NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

28
NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun Değişimleri / Bir Uygarlaşma Teorisi İçin Taslak

Transcript of NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

Page 1: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2Toplumun Değişimleri / Bir Uygarlaşma Teorisi İçin Taslak

Page 2: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

Inter Nationes’in (Bonn) katkılarıyla yayımlanmıştır.

Über den Prozeß der Zivilisation II© 1939, 1969, 1976 Norbert EliasBu kitabın ilk baskısı 1939’da Basel’de, Haus zum Falken tarafından Wandlungen der Gesellschaft Entwurf zu einer Theroie der Zivilisation başlığıyla yayımlanmıştır.

İletişim Yayınları 812 • Politika Dizisi 38ISBN-13: 978-975-05-0045-9 • ISBN-13: 978-975-470-785-4 (Tk. No.)© 2002 İletişim Yayıncılık A. Ş.1-6. BASKI 2002-2015, İstanbul7. BASKI 2017, İstanbul

EDİTÖR Tanıl BoraKAPAK Utku LomluKAPAK RESMİ François de Troy’nun

“Av Partisi” adlı tablosuUYGULAMA Hasan DenizDÜZELTİ Serap YeğenDİZİN Seçkin Oktay - Hasan DenizBASKI Ayhan Matbaası · SERTİFİKA NO. 22749

Mahmutbey Mahallesi, Devekaldırımı Caddesi, Gelincik Sokak, No: 6/3Bağcılar, İstanbul Tel: 212.445 32 38 • Faks: 212.445 05 63

CİLT Güven Mücellit · SERTİFİKA NO. 11935

Mahmutbey Mahallesi, Devekaldırımı Caddesi, Gelincik Sokak, Güven İş Merkezi, No: 6, Bağcılar, İstanbul, Tel: 212.445 00 04

İletişim Yayınları · SERTİFİKA NO. 10721

Binbirdirek Meydanı Sokak, İletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbulTel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

Page 3: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

NORBERT ELIAS

UygarlıkSüreci

Sosyo-Oluşumsal ve Psiko-Oluşumsal İncelemeler

CİLT 2Toplumun Değişimleri Bir Uygarlaşma Teorisi

İçin TaslakÜber den Prozeß der Zivilisation

Soziogenetische und psychogenetische Untersuchungen

ZWEITER BANDWandlungen der Gesellschaft

Entwurf zu einer Theorie der Zivilisation

ÇEVİREN Erol Özbek

Page 4: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

NORBERT ELIAS Yahudi bir ailenin tek çocuğu olarak 1897’de Breslau’da doğdu, 1990’da Amsterdam’da öldü. K. Jaspers, E. Husserl ve R. Höningswald’ın öğrencisi oldu. A. Weber ve K. Mannheim ile birlikte çalıştı. 1933’te Almanya’dan ayrılarak İngiltere’ye yerleşti. 1954-1962 yılları arasında Leicester Üniversitesi’nin Sosyoloji Bölümü’nde görev yaptı. 1965’te Almanya’ya döndü. Münster, Konstanz ve Aachen üniversitelerinde dersler verdi. 1984’ten sonra Amsterdam’da yaşamaya başladı. 1939’da İsviçre’de yayımlanan Uygarlık Süreci uzunca bir süre tanınmayan bir yapıt olarak kaldı. 1969 baskısı da pek dikkat çekmedi, ama kitabın 1976’da Almanya’da yapılan ikinci baskısı, Elias’ın sosyolojinin klasikleri arasına katılmasını sağladı. Uygarlık Süreci’nin ilk cildi “Batılı Dünyevi Üst Tabakaların Davranışlarındaki Değişmeler” İletişim Yayınları tarafından 2000 yılında yayımlandı. 1997’de Adorno Ödülü’nü aldı. Yapıtları: Engagement und Dinstanzierung (1983); Über die Zeit (1984, Türkçesi: Zaman Üzerine, çev. Veysel Atayman, Ayrıntı 2000), Studien über die Deutschen (1989), Etablierte und Außenseiter (1990), The Symbol Theory (1991), Mozart Zur Soziologie eines Genies (1991).

Page 5: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

“Uygarlık ... henüz tamamlanmamıştır.”

[Holbach, Système Sociale, 1774]

Page 6: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...
Page 7: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

İÇİNDEKİLER

ÜÇÜNCÜ KISIMBatı Uygarlığının Sosyo-Oluşumu Üzerine ...............................................9

Saray Toplumuna Genel Bakış .................................................................................. 11

Mutlakiyetçiliğin Sosyo-Oluşumuna Kısa Bir Ön Bakış ...................... 19

BİRİNCİ BÖLÜM

Feodalleşmenin Mekanizmaları ............................................................................ 25

1. Giriş .......................................................................................................................................... 25

2. Ortaçağ Egemenlik Aygıtındaki Merkezileştirici ve Ademi Merkezileştirici Kuvvetler .................................................................. 28

3. Kavimler Göçü Sonrasında Nüfus Artışı .......................................................... 47

4. Haçlı Seferleri’nin Sosyo-Oluşumuna İlişkin Birkaç Gözlem .................................................................................................................... 59

5. Toplumun İçeride Genişlemesi: Yeni Organ ve Aygıtların Oluşumu .................................................................... 68

6. Ortaçağ Toplumunun Yapılanışında, İlkçağ’a Kıyasla Yeni Bazı Unsurlar Üzerine ....................................................................................... 78

7. Feodalizmin Sosyo-Oluşumu Üzerine ............................................................... 86

8. Minne Şarkısının ve Kibar Adap Biçimlerinin Sosyo-Oluşumu Üzerine ............................................................................................. 98

Page 8: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

İKİNCİ BÖLÜM

Devletin Sosyo-Oluşumu Üzerine .................................................................... 131

1. Yükselen Kraliyet Hanedanının İlk Durağı: Bir Ülke Çerçevesindeki Rekabet Mücadeleleri ve Tekel Oluşumu ........................................................................................................ 131

2. İngiltere, Fransa ve Almanya’nın Gelişme Süreçlerindeki Bazı Farklar Üzerine Çıkma ................................................. 137

