mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir...

88
Umran . Kas›m . 2004 1 S Sa ah hi ib bi i Umran Yay›nc›l›k Turizm San. ve Tic. Ltd. fiti. Ad›na Abdullah Y›ld›z G Ge en ne el l Y Ya ay yn n Y Yö ön ne et tm me en ni i v ve e Y Ya az zl le er ri i M Mü üd dü ür rü ü Cevat Özkaya Y Ya ay yn n K Ku ur ru ul lu u U¤ur Altun, Cevat Özkaya, ‹lhan Gündo¤du, Abdullah Y›ld›z B Bu u S Sa ay yy ya a K Ka at tk kd da a B Bu ul lu un na an nl la ar r Mustafa Ald›, Mustafa Ayd›n, Kerim Bulad›, Ahmet Da¤, Dilaver Demira¤, Atasoy Müftüo¤lu, Mustafa Özcan, Nazife fiiflman d da ar re e M Me er rk ke ez zi i Sofular Mh. Yefliltekke Sk. No: 4/2 Fatih-‹stanbul Tel: (0212) 514 57 47 - 533 72 02 Fax: 534 88 88 www.umran.org [email protected] [email protected] T Te em ms si il lc ci il li ik kl le er r ‹stanbul Ba¤c›lar: (0212) 644 50 23 Adana: 0555 416 50 21 Ankara: (0312) 435 94 48 ‹zmit: (0542) 250 75 77 Trabzon: (0462) 321 95 44 Isparta: (0246) 232 34 77 A Ab bo on ne el li ik k a ar rt tl la ar rY Yu ur rt ti iç çi i Y›ll›k (12 say›): 40.000.000 TL. Türkiye ‹fl Bankas› Fatih fiubesi T TL L H He es sa ab b1020 1386804 (Hasan Ak) P Po os st ta a Ç Çe ek ki i H He es sa ab b1605252 (Umran Yay›nc›l›k) Y Yu ur rt td dY›ll›k (12 say›): 60 Usd - 60 Euro Türkiye ‹fl Bankas› Fatih fib. U Us sd d H He es sa ab b1020 301000 0658751 (Hasan Ak) Türkiye ‹fl Bankas› Fatih fib. E Eu ur ro o H He es sa ab b1020 301000 0658765 (Hasan Ak) Fiyat›: 3.500.000 TL. D Di iz zg gi i, , ç çd dü üz ze en n: : Umran K Ka ap pa ak k T Ta as sa ar rm m: : Sezer Erdo¤an U Uy yg gu ul la am ma a: : Umran B Ba as sk k: : Y›ld›zlar Matbaac›l›k D Da a¤ ¤t tm m: : Yay-Sat Ayda bir yay›mlan›r. u mran dan u mran düflünce • kültür • siyaset Umran Dergisi Abone Hatt›: 0212 514 57 47 [email protected] Baflörtüsü Özgürlüktür; Özgürlükler Baflörtüsünden Geçer B Ba aö ör r t t ü üs sü ü ö öz z g gü ür r l l ü ük kt t ü ür r; mümin kad›n›n özgürlü¤ünü, taciz edici bak›fllardan eminli¤ini, fleytanî ve nefsanî zincirlerden âzâde oluflunu ve Allah’a teslimiyetini simgeler. Kur’ân’›n ka- d›n tesettürü için kulland›¤› “humur”(24/31) ve “cil- bâb”(33/59) kavramlar›n› hatta “takvâ elbisesi”(7/26) kavra- m›n› da kapsayan bir genifllik kazanm›fl bulunan baflörtüsü, bugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü, kad›n› flehvetin, modan›n, tüketimin.. arac›/esiri olmaktan kurtarmakta; onu yaln›zca Allah’a kul yaparak mutlak özgür- lü¤üne kavuflturmaktad›r. Ö Öz z g gü ür r l l ü ük k b ba aö ör r t t ü üs sü üd dü ür r; bugün gelinen noktada mümin kad›nlar›n özgür olduklar›, baflörtülerini her alanda serbestçe kullanmalar› ile anlafl›labilmektedir. Gerek Türkiye ve Tunus gibi ‹slam ülkelerinde gerekse Fransa, Belçika gibi Bat› ülke- lerinde temel özgürlükler ve be-tahsis inanç özgürlü¤ü baflör- tüsü ile test edilmektedir. Baflörtüsü serbest olmadan di¤er öz- gürlükler yapay ve anlams›z olmakta; bütün insan haklar›, de- mokrasi, eflitlik söylemleri havada kalmaktad›r. Din ve vicdan özgürlü¤ü baflta olmak üzere bütün özgürlüklerin ilk ve en önemli efli¤i baflörtüsü özgürlü¤üdür. Bütün dünyada oldu¤u gibi bu topraklarda da modernlefl- me projeleri hep kad›n k›yafeti üzerinden gerçeklefltirilmek is- tenmifl; müslüman kad›n›n aç›l›p saç›lmas› bu ba¤lamda ça¤- dafll›k/modernlik olarak görülüp özendirilirken tesettür ve onu simgeleyen baflörtüsü gerilik alâmeti say›lm›fl; özgürlük alanlar› hep baflörtüsü üzerinden daralt›lm›flt›r. fiimdi, AB yolunda ‘sessiz devrim’ gerçeklefltirdi¤i söylene- rek pohpohlanan Türkiye’de özgürlük alanlar›n›n geniflleyip genifllemedi¤i yine baflörtüsü ile test edilecektir. Sözgelifli, ba- flörtüsüne iliflkin yasaklar kalkmadan ö¤renci aff›n›n hiçbir anlam› yoktur ve baflörtüsü yüzünden okulundan olan binler- ce ö¤renciyle, “bafl›n› aç da gel” dercesine alay etmektir. Derginiz U Um mr ra an n, bu gerçeklerden hareketle; bizatihi öz- gürlük demek olan baflörtüsünü, Türkiye insan›n›n özgür yafla- ma hakk› ba¤lam›nda kapa¤›na tafl›yor. Bu çerçevede olufltu- rulan k ka ap pa ak k dosyas›nda Abdullah Y›ld›z, Dilaver Demira¤, Nazife fiiflman, Ahmet Da¤, Sibel Cantemir, Seyhan Ya- man, Yusra K.Gannufli ve Stella White’in yaz›lar› yer al›yor. Bu say›n›n a aç çk ko ot tu ur ru um mu da, özgürlük alanlar› giderek daralt›- lan Müslümanlar›n durumu/duruflu ve tak›nmalar› gereken ta- v›r üzerine. Kat›lanlar Mustafa Ayd›n, Hikmet Demir, A.Cemil Ertunç. U Um mr ra an n’›n bu say›s›nda ayr›ca; Mustafa Ayd›n’›n AB ve ‹s- lam konulu tahlilini, Rusya ve Bat› uygarl›¤›na köklü elefltiri- len getiren A.Soljenitsyn’le yap›lan derinlikli söylefliyi, Ed- ward Said’in çal›flma arkadafl› D.Herman’›n, “postkolonyal en- tellektüeller” ba¤lam›nda ona dair yapt›¤› de¤erlendirmeyi, Mustafa Ald›’n›n Bejan Matur’a iliflkin incelemesini kaç›r- mamal›s›n›z. Umran’›n bu ayki e ek k’inde ise, AB Komisyonu ‹lerle- me/Tavsiye Raporunu bulacaks›n›z. Yeni U Um mr ra an n’larda buluflmak duas›yla, Ramazan Bayram›- n›z›n hay›rlara vesile olmas›n› dileriz.

Transcript of mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir...

Page 1: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Umran .Kas›m .2004 1

SSaahhiibbiiUmran Yay›nc›l›k

Turizm San. ve Tic. Ltd. fiti. Ad›naAbdullah Y›ld›z

GGeenneell YYaayy››nn YYöönneettmmeennii vvee YYaazz›› ‹‹flfllleerrii MMüüddüürrüü

Cevat Özkaya

YYaayy››nn KKuurruulluuU¤ur Altun, Cevat Özkaya, ‹lhan

Gündo¤du, Abdullah Y›ld›z

BBuu SSaayy››yyaa KKaattkk››ddaa BBuulluunnaannllaarrMustafa Ald›, Mustafa Ayd›n,

Kerim Bulad›, Ahmet Da¤, DilaverDemira¤, Atasoy Müftüo¤lu,

Mustafa Özcan, Nazife fiiflman

‹‹ddaarree MMeerrkkeezziiSofular Mh. Yefliltekke Sk. No: 4/2

Fatih-‹stanbulTel: (0212) 514 57 47 - 533 72 02

Fax: 534 88 88

[email protected]@umran.org

TTeemmssiillcciilliikklleerr‹stanbul Ba¤c›lar: (0212) 644 50 23

Adana: 0555 416 50 21 Ankara: (0312) 435 94 48

‹zmit: (0542) 250 75 77 Trabzon: (0462) 321 95 44 Isparta: (0246) 232 34 77

AAbboonneelliikk fifiaarrttllaarr››YYuurrttiiççii

Y›ll›k (12 say›): 40.000.000 TL.Türkiye ‹fl Bankas› Fatih fiubesi TTLL HHeessaabb››

1020 1386804 (Hasan Ak)PPoossttaa ÇÇeekkii HHeessaabb››

1605252 (Umran Yay›nc›l›k)

YYuurrttdd››flfl››Y›ll›k (12 say›): 60 Usd - 60 Euro

Türkiye ‹fl Bankas› Fatih fib. UUssdd HHeessaabb››1020 301000 0658751 (Hasan Ak)

Türkiye ‹fl Bankas› Fatih fib. EEuurroo HHeessaabb››1020 301000 0658765 (Hasan Ak)

Fiyat›: 3.500.000 TL.

DDiizzggii,, ‹‹ççddüüzzeenn:: UmranKKaappaakk TTaassaarr››mm:: Sezer Erdo¤an

UUyygguullaammaa:: UmranBBaasskk››:: Y›ld›zlar Matbaac›l›k

DDaa¤¤››tt››mm:: Yay-Sat

Ayda bir yay›mlan›r.

um

randanumran

düflünce • kültür • siyaset

Umran Dergisi Abone Hatt›: 0212 514 57 47 [email protected]

BBaaflflöörrttüüssüü ÖÖzzggüürrllüükkttüürr;; ÖÖzzggüürrllüükklleerr BBaaflflöörrttüüssüünnddeenn GGeeççeerr

BBaaflflöörrttüüssüü öözzggüürrllüükkttüürr; mümin kad›n›n özgürlü¤ünü, tacizedici bak›fllardan eminli¤ini, fleytanî ve nefsanî zincirlerdenâzâde oluflunu ve Allah’a teslimiyetini simgeler. Kur’ân’›n ka-d›n tesettürü için kulland›¤› “humur”(24/31) ve “cil-bâb”(33/59) kavramlar›n› hatta “takvâ elbisesi”(7/26) kavra-m›n› da kapsayan bir genifllik kazanm›fl bulunan baflörtüsü,bugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir aallââmmeett--ii ffaarriikkaa,bir kkiimmlliikk sseemmbboollüü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,kad›n› flehvetin, modan›n, tüketimin.. arac›/esiri olmaktankurtarmakta; onu yaln›zca Allah’a kul yaparak mutlak özgür-lü¤üne kavuflturmaktad›r.

ÖÖzzggüürrllüükk bbaaflflöörrttüüssüüddüürr; bugün gelinen noktada müminkad›nlar›n özgür olduklar›, baflörtülerini her alanda serbestçekullanmalar› ile anlafl›labilmektedir. Gerek Türkiye ve Tunusgibi ‹slam ülkelerinde gerekse Fransa, Belçika gibi Bat› ülke-lerinde temel özgürlükler ve be-tahsis inanç özgürlü¤ü baflör-tüsü ile test edilmektedir. Baflörtüsü serbest olmadan di¤er öz-gürlükler yapay ve anlams›z olmakta; bütün insan haklar›, de-mokrasi, eflitlik söylemleri havada kalmaktad›r. Din ve vicdanözgürlü¤ü baflta olmak üzere bütün özgürlüklerin ilk ve enönemli efli¤i baflörtüsü özgürlü¤üdür.

Bütün dünyada oldu¤u gibi bu topraklarda da modernlefl-me projeleri hep kad›n k›yafeti üzerinden gerçeklefltirilmek is-tenmifl; müslüman kad›n›n aç›l›p saç›lmas› bu ba¤lamda ça¤-dafll›k/modernlik olarak görülüp özendirilirken tesettür veonu simgeleyen baflörtüsü gerilik alâmeti say›lm›fl; özgürlükalanlar› hep baflörtüsü üzerinden daralt›lm›flt›r.

fiimdi, AB yolunda ‘sessiz devrim’ gerçeklefltirdi¤i söylene-rek pohpohlanan Türkiye’de özgürlük alanlar›n›n geniflleyipgenifllemedi¤i yine baflörtüsü ile test edilecektir. Sözgelifli, ba-flörtüsüne iliflkin yasaklar kalkmadan ö¤renci aff›n›n hiçbiranlam› yoktur ve baflörtüsü yüzünden okulundan olan binler-ce ö¤renciyle, “bafl›n› aç da gel” dercesine alay etmektir.

Derginiz UUmmrraann, bu gerçeklerden hareketle; bizatihi öz-gürlük demek olan baflörtüsünü, Türkiye insan›n›n özgür yafla-ma hakk› ba¤lam›nda kapa¤›na tafl›yor. Bu çerçevede olufltu-rulan kkaappaakk dosyas›nda AAbbdduullllaahh YY››lldd››zz, DDiillaavveerr DDeemmiirraa¤¤,NNaazziiffee fifiiiflflmmaann, AAhhmmeett DDaa¤¤, SSiibbeell CCaanntteemmiirr, SSeeyyhhaann YYaa--mmaann, YYuussrraa KK..GGaannnnuuflflii ve SStteellllaa WWhhiittee’in yaz›lar› yer al›yor.Bu say›n›n aaçç››kkoottuurruummu da, özgürlük alanlar› giderek daralt›-lan Müslümanlar›n durumu/duruflu ve tak›nmalar› gereken ta-v›r üzerine. Kat›lanlar MMuussttaaffaa AAyydd››nn, HHiikkmmeett DDeemmiirr,AA..CCeemmiill EErrttuunnçç.

UUmmrraann’›n bu say›s›nda ayr›ca; MMuussttaaffaa AAyydd››nn’›n AB ve ‹s-lam konulu tahlilini, Rusya ve Bat› uygarl›¤›na köklü elefltiri-len getiren AA..SSoolljjeenniittssyynn’le yap›lan derinlikli söylefliyi, EEdd--wwaarrdd SSaaiidd’in çal›flma arkadafl› DD..HHeerrmmaann’›n, “postkolonyal en-tellektüeller” ba¤lam›nda ona dair yapt›¤› de¤erlendirmeyi,MMuussttaaffaa AAlldd››’n›n Bejan Matur’a iliflkin incelemesini kaç›r-mamal›s›n›z.

Umran’›n bu ayki eekk’inde ise, AB Komisyonu ‹lerle-me/Tavsiye Raporunu bulacaks›n›z.

Yeni UUmmrraann’larda buluflmak duas›yla, RRaammaazzaann BBaayyrraamm››--n›z›n hay›rlara vesile olmas›n› dileriz.

Page 2: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

2 Umran .Kas›m .2004

GGÜÜNNDDEEMM

44AB ve ‹slâm: Entegrasyon mu?Asimilasyon mu?MMUUSSTTAAFFAA AAYYDDIINN

77Düflünsel ve Kültürel SefaletAATTAASSOOYY MMÜÜFFTTÜÜOO⁄⁄LLUU

99Katliamlar›n Gizledi¤i Gerçek‹srail’in Gazze OperasyonuMMUUSSTTAAFFAA ÖÖZZCCAANN

1144Alexander Soljenitsyn:“‹nsanl›k RuhunuKaybetti”JJOOSSEEPPHH PPEEAARRCCEETTüürrkkççeessii:: Zeliha Sare Y›ld›z

AANNAALL‹‹ZZ

6655Edwvard Said PostkolonyalEntellektüellerin GerçekTaredisini Anlat›yorduDDAAVV‹‹DD HHEERRMMAANNTTüürrkkççeessii:: Tu¤rul Ça¤layan

7722Tüketim Ç›lg›nl›¤›NN‹‹SSAA AAYYDDIINN

AAÇÇIIKKOOTTUURRUUMM

1177‹slâm’› Dönüfltürme ProjeleriKarfl›s›ndaMüslümanlar›n Durumu/DurufluYYöönneetteenn :Abdullah Y›ld›zKKaatt››llaannllaarr :Mustafa Ayd›n, Hikmet Demir,

Ahmet Cemil Ertunç

içindekiler

UUMMRRAANN // EE KKAAvvrruuppaa BBiirrllii¤¤ii KKoommiissyyoonnuu’’nnuunn ‹‹lleerrlleemmee//TTaavvssiiyyee RRaappoorruu

((SSoonnuuçç BBööllüümmüü))

KKAAPPAAKK::BBAAfifiÖÖRRTTÜÜSSÜÜ ÖÖZZGGÜÜRRLLÜÜKKTTÜÜRR

3300Tesettürün F›trîli¤iAABBDDUULLLLAAHH YYIILLDDIIZZ

3366Baflörtüsü Üzerine Felsefi BirDeneme -IDD‹‹LLAAVVEERR DDEEMM‹‹RRAA⁄⁄

4400Baflörtüsü ve Kamusal AlanNNAAZZ‹‹FFEE fifi‹‹fifiMMAANN

4444Baflörtüsü ve Alg› Bozukluklar›AAHHMMEETT DDAA⁄⁄

5500Baflörtüsü SempozyumununArd›ndan...

SSEEYYHHAANN YYAAMMAANN

5544Osmanl›’n›n Son DönemindeKad›n K›l›k K›yafetinin De¤iflimiSS‹‹BBEELL CCAANNTTEEMM‹‹RR

5566“Baflörtüsü Yasa¤› ‹slâm-Fobinin Ürünüdür”YYUUSSRRAA KKHHRREEEEGG‹‹ GGAANNNNUUfifi‹‹

5588Baflörtüsü:“Koruyucu BirMelek”SSTTEELLLLAA WWHHIITTEETTüürrkkççeessii:: Merih Bektafl Fidan

YYAAfifiAAYYAANN ‹‹SSLLÂÂMM6600Dünya Ahiret DengesiKKEERR‹‹MM BBUULLAADDII

6622Kalpleri YumuflatmakVVAAHHAAPP YYAAMMAANN

Page 3: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Umran .Kas›m .2004 3

YYAAZZAARRLLAARR

Cevat Akkanat: Edebiyatç› yazar.Mustafa Ald›: Edebiyat araflt›rma-

c›s›, yazar.Mustafa Ayd›n: Sosyal teorisyen.Nisa Ayd›n: ‹lahiyatç›, yazar.Süleyman Berk: Dr. Sanat tarihçisi.Kerim Bulad›: Dr. ‹lahiyatç›.Sibel Cantemir: Araflt›rmac› yazar.Tu¤rul Ça¤layan: Çevirmen.Ahmet Da¤: Felsefeci, araflt›rmac›

yazar.Hikmet Demir: Din sosyolojisi

üzerinde çal›fl›yor; kutsal, ka-d›n, modernizm konular›ndayo¤unlafl›yor

Dilaver Demira¤: Araflt›rmac› ya-zar; ekoloji felsefesi, dinler,medeniyetler ve düflünce tari-hi ile ilgileniyor.

Ahmet Cemil Ertunç: ‹slam tarih-çisi

Merih Bektafl Fidan: Çevirmen.David Herman: Colombia üniv.

ö¤retim üyesi. Yusra K. Gannufli: Tunuslu müs-

lüman düflünür Raflid el-Gan-nufli’nin k›z›.

Fahrettin Gör: F›kra ve espiri us-tas›.

Atasoy Müftüo¤lu: Düflünce ada-m›, yazar.

Mustafa Miyaso¤lu: fiair, edip; hi-kaye ve roman yazar›.

Mustafa Özcan: Yeni Asya gaze-tesi d›fl politika yazar›.

Alexander Soljenitsyn: Rus yazarve tarihçi. 1970 de NobelEdebiyat Ödülünü kazand›.

Nazife fiiflman: Araflt›rmac› yazar,çevirmen; kad›n haklar›, so-runlar› ile u¤rafl›yor.

Stella White: Kent do¤umlu Kato-lik baflörtülü ‹ngiliz.

Seyhan Yaman: Sosyoloji masteriyap›yor.

Vahap Yaman: Araflt›rmac› yazar.Abdullah Y›ld›z: Araflt›rmac› yazar.Zeliha Sare Y›ld›z: Çevirmen,

Uluslararas› iliflkiler uzman›.

KKAAPPAAKKSSiibbeell CCaanntteemmiirr

DDiillaavveerr DDeemmiirraa¤¤AAhhmmeedd DDaa¤¤

YYuussrraa KKhhrreeeeggii GGaannnnuuflfliiNNaazziiffee fifiiiflflmmaannSStteellllaa WWhhiittee

SSeeyyhhaann YYaammaannAAbbdduullllaahh YY››lldd››zz

EEDDEEBB‹‹YYAATT7766Bejan Matur ve Ba¤s›zl›¤›nMüphem SözcükleriMMUUSSTTAAFFAA AALLDDII

8811Hattat Filibeli Bakkal AhmedÂrif EfendiSSÜÜLLEEYYMMAANN BBEERRKK

8844Dostum Hasan NailCanatMMUUSSTTAAFFAA MM‹‹YYAASSOO⁄⁄LLUU

KK‹‹TTAAPP8866Metin Önal Mengüflo¤lu’nun‹stanbul HikâyeleriCCEEVVAATT AAKKKKAANNAATT

AAYYNNAADDAAKK‹‹ TTEEBBEESSSSÜÜMM8888Cimrilerle CahillerFFAAHHRREEDDDD‹‹NN GGÖÖRR

KKÜÜLLTTÜÜRR SSAANNAATT

BAfiÖRTÜSÜ ÖZGÜRLÜKTÜR

umran

YYuussrraa KK.. GGaannnnuuflflii Baflörtüsü Yasa¤› ve ‹slam-fobi

SStteell llaa WWhhii tteeBaflörtüsü “Koruyucu Bir Melek”

AAlleexxaannddeerr SSoolljjeenniittssyynn“‹nsanl›k Ruhunu Kaybetti”

DDaavviidd HHeerrmmaannEdward Said ve Postkolonyal Entellektüeller

EK:AABB KKoommiissyyoonnuunnuunn TTaavvssiiyyee RRaappoorruu

Bütün ‹slâm aleminin Ramazan Bayram›’n›tebrik eder; hay›rlara vesile olmas›n›

Cenab-› Hak’tan niyaz ederiz.

umran

Page 4: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

4 Umran .Kas›m .2004

T ürkiye’nin AB üyeli¤isüreci taraflarca heye-canla izleniyor. 17 Ara-

l›kta Birlik müzakere için kararverecek ve muhtemelen 10- 15y›l sürecek tart›flmal› ve afla¤›la-malarla dolu yeni bir dönembafllayacak. AB varl›¤›n› sürdü-rebilir ve Türkiye kendini red-detmede Bat›n›n güvenebilece¤ibir yere gelebilirse, muhtemelenyine de Türkiye’ye özgü bir üye-lik olacak.

Bilindi¤i üzere, bir süre öncebir ön rapor haz›rland› ve bu ra-porda müzakerenin bafllayabile-ce¤i belirtildi. AB kurallar›nauyum yetersizliklerimize at›flar-da bulunulan bu ön tavsiye ra-porunda yer alan baz› noktalartart›flma konusu edilmifltir. Me-sela Aleviler ve Kürtlerin az›nl›kstatüsünde görülmesi, gayri Müs-limlere din özgürlü¤ü, cinsel ter-cihler gibi konulardaki insanhaklar› üzerinde durulmufltur.Fakat kanaatimizce önemli olanraporlar›n sat›rlar› de¤il, sat›raralar›, söylenmek istendi¤i herhalinden belli olan ama söylen-meyen fleylerdir. Mesela bu ra-porlarda Türkiye’deki inanç ih-lallerine, toplumun kürelenen‹slâmi duyarl›l›klar›na iliflkinhiçbir soruna de¤inilmemekte-

dir. Esasen sorun da AB-‹slâmiliflkilerinde dü¤ümleniyor, diye-biliriz.

Gerçi AB, Baflbakan›m›z›nifadesiyle bir medeniyet projesidir.Ancak bu ifade Türkiye’nin ABüyeli¤i için yerinde ve do¤ru ola-rak kullan›lm›fl bir ifade de¤ildir.Çünkü mmeeddeenniiyyeett pprroojjeessii deyimiyeni bir medeniyetin inflas› anla-m›na gelir ve bu infla birli¤in sa-hibi olan ülkelere aittir. Buradasözkonusu olan zaten infla edil-mifl bir medeniyete üye olmak-tan ibarettir. Yani yaflanan süreçbilinmese Avrupa ile ortak birmedeniyet oluflturma çabas› için-de oldu¤umuz, bizim de onlar›nda mevcut tarihsel medeniyetle-rini bir araya getirip yeni bir sen-tezin ortaya ç›kaca¤› düflünülebi-lir. Ne var ki, bilindi¤i üzere du-rum böyle de¤ildir. Sorun, kendimedeniyetimizi b›rak›p kendineözgülüklerde var olan bir mede-niyete dahil olmad›r.

Ne var ki bu medeniyet, kül-tür tarihinin evrensel denebile-cek bir ilkesi olan ve kültürlefl-me ad› verilen bir serbest al›fl-verifle bile taraftar de¤ildir. Söz-konusu medeniyetin dedi¤i ga-yet aç›kt›r: Kendi medeniyetinive onun temel unsurlar›n› b›ra-k›n ve gelin. Uyum yasalar›, bafl-

lamas› beklenen müzakere süre-ci, raporlar, denetlemeler vebenzeri giriflimlerin hemen hep-si, Türkiye’nin olumlu olumsuz,kendine özgü medeniyetini nedereceye kadar b›rakabildi¤initest etmeye yarayan ifllemlerdir.Burada hemen belirtmeliyiz kielefltirilen fley do¤al bir medeni-yet etkileflmesi de¤ildir, tek yön-lü iliflkidir. fiüphesiz tarih bo-yunca kültürler birbirleriyle kar-fl›l›kl› etkileflegelmifllerdir, ‹slâmkültürü de dünden bugüne Grek,Hind, ‹ran, Bat› kültürleriyleal›fl-verifllerde bulunmufltur, amabunlar hep karfl›l›kl›l›k ve ser-best etkileflim ilkesine göre ger-çekleflmifltir. Bugün AB’›n flah-s›nda Bat› bir farkl› etkileflim pe-flindedir ve flüphesiz yad›rgana-bilecek yönü de buras›d›r.

Fazlaca dile getirmiyorlarsada flüphesiz Bat› için AB bir me-deniyet konusudur ve bu çerçe-vede en önemli sorunlar›ndanbirisi de kendini var k›lma sava-fl›nda ‹slâm ile ilgili politikas›d›r.Bat› tarihsel oldu¤u kadar gele-ce¤in alternatif bir medeniyetiolan ‹slâm’›n ve onu ne düzeydetemsil ederlerse etsinler ‹slam ül-kelerinin önünü kesmek, uzunvadeli olarak nüfuzunu k›rmak,birbirinden tecrit etmek, arayatampon bölgeler oluflturmaknoktas›nda projeler üretmekte-dir. Bu çerçevede Türkiye’yiiçinde bulundu¤u baz› zaaf ve so-runlardan da yararlanarak, tarihboyunca temsil edegeldi¤i ‹s-lâm’dan tecrit etmeyi planla-maktad›r. Bat›c› ayd›n ve köfleyes›k›flt›r›lm›fl toplum psikolojisi debuna yard›mc› olmaktad›r. Ger-çekten de bazen aç›k bazen üstü

AAVVRRUUPPAA BB‹‹RRLL‹‹⁄⁄‹‹ VVEE ‹‹SSLLÂÂMMEENNTTEEGGRRAASSYYOONN MMUU?? AASS‹‹MM‹‹LLAASSYYOONN MMUU??

MMUUSSTTAAFFAA AAYYDDIINN

G Ü N D E M

Page 5: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AB VE ‹SLAM ENTEGRASYON MU? AS‹M‹LASYON MU? / AYDIN

Umran .Kas›m .2004 5

örtük, AB Türkiye’yi iki medeni-yetten birini tercihe zorluyor.

fiüphesiz medeniyet oluflum-lar›n›n oda¤›nda dün de (ne ka-dar üstü perdelenmek istenirseistensin) bu gün de din bulun-maktad›r. Çünkü ona en kal›c›zihniyet biçimini veren dindir.Bu nedenledir ki söz konusu me-deniyet tart›flmas›n›n oda¤›nda‹slâm (tabi di¤er taraftan H›ris-tiyanl›k) bulunmaktad›r. Çünkü‹slâm, toplumumuzun tarihselmedeniyetinin eksenini olufltur-du¤u gibi, modern Bat› medeni-yetinin kendini karfl›tl›¤›ndakurdu¤u bir olgudur. Burada zor-lu bir problem vard›r: Seçkinci-leri için olmasa bile Toplumu-muz için olmazsa olmaz olan ‹s-lâm, özellikle flimdilerde Bat›için olursa olmaz bir fleydir. Bun-dan dolay›d›r ki tart›flmalar ‹s-lâm üzerinde yo¤unlaflmakta, enküçük ad›m atmada din eksenlitart›flmalar alevlenmektedir.

Vak›a AB Komisyonunun öönnrraappoorru ilan edilip gerekirse mü-zakerelere bafllanabilece¤i dilegetirilince de böylesi bir durumyafland›. Meselâ bu çerçevedeFransa Baflbakan› J.P. Raffarindin ile ilgili kayg›lar›n› dile geti-rirken “‹slâm ›rma¤›n›n laiklikyata¤›nda akmas›n› istiyor mu-yuz?’ diye soruyor. Yani laiklefl-mifl bir ‹slâm bile Bat› için kabuledilemez bir fleydir. Çünkü onunbir bilinç alt› vard›r ve bunun negetirece¤i belli olmaz. ‹lgi çeki-cidir ki özellikle Fransa dünyayaempoze etmeye çal›flt›¤› ünlü-flanl› laikli¤ini Türkiye’ye lay›kgörmemektedir. Yine Fransa D›-fliflleri eski bakan› “Bu cüssedekibir ‹slâm ülkesinin hiçbir zamanAB a üye olamayaca¤›n›” ileri sü-rürken ünlü düflünür Bernard

Lewis de dindafllar›n› s›k s›k uya-r›yor; “uyan›k olunmazsa yüzy›l›nsonunda Avrupa’n›n ‹slâm’a tes-lim olaca¤›n›” söylüyor.

