ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat...

32
ŞÜN VE SANAT DERGİSİ OCAK - ŞUBAT 2010 a¤›n

Transcript of ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat...

Page 1: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ

OCAK - ŞUBAT 2010

aa¤¤››nn

Page 2: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ

SahibiAğın Kültür ve Dayanışma Derneği AdınaAhmet DEV‹REN

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüAltan ‹LTER

Yazı KuruluAltan ‹LTER

Ahmet DEV‹REN

Mevlüt ÖKSÜZO⁄LU

Mehmet ERGÖNÜL

Teknik YönetmenÖmer ÖZTÜRK

Yönetim Adresi:Ağın Kültür ve Dayanışma DerneğiHoşdere Caddesi, Akasya Apt. No: 41-2 AY.Ayrancı / ANKARATel:(0.312) 426 75 90 Faks:(0.312) 354 78 38

Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği,PTT 101843 no.lu Çek HesabıT.C. Ziraat Bankası Ankara Yenişehir ŞubesiIBAN No: TR32 001 004 7139 7751 6850 03Hesap No: 39775168-5003-471-Yenişehir-ANKARA

Gönderilen yazılar yayımlansın, yayımlanmasıniade edilmez ve telif ücreti ödenmez.

Bu dergide yayımlanan yazılardaki fikirleryazarlarına aittir.

Dergimiz Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir.

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

Yayın Türü: Yaygın süreli

Yıl: 20 Sayı: 217-218OCAK-ŞUBAT 2010 Baskı Tarihi: 23/03/2010

Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN

0 312 342 19 00

Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti.

Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler- ANKARATel: 0 312 341 59 94 / 384 03 04

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi muhabirleri:Suat UYANIK : AğınAhmet SAMUR : İstanbul

Ön Kapak : Bir Ağın evi ve ayvan...Resim : M. Nedim GENÇOSMANOĞLU

3-4 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın Dergisi...Ülkü Soylu BAYATA

5 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Bizde Kalan (Şiir)Mehmet ERGÖNÜL

6 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Adnan Binyazar’ın Kalemi...Server TANİLLİ

7 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Delilo (Şiir)Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU

8 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Dırrrrr’ın HikâyesiS. Selami TAŞBAŞI

9-11 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .İhsan Aktaş’la Söyleşi:Mehmet ve Kasım Dayılar

Altan İLTER12-14 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Türkçemiz Üstüne

Nihat ASYALI14 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Çoban Yıldızı (Şiir)

Halis ÖZMEN14 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Resim: Cengiz ÖZAN15-16 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Bir Mektup...

Dr. Erdinç KÖKSAL17-18 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın Nasıl Kurtulur?

Faruk DOĞAN19 . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın İlçemizde Bir Kış Günü!

Günerkan AYDOĞMUŞ20 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Başöğretmenim...

Nazım ERCAN20 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Annemin Çorabı

Mehmet SELÇUK21-22 . . . . . . . . . . .3-5 Yaş Arası Çocuklarda Alt Islatma

Duygu Çataltaş ÇALIŞIR22 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .İstiyorum (Şiir)

Ümit ÇAĞLAR23 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın-Ayşem

Sevgi Öztürk SOYLU24 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Gurbette Vatan Olaydı!

Bedrettin KELEŞTİMUR25 . . . . . .Türkülerimiz: ..........................Fatma Türküsü

Av. Fikret MEMİŞOĞLU26-27 . . .Çocuk Köşesi: ...................Amerika Gezilerim

Zeynep Özlem İLTER27 . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Sevgili Babaanneciğime (Şiir)

Miraç ŞENER28 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Yazarlarımızı Tanıyalım29 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Fıkralar30 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Haberler31-32 . . . . . . . . . . . . . . . .Doğumlar-Evlenmeler-Ölümler

SAYFA ‹Ç‹NDEK‹LER

Page 3: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 3Ocak -- fiubat 22010

Yorucu geçen bir günün sonunda eveulaşmış olmanın mutluluğuyla çeviriyo-rum kapının anahtarını. Oh be, diyorum,sonunda koltuğa yerleşip, televizyonuaçıp, ayaklarımı uzatarak kanaldan kana-la geçer bir güzel dinlenirim. Birden ma-sanın üzerinde duran “Ağın Düşün ve Sa-nat Dergisi”ni görüyorum. Dudaklarımabir gülümseme yayılıyor, içime bir güneşdoğuyor sanki. Bulutlu, sıkıcı havayıışıtan bir güneş. Televizyon kanallarındagezinmek yerine dergimizin sayfalarıarasında olmak daha güzel diye açıyorumzarfı. Küçük bir pusula geliyor elime.Ödemekte gecikmiş olduğum abonelikücretinin anımsatıldığı bir pusula… Ku-laklarıma kadar kızardığımı fark ediyo-rum. Utanıyorum, kendimi suçluyorum.Ben böyle yaparsam… diyorum kendikendime.

Benim böyle yapma hakkım olmadığınıdüşünüyorum. Hakkım yok, çünkü ben“Ağın” dergisinin ilk kurucularındandım.Ablam Aysel Serin, Rüştü Asyalı ile birlik-te ilk el yazması “Ağın” dergisini biz çıkar-mıştık. Henüz on altı–on yedi yaşlarınday-dım. Rüştü, oyun çağında olan bir çocuk.Ablam resim öğretmenliğine hazırlanıyor.Dergimizin kapak resimlerini o hazırlaya-caktı, Rüştü’yle ben de yazılarını. Ne düş-

ler kuruyorduk! Ama ancak bir sayıhazırlayabildik, “Ağın” adını koyduğumuzdergiyi. Düşlerimiz yıllar sonra gerçekleş-ti. Dr. Vâkıf Özkul’un kurduğu ekipte bizde görev aldık. O zamanlar öğrendim der-gi çıkarmanın o kadar kolay bir iş olmadı-ğını. Para bulmak, zaman harcamak, emekvermek gerekiyordu. Cumartesi günlerinigezip tozmak, eğlenmekle geçirmek yeri-ne adres yazmak, dergileri postaya hazırla-mak görevi bize düşüyordu. Biz zaman za-man kaçamak yapıyorduk ama Vâkıf Ağa-bey her zaman işin başında, özveriyle çalı-şıyordu. Onu destekleyen büyüklerimizCevat Onay, Nuri Onat, Hüseyin Kabasa-kal, Ali Rıza Ersözen, Mehmet Orhan…artık aramızda değiller.

Babam Sadettin Soylu derginin ömrü-nün uzun olmayacağını düşünüyor, pek il-gi göstermiyordu. Ama yanılmıştı. Sağ ol-saydı, yanılmış olmasından büyük mutlu-luk duyardı. Dergimizin kısa bir aradansonra yirmi yıldır yayınlanmakta olmasıonu da sevindirirdi.

Bir yandan bunları düşünüyor, öte yan-dan dergimizin önceki sayılarını da masa-ya yatırarak sayfalar arasında geziniyo-rum. Her sayıda birkaç tanıdık imzaylakarşılaşıyor, anılar yığınından parçalaraulaşıyorum. İşte, Mayıs-Haziran 2009 sa-

AĞIN DERGİSİ...Ülkü Soylu BAYATA

Page 4: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın4 Ocak -- fiubat 22010

yısı. Kapakta bir grup genç adamın fotoğ-rafı… Elazığ Öğretmen Okulu öğretmenve öğrencilerinin 1927-28 yıllarında çekil-miş fotoğrafları… Kimler yok ki? Fotoğ-rafa ilk baktığımda babamı ve birçok arka-daşımın babasını tanıyabilmiştim. Tanıya-madıklarımı da 30. sayfadaki açıklamalar-da buldum. Beni çok heyecanlandıran bufotoğrafı bulup bastıkları için dergimizi çı-karanlara minnettarım.

Sayfaları çevirip çocukluk, gençlik ar-kadaşlarımın imzalarıyla karşılaştıkça tek-rar tekrar mutlu oluyorum. Ümit Çağlarimzasının, arkadaşlarım Gülsel ile Gö-nenç’in kardeşi Ümit’e ait olduğunu anla-yınca nasıl sevinmiştim. Babaları HüseyinTuncer, anneleri Nezahat Abla annemlerinyakın dostlarıydı. Birer çınar gibi devrildi,gittiler hepsi…

“Yaşanmamış Çocukluk” yazısındaAdnan Binyazar’ın çocukluk anılarını bu-luyoruz. O denli acılar çektiğini bilmiyor-dum doğrusu. Gazi Eğitim Enstitüsü’ndeaynı dönemlerde okumuştuk. Benden birsınıf üstteydi. Sınavı kazandığımı o telefon-la haber vermişti.

Nihat Asyalı, birkaç sayıdır “Türkçe-miz Üstüne” konusunda yazıyor. Ama be-nim için Nihat Ağabey tiyatro demek,“Harput’ta Bir Amerikalı” demektir. Oyu-nu Ağın’da hazırlamış, Harput kalesindeoynamıştık, daha doğrusu oynayamamış-tık çıkan fırtına yüzünden…

Amcamın oğlu Memduh Soylu’yu da-ha çok şiirleriyle bilirdik. Bu kez düz ya-zı biçiminde eğilmiş anılarına. Ne güzelanlatmış geçmişi. İşte bir başka akraba-mın yazısı. Feridettin Atatuğ da Ağın’la il-gili anılarını dile getirmiş. Her yazı, herimza ile anıların hücumuna uğruyorum.Bir Ağın özlemi sarıyor yüreğimi… Herkış, bu yaz, bu yaz mutlaka gidelimAğın’a diyorum. Yaz geliyor, çocuklarınbaskısı, eşimin tercihi nedeniyle yine ba-tıya deniz kıyılarına doğru yol alıyoruz.

Anacığım sağken onun ısrarıyla gidiyor-duk Ağın’a.. Ne çok severdi Ağın’ı… Ölme-den bir gün önce, hasta yatağında, bizdensöz almıştı, iyileşince onu Ağın’a götüre-cektik. Belki de bu nedenle bütün özlemi-mize karşın gidemez olduk Ağın’a…

Daha kötüsü görüşemez olduk Ağınlılar-la. Dernekçe düzenlenen etkinliklere de katı-lamıyoruz. Biz gidemiyoruz ama “Ağın Dü-şün ve Sanat Dergisi” geliyor evimize. Der-gimizin yaşaması için büyük özveriyle çalı-şan Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan İlterve arkadaşlarına teşekkür borcumuz var. Da-ha nice yıllar “Ağın” dergimiz elimize ulaş-sın, bugünkü gibi bizi mutlu etsin istiyoruz.

Abone ücretiyle birlikte bu yazıyı dagöndererek payıma düşeni yapmış olurmuyum, bilemiyorum.

Tanıştığım, tanışmadığım tüm hemşeh-rilerimize sevgiler yollayarak, dergimizdebuluşmayı sürdürelim diyorum.

Page 5: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 5Ocak -- fiubat 22010

Aldı hasadımı rüzgâr götürdüHarmanlar dolusu toz kaldı bize,Yücelere çıktık yıldız bekledikYürek çıkmazında söz kaldı bize.

Babadan tek miras giydiğim çarıkSevda suçlarından dosyam kabarık,Mızrabı pas tutmuş, telleri kırıkPir Sultan Abdal’dan saz kaldı bize.

Yol boyu değişir çiçeğin türüO’na giden yolda, var sen de yürü,Sevda kavalının peşinde sürüKovalar dolusu tuz kaldı bize.

İstersen gitmem de, istersen çok kal!Bir varmış, bir yokmuş biter bu masal,Sessizce kırıldı ağaçta bir dalAynalara küskün yüz kaldı bize.

Ne hasret tükenir ne de yavaşlar,Yıl geçer küllenir, gün geçer başlar,Güzel mevsimleri götürdü kuşlarSarı yapraklarla güz kaldı bize.

Al bir kısrak gibi elde yuları,Dağdan dağa çarpar, güder suları,Şekilden şekile işledi karı,Biz bin hayal ettik, yüz kaldı bize.

Ulu sevda tatlı canda göründüKoca Yunus dört bir yanda göründü,Akşam battı, sabah tanda göründüÇoğu koşan aldı, az kaldı bize.

Bir zaman göl olduk, bir zaman aktıkSırrını verseydi çıldıracaktık,Dağlara, yollara, toprağa baktıkGerçek dostu gören göz kaldı bize.

Her insanda ayrı sevda görünürMendil olur, gözyaşında çürünür,Demir asa, demir çarık yürünürIşıktan ayrılan, hız kaldı bize.

“Gül düşündük, gülşen oldu yöremiz”İnsan olmak, insan sevmek töremiz,O, biliyor, ellerinde çaremizYürünecek yollar az kaldı bize.

BİZDE KALANMehmet ERGÖNÜL

Page 6: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın6 Ocak -- fiubat 22010

Fikir hayatımızda, Adnan Binyazar’ın eleşti-ri imbiğinden geçme gibi bir olay var: Şairler, ya-zarlar, düşünürler, bu geçişte, ne kuşaksal sınır-larla karşılaşıyorlar, ne de biçimsel ya da ideolo-jik kalıplarla; varolan, sadece özgürce düşünmeve yaratma. Fikir hayatımız ve edebiyatımız, buiklimden yararlanıyor ve yararlanacak...

Ardında, toplumun bir özlemini de fark etmi-yor muyuz?

*Edebiyat sözlükleri, Adnan Binyazar’ı “eleş-

tirmen” olarak niteler. Onun ilk yazısı, Varlık’ta 1 Eylül 1960 tarihini

taşır. Oradan başka dergilere de taşan kitap tanıt-ma, inceleme ve eleştirme yazıları, çok geçmedenbir eleştiri anlayışına da varır: “Türkiye’nin açlık-tan, susuzluktan kurtulması, yoksulluğu doğal say-maması, Türk insanının eğitimsiz, okulsuz kalma-ması, sanatçılarımızın onları bilinçlendirmesinebağlıdır” görüşünden yola çıkarak, “Bir yazarı dahasaygıya değer biçimde değerlendirmek” isteyenBinyazar, nesnel ölçülere bağlı bir eleştirmendir ar-tık!

*Binyazar’ın çalışmaları birbirini izleyerek,

70’li yıllarda özellikle Ağıt Toplumu incelemesinevarır (1979). O önemli eserde vardığı şudur:“Ağıt, bir duygu seli gibi, acıyı yüreklere yayar.Ağıt, acı çekmenin toplumsallaştırılması; özben-likte gelişen bir duygudur. Güçsüzlükten güç al-ma törenidir. Halkların bilgiden öte güçleri deyoktur. Bilgi kuvvettir! Türkiye yüzyıllardır, ağıttoplumundan bilgi toplumuna geçmenin sancısınıçekiyor...”

Binyazar, o süreçte “bilgi” ve “eğitim”in altı-nı çizer.

Ağıt Toplumu’nu, özetle 15 Türk Masalı(1995) ve Halk Anlatıları (1995) izleyecektir.

*2000’lere girildiğinde, Binyazar’ın kalemin-

den önce şu iki eser önemlidir: Bir anı-romanolan Masalını Yitiren Dev’de (2000) yaşamını an-

latır yazar. Okurların çok tuttuğundan, üst üste 10basım yapar kitap.

Ardından Ölümün Gölgesi Yok’u da (2004)okurlar sever, ısrarla isterler; kısa bir sürede üçbaskı yapar. Daha da önemlisi, 2005 yılında Or-han Kemal Roman Armağanı’na değer bulunur.

Bir başka gelişme de şudur: 2000’lerde ya-yımladığı bir bölüm eserle, Binyazar’ın kalemi“deneme”ye kayar ve edebiyatımızda özlü örnek-lerini sergiler.

Asıl Duyguların Anakarası’nda (2006), özel-likle bu eserle, Binyazar, denemeciliğimizin sınır-larını genişletip ona “yeni tatlar” kazandırır; ko-nular zenginleşir ve çeşitlenir.

