İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir...

14

Transcript of İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir...

Page 1: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve
Page 2: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

MEKKE'NİN OSMANLI YÖNETİMİNE GEÇİŞİ VE İLK İDARÎ DÜZENLEMELER

AHMET VEHBİ ECER

A- OSMANLI DÖNEMİNE KADAR MEKKE

Genel olarak Mekke tarihi, Kâbe tarihi ile ilintili görülmüş, dinî rivayetlere girecek kadar eski ve önemli sayılmıştır. Prof.Dr.Neşet Çağatay'ın Türk Tarih Kurumu yayınları arasında çıkan bir eserine göre Mekke bölgesi halkının en eskisi Cürhümlülerdir. Bunların zamanla yok olmalarından sonra Lihyanlılar bu bölgenin halkını oluşturmuşlardır1. İşte bu sıralarda -Tevrat'ın verdiği bilgilere göre- peygamber Hz. İbrahim ikinci hanımı ve cariyesi Hacer'i ve ondan doğan oğlu İsmail'i Mekke'ye, bugünkü zemzem kuyusunun bulunduğu yere yerleştirdi2. İbrahim' e Kâbe'nin yeri ile buranın temiz tutulması hususu Tanrı tarafından vahiy ile bildirildi3. İsmail'in babasına yardım edeceği yaşa basışından sonra, İbrahim Şam bölgesinden Mekke'ye geldi ve Kâbe'nin yapımına birlikte başladılar4. Kâbe'nin yapımının tamamlanmasından sonra İbrahim, bütün insanları bu kutsal yapıyı tavaf etmeye davet etti. Böylece Mekke, Kâbe sebebiyle önem kazanmakla kalmadı, kud-siyet de kazandı ve Arabistan bölgesinde tanındı. Hz. İbrahim'le birlikte yapılan ilk hacdan itibaren Mekke'de hukuki ve sosyal düzenlemeler yapıldı. İbrahim'in dininin5 hâkim olduğu bir Mekke halkı oluştu. Mekke'nin sosyal yapısı ve yönetimiyle ilgili kurumlar Kâbe hizmet ve yönetimiyle yakından ilişkili oldu. Bazı görevliler değişik coğrafi bölgelerden gelen hacılara ibadetlerini doğru ve rahat yapabilmeleri için hizmetler götürdüler. Meselâ, hacıların su ihtiyaçlarını karşılamak için suculuk (sıkayet), yoksulların doyurulmalarını üstlenen lokantacılık (rifade), Kâbe'yi ziyaret edecek olanlara Kâbe'yi açan, temizleyen perdedar ve anahtar koruyuculuğu (sıdanet) görevleri ile değişik aileler görevlendirildi. Bunların dışında Mekkelilerin başka devlet ve kabilelerle ilgili problemler için gönderilecek elçilik (sıfaret), gümrük memurluğu (nizaret), savaş malzemelerini saklayan depoculuk (kubbe), savaşlarda taşınacak sancağı saklayan bayraktarlık (ukab-kıyade) gibi idarî görevler6 ve önemli kararların alındığı meclis durumunda olan Dar ün-Nedve ile tam bir örgütlenme içinde olan Mekke halkı için Kâbe

1 Neşet Çağatay, Başlangıçtan Abbasilere Kadar İslam Tarihi, Ankara, 1993, 67. 2 Bkz. Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, XVI, 1-15; Tekvin, XXI, 2-10; Tekvin XXV, 12-18; Şaban Kuzgun,

İslâm Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haneflik, Ankara, 1985, 69-73. 3 K.Kerim, Hac Suresi (XXII), 26. 4 Kâbe'nin yapılması hakkında değişik birkaç rivayet daha vardır. Bunlar Kâbe'nin Hz.Adem tarafından

yapıldığı, Şit tarafından yapılıp Nuh Tufanı'nda tamamen yıkıldığı hususlarıdır. Bkz. AJ. Wensinck, "Kabe", İA, VI, 14; İbn Haldun, Kitabü'l-İber, Beyrut, 1967, I, 623.

5 Hz.İbrahim'in dini hakkında K.Kerim'de Hanif kelimesi geçer. Puta tapmaktan sakınan ve Tek Tanrı'ya inananlara verilen ad olarak kabul edilir; Bkz. İsmail Cerrahoğlu, "Kur'an-ı Kerim ve Hanifler", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1964, Sayı 11, 82-92; A. Vehbi Ecer, İslâm Tarihi Derselir (Metod-Kaynak-İlk Devir), Kayseri, 1991, 60-62; Şaban Kuzgun, İslâm Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haneflik, Ankara, 1985.

6 Bu görevler için Bkz. Ecer, 75-84; Lammens, "Mekke", İA, VII, 631; Neşet Çağatay, 100 Soruda İslâm Tarihi, İstanbul, 1982, 58-62.

Page 3: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

2 AHMET VEHBİ ECER

sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve umre için ziyaret edilmesi gereği K.Kerim ile de pekiştirildi. K.Kerim'de Âl-i İmran suresinde bu konu şu ayetle emredildi:

"Orada apaçık belgeler, İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse güvende olur. Oraya yol bulabilen insanlara Allah için Kâbe'yi haccetmek gerekli olur. Kim bunu inkâr ederse, doğrusu Allah dünyalardan zengindir"7.

Hz.Muhammed kendine vahiy gelmeden önce de Kâbe'yi birçok defa tavaf etti. Daha sonra 6. Hicret (M/628) yılında Kâbe'yi tavaf (umre) teşebbüsü Mekkeliler tarafından engellendi. Bu ibadetin bir yıl sonraya bırakılması sonucunu belgeleyen Hudeybiye Barışı yapıldı8. H/8 - M/629 yılında Mekke Hz.Muhammed ve ordusu tarafından fethedildi. Bu fetihten sonra Mekke halkı Peygambere katıldı. Peygamber Mekke halkının kendisine başkaldırma ihtimalini hiç düşünmedi ve bu sebeple olmalı ki yeni Müslüman olmuş genç Mekkeli Attab b. Esîd'i Mekke valisi yaptı ve Mekke'de disiplini sağlamak için hiçbir Medineli asker bırakmaya gerek duymadı. Çocukluğunun ve hayatının büyük bir kısmını geçirdiği Mekke'yi terk etti, Medine' ye geri döndü. Ancak geri dönmeden önce, alışılagelmiş bulunan hac ve umre ibadetini yapacaklara rehberlik hizmeti götürecek ve kolaylık sağlayacak görevleri bazı boylar arasında bölüştürdü. Sidanet (Kâbe perdedarlığı ve Kâbe'nin anahtar koruyuculuğu), sikayet (hacılara su sağlama), rifade (yoksulların doyurulması) ... gibi ibadeti kolaylaştırıcı görevler aynen devam etti. Ertesi yıl (H/9-M/632) Hz. Ebubekir'i hac törenini yönetmek üzere Hac Emiri olarak atadı. Puta tapıcılara dört ay daha süre tanıdı9. Onların doğru yola gelmeleri, puta tapıcılıkla ilgili adetlerini bırakmaları ihtar edildi. Tanrıya ortak koşanların pis oldukları ve Kâbe'ye yaklaşmamaları bildirildi10. Puta tapıcıların çıplak olarak ve ıslık çalarak, el çırparak Kâbe'yi tavaf etmeleri de yasaklandı11. Hz. Muhammed'in Mekke'yi fethettikten sonra Medine'ye dönme kararı ve az önce sıraladığımız düzenlemeler Mekke'nin dinî ve ruhanî merkez olarak kabul edilişinin belgeleridir. Prof. Dr. Muhammed Hamdullah bu hususa şöyle açıklık getirir:

"Hz. Peygamberin Medine'ye dönmek için verdiği karar İslâmiyetin din ile siyaseti ayırış tarzına bir misaldir. Mekke İslâmın dinî ve ruhanî merkezi olarak kalacaktır"12.