Burada, “bunlar genel olarakFrans›zlard›r ve Fransa’n›n da birkendine özgülü¤ü vard›r, Fransakendisiyle hesaplafl›yor”, deme-nin anlam› yoktur. Hani bir sözvard›r, ak›ll›lar diyemedi¤i do¤-ruyu mahallenin delisine söyle-tirler diye. fiimdilik AB’›n kay-g›lar›n› daha çok da Fransa dilegetiriyor.

Buna karfl›l›k baz› de¤erlen-dirmelerde ‹slâm’dan vazgeçil-mezse de ‹slâm’›n Bat›l›laflt›r›lma-s› gerekti¤i; fleriatç› bir ‹slâm de-¤il, Avrupai bir ‹slâm’›n infla edil-mesi gerekti¤i savunulmaktad›r.AAvvrruuppaaii ‹‹ssllaamm yani fleriatç› ol-mayan ‹slâm, kkeennddiinnee öözzggüü ssooss--yyaall vvee aahhllââkkii hheeddeefflleerrii oollmmaa--yyaann,, ss››rrff iinnaannççssaall vvee dduuyygguussaallççeerrççeevveeddee hhaarreekkeett eeddeenn;; BBaatt››--nn››nn,, öönnüünnee kkooyydduu¤¤uu hheerr ttüürrllüüiillkkeeyyii vveeyyaa hhaayyaatt bbiiççiimmiinniioonnaayyllaayyaann bbiirr ‹‹ssllââmm’d›r. Bu an-lay›fl son zamanlarda Amerikal›stratejistlerce savunulan ve hiç-bir iddias› olmayan “›l›ml› ‹slâm”projeleriyle de örtüflmektedir.

fiüphesiz AB üyeli¤i sürecin-de toplumumuzun genifl bir ‹s-

lâm-duyarl› kesimini bu ifle ta-raftar k›lan gerekçe, inanç so-runlar›n› AB yoluyla çözebilece-¤ine iliflkin alg› yan›lg›s›d›r.Toplum üzerinde seçkinlerinyapt›¤› bask›yla, baflörtüsü yasa-¤›ndan din e¤itimindeki k›s›tla-malara, inanç ve kanaat nokta-lar›ndaki organize yetersizlikleri-ne kadar yaflad›¤› sorunlar›n buyolla çözülebilece¤ine inanmak-ta, bir tarihsel anekdota uyarla-yarak söylemek gerekirse bu yol-da TTüürrkk flflaappkkaass››nnaa FFrreennkk ssmmoo--kkiinniinnii tteerrcciihh eeddeebbiilleeccee¤¤iinnii dü-flünmektedir.

Fakat peflinen belirtelim ki‹slâm ile tarihsel olarak bar›fl›k-l›¤› bulunmayan bir dünyadanyard›m dilemenin anlam› yokturve bunun tüm argümanlar› daortadad›r. Bu ülke yak›n bir geç-miflte 28 fiubat denen bir utançhareketini yaflad›. Bütün bir top-lumun kahir ekseriyeti düflmanilan edildi, ülke tepesinden al›-n›p sürüklendi, inanc›n›n bir ge-re¤i olan baflörtüsü yasakland›,dini e¤itim kurumlar› budand›,inançlar üzerine esasl› bask›largetirildi. ‹nsan haklar›yla ünlüBat› bütün bu olup bitenleri du-yars›z bir biçimde seyretti. Aradabir gönderdi¤i temsilciler de sa-

Page 6: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

GGÜÜNNDDEEMM

6 Umran .Kas›m .2004

dece Apo’nun veya Leyla Za-na’n›n ne durumda oldu¤unuaraflt›rd›, Türkiye’de baz› etniksorunlar›n yafland›¤›n› dile getir-di. Ama din ve inanç sorunlar›bu raporlarda hiç yer almad› vehala da bu sorunlar AB raporla-r›na girmemektedir. Çünkü ‹slâ-mi yo¤unlu¤un azalt›lmas› Bat›-n›n yegane hedefidir. Muhteme-len 28 fiubat sürecinin arkas›ndada AB deste¤i vard›. ÖÖyyllee ggöözzüü--kküüyyoorr kkii ee¤¤eerr üüyyeelliikk ggeerrççeekkllee--flfliirrssee TTüürrkkiiyyee’’ddee ddiinn kkoonnuussuunn--ddaakkii bbaasskk››llaarr››nn aannaahhttaarrllaarr››AABB’’yyee tteesslliimm eeddiilleecceekk,, iiflfl yyeerrlliibbaasskk››yyaa iihhttiiyyaaçç ggöösstteerrmmeeyyeecceekkflfleekkiillddee ggööttüürrüüllmmeeyyee ççaall››flfl››llaa--ccaakk,, yyeerrllii yyöönneettiicciilleerr vvee bbuu aarraa--ddaa aasskkeerr kkaarrflfl›› ttaarraaff ggöörrüünnüü--mmüünnddeenn çç››kkaarr››llaaccaakktt››rr..

Bilindi¤i gibi Müslümanlar›AB üyeli¤ine taraftar k›lan enönemli neden, Bat›n›n ‹nsanHaklar› kavram›na duydu¤u ilgi-dir. ‹nsan›m›z bu çerçevede ‹slâ-mi-insani yaflam biçimlerinin,en temel beklentilerinin bu kav-ram›n içine girdi¤ini sanmakta-d›r. Halbuki iinnssaann hhaakkllaarr›› kav-ram›, olumlu yönlerine ra¤mensosyal/etiksel olmaktan çok siya-sal bir olgudur, bir iradenin birinflai belirlemesidir ve bu irade-nin kendine göre bir dünya gö-rüflü, bir insan ve toplum tasar›-m› vard›r. MMeesseellaa bbuu ççeerrççeevveeddeehhoommoosseekkssüüeelllliikk bbiirr iinnssaann hhaakk--kk››dd››rr,, aammaa bbaaflflöörrttüüssüü ttaakkmmaakkbbiirr iinnssaann hhaakkkk›› ddee¤¤iillddiirr.. BBööyyllee--ssii bbiirr iinnssaann hhaakkllaarr›› ttaann››mm››nn››nnhheerr hhaalliiyyllee ‹‹ssllââmm iillee bbaa¤¤ddaaflflmmaa--ss›› eellbbeettttee ssöözzkkoonnuussuu ddee¤¤iillddiirr veBat› bunu bilmektedir. ‹slâm’akarfl› gösterdi¤i tav›r da buradankaynaklanmaktad›r.

Bu süreçte ‹slâm’› d›flar›datutman›n yolu da siyasal›n ter-

cihlerine has k›l›nan ve geneldekamusal olarak nitelenen beflerialan›n dinden ve özel olarak da‹slâm’dan ar›nd›r›lmas›d›r. E¤erhasbelkader üye olunursa AB’›n‹slâm’a karfl› koymas›n›n yolu daülkemizde çok iyi tan›d›¤›m›z buyolla olacak ve mesela baflörtüsügibi sorunlar (yeni eklemelerinyan›nda) bir kamusal sorunu ola-rak yerlerini koruyacakt›r. Bizimhak diye düflündü¤ümüz fleylermuhayyel bir hak engeli olarakyasak alan› içinde bulunacakt›r.Unutulmamal›d›r ki zaten Bat›kökenli olan ve orada tan›mla-nan kamusal, din karfl›tl›¤› üzeri-ne kurulmufl bir olgudur.A‹HM’in baflörtüsü aleyhindeverdi¤i karar da bu çerçevedede¤erlendirilebilir.

Esasen Bat›n›n genelde ken-di d›fl›ndaki dinlere tahammülüolmam›flt›r. Sömürgelefltirdi¤itoplumlar›n din ve inanç sistem-lerine hep afla¤›layarak bakm›fl,onlar› ilkel olarak görmüfltür.Ona göre kurtar›c› olan yaln›zcaH›ristiyan kilisesi(cemaati)dir.Bu çerçevede kendinden sayd›¤›Yahudili¤in cinsler aras›ndakiayr›mc›l›¤›n›, kat› diyet kuralla-r›n›, hayvan bo¤azlamalar›n›, gi-yim biçimlerini hep hoflgörü ilekarfl›lam›fl ama Müslümanlar›ngiyimi, baflörtüsü vb. onun kayg›konusu olmufltur; baflka amaçl›bir sakal hofl görülmüfl ama dinisakal çizgi d›fl› say›lm›flt›r.

Bugün AB içinde yaflayan onmilyon civar›nda Müslüman en-tegrasyon ile asimilasyon aras›ndas›k›fl›p kalm›flt›r, say›s›z problem-leri vard›r. Süreç öyle iflliyor kiönümüzdeki günlerde bu dahada artaca¤a benziyor.

AB, ‹slâm’› kamusal alandanar›nd›rma ad›na giriflti¤i ifllerde,

ilgi çekicidir ki kendi ilkelerinibile ihlal edebilmektedir.A‹HM baflörtüsü konusunda ka-rar verirken, hiç yapmad›¤› birfleyi yapm›fl, onu Türkiye’de ya-saklad›¤› kabul edilen yasalar›referans kabul etmifltir. Halbukio, hep kendini milli yasalar üze-rinde görmektedir, ama baflörtü-sü konu olunca, ilkelerini çi¤ne-yebilmekte, ifline yarayacak herfleyi kullanabilmektedir.

fiüphesiz AB Türkiye içinher fley olmad›¤› gibi ‹slâm içinde çok bir fley de¤ildir. ‹slâm’›ngelece¤i Türkiye’nin gelece¤i ilede özdefl de¤ildir. ‹slâm hep va-rolacak, tarihte oldu¤u gibi kül-türel at›l›mlar›n› Türkiye’de ve-ya daha farkl› ellerde gerçeklefl-tirebilecektir. Hatta Türkiye’ninAB üyeli¤inden ‹slâm ad›na baz›olumlu sonuçlar bile ç›kabilir.Mesela bu arada Bat›da ‹slâmiyo¤unluk artabilir, modern biri-kimden bir biçimde yararlan›la-bilir. Ancak bizim üzerinde dur-du¤umuz fley, befleri planda birprojenin ba¤lam›d›r ve bu çerçe-vede getiri ve götürüleridir.Mevcut flartlar›n makul gözük-medi¤i, mevcut teslimiyetçi po-litikalarla var›lacak sonucun gü-ven verici olmad›¤›d›r.

Maalesef öncüller aleyhteolabilecek durumlara iflaret edi-yor. Bir Müslüman olarak bizimüzerimize düflen, görünmeyenimkanlara bel ba¤lamak de¤il,görünüp duran dezavantajlarakarfl› ç›kmakt›r. Öncelikle karfl›oldu¤umuz fley de tabii bir kültüral›fl-verifli, ola¤an bir etkileflimde¤il, bir taraf›n kendi kendinired, di¤er taraf›n teslimiyet bek-lentisidir. Biz zahire göre hare-ket ediyoruz, ötedeki sonuç Al-lah’a aittir. n

Page 7: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Umran .Kas›m .2004 7

Günümüzde siyasal sis-temler yaln›zca maddidünya ile ilgileniyor,

maddi dünyay› yönetmeye çal›-fl›yor, maddi koflullar› dönüfltür-mek istiyor. Siyasal kadrolar ise,dünyaya/hayata yaln›zca maddidünya görüflünün ufkundan ba-k›yor, maddi dünyan›n de¤iflimi-ni amaçlad›klar› için, mane-vi/ruhi derinlikler ve etkilerle il-gilenmiyor. Maddi dünya ile s›-n›rl› her sistem, insani/ahlakidünyalar›, alanlar›, ilgileri ihmalediyor, tahrip ediyor. Siyasalkadrolar›n, toplumlar›n dönüflü-mü ile ilgili hiç bir giriflimleribulunmuyor. Hemen her top-lumda, ekonomik sorunlar› mer-keze alan politik anlay›fl/ iradetaraf›ndan kitleler depolitizeediliyor. Kitleler niceliksel gelifl-melerle, niceliksel baflar›larla il-gileniyor.

Her toplumda, devletin bireyve toplum karfl›s›nda bask›c› birgücü var. Statükoyu de¤ifltirmeküzere iktidara gelen kadrolar, ik-tidara geldiklerinde statükonunbir parças› oluyor, yeni bir statü-ko oluflturuyor. Türkiye örne-¤inde yak›ndan gözlemlenece¤iüzere, ‹slam Dünyas› toplumla-r›nda, siyasal sistem ciddi bir fle-kilde denetim alt›nda; bu ülke-lerde, devlet’in yan›nda bir deüst-devlet bulunuyor. Yine buülkelerde, zorla ve yüzeysel mo-dernlefltirme politikalar› uygula-ma alan›ndad›r. Zorla ve yüzey-sel modernlefltirme, zorla ve yü-zeysel kapitalistlefltirme anlam›-na da gelebilmektedir. Kimi za-man ekonomik ç›kar, kimi za-man politik ç›kar ad›na, Türkiyeörne¤inde oldu¤u gibi, ‹slam ül-keleri kendi kültür ve uygarl›k

de¤erlerinden feragat edebil-mektedir. Bugünün iliflki biçim-lerinin ahlaki de¤erlendirmeleretahammülü yoktur. ‹slam dünya-s› toplumlar›nda Türkiye’de ol-du¤u gibi, bütün iktidarlar›n ‹s-lam ile iliflkileri de çok müphemiliflkilerdir.

‹slam toplumlar›nda hayatageçirilmifl bulunan teslimiyetçipolitik tercihlere ra¤men, em-peryalist irade hiç bir islam dün-yas› ülkesinin egemenli¤ine say-g› duymuyor. Bugünün dünya-s›nda siyaset anlam ve idealiçermiyor. Siyaset, dünyay› sta-tükoya göre, statükonun s›n›rlar›içerisinde alg›lamak, düflünmekanlam›na geliyor. Siyaset, varo-lan gerçe¤e, bu gerçek ne kadarçirkin, ne kadar kirli ve ne kadarbarbar olursa olsun, teslim ol-mak anlam›na geliyor. Bugün,Türkiye’de varolan gerçek, Ba-t›’l› çerçevelerin mutlaklaflt›r›l-mas› gerekti¤ini dayatan bir ger-çektir. Bu konuda, her zaman,her dönemde, kültürel bir faflizmegemendir. Bu nedenle, her ko-nuda bütün tan›mlar›n bat› dü-flüncesine ba¤›ml› olarak yap›l-d›¤›n› görüyoruz. Toplumlar›m›-z›n, kendilerini kendi inanç vedüflünce sistemleriyle temsil et-me hakk›, kendi adlar›na konufl-ma hakk› yoktur. Bu arada be-

lirtmek gerekir ki, modern dün-yada bütün tan›mlar ideolojikmaske olarak kullan›lan tan›m-lard›r. Bu süreç, kabul etmek ge-rekir ki, ‹slami kesimlerde zay›fve güçsüz bir varolufl biçiminindo¤mas›na neden oluyor. ‹slamihassasiyetlerimiz dikkate al›nd›-¤›nda, kültürel bir diyaspora’dayaflad›¤›m›z› sars›larak görüyo-ruz. Kimlik haritam›z anlafl›lmazbir flekilde de¤ifliyor. Üstün birkonum elde etmek isteyenler,yabanc›/sahte bir varolufl duru-munu seçmek zorunda kal›yor.

Egemen kültürle yüzlefl-me/hesaplaflma yetene¤ine/cesa-retine sahip olmayanlar, baflkala-r› taraf›ndan onaylanma ihtiyac›duyuyor, düflüncelerini, tercihle-rini, yorumlar›n› baflkalar›n›nonaylar›n› alabilecek flekilde es-netiyor ve yumuflat›yor. Bilmekgerekir ki, eylemlerinde baflkal›-r›n›n onay›na ihtiyaç duyanlar,bu ihtiyac› bir kiflilik bozuklu¤u-na maruz kald›klar› için duyarlar.Hangi alanda olursa olsun birödün verdi¤inizde, karfl›tlar›n›z-da daha çok ödün verebilece¤i-nize iliflkin umutlar›/beklentileriço¤altm›fl olursunuz.

Manevi hayat ve kavray›fl bi-çileri üzerinde yo¤unlaflan bireyve toplumlar, dünyadan ve dün-yevi sorumluklardan uzaklafl›yor;

DDÜÜfifiÜÜNNSSEELL VVEE KKÜÜLLTTÜÜRREELLSSEEFFAALLEETT

AATTAASSOOYY MMÜÜFFTTÜÜOO⁄⁄LLUU

Page 8: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

GGÜÜNNDDEEMM

8 Umran .Kas›m .2004

maddi hayat ve dünya görüflüüzerinde yo¤unlaflan birey vetoplumlar ise, manevi iklimden,ilgilerden ve zenginliklerdenuzaklafl›yor. Maddi ve manevidünyalar aras›ndaki uyumu,dengeyi ve bütünlü¤ü, tarih bo-yunca oldu¤u gibi, bugün de, ‹s-lam düflüncesi ve kültürü temsilediyor. Biz Müslümanlar, tüminsanl›¤›n hassasiyetlerini göze-ten ve f›trat›n de¤iflmez yasalar›-n› yaflatan bir uygarl›¤›n çocuk-lar›y›z. Modern ideolojik efsane-lere/hurafelere kap›larak, uygar-

l›¤›m›z›n bütün zamanlar içinvadetti¤i ebedi de¤erlere kay›ts›zkalamay›z.

‹çerisinde bulundu¤umuz dö-nemde kültürümüzün so¤uk birk›fl mevsiminden geçti¤ini kabuletmeliyiz. Kültürümüz kendi ken-disine yetmiyor, kültürel bir fosil-leflme yafl›yoruz, düflünsel ve kül-türel bir dejenerasyon ile düflün-sel ve kültürel bir sefalet yafl›yo-ruz. Hayat tarz›m›zdaki geliflme-ler/de¤iflmeler, fark›na varmaks›-z›n kültürel olarak da de¤iflti¤imi-zi gösteriyor. Fantastik bir kültürtarz› ve ilgisiyle çürüme süreçle-rinin önüne geçilemiyor. Gizemlive mistik bir dünyada, gizemli vemistik kiflilerin çevresinde mut-luluk ve teselli arayanlar, bütüninsanl›k durumlar› karfl›s›nda ses-sizliklerini ve kay›ts›zl›klar›n› ko-ruyabiliyor. ‹nsan ve toplum ka-

rakteri her geçen gün daha çokzaafa u¤ruyor. Her kal›ba giren,her iflin, her konumun adam›olan tipler ço¤al›yor. Sosyal ahla-k›n incelikleri, derinlikleri kay-boluyor. Postmodern kitle kültü-rü yozlaflmaya öncülük ediyor.Varolufllar›n› sürdürmek isteyenMüslümanlar sahte tercihlerezorlan›yor.

‹çerisine do¤du¤umuz za-manlar›n de¤erinin bilincindeolmal›y›z. Zaman’a, bütün za-man’lara iyi ya da kötü eylemle-rimizle iyilik ve kötülük kazan-

d›ranlar bizleriz. fiimdi de, kötü-lüklere özgürlük istenen, nefsihazlara özgürlük istenen, flehevihazlara özgürlük istenen bir dö-nemden geçiyoruz. fiehevi hazla-ra özgürlük istemek, flehvetleretutsak olmak anlam›na gelir.fiehvetlere tutsak olanlar, hay›rve flerri birbirinden ay›rdede-mezler. S›n›rs›z, kontrolsüz vedengesiz bir özgürlük, tam birboflluk ve hiçlik içerisinde bu-lunmak demektir.

Bir iman insan› olmak de-mek, bir hayal insan› olmaktançok bir gerçek insan› olmak de-mektir. Her iman insan› için,bugün ne yapmal›y›z, ne yapabi-liriz sorusu her geçen gün büyükbir de¤er kazan›yor. Bugününçok h›zl› ve çok tahripkar dönü-flümleri karfl›s›nda varl›¤›m›z› vekaderimizi; mitsel varl›klar tara-f›ndan üretilen, mistik yo¤un-

luklara dayal› öykülere; yalansöyleyen popüler öykülere/men-k›belere ve kehanetlere terkede-meyiz. Kendimizi, flu ya da bu ki-flinin do¤rular›na de¤il, ilahi ha-kikate adamal›y›z. Bugünün ger-çekli¤ini kendi kültür ve uygar-l›¤›m›z›n ruhuna uygun bir flekil-de gözlemleyebilmeliyiz. Hiç biriktidar sarhofllu¤una, hiç bir ik-tidar kibrine kap›lmamal›y›z.Tarihe ve zamana ebedi hakika-tin ›fl›¤›nda bakmal›, tarihi vezaman› ebedi hakikatin ›fl›¤›ndanas›l dönüfltürebilece¤imizi ya-n›tlayabilmeliyiz.

Daha güzel, daha iyi, dahaahlakl› bir toplum/dünya için,bizler daha güzel, daha iyi, dahaahlakl› olmal›y›z.

Hüsrana u¤ramak istemiyor-sak, her koflulda savunulmas› ge-reken yüksek edebleri, yükseknitelikleri savunmaya devam et-meliyiz.

‹lahi hakikat karfl›s›nda, so-rumluluklar karfl›s›nda, iliflkilerkarfl›s›nda, do¤du¤umuz gününsafl›¤›n›/durulu¤unu tafl›mal›y›z.

‹lahi hakikat yolunun büyükfedakarl›klar yolu oldu¤unu bil-meliyiz. ‹nsan›m›z›n asli kimli¤i-ni afl›nd›ran ve daha nihilistkimlikler kazand›ran bir süreciniçerisindeyiz. Hayat veren kay-naklara yönelerek, ahlaki/kültü-rel temeller üzerinde yo¤unlafla-rak bu olumsuz süreci aflabiliriz.

Kendimizi bir ilkeler bütünüüzerinde konumland›rmal›y›z.

Gündemimizi yeniden göz-den geçirebiliriz, ancak günde-mimizden vazgeçemeyiz. Her ko-flulda gündemimizi tamamlamaçabas› içerisinde olmal›y›z. n

Kültürümüz kendi kendisine yetmiyor, kültü-rel bir fosilleflme yafl›yoruz, düflünsel ve kültü-rel bir dejenerasyon ile düflünsel ve kültürel birsefalet yafl›yoruz.

Page 9: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Umran .Kas›m .2004 9

ABD, Felluce’de Rama-zan intifadas›na meydanvermemek için Zerka-

vi’yi bahane ederek flehri toptankuflatma alt›na ald› ve bask›nüzerine bask›n düzenledi. fiaronise, HAMAS’›n Kassam füzeleri-ni ve bundan korunma yollar›n›bulma bahanesiyle Gazze ve ka-sabalar›n› kuflatma alt›na alarakhavadan ve karadan bask›nlardüzenledi. Buna da ‘‘PPiiflflmmaannll››kkOOppeerraassyyoonnuu’’ ad›n› verdi. Sözko-nusu operasyon, 17 gün boyuncasürdü. 29 Eylülde bafllayan ope-rasyon tam 17 gün sürdü ve 15Ekim cuma akflam› sona erdi.Sona erdi derken; hitama erensadece ‘Piflmanl›k Operasyonu’ad› alt›nda yap›lan harekatt›.Yoksa fiiliyatta sona eren bir fleyyok. Operasyonlar rutin haldedevam ediyor. Zaten, ‹srail,‘operasyon bitti’ dedi¤i gün tek-rar Refah kentine girdi ve orada-ki vahfli eylemlerine devam etti.Operasyonun bilançosuyla ala-kal› farkl› rakamlar verilse detoplam 130’dan fazla ölü ve500’den fazla yaral›dan bahsedi-liyor. Hastane kaynaklar›na veyap›lan araflt›rmalara göre, ölenve yaralananlar›n yüzde 40’›n›çocuklar, kad›nlar ve yafll›laroluflturuyor. Bunlar Filistin ba¤-lam›nda ‘‘ssiivviilllleerr’’ olarak de¤er-lendiriliyor. Halbuki Filistin’dedirenenlerin tamam› sivil. Veyadireniflçiler de zaten sivil köken-li. Aralar›nda asker yok. Amabuna ra¤men ay›r›m nas›l yap›l›-yorsa, kay›plar›n ve yaralananla-r›n yüzde 40’l›k bir bölümü için‘sivil’ ifadesi kullan›l›yor. Bundaizaha muhtaç yönler var. Eskile-rin deyimiyle ‘fihi nazar’ diyoruz.‘Piflmanl›k Operasyonu’ndan sa-

dece insanlar de¤il di¤er canl›larve cans›zlar da nasiplerini ald›.180 ev tahrip edildi ve 260 hek-tarl›k zeytinlik arazi de kullan›-lamaz hale getirildi. fiaron tankve toplar›n› Gazze ve flehirleri-nin d›fl›nda yeniden konuflland›-r›rken geride enkaz y›¤›n› b›rak-t›. Tahrip edilen evlerde en az206 aile yafl›yordu ve bu hesabagöre 1.064 insan operasyonlarlabirlikte aç›kta b›rak›lm›flt›r. Re-fah’ta ise bafllang›çtan beri imhaedilen ev ve meskenlerin say›s›BM raporlar›na yans›yan rakam-lara göre 1.697’yi bulmufltur. Buda 15 bin kifliyi etkilemifltir. Ya-ni neredeyse bir kasaba büyüklü-¤ünde insan kitlesi aç›kta b›ra-k›lm›flt›r.

Hat›rlanaca¤› gibi, Gazzeoperasyonu Mescid-i Aksa ‹nti-fadas›n›n dördüncü y›l›na denkgetirilmifltir. Sanki bununla fia-ron Filistinlilerden bir kez dahaintikam alm›flt›r. 28 Eylül2000’de fiaron’un Harem-i fie-rif’in kudsiyetini çi¤nemesiylebafllayan II. ‹ntifada’dan sonraGazze bask›n›yla birlikte ‹ntifa-da sürecindeki kay›plar›n yekû-nu daha da kabarm›flt›r. SonGazze operasyonuyla birlikte ka-y›p bilançosu 4.483’e yükselmifl-tir. Bunun 3.455’i Filistinli,954’ü ise ‹srailli.

SSiiyyoonniissttlleerriinn KKaann HHiisstteerriissii::77’’ddeenn 7700’’ee KKaattlliiaamm

Gazze operasyonuyla fiaron birkez daha vahfli yüzünü göstermifl-tir. Operasyonun devam›na ci-het-i askeriye bile tepki göster-mifltir. Ama fiaron katliam›nadevam etmifltir ve ‹srail vahfleti7’den 70’e tüm Filistinlileri he-def alm›flt›r. Bu sabi kurbanlar-dan birisi ‹‹mmaann eell HHaammss isimlik›z çocu¤uydu. Ö¤renci olan k›zçocu¤u ‹srail kontrol noktas›ndakelimenin tam anlam›yla infazediliyor. Önce korka çekinekontrol noktas›na yaklaflan ço-cu¤u uzaktan atefl açarak vuru-yorlar, ard›ndan da ‹srailli subayyan›na kadar giderek flarjörü üze-rine boflalt›yor. Masum sabiyikontrol noktas›nda 20 kurflunlakatlediyor. Yan›ndaki askerlerinbile kan› donuyor ve infaza infialgösteriyorlar. 70’lik ‹smail dede-nin ak›beti de bundan farkl› ol-muyor. ‹‹ssmmaaiill AAssssaavvaallhhii ad›nda-ki 70’lik dede ayn› flekilde infazediliyor. Ayr›ca bir okulu tank-larla vurarak baflka bir k›z talebe-nin ölümüne yol aç›yorlar. Ey-lemlerini mazur gösterme ba¤la-m›nda da okuldan atefl aç›ld›¤›n›ve karfl›l›k verdiklerini ileri sürü-yorlar. Her zamanki yalanlar›.Asl›nda bu durum, Filistinlileriöldürmek için gelifligüzel ama

KKAATTLL‹‹AAMMLLAARRIINN GG‹‹ZZLLEEDD‹‹⁄⁄‹‹ GGEERRÇÇEEKK‹‹SSRRAA‹‹LL’’‹‹NN GGAAZZZZEE BBOOZZGGUUNNUU

MMUUSSTTAAFFAA ÖÖZZCCAANN

Page 10: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

GGÜÜNNDDEEMM

10 Umran .Kas›m .2004

sistematik fliddet kullanma plan›-n›n bir parças› veya vak›aya yan-s›m›fl hali. Bu vahfletten mabetlerde nasibini alm›fl bulunuyor. Ci-baliya’da 45 evin yan›nda bir ca-mi de k›smen yerle bir edilmifldurumda. H›ristiyan kökenli Fi-listinli milletvekillerinden HHaa--nnaann AAflflrraaffii ‹sraillilerin histerisi-ni flöyle tasvir ediyor: ““HHeerr ‹‹ssrraa--iilllliiyyee kkaarrflfl›› 2200,, 5500 vvee ggeerreekkiirrssee110000 FFiilliissttiinnllii ööllddüürreeccee¤¤iizz......””Dolay›s›yla, harekat de¤il, katli-am. ‹srail politikas› Filistinlilerinkan›n› ucuz olarak görüyor.

ÇÇeekkiillmmeenniinn MMaahhiiyyeettii

Asl›nda ‹srail Gazze’de iflgal et-ti¤i bölgelerden çekilmifl de¤il,sadece askerler yer de¤ifltirmifl veflehir merkezinden flehirlere ha-kim tepelere çekilmifl durumda-lar. Çekilme dedikleri bir tür as-keri manevra! ‹srail ordu sözcü-leri ‘görev tamamland›’ derkenSavunma Bakan› fifiaauull MMooffaazz,çekilirken bile operasyonun bit-medi¤ini ifade etmifltir. ‹flin il-ginç yan› Amerikal›lar Fellucehalk›n› Ramazan’›n bafllang›c›n-da toplu halde cezaland›r›rken‹srailliler merhamete geldikleriintiba›n› vermek için Gazze’dençekilmelerini ‘Ramazan jesti’olarak takdim etmeye özen gös-termifllerdir.

