Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

113
Neoklasik Neoklasik İktisat İktisat & & Post Otistik Post Otistik İktisat İktisat Tartışmaları Tartışmaları”

description

Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Transcript of Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Page 1: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

“ Neoklasik İktisat Neoklasik İktisat & &

Post Otistik İktisatPost Otistik İktisat TartışmalarıTartışmaları”

FURKAN EVRANOS

Page 2: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

İÇİNDEKİLER

Sayfa No.

GİRİŞ .................................................................................................... 3

1. NEOKLASİK İKTİSAT TEORİSİ ............................................... 4

1.1 Neo-klasik İktisat Teorisinin Temel Özellikleri .................................... 51.2 Neo-Klasik İktisatçılar ............................................................................ 61.3 Neo-Klasik İktisatın Varsayımları .......................................................... 15

1.3.1 Tam Rekabet ............................................................................ 151.3.2 Fiyat Mekanizması .................................................................. 151.3.3 Eksiksiz Bilgi ........................................................................... 171.3.4 Bölüşüm Teorisi ....................................................................... 181.3.5 Üretim Teorisi .......................................................................... 191.3.6 Zaman Teorisi ........................................................................... 21

1.4 Teorinin Aktörleri ................................................................................... 211.4.1 Firmalar..................................................................................... 221.4.2 Teknoloji .................................................................................. 221.4.3 Girişimci ................................................................................... 23

1.5 Neo-Klasik İktisat ve Matematik ............................................................ 23

2. OTİSTİK BİLİM ........................................................................................... 32

2.1 Otistik Bilimin Teşhisi ............................................................................. 322.2 Otistik Bilimin Özellikleri ....................................................................... 35

3. POST OTİSTİK İKTİSAT ........................................................................ 37

3.1 Post Otistik İktisat Hareketinin Gelişimi ................................................ 373.2 Otizmin İktisadi Boyutu ......................................................................... 403.3 Neo-Klasik İktisat Teorisine Yönelik Eleştiriler .................................... 46

3.3.1 Matematiğin Kullanım Biçimi .................................................. 473.3.2 İçerik Bakımından .................................................................... 483.3.3 Neo-Klasik Öğretinin Tek Boyutluluğu ................................... 493.3.4 Analitik Düşünce Sistematiğinin Eksikliği .............................. 51

4. SONUÇ .............................................................................................................. 53

2

Page 3: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

5. EKLER .............................................................................................................. 56

6. KAYNAKÇA ................................................................................................... 63

GİRİŞ

Sosyal bilimlerin, doğal bilimler kadar kesin neden sonuç ilişkisine dayanmaması iktisat

alanında çok farklı yöntemlerin tartışılmasına fırsat verirken, analiz edilen konunun, insan

ilişkilerinin ve de dünyanın sürekli değişime uğraması tartışılan yöntemlerin de sürekli olarak

değişim içinde olması sonucunu doğurmuştur. Ekonomi alanında bütün sosyal bilimlerde

olduğu gibi, sistem tartışmalarının ön plana çıkmasına izin verilmesi, iktisadın yöntem

tartışmalarında çeşitli düşünce sistemlerinin de etkili olmasına yol açmıştır.

Mevcut iktisat sisteminin; toplumun beklentilerini, özlemlerini, arzularını, gereksinimlerini

karşılamakta yetersiz kaldığı dönemlerde yöntem ve sistem tartışmaları yoğunlaşmaktadır.

Tartışma ve sorgulamanın başlaması, yeni bir iktisadi akımının gelişmekte olduğunun

belirtisidir. Son yıllarda egemen iktisat görüşüne yönelik eleştirilerin ve sorgulamanın artmış

olması da bu bağlamda bir tesadüf değildir. Mevcut iktisat teorisi, günümüz dünyasının

ekonomik ilişkilerinin iyi yorumlanmasını sağlayamamakla, hayali ve gerçekleşmesi mümkün

olmayan öngörüler ile toplumların aldatılmasıyla eleştirilmektedir. Eleştiri ve sorgulamanın

yoğunluğunun artması alternatif iktisat arayışlarını da akıllara getirmektedir.

Çalışmamda mevcut iktisat teorisi “Neoklasik İktisat” tüm yönleriyle anlatılmakta, eleştiriye

tabi olan varsayım ve öngörüleri analiz edilmekte ve alternatif olarak öne çıkan Post Otistik

İktisat hareketi ve savundukları ile Neoklasiklere yönelttikleri eleştirileriyle ele

alınmaktadırlar. Mutlak doğrunun her koşula göre değişeceği ilkesiyle, her iki iktisadi

görüşün temel nitelikleri anlatılmakta ve alternatif görüşün “olmalı” şeklindeki yaklaşımları

mevcut kuramın ortaya koyduklarıyla karşılaştırılmaktadır.

Birinci bölümde Neoklasik İktisat’ın temel prensip ve öngörülerine değinilmiş, ikinci

bölümde eleştirilerin odaklandığı tepkisizleşme, ilgisiz kalma yönü vurgulanarak otizme atıfta

3

Page 4: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

bulunulmuş, üçüncü bölümde ise mevcut yerine önerilen alternatif iktisat teori ve öğretisinin

neler getirdiğine ve savunduğuna dair tespitler de bulunulmuştur. Sonuç bölümünde ise tüm

bu tartışmalar doğrultusunda yaratılmaya çalışılan yeni bir iktisadın nasıl olması gerektiği

sorgulanacaktır.

1. NEOKLASİK İKTİSAT TEORİSİ

Neoklasik iktisat dünyasında analitik dikkat, bir ekonominin kaynaklarının piyasa sistemi

tarafından tahsisi sürecine yöneltildi. Bu tema, Klasik ve Marxgil geleneklerde bütünüyle

gayrı mevcut olmamasına karşın, bu kuramsal sistemlerin uzun dönem dinamik değişimi ve

gelirin toplumun farklı sınıfları arasındaki bölüşümünün iç ilişkilerine gösterdikleri büyük

önemden dolayı gölgede kalmıştı. Neoklasik kuramcılar tarafından geliştirilen iktisadi analiz

yaklaşımı, analitik önceliklerin daha önceki sıralamasını tersine çevirdi. Bu kuramcıların

kuramsal yapılarında titiz bir şekilde sınırlanmış zaman aralıkları içerisindeki piyasa işleyişi

örgütleyici düşünce ilkesini temin etmekteydi. Aynı zamanda, uzun dönemli gelişmeyle ilgili

büyük temalar geri plana itiliyordu. Neoklasiklerin iktisadi düşünceye verdiği yeni yön, Batılı

toplumların iktisadi koşullarındaki değişiklerle irtibatlıydı. İleri Viktorya çağının insanları,

klasik geleneğin çözmeye alışmış olduğu sorunları bir tarafa bırakmanın yerinde bir şey

olduğunu ortaya koyan pek çok olaya tanık olmaktaydı. Batı ekonomileri, Klasik ve Marxgil

geleneklerin tahmin ettikleri engellerle karşılaşmaksızın benzersiz bir refah elde etmişti.

Önemsiz olmamakla beraber, sürmekte olan iktisadi genişleme, kendi başının çaresine

bakmaya muktedir gözüküyordu. Dahası, reel ücretlerde meydana gelen gözlenebilir artışlar,

Marx’ın ve klasik öncülerin, büyümenin işçi sınıfının koşullarında gerçekleştireceğini

muhtemel etkilere dair ileri sürdükleri felaket kehanetlerinin boş olduklarını göstermekteydi.

Neoklasik okul iktisatçılarına göre incelemeyi hak eden mesele, piyasa sisteminin işleyişi ve

bir tahsis edici olarak üstlendiği roldür. 1

Neoklasiklerin görüşleri iktisat literatüründe “Piyasa Ekonomisinin Başarısızlığı” olarak da

bilinmektedir. Klasik iktisat’a önemli katkı olarak kabul edilen Neoklasik İktisat, piyasa

ekonomisinin tek başına optimumu sağlamaktan uzak olduğunu bu nedenle kamu

1 William J. Barber , İktisadi Düşünce Tarihi , Çev. İhsan Durdu , İkinici Basım , İstanbul: Şule Yayınları 1997 , s.219-220.

4

Page 5: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

ekonomisine gerek olduğunu savunmaktadır. Neoklasiklere göre piyasa ekonomisini

başarısızlığa uğratan başlıca faktörler; dışsal ekonomiler, içsel ekonomiler, marjinal maliyetin

sıfır olduğu üretim faaliyetleri, tam rekabetin gerçekleştirilememesi ve kamusal malların

üretilme zorunluluğudur.2

Neoklasik okul, marjinalci ekonomi anlayışında birleşen iktisatçıları toplayan okuldur. Klasik

temele dayanan çeşitli iktisat okullarını kapsar ve bunları marjinalcilik anlayışında birleştirir.

Klasikler nesnel bir ekonomi anlayışını sürdürmüş olmalarıdır. Ortak amaçları; değerin insan

emeğinden doğduğunu yadsımaktır.3

Neoklasik iktisat teorisinin en belirgin konuları; azalan verimler kanunu, azalan marjinal ürün

kanunu, rekabetçi bir piyasa varken arz ve talebin dengeye geleceği varsayımı, genel denge,

para, tam istihdam, tam rekabet (sapmalar olabilir), görünmez el kavramıdır. Klasik iktisadi

düşünceye göre bir malın değerini emek belirlerken, neoklasik iktisatta bir malın değerini onu

üretene sağladığı kar yada tüketiciye sağladığı fayda belirler. Neoklasik teoride kişilerin

rasyonel olduğu kabul edilmekte ve bu rasyonellik Pareto Optimumu ve Marjinallik

kavramlarıyla açıklanmıştır. Ekonominin dengede olduğu varsayımları ise Walras’ın genel

denge analizi ile açıklanmıştır.

1.1 Neoklasik İktisat Teorisinin Temel Varsayımları

Neoklasikler ;

Aksak rekabetin olumsuz sonuçlarının kaldırılmasını savunur.

Pozitif dışsallığın bulunduğu alanlardaki faaliyetlerin devletçe desteklenmesini,

negatif dışsallığın bulunduğu faaliyetlerin de ya bizzat devletçe yapılmasını ya da bu

faaliyeteri yapan özel birimlerin düzenleyici vergiler gibi kurallara tabi tutulmalarını

savunurlar.

2 Coşkun Can Aktan , Politik İktisat , İzmir: Anadolu Matbaası , 2000 http://www.canaktan.org/ekonomi/iktisat-okullari/okullar/neo-klasik-iktisat.htm (Erişim: 09/11/2002) , (s 1 veya par.1) 3 Orhan Hançerlioğlu , Ekonomi Sözlüğü , 8. Basım , İstanbul: Remzi Kitabevi , 1999 , s.486.

5

Page 6: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Pozitif içselliğin söz konusu olduğu faaliyetlerin KİT’ler aracılığıyla bizzat devletçe

yerine getirilmesini savunurlar.

Tam kamusal mallar dışında yarı kamusal, doğal tekel, merit/demerit malların da

kısmen devletçe üretilmesini savunurlar.

Emek-değer teorisinden ziyade malların faydalılık dereceleri üzerinde durmuşlardır.

Toplumsal uyumun sınıflararası ilişkilerden değil, bireysel faydadan kaynaklandığını

savunurlar.

İktisadi faaliyet ve teorilerin matematiksel analizini yapmışlar, bunun için daha çok

akılcı, soyutlayıcı, statik denge analiz yöntemlerini kullanmışlardır.4

Yukarıda ki varsayımlardan da ulaşabileceğimiz sonuçlardan biri kapitalist toplumun

bugünkü sınai sistemi kaçınılmaz, inkar olunamaz bir biçimde devletle iş birliği halindedir.

Bugünkü büyük şirketler, kumpanyalar devletin elinde bir silahtır. Ve birçok önemli konuda

da devlet sınai sisteminin bir aleti, bir aracıdır. 5

1.2 Neoklasik İktisatçılar

Vilfredo Pareto

Subjektif fayda yerine objektif faydayı incelemiştir. Faydayı kayıtsızlık eğrileriyle açıklamaya

çalışmıştır. En önemli teorisi Pareto Optimumudur. Pareto optimumu; bir ekonomide bir

kişinin faydası azalmadan bir başkasının faydası artmıyorsa, tüketimde etkinlik sağlanmış

olduğunu gösterir. Aynı şekilde bir üreticinin üretimi azalmadan bir başkasının üretimi

artmıyorsa üretimde etkinlik sağlanmıştır. Pareto etkinliğine göre; kişiler kendilerine daha az

fayda sağlayan malları daha fazla fayda sağlayan mallarla değiştirerek tüketimde etkinlik

sağlarlar. Üreticiler de kendilerine daha az ürün sağlayan faktörleri daha fazla ürün sağlayan

faktörlerle değiştirerek üretimde etkinlik sağlarlar.6

Leon Walras

4 Aktan , s.1 5 Prof.Dr.Cahit Talas , Ekonomik Sistemler , Beşinci Basım , Ankara: İmge Kitabevi ,1997 , s.151.6 Harvey S. Rosen , Public Finance , Üçüncü Basım , Boston: Richard D.IRWIN , INC , 1992 , s.45-52.

6

Page 7: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Walras’a göre; ekonomik olaylar, sebep-sonuç ilişkisi yerine karşılıklı ilişkilerle belirlenir.

Değer, nadirlik ve marjinal faydaya bağlıdır. İki çeşit piyasa vardır; hizmet piyasaları (üretim

faktörü piyasaları) ve mal piyasaları. Piyasalarda denge, tam rekabet şartlarında geçerlidir.7

İktisat Walras’la beraber doğa bilimlerine öykünmüş ve bilim olma yolunda özellikle

matematiğin kullanımı ile ilgili ciddi bir aşama kaydetmiştir. İktisat bilimi kendinden

beklenen müdahale veya yol göstericiliği kurduğu matematiksel modellerle sağlamış,

ölçümlerinde gerekli olan kantitatif sonuçların test edilebilir olması ile elde etmiştir. Fakat bu

şekilde sosyal bilimlerden giderek uzaklaşıp doğa bilimlerine benzemiştir.

İdeolojik ve/veya pragmatik çıkışlı bu süreçte iktisat bilimi bağımsızlaşıp kendi başına ayakta

duran bir bilim olarak kendi evrensel yasalarını oluşturmaya çalıştı. Örnek aldığı doğa

bilimlerinde yasalar zamandan ve insan iradesinden bağımsız olduğuna göre iktisat bilimi

veya daha doğru bir deyişle neoklasik iktisadın yasalarının da aynı şekilde “ahistorique”

“asociale” ve “apolitique” olması gerekiyordu, bunu için de ciddi bir çaba harcandı. Önemli

başarılar sağlandı. Bunlar görmezden gelinemez. Fakat iktisadın bu bağımsızlaşma, kendi

başına ayakta duran bir bilim olma süreci belli bir zaman sonra tıkandı. Bu neoklasik iktisadın

kimi temel yanlışlarından kaynaklandı. Şöyle ki, fizik bilimlerindeki ilerleme uygulanan

metotların kendisinden çok bu metotların bilimlerinin konusu -madde ile-uyum içinde

olmalarından kaynaklanmakta ve gerçeğin kendisi ile bağlantılı olmaktadır. Standart teori ise

“rasyonel” davranan bireyi ve onun belirli davranış şekillerini temel alarak somut sosyal

gerçeklikten kendini soyutlayıp dünyayı modelinin içinde yarattı. Böylece insan davranışının

ve ilişkilerinin aslında ait oldukları sosyal bütünlükten çekilip kopartılması insanla “atom”lar

ve “homo oeconomicus”lar arasında ilişki kurmanın zorlaşması sonucunu getirdi.

Öğrencilerin de “otistik”, “gerçekten kopuk” şeklinde niteledikleri neoklasik teori ve veriliş

şekli muhtemelen bu yaklaşımdan kaynaklanmaktadır.8

Gerçekten de neoklasik teori özellikle matematiksel sunumu ile mükemmel bir hal almıştır.

Fakat daha önce de belirtildiği gibi sosyal gerçekliği tüm boyutları ile kavradığı ileri

sürülemez. “Homo oeconomicus”un insanı ne kadar yansıttığı ise tartışılabilir. Fakat altının

çizilmesi gereken, genel denge teorisinin çok kısıtlayıcı belli varsayımlara dayandığıdır.

7 Aktan , s.48 Dr. Metin Sarfati , “İktisat Bilimi Üzerine Tartışma” , İktisat Dergisi , Sayı:415 (Temmuz 2001) , s.8,9.

7

Page 8: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Örneğin her iktisadi ajanın çalışmadan yaşayabilecek belli miktarda kaynağa sahip olduğu

varsayılır. Bu bakımdan genel denge teorisi arasında birebir bağlantı kurmak zor

görünmektedir. Genel denge teorisinin piyasa ekonomisinin bir eleştiri aracı olarak da

kullanılabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır.9 Genel denge teorisinde; tüketicilerin

üreticilere emek arz ederek karşılığında gelir elde ettikleri ve bu gelirleri tekrar üreticilerin

sattıkları mallara harcadıkları belirtilmektedir. Üreticiler de elde ettikleri gelirle tekrar emek

(ve diğer faktörleri) talep ederler. Bu durum böyle sürüp gider, nihayetinde tüketiciler ve

üreticiler, talep tarafında tüketici, arz tarafından üretici olurlar.

Alfred Marshall

Cambridge Okulu’nun temsilcilerinden olup Neoklasik Okulun en önemli temsilcilerinden

biridir. Klasikler, malın değerini belirlemede sadece arzı, neoklasikler sadece talebi dikkate

alırken Marshall, bu iki görüşün sentezini yaparak değerin, kısa dönemde talebe, uzun

dönemde arza göre oluştuğunu savunmuştur. Rant kavramını yeniden ele alarak quasi-rant

(rant benzeri) kavramını öne sürmüştür. Bu rant, kısa dönemde üretim faktörlerinin hemen

arttırılmamasından doğar. Üretim faktörleri ve üretim miktarı sabitken, faktör talebi artınca

faktör fiyatları normal faktör fiyatlarından daha yüksek olacak, bu fiyat farkı Quasi-rantı

doğuracaktır. İlk kez talep esnekliğini ileri sürmüştür. Talep esnekliği, fiyat değişiklikleri

karşısında talep, değişmelerin yerini belirler. Marshall’a göre para sadece bir mübadele

aracıdır.10

Yetişkinlik hayatını akademik görevlerde geçirmiş olan Marshall, Bristol’de University

College’deki dört yıllık müdürlüğü ve (Indian Civil Service’in memur adaylarına siyasi iktisat

alanında ders verdiği) Oxford Balliol College’deki kısa süreli hocalığı bir kenara bırakılırsa

akademik hayatının tamamını Cambridge Üniversitesi’nde sürdürdü. Onun teşvik ve ilhamı,

Cambrdige iktisat okulunun önemli bir konum edinmesinde yardımcı oldu. Marshall’ın

öğretisinin ana hatlarını ortaya koyan yazılar bir tek kitapta toplanmıştır: Principles of

Economics.

9 Sarfati, s.910 Aktan, s.2

8

Page 9: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Bir piyasa sisteminin işleyişinin analizi, neoklasik düşüncenin formülasyonuna katkıda

bulunan diğerleri gibi Marshall için de tüketici ve üreticilerin davranışlarıyla başlamaktaydı.

Analiz tartışması boyunca insanların kendi çıkarları hususunda rasyonel hareket ettikleri

varsayılmıştı. Tüketicilerin maksimum maksimum tatmin peşinde oldukları kabul

edilmekteydi; aynı şekilde, üretken hizmetleri sunan kişilerin maksimum kazanç elde etme

derdinde oldukları varsayılıyordu. Bununla birlikte, insan davranışlarını belirleyen güdülerin

sadece iktisadi saikler oldukları ve insanların günlük işlerinde homo economicus olarak

davrandıkları ileri sürülmüyordu. Neoklasik yazarların çoğu özellikle de Marshall

kendilerinin araştırmalarının insan davranışının iktisadi özellikleriyle sınırlı olup insanın tüm

tutkularının oluşturduğu kompleksi incelemediklerini ısrarla belirtiyorlardı. Aynı şekilde,

piyasa ticari işlemlerinde yer alan herkesin rasyonel hesapçı (calculators) olduklarını da

söylemiyorlardı. Aksine, neoklasikler yalnızca bir davranış postülası olarak rasyonelliğin halk

gruplarını incelemek için gerçekçi bir temel teşkil ettiğini tespit etmek istemekteydiler. Bu

muhakeme tarzını Marshall’ın talep kavramını formülünde kolayca gözlemlemek

mümkündür. Marshall’e göre, “talep”, talep edilen miktarlarla fiyatlar arasındaki ilişkiyi ifade

etmekteydi. Normalde bir müşterinin belli bir malı yüksek fiyatlarla değil de düşük fiyatlarla

almaya yanaşacağı beklenirdi. Her malın oldukça farklı fiyat ve miktar bileşimlerinin

bulunması tasavvur edilebir bir şeydi. Bu bileşimleri, dikey ekseni fiyatı; yatay ekseni ise

miktarı gösteren bir cetvel (veya eğri) şeklinde diyagramatik olarak ifade etmek mümkündü.11

Neoklasik iktisatta piyasa fiyatlarının belirlenmesi ana mesele şeklini aldı ve bir fiyat-miktar

ilişkileri cetveli olarak, talep kavramı, onun çözümü için son derece önem kazandı.

