, bu kesimler de kendilerini herkes gibi sivil toplum örgütleri

çerçevesinde ifade etmeye başladı. Bundan önce ise bu bölgede yeraltı örgütlenmeleri

dışında kimseye hayat hakkı tanınmıyordu. Mesele aslında bundan ibaret."

Sanırız anlaşıldı. 1990’lar boyunca Kürt Hareketi’ne karşı faili meçhul cinayetlerle, işkencelerle adı

gündeme gelen Hizbullah, AKP dönemiyle beraber hem AKP’nin doğal tabanını oluşturuyor hem de

Hizbullah’ın büyümesi BDP’ye karşı AKP’nin büyümesi olarak yorumlanıyordu. PKK da böyle bakıyor

olmalı ki

Gülen cemaati ile Hizbullah’ın İslam anlayışlarının farkını anlatmaya gerek yok. Bunun ötesinde

Hizbullah’ın bölgede açıkça karşısına aldığı oluşumlardan biri (hiçbir zaman sıcak çatışmaya

dönmese de) Gülen cemaati idi. Fethullah Gülen’in Nisan 2009’da Hizbullah'ı

29 Kasım 2009 günü Diyarbakır Kayapınar’da AKP ve Mustazaf Der’i eş zamanlı

olarak hedef alıyordu.

HİZBULLAH VE CEMAAT

“irticacı” olarak

tanımlayan konuşmasına karşı bir bildiri yayınlayan Hizbullah bildiride şu ifadeleri

kullanıyordu: “Kürdistan halkı ve tüm İslami kesimler çok iyi bilmektedirler ki; Fethullah

Gülen ve grubu kendi iradesi ve öz gücüyle böyle tehlikeli bir işe kalkışabilecek bir

konumda değildir. Yine herkes çok iyi biliyor ki böyle bir çatışma durumunda, özellikle de

ODATV.COM

Page 128: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

128

Kürdistan genelinde Hizbullah tarafından kısa süre içerisinde etkisiz hale getirilebilecek

bir pozisyondadırlar.”

Nitekim Hizbullah derneklerinin uğradığı polis operasyonlarını emniyet içindeki cemaat unsurlarına

bağladıklarını söylemeye gerek yok. Cemaat yayınlarında Hizbullah derneklerine yapılan

operasyonların desteklenmesi ve Hizbullah ile Ergenekon kelimelerinin sık sık yan yana anılması da

cemaatin Hizbullah’a bakış açısını gösteren önemli unsurlar.

Kısacası cemaat ile kavgalı ve ayrıca cematle rekabet eden Hizbullah, AKP ile uyumlu bir ilişki

sürdürmeye devam etti.

HİZBULLAH TAHLİYELERİ

Hizbullah tahliyelerinin zamanlaması dikkat çekici. Kritik genel seçimlere yalnızca beş ay kaldığı

süreçte gerçekleşen tahliyelerin Hizbullah ile AKP arasındaki mesafeyi kısaltacağını, AKP’nin BDP

karşısında Hizbullah eliyle bölgedeki etkisini artıracağını söyleyebiliriz. Nitekim PKK’nın konuyu ele

alışı da böyle Avrupa’da yayın yapan Özgür Politika Gazetesi’nde Selahattin Erdem tahliyeleri şöyle

değerlendirdi:“İçine girilen seçim sürecinde bu çabalarını daha da arttırdığı

gözlenmektedir. Küçük bir hukuk oyunuyla Hizbullahçıların cezaevlerinden çıkarılması da

bu temelde atılmış bir adım olmaktadır. AKP’nin ve onunla birlikte devletin de,

Hizbullahçılarla anlaşmış olduğu açığa çıkmaktadır. Bu oldukça önemli bir durumdur. Benzer

kesimlerin 1990’lı yıllarda devlet tarafından kullanılmış oldukları dikkate alınırsa, olayın ciddiyeti

daha iyi anlaşılır.”

İkinci dikkat çekici nokta ise bölgede cemaat ile PKK arasında detantın olduğu dönemde

Hizbullah’ın Habur’da yaşananları aratmayacak bir gösteriyle Kürt siyasetinde “ben de

varım” demesiydi. Aralık ayında Fethullah Gülen’in Türkiye’deki gölgesi Hüseyin Gülerce, Abdullah

Öcalan’ın avukatlarıyla göüşmüş, ardından Öcalan’ın cemaate yönelik “Oldukça dinamik güçleri

var, biz de dinamik bir gücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve

dayanışma halinde olması durumunda Türkiye'de birçok temel sorun çözülecektir” sözleri

gelmişti. PKK yöneticisi Murat Karayılan ise 26 aralık günü PKK üyelerine yaptığı çağrıyla Fethullah

Gülen cemaatine yönelik saldırılara son verilmesini istedi. Bu açıklamadan neredeyse bir hafta

sonra Hizbullah’ın en önemli isimleri serbest kalıyordu.

Üçüncü dikkat çekici nokta ise yaklaşan Mart ayına ilişkin. Bir süredir İmralı’da Abdullah

Öcalan ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle “devletin istihbarat kurumları” arasında süren

görüşmeler artık herkes tarafından biliniyor. Bu görüşmeleri kolaylaştıran unsur kuşkusuz PKK’nın

sürdürdüğü eylemsizlik durumu.

Birileri bu yakınlaşmaya Hizbullah

tahliyesiyle cevap mı veriyordu?

PKK, eylemsizlik sürecini Mart ayına kadar uzatırken,

Öcalan ile görüşmelere bağlı olarak kimi zaman Haziran ayına uzaması telaffuz edildi.

Haziran ayında seçimlerin olduğu hatırlanırsa Mart-Haziran sürecinin PKK’nın elini güçlendirdiğini,

söz konusu dönemde çatışmaların başlamasının bölgede Kürtler ve Batı’da bir süredir istikrarlı

ODATV.COM

Page 129: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

129

şekilde yerleştiği milliyetçi tabanda AKP karşıtı bir etkiye neden olacağını söyleyebiliriz. İşte her

hafta Öcalan’ın açıklamalarıyla seyrini anlamaya çalıştığımız görüşmelerde, geçtiğimiz

pazar günü Abdullah Öcalan’ın ifadeleri hatırlanırsa Öcalan'ın AKP’den beklentisinin artık

kalmadığı görülebilir. Öcalan söz konusu açıklamasında beklenmedik şekilde AKP’nin Kürt

sorununu çözme niyetinin olmadığını, aksine Kürt sorununu çözmeye niyeli insanların

Ergenekon’dan yargılanan insanlar olduğunu iddia etti. (Okumak için tıklayın) Öcalan aynı

açıklamasında Hizbullah tahliyelerini bir kırılma noktası olarak işaret etti ve şöyle

söyledi: “Bunların bu şekilde bırakılması tesadüf değildir, bazı şeylerin hazırlığı yapılıyor

olabilir. Bu adamlar sıradan suçlular değildir. Bu katilleri öyle sıradan suçlularmış gibi

bırakamazlar.”Kısacası birileri PKK’nın eylemsizliğinin son bulma olasılığına Hizbullah tahliyeleriyle

karşılık veriyordu.

İsterseniz AKP, PKK, cemaat ve Hizbullah’tan oluşan denklemde Hizbullah yayınlarına bakarak

örgütün son dönem siyasi pozisyonunu sorgulayalım.

HİZBULLAH NE YAPIYOR

Önce Hizbullah’a yakın Doğru Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş’ın 31 Aralık

günü yani tahliyelerden birkaç gün önce Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e yönelik

yazdıklarını hatırlayalım:

“Güneydoğuda BDP veya PKK adına yapılan eylemlerin görüntülerini şöyle bir gözünüzün önüne

getirin. Kitlelerin yarıdan fazlasını oluşturan bayanlardır ve bu bayanların yüzde sekseninden fazlası

bembeyaz örtüler içindedir ve gerçekten dinlerine bağlıdırlar. Şimdi bunlar bir gün meseleyi

sorgulamayacaklar mı, bu hep böyle mi gidecek?

‘Yahu, bizi temsil ettiklerini söyleyenler hiç de bize benzemiyorlar.Ankara’ya yirmi, yirmi bir

milletvekili gönderdik, bir tekinin alnı secdeye gelmiyor, bir tane oruç tutan yok,

yaşantılarının bizimle hiçbir alakası yok vs.’ demeyecekler mi? Yönetimde bizzat yer

almak istemeyecek mi BDP’nin bu dindar tabanı?

Veya bölgeden bir gün Müslümanca bir siyasi ses yükseldiğinde BDP tabanındaki bu bembeyaz

örtülüler ve onların eşleri:

‘Bizim yerimiz burasıymış, biz buraya yakışırız’ demeyecekler mi?

Hatta şimdiden demeye başlamadılar mı?

Yani demek istediğimiz şudur, sadece belediyelere dayanarak, güvenerek üzerine öyle büyük büyük

hayaller kurmaya kalkışılmasın. Birilerinin kulağına eğilip fısıldıyoruz ki:

‘Bak Osman, tazıyı geri alırız ha!’”

ODATV.COM

Page 130: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

130

Mehmet Göktaş’ın sözlerinin bölgede yaklaşan seçimlerde BDP dışında İslami bir alternatifi işaret

ettiğine kuşku yok. Bu seçeneğin Hizbullah doğrudan siyasete girene kadar AKP olduğunu

söyleyebiliriz.

Hizbullah’ın psikolojisini gösteren bir diğer yazı ise Hizbullah tahliyelerini eleştirenleri tehdit eden

yine Doğru Haber Gazetesi’nde Mehmet İkbal Atak imzasıyla çıkan değerlendirme. Atak’ın yazısının

başlığı “Domuz’ların Bağı Çözüldü”. Hizbullah’ın Güneydoğu’da uyguladığı domuzbağı ile işkence

tekniğini hatırlatan ve kan donduran yazı şöyle bitiyordu: “Ama illa da domuzluğunuzda ısrar

edeceksiniz… O halde biz de deriz ki; Hoş Geldin Edip GÜMÜŞ, Hoş Geldin Cemal TUTAR,

Hoş Geldin Hacı İNAN… Binlerce kez aramıza HOŞ GELDİNİZ! Evlerimize neşe kattınız.

Domuz tayfası mı? Onlara da şunu demeyi artık borç biliriz: Kininizle geberin! E mi..?”

Hizbullah’ın bugünkü ruh halini gösteren ilginç iki örnek bu şekilde.

Bu tablodan sonra Habur karşılamasıyla başlayan Kürt açılımının sınırının

Hizbullah tahliyesiyle göründüğünü söyleyebiliriz. Ayrıca tüm parçalar biraraya

geldiğinde bölgede Haziran'a kadar suların ısınacağını ve Hizbullah'ın da bu denklemde

önemli bir yer tutacağını şimdiden öngörebiliriz.