Öyleyse, Gazze ile Fellu-ce’nin pozisyonlar› aras›nda birçeliflki mi var? Hem evet hemhay›r. Evet ama bu çeliflki taktikçeliflki. Gazze’deki bask›nlar psi-kolojik harbin de bir parças› ol-du¤u gibi, çekilmeler de bu har-bin bir parças›. ‹srail’in bu sinsipolitikalar› geçmiflte de daha be-lirgin flekilde uyguland›. Sözgeli-mi, halk›n ‘gönlünü ve fikrini’

kazanmak için intifadalardanönce ‘Ramazana hürmet’ gösteri-si alt›nda zapparlar› tutuklar veonlar› Ramazan bitimine kadarsal›vermezdi. Bugün art›k psiko-lojik olarak kitleleri kazanma ih-timali kalmam›flt›r; olsa olsa nef-reti azaltma çabas› olabilir. 17günlük operasyondan sonra ‹sra-il askerleri Gazze kasabalar› BeytLahiya, Beyt Hanun ve Cibali-ya’nin girifllerine veya tepelerineçekildiler.

Savunma Bakan Yard›mc›s›ZZeevv BBooiimm ise askerlerin say›s›-n›n azalt›lmas› karar›n›n ‘Rama-zan ay›nda Filistinli sivillerinhayat›n› kolaylaflt›rmay› amaçla-d›¤›n›’ iddia etmifltir. Boim he-deflerine ulaflt›klar›(!) ve Kas-sam füzelerinin tehdidini berta-raf ettikleri yalan›n› ortaya at-m›flt›r. Halbuki aç›klamas›, ra-kamlarla tekzip edilmifltir. 17günlük operasyon boyunca HA-MAS ‹srail hedeflerine birçokfüze f›rlatm›flt›r. Bu Saddam’›nsavafl boyu Amerikal›lara f›rlat-t›¤› füzelerden belki de dahaçoktur.

HAMAS ise tam tersine buiddialar› tekzip ederek ‹srail ope-rasyonunu püskürttüklerini veakim b›rakt›klar›n› aç›klam›flt›r.Bu ba¤lamda, HAMAS sözcüle-rinden FFeetthhii HHaammmmaadd ‹srail’ibütün cephelerde bozguna u¤rat-t›klar›n› ifade etmifltir. ‹srailoperasyonlar›n›n görünürdekihedefi HAMAS, ‹slami Cihadve Aksa fiehitleri’nin yuvalar›n›imha etmekti ama ‹srail umdu-¤unu bulamad›. Filistin ‹slâmiDirenifl Hareketi (HAMAS)’›naskeri kanad› durumundaki ‹z-zeddin Kassam Birlikleri de ko-nuyla ilgili bir aç›klama yaparak,askeri imkânlar›n ve flartlar›n

ABD IRAK’TAK‹ KAYIPLARINI

G‹ZL‹YOR

ABD’nin Pentagon’daki hesab›, iflgaletti¤i Irak’a uymad›. Belki de yanl›fl he-sap Ba¤dat’tan dönecek. Amerika,çantada keklik olarak gördü¤ü Irak’tazor anlar yafl›yor. ABD’nin Irak içinay›rd›¤› bütçe çoktan suyunu çekti.Tahmin edemedi¤i kadar askerini kay-beden ABD, Irak halk› ile birlikte ba-takl›¤a gömülüyor. ‹flte size sadeceEkim ay›n›n ilk çarflambas›na ait (sa-dece bir günlük) çat›flma raporlar›:

AAll LLaattiiff’’ttee 88 AAmmeerriikkaann aasskkeerrii,, 66 ddii--rreenniiflflççii ööllddüü: Sabah saat 8 ile 9:45 ara-s›nda Amerikan askerleriyle direniflçi-ler aras›n ç›kan çat›flmalarda 6 dire-niflçi hayat›n› kaybetti; 8 Amerikan as-keri de direniflçiler taraf›ndan öldürül-dü.

BBaa¤¤ddaatt’’››nn bbaatt››ss››nnddaa 55 CCIIAA ooppeerraass--yyoonnccuussuu ööllddüürrüüllddüü: CIA operasyoncu-lar›n› tafl›yan GMC araçlar›ndan olu-flan Amerikan konvoyu Saddam hava-alan› yak›nlar›nda roket sald›r›s›na u¤-rad›. Bi araç, içindeki iki Amerikan as-keriyle birlikte imha edildi. 3 Amerikanaskeri de direniflçiler taraf›ndan öldü-rüldü.

AAll TTaaggii’’ddee bbiirr CChhiinnooookk uuççaa¤¤›› iiççiinn--ddeekkii mmüürreetttteebbaatt››yyllaa bbiirrlliikkttee iimmhhaa eeddiill--ddii: Alçak uçufl yapan bir Chinook mar-ka uçak inifl yapmaya haz›rland›¤› s›-rada C5K roketiyle vuruldu ve uçakta-ki mürettebat imha edildi.

YYeennii ggeelliiflflttiirriilleenn bbiirr rrookkeett ‹‹nnggiilliizzaasskkeerrii üüssssüünnüü vvuurrdduu: Kendini “El Fa-ruk Tugaylar›” olarak tan›tan bir dire-nifl grubu “Al Kuahgua’a1” ad›nda 45km’lik mesafeyi vurabilen bir roket ge-lifltirdiklerini duyurdu. Grup bu roketiilk defa Basra’daki bir ‹ngiliz üssünesald›rarak test etti. Hedefini tam isa-betle vuran roket ‹ngiliz üssünde bü-yük bir patlamaya neden oldu.

SSaall›› ggeecceessii 44 aasskkeerrii cciipp iimmhhaa eeddiill--ddii: Sal› gecesi, eski Ulaflt›rma ve ‹leti-flim Bakanl›¤› yak›nlar›nda bir Ameri-

Page 11: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

‹SRA‹L’‹N GAZZE BOZGUNU / ÖZCAN

Umran .Kas›m .2004 11

son derece farkl› olmas›na ra¤-men HAMAS’a ba¤l› direniflçi-lerin baflar›l› bir savunma ortayakoyarak iflgalcileri umduklar›n›elde edemeden geri çekilmeyezorlad›klar›n› dile getirdi. HA-MAS’›n kendi kaynaklar›ndanyapt›¤› aç›klamalar tarafs›z kay-naklar›n aç›klamalar›ndan fark-l›. HAMAS’›n aç›klamas›nda ifl-gale karfl› mücadele eden birlik-lerin, fiaron yönetiminin ““PPiiflfl--mmaannll››kk GGüünnlleerrii”” ad›n› verdi¤isald›r›ya karfl› ““GGaazzaabb GGüünnlleerrii””ad›n› verdi¤i savunma operasyo-nunda toplam 217 adet havantopu mermisi, füze veya tahripgücü yüksek bomba kulland›kla-r› belirtildi. Bunlar›n 28 adediKassam füzesiydi ve 16’s› iflgalciyerleflimciler için korku merkezihaline gelen Sderot Yahudi yer-leflim merkezine f›rlat›lm›flt›. ‹fl-galcilerin üzerine 33 adet tesirgücü yüksek bomba, 25 adetRGB füzesi, 31 adet Bettar füze-si, 26 adet Yasin füzesi, 74 adetde havan topu mermisi at›ld›.

HHAAMMAASS ‹‹ssrraaiill SSaalldd››rr››ss››nn›› GGeerrii PPüüsskküürrttttüü

HAMAS aç›klamas›nda iflgaldevletinin Kassam füzelerinidurdurma iddias›yla sald›r› bafl-latmas›na ra¤men bu füzelerigö¤sünde hissetti¤i ileri sürüle-rek flöyle denildi: “Kassam füze-leri Siyonistleri kovalayacak birkorku arac› olmaya devam ede-cektir. Biz bu füzeleri halk›m›zayönelik düflmanca sald›r›lara ce-vap amac›yla silah olarak kul-lanmaya devam edece¤iz. ‹flgaldevleti mücahit Filistin halk›nayönelik sald›r›lar›n› durdurmad›-¤› sürece bu füzelerin at›lmas› dasona ermeyecektir.”

Aç›klamada ayr›ca iflgalcile-rin rasgele sald›r›lar düzenleye-rek Filistin halk›n› moral yön-den çökertme çabalar›na karfl›l›kHAMAS’a ba¤l› direniflçilerinonlara önemli darbeler vurduk-lar› ifade edildi. Aç›klamaya gö-re, bizzat iflgal güçlerinin itirafla-r›na göre 8 askerleri öldürülür-ken 60 askerleri de yaraland›.Aç›klamada gerçek kay›plar›n›nise bunun çok üstünde oldu¤uancak di¤er kay›plar›n› gizledik-leri vurguland›. Filistinli direnifl-çilerin savunmalar› neticesindeiflgalcilerin verdi¤i bilinen mad-di kay›plar ise flöyle: 23 tanklar›,31 z›rhl› araçlar›, 19 askeri nak-liye araçlar› tahrip edildi. ‹srail,Cenin’dekine benzer kapsaml›ve büyük katliam› hedefleyen biraskeri operasyon planlamas›nara¤men direniflçilerin kararl› vecesaretli mücadeleleri sebebiylesald›rganlar Cibaliya mültecikamp›n›n merkezine kadar iler-leme cesareti gösteremediler.Kara sald›r›lar›nda önemli dar-beler almalar› sebebiyle operas-yonlar›n›n son günlerinde dahaçok hava sald›r›lar›na a¤›rl›kverdiler.

‹zzettin Kassam Birlikleri’ninaç›klamas›nda iflgal devletininbu konudaki aç›klamalar› yalan-land› ve sald›rganlar›n Cibaliyamülteci kamp›n›n merkezine ka-dar kesinlikle ilerleyemediklerivurgulanarak flöyle denildi:“Tam 17 gün düflman Cibaliyamülteci kamp›n›n merkezinedo¤ru ilerleyebilmek için u¤rafl-t›. Ama bir metre bile ilerleye-medi. Çünkü korku onlar› binkez öldürmüfltü. Bunun üzerineyenilgiye u¤rayan komutanlar›halk›na yalan söyleme yolunutercih etti ve ‘Cibaliya’n›n mer-

kan konvoyu yol kenar›ndan yap›lanbir sald›r›ya maruz kald›. Sald›r›da 15Amerikan askeri öldürüldü ve 4 cip ta-mamen imha edildi. Rapora göre sal-d›r› sadece 12 dakika sürdü ve Ameri-kan askerleri karfl›l›k verecek vakit bu-lamad›.

MMuussuull’’ddaa 55 AAmmeerriikkaann aasskkeerrii ööllddüü--rrüüllddüü,, 33 aarraaçç iimmhhaa eeddiillddii: Direnifl sa-vaflç›lar› 4 GMC arac›ndan ve 4 ciptenoluflan bir Amerikan konvoyuna sal-d›rd›. Sald›r›da 5 Amerikan askeri öl-dürüldü, 3 araç imha edildi.

AAmmeerriikkaa’’nn››nn EEll --KKaaiimm’’ddeekkii aasskkeerriiüüssssüünnee ssaalldd››rr››: Suriye s›n›r› yak›nla-r›ndaki Amerikan üssüne çok yo¤unroket sald›r›s›nda bulunuldu. Sald›r›daAmerikan üssü tamamen yand›. Dire-niflçiler bu sald›r›da 60, 120 mm’lik 12Karad roketi kulland›. Bu, El-Kaim üs-süne yap›lan en büyük sald›r›yd›.4’den fazla Amerikan askeri öldürüldü.

SSaammaarraa SSaavvaaflfl››: Amerikal› iflgalci-ler Samara kentini ele geçirmek için 3yönden kente do¤ru büyük bir sald›r›bafllatt›lar. Direniflçiler ise, ABD’li as-kerleri ve yerli iflbirlikçilerini kurduk-lar› büyük bir tuzakla karfl›lad›lar. ‹fl-galciler üç yönden (Balad, Daluya veTirtar) kuflat›ld›lar. Bu sald›r›y› püs-kürtmek için Amerikan askerleri heli-kopterleri devreye soktu. 1 Black Hawk, 2 Kobra ve 1 Chinook olmak üze-re toplamda 7 helikopter düflürüldü.82 Irak askeri ve 65 Amerikan askeriöldürüldü. Bu sald›r›dan sonra Ameri-ka F-14 ve F-16 uçaklar›n› devreye so-karak 8 saat boyunca sivil halk›n üze-rine cluster ve napalm bombalar› ya¤-d›rd›, Direniflçiler korunmak için Sa-mara merkezinden köylere ve kasaba-lara yay›ld›lar. Mevcut durum itibariy-le kentin yüzde 70’i direniflçiler yüzde30’u ise kukla Irak yönetimi taraf›ndankontrol edilmektedir. Çat›flmalarda115 sivil ölmüfl, 154 sivil yaralanm›fl-t›r. Ölen direniflçi say›s› ise 25-35 ara-s›ndad›r.

Kaynak : jihadunspun.com

Page 12: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

GGÜÜNNDDEEMM

12 Umran .Kas›m .2004

kezine kadar ilerledik’ dedi. Oy-sa düflman sald›r› günlerinde bi-linen noktalarda beklemekteydi.Bu sebeple uçaklar› ve tanklar›güven içinde olmas› gerekennormal evleri, yollardan gelengeçenleri ve herhangi bir çarp›fl-ma içinde olmayan insanlar› he-def al›yorlard›. Karada kontrolüele geçirme konusunda baflar›l›olamay›nca da savafl uçaklar› ha-vadan bombalar ya¤d›rmaya,gördükleri canl›y› öldürmeye, di-reniflçilerin kontrolünde bulu-nan bütün caddelere ölüm saç-maya bafllad›lar.”

Aç›klamada; iflgalcilerin sözkonusu operasyonlar›nda F-16tipi sald›r› uçaklar›, Apaçi heli-kopterleri, Mirkava tanklar›,z›rhl› nakliye araçlar›, buldozer-ler, uluslararas› anlaflmalarda ya-saklanm›fl füzeler ve mermilergibi çok çeflitli savafl malzemele-ri kulland›klar› tespit edilerekFilistinli flehitler hakk›nda da flubilgiler verildi: Operasyon süre-since iflgalcilerin sald›r›lar›ylaflehit olan Filistinli say›s› 146’yaulaflt›. Bunlar›n 133’ü KuzeyGazze bölgesinde flehit edildi.fiehitlerin 42’si ‹zzettin KassamBirlikleri mensubu. Bu 42 flehi-din de 8’i birim komutanlar›n-

dan olufluyor. Ayn› birliklerdensadece Kuzey Gazze’de flehit edi-lenlerin say›s› ise 37. ‹flgal kuv-vetleri toplam 180 evi y›kt›, bin-lerce a¤ac› söktü, binlerce dö-nüm araziyi de tahrip etti.

Öte yandan HAMAS’›n siya-si kanad›n›n ileri gelenlerinden‹‹ssmmaaiill HHeenniiyyyyee de yapt›¤› aç›kla-mada Siyonist sald›rganlar›n ken-di istekleriyle de¤il direniflçilerinzorlamas› sebebiyle Cibaliya’dançekildiklerini dile getirdi. Heniy-ye, Kassam füzelerinin Filistin di-reniflinin önemli savunma arac›oldu¤unu ve bu füzelerin ancakiflgalcilerin Filistin halk›na yöne-lik sald›r›lar›n›n sona ermesi ha-linde durabilece¤ini ifade etti.

HAMAS’›n f›rlatt›¤› Kassamfüzeleri genelde Nakap’›n bat›s›-n› hedef almaktayd›. Operasyo-nun ask›ya al›nmas›nda cihet-iaskeriye etkili olmufltur. ‹srailbask›nlar›n›n karfl› fliddeti besle-yece¤ini ileri süren askerler fia-ron’a bask› yapm›flt›r. ‹srail tek-zip etse bile operasyonun ask›yaal›nmas›nda ABD’nin ve Avru-pa Birli¤i’nin bask›lar›n›n da et-kili oldu¤u ileri sürülüyor. Ope-rasyonun baflar›s›z bir flekilde so-na erdirilmesi fiaron’u da hayalk›r›kl›¤›na u¤ratm›flt›r.

GGaazzzzee BBoozzgguunnuu GGüünneeyy LLüübb--nnaann BBoozzgguunnuunnuu HHaatt››rrllaatt››yyoorr

‹srail’in Gazze bozgunuyla Gü-ney Lübnan’dan çekilmesi ara-s›nda büyük paralellikler var.Hizbullah Güney Lübnan’da ‹s-rail’i Rus Katyufla füzeleriyle ta-ciz ederken, HAMAS da Kas-sam füzeleriyle ‹srail’i y›pratm›flve rahats›z etmifltir. fiaron, selefiEhud Barak’›n Güney Lüb-nan’dan çekilmesi gibi Gaz-ze’den çekilmek istemekte amabu hususta Yahudi yerleflimcile-rin direnifliyle karfl›laflmaktad›r.Mesele kilitlenmifl, fiaron ileyerleflimciler aras›nda bir nevibilek gürefli veya halat çekmemücadelesi haline gelmifltir. fia-ron ileri gitse gidemiyor, geri çe-kilse çekilemiyor ve bu noktadakilitlenmifl durumda. Hahamlarda ayr›ca çekilme plan›na muha-lefet ediyorlar. Hahamlar asker-lerden Tevrat’›n hükmüne uya-rak amirlerinin çekilme talimat-lar›n› dinlememelerini istiyor.Bu da fiaron hükümeti taraf›n-dan isyan giriflimi olarak nite-lendiriliyor. ‹srail Adalet Bakan›bu ça¤r›lar› k›flk›rtma ve halk›bölme, devleti y›kma teflebbüsüolarak tan›ml›yor. Bu kargafla,

Page 13: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

‹SRA‹L’‹N GAZZE BOZGUNU / ÖZCAN

Umran .Kas›m .2004 13

Likud Cephesinin iç bütünlü¤ü-nü de tehdit eder hale geldi. NNee--ttaannyyaahhuu dahil parti içi muhale-fet taktik olarak çekilme konu-sunda referandum teklifini be-nimsiyor. fiaron ise ‘ne olur neolmaz kaybedebilirim’ diye bufikre s›cak bakm›yor. ‘Hem son-ra referandumda çekilme yönün-de bir e¤ilim görülse bile yerle-flimciler bunu dinlemeyecektir’diye fiaron meseleyi meclisteçözmek istiyor. Bundan dolay›mesele Knesset’e aksettirilmifl-tir. Daha önce Likud üyeleri ara-s›nda yap›lan mini referandum-da ise fiaron kaybetmifl, yerle-flimciler kazanm›flt›. fiaron yerle-flimcilerle çekiflmesinde taht›n›da kaybedebilir. Halbuki, fia-ron’un tek yanl› çekilme plan›Gazze’nin daha esnek bir flekildekontrolünü esas al›yor. YoksaGazze’den ebediyen çekilme di-ye bir ifllem yok. S›n›rlar› belir-lenmifl bir çekilme de de¤il. Ha-va kontrolü ve muayyen olma-yan s›n›rlar yine ‹srail’in kontro-lü alt›nda kal›yor. Ve fiaronGazze ‘bela’s›ndan(!) kurtularakgücünü Bat› fieria’ya teksif et-mek ve oradaki yerleflim birim-lerini muhafaza etmek istiyor.1.3 milyon nüfuslu Gazze’de za-ten topu topu 8 bin Yahudi yer-leflimci var.

Gazze’den çekilme sembolikolacak ama hahamlar›n da ›srarettikleri gibi bu sembolik çekil-me siyonizm fikriyat›n›n reviz-yondan geçirilmesi ve tadilat›anlam›na geliyor. fiaron, ‘Tev-rat’›n kendilerine vaad etti¤itopraklardan çekilmeyi’ göze ala-rak siyonizmde evrim veya dev-rim yap›yor. Hertzl’den bugünesabitelerle oynan›yor. ‹flte bu da‹srail’de k›r›lma noktas›n› temsil

ve teflkil ediyor. Hatta baz› habersiteleri ‹srail Gazze üzerinde içsavafla do¤ru gidiyor diye haber-ler yay›nlad›lar (Israel ‘headingfor civil war’ over Gaza, IrelandOn Line, 18/10/2004).

Bu ba¤lamda, fifiiimmoonn PPeerreessde fiaron için RRaabbiinn’’iinn aakkiibbeettiinniiakla getirir ifadeler kullanm›flt›r.‹srail ‹flçi Partisi’nin lideri fiimonPeres, afl›r› sa¤c› Likud PartiliBaflbakan Ariel fiaron’un haya-t›ndan endifle etti¤ini ifade etti.Maariv gazetesinin birinci sayfa-dan verdi¤i haberde, fiaron’un‹srail’in Gazze fieridi’nden çekil-mesiyle ilgili plan› hakk›nda ül-kenin iki kampa ayr›ld›¤› ifadeedilerek, bu ba¤lamda da Pe-res’in fiaron’un öldürülmesindenendifle etti¤ini söyledi¤i belirtil-di. Habere göre Peres, ‘’fiiddetkorkunç biçimde k›flk›rt›l›yor;t›pk› ‹zak Rabin’in öldürüldü¤ügünlerin arifesindeki gibi. Biri-nin Baflbakan fiaron’a sald›r› dü-zenleyece¤inden endifle ediyo-rum. Umar›m güvenlik birimleriRabin cinayetinden ders alm›flt›rve Baflbakan’›n güvenli¤ini mü-kemmel biçimde sa¤lar’’ dedi.

fiaron’un, 25 Ekim’de güçlü mu-halefete ra¤men ‹srail parlamen-tosuna Gazze’den çekilme plan›-n› sunmas› bekleniyor. 27 Ekim2004 ise, Rabin’in Oslo anlaflma-lar›na muhalif afl›r› sa¤c› bir Ya-hudi taraf›ndan öldürülmesinin9. y›ldönümü.

Likud Cephesi içinde bu tar-t›flmalar yaflan›rken ‹srail harici-yesi de ‹srail devletini uyar›c› ma-hiyette bir rapor yay›nlad›. Ra-porda, ‹srail’in giderek uluslarara-s› toplumdan soyutland›¤› ve yyaall--nn››zzll››¤¤aa itildi¤i vurgulanarak bunabir çare düflünülmesi gerekti¤itavsiye ediliyor. ‹srail’in sonununGüney Afrika ›rkç› rejiminin so-nuna benzeyebilece¤i uyar›s›ndabulunuluyor. H›zl› bir flekildeuluslararas› meflruiyetini yitir-mekte oldu¤una parmak bas›l›-yor. Keza ‹srail’in AB’yi karfl›s›naalmamas› ve onunla çat›flma çiz-gisinden uzaklaflmas› isteniyor.

11 Eylül’le ve Bush’la birlik-te bir müddet nefes alan ‹srailyeniden t›kanm›fl durumda. Üs-telik Gazze bozgunu ile flaflk›n:‘K›rk kat›r m›, k›rk sat›r m›?’ Ka-rar vermeye zorlan›yor. n

‹srail askerlerinin 20 kurflunla katletti¤i ‹man el-Hams isimli Filistinli k›z çocu¤u

Page 14: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

GGÜÜNNDDEEMM

14 Umran .Kas›m .2004

J oseph Pearce, Nobel Ödülüsahibi Solzhenitsyn hakk›n-da “Sürgündeki Ruh” isimli

araflt›rmas›n› yaparken yazarlaMoskova’da görüfltü. Bu esnadagerçeklefltirdi¤i söyleflinin k›sametnini yay›nlamaktan son de-rece mutluyuz.

JJoosseepphh PPeeaarrccee:: Bir bütün ola-rak bakt›¤›m›zda çal›flmalar›n›zda;ruhi ve felsefi boyutun siyasi bo-yuttan daha önemli oldu¤unu söy-leyebilir misiniz?

AAlleexxaannddeerr SSoollzzhheenniittssyynn::Kesinlikle evet. Öncelikle edebiyönü, daha sonra ruhi ve felsefiyönü olabilir. Mevcut Rus vazi-yetinin yoksullu¤u bak›m›ndansiyasi yön ekseriyetle gereklidir.

PPeeaarrccee:: Sizce modern dünya-daki sorunlar›n ço¤u, ruhi ve felse-fi gerçeklerin halk taraf›ndan yeter-siz idrakinden mi kaynaklan›yor?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Bu kesinlikledo¤ru. ‹nsan dünyay› fethetmeyikendi kafas›na koymufltur, fakatgidiflatta ruhunu kaybetmifltir.Bunu Hümanizm diye adland›ra-biliriz, ama dinsiz insanmerkezci-lik demek daha isabetli olur. Buhümanizm hayat›m›z›n en esasl›sorunlar›na cevap getirememek-tedir. Dolay›s›yla bir entelektüelkaosa gelip çatt›k.

PPeeaarrccee:: Uçurumun dibindekiRusya’da flöyle dediniz: “Ç›l-g›n(cinnet geçiren) hükümetimiz

Rusya’n›n gelece¤ini b›çaklayaraköldürüyor.” Neden bu denli sert veprovokatif bir dil kullanmay› tercihettiniz?

SSoollzzhheenniittssyynn:: En talihsiz veen beceriksiz bir flekilde komü-nizmden art›k ç›k›yoruz. Dahaönceden takip edilmifl yoldandaha kötü olan komünizmin d›-fl›nda bir yol çizmek zor olabilir.Hükümetimiz bunun bizi büyükreformlara yöneltece¤ini iddiaetmifltir. Ancak, hiç bir hakikireform bafllamam›fl, hiç biri, ge-ne hiç bir alanda birbirini tutarbir program ortaya koyamam›fl-t›r. “Reform” ismi milli miras›nh›rs›zl›¤› sürecini örtmekten bafl-ka bir fley de¤ildir.

PPeeaarrccee:: Ayr›ca flöyle de yazd›-n›z: “Rusya ç›kmaz bir soka¤a gir-di ve gidecek hiç bir yeri yok.” Bu-nunla neyi kastettiniz?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Merkezi hü-kümetin elinde bu ç›kmaz so-kaktan kurtulmak için bir planbulunmamaktad›r. Onlar›n tümyapt›klar› mümkün oldu¤uncaiktidarda kalabilme mücadelesipeflinde olmak. Tüm ülke çap›n-da Ruslar, siyasi ya da di¤er an-lamda, ülkeyi nas›l kurtaracakla-r› ve nas›l bir yol bulacaklar› hu-susunda baz› fikirlere sahiptir.Her yerde kararl› bir çok düflü-nür mevcuttur. Bunlar gelecekiçin bir tak›m projeler ve planlar

önerebilirler. Bunu iyi biliyorumçünkü bunlar›n önemli bir k›sm›direkt olarak bana mail gönder-mekteler. Bu insanlar benim birfleyler söylemem ve bunlar› yu-kar› göndermem beklentisi için-deler, fakat bu durumda bunuyapamam.

PPeeaarrccee:: Bat›n›n da ayn› ç›k-maz sokakta oldu¤una ve gidecekhiç bir yeri olmad›¤›na m› inan›yor-sunuz?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Yaklafl›k sonon iki y›ld›r, Rusya’y› bat›dançok farkl› olarak düflünmeye sonverdim. Bugün Bat› dedi¤imizdeneredeyse Bat› ve Rusya’dan sözediyoruz. E¤er Afrika, ‹slamdünyas› ve k›smen Çin’i hesabakatmazsak “modernite” kelime-sini dahi kullanabiliriz. Az öncesöyledi¤im alanlar d›fl›nda “Bat›”kelimesini de¤il, “modernite”kelimesini kullanabiliriz. MMoo--ddeerrnn ddüünnyyaa. Ve evet, uzun za-mand›r Bat›n›n can›n› s›kan,flimdiyse bir anda Rusya’n›n ba-fl›na gelen bir tak›m karakteris-tik hastal›klardan söz edebiliriz.

PPeeaarrccee:: Siz s›kl›kla ‘kötü yazg›ve felaket tellal›’ fleklinde suçland›-n›z. Buna nas›l yan›t verebilir si-niz?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Bu durum, in-sanlar›n asl›nda okumad›¤›n›,sadece göz gezdirdi¤ini gösterir.Bak›n bir örnek vereyim: GulagTak›madalar›. Bu kitap bafltan-bafla korkunç hikayelerle dolu-dur, her birinde bir ç›k›fl yoluvard›r. Uçurumun Dibindeki Rus-ya’da, karanl›k realiteyi gül tonurenklere boyamad›m, ama eminbir yol, daha umut verici bir fley-ler için araflt›rmalara ve baz› ç›-k›fl yollar›na yer verdim; enönemlisi de ruhi anlay›fla. Çün-kü politik ç›k›fl yollar› öne süre-

AALLEEXXAANNDDEERR SSOOLLJJEENN‹‹TTSSYYNN::““‹‹NNSSAANNLLIIKK RRUUHHUUNNUU KKAAYYBBEETTTT‹‹””

JJOOSSEEPPHH PPEEAARRCCEETürkçesi: Zeliha Sare YILDIZ

Page 15: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

‹NSANLIK RUHUNU KAYBETT‹ / PEARCE

Umran .Kas›m .2004 15

mem, bu politikac›lar›n görevi-dir yani gerçek flu ki, beni suçla-yanlar nas›l okuyacaklar›n› bil-miyorlar demektir.

PPeeaarrccee:: Bir ‹ngiliz gazeteci ya-k›nlarda; Rusya’n›n komünizminzararlar›n› ancak onun yerine ka-pitalizmin zararlar›n› getirerek yen-di¤ine inand›¤›n›z› ifade etti. Bu si-zin bulundu¤unuz konumun netbir ifadesi mi; e¤er öyleyse sizce ka-pitalizmin en kötü zararlar› neler-dir?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Y›llar boyuçok farkl› mekanlarda flunu ka-n›tlamaya çal›flt›m; sosyalizm,ço¤u bat›l› düflünüre kal›rsa, ada-let krall›¤›n›n bir çeflidi ama as-l›nda bask›larla, bürokratik aç-gözlülük, yolsuzluk ve para h›r-s›yla dolu, kendi içinde tutarl›bir sistem. Sosyalizm bask› ol-maks›z›n uygulanamaz. Komü-nist propaganda bazen “Biz ide-olojimizde ‹ncil’in hemen he-men tüm emirlerine yer veriyo-ruz” gibi ifadeler kullanm›flt›r.Buradaki fark ise fludur: ‹ncil tümbu emirlerin sevgi, kendi kendi-ni s›n›rlama yollar›yla elde edil-mesini talep etmektedir, lakinsosyalizmin kulland›¤› tek fleybask›d›r. Bu sadece bir nokta.

