1.21.hicretin islam tarihindeki yeri ve önemi islam tarihi il üniversitesi
MUHAMMED - cdn.islamansiklopedisi.org.trMUHAMMED cariye edindiği rivayeti yanında kendisini azat...
Transcript of MUHAMMED - cdn.islamansiklopedisi.org.trMUHAMMED cariye edindiği rivayeti yanında kendisini azat...
MUHAMMED
cariye edindiği r ivayeti yanında kendisini azat edip nikahladığı da kaydedilmektedir. Hicretin 7. yılında (628), ilk müslümanlardan olup kocasıyla birlikte Habeşistan'a hicret eden, kocası orada hıristiyan olunca gurbet elde kalan, Kureyş kabilesinin reisi Ebu Süfyan 'ın kızı Ümmü Hablbe ile evlendi. O da Hz. Peygamber'den altmış beş hadis rivayet etm iştir. ResOl-i Ekrem, daha sonra Hayber Gazvesi'nde esir alınan ve ikinci eşi bu savaşta ölen Safiyye bint Huyeyy'i nikahı altına aldı. Safiyye on hadis rivayet etmiştir. Aynı
yıl, başından iki evlilik geçen MeymOne bint H aris ile evlendi. MeymOne yetmiş altı hadis r ivayet etmiştir. ResOluilah vefat ettiğinde geride dokuz eşi kalmıştır
(Nevevl, s. 33) . Onun nişanlanıp nikah kıymaktan vazgeçtiği ve nikahladığı halde bazı sebeplerle beraber olamadığı bazı hanımlarla ilgili rivayetler de nakledilmektedir (Abdülmü'min b. Halef ed-Dimyatl, s. 89-120; Zeheb! , ll, 253-261; ayrıca
b k. ÜMMEHATÜ' I-MÜ'MİNIN) .
Hayatının yaklaşık son on yılına kadar tek evli olarak yaşayan Hz. Peygamber'in bundan sonraki evliliklerinin her biri özel sebeplere dayanmaktadır. Bunları başlı
ca dört noktada toplamak mümkündür. 1. Dine son derece bağlı bazı müslüman hanımları kocaları ölüp dul kalmaları üzerine himaye etmek. z. Araplar arasında evlilik konusunda yerleşmiş yanlış bazı
adetleri fiili örnekle değiştirmek. 3. Bir kabileden veya aileden kız alarak bu yolla İslam toplumunun kaynaşıp bütünleşmesini sağlamak. 4. Kadınları ilgilendiren bazı özel bilgileri hanımları vasıtasıyla diğer
Cennet ü'l-baki'da Hz. Muhammed'in oğlu lbrahim ile kızları üm mü Külsüm, Rukıyye ve Zeyneb'in mezarları
428
müslüman hanımiara öğretmek (geniş bilgi için bk. ÇO K EVLİLİK).
Hz. Peygamber'in dördü erkek, dördü kız olmak üzere sekiz çocuğu olmuş , oğul
larının sayısının üç olduğu da söylenmiştir. Peygamberlikten önce doğan ve kendisinin Ebü'l-Kasım künyesiyle anılması
na sebep olan ilk oğlu ve ilk ölen çocuğu Kasım'ın ne kadar yaşadığı konusunda ihtilaf vardır (DİA , XXIV. 538). Onun ardından sı rasıyla Zeyneb, Rukıyye , Ümmü KülsOm ve Fatıma doğdu. Oğulları Tayyib ile Tahir peygamberlikten önce vefat etti. Tayyib ile Tahir 'in iki ayrı çocuk değil Abdullah adlı bir oğlunun lakapları olduğu da r ivayet edilmiştir (Belazürl, I, 405; İbn Abdülber, IV, 1819; Nevevl, s. 28;
Mizzl, ı. 191) Cariyesi Mariye'den 8. yılda (630) doğan oğlu İbrahim on sekiz ay yaşadıktan sonra öldü. ResOl-i Ekrem'in soyu, kendisinden altı ay kadar sonra vefat eden küçük kızı Fatıma'dan olma torunlarıyla devam etmiştir.