Barış Terkoğlu

Odatv.com

KÜRT HİZBULLAHINI KİM DESTEKLİYOR ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

Barış Terkoğlu yazdı

02.12.2009 00:06

ODATV.COM

Page 131: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

131

1990’lı yıllarda Güneydoğu’da PKK’ya karşı yürütülen mücadelede Kürt Hizbullah’nın desteklendiği

devlet raporlarına kadar girdi. PKK ile mücadele sırasında gereğinden fazla büyüyen Hizbullah 28

Şubat sürecinde tasfiye oldu. Tasfiye ile beraber örgütün Güneydoğu’da kurduğu yer altı işkence

evleri ortaya çıkarıldı. 17 Ocak 2000’de Beykoz’da bir villada çatışmada öldürülen Hüseyin

Velioğlu’nun öldürülmesi sonrası Hizbullah uzun bir sessizliğe büründü.

Ancak son günlerde Hizbullah’ın adının yeniden gündeme gelmesini sağlayan bir dizi olay var.

Son dönemde Doğu’da adı Hizbullah ile anılan bir dizi dernek var. Hizbullah ile anılmasının nedeni

derneği kuran isimlerin daha önce Hizbullah ile organik ilişkisinin bulunması.

Diyarbakır’da faaliyet yürüten Mustazaf-Der’in başında bulunan İshak Sağlam daha önce Hizbullah

Davası’ndan hüküm giymişti. Dernek Diyarbakır’da 100 binlik mitingler ile dikkat çekmişti. Nitekim

dernek Hizbullah bağlantısı nedeniyle defalarca basıldı. Birçok üyesi tutuklandı.

Adı Hizbullah ile anılan bir diğer dernek ise İhya-Der. İhya-Der yakın zamanda bir Hizbullah

Operasyonu’na da uğradı. 28 Nisan 2009 günü Hizbullah’a yönelik düzenlenen operasyonda Elazığ

ve Malatya’da İhya Der ve onunla bağlantılı bir dizi merkeze baskın düzenlenmiş, çok sayıda dernek

üyesi tutuklanmıştı.Tutuklanan isimler halen Hizbullah’ın yasal kolu olarak İhya-Der adı altında

faaliyet yürütmekle yargılanıyor. İhya-Der ve Mustazaf-Der’in dışında Doğu’da Hizbullah ile

bağlantılı pek çok dernek var.

Bu arada Hizbullah’a yakın derneklerin bölgede patlama yapmasının eve dönüş yasası ertesi olması

da dikkat çekici. PKK’ya karşı başarısız olan bu yasa sayesinde 2000 civarında Hizbullah tutuklusu

cezaevinden çıkarak bölgede bu derneklerin örgütlenmesine katıldı.

Peki cemaat ile Hizbullah’ın arası nasıl?

Fethullah Gülen geçtiğimiz Nisan ayında Hizbullah’ı işaret ederek “irticacı” terimini kullanmıştı.

Hizbullah ise bu açıklamaya yayınladığı bildiri ile karşılık vermişti. Bildiride açık bir dille cemaati

tehdit etmişti: “Kürdistan halkı ve tüm İslami kesimler çok iyi bilmektedirler ki; Fethullah Gülen ve

grubu kendi iradesi ve öz gücüyle böyle tehlikeli bir işe kalkışabilecek bir konumda değildir. Yine

herkes çok iyi biliyor ki böyle bir çatışma durumunda, özellikle de Kürdistan genelinde Hizbullah

tarafından kısa süre içerisinde etkisiz hale getirilebilecek bir pozisyondadırlar.” Hizbullah ile cemaat

arasında bölgede açık bir çatışma var. Hizbullah’a dönük operasyonlar bu nedenle cemaatin yayın

organlarından büyük destek buluyor. Örgüt, cemaate yakın gazetelerde Ergenekon ile

ilişkilendiriliyor. Bu durum Hizbullah’ın cemaate karşı daha sert bir dil kullanmasına neden oluyor.

Ancak AKP’nin cemaatin bu tavrına rağmen bu derneklerden uzak durduğunu söyleyemeyiz.

Geçen hafta İhya-Der üyeleri Erciş’te belediye binasının önünde belediyenin izni ile bir stand

kurdu. DTP’nin tepkisi ile karşılaşan stand AKP’li belediyenin desteği ile iki hafta süreyle açık kaldı.

Samsun Canik Belediyesi’nde İhya-Der adına verilen yemeğe AKP Canik yönetimi ve AKP Samsun

milletvekili katıldı. Mustazaf-Der’in düzenlediği mitinge AKP’den yoğun katılım oldu. 29 Mart

seçimleri öncesinde Abdulkadir Aksu’nun AKP için sivil toplum örgütleri ile düzenlediği toplantıya

İhya-Der ve Mustazaf-Der de katıldı. Bu derneklerden AKP’yi desteklemeleri istendi. Nitekim

Hizbullah da bağımsız aday çıkarmak yerine AKP’yi destekledi.

ODATV.COM

Page 132: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

132

AKP Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt Diyarbakır’da 100’ün üzerinde olan bu dernekler

sorulduğunda şu cevabı verdi: "Bölgenin hassasiyetlerini iyi okumak gerek. Burada İslami

hassasiyetler son derece yüksek, İslam'a dayanan geniş bir siyasi taban var. Demokratik süreç

geliştikçe, bu kesimler de kendilerini herkes gibi sivil toplum örgütleri çerçevesinde ifade etmeye

başladı. Bundan önce ise bu bölgede yeraltı örgütlenmeleri dışında kimseye hayat hakkı

tanınmıyordu. Mesele aslında bundan ibaret."

Kısacası AKP’nin varolduğu bölgelerde Hizbullah ile ilişkili olan dernekler rahatlıkla çalışıyor.

Etkinliklerine AKP’den katılım oluyor. Ancak cemaat ile kavgalı olan Hizbullah’ın dernekleri uzun bir

süredir belirli periyotlarla polis operasyonları da yaşıyor. Hizbullah’a yakın olan dernekler

operasyonlar ile kontrol altında tutulurken, derneklerin yaptığı çalışmalar nihayetinde AKP’ye

kazandırıyor. 29 Kasım günü Diyarbakır Kayapınar’da PKK’nın eş zamanlı saldırılar ile AKP ve

Mustazaf Der’i hedef alması da örgütün bu paralelliği kurduğunu gösteriyor.

Güneydoğu’da son yaşanan olaylar ile yeniden başlayan çatışmalar sonrası Hizbullah’ın da silaha

sarılma tehlikesi artık herkes tarafından kabul görüyor.

Barış Terkoğlu

Odatv.com

Bu çalışmaları yaparken en önemli kaynağım bizzat Hizbullah’a yakın yayınlardı. Bugün herhangi bir bayiden bu örgüte yakın yayınları satın alabiliyorsunuz.

Bu yazdıklarımı doğrulayan ilginç gelişme İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 17 Ekim 2001 tarihinde yaşandı:

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19013243.asp 10 ay sonra yine tahliye

Ayşegül USTA/İSTANBUL

18 Ekim 2011

ODATV.COM

Page 133: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

133

Hizbullah terör örgütü davasında CMK’nin 102’nci maddesi kapsamında geçen ocak ayında 10 yıl tutuklu yargılandıktan sonra tahliye edilen ve ardından aynı örgüte yönelik soruşturmada tutuklanan Hacı İnan’ın da aralarında bulunduğu 6 kişi serbest bırakıldı.

İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya Hacı İnan, örgütün Türkiye sorumlusu olduğu iddia edilen Mehmet Bahattin Temel’in de aralarında bulunduğu 6’sı tutuklu 18 sanık katıldı. Mehmet Bahattin Temel, savunmasında, Hizbullah davası nedeniyle 9,5 yıl tutuklu kaldığını 2004’te tahliye edildiğini söyledi ve kendilerine operasyon yapanların çok iyi niyetli olmadığını belirtti. Temel, CMK 102 kapsamında tahliye olup kaçan Hizbullah sanıklarını yakalayamayan polislerin imajlarını kurtarmak için kendilerine yönelik bu operasyonu düzenlediklerini öne sürdü. Niye yeraltına ineyim

Hizbullah’ın yayın organı yöneticilerinin tahliyelerine tepki gösteren bizim gibi düşünce insanlarına hangi manşetle yanıt verdi biliyor musunuz: “Domuzların Bağı Çözüldü”. İma çok açık değil mi?

Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu olduğu iddiasıyla yargılandığı davada Ocak 2011’de tahliye olan ve 13 gün sonra Hizbullah’a yönelik yeni bir operasyonda yeniden tutuklanan Hacı İnan, savunmasında “Cumhurbaşkanı, Başbakan olan zat ile 80 öncesi beraber çalıştık. Onlar da aynı ızdırabı yaşadılar. Doğu’lu olsalardı belki de benim yaşadığım durumu yaşayacaktı. Cumhurbaşkanı dindar. Ben ona karşı niye terör uygulayayım. Referandumda ‘evet’ oyu kullandım. Bu topraklarda Müslüman halka baskı vardı. Yavaş yavaş bu durum değişiyor. Baskılar yavaş yavaş kalkıyor niye yerin altına ineyim” dedi. Savunmaların ardından mahkeme heyeti, suç vasfının değişme ihtimalini göz önüne alarak tutuklu sanıklar Mehmet Bahattin Temel, Fikret Gültekin, Sait Şahin, Mehmet Şefik Temel’i oy çokluğuyla, Hacı İnan ve Mehmet Eşin’i ise oybirliği ile tahliyesine karar verdi. Böylece davada tutuklu sanık kalmadı. İddianamede Bahattin Temel, Gültekin ve Şahin için 15-22.5 yıl arası, İnan, Eşin ve Şefik Temel’in ise 7.5-15 yıl arası hapsi isteniyordu.

Bakınız, Hizbullah’ın askeri kanat sorumluluğu iddiasıyla yargılanan Hacı İnan, artık yeraltına inmelerine gerek kalmadığını nasıl anlatıyor:

“Cumhurbaşkanı, Başbakan olan zat ile 80 öncesi beraber çalıştık. Onlar da aynı ıstırabı yaşadılar. Doğu’lu olsalardı belki de benim yaşadığım durumu yaşayacaktı. Cumhurbaşkanı dindar. Ben ona karşı niye terör uygulayayım. Referandumda ‘evet’ oyu kullandım. Bu topraklarda Müslüman halka baskı vardı. Yavaş yavaş bu durum değişiyor. Baskılar yavaş yavaş kalkıyor niye yerin altına ineyim”

Biz tutuklu yargılanırken, Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu olduğu iddiasıyla sanık olan Hacı İnan, bu konuşmanın ardından ‘tutuksuz yargılanmak üzere’ serbest bırakıldı.