Tanr›n›n nefesinin dokun-mad›¤›, insan vicdan›n›n dizgin-lenmedi¤i kapitalizm de sosya-lizm de iticidir.

PPeeaarrccee:: Peki modernite baflar›-s›n› uzun sürdürmede bir anahtarolan bencilli¤i bir erdem haline migetirdi?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Tamamen do¤-ru. Modernite bencilli¤i bir er-dem haline getirdi; Protestanl›kda buna hayli katk›da bulundu.

PPeeaarrccee:: Neden Protestanl›k?SSoollzzhheenniittssyynn:: Tabi ki (Pro-

testanl›k); bir kifli sadece benim

inanc›m do¤ru, di¤erlerinin-ki de¤il fleklinde bir iddiadabulunamaz. Gene flüphesiz,Tanr›n›n sonsuz say›da çokboyutu var yani yeryüzündeortaya ç›kan her din bu bo-yutun baz› yüzlerini, Tanr›-n›n baz› yönlerini temsileder. Kifli hiç bir din hak-k›nda negatif tav›r almama-l›d›r ve bunun yan› s›ra Tan-r›y› kavrama derinli¤i veTanr›n›n emirlerini uygula-ma derinli¤i her farkl› dindefarkl› flekildedir. Bu ba¤lam-da itiraf etmeli ki Protestan-l›k sadece inanca karfl› sa-vaflm›flt›r. Kalvinizm hiç birfleyin insana ba¤l› olmad›¤›-n›, kaderin zaten öncedenbelirlendi¤ini var sayar. Ay-r›ca Katolikli¤e olan keskinprotestosunda, Protestanl›kritüellerle beraber inanc›ntüm esrarengiz, mitik vemistik yönlerini bafl›ndansavmak için acele eder. Buba¤lamda yoksul bir din/mezheptir.

PPeeaarrccee:: Tek umut dinegeri dönmek midir?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Dine geri dön-mek de¤il fakat dine do¤ru biryükselifl. Gerçek flu ki din kendiiçinde aktif olmaktan baflkas›n›yapamaz, bu nedenle “geri dö-nüfl” terimi yanl›fl olur. Dininbelki de iki yüzy›l önce oluflmuflformlar›na dönüfl kesinlikle im-kans›zd›r. Buna karfl›n, modernmateryalizmle mücadele vermekba¤lam›nda; din nihilizm veegoizm ile savaflmal›, kendini ge-lifltirmeli, formlar›nda esnek ol-mal› ve ça¤›n kültürel formlar›y-la karfl›l›kl› münasebet içinde ol-mal›d›r. Din her zaman günlükyaflamdan daha yüksek kal›r. ‹n-

sanlar›n dine do¤ru yükseliflinidaha kolay gerçeklefltirmek ba¤-lam›nda din; modern insan›n bi-linciyle iliflki içerisinde formlar›-n› de¤ifltirebilmek zorundad›r.

PPeeaarrccee:: Bununla ilgili olarak,Katolik kilisesinin üyeleri aras›nda‹kinci Vatikan Konseyi’nin re-formlar› hususunda iki ayr› bak›flaç›s› var. Bir taraf reformlar›n Ki-liseyi modernlefltirmesi nedeniyleiyi oldu¤u görüflünde, di¤er tarafKilisenin itinayla mücadele etti¤imodern de¤erlere teslim olma flek-linde yorumluyor. Sizin kendi dü-flünceleriniz nelerdir?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Bu soru RusOrtodoks Kilisesinden önce de

Page 16: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

GGÜÜNNDDEEMM

16 Umran .Kas›m .2004

mevcuttu. Bu kendi içinde ikigüncelli¤e sahip. Reformistlerinde¤ifliklik arad›¤› yerde, hiyerar-flinin egemen oldu¤u birincisihiç bir surette geliflmek(hareke-te geçmek) istememektedir. Sözgelifli, bir sorun Rus OrtodoksKilisesine özgü ise Eski Slav Ki-lisesini kullanmaya devam et-meliyiz ya da ça¤dafl Rus dilinihizmete sunmal›y›z. Gerek Orto-doks gerek Katolik kiliselerinde-ki korkular› anl›yorum; Kiliseyimodern flartlara, modern çevre-lere do¤ru alçaltan; tedbirlilik,tereddüt ve korku... Bu korkuyuda anl›yorum ne yaz›k ki. Bir di-¤er korkum da e¤er din kendiiçindeki de¤iflime müsaade et-mezse, dünyan›n dine dönüflüimkans›z bir hal alacakt›r. Çün-kü dünya kendi yükseliflini ger-çeklefltirmede dinin eski taleple-ri kadar yeteneksizdir. Dinmümkün oldukça bununla yüz-leflmek zorundad›r.

PPeeaarrccee:: Toplumun dini yeni-den keflfetmesi ya da dine yüksel-mesi hususunda, daha iyi bir keli-me bulam›yorum, karamsarl›ktansöz edilebilir mi?

SSoollzzhheenniittssyynn:: fiunu belirtme-liyim ki bu yol hayli zor ve umutson derece az fakat yok da diyeme-yiz. Tarih farkl› sorunlarda bir ta-k›m muazzam sapmalar› ve döne-meçleri de gözler önüne sermifltir.

PPeeaarrccee:: Bu anlamda; dinin fluanda oldu¤u gibi yaln›zca bir az›n-l›k taraf›ndan uygulanmaya devamedece¤i fleklinde bir ihtimal görebili-yor musunuz?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Evet. Yaln›z buinananlar›n ellerini b›rakmalar›ya da vazgeçmeleri anlam›na gel-mez. fiuna tamamen ikna olmufldurumday›m; Tanr› hem her in-san›n hayat› hem de tüm millet-

lerin hayatlar› içinde mevcuttur.PPeeaarrccee:: Rusya’da H›ristiyanl›-

¤›n mevcut durumu nedir?SSoollzzhheenniittssyynn:: ‹nsanlara ken-

di inançlar›n› özgürce uygulamaruhsat› verildikten sonra, H›ris-tiyan taraftarlar›n say›s› artm›fl-t›r. Ateizm bask›s› alt›nda olan-lar, ahlaks›zl›¤a tutulanlarinançlar›n› unutmufllard›r. Yaniflimdilerde H›ristiyanl›¤a do¤rubir tak›m dönüfller var ama ayn›zamanda de¤erlerin çürümesi vetüketim toplumunun yükseliflide söz konusu.

PPeeaarrccee:: Sizce Rusya’n›n gele-ce¤i H›ristiyanl›¤a m› ba¤l›; e¤eröyleyse Rus Ortodoks Kilisesiningelece¤ine de mi ba¤l›?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Ortodoks Ki-lisesi bu ülkede H›ristiyanl›¤›nhalihaz›rdaki merkezidir. fiunusöyleyebilirim ki, Rusya’n›n H›-ristiyan k›sm› bu yoldan vazgeç-meyecektir, fakat bunun tüm ül-ke için olaylar›n geliflmesini nederece etkileyece¤i konusundaönceden tahmin yürütmektemütereddidim. Rusya’n›n tümgelece¤i için flöyle diyebilirim;durum dengede ve bu dengeninnereye gidece¤iyse belirsiz. Butüm Rusya için ve Rusya’yla ilifl-kili tüm meseleler için do¤ru ol-du¤u gibi, H›ristiyanl›ktaki ge-liflmelerin Rusya’yla ne dereceörtüflece¤i ve ülkenin gidece¤iyolu ne derece etkileyece¤i be-lirsizdir. Bunu önceden tahminedemeyiz.

PPeeaarrccee:: E¤er H›ristiyanl›kTanr›n›n iradesiyse ve ayn› za-manda kaderi insanl›¤›n gelece¤in-de ikincil rol almaksa, bu Tanr›n›niste¤i mi ya da Tanr›n›n izin verdi-¤i bir kötülü¤e yönelen insan öz-gürlü¤ünün sonucu mu?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Bu insan›n öz-

gür iradesinin bir sonucu ve kim-se bunu ‹ncil’deki dünyan›n so-nuna iliflkin kehanetlerden ayr›tutmamal›d›r. Kutsal kitaplardakehanetler, gelecekte Tanr›n›nzaferinin hüküm sürece¤indende¤il insanl›¤›n anti-H›ristiyan-l›¤a gidece¤inden bahseder.

PPeeaarrccee:: Geçmifle bakarsak, si-zin hayat›n›zda en önemli ve belir-gin anlar nelerdi?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Cevaplamayaçal›flaca¤›m. Öncelikle askerlikve cephe. Çünkü babas›z yafla-d›m; babam ben do¤madan önceöldü ve bir erkek taraf›ndan ye-tifltirilmekten yoksun kald›m.Askerli¤e bu nedenle gittim. Bubirinciydi. ‹kincisi tutuklanmamolmal› çünkü bu durum Sovyetrealitesini, tutuklanmadan öncesahip oldu¤um tek yönlü bir aç›-dan de¤il, bir bütün içinde anla-mam› sa¤lad›.

PPeeaarrccee:: Gelecek kuflaklar tara-f›ndan nas›l hat›rlanmak istersiniz?

SSoollzzhheenniittssyynn:: Bu kompleksbir soru. Umar›m hakk›mda tümsöylenenler, iftiralar, geçmifl y›l-larda oldu¤u üzere, t›pk› bir ça-mur gibi kuruyup düfler. O kadarhayret verici ki; hakk›mda Rus-ya’dan çok Bat›’da oldukça fazlaanlams›z konuflma var. Rus-ya’dakilerin tümü ayn› istika-mette ve (gülerek) herkesin bil-di¤i gibi bunlar sadece Komünistpropagandalar. n

AAlleexxaannddeerr SSoollzzhheenniittssyynn, Rusyazar ve tarihçi. 1970 de NobelEdebiyat Ödülünü kazand›.Stalin aleyhinde yazd›¤› “B›y›kl›Adam” kitab› yüzünden 1945den 1953 e kadar hapse mah-kum edildi. SStt.. AAuussttiinn RReevviieevv 22,, no: 2fiubat 2003

Page 17: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Umran .Ekim .2004 17

A Ç I K O T U R U M

AAbbdduullllaahh YY››lldd››zz:: Efendim hoflgeldiniz. Müsaade-nizle ben önce k›sa bir girizgah denemesi yapa-y›m: 1990’larda Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›n-dan sonra dünyada ciddi bir de¤iflimin yafland›¤›-n› biliyoruz. So¤uk Savafl döneminin iki kutupludünya alg›s›, ‘90’lardan sonra de¤iflti. Kabaca ifa-de edersek, KKoommüünniizzmmin yerine düflman olarak‹‹ssllaamm konuldu. Demir Perde ülkelerinin yerine ‹s-lam ülkeleri hedef tahtas›na oturtuldu. 1991’dede¤iflen NATO Konseptinde art›k “k›z›l düflman”de¤il “yeflil düflman” vard›. ‘91 Konsepti, tek ku-tuplu düflman›n, yerini çok kutuplu düflmana b›-rakt›¤›ndan söz etmifl, fakat bu yeni düflman› çoknet tan›mlamam›flt›. Ancak 1995’te NATO Ge-nel Sekreteri Willy Claes, ““‹‹ssllaamm ffuunnddaammeennttaa--lliizzmmii kkoommüünniizzmmddeenn ddaahhaa tteehhlliikkeelliiddiirr”” diyerekyeni düflman›n ad›n› koydu: ‹‹ssllaamm. Ve aç›k adresgösterdi: ‹‹ssllaamm üüllkkeelleerrii. NATO toplant›lar›ndada buna benzer göndermeler yap›ld›. Dikkat edi-lirse, o tarihten itibaren ‹slam dünyas›nda kangövdeyi götürmeye bafllad›: Bosna, Cezayir, Filis-tin, Keflmir, Çeçenistan, Kosova’da hep Müslü-man kan› akt›.

Bu süreçte, çat›flmalar›n müsebbibi olarakMüslümanlar hatta bizatihi ‹slâm gösterilir oldu.Bu iddiaya entelektüel dayanaklar bulunmaya ça-l›fl›ld›. Önce “tarihin sonu”ndan söz edildi; Fuku-yama, Komünizmin ortadan kalkmas›n› LiberalDemokrasinin kesin ve ebedi zaferi olarak yorum-lad›: “Art›k liberal kapitalist yaflam biçiminin d›-fl›nda bir alternatif kalmam›flt›. ‹slâm da bir alter-natif olamazd›.” Fakat hemen ard›ndan “medeni-

yetler çat›flmas›” tezi gündeme getirildi ve medeni-yet kavram›n›n merkezine de kültür/din yerleflti-rildi. Huntington’un iddias›na göre, Müslümanla-r›n baflkalar›yla karfl›laflt›¤› her bölgede çat›flmakaç›n›lmazd›. Bernard Lewis, “çat›flmalar›n teme-linde ‹slami öfke var” diyerek Müslümanlar› / ‹s-lâm’› hedef gösterdi.

K›saca; 11 Eylül’e gelinceye kadar NATO çer-çevesinde yeni düflman›n infla süreci gerçekleflti.11 Eylül, bu yeni düflmana karfl› mücadelenin star-t›n› verdi. Sözde radikal ‹slam’›n sembolik ismihaline getirilen El-Kaide’ye ve efsanelefltirilenÜsame b. Laden’e karfl› sald›r› bafllat›ld›. 11 Ey-lül’den sorumlu tutulan El-Kaide’nin üslendi¤iAfganistan iflgal edildi, masum müslümanlar kat-ledildi. Ard›ndan suni gerekçelerle Irak iflgal edil-di ve katliam sürüyor...

1990’larda Sovyetlerin da¤›lmas›n›n hemenard›ndan bizim bas›nda ““TTeehhddiitt GGüünneeyyddee”” man-fletleri at›lm›flt›. Geçen aylarda UUmmrraann dergisindede yay›mlad›¤›m›z üzere, ABD’nin NATO temsil-cisi Nicolas Burns, Amerikan emperyalizmininhedefini flöyle aç›klad›: “Kuzey Amerika’da otura-rak Ortado¤u’ya yön veremeyiz. Askeri güçlerimizlebu bölgeye konufllanmam›z laz›m.” Evet, meselebundan ibarettir; bu yerleflmenin bahanesi 11 Ey-lül, yerleflme plan›n›n ad› da BOP’tur. fiimdi ‹s-lam dünyas› olarak BOP süreciyle karfl› karfl›yay›z:demokratikleflme, özgürlük, ekonomik refah ad›alt›nda ‹slam dünyas›n› kontrol alt›na alma pla-n›... Bu çerçevede yeni bir fley daha ortaya at›ld›.Bu da SSiivviill DDeemmookkrraattiikk ‹‹ssllaamm PPrroojjeessii. Hat›rl›yo-

‹‹SSLLÂÂMM’’II DDÖÖNNÜÜfifiTTÜÜRRMMEE PPRROOJJEELLEERR‹‹ KKAARRfifiIISSIINNDDAA

MMÜÜSSLLÜÜMMAANNLLAARRIINN DDUURRUUMMUU//DDUURRUUfifiUU

YYöönneetteenn:: Abdullah Y›ld›zKKaatt››llaannllaarr:: Mustafa Ayd›n, Hikmet Demir, Ahmet Cemil Ertunç

Page 18: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AAÇÇIIKKOOTTUURRUUMM

18 Umran .Kas›m .2004

rum, 11 Eylül ertesinde William Safire flöyle yaz›-yordu: Bütün Müslümanlar› karfl›m›za almam›zdo¤ru olmaz. Nas›l Komünist dünyay› radikallerve ›l›ml›lar (sosyalistler) fleklinde ikiye bölereküstesinden geldiysek, ayn› flekilde ‹slam’› da radi-kal ‹slam ve ›l›ml› ‹slam biçiminde ay›rarak bunla-r›n üstesinden gelmeliyiz. fiimdi, Zalmay Halil-zad’›n efli Cheryl Benard’›n kaleme ald›¤› ünlüRAND raporunda görüyoruz ki; Müslümanlar 1-ffuunnddaammeennttaalliissttlleerr, 2-ggeelleenneekkççiilleerr, 3-mmooddeerrnniisstt--lleerr ve 4-llaaiikklleerr olmak üzere dörde ayr›lm›fl. Bun-lar›n bir bölümü kendi yanlar›na çekilmek istenir-ken bir bölümü de bloke edilmek ya da safd›fl›edilmek isteniyor. Böyle bir süreç bafllam›fl du-rumdad›r ve biz de bu sürecin muhataplar›y›z. He-defte olan ‹slam dünyas›n›n yüzy›llarca liderli¤iniyapm›fl bir ülkenin ayd›nlar› olarak, yazar-çizerle-ri olarak bir araday›z. Bu bak›mdan bu süreci do¤-ru okuyup anlamland›rmam›z laz›m.

Önce say›n Mustafa Ayd›n’la bafllayal›m: Ho-cam, siz bu süreci nas›l okuyorsunuz, nas›l anlam-land›r›yorsunuz?

““BBaatt››,, OOnnttoolloojjiikk GGüüvveenn BBuunnaall››mm›› ‹‹ççiinnddee””

MMuussttaaffaa AAyydd››nn:: Kültürlerin birbirleriyle iliflkile-rinde flüphesiz iflbirli¤i, özümseme, rekabet ve ça-t›flma gibi bütün iliflki biçimleri geçerlidir. Ama‹slâm kültürüyle Bat› kültürü aras›nda bafl›ndanberi bir rekabet ve çat›flma ön planda olagelmifltir.Daha do¤rusu Bat› kültürü ‹slâm kültürüne flüpheile bakm›flt›r hep, rakip bilmifltir. Onun için de ‹s-lam’a karfl› fikrî ve fiilî bir mücadele vermifltir.Oryantalizm denen hareket bize iflin fikri boyutuhakk›nda bir bilgi verir. Ama ben Bat›n›n son gi-riflimlerini daha farkl› bir çizgide görme e¤ilimin-deyim ve yeniden bir düflmanl›kla yüklendi¤inidüflünüyorum. Çok de¤il bundan yaklafl›k 50 y›lkadar öncesinde bat›n›n kendine karfl› bir güvenivard› ve bize flunu diyordu: Kimse farkl› düflünmeflans›na sahip de¤ildir, önümüzde bir modernlefl-me süreci var. Bu süreç içinde her fley bir biçimdedönüflecek, yaln›zca tek yönlü de¤il, tek çizgili birevrimden geçerek modernleflecek. Zorunlu olarakgeçilen bu köprünün öte yakas›nda bütün toplum-lar birbirine benzeyecek. Sadece teknoloji yayg›n-laflmayacak, buna ba¤l› olarak aaiillee geleneksel aile-den modern aile tipine, ddiinnii hhaayyaatt laik inançlara

geçecek ve ssoossyyaall hhaayyaatt seküler hale gelecek. Bu-rada tüm ça¤dafllaflma kuramc›lar›n›n alt›n› çizdi-¤i önemli nokta bunun müdahale istemeyen birsüreç, kendili¤inden gerçekleflen bir fley oldu¤uy-du. Sözgelimi ‹slâm gibi rakiplerini tasfiye için ar-t›k hiçbir özel gayret gerekmiyordu, zaten din birbiçimde eriyordu. Yani Bat›n›n kendine güvenisonsuzdu ve bu sözkonusu güveni bütün o sosyalbilim literatüründe görmek mümkündür.

Ancak 1950’lerden sonraki dini geliflmelerigördükleri zaman bat› ve modernleflme teorisyen-leri sükûtu hayale u¤rad›lar ve ifllerin daha öncedüflündükleri gibi gitmedi¤ine kesin kanaat getir-diler. Kendi kendine ve tabii olarak tahmin ettik-leri sürecin gerçekleflmeyece¤ini anlay›nca, o za-man flu soru gündeme geldi: Peki bizim teorimizinaksine dinler kendi kendine dönüflmüyor ve hayatkendili¤inden istedi¤imiz do¤rultuda de¤iflmiyorve aksine dine dönüfl daha da art›yorsa, bu berabe-rinde neyi getirir? Bu soru ayn› zamanda ‹slam’lailgili kayg›lar› gündeme tafl›yordu. Sebebi de flu:Her ne kadar ‹slam dünyas› ekonomik, siyasi vesosyal yönden ciddi s›k›nt›lar içerisinde olsa da ‹s-lam potansiyel imkanlarla dopdolu bir dindir. Bu-rada potansiyel bir güç vard› ve onlar bu gücünfark›ndayd›lar. Dolay›s›yla da, “yahu bunlar›n za-ten hâl-i pür-melâli ortada” deyip bir kenara at-mad›lar.

Fukuyama’n›n ileri sürdü¤ü ““TTaarriihhiinn SSoonnuu””tezi daha çok umut vermeye yönelikti. Böylece,“Komünizm bitti, Faflizm bitti, dinlerin ise bir fleygetirece¤i yok. Gerçi bir ‹slam var ama; ‹slam dateokrasiyi öneriyor, zaten bunu müslüman›m di-yenler bile kabul etmemektedirler” diyordu, fakatbunun böyle olmad›¤›na da inan›yorlard› ki, son-ra ““MMeeddeenniiyyeettlleerr ÇÇaatt››flflmmaass››”” tezi ileri sürülerekdo¤rudan müdahale etme yolu belirgin hale geldi.Bunun ad›, literal ifade etmek gerekirse, bir ““OOnn--ttoolloojjiikk GGüüvveenn BBuunnaall››mm››””d›r, kendinden bir gü-vensizliktir. Üstelik bu güvensizli¤in karfl›s›ndapotansiyel bir güç var. Bir taraftan ABD’nin flah-s›nda bat› dünyas›n›n kendine olan güvensizli¤i,di¤er taraftan karfl›s›ndaki potansiyel güç; bu iki-sini bir arada düflündü¤ünüzde sorun ayd›nl›¤a ka-vufluyor. Ortaya patolojik bir durum ç›k›yor. Buaç›dan bakmad›¤›n›zda olup bitenleri anlaman›zzorlafl›yor. Zira ABD, ‹slam dünyas›na yönelikmüdahalelerinde ‹slam’›n söz konusu potansiyeli-

Page 19: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

MÜSLÜMANLARIN DURUMU/DURUfiU / AÇIKOTURUM

Umran .Kas›m .2004 19

ni bildi¤i için uzun vadeli düflünüyor.De¤ilse bafllar›nda bir biçimde destek-ledikleri despotlar›n bulundu¤u Orta-do¤u ülkelerinde zaten her fley t›k›r›n-da iflliyordu. Hatta halk›n yönetimekarfl› direniflini de k›smi özgürlük sa¤-layarak k›rmak suretiyle ekonomik sö-mürüsünü garanti alt›na alabilirdi. Fa-kat bunun uzun vadede bir tehlike arzetti¤ini düflündü¤ü için ‹slam’›n bir bi-çimde kontrol alt›na al›nmas› gerekti-¤ine inanarak do¤rudan müdahale et-me yoluna gitti. Bu müdahaleden ön-ceki haz›rl›k safhas›nda ‹slam dünyas›-n›n nas›l düflman ilan edilece¤inin for-mülü üzerinde durdu. Sizin de belirtti-¤iniz gibi, Müslümanlar›n bütününü düflman ilanetmek yerine onlar› önce kendi içinde fundamen-talistler, gelenekçiler, modernistler ve laikler flek-linde dört k›sma ay›rarak bir meflruiyet zeminioluflturmaya çal›flt› ve kendi anlamland›r›p tan›m-lad›¤› “radikal ‹slam”› hedef tahtas›na oturttu. Bu-nun için de BOP’u (Büyük Ortado¤u Projesi’ni,daha do¤rusu projelerini) devreye soktu.

Bu projelere flöyle bir bakt›¤›m›zda, tan›m›n vetemel belirlemelerin son derece kaypak oldu¤unugörürüz. BOP asl›nda Ortado¤u’yu de¤il ‹‹ssllaamm’’››hhiizzaayyaa ggeettiirrmmee,, ‹‹ssllaamm’’›› ddiizzggiinnlleemmee pprroojjeessiidir.Çünkü ‹srail hariç BOP içindeki ülkelerin tama-m› Müslüman’d›r. K›saca ifade edersek; ABD, ‹s-lam dünyas›na flunu demek istiyor: Bak arkadafl,ben seni ileri vadede tehlikeli olarak görüyorum.Bundan dolay› da daha sen emeklemeden ç›k›pyürümeye bafllamadan seni istedi¤im bir flekle sok-mak, gerekirse yok etmek istiyorum. E¤er yaflamakistiyorsan öncelikle flu ‹slami de¤erlerden bir kerevazgeçeceksin. Zira demokratikleflmeye, özgürlefl-meye, serbest piyasa ekonomisine geçmenin temelflart› da budur. Eskiden demokratikleflin, özgürle-flin deniyordu, flimdi ise öncelikle ‹slâmi de¤erle-rimizi b›rakmam›z isteniyor.

““SSiivviill DDeemmookkrraattiikk ‹‹ssllaamm”” yyaa ddaa BBaatt››ll›› DDee¤¤eerrlleerrii KKuurr’’âânn’’aa OOnnaayyllaattmmaakk

YY››lldd››zz:: ‹fade etti¤iniz gibi, RAND raporundaMüslümanlar›n gruplara ayr›larak her birininhangi yöne do¤ru evrilmesi gerekti¤i üzerinde du-

ruluyor ve buna iliflkin çok kapsaml› stratejiler ge-lifltiriliyor. Tan›mlamalar›n içeri¤i kendilerincedolduruluyor: Bat›l› de¤erlere karfl› olan, ABD ç›-karlar› için tehlike arzeden her müslümana funda-mentalist deniyor. Siz e¤er Kur’ân ve Sünnetin te-mel ilkelerinden taviz vermeyip bunu bir biçimdekamusal alana yans›tmaya çal›fl›rsan›z, o zaman sizfundamentalistsiniz. E¤er bunlar› kamusal alan-dan uzaklaflt›rmaya çal›fl›yorsan›z laiksiniz. Dinibir biçimde reforme etmeye çal›fl›yorsan›z moder-nistsiniz…vs. Daha ilginç olan, laik ve modernistkesimin ve yay›nlar›n›n desteklenmesinin öngö-rülmesi. Has›l›, bu kavram çarp›tmalar› ve katego-rizasyonlar gelece¤imizi flekillendirilmeye yöne-lik...

AAyydd››nn:: Evet, sözkonusu raporda dikkatiniziçeken ilk fley, kavramlar›n bir hayli keyfi kullan›l-mas›. Kavramsallaflt›rman›n da bir kriteri, bir öl-çütü vard›r. Sözgelimi yerme sözcüklerini siz gön-lünüzce övme yerinde kullanamazs›n›z. Bu çerçe-vede FFuunnddaammeennttaalliizzmm kavram›n› örnek alal›m:bu kavram ilk defa Amerika’da kullan›lm›flt›r veH›ristiyan geleneklerine ba¤l›l›k anlam›na gel-mektedir. Bu tamamen geleneksel din anlay›fl›n›ça¤r›flt›ran bir kavramd›r ve ortaya ç›kmas›n›n ne-deni de modernizmin dini metinleri yorumlamas›-na karfl› ç›karak eski geleneksel H›ristiyanl›k an-lay›fl›n›n devam ettirilmesini istemesidir. Dolay›-s›yla bu anlamda fundamentalist, modernizmin di-ni yorumuna karfl› ç›karak eski H›ristiyani gele-neklere ba¤l› kalmak isteyen kiflidir. Yani bat›dafundamentalizm baflka bir ifadeyle geleneksel din

Page 20: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AAÇÇIIKKOOTTUURRUUMM

20 Umran .Kas›m .2004

demektir. Kendi içinde fundamentalizmi böyle ta-n›mlayan Bat›, biz Müslümanlar için onu farkl› biranlamda kullan›yor. Özet olarak da oradakinintam tersi ggeelleenneekksseell ççiizzggiiddee kkaallmmaayyaann MMüüssllüümmaannolarak tan›ml›yor. Ona ifline yarayacak bir içerikkazand›r›yor. Buna göre (Müslüman)fundamenta-listler, demokratik de¤erleri ve ça¤dafl bat› kültü-rünü reddeden insanlard›r. Tabii ki bu Aristotalanlamda bir tan›m de¤il, bir nitelemeden ibaret-tir. Bat›n›n bu iki ayr› fundamental tan›m›, kavra-m›n ne kadar keyfi kulland›¤›n›n da göstergesidir.

Bunun anlam› fludur: Bat› laiklik, modernizm,demokrasi…gibi kavramlar› kendi ç›karlar› içinkeyfince kullanmakta bir sak›nca görmemektedir.Bu da ister istemez bir kavram kargaflas›na ve ka-fa kar›fl›kl›¤›na sebep olmaktad›r. Gerçi Bat› sade-ce kendi üretti¤i kavramlar› de¤ifltirip dönüfltür-mekle yetinmemekte, ‹slamî ve Kur’ânî kavramla-r›n, bir biçimde ‹slam dünyas›nda kendi ç›karlar›-na zemin haz›rlamak için, as›l anlamlar›n›n içeri-¤ini boflaltarak, onlar›n de¤ifltirilip dönüfltürülme-sini istemektedir.