Gerçekten de kısa dönemler dışında13 Mekke dinî merkez olarak kalmış, siyasî merkezler Mekke dışındaki (Şam, Bağdat, İstanbul... gibi) şehirler için düşünülmüştür.

7 K.Kerim, Âl-i İmran (III), 97. 8 Ecer, 159-161. 9 K.Kerim, Tevbe (IX), 2. 10 K.Kerim, Tevbe (IX), 28. 11 K.Kerim, Enfal (VIII), 34-35; Osman Keskioğlu, Ali Himmet Berki, Hatemü'l-Enbiya Hazret-i

Muhammed ve Hayatı, Ankara, 1981, 408-409; Mehmed Hüseyin Heykel, Hazreti Muhammed Mustafa, Çev.: Ö. Rıza Doğrul, İstanbul, 1948, 420-424.

12 Muhammed Hamdullah, İslâm Peygamberi-I, Çev.: Sait Mutlu, İstanbul, 1966, 178. 13 Mekke Peygamberin vefatından kısa bir süre sonra Abdullah b. Zubeyr Devleti'nin başkenti oldu.

Abdullah b. Zubeyr H/64-M/684 yılında Mekke'de hilafetini ilan etti. Basra, Kûfe, Medine, Mısır, Yemen ve Horasan halkı A. b. Zubeyr'e bağlılıklarını (biat) bildirdiler. O çağda Suriye'den başka O'na biat etmeyen bölge kalmadı ve Suriye dışındaki bölgelerin camilerinde Cuma günleri hutbelerde adı okundu. Kendisi de Mekke'de Cuma namazlarını bizzat kendisi kıldırdı. Böylece yasal devlet başkanı sayıldı. Abdulmelik b. Mervan'ın (685-705) Irak valisi Haccac b. Yusuf es-Sakafi tarafından H/74-M/692 yılında ortadan kaldırıldı. Ancak bu süre içinde Kâbe ve Kâbe'yi ziyarete gelenlerle Mekke halkı büyük zararlara uğradılar. Bkz: A. Vehbi Ecer,

Page 4: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

MEKKE'NİN OSMANLI YÖNETİMİNE GEÇİŞİ 3

H/10-M/632 yılının Zilhicce (Şubat) ayında Peygamber, ilk ve son olarak İslâm kurallarına uygun biçimde, büyük bir kalabalıkla birlikte Kâbe'yi tavaf etti. Veda Haccı adıyla tarihe geçecek olan (22 Şubat-15 Mart/632) bu hac ile bugünkü hac törenlerinin esasları belirlendi14.

Dinî merkez olarak kabul gören Mekke'de idarî düzeni korumakla görevlendirilen ilk vali (veya emir, âmil) Hz. Muhammed'in atadığı Attab b. Esîd15 idi. Bu kişi Mekke valisi olarak Halife Ebubekir döneminde de görevine devam etti. Hz. Osman döneminde Nafi b. Hâris el-Huzaî'nin izlediği Mekke valiliğini devam ettirenlerin isimlerini Eyüb Sabri bir liste halinde sunar16. Abbasilerden sonra Eyyübiler ve Memlükler yönetiminde kalan17 Mekke ile Osmanlı öncesi Türk devletlerinin dostane ilişkileri oldu. H/356-M/966 yılına kadar valilerle (emirlerle) yönetilen Mekke, bu tarihten sonra Peygamber soyundan geldiği varsayılan şerifler tarafından yönetilmeye başlandı.

Hz. Peygamberin kızı Hz. Fatıma'dan gelen erkek çocuklara seyyid ve şerif unvanları verildi. Aynı soydan gelen hanımlara ise seyyide ve şerife denildi. Ancak Hz. Fatıma'nın oğlu Hz. Hasan'dan türeyenlere şerif, Hz. Hüseyin'den türeyen erkek çocuklara da seyyid denilmesi âdet oldu (çoğulları şürefa ve sadât). Bunların adına oluşturulan seyyidlik için siyadet, şeriflik için şerafet denildi18 ve ilk defa Abbasiler zamanında Nakîb ül-Eşraflık Kurumu oluştu19.

H/356-M/966 yılından itibaren Mekke'nin yönetimine şerifler bakmaya başladılar20. Bu şerifler tarih boyunca istemelerine rağmen Mekke'de ve Hicaz bölgesinde hiçbir zaman müstakil bir devlet oluşturamadılar. Güçlü devletlere bağımlı mahallî otoriteler halinde kaldılar21. Diğer yandan Hz. Muhammed soyuna mensubiyet kavramının saygın ve kutsal kabul edilmesi sebebiyle İslâm dünyasının birçok yerlerinde seyyidler türedi, sahte seyyidler çoğaldı. Bunları kontrol altına almak, sahtelerini gerçeklerinden ayırmak ve seyyidlerin işlerini yürütmekle görevli Nakîb ül-Eşraflık Kurumu oluşturuldu22.

B- YAVUZ SULTAN SELİM ÖNCESİ OSMANLI DÖNEMİ

"Abdullah b. Zübeyr'in Halifeliği ve Kurduğu Devlet", Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Kayseri, 1998, Sayı 10, 153-162.

14 Heykel, 429-436; Neşet Çağatay, Başlangıçtan Abbasilere Kadar İslâm Tarihi, Ankara, 1993, 271-274. 15 Attab b. Esid için Bkz. İbn ül-Esir, Üsd ül-Gâbe fî Ma‘rifet is-Sahabe, Kahire, 1285, III, 256-257; İbn

Kesir, el-Bidaye v'en-Nihaye, Kahire, 1932, IV, 368; İbn Hacer el-Askalânî, el-İsabe fî Temyiz is-Sahabe, Kahire, 1970, V, 211-212; Askalânî, Tehzib üt-Tehzib, Haydarabad, 1907, VIII, 88; Fahrettin Atar, "Attab b. Esîd", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (TDVİA), IV, 93.