BİBLİYOGRAFYA :
el-Muuaıta' , "Nikal:ı", 20, "I:Iüsnü'l-]].ulul5" , 8; Müsned, I, 403; ll , 38ı; IV, 395, 404; VI, 25, 68, ı55 , 256; Darimi. "Mul5addime", 2, ı o; Buhar!, "Cum'a", ı, " Bed'ü'l-val:ıy", 5, 7, "lman", 2, ı3, 22, 43, "Vuçlü'" , 59, "I:IayıZ " , ı3, ı4, "Teyemmüm", ı, "Şalat" , 8, 59 , ıo6, "Eıan", ı4, ı6, 65, '"İdeyn", 2, "Tal5şlr" , 7-ıo, "Teheccüd", ı, 5, ı o, 16, 20, 27, "Cena'iz" , 28, 32, "İcare", ll, "Şavm", 20, 48-50, 52, 53, 54-59, "İ'tikiif" , 1, "Büyü'", 34 , "Vekalet", 5, 6, "Müsal5at", 6-8, "Hibe", 1, "Şehiidat " , 6, "Şull:ı " , ll, "Yeşaya", 1, "Cihad" , 24, 34, 82, 84, 89, 161 , "Farzü 'l-]].umus" , 3, 5 , 19, "Enbiya'" , 50, "Mena-15ıb" , 17, 23, "Feza'ilüaşl:ıabi'n-nebl", 18, "Menal5Jbü'l-enşar", 20, "Megazl", 14, 23, 56, "Tefslr", 3/17-20, 61/1, 33/7, " Feza'ilü'l-ı<:ur'an " , 7, "Nikal:ı" , 1, 80, "Nafal5at" , 1, 3, "Et'ime", 21, "Libiis" , 18, "Edeb", 24, 29, 31, 38, 39, 48, 61, 68, 72, 77, 81, 90, 95, "İsti'ıan" , 30, "Da'avat",3 , "Ril5a15", 17, 18,20,"Eyman", 15;Müslim. "iman", 71-75,201 , 252,299 , " I:Iayız", 117, "Mesacid", 3, 4, "Müsafırin", 69, 74, 78, 79 , 94, 96, 105, 12ı, 139, 143,215-221,304, 311, "Cum'a", 17-22, "Cena'iz", 60, "Zekat" , 31, "Şıyam", 55-6ı, ı72-180 , "Müsa15at", 120, "Cihiid" , 98, "Selam" , 50, 5ı , "Feza'il", ı, 5ı ,
77, 79, ıo9, 124, 125, ı26 , ı27, ı28, 138, "Birr" , ı42, '"ilim", 2, "Zikir", 42, "Zühd", 22, 34, 36, 41; Ebü Davüd, "Tereccül" , 8 , "Diyat",
-14 , "Sünnet" , 15, "Edeb ;', ı, 4 , 127, 128; Tirmizi. "Şıfatü'l-J.5ıyame", 42, 46, "MenaJ.5ıb", ı, "Raçla'", ll, "Birr" , 28, 36,69, "Zühd",34, 38, 44, "Feza'ilü'l-ı<:ur'an", 9, 21; İbn Mace, "il5ame", 174; N esai, "J<:ıyamü'l-leyl", ı7, "Cena'iz", ıo3, " Tal:ırim", 9, "İsti'aıe", ı, "I<:asame" , 23, 24; İbn Sa'd, et-Tabak;at, ı, 422; VIII, 52-ı40 ; Belazürl. Ensab, ı, 405; Taberani. el-Mu'cemü 'lkebir (nşr. Harndi Abdülmecld es-Sel efi). Musul 1404/ı983, XXII , ı55-156 ; İbn Faris, Esma'ü Resalillah ue me'aniha (nşr. Ma ci d ez-Zehebl), Küveyt ı409/1989 ; İbn Abdülber, el-İstf'ab (Bicavl) , IV, 1819; Beyhaki, Şu'abü 'l-iman (nşr.
M. Said b. BesyGni ZağiGI), Beyrut 14ı0/1990,
ll, 154-155; Nevevl. es-Siretü'n-nebeuiyye (nşr. AbdürraGf Ali - Bessam Abdülvehhab el-Cabi ). Dimaşk 1400/1980, s. 28-30, 32-33; Abdülmü'min b. Halef ed-Dimyati, Kitabü f'lisa'i Resülillah şallallahü 'aleyhi ue sellem ue euladühü ue men sale{ehü min jfureyş ue l)ulefa'ihim ue gayrihim (n ş r. Fehmi Sa'd). Beyrut 1409/1989; Mizzi, Teh~ibü'l-Kemal, ı, 19ı; Zehebl, A'lamü'n-nübela', Il, 109-223, 227-269; Heyseml. Mecma'u'z-zeua'id, Kahire 1407, VIII, 273-274; Süyütl , er-Riyazü ' l-enik:a {i şeri).i esma'i l)ayri ' l-l)alfk;a (nşr. M. Said b. Besyüni Zağ!GI). Beyrut 1405/1985; Muhammed b. Yüsuf es-Salihl. Ezuacü 'n-1'/ebi (nşr. M. Nizameddin ei-Füteyyih). Dımaşk 1413/1992, s. 31-33; Münavi, Feyzü 'l-k:adir, ı, 429; Şibll Nu'manl, İslam Tarihi: Asr-ı Saadet (tre. ömer Rı za !Doğru l]). istanbul 1347/ı928, II, 842-ı052; Tecrid Tercemesi, IX, 250-252; Ahmed eş-Şerebasl, Ma'a esma'i'l-Muştafa, Kahire, ts. (Darü ' ş-şa ' b) ; Ali Yardım. Peygamberimiz'in Şemaili, istanbul 1997, s . 51-53, 65-67; Salih b. Abdullah b. Humeyd - Abdurrahman b. Muhammed b. Abdurrahman b. Mellüh, Meusü'atü 1'/açlrati'nna'im, Cidde ı420/2000, I, ı94, 4ı5-5ı9, 589-593; Celal Yeniçeri. Peygamber, Deulet Başkanı, Aile Reisi Hz. Muhammed ue Yaşadığı Hayat, istanbul 1420/2000, s . 299-308; M. Abdülhay ei-Kettani, Hz. Peygamber'in Yönetimi: et-Teratibu ' l-idariyye (tre. Ahmet Özel), istanbul 2003, ı , 576-577, 586-587, 602, 630; II, ı50, 154; Asri Çubukçu. " Kasım" , DİA, XXIV, 538. Iii M. YAŞAR KANDEMİR