Edebiyatımızda bir yeniliktir görülen... Edebiyatın Dar Yolu’nda (2008), yazar, dikka-

tini çeken kitaplar ve yazarlar üstünde durur. Yenibir yorum, konuya zenginlik katar. Kitap, küçükçapta edebiyat tarihimize bir yaklaşımdır.

Bu iki eser Can Yayınları’ndadır. Pupa Yayınları’ndan çıkan Ayna da (2008),

deneme türünü sürdürür; ve türün yayılma alanı-nın genişliğini gösterir: Binyazar, “Bilginin DerinKuyusu”na eğilip, insanın “insan” olma bilinciolarak eğitime bakıp zengin bir alanda denemehasadı yapar; kimi yaşamlara ve düşünce emekle-rine saygısını dile getirir.

*Adnan Binyazar, zengin bir anakarada yaşı-

yor; “Deneme”ye, edebiyatı da aşıp felsefi bir an-lam da kazandırıp her konuya bir derinlik kazan-dırmış olarak, ülkemizin seçkin ve verimli kalem-leri arasındadır.

Bir şeyi de yapmıştır: “Ağıt toplumundan bil-gi toplumuna geçme”nin sancısını çeken bir ülke-de, bir devrimci gazetede, Cumhuriyet’te, herhafta kalemini bileyliyor; her salı, gazetede köşe-sindedir, pazar ekinde de okurlarla baş başadır.Bir “deneme” tadında yazıları, son zamanlarda,sık sık, sözü özellikle çökertilen eğitime getiriyorve kadın haklarına kol kanat oluyor.

Özetle, savaşta, elinde kalemi ve ön siperlerde...

ADNAN BİNYAZAR’IN KALEMİ...Server TANİLLİ

Page 7: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 7Ocak -- fiubat 22010

Ulaşsın gökyüzüne yürek atışlarımız;Arslanım! Tecvid üzre tokmağı davula vur!

Destanlar meş’alesi Çaydaçıra’dan sonra.Aşkımız Delilo’da kıvamını bula, vur!

Kenetlensin omuzlar, kollar, parmaklar bile;Yine düştü gönlüme bir gözleri elâ; vur!

Oynasın bel, diz, boyun... Kaynasın göğüs, kalça...Üç ileri, bir geri: bir sağa, bir sola vur!..

Savruldukça bindallı. Al bezekli etekler,Ses ve süs cümbüşünden sağrağımız dola, vur!

Delilo bestesinde, her güzel bir deste gül...Bülbüller gül devşire, hasat harman ola, vur!

Gönül bu, ne kocalır, ne geçer sevdiğinden;Vur Ali’m, vur yiğidim! Fatma gadan ala; vur!

Topuklarınla döv ki, titresin dağ, taş, deniz...Ününü yıldırımlar gökten arşa sala; vur!

Davul gümbürdedikçe ülkümün evreninde;Dostlar güle, düşmanlar saçlarını yola; vur!

Ses getir maveradan; “heyhey!” de bre Gakkoş.Heyhey!.. Ahfat uyana, ecdat vecde gele; vur!

Dilinde meşk olanın neler geçmez içinden;Yoruldum deme Hıdır.* biraz daha. Hele vur!

Delilo ezgisiyle çatlasın gırnatalarDuracak gün mü bugün. Mevlûd** anan öle vur!

DELİLONiyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU

Hıdır Sezgin ve Mevlûd Canaydın’a

* Davulu tecvid üzre çalan büyük sanatkâr Hıdır Sezgin.** Klarnetle maveradan ses getiren büyük sanatkâr Mevlüd Canaydın.

Page 8: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın8 Ocak -- fiubat 22010

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi’nin Eylül-Ekim2009 sayısının ‘FIKRALAR’ bölümünde değerlihemşehrim Remzi Oğuz, babam Kortikoğlu (İb-rahim Taşbaşı) ve Hozakpurlu Yusuf Dayı (Kara-dağ) ile ilgili bir diyalogu nakletmiş. Kimden din-lediğini bilmiyorum amma, duyum yanlış. Anlatı-lan fıkranın içerisinde babam var da Yusuf Dayıyok.

Fıkrada söylendiği gibi; babam Kortikoğlu ileYusuf Dayı çok iyi arkadaş, katıksız dost idiler.Babamın felsefesi, “kırk köyün olacağına, kırkköyde kırk ahbabın olsun” du. Çevre köylerin herbirinde birkaç ahbabı vardı. Onlarla daimi diyalo-ğu vardı. Hozakpur, ninemin köyü olduğu için bir-çok aile ile akrabaydık, akrabayız. Bunun yanındaYusuf Dayı ile Davut Emi babamın can dostlarıidi. Davut Emiye fazla şaka yapmazdı, Yusuf Da-yı ile çok uğraşırdı. Babamın dostlarına karşı bü-yük saygı duymuşumdur. Onların çocuklarını aile-mizin ferdi gibi görürdüm. Bugün dahi aynı duy-guları taşıyorum.

Babam, fıkra haline gelen, ahbaplarına yaptığışakaları çok anlatırdı. Çocuk yaşımda hoşuma gi-der, keyifle dinlerdim. Hiçbirini de unutmadım.Babam hoşsohbetti. Ancak söz sırasını bilirdi. Za-manlaması mükemmeldi. Şakaları, teşbihleri ger-çek birer zekâ ürünüydü. Bu yüzden yaptığı şaka-lardan kimse kırılmazdı, can kulağı ile dinlenirdi.Bulunduğu her mecliste saygı görürdü.

Gelelim bahsi geçen fıkraya: Babam Arapgir’e gitmiş, karşılaştığı ahbapla-

rından biri, “Akşam falanca yerde toplanıyoruz,seni de bekliyoruz, mutlaka gel.” demiş. Babamdavete icabet etmiş. Gittiğinde tanımadığı bir kişikonuşuyormuş. Selamlaşmadan sonra oturmuş,herkes gibi dinlemeye başlamış. Adam kimseyefırsat vermeden ha bire konuşuyormuş. Bir aradavet eden kişi babama, “Kortikoğlu, seni sohbe-te çağırdık hiç konuşmadın, neden suskun kal-

dın?” demiş. Babam da arkadaşın konuşması bittiise, Teptelinin bir hikâyesi var onu anlatayım derve başlar:

Tepteli karı-koca gün boyu bağlarında çalış-mış, akşama doğru yorgun argın köylerinin yolu-nu tutmuşlar. Yol yokuş, oldukça da uzun, bir tür-lü bitmiyor, zaman geçmiyormuş. Adam demişki, “Hanım bir meşgale bulalım, oyalanarak yolubitirmeye çalışalım. Ben gaz yapayım sen say, senyap ben sayayım” formülünde anlaşmışlar. Adamöne düşmüş, zırt-bir, dırt-iki, üç, dört... malzemebitmiş. Sıra hanıma gelmiş, hanım vanayı arala-mış, başlamış Dırrrrrrrr hiç ara kesilmiyor, adamarkadan birrrrrrr, iki diyemiyor. Hanım kocasına,“Herif iki desene” deyince, adam, “Arayı keser-sen diyeceğim” demiş.

Bu nakilden sonra, kimseye söz sırası verme-yen konuşmacı toplantı sonuna kadar bir daha ko-nuşmamış.

Sırası gelmişken, babamın Yusuf Dayıya yap-tığı sayısız şakalardan bir tanesini de sizlerle pay-laşalım:

Yusuf Dayı, Ağın’dan nahiye müdürünü, jan-darma başçavuşunu Hozakpur’a yemeğe davet et-miş. Babama da adam göndermiş, davet etmiş.Köyden birkaç aile de davete katılmış. Yenilmiş,içilmiş... Sofra toplanmadan babam, “Yusuf’ahem teşekkür edelim, hem de şükür duası okuya-lım” demiş ve başlamış:

“Bizi bu yemeğe davet eden Yusuf’un kapısıkapana, ocağı bata.

O bir ayağı da kırıla gezemeye.Az duyan kulakları hiç duyamaya.”Her cümlenin bitişinde söylenenleri anlaya-

mayan Yusuf Dayı, ‘AMİN’ diyor, diğer davetlilerde gülüyorlarmış.

Yusuf Dayı davetlilere, “Siz nasıl Müslüman-sınız, hiç duaya gülünür mü?” diye kızmış.

Tanrı’nın rahmetleri üzerlerine olsun.

DIRRRRR’IN HİKÂYESİS. Selami TAfiBAfiI

Page 9: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 9Ocak -- fiubat 22010

Altan İLTER: İhsan Abi, sizinle çok uzun yıl-lara dayanan bir dostluğumuz, arkadaşlığımızvar. Ayrıca, aynı mahallenin çocuklarıyız. Böyleolmasına karşın, aramızdaki yakınlaşmalar çoğuzaman kahve masalarında, düğün eğlencelerindegerçekleşebildi… Bugün, sizinle daha ciddi ko-nularda konuşup, Ağın’da hemen hemen herke-sin adını duyduğu, ancak fazla bir bilgiye sahipolmadığı babanız Gazi Mehmet Aktaş ile amcanızGazi Kasım Aktaş hakkında okurlarımızı bilgilen-dirmenizi isteyeceğiz.

İhsan Abi, isterseniz ailenizin kısaca tanıtı-mıyla söyleşimize başlayalım.

İhsan AKTAŞ: Memnuniyetle… Babamın ba-basının, yani dedemin adı Ahmet, anasının adı daHatice. Efendime söyleyem işte, babam, anneminevine içgüveği olarak gelmiş, girmiş. Yani babamınamcamgille fazla bir alakası yok. Yani ordan gel-miş, içgüveyi girmiş, anamın evine!.. Orda beraberkalmışlar… Anamla, gaynatasıgille hep beraber tar-lalara gidirler, tumbalara gidirler. Gidiyorlar...

İşte yine öyle bir gün Karayazı dediğim yeregidiyorlar. Öğle vakti şahra getürürken, bakıyorlarki davullar çalınıyor. Nedir bu diye sormuşlar? De-mişler ki, “Seferberlik ilan oldu. Seferberlik ilanolmuş, onun için davullar çalınıyor.” Dönüyorlartarlaya. Tarlada anneme diyor ki, “Zeynap, sefer-berlik ilan olmuş. Beni askere götürecekler herhal-de…” Efendime söyleyem, gerisin geri gelirlereve. Ağın’ın gençleri Üçdut’ta toplanmışlar. Baba-mı da Üçdut’un oraya götürüyler, orda teslim olu-yor. Nenem Hanım Bacı gidiyor, yalvarıyor, yaka-rıyor kumandanına ki, “Bu benim damadım olur.Gece burda kalmasın, evde yatsın da sabahtan geti-reyim, teslim edeyim.” diyor. Kumandan sonundarazı olmuş. Babam eve gelip yatıyor, sabah da gi-dip teslim oluyor.

Teslim olduktan sonra, on sekiz sene öldü mükaldı mı hiç haber yok. Ne mektup var, ne gelenvar, ne giden var!.. Babam vuruluyor tabii. Vuru-

lunca Rusya’ya esir düşüyor. Babamı taam Sibir-ya’ya götürmüşler. Tam yedi sene orada esir kal-mış. Ne işkenceler, ne zopalar, ne dövmeler… Aç,susuz, perişanlık diz boyu… Yedi sene, dile kolaytam yedi sene, ne demek. Şimdi, on altı ay bir as-kerlik yapıyorlar. Anam n’oldu yav, nasıl, ne za-man bitecek diyorlar? Yav bu on sekiz sene... Düş-mana göküs germiş; bit, açlık, sefillik, ayakkabı,yemek-içmek yoh. Acından işte böyle, iyi kötü,Cenab-ı Allah öldürmemiş yollamış geriye.

Babam orda, Sibirya’dayken işde, şunu da an-ladayım… Kumandanın bir tanesi gelir. Bu Ruskumandanının oğlu da Türklere esir düşmüş. Or-dan babasına yazıyor ki, “Türkiye’de bana çok in-sanlık, iyilik yapıyorlar. Bana hiçbir kötülükleriyok. Hatta bir meyve var. Tükürüp, tükürüp yiyor-lar…” Dut… yani bizim dut. O Rus kumandanında babama biraz faydası olmuş, sahap çıkmış. Yanio da Rus askeri, yani Rus kumandanı.

Sonra Türkiye ile Rusya görüşüyorlar, esirleribırakmak üzere anlaşıyorlar. Onlar bizimkileri, bi-zimkiler de onlarınkini serbest bırakıyorlar. İşte oşekilde babam da serbest galıyor. Babam yola dü-şüyor ve Kemah’tan, Erzincan tarafından geliyor.Onu Kemah’ta soyuyorlar. On sekiz sene askerdekalan adamın neyi olacak ki? Soyulduktan sonra

İhsan Aktaş’la Söyleşi:MEHMET VE KASIM DAYILAR

Altan ‹LTER

İhsan Aktaş

Page 10: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın10 Ocak -- fiubat 22010

babam bir don, bir gömlek,saç, sakgal, insana benzerbir yanı yok!.. Hiç yani, buadam mı, ne olduğu bellideğül. Hiç gıldan görikmir.Babam geliyor, Vahşen yo-lundan doğru geliyor ki,gardaşı çift sürir yolun kina-rında. Vahşen yolunun kina-rında... Babam, “Kolay geleÇece” diyor.

Aİ: Kardeşinin adı neydi? Sonra ne oluyor?İA: Kasım… Şimdi, çift sürir orda. Babam ge-

ne, “Çece, kolay gele” diyor. “Hoş geldin, safa gel-din” dedikten sonra, yine “Hooo… hooo” deyip,çifte devam ediyor. Tam on sekiz sene kaybolmuş.Nerden aklına gele ki; kimse gelmemiş kiAğın’dan, gardaşı gele! Neyse gonuşuyorlar, sarı-lıyorlar, gohlaşıyorlar… Babam eve geliyor. Evdede kimse yoh. Annemle, nenem bahçaya gitmişler.Orda, işte babam yatağa girip yatir. Annemgil ge-liyorlar. Yatahtakini görünce babamın geldüğünütahmin ediyorlar. İşte öyle devam etmiş yani. Baş-ka ne diyeyim ki?

Altan İlter: Biraz da Kasım Dayıdan bahse-der misin, İhsan Abi?

İhsan Aktaş: Kasım Dayı da işte, benim baba-mın abisi oluyor. Yani benim amcam… Amcam ga-yet guvvatlı, pehlivan bir adam. Yani bu yörede,Elazığ’da böyle guvvatlı, böyle pehlivan bir adamdaha yohmuş o devirde. Amcam, süngü harbine gi-riyor Rus’lan.

Aİ: Kafkasya’ya mı gidiyor?İA: Vallaha, orasını bilemeyecem. Şimdi, su-

bay da, kumandanlar da süngü harbine emir ver-mişler. Süngü harbine girmişler. Türklerle, Ruslarbirbirine girmiş, o ona vuruyor, o ona vuruyor.Amcam, duttuğunu dakıyor süngüye, omuzununarkasına atıyor. On sekiz tane sayıyor kumandan.Kumandan daha fazla bahamayıp arkasını çeviri-yor. Diyor ki, bu çocuğa bir şey olmuş. Allah bunayardım ediyor. Amcamla bir Rus askeri bir meşe-nin etrafında dönüp, duruyorlar. O ona, o buna vur-mak istiyor. Amcam diyor ki, bu beni öldürecek.Neyse, meşenin dalının arasından bi tene de onavuruyor, öldürüyor. Subay gelip onu çadırına götü-rüyor. Buna bir şeyler veriyor ve zamanki devirde,

oradakilerden de çantasına dolduruyor. O zaman-dan sonra tabii, amcam savaş bittiği için perperi-şan Ağın’a dönüyor.

Aİ: Biraz da Ağın’daki günlerinden söz edermisin?