RAND’›n Sivil Demokratik ‹slam projesi bununtipik örne¤ini vermektedir. Bu konuda bir ön ça-l›flma da yap›lm›fl ve ilk ad›m› at›lm›flt›r; bilhassattaarriihhsseelllliikk tart›flmalar›yla Kur’ân, gerçek tarihba¤lam›ndan kopar›l›p kavramsal, yoruma aç›khale getirilmek istenmekte, Kur’ân üzerinde birflüphe uyand›rmaya çal›fl›lmaktad›r. Daha önce dehadis birikimini, üzerinde yap›lan tart›flmalarlasafd›fl› b›rakmaya çal›flm›fllar ve bunda da bir hay-li sonuç alm›fllard›. Ard›ndan Kur’ân’›n tarihselli-¤i tart›fl›lmaya baflland›. Tarihsellikle sunulan tek-lif fluydu: “Evet ortada Kur’ân ad›n› tafl›yan dinibir metin var, ama siz onu oldu¤u gibi alarak an-lamland›rmaya ve anlamaya çal›flmay›n. Sonuçolarak bu metin de içinde olufltu¤u flartlar›n birürünüdür. Ancak o flartlarla bütünüyle örtüflür,baflka dönemler için ancak anlam›na baflvurulma-l›d›r. Kur’ân’›n tarihin bütün ça¤lar›na hitap ede-bilmesi için ona literal yaklaflmamak gerekir”. Butez en az›ndan entelektüel kesimi etkilemektedir.Ne yap›l›yor; örne¤in Kur’ân’daki ekonomi ile il-gili ayetler okunuyor ard›ndan zekat›n farzl›¤›, fa-izin haram oluflu gibi Kur’ân’a ait kavramlar birtarafa b›rak›larak ça¤dafl yaflama ait sosyal kav-ramlar kullan›larak Kur’ân’›n sosyal adaleti ön-gördü¤ünden söz ediliyor. Böylece Kur’ân’›n mut-

lak ve kati kavramlar› yumuflat›lmaya çal›fl›l›yor.Bir baflka deyiflle ça¤dafl yaflama ait formatlarKur’ân’a onaylat›lmak isteniyor. Bir di¤er yap›l-maya çal›fl›lan ifl de ‹slam’a ait hükümleri parçala-mak suretiyle keyfi bir meflruiyet aray›fl›d›r. Ne de-niyor; ‘efendim Kuran’da ribâ zikrediliyor, ancakbunun faiz kavram›yla bir alakas› yoktur, ikisi bir-birinden farkl› fleylerdir asl›nda.’ Baflka ne deni-yor; ‘yok efendim, Kur’ân’da zikri geçen “humur”bafla örtülen örtü anlam›na gelmez; sadece boyunk›sm›na ba¤lanan bir parçad›r’…vs.

Bütün bunlarla, ‹slam’›n, Müslüman’›n dinihayat›n› belirleme, kati normlar koyma gücü su-land›r›larak Kur’ân, üzerinde istenildi¤i gibi atkoflturulan bir kitap haline getirilmek isteniyor.

‹‹ssllââmm’’›› DDöönnüüflflttüürrmmee PPrroojjeelleerrii vvee ““IIll››mmll›› ‹‹ssllââmm””

YY››lldd››zz:: Say›n Ahmet Cemil Ertunç, sizce -RANDörne¤inde görüldü¤ü gibi- egemen güçler taraf›n-dan ‹slâmî kavramlar›n tersyüz edilmesinin, Müs-lümanlar›n çeflitli gruplara ayr›larak yeniden ta-n›mlanmas›n›n ve son zamanlarda dillendirilen‘Müslümanlar kendi içlerindeki safralar› temizlemeli’söyleminin arkas›nda yatan niyetler neler olabilir?

AAhhmmeett CCeemmiill EErrttuunnçç:: Raporun, her fleydenönce, küresel düflman ilan edilen Müslümanlar›niradelerini zaafa u¤ratmak ve güçlerini azaltmakamac› tafl›yan bir zihniyetin ürünü oldu¤u kesin.Raporda dolayl› olmayan bir flekilde dile getirildi-¤i üzere amaç, iittaaaattkkâârr bbiirr ‹‹ssllaamm aannllaayy››flfl›› infla et-mek. Bunu sa¤lamaya yönelik araçlar›n neler ol-du¤uyla ilgili önemli baz› ipuçlar›n› da yine rapor-da bulmak mümkün. Anlafl›ld›¤› kadar›yla, k›sa,orta ve uzun vadeli üç farkl› plan devreye sokula-cak; belki bu planlar uygulamaya konuldu bile.Önce Müslümanlar aras›ndaki mevcut anlay›fl,düflünce, yorum farkl›l›klar›n› büyütüp derinlefl-tirmeye ve yeni ihtilaflar infla etmeye çal›fl›laca¤›anlafl›l›yor. Bu yap›l›rken, Müslümanlar›n özellik-le modern dünyaya ve düflünceye karfl› sergiledik-leri durufl farkl›l›klar›n›n dikkate al›naca¤› aç›kifade ediliyor. Fundamentalistler, gelenekçiler, mo-dernistler ve laikler ayr›m› burada anlam kazan›yor.Müslümanlar› böyle dört kategoriye ay›r›p sonuç-ta hepsinin iradesini s›f›rlamay› hedefleyen süreçboyunca her birine karfl› farkl› tutum ve tav›r ser-gileme daha çok halihaz›rdaki k›sa vadeli bir ça-

Page 21: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

MÜSLÜMANLARIN DURUMU/DURUfiU / AÇIKOTURUM

Umran .Kas›m .2004 21

ban›n gere¤i olmas›na karfl›l›k, orta vadede dahakapsaml› bir plan›n uygulamaya konulaca¤›n›nipuçlar› raporda kolayl›kla bulunabiliyor. Bu,Müslümanlar aras›nda inanç ve hayat tarz›n› kap-sayan ddaahhaa ddeerriinn aayyrr››ll››kkllaarr infla etme plan›d›r.Müslümanlar›n aras›nda, çok farkl› sebeplerdenkaynaklanan ve tarihlerinde baz› zamanlar lokaletkileri gözlenmifl olan düflünce ve anlay›fl farkl›-l›klar› sözkonusu amaca ulaflmada önemli bir araçolarak görülmektedir. Bu ba¤lamda mezhep ayr›-l›klar›, tarikat farkl›l›klar›, kültürel ayr›l›klar vs.kullan›lacak önemli araçlardan baz›lar›d›r. Uzunvadeli amaç ise ‹slam’› de¤ifltirmek ve ““eevvcciilllleeflfl--ttiirrmmeekkllee”” ilgili. Zaten as›l amaç bu. fiimdiden dil-lendirilmeye bafllanan ““IIll››mmll›› ‹‹ssllaamm”” söylemi,projenin söz konusu nihai amac›n› gerçeklefltir-mek için ilk ad›mlar›n›n at›ld›¤›n›n önemli iflaret-leri olarak de¤erlendirilebilir.

As›l amac›n ‹slam’› de¤ifltirip dönüfltürerekkufla çevirmek oldu¤unda kuflku yok. Bunu yapa-bilirler mi, yaparlarsa o üretilen fley ‹slam olur mu,tüm bunlar ayr› konular. fiimdilik cevab› öncelik-le aranmas› gereken soru “Neden?” sorusudur. Buhusumeti geleneksel Müslüman-H›ristiyan veyaMüslüman-Müslüman olmayanlar karfl›tl›¤›ndade¤erlendirmek yan›lt›c› olacakt›r. Düflmanl›kçok daha kapsaml› ve derin. Ortada bir dünyaegemenli¤ini tesis etme ve buna süreklilik kazan-d›rma çabas› var. Bu çaba, eskiden oldu¤u gibi, birdinin kendi normlar› içinde insanlara güzel birdünya sunma amac› üzerinde flekillenmiyor. Ya-p›lmak istenen, baz› güç odaklar›n›n “Modern Uy-garl›k” ad› alt›nda dünya egemenli¤ini ele geçirmeçabas›ndan baflka bir fley de¤il. Önemli olan ise,hedeflenen egemenlikle askeri veya siyasi veyaekonomik veya kültürel bir hakimiyet tesis etmekde¤il, tamam›na sahip olmak amaçlan›yor. Buamaçlar›n› gerçeklefltirmek için de her fleyi araçolarak görebiliyor ve gerekti¤inde kullanmaktanimtina etmiyorlar; aç›kça ortaya koyduklar› ilkeve ahlâklar› yok. Bunlar özellikle ve hatta tama-m›yla ‹slam’a husumet besliyorlar. Çünkü, ‹slam,insanl›¤›n önüne konulan tanr›s›n› “öldürmüfl”,insan› bütün ba¤lamlar›ndan koparm›fl, maddeyive gücü en yüce de¤er haline getirmifl olan “Mo-dern Uygarl›k”›n bütün insanlar›n siyasi, ekono-mik, kültürel dünyalar›n›, aile yap›lar›n›, bireyselve toplumsal yaflama biçimlerini, düflünme ve al-

g›lama tarzlar›n› de¤ifltirip tektiplefltirme projesi-nin önündeki en güçlü ve hatta ggeerrççeekk tteekk eennggeell.‹slam’›n insanl›¤a her zaman rehberlik yapabilenbir dinamizme ve insanl›¤›n her problemine çö-zümler üretebilen bir özelli¤e sahip oldu¤unu ya-k›ndan biliyorlar. Bu nedenle de ‹slam’›, tüm in-sanl›¤›n modern Bat› düflüncesi ve hayat tarz› ek-seninde tektiplefltirilmesi projesinin yegane enge-li görüyorlar. Onu yok etmedikçe veya engel ol-maktan ç›karmad›kça amaçlar›n› gerçeklefltireme-yeceklerinin fark›ndalar. Geçmiflteki baz› giriflim-lerinin sa¤lad›¤› tecrübelerinden hareketle, ‹s-lam’› amaçlar›na uygun flekilde dönüflüme u¤rat-mad›klar› sürece Müslümanlar› güçsüzlefltirme ça-balar›n›n kal›c› olmad›¤›n› biliyorlar. ‹slam de¤ifl-tirilmedi¤i sürece, bir süreli¤ine veya lokal düzey-de güçsüzleflen müslümanlar›n k›sa süre sonra ‹s-lam’›n verdi¤i güç ve iradeyle tekrar kendilerinitoplad›klar›n›n ve toplayacaklar›n›n bilgisindekuflkular› yok. ‹flte bu nedenle her ne kadar Müs-lümanlar üzerindeki bbööllmmee, ggüüççssüüzzlleeflflttiirrmmee plan-lar›n› yine yo¤un flekilde yürütmeye devam ede-ceklerse de, esasen ‹slam’› ddöönnüüflflttüürrmmeeye çal›fla-caklar. Bunu gerçeklefltirmek için de ‹slam’›n kay-na¤› ve kalbi olan Kur’ân’a yöneleceklerinin güç-lü iflaretlerini veriyorlar. Müslümanlar›n Kur’ânalg›s›n› de¤ifltirmenin çabas›n› yürütecekler.Kur’ân’› Budizm’in veya Konfüçyanizm’in kutsalmetinleri gibi, sadece kiflinin iç dünyas›na hitapeden fakat hayata, toplumsal yap›ya, siyasete, eko-nomik dünyaya asla müdahale etmemesi gerekenbir kkuuttssaall mmeettiinnee dönüfltürmenin çabas› içindeolduklar›n› hiç de üstü kapal› olmayan bir tarzdaifade ediyorlar.

Sözü edilen raporlar›n sat›r aras› ifadelerindenMüslümanlar›n Kur’ân’la ilgili inanç ve düflünce-lerindeki de¤iflimi sa¤layaca¤› düflünülen araçlar›nneler oldu¤unun bilgisine de sahip olabiliyoruz.Kur’ân’›n iillaahhîîllii¤¤ii konusunda Müslüman kafalar›flüphelerle doldurmak en önemli hedeflerindenbirisini oluflturuyor. Biliyoruz ki Kur’ân’›n ilahili-¤i konusunda Müslüman kitleleri kuflku sahibi k›l-mak müsteflriklerin tercih ettikleri ve hiç terk et-medikleri bir amaçt›. Yeni süreçte bunu yine sür-dürmekle birlikte, bu konuda baflar›s›z kald›klar›yerlerde Kur’ân’›n metin olarak ssaahhiihhllii¤¤iini sorgu-lamay› devreye sokacaklar› anlafl›lmaktad›r. Pro-jenin Kur’ân’la ilgili k›sm›nda yürütülecek çal›fl-

Page 22: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AAÇÇIIKKOOTTUURRUUMM

22 Umran .Kas›m .2004

malar sadece bu ikisiyle de s›n›rl› de¤il. Buna ila-veten, Kur’ân’›n evrensel mesaj›n› etkisizlefltirmeçabalar›, yürütülecek çal›flmalar›n bir baflka boyu-tu. Bu ba¤lamda “tarihsellik” tart›flmalar› konununzeminini teflkil ediyor. Kur’ân’›n belirli bir toplu-ma ve belirli bir zamana hitap etti¤i, mesaj›n›nevrensel olmad›¤› görüflü yayg›nlaflt›r›lmaya çal›fl›-lacak. Bu ba¤lamda gündeme getirilecek bir kav-ram da iillhhaammd›r. Kur’ân’›n, Allah taraf›ndan pey-gambere verilen bir ilham oldu¤u, bu ilham›npeygamber taraf›ndan metne dönüfltürüldü¤ü id-dias› Müslümanlar›n yak›n zamanda karfl›laflacak-lar› görüfllerden birisini teflkil edecek görünüyor.Bu son derece tehlikeli ve ‹slam’›n düflmanlar›aç›s›ndan hedefi on ikiden vuran bir iddia. Çün-kü bu, “Kur’ân Muhammed’in kaleme ald›¤› bir ki-tapt›r” görüflünden baflka bir anlama gelmemekte-dir. Böylelikle Kur’ân bir filozofun, flairin, düflünü-rün kitab› kategorisine indirilmeye ve insanl›¤›nkültürel miras›n›n bir parças› k›l›nmaya çal›fl›la-cakt›r.

K›sacas›, ‹slam’la ilgili olarak Müslümanlar›nzihinlerini buland›racak, ak›llar›n› çelecek, iman-lar› ve inançlar› konusunda kuflku duymalar›n›sa¤layacak, sa¤lam dayanaklar›n› sarsmaya çal›fla-cak bir bombard›man›n haz›rl›klar›n›n yap›ld›¤›n›ve BOP’un, RAND raporunun da bunun aç›k gös-

tergeleri ve belgeleri oldu¤unu söylemeliyim. Böy-lelikle ‹slam’› dönüflüme u¤ratmak ve insanl›¤›nilk ve son yuvas›n› yok etmek amaçlanmaktad›r.Müslümanlar, inanç ve düflünceleri, hayat tarzlar›üzerinde gerçekleflecek çok kapsaml› bir savaflahaz›r olmal›lar.

OOrrttaaddoo¤¤uu’’yyuu KKaadd››nn ÜÜzzeerriinnddeenn DDöönnüüflflttüürrmmeekk

YY››lldd››zz:: Gerek RAND raporu gerekse di¤er proje-lerde ‹slam dünyas›n›n özgürlefltirilmesi, demokratik-lefltirilmesi, e¤itim-ö¤retim düzeyinin yükseltilmesi,insan haklar›, kad›n haklar›... gibi konulardan bah-sediliyor; ancak bütün bunlar›n yald›zl› laflar ol-du¤unu görüyoruz. Mesela, daha düne kadar ‘des-pot’, ‘bat› düflman›’ olan Libya, ABD’nin talepleri-ne teslim olur olmaz bir günde ‘demokratik ülke’ilan edildi! Dolay›s›yla bat›n›n demokrasi, insanhaklar›, özgürlükler söylemi bir göz boyamadan biraldatmacadan öteye geçmiyor... Hikmet bey, buaç›dan bakarsak, sizce ‹slam dünyas› nas›l bir tu-zakla karfl› karfl›ya?

HHiikkmmeett DDeemmiirr:: Ortada aç›k bir durum var vebu durum, bizim vehimlerimizin ya da yanl›fl alg›-lamalar›m›z›n ürünü de¤il: Bat› gerek haz›rlad›¤›projelerle, gerekse aç›ktan müdahaleleriyle ‹slamüzerine odaklanm›fl durumdad›r.

Benim özellikle üzerinde durmak istedi¤im ko-nu flu: Büyük Ortado¤u Projesi taslak metni içeri-sinde üç kavramdan; ddeemmookkrraassii, kkaadd››nn ve bbiillggii--den özellikle bahsediliyor. BBiillggii kavram›na bakt›-¤›m›zda, t›pk› di¤er kavramlar gibi içeri¤inin ken-dince dolduruldu¤unu ve son derece sübjektif birbilgi tan›m›n›n yap›ld›¤›n› görmekteyiz. Nedir o,ça¤dafl bat› kültürünü ö¤renip benimsemek; yani bizeait bilgiden; Kur’ân’dan, Sünnet’ten ve di¤er bilgidayanaklar›m›zdan uzaklaflmak. ‹slam dünyas›ndabilgi sisteminin yeniden infla süreci asl›nda yenibir fley de¤il. Bu Ayd›nlanmadan itibaren çeflitlik›l›flarla devam etmekte olan bir süreç. Vahyi bil-giyi devre d›fl› b›rakan bir bilgi sistemi ortaya at›-l›yor ve di¤er farkl› bilgi sistemleri de bu bilgi sis-temi do¤rultusunda de¤ifltirilip dönüfltürülmeyeçal›fl›l›yor. DDeemmookkrraassiiye gelirsek; bu kavram dabat› taraf›ndan keyfi olarak kullan›lmaktad›r. De-mokrasinin, çeflitli kesimlerin özgürce kendisiniifade etmesi yönüne özellikle vurgu yap›larak,toplum içerisindeki etnik ve kültürel kimlikler

Page 23: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

MÜSLÜMANLARIN DURUMU/DURUfiU / AÇIKOTURUM

Umran .Kas›m .2004 23

birbirleriyle çat›flt›r›lmak ve din ise, bir tart›flmave bu tart›flman›n beraberinde getirece¤i bir par-çalanma zemini haline getirilmek istenmektedir.KKaadd››nn konusuna gelince; ça¤dafllaflma, modernitedendi¤inde bunun akla gelen ilk nesnesi kad›n ol-maktad›r. Modernizmin eskiden beri seyredilebil-di¤i en önemli izlence alan› bildi¤imiz gibi kad›n-d›r. Neden? Çünkü kad›n› dönüfltürürseniz erke¤i,toplumu dönüfltürmeniz çok kolayd›r...

EErrttuunnçç:: ‹zninizle bu tespitinize katk› sa¤laya-cak bir ilavede bulunmak istiyorum. Yak›n dönemdünya tarihinin flahitli¤iyle biliyoruz ki, Bat› d›fl›bir toplumun Bat› kültürüne göre dizayn edilmesi-nin literatürdeki karfl›l›¤› mmooddeerrnnlleeflfl((ttiirr))mmee veyason zamanlardaki yayg›n kullan›m›yla ççaa¤¤ddaaflfl--llaaflfl((tt››rr))mmaad›r. Bu süreçte baz› unsurlar›n de¤iflimedirendikleri tespit edilmifltir. Bu ddiirreennçç nnookkttaallaarr››k›r›lmad›kça hedeflenen de¤iflimin gerçeklefltiri-lemedi¤i veya gecikti¤i anlafl›lm›flt›r. Sözkonusudirenç noktalar›ndan birisi kkaadd››nnd›r. Kad›n› de-¤ifltirmeden bir toplumun zihniyetini, hayat tarz›-n› de¤ifltirmenin çok zor oldu¤u anlafl›lm›flt›r. Obak›mdan modernleflme sürecinde kad›n›n hep önplana ç›kar›lmas› son derece manidard›r. Bu ‹slamtoplumlar›n›n ve Türkiye’nin modernlefltirilmesisürecinin de de¤iflmeyen özelli¤i olmufltur ve ol-maya da devam etmektedir. Yoksa, Müslümanlar›dönüfltürme projelerinde kad›na vurguda bulunul-mas› keyfi veya basit bir tercih de¤ildir. Ama neyaz›k ki, kad›n konusu müslümanlar›n yumuflakkar›nlar›ndan da birisidir ve bu en önemli dirençnoktam›zda ciddi problemlere sahibiz. Zira tarih-sel bir ürün olarak müslüman erke¤in kad›n imaj›problemlidir. Bu durumda kad›na lay›k oldu¤ustatüyü verme ad› alt›nda yürütülen ve esasen ka-d›n› modernizmin ajan› ve bir arac› olarak kullan-may› amaçlayan projelerin baz› avantajlara sahipolduklar›n› ve bu gidiflat›n önünü kesebilmek içinMüslümanlar›n bu alandaki problemlerini önce-likle çözmeleri gerekti¤ini belirtmek gerekiyor.

DDeemmiirr:: Kamusal alanda üzerinde en çok duru-lan konular; kad›n›n siyasal ve çal›flma hayat›. Vesunulan raporlarda flu vurgulan›yor: ne ssiiyyaassaall hhaa--yyaattttaa ve ne de ççaall››flflmmaa hhaayyaatt››nnddaa kad›n etkili de-¤il. Bildi¤imiz gibi, çal›flma hayat› kad›nlar içinyükselen bir de¤er haline gelmifltir. Bu sebeple ka-d›nlar ucuz iflgücü ve sömürülmek pahas›na da ol-sa mutlaka d›flar›da çal›flmay› büyük oranda tercih

eder durumdad›rlar. Ancak uzun bir süre ifl haya-t›nda bulunan kad›nlar›n kültürel ve flekilsel de¤i-flime u¤rad›klar› da bir gerçektir. Bir kere annelikstatüsünde ciddi problemler ortaya ç›kmaktad›r.Di¤er yandan siyasete at›lan kimi kad›nlar, uzunsüre bu alan içinde kalan kad›nlar›n erkeksi özel-likler kazand›klar›n› ifade etmektedirler. Bununyan› s›ra kad›n, oldu¤u gibi ekonomik ve siyasihayata kabul edilmedi¤i için belki temel referans-lar›ndan bir tak›m ödünler vermek zorunda kal›-yor. Yani öyle zannedildi¤i gibi kad›n›n ekonomikve siyasi hayata aç›lmas› kolay olmuyor. Gereközel alanda gerekse çal›flma hayat›ndaki kendi di-ni ve kültürel kaynaklar›m›zdan beslenen iliflkilerbir süre sonra bak›yorsunuz topyekün bir de¤iflimeu¤ruyor. Kar›-koca iliflkileri sakatlan›yor, öyle kikad›n, yo¤un ifl hayat›nda ve ifl hayat›ndaki fizikigörünümünün bozulmamas› için bir süre sonra ço-cuk do¤urmak istemiyor. Dolay›s›yla kad›n›n ça-l›flma ve siyaset hayat›na mutlak kat›l›m› propa-gandalar›n›n ortaya ç›kard›¤› sonuç, bir sosyalmühendislik projesi olan modernlefltirme progra-m›yla da temelde örtüflmektedir. fiüphesiz bunun-la kad›nlar›n çal›flmamas› gerekti¤i gibi bir argü-man› savunuyor de¤iliz. Ancak “kad›n›n mutlakaçal›flmas› gerekti¤i” fleklindeki propagandalar›n daarka plan›n› iyi okumak gerekir.

Kocan›n daha çok yönetici konumunda oldu-¤u ataerkil aile iliflkileri, feminizan politikalarlagiderek kkaadd››nn vvee eerrkkeekk ddüünnyyaallaarr››nn››nn bbiirrbbiirriinnddeennbbaa¤¤››mmss››zzllaaflflaarraakk aayyrr››lldd››¤¤›› aaiillee yyaapp››ss››nnaa do¤ru gidi-yor. Bu ise çok tehlikeli. Çünkü ilk elden aile ku-rumuna yap›lan bir sald›r›d›r. Kad›n konusuna herf›rsatta vurguda bulunulmas› ve kad›n›n daha çokön plana ç›kar›lmas›, aile iliflkilerini de zedele-mektedir. Elbette ki ataerkil/erkekegemen bir ailetipinin geleneksel aile iliflkilerinin ideal oldu¤usöylenemez. Yine toplumumuzda kad›na yönelikyap›lan zulümlerin varl›¤› da bir gerçektir. Ancakben burada feminizan söylemlerle kad›n üzerindeodaklanman›n çok ciddi bir baflka soruna nedenoldu¤unu ifade sadedinde bir tespitte bulunuyo-rum. Kat›l›mc› bir kad›n-erkek iliflkisi yerine bi-reyselleflmeyi afl›r› körükleme yönünde bir gayretvar.

Bir de flu realitenin alt›n› çizmek laz›m: Mo-dernitenin talepleri ile toplumun statülü alanlar›aras›nda bir tekabüliyet var. Modernizmin kad›n

Page 24: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AAÇÇIIKKOOTTUURRUUMM

24 Umran .Kas›m .2004

taleplerini k›flk›rtt›¤› yerler, kad›n›n ulaflt›¤› za-man ddöönnüüflfleeccee¤¤ii yerler. Bunlar ise hep statülü yer-ler. Öyle olunca da bir ppaarrççaallaannmmaa meydana geli-yor. Anne olan kad›nlar, olmayanlar; çal›flan ka-d›nlar çal›flmayan kad›nlar...vs Di¤er taraftanmedya merkezli tart›flmalara da dikkat edildi¤in-de, bu tart›flmalarda kad›nlarla ilgili konular›n önplanda oldu¤unu görüyoruz. Kur’ân ba¤lam›ndakikad›n tart›flmalar› gibi.

Ancak belirtmek gerekir ki, bütün bunlar› ha-z›rlayan bir toplumsal zeminimiz de var. Gerek ka-d›n gerekse erkek konusunda bir tak›m problem-lerimiz var ve modern bat› kültürü bizim bu yumu-flak karn›m›zdan hareketle söz sahibi olmaya çal›-fl›yor. Bir örnek vermek gerekirse; hat›rlarsan›zBill Clinton Cidde’deki bir konuflmas›nda Arabis-tan kad›n›n›n toplumsal hayat› gerçek anlamdaerkekle paylaflmama problemini çok iyi istismarederek, kad›n›n modernleflmesi ve hayata kat›l›m›noktas›nda flöyle bir de¤erlendirmede bulunmufl-tu: “E¤er Muhammed günümüzde yaflasayd›, bir ara-ba üreten fabrika kurard› ve han›mlar›ndan birisini deonun bafl›na geçirirdi.” Tabi, Clinton’un bu konufl-mas›na baz› Müslümanlar alk›fl tutuyordu.

““MMüüssllüümmaannllaarr BBuu KKuuflflaattmmaaddaann DDaahhaa ddaa GGüüççlleenneerreekk ÇÇ››kkaaccaakkllaarr””

YY››lldd››zz:: Müslümanlara yönelik dolayl› ve do¤ru-dan müdahalelerin ne anlama geldi¤ini burayakadar de¤erlendirmifl olduk. Ben buradan itibarentüm bu müdahalelere ve kuflatmalara karfl› nas›lbir dduurruuflfl sergilememiz gerekti¤i konusunu müza-kere edelim istiyorum.

fiüphesiz ki Müslümanlar ilk defa böyle bir ku-flatmayla karfl› karfl›ya gelmiyorlar. Tarihin bellidönemlerinde de benzer kuflatmalar yaflanm›flt›r.Müslümanlara yönelik kuflatmalar›n ve müdaha-lelerin tarihi kökenini de dikkate alarak halihaz›r-da Müslümanlar›n maruz kald›¤› kuflatma operas-yonlar›na karfl› hangi ‹slâmî, tarihî potansiyelleri-mizi, ‹slâm’›n ne gibi imkânlar›n› devreye sokabi-liriz, ne tür bir kkaarrflfl›› dduurruuflfl sergileyebiliriz? Bunoktada ilk sözü Ahmet Cemil Bey’e vermek isti-yorum. Buyrun efendim.

EErrttuunnçç:: TTeeflfleekkkküürrlleerr.. Müslümanlar›n hem zi-hinsel hem de fiziksel anlamda kapsaml› bir kuflat-ma alt›nda olduklar› aç›k. ‹nanc›m›z›n ve hayat

tarz›m›z›n, kimli¤imizin ve kiflili¤imizin temel re-feranslar› olan Kur’ân hedef tahtas›na konmufl du-rumda. Ve onunla olan ba¤lar›m›z üzerinde oyna-narak inanç ve düflüncelerimiz, hayat tarz›m›z,baflta aile olmak üzere tüm toplumsal kurumlar›-m›z kökten de¤ifltirilmeye çal›fl›l›yor. Bu kuflat›l-m›fll›k karfl›s›nda Müslümanlar›n bireysel anlamdabir moral bozuklu¤u yaflamamas› mümkün de¤il.Ancak bu moral bozuklu¤u bir çok bak›mdan yan-l›flt›r. Unutmayal›m ki bizler Allah’›n vaatleri ko-nusunda umutsuzlu¤a kap›lman›n küfür oldu¤unaiman etmifl kimseleriz. ‹man›m›z, müminlerin üs-tün gelece¤ini, tüm kafirlerin Allah’›n dinine enküçük flekliyle bile zarar veremeyeceklerini,Kur’ân’›n korundu¤unu ve korunaca¤›n› söyleyipduruyor. Binbeflyüz y›ll›k tarihimiz ise bu iman›-m›z›n hakl›l›¤›na flahitlik yap›yor.

