Naşit Hakkı Uluğ - Derebeyi Ve Dersim

87
CUMHURİYETİN GÖZÜYLE KÜRT MESELESİ-4 Naşit Hakkı Uluğ DEREBEYİ VE DERSİM

Transcript of Naşit Hakkı Uluğ - Derebeyi Ve Dersim

C U M H U R İY ETİN GÖZÜYLE K Ü RT M ESELESİ-4

Naşit Hakkı Uluğ

DEREBEYİ VE DERSİM

N aşit H akkı Uluğ

DEREBEYİ VE DERSİM

© Bu kitabın yayın hakları

Analiz Basım Yayın Tasarım Cnda Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti.nindir.

ANALİZ BASIM YAYIN TASARIM GIDA

TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Meşrutiyet Cad. Kardeşler Han No: 6/3

34430 Galatasaray-İstanbul web adresi: www.kaynakyayinlari.com e-posta: [email protected]

Tel: (0212) 252 21 56-99 Faks: (0212) 249 28 92

Birinci Basım: Eylül 2009

Teknik Hazırlık: Analiz Basım Yayın

Baskı: Analiz Basım Yayın

ISBN: 978-975-343-565-9

KAYNAK YAYINLARI: 548

KAYNAKYAlflNIARI

Naşit Hakkı Uluğ

DEREBEYİ VE DERSİM

i ç i n d e k i l e r

SUNUŞ 7

DEREBEYİ 9

Beyler 11

Hak Yalnız Beyindir 13

KARŞILIKLI MENFAATLER 17

Vecibeler 17

Vazifeler İ8

C ezalar 19

Kürt 19

D ERSİM 22

Tabiat 23

Tarih ve Görenek 24

Dersimlinin Aslı 25

Bugünkü Dersim 26

D E R S İM İN KARA LİSTESİ 28

D ERSİM D İNİ 29

Bize Göre Seyit 30

Bir İhtilal Gecesinde 31

Nelere İnandırırlar? 31

Ağu İçen 32

Sarı Saltık 33

Yıkık B ir Duvar 33

Kırmil Totemi 34

Rezalethane 34D erviş Cemal 34

AŞİRETLER 36

ÂTangozadenin Aşireti 36

Seyit Rıza’nın Avucu İçinde 38Diyap Ağa'nın Takımı 39

Dersim Diplomatı 41

Seyit R ıza 43

K oçlar 53

Şam Uşağı 54A cı Bir Hıyanet Hatırası 55

H em Aşiret Hem Hüküm et Reisi 56Bahtiyarlar 57

Laçinler 58

Kalanlar 58M aksutlar 59

A slanlar 59Bezgerler 60

B eyt Uşağı 61D O Ğ U DERSİM 61

H aydaranlar 6 1

Arıllı 63

K ureyşan Aşireti 64Şadıllı 65Alan ve Dcmcnan 65

Cem aat Usulü 66

D iğer Aşiretler 67

D ERSİM N E OLACAK? 68

FOTOĞRAFLAR 71

SUNUŞ

Naşit Hakkı Uluğ, köylüyü Özgürleştirme idealinin ateşli taraftan olan bir Cumhuriyet ıdeoloğu. Gerek Ulusal Kurutuluş Savaşı yılların-daki, gerekse zaferden sonra Cumhuriyet’i inşa yıllarındaki iç isyanla-rın başını, yer yer dini otoriteyle de zırhlanmış ağalar, aşiret reisleri çe-kiyor, köylü de bu isyanların temel askeri ve toplumsal gücünü oluştu-ruyordu. Bu durum, Özellikle Şeyh Sait isyanından sonra, Cumhuriyet önderlerinin ağalığı, aşiret düzenini, şeyhliği ve seyitliği daha açıktan vc daha ciddi biçimde hedef almalarına yol açtı. Köylüyü bu feodal güçlerin otoritesinden kurtarmak konusunda, "elimizi çabuk tutmalı-yız, biz onları yenemezsek, onlar Cumhuriyct'i yenecekler" düşüncesi-ne vardırdı.

Ulusal Kurtuluş Savaşı köylüye dayanılarak kazanılmıştı. Cumhu-riyet köylünün yaşamında asla görmezlikten gelinemeyecek bazı iyileş-tirmeler yaptı, ama bu alandaki esas sorunu, köylüyü feodal güçler oto-ritesinden kurtarma ve toprağa kavuşturma .sorununu devrimci yöntem-le ve köklü bir biçimde çözemedi.

Aşağıdan güçlü bir köylü basıncı olmaması, öncü sınıfın devrimci-liğindeki sınırlılık ve yeteneksizliklerle birleşerek, feodalizme karşı, devrimin demokratik boyutunu güdükleştirdi. Güdüklüğün nedenleri arasında, İkinci Dünya Savaşı’nın olumsuz, yönde etki eden dış basıncı-nı da saymak gerekir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında ülke nüfusunun az ve toprakların önemli bir bölümünün ekilmiyor oluşunun. Cumhuriyet yö-netiminin dikkatinin, toprak dağıtmaktan çok, nüfusun artırılması ve boş arazilerin ekilmesi konulan üzerinde yoğunlaşmasına yol açması bir başka etkeni oluşturdu.

Cumhuriyet Önderliği, az önce belirttiğimiz nedenlerle, ciddi ve köklü bir toprak reformuna ve toprağı ortaçağ kalıntılarından temizle-

7

me mücadelesine giremeyince, Kürt sorununu bir asayiş sorununa in-dirgedi. Sorun böyle ele alınınca, önlemleri de buna göre belirlendi.

Naşit Hakkı Uluğ'un Derebeyi ve Dersim i yazdığı/yayımladığı sı-rada, Dersim İsyanı'nm eli kulağındadır. Ayrıca, geride Şeyh Sait ve Ağrı İsyanlarının dersleri vardır. Uluğ, Cumhuriyetin, Yunus Nadi, Fa- lih Rıfkı ekolünden olan gazeteci ideolog ve sözcülerindendir. Derebe-yi ve Dersİm'de, feodalizme karşı lutum ve köylü konusunda genç Cumhuriyetin hem henüz dumanı tüten ateşli bakış açısı vardır, hem de olayı bir asayiş boyutuna indirgemenin temelleri vardır. Ayrıca, yi-ne diğer Cumhuriyet ideologları gibi Naşit Hakkı Uluğ'da da, 1930’la- ra doğru, Cumhuriyet'in öncü kadrosu içinde ortaya çıkan bir eğilim net bir şekilde kendini göstermektedir. Bu eğilim, Doğu ve Güneydo-ğu bölgemizin sorunlarıyla ilgili olarak, konunun Kültlerin kültürel ve milliyet haklan boyutunda, Kurtuluş Savaşı yılları ile Cumhuriyet'in Şeyh Sait isyanına kadar olan yıllarının serinkanlı ve güvene dayalı ba-kış açısından, Kürtlerin gönlünü kazanma tutumundan uzaklaşma eği-limidir. Naşit Hakkfnın Kürtlerin Türk soyundan olduğuna ilişkin, da-ha sonraki yıllarda ifrata vardırılacak görüşleri, bilindiği gibi, Cumhu- riyet'in donma, kireçlenme ve restorasyonu yıllarındaki inkarcı ve bas-kıcı siyasetlerin siyasi-ideolojik temelini oluşturmuştur.

Derebeyi ve Dersim, ancak sosyolojik araştırmalarda ve romanlar-da rastlanabilecek somutluk, canlılık ve ayrıntıda ağalık-aşiret reisliği- şeyhlik-seyitlik tasvirleri ile dolu bir çalışma. Ayrıca, Cumhuriyetin hem köylü ve feodal kalıntılar sorununa, hem de Kürt sorununa 1930'lardaki bakışını net bir şekilde, bütün olumlulukları ve olumsuz-luklarıyla birlikte yansıtan bir kitapçık. Bu yönleriyle, günümüzün Kürt siyasetleri bakımından çok değerli derslerle dolu.

Derebeyi ve Dersim, bu özelliklerinin yanında, Cumhuriyet'in köy-lü, feodal kalıntılar ve Kürt sorunu konusundaki siyasetini ve pratiğini incelemek isteyen araştırmacılar için, Kaynak Yayınları'nın yayımladığı bu dizinin diğer kitapları gibi, çok değerli bir kaynak.

Arslan Kılıç Ekim 2009

8

DEREBEYİ

-1925’te Doğu'dan Bir Mektııp-

Beş ay evvel Doğu vilayetlerim izin bir kısm ında isyan çıktı.

On beş giin içinde on vilayeti sarm ak tehlikesini gösterdi. Şuur-

lu vatandaşların tepkileriyle çerçevelenen bu geniş sahayı, sefer-

ber edilen kolordular üç taraftan kapattı. Ayaklanan yerler baş-

tan başa çiğnendi. Çarpışm a sırasında yuvarlananlardan başka,

yakalanan kışkırtıcılar, elebaşılar da İstiklal M ahkem esi’nde ve

D ivanıhaıplerde hesap verdiler.

Bugün sükûn geri gelmiştir. Kolordular, garnizonlarına, tam

bir cum huriyetçi imanı ile çarpışan Türk çocukları da bir tek ka-

çak verm eden köylerine ve işleri başına dönmüşlerdir. Fakat, şu-

nu cesaretle, şuuıiu bir cesaretle söylem ek lazım dır ki ikin.ci.bir

isyan için, böyle on günde büyük bir Vatan parçacını,saracak js-

yan için bütün tesisat durm aktadır ve hazırdır.

Türk bağım sızlığının temeli olan cum huriyeti yıkm aya kal-

kanlar, Doğu'da bir vatan kısmını esir topraklara ilave etmek is-

teyenler, Türk sınırları dahilinde kendi komitelerine asıl ve faal

üye olarak yalnız derebeylerini ve şeyhleri bulmuşlardır.

.Çünkü derebevi. sevh ve avrılıkcı m üşterek düşman karşısın

dadırlar; Cumhuriyet karşısındadırlar. Şark istiklal M ahkeme1

si'nin önünde; hadisenin mesuliyeti hesabını verenler -birkaç

serseriden başkası- hep ya şeyh veya beydir.

9

H ür fert olan bir cum huriyet vatandaşı bu m elun teşebbüse ne girm iş ve ne de yardım cı olmuştur.

D oğu'daki toplum sal teşkilat zam anla ve gelişm eyle tasfiye

olunam az. O na C um huriyet'in çelik neşteri ile m üdahale etm ek, lazım dır. Bu teşkilat, inkılabın sert ve kökten m etodu ile tahrip

ve im ha edilm ezse tabii vaziyet dönm üştür dem ek yalancılık olur.

B u isyanı takip eden had ise ler kati olarak derebeyine göster-

di k i bu idare m eşru tiyet idaresine benzem ez. C um huriyet, gün -

delik politika gü tm eyecektir, er geç kendisin i tepeleyecektir.

A rtık bey biliyor:

C um huriyet nazarında;

B ir bey ile b ir köy lü a rasın d a fark yoktur.

K öylü , bey in eşy asın d an say ılm az.

B ey, isted iğ in i astırıp kestirem ez.

B ey, isted iğ in in ırz ın a sah ip değildir.

B ey, köyün sah ib i, k ö y ü n b ü tü n m ah su lle rin in , b ü tü n e m eğ i-

n in , iç inde y aşay an la rın v e h a tta d o ğ acak la rın sah ib i değild ir.

Bey, vergi verecektir.

Beyzade askere gidecektir.Bey, kanunu tanıyacaktır.

Bey, memurları elinde maymun gibi oynatamayacaktır.

Bey, hükümet dairesinde masanın başında çöküp istediği şe-

yi yaptırmak için jandarmayı kullanamayacaktır.

Bey, devlet merkezinde tesis ettiği vaziyete güvenerek önüne

geleni korkutamayacaktır.

10

Artık şeyh biliyor:

İstiklal M ahkemesi ve Büyük M illet M eclisi kendisinin res-

mi ticarethanesi olan tekkesini kapamıştır.

A rtık bir üfürüğe karşılık bir koyun alamayacaktır.

Artık tekkesi, feyz alm aya gelen cahil kan larla dolup boşal-

mayacaktır.

Artık bütün m illet kendisine haraç hediyesi taşımayacaktır.

Artık, müritleri ayağını görmek için bir altın, dizini görmek

için üç altın, kınalı sakalını görmek için beş altın, peçeli yüzünü

görm ek için on altın vermeyecektir.

Artık yedi günlük yol teperek kapısının önünde kim se gelip

havlamayacaktır.

Artık, kendi sokağa çıktığı vakit kim se yere kapanmayacak

ve hatta selam biie vermeyecektir.

Beyefendi hazretleri, şeyhefendi hazretleri Cumhuriyet'in

şüpheli birer vatandaşıdırlar. Her hareket ve niyetlerinin cum hu-

riyetin basiret gözü tarafından takip edildiğini biliyorlar.

Cum huriyet onlara ve onlar Cumhuriy.et'e düşmandırlar!W

Beyler

Köken ve tarihini incelem e uzun sürer. İstibdat devri, derebe-

yini büyüttü, yaşattı. Sultan Hamit’in Çerkeş Zeki Paşasının Ha-

midiye Alayları derebeyliğini kanunileştirdi, eline yeni silahlar

verdi ve resmi teşkilat arasına koydu.

M eşrutiyet bu adı kitaptan silemedi, ellerinde mavzerler, san-

dıklarında Mecidi ve Osmani nişanları dolu olan bütün bu istib-

dat teşkilatı ayak üzeri idi.Denebilir ki M eşrutiyet kendisinde bunların pek azı ile mü-

cadele cesareti buldu ve hatta Umumi Harp'e girerken bunları

kendi ordusunun sa llan içine sokamayarak derebeyi kuvvetleri-

11

ni bir kolordu halinde kırk bin kılıç diye topladı. Cephede iki

Rus mantellisi* patlayınca hemen hepsi soluğu günlerce geride

bıraktıkları çadırlarında aldılar./

Şehirlerdeki derebeyleri; onlar cn korkunçlarıdır, m askelidir-

ler, öyle cana yakın görünürler ki kanarsınız. Zaten yanınıza on-

lardan başkaları sokulmaz.

İttihat ve Terakki teşkilatı diye bu taraflarda bir araya gelen-lerin çoğunluğu onlardı. M eşrutiyet devri bunları besledi, em -

zirdi, tanıdı ve bünyelerinde en ufak bir sarsıntı olmaksızın

Cumhuriyet'e kadar gelidiler.Doğu'dakiler, ne devrin değiştiğinden, ne Kanunu Esasi'den

haberdar oldular. Zaten nasıl olsunlar ki!..

On sene süren bu devrin birçok harplerinden başka, hem de m ağlubiyetten m ağlubiyete koşan harplerinden başka bir tek

olumlu izine buranın hiçbir köşesinde rastlanmaz. Buradakilerin

öğrenip öğreneceği, Sultan Hamit'in indirilip yerine aptal bir pa-dişahın çıkm asıyla sınırlı kaldı. Zihniyette ufak bir değişiklik ne

duyuldu ve ne de görüldü. Uzaktan uzağa bir değişiklik olduğu-

nu duyabilenler de üzerlerindeki büyük yükün baskısından im-kân bulup seslerini yükseltemediler, zulüm ve zorbalığa karşı

feryatnameler, BabIâli’nin loş koridorlarında kayboldu. Bu bo-

ğucu hava, ta M ustafa K em al’in gününe kadar geldi.M ustafa Kemal, halk hâkim iyetine dayalı ve halkı yükselt-

meye .yönelik büyük hareketini Erzurum’dan Sivas'a uzatırken

tehlikeyi görenler, bu tehlikeyi hariçten de görerek onu daha

doğm adan boğm ak isteyenlerle el ele verdiler, suikastler hazır-

ladılar ve büyük milli kurtuluş hareketinin yalnız vatanı kurtara-

cağını değil, aynı zamanda yerde sürünenlerin de elinden de tu-

tacağını sezdiler.

* M antclli: H afif b ir top. (K aynak Y ayın ların ın notu.)

12

Sömürge hayatı bir derebeyi için ne değiştirirdi, Hindistan

racalarla dolu değil mi idi!.. İngiliz idaresinde Brahman papaz-

larının hiç m enfaatlerine halel geldi mi idi!

Şeyhler, esaretten niye çekinsinler... Bugün Arap ülkelerinde

sürülerle şeyhler ve şeyhlerin şeyhleri hüküm sürmüyor mu!...

M ustafa Kemal "Dum!upınar"ını yaptı. İsm et Paşa "Lo-

zan 'd an döndü. Vatan kurtuldu, söm ürge olmayacağız. Hükü-

metin adı kondu. Halife def edildi; şeyhler, kendilerine mukad-

der akıbeti bekliyorlar. İnkılap fırkası vatanın bütün çalışan

züm relerine; bir yaban tarlasında o t yolan rençberden, Sason

Dağlarında üç keçiyi güden çobana kadar herkese hürriyet, refah

ve saadet verm eye çalışıyor.

Parolaları şu oldu:

-Tehlike ilerliyor, bu gidiş fena gidiş... Esir olalım, rezil ola-

lım, ne olursa olsun, ayaklanalım, ta ki m enfaatlerimiz elim iz-

den alınmasın!...

Vakit dardı. Bunun için şeyhler,» beyler ve ağaların kaybede-

cek zamanları yoktu.