İA: Babam da, amcam da Ağın’da çiftçiliklehayatlarını sürdürmeye devam edirler. Yokluk,yoksulluk... Daha sonra amcam felç olmuş. Ko-nuşma yoh, sağdan sola dönme yoh. Tam yedi se-ne amcam yatahta yatmış. Savaştaki amcamın osubayı; paşa olmuş, emekli olmuş. Elazığlıymış...O paşa sormuş, soruşturmuş. Günün birindeAğın’a gelmiş ve Çınaraltı Kahvesinde Ağınlılara,“Ağın’da benim bir Kasım’ım vardı, aslan Ka-sım’ım vardı. Felç olmuş, yatağında yatıyormuş.Acaba öldü mü, kaldı mı? Evi nerede?” diye soru-yor. Kumandanı alıp, o zamanlar Lollar şimdiyseMüderris Hüseyin Efendi Mahallesi denilen yerde-ki eve getirip, içeri alirler. Amcam, aşağıda avludayatıyormuş. Komutan onu o vaziyette görünce,“Vah gidi Kasım, vah!.. Sen böyle mi olacaktın?”diyor. Biraz oturduktan sonra kumandan ağlayarakgeçip gidiyor. Biraz da harçlık veriyor o zamankiparayla… İşte amcam bu dertten gurtulamayıp ve-fat ediyor sonunda.

Aİ: İhsan Abi, babanız ve amcanız ne zamanvefat ettiler? Önce hangisi vefat etti?

İA: Babam önce öldü… Hemen gayıtlara birbahayım ki, bir yanlışlık olmaya. Babam; 1 Tem-muz 1883’de doğmuş, 4 Şubat 1955’de ölmüş.Amcam da; 1 Temmuz 1882’de doğup, 29 Eylül1956’da ölmüş görünüyor. O zamanki gayıtlar nekadar doğru bilemem!..

Ahmet Aktaş: Ben de oradaydım, uzaktay-dım... Çocuktum, ama hatırlıyorum Mehmet Dayı-nın öldüğünü… Ölüyü yıkadığı zaman, Hasan Ho-ca yok muydu, Berikman… Hasan Berikman Hocademiş ki, “Ben Mehmet’i böyle bilmiyordum. Hertarafı şarapnel parçası doluymuş. Parçalanmış...yara izi doluymuş.”

İA: Anam ölmüştü, evde analığım vardı. Ba-bam, az biraz rahatsız... Sabahleyin galhtuh. Bendışarı çıhtım. Geldim ki babam ölmüş, vefat etmiş.Mübarek bir cuma günü öldü. Babamı yıkayan Ha-san Efendiydi, Allah rahmet etsin... Babamın hertarafı parça parça... Bir şarapnel vurmuş, kapahyoh, dizkapağı yoh... Topal kalmış. Bir top et! Ba-

Kasım Aktaş

Page 11: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 11Ocak -- fiubat 22010

bam gezemiyor, edemiyor... Babamı gördüm, bun-lara yetiştim ben, biliyorum.

Aİ: Ağlama, üzülme İhsan Abi.İA: Ne yapam, aklıma geliyor çektükleri. Bu

vatan, bu toprak golaylıkla gazanılmamış. Gâvurla-rın elinden golaylıkla gurtulmamış. Türkiye, golay-lıhla Türkiye olmamış. Ne diyem, şehitlerin şehidibenim babam. Şehitlerin şehidi...

Aİ: İhsan Abi, babanız Sibirya’dan döndük-ten sonra kaç çocuğu olmuş?

İA: Dokuz tene olmuş, ama beşi sağ kalmış.Üç bacı, iki de erkek. Bacılarım yakında öldüler, birtek gardaşım kaldı.

Aİ: Peki, Kasım Dayının kaç çocuğu varmış?İA: Kasım Dayının da beş çocuğu var. Bir tek

oğlan; adı Ahmet. Gerisi kız. Aİ: Müşterek evleri halen duruyor mu?Ahmet Aktaş: İhsan ağabeylerin evi, bizim

evin yanında… Kasım Dayının evi ise, ÖğretmenFahrettin Tözün’ün evinin tam karşısında… Eskidink’in orda.

İA: Evleri duruyor tabii. Ama müşterek evleriyok, ev amcamın… Çünkü babam evden bir şeyalmamış, yani bir şeyi yoh. O zamanki devirde, ba-bam gelmiş, annemin evine içgüveyi girmiş. Evintapusu mapusu, hep amcamın üzerine. Babamınheçbir şeyi yoh. Bütün her şey annemin malı ya-ni!.. Gözüm biraz görseydi, oraları size hep göste-rirdim...

Aİ: İhsan Abi, konuşmamıza ilâve edeceğinbaşka bir husus var mı?

İA: Ne diyem? Daha ne diyem ki? Babam içinçok uğraştılar ki devletten bir şey goparalar, maaşgibi bir şey bağlatalar o zaman… ama yapamadı-

lar! Babam böyle acından öldü, babam perperişanöldü. Bir resmi bile yoh!

Aİ: Peki, Kasım Dayının maaşı var mıydı?İA: Hayır canım, hayır, hayır!.. Onun da maaşı

yohtu. Babam, on sekiz sene göküs germiş düşma-na. Beş kuruş para vermediler. Şeyde; Kore’de,Kıbrıs’ta üç gün çarpışanlara madalyalar dağıttı-lar... haklar verdiler! Benim babam ise acından öl-dü. Yav, babam askerden gelmiş, bir top et... Anambir tek kadın, ne yapabilir ki, evin içinde? Ama yi-ne de anam duvar yapar, anam çalı çalular... Beş te-ne de çocuk. O şekilde, yol parasından kurtulalardiye beş çocuk dünyaya getirmişler.

Ahmet Aktaş: Kasım Dayının hanımı bizim ak-rabamız olur. Adı Fatma’ydı. Kasım Dayı felçli ol-duğu için hep yatardı. Yalnız başına onu döndür-mek, yerinden gıvşatmak mümkün değildi. Biz ço-cuğuz. Onu yatakta döndürmek, altını temizlemekiçin Fatma Teyze bizi de yardıma çağırırdı. İhsanAbi dedi de aklıma geldi…

İA: Evet, amcam tam yedi sene yattı! Çınar gi-bi bir adamdı, çınar gibi… Amcam bambaşkaydı.Adam gibi bir adamdı. O da çok çekmiş. O zamançekmeyen mi var! O zaman Lollar Mahallesi’ndenseksen kişi gitmiş askere. Amcam, babam ve bir-kaç kişi geri dönmüş Ağın’a. Babam da sakat...

Altan İlter: İhsan Abi; seni çok yorduk, yara-larını deştik, dertlerini tazeledik. Ağzına, dilinesağlık. Sana çok teşekkür ediyoruz.

İhsan Aktaş: Esas ben sizlere teşekkür ede-rim. Babamı ve amcamı hatırlayıp, onların unutul-mamasını sağladığınız için... Ne dersiniz? Şimdi,birer sovuk ayran içek mi?

Kasım Aktaş’ın evi

Mehmet Aktaş’ın evi

Page 12: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın12 Ocak -- fiubat 22010

(Geçen sayıdan devam)Maniler çoğunlukla dört dizeli oluyor.

Ama, beş, altı, yedi, sekiz, on, on dört dizelimanilere de rastlanmaktadır.

Bir yedi dizeli mani örneği şöyle:“Karadan hep karadanYârim gider karadanBen giderim karadanCiğerim göz göz olduGörünmüyor karadanHak beni ayırmasınKaşı gözü karadan…”

Bu yedi dizeli mani, aynı zamanda cinaslımanidir. “Karadan” sözcüğü değişik anlam-larda kullanılarak bir söz hüneri gösterilmişoluyor… Cinaslı manilerde böyle becerilersergilenir. Birkaç örnek daha verelim:

“Güle naz, güle nazBülbül eyler güle naz.Girdim bir dost bağınaAğlayan çok gülen az.

Fişneden, fişnedenBir dal kestim fişnedenBu yara yâr yarasıÖlene tek işleden.

Kara gözler, kara gözlerKurbanım kara gözlerGemim deryada kaldıKaptanım kara gözler.”

Düz manilere örnek olarak, Kars yörele-rinde karşılıklı söylenen şu manilere de birgöz atalım:

Oğlanlar söyler: “Karşıya kaban derlerÖkçeye taban derlerKız hatırın kalmasınNişanlın çoban derler.”

Aldı kızlar: “Karşı kabansız olmaz Ökçe tabansız olmazNiye hatırım kalsınSürü çobansız olmaz.”

Aldı oğlanlar: “Çoban koyun kimindir?Say, görüm nice bindirBenim meylim sendedirDe, görüm meylin kimdir.”

Aldı kızlar: “Çoban koyuna giderBakar boyuna giderÇobanın hak- toklusuNişan toyuna gider.”

Manilerdeki bazı sözcükleri açıklayalım: Kaban: Taşlı, kayalı, uçurumlu yer. Gö-

rüm: Göreyim. Nice bin: Kaç bin. Toklu: Biryaşından küçük kuzu, Hak-toklusu: Çobanaemeği karşılığında verilen kuzu. Toy: Düğün.

TÜRKÇEMİZ ÜSTÜNENihat ASYALI

Page 13: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 13Ocak -- fiubat 22010

Anadolu’nun birçok yörelerinde düğünler,eğlenceler sırasında böyle karşılıklı söylenensevimli, neşeli maniler halkımızın aydınlık içdünyasını, yaratıcılığını yansıtan ürünlerdir.

Aklıma iki cinaslı mani daha geldi. Onlarıda şuracıkta söylemeden geçemeyeceğim.

“Yara sar yara sarHekim isen nabza bakCerrah isen yara sarBeni kimse asamazAsar ise yâr asar.”

“Kuzusu, kuzusuÇay kuru, çeşme kuruNerden içsin kuzusuBeni yakıp bitirenBir ananın kuzusu.”

Halkımızın yarattığı dilimiz, dilimizin ya-rattığı halk şiirimiz, tükenmez bir hazinedir.Sabahtan akşama, akşamdan sabaha maniokusak, birbirinden güzel, birbirinden çarpıcımanilerin sonu gelmez…

Türkülerimiz de öyle. Biraz da türküleri-mize kulak verelim.

Türkülerimiz; halkımızın yaşantısındaki bü-tün duyguları yansıtır. Halk; acılarını, sevinçle-rini, sevgilerini, özlemlerini türkülerinde dilegetirmiştir. Yalın, doğal, içten anlatımıyla tür-küler ezgiyle söylenir. Böylece şiirin gücüyle,müziğin gücü birleşerek duygulandırma etkisiçok daha artmış olur. Anadolu insanı gurbetinacısını yüzyıllar boyu çok çekmiştir. Ayrılık acı-sını anlatan türküler çok yaygındır.

Eğin türküleri genellikle gurbete giden er-keğinin özlemiyle onu bekleyen kadının içyangınını dile getirmektedir. İşte şöyle:

“Tez gel ağam tez gel eğlenmeyesinElde güzel çoktur, evlenmeyesin!”

Şu nakaratta da umarsız, çekingen bir kor-kutma var:

“Tez gel ağam tez gel, olma yabancıBenim ahım eder seni dilenci!”

Şimdi de incelikli bir sitemle sesleniyorgurbetteki erkeğine:

“Tez gel ağam tez gel, bayram geliyorEller sevdiğine neler alıyor!”

Ayrılık ateşiyle yanan Anadolu kadını, er-keğini kandırmaya çalışıyor:

“Akan gözyaşımı sil de yine git!”

Acımasız koşullar karşısında umarsız bek-leyen kadın; sonunda görmediği, bilmediğibirine beddua ediyor:

“Tez gel ağam tez gel, olma muhannetGurbet icat eden görmesin cennet!”

Türkülerimiz gurbetten, ayrılıklardan, acı-lardan söz ettiği gibi, aşk türkülerimiz de çokyaygındır kuşkusuz… Neşeli, şakalı, oynak,fıkır-fıkır türkülerimiz de pek çoktur. Örnekle-ri sıralamaya kalkışsak sayfalarca sürer. Halkşiirimizin büyük ustalarından bazı örneklerlekonuyu bağlayalım.

Halk şiirimizin ustaları da halkımızın dün-ya görüşünü, inancını, felsefesini, ince, yalınve çarpıcı anlatımlarla ortaya koymuşlardır.Şiirlerinde düşünce ve duygularını yansıtırkendilimizin zengin olanaklarından yararlandık-ları kadar, dilimize yeni zenginlikler katmış-lardır. Onu yaşatırken, yeniden yaratarak ku-şaktan kuşağa aktarmışlardır.

Page 14: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın14 Ocak -- fiubat 22010

Şimdi bu büyük ozanlarımızdan birkaç ör-nek sunalım. Halk ozanlarımızın en büyükle-rinden olan Yunus Emre, ozan olduğu kadarfilozoftur. Tasavvuf eridir. Yunus’un söz üstü-ne söyledikleri çoktur. Sözün gücünü, sözünbüyüsünü sık sık vurgular. Yunus’a: ‘Söz insa-nın özüdür. İnsanın kendisidir… İnsanı insanyapan sözüdür. Sözün gücünü, büyüsünü an-latan’ şu şiire bir bakalım:

“Sözünü bilen kişininYüzünü ağ ede bir sözSözü pişirip diyeninİşini sağ ede bir söz.”

“Söz ola kese savaşıSöz ola kestire başıSöz ola ağulu aşıBal ile yağ ede bir söz.”

“Kişi bile söz deminiDemeye sözün keminiBu cihan cehenneminiSekiz uçmağ ede bir söz.”Ağ: Ak. Uçmağ: Cennet. Yunus Emre, halk şiirimizin en büyük

ozanları içinde başta gelendir. Yunus Emre,halk filozofları içinde de en baştadır. YunusEmre’ye ilişkin yazımızı sürdüreceğiz.

(Devam edecek)

ÇOBAN YILDIZIHalis ÖZMEN

Şayet sanaGüneşi elleri ile tutan birini gördün mü?

diye soran olursa, Onlara de ki

Evet!O beni sevmekle güneşi elleri ile tuttu.

Güneşin alevleri ellerini Aşk ateşi ise yüreğini yaktı.

Şayet sanaÇoban yıldızını eli ile tutan birini gördün mü?

diye soran olursa,Onlara de ki

Hayır!Beni seven biri gözlerimde,

Çoban yıldızının ışığını,Yüzümde ise aydınlığını gördü.

Solarım korkusu ile adımı siyah gül koydu.Resim: Cengiz ÖZAN

Page 15: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 15Ocak -- fiubat 22010

Sayın Altan İlterAĞIN Düşün ve Sanat DergisiSorumlu Yazı İşleri MüdürüHoşdere Cad., No: 41-2 AY. Ayrancı, Ankara

AĞIN Düşün ve Sanat Dergisi’nibir tesadüf eseri olarak, ziyaretine gitti-ğim Ağabeyim Behiç Köksal’ın evindegördüm. Merak ve heyecanla sayfalarınıçevirdiğimde, ne kadar takdir ettiğimi an-latamam.

Evet! Ben de bir Ağınlıyım, ama nasıl bir Ağınlı?Hayatım boyunca, gerek hastalarım gerekse çev-

remdeki insanlar tarafından binlerce defa sorulan birsoruydu:

- Nerelisin?Şöyle bir nefesimi doldurup cevap verirdim: - Elazığlıyım. - Neresinden? - Ağın’dan. - Falancayı tanır mısın?- !..- Filancayı tanır mısın?- !..- Peki, meslektaşın falan doktoru?- !..- Eee, peki nasıl Ağınlısın be kardeşim!..İşte sorun burada başlıyor. Nasıl bir Ağınlıyım?