F) Hitabet ve Fesahati. İnsanları irŞad etmek üzere ilahi vahyin tercümanı olarak gönderilen bir peygamberin içinden çıktığı toplumun dilini iyi bilmesi, güzel ve etkili konuşma yeteneğine sahip bulunması ( fesahat ve belagat) peygamberliğin özelliklerinden sayılır. Nübüvvetle görevlendirilen ve Firavun'a tebliğde bulunması emredilen Hz. Musa'nın , "Sözlerimi iyi anlamaları için dilimdeki tutukluğu çöz" şeklindeki duası da (Taha 20/27-
28) buna işaret eder. Peygamberlerin, hitap ettikleri toplumun önemsediği ilim ve sanatlarla desteklenmesi de etkili sayılmalarının bir gereği kabul edilmiştir. Nitekim büyünün revaçta olduğu bir topluma gönderilen Hz. Musa'ya "asa" ve "yed-i beyza" mucizeleri, tıbba önem verilen bir dönemde görevlendirilen lsa'ya tıpla ilgili mucizeler verilmiştir. Hz. Muhammed'in tebliğine ilk muhatap olan Arap toplumu şiir ve hitabette, belagat ve fesahatte altın çağını yaşıyordu. Yılın belli mevsimlerinde kurulan panayırlarda şiir ve hitabet yarışmaları düzenleniyor, birinci gelen metinler ödüllendirilerek en kutsal mekan kabul edilen Ka be'nin duvarına asılıyordu. Şairler ve hatipler toplumda kabile reisierinin arkasından yüksek bir mevkiye sahipti. Bu sebeple Hz. Muhammed'in böyle bir topluma pey-
gamber olarak gönderilmesi, Arap dilini mükemmel kullanmasını ve etkili hitabet yeteneğine sahip bulunmasını gerektiriyordu. Bazı ayet ve hadisler, ResGl-i Ekrem'in üstün hitabet yeteneğinin ona Allah tarafından verildiğine işaret etmektedir. Necm suresinde (53/3-6) Peygamber'in kendi arzusuna göre konuşmadığı. bütün tebliğlerinin ilahi vahye dayandığı, bu konuda kendisini Cebrail'in eğittiği belirtilir. İstarn alimlerinin örfünde Kur'an'a namazda okunduğu için "vahy-i metlüv", hadisiere de "vahy-i gayr-i metlüv" denilmiştir. ResGlullah'ın sözlerinin edebi niteliği hakkında, "lafız azlığı ile anlatım güzelliğini, mehabetle halaveti, harf sayısı azlığı ile anlam zenginliğini birleştirmiş. nadir kullanılan kelimelerle sokak tabirlerinden ve yapmacıklıktan arınmış tabii bir kelam" değerlendirmesi yapılmıştır (Cah iz, ll, 16-17). Hz. Peygamber hitabetinin mükemmel olmasına karşılık şiirle ilgilenmemiştir. Tebliğ görevi sırasında okuduğu ayetterin edebi üstünlüğünden etkilenen müşriklerin onun bir şair olabileceğini söylemeleri üzerine Kur'an - ı Kerim bu iddiayı reddetmiş (elHakka 69/4 1-43), kendisine şiirin öğretilmediği ve esasen bunun gerekli olmadığı ifade edilmiştir (Yasin 36/69; İbn Keslr, V, 626-630) .
ResGl-i Ekrem'in Arapça'nın farklı lehçelerini de anladığı, zaman zaman bu lehçelerle sorulan sorulara cevap verdiği bilinmektedir. Genellikle onun örnek ahlakıyla ilişkitendirilen "Beni rabbim terbiye etti ve terbiyemigüzel yaptı" mealindeki hadis (SüyGtl, !, 14-15,35, 51; AclGnl, 1, 72), Hz. Peygamber'in Arapça'nın çeşitli
Hz. Muhammed'in. sabrın insanı basarıva u l ast ı rdığ ını ifade eden özlü sözlerinden biri (Hasan Rıza 'nın celi sülüs levhası ,
. Maçka Mezat Bahar Müzayedesi: 13 Nisan 2003, s. 190)
lehçelerine dair bilgisine sahabenin hayret etmeleri üzerine buna cevap bağlamında söylendiğinden, ayrıca "dili düzgün ve güzel konuşma adabmm öğretilmesi" anlamına da gelen "te'dlb" kelimesinin kullanılmasından dolayı ResGlullah'ın Arapça'yı mükemmel bir şekilde konuşmasının ilahi bir eğitimden kaynaklandığını vurgulamış olması bağlama daha uygun görünmektedir.