3. Tekel Mekanizması Üzerine .................................................................................. 148

4. Krallık Çerçevesindeki İlk Rekabet Mücadeleleri .................................... 164

5. Merkezkaç Kuvvetlerin Yeniden Güçlenişi: Prenslerin Rekabet Çevresi .................................................................................... 181

6. En Son Serbest Rekabet Mücadeleleri ve Galibin Nihai Tekel Konumu................................................................................. 202

7. Egemenlik Birimi İçindeki Ağırlık Dağılımı. Bunun Merkezi Erk İçin Önemi. “Krallık Mekanizması”nın Oluşumu ................................................................ 217

8. Vergi Tekelinin Sosyo-Oluşumu Üzerine ..................................................... 266

ÖZETUygarlığın Bir Teorisi İçin Taslak ................................................................... 297

1. Kendini Zorlamaya Yönelik Toplumsal Zorlama ..................................... 299

2. Uzak Görüşlülüğe Zorlanmanın ve Kendini Zorlamanın Yaygınlaşması ................................................................. 322

3. Tezatların Azalması, Çeşitlenmelerin Çoğalması .................................... 327

4. Savaşçıların Saraylılaşması .................................................................................... 337

5. Güdülerin Ilımlılaşması. Psikolojikleştirme ve Rasyonelleştirme ......................................................... 352

6. Utanma ve Mahcubiyet ........................................................................................... 376

7. Üst Tabakanın Daha Fazla Bağlanması. Aşağıdan Yukarıya Hareketin Artması .......................................................... 387

8. Genel Bakış ....................................................................................................................... 408

Kaynakça ..................................................................................................................................... 431Dizin .............................................................................................................................................. 449

Page 9: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

Ü Ç Ü N C Ü K I S I M

Batı UygarlığınınSosyo-Oluşumu Üzerine

Page 10: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...
Page 11: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

11

Saray Toplumuna Genel Bakış

1. Soylular, kilise ve prensler arasında egemenlikten ve ülkenin gelirinden pay almak uğruna verilen mücadeleler bütün Orta-çağ boyunca sürer. 12. ve 13. yüzyıllar boyunca, güç çekişme-sindeki bir muhatap olarak bir grup daha ortaya çıkar: ayrıca-lıklı kent sakinleri, yani “burjuvazi”.

Bu sürekli çekişme tablosu ve çekişenler arasındaki güç oranları değişik ülkelerde hayli farklıdır. Mücadelelerin sonu-cu hemen hemen her yerde, yapısı itibariyle aynıdır: sonunda kıtanın bütün büyük ülkelerinde, zaman zaman İngiltere’de de, hükümdarların ya da onların temsilcilerinin elinde, zümrelerin başa çıkamayacağı bir erk toplanır. Çoklar otarşisi, zümrelerin egemenlik payları kademe kademe geriletilir ve tepedeki tek ki-şinin diktatörce ya da “mutlak” egemenliği, ağır ağır, uzun ya da kısa süreliğine kendini kabul ettirir: Fransa, İngiltere ve Ha-bsburg ülkelerinde kralın, Alman ve İtalyan bölgelerinde ise te-ritoryal egemenlerin.

2. Örneğin, Philipp Augustus’tan I. François’ya ve 4. Hen-ry’e kadarki Fransa krallarının iktidarlarını genişletmeleri ya da Brandenburg’da Devlet Prensi (Kurfürst)* Friedrich Wil-

(*) Kralı seçmek üzere oy verme hakkına sahip prens – e.n.

Page 12: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

12

helm’in eyalet zümre meclislerini, Floransa’da Mediciler’in pat-ricileri ve meclisi, İngiltere’de Tudorlar’ın aristokrasiyi ve par-lamentoyu egemen konumdan uzaklaştırması hakkında elimiz-de pek çok anlatım var. Örneklerde hep, çeşitli eylemlerini gör-düğümüz, kişisel zaaf ve yetenekleri sergilenen bireysel aktör-ler söz konusudur. Ve kuşkusuz, tarihi bu boyutta, tek tek bi-reylerin tek tek eylemleri olarak görmenin kendine göre bir ve-rimliliği vardır ve bu muhakkak ki vazgeçilmezdir.

Ama burada, bir dizi büyük prensin tesadüfen ortaya çıkı-şından ve birçok münferit ülke egemeninin ya da kralın çok sayıdaki münferit zümre karşısındaki tesadüfi zaferlerinden başka bir şey söz konusudur. Bir mutlakiyet çağından söz edil-mesi yersiz değildir. Egemenlik biçimindeki değişiklikte dışa-vurumunu bulan şey, bir bütün olarak Batı toplumundaki bir yapı değişikliğidir. Yalnızca tek tek krallar, iktidarlarını artır-mış değildir, sosyal bir kurum olarak kral ya da prens, tüm toplumun tedricen yeniden biçimlenişiyle yeni bir ağırlık, bir iktidar artışı sağlamış ve bu ağırlığı bir talih olarak o kurum-ların hamilinin ya da temsilcilerinin ve hizmetkârlarının elle-rine vermiştir.

Bir yandan, şu ya da bu adamın egemenliği nasıl ele geçirdiği ve kendisinin ya da mirasçılarının kazanılan bu iktidarı “mut-lakiyetçilik” bakımından nasıl artırdığı ya da kaybettiği soru-labilir.

Öte yandan, bir Ortaçağ kurumu olarak kral ya da prensin belirli yüzyıllarda hangi toplumsal değişimler zemininde “mut-lakiyetçilik” ya da “sınırsız hâkimiyet” gibi kavramlarla ifade edilen niteliği kazanıp o iktidar artışını yaşadığı ve hangi top-lum yapısının, insan ilişkilerindeki hangi gelişmenin, onun bu biçimde uzun ya da kısa vadede varlığını korumasını mümkün kılmış olduğu sorulabilir.

Her iki soru şekli yaklaşık olarak aynı malzemeyle iş görür. Yalnız sonuncusu, uygarlaşma sürecinin gerçekleşmekte oldu-ğu tarihsel gerçeklik düzlemine ayak basar.