Biz Müslümanlar böyle bir kuflatmayla ilk kezkarfl›laflm›yoruz. Bu konuda oldukça tecrübeliyiz.Üstelik önceki kuflatmalar› sadece yarmakla kal-mad›k, o kuflatmalardan daha da güçlenerek ç›k-t›k. Bu tespitimi örneklersem: Öncelikle içindeyaflad›¤›m›z co¤rafyadaki kuflatmay› hat›rlayabili-riz. Müslümanlar› iradesizlefltirme ve ‹slam’› dö-nüflüme u¤ratma projesi asl›nda genel olarak 200y›ld›r, yo¤unlaflt›r›lm›fl biçimiyle de 100 y›ld›r ya-flad›¤›m›z bu ülkede yürürlükte ve bizler de bununtan›klar›y›z. Yani, bu tür projeler yabanc›m›z de-¤il. Biz onu en ince ayr›nt›s›na kadar yaflayarakö¤rendik. Üstelik 20 milyon kilometrekarelik birco¤rafyaya hükmeden bir iradenin sahipleriyken,bu irademizin 800 bin metrekarelik dar bir alanas›k›flt›r›ld›¤› ve 12-13 milyonluk bir nüfusun ta-mam›na yak›n›n› savafl gazilerinin, kad›nlar›n veçocuklar›n oluflturdu¤u bir dönemde üzerimizdeuygulanan de¤iflim projesinin muhatab› olduk veonu bile aflmas›n› bildik. Düflünün ki, ortada sa-vafltan bitap düflmüfl bir kitle vard›. E¤itimli insansay›s› yok denecek kadar azd›. Herkes yoksuldu;bütün çabalar bir lokma ekme¤e odaklanm›flt›.Böylesi flartlarda ve ortamda de¤iflim projesi vargücüyle devreye sokuldu. Proje ad›m ad›m ilerle-tildi. Öylesi bir aflamaya gelindi ki, 1940’l› y›llar-da cenaze namaz› k›ld›racak kifliler bile zor bulu-nur hale gelindi. Camiler fiilen kapat›ld›. Diniolan her fley suç kabul edilmeye baflland›. Ancakflu bir gerçek ki bu toplumun temel dinami¤i ‹s-lam’d›. Bu yüzden de bu ülke insanlar› son derece

Page 25: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

MÜSLÜMANLARIN DURUMU/DURUfiU / AÇIKOTURUM

Umran .Kas›m .2004 25

güçlü olan topyekün kuflatmay› yarmas›n› bildiler.Sözkonusu kuflatman›n aktörü olan partiyi ilk f›r-satta alafla¤› ederek kendi de¤erlerini k›smen deolsa önemseyenleri yönetime getirdiler. fiuras›önemlidir ki, bu de¤iflim hiçbir flekilde bir parti-nin iktidardan indirilip di¤erinin iktidar koltu¤u-na oturtuldu¤u siyasi bir de¤iflim de¤ildi. Olayaböyle bakmak son derece yüzeysel ve hatta yanl›flbir de¤erlendirme olur. Gerçekleflen de¤iflim,mevcut kuflatmay› yarma çabas›ndan baflka bir fleyde¤ildi. Elbette ki Demokrat Parti, ülke insan›n›nbütün taleplerine, ihtiyaçlar›na cevap veren biryap›y› temsil etmiyordu. Ancak buna ra¤men oflartlar içinde kuflatmay› yarman›n bir arac› oldu.Ard›ndan ülke insanlar› tekrar k›skaç alt›na al›n-d›lar; tekrar kuflat›ld›lar. 27 May›slar, 12 Martlar,12 Eylüller, en son olarak da 28 fiubatlar... hep buülke insanlar›n›, daha do¤rusu Müslümanlar› ku-flatma ve ‹slam’› dönüfltürme projesinin aflamalar›-n› temsil ettiler. Fakat bu ülke insanlar› tecrübe-lerinden ald›klar› birikimle bütün bunlar› aflmay›baflard›lar. Eksiklikler olabilir, ancak flu da kesin-dir ki, bugün sahip oldu¤u imkanlar ve konum iti-bariyle bu co¤rafyan›n insanlar› otuz y›l veya elliy›l öncesine göre çok daha iyi yerdedir. Bu neden-ledir ki, öncekilerden çok daha sofistike bir bi-çimde devreye sokulmufl olan 28 fiubat sürecin-den befl y›l sonra, süreci meflrulaflt›rmak için ge-rekçe k›l›nan ve hükümet orta¤› olmas›na bile ra-z› olunmayan insanlar›n tek bafl›na iktidara tafl›n-mas› çok ciddi mesajlara sahiptir.

Konuyu iliflkin ikinci bir örnek olarak tümdünya müslümanlar›n› ilgilendiren bir kuflatmay›hat›rlayal›m. Bu, zaman itibar›yla birbiriyle örtü-flen MMoo¤¤ooll ve HHaaççll›› istilalar›d›r. Müslümanlarbundan yaklafl›k 8-9 yüzy›l önce kapsaml› ve güç-lü bir kuflatmay› hem de çift yönlü olarak yaflad›-lar. Müslümanlar do¤udan Mo¤ollar, bat›danHaçl›lar taraf›ndan adeta cendereye al›nd›lar. Ku-flatma son derece güçlüydü. Yaklafl›k iki yüzy›l sür-dü. Bu süreçte ‹slam dünyas› fiziksel aç›dan parça-lan›p iradesiz ve güçsüz hale getirildi. Müslüman-lar›n bütün siyasal yap›lar› yerle bir edildi, bütünkültürel birikimleri imha edildi. Aç›kt›r ki, bu ka-dar uzun ve yo¤un kuflat›lm›fll›ktan bir Budist uy-garl›¤›n›n, M›s›r veya bir Yunan uygarl›¤›n›n s›y-r›l›p ç›kmas› ve daha da önemlisi zaferle ç›kmas›mümkün de¤ildi. Ancak bu Müslümanlar için söz-

konusu de¤il. Müslümanlar bu kuflatmay› yard›lar.Dünyaya alt› as›r hükmeden bir Osmanl› ile var-l›klar›n› ve iradelerini tekrar ortaya koydular. Sa-dece Osmanl› de¤il; bu kuflatmay› yar›p ç›kman›nürünü olan Memlükleri, Safevileri de unutmamakgerekiyor. Tüm bunlar o topyekün kuflatman›n ar-kas›ndan ‹slam co¤rafyas›nda ortaya ç›km›fl Müs-lüman kitlelerin iradelerini temsil eden devletler-dir.

Bütün bunlarla flunu görüyoruz; ‹slam öylesinebir dinamizme sahiptir ki, tüm sald›r› ve kuflatma-lara karfl› kendisini yenileyip her türlü olumsuzflartlara cevap verebilmifltir ve verecektir. Enolumsuz flartlarda bile kendisini hiç zorlanmadanyyeenniiddeenn iinnflflaa edebilmektedir. Bunun son örne¤iBosna’d›r. Avrupa’n›n göbe¤inde “yoktan” bir ‹s-lam toplumu infla olmufltur. Hat›rlay›n, yirmi y›lönce Bosna’y› hayal bile edemezdik. Bunlar ‹s-lam’›n sahip oldu¤u ama di¤er uygarl›klarda bu-lunmayan, ya da eksik olan bir imkân› gösterenönemli örneklerdir. ‹slam’da bulunan ama di¤er-lerinde bulunmayan fley, ‹slam’›n her zamana vetopluma seslenen mesaj›n›n hhaakkiikkaatt olmas›ndanbaflka bir fley de¤ildir. O beflerin kurgulad›¤› birinanç sistemi ve hayat tarz› de¤il, mutlak yarata-n›n bildirdi¤i bir inanç sistemi ve lütfetti¤i bir ha-yat tarz›d›r. ‹slam bu özelli¤iyle bütün hayat› bafl-tan sona dizayn etme gücüne sahiptir; Müslüman-lar aciz ve iradesiz olsalar bile. ‹slam’›n kurdu¤ubinalar baz› zamanlar birilerinin zorlamas›yla y›-k›lsa bile, ‹slam yenisini infla etmede bir zafiyetesahip olmam›flt›r ve olmayacakt›r.

““‹‹ssllââmm,, DDüüflflmmaannllaarr››nn›› BBiillee DDöönnüüflflttüürreebbiilleecceekkDDiinnaammiikklleerree SSaahhiipp””

YY››lldd››zz:: Ben, söylediklerinize k›sa bir ilavede bu-lunmak istiyorum. Müslümanlar, Mo¤ol istilas›-n›n ard›ndan tekrar bir güç olarak tarih sahnesineç›kt›klar› gibi, kendilerini ciddi biçimde h›rpala-yan, katleden Mo¤ollar› bizzat etkileyerek müslü-man olmalar›n› sa¤lad›klar›n› görüyoruz. HattaHaçl›lar›n bile bu anlamda ‹slam dünyas›ndan bi-limsel ve kültürel olarak etkilendiklerini söyle-mek mümkün. Yani Müslümanlar, fiziken ciddikay›plar vermelerine karfl›n de¤erler, kurumlar vemedeni imkânlar anlam›nda y›k›lmad›lar; iki yüz-y›ll›k süreçte de¤iflip dönüflmediler, tam aksine bu

Page 26: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AAÇÇIIKKOOTTUURRUUMM

26 Umran .Kas›m .2004

sürecin sonunda hem kendilerini yeniden ihyâ veinflâ ettiler hem de düflmanlar›n› ‹slam’a kazand›-lar yani kendilerini yok etmeye gelenleri bir bi-çimde de¤ifltirip dönüfltürdüler. Bugün de Müslü-manlar, Bat› ve di¤er medeniyetler karfl›s›nda buimkân ve potansiyele sahip...

EErrttuunnçç:: Söylediklerinize aynen kat›l›yorum.Bu tespitinizin somut örneklerinden birisi fludur:Hülagu, babas› Cengiz’in zorba yasalar›yla, putpe-restli¤iyle Müslüman co¤rafyada hakim olmufltu,ama Hülagu’nün torunlar› Müslüman olup Kur’ânve Sünnete göre yaflaman›n çabas›n› yürüttüler.‹flte bu ‹‹ssllaamm’’››nn ggüüccüüdür. Baflka bir ifadeyle hhaakkii--kkaattiinn ggüüccüüdür. Bu, hhaakkiikkaatt karfl›s›nda bbaatt››ll›n, gö-rünümleri ne kadar de¤iflirse de¤iflsin, hangi flart-lar alt›nda olursa olsun bir flekilde yok olmayamahkum olaca¤› gerçe¤inin tezahürüdür. Hepimizbiliriz, Hz. Peygamber(s) Mekke’yi fethedip flirkinsembolü olan putlar› parçalarken bir âyet okuyor-du:“Hak geldi bat›l zail oldu.” Bununla, biçimi neolursa olsun bütün yanl›fllar›n hakikat karfl›s›ndabir de¤er ve güç ifade etmeyece¤ini, her zamanhakikatin üstün ç›kaca¤›n› ilan ediyordu. Verdi¤i-miz örnekler bunun somut ifadeleri de¤il mi? ‹s-lam tarihi bu tür örneklerle dolu.

Burada flu andaki kuflat›lm›fll›¤›m›z›n esasendaha önce bir çok kez yar›p ç›kt›¤›m›z kuflatmala-r›n halkalar›ndan birisi oldu¤unu daha iyi anla-mak ve bu kuflatmay› kolayl›kla afl›p daha güçlühale gelece¤imizin bir baflka örne¤i olarak EEkkbbeerrfifiaahh’› da hat›rlayabiliriz. 1600’lü y›llarda Hint-Türk ‹mparatorlu¤unun hükümdar› olan Ekberfiah, Müslümanlar›n tarihinde benzeri zor bulunurbir projeyi uygulamaya koydu. Halk›n›n ekseriye-ti Müslüman olmas›na ra¤men, DDiinn--ii ‹‹llaahhii ad› al-t›nda yeni bir din infla edip bunu zorla halka da-yatt›. Onun Din-i ‹lahisi, baz› ‹slamî unsurlar› dakapsayan, ama daha çok Budizm ve H›ristiyanl›k-tan etkilenmifl nev’i flahs›na münhas›r bir dindi.Ekber fiah tüm hayat› boyunca dinini yaymak vegeçerlili¤ini sa¤lama için çabalad›. ÜlkesindeMüslümanlar olmad›k s›k›nt›larla karfl›laflt›lar.Budistler ve H›ristiyanlar el üstünde tutulurken,Müslümanlar katledildiler. Mallar›na el konuldu,zindanlara dolduruldular. Ve bu yaklafl›k elli y›ldevam etti. Sonunda Ekber fiah öldü. O toplum-da Müslüman bir grubun kalm›fl olabilece¤ini tah-min etmek bile zordu, ama Ekber fiah’›n hemen

arkas›ndan çok daha güçlü ve bilinçli bir ‹slamtoplumu do¤du; ‹‹mmaamm RRaabbbbaannii ve VVeelliiyyuullllaahhDDiihhlleevvii gibi müstesna flahsiyetler yetiflti. Ömrünü‹slam’a adayan ve ‹slam’›n siyasi, ekonomik, aske-ri egemenli¤i için çabalayan liderler geldi. Üstelikbunlardan birisi bizzat Ekber fiah’››n o¤luydu.Bunlar›n ve di¤er baz› flahsiyetlerin çabalar›ylado¤ru bir ‹slam inanc› ve bu inanc›n gerektirdi¤igüzel bir hayat tarz› tekrar infla edildi. Ekberfiah’›n Din-i ‹lahisi ise yok olup gitti.

Müslümanlar, bu ve benzeri tarihi tecrübeleri-ni göz önünde bulundurarak, varsa güven kay›pla-r›n› gidermeli, Allah dilerse flfleerrddeenn hhaayy››rr çç››kkaaccaa--¤¤››nn›› da bilmelidirler. Müslümanlar inanç ve ha-yatlar›n› Kur’ân’la flekillendirdikleri, Kur’ân vesünneti kimlik ve kifliliklerinin temel referans›k›ld›klar› sürece kendilerine yönelik her nevidenproblemi aflmalar› hiç zor de¤ildir. Hatta bununlada kalmay›p, yaflad›klar› tüm olumsuzluklar nede-niyle yeni imkanlara sahip olacaklard›r. Yeter kiKKuurr’’âânn’’››nn aaddaammllaarr›› olmay› becerebilelim. Amaunutmayal›m ki, e¤er bizler Kur’ân’›n adamlar›olamazsak, Allah bizlerin yerine birilerini getirirve onlar Kur’ân’›n adam› olmay› en güzel flekildebaflar›rlar. O halde bizi ilgilendiren, ne olaca¤› de-¤il, ne yapabilece¤imiz, sorumluluklar›m›z› ne ka-dar yerine getirebilece¤imiz sorusudur. Çünkü “neolaca¤›n›” takdir eden Allah’t›r, baflkas› de¤il.

““‹‹ssllââmmîî HHaayyaatt TTaarrzz››nn›› YYeenniiddeenn KKuurr’’âânn’’llaa ‹‹nnflflaa EEttmmeelliiyyiizz””

YY››lldd››zz:: Yani t›pk› Mo¤ollar› dönüfltürdü¤ümüz gi-bi ‹slam’›n küreselli¤ini sa¤layarak ça¤›m›z insan›n›da de¤ifltirip dönüfltürebiliriz. Bildi¤iniz gibi, Mo-¤ol istilas›n›n son dönemleri ayn› zamanda Haçl›seferlerinin de bitme dönemleridir. Bu dönemler-de ddiirreenniiflflççii çabalar›n ddiirriilliiflflççii çabalara dönüfltü-¤ünü görüyoruz. Mesela bunun simgesel ismi‹mam ‹‹bbnn--ii TTeeyymmiiyyyyee’dir. Bu büyük âlim, Mo¤ol-lar›n ilk kez yenildi¤i Ayn Calut savafl›nda onlarakarfl› en önde mücadele etmifl, di¤er yandan ‹s-lâm’›n yeniden ihyas› için fikri altyap›y› olufltur-ma çabas›na girmifl ve say›s›z eser yazm›flt›r. Bat›lve hurafeye aman vermeyerek Kur’ân ve Sünneteksenli bir tecdîd hareketi bafllatm›flt›r.

fiimdi, bir tespitten hareketle Mustafa Ayd›nhocaya dönmek istiyorum: fiu anda Müslüman

Page 27: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

MÜSLÜMANLARIN DURUMU/DURUfiU / AÇIKOTURUM

Umran .Kas›m .2004 27

dünya, geçmifle nazaran çok daha fazla ant-i Ame-rikan duyarl›l›¤›na sahip; Bat›’dan ve Bat›l› sekü-ler de¤erlerden nefret ediyor. Ayr›ca, ‹slam dün-yas› her zamankinden daha fazla ümmet olma bi-lincini tazeleme ihtiyac› duyuyor. Mo¤ol ve Haç-l› istilalar›n› hat›rlatan bugünkü ABD-‹srail-‹n-giltere fleytan ittifak›n›n sald›r›lar› karfl›s›nda üm-metin giderek artan ‹slâmî duyarl›l›¤›, yeni bir di-rilifl için bir imkana dönüfltürülebilir mi, buradanbir inflâ süreci üretilebilir mi?

AAyydd››nn:: Müslümanlar bu sald›r›n›n da flüphesiz(Allah’›n yard›m›yla) üstesinden gelecekler vesald›r›y› de¤ifltirip dönüfltüreceklerdir. Bundanben flahsen flüphe etmiyorum. Baflta da vurgulad›-¤›m gibi flu anda Bat› psikolojik bir bunal›m geçi-riyor, bir ggüüvveenn bbuunnaall››mm›› yafl›yor. Bundan olacakki, kültürüyle yapamad›¤›n› kendine duydu¤u gü-vensizlikten dolay› paz› gücüyle, zorbal›kla yap-maya çal›fl›yor. Peki Müslüman gücünü neredenal›yor. Elbetteki Kur’ân’dan. Öyleyse Müslüman-lar, Kur’ân ve Hz.Peygamber(s.)’in pratik yaflam›üzerinde yo¤unlaflmak zorundad›rlar. ‹slam kültü-ründe, ümmet dedi¤imiz bütün bu oluflumlar›nkayna¤›nda Kur’ân vard›r. K›sacas› ‹slam medeni-yetinin merkezinde Kur’ân vard›r. ‹slam bir po-tansiyel imkansa bu potansiyel imkan›n jeneratö-rü de Kur’ân’d›r. Mekke’de nazil olan bir âyettemücadelenin esprisi flöyle vurgulan›r: ““OOnnuunnllaa((KKuurr’’âânn’’llaa)) ttooppyyeekküünn bbiirr cciihhââdd--›› eekkbbeerr aaçç””. Bu-rada cciihhaadd kavram› üzerinde durmak gerekiyor.Gaza anlam›ndaki cihad›n henüz Mekke döne-minde emredilmedi¤ini düflünürsek bu Mekkiayette zikredilen cihad›n, müminlerin kimlik vekifliliklerini vahiy do¤rultusunda infla etme çabas›oldu¤unu rahatl›kla anlar›z. O nedenle Müslü-manlar Kur’ân üzerinde yo¤unlaflmal›. ABD,Kur’ân’›n bir biçimde yorumlanarak onun, sadeceferdin manevi tecrübesiyle alakal› olup sosyal ha-yata müdahale etmeyen bir kitap konumuna in-dirgenmesini öngörmektedir. Baflka bir ifadeyleKur’ân’› hayattan kovmak suretiyle onu hhaayyaatt››yyöönnlleennddiirreenn bir kitap olmaktan ç›karmay›, Müs-lümanlar›n Kur’ân ile ba¤lant›s›n› koparmay› he-deflemektedir.

Bu projeye karfl› Müslümanlar gayet duyarl› ol-mal›, Kur’ân’› s›kça okumal›lar. Zira O öyle bir ki-tap ki; her okudu¤umuz pasajda hayata dair sankiilk defa karfl›laflt›¤›m›z mesajlar görürüz. Müthifl

bir dinamizm, hayatla içiçe, insan› hem psikolojikhem de sosyolojik olarak donan›ml› k›l›yor ve onasahip oldu¤u bütün potansiyellerini hat›rlata-rak(zikr) bir an önce o potansiyellerini hareketegeçirmesini, potansiyel enerjiyi kinetik enerjiyedönüfltürmesini sa¤l›yor. Kur’ân, ifade etti¤imizgibi, fiili hayatla içiçedir. Bu anlamda Müslüman-lar kendilerini ciddiyetle hesaba çekmek, bir nefismuhasebesi yapmak zorundalar. Bir âyet, bu nok-tada beni çok düflündürüyor: “O münaf›klar ki; Al-lah ve Rasûl’üne davet edildikleri zaman yan çizer-ler.” Allah burada bir münaf›k tan›m› yap›yor.Nedir o? “Allah ve Rasûl’üne yan çizmek.” Bu bi-zim öteden beri tan›mlad›¤›m›z ya da bize ö¤reti-len “içi kafir d›fl› Müslüman”, baflka bir ifadeyle“kafir olup kendisini Müslümanlar›n içinde Müs-lüman gösteren kifli” biçimindeki mmüünnaaff››kk tan›-m›ndan çok farkl› bir tan›m. Elbetteki nifak/mü-naf›kl›k bu anlam›yla da Kur’ân’da kullan›l›yor,ancak yukar›daki kullan›m her nedense gözard›ediliyor. ““AAllllaahh vvee RRaassûûllüünnee yyaann ççiizzmmeekk..”” fiim-di bak›yorsunuz adam ‘Müslüman›m’ diyor, di¤ertaraftan içki içiyor, ‘Müslüman›m’ diyor,Kur’ân’›n art›k ça¤›m›za hitap etmedi¤ini rahat-l›kla söyleyebiliyor. ‘Müslüman›m’ diyor Allah’›kamusal alandan kovmaya çal›fl›yor… Dolay›s›ylaburada bir mmüünnaaff››kk kategorisi daha ortaya ç›k›yorki o da; (inans›n-inanmas›n) “Allah ve Rasûl’ünefiili hayatlar›yla yan çizenler”dir.

‹kincisi; sözkonusu rapordaki gibi Müslüman-lar› parçalay›p kategorize eden anlay›fltan fliddetlekaç›n›lmal›d›r. Zira siz örne¤in “modernistim” de-di¤iniz zaman apayr› bir ideolojik yaflam tarz›n›daha bafltan kabulleniyorsunuz. Modernite öylesadece televizyonla, teyple, telefonla...vs ile izahedilerek basit fleylere indirgenecek bir “izm” de¤il-dir. Modernizm bir oonnttoolloojjiikk dduurruuflfluu, bir yyaaflflaammttaarrzz››nn›› ifade eder. Ayr›ca Müslümanlara, moder-nist olmakla, laik Müslüman olmakla, onlardanneler beklendi¤ini aç›kça anlatmak gerekir. Biri-leri müslümanlar› al›p bir konumdan baflka bir ko-numa getirmek istiyor.

Müslümanlar hem teorik hem de pratik bir mü-cadele yürütmek zorundad›rlar. Elbette ki bu ikisahay› birbirinden koparmak da mümkün de¤ildir.Müslümanlar özellikle hayata giden yollar› kur-makla mükelleftirler. Bu anlamda semboller sonderece önemlidir. Yani pratik hayatta Müslüman-

Page 28: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AAÇÇIIKKOOTTUURRUUMM

28 Umran .Kas›m .2004

lar› temsil eden onlar›n varl›¤›n›n simgesi olansembollerdir. Müslümanlar›n pratik hayatta ken-dilerini temsil eden semboller üzerinden hayata gi-den yollar› infla etmelidirler. Örne¤in baflörtüsübunlardan birisidir. Ben zaman zaman kendimesormuflumdur, sadece meseleyi daha da anlamakbak›m›ndan; ‘biz Müslümanlar olarak acaba bu ba-flörtüsünü çok mu büyütüyoruz, ondan daha ciddimeselelerimiz olamaz m›?’ diye. Sonra flu ortaya ç›-k›yor, Kur’ân ekseninde cevap arad›¤›n›z zaman:Özellikle sosyal hayatta Müslümanlar› sembolizeeden, daha çok sosyal hayata yans›yan dini pratik-ler Kur’ân’da da ön plana ç›kmaktad›r. Baflörtüsüde bu kapsamda oldu¤una göre onun ikinci plandade¤erlendirilmesi gereken bir dini vecibe oldu¤u-nu asla düflünemeyiz. Zira sseemmbboolllleerree ssaalldd››rr›› MMüüss--llüümmaann’’››nn vvaarrll››¤¤››nnaa ssaalldd››rr›› anlam›na gelir.

Müslümanlar›n dikkat etmeleri gereken di¤erbir konu da üümmmmeett bilincini canl› tutmalar› gerek-ti¤idir. Dikkat edilirse, ad› geçen raporun hedef al-d›¤› konulardan birisi de bu ümmet bilincidir.Ümmet kavram› Medine-site devletindeki sosyal bir-liktelik, fleklinde tan›mlanarak ekonomik, siyasalbir birliktelik olarak da yorumlanabilir. Örne¤inböyle bir tan›ma göre Avrupa Birli¤i de bir üm-mettir. K›saca ifade etmek gerekirse MüslümanlarKur’ân eksenli kendilerini var k›lma projeleri olufl-turmal›d›rlar; düflman› yok etmek, onlar bizi dördebölüyorlar hadi biz de onlar› befle bölelim anlay›fl›de¤il. Çünkü biz Müslümanlar olarak ne Ameri-kan insan›na ne Avrupa insan›na karfl›y›z. SadeceAmerika’n›n ve Avrupa’n›n halihaz›rdaki sürdür-dü¤ü zihniyete, politik anlay›fla, tavra karfl›y›z. Do-lay›s›yla kendimizi yeniden ümmet bilinci etraf›n-da toparlamam›z ve bu yönde bir gayret ve ça-ba(cciihhaadd--›› eekkbbeerr) içerisinde olmam›z gerekir.

YY››lldd››zz:: Ümmetin üzerine düflen görevler konu-sunda siz neler söylersiniz Ahmet Cemil Bey?

EErrttuunnçç:: Genel olarak Bat›’n›n, özel olarak daABD’nin bu peflpefle gelen sald›r›lar›n›n nedeniolarak güçsüz oldu¤umuzu düflünmek yerine, tümbu sald›rganl›klar›n nedeninin onlar›n güçsüzlü¤üoldu¤unu düflünmenin daha do¤ru olaca¤›na ina-n›yorum. Çünkü Bat› dünyas› flu anda ciddi birgüven kayb› içerisinde. Görünen gücü, güçsüzlü-¤ünün maskesinden baflka bir fley de¤il. Bu sadecebize ait bir tespit de de¤il; bunu bizzat Bat›l› düflü-nürler yüz y›l› aflk›n süredir ifade ediyorlar. Bir çok

Bat›l› düflünür, yüz y›l› aflk›n süredir, Modern Ba-t› düflünce ve hayat tarz›n›n insan› tüm ba¤lamla-r›ndan ay›rd›¤›n›; insan›n Allah’la, tabiatla vebizzat kendi benli¤iyle olan ba¤lar›n› kopard›¤›n›;her fleyi alt-üst etti¤ini; insan›n ve tabiat›n denge-sini bozdu¤unu.. bunun da beraberinde bir güvenbunal›m› getirdi¤ini aç›kça söylüyor ve yaz›yorlar.Ve Bat›’n›n yeni düflünürleri bu ç›kmaz sokaktanbir ç›k›fl yolu bulmaya, duvarlar› delerek yeni biryol açmaya çal›fl›yorlar. Dolay›s›yla Modern Bat›dünyas›n›n ‹slam dünyas›n› hedef tahtas›na koyupsald›rganlaflmas›n›, onun özgüven kayb›n›n biriflareti olarak görüyorum. Elbette ki yaflatacaklar›zorluklar› aflaca¤›z. Bu zorluklar› aflarken s›k›nt›la-r›m›z olacak. Önemli olan rotam›z› do¤ru belirle-mek ve raydan ç›kmamakt›r. Bunu nas›l yapaca-¤›z? ‹flte önemli olan bu. Burada müzakeremizinekseni RAND raporu ve benzer projeler oldu¤uiçin söylüyorum; asl›nda bu raporu haz›rlayanlara-t›rnak içi bir tabirle- ‘müteflekkir’ olmal›y›z. Çün-kü bu rapor do¤rudan olmasa da sat›r aralar›ndakiifadeleriyle biz Müslümanlar›n nerede durmas› ge-rekti¤inin bilgisini de kaps›yor; gücümüzün kay-na¤›n› bilenler taraf›ndan kaleme al›nm›fl ve bukaynakla ba¤›m›z› koparmak amac›na sahip.Unutmayal›m ki, gücümüzün kayna¤› dinimizdir;Kur’ân’d›r, Sünnet’tir. Müslümanlar olarak e¤erbir tak›m komplekslerimiz varsa, güven kayb›m›zsöz konusu ise onlar› tez elden terk edip, olmam›zgereken adamlar olmaya çal›flmal›y›z. ‹slam’› kay-na¤›ndan ö¤renmek ve gere¤ine göre hareket et-mekten baflka yapaca¤›m›z bir fley yok.

YY››lldd››zz:: Yani ‹slam dünyas› e¤er kendi dina-miklerine, kendi öz de¤erlerine döner de ümmetbilinci etraf›nda bir duyarl›l›k oluflturursa BOP gi-bi, RAND raporu gibi projelerle kurulmak istenentuzaklar› rahatl›kla aflacak, Müslümanlar t›pk›‹bn-i Teymiyye’nin, ‹mam Rabbani’nin, fiah Ve-liyyullah’›n yapt›klar› gibi çark› tersine çevirerekflerleri hay›rlara tebdil etmeyi baflaracak ve vahyedayal› hayat tarz›n› yeniden daha canl› bir flekildeinflâ edecektir, inflaallah.

Evet, Hikmet Bey, siz bu çerçevede neler söy-leyeceksiniz?

DDeemmiirr:: Söylenenlere aynen kat›ld›¤›m› belirt-tikten sonra bir ilavede bulunmak istiyorum: Buyeniden inflâ sürecinde, özellikle Sünnet’i ihyâ et-meyi, Sünnet’i yaflamay› öncelikli ve önemli görü-

Page 29: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

MÜSLÜMANLARIN DURUMU/DURUfiU / AÇIKOTURUM

Umran .Kas›m .2004 29

yorum. Her fleyden önce Hz. Peygamber’in(s.) ya-flam pratiklerini aileden bafllamak suretiyle uygu-lamaya koymam›z, aileyi sadece çocu¤un e¤itildi-¤i bir yuva de¤il, karfl›l›kl› otokontrole dayal› ola-rak efllerin de e¤itildi¤i bir yuva olarak infla etme-miz laz›m. Ça¤›m›z›n en büyük hastal›klar›ndanbirisi olan bireysellik tuza¤›na düflmemeli ve ce-maatle namaz gibi sosyal bilinci, beraber olma bi-lincini gelifltiren ve yaflatan sünnete ittiba etmekonusunda zafiyet göstermemeliyiz. Kad›n›n mo-derniteye kurban gitmesine ve dolay›s›yla kad›nl›-¤›ndan uzaklaflmas›na göz yummak yerine onu, ‹s-lami bilinç çerçevesinde gelene¤imizden de kay-naklanan baz› ç›kmazlar›m›z› aflarak hayata müda-hil k›lmal› ve özne konumuna tafl›mal›y›z.