Aynı yolun yolcuları 13 Şubat I925'te kararlarını tatbik ede-

rek Şeyh Sait'in Piyran'da açtığı isyan bayrağının altında toplan-

dılar.

***

Derebeyi; bey, ağa, şeyh ve çelebi hepsi birdir. Lakapları ne

olursa olsun bu mazi yadigârları biribirinin aynıdır.. Yalnız be-

yin veya ağanın; bir şeyh gibi M uhammed’e veya Ali'ye çıkar bir

şeceresi olması şart değildir.

Bey; bütün kudret ve heybeti ile kurumlaşmıştır. Bir köy, beş

köy, on beş köy, kırk köy, seksen bir köy, yüz altmış dokuz köy...

öz malıdır. Köyün toprağı, evleri, havası, suyu, rüzgârı, içindeki

13

insanlar, hayvanlar, sabanlar, üvendireler, inekler ve öküzler bir-

birinden farksız olarak beyin malıdır.

Bu eşyalar içinde en zavallısı insanlar değil midir? Saban ve

çatı cansızdır, hissetmez. Fakat ömrü elli altmış seneyi bulan za-

vallı insan burada, Şeytan Adası'nda müebbet ağır hizmete zincir-

lenen bir mahkûmdan daha sert bir rejime tabidir. Hiçbir hak sa-

hibi olmadan o toprakta doğar. Ne karısı, ne evlatları üzerinde tam

hak sahibi olmadan köyün yanında bir çukuru doldurur. Cumhu-

riyet kurulduğu güne kadar bütün dedeler ve torunlar sanki bu be-

ye tapu edilmişti.

Bey, bir senelik geçim e yeter arpayı am barına bırakır. Ondan

m utlaka kâhya da çalar. Başa baş altı yedi ay karnını doyurabi-

lecek arpa, kendine ya kalır veya kalmaz. Gözü ötekinde, öteki-

nin ambarındadır.. Yaşamak için çalacaktır. Babasından, miras

kalan yegâne hayat bilgisi bııdur. Karısı genç ise; kâhya, beye

m ethetm işse, ev hizmetlerini görm ek için gönderilir. Birkaç ay

sonra üzeri,nde.beyin aldığı, bir basm a entan ile köye, penceresiz

çatının altına bir bohça gibi atılır.

Hak Yalnız Beyindir

Yegâne hak sahibi beydir. Din kaideleri, imamların içtihatla-

rı, kadıların hükümleri, padişah fermanları ve Kanunu Esasi;

yalnız onun için, yalnız bey için hak tanımıştır. Zannetmeyiniz

ki bu da mutlaktır. Hayır yağm a yok efendiler, merkezdeki be-

yin himayesine mazhar olm ayan bey de olsa ağa da olsa hak sa-

hibi olamaz. Hak sahibi olm anın şartı, m erkezde devlet nüfuz ve

kudretini elinde oynatan ve ona hükm eden beyin adamı olm ak-

tır. Bu beyi doyurmayan, ona haraç vermeyen; ağanın, beyin

akıbeti hüsrandır. Haklı davasında haksız olur, bir gün gelir üç

14

yalancı şahidin ifadesiyle alnına cani dam gası vurulur, nıalıvo

lur gider...

M erkezde oturan -nah iye merkezinde, kaza merkezinde, vi

layet merkezinde, devlet m erkezinde- devlet m ekanizm asına b i-

lindik usullerle giren ve m em urları kirli pençesine düşürdükten

sonra her şeyi kolaylıkla yaptıran bey, çok haristir. Gözü bir tür-

lü doym ak bilmez, olanına, beş köyüne, yirm i sekiz köyüne_ka-

naat etmez. Köyüne kom şu olan bir toprak kendisine hoş görü-

nür, hele biraz verim liyse... Köyün sahibi akrabası da olsa ken-

disinden kız alıp kız verse, hatta bu imkânı bulamayıp kirve ol-

mayı bile bir nevi "sigorta" saysa;

Evvela nazikçe arzusunu açar,

A nlatam azsa çağırır söyler,

Dinletemezse bir pusuya düşürür, zorlar,

Ve nihayet,

- Sana gösteririm der ve gösterir.

İki gün sonra kendi sürüsünden konağına getirtip nefsine bir

ziyafet çektiği koyunlannın; komşu köyün sahibi tarafından çal-

dınldığım bir sürü şahitle ispat eder. M ahkeme huzurunda pro-

fesyonel yalancı şahitler ve onları tamam layan esirler kafilesi,

boynuzu ile, kulağı ile koyunlan tanıdıklarını ve komşunun evi-

ne götürülürken iki gözleriyle gördüklerini öyle acıklı bir dille

anlatırlar ki iftiraya uğrayan bile bu suçüstü karşısında adeta ina-

nır. Zavallı demek caizse, o rakip ağa veya bey hapse tıkılır. Eğer

kaçarsa büsbütün mahvolur. Derebeyi onun yakalanarak hapso-

lunmasmı değil, kaçmasını daha çok ister ve o kaçınca nüfuzlu

derebeyi dört beş yalancı şahitle tekrar hâkim huzurundadır.

Kaçan komşusunun dedesi, bunun babasına tam şu kadar bin

altın borçludur. Şahitli, senetli ve sepetlidir. Hâkim ne yapsın!

Derhal hüküm verilir. Derebeyi; ilamı koltuklar, gider, kaçan ağa-

nın köyüne kurulur. O köyün bütün canlı ve cansız varlığı onun

15

olmuş demektir. Değişse değişse ancak bir kâhya değişir. Bu man-

zara bir üçüncü beyin zorbalığına kadar devam eder, gider.

Haklar; böyle beyler arasında döndü dolaştı. Köyün içine,

kulübedekine, güneşin annacında tevekkülle çalışana temas bile

etmedi. Hak rüzgârı köye esmedi, esemedi. Köye uğrayıp bir su,

bir ayran istediğiniz vakit; kâhyadan başka ortalıkta kim se kat-

mazdı. Hepsi bir vahşi sürüsü gibi yanınızdan kaçar, ya kulübe-

ye, yahut da bir duvarın arkasına mahçup ve korkak gizlenirdi.

Sanki harp zamanıydı; gelen bir düşmandı. Onunla tem as ve-

ya temas şüphesi idamı icap ettiriyordu.

Bu korku ile seneler, on seneler, hatta yüz seneler geçti. Do-

ğu ne kendi derdini dökebildi ve ne de derdini soracak yolcu

onun yanına sokuldu. Çünkü daha m alikânesine yaklaşmadan

beyin kudretini, şer istediği vakit ki kudretini yoldaki hancıdan

-A llah rızası için propagandacı olan hancıdan- iyice öğrenm iş-

ti...

Dededen beyin eline düşmemiş, yahut hürriyetini beyin pen-

çesinden koparmak imkânını bulabilmiş, kasaba kenarında, fa-

kir bir köşede otuz kırk dönümü geçemeyen bir toprak parçası-

na tasarruf edenler varsa, onlar da ya şehir içinde yaşayarak ağa

ile geçinmenin yolunu bulmuş olanlar veyahut hayatlarını ebedi

bir huzursuzluk içinde bugüne kadar sürüklem iş bulunanlardır.

Kendi köyünün hasılatının yüzde seksenini saklayarak aşar

toplam aya gelen m ültezim "bey" yirmibeş otuz dönüm toprağı

olan kom şusundan koca bir köyü varmış gibi nispetsiz aşar ister,

veremezse hırgür başlar. N e yapsın devlete hissesini az verir fa-

kat ağanınki aslan payıdır.

16

A skere o gider, onun çocuğu gider. Devlet vergilerine o her

safhada muhataptır, ondan devlet de alır bey de...

"Hukuki ehliyet"i şahıslarında toplama yolunu bulan bu bey-

ler, şeyhler ve ağalar, her mıntıkada kuvvetli bir veya birkaç bir-

lik yapmışlardır. Demek caizse her nüfuz ve zorbalık birliği, kar-J

şılıklı menfaat üzerine kurulu bir tröstten başka bir şey değildir.

Bu tröstün sermayesi zorbalık, sattığı m eta devlet nüfuzudur.^

Bazen bu gruplar bir m ıntıkada çiftleşir, üçleşir. O zaman

m ücadele daha amansız ve daha serttir. Ü ç koyun hırsızlığı, bir

cinayet isnadı tabii bir aileyi kökünden kurutam az, bir tröstü te-

m elinden yıkamaz. O zaman en zehirli vasıta kullanılır; vatan

hıyaneti.

Filan haindir, ayrılıkçıdır, düşm anla münasebeti vardır. O za-

man gürültü büyür. Böyle davalar m uhitte yapacağı zararlar do-

layısıyla kestirme yollardan halledilsin lazımdır. Kuvvet yine

hakka galiptir; büyük bir yıkım olmuştur. Dramın kahramanları

rakiplerinin cesetlerinin göğsüne ayaklarını basarlar, herkes

kendilerinden titrer ve çekinir.

KARŞILIKLI MENFAATLER

Vecibeler

Karşılıklı m enfaatler üzerine kurulan bu teşkilatın üyelerinin

her birinin sahip olduğu hukuk ve imtiyaz bir boyda değildir.

Taşradaki derebeyi, m erkezde oturanı geleneksel bir surette ko-

nulmuş vergilerle beslem ek mecburiyetindedir.

17

Belirli zamanlarda hayvan, zahire, bir kese altın veya bir

heybe gümüş yollam aya, hayır bizzat getirm eye mecburdur. Her

sene çıkan bir doğum, bir sünnet bir veya iki evlenmeyi bu he-

saptan ayrı tutmalıdır. Bu vesilelerden ayrıca istifade edilmesi,

taşradaki beyin, m erkezdekine karşı beslediği şükran, hürmet ve

bağlılık hissini gösterm ek için hediye takdim inde ihmal ve ku-

sur etm emesi lazımdır. O, vercceği hediyenin kıymeti ve büyük-

lüğü ile bu hissini ifade edebilir. "Karınca kaderince... Az veren

can d an ...'1 düşüncesi makbul değildir.

Hediyelerin cinsi pek çeşitli olabilir; iki sene evvel geldiği

vakit beyin gözü yerde serili bir halıya fazlaca kaydıysa, uğur-

larlarken altındaki atın yaşını, şeceresini pek fazla soruşturduy-

sa, bunlar beyi pek m em nun edeceğinden üzüntüsüzce gönderi-

len hediyelerdir. B ir kavaklık, bir sürü koyun, bir çift deve, iki

genç katır da hediye edilebilir, fakat ya bey beğenmezse...

Vazifeler

Buna karşılık merkezdeki bey altta kalm az. Bir çevre, bir

mintan, karısına bir entari, velhasıl ne yükte ağır, ne bahada bir

hediye ile karşılık verir. Fakat o hediye kullanılmaz. Çevre se-

lamlıkta duvara mıhlanır. Mintan ve entari bayramlarda giyilir,

diğer günler bohçada selvi ağacının ezici kokusu arasında m u-

kaddes bir m etaym ış gibi saklanır.

M erkezdeki bey, onu hükümet nezdinde korur. Onun oğlunu

askerden kurtarır. M ahkemeye işi düşerse; iş lehinde ise bitirtir,

pek aleyhinde ise senelerce sürdürülür. Gelince evinde misafir

eder, yatırır, yedirir, içirir.

18

Cezalar

Fakat bir gün yolunu şaşırırsa... O zaman uğrayacağı gazap

pek müthiştir. Taahhütlerini yapm akta kusur eden aleyhinde der-

hal bir bahane icat olunur. Düne kadar dost olan, namuslu olan;

bir gün içinde hain, cani olur, hapse tıktırılır. Köyünün tamını,

hiç olm azsa yarısını beye yedirm ezse zindandan kurtulamaz.

Sürünür, belki de orada can verir.

Bazen bu usule müracaat edilmez. İfşasından korkulacak sır-

lar olursa, him aye edilen iki kişi onu bir köşeye sıkıştırır, hesa-

bı görülür. Katiller kurtarılır. Yakalansa bile yine himaye görür

ve hafif b ir ceza ile işi atlatırlar.

***

Bir usul daha vardır: Ele geçirilem eyen komşu topraklarını

kazanmak için hükümete sürekli dedikodu yapılır; haindir, ayrı-

lıkçıdır, gaspçıdır...

Hüküm et bu yalan dolanlara kapıldı mı elindeki beş on jan -

darma ile üzerine gidemez. O zaman hükümetçi olan bey bütün

kuvvetiyle devletin emrine amadedir. Devlet namına rakibini te-'

peler, m alını mülkünü yağma eder. Tepelenen, çoluğunu çocu-

ğunu alıp kaçarsa bey de gelir köye kurulur.

Hüküm et derebeyine böyle fiilen hizm et eder.

Kürt

Toprağa bir ot gibi bağlı adam a "Kürt" derler. "Kürt", toprak-

la alınıp, satılır. Toprağa sahip olanların malıdır.

Türk'ün başı yukarıdadır. Esirlik damgasını alnına vurdur-

maz. B ir Türk köyünün üzerine çökebilm ek için onu önce

19

"Kürtleştirmek" şarttır. Osmanlı Devleti bu olumsuz asimtlas.-

yon işinde derebeyine yardım etmiştir.

Kabile ve aşiretler Orta Asya'dan getirdikleri isimleri taşır-

ken, buradaki birçok aşiretlerin batı vilayetlerine geçen kabile-

leri milli benliklerini büyük şerefle m uhafaza ederken, asırlarca

evvel kurdukları köylere öz Türk adlarını koyan ve Türk töresiy-

le yaşayan bu insanlara şeyh ve derebeyi el ele vererek "Kürt"

damgasını vurmuşlardır. İstibdat ve m eşrutiyet idareleri de bu

damgayı tasdik etmiştir.

Beydili, Karakeçili, Dersim halkı ve daha birçok aşiret ve

yüzlerce köy bu elim akıbetin biıcr numuneleridir.

Türk çocuğu, bu alçak asimilasyon çemberinden kurtulmak

için -eğ e r devlet de üzerine binm em işse- bir hakkını m uhafaza-

ya çalışmıştır....

Türk aslın, hazin imtiyazı şudur:

Köyünü, evini, malını, hatta hayvanım bırakmak, çoluk ço -

cuğunu alıp batı yolunu tutmak... Canını, evlatlarının hayatını

kurtararak kendisini batıya atabilene ne mutlu!..

Fakat bu feodal mıntıkadan çıkıncaya kadar kaç beyin, kaç

şeyhin çetesinin elinden kurtulm ak lazımdır, onu kimse bile-

mez...

M alatya'nın zümrüt ovalarından geçerken, M oskof Harple-

ri'nde Kars tarafından göç etm iş Türklerin kurduğu köylerden

bahsettiler. Bu köylerin halkı, K ürt rejime uymamışlar, 169 kö-

yü avucuna alan ağaları dinlememişler. Bunları Pötiirge'nin,

Kâhta'nın beyleri yiyip bitirmişler... dağıtmışlar. Bugün izierinj/

bulamıyoruz, yerlerinde yeller esiyor.

20

Bu m ücadeleler Doğu'nun m ustarip tarihinin özetidir. Beyle-

rin, ağaların vuruşmasından millet ezilmiş, inlemiş, fakat ne be-

yin hırsı sönmüş ve ne de Cumhuriyct'e kadar oraya kurtarıcı bir

el uzanmıştır. Bugün uzanan el, Dumlupınar'dan, Akdeniz'i gös-

teren eldir. O el, elbette burada da inkılabın zaferini gösteriyor.

Diyaribekir: 12 Temmuz 1925

21

DERSİM

Dersim, Doğu Anadolu'nun orijinal bir parçasıdır. Bugüne

kadar Türk aydını için kapalı kalmıştır.

Coğrafya kitaplarının "Kapalı M em leket" dedikleri "Tibet’'!

bile birçok keşif ve sefer heyetleri baştan başa geçmişlerdir. F a -

kat Dersim, devlet memurlarıyla, asker kıtalarından başkasının

kuşbakışı bir incelemesine bile konu olmamıştır.

Memleketi tanıtmak, ona karşı sevgiyi arttırmanın birinci yolu-

dur. Kaldı ki bütün bu toprakların sevilmesi için bizim olması kâ-

fidir.

1925 senesi Haziranı'nm sıcak bir günündeyiz. Fatih M eh-

m et, İstanbul’u alalı aşağı yukarı 470 sene var. Dersim de İstan-

bul'la hem en aynı senelerde bu devlete bağlandı. Fakat bu beş

asrı ondan evvel nasıl yaşıyorsa öyle geçirdi. Ona, hayatında

yalnız "içgüdü" hâkim oldu.

Dersim bana kendisini şöyle tanıttı:

Dersim ’de;

Tabiat asidir.

Tarih asidir.

G örenek asidir.

D ersimlinin vicdanı hurafelerin dem ir pençeleri içindedir.

22

Tabiat

Tabiat asidir: kuzeyde m ağrur M unzur'un, doğuda Perisu-

yu'nun, güneyde ve batıda M urat ile Fırat'ın tabii bir sınırla çer-

çevelediği -den iz yüzünden iki bin metre yükseklikte- 5800 ki-

lometre karelik bu kocam an vatan parçasında tabiat, insana da,

hayvana da, bitkiye de çok sert şartlarıyla hükmeder.