Annem Hatice Köksal, Ağın-Tatarağası Mahal-lesi, Gençosman Sokağı’nda oturan rahmetli OsmanZeki Gençosman ve Nesibe Gençosman’ın beş ço-cuğundan en büyüğü. Annemi ve diğer kardeşleriAyşe Kopan, Nermin Korkmaz, Meliha Hocaoğluadlı teyzelerim ile dayım Kemal Zeki Gençosman’ıyıllar önce kaybettik. Şimdi ikinci kuşak olarak biz-ler varız. Çocuklarımız ve torunlarımız ise üçüncü vedördüncü kuşağı temsil ediyorlar. Ediyorlar ama na-sıl? Ağın’ı görmeden, Ağın’ı bilmeden...

Ama AĞIN Dergilerinin sayfalarını çevirdiğim-de, içimde bir umut belirdi. Meğerse Ağınlıların bir

Derneği, bir Dergisi, Ağın’da toplanıpkaynaştıkları, kucaklaştıkları, coştuklarıgünler varmış. Tüm bu organizasyonlarıyapanları, emeği geçenleri yürekten kut-luyorum.

Evet, ben 1933 yılında Ankara’dadoğmuşum. Orada ilkokul, orta, lise,üniversite derken, hayatımın ilk otuz yı-lını Ankara’da geçirmişim. Bir Kadın-Doğum Uzmanı olarak, hekimlik haya-

tımda Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bu-lundum, ama yolum Ağın’dan geçemedi

bir türlü…Çocukluğumda ve öğrencilik hayatım boyunca

Ağın kelimesi beni senede iki defa heyecanlandırır-dı: Anneannemleri Ağın’a uğurlarken ve sonbahardaonları Ankara garında karşılarken… Biraz sonra trengelecek, vagon penceresinden Beybabamın gülüm-seyen yüzüyle el sallamasından sonra bavulların, se-petlerin, torbaların, çıkınların elden ele taşınmasıylael öpme ve kucaklaşma faslı başlayacaktı.

Tabii bizim gözümüz hep çıkınlarda… Sucuk,pestil acaba hangisinde?

O akşam, Beybabamların Ulus-Karaoğlan’dakievlerinde dayım, teyzelerim ve çocuklar kalabalıkbir şekilde toplanır ve anneannemizin paylaştırdığıdut pestili, üzüm pestili, sucuk, bastık, kırmıtik, ce-viz, badem, elma gakı, armut gakı, dut unu dağıtımı-nı büyük bir zevkle seyrederdik. Her kardeş payınıalır, evinin yolunu tutardı.

İşte benim, çocukluğumdan kalan Ağın buy-du! Sene 1954… Ankara Üniversitesi Tıp Fakülte-si 3. sınıf öğrencisiydim ve Talebe Cemiyeti’ndede görevliydim. O yaz tatilinde, Türkiye Milli Ta-lebe Federasyonu her fakülteden iki öğrencininkatılımıyla bir Köycülük Komitesi kurdu ve buKomiteye ben de katıldım. Komitede; Tıp’tan, Zi-raat Fakültesinden, Veteriner Fakültesinden, Hu-kuktan, Siyasal Bilgilerden, Dil-Tarih’ten öğren-ciler vardı. Programa göre Tunceli’ye gidilecek vebütün kazalar adım adım dolaşılacak, halkımızıkendi branşımızda aydınlatacaktık. “Oh” dedim

BİR MEKTUP...Dr. Erdinç KÖKSAL

Dr. Erdinç KÖKSAL

Page 16: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın16 Ocak -- fiubat 22010

içimden, bu fırsattan istifade belki Ağın’ı da görü-rüm.

Trenle Elazığ’a indik ve 20 kişilik bir kafile ha-linde jeeplerle Tunceli’ye vardık. İlk ziyaret ettiği-miz Nazimiye ve Mazgirt’te moralim öyle bozul-muştu ki… Ben Anadolu’yu yemyeşil, bağlık, bah-çelik hayal ederken, o kıraç arazilerde domatesi da-hi bilmeyen 9 yaşındaki çocuklarla karşılaşmıştım.Hozat, Ovacık, Pertek… derken Çemişgezek’e gel-dik ve biraz yeşillik görebildik.

Gezinin sonunda, dağ-bayır dolaşmaktan ayak-kabım parçalanmış, ayağıma Ovacık’ta bir köşker-den bir çift çarık almıştım. Kafilemiz dönüş hazırlığıyaparken, ben haritayı açmış “Ağın’a nasıl gidebili-rim?” hesabını yapıyordum. Sağa sola soruşturdumve oraya herhangi bir vasıta olmadığını, ancak kam-yonlarla yol çatına kadar gidebileceğimi öğrendim.

Sabah erken yola un yüklü bir kamyon çıkacağı-nı duydum. O gece uyku tutmadı, vakitlice kalkıphazırlandım. Şoföre Ağın’a gitmek istediğimi söyle-yince, “Yol çatında iner, oradan devam edersin” de-diğinde öyle sevindim ki… Nihayet, yıllardır özle-mini çektiğim memleketimi, Ağın’ı görecektim.

Kamyonun arkasında un çuvallarının arasınayerleştiğimde öyle mutluydum ki, yoldaki tozuntoprağın farkına bile varmadan iki saat kadar gittik.Kamyon yavaşladı yavaşladı, durdu ve şoför kafası-nı uzatarak, “Delikanlı şu yana gidecen, hiç sapma-dan devam et!..” diyerek gaza bastı.

Yol çatı denen yer, iki toprak yolun kesiştiği,kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdi. Şoförün dedi-ği taraf ise bir yol değil, insanların gide gele oluştur-duğu bir patikadan farksızdı.

Yirmi günlük kirli çamaşırlarımı, kitaplarımı, eş-yalarımı sıkıştırdığım çantamın ağırlığı bir yandan,ağustos ayının yakan güneşi bir yandan azimle yolakoyuldum. Ne çarığımın altından kaçışan kertenkele-ler korkuttu beni, ne de susuzluktan kuruyan dilimdamağım.

Çünkü Ağın’a gidiyordum. Milli Eğitim ordusunanice öğretmenler, müdürler, müfettişler yetiştirmişolan, Türk ordusuna nice subaylar armağan eden; dok-torlar, eczacılar, sanatkârlar çıkartmış olan memleketi-me, AĞIN’a gidiyordum. Tabii heyecan doluydum.

Pulur üzerinden Ağın’ın kenar mahallelerine gir-diğimde, ilk dikkatimi çeken şey evlerinin dışının

da, içinin de bembeyaz ve tertemiz badanası oldu.Ağaçlar, bahçeler, bostanlar, tavuklar, inekler… vegüler yüzlü insanlar…

İşte benim memleketim buydu, burasıydı. Sorasora Osman Zeki Gençosman’ların evinin sokağınagirdim. Yolun kenarında şırıl şırıl akan bir ark… ka-pı önlerinde iğ çeviren yaşlı kadınlar… ve yolun so-nunda da iki katlı evimiz.

Kimseye haber vermeden odadan içeri girdi-ğimde, anneannem heyecandan şaşkındı. Elini öpüpoturdum. Hemen önüme yer sofrası kuruldu. O ka-dar açlıktan ve susuzluktan sonra, küpten maşrapay-la içtiğim suyun, tarhana çorbasının ve katmerin tadıhâlâ damağımda…

Evet… Aradan tam 56 sene geçti ve ben bir de-fa daha gidemedim Ağın’a. İnşallah bu fırsatı yaka-lamaya ve Ağın’ı bir defa daha görmeye çalışacağım.

Sevgili kardeşim Altan Bey, Derginizin sayfaları arasında o kadar güzel, o

kadar anlamlı, o kadar değerli yazılar var ki… han-gisini diyeyim. Bunları takdirle, mutlulukla okuyo-rum. Ama keşke mümkün olsa da yazarların bir deresimleri olsa… Onları daha yakından tanımış olur-duk diye düşünüyorum.

Nasıl gazetelerdeki köşe yazarlarının yazıları, re-simleri ile bütünleşiyorsa, Ağın Düşün ve SanatDergisi’nin yazarları da resimleriyle bütünleşse...Hiç değilse, benim gibi camiadan uzak kalmış olan-lar, ya da genç nesiller, ağabeylerini, amcalarını veAğın’a gönül verenleri daha yakından tanımış olur-lar. Ne dersiniz?

Biraz daha ileri gideyim mi Sevgili Altan Bey!Yazarların telefon numaraları, hatta iletişim adresleride koyulabilir belki. Mesajlaşmak isteyenler için ortakbir PANO sayfası oluşturulabilir. Mesela ben bu pa-noya “İstanbul’da oturan Ağınlılar! Buluşalım, görüşe-lim…” diye bir mesaj yazabilirim. Ya da bir yazarınanılarına katkıda bulunanlar çıkabilir. Dergimiz dahacanlı, daha hareketli, daha güncel olabilir belki de...

Talebelik günlerinden beri, Tıp Bayramlarındaçıkarılan 14 Mart Tıp Dergileri için matbaalarda sa-bahlamış bir kişi olarak, böylesine dopdolu ve kali-teli bir Derginin ne güçlüklerle çıkarılabildiğini bili-yor ve emekleriniz için tebriklerimi ve takdir duygu-larımı iletmek istiyorum. 9 Şubat 2010

Page 17: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 17Ocak -- fiubat 22010

Bugüne kadar; Ağın için şiirler yazıldı, geçmişhatıralar anlatıldı, beyaz toprağından bahsedildi,yazın tatile gelindi, güzün bademi, sucuğu, dutu,pestili, leblebisi paketlenip götürüldü ama, Ağın’abir şey veremeden bugünlere kadar gelindi.

Bana göre Ağın’a bir şeyler vermenin, kazan-dırmanın yolu yatırımdan geçmektedir. Yatırım ol-mazsa, yıllardır devam eden alışkanlıklar aynendevam eder ve bir gün gelir ki Ağın’ın bize vere-ceği hiçbir şey kalmaz!..

Bu yazıyı, Ağın’da bademciliğin geliştirilebil-mesi için, devlet teşviklerinden yararlanma sıra-sında izlenecek yolları açıklamak ve böylelikle dehalkımızın bu konuda yatırım yapmasının önünüaçmak amacıyla yazma gereğini duydum.

Yapacağım bu açıklamalardan önce, Ağın’ayatırım yapmanın yararlarına kısaca değinmek isti-yorum. Bilindiği gibi, pek fazla değil daha 3-4 yılkadar önce Alaaddin Yazıcı ile birlikte, Ağın-Ener-le mevkiindeki arazimiz üzerinde, telli sistemle100 dönüm bağ ve 50 dönüm nar yetiştiriciliğinebaşlamıştık. Feribot geçişinden sonra Ağın’a doğ-ru yol alınırken, yeşillikler içerisindeki Aşır’ınÇiftliği’nden hemen sonra, kurak bozkırlar içeri-sinde yeni bir renk cümbüşü oluşturan ve bu seneüzüm-narlarını topladığımız arazimizin yer almasıve yine bu bölgede yeni yatırım yapan/yapacak ar-kadaşlarımızın bulunması, Ağın’ımızın hem doğalhem de ekonomik çehresini değiştirmeye yönelikciddi yatırımlardır.

Ağın’a daha değişik alanlarda yatırım yapmaamacıyla, biraz da bu konulardaki daha öncekibilgi birimimiz ve deneyimlerimizden cesaret ala-rak, yine Alaaddin Yazıcı ile birlikte Ağın Beledi-yesi’nden satın aldığımız Şenpınar’daki (Vahşen)400 dönümlük arazimize ne dikeceğimiz konu-sunda araştırmalara başladık. Bu işten anlayankimselerden akıl danıştık, fikirlerini sorduk. Bubağlamda, çevre köylerin yanı sıra Modanlı Kö-yü’ne de gittik. Orada yetiştirilen bademlik alan-

lar ile Arapgir yolu üzerindeki bademlikleri ince-ledikten sonra, bizim de bu işi yapabileceğimizekarar verdik.

Bu arada, mevcut arazimizin ne şekilde de-ğerlendirebileceği hususunda, zaten 2008 yılındanbu yana Çevre ve Orman Bakanlığı ile Elazığ Or-man İl Müdürlüğü yöneticileri ile de görüşmeleri-miz oluyordu. Aldığımız karar doğrultusunda pro-jemizi hazırladık ve Elazığ Orman İl Müdürlüğü-ne verdikten sonra da dikim için hazırlıklara baş-ladık. On günlük bir sürede; toprağın işlenmesi,çevre ihatasının yapılması, fidanların dikimi ta-mamlandı ve sonunda 14 bin adet badem fidanınındikimini gerçekleştirdik.

Bütün bu işleri yaparken, her gün 6 traktör ile30 çalışan olmak üzere çalışmalar yürütüldü. Bü-tün bunların gerçekleştirilmesi sırasında da yakla-şık 40-50 bin TL. arasında bir maliyet oluştu. Di-ğer bir ifadeyle Ağın’a 50.000 TL. nakit girişi ol-du. Bunun sonucunda, bu para hareketinden do-layı; fırın, marketler, inşaat malzemesi satanlar,kahvehane, lokanta, akaryakıt istasyonu, beledi-yenin oteli, feribot, ticari taksiler vb. hem para ka-zandı hem de Ağın’a hareket geldi. Bütün bunlaryapılan yatırım sonucu oluştu. Yapılan bu yatırım-ların, üretime dönüştüğü zamanki hareketliliğitahmin etmek ise insana ayrı bir zevk veriyor.

Bu arada projemiz onaylandı ve 100 bin TL.kredi aldık. Bu kredi bütün masraflarımızı karşıla-dı. İşin en güzel ve en cazip tarafı da aldığımız kre-dinin vadesinin 15 yıl olması. 15. yılın ekim ayın-da, % 30 faizi ile birlikte 130 bin TL. olarak geriödenecek.

Yaptığımız iş göz önünde… Halkımızın hiç te-reddüt etmeden bu işe girmesini, özellikleAğın’da devamlı oturan ve Ağın’ın her türlü sıkın-tısını, mahrumiyetini çeken insanlarımızın çabagöstermesi gerektiğine inanıyorum. Bu konudagerek her türlü bürokratik engellerin aşılmasında,gerekse projelerin hazırlanmasında edindiğim

AĞIN NASIL KURTULUR?Faruk DO⁄AN

Page 18: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın18 Ocak -- fiubat 22010

birikimlerimi vermeye ve destek olmaya her za-man hazırım.

Çevre ve Orman Bakanlığının yayımlamış ol-duğu “Özel ağaçlandırma Yönetmeliği” ve ya-yımlanan “Tebliğler” gereğince:

Özel ağaçlandırma kapsamında:1- Şahıs ve şirketler; tapulu arazileri ile Or-

man ve Hazineden kiralayacakları 5 dönüm ve üs-tündeki arazilere badem, ceviz, zeytin ve Antepfıstığı dikimlerinde, projelendirilmek suretiylekrediden faydalanacaktır.

2- Şahıs ve şirketler; tapunun fotokopisi veTapu Müdürlüğünce onaylı çaplı kroki ile birlikte,Çevre ve Orman Bakanlığı Elazığ İl Müdürlüğünedilekçe ile müracaat edeceklerdir.

3- İl Müdürlüğü, bu müracaat üzerine eleman-ları vasıtası ile arazinin kontrolünü yaptırıp, projeyapımı için bilgi verdikten sonra, müracaatçı, ser-best çalışan orman mühendislerine proje hazırlan-ması için anlaşma yapacaktır.

4- Projeyi yapacak olan orman mühendisi;toprak tahlillerini, su tahlillerini yaptırdıktan son-ra hazırladığı projeyi Orman İl Müdürlüğüne tes-lim edecektir. Bu projede (Dikimi yapılacak ağa-cın cinsi ve miktarı, toprağın sürülmesi, fidan çu-kurlarının açılması, çevre direk ve tellerinin yapıl-ması, fidan bedelleri, fidanların dikimi ile oluştu-rulacak fidanlığın 3 yıllık bakım giderleri hesapla-narak toplam bir maliyet oluşturulur.) hususları dadikkate alınarak oluşan maliyet üzerinden, kredi-lendirme işlemi yapılacaktır.