16 Eyüp Sabri, Mir'at ül-Harameyn (Mir‘at-ı Mekke), Kostantiniyye, 1306, III, 45-48, 865 tarihine kadar. Ayrıca Bkz. Şerif Müsâid b. Mansur, Cedavîlu Ümerai Mekkete ve Hükkâmıha, Mekke, 1968, çeşitli sayfalar.

17 Lammens, "Mekke", İA, VII, 630-636; Wensinck, "Mekke", İA, VII, 636-643. 18 Bkz. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1972, II, 342; C. Van

Arendonk, "Şerif" İA, XI, 435-442; İ.H. Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, Ankara, 1972, 4-8; Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Ankara, 1984; Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Ankara, 1978, X, 184; A. Vehbi Ecer, Üç Tebliğ, Kayseri, 1985, 28.

19 Öztuna, X, 184; Ahmet Yaşar Ocak, "Dinî Zümreler", Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, İstanbul, 1998, II, 118-121.

20 Esin, aynı yer. 21 İsmet Parmaksızoğlu, "Mekke Şerifleri", TA, XXIII, 444-445. 22 Ocak, aynı yer; Pakalın, II, 647-648; III, 342; Mehmed İbşirli, "Nakib ül-Eşraf", Osmanlı Devleti ve

Medeniyeti Tarihi (Ekmeleddin İhsanoğlu editörlüğünde), İstanbul, 1994, I, 271-272; İ. Parmaksızoğlu, "Nakib ül-Eşraf", Türk Ansiklopedisi (TA), XXV, 86-87; Tahsin Yazıcı, "Abbasilerden Bugüne Kadar Şeriflik", İA, VII, 636-644.

Page 5: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

4 AHMET VEHBİ ECER

Osmanlı Sultanlarının Yavuz Sultan Selim'den öncekileri de samimi ve dostane ilişkiler kurmaya özen gösterdikleri bilinmektedir. Meselâ, Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinden sonra Hacı Mehmed Zeytûnî ile Mekke Şerifi'ne bir fetihname ile hediyeler gönderdi, Şerif ise bu nâme'yi Kâbe önünde toplanan halka okutturdu23. O dönemde Mekke şerifi olan Berekât b. Hasan b. Aclan İstanbul'un fethinden son derece memnun oldu ve Fatih'in gönderdiği hediyeleri dağıttı, Necmüddîn es-Suyutî isimli biriyle tebrik ve teşekkür mektubu ile «Mekke-i muazzama'nın kapısından bir parça (taş), dokuz parça hind kumaşı, zemzem suyuna batırılmış (şâş denilen) yirmi tülbend, (sanki) Harem-i Şerif güvercinleri gibi havada uçan eğitilmiş iyi cins kısraklardan oluşan» hediyeler gönderdi24. Prof. Dr. Münir Atalar'ın tespitlerine göre I. Beyazid (1389-1402), Çelebi Mehmed (1404-1421), II. Murad (1421-1451) dönemlerinde de Mekke şeriflerine surre25 ile başkaca yardım ve hediyeler gönderildiği bilinmektedir26. Bütün bunlar Yavuz Sultan Selim'den önceki dönemlerde de Mekke şerifleri ile iyi ve dostane ilişkiler içinde bulunulduğunu göstermektedir.

C- MEKKE'NİN OSMANLI YÖNETİMİNE GİRMESİ Mekke ve Mekke Emiri'ne bağlı olduğu kabul edilen Hicaz Osmanlı yönetimine

savaşla katılmadı. Mekke'ye ordu gönderilmedi, kılıç kullanılmadan, kan dökülmeden Mekke ve çevresi Osmanlı yönetimine katıldı. Böylesine bir katılımı Dr.N.Ahmet Asrar Osmanlı Devleti'nin çok güçlü oluşuna bağlar ve şöyle der:

"Rağbet daima kuvvetli tarafa olur. Bu tabii kaidedir. Yavuz Sultan Selim'in fütuhat sayesinde kazandığı şân ve şevket Hicaz, Bingâzî, Nubya ve Cezayir'i savaşsız ve kansız Osmanlı hakimiyetine getirdi. Sultan Selim'in Mısır'da ikameti sırasında itaatlerini arz etmek için O'na birçok heyetler geldi. Bunların en ehemmiyetlisi Mekke Şerifi'nin heyeti idi"27.

Hicaz'ın (Mekke'nin) Osmanlı yönetimine geçişi Yavuz Sultan Selim'in Merc-i Dâbık (24 Ağustos 1516) ve Ridâniye (22 Aralık 1517) zaferlerinden sonra olmuştur28. Başka ifadeyle, Hicaz topraklarının Osmanlı hakimiyetine girmesinde 1517 tarihi bir dönüm noktasıdır. Mısır'ın (Memlükler‘in) denetiminde olan bu bölge ve Mekke'nin Osmanlılara bağlanışları konusunda Yavuz Sultan Selim'in hayatının ve seferlerinin anlatıldığı Selim-Nâmeler ihmal edilmemesi gereken kaynaklarımızdandır29. Menşurlar,

23 Feridun Bey, Mecmua-i Münşeât-i Selâtîn, İstanbul, 1274, I, 239. 24 Ecer, Üç Tebliğ, 29; Feridun Bey, I, 244; Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 7. 25 Surre, kelime olarak para kesesi ve hediye anlamına gelmektedir. Ancak terim olarak "değişik İslâm

ülkeleri tarafından Mekke ve Medine'nin fakirlerine dağıtılmak üzere hac kervanıyla birlikte gönderilen her türlü mali yardıma" surre denilmektedir. Bkz. Pakalın, III, 280; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara, 1970, 1156; Şemseddin Sami, Kâmus-i Türkî, Dersaadet, 1318, II, 826.

26 Münir Atalar, Osmanlı Devleti'nde Surre-i Humayun ve Surre Alayları, Ankara, 1991, 10-18. 27 N. Ahmet Asrar, Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı Devletinin Dinî Siyaseti ve İslâm Alemi,

İstanbul, 1972, 56. 28 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, 1977, II, 73. 29 Bkz. Hem nesir, hem de nazim şeklinde yazılan bu eserler Yavuz Sultan Selim'in hayatı ve seferleri ile

ilgili önemli kaynaklardandır. İdris Bitlisî'nin (Ölümü: 1520) Selim Şahnamesi, İshak Çelebi'nin (Öl: 1537) Selim-Namesi, Keşfî Mehmed Çelebi'nin (Öl: 1524) Selim-Name'si, Sücûdî'nin (XVI. yy) Selim-Namesi, Celâlzâde Mustafa'nın (Öl: 1567) Selim-Name'si, Sa‘d b. Abdulmüteal'in (Öl: ?) Selim-Namesi, Şükri Bitlisî'nin (Öl: 1520) Selim-Namesi, ... belli başlılarıdır. Hoca Sadeddin Efendi Tâc üt-Tevarih'inde ve Mustafa Âlî'nin Künh ül-Ahbar'ında Yavuz'a ayrılan bölümleri de Selim-Name olarak kabul edilmiştir. Bkz. Ahmet Uğur,