Bakınız, Hizbullah ile AKP ilişkisini Cambridge Üniversitesi tarafından yayınlanan bu akademik çalışma (Erbakan’dan Erdoğan’a Laiklik, Demokrasi, Kürt Sorunu ve İslam) Hizbullahçı isimlerle yaptığı görüşmelerle ayrıntılandırılıyor. Sebeplerini anlatıyor. Yani benim yazdıklarım bir sır değil.

ODATV.COM

Page 134: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

134

Umarım birileri Hizbullah aleyhinde yazılmış yazıları, iktidar partisi ile ilişkisini gösteren haberleri yargılayarak bu örgütü aklamaya çalışmıyordur.

Aleyhinde yazmanın suç sayıldığı bu örgütün 1. Ergenekon iddianamesinde Ergenekon ile irtibatlı kabul edildiğini hatırlatırım.

Kürt Meselesi

Bana kalırsa bu davada iddia makamının samimiyetinin en çok sorgulanabileceği kısım Kürt meselesine ilişkin yaptığımız haberler.

Öncelikle tutarsız.

Bir yandan Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığıyla basına yaptığı açıklamaları haber yapmamızı suç sayıyor. Öte yandan iddianamenin 23. sayfasında “Karakola saldırı 4 Şehit”, “Şemdinli’de 11 Asker Şehit 16 Asker Yaralı” başlıklı haberlerimize yer veriyor. Bunlar aynı anda nasıl suç olabiliyor?

Hikâyeyi bilirsiniz.

Sünnetçi dükkân açmış. Vitrine saat koymuş. Neden saat koydun diye sormuşlar. Ne koyacağımı bilemedim demiş.

İddia makamı da vitrine ne koyacağını şaşırmış.

İkincisi bu konuda Türkiye gerçeklerinden kopuk.

Neden mi?

ODATV.COM

Page 135: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

135

Kısaca sıralıyorum.

Bakın Adalet Bakanı Sadullah Ergin 25 Ağustos Ergin 25 Ağustos 2010 tarihinde Abdullah Öcalan ile devlet arasındaki görüşmeler için ne diyor:

“ Devletin istihbarat birimleri ihtiyaç duyulduğunda zaman zaman görüştü.”

Yine Başbakan 14 Nisan 2011 tarihinde şunu söylüyor:

“Devlet, istediği kişiyle istediği zaman istediği elemanlarıyla görüşür. Bunu tüm iktidarlar yapmıştır. Devleti sevk ve idare eden kimdir? Hükümetlerdir. Devleti iktidar yönetir, pazarlığı hükümet yapar. Hükümet olarak biz, devletin organlarını bu noktada kullanmayacağız da ney yapacağız?”

2 Kasım 2010’ da Abdullah Öcalan şunu söylüyor:

“Devlet yetkilileriyle çok ciddi ve önemli görüşmeler yapıyoruz. Bir nevi diyalog sürecinden, müzakere sürecine geçildi.”

28 Haziran 2011’de PKK Yöneticisi Murat Karayılan Milliyet’e şunları söylüyor: “ Devlet, Kandil’le ufak ufak başlatmıştı teması. Ama biz ‘ doğru olmaz’ dedik. Kapattık, kestik bu yolu.”

13 Eylül 2011 tarihinde, MİT ile PKK yöneticilerinin görüşmelerinin kayıtları, gazetelerde kelimesi kelimesine yayınlanıyor. PKK yöneticilerinin yazdığı mektubu Abdullah Öcalan’a taşıyan MİT Müsteşar Afet Güneş, şunları söylüyor:

“ Bizim bugüne kadar yürüttüğümüz karşılıklı çalışmalarla gelinmiş bir süreçtir. Kendi kendine falan olmadı, bu birlikte yürüttüğümüz çalışmaların sonucudur. Gerek devletin hazırlanmasında, gerek toplumun hazırlanmasında, gerek örgütün hazırlanmasında şu masada yürüttüğümüz çalışmaların çok büyük katkısı olmuştur.”

Yine aynı görüşmede Başbakanın özel temsilcisi, bugünkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan, şunları söylüyor:

ODATV.COM

Page 136: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

136

“İmralı’daki çözüm iradesini, olaya iyi niyetle yaklaşımı Sayın Öcalan’ın yıllar içerisinde oluşturduğu düşünsel evrimi, ulaştığı sonuçları, ulaştığı sonuçların bölgeye yönelik vizyonun, ülkeye yönelik vizyonun yüzde doksan, doksan beş oranında kendi çizdiği vizyonla nasıl örtüştüğünü de, (Başbakan Erdoğan’a) anlattım.”

13 Mart 2008 tarihli Wikileaks belgesinde MİT Müsteşarı Emre Taner’in PKK ile Kandil’de görüşme isteği ABD elçilerinin ağzından deşifre oluyor.

Dünya

29 Ocak 2011

PKK’yla dağda görüşmek istemiş

Wikileaks’in şu ana kadar yayınlanmayan belgelerine dayanarak haber yapan Alman Die Welt Gazetesi, Türk hükümetinin PKK ile gizli görüşme yaptığını iddia etti.

Bağdat’taki ABD’li diplomatın 13 Mart 2008’de yazdığı raporunda, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’i PKK ile görüşmek amacıyla görevlendirdiği belirtiliyor. WikiLeaks belgelerindeki bilgiler, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin, marttaki Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan ile yaptığı özel görüşmelerde konuşulanları, dönüşte ABD’nin Irak Büyükelçisi Ryan Crocker’a aktardıklarından elde edilmiş. Talabani, büyükelçiye, “Erdoğan’a, Ankara’nın PKK’ya saldırı öncesinde MİT

ODATV.COM

Page 137: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

137

Müsteşarı Taner’i, PKK ile görüşmesi için göndermedeki zamanlamasının yanlış olduğunu ve bunun da Irak Kürt yönetimini zor durumda bıraktığını söyledim” diyor. Talabani, Ankara’nın 2007 aralık ayında Taner’i PKK ile görüşmek için görevlendirdiğini ve bundan kısa süre sonra Türk Ordusu’nun PKK’ya yönelik Irak topraklarında operasyon başlatmasının kendisini zor durumda bıraktığını anlatıyor. Ordu baskısıyla operasyon Talabani, Erdoğan’ın kendisine, MİT Müsteşarı ile PKK arasında gerçekleşen görüşmeden sonra ordunun baskısıyla operasyonun başlatıldığını söylediğini de aktarıyor. Talabani ayrıca MİT Müsteşarıyla özel olarak görüştüğünü, Taner’in PKK yönetimi ile dağlarda görüşmek istediğini, örgütün güvenlik nedeniyle bunu kabul etmeyeceğini söylediğini belirtiyor. Bunun üzerine Taner, PKK’nın Avrupa’daki liderleriyle görüşmeyi öneriyor. Belgelere göre Talabani, ABD Büyükelçisine, Erdoğan ve Gül’le yaptığı görüşmede PKK’ya af meselesinin de gündeme geldiğini söylüyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün PKK’ya aftan yana olduğunu kendisine söylediğini belirten Talabani, Başbakanın da bu düşünceye destek verdiğini kaydediyor.

Uzatmıyorum.

Bunlara dair yüzlerce hatta binlerce örneği, açıklamayı, haberi önünüze yığabilirim.

Kesinlikle birilerini sorgulamak için de bunları sıralamıyorum.

Bütün bu sürecin içinde, her gün bunların haber yapıldığı, yazıldığı koşullarda bir tek ODATV’ye “bu meseleyi nasıl haber yaparsınız” diye sorulmasını çelişkili buluyorum.

Nitekim Savcılığın iddianamesinin74. sayfasında suç kabul ettiği “Öcalan Diyarbakır’daki Kürtlere, Mısır’daki Gibi Sokağa Çıkın Dedi” başlıklı haberi yaparken, Barış Pehlivan ile yaptığımız telefon görüşmesinde ‘Sonuçta bu bir haber’, ‘kötü bir şekilde vermeyelim’, ‘tetikleyici olmayalım’, ‘soğuk şekilde verelim’ gibi uyarılarda bulunuyoruz. Haberi de yorumsuz olarak aktarıyoruz.

Aynı açıklama tartışmasız bütün gazetelerde haber oluyor.

Bakın Radikal’den Cevdet Aşkın da çok benzer bir başlık atıyor: “Öcalan, Kürtleri Mısır Halkı Gibi Meydanlara Çağırdı”

ODATV.COM

Page 138: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

138

Öcalan, Kürtleri Mısır halkı gibi meydanlara çağırdı

CEVDET AŞKIN Politika / 05/02/2011

PKK lideri Mısır'da halkın Mübarek rejimine başkaldırısına benzer şekilde Kürtlerin Diyarbakır'da gösteriler yapması halinde AKP hükümetinin Kürt sorununu çözmek zorunda kalacağını ileri sürdü.