Marshall’ın formülasyonunda böyle bir cetvelin teşekkülü iki aşamada gerçekleşmekteydi.

Birinci aşama tüketici bireylerle ilgiliydi ve azalan marjinal fayda kavramına dayanmaktaydı.

Bir tüketici pazara, yapacağı satın almalardan tatmin veya fayda elde etmek için girerdi.

Bununla birlikte, bir mal biriminden elde edilebilir tatmin miktarı edinilen birim miktarıyla

yakından ilgiliydi. Herbir ünite artışının toplam tatmindeki artışı azaltması beklenebilirdi. Bu

yüzden rasyonel tüketici, son üniteye daha önceki ünitelere göre daha az ödemeye meyleder

ve onu daha fazla satın almaya ikna etmek için fiyatta bir indirim yapmak kaçınılmaz

olurdu.12 Marshall’a göre denge fiyatı (yani, piyasanın doğal olarak kendisine doğru yöneldiği

11 Barber , s.23112 Barber , s.232

9

Page 10: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

fiyat) arz ve talep eğrisinin yöneldiği bu iki eğrinin kesişme noktasında tespit edilmekteydi.

Denge fiyatını aşan fiyat; satıcıların, müşterilerin alacak olduklarından daha fazlasını

sunmaya hazırlıklı olacakları bir durum ortaya çıkarırdı; satıcının karşı karşıya kalacağı düş

kırıklıkları, rekabet koşulları altında, teklif edilen fiyatın piyasanın mallardan temizlenmesini

sağlayabilecek bir düzeye düşmesine yol açardı. Buna mukabil, bir alt-denge fiyatı bazı

potansiyel satıcıların hüsrana uğramalarına yol açardı; normal düzenleme yolu, fiyat

rekabetinin piyasa fiyatını bir dengeye doğru yöneltmesi olurdu. Marshall bu iki eğriyi bir

makasın iki ağzına benzetmiş ve şöyle demiştir: “Bir kağıt parçasını kesen şeyin makasın üst

ağzı mı yoksa altı ağzı mı olduğunu tartışmamız ne kadar makul olabilirse değeri belirleyen

şeyin fayda mı yoksa üretim maliyeti mi olduğunu tartışmamız o kadar makul olabilir.”13

Marshall, hem klasik hem de olgunlaşmamış neoklasik görüşleri reddediyordu. Ona göre,

(fayda üzerine temellendirilmiş) talep ile (üretim maliyeti üzerine kurulu ) karın her ikisi de

piyasa fiyatlarının izahı için vazgeçilmez şeylerdi. Marshallgil yöntemin bir diğer analitik

sonucundan daha söz etmek gerekiyor. Bu perspektifte klasik tartışmanın büyük ölçüde

etrafında dönmüş olduğu ayrım -değer (doğal fiyat) ve piyasa fiyatı arasındaki ayrım-

buharlaşmaktaydı. Değerin uzun dönemler boyunca değişmez ölçüsünü bulma çalışmaları bir

kenara bırakılıyordu. Artık rekabete dayalı bir piyasa süreci içinde belirlenmiş olduğu

şeklinde fiyatlar önem kazanıyordu.

Marshall ve onun neoklasik çağdaşları için bölüşüm analizi, temelde üretken hizmetleri

fiyatlama tespit sorunuydu. Ürünleri fiyatlamayı izahta takip edilenlere benzer yollarla bu

sorunun çözümüne çalışılıyordu. Arz ve talebin karşılıklı etkileşimi gerek girdilerin gerekse

çıktıların denge fiyatlarını tespit etmekteydi. Bu yaklaşım, her birine kendine has bir bölüşüm

payının verildiği temel üretim faktörlerini - toprak, emek ve sermaye - kapsayan üçlü bir

sınıflandırma etrafında inşa edilmişti. Marshall ücret ödemelerini işçi sınıfıyla sınırlamıyordu.

Maaş gelirleri ve mal sahibinin bizzat çalıştığı kuruluşlarda “yöneticilik ücreti” olarak anılan

ücret de neoklasik ücret sınıflandırmasında yer aldı. Faiz, sermaye sahiplerine bir ‘bekleme’

mükafatı olarak-yani, gelecekteki kazançlar uğruna bugünkü tüketimden vazgeçme şeklindeki

fedakarlığın bir ödülü olarak - kabul edilmekteydi. Rantlar toprak tarafından sağlanan üretim

hizmetleriyle ilgili olduğu halde, tarım toprağına klasiklerin yönelttikleri dikkat geri plana

13 Barber , s.238.

10

Page 11: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

itiliyordu. Neoklasik dönemde şehir toprağının mevzi değerleri önem kazanıyordu. Bölüşüm

paylarının bu yeniden tarifinde Klasik ve Marxgil geleneklerin ele almış oldukları karlar

kavramı büyük ölçüde gözden kayboluyordu. Daha önceki geleneklerin karlara tahsis ettikleri

gelirin büyük kısmı artık yönetim ücreti ve faiz olarak anılmaktaydı. Ortak kar kavramına

sahip olmalarına karşı, neoklasik iktisatçıların büyük kısmı, safi karların (yani yöneticilik

ücreti ve yatırılmış sermayenin kazancının dışında kalan şirket ödüllerinin) geçici bir

dengesizliğinin veya tekel durumunun belirtisi olarak görülmeleri gerektiğine inanmaktaydı.14

Marshall’a göre birbirinden farklı üç zaman düzeni vardı. Birincisini ‘piyasa dönemi’,

üreticinin fiyatlardaki değişmelere cevaben hasılada herhangi bir düzenlemeye gitmesine

imkan tanımayacak kadar kısa süre olarak tanımlıyordu. İkincisi -bunu ‘kısa vade’ olarak

tanımlamaktaydı-belli bir fabrikanının kullanım yoğunluğunda değişikliğe gitme yoluyla

hasılanın düzenlenmesine imkan vermekteydi. Daha fazla işçi tutulabilir (veya mevcut işçiler

daha uzun süre çalışmaya ikna edilebilir) ve daha fazla ham madde temin edilebilirdi. Bütün

bu önlemler talepteki artışa cevaben üretimin arttırılmasını mümkün kılardı. Bununla birlikte,

bu düzenlemeler marjinal maliyetin artmasına yol açabilirdi. Talep artışının süreceği

beklendiği takdirde maliyetleri düşürmek için firmanın kapasiteyi arttırmasına değerdi. Bu

düzenlemeyi gerçekleştirmek için gerekli olan zaman dönemi ‘uzun vade’ olarak

tanımlanmaktaydı.

Marshall’a göre, yüksek teknolojilerin uygulanmasıyla ortaya çıkan ölçek getirilerinin artışı

zorlu bir sorun oluşturmaktaydı. Ölçek ekonomileri, az sayıda büyük üreticinin aynı miktarda

çıktıyı çok sayıda küçük firmadan daha düşük maliyetle üretebilmeleri anlamına gelmekteydi.

Bu yüzden, tam rekabet piyasasının ön koşullarından biri-yani, aynı ürünleri üreten firmaların

sayısının herhangi bir satıcı tekinin piyasa gücünü ortadan kaldırmaya yetecek kadar geniş

olması koşulu gerçekleşmemekteydi. Büyüklük rekabet sisteminin temelini gerçekten

çökertebilir ve muhafazasını tehlikeye sokabilirdi.15

Marshall’ın firma teorisi yaklaşımı iki yönlü bir miras bırakmıştır. Analizinin bazı bölümleri,

tam bir rekabet firmaları rejimi tarafından ortaya çıkarılan denge koşulları hususundaki

14 Barber , s.240.15 Barber , s.246.

11

Page 12: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

biçimsel modeller içerisinde geliştirildi. Diğer bölümleri ise çok sayıda küçük firmaların

egemenliği altında olmayan bir piyasa yapısında bile tam bir rekabet sisteminin önemli

sonuçlarına yakın sonuçlar elde edilebileceğini ileri süren daha kurumsal yönlü uygulanabilir

rekabet doktrinleri için bir sıçrama tahtası temin ediyordu.

Arthur Cecil Pigou

Pigou’ya göre; servet ekonomisi ve refah ekonomisi birbirinden farklıdır. Refah ekonomisi,

faydanın maksimuma varışıdır. Ekonomik dalgalanmalar psikolojik ve ekonomik faktörlerin

etkisi altındadır. Psikolojik faktörler, tam rekabet şartlarını bozarken ekonomik faktörler,

parasal dalgalanmalar oluşturur. İstihdam oranı, ücretlerin fonksiyonudur ( N=f(W)). Ücretler

düştükçe tam istihdam sağlanacaktır çünkü ücretlerin inmesi maliyetleri azaltacağından

yatırım ve verimlilik artacaktır. Pigou’ya göre fiyatlardaki düşüş IS eğrisini yukarı yönlü

kaydıracaktır *. Reel varlıkların yükseldiği seviyede fiyatların düşmesi tasarruf fonksiyonun

aşağı yönlü kaymasına sebebiyet vermektedir. Reel tüketimdeki artışlar fiyatların düşmesiyle

birlikte IS eğrisinin yukarı yönlü kaymasıyla oluşmaktadır.16 ( Likidite Etkisi)

Francis Edgeworth

Faydacı felsefeye bağlı kalarak fayda - zahmet ilişkisini matematiksel analizlerle açıklamıştır.

Sayısal (kardinal) fayda yerine sırasal (ordinal) faydanın geçerli olduğunu, çünkü faydanın

ölçülemediğini savunmuştır. Faydanın belirlenmesinde kayıtsızlık eğrilerini kullanmıştır.

Üretici ve tüketicilerin faydasının tespiti için oluşturulan Pareto Optimumu kuramı Edgeworth

Kutusunda belirlenebilmektedir17

Joseph Schumpeter

16 William H. Branson , Macroeconomic Theory and Policy , Third Edition , New York:HARPER & ROW PUBLISHERS , 1989 , s.281.

* IS eğrisi ( I= Yatırım S= Tasarruf ) ; mal piyasasında gelir ve faizin eşitlendiği bileşimleri göstermektedir17 Rosen , s.43-44.

12

Page 13: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Önemli Neoklasik yazarlardan J.Scumpter, konjonktür dalgalanmaları modelini incelemiş, bu

dalgalanmaların para-kredi düzeninin işleyişine bağlı olduğunu ileri sürerek girişimci sınıfı ön

plana çıkarmıştır. Modelde; teknik yenilik olmadan büyüme, girişimci olmadan teknik yenilik

olamayacağı belirtilmiştir. Girişimcilerin kredi taleplerinin artması konjönktürün

genişlemesine yol açar. Bu safhada genişleyen ve artan karlar yerini bir süre sonra (girişimci

borçlarını ödedikçe) kredi dalgalanmalarına ve zarara bırakır.

Pierro Sraffa

Sraffa, neoklasik iktisatçılardan biri olmakla beraber neoklasikleri şu noktalarda eleştirmiştir.

Piyasalarda tam rekabetten ziyade eksik rekabetin bulunduğu savunur. Sraffa’ya göre

A.Marshall’ın tam rekabeti temel alan modelinde, tüketicilerin mal satın alırken malı

kimden aldıkları konusunda kayıtsız olmaları dikkate alınmaz. Halbuki bu durumda

tüketiciler kayıtsız değildir. Bu, tam rekabeti bozan bir unsurdur.

Marshall, pozitif dışsallığın bir sanayideki tüm firmaları eşit ölçüde yararlandırdığını

böylece, firma dengesinin azalan getiri-artan maliyet ile sağlandığı sonucuna

varıyordu. Sraffa ise dış faydaların tüm firmaları eşit ölçüde etkilemediğini ileri

sürerek firma dengesinin azalan getiri-artan maliyetle değil negatif eğimli talep

eğrisiyle belirlendiğini savunur.

Neoklasiklere göre marjinal verim, üretim faktör oranlarındaki ve ölçekteki değişmeye

bağlıdır. Sraffa ise marjinal verimin bu unsurlara bağlı olmayan evrensel kurallarla

belirlenmesini savunur.

Neoklasikler, üretimin tek yönlü (üretim faktörlerinden tüketim mallarına doğru)

olduğunu varsayarken Sraffa, aynı malın hem tüketim malı hem üretim faktörü

olabileceğini göstermiştir.

Neoklasikler üretim faktörü fiyatı ile mal fiyatının birbirinden bağımsız olduğunu

savunurken, Sraffa bu unsurların karşılıklı etkileşim içinde olduğunu belirlemiştir.18

18 Aktan , s.3.

13

Page 14: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Aslında neoklasik iktisatçıların homojen bir yapıda olmadıklarını ve hatta kimi zaman kendi

iktisat anlayışlarına eleştirel gözle bakabildiklerini ve bakmaya başladıklarını Sraffa’nın

düşünce sistematiğinden anlayabilmekteyiz.

Bir de Neoklasik teorinin "Avusturya Ekolü" diye adlandırılan bir ayağı daha vardır. Bu

ekolün öncüleri ise Menger'in izinden giden Eugen von Böhm-Bawerk ve Friedrich von

Hayek gibi Avusturya'lı iktisatçılardır. Bu ekol "üretimin dolambaçlığı" kavramına dayanarak

zaman faktörü üzerinde durmuşlardır. Neoklasik Okul içersinde yer alan teorinin bu kolu

bugün artık daha çok Marxizm'e, Sosyalizm'e veya daha genel bir söylemle her türlü devlet

karışmasına hücum etmesiyle tanınmaktadır.

Avusturya okulunun öncüsü olan Menger'in görüşlerini şu şekilde özetleyebiliriz:

Mal, ihtiyacımızı gideren şeye denir. İhtiyacımızı gidermeye hazır mallar (ekmek,

elbise gibi) birincil mallar, bunların üretimini sağlayan mallar ise ikincil mallardır.

Değer malın içinde gizli değildir, insanla mal arasındaki ilişkiden doğar. Bir malın

değeri kullanma değeri ve mübadele değeri olmak üzere iki çeşittir. Kullanma değerini

malın marjinal faydası belirler.Yani o malın faydası değil, elde bulunan son biriminin

faydasıdır. Mübadele değeri de aynı esasa göredir. Malın fiyatı arz ve talep ile

belirlenmekle beraber maksimum fiyatı alıcının biçtiği değer minimum fiyat düzeyini

ise satıcının mala verdiği değer tayin edecektir. Bir malın fiyatı piyasadaki mal

miktarına bağlı olmasına karşın piyasadaki mal miktarı da tekrar fiyat düzeyine

bağlıdır. Şu halde ekonomik olaylar arasında karşılıklı olarak birbirinden etkilenme

ilişkisi bulunmaktadır. Adın da anlaşılacağı gibi bu okul matematikten çok etkilenmiş

ve ekonomiyi matematiksel yöntemlerle incelemeye girişmişlerdir.19

1.3 Neoklasik İktisat’ın Varsayımları

1.3.1 Tam Rekabet

19 Bernard Guerrien , “Neoklasik İktisat Teorisi”, Çev:Ertuğrul Tokdemir , İletişim Yayınları , 1991 http://askaptan.4mg.com/Neoklasik.htm (Erişim : 25 Şubat 2002)

14

Page 15: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Tam rekabet kavramı neoklasik iktisatın en temel varsayımı olmakla birlikte gerçeklikten en

uzak varsayımının da bu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 19. yüzyılda makine

üretimindeki artış sebebiyle dünya ticaretinde tam rekabet yönünde bir hareket olmuştur.

Bununla birlikte tam rekabetin ayırıcı yanı, satışın açık arttırma ile gerçekleşmesidir. Bu bazı

özel ürünleri için hala geçerli olabilir ama ürün farklılaşmasına giden üreticiler için bütünüyle

ortadan kalkmıştır. Sanayileşen ülkelerde gittikçe önem kazanan hizmetler için açık arttırma

hiçbir zaman var olmamıştır ve bu yüzden ticaret her zaman eksik rekabet koşulları içinde

sürmüştür. Üretim faktörleri için de emek piyasasında açık arttırma çoktan tarihe karışmış,

finans piyasaları için ise hiçbir zaman kullanılmamıştır. Tam rekabet kavramı yerine ürün

farklılaştırmasını koyduğumuzda ise P=MC olarak ifade edilen marjinal maliyet fiyatlaması

için herhangi bir beklenti kalmayacaktır. Bu da Pareto optimum noktasına ulaşılmasını

engelleyecektir. Böylelikle genel bir denge noktasına ulaşmak imkanasız hale gelecektir.20

Neoklasik düzende öngörülen tam rekabet; üretici ve tüketici sayısının aldıkları kararlarla

rekabeti engellemeyecek kadar çok sayıda olmasıdır. Bir tek ya da bir grup üretici ya da

tüketici, piyasayı etkileyecek kararlar almamalıdırlar. Bir başka deyişle karar birimleri “

piyasa gücüne” sahip olmamalıdırlar. Diğer yandan üretici ve tüketici sayısının rekabeti

engellemeyecek kadar çok sayıda olabilmesi için, piyasaya giriş ve çıkışların önünde hiçbir

engelin bulunmaması gerekmektedir.21

1.3.2 Fiyat Mekanizması

Fiyat, üretici ve tüketicinin karşılaştığı piyasada oluşur. Fiyat mekanizması da denilen piyasa

mekanizması, düzgün çalıştığı sürece temel ekonomik sorunların, en sağlıklı bir şekilde

çözümünün sağlanacağı ileri sürülmektedir. Hangi tür malların ne miktarda üretileceği,

mevcut sermaye, emek ve doğal kaynakların hangi üretim kesimlerinde kullanılacağı, tüketim

biriktirim ve yatırımlar için ayrılacak paranın miktarı serbest fiyat mekanizması içinde

kararlara konu olmaktadır. Arz ve talep ancak serbest bir fiyat sistemi içinde işleyebilir.

Komünist-sosyalist ekonomilerde klasik anlamda fiyat mekanizması kurumu mevcut

20 Gökmen Tarık Acar , “Egemen İktisat Görüşünün Son Dönemdeki Eeleştirisi: Post Otistik İktisat Hareketi” , s http://www.ceterisparibus.net/arsiv/g_acar.pdf (Erişim: 15 Ağustos 2003) s.3.21 Prof.Dr. Zeynel Dinler , Mikro Ekonomi , Ondördüncü Basım , Bursa: Etkin Kitabevi Yayınları , 2002 , s.13

15

Page 16: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

olmadığından, kısa ve uzun vadeli planlar yolu ile fiyat mekanizmasının işlevi yerine

getirilmeye çalışılır.

Fiyat kurumu genel olarak kişilerin ekonomik uğraşılarının uyumunu sağlar. Fiyat, fiyatın

anlatımının bir aracı olan para aracılığı ile ekonomik sorunların devlet karışımı olmaksızın,

başka bir deyimle bir merkezi plana gerek kalmaksızın çözülmesini mümkün kılar. Diyelim ki

tüketiciler fiyatının yüksekliğinden ötürü (A) malı yerine (B) malını yeğlemeye

başlamışlardır. Bu takdirde şu durum belirecektir. Daha ucuz olduğu için (B) malına karşı

olan talebin çokluğu, bu malı üreten alanda yatırımların ve doğal olarak istihdam hacminin de

artmasını da mümkün kılacaktır. (A) malını üreten kesim, tüketicilerin isteklerine uymak,

başka bir deyimle fiyatının yüksekliğinden ötürü azalan talebini çoğaltmak için fiyatlarını

ayarlamayı gerekli görecek ve karını da, marjinal kar düzeyi dolayında tutmaya çalışarak,

talebini arttırmaya çaba gösterecektir. Fiyatlar, ekonomik kararların alınmasına esas olan

bilgiyi, yani piyasa durumunu, bu kararları alacak kişilere sağlamaktadır.

Bununla beraber fiyat mekanizması kurumunun, kendisinden beklenen işlevi yerine

getirebilmesi için ekonominin rekabet koşulları içinde işlemesi, başka bir deyimle rekabetçi

niteliğe sahip olması gerekir. Yukarda belirtmeye çalıştığımız gibi, eğer piyasa, rekabet

koşullarından yoksun bulunur, bir malın alıcı ve satıcısı tekel durumuna gelirse, fiyatlar

üzerine etki yapabilecek bir yeteneğe, bir güce ulaşabilir. Böyle bir durumda fiyatlar aynı

zamanda değişime de çok açık değildir. Arz ve talep, azalıp çoğalmalarına hemen yanıt

vermez. Oysa; fiyat esnekliği, değişen arz ve talep karşısında üretim kaynakları veya

etkenlerinin tahsislerinin ayarlanabilmesi bakımından önemli bir role sahip bulunmaktadır.