Page 6: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

MEKKE'NİN OSMANLI YÖNETİMİNE GEÇİŞİ 5

name-i humayunlar, fermanlar... ve bu konudaki araştırmaların göz önünde bulundurulması suretiyle Mekke'nin ve Hicaz bölgesinin Osmanlı Devleti'ne tâbi olması şöyle özetlenebilir:

Yavuz Sultan Selim 1517 yılı başında Mısır'ı fethetti ve aynı yılın Eylül ortasına kadar Mısır'da kalarak kendisini tebrik edenleri kabul etti. Birçok ülkelere fetih-nâmeler yolladı. Yavuz Sultan Selim'i kutlayanlar arasında Hicaz Emiri Şerif Ebü'l-Berekât b. Muhammed de vardı. Bu kişi Haydar Çelebi'nin30 Ruz-Nâmesi'nde31 belirtildiğine göre 6 Temmuz 1517 günü Ebu Numey adlı oğlunu elçi olarak gönderdi. Ebu Numey, Yavuz Sultan Selim'e tebriklerini bildiren mektup ile kıymetli hediyeler sundu. Padişahın elini öptü32. Hoca Sadettin Efendi'nin beyanıyla: "Şerifzâde mutlu kapıyı ziyaretle sevinç ve esenlik buldu. Ölçülemeyecek derecede yakınlıklar gördü. Melek yapılı Padişahın geniş ilgisine ve görüşme şerefine erişti. Bununla safalar sürdü. Aklından geçirmediği ilgiyle karşılaştıktan sonra değerli babasına ağır bir hil‘at ve gereken teşrifat, hediye ve armağanlar, bol bol paralar ihsan buyrulup sözü edilen Şerifzâde ile gönderildi"33. Çünki Ebu Numey, Mekke'nin anahtarlarını gümüş bir tepsi içinde Padişaha sunmuştu34. Mekke ve Kâbe Müslüman hükümdarların saygı duyduğu yerlerdi. Bu sebeple Yavuz Sultan Selim Mekke ve Medine halkı için "büyük fethin şükran payı olmak üzere Haremeyn-i Şerifeyn mücavirlerine büyük bir para gönderip, onların geçim akçalarını iki katı arttırdı. Ayrıca gemilerle nice yiyecek ve hububat da yolladı. Mısır kadılarından doğruluğu, dindarlığı birle tanınan iki kadıyla tam ayar eksiksiz ikibin dinar gönderip yazıcılar ve görevliler eliyle Haremeyn fukarasına dağıttırdı"35.

Celal-zâde Mustafa'nın Selim-Nâmesi'nde bu olay aynen şöyle anlatılır:

"Müberak Cemâzi'l-âhir'in 16. günü iki yüce yer olan Şerefli Haremeyn (Mekke ve Medine)- Allah onları şereflendirsin- taraflarında Mekke-i Muazzama şahının oğlu gelip, yüce huzurlarına hediye sundular. Samimi duygularını arz edip, uğurlu saltanatlarını tebrik eylemişler. Çeşitli ikram ve izzetle Mekke Şahı'nın oğluma türlü izzet ve itinalar gösterip, el öptükten sonra, değişik ihsanlarla yüksek ziyafetler verip, hünkârlara lâyık hil‘atlarla yükselttiler, padişahlara has yüce ihsanlarından mübarek Mekke şahlığını (şerifliğini) kararlaştırıp, yüksek huzurlarından bu şekilde başarılı, sevinç gerektiren

"Selim-Nâmeler", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1978, Sayı 12, 367-379; Yavuz Dönemi kaynaklar için bkz. Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, İstanbul, 1979, XIV, 229-231.

30 Bkz. Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, Çev: Coşkun Üçok, Ankara, 1982, 57. 31 Yavuz Senemoğlu, Haydar Çelebi Ruznamesi, İstanbul, Tercüman Yayınları, ?, 111; Feridun Bey, I,

455. 32 Feridun Bey, I, 491; Kıymetli eşyalar arasında emanat-ı mübareke veya emanat-ı mukaddese diye anılan

ve bugün İstanbul'da Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Saadet Dairesinde bulunan Hz. Peygamber'e ve sahabeye ait eşyalar vardı. Ancak bunlardan hangilerinin Mekke Şerifi tarafından gönderildiği kesin olarak belli değildir. Bu emanetler için Bkz. İsmail Hami Dânişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, 1971, II, 43; Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, İstanbul, 1958, II, 767-768.

33 Hoca Sadettin Efendi, Tacu't-Tevarih, Sadeleştiren: İsmet Parmaksızoğlu, İstanbul, 1979, IV, 333. 34 Selahattin Tansel, Yavuz Sultan Selim, Ankara, 1969, 195-196; Feridun Bey, I, 491; İsmet Miroğlu,

"Yavuz Selim Devri", Doğuştan Günümüze İslâm Tarihi, İstanbul, 1989, X, 281-312; Ebu'l-Faruk, Tarih-i Ebu'l-Faruk, İstanbul, 1325, II, 308,

35 Hoca Sadettin Efendi, IV, 333; Müneccimbaşı Ahmed Dede, Sahaif ül-Ahbar fî Vekayî ül-Âsâr, Çev: İsmail Erünsal, İstanbul, ?, 490; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara, 1964, II, 292; Eyüb Sabri, Mirat-ı Mekke, II, 677; Heyet, Resimli-Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, İstanbul, 1958, II, 768.

Page 7: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

6 AHMET VEHBİ ECER

haberlerle dolu Arapça bir menşur verip36, şahane güzel atiyye ve merhametlerle Mekke-i Muazzama taraflarına gönderdiler"37.

Burada Mekke ve Medine yönetiminin Osmanlı Devleti ile siyasal bağını ve ba-ğımlılığını gösteren önemli bir vesikanın adı geçmektedir. Menşur kelimesinin sözlük anlamı yayılmış, dağıtılmış, neşrolunmuş, mektup ... olabilir38. Ancak Osmanlı Kurumlar Tarihi, Osmanlı kültürü ve medeniyeti içinde bu kelimenin farklı ve siyasî bir anlamı vardır. Bir tarih terimi olarak menşur "Padişah tarafından birine vezirlik, beylerbeyilik ve diğer bir mansıbın (makamın) tevcihini veya serdarlığa tayinini mutazammın (içine alan) verilen ferman yerinde kullanılır bir tabirdir"39. Bunlar Osmanlı döneminde Reisül-Küttab veya Nişancı tarafından yazılır ve düzeltilirdi. Divanî yazı çeşidiyle kaleme alınan menşurlar Hatt-ı Humayun ve Muhimme Defterleri'nde bulunurdu. Osmanlı döneminden önce de kullanılan menşurların bir çeşit tayin emri, ikta vesikası, vali tayin belgesi... gibi anlamlarda Mısır Fatımileri, Eyyubîler tarafından da kullanıldıkları bilinmektedir40. İşte Yavuz Sultan Selim döneminde Mekke'nin yönetim olarak Osmanlı Devleti'ne tabiiyetinin ilk belgesi Osmanlı Sultanının Ebu Numey'e verdiği Arapça menşurdur. Bu menşurun tam metni Celal-zâde Mustafa'nın Selim-Nâmesi'nde yer almaktadır41. Bu menşurda:

a) Hz. Peygamber ve soyundan gelenlere övgüler yazıldıktan sonra Ebu Numey'in huzura kabul edildiği;

b) Ona saygı ve iltifatla, iyilik ve hürmetle azâmi karşılık verilmesinin em-redildiği;

c) Bol ve değerli ihsanlarda bulunulduğu; ç) Hilafetin parlak hil‘atlarıyla şereflendirildiği; d) "Mekke ve çevresi ile bağlı yerler ve mülhakatının hepsine, geçmiş sultanların

adetleriyle orada koruyucu ve hakim olarak emir olması" nın42 emredildiği görülmektedir.