Kralın ve prensin mevkiinin mutlakiyetçi biçimini edindi-ği yüzyıllarda, sözünü ettiğimiz heyecanların dizginlenmesi ve

Page 13: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

13

mutedillik eğiliminin, yani davranışlardaki “uygarlaşma”nın da hissedilir ölçüde güçlenmesi, tesadüfi bir eşzamanlılık olmanın ötesindedir. Davranışlardaki değişime tanıklık eden yukarıdaki alıntılarda, bu değişimin, üst organı mutlak hükümdar ve da-ha geniş kapsamlı değerlendirildiğinde onun sarayı olan hiye-rarşik toplum düzeniyle ne kadar iç içe geçmiş olduğu yer yer hayli belirgin ifade edilmişti.

3. Hükümdarın konutu, yani saray da, aşağı yukarı “Röne-sans” adını verdiğimiz zamanlarda, ağır ağır tüm Avrupa’ya ya-yılan ve kimi yerde daha erken, kimi yerde daha geç tekrar za-yıflayan bir hareketle, Batı toplumu içerisinde yeni bir görü-nüm ve yeni bir önem kazandı.

Bu dönemdeki hareketlerde saraylar giderek, Batı’nın asıl üs-lup oluşturucu merkezleri haline gelir. Önceki evrede bu işle-vi, toplumsal güç ilişkilerine göre kimi zaman kiliseyle, kimi zaman kentlerle, kimi zaman da büyük vasalların ve şövalye-lerin tüm ülkeye dağılmış haneleriyle paylaşmak ya da zaman zaman tamamen öteki merkezlere devretmek zorunda kalmış-lardı. Bu andan itibaren saraylar işlevlerinin merkezî kudreti-ni ancak Alman topraklarında, özellikle de Protestan yörelerin-de, prensliklerdeki memur zümrelerinin eğitim yeri olan üni-versiteyle paylaşırlar Roma [İmparatorluğu] ülkelerinde ve bel-ki de –burasının daha sınanması gerek– tüm Katolik ülkelerin-de ise, sosyal kontrol mercii ve insan davranışı için model be-lirleyici biçimlendirme organı olarak prens saraylarının önemi, üniversitenin ve bu dönemin tüm diğer sosyal yapılanmaları-nınkini çok çok geride bırakır. Masaccio, Ghiberti, Brunellesc-hi ve Donatello gibi adamların damgasını vurduğu Floransa er-ken Rönesansı daha az, İtalyan yüksek Rönesansı daha fazla, barok, rokoko ve XV. ve XVI. Louis üslupları gayet belirgin ol-mak üzere ve nihayet, sonuncusuna oranla artık daha fazla ge-çiş halindeki, yani sanayi burjuvazisi çizgilerini epeyce taşıyan “Empire”, hep saraylı üsluplardır.

Sarayda oluşan bu toplum, insanların bu entegrasyon biçi-mi için Almanca’da özgül ve yanlış anlamaya yer vermeyecek bir ad yoktur ve bunun nedeni herhalde, Almanya’da neredey-

Page 14: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

14

se hiçbir zaman, Weimar Cumhuriyeti dönemindeki son ve ge-çiş dönemi biçimiyle de, merkezi ve belirleyici bir öneme eriş-memiş olmasıdır. Almanca’daki “gute Gesellschaft” (‘iyi, nezih çevre’) ya da daha basit bir şekilde, “monde” [Fr.: insanlar] an-lamında “Gesellschaft” (‘toplum’/’cemiyet’), tıpkı kendisine te-kabül eden toplumsal oluşum gibi, Fransızca ve İngilizce’deki adlandırmalar kadar berrak bir profile sahip değildir. Fransız-lar, “société polie”den [medenî cemiyet] söz ederler. Ve Fran-sızların “bonne compagnie” ya da “gens de la Cour” [saray adamları], İngilizlerin “society” [cemiyet] kavramları da, en azından aynı doğrultudadır.

4. Ölçüleri belirleyen saray toplumu, bilindiği gibi, Fran-sa’da oluştu. Aynı hitap biçimleri, aynı adabı muaşeret, ay-nı zevk ve aynı dil, Paris’ten, kısa ya da uzun süreliğine Av-rupa’nın tüm diğer saraylarına yayıldı. Bu yaygınlaşma, sa-dece Fransa dönemin en güçlü ülkesi olduğundan gerçekleş-medi; hatta bu biçimlerin oluşumu ancak, Avrupa toplumu-nun baştan aşağı dönüşümü içerisinde her yerde benzer sos-yal formasyonların, aynı toplum tipinin, insanlar arasında tür-deş ilişki tarzlarının ortaya çıkması sayesinde mümkün oldu. Diğer ülkelerin mutlakiyetçi-saray aristokrasisi, dönemin en zengin, en kudretli, en fazla merkezileşmiş ülkesinden, ken-di toplumsal ihtiyaçlarına uygun olanı devraldı: onları seçkin-leştiren, [sınıflarına] mensup olmayanlardan ayırt eden âdet-ler ve dil. Aristokrasi, toplumsal durumdaki benzerlik itibariy-le, kendi ideallerine tekabül eden şeyleri Fransa’da en olgun-laşmış şekliyle gördü: temsil etmekten anlayan ve aynı zaman-da da hitap biçimlerinin nüans çeşitliliğiyle, selamlama tarzıy-la ve sözlü ifade kalıplarının seçimiyle de yukarıya ve aşağıya karşı ilişkilerini kesin tanımlanmış sınırlarla belirlemeyi bilen insanlar, “temayüz etmiş” ve “medeniyet” sahibi insanlar. Ve çeşitli hükümdarlar Fransız etiketini ve Paris seremoni siste-mini benimsemekle, hem itibarlarını ifade etmenin, toplumun hiyerarşisini görünür kılmanın, hem de başta saray aristokra-sisinin kendisine olmak üzere, tüm ötekilere bağımlılıklarını hissettirmenin arzu edilir araçlarını edinmiş oldular.