KUZEY IRAK GÜNCESİ

Kim ne dedi? Ne yaptı? Ne anlama geliyor? 4 ŞUBAT 2011 SAAT: 18.30 PKK Öcalan, devlet heyetiyle görüşmelerin sürdüğünü, mart ayının sürecin ne yöne evrileceğini belirleyeceğini söyledi. Fırat Haber Ajansı’nın dünkü haberine göre Öcalan mart ayına kadar koşullarının iyileştirilmesi halinde sorunun çözümü konusunda rolünü oynayabileceğini aksi takdirde aradan çekilebileceğini belirtti. Öcalan şunları söyledi: “Ben konumum gereği buradan müzakere yürütemem. Burada ancak sorunun çözümünde kolaylaştırıcı bir rol oynayabilirim. Devlet de bu süreçte üzerine düşen rolü oynamalıdır.”. Öcalan demokratik kitle gösterilerinin de bir öz savunma biçimi olduğunu ileri sürerek “Örneğin Diyarbakır’da halk, Mısır’daki gibi günlerce sokaklardan ayrılmazsa, taleplerini dile getirirse işte o zaman barış gelir, bakın bakalım o zaman AKP kalır mı kalmaz mı. İşte o zaman Erdoğan’ın kendisi bu sorunun çözümünü talep edecektir” dedi. Öcalan silahların devreden çıkarılması için demokratik kanalların açılması gerektiğini ifade ederek “Silahsızlanmayı böyle ele almak gerekiyor. Demokratik kanallar açılmadan silahsızlanmadan bahsetmek bir tehlikedir” diye konuştu. GELİŞMELER NEYE İŞARET EDİYOR Öcalan, Mısır’daki halk hareketine benzer şekilde Kürtlerin milyonluk gösterilerle hükümeti çözüme zorlayabileceğini düşünüyor. Marta bir ay kala özellikle daha önce “Kürtlerin soykırım günü” olarak ilan ettiği 15 Şubat’tan itibaren başlayacak gösterilerle Ankara’nın üzerinde basınç oluşturulması halinde silahların devre dışı kalmasına dönük demokratik kanalların açılabileceğini hesaplıyor. Öcalan’ın burada alıntı yapılan açıklamasının tümü göz önüne alındığında: 1-İmralı-Ankara temasının sürdüğü, Ankara’nın PKK’nın silah bırakmasını öncelikli şart koştuğu 2-İmralı’nın buna karşı demokratik kanalların açılmasını ve koşullarının örgütle temasına izin verecek boyuta getirilmesini istediği ancak bu konuda herhangi bir karşılık almadığı gibi gözle görülür bir gelişme de olmadığı 3-Dolayısıyla İmralı-Ankara temaslarında ‘pratikte’ tıkanıklığın aşılamadığı 4-PKK’nın Öcalan’a kayıtsız şartsız tabi olmakla birlikte mart ayıyla birlikte hem askeri operasyonların hızlandığı hem de hükümetin herhangi bir adım atmadığı ortamda ateşkes pozisyonunda kalmakta zorlanacağı 5-Bunu bilen Öcalan’ın rotayı kitle gösterilerine çevirip Arap dünyasında kabaran dalganın uluslararası etkisinden yararlanmak istediği görülüyor.

ODATV.COM

Page 139: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

139

Bakın Milliyet Haberi Nasıl Veriyor: “Öcalan Mısır’dan İlham Aldı”

Öcalan Mısır'dan ilham aldı Mısır isyanı Öcalan'a ilham verdi. Öcalan Tahrir Meydanı'ndaki gösteriler üzerinden Ak Parti'yi tehdit etti. Öcalan'ın, "Diyarbakır'da halk, Mısır'daki gibi günlerce sokaklardan ayrılmazsa, taleplerini dile getirirse, işte o zaman barış gelir, bakın bakalım o zaman AKP kalır mı kalmaz mı, işte o zaman Erdoğan'ın kendisi bu sorunun çözümünü talep edecektir” dediği ileri sürüldü

16:53 | 04 Şubat 2011

Edinilen bilgilere göre; Öcalan'ın avukatlarıyla İmralı'da yaptığı görüşmede “Devlet heyetiyle görüşmeler devam ediyor. Mart ayının sürecin olumluya mı evrileceği yoksa bir tıkanmaya mı dönüşeceği konusunda belirleyici bir ay olacaktır. Kürt Sorununun çözümünde güvenlik ve Demokratik çözüm boyutları çok önemlidir. Ben konumum gereği burada müzakere yürütemem" dediği belirtildi. PKK'ya yakınlığı ile bilinen Fırat HaberAjasında yayınlanan haberde Öcalan Mısır'daki gibi bir hareket istedi. Öcalan, "..İmkanlarım oldukça sınırlıdır, ağır hükümlülük koşulları altındayım. İmkanlarım oldukça kısıtlı. Bir örnekle açıklayabilirim durumumu; “havuz var su yok, sussuz havuzda yüz deniliyor, ben sussuz havuzda nasıl yüzeyim? Daha doğrusu tam sussuz da demeyeyim, diz kapaklarıma kadar su var havuzda, bana bu suda yüz deniliyor, ben bu kadarcık suda nasıl yüzeyim? En az çenemin altına kadar su olmalı ki rahat rahat kulaç atayım, yüzebileyim.” Bu denetimli bir şekilde de olabilir. Aksi taktirde böyle olmazsa mevcut koşullarda sorunun çözümü konusunda rolümü oynayamam, kimse de bunu beklemesin, doğru da olmaz. Ben burada ancak sorunun çözümünde kolaylaştırıcı bir rol oynayabilirim. Devlet de bu süreçte üzerine düşen rolü oynamalıdır. Yok eğer bu çabalarımızdan sonuç alamazsak, çözüm gerçekleşmezse bu benim bu durumda rol almamın bir önemi kalmaz ve böylesi bir durumda Mart'la birlikte aradan çekilebilirim. Böylesi bir durumda Mart'la birlikte nelerin gelişebileceğini daha önce ifade ettim. Mart'a ilişkin yaptığım açıklamalar da bir savaş çağrısı değildir.”

DİYARBAKIR

Ayrıca Diyarbakır'da milyonlarca kişiyi bir araya toplayacak güçleri de vardır. Bu yöntem de bir özsavunmadır. Ben burada tahrikçilik yapmıyorum. Kürt sorunun demokratik-barışçıl çözümünün yollarını arıyorum. Yeri gelmişken belirteyim; bu Tunus ve Mısır'daki gelişmeler de şunu gösterdi; Ben yıllar önce ve savunmalarımda 2000'li yılların halkların baharı olacağını belirtmiştim. Gelişmeler bu öngörümü doğruluyor.” (GAZETEPORT)

’DA MİLYONLAR TOPLANIRSA BARIŞ GELİR “Bundan sonra geliştirilecek olan özsavunma anlayışı, halkın her türlü örgütlenmesidir, halkın içinde yer aldığı bir özsavunma anlayışı geliştirilmelidir. Bir de ben özsavunma derken hep silah anlaşılıyor. En demokratik toplumların bile kendisini savunmaya ihtiyacı vardır. Bu silah demek değildir. Demokratik kitle gösterileri de bir özsavunma biçimidir. Örneğin Diyarbakır'da halk, Mısır'daki gibi günlerce sokaklardan ayrılmazsa, taleplerini dile getirirse, işte o zaman barış gelir, bakın bakalım o zaman AKP kalır mı kalmaz mı, işte o zaman Erdoğan'ın kendisi bu sorunun çözümünü talep edecektir.

ODATV.COM

Page 140: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

140

Vatan gazetesi ise şöyle veriyor: “Öcalan Bu Kez de Mısır’la Tehdit Etti”

Öcalan bu kez de Mısır’la tehdit etti Abdullah Öcalan Mısır'daki gösteriler üzerinden AKP'yi tehdit etti.mralı’da avukatlarıyla görüşen Öcalan’ın, Mart ayının sonuna kadar çözüm bulunmazsa Diyarbakır’da Mısır’daki gibi eylemlerin devreye girebileceğini söylediği öne sürüldü. PKK’ya yakın sitelerde yer alan haberde, Öcalan’ın son avukat görüşmesi sırasında şöyle dediği belirtildi: “Diyarbakır’da halk, Mısır’daki gibi günlerce sokaklardan ayrılmazsa, taleplerini dile getirirse, işte o zaman barış gelir, bakın bakalım o zaman AKP kalır mı kalmaz mı, işte o zaman Erdoğan’ın kendisi bu sorunun çözümünü talep edecektir” Öcalan, daha önce gündeme gelen, “evde hapis” önerisini de üstü kapalı biçimde ‘denetimli hükümlülük’ olarak ifade etti: “..İmkanlarım oldukça sınırlıdır, ağır hükümlülük koşulları altındayım. İmkanlarım oldukça kısıtlı. Bir örnekle açıklayabilirim durumumu; “havuz var su yok, sussuz havuzda yüz deniliyor, ben sussuz havuzda nasıl yüzeyim? Daha doğrusu tam sussuz da demeyeyim, diz kapaklarıma kadar su var havuzda, bana bu suda yüz deniliyor, ben bu kadarcık suda nasıl yüzeyim? En az çenemin altına kadar su olmalı ki rahat rahat kulaç atayım, yüzebileyim. Bu denetimli bir şekilde de olabilir. “

Örnekler devam ediyor.

İnternet siteleri, televizyonlar, gazeteler haberi böyle veriyor. Odatv’yi suçlamak için bu kadar zorlamanın anlamı var mı?

Ayrıca Savcılık gazetecilik yaklaşımını hiç bilmiyor.

Bakınız, Usama Bin Ladin çok tehlikeli bir terörist olabilir. Ancak açıklamaları haber değeri taşır. Fethullah Gülen, duruşunu beğenmediğiniz bir cemaat lideri olabilir. Ama sözleri haber değeri taşır. Norveç’te katliam yapan Breivik’in eylemi tasvip edilemez. Ama söyledikleri haber değeri taşır.

ODATV.COM

Page 141: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

141

Uzatmıyorum, yaptığımız nihayetinde haberdir.

Ve doğru bir haberdir.

Bence iddia makamını en çok üzecek açıklamayı Genelkurmay Başkanı Necdet Özel yaptı.

NTV kendisine PKK – MİT görüşmesini sorunca “ben de basından öğrendim” dedi.

Demek ki Genelkurmay Başkanı bile bilmesi gerekenleri bazen devlet kurumlarından değil, basından öğrenebiliyormuş.

Öyleyse gazetecilere kızmak neden?

Bakınız, iddianamenin 75. sayfasında Abdullah Öcalan’ın avukatına e-posta yoluyla yaptığım bir telefon röportajı önerisi de suç sayılmış. Kendisi Baro’ya kayıtlı bir avukat. Sizin davalarınızda görev alıyor.

Ben kendisine neden röportaj teklif ediyorum?

İlgili ilgisiz birçok ismi iddianameye serpiştiren Savcılık, iddianamede bir ismi sansürlemiş. Gönderdiğim e-postanın tamamı 50. ek klasörün 261. sayfasında yer alıyor.

ODATV.COM

Page 142: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

142

Şimdi, işin aslı şu. O günlerde Başbakanın danışmanı olan ve bugün AKP milletvekili olan Mehmet Metiner, hem Avrupa’da hem de Türkiye’de PKK’ya yakın isimler ile görüşmeler gerçekleştiriyor. Sanırım Metiner eski HADEP yöneticisi olduğu için, Başbakan Erdoğan, Açılım sürecinde onun ilişkilerini diyalog için kullanmak istiyor. Ben de Mahmut Şakar’a Metiner’in bu görüşmelerini, neler konuşulduğunu, sürecin nasıl işlediğini ve Metiner’in dışında Erdoğan’ın yakın çevresinden kimlerin görüşmelere katıldığını konuşabileceğimiz bir telefon röportajı teklif ediyorum. Bunu da e-posta yoluyla yapıyorum.

Burada iddia makamının neden rahatsız olduğunun farkındayım ama bu maalesef bir gazetecilik faaliyeti. Sonunda ortaya çıkacak olan ise bir röportaj.