Menşur'dan anladığımız kadarıyla Mekke Şerifi'nin bağlılık talebi Sultan tarafından kabul edilmiş, başka ifadeyle Osmanlı yönetimine kendiliklerinden girme istekleri uygun görülmüş, ayrıca şeriflik görevlerine eskisi gibi devam etmesi emredilmiştir43. Daha önce de işaret edildiği gibi Mekke şerifleri, Mekke ve Medine'nin, bazan da Hicaz bölgesinin

36 Bu metin Prof.Dr.Ahmet Uğur ve Dr.Mustafa Çuhadar'ın metin ve sadeleştirilmiş şekliyle birlikte ME Bakanlığı yayınları arasında neşredilen Celal-zâde Mustafa'nın Selim-Nâme adlı (İstanbul 1997) eserinin sadeleştirilmiş kısmından alınmıştır. Sadeleştirme sırasında esas metinde geçen menşur terimi sayın bilim adamları tarafından mektup diye sadeleştirilmiştir. Ben burada menşur kelimesini aynen kullandım. Bu konunun tenkidi için bakınız: A.Vehbi Ecer, "Celâl-zâde Mustafa'nın Selim-Nâmesi", Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Kayseri, 1992, 239-243; Aynı eser Kültür Bakanlığı yayını olarak 1990 yılında 1000 Temel Eserler Serisi arasında yayınlandı.

37 Celâl-zâde Mustafa, Selim-Nâme, Yayına Hazırlayanlar: A. Uğur - M. Çuhadar, İstanbul, 1997, 667-668.

38 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Sözlük, Ankara, 1978, 736; Türk Dil Kurumu, Okul Sözlüğü, İstanbul, 1997, 520.

39 Pakalın, II, 478-479. 40 W. Björkman, "Menşur", İA, VII, 721-722. 41 Celâl-zâde Mustafa'nın Selim-Nâmesi Prof. Dr. Ahmet Uğur ve Dr. Mustafa Çuhadar tarafından metin

ve sadeleştirme (birlikte) iki defa yayınlanmıştır. İlki 1990 yılında Kültür Bakanlığı, ikincisi ise 1997'de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılmıştır. Biz burada aynı yayınların tercümesinden yararlanıyoruz.

42 Celâl-zâde Mustafa, 268-269. 43 Celâl-zâde Mustafa, 269.

Page 8: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

MEKKE'NİN OSMANLI YÖNETİMİNE GEÇİŞİ 7

emirleri, yöneticileri oldular44. Bunlar diğer insanlardan ayrılmak için başlarına yeşil sarık sardılar45. İşte Yavuz Sultan Selim bu tarihten itibaren Mekke Şerifi ve Emiri olan Berekât b. Muhammed'in ölüm tarihi olan 1525 yılına kadar Mekke Emir ve Şerifliği'ne devam etmesini uygun gördü. Hutbelerde Osmanlı Sultanı'nın adından sonra O'nun adı anıldı.

Ç- OSMANLI DÖNEMİNDE MEKKE'NİN YÖNETİMİ

a) Mekke Şeriflerinin Atanmaları ve Yetkileri

1517'de Ebu Numey'in Yavuz Sultan Selim tarafından kabulünden sonra, babası Şerif Berekât b. Muhammed'in az önce andığımız menşur ile 1525 yılına kadar eskiden olduğu gibi göreve devamına izin verildi. Daha sonra yerine Şerif Ebu Numey b. Berekât Osmanlı Hükümdarının beratı ile (veya menşur-i emareti ile) Mekke Emiri oldu. Sultanın menşuru veya name-i humayunu46 yazıldıktan sonra yeşil atlas keseye konulur, üzerine altun kozalak takılır47, yaşmak denilen örtü ile örtülerek Mekke Şerifi'ne kürk ve kılıçla birlikte gönderilir ve böylece tayin tamamlanırdı. Ancak gönderilen menşur ve hil'at48 yeni atanan şerif tarafından karşılanır ve hil'at da Mekke yakınında saygı ile giydirilirdi. Daha sonra yeni Mekke Emiri'nin tayini dellâllar ile ilân edilir, 19 pare top atılır, menşur ulema ve devletin ileri gelenlerinin önünde okunur ve yeni emire bey‘at edilirdi. Rütbesi vezirlerden bir derece yüksek sayılan Mekke Emirlerinin adı hutbelerde sultanın adından sonra okunurdu. Mekke Emirlerinin kapılarında her gün ikindi vaktinde nevbet vuru-lurdu49. Mekke Emirleri idari yönden Cidde Sancakbeyi'ne daha sonra Cidde ve Habeş Beylerbeyi'ne bağlandılar. 1701 yılından itibaren Şeyh ül-Harem adı verilen vezir payesinde deneyimli kişiler gönderildi. Mekke Emirlerinin maiyetlerinde 500-600 kişiden oluşan muhafızlar, katipler ve diğer memurlar bulunurdu50.

Osmanlı Devleti Ricali Mekke Şeriflerine (Emirlerine) büyük saygı gösterirler, onlar Osmanlı Devleti'nin birer memuru değil, sanki o bölgenin müstakil hükümdarı gibiydiler. İdarelerinde adeta tamamen serbest idiler.

b) Mekke Şeriflerinin Görevleri

Osmanlı döneminde Mekke Şeriflerinin görev ve sorumluluklarını belirleyen herhangi bir kanuna rastlamıyoruz. Ancak Bab-ı Âli'den gönderilen menşur ve nâ-

44 Bkz. Başvekâlet Arşivi (BVA), Hatt-ı Humayun, Nu: 27416; Pakalın, III, 342; C. Van Arendonk, "Şerif", İA, XI, 345-442; Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmi Teşkilatı, 161-162; Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 4-8; İsmet Parmaksızoğlu, "Mekke Şerifleri", TA, XXIII, 442.