5- Hazırlanan proje Bakanlıkça onaylandıktansonra, toplam maliyet üzerinden taahhüt senedi veborçlanma senedi noter tarafından düzenlenecekve kredi tutarı Orman İl Müdürlüğüne gönderile-cektir.

6- Orman İl Müdürlüğünce yapılan iş, yerindeincelendikten ve projeye uygun yapıldığı tespitedildikten sonra, proje bedeli hak sahibine ödene-cektir.

7- Kredilendirilen proje bedeli 15 yıl vadeliolup, 15. yılın ekim ayında bir defada tahminen %30 faizi ile birlikte geri ödenecektir. Örneğin, 30bin TL. kredi kullanıldığını varsayalım. 15 yıl son-

ra geri ödenecek para 39.000 TL’dir. Yaptığımızhesaplamalara göre kredi faizi, normal piyasa fa-izine göre çok düşüktür. Ayrıca, tesis üretime ge-çip ürün alındıktan sonra geri ödenmektedir ki, buda üreticiyi sıkıntıya sokmamasının yanı sıra heryönüyle çok avantajlıdır.

Bütün bunları Ağın’da neredeyse anlatmadı-ğım kimse kalmadı, hatta zorla tepesine dikilip,‘bunu yapacaksın’ dediklerim de oldu.

Ağın’daki en önemli sorunlardan biri de mev-cut arazilerin bölünmemiş olması, yani tapularınhâlâ iki veya üç göbek eskiye ait olması sorunu-dur. Bunun da kolay bir çözümü var. Varislerin buişi yapacak kişiye muvafakat vermesi halindeherhangi bir sorun kalmamaktadır.

Kaldı ki; Belediye Başkanımız Mustafa Yen-tür ile yaptığımız görüşmelerde, Keban Baraj Gö-lü kıyısındaki mevcut arazilerin, isteyenlere ba-dem, ceviz, zeytin vb. dikmek şartı ile satışının ya-pılabileceğini, satış fiyatının da bize yaptığı satış-tan % 50 indirimli olabileceğini ve ödemede ko-laylık sağlayabileceğini belirtmiş bulunmaktadır.Bu hususu, burada bir kez daha belirtmekte yarargörüyorum.

Sonuç olarak bizim yaptığımız işler ortadadırve gözle görülmektedir. Teşvik imkânları da, buişi yapacak insanlarımızı maddi konuda sıkıntıyasokmayacak düzeydedir. Bu nedenle, herkesinbadem, ceviz, zeytin, Antep fıstığı dikimi ve üre-timi yapabileceği inancını taşıyorum. Yeter ki ge-rekli çabayı gösterelim ve özveride bulunabile-lim.

Ağın’ın kurtuluşu, ancak ve ancak yapılacakyatırımlarla ve devamında üretimle mümkün ola-caktır. Herkesi, detayları yukarıda belirtilen esas-lar dahilinde yatırım yapmaya ve Ağın’ı bir anlam-da kurtarmaya çağırıyorum. Yapmış olduğumuzçalışmalarımızın halkımıza örnek olması en büyükkazancımız olacaktır. Bu konuda çalışma yapacak,proje hazırlayacak herkese yardımcı olacağımızında özellikle bilinmesini istiyoruz.

Bu vesile ile hep birlikte Ağın’ı olması gere-ken yere taşımak için; çalışalım, yatırım yapalım,üretelim… Sözün kısası, Ağın’ı Ağın yapalım.

Page 19: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 19Ocak -- fiubat 22010

Geçen cuma günü kültür, sanat ve edebiyat eki-biyle birlikte kalabalık bir grupla Ağın’a gitmiştik.Türk dünyasının değerli destan şairi, hemşehrimizrahmetli Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nu kendiadını taşıyan Ağın’daki Kültür Merkezinde anacaktık.Ben de Ağınlı olduğum için bu gidişte farklı duygulartaşıdım. Elazığ’da, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğ-lu’na doğumunun 80. yılı nedeniyle bir program dü-zenlenmişti. Bu arada Belediyemiz de bir kadirşinas-lık göstererek bu program çerçevesinde MİSLAND’açıkan caddeye O’nun adını vermişti. Bu çerçeve dahi-linde ikinci program Ağın’da yapılacaktı. Bu sebeplehep birlikte Ağın’a gittik.

Ağın artık eski Ağın değildi. Kış mevsimi nede-niyle bir sessiz ilçe görünümüne bürünmüştü. Benimçocukluk yıllarım bu ilçede geçtiği için geçmişi çokiyi biliyorum. Ağın’ın eski günlerini gözümün önünegetirdiğim zaman hep hayallere dalıp giderim. Sonrada, “Hey gidi günler heyy” diye içimi çekerim! Yazolsun, kış olsun cıvıl cıvıl bir ilçeydi Ağın. Şimdilerdeise buranın hüzünlü bir havası var. Bu şirin ilçemizsadece yaz aylarında canlanıyor. Gurbetteki Ağınlılarsadece yaz aylarında Ağın’a geliyorlar. Ben Ağın’agöçmenler diyarı diyorum. Kalan üç beş yaşlı emek-liden ve çok az sayıdaki insandan başka bir de devletmemurları oturuyorlar. Kış aylarındaki nüfusu1800’lere inmiş! Ağın bugüne kadar hep dışarıya göçvermiş bir ilçe. Hele Keban Barajı yapıldıktan sonraulaşım sorunu Ağın’ı büsbütün olumsuz etkilemiş.Dedim ya, orada benim unutulmaz hatıralarım var.Yazın gittiğimde Ağın’daki kalabalığı görünce fazlaetkilenmiyorum ama, kışın bana dayanılmaz bir hü-zün veriyor!

Ağınlı yıllarca köprü dedi. Buraya yapılacak olanbir köprü Ağınlının hep rüyalarını süsledi. Nitekim rü-yalarını süsleyen bu köprünün temeli 2001 yılında atı-lınca Ağınlı gördüğü bu rüyadan uyanır gibi oldu. Ar-tık bu köprü yapılır demeye başladı. Ama tam 9 yılgeçtiği halde temeli görkemli bir şekilde atılan buköprünün sadece ayakları çıkılmış, öylece duruyor.Bu köprünün ihmali bizim insana verdiğimiz değerigöstermiyor mu? Ağın bu köprüsüzlüğün çok acıları-

nı çekti. Nice insanlar hastaneye kavuşturulmadanöbür dünyaya göç ettiler. Bugünde Ağın’da oturanlarbu korkuyla hayatlarını sürdürüyorlar. Ya gece hasta-lanırsam, ya beni Elazığ’a kavuşturamazlarsa? Evet,bu korkuyu sanıyorum bu ilçede yaşayan herkes çe-kiyor! Hani derler ya, “Davulun sesi uzaktan hoş ge-lir.” Bizlere de bu düşünceler hoş gelebilir! AmaAğınlıların köprüsüzlükten doğan sıkıntılarını dediğimgibi sadece onlar bilirler!

Ağın’ın pek fark edilmeyen bir özelliğinden debahsetmek istiyorum; bu ilçemizin nüfusu azdır amaetki gücü oldukça fazladır. Siyasilerimizin, bürokrat-larımızın bunu fazla bildiğini sanmıyorum! Nedir bubilinmeyen etki gücü derseniz onu da söyleyeyim; bugün Ağın’ın yetiştirdiği çok önemli insanlar var. Bun-lar Türkiye’nin de kültürel dokusunu zenginleştireninsanlar. Evet, Türkiye çapında ressamlar, fotoğrafsanatçıları, ses sanatçıları, gazeteciler, sinema ve ti-yatro sanatçıları, yazarlar, şairler, eğitimciler bu ilçe-nin nüfusuna kayıtlıdırlar. Bunları buradan saymaklabitiremeyiz! Bu arada üst dereceli bürokratlarını dasöylemiyorum. Gerçekte Elazığ’ın yüz akı bir ilçesi-dir Ağın. Söz buraya gelmişken bir başka şeyi dahabelirteyim, Ağın’a gelen kaymakamların birçoğu son-radan vali oldular. Hem de Türkiye’nin başarılı vali-leri arasına girdiler. Bunlardan bir kaçı da şu; SaimÇotur, Osman Aydın, Mahmut Yılbaş...

Ağın’a yeni atanan genç Kaymakam Erol Tanrı-kulu bizleri büyük bir sıcaklıkla karşıladı. Kendisiylefazla görüşme fırsatı bulamadım ama bende çok iyibir kaymakam olduğu intibaı uyandı. Arkadaşlarımı-zın hepsi de ondan çok memnun kalmışlardı. İnşallahbu ilçeye güzel hizmetlerde bulunur diyoruz.

Evet değerli okurlar, şu kış günlerinde Ağın, o şenve şaşaalı günlerinin özlemini çekiyor! Bugün Ağın’abizleri, Elazığ’ın ve Türkiye’nin kültür camiasını çe-kip götüren rahmetli Niyazi Yıldırım Gençosmanoğ-lu’nun manevi ruhudur. Yazımı bu destan şairimizinAğın için yazdığı bir şiirinden aldığım şu dörtlüğü ilebitirmek istiyorum: “Güzellerle gönül alıp verenin, /Başka nesnelerde gözü mü olur? / Ömründe Ağın’ı birkez görenin, / Yanında cennetin sözü mü olur?

AĞIN İLÇEMİZDE BİR KIŞ GÜNÜ!Günerkan AYDO⁄MUfi

Page 20: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın20 Ocak -- fiubat 22010

Çağımızın yetiştirdiği tek adam... Hangi bi-lim dalına bakarsanız bakın, O’nun görüşü ha-kim. Atatürk, eğitim anlayışını şu veciz sözü ileaçıklıyor: “Bir ülkenin kalkınması, o ülke genç-liğinin eğitimine bağlıdır.” O’nun bu sözünden,Milli Eğitime ve gençliğe ne denli önem verdi-ğini anlıyoruz. İlke ve inkilapları, Cumhuriyetülkesinin gelişme ve muasır medeniyetler sevi-yesini aşmasının temel taşlarıdır.

O’nun öğretmenleri olarak; ilkelerini be-nimser ve çalışmalarımızı bu doğrultuda plan-larsak, geleceğimizin teminatı olan gençleri-mizi daha iyi yetiştiririz. Bu çalışmalarda ikiilke vardır: Birincisi; mesleğimizi sevmek,ikincisi; öğrencilerimizi sevmektir. Bu sevgi-ler bizi istediğimiz hedefe ulaştıracaktır.

Hedeflere ulaşmak için planlama esastır.Devlet nasıl gelişmek, kalkınmak için 5 yıllıkplanlar yapıyorsa, biz öğretmenler de yapaca-ğımız planlarda; neyi, ne zaman öğreteceği-

miz, yapacağımız hususlar yer almalı ve yılsonunda neleri, ne için yapamadığımız husus-ları da dikkatlice araştırılmalıdır. Bu, gelecekyıllara ışık tutması açısından da çok önemlidir.

Ne yazık ki okullarda yıllık ünite ve plan-lar kalkmış, öğretmenin elinde bir kılavuzkalmış ve onunla derse girip çıkmaktadır.Böylece, öğretmen araştırmadan, öğrenme-den alıkonuluyor. Kaldı ki öğretmen kendisiniher zaman yenilemek ve çağın gereklerineadapte etmek zorundadır.

Her yıl, 10 Kasımlarda Ata’yı anıyoruz,24 Kasımlarda günümüzü kutluyoruz. İşte bugünlerde, Atatürkçü düşüncelerimizi tazele-yip, O’nun fikir üzerinde düşünüp kendimiziyeniliyoruz.

Geleceğimizin çiçeklerini yetiştirmeyeçalışan arkadaşlarımıza başarılar diler, Başöğ-retmenimize Allah’tan rahmetler dilerim.

Ruhu şad olsun.

Yokluğun gözü kör olsun. Ağın Ortaokulu2- A sınıfında idim. Yanılmıyorsam 1962 sene-siydi.

Çorap nerede, ayakkabı nerede, palto...nerede?.. Annemin uzun iplik çorabını giye-rek, günübirlik Andiri’den Ağın’a okula gider,gelirdim. Türkçe dersine, aslen annemin akra-bası olan Okul Müdürü Nurettin Atalay Beygirerdi. Nail Atalay, müdür beyin oğlu idi.Nail Atalay, Mehmet Atalay ve ben aynı sıra-da, kız öğrencilerin arkasında oturuyorduk.

Bir gün, öğretmen kürsüsünün yanındaduran çöp kutusuna çöp atmak için yerimdenkalktım; çöpü attıktan sonra yerime oturdum.

Ön sırada oturan kız öğrenciler kıkır kıkır gü-lüyorlardı. ‘Bu kızlar neden bu kadar uzun sü-re kıkır kıkır gülüyorlar?’ diye kendi kendimesöylenirken, bir de baktım ki ne göreyim!..Annemin, giyindiğim iplik çorabı lastik ayak-kabımın üzerine yığılmış, meğer kızlar bunagülüyorlarmış.

Gelin de manzarayı görün, kime ne söyleye-ceksiniz. YOKLUĞUN GÖZÜ KÖR OLSUN.

Bu arada l6 Aralık 2008’de çok ağır birbeyin ameliyatı geçirdim. Beni arayarak geç-miş olsun dileklerini bildiren tüm Ağınlı dostve hemşerilerime saygılarımı, sevgilerimi su-nuyorum.

BAŞÖĞRETMENİM...Naz›m ERCAN

ANNEMİN ÇORABIMehmet SELÇUK

Page 21: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 21Ocak -- fiubat 22010

Alt ıslatma, çocuklarda en sık görülen sorun-larından birisidir. Araştırmalara göre dünyada 4yaşındaki her 100 çocuktan 15’i, 7 yaşındaki her100 çocuktan 7’si, 15 yaşındaki her 100 çocuktan2’si alt ıslatma sorunu yaşamaktadır.

Tuvalet eğitiminin zamanı ve şekli çokönemli:

Çocuklar genellikle 18 ay ile 2-2,5 yaş arasıtuvalet eğitimi almaya hazır hale gelirler. Çocu-ğun tuvalet eğitimine hazır olup olmadığını anla-mak için mesane kontrolü ile bedensel ve zihinselgelişimin ne düzeyde olduğuna bakmak gerekir.Çocuğun gün boyunca çişini azar azar yapmakyerine birkaç kere yeterli miktarda yapması, 2-3saat kadar kuru kalması, tuvalet gereksiniminiyüz, mimik ya da beden duruşuyla ifade etmesi,mesane kontrolünü kazanmaya başladığını göste-rir. El ve parmak becerilerinin gelişmiş olması,bedensel, vücut parçalarını gösterebilmesi, basitişlerde anne-babayı taklit etmesi, verilen komut-ları uygulayabilmesi ise çocuğun zihinsel olaraktuvalet eğitimi için hazır olduğunun belirtileridir.

Gelişimi normal seyreden çocukların çoğu, 2-3 yaş döneminde tuvalet gereksinimini haber ve-rirler. Ancak mesane kontrolünü zaman zamansağlamakta zorlandıklarında altlarını ıslatabilirler.Mesane kasları gece daha zor kontrol edilebildi-ğinden, gece alt ıslatma davranışı gündüzden dahasık görülür. Tuvalet eğitimine 18 aydan önce baş-lamak, çocuğu tuvalete oturması konusunda zor-lamak, altını ıslattığında cezalandırmak tuvaleteğitiminin uzamasına, çocuğun korku ve endişeduymasına ve davranış sorunları yaşamasına ne-den olur.

Tuvalet alışkanlığını kazandığı halde…Tuvalet eğitimi almış olan bir çocuğun alt ıs-

latma sorunu yaşamasının temelde iki nedeni ol-duğu düşünülür; çocuk ya duygusal ya da fiziksel

bir sorun yaşamaktadır. Ancak düşünüldüğününaksine, duygusal sorunlar alt ıslatma davranışınınnedenleri arasında ilk sırada yer almamaktadır.