Nübüwetle görevtendirilince kendisine özdeyişler ve nihai gerçekleri ifade etme yeteneği (cevamiu' l-kelim ve faslü'l-hitab) verildiğini belirtınesi (Buhar!, "i<tişam", ı , "Cihad", 122: Müslim, "Mesacid", 5-8) üstün hitabetin onun nübüwetinin bir gereği olduğunu göstermektedir. Bilhassa "cevamiu'l-kelim" türü hadislerdeki güzelliğin ve tesiri n temel sebebi az sözle zengin mana ifade etmektir. Uzun hadislerde de cümleler i'caz vasfını taşımakta olup gereksiz kelime ve ifadelerden arındırılmıştır. İslami hayatı kısaca özetleyen. "İnandım de, sonra dürüstlükten ayrılma" (Müsned, lll, 4 13; Müslim, "Iman", 62): "Utanmıyorsan dilediğini yapa bilirsin" (Buharl, "Enbiya'", 54, "Edeb", 78; EbG DavGd, "Edeb", 6); "Anlatımın öylesi vardır ki büyü tesirine sahiptir" (Buhar!, "Tıb", 51; Müslim, "Cumca", 47) mealindeki hadisler bu konudaki örneklerden bazılarıdır. Cevamiu'lkelim türü hadislerin birçoğu kısa, özlü ve çarpıcı sözler olduğundan müslümanlar arasında yayılarak mesel halini almıştır. Bunlar literatürde "emsalü'l-hadls" adı verilen hadislerin ikinci grubunu oluşturur. Abdullah b. Amr b. As'ın ResGlullah'tan öğrenip ezberlediğini söylediği 1000 kadar meselin (Müsned, IV, 203) çoğunu bu tür hadisler teşkil eder. Allah Teala'nın Peygamber'i vasıtasıyla gönderdiği ilim ve hidayeti toprağa düşen bol yağmurla, bundan yararlanan ve yararlanmayan insanları da verimli ve killi , kaygan toprakla temsil eden hadis de (Buhar!, "<ilim", 20: Müslim, "Feza'il", 15) hadis mesellerinin birinci grubuna ait en güzel örneklerdendir (bk. MESEL)
Hz. Peygamber, kendisi Arap dilini güzel konuştuğu gibi ashabını da düzgün konuşmaya teşvik eder, ifade hatalarını düzeltir, insanın güzelliğinin dil ve ifadesinde olduğunu söylerdi. Doğru bulmadığı kelimeleri ve özel isimleri değiştirdiği gibi bazı kelimelerin anlamını da değiştirmiştir (Hattabl. I, 67; Hakim, IV. 323) . Birçok tabiri Arapça'ya ilk kazandıran odur (Müsned, I, 207; Cahiz, ll, I 5; Müslim, "Cihad", 7 6). ResGl-i Ekrem hitap ettiği kişi-
MUHAMMED
terin akıl ve kültür düzeyine uygun ifadeler kullanır. ashabın ın da böyle yapmasını isterdi. Genellikle az ve öz konuşur, bunu dinleyiciterin istekli olduğu zamanlarda ve namaz gibi ibadetlerden önce veya sonra yapardı (Buharl, "ilim", ı ı). Gereksiz veya abartılı konuşmaları, kahin seeileri gibi yapmacık sözleri eleştirirdi (Müsned, III, 117, 176; Ebu DavGd, "Edeb", 94). Ayrıca manayı boğan, aniatılmak isteneni muğlak hale getiren, kafiye ve seci adına az bilinen kelimeleri kullanan, içi boş kelimelerle insanları etkilerneye çalışan kahinleri tenkit etmiştir (Kinde Kralı Hucr b. Haris'in kat ied il eceği kehanetine dair Cahiliye dönemi seei li ifadeleri için bk. Ebü'l-Ferec e l-İ sfahanl, IX , 84). Böylece Resülullah, nesri sanat simgesi kabul edilegelen seeinin tekellüfünden kurtarmak. seeiyi tabii sınırlarına çekmek suretiyle Arap edebiyatında önemli bir değişiklik yapmıştır. Söz sanatının temel özelliklerinden biri de hatibin edebi zevke. hassas bir kulağa sahip oluşunun belirtisi sayılan üs!Gptaki ahenktir. Ahenk kelime. cümle veya kelamda olabilir. Hz. Peygamber'in hadislerinde bu türden birçok örnek bulunmaktadır.
Samimi bir eda ile konuşan ResGl-i Ekrem harfleri ve kelimeleri tane tane ve sükGnetle telaffuz eder (Buhar!, "Mena)5ıb", 23; E bO DavGd, "<ilim", 7, "Edeb", 18), bazan aniaşılmadığını farkettiği veya önemini vurgulamak istediği yerleri üç defa tekrarlar ( Buharl, "<ilim", 30; E bO DavGd, "Edeb", 18), duruma ve ihtiyaca elverişli kelimeleri özenle seçerdi. Eleştirilerinde belli kişileri hedef almadan genel ifadeler kullanırdı. Konuşmalarını sevgi, şefkat ve merhamet dolu bir gönül (Al-i İmran 3/159), sevecen ve mütebessim bir çehre ile yapardı. Ses tonunu dinleyiciterin durumuna göre ayarlar ve konuşmasını hareketleriyle etkileyici hale getirirdi (Müsned, IV, 223; İbn Sa'd, I, 250) .
Hitabelerde soru- cevap tarzının ilk defa Hz. Peygamber tarafından uygulandığı kaydedilmektedir. Önemli ya da anlaşılması zor meselelerde konuşmalarına soru sorarak başlardı; bu aynı zamanda diyaloga zemin hazırlayan bir yöntemdi. Rivayete göre ResOl-i Ekrem bir gün, "Müflis kimdir. bilir misiniz?" diye sormuş. ashap, "Bize göre müflis parası ve malı tükenen kimsedir" şeklinde cevap vermiş. bunun üzerine Resuluilah şöyle demiştir : "Ümmetimin müflisi kıyamet gününde namazı. orucu ve zekatı ile gelen, fakat buna sövmüş. şuna iftira etmiş, onun malını yemiş. öbürünün kanı-
429
MUHAMMED
nı dökmüş. diğerini dövmüş olan kimsedir. Sonunda sevaplarından şuna buna dağıtılır. Eğer sevapiarı borcunu ödemeden tükenirse alacaklılarının günahlarından alınıp ona yüklenir ve neticede ateşe atılır" (Müsned, ll, 303,334, 372; Müslim , "Birr". 59). Onun sözlerinde çeşitli diyalog şekilleri görülmektedir. İlk anda garipsenebilecek bir fikir ortaya atarak söze başlamasının örneklerinden biri şudur: "Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et! " Birinin, "Ya ResülelIah, mazlum olduğunda ona yardım edeyim, ancak zalim ise nasıl yardım edebi-
. !irim?" demesi üzerine şu cevabı vermiş
tir: "Zulmetmesini engellersin, bu da ona bir yardım sayı lır" (Müsned, lll, 99, 20 ı ;
Buh arl, " İkrah" , 7) . ·
Resülullah ' ın Necran'dan gelen bir heyetle Hz. lsa hakkında yaptığı tartışma gibi bazı konuşmaları münazara şeklinde olmuştur (Taberl.JJJ, 162-163). Hitabelerini zaman zaman ayet. Arap şairlerinin beyitleri, temsil ve edebi sanatlarla süslemiştir (Buharl, "Şavm", 2; AclGnl, ı. 272). Hakka davet. iyiye teşvik , kötülüğü engelleme. hidayet, ilim, tövbe, sevgi, şefkat ve toplumsal sorumluluk bilinci gibi soyut kavramlar Hz. Peygamber'in hadisIerinde temsili teşbih formunda işlenmiştir.