İddia makamının Mahmut Şakar’ın suçlu olduğunu iddia etmesinin nedeni iddianamenin 75. sayfasında görebileceğimiz gibi bir gizli tanık ifadesi. Ancak bu gizli tanık ifadesi benim röportaj girişimimden iki ay sonra alınmış. Savcılığın iddianamesi iki ay sonra ortaya çıkacak olan bir gizli tanık ifadesinden haberdar olmamı bekleyecek kadar mantıktan yoksun.

Yine iddianamenin 79. sayfasında Öcalan’ın basında çıkan ifadelerini not almam suç delili sayılmış. Oysa bu açıklamalar birçok yazar tarafından kritik edildi. Bence bir gazetecinin mutlaka yazdığı yazılarda bu açıklamaları analiz etmesi, okuyucularına bir perspektif sunması gerekir.

Bakınız, iddia makamı ek klasörlere koymamış, ancak ben bu analizin sonunda yazdığım bir yazıyı hatırlatarak iddianamenin çifte standardını göstereyim.

İddia makamına fikren yakın olan Zaman yazarı Hüseyi Gülerce’nin 9 Aralık 2010 tarihinde yazdığı yazının başlığı şöyle: “Öcalanın Avukatlarıyla Görüşme”.

Hüseyin Gülerce

Öcalan'ın avukatlarıyla görüşme...

ODATV.COM

Page 143: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

143

Geçtiğimiz pazar günü Abdullah Öcalan'ın avukatları ile Yalova'da bir görüşmemiz oldu. Daha önce Ali Bulaç'tan duymuştum. İki yıldan beri Öcalan'ın avukatları pek çok yazarla görüşüyorlarmış. Bulaç'la da iki defa görüşmüşler. Benimle görüşme taleplerini iletince, Yalova'da oturduğumu söyledim, randevulaştık. Bir alışveriş merkezinde kahvaltı eden yüzden fazla insanın arasında konuştuk.

Televizyon programlarında, gazete röportajlarında da en başta, "Gülen cemaati" olarak adlandırılan Gönüllüler Hareketi'nin bir sözcüsü olmadığımın altını çiziyorum. Çünkü bu hareket, bir cemaat, organizasyon değil. Bir sözcüsü, temsilcisi yok. Muhterem Gülen'in de, kimsenin sözcülüğüne ihtiyacı yok. Fikirlerini, görüşlerini internet sitesinden, Mehtap TV ve Samanyolu televizyonlarındaki sohbetleriyle açıklıyor, anlatıyor. Dolayısıyla Öcalan'ın avukatlarıyla Zaman Gazetesi yazarı olarak görüştüm.

Salı akşamı, Mehtap TV'deki Düşünce Günlüğü programımızda, bu görüşme ile ilgili geniş bir açıklamada bulundum. Dün de PKK'ya yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı'nda bu görüşme yer aldı. Haberde bizim görüşmemizin aktarılmasından sonra, Öcalan'ın değerlendirmesi, "Gülen Hareketi'ne önemli roller düşüyor" başlığı ile verilmiş. Dolayısıyla sanki kendisine bir mesaj iletilmiş, o da bu mesaja cevap vermiş gibi yanlış anlamalara neden olabilecek bir algı doğabilir. Belirtmek istediğim şudur: Görüşmemizde, ben Sayın Cumhurbaşkanımızın, aylardır, Türkiye'nin en önemli meselesinin "Kürt sorunu" olduğunun altını çizdiğini hatırlatarak, bu meselenin ülkemiz ve geleceğimiz için çözülmesinin şart olduğunu belirttim. İki hususu da çok önemli bulduğumu ifade ettim: Samimiyet ve üslup... Açıkladım:

PKK'nın İmralı'da, Avrupa'da, dağda temsilcileri, sözcüleri var. Türkiye'nin güçlenmesini istemeyen ülkeler var. İçeride silah, insan, uyuşturucu ticaretinden rant elde edenler var. Karmakarışık bir durum söz konusu. Samimiyet onun için çok önemli. Türklerin ve Kürtlerin vicdanı devreye girmezse, çözüm giderek zorlaşır.

Üslup konusu da çok hayati. Efelenme, dayatma gibi tavırların rahatsız edici psikolojik bir engel teşkil ettiği bilinmelidir. Çözüm için makul insanların devreye girdiği sırada, bir BDP sözcüsü, bir çuval inciri berbat edecek laflar ediveriyor.

Sonra ilave ettim: Aslolan milletimizin kardeşliğidir. Bin yıldan beri bir arada yaşıyoruz. Kavga etmemizi gerektiren hiçbir sebep yok. Fakat yine de meselenin hissi tarafını bir tarafa koyup akıl ve mantık planında bir çözüm bulmalıyız. Bu çözüm de belli. Demokratik zemin. Yapılacak da belli; demokratikleşme... Hukukun üstünlüğü, eşit vatandaşlık, fikir ve ifade hürriyeti, din ve ibadet özgürlüğü temelinde, birbirimize saygılı olma... Çözümü parlamentoda arama... Bunun için de ilk yapılacak işin şiddete ve teröre son vermek gerektiği...

Somut olarak atılacak adımlar konusunda da şahsi fikirlerimi şöyle sıraladım: AK Parti iktidarı samimi gayretler gösteriyor. Bölgeye, şimdiye kadar yapılmamış hizmetler götürülüyor. Ama bu mesele, sadece siyasilere bırakılamaz. Onların gayretleri yanında, kardeşliğimizi artıracak jestler üzerinde de durmalıyız. Çünkü hazırlanan, oynanan bütün oyunları ancak bizim kardeşliğimiz bozabilir. Ben böyle deyince, avukatlardan biri, "Mesela BDP heyeti, Çanakkale Şehitliği'ni ziyaret etse..." dedi. Ben de "Jestten kastettiğim, işte böyle bir şey." dedim.

Sonra BDP'nin Türkiye'nin partisi olması gerektiğini söyledim. Hemen söze girdiler ve

ODATV.COM

Page 144: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

144

"Müvekkilimiz bu konuda kendilerini çok ikaz ediyor; 'Türkiye'nin sorunları ile ilgilenmiyorsunuz' diyor." diye eklediler.

Ben ayrıca Doğu ve Güneydoğu'da hayırsever işadamlarının özellikle fakir Kürt çocukları için açtıkları okuma salonlarının, etüt merkezlerinin iç barış adına gönül köprüleri kurduklarını, bunun da kardeşliğimiz için en büyük jest olduğunu söyledim.

Bu minval üzerindeki şahsî bir görüşmenin başka taraflara çekilmemesi, yanlış anlamalara fırsat verilmemesi gerekiyor...

[email protected] 09 Aralık 2010, Perşembe

Bakın Hüseyin Gülerce yazısının ilk paragrafında ne diyor:

“Geçtiğimiz Pazar günü Abdullah Öcalan’ın avukatları ile Yalova’da bir görüşmemiz oldu. Daha önce Ali Bulaç’ta duymuştum. İki yıldan beri Öcalan’ın avukatları pek çok yazarla görüşüyorlarmış. Bulaç’la iki defa görüşmüşler. Benimle görüşme taleplerini iletince, Yalova’da oturduğumu söyledim, randevulaştık”

Hüseyin Gülerce, Öcalan’ın avukatlarıyla hem kendisinin hem de gazetelerindeki başka isimlerin görüştüğünü açıkça yazıyor. Tabi ki gazetecilik faaliyeti içinse bu görüşme gayet normal.

Bu görüşmeyi Gülerce’den önce basına açıklayan biri vardı: Abdullah Öcalan. Gülerce’nin yazısından bir gün önce basına yansıyan açıklamasında bakın Öcalan ne diyor:

“Zaman gazetesinden Hüseyin Gülerce’nin bazı değerlendirmeleri olmuş. Bu vesile ile ben de cemaatlerine ilişkin şunları belirtmek istiyorum. Tabi biz hiçbir zaman kendilerinin varlığını inkâr etmedik, onlardan da bizi inkâr etmemelerini bekleriz. Hem kendileri hem biz, gerek Türkiye’de gerek Ortadoğu’da önemli aktörleriz. Kendileri Türkiye’nin hatta Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde rol alabilirler, önemli bir güçleri var.

Ben kendilerini bir tarikat – cemaat olarak görmüyorum. Hatta tek başına ne bir tarikat n de bir cemaattir. Biraz sivil toplum örgütü hatta bir siyasi parti işlevine sahip olduğunu düşünüyorum. Rolü önemlidir. Bana göre daha çok Türkiye ve Ortadoğu’da bir sivil toplum örgütüdür. Sivil toplum örgütleri gibi toplumun demokratikleşmesinde, aydınlatılmasında herhangi bir siyasi çıkar

ODATV.COM

Page 145: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

145

beklemeden rol alabilirler. Hatta Ortadoğu’nun bir siyasi partisi gibiler. Ben böyle görüyorum kendilerini. Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir gücüz.

Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda Türkiye’de birçok temel sorun çözülecektir.”

(Birgün Gazetesi, 8 Aralık 2010)

Açıklamalar neredeyse tüm basında yer aldı.

Yine 27 Aralık 2010 tarihinde PKK yöneticisi Murat Karayılan’ın ulusal gazetelere yansıyan açıklaması şöyle:

“Gülen cemaati çevresinin de sorunun çözümünde önemli katkıları olabileceğini, bu konuda gelişebilecek bir paralelliğin önemli sonuçlar ortaya çkarabileceğini belirtiyoruz... Kürt gençlerinin ve değişik grupların zaman zaman bu tür çevrelere dönük yaklaşımlarının zorlayıcı olmaması gerektiğini, en azından karşı tarafa bu konuda şans vermek gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum.”

Karayılan: "Gülen cemaatiyle iyi geçinin" Murat Karayılan, örgüte yakın olan gençlik hareketlerinin Gülen cemaatine karşı tutumlara girmemesini istedi 27 Aralık 2010 Pazartesi, 07:19:13

ODATV.COM

Page 146: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

146

Veysi İPEK/AHT

İmralı Cezaevi hükümlüsü Abdullah Öcalan’dan sonra KCK’nın Sözde Yürütme Konseyi

Başkanı Murat Karayılan da, örgüte yakın çevrelerin Gülencemaatiyle iyi geçinmesi için talimat

verdi. PKK’ya yakınlığıyla bilinen bir internet sitesinde (Fıratnews) Karayılan’ın Gülen

cemaatiyle

ilgili özel açıklaması yayınlandı. Karayılan, “Her ne kadar karşı taraftan olumlayan, doyurucu bir

cevap olmasa da sanırım kendi içindeki bazı irtibat sorunlarından da kaynaklı olabilecek şeyler de

yaşandı. Ama genel olarak bizim mesajımız iletilmiştir” dedi.