45 Arendonk, aynı yer. 46 Name-i Humayun ve menşur'un yazılış biçimi ve planı ile ilgili bilgi için bkz. Pakalın, II, 479, 652;

Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 19-23; Mekke Emiri'ne "birer sevb-i hil‘at", "posteyn-i samur kaplı bir sevb-i hil‘at" gönderildiği vesikalarda geçer. Bkz. Feridun Bey, II, 106.

47 Kozalak veya kozak name-i humayun veya önemli emirlerin konulduğu gümüş, altın veya kemikten yapılmış koruyucunun adıdır. Bkz. Pakalın, II, 298.

48 Hil'at: Atanan kişinin sıfat ve mevkiine uygun olarak Sultan veya Sadrazam tarafından verilen elbise adıdır. Bkz. Pakalın, I, 833-834.

49 Nevbet, Osmanlı saltanat alâmetlerindendir. Belirli zamanlarda resmi yerlerde çalınan bugünkü İstiklâl Marşı'na karşılık olabilen zurna, nakkâre, nefir, zil, davul ve kös'den oluşan mızıka (bando) takımının çaldığı müziktir. Fatih'e kadar sultanların da ayakta dinlediği nevbet çalındıktan sonra halk tarafından sultana dua edilirdi. Nevbet vuranların yani mehter takımının bulunduğu yere nevbet-hane adı verilirdi. Bkz. Pakalın, II, 683-685; Öztuna, VIII, 185.

50 Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 19-34.

Page 9: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

8 AHMET VEHBİ ECER

melerde51 şeriflerin görevleri ile ilgili bilgilere rastlamaktayız. Mekke Şeriflerinin belli başlı görevlerini kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1) Bedevilerin idare edilerek çapulculuk yapmalarına imkân vermemek

2) Hacıları bedevi (urban) saldırı ve yağmalamalarından korumak52

3) Surre'lerin adaletli bir şekilde bölüşümünü ve dağıtımını sağlamak

4) Kendi gelirleriyle yetinip başkalarının mallarını tamah ile müsadere etmemek53

5) Hac ve kervan yollarının emniyetini sağlamak54

6) Kâbe'nin tamir işlerine göz-kulak olmak55

7) Mısır'dan gönderilen zahireyi (buğdayı) yerli yerince bölüştürmek

8) Adaletli davranmak, zulüm yapmadan birlik ve beraberliği sağlamak56.

c) Mekke-i Mükerreme Kadıları

Yavuz Sultan Selim Mekke Şerifi'nin oğlunu kabulden sonra oraya bir de kadı tayin etti. Bu ve bunu izleyen kadılar Mekke'de dinî ve hukukî hükümleri uyguladılar. Mekke

51 Nâme, mektup anlamına gelen bir tabirdir. Göndereni padişah olduğu zaman nâme-i humayûn şekline dönüşür. Name-i Humayûnlar padişah tarafından Osmanlı Devleti'ne tabi kral, voyvoda ve hânlarla Mekke şeriflerine gönderilen mektuplara verilen addır. Bkz. Pakalın, II, 652.

52 "Mekke-i Mükerreme ve havalisinin asayişinin temini ile hüccac, züvvar ve tüccarın selametle gidip gelmeleri Emir-i Mekke-i Mükerreme'nin lâzime-i emaretinden olup... Eşkiyay-ı Urban'dan hıfz ve harasetleri menşur-i emaretinizde mestur ve şurut-i hükümetinizde mebsut ve mezkur iken..." Nâme-i Humayûn Defteri, V, 519; Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 60.

53 "Şerif Yahya tab'an tamahkâr olup devletin muayyen ve mukarrer olan iradlarını kendi hesabına tahsil edip bundan başka her sene şeriflere gönderilen surrelere elde koyup tüccardan da aldığını vermediğinden..." Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 99; Aynı konuda 1132 (1720) tarihli ferman var. Nâme-i Humayûn Defteri, VI, 466.

54 3 Numaralı Mühimme Defteri, 408-409. 55 Feridun Bey, II, 101-102. 56 Nâme-i Humayûnlarda Mekke şeriflerinin görevlerini belirten çeşitli ifadelere rastlıyoruz. Bunlardan

birinin kısmen aktarmasını aşağıya alıyorum: "(Sürrelerin) bilfiil Mekke-i Mükerreme ve Kâbe-i Muazzamada şeyhülislâm olan a'lem ül-ülemâ'il-

mütebahhirin...muvacehelerinde ma'rifet-i mümâileyh ile sürre defterlerin açub ve ırsal olunan sürre-i şerife akçelerin defter âliyye-i Sultanîde tayin olunan ashab-ı hukuka tevzi' ve taksim ve edâ ve teslim eyleyüb bir ferdin sürresini âhara virdirmeyüb mevcud olanlara edâ eyleyüb fevt olan ve nâ-mevcud bulunanların esâmileri üzerine işaret eyleyüb olmakla gaybların hisselerin geru defter ile emîn-i sürre olan alâ dâme meediye (büyüklüğü devam etsin) teslim idüb... hüccac-i zü'l-ibtihâc (bolluk ve sevinç dolu) ın emn ve selâmet ve itmi'nân ve refahiyetleri babında dahî bezl-i kudret ve sarf-i dikkat eyleyüb, menazil ve merahilde ve Vakfe ve Arafat'da gereği gibi himayet ve sinaset olunup bir ferdin emvâl ve erzakına ve devab (binek hayvanları) ve mevaşisine (davar, öküz, inek gibi hayvanları) halel ve zarar iriştirmek ihtimali olmaya..." Feridun Bey, II, 103.

"Birbiriniz ile kemal-i husun, ülfet ve nihayet-i mihr ve muhabbet üzere gönül birliği ile icray-i hükümet ve her babda muktezay-i şer‘-i mutahhar-i Nebevî üzere hareket eylemeye sa'y ve dikkat eyleyüb madem ki Şer-i Şerîfe riayet üzere olub Kitabullahın fehvây-i şerîfi ile amel eyleyüb din ve devlete lâyık ve Rızaullah'a muvafık hizmetler vücuda getirmeye sa‘y ve hizmet eyleyesüz. Manzur-i nazar-i i'zaz ve ikram ve melhuz-i lâhzat-i ihtiram olmanız mukarrer mülâhaza oluna ve ol emakin-i müteberrekenin hıfz ve hiraset ve zabt ve siyasetinde mecd ve sâ'î olub eşkiyay-i urbân'ın def' ve izalesi babında dahî belz-i ihtimam idüb ve hüccâc-i zâ'l-ibtihac vesair vâridîn ve sadırîn kemal-i refahiyet ve itmi'nan ile varub gelüb huzur ve istirahat üzere olmalarında bi-gâyet takayyüd (çok dikkatli davranma) ve ihtimam eyleyüb ve irsâl-i rüsûl ve resail ve techîz-i suhuf ve vesayil ile ol caniblerin ahval ve âsârın âsitane-i saadetimize yasub i‘lâm itmeden hâlî olmayasız", Feridun Bey, II, 104.