Fiyatlardaki katılık bu işlevin yerine getirilmesine engel olmaktadır. Bu durum, fiyatların

kamu makamları tarafından, daha çok sosyal amaçlarla saptandıkları zamalarda da kendisini

göstermektedir. Savaş yıllarında ve öteki olağanüstü durumlarda hükümet makamlarının

kurdukları fiyat denetim mekanizmaları da, fiyat kurumunun, rekabetçi bir piyasa kolaylığı

içinde görevini yerine getirmesi, başka bir deyimle üretim etkenlerinin akılcı tahsislerinde bir

düzenleyici rol oynaması tabiatıyla söz konusu olmamaktadır.22

1.3.3 Eksiksiz Bilgi

22 Talas , s.166

16

Page 17: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Eksiksiz bilgi varsayımı teknolojiye ilişkin tam bilgi varsayımıdır. Bu varsayım genellikle

açık biçimde ifade edilmemekle birlikte “veri” olarak ele alınan teknolojinin içinde her zaman

vardır. Bu varsayımın yokluğu durumunda firmaların optimum boyutta olmasının ve

piyasadaki firmaların tam rekabeti sürdürmek için doğru sayıda olmasının hiçbir garantisi

yoktur. Eşitsiz teknolojik bilgi, bazı firmaların bu üstünlüklerini kullanarak piyasayı

sömürmesine yol açabilir. Örneğin çok büyük miktarlarda üretim yapabilen bir firma piyasayı

kontrol altına alır ve tam rekabet yok olur. Eşit bilgi varsayımı belki küçük firmalardan oluşan

endüstriler için bir oranda geçerli olabilir ama günümüzde birçok sektörde firma boyutları

birbirinden çok farklıdır ve teknoloji seviyesi de firmadan firmaya değişmektedir.

Eşit bilgi varsayımı teknolojik değişimin tüm firmaları eşit olarak etkilediğini varsaymaktadır

ama ilerlemelerin tarihine baktığımız zaman yeniliğin genellikle tek bir firmada başladığı

daha sonra diğer firmalara aşamalı olarak yayıldığı görülmektedir. Örneğin Philips firması

araştırma-geliştirme konusunda yapabildiği büyük miktarda harcamalar sayesinde Compact

Disc teknolojisini ilk geliştiren firma olmuştur. Bu özelliğiyle de rakiplerine karşı büyük bir

üstünlük elde etmeyi başarmıştır. 23

Piyasa mekanizmasının düzgün işlemesi , alıcıların ve satıcıların aynı (simetrik) bilgiye sahip

olmaları halinde mümkündür. Oysa, ekonomilerin geliştiği, mal ve hizmet çeşitlerinin arttığı

günümüzde karar birimleri (üreticiler ve tüketiciler) birbirinden farklı (asimetrik) bilgiye

sahiptirler. Karar birimlerinin farklı bilgilere sahip olmaları, ekonomik etkinliğin

gerçekleşmesini önlemektedir. Devlet, bu şekilde eksik ve farklı bilginin önüne geçebilmek

için kalite, sağlık ve güvenlik alanlarında standartlar oluşturup yasal düzenlemeler

yapmaktadır (özellikle ürünlerin üzerine ürünün nitelikleri ile ilgili bilgilerin yazılması

zorunluluğu vb. gibi).24

1.3.4 Bölüşüm Teorisi

23 Acar , s.424 Dinler , s.23

17

Page 18: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Kapitalist sisteme bağlı ekonomistler, gelir dağılımı olayını, çok sade olarak indirgenilen

aşağıdaki biçimde açıklamaktadır. Bir kuramsal örnek alınarak denilmektedir ki, belli üretim

mallarına ve hizmet sunma olanaklarına sahip her kişi belirli bir dönem içinde ürettiği mal ve

hizmetleri ortak olan bir fona yani toplam üretime katar. Herkes getirmiş olduğu mal ve

hizmetler karşılığında ve ölçüsünde istediği, gereksinim duyduğu mal ve hizmetleri bu fondan

sağlar. O halde, bu işleyiş içinde sosyalist düşüncenin kabul etmiş olduğu herkese

gereksinimine göre ve herkesten yeteneğine göre ilkesi söz konusu değildir. Kapitalist sistem

ya da bir Pazar ekonomi içinde herkes toplam üretime, hasılaya katkısı ölçüsünde bir pay

sahibi olacaktır. Biliyoruz ki, kapitalist sistem içinde üretim malları genel olarak özel kişilerin

kumpanya, şirket ve korporasyonların mülkiyetindedir. Şu halde, yukarda ulusal fon diye

adlandırılan toplam üretim, hasıla, kişilerin çalışmalarının yarattıkları değerlerden, üretim

araçlarına malik olanların üretici çalışmalarının sonuçlarından oluşur. İşte, her kişi bu toplam

üretimin doğmasına katkısı ölçüsünde bir pay, hisse almaktadır. Böyle olunca, daha çok pay

alabilmek için kişi daha çok çalışmak, daha etkili olmak gereksinimini duyar. Kapitalist

sistemin bu dağılım ve bölüşüm ilkesi kişiyi böyle olmaya özendiren, mecbur eden bir öğedir.

Bu gelir dağılımı kuramı içinde bir ekonomik mala, bir üretici araca sahip olan kimsenin

sağlayabileceği gelir, uzun dönemde ve rekabet koşulları altında, başka bir deyimle serbest

piyasa ekonomisi içinde arz ve talep durumu tarafından belirlenmek eğilimindedir. Öyle ki,

sonunda, sağlanan gelir, söz konusu olan üretici aracın marjinal verimliliğine eşit olur. Ancak

bu dağılım kuramının modele uygun bir biçimde işleyebilmesi için, serbest piyasa, eş bir

deyimle, tam rekabet koşullarının bir arada bulunmasına gereksinim vardır ve rekabet

koşulları altında, başka bir deyimle serbest piyasa ekonomisi içinde arz ve talep durumu

tarafından belirlenmek eğilimindedir. Öyle ki, sonunda sağlanan gelir, söz konusu olan üretici

aracın marjinal verimliliğine eşit olur. Ancak, bu dağılım kuramının modele uygun bir

biçimde işleyebilmesi için, serbest piyasa, eş bir deyimle, tam rekabet koşullarının bir arada

bulunmasına gereksinim vardır ve rekabet koşulları altında, başka bir deyimle serbest piyasa

ekonomisi içinde arz ve talep durumu tarafından belirlenmek eğilimindedir. Belli bir ölçü

içinde de olsa, gelir dağılımı, kapitalist sistemler içinde de başı boş ve herkes ne alabilirse

alsın biçiminde değil, bir dizi ekonomik, sosyal ve siyasal düşüncelerin etkisi altında kalarak

oluşmaktadır. Ama ne var ki, kapitalist sistemde, gelirin kişiler arasında eşit olarak dağılımı

söz konusu olmamaktadır. Çünkü, mademki kapitalist sistemin kurumlarına karşı yapılmakta

18

Page 19: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

olan edimsel ve yasal karışımlar, aslında ve genellikle bu kurumları yok etmeyi

düşünmemektedir, bunun doğal sonucu gelirin, yukarda değindiğimiz üzere, eşit olmayan

dağılımıdır. Kapitalist sistemin dağılım felsefesinin temel kuralı budur. Geliri, ürettiği malın

maliyeti ile bu malın pazardaki satış fiyatının arasındaki farka bağlı olan kişi, talebin yüksek

olması durumundan daha çok, az durumunda daha az bir gelir sağlayacaktır. Yeni bir malı

piyasaya süren kişi veya firma aynı malı üretecek rakiplerinin rekabetine uğrayıncaya kadar

yüksek bir gelir sağlama olanağı elde edecektir. Serbest piyasanın, pazarın bu tür sayısız

görünümleri hem gelir eşitsizliğini hem de gelirin yüksek ya da düşük olmasını arkasından

getirmektedir.25

1.3.5 Üretim Teorisi

Hangi sistem içinde olursa olsun, üretim sürecinin oluşması için birtakım kararların alınması

gerekir. Bu kararlar, geniş ölçüde fiyat ilişkilerine ve kişilerin ve işletmelerin , kumpanya ve

korporasyonların bu fiyat ilişkilerine karşı gösterecekleri tepkilere bağlıdır. O halde serbest

bir fiyat mekanizması neoklasik iktisat düzeninin üretim sürecinin oluşmasında temel göreve

sahip bulunmaktadır.

Mevcut ve hakim ekonomik düzende çeşitli ekonomik malların ve hizmetlerin ne miktarda

üretilmesi gerektiğini belirleyen, saptayan ve denetleyen merkezi bir makam yoktur. Bu

sistem içinde kişiler, işletme ve kumpanyalar malları ve hizmetleri istedikleri miktarda

üretmek kararını fiyat ilişkilerine bağlı olarak alırlar. Şayet tüketicilerin (x) malına karşı

talepleri fazla ve bu mal talebe nazaran az miktarda üretilmekte ise, kısa dönemde bu malın

her biriminin fiyatı, maliyetinin oldukça üstünde oluşacaktır. Başka bir deyimle kar marjı

yüksek olacaktır. Girişimciler yönünden böyle bir fiyat-maliyet ilişkisi, onları, üretimlerini

arttırmaya sevk eder. Bundan başka fiyat maliyet ilişkisinin üretici lehine olan bu elverişli

durumu, başka girişimcileri ve sermaye sahiplerini de (X) malını üretmek için yatırımlara

özendirir. Uzun dönem içinde rekabet koşulları altında (X) malının üretimi tüketicilerin

toplam fiili taleplerine ayarlanır ve fiyat-maliyet ilişkisi denge noktasında istikrar bulur. Bu

oluş, başka bir deyimle uzun dönem içindeki bu ayarlama kuşkusuz ters yönde de meydana

gelebilir. Gerçekten, eğer (X) malının üretimi toplam talebin çok üstünde ise, fiyat maliyetin 25 Talas , s.175

19

Page 20: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

altına düşer. Böyle bir fiyat-maliyet ilişkisi doğal olarak üretimin kısıtlanmasını ve bir kısım

marjinal işletmelerin piyasadan çekilmelerini gerektirebilecektir. Bu durum, uzun dönem

içinde (X) malının arz ve talebi arasında denge kurarak fiyat-maliyet ilişkilerini genel

noktasına getirecektir. Sistemin yürümesini sağlayan en önemli olgu kardır. Karın düzeyi

üretim etkenlerine sahip kimseleri, bunları üretim için kullanmaya özendirmektedir. Bu halde

fiyat-maliyet ilişkilerine bağlı olarak oluşan kar, hem özendirici hem de düzenleyici bir öğe

olarak belirmektedir.26

Fiyat oluşumunun arzı yönünü belirleyen piyasa koşulları da önemlidir. Sanayi girişimcileri,

rekabet koşulları altında artan talep ve elverişli fiyatlara tepki olarak üretimlerini arttırırlar ve

bu artış, fiyatların ancak marjinal bir kar sağlayacak düzeye düşüşüne kadar sürer. Belirli bir

malın üretiminin denetimini elinde tutan tekelciler ve tekelci rakipler de kendi mallarına karşı

olan talebe dikkat etmek zorundalardır. Fakat, bunları, her talep artışında, üretimlerini

maliyetin üstünde bir fiyata satmaya teşvik edecek bir durum her zaman var olmayabilir.

Tersine, belirli bir talep ve üretim kapasitesi koşulu altında randıman hacimle sınırlanabilir.

Devletin ekonomik uğraşılara karışımı ve denetimi, neoklasik bir ekonomik sistem içinde

toplam üretime ve öteki oluşumlara etki yapar. Gerçekten kuşku götürmeyecek biçimde

kapitalist bir sistemde devlet bazı malların ve hizmetlerin üretimi ve satışını yasaklayabilir.

Bir kısım malların üretim ve satışını, ücretleri ve çalışma koşullarını düzenler. Devlet

karışımları ve denetimlerinden sonra, üretim ve dağılım olayı kuşkusuz yeniden fiyat ilişkisi

esasına göre yeni duruma ayarlanır. Fakat, bu ayarlamadan doğan toplam sonuç, elbette devlet

müdahalesi olmasaydı doğacak toplam sonucun aynısı değildir.27

1.3.6 Zaman Teorisi

Çok önemli bir diğer varsayım, kararlarla sonuçlar arasında bir zaman aralığının

bulunmamasıdır. Bu genel denge için de zorunlu bir koşuldur, çünkü bunun yokluğunda

analizimize her bir ekstra faktörü eklediğinizde meydana gelecek sonuçlar hakkında bir

kesinsizlik var olacaktır. Birçok tahminin yapılması da bu yüzden imkansız hale gelecektir.

Bu varsayım beklentiler ve diğer bazı faktörleri “ceteris paribus” içine koyarak bize kısmi

26 Talas, s.19327 Talas, s.197

20

Page 21: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

denge analizleri için çok faydalı bir araç sunsa da bunu genel denge analizinde yapmamız

mümkün olmamaktadır. Genel denge durumu için üç temel alternatif varsayım söz konusudur.

Bunlardan birincisi olan statik analizde daha önce de ifade edildiği gibi beklentiler bütünüyle

yok sayılmaktadır. Bir diğer yaklaşım olan “ durağan durum” (stationary state) anlayışında ise

aktörler geleceğe ilişkin tahminlerde bulunurken şimdiki durumlara tepki veriyormuş gibi

davranırlar. Yine statik bir dünya vardır. Halbuki iktisat, piyasada olup bitenler anlamaya

çalışırken değişimleri ve bunlara verilen tepkileri incelemek durumundadır. Üçüncü yaklaşım

olan Arrow-Debreu modelinin özünde ise geleceği şimdiki zamana indirgemek vardır. Mevcut

kaynaklardan başlayarak herkesle gelecekteki her tarih için hipotez fiyatlarla anlaşmalar

yaparlar. Elbette bu modelin de gerçekle hiçbir bağlantısı yoktur, çünkü geleceğe ilişkin

milyonlarca karar verilip milyonlarca anlaşma yapılması ve bu arada geleceğe ilişkin

milyonlarca hipotez fiyat kurulması gerekmektedir.28

Sonuç olarak kararlar ve sonuçlara ilişkin bu varsayım doğrudan zamanın yok sayılması

sonucunu doğurmaktadır. Ekonomik ilişkilerin işleyişinin zaman kavramından soyutlanması,

iktisadın gerçek dünyanın varlığından yoksun kurmaca senaryolar üretmesinin temel

sebeplerinden biridir.

1.4 Teorinin Aktörleri

1.4.1 Firmalar

Neoklasik teori, tam rekabetçi bir endüstride tüm firmaların hemen hemen aynı boyutta

olacağını ve büyümeye ilişkin içsel bir eğilim taşımayacağını varsaymaktadır. Talep artışı

olursa bunun firmaların boyutunun artışıyla değil, “sayısının” artışıyla karşılanacağı

düşünülmektedir. Gerçek ekonomik ilişkiler göz önünde tutulduğunda ise firma boyutlarının

farklı olma eğilimi gösterdiği görülmektedir. Optimum bir boyuttan söz etmek mümkün

değildir. Ayrıca firmalar sürekli büyüme eğilimi içindedir ve bu süreç de fiyatları aşağı

çekecektir. Sektörde talep fazlaysa firma sayısının arttığı doğrudur ama bu firmaların hiç biri

optimum boyda başlamazlar, küçük boylardan başlayarak büyüme eğimi içine girerler. Ayrıca

mevcut firmalar da büyümeye başlar.

28 Acar , s.5

21

Page 22: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

1.4.2 Teknoloji

Neoklasik teorinin “tam bilgi” varsayımı, belirli bir anda “verili” bir teknolojinin olduğunu ve

bu bilgiye herkesin eşit oranda ulaşabildiğini kabul eder. Genel dengenin yalnızca fiyatlar ile

değiştiği varsayımı yapıldığı anda, diğer değişkenlerin ( kaynaklar , zevkler , teknoloji ...vb.)

sabit tutulması da kaçınılmaz olmaktadır. Bu da sonuçta tekele yol açacak ve tam rekabet

koşullarını yok edecektir. İkinci olarak teknolojinin ilerlemesi en azından bir faktörü daha

verimli yapacağından en az bir bireyin daha iyi bir konuma getirilmesi mümkün olacaktır. Bu

durum da pareto optimum koşullarında olmadığımızı gösterecektir. Genel dengenin pareto

optimum bir nokta olduğu varsayımı bu durumda zarar görecektir. Neoklasik teorinin en

büyük eksikliklerinden biri kurumlar içerisinde üretimin nasıl geliştiğini doğru biçimde

görememesidir. Neoklasik fonksiyonunun içine bu kendine özgü teknolojiyi koymak mümkün

değildir. Eğer koyulacak olursa, bu sefer de lineer biçimde bilinen bir üretim fonksiyonunun

var olduğu varsayımı zarar görmektedir. Her firmanın ayrı bir üretim fonksiyonu olduğu için

rekabeti P=MC yaparak sağlamak mümkün olmamaktadır. Teoride teknolojik ilerlemelerin de

bireysel firmalar tarafından sürdürüldüğü değil, tüm endüstride tüm firmaları içeren genel bir

ilerlemenin var olduğu öngörülmektedir. Uygulayarak öğrenme ya da özel teknoloji yok

sayılmaktadır. Reklam ve araştırma-geliştirme için özel harcamalar ve bu harcamaların

yaratacağı üstünlük de bu analizlerde yer almamaktadır.29

1.4.3 Girişimci

Teorinin girişimci kavramına verdiği yer de çok tartışılmaktadır. Tam rekabet koşullarında

eksiksiz bilgi söz konusu olduğundan fazladan yeni bir fıkra ya da bilgiye sahip olan ve bunu

ticari bir kazanca dönüştürebilecek bir girişimci de var olamamaktadır. Ayrıca gelecek

belirsizliğin yükünü taşıyacak bir girişimcinin var olması da mümkün değildir. Genel denge

modelleri tüm karar alıcıların mutlak düzeyde tatmin olduğu bir noktaya ulaşacağını

varsayarken içeriden kaynaklanacak tüm değişimleri de dışlamaktadır. Girişimcinin varlığı

içsel bir değişken olacaktır ve söz konusu girişimci, alacağı kararlarla bir değişim yani genel

dengeden bir sapma yaratacaktır. Genel denge sistemlerinin girişimciye rol vermemelerinin 29 Acar , s.8

22

Page 23: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

sebebi budur. Teorinin sermayenin büyümesini teknolojinin büyümesinden ayırması ve

teknolojinin ekonomik süreçte dışsal olduğu varsayımı, sermaye artışına ekonomik büyümede

ayrıcalıklı bir itibar vermektedir. Fakat bu tür bir politika, atıl durumda bulunan fonları

kullanacak verimli girişimci arzının önemini görmezden gelmektedir. Sermaye otomatik

olarak emek ile birleşip üretim yapmaya başlamaz. Bunu yalnızca verimli bir girişimci

kavramının teoride önemli bir rol alması gereklidir.30

1.5 Neoklasik İktisat ve Matematik

Bu bölümde neoklasik iktisatın metodolojik ve onkolojik kökenleri üzerinde odaklaşma ve

değerlendirmelere yer verilecektir. Kökenleri anlaşılmadan neoklasik iktisatın, neoklasik

iktisat anlaşılmadan da Post Otistik İktisatın iyi analiz edilemeyeceğini düşünmekteyim.

Neoklasik iktisadın kökenlerinin anlaşılması özellikle bu ekolün ortaya çıktığı dönemin

toplumsal, kültürel, ekonomik ve bilimsel ortamı hakkında bilgi sahibi olmayı gerekli kılıyor.

Dönemin bilim ortamının anlaşılması ise anılan zaman diliminde fizik kuramının vardığı

düzeyin ve bu sayede ulaştığı saygınlığın nedenlerinin kavranmasını bir önkoşul haline

getiriyor. Bu sebepten ötürü neoklasik iktisatın gelişimini anlayabilmek için neoklasik

iktisatla , 19.yüzyıl fiziği arasındaki ilişki oluşturulmalıdır.

İktisat kuramında ortodoks us yürütmeye karşılık gelen neoklasik yaklaşım bu mesleğin

insanları arasında giderek artan bir hoşnutsuzluk ve tatminsizlik üretmekle kalmıyor yalnızca.

İktisat’ın Smith’in “Ulusların Zenginliği”nden bu yana 200 yılı aşkın bir geçmişi olmasına

karşın, gelinen nokta hala bilim olup olmadığının tartışılması. Georgescu Roegen’in dediği

gibi; “Hiçbir bilim hizmetkarları tarafından iktisat kadar sürekli ve açıkca eleştirilmemiştir.”