Öncelikle organik bir sorun olup olmadığı be-lirlenmelidir. Ateşli hastalıklar, idrar yolu enfeksi-yonları, şeker hastalığı, nörolojik hastalıklar alt ıs-latma davranışının görülmesine yol açar. Fizikselbir problemden kaynaklanan alt ıslatma davranışıkısa süreli ve geçicidir. Hastalığın tedavi edilmesiile ortadan kalkar.

Özellikle erkek çocuklarda görülen alt ıslat-manın en önemli nedeni kalıtsal olmasıdır. Eğerebeveynlerden birinin geçmişinde bu sorun varsaçocukta görülme olasılığı % 25, her iki ebeveyndede varsa % 65 artmaktadır. Genetik nedenlerdenkaynaklanan alt ıslatmanın ergenlik dönemindeortadan kalktığı görülmektedir.

Çocuğun uykusunun çok derin olması ve tu-valetinin geldiğini fark etmemesi de alt ıslatmanedenlerinden birisidir. Ancak, çocuğun gelişiminormalse, tuvalet eğitimi uygun yaşta verildiyse,tuvalet eğitimini tamamladığı halde aralıklı da ol-sa gece ve/veya gündüz alt ıslatma davranışı var-sa o zaman bunun psikolojik kaynaklı olduğu dü-şünülür. Yeni bir yere taşınmak, boşanma, ailebireylerinden birinin ölümü, yeni bir kardeşingelmesi ya da tuvalet eğitimi sırasında çocuğunzorlanması, cezalandırılması gibi nedenler duygu-sal kaynaklı alt ıslatma sorununu gündeme getire-bilir.

Alt ıslatma ne zaman bir sorun olarak gö-rülmeli?

Gelişimi normal seyreden bir çocuğun gün-düz mesane kontrolünü 2-3 yaşlarında, gece ise 3-4 yaşlarında sağlaması beklenir. Fiziksel bir sorunolmadığı ve uygun eğitim verildiği halde belli ara-lıklarla alt ıslatma devam ediyorsa, çocuğun alt ıs-latma sorunu olduğundan söz edilebilir.

3-5 YAŞ ARASI ÇOCUKLARDA ALT ISLATMADuygu Çataltafl ÇALIfiIR

Page 22: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın22 Ocak -- fiubat 22010

Anne-babalar ne yapmalı, ne yapmamalı?Birçok uyum ve davranış bozukluğunda oldu-

ğu gibi alt ıslatma sorununda da anne-baba tutum-larının önemi büyüktür. Uygun olmayan ebeveyntutumları nedeniyle yaşanan sorun daha da artabi-lir, yeni uyum ve davranış bozuklukları ortaya çı-kabilir, özgüven eksikliği, aşırı kaygılı olma, içekapanıklık gibi kişilik gelişimini etkileyen sorun-lar yaşanabilir. Bu nedenle anne-babalar:

* Sorunun çözümü için baskıcı tutumdan,* Başkalarının yanında konuşmaktan, * Alaycı ve küçümseyici tavırlardan,* Çocuğu yaşanan sorun nedeniyle cezalan-

dırmaktan, * Bu sorunu yaşamayan çocuklarla karşılaş-

tırmaktan,* Yiyecek ve içeceklerine devamlı kısıtlama

getirmekten,* Tuvalete tutmak için gece uykusunu çok sık

bölmekten kaçınmalıdırlar. Bunun yerine: * Yataktan kuru kalktığı her sabah, “harikasın,

bunu yapabileceğini biliyordum, seninle gururduyuyorum” şeklinde olumlu mesajlar vermek,alt ıslatma davranışının görüldüğü zamanlarda ise,“başarabileceğine inanıyorum, yeniden deneriz”şeklinde çocuğu motive etmek,

* Haftalık bir çizelge hazırlayıp çocuğun kurukalktığı günleri güneş, ıslak kalktığı günleri yağ-mur resimleriyle işaretleyerek çocuğun somutolarak kendisini değerlendirebilmesini sağlamak,

* Yatmadan önce sıvı alımını sınırlandırmak,yatağa girmeden tuvalete gitmesini sağlamak, ge-ce belli aralıklarla bir iki kez tuvalete kaldırmakalt ıslatma sorununun çözümünde çocuğa desteksağlar.

Uzman yardımına ne zaman başvurulmalı?Çocuk 5 yaşına geldiği halde hâlâ mesane

kontrolünü kazanamamışsa, bu durum çocuğunbenlik algısını, özgüvenini etkiliyorsa, anne-baba-çocuk ilişkisi olumsuz yönde etkileniyorsa bir uz-mana başvurmak gerekir.

İSTİYORUMÜmit ÇAĞLAR

İstiyorum ufkumuz

aydınlıklarla dolsun;

büyüklerimiz mutlu,

gençlerimiz umutlu,

çocuklarımız neşeli olsun.

İstiyorum sokaktaki insanın,

beşikteki yavrunun,

çalışan emekçinin,

okuyan öğrencinin,

bir geleceği olsun.

İstiyorum onurumuz,

her şeyden önde olsun.

Toplumumuz erdemli,

birbirine saygılı,

topraklarım bereketli olsun.

İstiyorum bilgimiz, cehâleti yok

etsin.

Yarınımız aydınlık,

bağımsızlık andımız,

insanımız sorunsuz,

HEDEFİMİZ ATA’MIN ÇİZDİĞİ

YOL OLSUN!..

Page 23: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 23Ocak -- fiubat 22010

Ağın deyince; çocukluğum, yani ömrü-mün en güzel yılları geliyor aklıma.

Ağın deyince; güzel insanlar, beyaz örtülükadınlar ve dünyanın en şirin çocukları geli-yor aklıma.

Ağın deyince; üzüm, nar, ceviz, badem,leblebi, pestil, sucuk, dut … geliyor aklı-ma.

Ağın deyince; kış geceleri ve bizi güzelhikâyeleriyle zenginleştiren ACE gibi tatlıyaşlılar geliyor aklıma.

Ağın deyince; soğuk sulu çeşmeler, ayran,hedik ve güzel şeylerin en güzeli geliyor aklıma.

Ağın deyince; heyecanlanıp, uçarak git-mek geliyor aklıma.

Sevgilerimle.

AĞINSevgi Öztürk SOYLU

Benim beyaz örtülü, mis kokulu, güleryüzlü, duygulu, merhametli, sevgili ANNEM,AYŞEM.

Annesinin bir tanesi, annelerin bir tanesi:AYŞEM… AYŞEM…“Mor menekşem, çıkma güneşe, güneş seni yakar, güzeller bakar, çirkinler yakar”

diyerek sevmeye bile kıyamadığı Ay-şe’si…

ANNEM, AYŞEM.Dün gece rüyamda sarıldım sana, kucakla-

dım, öptüm, kokladım kokladım, doyamadımsana ANNEM…

AYŞEM, bana anneni anlatır, yanaklarınkızarır, o güzel gözlerin daha bir canlanır, da-ha bir küçülürdü ya!

Ben de seni heyecanla dinler, duygulanır-dım ya!

Şimdi daha çok duygulanıyorum, seni da-ha çok anlıyorum ANNEM, AYŞEM.

Huzur içinde yat benim AĞINLI AYŞEM,ANNEM:.

AYŞEM

Değerli Okurlarımız,Gelecek kuşaklara en büyük kültür mirası olarak bırakacağımız,

AĞIN DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ’nin2009 ve 2010 yılları abone bağışı 30 TL’dir.

Bilindiği gibi, Dergimiz yalnızca abone bağışlarıyla yaşamını sürdürmektedir.Bu durum dikkate alınarak, geçmiş yıllara ait abone bağışlarını hâlâ yatıramamış olan

okurlarımızın, eski ödentileri ile birlikte yeni abone bağışlarınıAğın Kültür ve Dayanışma Derneği’nin

101843 no.lu Posta Çeki hesabına yatırmalarını önemle rica ederiz.

Page 24: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın24 Ocak -- fiubat 22010

Türkiye’mizin gelişen, büyüyen ‘cazibemerkezlerine…’ şöyle bir bakıyorum.

Mesela bunların arasında yer alan bir Gazi-antep…

Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere,Gazianteplilerin kurdukları dernekler, bir çatıaltında toplanarak, ‘Gaziantep Dernekleri Fe-derasyonu…’ çatısı altında, çoğulcu düşünce-den hareketle bir ortak aklı, bir ortak hareketi,bir ortak felsefeyi bir şehrin geleceğine hasret-mişler.

“Gurbeti Vatan Yapan…” bir sivil irade,“Gaziantep Dernekleri Federasyonu” şehrin ya-zarları, bürokratları, işadamları, akademisyenle-ri, akil kişileri, 3. defa bir büyük organizasyondüzenliyor…

Gaziantep Dernekleri Federasyonu Başkanı,“Beş dernekle çıktığımız bir yolculukta, üç yıliçerisinde 36 derneği bir araya getirerek Türki-ye genelinde Gaziantep adına bir güç, bir lobioluşturma çabasındayız…”

O çaba, o irade, o sevda Gaziantep’i Türki-ye’ nin siyasette, ticarette, sanayide, eğitimde,sağlıkta, sporda ve şehircilikte ‘süper liğe…’çıkartacaktı! Şehrin başarı çıtası sürekli yüksele-cekti! Gaziantepli, sürekli büyük düşünecekti,kendilerini büyük hedeflere, ideallere kilitleye-cekti…

* * *Sözü burada, tabiatıyla Elazığ’a getirece-

ğim… Coğrafi konum itibariyle kara, demiryolu ve

hava ulaşımıyla Türkiye’nin doğusunu batısıyla,kuzeyini güneyiyle buluşturan GAP ve DAPprojelerinin de kilit şehri…

Elazığ, Doğu Anadolu’nun eğitim, sağlık,kültür, sanat, edebiyat, musiki alanlarında oldu-ğu kadar su ve doğal gıda ürünleri, maden vemermer sektöründe bölgesinde cazibe merkeziolabilecek birçok özelliklere sahip bir ilimiz…

Elazığ’ın, bir Kayseri, bir Gaziantep, bir

Samsun, bir Adana, bir Konya vesaire gibi siya-sette, ticarette, güzel sanatların her dalında, eği-timde, sağlıkta ve sporda ‘süper liğde…’ oyna-ması gerektiğini özenle altını kalın bir çizgiyleçizerek belirtmek isterim!

Musikimizde, “n’olaydı…” diye içimizdenbir ah çekeriz!

Ve derim ki, o ahı, içimizdeki o yangını birbüyük sevdayla, “olaydı…” diye terennümedelim!

Bu şehrin de, başta İstanbul, İzmir, Bursa,Ankara başta olmak üzere dışarıda bulunan der-neklerini öncelikle, ‘tek çatı altında…’ toparla-yalım!

Ve “Elazığ Dernekleri Federasyonu” gibigüçlü bir sivil organizasyonu hayata geçirelim!

İçimde yanan ateş tutuşaydı da, “gurbettevatan olaydı…”

Evet, öncelikle Türkiye’de, ‘güçlü ve ira-deli…’ bir Elazığ lobisi için birlikte, el ve gönülbirliğiyle direnç gösterelim! Bir sevda, bir ga-ye, bir inanç ortaya koyalım!

21. asrın bilgi asrı olduğu gerçeğinde her bi-rimiz bir araya gelebiliyoruz…

Sivil örgütlerin bu iradeyi nasıl ve ne şekil-de güçlendirdiği gerçeğinde de geliniz buluşa-lım…

Gurbette hasret gidermenin yolunun yılınbirkaç gününde sadece, ‘peynirli ekmek…’için bir araya gelme olmadığını; Elazığ’ı, herplatformda Türkiye’nin gündemine taşımak ga-yesi etrafında buluşmak olduğuna da vurguyapmak isterim…

Yüzü asık değil, meçhule doğru yürüyen birşehir hiç değil…

Hele sürekli ‘beyin ve sermaye göçü…’ gi-bi kan kaybeden bir şehirde olmak istemiyo-ruz…

Bütün bunları düşünürken, ‘kolaycılığı…’değil, elimizi taşın altına koyma gibi güçlü birbasireti birlikte ortaya koymalıyız.

GURBETTE VATAN OLAYDIBedrettin KELEfiT‹MUR

Page 25: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 25Ocak -- fiubat 22010

Fatma adında bir kızcağızı, sevdiğindenbaşkasına vermişler amma zorla gelinolan Fatma, sokakta sevdiğini gördükçeçarşaftan kol atarak kendisini sevdalısınatanıtır, sık sık başı açık dama çıkarak dos-tuna el eder. Komşular tarafından gözdenkaçmayan Fatma’nın bu hali dedikoduedilerek dillere düşer.

Sevdiği, Fatma’ya haber göndererek,“Eğer gönlü yine bende ise, dama çıkaca-ğına çarşafını al yola çık” der.

Fatma bir Kurban Bayramı günü, bay-ramlık elbiselerini giyerek süslenir beze-nir, sevdiği ile haberleşir ve geceleyin ev-den kaçıp, dostu ile beraber karanlıklarakarışırlar.

Arkasından giden atlılar, kaçanların izi-ni tozunu dahi bulamazlar ve gittikleriyoldan eli boş dönerler.

Fatma dağlar aşıp kaçarken arkasındançıkarılan türkü de dillere destan olur.

Deyişler

Dama kurdum çatmayıÇağır gele FatmayıFatma nerden alışmış Çarşaftan kol atmayı.

Dama çıkma baş açıkHer gören olur aşıkEğer gönlün bendeyse Çarşafın al yola çık.

Dama çıkma görürlerBoyunca gül verirlerBu komşular haindirBizi dile verirler.

Damda bastuh olur muDizde yastık olur muSevip sevip almadınBöyle dostluk olur mu.

Dam başında duran kızBayram geldi donan kızBayram kurbansız olmazCanım sana kurban kız.

Dama çıkmış el ederKüpeler gel gel ederÇözmüş saçın bağınıZülfünü tel tel eder.

Damda güzel dolanırTestide su bulanırİnce bel, beyaz gerdanBuna can mı dayanır.

Dama çıkmış bir taneSaçları tane taneYârıma kurban olsunEv başına bir tane.

Dama çıkmış bir güzelDamın etrafın gezerElinde bir deste gülKendi, gülünden güzel.

Dama çıkmış bir gelinKemere vermiş elinHey beni kınayanlarGörün imana gelin.

NakaratAnom anom hazr’amin ayıAldı burayı, geçti balayıDam başında durursunMelül mahzun olursunKurban olam huyunaEl etmeden gelirsin.

FATMA TÜRKÜSÜAv. Fikret MEMİŞOĞLU

Türkülerimiz

Harput Halk Bilgileri, Elazığ Kültür Derneği Yayınları, Elazığ - 1995, Sh: 148-150

Page 26: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın26 Ocak -- fiubat 22010

2006 yılının Temmuz ayı... Atatürk Hava Lima-nından; annem, babam, ablam Elif’le beraber uçağı-mıza bindik. Babam yol boyu görebildiğimiz kada-rıyla Tuna nehrini, Alpleri, Fransa kıyılarını dahasonra da sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen okya-nusu gösterdi ve onlarla ilgili bilgi verdi. Daha öncede birçok kez uçağa binmiştim, ancak hiçbiri bu ka-dar büyük değildi. 11 saatlik uçuşumuzun ardındanCFK Havaalanına indik. Oradan New Jersey’e geç-tik. Oradaki evler bizim oturduğumuz evlerden çokfarklı, genellikle müstakil evlerden oluşuyor. Bizimkaldığımız ev, babamın çok yakın bir Türk arkadaşı-nın eviydi. 3 katlı bir evdi ve bir de bodrum katı var-dı. Bodrum katta, bir spor salonu gibi spor aletleribulunuyordu. İlk gece Türkiye ve Amerika arasında-ki 7 saatlik fark yüzünden çok zorlanmıştık amasonraki günlerde bu durumu atlattık.