Dondurucu kış, yedi, sekiz ay sürer. Beyaz bir örtü, yalçın

kayaları, göz karartıcı uçurum ları, kat kat dağları ve bunların ya-

nında birer kuyuya benzeyen vadileri senenin yarısında kaplar.

Bu beyaz manzara ortasında, beyaz don beyaz gömleğiyle

Dersimli yardan yara sıçrayarak bir yaban keçisi çevikliğiyle

dolaşır. Onun göğsü bastığı kaya kadar sağlamdır. Çıplak ayak-

larına kuvvet veren adaleleri serttir. Dersim, hastayı, sakatı ya-

şatmaz. Burası çok sıhhatli insanların yurdudur. Tabiata bir kere

galip gelen doksan seneyi kolayca geçirir.

Z ayıf doğan bir çocuk, çürüyen bir vücut bir kışı atlatsa da

yaza dayanamaz. Kışla, yazın arasındaki 90 derecelik, gece ile

gündüz arasındaki 50 derecelik fark, böylelerini silip süpürür.

Yazın Dersim, ekvator gibi yanar. Kuzcy'de Muıızur duvarı yağ-

m ur bulutlarının yolunu keser.

Dersiın'in içine girm eden coğrafyasından kısaca bahsede-

yim: M unzur Suyu, Dersim 'i ikiye böler. Mazgirt ve Nazim i-

ye'ye Doğu Dersim, Hozat, Çemişgezek, Çarsancak -P e r te k - ve

Ovacık taraflarına Batı Dersim derler.

Bence Pertek'i ve Çem işgezek'i Dersim 'den saymak yanlıştır.

Onlar, Dersim kavramının ifade ettiği manadan uzaktır. İdari bir

bölünm ede Dersim'in içinde kalmaları, Fırat'ın çevrelediği sını-

rın dahiline düşmeleri onları da Dersim 'den saydırır. Fakat Der-

sim ile oldum olası alakaları onun bir avı gibi avucunun içine

girmiş olmalarıdır.

23

Pertek, Çemişgezek ve M azgirt en kalabalık taraftır. Ovacık,

Nazimiye ve Hozat sırasıyla tenha kısımlarıdır. Bu arazi içinde

647 mevki vardır. Fakat Dersim 'de kasaba hayatı yaşayan altı

merkezden geri kalan yerler sekizer, onar evlik birer köyden iba-

rettir.

Bununla beraber toprak boş değildir. Nüfus yoğunluğu Ho-

zat'ın boş kısımları hariç tutulursa Orta Anadolu tipindedir. K on-

ya ve Erzurum'dan kalabalıktır. Güm üşhane'nin hemen aynıdır.

Kilometre başına 11 insan düşer.

Altı merkezde yaşayan yedi bin kadar nüfusla, kendi başları-

na yaşayan 11 bin kadar Pertek ve Çem işgezek köylüsünü, ayrı-

ca 65 000 nüfuslu D ersim ’de 47 bin insanın aşiret rejimi yaşadı-

ğı gözükür.

Tarih ve Görenek

Dersimli, asi bir tarihin oğludur. Bu verimi denenmemiş top-

raklarda didinip çalışm a yolunu babasından ve dedesinden öğ-

renmemiştir. Elindeki sürünün mazisini karıştırmaya gelmez.

Onun sütünü içer, yağını, etini yer, postunu sırtına giyer am a y a-

kın b ir pazara götüremez. O sürü m uhakkak Eğin’e* Arapkir'e,

Kem ah'a veya Pertek'e yapılan geniş bir talandan artakalandır.

Dedesinin tuttuğu haydutluk yolundan farzımuhal ayrılsa b i-

le, hesabı görülmemiş m azinin günahını sırtında taşır.

G örenek asidir demiştim. Bir celep,* kesesine birkaç bin lira

koyarak Dersim 'e gidemez. Orada Dersimlinin kesesine altın

akıtarak keçisini, koyununu satın alamaz.

* C elep: Stğtr, daha çok koyun getirterek kasaplara satan bliyük tüccar. (K aynak

Yayınları'nın notu.)

24

Em niyet m ıntıkasından beş on adım ayrılır ayrılmaz bilmem

kaç aşiret uşağının hücum una uğrar, getirdiği sermayeyi kaptır-

dıktan başka hayatını da ya kurtarır ya kurtaramaz.

Dersim 'e sermaye girm ediği gibi eşya da getirilemez. Ticaret

pazarlarını Dersim henüz görmemiştir. Bütün ticaret, ancak haf-

tanın hakiki ihtiyacını bile korumayan birkaç katır yüküyle - o

da yükte ağır pahada hafif eşyay la- sınırlıdır. M untazam ticaret

kervanları Dersim 'e em niyet edemez. G örenek asidir, hak telak-

kisi Dersimlinin kafasına girmemiştir.

Dersimlinin Aslı

Bütün izler, Dersim'in tarihi hakkında şu kati malumatı veri-

yor: Bugünkü Dersimliler, Horasan'dan gelen Türklerin bu topra-

ğa yayılmasından meydana çıkmışlardır. Asya'nın ortasından ba-

tıya doğru akan büyük cereyana kapılmış olan bir kabilenin m ec-

rasını hurafelerle karışık olarak Dersimliden şöyle dinlersiniz:

Bundan 1200 sene kadar evvel, Horasan’dan kalkan Ahmet

Yesevi, Malatya civarında bir yere gelmiş, burada adını verdiği bir

köy kurmuş, bunun oğulları Şeyh Haşan ve Seyit Ali ailelerini al-

mışlar, Dersim'in yüksek yaylalarına yayılmışlar, oğulları, kızları

türem iş... Şeyh Hasan’ın Karabal, Abbas ve Ferhat adlı üç oğlu

olmuş, bunlardan Karaballı, Abbas ve Ferhat Uşakları, Seyit

Ali'nin oğullarından da Koç, Şam ve Resik Uşakları çoğalmış.

İşte bugün, bunların birbirine karışmasından veya parçalan-

m asından bu aşiretler 12 asır içinde 50 bin kişi m eydana çık-

mış... Bugün hâlâ bu iki asıldan gelenler, şecerelerini m uhafaza-

da ısrar ederler. Seyit Ali'den türeyenler kendilerine Seydanlı ve

Şeyh H aşandan türeyenler Şeyhasanlı unvanını verirler.

25

Osm anoğullarının kurduğu genç devlet, Dersim’e komşu o l-

duğu zaman, buraları m üthiş bir Kızılbaşlığın tesiri altındaydı.

Dersim , 15. asırda Osmanlı Padişahı Fatih M ehmet'e takdim

edildi. Fakat Dersim, Osmanlı devletinden bihaber, Osmanlı

Devleti de Dersim 'e lakayt idi. Yavuz Selim, Acem Şahıyla Çal-

dıran’da çarpışm aya giderken, bu Kızılbaş dağlarını titretmeden

geçm edi. O günden beri Dersim, bizim haritam ıza dahildir. Fa-

kat, kapısını benzersiz bir inatla içinden kiütlemiştir.

Bugünkü Dersim

Dersim deyince uzun zam an vilayet m erkezliği eden Hozat'ı,

güzel Çemişgezek'i, Pertek’i, Çemişgezek'in ve Pertek’in köyle-

rinin bulunduğu sahayı hatırdan silmclidir. Geri kalan yalçın ka-

yaların, göz karartıcı uçurumların sınır biçtiği nüfuz mıntıkaları

içinde serpilen aşiret arazisi göz önüne getirilmelidir. Sarp yer-

lerin arasında Ovacık, M azgirt'iıı M uhindi ve Turuşmek nahiye-

leri gibi düz ve ekilir parçaları da ihmal etmelidir.

Karşımızdaki sırtın üzerinde dağınık dört beş çatı vardır. B i-

rer katlı taş yapıların üzerleri birer arşın toprakla örtülüdür, üstü

Ioğlanmıştır. Bunların yanında iki katlı bir ev var. Bu ağanın evi-

dir, burası Dersim köyüdür.

îki katlı evin alt katı ahır ve samanlıktır. Yukanda karşınıza

gelen büyükçe oda m isafir odasıdır. Haremle selamlık diye bü-

yük bir ayrılık yoktur. Burada kadın, Arap tesirine girmemiştir,

erkekten vahşi bir hayvan gibi kaçmaz.

Yanındaki tek katlı evin kapısından içeri bakınca bir tarafta

hayvanlan bağlı görürsünüz. Öbür tarafta sam an yığılıdır. Ya-

26

nındaki kısım ailenin yuvasıdır. Kışın m üthiş soğuğunda bu yu-

vayı tezek dolu ocakla, hayvanların harareti güçlükle ısıtır.

Karşıdaki dağ, aşiretin yaylağıdır. Yazın üç dört ayını Der-

simli burada geçirir. G eniş ciğerlerini bu dağın bol rüzgârıyla

doldurur. Kuzular, akşam ları çadırların etrafında meler. Serin bir

rüzgâr kışın kuytu deliklerde geçen sıkıntılı günlerini çadıra

unutturur.

Fakat,

Yaz gelince,

Bütün Dersim 'i derin b ir şüphe sarar,

Yaz gelince,

Tabiat azar; karlar erir, dereler taşar, aşiretler yerinden oynar.

Sekiz ay karın altında sinm iş olan Dersim, yaza seferberlikle gi-

rer. M azisi ve kaç talanın artığı olduğu bilinm eyen sürüler, her

an bir hücüm korkusuna maruzdur. Bu korku yalnız komşular-

dan değil, aşiretin servet ve refahını kıskançlıkla duyan, günler-

ce, haftalarca uzaktaki aşiretlerin iştahından doğar.

Yazla beraber eski düşmanlıklar, eski hesaplar hep birden

ruhları kaplar, aşiret m uhiti içinde ne eşya emniyeti ne hayat

em niyeti kalır.

Bir aşiretin atlı, yaya yüzlerce ferdi yalçın tepeleri, uçurum-

ları aşar, kendilerini bekleyen servetin üzerine bir pars gibi atı-

lır.

E ğer hücuma uğrayan aşiret, basiretlice hareket etmemiş, et-

rafa gözcülerini yaym am ışsa kendisini toplayamadan darm ada-

ğınık olur, harap olur gider.

Dersimli; kendisini bu ebedi tehlike içinde yaşatan mazinin,

örfün merhametsiz hükm üne itaatkâr bir şekilde boyun eğer. İş-

te Dersim 'in içi...

27

DERSİM'İN KARA LİSTESİ

Şadıllı aşireti, K ureyşan aşireti ile

Hormik aşireti, Arıliı aşireti ile,

Kârsan aşireti, bütün komşularıyla,

Haydaranlı aşireti, A nili ve Şeyhasan aşiretleri ile,

Arıllı aşireti, Hormik, Kureyşan ve Haydaranlı aşiretleri ile,

Kureyşan aşireti, Şadıllı ve Arıllı aşiretleri ile,

Lolan aşireti, Demenan aşireti ile,

Bahtiyar aşireti, Yukarı Abbas ve Laçin aşiretleri ile,

Koç uşağı aşireti, Şam Uşağı’ndan başka bütün aşiretlerle,

Aşağı Abbas aşireti Pilvank aşireti ile,

Yukarı Abbas aşireti Kırgın, Kalan, Demenan ve Bahtiyar

aşiretleri ile,

Yukarı Karaballı aşireti, Kalan aşireti ile,

Laçin Uşağı aşireti, Bahtiyar Uşağı aşireti ile,

Ferhat Uşağı aşireti, Koç Uşağı aşireti ile,

Kırgan aşireti, Yukarı Abbas Uşağı aşireti ile,

Pilvank aşireti bütün kom şuları ile, Aşağı Karaballı aşireti

Koç Uşağı ve Şam Uşağı aşiretleri ile,

Şam Uşağı aşireti A şağı Karaballı aşireti ile,

Kalan aşireti Yukarı A bbas ve Yukarı Karaballı aşiretleri ile,

M aksut Uşağı aşireti, Aslan Uşağı aşireti ile,

Aslan Uşağı aşireti M aksut Uşağı aşireti ile geleneksel düş-

mandırlar.

Hükümet sicilinde toptan birçok isyanları olan bu kalabalık-

tan yalnız Şeyh Memedan aşireti ile Beyt ve Bezger Uşakları bu

listede gözükmez.

* * *

28

Bu kara Üstenin yüzlerce yıldan beri D ersim ’in dağlarında

asılı bulunuşundan hiç m esul yok mudur?

Bu sorunun cevabı çok acıdır: Bu kalabalığın asayişini temin

edem eyen hükümetler, bu nefretlerden istifadeyi; bir idare hik-

meti saym ışlar ve bu düşmanlıkları sürekli körüklemişler, biri

ayaklanınca öteki ile bastırm ak suretiyle her kan davasına yeni-

den yüz kan davası katmışlardır...

Onun için Dersim , hüküm ete ııe istibdat, ne m eşrutiyet za-

manında inanmıştır.

Cum huriyet bu yolda d a kendini gösteriyor: Ben, Dersim 'e

giderken şüpheli m ıntıkalar üzerinde Diyaribekir’den kalkan

Türk tayyareleri uçuyordu.

Cumhuriyet; K ırganh’yı Arıllı’ya, Bahtiyar’ı Laçin'e vurarak

bu topraklarda Sultan Hamit kafasını hortlatmıyordu.

***

Ya Dersim taşarsa?.. O zaman Dersim, büyük bir bela selidir,

etrafa bir kurt sürüsü, bir sırtlan sürüsü yayılır. Ne mal ne hayat;

o hiçbir şey tanımaz. Vurur, keser, kırar, parçalar, yüklenir ve

döner. Bu bahsi sonraya bırakalım.

DERSİM DİNİ

Dcrsim 'de din, bir vicdan işi değildir. Din, seyitlerin elinde

bir geçim yoludur, zorbalık vasıtasıdır. Din, cennet ve cehennem

burada satılır ve dağıtılır. Burada vergisiz ibadet makbul değil-

dir. Adaksız duayı ne Tanrı ne seyit kabul eder.

Çalışmadan yaşayan, üfürüğünü âleme rahmet bilen seyit,

Dersim 'e niçin musallat olmuştur? Bu binlerce insanın vicdanıy-

la, emeğiyle bir oyuncak gibi oynamak hakkını nereden almıştır

bilir misiniz?

29

Asılsız, yalan bir şecereden... Güya seyitlerin topu birden

Peygam berin torunudur. "Resul evladadırlar. Onun için m ukad-

destirler.

Hakikatin hüküm, sürdüğü asırdavız,_M uhammed, Arap'tır.

Dersimli, Horasan’ın Öz Türk’üdür. Bütün teşkilatlan, adetleri,

din deyip inandığı her şey, yaşayışındaki hususiyetler hep Orta

A sya’nındır. Seyit de oradan sürüklenip gelenlerin torunudur.

Oluşumu Turanhdır. Bir Arap'ı bu dağa atsanız ne kendisi ne de

sülalesi yaşar.

Onun için seyitin vicdanlar ve kazançlar üzerine m usallat bir

eşkıyadan başka bir şey olmadığını kafaya kazmalıdır.

Bize Göre Seyit

Hakkâri dağlarının servetine, vicdanına hüküm için başına

bir "seyitlik külahı" geçirm iş olan asılmış Seyit A bdülkadir de

sürekli kendisini Peygam bere bağlayan bir şecereden bahsedip

durm am ış mıydı? Bu elebaşı Kürt'tü. Her hali, şekli, şem aili ile

Sason dağlarında yol kesen Kürt’ten farksızdı.

B ir gün, Arap'la Kürt’ün ayrı ayrı asıllardan gelme iki kavim

olduğu gerçeği yüzüne çarpıldığı zaman:

- "Evvelce Arap idik, şimdi Kürt olduk” demişti...

Bu da yalandı. Evvelce Arap değildi; aslen ve neslen bir Kürt

kabilesinin mahsulüydü. Şemdinan dağlarında ekmeğini taştan

çıkarm aya uğraşan masum insanların hayat ve kazancını avucu-

nun içine almak, onların yum ruk kadar kafalarını, loş vicdanla-

rını bir oyuncak haline koym ak için "Esseyyidi” unvanım ceddi

uydurmuştu.

30

_ ♦Bir ihtilal Gecesinde

"Seyit" üzerinde fazla konuştuk. Seyitin doğrusunu da yala-

nını da nasıl anladığımızı bir ihtilal gecesinde D iyarıbekir surla-

rından yükselen genç bir sese bırakayım...

O gece, D iyarıbekir'in her gecesi gibi çok yıldızlı çok parlak-

tı. Bir iki saat sonra Cum huriyet'in irtica ile boğuştuğu kanlı

günlerin bir şafağı daha sökecekti... Belediye'nin önüne dört

sehpa konmuştu. Seyit Abdüikadir, oğlu ve yardakçıları bu seh-

palarda cezalarını buluyorlardı. Seyit Abdülkadirzade Seyit

M ehm et'in ilmik boynunda iken sesi duyuldu.İSeyit M ehmet bü-

yük bir imtiyaz istiyordu. H er kötülüğü yapacaklar, hiçbir kanun

eli, h içbir devlet kuvveti kendilerine ilişem eyecekti. Seyit M eh-

m et bağırıyordu:

- "Resul evladı asılmaz, Resul evladı asan millet iflah ol-

maz!..."