Bu yöndeki şaşırtıcı tepkilerden biri de iktisatta ortodoksinin şampiyonlarından biri olan

Milton Friedman’dan geliyor ve Friedman 1972 yılında Amerikan İktisatçılar Birliği’nde

yaptığı konuşmada; “ İnanıyorum ki biz iktisatçılar oluşturabileceğimizden fazlasına göz

dikerek, genelde topluma, özelde ise mesleğimize büyük zarar verdik” diyor. 31 Ortodoks 30 Acar , s, 831 Prof.Dr. Necip Çakır , İktisat’ın Dama Taşları , Ekoller-İktisat’ın Dama Taşları , Ekoller-İz Bırakanlar-Kavramlar , İstanbul: İÜ İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyeti İktisat Dergisi , 2001 , s.96.

23

Page 24: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

iktisat kuramında duyulan tatminsizliğin odağında iktisatın 19.yüzyılın sonunda fiziğin

kesinliğine ve ulaştığı saygınlık ve açıklayıcılık düzeyine öykünerek, bu bilim alanının,

iktisatla ile ne denli uyuştuğunu ve iktisat için öykünülecek bir model olup olmadığını hiç

sorgulamadan taklit etmesi var. Daha sonraları Marshall ile birlikte neoklasik iktisat olarak

adlandırılan ekolün ortaya çıkmasına neden olan bu gelişme, artık giderek artan bir

tatminsizliğin merkezi haline geliyor. Bu nedenle de neoklasik iktisatı anlamadan ne iktisatı,

ne de iktisattan duyulan tatminsizliği anlayabilmek mümkündür.

Bu ilişkiyi neoklasik ya da genel olarak ortodoks iktisatı benimsemeyen insanların da

kavraması gerekli. Çünkü ortodoks iktisat içeren, yapılmayan hiçbir eleştiriyi gözönüne

almıyor ve “hariçten gazel okuma” statüsüne indirgeyip, tümüyle gözardı edilmesini sağlıyor.

İçeriden eleştiri yapabilmenin, dolayısıyla ortodoks iktisat biliminin yanlışlıklarının ve

eksikliklerinin ortaya çıkarılmasının tek yolu ise bu iktisatçılarla aynı dili konuşmak. Bu

yüzden de marksist iktisatçılar da dahil olmak üzere, tüm iktisatçıların ortodoks iktisatın dilini

biçimlendiren neoklasik iktisattan haberdar olmaları gerekmektedir. Ortodoks iktisatla ortak

dil ve teknikleri kullanmadan diyalog kurmak mümkün değil ve bunu yapmamanın maliyeti

de marjinal bir iktisatçı olarak kalmak, dışlanmak demektir.32

Marx’ı 130-140 yıl önce matematik öğrenmeye zorlayan ve matematiksel el yazmalarını

üreten de bir anlamda aynı dili konuşmanın gerekliliği. 1858 yılından itibaren matematikle

uğraşmaya başlayan Marx’ın başından beri aklında olan matematiğin politik iktisata

uygulanmasıydı ve bu çalışmaların 1870’lerde hız kazanması da tesadüfi değildi. Bu nedenle

tümüyle farklı bir bakış açısı, hatta ideoloji benimseseniz bile neoklasik iktisatı anlamamız ve

onun kullandığı tekniklere hakim olmamız gerekiyor. Aynı şey ortodoks iktisatçılar için de

gerekli olmuş zamanında ve Böhm-Bawerk ile Wieser, Marksist emek-değer kuramının

Almanya’da yayılmasını engellemek için büyük çaba göstermişler ve bunlara daha sonra

Cassel ve Pareto da eklenmiş. Örneğin Wieser, kendisinin sosyalistlere karşı sürekli konuşma

yapmak zorunda kaldığından şikayet ediyor ve bunu da ortak bir dil kullanmadan yapmak

olanaksız. Neoklasik iktisat bağlamında ortak dil konuşmanın yolu ise fizik ile iktisat arasında

bu dönemde kurulan ilişkiyi kavramaktan geçmektedir. Fizik ile iktisat arasında kurulan ilişki

bu dönemden sonra süreklilik fizik ile iktisat arasında kurulan ilişki bu dönemden sonra 32 Çakır , s.97

24

Page 25: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

süreklilik taşıyan bir ilişki değil. Dahası, Marshall’dan sonra neoklasik olarak adlandırılan

okulun kurucuları ne ortodoks iktisatçılar, ne de kendilerini klasiklerin devamı olarak

görüyorlar. Bu dönemde iktisat kuramında bir kopuş oluyor ve bunların ardından gelen

Marshall Ricardo’ya geri dönerek, bu iktisatçılarla Ricardo’nun sentezini yapıyor bir

anlamda. Bu sentez de bir daha fizik ile ilişki kurulmasını engelleyecek şekilde iktisata hakim

oluyor.

Dahası bu ekolün öncüleri ideolojik olarak da homojen değil. Örneğin bu ekolün

kurucularından biri olan Walras özellikle toprak dağıtımı konusunda ki görüşleri ile

sosyalizme çok yakın. Buna karşın bir başka öncül olan Pareto ise İtalyan faşizmi ile sıcak

ilişkiler içinde. Bu kurucuların temel derdi, matematiksel bir iktisat okulu kurarak, iktisatı

fizik kadar saygın ve keskin bir bilim yapabilmek. Bunun klasiklerin beceremediğinin

farkındalar ve bu yüzden de onları reddedip, farklı epistomolojik ve ontolojik arayışlar içine

giriyorlar. Bu süreçte kurucuların mühendis kökenli olmaları da önemli rol oynuyor. Zaten

iktisatta paradoksal bir nokta var ve bu yüzden de onları reddedip, farklı epistemolojik ve

ontolojik arayışlar içine giriyorlar. Meslekten iktisatçı olup da iktisada katkı yapan neredeyse

yok. Adam Smith ahlak felsefecisi, Ricardo borsacı, J.S. Mill ise felsefeden ekonomiye kadar

bir dizi alanda bir şeyler yazmış, Marx felsefe doktoru, Marshall ve Keynes ise Cambridge

matematik mezunu. Jevons, Walras, Pareto mühendislik kökenli iken, Walras’ı izleyerek

genel denge kuramını geliştiren iktisatçılar ise ağırlıklı olarak fizik-matematik kökenlidir.

Fizik ile iktisat arasında kurulan ilişki yalnızca neoklasik iktisat ile sınırlı değil ve evrende

varolan ilahi düzeni “keşfeden” ve sosyal bilimcilerin de kendi yolunu izleyebileceğini öneren

Newton’dan etkilenip, onun yaptığını insan toplumlarında gerçekleştirmeye kalkışan

Smith’den beri iktisat ile fizik arasında bir etkileşim var. Çok daha sınırlı bir düzeyde olsa da ,

fiziğin de iktisattan etkilenmesi ve bu etkileniş sürecinde Smith, Ricardo ve özellikle

Malthus’un ağırlıklı bir rolü olması da söz konusu. Bu etkileşimin ortodoks iktisatla sınırlı

kalmayıp, Marx’ta da görülmesi, örneğin Marx Kapital’in 2.cildinin 3. kısmında potansiyel

sermaye kavramını kullanıyor ve Engels bunun doğrudan potansiyel enerji ya da

D’alambert’in örtük ya da zımni hızlar ilkesinden türediğini ve bu çerçeveden hareket eden

Marx’ın örtük ya da zımni sermaye kavramını kullandığını ifade ediyor. Bunun ötesinde

25

Page 26: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

paylaşılan materyalist temeller de önemli ölçüde benzeşiyor. Bacon doğanın

sömürülmesinden söz ederken, Marx’ta doğanın mülk edinilmesi vardır.33

Bu noktada bir de zamanlamaya dikkat çekmekte yarar vardır. 1870’ler bu açıdan önemli bir

tarihe karşılık geliyor, çünkü bu dönemde ortaya çıkan kopuş klasik iktisattan tümüyle farklı

iki ideolojik çerçevede birden gerçekleşiyor. Bu tarihlerde bir yandan klasiklerin emek-değer

kuramını reddeden ve sonradan neoklasik iktisat adını alan ekol gelişirken, diğer yandan da

emek-değer kuramına sahip çıkan ve geliştiren Marx Kapital’in yazımı ile uğraşıyor. Böyle

bir bağlamda Neoklasik olarak anılan iktisatçıların mühendis kökenli olmaları da hiç şaşırtıcı

değil. Ama mühendis kökenli olmaları bir takım şeyleri beraberinde getiriyor. O dönem fizik

biliminin çok büyük saygınlığa ulaştığı bir dönem ve artık fizik biliminin daha fazla

geliştirilemeyeceği, zirveye vardığı ve çözemeyeceği problem olmadığı savunuluyor. Yani

fizik bilimi özellikle Gauss’dan sonra büyük bir kesinlik ve açıklayıcılık düzeyine ulaşmış

vaziyette. Bunun sağlanmasında matematiksel yöntemlerin kullanımı çok büyük bir kolaylık

sağlamış ve mühendis kökenli bu insanlar da böyle bir dönemde ortaya çıkıyorlar ve bunların

iktisadi fiziğin ulaştığı kesinlik düzeyine ulaştırmaya çabalaması da çok olağan. Bu adamlar

bu amaçla iktisadı matematikselleştirmeye yöneliyorlar ve matematik kullanılmadan iktisadın

fizik kadar saygın bilim olmayacağını söylüyorlar. Ama bir toplumsal bilim olarak iktisatta

matematikselleştirilemeyecek bir yığın unsur bulunmaktadır. Bu durum ise yalnızca

matematikselleştirilebilir olanların iktisadın kapsamına alınmasını ve kalanın iktisatın dışına

atılmasını getiriyor beraberinde. Yani iktisadın kapsamı, iktisadın öncülleri ile

kıyaslandığında büyük ölçüde daraltılmış oluyor. Bu çok ciddi bir dönüm noktasıdır iktisadi

düşünce tarihinde ve emek değer kuramı bir kenara itilirken, toplumsal ürünün toplumsal

sınıflar arasında nasıl dağıtılacağı gibi sorunlar da iktisadi analizin dışında kalıyor. İktisattan

ya da o zamana kadarki adıyla ekonomi politikten geri kalan da ne idüğü belirsiz bir fayda

değer kuramına dayanan ve üretimi dışlayarak, tüketim ve denge kavramı üzerinde odaklanan

statik, belirsizliklere yer vermeyen, mekanik ve determinist bir yapı. Böyle bir yapının varlığı

da, herşeyden önce, bu iktisatçıların yaşadığı dönemin fiziğine, daha doğrusu, bunların

anlayabildikleri kadarı ile 19.yüzyıl fiziğinin kötü bir karikatürüne borçlu çıkış noktasını.

Böyle bir yapının çözümlemesdi ile ilgilenen bir iktisatçının, ki iktisat kuramından

hoşnutsuzluk duymayan ve bu kuramı sorgulamayan kimse bu işle uğraşmaz, geldiği ya da

33 Çakır, s.98

26

Page 27: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

gelebileceği nokta ister istemez , iktisadın evrimini bilim tarihinin gelişiminin bir parçası

olarak algılamak olacaktır. Böyle bir algılama da fizik ile iktisat arasındaki ilişkinin

sorgulanmasını gerekli kılarken, ortodoks iktisadın kökenleri de burada aranacaktır.34

Daha açık bir ifade ile neoklasik iktisatın tarihi ya da gelişim çizgisi genel olarak bilim tarihi

özel olarak da fiziğin tarihsel gelişimi bilinmeden kavranamaz. Ancak böyle bir ilişkiden

hareketle iktisadın bugünkü yapısını kavramak, sorunlarını, hatta açmazlarını görmek ve nasıl

bir sürecin sonunda matematiksel formalizme teslim olduğunu anlamak mümkündür. Bu

süreç tüm boyutları ile gözler önüne serilmeden iktisadı bugün içinde bulunduğu durumdan

kurtaracak çözümleri üretmek de mümkün değildir.

Fizik ya da o dönemdeki adı ile doğa felsefesiyle ahlaki felsefe arasındaki ilişki ve etkileşim

Adam Smith de olduğu kadar Ricardo ve öğrencisi Mill de de sürüyor. Bu grubu

kendilerinden sonra gelenlerden ayıran en temel nota , bunlar için fiziğin yalnızca bir

yöntemsel esin kaynağı iken, 19.yüzyıl iktisatçılarında ise fizik böyle bir öykünme kaynağı

olmanın yanısıra analiz araçlarının ve tekniklerinin taklit edilmesi gereken bir ideal. Bu da

çok ciddi bir nitel gelişme ve en azından kurucular için kendilerinden önce gelen

iktisatçılardan kopuşu ifade ediyor. Bu kopuşun 1870’lerde ortaya çıkması da tesadüfi

değildir. Bunun birbirini ateşleyen iki temel nedeni var. İlki büyük saygınlık gören ve bunu

öngörülerine borçlu olan Ricardogil iktisadi tahminlerinin tutmaması , yani iktisat kuramının

krizi. İkincisi ise bu tarihe kadar belirli fiziksel olguların ayrık matematiksel modellerinden

oluşan fiziğin, 1860’lardan itibaren değişkenler kalkülüsü ve enerjinin korunumu ilkesi

etrafında bütünleşen bir yapıya dönüşmesidir. Bu gelişmelere koşut olarak Lagrangegil

analitik yöntem enerji ile ilgili tüm olgulara yayılırken, elektromanyetik devinimi enerjinin

korunumu ilkesi ile uyumlu hale getiren alan kuramı gelişiyor. 1860’lardan itibaren bu

gelişmeler ve doğurduğu sonuçlar fizik kitaplarına girmeye başlıyor ve toplumsal ve kültürel

alanlarda da etkisini gösterip, Kıta Avrupası’nda yayılıyor. Fiziğin bu dönemde ulaştığı

düşünülen kesinlik ve açıklayıcılık düzeyi o denli yüksek ki, paylaşılan genel kanı zirveye

ulaştığı ve kuramsal anlamda daha fazla geliştirilemeyeceği şeklinde. Bu dönem ayrıca

bilimin dinden mutlak anlamda ayrışması gibi bir toplumsal etkiyi de getiriyor beraberinde.

Çağ, Keynes’in belirttiği gibi, ünlü matematiksel fizikçiler Maxwell ve Clifford’un çağı ve 34 Çakır, s.99

27

Page 28: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

elektromanyetik alan teorisini, yalnızca sekiz denklemle kesin bir biçimde ve deneylere

gereksinimden tanımlayan Maxwell’in adeta damgasını taşıyor. Böyle bir bilimsel ortamda

matematiğin aygıtları deneysel bilimlere uygulanmaya çalışılırken, bu çaba kaçınılmaz olarak

iktisat gibi bilimlerde de ortaya çıkıyor.35

Bu gelişmelerin tesir ettiği bir entellektüel ortamda mühendislik eğitimi gören ve dolayısıyla

bu etkilere en azından sosyal bilimcilerden daha açık olan bir dizi insan var ve bunlar bir

şekilde iktisada yönlendiriliyorlar. Bunlar da fizikteki gelişmelerden meslekleri icabı haberdar

olan ve bundan çok etkilenmiş insanlardır. Bu çerçeve de bunların temel amacı da iktisadi

fizik kadar meşru ve kesin bir bilim haline getirmeye çalışmak oluyor. Fiziğin meşruluğunun

ve kesinliğinin kaynağı da matematiksel yöntemlerin kullanımı olarak algılandığından,

mühendis kökenli bu iktisatçılar da ekonominin kesin ve meşru bir bilim olmasının temelinde

fizik gibi nicel büyüklüklerle ilgilenen matematiksel bir bilim olmasının yattığını

düşünüyorlar. Bu doğrultudaki görüşleri de çok açık. örneğin Jevons “Eğer bir bilim olacaksa

iktisadın matematiksel bir bilim olacağı açıktır” deyip, ekliyor: “Bu çalışmada (The theory of

Political Economy) politik iktisadı zevk ve acının kalkülüsü olarak ele almaya çalıştım”.

Walras da farklı bir konumda değil ve şöyle diyor: “ Bu kuramın tamamı matematikseldir.

Yalnızca matematiğin yardımı ile maksimum fayda koşulu ile neyin ifade edilebileceğini

anlayabiliriz”. Jevons bir adım daha ileri giderek, iktisadın fayda ve kişisel çıkarın mekaniği

olduğunu ve bu yaklaşımı benimsemeyenlerin çağdaşlarının gerisinde kalacağını vurguluyor.

Bu noktadan hareketle ancak böyle bir yaklaşımla kavramların ve ilişkilerin ifadesinde

kullanılan matematiğin mükemmel bir dil işlevi göreceğini ve iktisadın konu aldığı miktarlar

arasındaki karmaşık ilişkilerde önemli bir sunuş ve anlama kolaylığı sağlayabileceğini

söylüyor. Walras da aynı yolda. Değişim değeri matematiksel bir büyüklük olduğu için,

değişim kuramının matematiğin bir dalı olduğunu ifade eden Walras matematiksel yöntemi

deneysel değil, ussal bir yöntem olarak niteliyor. Walras’a göre aralarında iktisatın da yer

aldığı fiziksel-matematiksel bilimler, deneylerden yalnızca örnek kavramları alıp, bunlardan

kendi soyut ideal örneklerini tanımlarlar. Bu tanımlar temelinde de priori olarak teoremler ve

bunların kanıtlanmaları için gerekli çerçeve inşa edilir. Walras’ın geliştirdiği genel denge

kuramının özünü oluşturan ve daha sonraları iktisatı matematiksel formalize teslim edecek

olan bu anlayışa göre iktisat tek ölçütün deney olduğu gerçek bir bilim değil, gerçeğin 35 Çakır , s.101

28

Page 29: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

mantıksal ölçüt haline geldiği mantıksal-matematiksel bir bilimdir. Walras da matematiğin

kullanımı konusunda Jevons’tan geri kalmıyor. İktisatın her anlamda matematiksel fiziksel

bilimlerle benzediğini ve bu bilimlerde kullanılan bütün tekniklerden iktisatta

yararlanabileceğine inanıyor. Kurduğu, geliştirdiği genel denge analizinden hareketle de kendi

çözümlemesinde kullandığı tekniklerin fiziksel matematiksel bilimler kullanıldığını

ispatlamaya çalışıyor. 1905 yılında yayınlanan “Ekonomi ve Mekanik” adını taşıyan bir

makalesi var. Bu makalede vardığı sonuç şu: Bir tarafa skalar değer olarak enerji ve fayda

diğer tarafta vektörler biçiminde iktisadi kıtlıklar ve fiziksel güçler var. Bu iki bilim Walras’a

göre o kadar benzeşiyor ki, bunlardan birinde var olan kategorilerin karşılığını diğerinde

bulmak bile mümkün. Üstelik bunlar neredeyse özdeşlik olarak ifade edilebilen ilişkiler.36

Walras ve Jevons’tan sonra gelen Edgeworth da aynı kafada. Matematiksel fiziğin temel

noktası enerjidir diyen Edgewort, aynı ilkelerin iktisata uygulanması durumunda toplumsal

mekaniğin, ki kastettiği iktisat, göksel mekaniğin yanında yerini alabileceğini söylüyor.

Kullandığı matematiksel teknik de akrabası olan Hamilton tarafından geliştirilen denklemler

ve bunları iktisata uyarlamaya çalışıyor. Neoklasik iktisatçılardan olan ve miktar teorisini

geliştiren Fisher’in doktora tezi hocası o zamanlar Amerika’nın en önemli termodinamikçisi

olan Gibbs dir. Fisher’in doktora tezinde özellike bir sayfa vardır ki, en çarpıcı örnektir.