Page 10: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

MEKKE'NİN OSMANLI YÖNETİMİNE GEÇİŞİ 9

halkının ve yönetiminin durumlarını izlediler, devlet merkezine bilgiler verdiler. Zira Osmanlı Devleti yöneticileri Mekke kadılarının yazdıklarını önemsiyorlardı. Daha sonraları Mekke'de dört mezhebe (Hanefî, Şafiî, Malikî, Hanbelî) ait mahkemeler kuruldu (1565 yılında). Şafiî, Malikî, Hanbelî mahkemelerinin gördükleri davaların sicilleri her üç ayda bir Hanefî mahkemesine (kaynaklarda Mahkeme-i Kübra diye geçer) teslim edilirdi. Ayrıca zor olan davalarda da diğerleri Hanefî kadısı ile istişare ederlerdi57. Mekke için bir tehlike ortaya çıktığı zaman Bab-ı Âli'ye çözüm yolu ile ilgili kanaatlerini yazarlar ve yardım isterlerdi58. Bu kadılar bazan inşaat işleriyle de görevlendirilebilirlerdi.Üç numaralı Mühimme Defteri' nin 1088 numaralı belgesinde Mekke-i Mükerreme kadısı Kâbe'yi ziyarete gelen fukaraların kalabilecekleri meskenlerin yaptırılması emredilmektedir59. Mekke kadıları, Mekke Şerifinin hükmettiği bütün bölgelerin mahkeme ve kontrol işlerinde yetkili idi. Mekke kadılarının aldığı maaşlar, onların protokoldeki yerleri ve rütbeleri ile ilgili teferruata girmeyi fazlalık sayıyoruz60.

ç) Surre Emini ve Surre Alayları

1- Surre Emini

Hac için Mekke'ye gidecek olan kafilenin başına devlet tarafından bir başkan atanırdı. Buna Hac Emiri adı verilirdi. Osmanlı yönetiminde bu hac emirliği Surre Eminliği şeklinde değiştirildi. Recep ve Şaban aylarında Mekke ve Medine'ye surre adı verilen paralar gönderilirdi. Bu paralar hac kervanı ile gönderilir ve kervandan da Surre Emini sorumlu olurdu.

Sürre Emini, doğruluk ve dindarlıkta temayüz etmiş asker veya ilmiyye sınıfından devletçe seçilir ve görevlendirilirdi. Bunlar İstanbul'dan yola çıkan hac kervanını güven içinde götürüp getirir, eline verilen surre defterlerinde belirtildiği gibi hak sahiplerine paralar dağıtır, hac süresince disiplini sağlar, hac sırasında yapılacak törenleri (menasik'i) yönetir ve geri dönerdi61. Surre emini olarak seçilen kişiler malî bakımdan durumu iyi olup beden ve sağlık yönünden de kuvvetli kişiler olurdu62. Ancak bunlar arasından görevini kötüye kullananlar, surre dağıtımında yolsuzluk yapanlar olmuştur63. Hatta 1876 yılında Surre Emini Hacı Tahir Ağa yolsuzlukları sabit olduğundan idam edilmiştir64.

2- Surre Alayı

57 Bkz. 5 Numaralı Mühimme Defteri, (tıpkı basım), Ankara, 1994, 92 (211 numaralı Name-i Humayûn), 5 Numaralı Mühimme Defteri Özeti, Ankara, 1994, 41.

58 "Mektup gönderip kefere-i Portugal'un deryada hareketi alduğun Mekke-i Mükerreme kadısı ile Cidde emini arz itdükleri ecilden Süveyş'de yapılması ferman olunan gemilere..." Bkz. 3 Numaralı Mühimme Defteri (Özet ve Transkripsiyon), Ankara, 1993, 245; 550 sayılı belge. Ayrıca Bkz. Başvekâlet Arşivi (BVA), Hatt-ı Humayûn Nu: 3855 B; Hatt-ı Humayûn Nu: 3838.

59 "Südde-i saadetüme defter gönderüb etraftan Kabe-i Şerife ziyaretine gelen fukaranın bir mesken-i muayyeni olmadığından mesken bina olunmaya münasip yerler satın alıp bina olunmak sadedinde iken... zikrolunan mahalde fukara içün bir mesken yapılup Harem-i Şerifi televvüs ve tedennüsden tathir ve pâk eyleyesin", 3 Numaralı Mühimme Defteri, 482.

60 Bu konu için Bkz. Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 62-63. 61 Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 35-48; Münir Atalar, Osmanlı Devleti'nde Surre-i Humayûn

ve Surre Alayları, Ankara, 1991, 171-186. 62 Atalar, 174. 63 Atalar, 182. 64 Atalar, 182.

Page 11: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

10 AHMET VEHBİ ECER

Padişahların hac mevsiminden önce Recep ayında Mekke ve Medine'ye (Haremeyn'e), Haremeyn'in ileri gelenlerinden en yoksullarına kadar dağıtılmak üzere İstanbul'dan özel bir törenle gönderdikleri para, altın ve diğer armağanların bulunduğu kervana surre alayı denilir. Bu kervanla birlikte gönderilen para, altın, gümüş, kürk, inci ve elmasla süslü kaptan veya hil‘at, halı, kadife... gibi şeylerden oluşan yardım malzemelerine surre denilir. Abbasiler döneminde (750-1258) başlayan surre gönderme adeti Osmanlı Devletinin son zamanlarına kadar (1912) sürdü. Hicazın Osmanlı yönetimine geçişinden sonra da bu gelenek aynen devam etti. Mekke Emirine maaş bağlandı. Surre alaylarıyla Mekke ve Medine halkına -seyyid ve şeriflerin görüşleri alınarak- dağıtılmak üzere buğday ve altın gönderilirdi. Bütün bu dağıtımlar surre defterlerindeki isimlere ve kayıtlara göre yapılırdı. Surre defterlerinde isimleri olmayan kimseler surre alamazlardı. Ancak isimlerini surre emini'ne yazdırmaları halinde ertesi yıl onlara da istihkak çıkardı. Surre defterlerinin nasıl düzenlendiğini konu dışı saymaktayım65. Surre defterleri nişancı tarafından tuğra çekildikten sonra padişahın huzurunda mühürlenir, zarflara konur ve bu zarflara mumlar yapıştırılırdı. Daha sonra kozak'lara konulur, dar üs-saâde ağasına verilir, o da surre eminine teslim ederdi. Surre defterleri ile keseler yola çıkmaya hazırlanan katır ve develere yüklenirdi. Surreyi götüren kervana surre alayı denilirdi. Törenle İstanbul'dan ayrılan surre alayı Akşehir, Konya, Adana üzerinden Şam'a ve oradan da Mekke'ye ulaşırdı. Sürre alaylarına ve hacı kafilelerine saldırmalarını ve yağmalamalarını engellemek için yol üzerinde bulunan bedevi kabilelerine her yıl urban surresi adıyla para dağıtılırdı66.