Bu zorbalık ve irtica hırıltısına karşı genç Türkiye'nin sesi

henüz otuzunu doldurm am ış bir subayın ağzından yükseldi:

-"Vatanıma hıyanet eden Resul de olsa asarım..."

Bu ses, m anzaraya müstesna bir ulviyet verdi. Vatan sevgisi

hıyaneti boğmuştu.

Nelere İnandırırlar?

Seyit, Dersim’i asırlardan beri yemiş, kemirmiştir. Dersim’in

hastası şuna inandırılmıştır; seyit üfürm edikçe iyileşmez. Seyit

üfürür, fakat hasta ölürse bunda gecikildiğine, bundan evvelki

işlerde seyitin rızası alınm adığına inanm ak zorunluluğu vardır.

* * *

31

Dersim, Kızılbaş Müslümandır. B ir kısm ı Zaza’dır. Bir kısmı

da Caferi Sadık isminde bir imamın içtihadını tanır. Bu imamın

m ezhebinde göze çarpan şu merasim vardr: M uharrem 'de H a-

şan, Hüseyin için 12 gün oruç tutmak, 12 im am a "Ehlibeyt Ha-

n e d a n ın a tapmak ve kışın M uhammed için üç gün aç durmak.

Fakat Dersim dininde Orta Asya'dan gelen kabilenin getirdi-

ği totem dininin tesirleri, tabiat dininin tesirleri hâkimdir.

D ersim ’in dört köşesinde cins ve türü hatıra hayale sığm aya-

cak kadar çeşitli totem serpilmiştir. Seyit, onu canı gibi bekle-

miştir. Bu tembel aç sürünün beklediği totem ya bir eski pabuç,

ya yıkık bir duvar, ya b ir m ezar taşı, ya bir paçavra parçası ve-

ya eski bir odundur.

Kızgın güneşin her şeyi yaktığı bir yolun kenarındaki kay-

nak, geniş bir gölge veren ağaçlık, serin bir pınarbaşı natürizmi

burada da hatırlatmıştır. Bunlar da mukaddestir. Başını bir seyit

veya ocakzade bekler, onunla geçinir.

Birkaç totem sayayım:

Ağu İçen

Elaziz'den* Hozat'a gelirken yolun berisinde Bargini köyün-

de bir totem var; bu bir mezardır. Burada İmam Hüseyin’in nes-

linden geldiği söylenen "Karadonlu Canbaba" gömülüdür.

Buna "Ağu** İçen" derler. B abanın harap mezarına hayatını

vakfeden Dersimli, seyitin en itaatkâr bir haraç vericisidir. Bu

köyde yaşayanların bir kısmı mukaddestir, diğerlerine zorbalık

ederler. Bu zorbalık fermanı, "Ağu İçen"in torunu olduklarını

iddialarından ibarettir. Öbür taraf çalışır, bunlar otlarlar.

* E laziz: Elazığ. (K aynak Y ay ın la rnun notu.)

** A ğu: (Eski Türkçe) zehir. (K aynak Y aym larn ıın notu.)

32

San Saltık

"Sarı Saltık" ben bu ismi Dersim 'i bilmeden de duymuştum.

Rumeli’de, Anadolu'nun batı kıyılarında bir değil birkaç "San

Saltık" yatırı görmüştüm. H ozat’la Ovacık yolu üstünde bunlar-

dan biri daha yatıyor.

"San Saltık" totem i Dersim 'in vicdanıdır. En büyük antlar

unun başında içilir. Aşiretler, ahitlcrini burada yaparlar,

Ovacık yolu üstünde kuru, çıplak fakat hâkim bir tepede ol-

dukça korunmuş bir türbe içinde yatırılan bu sembol, "Sarı İs-

mail Sultan" diye tanıtılıyor. S an İsmail öldüğü vakit dokuz ta-

buttan baş gösterm iş imiş. Dem ek ki bugün de Rumeli'de, M a-

latya’da daha birkaç kasabadaki m ezarların her biri bir haşinin-

dir. Biraz ötede Karacaköyü’nde oturan seyitler, "bunun torunla-

rındanız" derler. Sarı Saltık mezarı iyi bir sermaye, hiç bakım is-

lemeyen ve çok getiren bir irattır.

Dersim 'de ağız ve göz hastalıkları için m ütehassıs hekim, Sa-

rı Saltık postnişinidir.

Yıkık Bir Duvar

M azgirt'in M uhındı nahiyesinde de başka bir toteme rastla-

nır. Bu bir yıkık duvardır. Baba M ansur Sultan, güya bu duvara

binmiş ve onu at gibi yürütm üş. Şimdi bu duvar bu babaya atfe-

dilen hurafe ile mühim bir ziyaret yeridir. Bu duvar, Dersimlinin

mihrabıdır. Köyde oturanların bir kısmı Baba M ansur tayfasıdır.

Bu duvara gelip elini yüzünü sürenden üç beş kuruş dilenirler,

bununla geçinirler.

Kırmil Totemi

Kırmii Totemi de bir mezardır. Kara Süleyman Sultan yatar.

Fakat bu yalnız bir totem olarak değerlendirilemez. Burayı bek-

leyen Dersim 'in en enteresan şahsiyetidir. Kendisinde büyük bir

aşiretin reisliği ile, Dersim 'de türeyen Şeyhasanlar kolunun baş

seyitliğini toplayan Seyit R ıza'dır Bu adam, Dersim 'in karanlık

vicdanında bir urdur. Seyit Rıza nedir, ne istiyor, ne olacak?

Üzerinde çok durulması lazım gelen bu adamı aşireti başında;

Yukarı Abbas Aşireti'ni görürken inceleyeceğiz.

Rezalethane

Pertek-Hozat yolunun kenarında bir sırtın üzerindeki Zive

köyünün de bir totem i vardır. Bu, "Sultan Hazır"ın mezarıdır.

Burası İmam H üseyin’in bir torununa atfedilen toprak yığınıdır.

Buraya evladı olmayan aileler gelirler, günlerce o civarda sürü-

nürler, beklerler. Burası her türlü iğrenç vakalara sahne olur.

Saraya m üptela olanların hastahanesi burasıdır. Buradaki se-

yitler okur, üfler, üfürür, üstelik beş on para da geçim toplarlar.

Derviş Cemal

Bir de Derviş Cem al vardır. Hozat'a iki saatlik Seyit Cem al-

ler köyünü de bu kurmuştur. Oturduğu köy kuru bir m eşelik iken

ansızın yeşillik olmuş. Bu babanın kabri yoksa da oturduğu kö-

yün böyle ansızın yem yeşil olması mukaddes tanınm asına kâfi

gelmiştir, bittabi içindekiler de beraber...

34

Kendisine böyle bir totem edinem eyen seyit, eline eski bir

eşya parçası geçirmiş ve ona mukaddes bir hüviyet vererek ge-

çinmiştir.

M esela, Karacaköyü'ndeki Seyit Kasım evindeki bir çift pa-

buca bir mazi uydurmuştur. Güya bu pabuç Sarı Süleyman Sul-

tan’ın torunlarından Seyit Nesim'in imiş. Bu pabuç, mucizeler

yaratm ışm ış... A slının doğru veya yalan olm asının ne hükmü

var? Bugün D ersim ’in dört köşesinden sürü sürü insanlar geli-

yor, pabucu görm ek için koyunlar, keçiler, arpalar ve eşekler he-

diye ediyorlar.

Natürizmden, tabiat dininin eserinden bahsetmiştim. Seyit,

natürizmi de kullanm ayı ihmal etmez. Küçücük kafalı Dersimli

yazın cehennem güneşi altında yanarken bir kaynak görünce ona

da tapm aya başlar. Zavallının bu halini gören b ir açıkgöz başına

yeşil bir paçavra sararak koşar:

- "Burada eskiden su yokmuş. Dedem in dedesi seyit filan öl-

müş, buraya gömmüşler. Onun gömüldüğü yerden bu su fışkır-

mış, bu ağaçlar bitm iş, seyitin ruhu kavak şeklinde yükselmiş..."

Bir kaya, geceleri yol gösteren ay, koca bir cevizlik görünce

cahil Dersimli sakalına sarılır. Boynunu büker, yahut diz çöker

ve ona tapar.

***

Şam an dininin bu eski Türk inanışının bugünkü eserini her

köşede görm ek kolaydır. Bunu ayrıntılandırarak derin bir etüde

saplanmamak için burada yalnız tespitle yetinirim.

* * *

35

Bu satırları yazarken Cumhuriyet D oğu'da ve bütün m em le-

kette taassuba karşı, irticaya karşı en büyük mücadelesini açmış

bulunuyor. Fakat Dersim , bundan bihaberdir. Dersim’de aydın-

lık bir mum ışığı kadar bile değildir.

Yavaş çok yavaş bir uyanıklık henüz ufku sarıyor. Zorba o l-

m ayan seyite haraç verenler eh azalıyor.

Soğukkuyu'da iri kemikleri, kıllı ve çıplak göğsünden fırla-

yan, aç gözünün feri kaçmış yüzlük bir seyit eskisi bana ufukta-

ki bu tan izinden ıstırapla ve gazapla bahsetti.

O, kendisinden mucize uman, kendisine veren Dersim’i isti-

yor, hakkını ve hükm ünü istiyordu.

Dersim 'in büyük şafağı acaba yakın mıdır?

Dersim ağası ve seyit el ele oldukça, ağa korkusunu, seyit,

halkın kalbine bir din şartı, iman şartı olarak akıttıkça ağa ile se-

yit birbirinden ayrılm az bir kuvvet halinde Dersim ’de hükmünü

sürecektir.

AŞİRETLER•

Dersim aşiretini bir kasabada aramak boş iştir. Aşiret hayatı

görmek, aşiret kokusu duymak için kasabalardan uzaklaşmak,

bu uzaklaşışı da arkada dağlar ve uçurum lar bırakarak görmek

lazımdır.

Hozat, Batı Dersim 'de merkez vaziyetindedir. Batı aşiretleri-

ni buradan itibaren görmeye çıkmak doğrudur.

Kangozadenin Aşireti

Karaballılar, Şeyh H üseyin’in torunlarıdır. Bunlar, Aşağı Ka-

raballı ve Yukarı Karaballı diye iki ayrı aşirete bölünmüşlerdir.

36

Aşağı Karaballılar iki kabileden m eydana gelmişlerdir. Bu aşiret

bugün tamamen göçebelikten kurtulmuştur. 2 bin kadar erkek,

bir o kadar kadın, 5 bin kadar koyun ve keçi, 1500 kadar sığır, 6

yüz katır ve 80 kadar m erkep ve atıyla büyük bir servete sahip-

lin

Aşiret, ilk defa kuzeyde Kırmil civarında dolaşırken Ağzonik

civarına gelmiş ve oraya yerleşmiştir.

Karaballılar içinde Dersim 'e göre okumuş adamlar yetişmiştir.

Sultan Hamit zam anında bu aşiretten derlenen beş genç İs-

tanbul'a yollanm ış ve orada aşiret m ektebinde okutulmuştur.

Bunlardan ikisi sonra mebus olmuştur. Karaballıların bu çocuk-

ları Ramiz, Şükrü, Ali Haydar ve Haşan Hayri asker terbiyesi

görmüştür.

Sivil olarak yetiştirilen Cem il Bey bir aralık mülkiye kayma-

kamlığı etmişti.

Haşan Hayri, Dersim 'de hıyanet tahrikatı yaptığından Şark

İstiklal M ahkemesi tarafından asıldı.

Karaballı aşireti birçok isyanlara girmiş ise de hiçbirine öna-

yak olur gibi görünmemiştir. Bunlar, hükümetten ayaklarını kes-

mezler. Uzaktaki asi aşiretlerle hükümeti korkutarak, hükümetle

de uzaktakileri ürküterek mevki temin ederler. Kendilerine inan

olmaz. Görünüşte Ferhat, Abbas, Bahtiyar ve Laçin Uşağı ile iç-

tikleri su ayrı gitmez. Koç Uşağı ile geleneksel düşmandırlar.

Aşiretin çeşitli kolları; Lolanlı, A teş Uşağı, Kangozadeler,

Ali Kegolar, Tavuklu Kegolar ve Gedikler Uşaklarıdır. Aşiret,

M ehm et Ali Ağa ile Koç Ağa'yı dinler.

M ehm et Ali Ağa bir vakitler adı Dersim 'i tutan Kangozade

Yusuf Ağa'nın torunudur. Ali Kego Ağa'nın torunu olan Koç

A ğanın ehemmiyeti, M ehmet Ali'den sonra gelir. Demir Ağa,

37

aşiretin üçüncü başıdır. Bunun dedesi de Tavukköylü M urtaza

Ağa'dır.

M ehmet Ali’nin oğullan Veysi ve Yusuf, Koç’un oğulları Yu-

suf, Haşan ve Adil aşiret kadrosunda mühim başlardır.

Aşiret'in diğer adı sanı malum mensupları: Kangozade D e-

mir, Mahmut, Halil, Şahin, Koç Ağa'nın kardeşi Seyit Han, Veli

ve İbrahim'dir.

M ehm et Ali H ozat'a sık sık gelir, hali ve tavrı bir kasabalıyı

andırır. Kılık ve kıyafeti başındaki ipekli çevreyi çekince, setre

ve pantolu ite Harputlu gibidir. Türkçesi çok düzgündür: "Cuın-

huriyet'e kurbanız" diyordu.

***

Hozat hükümet konağının kapısı önünde Dersimli ağadan,

Cumhuriyet'in ne olduğunu sordum.

Zeki gözleri ile gözlerim in içine baktı; bilm ez miyim? gibi

bir eda ile biraz durakladıktan sonra:

- "Cumhuriyet, m illetin babasıdır" ded i...

Seyit Rıza 'mn Avucu İçinde

Yukarı Karaballılar, Kandanlı v t K arabalhlar diye iki kabile-

dir. Bunlar da yerleşiktirler. Kendi köyleri civarında yaylakları

vardır. 1500 kişi kadardırlar. Bin kadar sığır, 2 bin kadar koyun

ve keçileri vardır. A şiret'in yaşadığı m evkiye dini tesir de ekle-

nince Seyit Rıza'nın eline düşmüştür. Aşirete Hüseyin Ağazade

riyaset eder. M ahmut isminde bir oğlundan bana bahsettiler. Aşi-

ret'te bundan başka adı sanı malum kimse yok gibi imiş...

Bunlar, Kalan aşireti ile düşmandırlar. Kırganlılara dost gö-

rünürler. Yukarı Abbas aşiretinden titrerler. Aşiretin sicili kara-

38

dır.. Kaç isyanda öne sürülmüştür, bunlara da inan olmaz... H e-

le Seyit Rıza'nın tesirine düştükten sonra...

Diyap Ağa'nın Takımı

Diyap Ağa, Dersim ’in tanınmış başlarından biridir. Büyük

M illet M eclisi'nin Birinci Devresi'nde Miço (M ustafa) Ağa ile

birlikte uzun sakalları, yerli kıyafetleriyle göze çarpan iki me-

busdular.

Bu aşiret oldukça kalabalıktır. Nüfusu, 3200 tahmin ediliyor.

5 bin kadar koyun ve keçileri, yüz kadar sığırları, yüz kadar da

at, eşek ve katırları vardır. Dersim’in sayılı yerleşik ve zengin

aşiretlerinden biridir.

Ferhat Uşakları; Kahraman Ağa Oğulları, A lişer Ağa O ğulla-

rı, Sorpiyanh Diyap Ağa Oğulları, Zangolar ve Küçük Aliler ka-

bilelerinden m eydana gelirler.

Kahram an Ağa, Dersim ’in en büyük reisi ve derebeyi idi. H o-

zat kaym akam lığını da Sultan A zizden kopartmış, bütün aşiret-

leri titretmişti.

Ferhat Uşağı, bu noktadan şerafet* (!) iddiasındadır. Bugün-

kü asırlık Diyap Ağa 50 senelik reisliği esnasında nahiye müdür-

lüğü, idare üyeliği gibi m evkiler işgal etm iş, mebusluk devresin-

de de aşireti bundan epeyce fayda görmüştür.

Aşiretin görünüşte reisi ihtiyar Diyap görünürse de Diyap

mebusluğa geleliden beri asıl dizginler Cemşit'in elindedir.

Cemşit’ten sonra Ani Hatun, Ferhat Uşaklarının reisi sayılır.

Ani Hatun, Diyap'ın kızkardeşidir. Bugün 80’lik vardır. Bir

Dersim çobanı kadar çevik ve dinçtir. İri boyu, dik endamı ile

* Şerafet (Şeriflik), İm am H aşan vasıtasıyla Hz. M uham m ed soyundan gelm e.(K aynak Yayınları nın notu.)

39

bir köse erkekten farksızdır. Üstelik inatçı ve sert bakışı buna

fazla bir kudret verir.

Ani Hatun, K ahram an’ın torunudur. Keki Ağa'dan 20 senedir

dul kalmıştır. Ani, kendisini bir erkeğe bağlamamış, aşirette

kendi başına kalarak erkekleri emrine almayı tercih etm iş ve ev-

lenmemiştir.

Ne Ferhat U şağ’ından ne diğer bir aşiretten Ani H atunu ha-

fifseyen bir tek kelim e duymadım. Yalnız Hozat'ta birkaç m e-

mur, bu kadından bahsederken:

- "Cadı” dediler. "Erkek yapamaz, onun kurduğu tuzağı ve

yaptığı h iley i..."