Page 15: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

15

5. Burada da, çeşitli ülkelerdeki tekil fenomenleri birbirin-den tecrit edilmiş halde görmek ve anlatmak yeterli değil. Ba-tı’nın, göreli olarak tekbiçimli adaba sahip çok sayıdaki sarayı-na, Avrupa toplumunun bütünlüğü içerisinde iletişim halin-de bulunan organlar olarak birlikte baktığımızda, yeni bir tab-lo çıkar ortaya. Ortaçağ’ın sonundan itibaren yavaşça oluşma-ya başlayan, yalnızca ötede bir saray toplumu, beride bir saray toplumu değildir. Bu, tüm Batı’yı kapsayan, merkezi Paris’te, şubeleri tüm diğer saraylarda, uzantıları diğer tüm muhitlerde, özellikle de burjuvazinin üst tabakasında, kısmen de orta taba-kanın geniş kesimlerinde “dünyaya” ve “topluma” dahil olma iddiasındaki bir saray aristokrasisidir.

Bu çok eklemli toplumun üyeleri, tüm Avrupa boyunca ay-nı dili konuşur; önce İtalyanca, sonra Fransızca. Aynı kitapları okur, aynı zevke, aynı terbiyeye sahiptir ve –seviye farklarıyla da olsa– aynı yaşam tarzını sürer. Uzun ya da kısa süreliğine –tüm siyasi ayrılıklara ve birbirleriyle yürüttükleri tüm savaşla-ra rağmen– Paris’teki merkeze ayak uydurmakta geniş ölçüde mutabıktırlar. Ve saraydan saraya toplumsal iletişim, yani sa-raylı-aristokrasi toplumu içerisindeki iletişim, uzun süre bo-yunca, aynı ülkenin saray toplumu ile diğer tabakaları arasın-daki iletişimden çok daha sıkı olmaya devam eder; bu, ortak dillerinde bile ifadesini bulur. Sonra, aşağı yukarı 18. yüzyılın ortalarından itibaren, kimi ülkede biraz daha erken, kimi ül-kede biraz daha geç, ama her durumda orta tabakaların gittik-çe daha güçlü bir şekilde yükselmesiyle, sosyal ve siyasi ağır-lığın saraylardan çeşitli ulusal burjuva toplumlarına kayma-sıyla bağlantılı olarak, değişik ulusların saraylı-aristokrat top-lumları arasındaki temaslar, hiçbir zaman tamamen yok olma-sa bile, ağır ağır gevşer. Fransızca, şiddetli mücadeleler eşliğin-de, üst tabaka içerisinde de yerini burjuva dillerine, ulusal dil-lere bırakır. Fransız devrimiyle birlikte eski, aristokratik top-lum merkezini nihai olarak kaybettiğinden, saray toplumunun kendisi de gittikçe burjuva toplumlarıyla aynı tarzda farklıla-şır. Zümresel-sosyal entegrasyon biçimi karşısında ulusal en-tegrasyon öncelik kazanır.

Page 16: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

16

6. Batı’nın çeşitli ulusal geleneklerinin ortak zemin renginin, derindeki birliğinin içerisinden türediği toplumsal gelenekle-ri ararken, yalnızca Hıristiyan kilisesini, ortak Roma-Latin mi-rasını düşünmek yetmez; Batı toplumunun ulusal farklılaşma-sının gölgesinde bile az çok, farklı farklı diller konuşan alt ve orta tabakalardan ayırt edilebilen, bu büyük ulusal öncesi top-lumsal formasyonun tablosunu göz önüne almak gerekir. Av-rupa toplumundaki dönüşümün Ortaçağ’ın sonundan itibaren az çok tüm tabakalar için gerekli hale getirdiği barışçı ilişkile-rin modelleri bu formasyon içerisinde yaratıldı; savaşçı üst ta-bakasıyla Ortaçağ toplumunun, güvenlikten yoksun, sürek-li tehdit altındaki bir hayatın zorunlu sonuçları olan kaba alış-kanlıkları, vahşi ve dizginsiz âdetleri burada “ılımlılaştırıldı”, “cilalandı” ve “uygarlaştırıldı”. Saray yaşantısının baskısı, pren-sin ya da “büyüklerin” gözüne girme rekabeti, ayrıca genel ola-rak başkalarından ayırt edilme gereği ve görece barışçı araçlar-la, entrikalarla ve diplomasiyle fırsat mücadelesi yürütme ge-reği, fevriliklerin gemlenmesini, bir öz disiplini ya da “self-control”ü zorunlu kıldı. Bu kendine özgü saray akılcılığı, saray insanının 18. yüzyılın muhalif burjuvazisine, özellikle Alman-ya’da, ama İngiltere’de de, mantıklı kişi timsali olarak görün-mesini sağlamıştır.

Ve bugün bile tüm ulusal farklılıkların ötesinde Garbin ortak bir yönü olarak hissedilebilen ve tüm farklara rağmen Garbin tüm halklarına ortak bir damgayı, belirli bir uygarlığın damgası-nı taşımasına katkıda bulunan o buyruk ve yasakların da bir kıs-mı yine burada, bu ulusal öncesi saray-aristokrasisi toplumu içe-risinde biçimlendi ya da en azından hamuru yoğruldu.

Bu mutlakiyetçi-saray toplumunun ağır ağır oluşması ile bir-likte üst tabakanın dürtüler bütçesinin ve davranışlarının da “uygarlaşma” anlamında bir yeniden biçimlenişinin gerçekleş-tiği, bir dizi örnek üzerinde gösterilmişti. Ayrıca, dürtüsel ha-yatın daha fazla zaptedilmesinin ve düzenlenmesinin daha güç-lü bir bağla, sosyal bağla, soyluların merkezi efendiye, krala ya da prense bağımlılığıyla ne kadar ilişkili olduğu da kabaca gö-rünür hale gelmiş bulunuyor.