Metropolitan müzesiMetropolitan müzesine gitmeye karar verdik.

Metropolitan müzesi dünyanın en büyük müzelerin-den birisi. Biz 2 günde, her bir esere 10 saniye ka-dar bir süre bakarak ancak bitirebildik. Büyüklüğü-nü sanırım böyle anlatabilirim. Metropolitan müze-sinde 1870’den bu yana 2 milyondan fazla eser top-lanmış. Girdiğimiz zaman bize kulaklık ve teyp ver-mişlerdi. Teypte, eserlerle ilgili geniş kapsamlı bil-giler veriliyordu. Giriş katında Eski Mısır, Yunan,Eski Roma, modern sanat, Ortaçağ sanatı, Afrika veOkyanusya kültürünü anlatan bir bölüm bulunuyor-du. Çok geniş bir şekilde Avrupa heykelleri bölümüde yer alıyordu. Giriş katlardaki bölümlerden en çokEski Mısır ile ilgili olan eserleri beğenmiştim. Mum-yalar da çok ilgimi çekmişti. Eski Mısır bölümündeMÖ. 5000 yılından MS. 400’e kadar olan döneme ait36.000’e yakın eser bulunuyordu. Aklımıza gelebile-cek, Mısır’la ilgili birçok eser vardı; lahitler, tapınak-lar, mücevherler, mumyalar, sfenksler, ikinci kattaise Avrupa’daki ressamların yaptığı tablolar vardı.İkinci katın yarısından çoğu bu eserlerle kaplıydı, ge-ri kalan kısımda da küçük bölümler halinde Kore,Çin, Japon, Güneydoğu Asya, Orta Asya, Kıbrıs ve

İslam eserleri yer alıyordu. Tabii ikinci kattaki favo-ri bölümüm Avrupalı ressamların yaptığı tablolardı.

NiagaraSonraki durağımız ise Niagara’ydı. Babamın

dünyada görmeyi en çok istediği yer... Ben de bu sa-yede küçük yaşıma rağmen dünyanın sayılı doğa ha-rikalarından birini görme fırsatına erişecektim. Ni-agara, Amerika Birleşik Devletleri ile Kanada ara-sında yer alan dünyanın sayılı şelalelerindendir. Ni-agara’ya gitmek için yola koyulduk. Şimdiye kadargörmediğim büyüklükteki ormanın içinden geçerekKanada sınırına doğru ilerledik. Dünyanın en büyükgöllerinden biri olan Ontario Gölü’nün manzarasınıda seyrettik. Karnımız iyice acıkmıştı ve yemek ye-meye karar verdik. Yemeğimizi yedik ve ilk kezTürkiye’yi özledim. Çünkü oranın yemekleri hiçbenim damak tadıma uymadı. Ordaki porsiyonlar bi-zimkinin 3 katı kadar büyük ve çok yağlı...

Ontario Gölü’nü çok beğendim ve Buffalo şeh-rini de görmüş oldum. Yolumuza devam ettik. Ni-agara’ya gitmeye karar verdiğimizde, babamlar birtur şirketi ile anlaşmış, yani turla gidecektik. Niaga-ra’ya vardığımızda görüntü karşısında hayran kaldık,müthişti. Hemen üzerimize su geçirmeyen maviyağmurluklar, ayaklarımıza su ayakkabıları giydirdi-ler ve şapkalarımızı giymemizi söylediler. Bizleri birgemiye bindirdiler, hızla kayalara doğru gittik. Okadar yaklaşmıştık ki şelale sanki üzerimize akıyor-du, sırılsıklam olmuştuk. Verdikleri mavi yağmur-lukları giymemize rağmen, kıyafetlerimiz sırılsıklamoldu. Makyaj yapanların suratları korkunç bir şekilaldı. Kayalardan döndük ama daha çok yaklaşsaydıkkayalara çarpabilirdik. Güzel ve korkutucu bir gemigezintisinden sonra bir rehber geldi, İngilizce birşeyler söyledi. Ablam; rehber’in, “Niagara’nın dün-yada bir ilk olduğunu, ters bir şekilde aktığını ve şe-lalenin sularının taşlara çarparak geri geldiğini” söy-lediğini bize aktardı. Bu kısa bilgiden sonra, dağıniçinde oyulan bir asansörle şelalenin altına indik veoradaki platforma doğru ilerledik. Platformda, şela-leye 1 metre kadar mesafeye yaklaşma şansını yaka-

AMERİKA GEZİLERİMZeynep Özlem ‹LTER

Çocuk Köşesi

Page 27: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 27Ocak -- fiubat 22010

ladık. O muhteşem duyguyu sizlerin de tatmanızı is-terdim. Platform her yıl yeniden yapılıyormuş ve kışolunca şelale suları platformu paramparça ediyor-muş. Başladık platformu çıkmaya, bu kadar güzelbir duygu olduğunu hiç düşünmemiştim. Doğanıngücüne bu kadar yakın olmak insanı gerçekten çokheyecanlandırıyor. Gece olunca ışıklandırmalar açıl-dı ve muhteşem bir görüntü oluştu. Bu görüntününardından, bir otelde kalıp sabahın ilk ışıklarıyla NewJersey’e geri döndük. Sonraki durağımız ise NewYork’tu...

New YorkEvet, New York’a gitmeye karar verdik. New

York, dünyanın en özenli ticaret ve finans merkezle-rinden birisiymiş. Broadway caddesinde olan Ma-dam Tussaud müzesine gittik. Bu müzede balmu-mundan yapılmış birçok heykel bulabilirsiniz. Holl-ywood starları, politikacılar, futbolcular gibi dahaaklınıza gelebilecek birçok tanınmış simanın balmu-mundan heykellerinin bulunduğu bu müzede, sankicanlıymış gibi onlarla fotoğraf çektirebilir, onlaradokunabilirsiniz. Ve öyle dekorlar yapılmış ki, sankigerçekten karşınızda duruyormuş hissini veriyor.Müzede heykellerin yanında dekorları da çok beğen-dim. Gerçekten çok uğraş verilmiş bir müzeydi veçok hoşuma gitti. Müze çıkışından sonra NewYork’u dolaşmaya devam ettik ve Manhattan’daki75 katlı Rockefeller Center gökdelenine doğru yolalmaya başladık.

Gökdelenin üst katına çıktığımız zaman NewYork’u kuşbakışı gördük. O kadar büyüleyici birmanzaraydı ki, hayatımda gördüğüm belki de en gü-zel manzaralardan biriydi. Ertesi gün Özgürlük anı-tı’nı gidecektik. Eskiden çıkılmasına izin veriliyor-muş ama artık izin verilmiyor. Özgürlük anıtı, NewYork ile New Jersey arasındaki Hudson nehrinin ok-yanusa açıldığı bölgede bulunuyor. Bu nehir, İstan-bul Boğazı’ndan daha geniş, hatta dünyanın en bü-yük limanlarından biri olan New York limanı daHudson nehrinin içinde bulunuyor. Kıyıdan gördü-ğümüz kadarıyla, Amerikanın sembolü olan bu hey-kel, yeşil renkli. New York büyük caddeleriyle, gök-delenleriyle, nehirleriyle, devasa köprüleri ve hermilletten insanı ile dünyanın en büyük şehirlerindenbiri olma özelliğine sahip...

Amerika gezime ait anılarımı anlatmaya önü-müzdeki sayılarda devam edeceğim.

SEVGİLİBABAANNECİĞİME

Miraç ŞENER

Evde hep otururdun, Hep bize iş yaptırırdın, Yapmadığımızda da bize

çok kızardın.Zararlı olduğunu bile bile

yağlı yemeklerTuzlu içecekler içerdin;Ama hiç aldırmazdın.

Hiç umursamazdın, Ama bize hem kızardın, Hem de çok severdin.

Aklımıza hiç kötü bir şey getirmemiştik,

İstanbul’a gittin de;Seni bir ay sonra evde görecektik…

Keşke yağlı yemekler yemeseydin,Keşke hep spor yapsaydın;Keşke… keşke…

Eski günleri herkes çok özlüyor,Evde çok büyük iki tane

boşluk var;Keşke bize yeniden kızıp, Yeniden sevsen.Keşke... keşke...Yeniden dönsen.

Page 28: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın28 Ocak -- fiubat 22010

Dr. Erdinç KÖKSAL1933 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta, lise tah-

silinden sonra, 1958’de Ankara Üniversitesi Tıp Fa-kültesi’ni bitirdi.

Sivas ve Adana’da yaptığı TCDD Hekimliğininardından, 1969’da Şişli Etfal Hastanesi’nde Kadın-Doğum Uzmanı oldu. 16 sene Zonguldak’ta çalıştık-tan sonra İstanbul’a yerleşti. Halen, İstanbul’da Ka-dıköy Belediyesi Polikliniğinde görev yapmaktadır.

Dr. Köksal’ın; Ah Şu Doktorlar, Ak GömleğinDili Olsa ve Beyaz Yürek adlı 3 kitabı ve sayısız ma-kaleleri mevcuttur.

Ağın-Tatarağası Mahallesi’nden Hatice-Muhit-tin Köksal’ın oğlu olan Dr. Erdinç Köksal, bu seneMüjgan Köksal ile evliliğinin 50. yılını kutlayacakolup, 2 çocuk ve 3 torun sahibidir.

Ülkü Soylu BAYATA1940 yılında Konya’da doğdu. İlk ve orta öğre-

nimini Malatya, Bitlis ve Elazığ’da tamamladı. Ela-zığ Kız Öğretmen Okulu ile Gazi Eğitim EnstitüsüEdebiyat Bölümü’nden mezun oldu. Sonraki yıllar-da Yabancı Diller Yüksek Okulu İngilizce Bölü-mü’ne devam etti ve TODAİE ile HÜ Edebiyat Fa-kültesi Mezuniyet Sonrası Eğitimi bölümlerini debitirdi.

Beşikdüzü Kız Öğretmen Okulu ile HasanoğlanAtatürk Öğretmen Okulu’nda öğretmenlik yaptı.1964’de MEB Film-Radyo-Televizyon ile EğitimMerkezi Radyo Bölümü’nde metin yazarı olarak gö-rev aldı. 1980’de emekli olduktan sonra da radyoprogramı hazırlamayı ve dersanelerde öğretmenlikyapmayı sürdürdü.

Ağın-Hacıyusuf Mahallesi’nden Fahire-Öğret-men Sadettin Soylu’nun kızı olan Ülkü Soylu Baya-ta, evli ve 2 çocuk annesidir.

Faruk DOĞAN1949 yılında Ağın’da doğdu. İlk ve ortaokulu

Ağın’da okudu. 1966’da Ankara Maliye MeslekOkulu’nu bitirdi. Çalıştığı dönemlerde, lise ve öğret-men okulunu dışardan bitirdikten sonra, Adana İkti-sadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden mezun oldu.

Elazığ Vergi Dairesi’nde vergi memuru olarak 5yıl çalıştı. Daha sonra Milli Eğitime geçerek, Kangalve Akçadağ köylerinde 5 yıl öğretmenlik yaptı.1977’de tekrar Maliye’ye döndü ve Mersin’de 7 yılvergi denetmeni olarak görev yaptı. 1983’de göre-vinden istifa ederek mali müşavir olarak serbest ça-lışma hayatına atıldı. 1997’de girdiği sınavı başara-

rak yeminli mali müşavir oldu ve bu görevi halenMersin’de yürütmektedir.

Ağın-Hastek Köyü’nden Fahriye-Mehmet Do-ğan’ın oğlu olan Faruk Doğan, gerçek bir Ağın aşığıolup, evli ve 4 çocuk babasıdır.

Sevgi Öztürk SOYLU 1957 yılında Ağın’da doğdu. İlkokulu Ağın’da,

ortaokul ve liseyi Malatya’da bitirdikten sonra, Çu-kurova Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezunoldu.

Bir süre, Adıyaman Meslek Yüksek Okulu Pa-zarlama Bölümü’nde, Öğretim görevlisi olarak gö-rev yaptı. 1991 yılında eşiyle birlikte Avustralya’yagitti ve yaşamını orada sürdürüyor.

Ağın-Apuşma (Balcılar) Mahallesi’nden Ayşe-Öğretmen Hüseyin Öztürk’ün kızı olan Ayşe ÖztürkSoylu, evli ve 2 çocuk annesidir.

Halis ÖZMEN1966 yılında Çemizgezek’te doğdu. İlk ve orta

öğrenimini Elazığ’da tamamladıktan sonra, 1988’deDicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.

Kısa bir süre geçici yetki ile Ağın Cumhuriyetsavcılığı da olmak üzere, sırasıyla; Çan, Arguvan, Pi-raziz, Ayvalık ve Özel yetkili Diyarbakır Cumhuri-yet savcılığı görevlerinde bulunduktan sonra,2007’de Ankara Cumhuriyet savcılığı görevine atan-dı. Halen bu görevi sürdürmektedir.

Ağın-Kaşpınar Köyü’nden Zeynep-BedrettinÖzcan’ın damatları olan Halis Özmen, 2 çocuk ba-basıdır.

Zeynep Özlem İLTER1997 yılında İstanbul’da doğdu. Halen, İstanbul-

Bostancı Atatürk İlköğretim Okulu 7. sınıfında öğre-nim görüyor.

Müzik dinlemek, şarkı söylemek, gitar çalmak,yüzmek, televizyon izlemek, kitap okumak ve yeniyerler tanımak hobilerinin en başında geliyor.

Zeynep Özlem İlter; Ağın-Tatarağası Mahalle-si’nden Zeynep-Burhan İlter’in torunu, Çimen-S.Nazif İlter’in küçük kızıdır.

Miraç ŞENER1997 yılında Malatya’da doğdu. Halen, Malatya-

Fırat İlköğretim Okulu 7. sınıfında öğrenim görüyor.Şiir yazmak, kitap okumak, televizyon izlemek

ve org çalmak hobilerini oluşturuyor. Miraç Şener; Ağın-Beyelması Köyü’nden Gül-

ter-Fevzi Şener’in torunu, Aliye-Sıtkı Şener’in oğlu-dur.

YAZARLARIMIZI TANIYALIM

Page 29: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

ağın 29Ocak -- fiubat 22010

Boya TenekesiBaskillinin biri Karayolları’nda işe girer.

Kendisine bir teneke beyaz boya ile fırça verirlerve yolun orta şeridini boyamasını isterler. Baskil-li hevesle işe başlar.

İlk gün 800 metre çizgi çizer. İkinci gün 400 met-re, üçüncü gün 200 metre çizgi çizer. Derken günde10 metreye kadar düşer. Şef, Baskilliyi çağırarak:

-Bak hemşehrim! İşe çok iyi başladın. Gitgi-de tembelleştin. Acaba sebebi nedir? Niçin bu ka-dar tembelleştin?

Baskilli:- Vallah şefim! Ben hiç tembelleşmedim.

Ama gün geçtikçe buya tenekesinden biraz dahauzaklaşim.

PislikBaskilli Musto yolda yürürken vakit akşam,

ay ışığı, alacakaranlık derken yol üstünde bir ka-raltı görür. Eğilip parmağını sürer ve diline değdi-rerek, der ki:

- Vay be! İyi ki basmamışım. Meğer pislikmiş.Uçaktan İndiniz SandımBaskillinin biri uçağa binmiş ve bir yere gidi-

yormuş. Uçağın ön tarafında da kellifelli bir adamoturuyormuş. Şık giysili bu adam bir ara koltu-ğundan kalkmış, tuvalete gitmiş. Arda sıralardaoturan Baskilli, fırsattan istifade yerinden kalka-rak gidip adamın koltuğuna oturuyor.

Adam geri dönünce bakıyor ki yerinde başka-sı oturuyor. Kibarca:

- Beyefendi herhalde yanlış koltuğa oturdu-nuz, diyor.