Ani Hatun'un rolü başkadır. Hozat, bir eşkıya tehlikesine

düştü mü yanına birkaç kadın, sekiz on erkek alarak gelir. O ra-

nın valisinin, yahut kaymakamının harem tarafını bekler. Karısı

ile oturur, onlara Dersim içinden bir em niyet, Dersim içinden bir

m etanet getirir.

Dedesi Kahram an Ağa'nın gününden kalm a m asallarla evi

avutur.

Diyap Ağa’nın Veli, Süleyman, Hüseyin ve M ahm ut isim le-

rinde dört oğlu, A ni'nin oğlu İsmail, Cem şit Ağa’nın oğlu D o-

ğan, Segedik köyündeki Seyit Han, H avışarh Küçük Ağa, Sor-

piyanlı İsmail Ağa aşiretin hatırı sayılan nüfuzlu kişileridir.

***

Diyap’ı A nkara’dan tanırdım. Birinci M eclis’iıı akşam lan

üzerine maşlahını giyer, katırına biner, Kale civarındaki evine

giderdi. M ustafa A ğa ve o, Birinci M eclis'te Dersim 'in Gazi Pa-

şa'ya ebedi itaatini temsil ederlerdi.

40

Diyap, Dersim’e döndükten sonra politika ile uğraşmadı. G ü-

nünü Ekrek'teki sakin odasında A nkara'ya ve İstanbul'a hasret

ile geçirdi.

İstanbul’u hürriyetin ilanı günlerinde görm üş, Ankara’yı M il-

li M ücadele’nin ilk mütevazı hatıraları ile tanıyor, fakat yine öz-

lüyor.

M ustafa Kem al’in korkusu kalbine öyle yerleşmiş ki Şeyh

Sait isyan ettiği vakit birkaç ağa ile birlikte Elaziz’e kumandan

Nurettin Paşanın yanma giderek D ersim 'in böyle taassup ve ir-

tica hareketleri ile alakası olmadığını temin etmişti.

***

Cumhuriyet, Dersim 'den; içeriden kilitlenm iş feodal Der=

sim ’den kuru bir itaat değil, Cum huriyet hayatına tam uyum is-

ter...

Hakikaten Diyap bana, Şeyh Sait'i b ir "bela" diye nitelem iş-

ti. Elaziz'de Havali Kumandam’nın misafiri sıfatıyla Sefa Ote~

li’nde geçirdiği sefalı günleri unutmuyordu.

Ferhatlar, Karaballı, Aşağı ve Yukarı Abbas Uşakları ile dost-

turlar. Koç Uşağı ile düşmandırlar. Yazın yaylalara çıkarlar, ha-

sat zamanı dönerler. Kışlakları daimi köyleridir.

Ferhat Uşaklarının kanı da elbette Dersim kanıdır. Gözleri

yıldığı günlerden evvel bunlar da birçok defa isyanlar çıkarmış-

lar ve itaatsizlikle tanınmışlardı.

Dersim Diplomatı

Aşağı Abbas Uşağı o kadar büyük olm ayan nüfus ve serveti-

ne rağmen Dersim 'de hatırı sayılır bir mevcudiyettir. Aşiretin,

41

Zeynozacleler ve İbrahimler kabilelerinden meydana gelen top-

lam ına görünürde eski mebus M ustafa (M iço) Ağa riyaset eder.

Kendisi Ergân’da oturur. Fakat amcazadesi İbrahim’le Küçük

A ğa da aşirette reis vazifesindedirler.

Aşiretin nüfusu 1500 kadardır. Servetleri ortadır. 3 bin k a-

dar koyun ve keçileri, 500 kadar sığırları, 50 kadar binekleri

vardır.

M ustafa Ağa, Dersim 'in tanınmış bir şahsiyetidir. Bu gibi

adam lara burada "diplomat" derler. M arifetleri, gelen idare m e-

murlarını kolayca elde etme yolunu bilm eleri ve temin edecek-

leri menfaat nispetinde sadakat göstermeleridir.

M ustafa Ağa, D ersim ’de büyük m em uriyetler almıştır. Bun-

dan 20 sene kadar evvel Hozat M ahkemesi'nde "ikinci üyelik"

etm iş, M eşrutiyet idaresi Dersim'de kendisini gösterirken M us-

tafa Ağa ve daha bazı ağalar bu idareden de vazife almıştır. Bu

vazifenin ne olduğuna merakınızı tahrik etm ek istemem, hemen

söyleyeyim:

Orman bekçiliği. Dersimli ağalar bir teşkilata bağlamak için

üç mecidiye maaşla bulunduklar» m ıntıkalardaki ormanların

m uhafazasına memur edilmişlerdir.

M ustafa Ağa, Ankara'yı Ankara’dakileri iyi tanıyor. A nka-

ra'dan aldığı şeyler çoktur. Şeyh Sait çıkınca o da Elaziz'e koşa-

rak kum andana Dersim 'in ilkinden olduğu gibi şimdi de M usta-

fa Kemal Paşa'ya "duacı1’ olduğunu arzı vazife bildi...

Aşağı Abbaslar, Aşağı Karaballı ve Ferhat Uşaklarıyla dost-

tur. Pilvank aşireti ile eski düşmandır. Aşiretin adı sanı malum

nüfuzlu kişileri M içozade Yusuf, Ali, Hüseyin, Ebubekir, Küçii-

kağazade İsmail ve Alişan, İbrahim A ğazade Ahmet Ağalarla,

M üslim Alişan ve Bego Ağalardır.

42

Seyit Rıza

Kırm il mıntıkası Dersim 'in kalbidir. Hozat, Nazimiye, Maz~

girt ile Ovacık arasındaki bu m ıntıka tam Dersim tabiatındadır.

Bir tek jandarm a yiizü görm em iş olan İkisor, Pizvank, Ağdat,

Yukarı Abbas Uşaklarının üssüdür.

Burada, kendisinde büyük bir aşiretin reisliği ile Şeyh Ha-

sanlar kolunun başseyitliğini toplayan Seyit Rıza oturur.

Seyit Rıza kimdir, nedir, ne olacak?

Ben Dersim 'e giderken bütün kum andanların, bütün mesul

idare am irlerinin kafası bununla meşguldü.

Seyit Rıza, Pizvank'ta türbesinde, am a ufak bir kaleyi andı-

ran m azgallı, siperli türbesinde yatan Seyit İbrahim isminde bi-

rinin oğludur. 65 yaşlarında, uzun boylu, uyumlu endamlı, kır

sakallı, siyah ve gür kaşlı, cazibeli gözlü, büyük ve gagamsı bu-

runlu bir dağlıdır. Başına giydiği külahın üzerine yeşil ve siyah

karışık sarık sarar, ayağına şalvar ve sırtına bir palto giyer. Bu

dinç görünüşle Dersim 'in en tipik adamıdır. Hilekâr, oynak, elas-

tik, politik Seyit'in iç hayatı bir sırdır. Esrar içer derler ve fakat

sıhhatine çok itina ettiği de bilinir.

Seyit Rıza, Karaballı, Ferhat, Abbas, Kırgan ve Laçin Uşağı

aşiretlerine Allah tarafından mı Peygam ber tarafından mı musal-

lat edilm iş olduğu bilinm eyen bir ihtirastır. Bunun girdiği bir

evin halkı artık cehennem lik değildir. Bir ev onu getirmeye m u-

vaffak olduktan sonra yarın ahrette cennetin en yüksek katında

bir köşk temin etm iş demektir. Seyit, nazlıdır, her eve her çadı-

ra gitmez. Onun gönlünü yapm ak her türlü fedakârlığın gösteril-

mesiyle mümkündür.

43

Seyit, bütün kullarının tavır ve hareketlerinden etkilenir, a lı-

nır. Onun rızasını, A llah'ın ve Ali'nin dem ek olan rızasını alam a-

yanlara ne yazık!...

***

İşte bu Seyit Rzza’nın dedeleri hiçbir hüküm et saygısı bilm e-

den Sultan Hamit devrine kadar geldiler.

Sultan Hamit devri kolaydı. Hozat'tan kımıldanmayan "gaza-

bı şahane" ye uğramış, sürülmüş iki Sultan Hamit Paşasına ara-

da bir hediye yollam akla, iki üç senede bir Erzincan'a D ördün-

cü Ordu'nun meşhur M üşiri* Zeki Paşa'ya gitmekle Osmanlı ha-

ritası içinde oturmanın mecburiyetini yerine getirirlerdi.

Giderken kendi aşiretlerini de, kom şu aşiretleri de soyup so-

ğana çevirerek kum andanın önüne yığdıkları hediyelerle itaatle-

rini teyit edip dönerlerdi.

Her Erzincan seyahati, m uhitte zorbalığı, kibiri arttırma için

yeni bir kudret kaynağı olur, yeni bir hamle imkânı verirdi.

***

1324 [1908] senesi ilkbaharında artık Dersim, bir istibdat

sultanı için bile hazmedilem eyecek kadar azmıştı. Dersim, h iç-

bir şey dinlemiyordu. Bugün en akıllı ve uslu görünen Dersim

başları, en önde Diyap Ağa olduğu halde ayaklanmışlar, Ovacık

havalisinde bulunan kıtaları kuşatmışlardı. Asi Dersimlilere Se-

yit Rıza kum anda ediyordu. Garnizon Kumandanı neden sonra

bir neferi kuşatma hattından kaçırarak Kem ah'a gönderebildi ve

oradan Dördüncü Ordu M üşiri'ni haberdar etti. Dördüncü Ordu

Müşiri, nihayet A bdülham it’ten Dersim 'i bastırma iradesini ala-

bildi. Hemen dört taraftan 17-18 tabur asker toplandı.

* M areşal. (K aynak Y ayın ların ın notu.)

44

Taburlar, önce kuşatm ayı kaldırarak Ovacık G arnizonunu

kurtardılar. Hozatlı asilerin hepsi M unzur suyu tarafına atıldı,

bir kısm ı dağa sığındı.

Tam o sırada M eşrutiyet ilan edildi. A ğalar şaşırdılar, me-

m urlar şaşaladılar. Eşkıya m ukavem etten vazgeçti, takip durdu.

Yeri yurdu dağılan ağaların bu yum uşaklığını gören kumandan:

-"Bizim vazifemiz tamam. Artık bundan sonrası mülki idare-

nindir" diyerek işin içinden temize çıkm ak yolunu tuttu.

M utasarrıf, ağalardan para sızdırmak için kem küm ettiyse de

kimse dinlemedi ve nihayet askerî harekâtın durdurulm asına ka-

rar verildi.

Asker, garnizonlarına dönünce Dersim, yine eski Dersim ol-

du. Harekât neticesiz kaldı. Yapılan fedakârlıklar boşa gitti. Se-

yit R ıza bu hareketin de kahramanı idi.

***

Bu seyitin kendisini saydırm ak için politikası bakın nedir: O

öyle her valinin, her kumandanın ayağına kolay kolay gitmez.

B ir m utasarrıf, b ir vali geldi mi, diğer aşiret ağaları sürülerle

önüne akarken Seyit’ten haber çıkmaz, bu Dersim 'e yayılır. Se-

yit R ıza yeni bir vesileden istifade etmiştir. Vali, bunu bir izze-

tinefis m eselesi yaparsa derhal üzerine yürümesi onu vurması

icap eder.

Fakat Seyit'e bu ehemmiyeti neden verm eli? O gelmezse ne

olur, o da kim oluyor?... Bir Dersim eşkıyasından 11e farkı

var!...

Fakat bunun muhitte yapacağı tesir başka görünür. "Seyit Rı-

za, valiyi hiçe saydı, gelmedi" denir. Dersim 'i yine namı tutar di-

ye korkulur...

45

Ağalar, el etek öpm eye gelen, devletin yeni temsilcisinin

ayağının tozuna yüz sürmeye gelen ağalar, valinin kulağına fıs-

larlar:

- "Paşam, Beyim emret, derhal ayağına getirelim o köpeğin

ne ehem m iyeti var, yalnız sen emret" derler.

Bu teklif ikiyüzlüdür. Bir manası, g idip Seyit'i ikna edip ge-

tirmektir.

Asıl içyüzü, Seyit Rıza'mn yükselen servetini, dolan kesesi-

ni paylaşmak için aşiretle üzerine yürüm ek arzusudur.

***

Vali, soğukkanlıdır. B ir izzetinefis meselesinden muhiti tan ı-

madan, neticeyi kestirm eden büyük bastırm a hareketine sebep

olacak bir işe girişmek istemez. Fakat; Seyit Rıza "muhakkak

gelmeli, ayağıma kapanm ah"der...

M esela üç Dersim başı Cemşit, M iço ve Kangozade validen

gidip Seyit'i getirm ek müsaadesini alırlar. Fakat bu müsaadecik,

Hozat'ın kapısından çıkmadan derhal fevkalade delegeliğe dö-

nüşür. M eşruti hükümetin fevkalade tem silcileri ağalar, on saat-

lik yolu beş günde alarak Seyit Rıza'mn yanına giderler.

Orada ne konuşurlar, ne dertleşirler, neler söyleşirler b ilin-

mez.

Ayrıldıklarından on gün sonra Hozat'tadırlar. Vali'nin huzu-

runa m ahcubane dönerler. Zavallılar uğramışlar, ter dökmüşler,

fakat Seyit Rıza'yı ikna edememişlerdir:

- "Seyit Rıza, efendimizden korkuyor, ‘Vali yularsız bir as-

landır, beni parçalar1 diyor" derler.

Vali sorar:

- "Ey ne dem ek istiyor?...

Ağalar, Seyit Rıza'mn dikte ettiği talim ata harfi harfine riayet

ederek:

46

- B ir kulunu buraya göndersin, çoluk çocuğum un içi rahal ol

sun, diye Seyit Rıza niyaz ediyor, derler.

Vali emreder, her vali değişişinde Seyit Rıza'mn köyüne g i-

dip rehin kalmanın gediklisi, Tabur A ğası Emin Ağa'nın katırına

eğer vurulur. Emin Ağa bununla A ğdat yolunda onuncu veya on

ikinci seyahatini yapar.

Rehin, Rıza'mn evine konur. Seyit kalkar, vergi toplar, kabi-

lelerin üzerinden bir bela silindiri gibi geçer, getirir topladığının

üçte birini Hozat Mal Sandığı’na yatırır, valinin elini eteğini

öper, Seyit Rıza'mn gelmesi Dersim için, devlet için bir hadise

olur.

B ana Seyit Rıza'mn bir bastırmaya 1328 [1912]'de uğradığı-

nı söylediler. Ve hadiseyi şöyle naklettiler:

Dersim 'i bilen, Dersim 'in acılarını çocukluğundan beri duyan

K em ahlı Sağıroğullarından Sabit Bey (eski Erzincan m ebusu,

buraya İttihatçıların mutasarrıfı olarak gönderilir. Sabit Bey es-

ki hesapları bir tarafa bırakarak bundan sonra ciddi bir disiplin

tesisi yolunda didinirken, bir gün Tercan'da iki katırın, Seyit Rı-

za'nın yardakçıları tarafından çalındığı şikâyeti gelir.

M utasarrıf Dersim 'de ufak bir tecavüzü, hırsızlığı derhal te-

peleyerek bir dahasına imkân verm emeyi kafasına koymuştur.

Büyük bir bastırm a müfrezesi hazırlatır. 400 jandarm a toplanır.

H ozatlı H ızır Çavuş'un em rine verilir. H ızır Çavuş, hayatını

D ersim dağlarında zabıta m em urluğunda geçirmiş, Dersim 'i de-

resiyle, tepesiyle en iyi bilen jandarmadır.

D ört yüz jandarm a ve bir o kadar milis aşiret efradı Seyit Rı-

za'nın üzerine gönderilir.

47

Çarpışma oldukça şiddetli olur. Dört m ilis bu taraftan sekiz

asi öbür taraftan ölür. Seyit Rıza K utuderesi’ne, Dersim’in bu

ebedi eşkıyalık ocağına kaçar. Bastırm a kuvvetleri bütün yukarı

Abbas Uşağı’nı tepeledikten sonra döner.

Seyit Rıza, Kutuderesi'nde ebediyen yaşayacak değil ya...

Şimdi politika değişir...

B ir gün Hozat'ın sözüm yabana Belediye reisi ahut Ahm et

Ağa, mutasarrıfın yanına gelir ve der ki:

- Seyit R ıza köleniz geldi, boğazına bir yular takmış, ayakla-

rınızı öpm ek istiyor...

Eşkıya reis, boynuna en çok yakışan b ir ziynetle hüküm et

konağının kapısı önündedir.

Tercan’da çalınan katırlar, katırları çalanlar da beraberdir.

Hükümetin alt katındaki hapishanenin tahta parmaklığı açılır ve

içeriye girerler.

Seyit Rıza'mn siyasi fikri nedir, devlet nüfuz ve tesirinden

uzak olan Ağdat muhiti neye gebedir? Bunları katiyetle kestir-

m ek mümkün değildi. Seyit Rıza m enfaati için her şeyi yapabi-

lecek bir tıynette idi.

M eşrutiyetten evvel Ermeni kom iteleriyle de birlikte çalış-

mış, Taşnaksütyun komitesine yazılarak, onların gayelerine and

içmiş derlerdi.