YY››lldd››zz:: Efendim, hepinize bu önemli aç›klama-lar›n›zdan dolay› teflekkür ediyorum. ‹fade etti¤i-niz gibi Müslümanlar flu anda gerek fiziki gereksepsikolojik bir kuflatmay-la ve bunun beraberindegetirdi¤i bir sars›nt›ylakarfl› karfl›ya. Asl›ndabu tarihsel bir kural. Zi-ra siz e¤er ““MMüüssllüümmaa--nn››mm”” diyorsan›z, ““RRaabb--bbiimmiizz AAllllaahh’’tt››rr”” diyor-san›z, ‹slam’› hayatamüdahil k›lmaya çal›fl›-yorsan›z bu tür sald›r›-larla ve kuflatmalarlakarfl›laflman›z kaç›n›l-maz. Ama buradaönemli olan, bu kuflat-malar karfl›s›nda ‹‹bbrraahhii--mmîî bbiirr dduurruuflfl, MMuuhhaamm--mmeeddîî bbiirr dduurruuflfl sergile-yebilmektir. T›pk› Hen-dek kuflatmas›nda oldu-¤u gibi. Düflman her ta-raftan s›k›flt›rd›¤›nda te-zelzül edip topuklar›n›nüstünde geri dönenlerde oldu; fakat Hz.Ra-sûl(s.) öncülü¤ünde ger-çek bir direnifl sergile-yenlerin Allah’a îman-lar› ve teslimiyetleri pe-kiflti; yani flerler hayra

tebdil oldu. ‹lgili âyetleri okuyarak sohbetimizi ta-mamlayal›m:

“Onlar yukar›dan ve afla¤›dan üzerinize geldiklerin-de ve gözlerinizin feri kaybolup yürekleriniz a¤z›n›zageldi¤inde ve Allah hakk›nda en çeliflik düflünceler akl›-n›zdan geçti¤inde (neler hissetti¤inizi hat›rlay›n. ‹flte)orada ve o anda müminler s›nand› ve fliddetli bir flok ilesars›ld›lar. Ve iki yüzlüler ile kalpleri hastal›kl› olanlar(birbirlerine) ‘Allah ve elçisi bize sadece bofl vaatlerdebulunmaktad›r.’ dedikleri zaman(ki durumu hat›rla:)

“Gerçek flu ki; Allah’› ve ahiret gününü (korku veumutla bekleyen) ve onu her daim anan kimseler içinAllah’›n elçisi güzel bir örnek teflkil eder. (‹flte böyle)müttefikleri(n kendilerine do¤ru ilerlediklerini) görün-ce müminler ‘bu Allah’›n ve Rasûlü’nün bize vaat et-ti¤idir.’ Ve ‘(demek ki) Allah ve Rasûlü do¤ru söyle-mifl’ dediler ve bu onlar›n sadece imanlar›n› ve Allah’ateslimiyetlerini art›rd›.” (Ahzab 10-12 ve 21-22) n

‹HH. ‹NSAN‹ YARDIM VAKFIBüyük Karaman caddesi Taylasan sk. No: 3 Fatih-‹stanbul

TTeell:: (0212) 631 33 68-69 / (0212) 631 29 65-66-67 FFaakkss:: (0212) 621 70 51wweebb:: www.ihh.org.tr ee--mmaaiill:: [email protected]

Posta Çeki Hesab›: 1605451 Banka Hesab›: Vak›fbank Valide Sultan fib. 2014008

Page 30: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

30 Umran .Kas›m .2004

K A P A K

‹nsan f›traten temizdir, hilkat mayas›na “ilâhîruh”dan üflenmifltir(38/72), iyiye ve güzelemütemâyildir; “ahsen-i takvîm”(95/4) üzre ya-

rat›lm›flt›r, yeryüzünde “Allah’›n halîfesi”(2/30)olarak görevlendirilmifltir, bu yüzden de “eflref-imahlûkât”t›r.

‹nsan f›traten zulme, haks›zl›¤a isyan eder; za-lime karfl› mazlumun ve ma¤durun yan›nda yeral›r. ‹nsan f›traten adalet ve hak arar.

‹nsan, f›traten birlikte yaflama, birbiriyle daya-n›flma, yard›mlaflma e¤ilimindedir.

Ve insan, f›traten hayâ duygusuna sahiptir vetesettür/örtünme ihtiyac› hisseder.

Hz.Peygamber(s)’in “Her do¤an çocuk, ‹slamf›trat› üzerine do¤ar. Ancak ebeveynleri onu H›-ristiyan, Yahudi veya Putperest yapar.” hadisi buba¤lamda iyi tefekkür edilmelidir.

‹mdi, bu yaz›da, tesettürün f›trî bir temayül veinsan›n, insanl›¤›n/Ademo¤ullar›n›n ortak de¤erioldu¤u; ç›plakl›¤›n ise fleytanî bir sapma oldu¤utemellendirilmeye gayret edilecektir.11

fifieeyyttaannîî CCeepphheenniinn SS››nn››rrss››zz vvee TTooppyyeekküünn MMüüccaaddeelleessii

F›trî örtünme ile fleytanî ç›plakl›k aras›ndaki mü-cadelenin anlafl›labilmesi için ‹blis’in Hz.Adem’leefline ve Ademo¤ullar›na karfl› yürüttü¤ü topye-kün ve s›n›rs›z mücadelenin hat›rlanmas› gerekir:

Allah, Hz.Adem’i yaratt›¤›nda meleklerin ve‹blis’in Adem’e secde etmesini emretmifl, ama ‹b-lis Allah’›n emrine uymayarak isyan etmiflti(2/30-

38, 7/11-27). ‹blis bu isyan› sebebiyle cennettenç›kar›lm›fl, bu yüzden de Hz. Adem’le efline düfl-man olmufltu. Ve ‹blis, Ademo¤ullar›n› Allah’›nyolundan sapt›rmak için “insanlar›n dirileceklerigüne kadar mühlet” istemifl, Allah da ona izinvermiflti(7/14-15, 15/36-38, 17/62-63, 38/79-82).‹flte, k›yamete kadar mühlet alan ‹blis’in Ademo-¤ullar›n› ayartma ve çepeçevre kuflatma konusun-da yapt›¤› yemin son derece önemlidir:

“Dedi ki: “Madem öyle, beni azd›rd›¤›ndan dola-y› onlar› (sapt›rmak) için mutlaka senin dosdo¤ru yo-lunda pusu kurup oturaca¤›m. Sonra da muhakkakonlara önlerinden, arkalar›ndan, sa¤lar›ndan ve solla-r›ndan sokulaca¤›m. Onlar›n ço¤unu flükrediciler bu-lamayacaks›n.” (7/16-17)

“Dedi ki: “Rabbim, beni k›flk›rtt›¤›n fleye karfl›l›k,andolsun, ben de yeryüzünde onlara, sana baflkald›rma-y› ve dünya tutkular›n› süsleyip çekici gösterece¤im veonlar›n tümünü mutlaka k›flk›rt›p-sapt›raca¤›m. Ancakonlardan muhlis olan kullar›n müstesna.” (15/39-40)

“...Onun soyunu -pek az› d›fl›nda- kuflkusuz ken-dime ba¤l› k›laca¤›m.” (17/62)

Görüldü¤ü gibi ‹blis, Allah’›n dosdo¤ru yoluüzerinde pusu kurarak, insanlar› azd›rmaya, sapt›r-maya, isyan› ve dünya tutkular›n› süslü gösterme-ye, onlara vesvese vermeye çal›flaca¤›na; Ademo-¤ullar›na yönelik ““flfleeyyttaannîî kkuuflflaattmmaa””y› k›yametekadar sürdürece¤ine ve bu u¤urda tüm imkanlar›kullanaca¤›na dair yemin etmifltir. Yani ‹blis’inbafl›n› çekti¤i fleytanî cephenin Hz. Adem veo¤ullar›na karfl› verdi¤i mücadele s›n›rs›z ve top-yekündür. Allahu Teala, insanl›¤› bu konuda

TTEESSEETTTTÜÜRRÜÜNN FFIITTRRÎÎLL‹‹⁄⁄‹‹

AABBDDUULLLLAAHH YYIILLDDIIZZ

Page 31: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

TESETTÜRÜN FITRÎL‹⁄‹ / YILDIZ

Umran .Kas›m .2004 31

uyarm›fl, fleytan›n kullanabilece¤i yöntem ve vas›-talara dikkat çekmifltir:

“Onlardan güç yetirdiklerini sesinle ayart, atl›la-r›n ve yayalar›nla onlar›n üzerlerine çullan, mallardave çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaadlerde bu-lun.” fieytan, onlara aldatmadan baflka bir fley vadet-mez. Benim kullar›m; senin onlar üzerinde hiçbir zor-lay›c› gücün yoktur. Vekil olarak rabbin yeter.”(17/64-65)

Merhum Seyyid Kutub, bu âyetin adeta bir sa-vafl tasviri yapt›¤›n› belirterek; fleytan›n kalplere,ak›llara ve duygulara egemen olmak için psikolo-jik savafl yöntemlerini kulland›¤›n› vurgular.22

Âyetteki “onlardan güç yetirdiklerini sesinleayart” ifadesinde geçen ‘‘iissttiiffzzââzz’’ eylemi, lügatler-de provake etmek, k›flk›rtmak, harekete geçirmek,ayakland›rmak ve ayartmak anlamlar›n› içermek-tedir. “Atl›lar›n ve yayalar›nla üzerlerine çullan”ifadesindeki ‘‘iiccllââbb’’ ise, zor kullanarak ya da yay-gara kopararak denetim alt›na almak ve ele geçir-mek demektir. ‹flte burada fleytan›n medyatik gü-cü ve imkanlar› karfl›m›za ç›kmaktad›r.33

Bugün, kurumsallaflm›fl fleytanî cephenin, in-sanlar› Allah’›n yolundan sapt›rmak ve isyan et-tirmek için yaz›l› ve görüntülü medyay› maharet-le kullanmak suretiyle, ç›plakl›¤› teflvik baflta ol-mak üzere, dünya tutkular›n› süsleyerek onlar› na-s›l ayartt›¤›n›, çeflitli vaatlerle mallar›na ve evlat-lar›na nas›l ortak oldu¤unu, onlar›n büyük bölü-münü nas›l avucunun içine ald›¤›n› hep birliktemüflahede etmekteyiz.

AAllllaahh’’aa ‹‹ttaaaattssiizzllii¤¤iinn ‹‹llkk TTeezzaahhüürrüü:: ÇÇ››ppllaakkll››kk

fieytanî cephenin ilk temsilcisi ‹blis’in Hz.Adem’le eflini ç›plak b›rakmak için onlara çeflitlivaatlerde bulunarak ayartmas› ve ayaklar›n› kay-d›rmas›, üzerinde iyiden iyiye düflünülüp ibretal›nmas› gereken bir hadisedir.

“fieytan, kendilerinden örtülüp gizlenen çirkinyerlerini a盤a ç›karmak için onlara vesvese verdi vededi ki: ‘Rabbinizin size bu a¤ac› yasaklamas›, yaln›z-ca, sizin iki melek olmaman›z veya ebedi yaflayanlar-dan k›l›nmaman›z içindir.’ Ve ‘Gerçekten ben sizeö¤üt verenlerdenim’ diye yemin etti.” (7 Araf 20-21)

“Sonunda fleytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sa-na sonsuzluk a¤ac›n› ve yok olmayacak bir mülkü ha-ber vereyim mi’?” (20 Taha 120)

Görüldü¤ü gibi ‹blis, Hz. Adem’le efline vesve-se vererek, onlara melek olmay›, ölümsüzlü¤ü va-at etmek suretiyle suça teflvik etmifltir. Bugünküfleytanlar›n, moda, modernizm, ça¤dafll›k ve bi-limsellik gibi cazip kavramlarla yapmak istedikle-ri de farkl› bir fley de¤ildir. Yeri geldi¤inde vaat,ö¤üt, yeri geldi¤inde yalan, hile/hud’a, kand›rma,yeri geldi¤inde tehdit gibi yöntemler kullanarakinsanlar› Dosdo¤ru Yol’dan sapt›rmak fleytan›n ta-raftarlar›n›n ortak özelli¤idir.

Ve ‹blis’in çeflitli vaatlerde bulunup ayartmas›sonucu, Hz. Adem’le eflinin Allah’›n yasak sayd›-¤› a¤açtan yemelerinin ilk tezahürü ç›plakl›k ol-mufltur.

“Böylece onlar› hile aldatt›. A¤ac› tatt›klar› andaise ay›p yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cen-net yapraklar›ndan yamay›p-örtmeye bafllad›lar. (Ozaman) Rableri kendilerine seslendi: ‘Ben sizi bua¤açtan menetmemifl miydim? Ve fieytan›n da sizingerçekten apaç›k bir düflman›n›z oldu¤unu söylememiflmiydim?’

“Dediler ki: ‘Rabbimiz, biz nefislerimize zulmet-tik, e¤er bizi ba¤›fllamazsan ve esirgemezsen gerçektenkayba u¤rayanlardan olaca¤›z’.” (7 Araf 22-23)

Yasak a¤açtan yediklerinde Hz. Adem ve efli-nin ç›plak kalmalar›, fleytan›n arzulad›¤› bir neti-cedir. Dolay›s›yla, çç››ppllaakkll››kk kküüllttüürrüü ve suç ifllemee¤ilimi ile fleytanî ayartmalar, vesvese ve i¤valar,vaatler aras›nda do¤rudan bir sebep-sonuç iliflkisisözkonusudur.

Page 32: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

KKAAPPAAKK

32 Umran .Kas›m .2004

ÖÖrrttüünnmmee FF››ttrrîî BBiirr OOllgguudduurr

‹mdi, yukar›daki ayetlerden ç›kar›labilecek as›lders, örtünmenin iinnssiiyyaakkîî bbiirr tteeppkkii, rreefflleekkssiiff bbiirree¤¤iilliimm ve ff››ttrrîî bbiirr oollgguu oldu¤u gerçe¤idir. Hz.Adem ve eflinin, a¤açtan tad›p ç›plak kal›r kalmazherhangi bir d›fl etki olmadan, ggaayyrr›› iirraaddii oollaarraakküstlerini yapraklarla örtmeye çal›flmalar›, ff››ttrraatt››nntteezzaahhüürrüünden baflka bir fley de¤ildir. T›pk› yenido¤an bir bebe¤in hemen annesini emmeye baflla-mas›; yumurtadan ç›kan su kaplumba¤as› yavrula-r›n›n suya yönelmesi türünden, Allah’›n insanbünyesine yerlefltirdi¤i ilahi program›n bir gere¤ive do¤al bir sonucudur bu. Örne¤in, han›mlar›nbir toplulukta ete¤inin aç›lmas› üzerine gayr› iradiolarak eteklerini örtmeleri, böylesi bir f›tri tepki-dir ve do¤al hayâ duygusunun ürünüdür. ‘Ar da-mar› çatlamam›fl’ olan han›mlar›n, giysileri neolursa olsun, gösterdikleri ilk tepki örtünme isti-kametinde olmaktad›r.

Ayr›ca, bu olaydan ç›kar›labilecek di¤er birders de Hz. Adem’le eflinin hata yapt›klar›n›, suçifllediklerini kabul edip tevbe etmifl olmalar›d›r.‹blis gibi büyüklenip suçlar›n› inkar etmemifller-dir. Suç iflledikten sonra ‹blis’in kibirlenip isyanetmesi, Hz. Adem’inse kabul edip tevbe etmesi,iki farkl› davran›fl biçimidir. Birinin helaki, di¤e-rinin kurtuluflu söz konusudur. Nitekim AllahHz.Adem’in tevbesini kabul etmifl, onu do¤ru yo-la iletmifl ve onu görevlendirmifltir. Bugün dehangi suçu ifllemifl olursa olsun insanlar›n, hulûs-ikalple tevbe etme haklar› vard›r.

Hz. Adem ve efli Allah taraf›ndan cennetten ç›-kar›larak affedilmifller; dünyaya gönderilmifllerdir:

“Dedi ki: “Bir k›sm›n›z bir k›sm›n›za düflman ola-rak, hepiniz ordan inin. Art›k size benden bir yol gös-terici gelecektir: Kim benim yol göstermeme uyarsaart›k o flafl›r›p sapmaz ve mutsuz da olmaz. Kim debenim zikrimden yüz çevirirse, art›k onun için de s›-k›nt›l› bir geçim vard›r ve biz onu k›yamet günü körolarak haflredece¤iz.” (20 Taha 123-124)

Dünyaya gönderilen insano¤lu bafl› bofl b›ra-k›lmam›fl, kendisini fleytanlar›n i¤va ve vesvesele-rine karfl› uyar›p korkutan elçiler vas›tas›yla yön-lendirilmifltir. Zira; ‹blis’le Hz. Adem aras›nda vu-ku bulan ç›plak kalma - örtünme hadisesi, yaln›z-ca cennete özgü bir vaka de¤il, Ademo¤ullar› ilefleytan›n izinden gidenler aras›nda tüm insanl›k

tarihi boyunca sürüp gidecek bir mücadeledir. “Ey Ademo¤ullar›; fleytan anne ve baban›z›n çir-

kin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini s›-y›rtarak onlar› cennetten ç›kard›¤› gibi sak›n sizi de birbelaya u¤ratmas›n. Çünkü o ve taraftarlar› sizleri gör-mektedir. Biz gerçekten fleytanlar›, inanmayacaklar›nvelileri k›ld›k. Onlar çirkin bir hayas›zl›k ifllediklerin-de; biz atalar›m›z› bunun üzerinde bulduk. Allah dabunu bize emretti derler...” (7 Araf 27-28)

Buradaki hitapla konu umumileflir, tüm insan-l›¤› ve insanl›k tarihini kapsayacak bir boyuta ta-fl›n›r. Yani örtünme ile ç›plakl›¤›n mücadelesi, in-sanl›k tarihi ile bafllar ve k›yamete kadar sürer, sü-recektir.

KK››ssaaccaa;; Hz. Adem’le ‹blis aras›ndaki mücade-lenin önemli bir alan› örtünmek-ç›plakl›k müca-delesidir ve örtünme f›tri bir olgudur; Allah’›n yo-lundan gidenlerin yerine getirmeleri gereken ilahibir buyruktur. ‹nanc›n d›fla, flekle yans›yan görü-nümüdür. ‹nsanlar örf ve adet icab› örtünmüfl ol-salar dahi, o örf ve adetlerin temelinde insanl›ktarihi ile bafllayan tevhîd inanc›n›n izleri vard›r.

‹‹nnssaannll››kk TTaarriihhiinnddee ÖÖrrttüünnmmee GGeelleennee¤¤ii

‹lk insan ve peygamber Hz.Adem’le eflinin, ç›p-lakl›k sapmas›n› temsil eden ‹blis’e karfl› verdikle-ri örtünme mücadelesi, Adem’in yolundan giden-lerin fleytan›n ad›mlar›n› izleyenlere karfl› tarihboyunca sürdürdükleri mücadelenin en esasl› vesimgesel boyutunu oluflturmufltur. Kad›nlar›n vü-cutlar›n› setretmelerine, özellikle de baflörtüsütakmalar›na iliflkin kadîm dinî ve örfî gelenek;fleytanî ç›plakl›¤a karfl› insanî duruflu ve f›trî ör-tünme e¤ilimini yans›t›r. Eski Yunan, ‹yon, M›s›ruygarl›¤›ndan Hititlere ve ilahî dinlere kadar,hepsinde kad›nlar›n baflörtülü ve tesettürlü olduk-lar› görülür:

HHiittiitt devri mezar tafl› kabartmalar›nda, FFrriigg--yyaa’daki ‹‹yyoonn kültürleri kal›nt›lar›nda ve SSüürryyaanniimozaiklerinde kad›nlar›n baflörtülü olduklar› bel-gelenmifltir. EEsskkii YYuunnaann’da ise baflörtüsü, Zeus’unkar›s› Hera ve bereket tanr›ças› Demetler’in özelsembolleriydi. HHoommeerr’’e göre örtü, kad›n kimli¤i-nin ayr›lmaz parças›d›r. HHeerraakklliitt,, Yunanistan veM›s›r’da yaflayan kad›nlar›n peçe takt›klar›n› ifadeeder: “Giysilerin bafla gelen k›sm› öyle sar›l›r ki,yüzün tümü bir peçe ile örtülmüfl gibi görünür. Zi-

Page 33: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

TESETTÜRÜN FITRÎL‹⁄‹ / YILDIZ

Umran .Kas›m .2004 33

ra sadece gözler ortada kal›r, yüzün di-¤er bölümleri ise, giysinin bir parças›ile tamamen örtülür. Bütün kad›nlarbu flekilde beyaz renkli giysiler giyer-ler.”44

Kad›n›n örtüsünün, özgür ve iffetlioluflunun sembolü olarak alg›land›¤›-na iliflkin ilginç bir hukuk belgesineAAssuurrlluullaarrda rastlan›r: “Evli ve dul ka-d›nlar ev haricindeki yerlerde bulun-duklar›nda, bafllar›n› örtmek zorunda-d›rlar. Bu durum kapat›lanlar (esirtu)için de geçerlidir. Kapat›lan kad›nlarhan›mlar›na sokakta efllik ettiklerindebafllar›n› önermeliydiler. Buna karfl›-l›k fahiflelerin bafl› aç›k olmal›yd›. Bu-na uyulmazsa a¤›r ceza tehdidi vard›.Bu ayn› zamanda tutsak kad›nlar içinde geçerliydi. Bir erkek kapat›lm›fl birkad›n› meflru kar›s› yapmak isterse,kad›n›n bafl›n›n tan›klar önünde ör-tüldü¤ü resmi bir tören gerekliydi.”44

H›ristiyanl›kta sadece rahibelerinde¤il bütün kad›nlar›n bafllar›n› ört-meleri emredilmifltir:

KKiittaabb›› MMuukkaaddddeess, havari PPaavv--lluuss’’un Korintoslular’a yazd›¤› mek-tupta örtünmeyi emreder:

“Ben Mesihe uydu¤um gibi, siz debana uyun. (...) bilmenizi isterim ki,her erke¤in bafl› Mesih, ve kad›n›n ba-fl› erkek, ve Mesih’in bafl› Allah’t›r.(...)erkek, Allah’›n sureti ve izzeti ol-du¤u için, bafl›n› örtmemelidir; fakatkad›n erke¤in izzetidir.(...) Bu neden-le ve melekler u¤runa kad›n, bir yetkiiflareti olarak bafl›n› örtmelidir.(...)kad›n›n örtüsüz Allah’a dua etme-si yak›fl›r m›?”55

H›ristiyan bilgin TTeerrttuulliiaann,, örtün-menin kad›n için koruyucu bir kalkanoldu¤unu vurgular:

“Bakire, yalvar›r›m bafl›n› bir ör-tüyle ört! ‹ffetli edep silah›na sar›l, et-raf›n› hicap duvar›yla çevir; cinsiyeti-ne ne kendi bak›fllar›n›n ne de gelipgeçenlerin bak›fllar›n›n s›zmayaca¤›bir duvar ör.”66

H›ristiyan toplumlarda baflörtüsüas›rlar boyu bir kad›n›n evli oldu¤ununbir sembolü olarak de¤erlendirilmifltir.Nitekim CCeerrmmeenn kad›nlar›n›n k›l›klar›-na iliflkin 4. yüzy›ldan kalan belgelerdeevli bir kad›n›n bafl›n› nas›l örttü¤ü tas-vir edilmektedir:

“Saç›n› içine toplam›fl oldu¤u a¤›nüzerine yüzünü de kapatan bir baflörtüsüörter, bu baflörtü kalçaya kadar iner, ba-zen önden aç›k b›rak›l›r veya çene alt›n-dan yuvarlak bir i¤ne ile tutturulurdu.”66

Keza ço¤u toplumlarda kad›nlar›nmabetlere ve cenaze törenlerine bafllar›-n› kapatarak gitmeleri, Yaratan’a s›¤›n-man›n O’ndan af ve merhamet dileme-nin bir iflareti olarak görülür.

Hayli uzat›labilecek bu tür örnekler;insanl›k tarihi boyunca bütün dinlerinve medeniyetlerin kad›nlar›n örtünme-sine iliflkin f›trî e¤ilimi hukuk ve örf ha-line getirdi¤ini gösterir.

TTeesseettttüürrüünn ÖÖzzggüürrlleeflflttiirriicciillii¤¤ii

Kadîm bir örf olan örtünme, en güzelformunu ve mükemmel anlam›n› ‹s-lâm’da bulur: ““tteesseettttüürr””. Kur’ân, tteesseett--ttüürrü hem flekil itibariyle hem de amaç,hikmet ve mana itibariyle tan›mlar.

“Ey peygamber, efllerine, k›zlar›na vemüminlerin kad›nlar›na cilbâblar›ndan (d›flelbiselerinden) üstlerine giymelerini söyle.Onlar›n (özgür ve iffetli) tan›nmalar› vetaciz edilmemeleri için en uygun olan bu-dur.” (33 Azhab 59)

“Mümin erkeklere flöyle: “Bak›fllar›n›yere indirsinler(harama çevirmekten kaç›n-d›rs›nlar). Irzlar›n›, bellerini korusunlar.Bu onlar için daha ar›nd›r›c›d›r...

“Mümin kad›nlara da söyle: “Bak›flla-r›n› yere indirsinler. Irzlar›n›, eteklerini ko-rusunlar. Süslerini, ziynetlerini -(el, yüzgibi) görünen k›s›mlar müstesna- açmas›n-lar. Baflörtülerini (humur) gö¤üs y›rtmaç-lar›n›n üstüne koysunlar. Süslerini flu kifli-lerden baflkas›na göstermesinler...” (24Nur 30-31)

Page 34: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

KKAAPPAAKK

34 Umran .Kas›m .2004

Kad›nlar›n örtünmesiyle ilgili olarak Ahzab59’da “cilbâb”, Nur 31’de “humur” kavramlar› kul-lan›l›r. Her iki örtü, özellikleri itibariyle birbirinitamamlar. Humur’un(tekili: h›mâr) as›l fonksiyo-nu bafl ve boynu örtmesidir. Cilbâb ise, vücudubafltan afla¤›ya örten örtüdür. Cilbâb›n el ve yüzhariç tüm vücudu kapatan, vücut hatlar›n›n gö-rülmesini engelleyen bir örtü oldu¤u hakk›nda or-tak kanaat vard›r. Her iki giysinin ortak fonksiyo-nu ise, Nur 31’de geçen kad›n›n ziynetlerini gizle-mektir. Dolay›s›yla burada esas olan; farkl› co¤raf-yalarda, farkl› biçimleri olsa da, tesettürün, örtü-nen için bir ggüüvveennlliikk kkuuflflaa¤¤›› oluflturabilmesidir.

Nitekim, 24/30-31’deki ‘bak›fllar›n yere indi-rilmesi, ziynet/süslerin gizlenmesi, baflörtülerinbafl-boyun-gö¤üs bölgesini kapatacak biçimde ör-tülmesi’ emirleri, 33/59’daki “taciz edilmemeleriiçin” ibaresiyle birlikte düflünüldü¤ünde tesettü-rün amac› ve hikmeti daha iyi anlafl›lacakt›r.

Ayr›ca, her iki âyette örtünmenin mmüümmiinneellee--rre emredilmesi, cilbâb ve h›mâr›n kuflatt›¤› an-lamda bir tesettürün, mümin kad›n›n kimli¤ininbir parças› ve sembolü oldu¤unu vurgular. Keza,hitab›n “iman edenlere” yap›lmas›, tesettürün bi-reysel ve toplumsal bir iç de¤iflim, bir kalbi dönü-flümden sonra uygulamaya konulabilece¤i gerçe¤i-ni de iflaret eder. Tesettüre iliflkin yukar›daki âyet-lerin hicretten sonra gelmifl olmas›, bu psikolojikve sosyolojik gerçekli¤in kan›t› olarak okunmal›-d›r.

Dolay›s›yla tesettür, hem mümin kad›n›n Rab-bine ba¤l›l›¤›n›n, itaatinin bir ifadesi olmakla,hem onun diflili¤ini gizleyip kiflili¤ini öne ç›kar-makla, hem de tacizci bak›fllardan masun k›lmak-la gerçek anlamda öözzggüürrlleeflflttiirriiccii bir semboldür.

Örtünmedeki sembolizm hayli önemli ve de-rinliklidir. Taciz edilmemenin getirdi¤i âzâdelikve özgürlük adeta örtü ile özdeflleflmifltir ve teset-tür, kad›n serbestli¤inin, özgürlü¤ünün, rahatl›¤›-n›n bir sembolü haline gelmifltir. Bu ba¤lamda,Paul Gaug›n’in anneannesi Flora Tristan’›n 1883y›l›nda Peru’daki gözlemleri gerçekten ilginçtir.Perulu kad›nlar o y›llarda, ‹slam dünyas›ndakiçarflafa benzer SSaayyaa denilen bir giysi giyiyorlarm›fl.FFlloorraa TTrriissttaann, Saya’n›n kad›nlara sa¤lad›¤› özgür-lü¤ü flöyle özetler:

“Sayalar› alt›nda özgür olan, ba¤›ms›zl›¤›n›ntad›n› ç›karan ve içinden gelen isteklere göre dav-

ranan her canl›n›n sahip oldu¤u, kendine sonsuzgüvenin gerçek huzuru içinde olan bu kad›nlar›n,çocukluklar›ndan beri kanun, gelenek, adet, ön-yarg›, moda, k›saca söylemek gerekirse, çevrele-rindeki herfley taraf›ndan bir köle durumuna geti-rilmifl olan Avrupal› kad›nlardan, çok daha baflkabir düflünce tarz›na sahip olduklar› kolayca anlafl›-l›r.”77

1717’de benzer bir gözlemi LLaaddyy NNoonnttaaggaa, Os-manl› kad›nlar›n›n giydi¤i ferace için yapar:

“Buradaki kad›nlar›n bizlerden daha fazla hür-riyete sahip olduklar› kolayca görülecek bir fley.”77

Bir örnek de günümüzden: Katolik bir ‹ngilizolan SStteellllaa WWhhiittee örtünmenin kendisine sa¤lad›-¤› özgürlü¤ü flöyle dillendiriyor:

“Baflörtüsünün özellikle Londra’daki ç›lg›n,haflin dünya ile aramda yaratt›¤› bariyer sayesindeedindi¤im mahremiyet beni çok mutlu etti. Örtü-nün içinde büyük bir huzur buldum: Yoldan geçenmerakl›larca kuflat›ld›¤›m› hissetmiyorum; trafik,gürültü ve kalabal›k flimdi benim için daha az ezi-ci. Yürürken bile kendi güvenli dünyama çekilebi-liyor, pratik anlamda, istemedi¤im tutum ve istek-lere karfl› kendimi tamamen güvende hissedebili-yorum.”88

White’in sözkonusu yaz›s›nda alt›n› çizdi¤i gi-bi, bat›l› kad›nlar›n 20.yüzy›l ortalar›na kadar ki-liseye flapkal›, örtülü, eldivenli gittiklerini hat›rla-t›rsak, ayn› yüzy›l›n ikinci yar›s›nda Bat› toplum-lar›ndan bafllayarak tüm “modern” dünyay› istilaeden fleytanî ç›plakl›k kültürünün, asl›nda kadîminsanî/f›trî gelenekten köklü bir sapma anlam›nageldi¤ini de tespit ederiz.