Baskilli şaşırıyor:- Ha, öyle mi! Ben sandım ki siz uçaktan indiniz…Atın Başındaki ZilBaskilli köylünün biri harmanda dönen atın

boynuna zil takar ve diğer işlerine bakarmış. Zilsesi gelmeyince atın durduğunu anlar ve gelip ata‘deh’ der ve at da bunun üzerine harmanda düve-ni döndürürmüş.

Bir gün köye kaymakam gelir. Bu durumu gö-rür ve köylüyü tebrik eder. Yalnız Kaymakam birşeyi merak edip, köylüye sorar:

- Peki, bu at durup da sadece kafasını sallarsane yapacaksın?

Bunun üzerine Baskilli yanıtlar:- Begim, begim! Nerde sizin gibi akilli hey-

vanler!NüfusBir gün bir otobüs dolusu Baskilli yolda gi-

derken yolun tam ortasında yatan bir eşek görür-ler. Eşek bir türlü yoldan çıkmıyormuş. Nüfus me-muru eşeğin kulağına bir şeyler fısıldadıktan son-ra eşek kalkıp kaçmaya başlamış. Yolcular meraketmişler. Ne söyledin de eşek öyle kaçtı diye. Memur:

- Eğer kalkmazsan seni Baskil nüfusuna yaza-rım, dedim.

General ElektrikBaskilli bir genç askere gider ve onu mutfak-

ta görevlendirirler. Baskilli mutfakta buzbolabınınyanından her geçişinde, sürekli buzdolabına selamveriyormuş. Bir gün Baskillinin buzdolabına se-lam verdiğini gören komutanı:

- Oğlum ne yapıyorsun öyle? Hiç buzdolabınaselam verilir mi? diye sorar.

Baskilli: - Nasıl selam vermem kumutanım. Baksana,

üzerinde General Elektrik yazi. Ölülerizi İyice Ölmeden Getirmeyin Köyün birine yeni bir imam gelir ve aradan

epeyi zaman geçer. Köy halkı imamın her şeyin-den memnundur. Fakat imam ölüleri çok çabukyıkamaktadır. Öyle ki on dakika içinde ölüyü yı-kayıp, kefenledikten sonra defnediyormuş. Köyhalkı imamın ölüleri nasıl yıkadığını öğrenmekiçin, bir gönüllü bulup ölü diye imama götürürler.İmam cenazeyi içeri alır. Aradan epeyi zaman ge-çer. Köy halkı:

- İmamın günahını aldık, adam bu sefer ölüyüiyi yıkıyor, derler.

Ama içten içe de merak içindedirler. Derkenimam kan ter içinde çıkar ve köylülere:

- Kardeşim bundan sonra ölüleriz iyice ölsün,ondan sonra getirin. Bana iş çıkartmayın. Tam öl-dürene kadar canım çıktı.

FIKRALAR

Page 30: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

* Ağın Kaymakamlığı tarafından ihalesi yapı-lan Aşağıyabanlı Köyü, Ortayabanlı Mezrası’nıniçme suyu projesi tamamlandı. Böylelikle Ağın’ınbir yerleşim birimi daha suya kavuşmuş oldu.

Tüm Ortayabanlılara hayırlı, uğurlu olsun.* Ağın Kaymakamlığı tarafından, ilçemiz okul-

larında eğitim gören çocuklarımıza 5 bin TL tuta-rında eşofman, şort, forma ve spor malzemesi yar-dımı yapıldı. Konu ile ilgili bir açıklama yapanAğın Kaymakamı Erol Tanrıkulu, “İlçemiz gene-linde eğitim gören çocuklarımızın sporun her dalın-da başarı gösterebilmeleri için gerekli altyapı çalış-malarını oluşturmaya başladık. Bunun için ilk ön-ce halı sahamızı yeniledik ve ardından toprak saha-sını tamamladık. Basketbol, voleybol, tenis sahala-rı için de çalışmalara devam ediyoruz.” dedi.

* Dergimiz yazarlarından ve hemşehrimizAdnan Binyazar’ın “Şah Mahmet” ve “AtatürkAnlatıyor” adlı kitapları, Can Yayınları tarafındanyayımlandı.

Adnan Binyazar’ı kutlar, yeni eserlerini bek-leriz.

* Dergimiz yazarlarından ve hemşehrimiz Fe-ridettin Atutuğ’un, Niyazi Yıldırım Gençosma-noğlu’nun hayatını romanlaştırdığı “DestanlarınEfendisi” kitabı, Elazığ-Manas Yayınevi tarafın-dan yayımlandı.

Feridettin Atatuğ’u kutlar, yeni eserlerini bek-leriz.

* Hemşehrimiz Niyazi Yıldırım Gençosma-noğlu’nun adı, Elazığ Belediyesi tarafından bircaddeye verildi.

Elazığ Belediyesi’ni bu örnek davranışındandolayı kutluyoruz.

* Hemşehrimiz Prof. Dr. M. Sadık Demirsoyile kızı Yıldız Demirsoy’un yağlıboya tablolardanoluşan resim sergisi, 15-21 Şubat 2010 tarihleriarasında Ankara-Çankaya Belediyesi Çağdaş Sa-natlar Merkezi’nde açıldı ve sergi yoğun bir ilgiy-le karşılandı.

Demirsoy’ları kutluyor, başarılarının devamınıbekliyoruz.

* Ağın-Hacıyusuf Mahallesi’nden hemşehri-miz Ayhan Türker’in resim sergisi, 15-31 Mart2010 tarihleri arasında M art Sanat Galerisi’nde

(Gaziosmanpaşa, Kaptan Paşa Sok. No: 29-AN-KARA) açılacak. Tüm okurlarımıza duyurulur.

* Ağın-Şenpınar Mahallesi’nden Av. ÜnverDemirezer’in eşi ve Dergimiz yazarlarından Prof.Dr. L. Ömür Demirezer, 29 Aralık 2009 tarihindeHacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi“Dekanlık” görevine atanmıştır.

Prof. Dr. L. Ömür Demirezer’i kutlar, yenigörevinde başarılar dileriz.

* Ağın-Zabulbar (Bahadırlar) Köyü’ndenhemşehrimiz, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi üyesiMehmet Salim Özer, 2 Ocak 2010 tarihinde yaşhaddinden emekliye ayrılmıştır.

Emeklilik yaşamında da kendisine başarılarve sağlıklar diliyoruz.

* Ankara Barosu tarafından; hemşehrimiz Av.Osman Öz’e; Ankara Barosu Eğitim Merkezi’nde22 Ocak 2010 tarihinde “Meslek Ustalarına Say-gı” etkinlikleri çerçevesinde bir tören düzenlendi.

Meslekte 42. yılını dolduran Av. Osman Öz’ükutluyor, daha nice yıllara diyoruz.

* Ağın-Balcılar (Apuşma) Mahallesi’ndenAyşe-Öğretmen Hüseyin Öztürk’ün torunu, SevgiÖztürk Soylu’nun oğlu Orkun Soylu, Avustral-ya’da girdiği üniversite sınavlarında ilk % 10’lukdilim içerisinde yer alarak, Sidney ÜniversitesiEkonomi ve Finans Bölümü’nü kazanmıştır.

Orkun Soylu’yu kutlar, başarılarının devamınıbekleriz.

* Ağın-Tatarağası Mahallesi’nden Gülten-Şa-di Özçelik çifti; gelinleri/oğulları Tuğba-KürşatÖzçelik’in 19 Şubat 2010 tarihinde Adana’dadünyaya gelen ve Dilara adı verilen çocukları ne-deniyle, torun sevgisini ilk kez tattılar.

Özçelik ailelerini kutlar, küçük Dilara’ya sağ-lıklar dileriz.

* Ağın-Şenpınar Mahallesi’nden Ayşe-İbra-him Özben’in oğulları, Nahide Ertaş ile VahideÖzben’in kardeşleri, Derneğimiz üyesi ve Dergi-miz abonelerinden Merkez Bankası Krediler Ge-nel Müdür yardımcısı Aydın Özben, 23 Şubat 2010tarihinde Ankara’da yaşamını yitirmiş ve ertesigünü Vahşen’de toprağa verilmiştir.

Ölene Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına vesevenlerine başsağlığı dileriz.

HABERLER

ağın30 Ocak -- fiubat 22010

Page 31: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

DOĞUMLAR

MAHALLE/KÖYÜ ÇOCUĞUN ADI SOYADI BABA ADI DOĞUM YERİ DOĞ. TARİHİAkpınar Mahallesi İrem Nur DEMİR Ozan Ağın 24.10.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Halit Enes ERSOY Hamza Üsküdar 12.11.2009Dibekli Köyü Ulaş TURKUT Hüseyin Gaziosmanpaşa 05.12.2009Öğrendik Köyü Azra SUCU Soner Altındağ 23.12.2009Dibekli Köyü Kaan SEZER M. Alper Beylikdüzü 31.12.2009Hacıyusuf Mah. Yiğit Emir YAŞAR M. Türker Narlıdere 01.01.2010Şenpınar Mah. Ecrin GÜNDOĞDU Bilal Şehitkâmil 01.01.2010Uzungil Mah. Kayra KOÇER Turgay Elazığ 01.01.2010Akpınar Mahallesi Elif Erva ÖZDİL A. Mesut Denizli 01.01.2010Modanlı Köyü Şahin YILMAZ Necmi Konak 01.01.2010Modanlı Köyü Faruk YILMAZ Necmi Konak 01.01.2010Samançay Köyü Görkem ÖZTÜRK Selim Malatya 02.01.2010Balkayası Köyü Mustafa Yiğit ÖZER Ali Konak 04.01.2010Demirçarık Köyü Muhammed Yiğit BİRCAN Hami Güngören 04.01.2010Tatarağası Mah. Beyza KAYA Şener Elazığ 08.01.2010Pul Köyü Efe KARAKAŞ Taner Sultangazi 08.01.2010Müd. Hüs. Ef. Mah. Rahime Nur AKTAŞ Hüseyin Malatya 08.01.2010Beyelması Köyü Kerem YÜCEL H. Lutfi Elazığ 10.01.2010Bademli Köyü Taha GÜNDÜZ Serhat Edirne 13.01.2010Uzungil Mah. Beray SAYAR Ufuk Çukurova 15.01.2010Demirçarık Köyü Baran UZUNOĞLU R. Serhad Serdivan 16.01.2010Modanlı Köyü A. Emir YILMAZ İlker Bakırköy 16.01.2010Başpınar Mahallesi Z. Asya SELÇUK Özgür Keçiören 18.01.2010Altunayva Köyü Yaren GÜLTEKİN Hasan Şişli 20.01.2010Uzungil Mah. Ece NİKSARLI Güven Elazığ 20.01.2010Bademli Köyü Naz YILMAZ Murat Bağcılar 22.01.2010Şenpınar Mah. Eslam ERBEN Levent Elazığ 23.01.2010Pul Köyü Buğra GÜR Murat Şişli 02.02.2010Pul Köyü Ecrin GÜR Murat Şişli 02.02.2010Demirçarık Köyü Musab METİN Yasin G.Osmanpaşa 02.02.2010Yedibağ Köyü Ece Karin ORHAN Ergün Buca 07.02.2010Öğrendik Köyü Ayşegül MURAT Mustafa Ağın 09.02.2010Saraycık Köyü Fatih DEMİR Hacı Buca 14.02.2010

Dünyaya yeni gelen yavrularımıza yaşam boyu sağlıklar dileriz.

EVLENENLER

MAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI EVLENENİN ADI SOYADI EVLENME YERİ EVL. TARİHİAkpınar Mahallesi Zeynep ÖZDİL İbrahim BUMİN Sincan 31.12.2009Kuzgeçe Mahallesi Harun İKİNCİ Nihal KARACA Ağın 06.01.2010Samançay Köyü Mustafa KÖPRÜLÜ Cansu AKAY Üsküdar 06.01.2010Yenipayam Köyü Zübeyde ÖZCAN Yılmaz SAYDAM Sivrice 07.01.2010Altunayva Köyü Sevim ERDOĞAN Erdi DAYAN Arnavutköy 07.01.2010Müd. Hüs. Ef. Mah. O. Ali ASLAN P. Serap ANLİ Fransa 21.01.2010Müd. Hüs. Ef. Mah. Abdullah AKTAŞ Şule ŞAHİNER Üsküdar 23.01.2010Dibekli Köyü Erdinç YETKİN Pınar HOZATLIOĞLU G. Osmanpaşa 24.01.2010Modanlı Köyü Hafize Feyza AKIN Murat BARAN Kâğıthane 26.01.2010Akpınar Mahallesi İ. Onur YAMAN Çiğdem AÇAN Eskişehir 29.01.2010Şenpınar Mahallesi G. Handan AYDIN Barkın SİNAN Malatya 29.01.2010Akpınar Mahallesi Hüseyin DEMİR Gözde TEPEKESİCİ Karşıyaka 30.01.2010

ağın 31Ocak -- fiubat 22010

Page 32: ocak - subat son - Ankara Ağın Kültür ve Dayanışma ...€¦ · Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin 12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

Yenipayam Köyü A. Ayten GÜLER M. Erkam BAKACAK Yenimahalle 30.01.2010Kaşpınar Köyü Esra FIRAT A. Burak KARAKAYA Elazığ 31.01.2010Samançay Köyü Zeynep TÜRKMEN Ömer ERYAZGAN Akçadağ 02.02.2010Dibekli Köyü Ali Yasin YILMAZ Nermin ŞAHİN Ümraniye 02.02.2010Altunayva Köyü Ayşe AKTAŞ Veysel ŞAHİN Sancaktepe 12.02.2010Saraycık Köyü Neslihan KAYA Hilal HEPGÜLSÜN Ataşehir 21.02.2010

Çiftleri kutlar, yaşam boyu mutluluklar dileriz.

ÖLÜMLER

MAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI DOĞUM TARİHİ ÖLÜM YERİ ÖLÜM TARİHİSaraycık Köyü Nurettin ŞAHİN 20.03.1954 Konak 23.10.2009Şenpınar Mahallesi İbrahim AYDIN 14.07.1915 Ağın 01.01.2010Uzungil Mahallesi Nurhayat PEKER 28.12.1940 Köln 06.01.2010Pul Köyü Ercan YALÇIN 01.12.1948 Malatya 12.01.2010Uzungil Mahallesi Zeynep ŞEN 01.01.1333 Çankaya 16.01.2010Öğrendik Köyü Ali SUCU 02.07.1966 İzmit 17.01.2010Müd. Hüs. Ef. Mah. Ayşe ZİYLAN 03.04.1932 Beyoğlu 19.01.2010Saraycık Köyü Satiye AĞGEDİK 01.02.1927 Keban 20.01.2010Şenpınar Mahallesi Bekir ERTAŞ 18.02.1943 Elazığ 20.01.2010Dibekli Köyü Zeynep ŞAHİN 19.06.1949 Fatih 21.01.2010Altunayva Köyü Hüseyin BOZKURT 04.03.1925 Esenler 27.01.2010Şenpınar Mahallesi Ayşe KORKMAZ 04.09.1934 Malatya 06.02.2010Akpınar Mahallesi Dudu ÖZEL 01.07.1920 Ağın 08.02.2010Pul Köyü Fatma ÇELİK 01.07.1920 Sultangazi 19.02.2010

Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına başsağlığı dileriz

T E Ş E K K Ü RAğın Düşün ve Sanat Dergisi 44 yaşında.

1967 yılı Ocak ayında okurlarına “Merhaba” diyendergimiz, 41 sayı çıktıktan sonra yayınını sona erdirmişti.

1991 yılından itibaren ise düzenli olarak yayımlanmayadevam ediyor.

Dile kolay; yayın hayatında tam 44 yıl ve çıkan 263 sayı...Dergimizi, günümüze kadar maddi/manevi destekleriyle

yaşatan tüm okurlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz.

AĞIN