Surre alayı Medine yakınlarında yolda Mekke Emiri tarafından karşılanarak birlikte Mekke'ye gelinirdi. Surre Emini Nâme-i Humayun'u Mekke Şerifi'ne sunar, O da nâme'yi öperek başına koyardı. Mina'da Nâme-i Humayun'u açıktan okutur, burada surre alacakların isimleriyle surre tutarını içeren defter Mekke Şerifi'ne verilirdi. Daha sonra surreler Şeyhü'l-Harem, Surre Emini ve Mekke Kadısı'nın gözetiminde hak sahiplerine dağıtılırdı67. Mekke ve Medine halkına dağıtılmak üzere gönderilen hububat (buğday) da gemilerle Suveyş'ten Yenbu ve Cidde limanlarına ulaştırılırdı. Bunlar Mekke'de anbarlara yerleştirilirdi68.

SONUÇ

Yavuz Sultan Selim'den itibaren Osmanlı Devleti'nin yönetim ve denetimi altına giren Mekke bir hakim değil bir hizmetkâr bulmuştur. 1517 tarihinden 20 Kasım 1916 tarihine kadar 399 yıl 3 ay (24 gün) Türk Devleti'nin hakimiyeti altında kalan Mekke'ye huzur, bereket ve zenginlik götürüldü69. Osmanlı Sultanları bütün müslümanlarca kutsal bilinen ve Harameyn adıyla anılan Mekke ve Medine'ye olan saygıyı kanıtlamak için idari ve mali her türlü yardımı yaptılar70.

65 Bu konuda bakılabilir: Atalar, 28-90. 66 Eyüb Sabri, II, 243; Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 42; Atalar, 136 vd; 207-213; Bu imkân

ve atiyyelere rağmen çöl araplarının hacılara saldırdıkları, onları öldürdükleri, mallarını yağmaladıkları sık sık görüldü. Bkz. M. Ali Aynî, Milliyetçilik, İstanbul, 1843, 236-237; Mehmet Raşid, Raşid Tarihi, İstanbul, 1282, II, 593-594; BVA, Hatt-ı Humayûn Nu: 755.

67 Bkz. Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 41-42; Atalar, 30. 68 Atalar, 26-27; BVA, Hatt-ı Humayûn Nu: 1826. 69 Ecer, İslâm Tarihi Dersleri-I, 69; Münir Atalar, "Türklerin Kâbe'ye Yaptıkları Hizmetler", Ankara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1988, Sayı 30, 287-292. 70 Örnek olarak Bkz. BVA, Hatt-ı Humayûn Nu: 6384, 27133, 111212, 6947, 2502, 2868.

Page 12: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

MEKKE'NİN OSMANLI YÖNETİMİNE GEÇİŞİ 11

Osmanlı Devleti, en güçlü günlerinde bile Mekke'nin yönetimini Mekke Şeriflerine bıraktı. Mekke Şeriflerinin seçimine müdahale etmedi, şerifler kendi aralarında kimi uygun görmüşlerse onun memuriyetini tasdik etti. Diğer yandan Hicaz bölgesinde asayişin yolunda gitmesine son derece gayret gösterdi. Peygamber torunu olarak Mekke Emirlerine ve diğer bütün şeriflere maaşlar tahsis etmekle kalmadı hiçbir şeylerine müdahale etmeyerek onları işlerinde serbest bıraktı. Bu durumu merhum Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı şu cümleyle özetler:

"... Mekke Şerifleri, Urban da dahil olarak, Hicaz'da âdeta sikkesiz bir hükümdar gibi serbest idarelerinde devam etmişlerdir"71.

Osmanlı devlet adamları Hz. Muhammed'in torunlarından olan Mekke Şeriflerine saygı gösterdiler, maaşlar tahsis ettiler, hiçbir şeylerine karışmadılar, kendi içişlerinde onları tamamen serbest bıraktılar. Hicaz'ın ve bedevilerin (urban'ın) yönetimini onlara bıraktılar. Her yıl gönderdikleri surre alayları, kervanlarıyla iktisadi destek sağladılar. Çöl Araplarının hac kafilelerini yağmalamalarını, öldürmelerini engellemek için tedbirler aldılar72. Bütün Hicaz bölgesinin tüketici bölge haline gelmesine rağmen73 surre gönderilmesine devam edilmekle kalınmadı, sultanlar, kadılar, paşalar, vezirler ve zengin kişiler tarafından Harameyn için vakıflar ihdas edildi. Mekke'nin onarım ve bakımı, Mekke'ye giden yolların, su yollarının, su ve yiyecek depolarının yapımı ve tamiri ne kadar büyük masraflara yol açarsa açsın, devlet tarafından karşılandı. Osmanlı Devleti'nin Mekke ve dolayısıyla Hicaz bölgesine hakimiyetinden dolayı hiçbir maddi menfaati olmadı, devamlı verici halinde kaldı. Osmanlı Devleti Arap ülkelerini sömürge haline getirme gibi emperyalist düşünce ve teşebbüsüne sahip olmadı. Aksine, o bölgedeki halkın huzuru ve refahı için yapılan çalışma ve gayretlerde daha çok manevî, dinî ve kültürel unsurların rol oynadığı görüldü.

71 Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, 25. 72 Bu tedbirler ileriki yıllarda yol emniyetinin bulunmaması sebebiyle hac ibadetinin sakıt olması

(düşmesi)na kadar varmıştır. 1807 yılında Vehhabîler yolları tutmuşlar, Osmanlı Devleti'ne bağlı olan hacıları müşrik (Allaha ortak koşan) saymışlar ve hacılardan 200.000 altın talebinde bulunmuşlar. Hacıların arasında bulunan Maraş müftüsü Mahmud Efendi bu durumda yol emniyetinin bulunmaması gerekçesiyle o yıl haccın sakıt olduğu hususunda fetva verdi. O'nun bu fetvasını benimseyenler haccetmekten vazgeçip geri döndüler. Durumu Şam Valisi Abdullah Paşa Sadaret makamına 12 Muharrem 1222 (M/1807) tarihli yazısıyla arz etti. Bkz. BVA, Hatt-ı Humayûn Nu: 4532.

73 Prof. Dr. Münir Atalar doktora tezinde surrenin olumsuz etkisi olarak Mekke ve Medine'de çalışmayan bir zümrenin oluştuğunu anlatır ve şöyle der: "Böylece bu iki şehir hatta bütün Hicaz, tüketici bir bölge haline gelmiştir. Bu husus bölgedeki Arap toplumu üzerinde surre'nin olumsuz etkisidir" Bkz. Atalar, 246.

Page 13: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

12 AHMET VEHBİ ECER

Page 14: İN OSMANLI YÖNETdocs.neu.edu.tr/.../Dergiler/1_Belletenler/1524.pdf2 AHMET VEHBİ ECER sadece bir kutsal yer değil, aynı zamanda gelir kaynağı idi. Kâbe'nin kudsiyeti, hac ve

MEKKE'NİN OSMANLI YÖNETİMİNE GEÇİŞİ 13