Page 17: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

17

Bu daha güçlü bağ ve bağımlılık nasıl meydana geldi? Neden, görece bağımsız savaşçı ve şövalyelerden oluşan bir üst tabaka-nın yerine az çok pasifize olmuş bir saraylı üst tabakası geçti? Neden zümresel formasyonların söz hakkı Ortaçağ boyunca ve Yakınçağ başlangıcında adım adım geriletildi ve neden er ya da geç tepedeki bir kişinin diktatörce “mutlak” egemenliği ve bu egemenlikle beraber saray etiketi zorunluluğu, irili ufaklı böl-gelerin bir merkez tarafından pasifize edilmesi, Avrupa’nın tüm ülkelerinde kendini kabul ettirdi? Mutlakiyetçiliğin sosyo-olu-şumu gerçekten de uygarlaşmanın genel sürecinde kilit bir ko-numa sahiptir: Devlet kuruluşları sürecini ve bu sürecin içeri-sinde ilerleyen, ilk olarak da mutlakiyetçi egemenlik biçiminde özellikle belirgin bir ifadesini bulan toplumun merkezileşmesi olgusunu incelemeden, davranışın uygarlaşmasını ve insan bi-lincinin ve dürtülerinin idaresinde buna karşılık düşen dönü-şümü anlayamayız.

Page 18: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...
Page 19: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

19

Mutlakiyetçiliğin Sosyo-OluşumunaKısa Bir Ön Bakış

1. İlk başta, Ortaçağ sonlarında bir egemenlik bölgesinin mer-kezi erkine giderek artan fırsatlar sunan en önemli mekaniz-malardan bir ikisinin, birkaç kelimeyle anlatılması gerekiyor. Bu mekanizmalar, Batı’nın tüm büyük ülkelerinde büyük ölçü-de aynıdır. Özellikle berrak ve belirgin bir biçimlenişle, Fransız krallığının gelişiminde kendilerini gösterirler.

Para ekonomisi sektörünün, Ortaçağ’da belirli bir bölgede doğal ekonomi zararına giderek büyümesinin, bir yandan sa-vaşçı soyluların büyük kısmı için, öte yandan bu bölgenin kralı ya da prensi için hayli değişik sonuçları oldu. Bir bölgede dola-şıma daha fazla para girdikçe, fiyatlar aynı ölçüde yükseldi. Ka-zançları aynı ölçüde artmayan tüm tabakalar, sabit gelirli tüm insanlar, özellikle de mülklerinden sabit rantlar tahsil eden fe-odal beyler, bundan zarara uğradılar.

Gelirleri yeni kazanç fırsatlarına uygun bir şekilde büyüyen toplumsal mevkiler ise fayda sağladılar. Buna, burjuvazinin be-lirli grupları dahildi; özellikle de kral, yani merkezi egemen da-hildi; çünkü o da vergi aygıtı üzerinden, büyüyen zenginlikten pay alıyordu; egemenlik bölgesindeki tüm kazançların bir bö-lümünü kendine çekebiliyordu ve bunun sonucunda, para do-laşımının artmasıyla gelirleri olağanüstü çoğaldı.

Page 20: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

20

Bundan çıkarı olanlar tarafından her zamanki gibi ancak za-manla hatta sonradan bilinçli bir şekilde benimsenen ve mer-kezî erk tarafından görece geç bir aşamada iç politikanın pren-sibi haline getirilen bu mekanizma ile öncelikle, az ya da çok otomatik bir şekilde, gittikçe daha büyük bir gelir merkezi ege-menlerin emrine girdi. Bu, krallık ya da prenslik kurumunun zaman içerisinde mutlakiyet ya da sınırsız egemenlik niteliğini kazandığı zeminin önkoşullarından biridir.

2. Merkezîlik işlevinin kontrol ettiği malî fırsatlarla orantı-lı olarak, elindeki askeri fırsatlar da büyüdü. Bütün bir ülke-nin vergilerini elinde bulunduran kişi, herhangi bir başkasın-dan daha fazla sayıda savaşçı kiralayabilecek durumdaydı; ay-nı zamanda, feodal serfin tımar sisteminden dolayı sunmak-la yükümlü olduğu savaş hizmetlerinden de görece bağımsız-laşıyordu.

Bu da, tüm diğerleri gibi çok erken başlayan ve somut ku-rumların oluşumuna ancak zaman içerisinde varan bir süreçtir. Fatih William İngiltere seferine çıktığında bile, ordusunun sa-dece bir kısmı serflerden oluşur, geri kalanı maaşlı şövalyeler-dir. O zamandan, merkezi egemenler tarafından sürekli ordu-ların kurulmasına kadar yüzyıllar geçti. Sürekli orduların ku-rulmasının önkoşulu, vergi bolluğundaki artışın yanı sıra, bir insan arzı fazlasıydı; yani günümüzde “işsizlik” biçimiyle bi-linen, belirli bir toplumdaki insan sayısı ile “iş” bolluğu ara-sındaki orantısızlık. Bu türden insan fazlası arzeden bölgeler, örn. İsviçre ve Almanya’nın bazı bölümleri, parasını ödeyebile-cek herkese paralı asker sağlıyordu. Büyük Friedrich’in reklam taktiği, kendi topraklarında askeri amaçları için ihtiyaç duydu-ğundan daha az sayıda boşta insan bulunduğu zaman bir hü-kümdarın başvurabileceği çarenin epey geç bir örneğidir. Her durumda, malî üstünlükle el ele giden askeri üstünlük, bir ege-menlik bölgesinin merkezi erkinin “sınırsızlık” niteliğini ka-zanmasının ikinci, belirleyici önkoşuluydu.

Savaş tekniğinin dönüşümü bu gelişme sürecini izledi ve onu daha da güçlendirdi. Ateşli silahların yavaş yavaş gelişme-si sonucunda, soylu olmayan yaya savaşçı kitlesi, at üstünde sa-

Page 21: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

21

vaşan sayıca sınırlı soylular karşısında savaş değeri bakımından üstün hale geldi. Bu da, merkezi erkten yana etki etti.

Örneğin Capet hanedanı döneminin Fransası’nda eşit kud-retliler arasındaki bir bölge egemeninden yüksek olmayan, hat-ta zaman zaman diğer bölge egemenlerinden daha az erk sahi-bi olan kral, gelirlerin artmasıyla ülkenin diğer tüm askeri güç-leri karşısında askeri üstünlük fırsatını da elde etti. Şurada ve-ya burada kraliyet tacını ve böylelikle bu fırsatlara erişim imkâ-nını fetheden soylu hanedanın hangisi olduğu, bir dizi etkene ve bu arada tabii ki bireylerin kişisel yeteneklerine, sıklıkla te-sadüflere de bağlıdır; giderek krallık mevkiinin bir parçası ol-maya başlayan malî ve askeri fırsatların büyümesi ise, bireyle-rin iradesinden ya da yeteneğinden bağımsızdı; toplumsal sü-reçlerin kendisini gözlemlediğinizde her yerde karşılaştığınız katı bir yasallığa uygun düşüyordu.