Kürt sorununda barışı istemeyi, halklar arası dostluk ve kardeşliği geliştirmeyi İslam’ın

öngördüğünü kaydeden Karayılan, CHP ve cemaatin çözüme dönük katkılar yapması ve

sorumluluğuna sahip çıkması gerektiğini söyledi. Kürt sorununun sadece solcuların, sağcıların veya

siyasal İslam’ı esas alan kesimlerin sorunu olmadığını ifade eden PKK’lı Karayılan, sorunun bir

bütün olarak Türkiye’nin sorunu olduğunu, Gülen cemaati çevresinin de sorunun çözümünde önemli

katkıları olabileceğini savundu.

PKK’ya yakın gençlik hareketlerinin ve diğer çevrelerin Öcalan’ın verdiği mesajlar çerçevesinde

meseleye yaklaşmasını isteyen Karayılan, “Kürt gençlerinin ve değişik grupların zaman zaman bu

tür çevrelere dönük yaklaşımlarının zorlayıcı olmaması gerektiğini, en azından karşı tarafa bu

konuda şans vermek gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum” ifadelerine yer verdi.

Sayın Başkan,

Gördüğünüz gibi herşey basında yazıyor, herşey kamuoyunun ulaşabileceği yerlerde bulunuyor. Bazı cemaat gazetecileri rahatça Öcalan’ın avukatları ile görüşüyor, bunu kaleme alıyor. Dediğim gibi gazetecilik faaliyeti olarak elbette bu görüşmeler yapılabilir. Görülüyor ki başka mesajlar da bu görüşmeler ile taşınıyor. Bu da benim konum değil.

Ben sadece hem cemaat hem PKK kaynaklarına dayanarak bu ilişkileri analiz ediyorum.

ODATV.COM

Page 147: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

147

ÖCALAN - FETHULLAH GÜLEN "İTTİFAKI" MI KURULUYOR? ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

09.12.2010 11:00

PKK ile Fethullah Gülen Cemaati arasındaki ilişkilerde tarihi bir olay yaşandı. Abdullah Öcalan,

İmralı’dan yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Zaman Gazetesi'nden Hüseyin Gülerce'nin bazı değerlendirmeleri olmuş. Bu vesile ile ben de kendi

cemaatlerine ilişkin şunları belirtmek istiyorum. Tabi biz hiçbir zaman kendilerinin varlığını inkar

etmedik, onlardan da bizi inkar etmemelerini bekleriz. Hem kendileri hem biz, gerek Türkiye'de

gerek Ortadoğu'da önemli aktörleriz. Kendileri Türkiye'nin hatta Ortadoğu'nun

demokratikleşmesinde rol alabilirler, önemli bir güçleri var. Ben, kendilerini bir tarikat-cemaat

olarak görmüyorum. Hatta tek başına ne bir tarikat ne de bir cemaattir. Biraz sivil toplum

örgütü hatta bir siyasi parti işlevine sahip olduğunu düşünüyorum. Rolü önemlidir. Bana

göre daha çok Türkiye ve Ortadoğu'da bir sivil toplum örgütüdür. Sivil toplum örgütleri

gibi toplumun demokratikleşmesinde, aydınlatılmasında herhangi bir siyasi çıkar

beklemeden rol alabilirler. Hatta Ortadoğu’nun bir siyasi partisi gibiler. Ben böyle

görüyorum kendilerini. Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir gücüz. Bu iki

dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda

Türkiye'de birçok temel sorun çözülecektir. Bu dayanışma sadece Türkiye'yi değil Ortadoğu'yu

da etkileyecektir. Burada önemli olan bazı temel kavramların tanımını iyi yapmaktır.”

Peki, Öcalan bu sözleri neden söyledi?

Öncelikle Öcalan’ın, Gülen Cemaati'ne ittifak öneren açıklamasının pek çok kişi tarafından

ODATV.COM

Page 148: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

148

şaşkınlıkla karşılandığını söyleyelim. Zira PKK ile Gülen Cemaati arasında uzun süren bir çatışma

sürüyordu.

İsterseniz önce buna ilişkin bazı örnekler verelim…

ÖCALAN’IN AÇIKLAMALARI

Abdullah Öcalan, 4 Ocak 2009 tarihinde Mustafa Kemal’i Fransız Devrimcisi Robesspierre’e

benzettiği açıklamasında Fethullah Gülen için şu ifadeyi kullandı:

“El-Kaide ile Araplar denetim altında tutulmaya çalışılıyor. Fethullah Gülen'le de Türkiye'deki

İslami hareketi kontrol edilmeye çalışılıyor.Fethullah Gülen'in Amerika'da tutulmasının sebebi,

İslami hareketi kontrol altında tutarak ikinci bir Humeyni olayının önüne geçilmek istenmesidir.

Fethullah Gülen aslında ABD'de de rehin olarak tutuluyor."

Öcalan 13 Şubat 2009 tarihinde ise Gülen’i şöyle tanımladı:

“Fethullah Gülen'in Amerika'da tutuklu mu rehin mi, ne olduğu belli değil. Dünyanın her tarafında

okullar açmaktadır. Kırk milyar dolarlık yatırım yapmıştır, bunu tek başına yapamayacağı

bellidir. Amerika'nın desteği vardır.”

Öcalan 26 Haziran 2009 tarihinde ise Gülen’le ilgili sözleri şöyleydi:

“Basında Gülen’den bahsediyorlar ama tek başına onun buna gücü yetmez, onu bu kadar

büyütmeye gerek de yoktur. Sonuçta Erzurumlu bir köy imamıdır.”

Öcalan 15 Ekim 2010 tarihinde ise, Hanefi Avcı’nın kitabını şöyle değerlendiriyordu: “Hanefi Avcı

kitabında imamlardan, imamların örgütlenmesinden bahsediyor. Her birimde sorumlu imamlar

olduğunu söylüyor. Bu örgütlenmelerin farkındadır bu nedenle bazı açıklamalar yapıyor. Ben bütün

bu yeni örgütlenmeleri

PKK yönetiminin Fethullah Gülen’e karşı çok sert açıklamaları Kürt medyasında sıkça yer aldı. Çok

geriye gitmeyelim. PKK yöneticisi Bahoz Erdal,

yeşil komplo, yeşil kontraolarak adlandırıyorum. Bunlar her yerde de

örgütlenmişlerdir.”

PKK YÖNETİMİNİN GÜLEN DEĞERLENDİRMESİ

2 Ocak 2009 tarihinde Gülen Cemaati'ni şöyle

tanımladı:

“Şimdi bu Fethullah Gülen denen kişi Amerika’da yaşayan ve Amerika vatandaşlığı alan bir

kişidir. Yıllardır özel savaş dairesine çalışan bir kişidir. Fethullah Gülen teşkilatları özel savaş

teşkilatlarıdır. Kürdistan’da oynadığı rol odur MİT’in ve JİTEM’in kendini en fazla örgütlediği bir alan

oluyor. Gülen teşkilatı ve cemaati sömürgeci, baskıcı devleti en fazla koruyan bir maske oluyor.”

ODATV.COM

Page 149: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

149

PKK yöneticisi Duran Kalkan 20 Ocak 2009 tarihinde şu açıklamada bulundu:

“Fethullah Gülen ABD’de yaşıyor. Bir tutuklu gibidir. ABD’nin isteğine göre vaaz veriyor,

dincilik yapıyor. Onun Müslümanlığı ABD siyasetine hizmettir.”

KCK Yürütme Konseyi 21 Ocak 2009 tarihinde yayınladığı bildiride Ergenekon Davası’nı şöyle

değerlendirdi:

“Sanki derin devlet ve Türk Gladyosu temizleniyormuş ve demokrasinin önü açılıyormuş gibi bir

hava yaratılmak istenmesine rağmen, gerçeklik ve asıl amaç tam tersidir. Bu operasyonlarla bir de

asıl derin devlet gizlenmeye ve Türk devlet sistemi temize çıkarılmaya, AKP ve Fettullah çizgisinin

kendi derin devleti oluşturulmaya çalışılmaktadır. AKP ve Fethullah Gülen dışında suçlanmadık

kimse bırakılmaması da bunun en somut ifadesi olmaktadır.”

Devam edelim...

Murat Karayılan 5 Mayıs 2009 tarihinde Gazeteci Hasan Cemal’e cemaat ile ilgili olarak şu sözleri

sarfetti:

“Amerika'dan da destek alıyorlar. Fethullahçıları İslam dünyasına sürüyor Amerika...

KCK OPERASYONLARI'NIN ARDINDA KİM VAR

PKK’ya göre KCK operasyonları cemaatin emniyet içindeki uzantılarının eylemiydi. Operasyonların

ardından gelen açıklamalarda da cemaat işaret edildi.

DTP Diyarbakır Milletvekili Selahaddin Demirtaş

'Biz

de PKK'ya karşıyız; biz de devletçiyiz!' diyerek devlete yerleşiyorlar. Belki bugün değil ama

geleceğe dönük olarak risktir bunlar... Güneydoğu'ya gelince... Güneydoğu'da varlar ama yoğun

değiller. AKP içinden geliyorlar. Poliste, öğretmende yaygınlar. Dine sıcak bakan kesimlerde

yaygınlar.”

18 Nisan 2009 tarihinde operasyonla ilgili şöyle

demeç verdi: “Özellikle Fethullahçı medya gizlilik kararı olmasına rağmen taraflı ve manipülasyona

açık şekilde haberler servis ediliyor. Merak ediyoruz Fethullah bu operasyonun neresinde?”

PKK’ya yakın Kürt Halk İnisiyatifi aynı gün şu açıklamada bulundu: “Bilindiği gibi AKP ve onun akıl

hocalığını yapan Fethullah Gülentarafından halkımızın yasal ve demokratik temsilcileri olan DTP

yöneticilerini ve Kürt Kurum temsilcilerini hedef alarak, gözaltı furyası başlatmış ve yalan yanlış

iddialar ile bir çok insanımızı tutuklatmışlardır.”

İnisiyatif daha da ileri giderek “Kürdistan ve Türkiye metropollerinde Gülen Cemaatine ait

kuruluşlar ve AKP yöneticileri açık hedefimizdir”dedi.

DTP Eşbaşkanı Emine Ayna ise 21 Nisan 2009 tarihinde, "Partimize yönelik operasyonu

ODATV.COM

Page 150: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

150

başlatan ve sürdüren de AKP-Fethullah Gülen Ergenekon'udur. Savcılık gizlilik kararı

almasına rağmen AKP ve Fethullah Gülen medyasına bir takım senaryoların servis yapılması bile

DTP operasyonunun arkasında hangi güçlerin bulunduğunu kanıtlamaya yeterdir" açıklamasında

bulundu.