Şiiri besleyen kaynak ve güzelliğini sağ
layan unsur hayaldir. Şiir vasfından uzak bulunan hadislerin üslübunda ise gerçekçilik, kapsayıcılık ve incelik hakimdir. Bununla birlikte hadisler teşbih . temsil ve tasvirle ilişkili bulunan hususlarda hayale de yer verir; bu tür hadislerde in'san. hayvan ve ayrıca soyut değerlerle ilgili somut tasvirler bulunur. Tasvirin en önemli aracı teşbih ve temsildir. Aşağıdaki hadis buna örnek teşkil eder: "Cimri ile cömerdin hali şu iki adamın durumuna benzer : İkisinin de üzerinde göğüslerinden köprücük kemiklerine kadar uzanan çelik zırh vardır. Cömert olan kişi her sadaka verişinde zırhı genişleyerek vücudunu kaplar. parmaklarını örter, hatta yerde sürünen zırh ayak izlerini siler. Cimri de sadaka vermeye niyetlendikçe zırhının halkaları bedenini sıkar. adam bunları genişletmeye çalışsa da halkalar genişlemez" (Bu hari , "Zekat". 28, "Cihad" . 89; Müslim . "Zekat", 76, 77 ). Hadislerdeki temsili teşbihIerin birçoğunda soyut değerler hikaye. anekdot ve kıssalarla temsil edilerek anlatım daha canlı hale getirilir. Allah ' ın ,
kulunun tövbesi karşısında duyduğu sevinç şu şekilde tasvir edilmektedir : "Allah, kendisine dönüş yapan kulunun töv-
430
besine içinizden birinizin en üst düzeydeki sevincinden daha çok sevinir. Bir kişi çölde giderken üzerinde yiyecek ve içeceği bulunan bineği elinden kurtulup kaçar. Fakat ümidini keserek bir ağacın gölgesinde yattığı sırada birden onu baş ucunda dikilmiş bulur. Hemen yularından yapışır ve aşırı sevincinden dolayı yanılarak, 'Allahım! Sen benim kulumsun, ben de senin rabbinim ' der" (Buharl, "Da<avat" , 4) .
Hz. Peygamber'in kısa teşbihleri de özgün olup daha önce hiçbir Arap şairi ve hatibi tarafından dile geti rilmemiştir :
"Mümin müminin aynasıdır"; " İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir"; "Hayra vesile olan onu yapan gibidir." Resülullah ' ın bazı benzetmeleri Kur'an'dan mülhem olup oradaki teşbihlerin tefsiri konumundadır: "Sevgi, şefkat ve merhametle kaynaşma ve dayanışmada müminlerin durumu taşları birbirine kenetlenip kaynaşmış olan bir bina gibidir" temsili Saf süresindeki ayetten (61/4) mülhemdir (Müsl im, "Birr", 65-67). Hadislerde. Kur'an'da olduğu gibi cinsel meselelerin edep ve nezahet dahilinde anlatımında kullanılan kinaye üslGbuyla irad edilm i ş tasvir örnekleri de mevcuttur: "Bir kadının peçesini açan erkeğe onun mehrini ödemesi vacip olur" mealindeki hadiste (Ebü' l-Ferec İ b n ü ' l-Cevzl , ll , 284) cinsel ilişki peçe açma kinayesiyle anlatılmıştır. Bir sahabi hakkında söylediği, "Sopayı omuzundan bırakmaz" sözünde (Müslim, "Tala~" ,
36). sıkça yolculuk yapmanın veya daha kuwetli rivayete göre çok dayak atmanın (M üslim, "Tala~", 43; Nevevi, X, 97) kinaye üslübu ile anlatımıdır.
ResGl-i Ekrem dinleyicilerini bıktırmamaya azami özen gösterir, ashabından da aynı şekilde davranmalarını isterdi. Bu sebeple konuşma ve hutbelerinin çoğu kısa ve özlü cümlelerden teşekkül ederdi. Onun bir kısım konuşmaları bazı ayetlerle kısa süreleri okumaktan ibaretti ; özellikle bayram ve cuma hutbelerinde bazan sadece Kaf ve Kamer sürelerini okurdu (İ bn Keslr, VI. 394, 467).