Ü stelik m illi mücadelenin başlarında Zara ve Ümraniye ha-

valisinde karışıklıklar çıkaran aşiret reislerinden Alişan Bey’in

kâtibi, akıl hocası olan Alişer ve Koçkiri aşiretinden elini kana

bulayan birçok katiller, senelerden beri Seyit Rıza’ya sığınmıştı.

48

Alişer'i bir tesadüf mü yoksa bir tertip mi Seyit R ıza'ya kâtip

yapmıştı, o da m eçhuldü...

1925 Şubat'ında Şeyh Sait isyan ettiği vakit, Dersim ağalan

Cum huriyet'e bağlılıklarını teyide geldiğinde, Seyit Rıza bunltf-

nn arasında yoktu. Hakikaten o, yerinden kım ıldam adı am a ken-

disinin itim ada değer bir adam olmadığını ispat e tti...

1925 M ayısı'nda D ersim 'in m erkezine kadar teftiş için g i-

den ordu m üfettişi, bu D ersim li A ğa'yı Hozat’ta da "el öpm eye

gelenler" arasında görm em işti... Seyit Rıza'mn adı "Cum huri-

yet'e bağ lı” ağalar arasında kocam an bir soru işareti gibi dola-

şıyordu.

***

Ben, Seyit Rıza’yı görm edim . Fakat Dersim 'in kasabalısın-

dan, bir Sivaslıdan, bir Eğinliden farkı olmayan kasabalısından

Seyit R ıza’yı şöyle dinledim:

- "Dersimlinin, Kürt olmadığını tarih vc fen açık gösterir. Fa-

kat ne diyeyim , efendim bu zavallıların başında bu belalar, bu

seyitler ve hele Seyit Rıza varken bunların ne Türklüğü ne in-

sanlığı kalıyor.

Hakikaten bunlar, Horasan’dan gelme Türk evlatları, Tımur-

lenk'in akınında bu dağlara kaçan Türk kabileleri, Yavuz, Çaldı-

ran'a geçerken önünden kaçarak dağlara tırmanan Kızılbaş

Türkler ve biraz da öteden beriden gelip bu dağlara sığınan ça-

şitli insanlardır. Fakat ben bunlara nasıl Türk diyeyim? Bunlar

hâlâ ilkçağ hayatı yaşıyor, göçebeliği bırakmıyor, benim gibi

aralarında aşiret hayatı çözülm üş köylüler gibi yaşam ıyor... Ve

düşünm üyor...

49

Kaçgöç y o k ... Sünnete bir ustura dokundurup biraz kan çı-

karmakla insan M üslüman olur mu? Aile hayatları bizimkinden

bam başka.... B ir kardeşin aldığı karıya diğeri pervasızca sahip

olmaktan çekinm ez; namus anlayışları bize uymaz.

Şunun bunun malını çalıp öldürmeyi en tatlı iş sayarlar. Yal-

nız kurşunla ölmeyenlerin anaları m ezarı başında ağlar, dövü-

nür.

Her çocuk ilk terbiyeyi silahla alır.

Başkasının malını çalmaktan çekinm em ek, adam öldürm ek

için korkmamak, devleti tanımamak, devlete karşı korken el ele

vermek bu terbiyenin baş şartlarıdır.

Aralarındaki kan davalarına da inan olmaz... Emin olun, ken-

di ağalık m evcudiyetlerine vuracak her hareket karşısında bir-

birlerine karşı iki elleri de kanda olsa unutur ve birleşirler. Çün-

kü ağalıklarını hep bu birliğe borçludurlar.

Hırsları kabardı mı kendi aşiretlerinden mi dost aşiretlerden

mi demezler. M alına, ırzına, hayatına kasttan çekinm ezler ve

hatta haz duyarlar.

***

Bir gün Seyit Rıza'mn yanında idim.

Civardan bir köylü ve karısı ağlayarak geldi ve Seyit'in iğ-

renç ayağına kapandı:

- "Ne olur, hayvanımı size getirmişler, verin" diye yalvardı.

Seyit Rıza, bu gibi işlerde aleti olan adını unuttuğum adamına

gitmesini ve işe onun bakacağım söyledi.

Köylüler yine ağlıyor ve belki m erham ete gelir de verir diye

yalvarm aya devam ediyorlardı.

Seyit, sakalını sıvadı ve bana döndü:

50

- "Görüyor musun, malı giden ne tuhaf oluyor" diye gülm e-

ye başladı. Seyit gülüyor, etrafında diz çöken dört beş yardakçı-

sı bu sözü kahkahalarıyla teyit ediyorlardı.

O ğlu yanıma sokuldu:

- "Ne yapalım, biz de böyle vergi alır, fukara yüzünden geçi-

niriz" dedi. Sonra öğrendim; Seyit Rıza'mn biçare köylüyü işine

bakacak diye gönderdiği adam her zamanki tarifeyi tatbik etmiş.

300 m ecidiye almadıkça katırını verm em iş...

A slen neslen Türk olduğuna şüphem olm asa da böyle adam -

lara nasıl Türk diyeyim?

Seyil Rıza'ya çok kızgın olan kasabalı dostumun fikrine bir

noktadan ilişmeden geçem eyeceğim . Aradan seyiti, ağayı kaldı-

rınca D ersim li kolay ve çabuk yontulm aya müsait, sıhhatli, ça-

lışkan b ir çiftçi malzemesi olur. Onu böyle gösteren, yaşadığı

aşiret hayatı, elini kolunu bağlayan seyit korkusudur.

***

Yukarı Abbas aşireti M ori M ustafa, İkisor ve Seyit İbrahim-

zadeler kabilelerinden m eydana gelmiştir. Nüfusu 3 bin kadar-

dır. 2 bin kadar sığır, 5 binden fazla koyun ve keçisi, 60 bineği

vardır. A şiret'in Seyit R ıza’dan sonra başı Haçeli köyünde oturan

kardeşi Seyit Ağa'dır. Seyit Rıza'mn üç oğlu vardır. Şeyh Haşan,

Hüseyin ve Baba. Seyit Ağa’nın da oğullan K ör Ali Haydar, Se-

yit Rıza'nın damadı Şükrü ve Rehber İbrahim Ağalardır.

En dost geçindikleri aşiret, Kırgan ile Yukarı Karaballı’dır.

Kalan, Demenan ve Bahtiyarlar geleneksel düşmanlarıdır.

51

Koçlar

Koç Uşağı, 4 bin nüfuslu bir e şk ıy a çetesidir. Koç Uşağı yal-

nız Kemah için, yalnız Eğin (K em aliye) için, yalnız Arapkir

için, yalnız Çemişgezek için bir b e la değildir.

Koç Uşağı Dersim için, D ersim li için de beladır. Çatmadığı

aşiret, vurmadığı aşiret Uşağı kalm am ıştır.

Koç Uşâğı bir aşiret değil, bir e şk ıy a çetesidir.

Koç Uşağı bugün birçok ta lanlardan topladığı 10 bin koyun

ve keçi, 2 bin sığır, 220 kadar at v e katırdan oluşan büyük ser-

vetiyle Amutka nahiyesinin göbeğinde üslenir.

Su, öbür yüzüne geçmek im kânını verdiği zam anlar A rap-

kir'i, Kema’liye'yi ve köylerini büyük bir korku alır: Ya Koçlar

geliyorsa...

Çem işgezek, Pertek bu haydutların elinde daimi avdır.

Koçların akını ya bir anda olur, g ö z açtırmaz; yahut beklem e-

ye başlar.

Hükümetin elindeki, küçük k uvvet uyumaz. Fakat Dersimli

bir caddeyi, bir yolu, bir köprüyü tak ip etm ez k i...

Halk, dede yadigârı birkaç çakm aklı tüfekle köylerinin, kasa-

balarının etrafını beklemeye çıkar. B ir gün, üç gün, on beş

g ü n ... B ıkarlar...

Aradan birkaç gün daha geçer... N ihayet bir gece, beklem e-

den usanılan bir gece, bir bela seli kasabayı kaplar ve ne varsa

beraberinde sürükler. Aynı gece D ersim çetesi takip imkânına

suyun ve tabiatın set çektiği m ıntıkaya dalar.

Onun için bu muhit böyle göçmüştür.

N e Giresun yolu,

N e etek köyleri, ne Kemah,

52

Ne Çemişgezek,

Ne Pertek...

Bugüne kadar bilhassa bu Koç U şağı’nın yüzünden rahat, hu-

zur ve em niyet yüzü görmemiştir.

Koçlar için münferit eşkıyalık, günün işidir. Büyük akınlar

ila sayılm a ile bitmez.

Zavallı E ğ in ,daha pek yakın senelerde geniş bir talana uğra-

mış, tam 60 bin altınlık bir zarar bir o kadar da can vermiştir.

Koç Uşağı'nın ve yoldaşlarının çiğnediği köylerin halkı oda-

cılığa, kasaplığa, ırgatlığa dağılmıştır.

Ticaret, en son haddine kadaıfsönm üştürİBuralar, Batı'da Yu-

nan zulm üne uğrayan köyler kaçlar Tiarâptır.

B ir Eğinli odacının 30 sene, 3 5 sene gurbet çektikten sonra

dönerek tamir ettiği, iki oda eklediği baba evindeki bir Fatih, bir

Aksaray evine benzeyen evindeki, üç beş parça kilim ve secca-

de, kemerindeki birkaç para sanki Koçlar için hazırlanmıştır;

böyle b ir iki kişinin köyüne döndüğünü duym asınlar... ilk fır-

satta çullanırlar.

Bugün halk buralarda Cum huriyet kudretinin, emniyetin,, hu-

zur ve sükûnun henüz filiz veren nimetlerinden bana büyük b it-

şükranla bahsettiler.

***

Koç Uşağı, bir aşiret değil, hakikatte bir çetedir demiştim.

Koç Uşağı bunu yalnız sicili ile değil, iç hayatıyla, yaşadığı çe-

te rejim i ile de ispat eder.Dersim 'de reislik, aşiret içinde namlı bir aileye ve eski süla-

leye m ensup olan, adı sanı kabileleri tutan bir insanın hakkıdır.

Fakat Koçlarda

Eşkiya çetesi rejimine tabi olan Koçlarda;

En çok evladı olan,

53

En fesatçı ve zorba olan,

A şirette reistik iddia eder, bunu tanıtır.

A şiret'in son çeyrek asırda reisi, İdare İbrahim'di. İdare ge-

çenlerde öldü. Bu ölümü, aşiret içinde reislik davası takip etti.

Aşiret'in ileri gelenleri K ör Seyit Han, Bego, Eyüp, İdare'nin oğ-

lu Seyit Ali, Cafer, Em ir M irzo, Ağahido, Seyit Ali ve oğlu Yu-

suf birbirlerine girdiler,

Çekişm enin son safhası Seyit Han ile Lillo ve Yusuf un ara-

sında kaldı. Bu gürültü esnasında aşiretin 400'ü geçen silahlı

mevcudu parçalandı.

Bugünkü Koç Uşağı; Koçlar, Seyithanlar, İsmailler, Gedikler

ve R esik Uşağı adıyla beş kabilenin karışımıdır.

Koç Uşağı; ağalan arasında 1336 [1920] senesinde çıkan bo-

ğazlaşmalardan istifade ederek Ovacık ile H ozat arasında yer-

leşmiş bulunan Şam Uşağı'nın mühim bir kısmını kendisine

bağladı ve Resik Uşaklarını da kendi hamuru içine soktu. Resik

Uşağı eskiden yüz kadar silahlı çıkarabilecek bir varlıktı. Fakat

fertlerinin serseri olması onların birliğini dağıttı ve bugün bun-

lar da Koç Uşağı içinde ayrı bir mevcudiyet halini kaybederek

ağalara, zorbalara uşaklık etm eye başladılar.

Koç Uşağı, C um huriyetten ilk şamarı y iyecek Dersim kala-

balığıdır. Bunların adam olm ası, Cumhuriyet hayatına uyması

imkânsızdır. Buniarı parçalam ak, Dersim’den çıkarıp yaymak en

doğru bir hareket olacaktır.

Şam Uşağı

Şam Uşağı 1500 nüfusu geçemeyen iki kabiledir. Küçükler-

le Zekeriyalardan m eydana gelir. Koç Uşağı'na bunlar, ruhça da

uyarlar.

54

Bugün Koç Uşağı’nm avucunun içine aldığı kısım dan geri

kalana Lillo reislik eder. Kardeşi Şeyh Haşan, Halil İbrahim ve

Şahıcihan aşiretin zorbalarıdır. 5 bin hayvanları epeyce tüfekle-

11 vardır.

Aşağı Karaballı ile geleneksel düşmandırlar.

•Acı Bir Hıyanet Hatırası

Pilvank Aşireti'ne Dere nahiyesinde rastladım. 4 bine yakın

nüfusu, 8 binden fazla hayvanı ile bunlar Dersim 'in büyük aşi-

retlerinden biri idi.

Pilvank, geçim sizliği ile tanınm ış b ir aşirettir. Umumi

I larp’teki hıyaneti ise günlük kavgalarının siciline vurduğu ka-

rartı yanında hiç kalır.

Umumi Harp’te Rus orduları Erzincan’ı ve Kiğı'yı düşürdük-

Icn sonra Dersim 'e doğru yürüyorlardı. Dersim, Rus orduları

için bir ölüm kuyusu, bir felaket tuzağı olabilirdi. B ir Rus dağ-

kolu "Dersim" denen topraklara hemen hemen ayak basıyordu.

Birkaç aşiret hıyanete saptı. Pilvank da bunlardan Bin idi. Bir

anda Pertek nahiye m erkezine aktı. Hükümet konağını_yağma

etti, m em urları vurdu, boş denecek kasabayı yıktı. Aşiret, bu ha-

reketiyle gelen Ruslara yaranm ak, Harput'un hem en kuzeyine

kadar düşman çizgisini götürm ek istiyordu.

Pilvank tepelendi, fakat düşünmekten mahrum bir süniyü bu

hıyanete sevkeden rejim yine kendisini muhafaza etti.

Ben Dersim 'den geçerken Kösoğlu Süleyman bu aşiretin re-

isi ve Dere nahiyesinin de m üdürü idi.

Birkaç sene evvel nahiyeyi devirenler birkaç sene sonra bir

nahiyede devlet namına iş görüyorlardı. Pilvank iki kabileden

oluşur: Halefanlı ve Ziyanlı. Halefanlı kabilesinin başı Seyit İb-

55

rahim 'dir. Oğlu Süleyman ve kardeşi Yadigâr bu kabilenin ileri

gelenleridir.

Ziyanlı kabilesinin başı aşiret reisi Kösoğlu Süleyman'dır.

Kardeşleri Haşan ve Kefil Ağalarla Ulupmarlı muhtar Mustafa,

oğlu Sefer, Dersim 'in eski bir jandarm ası olan M ustafaoğlu Be-

dir ve Kego bu kabilenin hatırı sayılanlarıdır.

Aşiret, Dere nahiyesinin içinde dağınık köylerde oturur. Bü-

yük yaylaları yoktur. Sınırlar dahilinde Gömülgen Dağı'yla bu-

na yakın birkaç dağda yayılırlar.

Hem Aşiret Hem Hükümet Reisi

Kırganhlar, D ersim ’in bellibaşlı aşiretlerinden biridir. 3700'ü

bulan nüfuslan, 1300 kadar sığırları, 4 bin kadar koyun ve keçi-

leri, 50 kadar katırlarıyla büyük bir servetin sahibidirler. H o-

zat’ın Sin nahiyesinde tamamen yerleşmişlerdir. Bunlar da Şeyh

Hasanlı kulundandırlar.

Aşiret, üç kabileden meydana gelir:

Şatoğulları,

Garipoğulları,

Mirveyisler.

Aşiret'in başı Şatoğiu Selman Ağa’dır. Üç kabile de bunun

em ri altındadır. Köyleri civarında yayılırlar. Bu mıntıka, Der-

sim 'in verim li bir kısmı sayılır.

Şatoğiu Selman, hem aşiretin reisi, hem bu nahiyenin m üdü-

rüdür. Komün kanunu hiç yeri olmadığı halde ilk önce Der-

sim 'de tatbik sahası bulmuştur.

Bu; Doğu'da "idarei maslahat" siyasetinin en çok rastlanan

şeklidir. Hakikate hizm et eder görünenler dediler ki; Selm an’ın

mazisi çok karadır. Rus Harbi'nde Nazimiye'yi, M azgirt'i yağma

56

ederek Rus’a yardımcı bile olmuşlar, sonra bizim kıtalardan iyi

bir dayak yemişlerdir.

Bugün hâlâ m üdür oluşunun sebebini; Yukarı Abbas Uşağı'na

Seyit R ıza'ya karşı can düşm anı tanınışında arayınız... Bundan

size yakın görünüyorlar.

Bunlara en dost aşiret Kureyşanlılardır.

Bahtiyarlar

H ozat'la Sin nahiyesi arasında yaşayan aşiretlerden biri de

Bahtiyar aşiretidir. 3 bini bulan nüfusları, 1200 sığır, 3 bin kadar

koyun ve keçileri ve 70 kadar binekleri ile Pakre ve Söke yayla-

ları etrafında toplanan bu aşiretin aslının O rta Asya'dan yayılan

Bahtiyarilerle alakadar olduğu zannediliyor.

Aşiret, Rotmalı ve Bahtiyarı diye iki kabileden m eydana ge-

lir. Aşiretin reisleri Veli Ağazade Süleyman ve Yusuf Ağalardır.