Ve merkez mevkiinin fırsatlarındaki bu artış, büyük ya da küçük bir egemenlik bölgesinin bir merkezden hareketle pasi-fize edilmesinin de önkoşuluydu.

3. Güçlü bir merkezi erk lehine etki eden iki gelişme dizisi her bakımdan eski Ortaçağ savaşçı zümresinin aleyhine işledi. Bunların büyüyen para ekonomisi ilişkileri sektörüyle dolaysız bağlantısı yoktu. Ortaya çıkan yeni gelir fırsatlarından hemen hemen hiç dolaysız yarar sağlayamadılar. Yalnızca değersizleş-meyi, fiyatların artışını hissettiler.

Yapılan bir hesaba göre, 1200 yılındaki 22.000 franklık bir servetin değeri 1300 yılında 16.000 frank, 1400 yılında 7500 frank, 1500 yılında 6500 franktı. 16. yüzyılda bu hareket hız-landı; aynı meblağın değeri 2500 franga düştü. Ve bu yüzyılda Fransa için gözlemlenen gelişme, benzer bir çapta tüm Avrupa için geçerlidir.1

Çok öncesinde, Ortaçağ’da uç veren bir hareket, 16. yüz-yılda olağanüstü bir ivme kazandı. Sadece I. François’nın ikti-dar döneminden 1610 yılına kadar, Fransız frangı aşağı yuka-rı 100:19,67 oranında değer kaybetti. Bu gelişim eğrisinin top-

1 James Westfall Thompson, Economic and Social History of Europe in the later Middle Ages (1300-1530), New York ve Londra 1931, s. 506/7.

Page 22: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

22

lumun yeniden yapılanması açısından önemi, birkaç kelimey-le söylenemeyecek kadar fazlaydı. Para dolaşımı büyür ve tica-ret faaliyeti gelişir, burjuva tabakaları ve merkezi erkin gelirle-ri yükselirken, diğer tüm soyluların gelirleri düşüyordu. Şöval-yelerin bir kısmı yoksul hayatına mahkûm oldu, bir kısmı ba-rışçı yoldan artık erişemediği zenginliği, soygun ve gasp yo-luyla elde etti, pek çoğu da mümkün olduğu sürece, mülkleri-ni yavaş yavaş satarak ayakta kalmaya çalıştı; nihayet, soylula-rın epey bir bölümü de, koşulların zorlamasıyla ve yeni fırsat-ların cezbetmesiyle, para ödeyebilecek durumdaki kralların ya da prenslerin hizmetine girdi. Para dolaşımının ve ticaret ağı-nın büyümesine eklemlenemeyen savaşçı zümrenin ekonomik bakımdan bulabildiği fırsatlar bunlardı.

4. Savaş tekniğindeki gelişmenin nasıl aleyhlerine işlediğini zaten belirtmiştik: Piyadeler, hor görülen ayak takımı, savaşta süvarilerden daha önemli hale geldi. Bununla sadece Ortaçağ savaşçı zümresinin savaş üstünlüğü değil, aynı zamanda silah tekeli de kırılmıştı. Yalnızca asillerin, soyluların savaşçı oldu-ğu ya da tersinden ifade edersek, tüm savaşçıların asil ve soy-lu olduğu durum değişmeye, soylunun en iyi ihtimalle, maaşı ödenmesi gereken bir pleb birliğinin subayı olduğu bir duruma dönüşmeye başladı. Silahlara ve savaş erkine hükmetme tekeli tüm soylu zümresinin elinden çıkarak, üyelerinden bir tanesi-nin, tüm bölgenin vergi gelirini alması sayesinde bölgedeki en büyük birliğe parası yeten prensin ya da kralın eline geçti. Böy-lelikle soyluların büyük çoğunluğu görece özgür savaşçı ve şö-valyeler olmaktan çıkıp merkezi egemenin hizmetindeki maaş-lı savaşçılar ya da subaylar haline geldi.

Bunlar, bu dönüşümün en önemli yapısal çizgilerinden bir-kaçıdır.

5. Onlara bir tane daha eklendi. Para ekonomisi sektörünün büyümesiyle soylular toplum içinde erk kaybederken, burju-va tabakaları erk kazandı. Ama genelde, her iki zümre de, öte-kinin üzerinde uzun vadeli üstünlük kazanacak kadar güçlü görünmüyordu. Gerilimler sürekli varoldu ve bunlar her yer-de zaman zaman çarpışmalarla patlak verdi. Mücadele cephe-