Hitabelerde yüksekçe bir yere çıkma ,
konuşma esnasında elde asa. yay ve kılıç bulundurma gibi adetler Cahiliye döneminden kalmıştır. Hz. Peygamber. Mekke'de Safa tepesindeki ilk konuşmasını bir kayanın üstünde yapmış. Medine döneminin ilk yıllarında hitabelerini Mescid-i Nebevl'de bir hurma kütüğü , daha sonra üç basamaklı bir minber üzerinde irad etmiştir (İ bn Sa'd, ı . 250-25 1 ). Medine dışındaki konuşmalarını ise uygun bir
yüksekliğe , deve üzerine (a.g.e., ll, 185; Hakim, ı . 389). Kabe'nin basarnaklarına çıkarak ( İbn Hi şam , IV, 40 ). savaş esnasındaki cuma hutbelerinde elinde yay (Heysemi, ll , 187). barış zamanlarında da asa ( İbn Sa'd, ı. 377) tutarak icra ederdi.
Hz. Peygamber'in hitabeleri, Cahiliye dönemindeki benzer konuşmalardan muhteva bakımından olduğu gibi şekil
bakımından da farklıdır. Cahiliye hitabeIerinde başlangıç ve sonuç kısımları bulunmazken onun hutbeleri Allah'a hamd ve senaile başlar. selam. istiğfar veya konuya uygun bir dua ile sona ererdi (Ömer el-Kutayti. s. 63-64) Cahiliye hatiplerinin savaş konuşmalarında intikam ve savaşa teşvik teması hakimken Resülullah ' ın hitabelerinde tevhidi yayma ve sevaba nail olma teması vurgulanmıştır. Cahiliye devri taziye konuşmalarında dünyanın gaddarlığı . verdiğini geri aldığı . göçenin geri dönmeyeceği gibi konular işienirken Hz. Peygamber' in bu tür konuşmalarında ölümün fani hayattan baki hayata geçişi sağlayan bir ümit kapısı olduğu belirtilmiştir (a.g. e., s. 47-52).
ResGl-i Ekrem'in insanları dine davet esnasında muhataplarını etkileyip ikna etmek için başvurduğu en önemli yöntem hitabetti. Nübüwetin ilk yıllarında. "En yakın akrabanı uyar!" meali n deki ayet (eş-Ş u ara 26/2 14) gelince Safa tepesinde yaptığı İslam'a çağrı konuşması İslam hitabetinin bilinen ilk örneğidir (Ahmed Zeki Safvet. ı . 147; Abdülhamld Şakir, s. 21-23). Onun Mekke dönemindeki konuşmalarında yalnız İslam'a davet teması yer alırken Medine devrinde ibadetleri yerine getirme çağrısından başka fetih . savaş. barış . iç ve dış siyaset, ahlak vb. konularda çok sayıda hutbe irad etmiştir (Ahmed Zeki Safvet, 1, 163 -170; Şevki Dayf, s. 106-1 07 ). İnsan hayatının her alanıyla ilgili hitabeleri bulunan Hz. Peygamber' in içtimal hutbelerinde insanların eşitliği , kardeşliği. batı! inanç ve hurafelerden kurtulma. toplumun ıslahı , aile sorunları , eşierin hak ve sorumlulukları .
eğitim öğretim meseleleri, yoksulluk, sadaka, zekat ve sosyal dayanışma, dargınları barıştırma gibi konular ele alınmıştır. Vaaz ve nasihatlerinde mükafat ve cezaları hatırlatma . iyiliği emretme, kötülükten sakındırma , yalnız dünyaya bağlanıp ahireti unutmama. takva, dua ve tövbe, doğruluğa teşvik, ölüm, haşir ve hesap gibi meseleler işlenmiştir. Veda haccı esnasında büyük bir kalabalığa hitaben yaptığı konuşma Allah'a iman, insan haklarına saygı, özellikle kadın hakla-
rının gözetilmesi, dini bağların güçlendirilerek din kardeşliğinin korunması. Kur'an'a ve Sünnet'e sarılmanın önemi gibi temel konuları içermektedir (bk VEDA HUTBESİ).
Hz. Peygamber'in yalnız Medine'de ir ad ettiği cuma hutbeleri 500 civarındadır.
Bunlara sabah namazlarından sonra yaptığı sohbet konuşmaları da eklenirse hutbe ve hi ta be sayısı 1 OOO'i geçer (Kaza n cı. s. ı ı). Hadis, siyer, megazl. tarih. edebiyat ve muhadarat kitaplarında dağınık halde bulunan hutbe ve hitabelerini derleyen başlıca eserler şunlardır: Ali b. Muhammed el-Medainl, Ijutabü'n-nebi ( ibnü'n-Nedlm. s. ı 14) ; Abdülazlz b. Yahya el-CelQdl, Ijutabü'n-nebi (Hediyyetü'l'arifin, I, 57 I); Muhammed b. Ca'fer elİsfahanl. Ijutabü'n-nebi; Ca'fer b. Muhammed el-Müstağfirl, Ijutabü'n-nebi (Keşfü'?-?UnO.n, I, 71 5); M. Ali Ekrem elArvl, el-Ijutabü'l-Muştafaviyye (Kalküta 1313); Halil el-Hatlb, İt]Jdtü'l-enam bi-]].utabi Resilli'I-İslam (Tanta 1954) ve Ijutabü'l-Muştafa (Kahire 1983); Nasr b. Hızır el-Erblll, Ijutbetü'l-veda' (Keşfü'?-?UnO.n, I, 715); Ömer el-Kutaytl. Ijutabü'r-Resul (Tunus 1990); Ahmed ZeKi Safvet. Cemheretü ]].utabi'l- 'Ara b (Kah i re ı 962); Abdülhamld Şakir, Ijutabü'r-Resul (Trablus 1415/1995); Ahmet Lütfi Kazancı, Peygamber Efendimizin Hitabeti (istanbul ı 980) M. Şefik Arvasl'nin, H u tab-ı Nebeviyye (Camiu 'l-hutab) adlı eseri, Musul hakimi Ubeydullah b. Ved'an'ın derlediği Hz. Peygamber'e ait kırk hutbenin tercümesini kapsar (istanbul 1965).