Sayfanın bir tarafında fizikteki kuramlar, diğer tarafında da iktisattaki kavramlar

bulunmaktadır. Mekanikteki parçacık, uzay, kuvvet, iş ve enerjinin, iktisattaki karşılıkları

sırasıyla birey, meta, marjinal fayda ya da fayda kaybı oluyor. Enerji ile fayda arasında skalar

bir ilişki olduğunu söyleyen Fisher, güç ve marjinal faydayı vektör olarak niteliyor. Böyle bir

yaklaşımı benimseyen iktisatçıların kendilerinden önceki iktisatçılarla bir kopuş içinde

olduklarını iddia etmeleri de kaçınılmazdır. Öncelikle Jevons ve Walras klasik iktisatçıları

kendi öncülleri olarak nitelendirmezler. Zaten altyapıları da farklıdır çünkü bu iktisatçıların

çoğu mühendistir.37

Neoklasik iktisatın bu şekilde ortaya çıkışından sonra iktisatın geldiği duruma bakmakta yarar

var. Enerjinin değer, ve dolayısıyla fayda ile özdeş kılınığı, önce enerjinin, sonra da değerin

madde olarak kavramsallaştırılmaya çalışıldığı bir yapı var karşımızda. Bu yapıda temel hedef

36 Çakır, s.10337 Çakır, s.104

29

Page 30: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

de faydanın ölçülmesinden hareketle iktisatı, enerjiyi ölçen fizik kadar kesin bir bilim haline

getirmeye çalışmak. Bu durumun en temel yansımalarından biri enerjinin korunumu yasası ile

bir analoji kurulup, bunun iktisatta kullanılmaya çalışılması. Bu amaçla da faydanın, aynı

enerji gibi gözlemlenemeyen bir potansiyel olduğu ve bu yüzden de faydanın doğrudan

ölçülemeyeceği ifade ediliyor. Bu yüzden de fayda Jevons’ta doğurduğu iktisadi olay olan

fiyatlar ölçülüyor. Walras ise talep ile fayda arasında bir ilişki kurarak, aynı sonucu yeniden

üretiyor. Walras dengesinde kişiye edinmiş olduğu malların faydasının maksimum olması için

satın almış olduğu mallardan elde edeceği faydanın fiyatlarına oranının eşit olması

gerekmektedir. Fayda ancak bu şekilde maksimum kılınır.38

Neoklasik iktisat teorisinin dayandığı temelleri, varsayımlarını ve tartışmalı yanlarını ortaya

koymaya çalıştım. Neoklasik iktisatın ciddi bir biçimde eleştirisinin yapılabilmesi için çok

geniş bir analizinin yapılması kanısındayım. Bu yüzden Neoklasik teori ile ilgili çok farklı

açılardan analiz perspektifimizi geniş tutmaya çalıştım. Neoklasik iktisat teorisiyle ilgili bu

kadar detaylı bilgi verilmesinin sebebi; sonraki bölümlerde aktarılacak olan yeni iktisadi

oluşumun çok daha iyi kavranabilmesi ve eleştirdikleri teorinin ne anlattığı ve ne olduğunun

çok daha iyi anlaşılması gayesidir. Neoklasik iktisata yöneltilen eleştiriler çok çeşitli olmakla

birlikte çok genel bir ifade kullanmak gerekirse, neoklasik iktisatın en çok eleştirilen yönü

gerçek ekonomik ilişkileri analiz edebilmemiz için bize yeterli imkanları ve araçları

sunmamasıdır.

Neden bazı ekonomilerin diğerlerinden daha verimli olduğu, neden daha hızlı geliştiği,

kendilerine özgü iç dinamiklerin ne kadar önem taşıdığı merak edilen konulardır. Son 200 yıl

içinde Japonya gibi bazı ülkelerin kişi başı gelirleri 10-20 kat artarken diğerleri çok yavaş

büyümüştür. Şu anda dünya çapında çok ciddi gelir farklılıkları söz konusudur. Son yıllarda

Asya’nın bazı küçük ülkeleri çok önemli büyüme oranlarına ulaşmışlardır. Geçmiş

dönemlerde bu büyümenin bir örneği daha yaşanmamıştır. Tüm bunlar iktisadi açıklamalara

meydan okuyan çok önemli gerçekliklerdir. Başarılı bir ekonomik teori yalnızca bu tür

büyümeleri değil, birçok değişik olayı da açıklayabilir durumda olmalıdır. Ortodoks iktisatın

ise bunlara ilişkin tatmin edici bir yaklaşımı yoktur. Bu da gerçekci varsayımlara ve

38 Çakır, s.105

30

Page 31: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

doğruluğu kanıtlanan öngörülere dayanan daha iyi bir teorinin kurulmasını zorunlu

kılmaktadır.

2. OTİSTİK BİLİM

2.1 Otistik Bilimin Teşhisi

Otistik Bilim ve Otistik İktisattan önce Otizmin ne olduğunun anlaşılması ve kavram olarak

bilinmesi gerektiğine inanmaktayım.

31

Page 32: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

“Otizm ( İçe Yöneliklik ): Gerçeklerden kaçınarak imgedel olaylara bağlılığı geliştirme ve

düşünceleri, daha çok dileklerin yönetmesine bırakma durumu”.

Türk Dil Kurumu Yayınları

“Kendi içine kapanıp dış dünyayla teması asgariye indirme hali”.

Büyük Türkçe Sözlük

“Hastanın dikkat ya da ilgisini kendi egosuna yönelttiği bir düşünsel içe kapanıklık hali”.

Online Medical Dictionary

“Sosyal etkileşim ve iletişimde noksanlıklar, sıradışı ve tekrar eden davranışlarla karakterize

edilen nöropsikiyatrik düzensizlikler bütünü. Hastaların bir kısmında eylemsizlik hali görülür.

Otizmin nedenleri daha tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak bazı vakaların otozomal

kromozomlardaki genetik bozulmaların kalıtım yoluyla aktarıldığı düşünülmektedir”.

www.medterms.com

“Kendisini çevresinden uzaklaştırma ve kendi dünyasında yaşama. Cansız nesnelere insanlar-

dan daha fazla ilgi gösterme. Söylenen sözleri anlamsızca tekrarlama. Anlamsız yeni

kelimeler uydurma. Değişiklilerleden kaçınma. Belli nesnelere aşırı bağlanma. Diğer

çocuklarla ilişki kuramama.

Psikotürk Online

“Otizm , sosyal ve iletişim becerilerini etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Otistik çocukların

büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de zeka seviyeleri normal otistik

çocuklar da vardır. Ancak genel zeka seviyeleri ne olursa olsun otistik çocuklar çevrelerindeki

dünyayı algılamakta ortak bir zorluk çekerler. Sürekli bir konu üzerinde konuşur , anlamsız

sözleri üst üste tekrarlar. Bazıları yaratıcılık gerektirmeyen bazı işleri oldukça hızlı ve iyi

yaparlar.

Tıp Sözlüğü 2000 Online 39

39 İÜ İktisat Fakültesi Öğrencilerinin (Karıncalar) Hazırladığı Broşür Metni , “Post Otistik İktisat Hareketine Katkı” http://www.ceterisparibus.net/arsiv/karincalar.htm (Erişim: 25 Şubat 2003)

32

Page 33: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Post-Otistik iktisat Hareketinin çıkış noktalarından olan otizm ya da otistik davranış, iktisatın

bugünkü öğretim biçimi ve kullanımıyla öğrencilerde ortaya çıkabilecek davranış

biçimlerinden biridir.Hastalığın belli ya da tüm belirtilerinin nüvelerini bugün üniversitede

iktisat eğitimi gören birçok öğrencide görmek mümkün. Verilen eğitim bu yönleri teşvik eden

bir tedrisat oluştururken aksini beklemek de safdillik olur. Ve keza, düşünmekten uzaklaşan

öğrencilerin otistik hastalardan farklı davranmalarım düşünmek de aynı saflıktadır.

“Otistik Bilim”; toplumla ilişkisi olmayan, kendi alanı olan toplumsal dokuya yabancı ve bu

dokunun elemanları arasındaki ilişkileri, elemanların reel gereksinimlere göre değil de,

güçlünün çıkar ilişkilerine göre irdeleyen, kısacası içinde insan unsuru bulunmayan bir tür

görüntüsel bilim. Fransa’da iktisat öğrencilerinin ortaya attığı ve öğretim üyeleri arasında da

geniş destek gören bu kavram, neoklasik iktisat öğretisi için kullanılmaya başlamış

bulunmaktadır.40

Önce kısaca, Fransa’daki gelişme çizgisi içinde, “otistik bilim” olarak adlandırılan neoklasik

iktisat öğretisine yöneltilen eleştirilere bir göz atalım. Bu eleştiriler başlıca üç noktada

yoğunlaşmaktadır. Birincisi, neoklasik öğretisinin hayattan kopuk ve hayali bir dünya ile

uğraşıyor olması; ikincisi, bir araç yada ifade dili olan matematiğin amaç haline dönüştürülme

isteğinin iktisat öğretisini bilimsellikten çıkarıp anlamsızca soyutlaştırıp, soğuklaştırması;

üçüncü ise, neoklasik öğreti dışındaki tüm diğer ekollerin tümüyle dışlanması ve böylece

eğitimin üniversiter olmaktan çıkıp, bir tür yüksek meslek okulu düzeyine indirgenmesi ile

ilgilidir.

Ekonomide hakim kesimlerin gerçek işleyişi toplumun gözünden kaçırabilmek için bir tür

perdeleme aracı oluşturulduğu, yazılı ve görüntülü medyanın, üniversite adı verilen

yükseköğretim kurumlarının da toplumdaki hakim güç olan sermayenin hakimiyetine

alınmakta olunduğu ve etkili uygulama alanı olarak da neoklasik iktisat öğretisi ile, bu hali

ile “otistik bilim” olarak, “otistik insan” yetiştirmek amacıyla öğrencilere aktarıldığı ileri

sürülmektedir. Analizi makrosal boyuta çektiğimizde, eleştirilerin asıl yönünün; “kapitalist

sömürü sisteminin” devinim mekanizmalarını perdelemek ve toplumun sisteminin işleyişini

40 Prof.Dr.İzzettin Önder , “Otistik Bilim Tartışılmalıdır”, Maliye Güncesi, İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Bülteni , Sayı:5 , Mart 2001 , http://maun.istanbul.edu.tr/iktisat/maliye/bulten5/bulten5.htm

33

Page 34: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

algılamasını engelleyerek, derinleşen sömürü mekenizmalarına karşı olası tepkileri

zayıflatmak ve ortadan kaldırmak amacı, olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Neoklasik

öğretinin yanında başka öğretilere yer verilmemesi ve matematiğin bir araçtan öte, bir amaç

olarak kullanılmasının da aynı amaca yönelik olduğu Post Otistik İktisat Hareket’ine destek

verenler tarafından ileri sürülmektedir.

Gelişmiş ülkelerde toplumu sermayenin sömürgeci manevralarına karşı kandırmada kullanılan

neoklasik iktisat öğretisi, gelişmekte olan ekonomiler açısından daha da vahim bir işlevle

yükümlüdür. Gelişmiş ülkelerde üretilen söz konusu öğreti araçları, bu kez de gelişmiş

çevrelerin gelişmekte olan çevreleri sömürmede, işleyişin perdeleyici aracı olarak işlev

görmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin eğitim kurumlarının gelişmiş ülkelerde üretilen

bilgileri aktararak kullanmaları, onların kendi ülke sorunlarına yabancılaşmalarına neden

olmaktadır. Böylece, gelişmiş yörelerde “otistik bilim” niteliğindeki neoklasik iktisat öğretisi

gelişmekte olan ülkelerde ise, “yabancılaştırıcı bilim” niteliğine dönüşmektedir.41

Diğer bilim alanları ile karşılaştırıldığında neoklasik iktisat öğretisinin bir başka zaafı da,

işleyiş kurallarının saptanabildiği diğer bilim alanlarında, elde edilen bilgilerin sistemin

işleyişine müdahale aracı olarak kullanılması söz konusu iken, iktisat alanında böyle bir

müdaheleye meydan verilmiyor olması bir yana, “bilimin kuralları” gereği perdelenmesi

altında müdahale alanı korunmaktadır. Örneğin, tıp ve mühendisliğin birçok alanında

insanların istedikleri değişiklikleri yapabilmeleri için tüm yapıların değiştirilmesi, yoluna

gidildiği halde iktisat alanında ortaya çıkan hemen her durum için “iktisatın ya da bilimin

gereği budur!” geçiştirmesi kullanılarak, tüm olası müdahale atılımlarına ket vurulmaktadır.

Hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ekonomiler için kesinlikle neoklasik iktisat öğretisi

gözden geçirilerek, gerek içerik, gerek kullanılan terminoloji, gerekse bireyi pasifleştirici

kalıplamaları açılarından ciddi değişime uğratılmalıdır. Ekonomi ile siyaset içiçe

gelişmektedir. Tüm gerçek dünyayı kapsayacak, oluşumları gerçek yüzü ile açılayacak ve

ileriye yönelik gerçekçi tahminler yapmada kullanılabilecek, çok daha gerçekçi iktisat

41 Prof.Dr.İzzettin Önder , “Otistik Bilim Tartışılmalıdır, Maliye Güncesi, İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Bülteni , Sayı:5 , Mart 2001 , http://maun.istanbul.edu.tr/iktisat/maliye/bulten5/bulten5.htm (Erişim: 25 Şubat 2003)

34

Page 35: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

öğretilerine gereksinim olduğu açıktır. Üniversitelerde tüm iktisat ekollerine aynı ağırlıkta yer

verilmelidir

İktisat öğretisi ve bilimi herhangi bir grubun çıkar aleti olmamalı, genel ilkeleri ile her konuya

aynı standartta yaklaşabilen, analizi objektif olarak yapabilen bir yapı haline getirilmelidir.

2.2 Otistik Bilimin Özellikleri

Otizm; psikolojide “öznenin dış dünyayla ilişkiyi reddederek kendi iç dünyasına kapanması”

olarak tanımlanmaktadır. Otistik birey diğerleriyle ve gerçeklikle ilişki kurmaya çalışmaz.42

Daha önceki bölümde tanımlandığı gibi otistik bilim; toplumla ilişkisi olmayan, kendi alanı

olan toplumsal dokuya yabancı ve bu dokunun elemanları arasındaki ilişkileri, elemanların

reel gereksinimlerine göre değil de, güçlünün çıkar ilişkilerine göre irdeleyen, kısacası içinde

insan unsuru bulunmayan bir tür görüntüsel bilimdir.

Otistik bilimin ve dolayısıyla otistik iktisat bilimine yöneltilen en büyük eleştiriler hayattan

kopuk, hayali bir dünya ile uğraşılıyor olması, öğretide yaygın bir biçimde matematiğin amaç

olarak kullanılması ve iktisadi açıklamaların sadece neoklasik iktisat anlayışıyla

yapılmasıdır.43

Öğrencilerin yayınladıkları bildiride de açık bir biçimde toplumun içinde bulunduğu

ekonomik sorunlara ve olaylara ilişkin öğreti temelinin esas alınması, toplumun gündeminde

olmayan konuların çok önemli ve gerekli gibi sunulmaması, matematiğin kontrolsüz biçimde

kullanılmaması, anlatılmak istenilenlerin sayısal objeler içinde kaybolmaması , öğretide neo-

klasik iktisat anlayışının yanısıra diğer iktisadi akım ve teorilerinin de anlatılması

savunulmuştur.44 Özetlemek gerekirse öğrenciler; artık otistik bir bilimin kendilerine empoze

edilmemesini istemektedirler. Herhangi bir konunun anlatımında yada analizinde neden sonuç

ilişkisine dayalı analitik bir analizin yapıldığı, klişeleşmiş açıklamalardan ziyade bilimselliğin

ön plana alınarak araştırmaların yapıldığı bir yapının hakim olmasını istemektedirler.42 Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi , Milliyet Gazetecilik Yayınları , İstanbul , 1992 , c.12 , s.632943 Gilles Raveaud, “Teaching Economics Through Controversies” Post Autistic Review , Issue no.5 March 2001 http:// www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue5.htm , (Erişim : 25 Şubat 2003)44 Student Petition of Autisme-Economie http://www.btinternet.com/pae_news/texts/a-e-petition.htm (Erişim: 10 Kasım 2003)

35

Page 36: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

3. POST OTİSTİK İKTİSAT

3.1 Post Otistik İktisat Hareketinin Gelişimi

Post Otistik Hareket Fransa’da Haziran 2000 de, bir grup ekonomi öğrencisinin “otistik iktisat

başlığı altında iktisat öğretisinin dogmatik ve eleştirilemez yapısına karşı, iktisat alanında

neo-klasik iktisat teorisinin ağırlıklı yapısına karşı , matematiğin kontrolsüz bir biçimde amaç

olarak kullanılmasına karşı eleştirilerin yayınlandığı bildiriyle başlamıştır. Yayınlanan otistik

36

Page 37: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

iktisat bildirisiyle, deneysel ve somut ekonomik gerçekliklerin öncelikli ele alınmasını,

çoğulcu yaklaşımların ekonomik birimlerin karmaşıklığına adapte edilmesi ve büyük

ekonomik sorunların çözümüne ilişkin çaba sarfedilmesi ve ekonomi otoritelerinden ekonomi

bilimini tepkisizlikten (otistik) ve sosyal sorumsuzluktan kurtaracak reformları başlatmaları

istenmektedir.45

Post Otistik İktisat savunucularının; iktisat teorisinde aşırı derecede matematikselleşmenin

olmasına karşı olmaları, iktisat da matematiğin kullanılmasına karşılarmış gibi algılanması

yanlıştır. Çünkü hareketin oluşumundaki etkin öğrenciler, ekonomide matematik biliminin

kullanılmasına karşı çıkmamışlardır.46

Fransa’da öğrencilerin bildirisinden sonra, iktisat alanındaki bazı öğretim görevlileri de

öğrencilere yayınladıkları bildiriyle destek vermişlerdir. Öğretim görevlileri ve iktisat dersini

vermekle sorumlu olanlar öğrencilerinin taleplerini destekleyerek kendi analizleri içinde yer

vermişler ve bilimsel metodların iktisat alanında önem kazanmasını vurgulamışlardır.

Öğretim görevlilerinin bildirisi konunun kamuoyunda tartışılmasını gündeme getirmiştir.

Tartışmalar, 21 Haziran 2000 yılında öğrencilerle yapılan röpörtaj ve görüşmelerinin ayrıca

post iktisat hareketini başlatan öğrencilere sempati duyan akademisyenlerle yapılan

mülakatların Le Monde gazetesinde yayınlanmasıyla başlamıştır. Tartışmalar diğer gazete ve

dergilerde de devam etmiştir. Yazılı ve görsel medyadaki tartışmaların giderek artması ve

öğrencilerin bildirisine onay mahiyetindeki imzaların çoğalması neticesinde dönemin Fransız

Eğitim Bakanı Jack Lang tartışmaları, şikayetleri, itirazları ve istekleri ciddi bir biçimde

değerlendireceğini belirtip, gerekli araştırmaların yapılması için komisyon kurulacağını

açıklamıştır. Jack Lang komisyon başkanı olarak Jean Paul Fitoussi’yi görevlendirerek

konuyla ilgili yani iktisat eğitiminin müfredatı ile ilgili kendisine rapor verilmesini istemiştir.

Çünkü önceki aşamalarda da belirtildiği gibi müfredatın analitik düşünceye önem vermediği,

neden sonuç ilişkisinin sorgulaması yapılmadan ezberci bir zihniyete yer verdiği ve

45 Edward Fullbrook “A Brief History of the Post-Autistic Economics Movement” , Post-Autistic Economics, 21 November 2001 (Erişim: 25 Şubat 2003) http://www.btinternet.com / pae_news/history.htm 46 James K. Galbraith , “A contribution on the state of economics in France and the world” Post Autistic Economics, Issue no: 4 , 29 January 2000 (Erişim: 25 Şubat 2003) http://www.btinternet.com/~pae_news/texts/Galbraith1.htm

37

Page 38: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

matematikten yararlanılmak yerine, matematiğin içinde kaybolunmasına sebebiyet verdiği

yolunda şikayet, itiraz ve olumsuz düşünceler bulunmaktaydı.47

Resmi tanıma ve kamuoyu tartışmaları neticesinde hareket ikinci aşamasına ulaşmıştı ve aynı

zamanda uluslararası bir boyut kazanmıştır. Eylül 2000 de Post Otistik İktisat hareketinin ilk

bülteni yayınlanmıştır. Yayınlanan bülten Fransa’da gerçekleşen olaylarla ilgili olarak bilgi

edinmeleri için insanları teşvik etmiş ve cesaretlendirmiştir. Öğretmeler ve öğrenciler iktisat

alanındaki akademisyen ve öğrencilere bültenlerini ve internet adreslerini içeren postalar

göndermişlerdir. Hareketin ikinci sayısı yayınlandığında, yani Ekim ayında, 36 ülkede ki

abonelere ulaşılmıştır.

Başlangıçta, neoklasik iktisatçılar Post Otistik İktisat hareketini görmezden gelmeyi tercih

etmişlerdir. Fakat sonbahar da artık iyiden iyiye reform istendiğinin anlaşılması neticesinde

sessiz bir biçimde uzun süre kalınamayacağı anlaşılmıştır. Le Monde gazetesinde Robert

Solow ve Ollivier Blanchard’ın yeni harekete karşı aleyhte yazıları yayınlanmıştır. Ayrıca

diğer muhalif kanatdan gelen yeni hareketi engelleme çabaları zayıflığıyla iki tarafdaki

insanları da şaşırtmıştır. Belirli gazete ve bültenlerdeki makalelerden sonra , yeni hareketi

organize eden öğrencilerden Gilles Raveaud, Olivier Vaury, Iona Marinescu yayınlamış

oldukları bildiri ve sonrasındaki bültenleriyle kamuoyunda konunun gündeme gelmesini

sağlamışlardır. Çok az bir zaman sonrası konu Fransız üniversitelerinde de tartışılmaya

başlanacaktır. Bu gelişmeyi, Post Otistik İktisat teorisine ilişkin Fransız basınında yer alan

makaleler takip edecektir. Şubat 2001 de L’economie politique yayınladığı sayısının tamamını

neoklasik-post otistik tartışmalarına ayırmıştır. Fransız ulusal basınındaki makale ve

mülakatlardan, Bernard Paulre, Olivier Favereau, Yann Mouller-Boutang, Jean Gadrey ve

Andre Orleon gibi ekonomistlerin öğrencilerin tarafına geçmiş olduğu anlaşılacaktır. Ayrıca

200 den fazla akademisyen iktisatçı öğrencilerin yayınladıkları bildiriyi imzalayarak destek

olmaya başlamışlardır.