Page 23: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

23

leri hayli farklı ve karmaşıktı. Yer yer belirli soylu tabakalarıy-la burjuvazinin bazı tabakaları arasında ittifaklar oldu; geçiş bi-çimleri hatta iki zümrenin kısmi grupları arasında kaynaşma-lar da oldu. Ama ne olursa olsun, merkezi kurumun iktidarının çokluğu ve sınırsızlığı, soylular ile burjuvazi arasındaki bu ge-rilimin varolmasına ve varlığını sürdürmesine bağımlıydı. Mut-lakiyetçi krallığın ya da prensliğin yapısal önkoşulları arasında, iki zümreden hiçbirinin ve bunların içerisinde de hiçbir gru-bun üstünlüğü ele geçirmemesi vardı. Mutlakiyetçi merkezi er-kin temsilcileri bu nedenle sürekli olarak, egemenlik bölgeleri içerisindeki zümreler ve gruplar arasındaki bu kararsız denge-nin sürdürülmesini gözetmek zorundaydılar. Bu dengenin kay-bolduğu, bir grup ya da tabakanın fazla güçlendiği ya da soy-lu gruplarının ve burjuva üst gruplarının, geçici olarak bile ol-sa, ittifak kurduğu yerlerde, merkezi erkin sınırsızlığı son de-rece büyük tehdit altındaydı ya da –İngiltere’de olduğu gibi– çökmeye mahkûmdu. Buna uygun bir şekilde, bir dizi hüküm-dar içerisinden birinin, taraflardan birini, örneğin soylular gö-züne fazla güçlü ve bu nedenle tehlikeli göründüğü için burju-vaziyi koruduğunu ve teşvik ettiğini, bir sonrakinin ise soylular fazla zayıfladığı ya da burjuvazi fazla güçlendiği ve itaatsizleş-tiği için daha fazla soylulardan yana davrandığını görürüz, an-cak dengenin öteki ucu asla tamamen ihmal edilmez. Mutlaki-yetçi merkezi egemenler, bunun tamamıyla bilincinde olsunlar olmasınlar, kendi yaratmış olmadıkları bu toplumsal düzene-ğin üzerinde oynamak zorundaydılar oyunu. Sosyal varoluşları bu düzeneğin varlığına ve işlerliğine bağımlıydı. Onlar da, “içe-risinde sahne aldıkları” sosyal yasaya tâbiydiler. Bu yasallık, bu toplum yapısı, er ya da geç türlü türlü biçimleriyle, Batı’nın he-men hemen tüm ülkelerinde oluştu. Ama gözlemciye tam pro-filini ancak, nasıl oluştuğu somut bir örnek üzerinde görüldü-ğünde sergiler. Bu sürecin belirli bir andan itibaren en düz çiz-gi halinde gerçekleştiği ülkenin, Fransa’nın gelişimi, burada ör-nek olarak ele alınacaktır.

Page 24: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...
Page 25: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

25

BİRİNCİ BÖLÜMFeodalleşmenin Mekanizmaları

1. Giriş

1. Fransa, İngiltere ve Alman İmparatorluğu’nun 17. yüzyıl-daki merkezi erklerinin gücü ölçülse, İngiltere kralına, hele Alman İmparatorluğu’nun imparatoruna kıyasla Fransa kralı özellikle güçlü görünür. Ama bu konumlanış, çok uzun bir ge-lişimin sonucudur.

Karolenj döneminin sonunda, Capet döneminin başlangı-cında, karşılıklı konumlar bunun tam tersidir. O sırada Alman imparatorlarının merkezi erki, Fransız krallarınınkine kıyasla güçlüdür. İngiltere’nin ise Normanlar tarafından birleştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi henüz gerçekleşmiş değildir.

Alman İmparatorluğu’nda merkezi erkin kudreti o zaman-dan itibaren –yenilgilerle– sürekli erozyona uğrar.

İngiltere’de, Normanlar döneminden beri, kral erkinin güçlü olduğu dönemler ile zümre ya da parlamento erkinin güçlü ol-duğu dönemler birbirini izler.

Fransa’da 12. yüzyılın başından itibaren kral erki –bazı ye-nilgilere rağmen– büyük ölçüde istikrarlı biçimde Capet hane-danından Valois hanedanına ve Bourbonlar’a kesintisiz bir çiz-gi uzanır.

Page 26: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

26

Bu farklılıkları en başından itibaren zorunlu nedenlere da-yandırmayı haklı gösterecek hiçbir neden yok. Üç ülkenin çe-şitli bölgelerinin ulusal birlikler halinde bütünleşmeleri çok ya-vaş gerçekleşir. Sonradan “Fransa”, “Almanya”, “İtalya” ve “İn-giltere” haline gelecek olan bölgelerin entegrasyonunun, iç içe geçme derecelerinin henüz çok düşük düzeyde olduğu süre-ce, bunların iç tutunumları, sosyal organizma olarak öz ağır-lıkları, tarihsel güçler arasındaki oyunda henüz fazla bir ağırlık oluşturmaz. Ve bu evrede bu ulusların tarihindeki büyük geliş-me eğrileri de, “İngiltere”, “Almanya” ya da “Fransa”nın belir-li bir yapıya sahip sosyal örgüler olarak bir öz ağırlığa ve kendi işleyiş yasalarına kavuştukları daha sonraki zamanla kıyas ka-bul etmez ölçüde bireylerin talih ve talihsizliğinden, kişisel ye-teneklerden, sempati ve antipatilerden ya da “tesadüflerden” etkilenirler. İlk önceleri tarihsel çizgiler, henüz, daha sonra-ki bütünden bakıldığında zorunluluk içermeyen etkenler tara-fından hayli güçlü bir şekilde belirlenirler.1 Sonra zamanla, bü-yükçe yörelerin ve insan kitlelerinin artan ölçüde iç içe geçme-siyle yavaş yavaş, tek tek kudretli olanların hatta tek tek grup-ların çıkarlarına sınırlar koyan ya da yeni fırsatlar sunan bazı yasalar belirmeye başlar. Ve bu sosyal birimlerin gelişim yasası ancak ondan sonra tüm tesadüflere karşı koyar hale gelir ya da en azından onlara damgasını vurur.

1 Bunun bir örneği, Karolenj hanedan mülkünün, des fiscus’un konumundan dolayı ortaya çıkan sonuçlardır. Bu sonuçlar belki de, aşağıdaki alıntıda gö-ründüğü kadar büyük değildi; ama Karolenj hanedan mülkünün konumunun, ulusal sınırların ortaya çıkışında bir etken olarak rol oynadığı kesindir:

“Karolenj devlet mülkünün genişliği... mülkü, imparatorluğun içerisinde tutulduğu engin bir ağ haline getiriyordu. Mülkün bölüştürülmesi ve dağı-tılması, Frank İmparatorluğu’nun tasfiyesinde, toprak sahibi soyluların yerel siyasi hırslarından daha önemli bir faktördü.... Mülkün kalbinin Orta Avru-pa’da bulunması, tarihsel bir olgu olarak, dokuzuncu yüzyıldaki bölünmele-ri açıklar. Bu konumları, bu yöreleri ulusların savaş meydanı olmalarından çok daha önce kralların savaş meydanı haline getirdi...

Müstakbel Fransa ve müstakbel Almanya arasındaki sınır, mülkün en bü-yük parçası ikisinin arasında kaldığı için, dokuzuncu yüzyılda çizildi.”