BİBLİYOGRAFYA :
Müsned, I, 207; ll, 244, 303, 312, 334, 372; lll, 99, 117, 176, 201, 413, 425; IV, 203, 223, 404; a.e. (ArnaOtl. XXIV, 256-258; Buhar!, "{\ader", 13, "TevJ:ıld", 34, "Vu~ü'", 75, "Da'avat", 4, 6, 7, 9, "ikrah", 7, "Şehadat", 10. "Edeb", 6, 78, "isti'zan", 35, "'!*", 2, "Keffarat", 6, "Şeriket", 6, "Ril).al).", 6, "Zekat", 28, "Talal). ", 24, "Libas", 9, "Şirb", 9, "Me~alim", 23, "İ'tişam", 1, "Cihad", 89, 122, "Th'blr", 22, '"ilim", 11, 20, 30, "Enbiya"', 40, 54 , "Edeb", 78, "Menal).ıb", 23, "Selam". 153, "Tıb" , 51, "Şavm", 2; Müslim, "Iman", 62, 136, "Mesacid", 5-8, "Tevbe", 7, 31, "Feza'il", 15, 17-19, "Cihad", 76, "Zekat", 35, 76, 77, "Cum'a", 47, "Talal).", 36, 43, "Birr", 59, 65-67; Ebu DavCıd, "Edeb", 6, 18, 94, '"ilim", 6, 7, "Cum'a", 23; Tirmizi, "Et'ime", 45, "Edeb". 76-82; İbn Ma ce. "Edeb", 11, "Zühd", 30; ibn Hişam, es-Sf re, Beyrut, ts. (Darü'l-dli.l, 152, 237; ll, 147, 212; IV, 40-41, 153, 187, 219; İbn Sa'd, et-Taba~at, Beyrut 1978, 1, 200, 216, 250-251, 377, 451; ll , 185; Cahiz. el-Beyan ue't-tebyin (nşr. Abdüsselam M. Ha rün). Kahire 1395/1975, ll , 15-17; Taberl, Tarif:ı (Ebü 'l-Fazl). lll, 162-163; Ebü'IFerec el-isfahan1, el-Egani, IX, 84; ibnü'n-Ne-
dim. el-Fihrist JTeceddüd). s. 114; İbn Cinn1. el/jaşa'iş (nşr. M. Ali en-Neccar) . Beyrut, ts. ıoarü'l-kitabi'I-ArabTI. ll , 8; Hattab1. Garibü '1-f:ıadiş (nşr. Abdülkerim İbrahim ei-Azbavi). Dımaşk 1402/1982, ı , 64-70;Hakim. el-Müstedrek (Ata ı. 1, 389; IV, 323; Şerif er-Rad1, el-Mecazatü'n-nebeuiyye (nşr. Taha M. ez-Zeynil. Beyrut 1406/ 1986, tür. yer.; Ebü'I-Ferec ibnü'I-Cevz1. et- Taf:ı~i~ fi ef:ıadişi'/-f:ıil[ıf( nşr. Mes·ad Abdülhamld M . es-Sa 'den1- Muhammed Faris). Beyrut 1415/1994, ll, 284; Nevev1, Şerf:ıu Müslim, X, 97; İbn Kesir. Te[sfrü'l-jfur'an, Beyrut 1385/ 1966, V, 626-630; VI, 394, 467; Heysem1. Mecma'u 'z-zeua'id, Beyrut 1982, ll , 187, 19Q; VII, 266; X, 298; Süyüt1. el-Cami'u'ş-şagir, Kahire 1402/1982, I, 14-15,35,51, 107, 109, 145; Keş[ü ';;-;;unun, ı, 715; Aclün1. Keş[ü '1-f:ıafa', I, 72, 272, 399; Hediyyetü '1-'arifin, ı, 571; iliyya eiHav1. Fennü'l-f:ıatabe, Beyrut 1961, s. 77-98; Ahmed Zeki Safvet. Cemhere tü f:ıutabi 'l-'Arab fi 'uşüri'I-'Arabiyyeti'z-zahire, Kahire 1962, I, 147, 163-170; Kehhiıle. el-Edebü '1-'Arabi {i'l-Cahiliyye ue'I-İslam, Dımaşk 1392/1972, s. 178-180, 185-189; M. Abdülmün'im ei-Hafac1. elf;iayatü 'l-edebi fi 'aşri şadri'I-İslam, Beyrut 1973, s. 117-151; izzeddin Ali es-Seyyid, elf;iadişü 'n-nebeui mine'l-uicheti'l-belagıyye,
Kahire 1392/1973, tür.yer.; Mustafa Sadık er-Rafi1, Tarif:ıu adabi'I-'Arab, Beyrut 1394/ 1974, ll , 281-307; Ahmet Lütfi Kazancı. Peygamber Efendimizin Hitabeti, istanbul 1980; Muhammed b. Lutfi es-Sabbağ, el-f;iadişü 'nnebeuf, Beyrut 1407/1986, s. 43-113; Nayif Ma'rCıf. el-Edebü '/-İslami, Beyrut 1990, s. 31-44, 51-56; Ömer ei-Kutayt1. f;iutabü 'r-Resül, Tunus 1990, s. 47-52, 63-64; Abdülkadir Hüseyin, Min Belagati'n-nübüuue, Kahire 1412/ 1993, tür. yer.; Abdülhamld Şakir. ljutabü 'r-Resül, Trablus 1415/1995, s. 21-23; Şevki Dayf, ei-'Aşrü'l-İslamf, Kahire, ts. (Darü'l-maarif). s. 106-107; Ahmed Hasan ez-Zeyyat. Tarif:ıu'l
edebi'I-Arabi, Kahire, ts. (Daru nehdati Mısr), s. 19-27; M. Ebü Zehre. el-/jatabe, Kahire, ts. 1 Darü 'l-fikri'I-Arab1). s. 225-228; M. Yaşar Kandemir, "Cevamiu 'l-kelim", DİA, VII, 440; Hüseyin Elmalı. "Hitabet", a.e., XVlll, 158-159.