Arka arkaya gelen bu açıklamaların ardından polis, başta Diyarbakır olmak üzere Doğuda pek çok

ilde Fethullah Gülen cemaatine yakın kurumlarda güvenlik önlemlerini artırdı.

PKK TABANINDAN SERT SÖZLER

PKK’ya yakın Hakkari Halk İnisiyatifi 8 Eylül 2010 tarihinde cemaate yönelik şu tehditte bulundu:

“Bütün bu sebeplerden dolayı halk inisiyatifi olarak bugün evlerini polise ve uzmanlara kiralayan

aileler, iş yerlerini Ana Fen Dershanesi, Fem Dershanesi ve Hatice Avcı Kolejine

kiralayanlar ve çocuklarını gönderenler, en ağır şekilde cezalandırılacaklardır. Halk olarak

Fethullah Gülen Cemaati ile ilişkisi olan ve AKP Hakkari teşkilatına üye ve yönetici olan herkes

hedeflerimiz arasından olacaktır."

Mardin Halk İnisiyatifi 21 Eylül 2010 tarihinde benzer açıklama yaptı: “Mardin ve ilçeleri Nusaybin,

Kızıltepe, Derik, Mazıdağı, Dargeçit olmak üzere Kürt halkına karşı kirli bir savaş yürüten Gülen

Cemaati'ne karşı halkımızın duyarlı olmasını istiyoruz. Burada kendilerine görev düşen bütün

yurtsever ailelerimiz başta olmak üzere bütün halkımıza çağrımız şudur. Mardin'de konuşlandırılan

Gülen cemaatinin okul ve dershaneleri olan Ana Fen Dershanesi, Fem Dershanesi, Sur Dershanesi

ve Atak Koleji olmak üzere cemaatle işbirliği içinde olan bütün okul ve dershanelere çocuklarını

gönderenler cezalandırılacaklardır. Halk olarak Fethullah Gülen Cemaati ile ilişkisi olan ve AKP

teşkilatına üye ve yönetici olan herkes hedeflerimiz arasında olacaktır."

Kuzey Kürdistan Halk İnisiyatifi 27 Ekim 2010 tarihinde “Şu çok iyi bilinmelidir ki; Kürt toplumu

kendi dinine en bağlı, dinine en saygılı toplumların başında geliyor. Dini üzerinde hiçbir zaman

takkiyeci AKP-Gülen Cemaatinin oyun oynamasına izin vermeyecektir" açıklamasında bulundu.

Kürdistan İslam Toplumu 10 Eylül 2010 tarihinde yayınladığı bildiride şöyle yazdı:

SICAK ÇATIŞMA

Fethullah Gülen’in Onursal Başkanı olduğu Abant Platformu’nun, Diyarbakır’da düzenlemek istediği

toplantı PKK’nın tehdit etmesi nedeniyle 15 Şubat 2009 tarihinde Erbil’de yapıldı.

Ahmet Türk toplantıyı 16 Şubat 2009 tarihinde şöyle değerlendirdi:“Fethullah Gülen'in

düzenlemiş olduğu böyle bir toplantının Kürt Sorunu'nun çözümüne yetmeyeceğini

biliyoruz. Bugüne kadar bütün yaşamı boyunca Kürt kelimesini bile ağzına alma

cesaretini bile göstermeyen, hatta Said-i Nursi'nin kitaplarını tahrif ederek Kürt

sözcüğünü çıkaran birisinin Kürt sorununu çözme konusunda rol alması ikna edici ve

“Hem dinimizi

kullanan hem de bizi İslam düşmanı gösteren münafık Gülen cemaatine karşı

mücadelemizi yükseltim.’’

Benzer örnekleri artırmaya gerek yok... ODATV.COM

Page 151: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

151

inandırıcı değildir.”

PKK’nın cemaate yönelik sert sözleri zaman zaman eyleme de döndü.

8 Şubat 2009 tarihinde Dortmund’da Fethullah Gülen cemaatine ait Türk Eğitim Merkezi PKK

tarafından molotof kokteyli ile yakıldı.

8 Ağustos 2010’da Antalya’da cemaate ait 4 araç ve bir dernek yakıldı.

2 4 Ağustos 2010 gecesi Doğubeyazıt’ta FEM Dersanesi ve cemaate yakın bir öğrenci yurduna

molotof kokteyli atıldı.

10 Eylül 2010 tarihinde, Urfa’da cemaate yakın İlim Dershanesi yakıldı.

23 Kasım Kasım 2010 tarihinde Bismil’de cemaate ait bir ışık evi PKK tarafından yakıldı.

Yapılan pek çok eylemde cemaatin evleri, yurtları, okulları, işyerleri hedef alındı.

CEMAAT NE YAPTI

Cemaat ve PKK’ya yakın medya incelendiğinde de özellikle bölge üzerine karşılıklı sert ifadelerin yer

aldığı görülüyor. Cemaat medyası haberlerinde PKK’yı “Ergenekon’un uzantısı olmakla, derin

devlet ile uzlaşarak Kürtler’e kıyım yapmakla” suçlarken; PKK’ya yakın medya cemaati“derin

devletin kolu olmakla, Kürt düşmanlığı yapmakla, polis ve sermaye gücüyle Kürtler’i ele

geçirmeye çalışmakla”

İMRALI GÖRÜŞMELERİ

Son dönemde İmralı’da kimi devlet yetkilileri ile Öcalan arasında görüşmelerin olduğu hem Öcalan

tarafından hem de Başbakan Erdoğan tarafından dile getiriliyor. Erdoğan 24 Ağustos tarihinde

yaptığı açıklamada “Biz siyasi iktidar olarak, hiçbir zaman bir terör örgütüyle görüşme yapmayız.

Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi

yapar.

itham etti. Cemaatin yaptığı onlarca haber PKK medyasında

yalanlanırken, aynı medya tüm dünyada Gülen cemaatine karşı yazılan makalelere yer verdi.

Medyalar savaşı bir dönem Kürtlerin cemaat medyasını boykot kampanyası çağrısı yapmaya kadar

gitti.

Nihayetinde "düello", geçtiğimiz yıl kısa bir süre dışında devam etti. Ta ki Öcalan’ın dün cemaate

sıcak mesajlar veren ve ittifak öneren konuşmasına kadar.

Peki Öcalan’ın fikrini değiştiren neydi? Beraber namaz bile kılınamaz denilen cemaatle ittifak

noktasına nasıl gelindi?

Mesela, devletin istihbarat kurumu vardır. Bu bir istihbari görevdir. Bu görev de

nedir, bazı kilitleri açmak içindir, çözmek içindir. Bunları yapar ama hiçbir zaman siyasi irade

kalkıp da muhatap alıp masaya asla oturmaz" diyerek Öcalan ile görüşmeleri gerçekleştiren kurum

olarak MİT’i işaret etmişti.

Keza bu konuda, MİT -Öcalan görüşmeleri hakkında odatv.com'da haberler çıktı. Bunlar

yalanlanmadı.

ODATV.COM

Page 152: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

152

Fakat...26 Kasım 2010 tarihinde basına yansıyan açıklamasında istihbarat kurumu ile Öcalan

arasında süren görüşmelerin kesildiği ortaya çıktı. Öcalan görüşmelerin kesildiğini şöyle ifade etti:

“Burada son bir aydır herhangi bir görüşme olmuyor ama bu ileride olmayacağı anlamına

da gelmez. Buradaki görüşmeler müzakere değil hatta diyalog da değil aslında, ben bir aracıyım,

arabulucuyum burada. Ben devlet ile PKK arasında aracıyım.”

Öcalan, devlete 1 Mart’a kadar süre tanıdığını da açıklamasında söylerken, 1 Mart’a kadar çözüm

olmaması durumunda aradan çekileceğini ifade etti. Öcalan, görüşmelerin kesilmesinden hükümeti

sorumlu tutarken, AKP’nin Kürt sorununun çözümüne engel olduğunu iddia etti.

3 Aralık’ta avukatlarıyla Öcalan arasında olması gereken görüşme hava muhalefeti nedeniyle

ertelendi. Görüşme 6 Aralık'ta gerçekleşti. Öcalan burada bir önceki açıklamasından 10 gün sonra

farklı bir noktadaydı. Ateşkesin son bulması konusunda da Mart yerine Haziran ayını işaret

ediyordu. Kısacası Öcalan seçim sonrasına kadar ateşkesi uzatabileceklerinin mesajını verdi: “Ben

Mart ayında gelişmeler ışığında çok kapsamlı bir değerlendirme yapacağım. Bu konuda Kandil de

Mart'ta değerlendirme yapacağını belirtmişti. Benim Mart'tan kastım budur. Mart ayında önemli

değerlendirmelerimiz olacak, süreci tekrar ele alacağız. Nihai karar tarihi Haziran ayıdır.” Haziran

ayının Türkiye’de seçim dönemini içerdiğini söylemeye gerek yok. Öcalan, kendisine bağlı güçlere

verdiği mesajın satır arasında sürecin AKP’nin iktidarına bağlı olmadığını, AKP iktidar olmasa da

çalışmalarını aynı biçimde yürütmeleri gerektiğini söylüyordu.

Öcalan’ın son açıklaması 2 temel noktayı gösterdi:

1. Bir aydır kesilen görüşmeler yeniden başladı. Daha önce sürecin dışına çıktığını söyleyen

Öcalan, yeniden sürece dahil edildi.

2. Başbakan’ın deyimiyle “istihbarat kurumları”, Öcalan ile Cemaat üzerine pazarlık

yürütüyor. Öcalan’ın başta Kuzey Irak olmak üzere bölgede Cemaat ile bir normalleşmeye doğru

adım atmasının görüşmelerin parçası, hatta ilk adımı olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bir süredir

cemaatle anılan bazı kurumların Kürt meselesinde yürüttükleri müzakerelerde Cemaat meselesini

bir pazarlık konusu haline getirdikleri Öcalan’ın kısa sürede değişen sözlerinden anlaşılıyor.

"Öcalan, 'istihbarat kurumlarının' dayattığı önşartla cemaat ile anlaşma noktasına geldi"

değerlendirmesi yaparsak sanırız bu yanlış olmaz. Keza, Öcalan'ın avukatları cemaatin önde gelen

isimlerinden Hüseyin Gülerce'yle görüştü.

Bakalım bu "ittifak" önümüzdeki günlerde neler getirecek...

Barış Terkoğlu

Odatv.com

ODATV.COM

Page 153: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

153

Sonunda yargılanan bir tek biz oluyoruz.