Süleym an Ağa, Pakre köyünde, amcazadesi olan Yusuf da Sö-

ke'de oturur.

A şiretin büyük başları Torunlu M ehmet, Haydar ve Alişan

Ağalardır.

Yukarı Abbas ve Laçin Uşağı'yla düşman ve Aşağı Karabal-

lı, A şağı Abbaslarla dostturlar.

Süleyman ve aşireti, H ozat m ıntıkasının en cengâver kabile-

sidir, çok iyi silah kullanırlar. Seyit Rıza ile birkaç defa şiddetli

vuruşm alar yapm ıştır ve aralarında aşiret menfaatinin de doldu-

ram ayacağı bir uçurum vardır. Süleyman; genç, atılgan, yırtıcı

ruhlu bir Dersimlidir. Vatan sevgisi bunların da kalbinde yer et-

memiştir.

Ruslar cepheyi zorlarken hükümeti basmaya gidenlerin ba-

şında bunlar da vardı.

57

Laçinler

Hozat ile Ovacık arasında yaram az bir kalabalık vardır: La-

çinler. 1300 kişiye yakın olan bu kalabalık, Bahkan nahiyesinin

içinde beş on köye sığınmıştır. Bunlar kendi köylerinde yayılır-

lar, etrafa saldırgan görünm ezler am a hakikatte Ferhat Uşağı'nın

nam ve hesabına hırsızlığı bunlar yaparlar.

İtaat hisleri zayıftır; yaptıkları fenalıkları Ferhat Uşağı reis-

leri H ozat'ta örtbas etm eye muvaffak oldukça Laçinler büsbütün

Ferhatların eline düşmüşlerdir. Çeşitli zam anlar hükümete isyan

etmişlerdir.

Kakperli Yusuf, aşiretin reisidir; Yusuf; sözü sohbeti oldukça

yerinde bir adamdır. M ikisorlu Rıza, Haydar ve Haşan aşiretin

elebaşılarıdır. Laçin Uşağı toplam olarak miihim bir varlık o l-

m am akla beraber idare m emurları Bahtiyar ve Koç Uşakları ile

daimi düşmanlıklarından istifadeye bir kıym et verdikçe bunlar,

kendilerini bir şey zannederler.

Kalanlar

5 bin nüfuslu büyük b ir aşiret de yeni teşkil edilen Ovacık

kazasının Kalan köyünde yaşar. D ağlar arasında şimdiye kadar

devlet nedir, kanun nedir bilm eden yaşayan bu insanlar büyük

bir servet toplamışlardır. 8 binden fazla hayvanları vardır. Bu

serveti 1500 silahlının beklediğini söylediler.

Etrafındaki Beyt ve A slan Uşaklarıyla dosttur. Yukarı Abbas

ile yarım asırdır düşmandırlar, yeni barıştılar. M aksut ve Bezger

Uşaklarıyla halen düşmandırlar.

Köylerinin etrafı dağlıktır. Hayvanlarını köylerinin yanında

yayarlar, bu suretle büyük serveti kolaylıkla korurlar.

58

M unzur Ağazade Ali, aşiretin reisidir. Seyit M emili, Seyit İs-

mail, Veli, Kahraman A ğazade M ehpıet, Hıroğlu Eyyüp aşiretin

reisleridir.

K alanlar beş kabiledir; Keçel, Bal, Kır, Pirim ve Abbas

Uşakları.

Maksutlar

M aksut Uşağı da O vacık'ın büyük bir aşiretidir. Zırpazin na-

hiyesinde M unzur D ağı'nın bağrında yaşayan bu 4 bin nüfuslu

aşiret o kadar zengin değildir. Sekiz kabileye bölünm üş bulun-

maları onların kuvvetli b ir m evcudiyet olm alarına manidir. M u-

hitlerindeki aşiretlerle dost geçinm ek mecburiyetini duyarlar.

Aşiret, yaz gelince M unzur’a çıkar, püfür püfür esen büyük

silsilenin üzerinde dağ göllerinin kenarında yaşarlar, içerler, yer-

ler, eğlenirler.

Fikirbey, en çok gittikleri yerdir. Yazın üç ayını tabiatın gü-

zelliğine doyarak geçiren M aksutlar, dokuz ay da Zırpazin'de si-

nerler.

Aşit, Ferhat, Holik, Taş, Yüzbek, Laçin, Söylem ezler ve Ha-

noğulları Uşakları sekiz kabilenin adıdır.

A şiretin baş reisi K asım oğlu Munzur'dur. Süleyman, Kahra-

man Efendiler, M ahmut, A bbas ve M ustafa Ağalar aşiretin diğer

başlarıdır. Hayvan servetleri sığır itibarıyla 2 bini bulursa da ko-

yunlan azdır. Namları hüküm et sicilinde simsiyahtır.

Aslanlar

Ovacık aşiretleri Türklüğünü daha kolay, daha bariz gösteren

Dersim çocuklarıdır. Dersim 'e düşmanların besleyip büyüttüğü

59

hiçbir hıyanet fikri adım atamamıştır. H içbir Kürt fikri veya ha-

reketi bu dağlardan alaka görmemiştir. Bu tekrar ispat eder ki

Dersim öz Türk'tür.

Ovaacık'ta Dersimli kızın baş şarkısı:

"Ben o Kürde varamam, ayağı çarıklıdır"

ile başlar, bununla biter.

Aslan Uşağı’mn dört kolu; Gedikli Hüseyinler, Pulurlu Seyit

Aliler, Çolaklar ve K ozhcalar kabileleridir.

M unzur silsilesi bunların yaylak ve kışlağıdır; orada yerleş-

mişlerdir. Aslanlar, hakikaten bir aslan kadar yırtıcı ve pervasız-

dırlar.

M aksutlarla iyi geçinmezler. Onlardan biraz daha ufaktırlar,

fakat nüfusları yine 2400’ü bulur. H ayvanlan 4 bine yakındır.

Bezgerler ve Beyt Uşağı ile iyi dostturlar. Onlarla beraber

ayaklanırlar, onlarla beraber uslanırlar.

Pulurlu M ahmut Ağa bunların reisidir; oğlu Veli, yeğeni H a-

şan aşiretin tanınmış simalarıdır.

Bezgerler

Bezger aşireti Han, Söğütlü ve Topuz kabilelerinden m eyda-

na gelmiştir. Aslanlara, M aksutlara benzerler; onlarla pek dost-

turlar. Bu aşiret ufaktır. N üfusu 1300 kadardır. 2500 kadar hay-

vanları vardır, yerleşiktirler.

Aşirete İbrahim A ğa riyaset eder. Süleyman ve M ahm ut Ağa-

larla, Söğütlü Ali bu aşiretin hatırı sayılanlarıdır. Bunlar da itaat

hissinden uzaktırlar. Kendi köyleri civarından ayrılmaya cesaret

etmezler, orada yayılır, orada kışlarlar.

60

Beyt Uşağı

Beyt Uşağı ile Ovacık'ın aşiretleri biter. M olla M ehmet, Sü-

leyman, Solhasanlı kabileleri bu aşiretin tam am ını teşkil eder.

Bu aşiretin nüfusu 1200u geçmez. Servetleri ortadır; 3 bin ka-

dar hayvanları vardır. K om şu aşiretlerle iyi geçinirlerse de hü-

kümete birkaç defa karşı gelmişlerdir. Reisleri Zeynel Ağa’dır.

Haşan, Yardı köyünden Dursun ve M ehm et bu aşiretin ileri ge-

lenleridir.

D OĞU DERSİM

Doğu Dersim bir kuyudur. Asırlar buraya neler doldurm a-

mıştır.

Lenk Dem ir’den -T im urlenk 'e Dersim ’de böyle diyorlar-

korkan kabileler, Yavuz’un önünden bu dağlara tırmanan Kızıl-

baş Türkler, Kuyucu M urat Paşa'nın satırından kurtulan sürüler

en çok Doğu Dersim dağlarına dolmuştur.

Haydaran, Arıllı, Kureyşan, Hormik, Kârsan, Şadıllı, Dem e-

nan, A lan, Şeyh M ehmetler, Lolan kabile ve aşiretleri bu dağla-

rın başlıca halkım teşkil eder.

Haydaranlar

Haydaran aşireti bu havalinin ele avuca sığmayan tanınmış

çetesidir. H ıdır ve Kamer'in elinde bulunan ve nüfusu çok çok

1000'i geçmeyen bu aşiret, Haydaran dağlarında devleti dinle-

memektedir.

Buraların soygunculuğu bunların etrafında toplanır. 800 sı-

ğır, 2 bin koyun, 2 bin keçi, birçok katırdan m eydana gelen ser-

61

vetlerini 500'e yakın silahla korurlar. Rus muharebesinden kal-

ma cephanelerini eşkıyalık peşinde hayli azaltmışlardır. Evvelcc

20 bin kadar kurşunları olduğunu etrafa yayarlardı. Bugün bir

tek fişeğe bir gümüş çeyrek veriyorlar.

Neşet Paşa harekâtında bunlar da epey dayak yemişler, fakat

adam olmamışlardır.

% 'M

Bu dağların bütün günahını şimdi Haydaran sırtında taşıyor.

Bu tarafta kim soyulursa, kimin malını götürürlerse sorunuz,

alacağınız cevap ilkin şudur:

Dersim götürdü...

- Hangi Dersimli?

- Haydaran götürdü.

Önüne gelen bu sözleri korkm adan söylüyor. Çünkü Hayda-

ran aşiretinden bir tek ileri gelen çoktandır kaza m erkezine gel-

miyor. Niye gelmiyor diye sorunca ona dost görünenlerden şu

cevabı alırsınız:

- "Ne kadar vukual varsa ona yüklüyorlar da o n d an ...”

D üşm anlan şöyle der:

- "Vukuatı çoktur... Hükümetten korkuyor, onun için gelm i-

yo r...

Çarsancak'm otuz parça aşiret hayatından çoktan çıkmış kö-

yü:

- "Göç edeceğiz, yeter artık bunlardan çektiğ im iz..." diye

haykırıyor.

62

- "Nedir bu H aydaran'ın yaptığı?..

- "Arazileri pek kıt da ondan eşkıyalık ederler..."

Biri söze karışır:

- "Cehaletten, irfansızlıktan e fen d i...”

- "Ne yapalım bunlara?..."

- "Genel af efendi. A ffediniz t .ilan."

Genel af, Osmanlı idaresinin en çok kullandığı bir "kötü ida-

re" sistemiydi. Dersim ve Doğu; cana, mala, ırza, vatana tecavüz

eder, sultan onları affederdi...

Çünkü zarar görenle beraber, sultanın bağrı yanmazdı.

Şeyh Sait de irtica hareketini yaptıktan sonra, hükümetin

adaletine değil, affına sığındı.

Dam adı Şeyh Abdullah,

- "Şefkat isterim, af isterim" diye yalvardı.

- "Cumhuriyet'te şefkat, m erham et yok, adalet var" demiştik.

O zaman gözleri yaşarmıştı:

- "Adalet olunca benim asılmam gerek. Hüküm ete silah çek-

tim , can yaktım ..."

Arıllı

Nazim iye dağlarının b ir aşireti de Arıllı'dır. Bu büyük kala-

balık Hakis nahiyesinde oturan umumi reis Y usufun idaresinde-

dir.

Yusuf, aşiretin M ahmutlar, Abbaslar ve Ferhatlar kollarını da

avucunun içinde tutar. Bu üç kol, 3500 nüfusu ihtiva eder.

Arıllı da azgın bir aşirettir; Umumi Harp'te ayaklanmış ve

komşularıyla beraber Nazimiye’yi basmış, hüküm et binalarını

63

yağm a etmiş ve yıkmıştır. Bu büyük yağmadan hissesine düşen

silahlarla Arılh, bugün 1000 tüfek çıkarabilir, dediler.

A nili, Hakis etrafındaki köylerde yaşar. Yazın Pejik dağına

yaylağa çıkar. Alan ve Kârsan aşiretleri ile aralan iyidir.

Yusuf, bu dağların hatırı sayılır bir ağasıdır. Oğlu olmadığı

halde bu büyük kalabalığın başında bugüne kadar kalm ak kola-

yını bulmuştur, dağ gibi bir adamdır.

İsmail, Hüseyin ve Ferhat adlı üç kardeşi kendisinden köpek

gibi korkar. Amcaoğuliarı Alik, Memik ve Dursun’dan başka

aşirette hatırı sayılır kim seyi duymadım.

Kureyşan Aşireti

Kureyşan aşireti Arıilı'mn başdüşmanıydı. Haydaran aşireti

ile ortak düşmanlıkları aralarını düzeltti. Aşiretin başları birer

birer devrildikten sonra, Zeynel Çavuş bunlara baş oldu.

Kureyşan'm nüfusu 2 bini bulur. Kendilerine sorsanız 700’ü

geçmezler. Hiçbir aşiretten kendisinin kaç nüfusu olduğunu

doğru dürüst öğrenemezsiniz; vergi çoğalır, hüküm etten gizle-

yemeyiz diye çekinirler.

Bunların da 700 silahı var derlerdi. Bunlar da Nazimiye'yi

Umumi Harp'te basarak hükümetin nesi varsa taşıyan ve zavallı

kasabayı taş taş üzerinde kalmayacak şekilde tahrip edenlerin

başında idiler. Aşiretin beş kolunun eski zorbaları Ballıca’dan

Derviş İbrahim, kardeşi Ali, oğlu Şeyh İsmail, am caoğuliarı Ali

Çavuş ve oğlu Hüseyin ile torunu Ali idi.

İrisik nahiyesi etrafında köylere dağılmış olan Kureyşanlılar;

Dereçıkaran dağlarında yayılırlar. Bir karış kar yağmadan inle-

rine girmezler. 2 binden fazla hayvanları vardır. Bunlar da Çar-

sancak’m aşiret hayatından ayrılmış silahsız köylerini soyarlar.

64

Şadıllı

Şadıllı, küçük bir aşirettir. Tamamen yerleşiktir. Aşiret bağı

aralarında gevşemiştir. K ureyşan’ın saldırısına uğram asalar her-

kesle geçindikleri gibi onunla da hoş geçinirler. Bütün servetle-

ri 6-7 yüz hayvanın içindedir. Nüfusları 250 kadardır. K ism or ci-

varında yaşarlar. Bir aralık reisleri M ehm et Efendi idi. H üküm e-

te gelir gider, göze girm esini bilirdi.

Şadıllı’nın çocukları okum ak, adam olm ak için diğer aşire t-

lerden daha heveslidirler. Fakat aşiretin ileri gelenleri, akraba-

larından olm ayan çocukların tahsil edip başlarına bela kesil-

m elerini istem ezler; ne zam an kanlı b ir vaka çıkarsa içine

okur-yazarları koyup ortadan kaldırm aya çalışırlar. Bu yolda

birkaç gencin şikâyetini dinledim . Bu çocuklar Canik köyün-

den idi.

Alan ve Demenan

A lan aşireti, Çukurköylü H asan’ın etrafında topludur. Alan,

yarı rençber, yarı çoban bir aşirettir. Bunların hayatı Demenan’la

boğuşm a ile geçer.

D em enan aşireti de Ariki köyünde yaşayan Cebrail A ğa’nın

riyasetindedir. Kuvvetleri birbirine yakındır. Her iki aşiret de sı-

kışınca 200'er silah çıkarır, derler.

D em enan ile Alan, kedi ile köpek gibidir, sene geçmez cem a-

at yaparak uyuşm azlıklarını halle teşebbüs ederler. Bir ay barış

ile geçer, muhakkak ikinci ayda biri diğerine saldırır, ahit bozu-

lu r...

65

Cemaat Usulü

"Cem aat Usulü" ne dem ektir onu da kısaca anlatayım:

Bazen aşiretler boğuşm adan bir an için usanır; ya kom şu aşi-retin reisi ya içlerinden birkaç ihtiyar iki tarafın arasını bulmak

için gider gelirler: "Cem aat ile işi halledelim" derler. Aşiretin

birkaç ihtiyarı, b ir iki seyit; öbür taraftan da onun gibi birkaç k i-şi biraraya gelirler.

Çekişmenin ehem m iyeti ölenin aşiretteki m evkiiyle ölçülür. Ölen, reis oğlu veya akrabası ise hükmedilen tazm inat 300 altın-la bir sürü koyun arasında değişir. Çoğunlukla para hem en bu-lunmaz, bu tazm inat bir köye dönüşür. Davayı kazanan aşiret, kan bedeli olarak aldığı köye gider yerleşir.

Kan davası ölmez, uyur. İkinci bir hadise onu yine uyandırır.Ölen, sıradan bir aşiret çocuğu ise bu tazm inat bir keçiye, bir

çuval zahireye in er....

Bazen öldürenin, ölünün evine giderek ailesinden a f dileme-sine hükmolunur. Bu, cem aat usulünün en asilane hükümlerinden

biridir. Bu hüküm herkes için verilmez. Zorbalığından, kuvvetin-

den korkulanlar için çıkarılır. Ölünün ailesi de -ka tilin gazabına tekrar uğram am ak iç in - affetmiş görünür, mesele örtbas edilir.