James Westfall Thompson, Economic and Social History of the Middle Ages (300-1300) New York, Londra 1928, s. 241/42. Ayrıca bkz. aynı yazar: The Dissolution of the Carolingian Fisc, Berkeley, University of California Press, 1935.

Page 27: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

27

2. Özellikle Francien dükalığının,* “Isle de France”ın bir ulusun billurlaşma noktası haline gelmesini daha en başından bir zorunluluk olarak görmenin hiçbir haklılığı yok. Kültü-rel ve siyasi olarak da, Güney Fransa bölgeleri Kuzey İspanya ve sınırdaş İtalyan yöreleriyle, Paris etrafındaki yörelere oranla daha güçlü bağlara sahiplerdi. “Provencial”, langue d’oc’un es-ki, daha fazla kelto-roman bölgeleri ile langue d’oïl ülkeleri, ya-ni Frank damgasını daha fazla taşıyan bölgeler ve özellikle de Loire Irmağı’nın kuzeyindeki bölgeler ve ayrıca Poitou, Berry, Bourgogne, Saintonge ve Franche-Comté arasındaki fark, her zaman büyük olagelmiştir.2

Verdun Antlaşması’nın (843) ve daha sonra Meerssen Ant-laşması’nın (870) Batı Frank İmparatorluğu için doğuda sapta-mış olduğu sınır çizgileri de, zamanla “Fransa” ve “Almanya” ya da “İtalya” olarak ortaya çıkan oluşumlar arasındaki sınır-dan çok daha farklı bir görünüme sahipti.

Verdun Antlaşması’nın Batı Frank İmparatorluğu’nun doğu sınırı olarak belirlediği çizgi, güneyde bugünkü Lyon körfezin-den başlayarak Rhone’un batı kıyısı boyunca yaklaşık kuzey-güney doğrultusunda uzanıyor ve Gent yöresine kadar varıyor-du. Loren [Lothringen/Lorraine] ve Burgund –Saone’nin batı-sındaki herseklik hariç–, dolayısıyla Arles, Lyon, Trier ve Metz de, böylelikle Batı Frank İmparatorluğu’nun sınırlarının dışın-da kalıyordu, buna karşılık güneyde Barselona kontluğu da bu sınırların içindeydi.3

Meerssen anlaşması güneyde Rhone’u, doğrudan doğruya, Batı ve Doğu Frank imparatorlukları arasındaki sınır ırmağı ha-line getirdi; sınır ondan sonra Isère boyunca ilerliyor, biraz da-ha kuzeyde de Mosel’i izliyordu. Trier ve Metz böylelikle sınır

(*) Metinde kullanılan Herzogtum/herseklik karşılığında okura kolaylık olması için Fransa ve İngiltere için dükalık terimini kullandım, ancak her ikisi aynı terimdir – ç.n.

2 A. Luchaire, Les premiers Capétiens, Paris 1901, s. 180.3 Ch. Petit-Dutaillis, La Monarchie féodale en France et en Angleterre, Paris 1933,

s. 8 ve sonraki harita. Batı Frank İmparatorluğu’nun doğu sınırları ve sınırın değişmesi konusunda ayrıntılar için bkz. Fritz Kern, Die Anfänge der französis-chen Ausdehnungspolitik, Tübingen 1910, s. 16.

Page 28: NORBERT ELIAS • Uygarlık Süreci • CİLT 2 Toplumun ...

28

kentleri oldu, aynı şekilde anlaşmaya adını veren daha kuzey-deki Meerssen de öyle. Ve sınır çizgisi nihayet Ren ağzının ku-zeyinde, Güney Friesland yöresinde sona eriyordu.

Ama bu tür sınırlarla birbirinden ayrılan, ne devletler, ne halk-lar ne de uluslardı; bu terimlerden herhangi bir şekilde birlik içinde, bir bütün oluşturan ve istikrarlı, sosyal oluşumları anlı-yorsak şayet. Bunlar olsa olsa, oluşum halindeki devletler, halk-lar, uluslardı. Bu evrede tüm büyük egemenlik bölgelerinde ilk göze çarpan, bütünlüklerinin sağlam olmayışı, merkezkaç kuv-vetlerin, dağılmaya yönelten kuvvetlerin güçlülüğüdür.

Bu merkezkaç kuvvetler hangi türdendir? Bu egemenlik for-masyonlarının yapısı içerisinde, bu tür kuvvetlerin böylesi güçlü olmasını sağlayan özellik nedir? Ve toplum yapısında-ki hangi değişiklik nihayet 15., 16. ya da 17. yüzyıldan itiba-ren merkezi erklere tüm merkezkaç kuvvetleri karşısında üs-tünlük ve böylelikle egemenlik bölgelerine daha fazla istikrar kazandırır?

2. Ortaçağ Egemenlik Aygıtındaki Merkezileştiricive Ademi Merkezileştirici Kuvvetler

3. Şarlman’ın [“Büyük Karl”] dev imparatorluğu fetih yoluy-la bir araya getirilmişti. Seleflerinin ve özellikle de bizzat Şarl-man’ın elbette tek değil ama en temel işlevi, muzaffer, fethedici ve koruyucu önderliğiydi. Bu işlev onun kraliyet erkinin, itiba-rının, toplumsal gücünün temelini oluşturuyordu.

Şarlman askerî önder olarak, fethedilmiş ve korunan ülke üzerinde tasarrufta bulunuyordu. Muzaffer prens olarak, ken-disine itaat eden savaşçıları toprakla ödüllendiriyordu. Ve bu otorite sayesinde, ülkeye dağılmış olarak kendi mülklerinde otursalar bile, onları bir arada tutabiliyordu.

İmparator ve kral tüm ülkeyi tek başına denetleyemezdi; onun yerine işleri yoluna koymak, vergilerin toplanması, talep edilen hizmetlerin sunulmasını sağlamak ve direnişi cezalandır-mak üzere güvendiklerini ve hizmetkârlarını ülkeye gönderi-yordu. Onların hizmetlerini parayla ödemiyordu; bu evrede bu