İddia makamının cemaatlere ayrı, yurttaşlara ayrı hukuk tarifesi mi var?

Ben size asil niyetin ne olduğuna dair düşüncemi söyleyeyim.

Biz tutuklandıktan sonra cemaate yakın bir gazetecinin Ergekekon Savcısı’na yazdığı mektup ortaya çıktı. Cemaat gazetecisi diyor ki “Savcı Bey, sanıklar ile PKK arasında bağ kurmaya çalışalım. En doğru strateji bu”.

Bu nasıl gazetecilik, bu nasıl savcılık anlayamadım!

Biz yargılandığımızı sanıyoruz ama birileri sanki savaştaymış gibi strateji tartışması yapıyor.

Ben bütün savcılara, mevkilerini cemaatlerin çıkarları için kullanmamalarını, hukuka bağlı kalmalarını, cemaat savcılığı değil Cumhuriyet savcılığı yapmalarını öneriyorum.

Ulaş Bayraktar, benim sınıf arkadaşımdır. 2006-2009 yılları arasında Marmara Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde beraber yüksek lisans yaptık. Mahkeme bunu Enstitü’ye sorarak da öğrenebilir. Ayrıca söz konusu tarihlerde kullandığım bilgisayar hafızası bugün savcılığın elinde. Orada da sınıf arkadaşı

Devrimci Karargâh İrtibatı

İddianamenin 79. sayfasında Devrimci Karargâh Davası sanıklarından Ulaş Bayraktar’ın cep telefonunda numaramın kayıtlı olması da suç sayılmış.

Sayın Başkan,

Öncelikle şunu merak ediyorum. Bu soruşturmayı yürütenler “Soruşturma” kelimesinin anlamını biliyor mu? “Soruşturma” “Sormak”tan türemiştir. Bir savcının iddianameye kürekle iddia doldurmaktan önce sanıklara soru sorması gerekir. Bu şekilde soruşturmayo derinleştirebilir.

ODATV.COM

Page 154: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

154

olduğunu gösteren yazışmalarımız var. Bunu gösteren delilleri saklayıp, mahkemeyi bu tür saçmalıklarla uğraştıranların niyetlerinin ne olduğu aşikâr.

Bunların dışında, ben Ulaş Bayraktar’ın da adı geçen örgüte üye olmadığına eminim. Nitekim yargılandığı mahkeme de bu kanaatte olacak ki kendisini “kuvvetli suç şüphesi olmadığı” gerekçesiyle serbest bıraktı. Ulaş Bayraktar, yasal bir siyasi partinin yöneticisidir. Ergenekon ile ilişkili olmak şöyle dursun, bu davanın derinleştirilmesi için yapılan yasal toplantılara da katıldığını biliyorum. Hatta bu davanın şikâyetçisi olan Nazlı Ilıcak’ın da katıldığı “Darbelere Karşı 70 Milyon Adım” yürüyüşünü organize edenlerden biri. Ama bu hukuk sistemi elbette başka hesaplarla onu da bir davanın sanığı yaptı.

Bu konuda maalesef iddia makamının kriterleri hukuktan oldukça uzak. Bir telefon numarası ya da bir tanışıklık ile irtibatlı olabiliyorsunuz. Geçtiğimiz yıl bir bilim dergisi savcıların hukuk felaketlerinin ardından ilginç bir makale yayınladı. Matematiksel hesaplara göre dünya üzerindeki herhangi iki insan arasında en çok 6 tanışıklık halkası ile irtibat kurulabiliyor. Bu soruşturma kültürü ile herkesi bir örgüte bağlayabilirsiniz. Oysaki örgüt üyeliği gibi suçlamalar için somut kanıtlar gerekir. Bu kadar basit bir hukuki bilgiden ve mantıktan yoksun kimselerin yazacakları iddianamelerin ülkeyi hapishaneye çevirebileceği çok açık.

Bu konuda savcılığın suç saydığı bir telefon numarası haberimizle bahsi kapatmak istiyorum.

Bakınız daha önce Odatv’de Ergenekon Davası’nın ek klasörlerinde MİT Personelinin isimleri ve iletişim bilgileri açıkça yer almıştı. Biz de Odatv’de haberleştirmiştik.

ODATV.COM

Page 155: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

155

HAKAN FİDAN’IN KOLUNU BAŞBAKAN MI TUTUYOR ŞOK! TIKLAYIN İNGİLİZCE KONUŞMAYA BAŞLAYIN!

Karakter boyutu :

09.08.2010 15:32

Islak imza iddianamesinde iddianameyle birlikte deşifre olan MİT personelini Odatv’de

haberleştirmiştik. MİT personelini deşifre etmek yasal olarak suç olduğu halde MİT, konuya ilişkin

herhangi bir girişimde bulunmadı.

Konuyu Avukat Vural Ergül değerlendirdi:

Islak İmza İddianamesi’nde 25 kritik MİT görevlisi deşifre edildiği halde MİT hala suç duyurusunda

bulanmadı.

Hakan Fidan ile ilgili olarak İran'a yakın olduğu iddiaları ile başlayan tartışmalar sonrasında, MİT'in

hukukuna sahip çıkmayarak ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunmaması, "seri Ergenekon

davaları üzerinden MİT içerisinde tasfiye mi yapılmak isteniyor” sorusunu beraberinde

getirdi.

İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi Savcılığı'nın "Islak İmza İddianamesi" olarak

bilinen 2010/264 nolu iddianamesi eki 78. klasörde deşifre ettiği MİT çalışanları için, MİT Müsteşarı

Hakan Fidan'ın bugüne değin niçin hala bir suç duyurusunda bulunmadığı merak konusu olmayı

sürdürüyor.

Kısaca MİT yasası olarak bilinen, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri Ve Milli İstihbarat Teşkilatı

Kanunu'nun Cezai Hükümler başlıklı 27. maddesine göre; Milli İstihbarat Teşkilatı’nın görev ve

faaliyetlerine teallük eden evrak veya malumatı istihsal eden kişi, fiil daha ağır bir cezayı

gerektirmiyorsa iki seneden sekiz seneye kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır."

MİT yasası gereğince, deşifre edilen personeli için suç duyurusunda bulunması gereken ve

Başbakan’a yakınlığı ile tanınan

Hakan Fidan'ın, Başbakan’ın desteğini eksik etmediği seri

Ergenekon davaları savcıları hakkında suç duyurusunda bulunacak olması, Başbakan ile

MİT müsteşarını sıkıntıya sokacak.

Bu hüküm gereğince Islak İmza İddianamesi’nin 78. klasörü 166. sayfası ve devamında onlarca MİT

personelinin ad, soyad, ünvan ile adres ve telefonlarına kadar iletişim bilgilerini iddianame eklerine

serpiştiren ilgililer hakkında MİT Müsteşarlığı’nın bugüne kadar suç duyurusunda bulunmaması,

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın, "Mit'in Yeni Müsteşarı Hakan Fidan'ın İran yanlısı" olduğuna

ilişkin açıklaması sonrasında, seri Ergenekon davaları üzerinden MİT içerisinde tasfiye mi yapılmak

isteniliyor sorusunu da akla getiriyor.

Odatv.com

ODATV.COM

Page 156: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

156

Gözaltına alınmadan iki hafta önce, 2 Şubat 2011 tarihinde Ergenekon Davası sanıklarından Yusuf Erikel’in telefon defterinin numaralar gizlenmeden savcılar tarafından iddianameye konmasıyla MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın telefon numarası kamuoyuna açık hale geldi. İlgili haberi bana ait 7 numaralı klasörün 170. sayfasında bulabilirsiniz.

Bakınız biz haberde Ergenekon savcılarının açıkça yayınladığı telefon defterini nasıl yayınlamışız.

ODATV.COM

Page 157: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

157

Gördüğünüz gibi savcıların açıkça yayınladıkları numarayı biz karartıyoruz. Biz gazeteci olarak, yasalara uyma konusunda daha özenli davranıyoruz.

Hukuku bu kadar keyfi uygulayan, yasaları çiğnemekten kaçınmayan iddia makamının bizim hakkımızda iddianame yazacak yeterliliğe sahip olduğu kanaatinde değilim.

Hapishane korkusuyla, polis sopasıyla, savcılık terbiyesiyle başka birisi olamam. Bedenimin hürriyetini, ruhumun esaretiyle değişemem.

SONUÇ

Sayın Başkan,

Sonuç olarak, hukuk nedir derseniz herhalde en çok “uygulamalardır” demek durumundayız.

Ülkedeki yazılı yasalar ne olursa olsun eğer bir tür düşünenler, yazanlar sürekli kovuşturuluyor ve tutuklanıyorsa orada o şekilde düşünmek ve yazmak yasaklanmış demektir.

Bizim başımıza gelen de maalesef budur.

Bu davalarda eleştirel gazetecilik yasaklanmakta, davalarla korkutularak yok edilmeye çalışılmaktadır.

Tekrar söylüyorum.

Ben ve eminim ki “biz” doğru olduğuna inandığımız şeyleri yazdık.

Odatv haber müdürü olarak hem yazdıklarıma hem de görüşlerine katılayım ya da katılmayayım tüm yazarlarımızın yazdıklarına sahip çıkıyorum.

Savunmamda her bir yazıyı, haberi, analizi samimiyetle savunacağım. Sonuçta ben yazdıklarım gibi düşünüyorum.

Şunu da bilmenizi istiyorum.

Eğer bugün buradan çıksam adliyenin merdivenlerine oturup aynısını yazacağım. 100 yıl hapiste kalsam, çıktığım gün aynı fikirlerde ısrar edeceğim. Sağ kolum olmasa sol kolumla düşündüklerimi anlatacağım. Bunları yapmak için bir örgüte, emre ya da talimata ihtiyacım yok. Nitekim neredeyse bir yıldır hapiste, buradaki tüm sanıklardan ayrı kalıyorum ve suç kabul edilen fikirleri yazmayı sürdürüyorum.

İnsan genlerindeki değil eylemlerindeki kişidir Sayın Başkan.

Ben de parmaklarımın ucundan akan kişiyim.

ODATV.COM

Page 158: ODATV · 1 . B. ARIŞ TERKOĞLU’NUN SAVUNMASI Sayın Başkan, Sayın Heyet Odatv haber müdürüyüm. 2008 yılından beri Odatv’de görev yapıyorum. Bu süreçte Doğan Yurdakul,

158

Bu yargılamaların beklentisi buysa ki bence böyle, ben bu beklentiyi geri çeviriyorum.

Sizden ise yalnız kendim için değil, bütün sanıklar için hatta tüm ülke için eğer elinizdeyse adalet talep ediyorum.

ODATV.COM