***

"Cemaat usulünü en çok hüküm et memurları teşvik eder"de-

dikleri vakit inanmamıştım. Memurlar, başlarına b ir iş çıkmasın diye takibat icap ettirecek işleri cemaat usulüyle hallettirip sızıl-tıya m eydan vermemek için aşiretleri teşvik ettikçe ortalığı süt-

liman göstermek için bu yoldan istifadeyi şiar bildikçe Dersim

elbette m ahkem enin yolunu tutmamıştır. Adaletin tadım Dersim tatmamıştır. Ağa ve seyit bununla mevkiini kuvvetlendirm iş ve

Dersim rejimi bugüne kadar böyle gelmiştir.

66

Cemaat usulünde m ahkûm için istinaf ve tem yiz yolu tektir;

o da silahtır: M avzeri alıp dağa çıkan, hüküm den kurtulur.

Bu sefer cem aat devlete m üracaat eder. Aşiretin kırk bir gü-

nahı bu zavallının om uzlarına yükletilir. Üzerine en aşağı sekiz-

on gasp, birkaç da cinayet vakası isnat edilir.

***

Cem aat usulü, aşiretin hukuk işlerini halleder. Kocasından

memnun olm ayan kadın önce kaçar, seyit boşanm a kararını ar-

kasından gönderir.

Aşiretten birini yaralayan az çok bir tazm inata mahkûm olur.

Vermeyen ya dağa kaçar, orada vurduğunu ağasına yollayarak

gözüne girip affolunm aya çalışır; yahut gider başka bir aşirete

misafir olur.

Diğer Aşiretler

Lolan ve Hıran da iki küçük aşirettir. Lolan'ın reisi Sap kö-

yünden R ıza Efendi'dir. Fazlı ve Resul adlı iki kardeşi, Ali ve

Süleyman isim li iki yeğeni aşiretin ileri gelenleridir. Lolanlılar,

250 nüfustur, servetleri pek azdır. Yazın M azgirt'in Hıran aşire-

tinin bulunduğu araziye gelir ve yayılırlar. Hemen herkesle iyi

geçinen Lolan aşiretinin de başdüşmanı Demenan'dır. Lolan’ın

50 tüfeği olm asa Dem enan bunları çoktan yer bitirirdi.

Hıran, Yusufan, İzoli ve Kureyşan bir hurafenin etrafında bir-

birlerine en çok yaklaştırılm ak istenen üç aşirettir. Bunların se-

yitleri bu Horasan döküntülerine ötekilerden ayıran bir şecere

uydurmuşlardır. Güya, bu aşiretler Kerbela M uharebesi’ne işti-

rak etm iş kabilelerdir. Hüseyin'in tarafını tuttuklarından peşleri-

ni bırakm am ışlar ve bunlar da gelip bu dağlara sığınmışlardır.

67

Fakat bu üç aşiretin de halleri, kafaları ve hele konuştukları dil

ler birbirine benzemez.

Ağdatlı Kamer'in Yusufan aşireti, Pah nahiyesinde Maman

köyünde oturan Hüseyin Ağa'nın Sür Uşağı aşireti bu civarın iki

küçük kalabalığıdır.

Hormik, Kârsan ve Şeyh M emedan aşiretleri ile bu civarın

belli başlı mevcudiyetleri tamam olur.

Hormik, eskiden Arıllı'nın düşmanı ve diğer bütün aşiretlerin

dostu idi.

Civrekli Süleyman A ğanın idaresindeki bu aşiret yaylada ta-

m am en yerleşik ve usludur. Arada bir Kiğı'nın Sepet Dağı'na çı-

karlar. Nüfusları 500 içindedir. Servetleri de 1500 hayvanı geç-

mez. Epeyce silahlan vardır, yanlarına kolay kolay sokturm az-

lar.

K ârsan bini bulan nüfusu, büyük bir hayvan serveti, 300 si-

lahı ile etrafına çatar durur. K om şulan bunlan sevmez. Hükü-

m eti sayarlar, "M usa A ğa akıllı bir adamdır" derler. Yazın kendi

civarlarından uzaklaşmazlar. Eski isyanlara Kârsan aşiretinin

girdiğini kimsenin ağzından duymadım. Şeyh M emetler de 500

nüfuslu orta halli b ir aşirettir. Herkesle iyi geçinirler. Hükümeti

de sayarlar. 6-7 yüz hayvanlan, 100 kadar silahlan olduğu söy-

lenir.

DERSİM NE OLACAK?

"Dersim ne olacak?" Bu havaliden geçen herkes bunu düşü-

nür. Dersim elbette kendiliğinden adam olmaz. N e yapacaksa yi-

ne devlet yapacak, onu adam edecektir.

Dersimli de az çok dünyadan haberdar. Ağanın kârına bir

hayvan gibi çalışmadan bir şey çıkmayacağını o da anlıyor, fa-

68

kat aşiret hayatından çıkanı eski idareler koruyam adıktan sonra

no diye silahı bıraksın, ne diye kendisini muhafaza edem eyenle-

ri tanısın...

Aşiret hayatından uzaklaşm ak isteyen bir Dersimli aile hem

devlete, hem de batıdaki ve kuzeydeki zorba aşirete vergi vere-

cektir. İşte Dersim bunun için aşiret hayatından ayrılmamıştır,

ayrılmaya cesaret edem em iş ve silahına cam gibi sarılmıştır.

Zayıf idareli Dersim 'de silah her şeydir. Dersimli ırzını, m a-

lını ve canını ancak onunla korur.

Cumhuriyetken evvel Dersim 'i terbiye teşebbüsleri hep ya-

rım kalmıştır. Bu, onları şımartmıştır. Seyitler bundan istifadeyi

ihmal etmemişler, bir yalanla halkı yine devletten uzaklaştırm a-

ya çalışmışlardır.

Güya terbiyenin yarım kalışı ’'Alİ"nin rızasının devletçe alı-

tuımayışındandır.

Dersim 'i "Ali" korur. Hüküm etler buraya bir şey yapamazlar.

Çünkü, ne zaman Dersim 'i terbiyeye kalkışm ışlar ise hüküm et-

lerin başına daha büyük bir bela çıkar... Dersim 'i unutmaya ve

oradan elini çekmeye m ecbur kalırlar.

Seyitlerin bu telkini D ersim 'in kafasına o kadar yerleşmiştir

ki değil aşiretler, kasabalılar bile buna inanm ıştır... Bunun hu-

susi bir edebiyatı, baştan aşağı yalan bir tarihi vardır. İm parator-

luk kaç defa Dersim’e el uzattıysa başlarına felaket gelmiş, güya

kıtalar, eyaletler ve vilayetler bu yüzden kaybolmuştur. "Ali"

imparatorluğu Dersim için yıkmıştır.

D ersim ’de münferit terbiye hareketleri pek az muvaffak

olmuştur. Memurlar, gevezedir, düşünceler derhal kahve sohbet-

69

lerine, sokak dedikodularına konu olur. Dersim ’in her köşede bir

casusu vardır. Bunlar aşiretlerinden uzaklaşmış görünürler, mer-

kezlerde beslenirler ve güya hükümetin elleridirler. Hakikatte

aşiretin habercisi, dede yurdunun yıkılmaması için hayatlarını

da tehlikeye koym uş ihtiyarlardır. Bunlar vasıtasıyla aşiretler,

devletin her düşüncesini Dersim kasabalarından çok evvel du-

yar, ona göre tedbir alırlar. Kıta geldiği vakit ev diye beş-on ça-

tı, m al diye bir m iktar sam andan başka bir şey bulam az...

A si Dersimli M unzur'a tırmanmış, öyle bir iki taburun eli ■

değemeyeceği bir kayaya çoktan sığınmıştır.

Dersimli, Dersim coğrafyasında bir şeydir. Dersim li o dağ- i

lardan uzaklaştı m ı, Türkiye'nin her köşesinde onunla teker J

teker her vatandaş boy ölçüşebilir. Dersim 'in önce tırnağını sök- , .

meli, elindeki silahı alm alı, başlarındaki zorbalarla, zorba, j

olabilecekleri ovalara çekm eli ve ondan sonra görmeli, Der- j

sim'Ie Kayseri’nin bir farkı kalır mı?.. I

Buna teşebbüs edenler olmuştur: Dersimlileri Elaziz ovasına 1

indirm ek için yarım tedbirler alınmıştır. Dersim ağalarına vila- 1

yet merkezinde vazifeler verilmiş, birer ev tahsis edilmiştir. 1

Fakat Dersimli ağa, M unzur suyunun öbür yüzünden ayağım 1

çekmemiştir. Haftanın üç günü vilayette ise, dört günü Der- I

sim 'in içindedir. Dersim sistemi böyle yıkılır m ı?.. i

Dersimli ağanın biri birkaç kadehten sonra doğrusunu soy- I

ledi: 1

- "Vali Paşa bizi aldatıyor, biz de Vali P aşa 'y ı...” 1

FOTOĞRAFLAR

Dersim'in daimi avı Kemliye ve onu Dersim'den ayıran Murat suyu

Dersim'in komşusu Arapkir'in yeni kısmını gösteren bir kısım

Hozat Dersim'in eski merkezidir. Dağlar arasına sıkışan bir kasabacıktır Sağdaki beyaz binalar hükümet daireleridir

Hozat'ın bütün hükümet şubeleri binanın içindedir.

Hozat'ın bir sokağında aldığım bir resim

Çemişgezek bu kayaların arkasında yeşil ağaçların sakladığıbir kasabadır

75

« iis-

mm

S**W

Mazgirf, toprak renkli evleri ile büyük bir sırta yaslanmış bir kasabacıktır

76

İliç Köprüsü Murat üzerinde Dersim'e giden patikanın başıdır

77

Dersim'i batıdan saran büyük duvar:Murat'ın üzerinde yükselen kayaların tepesinden Dersim başlar

Fırat böyle gemilerle aşılarak Dersim'e girilir: Elaziz-Çemişgezek yolu üzerinde bir gemi

Aşağı Abbas Reisi Miço Ağa Ferhat Uşağından Diyap Ağa

Ferhat Uşağı Reislerinden Ani Şeyhasanlar kolunun başı:Hatun Sayit Rıza

79

Karaballı Reisi Ali, Karaballı aşiretinden Mahmut ve Koç

Uşağından kör Seyit Han Ağalar

Dersimli ağalardan bir gurup: Koç Uşağından Cafer ve Miço

Ağalar

Karaballı Reisi Mehmet Ali AğaAşağı Karaballı aşiretinden

Hüseyin Ağa

Bahtiyar aşireti Reisi Süleyman Ağa

Ferhat Uşağı Reisi Cemşlt Ağa

■e» **

Seyit Rıza'nın yardakçıları: Ortada Seyit Rıza'nın oğlu Şeyh Haşan, sağda Rehber İbrahim Ağa, solda Seyit Ağa'nın oğlu AH Haydar Ağa

81

YAŞAMÖYKÜSÜ

Naşit Hakkı Uhığ, (d. 1902. İstanbul - ö. 28 Nisan 1977, Bonn,

Batı Almanya), gazeteci, yazar.

Hukuk Mektebi'ni bitirdi. Gazetecilik mesleğine öğrenciliği sı-

rasında Vakit gazetesinde başladı (1919). Daha sonra Ankara'daki Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı. 1931 ve 1935'te Kütahya

milletvekili olarak TBMM'ye girdi. 1939-52 arasında Ulus gazete-

sinde müessese müdürlüğü yaptı. 1944-50 arasında da Ankara'da İl

Genel Meclisi üyeliğinde bulundu.

Naşit Hakkı Uluğ, Kurtuluş Savaşı'na (1919-23) ve Cumhuri-yetin kuruluş yıllarına ilişkin araştırma ve incelemeleriyle tanınır.

Başlıca yapıtları Derebeyi ve Dersim (1932), Tunceli Medeniyete Açılıyor (1939), Çanakkale Destanının 50. Yılı ( i966), Emperyaliz-me Karşı Türkiye I922-İ924 (1971), Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Sa-

vaşı (1973), Üç Büyük Devrim (Eğitimin Birleştirilmesi, Şapka ve Giyimin Değiştirilmesi Türk Haflerinin Kabulü) (1973), Hemşehri-miz Atatürk (1972, 1973) ve Halifeliğin Sonu'dur (1975).

82

C U M H U R İY E T İN G Ö ZÜ Y LE KÜRT M ESELESİ D İZİSİ -------------------------------------------------------------------------------------------------------

C um huriyet'in G özüyle K ürt M ese-

lesi di/.isi, K em alist D evrim 'in D oğu’ya

ve K ürt m eselesine bakışım tarih i bel-

gelere dayanarak aktarm ayı amaçlıyor.

D izinin ilk kitabı olarak, eski C um hur-

başkanı Celal Bayar'm Şark Raporu'nu

sadeleştirerek yayınlıyoruz. C elal Ba-

yar İktisat Vekili olduğu dönem de ha-

zırladığı Şark R aporunda, bölgeyi ve

ülkeyi geliştirm ek için zam anla yanşan

Kem alist D evrim 'in, K ürt M eselesi’ne

bakışı ile ilgili de son derece önemli

ipuçları yer alıyor.

B ayar raporunda, Şeyh Sait ve Ağrı isyanlarından sonra bölgede

yaşayan K ürtlere karşı ayrım cı politikalar izlenm em esi gerektiğini ifa-

de ediyor. Şark R aporunun bir başka önem li yanı ise, D oğu'da Toprak

R eform u'nun önem inin üzerinde ısrarla durm asıdır.

C um huriyet'in G özüyle K ürt M ese-

lesi dizisinin ikinci kitabı olarak ya-

y ım lad ığ ım ız N a şit H akkı U luğ’un

Tunceli M edeniyete A çılıyor isim li ça -

lışm ası, bölgedeki ortaçağ kalıntılarına

karşı girişilen savaşın canlı ve ilk ağız-

dan anlatım ını içermektedir.

U luğ, k itab ında , K em alist D ev-

rim 'in feodalizm e ve d iğer ortaçağ ka-

lıntılarına karşı duyduğu devrim ci ö f-

keyi ve uzlaşm az tavrı gözler önüne

sermektedir.

N aşit H akk ı U tuğ

TUNCFIİ MEDENİYETE AÇILIYOR

C ela l B avaı

ŞARK RAPORU

‘»NW^WWS"’

Ziya G ökalp'in "K ürt Aşiretleri H ak-

kında Sosyolojik Tetkikler" başlıklı bu

raporunda, O sm anlı idari yapısının bo-

zularak doğuda feodal bir yapının o luş-

m ası Sultan Selim ve Sultan Süleym an

devirlerine kadar götürülm ektedir. Z iya

G ökalp bu feodal düzenin nasıl yayılıp

yerleştiğini "Halkçılık" başlıklı m aka-

lesinde yetkinlikle ele alır. İdari yapı-

nın bozulm a nedenlerini iyi bildiğinden

yeni kurulacak m illi devletin sınırları

içerisinde herhangi b ir m uhtariyete,

aşiret ve cem aat düzenine yer olm adı-

ğım ve olam ayacağını da biliyordu. Bu nedenle yüzyıllarca kapalı top-

lum halinde süregelen bu yapının sosyolojik araştırm asını yapm a gere-

ği duymuştur. H azırladığı raporu yalnız sosyolojik bakım dan değil,

tarihi, etnolojik ve kültürel m alzem eler içerdiği için de değerlidir.

CUMHURİYETİN GÖZÜYLE KÜRT M ESELES|yiZİSİ

t' .'= ' i» < ' ' ' ' '« Kvrri

1.................. f

t. Ziya Gökal p

; KÜRT AŞİRETLERİ

rHAKKINDA

t SOSYOLOJİK TETKİKLER

i

KAYNAK^/YAYINLARI

. 1 ; Naşit Hakkı UluğDEREBEYİ VE DERSİM

Naşit Hakkı Uluğ'un Derebeyi ve Dersim 'i yazdığı./yayımladığı jsırada, Dersim İsyanı'nm eli kulağındadır. Ayrıca, geride Şeyh Sait ve Ağrı isyanlarının dersleri vardır. Uluğ,Cumhuriyet'in, Yunus Nadi, Falih Rıfkı ekolünden olan gazeted ideolog ve sözlülerindendir. Dersim ve Derbeyi'nde, \ I feodalizme karşı tutum ve köylüyü özgürleştirme konusunda genç Cumhuriyet'in hem henüz dumanı tüten afeşlı bakış açısı vardır, hem de olayı bir asayiş boyutuna indirgemenin temelleri vardır.

Cumhuriyet'in Gözüyle Kürt Meselesi dizimizin dördüncü kitabı olan Derebeyi ve Dersim, ancak sosyolojik araştırmalarda ve romanlarda rastlanabilecek somutluk, canlılık ve aynnüda Iağalık-aşiret reisliği-şeyhlik-seyitlik tasvirleri ile dolu bir çalışma. Aynca, Cumhuriyet' in hem köylü ve feodal kalıntılar Isorununa, hem de Kürt sorununa 1930'lardaki bakışım net bir şekilde, bütün olumluluklan ve olumsuzluklarıyla birlikte yansıtan bir kitap. Bu yönleriyle, günümüzün Kürt siyasetleri Ibakımından çok değerli derslerle dolu.

Derebeyi ve Dersim, Cumhuriyet'in köylü, feodal kalıntılar ve Kürt sorunu konusundaki siyasetim ve pratiğini incelemek isteyen araştırmacılar için, çok değerli bir kaynak.

KAYNAK <^YAYINIARI