Dünya medyalarının dikkatini çekmiş olan post iktisat hareketi, www.paecon.net sitesi ile

birlikte uluslararası ilgiyi kendisine doğrudan yöneltebilmiştir. 2001 Kasım’ına girildiğinde 47 Ronnie Morrison , “ Post Otistik İktisat” , “Prosperity”, February 2001http://www.prosperityuk.com/prosperity/articles/pae.html

38

Page 39: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Fransız öğrenci liderleri Gilles Raveaud ve Iona Marinescu Leeds de (İngiltere)

“Ekonominin Geleceği” konulu uluslararası konferansa katılmışlardır. Bu gelişme Fransa’da

ki hareketle ciddi bir bağın oluşmasını sağlamıştır. Aynı zamanda James Galbraith Paris’e

giderek hareketin öncüleriyle görüşmüştür. 2001 Haziran da Galbraith Post Otistik İktisat

gazetesinin 4. sayısında Solow’un makalesine istinaden cevap yazmıştır.

Aslında tartışılan konu hiç de önemsiz bir konu değildi. Çünkü uzun zamandan beri iktisat da

geçerli ve hakim olan neoklasik iktisat sorgulanıyor ve belki de artık sona ermesi gerektiğine

inanılıyordu. Daha önceki bölümlerde anlatılan eleştirilere ilave olarak Neoklasik İktisat’a

göre iktisat da talebin incelenmesi modern fizik yöntemlerine göre olmalı görüşü, piyasada

gerçekleşen sonuç serbest seçimi yansıtır görüşü, kapitalizmin insanları dürtülyen bir sistem

olduğu görüşü, kapitalizme alternatif olabilecek herhangi bir sistemin bulunmadığı görüşü

ekonomik etkinlik ve kar maksimizasyonun herşeyin üstünde olmalı görüşü de eleştirilen ve

sorgulanan düşünce ve görüşlerdi.48

Hareket ingilizce ve fransızca olarak düzenlenen yeni internet siteleriyle çok daha geniş

kitlelere ulaşmayı başarmış ve Reveaud ile Marinescu’nun İngiltere seyahatinde realizm ve

ekonomi üzerinde durulmuştur.

Bu gelişmeler yaşanırken hareketin e-mail grubunun üye sayısı 5000’e ulaşmıştı. 100’den

fazla ülkede birçok akademisyen ve eserlerine grupta ulaşmak mümkün hale gelmişti.

Hareketin gazetesine, bültenine destek verenler; James Galbraith, Frank Ackerman, Andre

Orlean, Hugh Stretton, Jacques Sapir, Edward Fullbrook, Gilles Raveud, Deirdre McCloskey,

Tony Lawson Geoff Harcourt, Joseph Halevi, Sheila C. Dow, Kurt Jacobsen, The Cambridge

27, Paul Ormerod, Steve Keen, Grazia letto-Gilles, Emanuella Biencourt, Le Movement

Autisme-economie, Geoffrey Hodgson, Ben Fine, Michael A.Bernstein, Julie A. Nelson, and

Jeff Gates.

48 Steve Cohn , “Common Ground Critiques of Neoclassical Principle Texts” , Post Autistic Economics Review , Issue no.18 (Erişim: 25 Şubat 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue18.htm

39

Page 40: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Bu arada Fitoussi’nin raporu açıklandı. Raporda ekonomik gerçekliklerle, üniversitedeki

derslerin yapısal ve içerik olarak entegre edilmesi gereği vurgulanmıştı. İdeolojik

yaklaşımların iktisadi gerçekliklerin önüne geçmemesi de vurgulanan önemli noktalardandı.49

3.2 Otizmin İktisadi Boyutu

Post Otistik İktisat hareketi içinde en çok ilgi çeken ve birçok iktisatçı tarafından yorum ve

eleştirilerle genişletilen tartışma, mikro iktisatın varlık sebebinin sorgulanmasıyla ilgili

olmuştur. Paris Üniversitesi öğretim görevlilerinden Bernard Guerrien’in “mikro iktisatı

sürdürmek için bir sebep var mı?”50 sorusu üzerine kurulu makalesi tüm Post Otistik İktisat

tartışmalarını bir anda yepyeni bir yöne çekmiştir. Guerrien her ne kadar teknik bir analiz

yapmak yerine bazı yüzeysel eleştirilerde bulunmakla yetinmiş olsa da “neoklasik iktisatın en

önemli isimlerinden biri 51 olarak tanımlanması, uyanan tepkinin de büyük olması sonucunu

getirmiştir. Bu makaleye katkı ya da eleştiri niteliğinde olan diğer çalışmalar da standart

mikro iktisadın işlevlerini sorgulayarak tartışmayı daha da derinleştirmişlerdir. Guerrien’in

makalesi şu şekilde özetlenebilir:

Fransa’daki öğrenci hareketi aslında temel olarak mikro iktisatın yöntemlerine ilişkin bir

başkaldırı hareketidir. Mikro 1, mikro 2, mikro 3. dersleri ile, aşırı miktarda matematik

kullanarak kurmaca hanehalkları, kurmaca firmalar ve kurmaca piyasalardan bahsetmenin

hiçbir faydası yoktur. Tam rekabet kavramı da yalnızca merkezi bir sistemde var olabilir ve

bu yüzden piyasa ekonomisiyle hiçbir ilgisi yoktur. Standart mikro ekonominin tüm

varsayımları geçersizdir ve bu varsayımlardan ulaşılabilecek sonuçlar etrafımızda

gördüğümüz hemen her şeyle çelişmektedir. Özellikle gerçek dünyaya ilişkin problemlerin

mikro iktisatçılar arasında tartışması günden güne imkansız hale gelmiştir. Matematiksel

bilgiler tüm çalışmaları kaplamaktadır.52

49 Edward Fullbrook “A Brief History of the Post-Autistic Economics Movement” , Post-Autistic Economics, 21 November 2001 (Erişim: 25 Şubat 2003) http://www.btinternet.com / pae_news/history.htm 50 Bernard Guerrien , “Is There Anything Worth Keeping in Standart Macroeconomics?”, Post Autistic Review Issue no.12, March 2002 (Erişim 26 Şubat 2003) http://www.btinternet.com/%7Eapae_news/review/issue12.htm51 Jacques Sapir, “ Response to Guerrien’s Essay” Post Autistic Review , Issue no. 13 , May 2002 (Erişim: 12 Nisan 2003) http://www.btinternet.com/~pae_news/join.htm

52 Acar , s.24

40

Page 41: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Neoklasik iktisatın üzerine kurulu olduğu tüketici tercihi teorisi iktisadi aktörlerin

davranışlarının rasyonel olduğunu varsayar. Bu görüş karmaşık yaşamları ve toplumları her

koşulda rasyonel seçimler yapan oluşumlara indirgemektedir. Fayda maksimizasyonu adı

altında tüm tarih, kişilik ve kültür silinmektedir. Bu yüzden bu teori özellikle kollektif

davranışlarda çoğu zaman yetersiz kalmaktadır.53

Günümüzde iktisat literatüründe neoklasik iktisatın “firmanın davranışı” olarak öğrettiği şeyin

(artan marjinal maliyeti azalan marjinal gelire eşitleyerek karlılığı maksimize etmek) mevcut

firmaların ve ürünlerin en fazla %5’inde uygulandığı sonucuna varan birçok araştırma vardır.

Birçok ürünün karşı karşıya kaldığı gerçek maliyet koşullarına ilişkin araştırmalar, vakaların

%95’inde ya da daha fazlasında makul bir ürün seviyesi içerisinde marjinal maliyetlerin ya

sabit kaldığını ya da düştüğünü ortaya koymuştur. Firmaların gerçek davranışlarına ilişkin

araştırmalar da benzer olarak, vakaların %95 ya da daha fazlasında firmaların azalan marjinal

geliri hiç hesaba katmadan mümkün olan en yüksek seviyede satışa ulaşmaya çalıştıklarını

göstermiştir. Benzer şekilde tüketicilerin bütçe doğrusu ile kayıtsızlık eğrisinin teğet olduğu

noktayı hedefleyerek ne satın alacağına karar verdiği bakış açısı da deneysel çalışmalarda

tarajik biçimde başarısız olmuştur. Buna ilişkin son ve en iyi referans, Sippel 1997, çok iyi

dizayn edilmiş kontrollü bir deneyde bu teorinin öğrencilerin davranışlarını tahmin etmekte

başarısız olduğu gözleminden yola çıkarak çok dürüst biçimde sonuçta insanların nasıl

davrandığına ilişkin bir tanım olarak bu teorinin sınırlarını ekonomistlerin daha fazla dikkate

almaları gerektiği sonucuna varmıştır. Bu deneysel başarısızlıklara karşın iktisatçıların

standart firma ve tüketici tercihi teorisini öğretmeyi sürdürüyor olmaları, belki de standart

mikro ekonomiye karşı yapılabilecek en güçlü suçlama olacaktır.54

Neoklasik teorinin temel kavramları fayda ve kar maksimizasyonlarıdır. Modern teorik

iktisadımızın kurucuları bunları ekonomik kararları temelinde yatan özellikler olarak

görmüşlerdir. Hall ve Hinct’in 1939’da yaptıkları bir araştırma ise neredeyse hiçbir firmanın

fiyatlama politikasının neoklasik teorinin öngördüğü gibi olmadığını ortaya koymuştur. Kar

ve fayda maksimizasyonu eksiksiz bilgi gerektirir ve geleceğe ilişkin de tam bilgi gereklidir. 53 Kurt Jacobsen, “ Revolt in Political Science”, Post Autistic Review, Issu no.6 , May 2001 (Erişim: 11 Haziran 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue6.htm 54 Steve Keen, “ Two Perspectives to Guerrien’s Question” , Post Autistic Review , Issue no.14 June 2002 , Çev.Gökmen Tarık Acar , (Erişim: 11 Haziran 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue14.htm

41

Page 42: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Ayrıca karar ile sonuç arasındaki zaman farkı ikisinin farklı zaman dilimlerinde ve çevrelerde

gerçekleşmelerine yol açar. Karar anındaki maksimizasyon sonuçtaki maksimizasyon

anlamına gelmez, çünkü dünya sürekli bir değişim içindedir. Üstelik hiç kimsenin neoklasik

anlamda bir ekonomik aktör olması da beklenemez. Bireyin bu tür bir insan olarak

tanımlanması ahlaki anlamda da insan varlığına aykırıdır. Maksimum prensibinin var

olmasına gerek de yoktur. İlk defa Avusturya iktisatçıları tarafından ortaya atılmış olan “sıfır

kayıp” kuralında bireyler arasında serbest mübadelenin gerçekleşmesi için şu üç koşulun

bulunması yeterlidir. 1) Bir bireyde başkasına bir şey karşılığı verebileceği malın bulunması

ve diğerinin de almak istemesi 2) İkisinin de bu durumdan haberdar olması 3) Bunu yapacak

güce sahip olmaları. Bu varsayım geleceği mükemmel görüş ön koşuluna dayanmaz. Birey,

optimum olmasa da, tercih edilir davranışlarda bulunur. Bir iktisadi aktivite için zorunlu koşul

bireyin refahının düşmemesidir. Bu yaklaşımda denge de yoktur, yalnızca ulaşılan belirli

konumlar vardır.55

Standart mikro ekonomiyi reddetmek için çok iyi matematiksel sebepler de vardır.

“Rasyonel” olduğu iddia edilen bireyin birçok ekonomik aktivitede rasyonel davranması

mümkün değildir. Standart (iki ürün arasında tercih yapan) tüketici modeli, analizi daha basit

bir görünüme sokmaktadır. Fakat gerçek dünyada yalnızca iki ürün ile yaşayan bir tüketici

yoktur. Göz önünde tutulacak her bir ilave ürün fazladan bir eksen gerektirecek (üç ürün için

üç eksen, dört ürün için dört...) ve her bir eksen, tüketicinin karşı karşıya kaldığı tercihlerin

sayısını da arttıracaktır. Tipik bir batılı tüketicinin aylık olarak satın aldığı her bir ürünün ve

bu ürünlerin alt birimlerinin sayısına yakın bir noktaya geldiğimizde tercihlerin sayısı da basit

“rasyonel” fayda maksimizasyonunun imkansız hale geldiği bir noktaya ulaşmaktadır.

Örneğin 10 alt birim içeren (10 çeşit deterjan, 10 çeşit ekmek vb.) 30 değişik ürünlük bir

grupta göz önünde tutulması gereken kombinasyonların sayısı 10 30 olacaktır (bu sayının daha

iyi kavranması için, evrenin yaşının 10 18 saniye olduğunu söyleyebiliriz). Bu “boyutluluk

laneti” bilgisayar biliminde çok iyi bilinen bir olgudur ve bu tür problemlerde eksiksiz bir

maksimizasyon yaklaşımının da imkansız olduğu iyi bilinmektedir.56

55 Katalin Martinas , “Is the Utility Maximization Principle Necessary?” , Post Autistic Review , Issue no.12 , Çev.Gökmen Tarık Acar, (Erişim:11 Haziran 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue12.htm

56 Steve Keen , “ Two Perspectives to Guerrien’s Question” , Post Autistic Review , Issue no.14 , June 2002 , (Erişim: 11 Haziran 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue14.htm

42

Page 43: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Mikro iktisattaki (bütün temel ders kitaplarında görülen) temel eksikliklerden biri de fiyatların

belirlenmesi mekanizmasıdır. Fiyatı ve arz ve talep eğrileri, iktisadi aktörlerin davranışlarıyla

belirlenirler ama bu davranışları belirleyen faktör yine fiyattır. Dolayısıyla eğer neoklasik ya

da birey temelli bir teori kurmakta kararlıysak mutlaka fiyatı belirleyen bir kurumun varlığını

ve aktörlerin birbirleriyle ilişkili olduklarını (pazarlık yaptıklarını) varsaymamız gerekecektir.

Eğer herkesi davranışını fiyatlarla belirleyen (price taker) aktörler olarak görürseniz mantık

olarak fiyatların açık arttırma biçiminde belirlenmesi gerekecektir. Ancak bundan sonra arz ve

talep eğrilerine dayalı bir ilişkiden bahsedilebilir. Mutlaka fiyatı belirleyen bir kurum

gereklidir ve bu tür bir aktörü analize soktuğunuz anda da tamamen farklı bir teori ortaya

koyulmuş olur. Neoklasik teorinin kurucuları da bu eksikliğin farkındaydılar. Jevons bundan

“trading bodies” kavramıyla kurtulmaya çalışmıştır. Walras ise fiyatların yüksek sesle telaffuz

edilerek duyurulduğunu varsaymıştır. Bu problemden herzaman yapıldığı gibi “piyasa

güçleri” ya da “arz ve talep kanunları” ile kurtulmak mümkün değildir. Mikro iktisat

kitaplarında genellikle önce geleneksel tüketici seçimi teorisi kurulur ve davranışları fiyatlar

tarafından belirlenen aktörlerin var olduğu düşünülür. Bundan yola çıkmadan bütçe doğrusu

çizmek mümkün değildir. Bunun arkasından da ticaret (mübadele) konusuna girilir. Sorun da

tam olarak bu noktada başlar: Ticarette karşılıklı çıkarlar söz konusudur ama bu çıkarlar fiyatı

belirlemeye yetmez. Bu fiyat belirleme işleminde pazarlık kavramını ortaya atmak gereklidir

ve yalnızca iki kişi olduğu zaman sorun yoktur ama her iki tarafta da birden fazla kişi

olduğunda rekabet kavramı işin içine girer ve işler karmaşıklaşmaya başlar. Bu konuda mikro

iktisat kitaplarında her aktör için fiyatın “veri” olduğu kabul edilir ve aktörler tek başlarına

fiyatı etkileme gücüne sahip değildir. Bu noktada yine aynı soru karşımıza çıkmaktadır: Bu

fiyatı kim belirliyor?57

Mikro iktisatın eleştirilen bir yanı da bireyi toplumdan soyut yaşayan ve diğer bireylerle

ilişkisi olmayan bir varlık konumuna indirgemesidir.

57 Bernard Guerrien , “ Once Again on Microeconomics” , Post Autistic Review , Issue no.16 , October 2002, Çev.Gökmen Tarık Acar , (Erişim: 25 Ağustos 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue16.htm

43

Page 44: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Disiplinin, yaşamın iktisadi ilişkilerini kavrayabilmesi ancak tarih, sosyoloji, antropoloji gibi

sosyal bilimlerle ilişkilendirilebilmesiyle mümkündür. Kastedilen ilişkilerin zamanlarına

mekanlarına ve aktörlerine göre farklılaşması bu farklılaşmaları kavrayabilecek esnekliğe ve

tanımlama yetisine sahip disiplinlere yakınlaşmasını zorunlu kılan ilişkileriyle anlam bulan

bir disiplin olmakla beraber bu ilişkilerin kurulmayıp insanı iktisatın nesnesi haline getirerek

iktisatı belirleyici bir unsur olarak almak, ilişkiler halinde olması gereken tüm disiplinleri

yaralayan hiyerarşi kurulmasına yol açar. Böyle bir hiyerarşik sistem her disiplinin kendi

krallığını oluşturmasına yardım eder. İktisat bilimi de ne kadar insan ve toplumdan soyutlanıp

gerçeklikler yerine hayali unsurla ilgilenirse o kadar kopuk ve faydasız bir bilim olur

düşüncesindeyim.

Mikro iktisat teorisine yöneltilen bu yoğun eleştiriler birçok alanda teorinin ciddi

eksikliklerinin olduğunu göstermektedir. Genel kanı mikro iktisatı bütünüyle terk etmek değil

yalnızca işe yaramadığı düşünülen kısımlarının terk edilmesi yönündedir. İktisat

metodolojisinin önemli ismi Bruce J. Caldwell’e göre “iktisadi akıl yürütme” olarak

isimlendirdiğimiz şey büyük ölçüde mikro ekonomiye dayanmaktadır. Öğrencilere mikro

ekonomi dersi verirken çok düşük seviyede matematik kullanılabilir. Elastikliği hesaplamak

için kullanılan az seviyede cebir dışında tüm kavramlar, -üretim olasılık eğrisi ile arz ve talep

diyagramları başta gelmek üzere- grafiksel olarak ele alınabilir. Bu basit araçlar grubuyla

öğrencilere dünyanın nasıl işlediğine dair pek çok şey öğretilebilir. Temel olarak, mikro

iktisat grafikleri dünya hakkında öyküler anlatmak için kullanılabilir. Örneğin fiyatın

belirlenmesini tartışırken arz ve talep diyagramlarının kullanılması çok faydalı olacaktır.

Temel ekonomik akıl yürütme ve basit diyagramlar, ekonominin de ötesinde, politik ekonomi

diye isimlendirebileceğimiz konularda da hikayeler anlatmak için kullanılabilir. Sonuç olarak

mikro ekonominin biçimsel karmaşıklığı sürekli artan modellere dönüşmesi gerçekten kaygı

vericidir ama bu mikro ekonominin işlevsiz olduğu sonucunu getirmez.58

58 Bruce J.Caldwell , “In Defence of Basic Economic Reasoning” , Post Autistic Review , Issue no.13 , May 2002, Çev.Gökmen Tarık Acar (Erişim : 25 Ağustos 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue13.htm

44

Page 45: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Neoklasik teorinin özü rasyonellik, denge ve yeterli bilgiyi içerir. Bu, kolayca uyarlanabilir

bir teorik temeldir ve hem sağ hem de sol merkezli birçok ideolojik yapıya hizmet etmektedir.

Teorisyenler neo-klasik yaklaşımı rekabetçi piyasalara olduğu kadar sosyalist planlamaya ve

kapitalist tekele de uyarlamaya çalışmışlardır. Bireyselci pro-market neoklasik iktisatçılarımız

(örneğin Milton Friedman) olduğu kadar liberal veya sosyal demokrat neoklasik

iktisatçılarımız (Kenneth Arrow , Paul Samuelson gibi) ve aynı zamanda “Marksist” neo-

klasik (Oskar Lange , John Roemer ve Jon Elster gibi ) iktisatçılarımız da vardır. Günümüzde

birçok neoklasik iktisatçı, özellikle son 20 yıl içinde, neoklasik temel teorinin bazı

sınırlamalarını kabul etmektedir. Örneğin Herbert Simon’un “sınırlı rasyonellik” kavramı

bugün kabul edilmektedir. Birçok deneysel iktisatçı, neoklasik aksiyomlara karşı şüphecidir.