Iii İSMAİL DURMUŞ
G) Siyasi ve Askeri Kişiliği. Resülullah'ın peygamberlik misyonu, ferdi ve manevi hayat kadar maddi ve içtimal hayatın da mükemmellik ölçüsünü ortaya koymayı ve her iki alanda insanlara kılavuzluk yapmayı kapsamaktadır. Müslümanlar bu inanca sahip olmakla birlikte Kur'an ve Sünnet'in ilkeleri ışığında manevi olgunluğu, erdemli bir ferdi hayat kadar düzenli ve huzurlu bir sosyal hayat için de ulaşılması gereken bir amaç olarak gördüklerinden teorik plandaki ilgileri daha çok onun ferdi ve manevi hayata kılavuzluğu üzerinde yoğunlaşmış ve siretiyle ilgili literatür de bu yönde gelişmiştir. Batı dünyasında ise din ile hayatın maddi alanlarını birbirinden ayıran yaygın telakki çerçevesinde peygamberliğin yalnızca ferdi ve manevi hayata kılavuzluk şeklinde kabul edilmesi , ResGl-i Ekrem'in
MUHAMMED
sosyal misyonu ve tarihi rolünün kavranmasında karşılaşılan ciddi zorlukların başında gelmekte ve dolayısıyla ResOluilah sosyal ve siyasal hayata fazlaca yönelmiş görülmektedir. Bir diğer problem de Batı'nın yüzyıllar boyunca karşı karşıya kaldığı ve savaştığı rakip bir uygarlığın kurucusu olarak Hz. Peygamber hakkında Ortaçağ boyunca teşekkül eden ön yargılardan ve menfi tasawurdan hala kurtulamamış olmasıdır.
ResGl-i Ekrem'in olağan üstü başarısı iki farklı bakış açısına göre izah edilmeye çalışılmıştır. Birincisi, Allah tarafından peygamber olarakseçildiği ve dolayısıyla başarısının ilahi kaynaklı olduğu. ikincisi başarısının tarihi ve diğer tecrübl sebeplere dayandığı, özellikle dikkat çekici liderlik vasıflarının ve karizmatik şahsiyetinin bu konuda etkisinin bulunduğu şeklindedir. İlki genelde din alimleriyle diğer İnananların, ikincisi Batılı araştırmacılarla tarihçilerin takip ettiği yoldur. Onun Kur'an'da vurgulanan örnek kişiliğiyle tarihi kişiliğini yansıtan bu iki yönü birbiriyle çelişmeyip her biri kendi araştırma yolunu ve analiz yöntemini izleyen iki ayrı sorgulamayı gerektirir. Allah'ın elçisine yardım ve desteği bir mümin için açık ve tartışılmaz olmakla birlikte Resülullah'ın başarısını izahtasahip bulunduğu üstün vasıfları gözardı etmek, onun bir insan olarak büyüklüğünü sadece ilahi mesajı nakleden önemsiz bir vasıta seviyesine düşürme tehlikesini taşır (EF [ing. J, VII, 360). Bu durumda getirdiği mesajı bizzat aniayıp yaşayarak insanlara gösterme ve toplumu dönüştürme misyonunu. sosyal hayattaki kılavuzluk rolünü kavramada da zorlukla karşılaşılır.
Hz. Peygamber çeşitli ayetlerde belirtildiği üzere diğer insanlar gibi bir insandır (el-isra I 7/93; el-Kehf 18/1 lO; Fussılet 41/6). Fakat insanlara örnek olduğuna (elAhzab 33121 ). yüksek bir ahlak üzere bulunduğuna (el-Kalem 68/4).Allah'ın lutuf ve esirgemesine nail olduğuna, kendisine hikmet bahşedildiğine (en-N isa 4/1 ı 3; elisra ı 7139. 87), ilim verildiğine (el-Bakara 2/145;AI-i imran 3/6 1; er-Ra'd 13/37), kaba ve katı yürekli olmadığına (Al-i im ran 3/ 1 59). insanlardan korunduğuna (el-Maide 5/67). ilahi yardımla desteklendiğine (el-Enfal 8/62; et-Tevbe 9/40; el-Feth 48/ 3). ilahi gözetim ve koruma altında bulunduğuna (et-Tür 52/48). hidayete, dosdoğru yola erdirildiğine (el-En'am 6/16 ı; Yasin 36/4; ez-Zu hruf 43/43; el-Feth 48/2; el -Hac 22/67; ed-Duha 93/7). hak ile gönderildiğine (ei -Bakara 2/1 ı 9; en-N isa 4/
431