Bununla birlikte temel neoklasik varsayımlar halen ders kitaplarına ve dergilere

hükmetmektedir. Neoklasik teorinin temel fikirleri müfredattan dışlanmamalıdır ama eşlik

eden alternatifler de yerleştirilmelidir. Örneğin “rasyonel iktisadi insanı” temel alan psikolojik

varsayımlar açık hale getirilmeli ve diğer psikolojik yaklaşımlarla karşılaştırması

yapılmalıdır. Oyun teorisinin tekniklerinin üzerinde durulduğu kadar teorinin kavramsal

sınırlarının da üzerinde durulmalıdır. Öğrenciler anahtar fikirleri belirlemeye, karşılaştırmaya

ve eleştirmeye teşvik edilmelidir. İktisatı yeniden canlandırmanın önemli ilk adımı-

kavramların ve fikirlerin anlamlarını ve tarihsel evrimlerini daha iyi anlamamızı

sağlayabilecek olan-iktisat metadolojisine ve iktisadi düşünce tarihine daha fazla yer ve prestij

sağlamak olacaktır. Neoklasik teorinin bazı kısımlarını okumak ve eleştirmek iyi bir

entellektüel çalışmadır. Alfred Marshall, Leon Walras ve Vilfredo Pareto gibi neoklasik

teorisyenler zeki ve güçlü düşünürlerdir ve onların çalışmaları hala okunmaya değerdir.59

Herşeye rağmen standart teoride rasyonelitenin ve diğer varsayımsal kavramların , piyasa dışı

koordinasyon mekanizmalarının olabilirliğini tartışmak üzere iktisat teorisinin diğer sosyal

bilimlerle ilişkisini yoğunlaştırma ihtiyacı da açık olarak beliriyor. Süregelen iktisadi krizler

en azından kamu müdahaleleri gereğini ve endividualizm ile kollektif aktörlerin birlikte

düşünülmesi ihtiyacını ortaya çıkarıyor. İktisat biliminde öğrencilerin de önerdiği gibi

interdisipliner bir arayışın veya en azından yeni bir disiplinin sahasının tanımının yapılması

gerektiğine kuşku yoktur. İktisat bilimi felsefi bir yaklaşımı ve bununla birlikte, ahlak ve

59 Geoffrey M. Hodgson , “ Theoritical substance should take priority over technique” , Post Autistic Review, Issue no.14, June 2002, (Erişim: 25 Ağustos 2003) http://ww.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue14.htm

45

Page 46: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

morale ait olduğunu iddia ettiği alanları terk ederek, kendine, deneye sunabileceği, sonuçları

ampirik testlerle sınayabileceği tarihsel zamanın ve mekansal boyutların ötesinde bir çalışma

alanı oluşturmuştur.60

3.3 Neoklasik Teorisine Yöneltilen Eleştiriler

Fransız öğrenciler Haziran 2000’de yayınlamış oldukları bildiriyle Post Otistik İktisat

Hareketi’ni başlatmışlardı. Otistik olarak kastedilen Neoklasik iktisatın eleştirilen yönlerine

önceki bölümlerde değinildiği gibi bu bölüm de ayrıntılı olarak yer verilecektir.

Öğrenciler yayınlamış oldukları bildiri de hocalarından hayali kurgu yerine gerçekliklerin

anlatılmasını, birbirinden farklı olsa da birçok iktisat anlayışının öğretilmesi ve matematiğin

kullanımının standart bir biçimde araç olarak, yardımcı olarak kulanılmasını istemişlerdi. Bu

isteklerinin yerine getirilmesinin imkansız olmadığını ve artık kendilerinin istemediği bir

tarzda öğretim sisteminin uygulanmamasını da istemişlerdir. Bunun sonucunda tartışmalar

başlamış, görüşlerin önemli iktisatçıları fikirlerini açıklamışlar ve belli bir süre birbirlerini

görmezden gelmişlerdir. Fakat süreç öyle bir süreçdi ki bu, gerçeklerlerden kaçmanın da bir

sonu olacaktı. Robert Solow; neoklasik iktisat’ın modernize edildiğini, modern çalışmaların

ve araştırmaların aksak rekabet piyasası, tam rekabetin kısıtlanması, asimetrik bilgi ve diğer

kavramlarla ilgilili olduğunu açıklamıştır.61

Neoklasik iktisat’a farklı açılardan eleştiriler yöneltilmektedir.

3.3.1 Matematiğin Kullanım Biçimi

İktisatla matematik arasındaki ilişki ve bu ilişkinin kapsamı son yıllarda çokça tartışılan

konulardan biridir. Bu konuda iki uç görüş bulunmaktadır. Bu uç görüşlerden biri iktisat

biliminde matematiğin tamamen gereksiz olduğunu savunurken, diğer uçtaki görüş ise

neredeyse iktisadı matematiğin bir alt disiplini olarak algılamaktadır. Bu görüşlerin ikisi de

60 Sarfati , s.1061 Nils Goldschmidt, “Distorted economic rlations: A new movement- the post autistic economists-wants to rnew economics”, Sueddeutsche Zeitung , April 3, 2002 , p.25 (Erişim: 10 Kasım 2003) http://www.btinternet.com / news/media/Goldschmidt1.htm

46

Page 47: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

çok optimal değildir. Matematiğin kendine has ayrı bir dili olmakla beraber, matematiğin

iktisadi sorunları açıklamada gerekli olduğu ölçüde kullanılması gerekmektedir.

Yoğun matematiksel formüller kullanarak bir matematiksel sonuca ulaşmanın fakat bu

sonucun farklı ekonomik açılımları hakkında herhangi bir bilgi sahibi olmamanın hiçbir

önemi yoktur.

“İktisata doğa bilimlerine yaklaşır gibi yaklaşmak ya da onu evrensel doğrulara ulaştırmaya

çalışmak, iktisatı tektipleşmeye götürür. Bu süreçte matematiği ‘resmi’ bir dil olarak

kullanmak iktisadın kendi varsayımları içerisinde sonuçlara ulaşmasını sağlarken toplumsal

yaşamdaki iktisadi ilişkileri açıklamakta yetersiz kalır. Varsayımlar oluşturulurken formüller

değil, gerçek yaşamın olasılıkları temel alınmalıdır. İktisadi modellerin matematiksel

biçimlerle temellendirilmesi yoluna gitmek, iktisadın varmak istediği sonuçları kolaylaştırır.

Bu biçimselleştirme, disiplinin ilişkileri tanımlama ve çözümlemedeki eksikliğini örterek

kitleler karşısındaki saygın konumunu pekiştirecek ‘bilimsel karizma’ nın yaratılmasını

sağlar. Ve böylece matematiksel biçimler hakim olduğu için sonucun eleştirelliği de ortadan

kalkmış olur.”62

Prof.Dr.İzzettin Önder’e göre matematiğin kullanılışı ile ilgili olarak problemler

bulunmaktadır. “ Matematik, tabiatıyla çok güçlü bir araç, bu doğru. Fakat matematik bir araç

olmaktan öte, bir amaç haline getirildi. İnsanları tehdiş ederek geriletiyor ve olayları bilimsel

bir görüntüyle bulandırıyor. Oysa her şey matematikle açıklanabilir olmadığı gibi , bu aletin

boyutlarını çok iyi bilerek kullanmak gerekli. Fakat bunu her şeyde kullanılabilecek ve

kullanıldığı zaman da sosyal boyutu tamamıyla dışlayacak bir hale getirmemek lazım.”63

İktisat biliminde büyüme, enflasyon, faiz, işsizlik, marjinal yatırım, tasarruf ve tüketim

eğilimleri gibi makro ekonomi konuları ile tüketici fayda maksimizasyonu, üretici fayda

maksimizasyonu, maliyet analizleri gibi mikro ekonomi konularının araştırılmasında,

incelemesinde tabiki matematiksel hesaplamalar kullanılacaktır. Ancak anlatılanlar saf

ekonometrik denklemler halinde sıralanılırsa anlaşılabilirliğini ve öğrenciler tarafından

62 Post Otistik İktisat Hareketine Katkı, http://www.ceterisparibus.net/arsiv/karincalar.htm 63 Prof.Dr.İzzettin Önder , “İktisat Eğitiminin Niteliği” , İktisat Dergisi , Sayı.415 , 2001 , s.12.

47

Page 48: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

yorumlanılmasını zorlaştıracaktır. Denklemler ve matematiksel ifadeler, sözel yorumlamalara

yardımcı, aracı nitelikte kullanılmalıdır. Sadece öğrenciler yada iktisat çevreleriyle ilgili

olarak değil, toplumun iktisadi gelişmeleri çok daha rahat anlayabilmesi açısından da

önemlidir.

3.3.2 İçerik Bakımından

İktisatın acilen azalan kaynaklar ve kirlenme gibi gerçekliklerle bağ kurması gereklidir.

Bunun için de yalnızca parasal evrim değil fiziksel evrimi de analizlerine katmalıdır.

Ekonomik analizlerde ürün fiyatları önemli bir yer tutarken özellikle uzun vadeli analizlerde

geleceğe ilişkin projeksiyonlar (fiyat tahminleri) genellikle yanıltıcı olmaktadır. Parasal

evrim genel olarak önceki deneyimlere ya da kısa vadeli eğilimlerin göz önünde tutulmasına

dayanarak hesaplanmaktadır ama uzun vadeli potansiyeller bu analize katılmamaktadır. İktisat

bilimi artık en hızlı biçimde ‘fosil yakıtlara nasıl bir elternatif geliştirebiliriz?’, ‘nükleer enerji

olmadan kalkınmayı nasıl sürdürürüz?’ , ‘ kaynak kullanımı açısında ulaşımda yapılacak ne

gibi değişiklikler nasıl sonuçlar doğurur?’ , ‘ yaşam standardı nasıl , hangi hızda ve ne kadar

yükseltilebilir?’ gibi soruların cevabını araştırmalıdır.

Yani özetlemek gerekirse iktisat sadece hayatın tek boyutunu ve kesitini belki de mekanistik

olarak vermekte ve hiçbir derinlik boyutunu gösterememektedir. Herşey para, faiz ve döviz

piyasalarının 24 saat takibi demek değildir. Diğer önemli konuların da önemsenmesi

gerekmektedir.

Anlatılan konular neoklasik iktisat ağırlıklı olduğundan, savunulan ana başlıkların kabul

edilmemesi gerekmektedir. Ortodoks politikalar olarak da nitelendirilen unsurların kabu

edilmemesi zaten kendiliğinde yeni bir akımı ortaya çıkarmaktadır.

Soyutluğun uygun biçimde kullanılmaması, durağan karşılaştırmaların dinamik modellerden

daha fazla tercih edilmesi, emek piyasasının öznellik boyutunun atlanması ve ücret/kar

oranının kurumsal olarak tanımlanması, ekonominin önemli unsurlarından paranın

48

Page 49: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

soyutlaştırılması, homo economicus anlayışının evrenselleştirilmesi, tam rekabet ve tam bilgi

varsayımları reddedilmektedir.64

3.3.3 Neoklasik İktisat Öğretisinin Tek Boyutluluğu

İktisat bütün yan kollarıyla birlikte, hep neoklasik bağlamda ele alınmaktadır. Marksist iktisat

yada Keynesgil teori önemsenmemektedir. İktisadi çeşitliliğin anlatılması, yansıtılması

konusunda herhangi bir çaba bulunmamaktadır. Ekonomik yaklaşımlardan sadece biriyle ilgili

çözümler aranmakta ve sorgulanmaktadır. Araştırmalar ve incelemeler belli bir dşünce

doğrultusunda mutlak gerçeklik varmış gibi yapılmaktadır. Karşılaştırma yada diğer

teorilerden yararlanarak analiz yapma önemsenmemektedir. Kavramlara dogmatik boyutlar

yüklenmiştir. Öğretimin, ekonomik unsurları çevrelemiş olan belirsizlikleri esas alarak,

araştırmacı niteliğiyle çözümlemeler sunması beklenmektedir.

Daha önce bahsedildiği gibi, iktisat biliminde çok farklı yaklaşımların olması gerektiği 2000

de yayınlanan öğrenci bildirisinde yer almıştır. Ayrıca öğretmenlerin (iktisat akademisyeri)

öğrencilere destek olmak için yayınlamış oldukları bildiri de de birçok farklı teoriye

odaklanmanın gereği vurgulanmıştır. Çoğulculuk yada çokluk ilkesi ekonomistin kültürünün

parçası olmalıdır diye düşünmektedirler. İnsanların herhangi bir konuya çok farklı açılardan

bakabilmelerinin ve değerlendirme yapabilmelerinin en önemli gereği çok farklı alanlardan

bilgi sahipliğidir. Sürekli gelişen ve karmaşıklaşan dünyada alternatif tanımlarlardan

kaçınmak mümkün değildir.65

Mevcut iktisat kuramında yapılan değerlendirmelerde çoğulcu anlayışın eksikliği

hissedilmektedir. Farklı görüşlerin ortaya çıkabilmesi ve akılcı biçimde değerlendirilebilmesi

için alternatiflerin serbestçe rekabet edebilirlikleri önemsenmelidir. Alternatifler teoriler

arasında, methodlar arasında, yöntemler arasında, yaklaşımlar arasında, perspektifler arasında

modeller arasında ve açıklamalar arasında yaratılmalıdır. Fransız öğrenciler yaklaşımları

64 Steve Cohn , “Common Ground Critiques of Neoclassical Principle Texts” , Post Autistic Economics , Issue no.18 http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue18.htm65 Esther-Mirjam Sent , “Pleas for Pluralism” , Post Autistic Review , Issu no.18 , February 5 , 2003 (Erişim: 25 Şubat 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue18.htm

49

Page 50: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

vurguladıklarında, onların hocaları da çok daha fazla teoriye yöneldiler ve ingiliz öğrenciler

de method ve yaklaşımlara ayrı bir önem vermeye başlamışlardır. İktisadi analizlere tarihi ,

sosyolojik ve psikolojik yönlerden bakabilme yetkinliğini sağlayacak unsur çoğulculuk

ilkesidir.

Mevcut sistemde derslerin genel olarak düşünceye yer vermediği iddia edilmektedir. Varolan

iktisadi sorunlara önerilmiş tüm yaklaşımlar arasında sadece bir tanesi sunulmaktadır. Bu

yaklaşım da herşeyi saf aksiyomatik (kendiliğinden doğru kabul edilen) bir süre sonra sanki

bunlar iktisadi doğrularmış gibi - açıklama eğilimindedir. Post Otistik İktisat ileri gelenleri bu

dogmatizmi kabul etmemektedirler. İşsizlik, eşitsizlik, mali pazarların yeri, serbest ticaretin

avantajları ve dezavantajları, küreselleşme, iktisadi gelişme gibi büyük iktisadi sorunları

çevreleyen belirsizliği uyum sağlayabilecek yaklaşımlar talep edilmektedir. Ayrıca neoklasik

olmayan teorilerin müfredat içine alınması öncelikli konu olarak ele alınmalıdır.

Üniversitelerin iktisat bölümlerinden mezun olan pek çok öğrenci, eğer kendi çabalarıyla

öğrenmemişlerse, neoklasik iktisattan başka bir iktisadın varlığından haberdar bile

olmuyorlardır. Gülten Kazgan’ın bu konudaki görüşü şöyledir: “ Rekabetin erdemlerine

inanan neoklasik iktisat, iktisadi düşüncede bütün rekabeti ortadan kaldırdı ve adeta iktisat

teorisinde düşünce tekeli kurdu”.66

Neoklasik iktisatın bu kadar hakim olmasının nedeni konusunda iki temel görüş vardır. Bu

görüşlerden biri neoklasik iktisatın teknik yapısının sürekli gelişerek güçlendiğini ve

kendisine yöneltilen eleştirileri de içine alarak çözümlediği için hakimiyetini sürdürdüğü. Bir

başka görüş ise hakim dokunun kendi algılayış tarzını dikte ettirmeye çalışıyor olması

yolunda.67

Eleştirel yönelimli analizlerin henüz gündemi belirleyecek bir güce sahip olamaması bir

gerçektir. Ama bu gerçeğin arkasında sadece bu analizlerin geliştirdikleri teorik çerçevelerinin

yetersiz olmaları yatmıyor. Yetersizliğin temelinde güç ilişkilerinin neden olduğu sınırlamalar

özel bir yer tutuyor. En azından formel eğitimin verildiği iktisat bölümlerinde alternatif

66 Prof.Dr.Gülten Kazgan , “İktisat Nasıl Okutulmalı?” , ODTÜ Gelişme Dergisi , 14/1 , 1987, s.7767 Yrd.Doç.Dr Ester Biton Ruben , “İktisat Öğretiminin Sorunları” , İktisat Dergisi , S. 415 , 2001, s.36

50

Page 51: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

çerçeveler sunan eleştirel iktisat yaklaşımlarına hemen hemen hiç yer verilmemesi bu ilişkiyi

açıkca göstermektedir.68

3.3.4 Genel Geçerlik (Analitik Düşünce Eksikliği)

Bu açıdan yöneltilen eleştiriler neoklasik iktisat’ın konulara ideolojik bir yaklaşımla eğildiğini

ileri sürmektedir. İddialar ; disiplinin kendine sürekli atfettiği nesnel , bilimsel , evrensel

kavramlarının ideololojik bir yanılsama aracı olarak düşünülmesi yönündedir. Bu yanılsama

araçlarından biri olan insanı , kitle insanı olarak görmek onu ısmarlama bir unsur olarak

görünmesini dayatmaktır. Böyle bir indirgemecilik insandaki ve disiplinler arasındaki çoğulcu

yaklaşımı yıkar ve onun yerine varsayım önerilmesine neden olur endişesi taşınmaktadır. Bu

endişe ve iddia sadece Fransız yada İngiliz öğrencileri tarafından değil , İstanbul Üniversitesi

öğrencileri tarafından 2001 yılında yayınlanan destek bildirgesinde de belirtilmiştir. İktisat ve

insandaki yabancılaşma ancak iktisat ideolojisinin kendi yarattığı dili parçalamakla mümkün

olur. Bu dil, model dogmatizminin, konjonktürel değişimin öznelliklerinden sıyrılarak

genelleştirilmesi sorununun kendiliğinden doğmasına sebep olur. Genelleştirme terminolojik

bir eksenin kalıplaşmasına ve iktisat teokrasisinin ortaya çalmasına sebebiyet vereceği

belirtilmektedir. Varoluşsal bir paradigma-iktisat eksenli dünya algısı- içerisinde bulunan

iktisat bilimi meşrulaştırıcı her türlü adımı kendi yarattığı modellerle oluşturur.69

Günümüzde iktisat öğretiminin öncelik taşıyan önemli sorunlarından biri de iktisadi felsefeye

gerekli önemin verilmemesidir. Herhangi bir bilim dalı öğrenilirken önce o bilimin ardında

yatan felsefenin öğrenilmesi gerekir. O bilim dalının vardığı sonuçları öğrenmeden önce söz

konusu bilim dalının geçirdiği düşünsel aşamaların iyice öğrenilmesi gerekmektedir. Bu

yapılmadan sadece teknik öğrenilirse üniversite mezunları birer teknisyen olmaktan öteye

gidemez. Bilim ve tabiki iktisat bilimi her tekniğin ve her sonucun ardındaki düşünce

sistemini, alternatif düşünce sistemleri arasındaki ilişkileri tarafsız bir biçimde yansıtılması

sağlanmalıdır. Üzerinde durulması gereken husus; matematiğin iktisat için ancak bir araç

olduğu ve amaca dönüşmemesi gerektiğidir.

68 Fuat Ercan , “İktisat Teorisi Üzerine Eleştirel Önermeler” , İktisat Dergisi , S.389 , 1999 , s.92 69 Post Otistik İktisat Hareketine Katkı, s.3 http://www.ceterisparibus.net/arsiv/karincalar.htm

51

Page 52: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

4. SONUÇ

Egemen iktisat görüşüne yönelik olarak son dönemde yapılan tartışmalar artık eksikliklerden

ve çelişkilerden arındırılmış yeni bir iktisadın biçimlendirilmesine yönelmiştir. Uluslararsı

boyutta yaşanılan gelişmeler, yeni bir iktisat anlayışının geniş katılımlı tartışmalarla ve

konsensusla oluşturulacağı izlenimini vermektedir. Her kesimden görüşlerin dikkate alınması

ilerde olası ideoloji tartışmalarını engelleyecektir. İktisat da dahil olmak üzere sosyal bilimler

önemli bir dönüşüm yaşamaktadır. Kurucuları sayılabilecek kişilerin temel özelliği

entellektüel yapıları iken bugünkü araştırmacılar toplum teorisyeni olmaktan çok sosyal

mühendislik diyebileceğimiz bir formasyona sahiptirler.

Bu bağlamda iktisat bilimi felsefi bir yaklaşımı ve bununla birlikte, ahlak ve morale ait

olduğunu iddia ettiği alanları terk ederek kendine, deneye sunabileceği, sonuçları ampirik

testlerle sınayabileceği tarihsel zamanın ve mekansal boyutların ötesinde bir çalışma alanı

oluşturmuştur. Bununla birlikte Schumpeter’in belirttiği gibi iktisatın tarihsel devamlılıktan

52

Page 53: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

kopuk olmayacağı, tarihsel boyutta oluşan iktisadi olguların tarihsel deneyimin dışında

anlaşılamayacağı bir gerçektir.70

Mikro-makro ayrımına son verilmelidir. Sosyal etkileşim prensiplerine dayanan bir davranış

teorisini içeren tek bir makro iktisat var olmalıdır. Deneysel çalışmaların üzerinde

durulmalıdır. Neoklasik iktisatçıların görüşlerinin yanısıra Veblen, Kaldor, Kalecki, Marx ve

Schumpeter gibi iktisatçıların görüşleride dikkatle analiz edilmelidir. Matematik; iktisat

teorilerini zorlaştırmak ve anlaşılması zor hale getirmek yerine, teorilerin ve görüşlerin

ardındaki karmaşık anlamları aydınlatmalıdır. İktisat bilimi, toplumun gündeminde olan

problemlere çözümler aramalı ve yapay gündemlerle araştırma, inceleme gayretini

baltalamamalıdır.

Süregelen iktisadi krizler en azından kamu müdahelelerinin gereğini ve endividualizm ile

kollektif aktörlerin birlikte düşünülmesi ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. İktisat biliminde

öğrencilerin de önerdiği gibi interdisipliner bir arayışın veya en azından yeni bir disiplinin

sahasının tanımının yapılması gerekmektedir. İktisat bilimi sınırlarını genişletmeli

toplumların gelişme dinamiklerini tüm boyutları ile kavrayacak bir amacı hedef almalıdır.

İktisat toplumların çok geniş bir bölümünü ilgilendiren; işsizlik, büyüme, enflasyon,

devalüasyon, cari açıklar, ödemeler dengesizliği, ihracatın ve ithalatın sürdürülebilir dengede

devamı, stagflasyon ve resesyon gibi konularda yeni çözüm önerileri geliştirmeli ve teoriler

ortaya koymalıdır. Faiz-Döviz-Borsa üçgeni de çok önemli iktisadi silahlardır. Ancak tek

başlarına hiçbir anlam ifade edemezler. Yukarıda belirtilen konular temel unsurlardır ve bu

unsurlara yönelik çözümlemelerin olmaması, faiz-döviz ve borsayı işlevsiz hale getirmiş

olacaktır.

Oluşturulmak istenilen teori olması gerekeni yada arzu edileni değil, olanı ve gerçekte

yaşanılanı ele almalıdır. Örneğin tame rekabet, eksiksiz bilgi, genel denge gibi gerçek dışı

varsayımlardan arındırılmış, geleceğe ilişkin belirsizlikleri dışlamayan bir teori olmalıdır.

Piyasada fiyatın nasıl belirlendiğini, ekonomik ilişkilerin zaman içinde nasıl bir değişimden

geçtiğini , rekabet ilişkilerinin gerçek dinamiklerini , teknoloji , girişimci faktörlerin önemini ,

ekonomik ilişkilerin sosyal temellerini doğru biçimde görebilmeli , modellerini de bu gerçekçi 70 Sarfati , s.10

53

Page 54: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

temel üzerinde oluşturmalıdır. Oluşturulmak istenilen teori ister post-otistik olarak

nitelendirilsin ister başka birşey, matematiği iyi bir araç olarak benimsemeli ve öne sürdüğü

tezlerin matematiksel denklemlerin arasında kaybolup gitmesine izin vermemelidir.

Post Otistik İktisat Hareketi’nin iktisat teorisi haline gelmesi ve iktisat kitapları arasında

yerini alması belli bir süre gerektirecektir. Oluşacak olan teorinin farklı teorileri analiz etmesi,

farklı görüşlerini karşılaştırması en ideal yöntem olarak benimsenmelidir. Tartışmayı ve

felsefi düşünebilmeyi teşvik etmelidir. Hukuk, psikoloji, tarih ve felsefe gibi disiplinlerle

işbirliği içinde olarak, eleştiriye ve sürekli ilerlemeye açık bir yapı oluşturulmalıdır.

Bana göre iktisat, insanı emek gücünden ötürü sadece üretim faktörü olarak görmemeli,

varlığınının yegane nedeninin, insanlığın varoluş tarihinden itibaren nasıl daha iyi

yaşayabiliriz, nasıl daha adaletli bir biçimde kazandıklarımızı bölüşebiliriz ve kimler için

üreteceğiz sorularının cevaplarını bulmak olduğu bilinciyle, insanların özlem ve beklentilerini

karşılamayı amaç edinmelidir. Mevcut ve hakim teori olan neoklasik iktisatın insanı sadece

üretim faktörü olarak gören anlayışının yerine toplumsal problemleri, işsizliği yoksulluğu en

büyük sorun olarak gören ve bu sorunu çözmeye çalışan, sosyal dengeleri göz ardı etmeyen

insan merkezli, insan odaklı anlayışın yapılandırılması esasına dayalı teori oluşturulmalıdır.

Toplumların beklentilerinin karşılanması, iktisat politikalarının saygınlığını ve kabul

görülürlüğünü arttıracağı fikrini savunurken bir yandan da bugün olumsuz gibi görünen

gerçeklerin saklanmaması ve açıklanması ilkesiyle hareket eden iktisat biliminin

eleştilirilerliğinin azalacağı kanısını taşımaktayım.

54

Page 55: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

5. EKLER

55

Page 56: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

EK 1. Post Otistik İktisat Hareketi Öğrenci Bildirisinin Orjinal Metni

Open letter from economic students to professors and others responsible for

the teaching of this discipline71

We, economics students of the world, declare ourselves to be generally dissatisfied with the

teaching that we receive. This is so for the following reasons:

1. We wish to escape from imaginary worlds !

Most of us have chosen to study economics so as to acquire a deep understanding of

economic phenomena with which the citizens of today are confronted. But the teaching that is

offered, that is to say for the most part neoclassical theory or approaches derived from it does

71 http://mouv.eco.free.fr/english/topen.htm

56

Page 57: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

not generally answer this expectation. Indeed, even when the theory legitimately detaches

itself from contingencies in the first instance, it rarely carries out the necessary return to the

facts. The empirical side (historical facts , functioning of institutions , study of the behaviors

and strategies of the agents ...) is almost nonexistent. Furthermore , this gap in the teaching ,

this disregard for concrete realities, poses an enormous problem for those who would like to

render themselves useful to economic and social actors.

2. We oppose the uncontrolled use of mathematics !

The instrumental use of mathematics appears necessary. But resort to mathematical

formalization when it is not an instrument but rather an end in itself, leads to a true

schizophrenia in relation to the real world. Formalization makes it easy to construct exercises

and to manipulate models whose significance is limited to finding “the good result” (that is ,

the logical result following from the initial hypothesis) in order to be able to write “a good

paper”. This custom, under the pretence of being scientific, facilities assessment and selection

but never responds to the question that we are posing regarding contemporary economic

debates.

3. We are for a pluralism of approaches in economics !

Too often the lectures leave no place for reflection. Out of all the approaches to economic

questions that exist, generally only is presented to us. This approach is suppose to explain

everything by means of a purely axiomatic process, as if this were the economic truth. We do

not accept this dogmatism. We want a pluralism of approaches, adapted to the complexity of

the objects and to the uncertainty surrounding most of the big questions in economics

(unemployment, inequalities, the place of financial markets, the advantages and disadvantages

of free-trade, globalization, economic development, etc.)

4. Call to teachers: wake up before it is too late !

We appreciate that our professors are themselves subject to some constraints. Nevertheless,

we appeal to all those who understand our claims and who wish for change. If serious reform

57

Page 58: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

does not take place rapidly, the risk is great that economics students, whose numbers are

already decreaisng, will abondon the field in mass, not because they have lost interest, but

because they have been cut off from the realities and debates of the contemporary world.

We no longer want to have this autistic science imposed on us. We do not ask for the

impossible, but only that good sense may prevail.

EK 2. Profesörlerin Bildirilerinin Orjinal Metni

Petition for a Debate on the Teaching of Economics72

This petition raises the following problems:

1. The exclusion of theory that is not neoclassical from the curriculum,

2. The mismatch between economics teaching and economic reality,

3. The use of mathematics as an end in itself rather than as a tool,

4. Teaching methods that exclude or prohibit critical thinking.

5. The need for a plurality of approaches adapted to the complexity of objects analyzed.72 http://www.btinternet.com/ ˜ pae_news/texts/Fr-t-petition.htm

58

Page 59: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

In real sciences , explanation is focused on actual phenomena. The validity and relevancy of a

theory can only be assesses through can only be assessed through a confrontation with “facts”.

This is why we, along with many students, deplore the development of a pedagogoy in

economics privileging the presentation of theories and the building and manipulation of

models without considering their empirical relevance. This pedagogy highlights the formal

properties of model construction, while largely ignoring the relations of models, if any, to

economic realities. This is scientism. Under s scientific approach, on the other hand, the first

interest is to demonstrate the informative power and efficiency of an abstraction vis a vis sets

of empirical phenomena. This should be the primary task of the economist. It is not a

mathematical issue.

The path for “getting back to the facts”, however , is not obvious. Every science rests on

“facts” that are built up and conceptualized. Different paradigms therefore appear, each of

them constituting different families of representation and modalities of interpretation or

constructions of reality.

Acknowledging the existence and role of paradigms should not be used as an argument for

setting up different citadels, unquestionable from the outside. Paradigms should be confronted

and discussed. But this can not be done on the base of a “natrural” or immediate

representation. One can not avoid using the tools provided by statistics and econometrics. But

performing a critical assessment of a model should not be approached on an exclusively

quantitative base. No matter how rigorous from a formalistic point of view or tight its

statistical fit, any “economic law” or theorem needs always to be assessed for its relevancy

and validity regarding the context and type of situation to which it is applied. One also needs

to take into account the institutions, history, environmental and geopolitical realities,

strategies of actors and groups, the sociological dimensions including gender relations, as well

as more epistemological matters. However, these dimensions of economics are cruelly

missing in the training of our students.

The situation could be improved by introducing specialized courses. But it is not so much the

addition of new courses that is important, but rather the linking of different areas of

59

Page 60: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

knowledge in the same training program. Students are calling for this linkage, and we

consider them right right to do so. The fragmentation of our discipline shoul be fought

against. For example, macroeconomics should emphasize the importance of institutional and

ecological constraints, of structures, and of the role of history.

This leads us to the issue of pluralism. Pluralism is not just a matter of ideology, that is of

different prejudices or visions to which one is committed to expressing. Instead the existence

of different theories is also explained by the nature of the assumed hypothesis, by the

questions asked, by the choice of a temporal spectrum, by the boundaries of problems studied,

and, not least, by the institutional and historical context. Pluralism must be part of the basic

culture of the economist. People in their research should be free to develop the type and

direction of thinking to which their convictions and field of interest lead them. In a rapidly

evolving and evermore complex world, it is impossible to avoid and dangerous to discourage

alternative representations.

This leads us to question neoclassical theory. The preponderant space it occupies is, of course,

inconsistent with pluralism. But there is an even more important issue here. Neoclassicalism’s

fiction of a “rational” representative agent, its reliance on the notion of equilibrium, and its

resistence insistence that prices constitute the main (if not unique) determinant of market

bahavior are at odds with our own beliefs. Our conception of economics is based on principles

of behavior of another kind. These include especially the existence and importance of

intersubjectivity between agents, the heterogeneity of agents, and the importance of economic

behaviors based on principles of behavior of another kind. These include especially the

existence and importance of intersubjectivity between agents, the heterogeneity of agents, and

the importance of economic behaviors based on non-market factors. Power structures,

including organizations, and cultural and social fields should not be a priori excluded.

The fact that in most cases the teaching offered is limited to the neoclassical thesis is

questionable also on ethical grounds. Students are led to hold the false belief that not only is

neoclassical theory the only scientific stream, but also that scienticifity is simply a matter of

axiomatics and/or formalized modeling.

60

Page 61: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

With the students, we denounce the naive and abusive conflation that is often made between

scientificity and the use of mathematics. The debate on the scientific status of economics can

not be limited to the question of using mathematics or not. Furthermore, framing the debate in

those terms is actually about deluding people and about avoiding real questions and issues of

great importance. These include questioning the object and nature of modeling itself and

considering how economics can be redirected toward exploring reality and away from its

current focus on resolving “imaginary” problems.

Two fundamental features of university education should be the diversity of the student’s

degree course and the training. But under the neoclassical regime neither is possible, and

often the latter is actively discouraged. Insistence upon mathematical formalism means that

most economic phenomena are out-of bounds both for research and for the economic

curriculum. The indefensibleness of these restrictions means that evidence of critical thinking

by students is perceived as a dangerous threat. In free societies, this is an unacceptable state of

affairs.

We, economic teachers of France, give our full support to the claims made by the students.

We are particularly concerned with initiatives that may be taken at the local level in order to

provide the beginning of answers to their expectations. We also hope these issues will be

heard by all economics students in universities everywhere. To faciliate this we are ready to

enter a dialogue with students and to be associated with the holding of conferences that will

allow the opening of a public debate for all.

61

Page 62: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

6. KAYNAKÇA

Acar , Gökmen T. “Egemen İktisat Görüşünün Son Dönemdeki Eleştirisi: Post Otistik İktisat

Hareketi” , http://www.ceterisparibus.net/arsiv/g_acar.pdf (Erişim: 15 Ağustos 2003) s.3.

Aktan, Coşkun. Politik İktisat, İzmir: Anadolu Matbaası, 2000

http://www.canaktan.org/ekonomi/iktisat-okullari/okullar/neo-klasik-iktisat.htm (Erişim:

09/11/2002) , (s 1 veya par.1)

Barber, J.Barber. İktisadi Düşünce Tarihi, Çev. İhsan Durdu, İkinici Basım, İstanbul: Şule

Yayınları 1997, s.219-220.

Branson, William H. Macroeconomic Theory and Policy, 3.Edition, New York:HARPER &

ROW PUBLISHERS , 1989 , s.281.

62

Page 63: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Caldwell, Bruce J. “In Defence of Basic Economic Reasoning” , Post Autistic Review , Issue

no.13 , May 2002, (Erişim : 9 Ekim 2003)

http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue13.htm

Cohn, Steve. “Common Ground Critiques of Neoclassical Principle Texts” , Post Autistic

Economics Review , Issue no.18 (Erişim: 25 Şubat 2003)

http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue18.htm

Çakır, Necip. İktisat’ın Dama Taşları , Ekoller-İktisat’ın Dama Taşları , Ekoller-İz

Bırakanlar-Kavramlar , İstanbul: İÜ İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyeti İktisat Dergisi ,

2001, s.96.

Dinler, Zeynel. Mikro Ekonomi, Ondördüncü Basım , Bursa: Etkin Kitabevi Yayınları, 2002

s.13

Ercan, Fuat “İktisat Teorisi Üzerine Eleştirel Önermeler”, İktisat Dergisi, S.389, 1999 , s.92

Fullbrook, Edward. “A Brief History of the Post-Autistic Economics Movement” , Post-

Autistic Economics, 21 November 2001 (Erişim: 25 Şubat 2003)

http://www.btinternet.com / pae_news/history.htm

Galbraith, James K, “A contribution on the state of economics in France and the world” Post

Autistic Economics, Issue no: 4 , 29 January 2000 (Erişim: 25 Şubat 2003)

http://www.btinternet.com/~pae_news/texts/Galbraith1.htm

Goldschmidt, Nils. “Distorted economic rlations: A new movement- the post autistic

economists-wants to rnew economics”, Sueddeutsche Zeitung , April 3, 2002 , p.25

(Erişim: 10 Kasım 2003) http://www.btinternet.com / news/media/Goldschmidt1.htm

Guerrien, Bernard.“Neoklasik İktisat Teorisi”, Çev:Ertuğrul Tokdemir , İletişim Yayınları ,

1991 http://askaptan.4mg.com/Neoklasik.htm (Erişim : 20 Şubat 2002

63

Page 64: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Guerrien, Bernard. “Is There Anything Worth Keeping in Standart Macroeconomics?”, Post

Autistic Review Issue no.12, March 2002 (Erişim 26 Şubat 2003)

http://www.btinternet.com/%7Eapae_news/review/issue12.htm

Guerrien, Bernard. “Once Again on Microeconomics” , Post Autistic Review , Issue no.16 ,

October 2002, Çev.Gökmen Tarık Acar , (Erişim: 25 Ağustos 2003)

http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue16.htm

Hançerlioğlu, Orhan. Ekonomi Sözlüğü, 8. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1999, s.486.

Hodgson, Geoffrey M. “ Theoritical substance should take priority over technique” , Post

Autistic Review, Issue no.14, June 2002, (Erişim:16 Temmuz 2003)

http://ww.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue14.htm

İÜ İktisat Fakültesi Öğrencilerinin (Karıncalar) Hazırladığı Broşür Metni , “Post Otistik

İktisat Hareketine Katkı” http://www.ceterisparibus.net/arsiv/karincalar.htm (Erişim: 12

Ocak 2003)

Jacobsen, Kurt. “ Revolt in Political Science”, Post Autistic Review, Issu no.6 , May 2001

(Erişim: 11 Haziran 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue6.htm

Kazgan, Gülten. “İktisat Nasıl Okutulmalı?”, ODTÜ Gelişme Dergisi, 14/1, 1987, s.77

Keen, Steve. “ Two Perspectives to Guerrien’s Question” , Post Autistic Review , Issue

no.14 June 2002 , (Erişim: 11 Haziran 2003)

http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue14.htm

Martinas, Katalin. “Is the Utility Maximization Principle Necessary?” , Post Autistic Review

Issue no.12 , Çev.Gökmen Tarık Acar, . “Egemen İktisat Görüşünün Son Dönemdeki

64

Page 65: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Eeleştirisi: Post Otistik İktisat Hareketi”, http://www.ceterisparibus.net/arsiv/g_acar.pdf

(Erişim: 15 Ağustos 2003) s.25.

Morrison, Ronnie. “ Post Otistik İktisat” , “Prosperity”, February 2001

http://www.prosperityuk.com/prosperity/articles/pae.html

Önder, İzzettin. “Otistik Bilim Tartışılmalıdır”, Maliye Güncesi, İktisat Fakültesi Maliye

Bölümü Bülteni, Sayı:5, Mart 2001,

http://maun.istanbul.edu.tr/iktisat/maliye/bulten5/bulten5.htm

Önder, İzzettin. “İktisat Eğitiminin Niteliği” , İktisat Dergisi , Sayı.415 , 2001 , s.12.

www.paecon.net

Post Otistik İktisat Hareketine Katkı, http://www.ceterisparibus.net/arsiv/karincalar.htm

Raveaud, Gilles. “Teaching Economics Through Controversies” Post Autistic Review , Issue

no.5 March 2001 http:// www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue5.htm , (Erişim : 25

Şubat 2003)

Rosen, Harvey S. Public Finance , Üçüncü Basım , Boston: Richard D.IRWIN , INC , 1992

Ruben, Eser B. “İktisat Öğretiminin Sorunları”, İktisat Dergisi, S. 415, 2001, s.36

Sapir, Jacques. “ Response to Guerrien’s Essay” Post Autistic Review , Issue no. 13 , May

2002 (Erişim: 12 Nisan 2003) http://www.btinternet.com/~pae_news/join.htm

Sarfati, Metin. “İktisat Bilimi Üzerine Tartışma” , İktisat Dergisi , Sayı:415 (Temmuz 2001)

Sent, Ester-Mirjam. “Pleas for Pluralism” , Post Autistic Review , Issu no.18 , February 5

2003 (Erişim: 6 Mayıs 2003) http://www.btinternet.com/%7Epae_news/review/issue18.htm

65

Page 66: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

Student Petition of Autisme-Economie

http://www.btinternet.com/pae_news/texts/apetition.htm (Erişim: 10 Kasım 2003)

Talas, Cahit. Ekonomik Sistemler , Beşinci Basım , Ankara: İmge Kitabevi ,1997 , s.151.

66

Page 67: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

67

Page 68: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

68

Page 69: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

69

Page 70: Neoklasik İktisat & Post Otistik İktisat Tartışmaları

70