Yukar›daki örnekler, kad›nlar›n örtünerek öz-gürlefltiklerini, örtü içinde huzur, sükun ve güvenbulduklar›n› ortaya koyan farkl› ve ilginç tecrübe-ler olup, f›trat dini olan ‹slâm’daki tesettür emri-nin hikmetlerini anlamam›z› kolaylaflt›rmaktad›r.

SSoonnuuçç:: AAsslloollaann ““TTaakkvvââ EEllbbiisseessii””nnii KKuuflflaannmmaakktt››rr

Özetle; örtünmek insano¤lunun f›trat›nda var olanbir duygu, bir e¤ilim ve bir ihtiyaçt›r. Ç›plakl›k isefleytanî bir sapmad›r; insan› insan olmaktan ç›kar›r,ruhî kimli¤inden soy(utl)ar, onu Kur’ân’›n ““kkee’’ll--eenn’’ââmmii:: hhaayyvvaannllaarr ggiibbii””(7/179) ifadesinde anla-m›n› bulan ssaalltt bbeeddeenn haline getirir.

Page 35: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

TESETTÜRÜN FITRÎL‹⁄‹ / YILDIZ

Umran .Kas›m .2004 35

Rabbimizin bize bir lûtfu olan örtünme duygu-su, insano¤luna izzet, onur, kimlik ve kiflilik ka-zand›r›r. ‹nsan, örtünme sayesinde hayvanî ve be-himî duygular›ndan uzaklafl›r, yücelir ve özgürle-flir; insan olman›n gerektirdi¤i sorumluluklar›n bi-lincine erer. Kur’ân’daki “lliibbââssuu’’tt--ttaakkvvââ:: ttaakkvvââeellbbiisseessii” deyimi, bu anlamlar› vurgular:

“Ey Ademo¤ullar›! Size çirkin yerlerinizi örtecekelbise ve size süs/onur kazand›racak giysi (yapma bil-gisi) indirdik. TTaakkvvââ eellbbiisseessii iissee ddaahhaa hhaayy››rrll››dd››rr..Bu, Allah’›n âyetlerindendir. Umulur ki ö¤üt al›p dü-flünürler.” (7 Araf 26)

Takvâ elbisesi, be-tahsis kad›n giyiminde yanicilbâb ve h›mâr›n kuflatt›¤› manada tesettürde ger-çek anlam›n› bulur. Mümin kad›n, bedenini setre-dip takvâ elbisesini kuflanarak tacizlerden, kötü-lüklerden, haramlardan korunur; Allah’a, kendi-sine, topluma ve eflyaya karfl› sorumluluklar›n›nbilincine erer.

Hz.Peygamber(s.)’in cehennem ehli olarak ni-teledi¤i “giyinik olduklar› halde ç›plak kad›nlar”99 s›-n›f›na dahil olup olmamak, burada anlam veönem kazanmaktad›r. Hadis; mümin han›mlar›öncelikle fleffaf, vücut hatlar›n› belli edecek dü-zeyde dar, davetkâr elbiseler giymemeleri konu-sunda uyard›¤› gibi, onlar›n esas itibariyle yukar›-daki âyette vurgulanan “takvâ elbisesi”nden yok-sun/ç›plak kalmamalar› gerekti¤ini de ihtar et-mektedir. Zira, flekil itibariyle tepeden t›rna¤a vü-cudu setredip zihnen ve kalben aç-›k kalmak, tak-vâ bilincinden uzak olmak mümkündür. O halde,bugünün mümin kad›n›, kiflili¤ini de¤il diflili¤iniöne ç›karan ve “cazibe” esas›na dayal› moda putuhakk›nda dikkatli ve uyan›k olmal›; ama bir o ka-dar da “takvâ libâs›”n› kuflanmak için gayret sar-fetmelidir.

““TTaakkvvââ eellbbiisseessii””; evvelen, Allah korkusu ileharamlardan, günahlardan, kötülüklerden kaç›n›psak›nmay›, hayâ ve nâmus duygusuna sahip olma-y› ifade ederse de Muhammed Esed’in “takvâ”kavram›na getirdi¤i aç›l›m çerçevesinde; Allah’›nher zaman her yerde haz›r oldu¤unun fark›nda ol-may› ve kiflinin bu fark›nda oluflun ›fl›¤› alt›ndakendi varl›¤›n› biçimlendirme arzusunu, dolay›-s›yla de en genel anlamda Allah’a karfl› sorumlu-luklar›n›n bilincinde olmay› kapsar.1100 Bu sebeple“takvâ elbisesi”, sadece mümin kad›nlar›n de¤ilmümin erkeklerin de kuflanmalar› gereken giyim-

kuflam ve davran›fl kal›plar›n›, iliflki biçimlerini vesorumluluklar›n› kapsayan bir geniflli¤e sahip olur.Bu ba¤lamda, “Onlar (kad›nlar) sizin için örtü, sizde onlar için örtüsünüz.” (2 Bakara 187) âyetinde-ki ““lliibbaass::öörrttüü”” kavram› da hat›rlanmal›d›r. Ziraburada hem kad›n›n hem de erke¤in libâs/örtü ol-ma vasf› yani efllerin birbirlerini tamamlamalar›,sar›p sarmalamalar›, bütünlemeleri ifade edilmek-le kalmaz, daha da önemlisi bütün mümin kad›nve erkeklerin karfl› cinsleri için haramlar›, günah-lar›, kötülükleri örten ve onlara giden yollar› t›ka-yan takvâ bilincine sahip olmalar› gerekti¤inin al-t› çizilir. Nûr 30-31’de önce mümin erkeklerinsonra da mümin kad›nlar›n “bak›fllar›n› yere in-dirmeleri”nin emredilmesindeki hikmet de budur.

O halde, kad›n› ve erke¤iyle bütün müminle-rin takvâ elbisesini kuflanmalar› ve Kur’ân’›n ön-gördü¤ü “hayâ toplumu”nu oluflturmalar›d›r esasolan.

Ve nihayet; takvâ elbisesini kuflanan baflörtü-lü/tesettürlü han›mlar f›trat›, ilahîli¤i, insanîli¤i,insan özgürlü¤ünü, hayâ ve edebi... temsil eder-ken; ç›plakl›k kültürünü yayg›nlaflt›r›p tesettürüyasaklayanlar “fleytan›n ad›mlar› ard›ndan gidenler”olmaktad›r. fieytan ve taraftarlar›n›n “f›trat”a kar-fl› savafllar› ise akîm kalmaya mahkumdur; zira fley-tan›n, “Allah’›n hâlis kullar›” üzerinde bir etkinli¤isöz konusu de¤ildir. n

DDiippnnoottllaarr1) Konunun daha genifl bir analizi için bkz: ‹nsanl›¤›n Or-

tak De¤eri: Örtünme, 1998-‹stanbul, Umran(promos-yon), s.5-52.

2) Seyyid Kutub, Fî-Z›lâli’l-Kur’ân, Dünya y., c.7, s.57.3) Bkz: Abdullah Y›ld›z; “fieytan›n Medyatik Yüzü”, Um-

ran/34, Kas›m-Aral›k 1996.4) Cihan Aktafl, K›l›k-K›yafet ve ‹ktidar, 1989-‹stanbul,

Nehir Yay., s. 32-51.5) Kitab› Mukaddes, I, Korintoslulara Mektup, Bap 11, 1-

16, 1988- ‹stanbul, Kitab› Mukaddes fiti., s. 177.6) C.Aktafl, a.g.e., s. 34.7) A.g.e., s. 44-45.8) The Daily Telegraph, 31 Aral›k 2003. (Stella White’in

yaz›s›n›n tam metnini Umran’›n 58. sayfas›nda okuya-bilirsiniz.)

9) Müslim, III, 1680, hn. 2128; Muvatta, II, 913, hn.1626.

10) Muhammed Esed, Kur’ân Mesaj›, 1996-‹st., c.1, s.4.

Page 36: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

36 Umran .Kas›m .2004

Baflörtüsü olgusunu modernli¤in bir biçimiolarak Faflizmle iliflkilendirerek ele ald›¤›myaz›da baflörtüsü olgusundan hareketle ‹s-

lam’a karfl› uygulanan küresel s›k›yönetimden, kü-resel faflizm olgusundan yola ç›karak bat›n›n ne-den baflörtüsüne ve ‹slam’a karfl› düflmanca bir tu-tum içinde oldu¤unu sorgulayaca¤›m› ifade etmifl-tim. Bu yaz›da Bat›n›n kurucu ö¤elerinden hare-ketle, özellikle de bbaakk››flfl, bbeeddeenn gibi olgulardanhareketle baflta Fransa olmak üzere bir çok Bat›ülkesinde baflörtüsü ve müslümanlara yönelik ay-r›mc›l›klar›n kökenine inmeyi amaçl›yoruz.

11 Eylül sonras› esen bu ayr›mc› tav›rlar›n, li-beral hoflgörü, demokratik de¤erler ve çok kültür-lülük gibi laf›zlara ra¤men varolmas›n›n tek nede-ni elbetteki tek bafl›na sa¤ siyasetin yükselmesi ileaç›klanamaz. Çünkü bat›l› anlamda demokratikde¤erlerin savunusunun bugün en mümtaz siyasiuzant›s› konumundaki Yeflillerin bile ‹slam’› ve ‹s-lami görünürlü¤ü kendi özgünlü¤ü içinde de¤er-lendirmek, sindirebilmek konusunda zorland›¤›n›görmekteyiz. Yefliller gerçekten de, Anarflistleri -ilginçtir Anarflistler bile ‹slam’› kendi özgünlü¤üiçinde anlamakta zorlan›yor, ‹slami otoriteyi biriktidar prati¤i olarak görebiliyor ve bu nedenle de‹slamc›l›¤› d›fll›yorlar- d›flar›da b›rak›rsak, bat›l› si-yasal hareketler içerisinde en özgürlükçü olan si-yasal ak›mlar›n bafl›nda geliyor. Ancak bütünbunlara, kküürreesseell aaddaalleett hhaarreekkeettii -bu hareket ile‹slamc› ayd›nlar, ‹slamc› hareketler aras›nda köp-rüler oluflmufl bir halde- içerisinde ‹slamc›l›¤a ilifl-kin olumlu olmaya e¤ilimli havaya ra¤men ayr›m-

c›l›klar tüm fliddeti ile devam ediyor. Peki Bat›neden ‹slam’› kendi özgünlü¤ü içerisinde kavra-maktan aciz, neden ayr›mc› tutumlar gelifliyor, ‹fl-te cevab›n› arad›¤›m›z soru bu, bunu baflörtüsüüzerinden yapmaya çal›flsam da buradaki as›l konu‹slam ve bat› aras›ndaki ontolojik de¤er fark› vebunun tezahürleri. Bu nedenle bu yaz›n›n as›l ek-seni bu ontolojidir ve baflörtüsü olgusuna görü-nürlük, görünmezlik dikatomisi ve post-modernkapitalizm ile görünürlük, beden olgular› eksenin-de yaklaflmay› denerken, ayn› anda da baflörtüsüolgusuna felsefi bir alt yap› oluflturma çabas›ndaolacakt›r.

HHaayyaalleettiinn ““GGaarriipp HHuuyyllaarr››”” yyaa ddaa BBaasstt››rr››llaann››nn GGeerrii DDöönnüüflflüü

““RRuuhh ggeerrii ddöönneerreekk ((hhoorrttllaakk)) ggeelliirr,, hheemm ggeerrii--ggee--lleenn bbiirr ööllüüyyüü,, hheemm ddee bbeekklleenneenn bbiirr ggeerrii ddöönnüüflflüü,,aarrtt aarrddaa yyiinneelleenneenn bbiirr hhaayyaalleettii ooyynnaarr””;; bbuunnddaann--dd››rr kkii ““bbiirr hhaayyaalleett hheepp ggeerrii ggeelleennddiirr,, zzaatteenn ggiiddiiflflvvee ggeelliiflfllleerrii ddeenneettlleenneemmeezz ççüünnkküü ggeerrii ggeellmmeekklleebbaaflflllaarr zzaatteenn””..11

Post-modern düflüncenin hit isimlerinden mü-teveffa Derrida’n›n hayalet kavramlaflt›rmas› farkl›anlamlar üretmifltir; hiç kuflku yok ki Hamlet ba¤-lam›nda fiekspir ve Marks okumalar› ba¤lam›ndaüretti¤i bu kavramlaflt›rman›n ba¤lam›ndan ko-pup, baflka bir ba¤lamda yeniden ortaya ç›kaca¤›-n› düflünmemiflti. Ama Said bunu yapt› ve Derri-da’n›n Marks için yapt›¤›n› ‹slam’a uyarlayarak ‹s-lam’›n Bat›y› rahats›z eden bir hayalet oldu¤unu

AARRSSIIZZ GGÖÖZZ -- GGÖÖÇÇEEBBEE BBEEDDEENN::BBAAfifiÖÖRRTTÜÜSSÜÜ ÜÜZZEERR‹‹NNEE FFEELLSSEEFF‹‹ BB‹‹RR DDEENNEEMMEE-- II

DD‹‹LLAAVVEERR DDEEMM‹‹RRAA⁄⁄

Page 37: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ ÜZER‹NE FELSEF‹ B‹R DENEME / DEM‹RA⁄

Umran .Kas›m .2004 37

belirtti; ben de her ikisinin de kulland›¤› bu kav-ram› baflörtüsüne uyarlamaya çal›flaca¤›m. Ve buba¤lamda “baflörtüsü bir hayalettir, bir musallat, birhortlakt›r ve musallat bilimce anlafl›labilir” diyece-¤im.

‹lk baflta irkiltici gelen bu imgeleri açarsam,baflörtüsü modernli¤in icad› olan tarih mezarl›¤›-na çoktan defnedildi¤i zannedilen din’in mezar›n-dan ç›karak, hortlayarak Bat›n›n burjuva liberaliz-mini de tafllaflan Türk modernli¤ini de rahats›zeden bir biçimde musallat olmufltur. Yani baflörtü-sü, kayboldu¤u, art›k insanl›k bilincinde yerininmüze olaca¤› düflünülen, bir anlamda bast›r›lan,bilinçd›fl›na at›lan dinin görünürleflmesidir vevarl›¤› ile Bat›n›n seküler bilincini ifsad ederekrahats›zl›k vermektedir.

Daha önce de vurgulad›¤›m gibi, modernlikkendini akl›n utkusuna adam›fl, bu nedenle demüphem olan her fleyi bast›rarak yok sayan bir s›-n›r boyu yani s›n›rlar› aflan, taflk›n bir uygarl›k bi-linci, bir uygarl›k tarz›yd›. Akl›n hükümranl›kkurdu¤u bu topraklarda kesinli¤e sahip olmayan,akl›n hükümranl›¤›na girmedi¤i için de mu¤lak vebelirsiz görünen, çif de¤erlili¤ie ve çift anlaml›l›¤asahip olan, k›sacas› nicel bir kesinlik ifade etme-yen herhangi bir fleye yer olamazd›. Bu dünya dado¤al olarak akl›n hükümranl›¤› alt›na sokulma-yan bu nedenle de ak›l d›fl› bulunan dine de yerolamayaca¤› için t›pk› ölüm gibi din de sürgünedildi, bast›r›ld›, mezarl›klara mahkum edildi. Ya-ni din bir mezarl›k bilincine indirgenmifl oldu.(*)Tam da bu nedenle Agust Comt ve ard›ndan tümrasyonel dünya, alelacele yeterli bir defin töreniyapmaks›z›n dinin üzerine toprak att›lar. Hükümkesindi: Ayd›nlanma ve onun sad›k evlad› olanbilim sayesinde din art›k kesin bir ölümle, hayat›-m›z›n içinden ç›k›p gidecekti. Zamanla ad› bilean›lmayacak, dinin yerini kesin bilimsel inançlaralacakt›. Ama öngörülen gerçekleflmedi, tarih de-nilen mezardan bir gece ans›z›n ç›kageldiler. Ha-yaletlerin kimi yeni duruma ayak uydurarak ruh se-anslar›nda ça¤r›lan bir figür, canl›lar›n dünyas›n-da bir gölge varl›k olarak kimseyi rahats›z etme-den, sadece mdeyumlar›n varl›¤›ndan heberdaroldu¤u varl›klar olarak yaflamay› kabullendiler;hatta kimileri sevimli hayalet casper gibi cazip bi-le oldu ve varl›klar› bir ticari kazanca dönüflebil-di. Lakin bu hayaletlerden biri vard› ki, hiç de ev-

cil bir hortlak olmaya niyetli de¤ildi; ona haks›zl›keden canl›lar dünyas›ndan intikam›n› almaya ka-rarl› bir ‘vahfli hortlak’t›! Bu hayalet bat›n›n mut-lak bilincine meydan okuyan, üstelik ruhuna azapçekitrdikleri için de nefret etti¤i canl›lar dünya-s›nda hesab›n› soracak adalet talep eden bir ZZoomm--bbiiydi. Bu “zombi”nin ad› ‹‹ssllaammcc››ll››kkt›.

Said’in deyimiyle ““BBaatt›› mmeeddeenniiyyeettiinnii zzaammaannzzaammaann yyookkllaayyaann bbiirr ççookk hhaayyaalleettlleerrddeenn hhiiçç bbiirrii‹‹ssllaamm’’››nn uuyyaann››flfl›› kkaaddaarr kkaaffaa kkaarr››flfltt››rr››cc››,, yyeerriinneebbaaflflkkaa bbiirr flfleeyy kkoonnaammaayyaaccaakk kkaaddaarr ttuuhhaaff ddee¤¤iill--ddiirr..””22

Kafas› kar›flan, hayalet karfl›s›nda huzursuzlu¤akap›lan elbette sadece Bat› de¤il, varl›¤›n› Bat›yailiflkin oluflturdu¤u yak›nl›ktan alan kendini buyolla meflrulaflt›ran Türk modernist elitleri de hu-zursuz bir haldeler ayn› zamanda. Modern Bat› bi-lincine meydan okuyan ‹slamc› hayaletin bu den-li tuhaf bulunmas›n›n nedenlerinden birisi deonun zamansal gecikmiflli¤i, bir anlamda bu ça¤aait olarak görülmeyiflidir. O afl›lm›fl olunan, gerideb›rak›lan ortaça¤dan bu zamana gelmifl gibidir, or-taça¤›n post-modern zamansall›¤a meydan okuyu-flu olarak alg›lanmas›d›r.

““HHaayyaalleettiimmssii aann,, ee¤¤eerr bbuu ssöözzllee kkiipplleeflflttiirriillmmiiflflflfliimmddiilleerr zziinncciirrii ((ggeeççmmiiflfl flfliimmddii,, ggüünncceell flfliimmddii:: ““flfluuaannddaa”” ggeelleecceekk flfliimmddii)) aannllaaflfl››ll››yyoorrssaa,, aarrtt››kk zzaammaanniiççiinnddee yyeerr aallmmaayyaann bbiirr aanndd››rr”” vvee bbuunnddaann ddoollaayy››““hhaayyaalleettiinn uuççuuccuu vvee zzaammaannss››zzccaa oorrttaayyaa çç››kk››flfl›› zzaa--mmaannaa aaiitt ddee¤¤iillddiirr””33

‹slamc›l›k flimdiki zamana ait olmayan bir za-mansall›k, daha do¤rusu zamanlar› enine keserek,burjuva zamansall›¤›n› imha eden bir edayla flim-diki zamanda varolmaktad›r. ‹slamc›l›k “canl›flimdinin, ça¤dafl› olamama” hali içinde “canl›flimdi”yi bozunuma u¤ratarak varolmaktad›r. Hemde tüm indirgenemez tekilli¤i ile.

Baflörtüsü de tam böyle bir durum “ça¤d›fl› birkisve”! olarak ça¤dafll›¤›n “canl› flimdisi”ni bozu-numa u¤ratmakta. Gövdelerin tüm ihtiflam› ilegörünürleflti¤i, kad›n ve erkek bedeninin bir ifla-retler mezarl›¤›na dönerek “metinselleflti¤i”, böy-lece her birinin ayr› bir zaman› ve mekan› dillen-dirdi¤i bir zamanda, bedeni ve “bafl›” görünmez-lefltirerek bozmakta. Hayaletimsi varolufluyla;““BBiirr flfleeyy oollmmaayyaann bbiirr flfleeyy,, ttüümm bbeelliirriiflfllleerrii aarraass››nn--ddaa ggöörrüünnmmeezz oollaann bbuu flfleeyy,, yyeenniiddeenn bbeelliirrddii¤¤iinnddeeaarrtt››kk eettee kkeemmii¤¤ee bbüürrüünnmmüüflfl oollaarraakk ggöörrüünnmmeezz..

Page 38: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

KKAAPPAAKK

38 Umran .Kas›m .2004

GGeennee ddee bbiizzee bbaakkaann vvee ggöörreenn bbuu flfleeyyii oorraaddaa oolldduu--¤¤uu zzaammaann bbiillee ggöörrmmeemmeekk.. HHaayyaalleettlleerriinn bbaakk››flfl››mm--ss››zzll››¤¤›› hheerr ttüürr aayynnaall››¤¤›› kkeessiinnttiiyyee uu¤¤rraatt››rr bbuurraaddaa..ZZaammaanndd››flfl››ll››¤¤›› kk››rraarr,, zzaammaannaa aayykk››rr›› ddüüflflmmeemmiizzeeççaa¤¤rr››ddaa bbuulluunnuurr.. ((......)) BBuu hhaayyaalleettiimmssii hheerrhhaannggiibbaaflflkkaa bbiirrii bbiizzee bbaakkaarr,, bbiizziimm hheerr ttüürrllüü bbaakk››flfl››mm››zz--ddaann ddaahhaa öönnccee vvee bbaakk››flfl››mm››zz››nn öötteessiinnddee,, ssaalltt››kk bbiirrbbaakk››flfl››mmss››zzll››kk vvee zzaammaann oollaarraakk öönnccee oollmmaa ((kkuuflflaakkaaçç››ss››nnddaann,, bbiirrddeenn ççookk kkuuflflaakk aaçç››ss››nnddaann oollaabbiilliirr))uuyyaarr››nnccaa,, hhiiçç bbiirr flfleekkiillddee ddiizzggiinnlleenneemmeeyyeecceekk bbiirroorraanntt››ss››zzll››kk uuyyaarr››nnccaa,, oonnuunn bbiizzee bbaakktt››¤¤›› dduuyygguu--ssuunnaa kkaapp››ll››rr››zz.. ZZaammaannaa aayykk››rr››ll››¤¤››nn yyaassaallaarr›› eeggee--mmeennddiirr bbuurraaddaa..””44

Derrida’ya yaslanarak yapt›¤›m hayaletimsi va-rolufl kavram› her zaman bast›r›lan›n, yok say›la-n›n unutulan›n geri dönüflünü ima eder bize. ‹s-lamc›l›kta unutulmufl, etki gücünü yitirmifl, ke-narda varolufla mahkum edilerek d›flar›da b›rak›l-m›fl olan›n yeniden beliriflini imler. Çünkü o art›kvarolmayan, unutulan hayattaki etki gücü siliklefl-mifl dinin adalet güdüsünün, adalete olan vurgu-sunun somutlaflmas›d›r. Ancak onun somutlaflma-s› yine de bir yar› gerçekli¤i, bir ask›da olufl duru-munu da gösterir. Çünkü örne¤in küresel adalethareketinin flimdiki zaman›n zihniyet dünyas›ylauyuflan seküler bir adalet, bir eflitlik vurgusununtersine, ‹slamc›l›¤›n adalet vurgusu ayd›nlanmac›zihniyet için müphem olan›n yani ilahi olan›n ze-mininden tezahür eder. O Allah adil oldu¤undanmmiizzaann› do¤ru, dosdo¤ru tuttu¤undan, fleylerin ni-zam› ilahi nizam›n de¤il de, befleriyetin de¤iflkenve göreli nizam›ndan kaynaklanan bir varoluflla,zulüm, fesad ve adaletsizli¤e yol açt›¤›ndan adalet

istemektedir. Dahas› o kendinibu müfsid dünyaya uyumlan-d›rma ça¤r›lar›na s›rt›n› döne-rek, herkesi “Allah›n flaflmaznizam›na” ça¤›rmaktad›r. ‹s-lamc›l›k için aaddaalleett sadece bireflitlik, herkese hak etti¤inivermek de¤il, as›l olarak “fley-lerin düzene kavuflmas›”, herfleyin yerli yerine oturarak ilahinizamdaki yerine kavuflmas›d›r.

Yani ‹slamc›l›k art›k unu-tuldu denilen bir fleyin, flimdikizamana, hatta zamana ait ol-mayan bir fleyin, Derrida’n›n

ifadesi ile “siperlik” etkisinin zamans›z zaman›n-dan yöneltmektedir ça¤r›s›n›. Hayalet do¤as› ge-re¤i indirgenemez mutlak bir baflkal›¤› ya da tekil-li¤i, fark› ifade etmektedir, dolay›s›yla bat› moder-nitesinin onun uçlaflm›fl biçimi olan post-moder-nizmin al›fl›k oldu¤u kodlar›, mükemell oldu¤unainan›lan düzenini bozmaktad›r. Üstelik de bunuart›k burjuva liberal de¤erlerin “küreselleflti¤i” birzamanda yapmaktad›r. O baflka bir zaman›n, bafl-ka bir varoluflun uzlaflmaz tekilli¤i olarak Bat›ya,bat›l› de¤erlerin oluflturdu¤u “tarihin sonu ve soninsan” imgesine meydan okuyarak yapmaktad›r.Bat›’n›n kimilerince san›ld›¤› gibi “mutlak öteki”siküresel kapitalizm karfl›tlar› de¤ildir, çünkü so-nuçta küreselleflme karfl›tlar› denilen toplumsalhareket post-modern bir olgu olsa da Bat› de¤erle-rinin bir ürünüdür.

Oysa ‹slamc›l›k, bat›n›n art›k bitirdi¤ini, niha-yete erdirip mutlak zafere ulaflt›¤›n› düflündü¤ü birnoktada nihai düflman›, ça¤lar boyu “öteki”leflti-rip fleytanlaflt›rd›¤›, yahut dilsizlefltirerek, kendihilaf›na tan›mlay›p biçimlendirdi¤i ve kendi olmahakk›n› elinden ald›¤› ‹‹ssllaamm ad›na Bat›ya meydanokumakta, ona boyun e¤meyece¤ini, ona benze-meyece¤ini ve dolay›syla kendi yolunda kendimedeniyet de¤erlerini gelifltirmek istedi¤ini ifadeetmektedir. Kayna¤› din oldu¤u için de bat›l› bur-juva zamansall›k aç›s›ndan aannaakkrroonniikk yani za-mand›fl› kalmakta, ça¤›n ruhuna ters düflmektedir.Onu bir hayalet, bir hortlak k›lan da burjuva za-mansall›¤›n›n d›fl›nda kalm›fll›¤›, ça¤›n ruhu ileuyumsuzlu¤udur. Baflörtüsü ‹slam’›n kamusal gö-rüntüsü olarak cisimlefltikçe de ‹slami görünürlük

Page 39: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ ÜZER‹NE FELSEF‹ B‹R DENEME / DEM‹RA⁄

Umran .Kas›m .2004 39

olarak ama görünmez bir görünürlük olarak so-mutlaflt›kça da bat›n›n seküler bilincini, ruhunurahats›z eden bir hortlak, bu bilince musallat ol-mufl bir hayalet olarak korku vermekte ve d›fllan-maya, bast›r›ma u¤ramaktad›r. Frans›z adaletiningörüntüde kamusal sahay› dind›fl›laflt›rmak ad›naoluflturdu¤u “dinsel kisve ve dinsel simge yasa¤›”uygulamas›n›n ard›nda asl›nda kendi seküler va-rolufluna bir tehdit, bir meydan okuma olarak ‹s-lam ve onun simgesi olan baflörtüsü oldu¤u gözler-den saklanamayacak bir gerçektir. O nedenle efl-cinseller ya da ev kedileri ve köpekleri için bilekabul edilen haklar ve özgürlüklerden ‹slam ve ‹s-lami görünürlükler yararlanm›yor. Muhteflem li-beral demokrasi ‹slam’a gelince bir anda diktator-yaya dönüflebilmektedir. Küresel s›k›yönetimingerekçesi olan fley terörize ‹slamc›l›k de¤il, ‹slamad›na yola ç›kan her fleydir. Çünkü Bat› için bafl-kal›k ya da farkl›l›k anlafl›labilir bir fley de¤ildir, li-beral hoflgörü ve farkl› olmak hakk›, çok kültürlü-lük kavramlar› son tahlilde post-modern kapita-lizmin kodlar› ile uyumland›r›ld›¤› müddetçe ge-çerli, bu nedenle eflcinsel evlilikleri insan hakk›olurken baflörtülü k›zlar›n kendileri olarak kalaraktoplum içinde varolmalar›, do¤ru düzgün bir e¤i-tim almalar› “insan hakk›” de¤ildir. Bu ndenleA‹HM Kürtlerin özgürlük çabalar›na olumlu yak-lafl›p destek verirken, ayn› hakk› baflörtülü k›zlar-dan esirgeyebilmekte, bat›n›n en özgürlükçü siya-sal oluflumlar›ndan Yefliller toplant›lar›nda tümsiyasal gruplara söz verirken islami kesim ile enküçük bir diyalog girifliminde bulunmamakta, ABbürokrasisi Kopenhag Kriterlerinin içine baflörtü-sü yasa¤›n›, ‹slamc›l›k üzerindeki bask›lar› koyma-maktad›r. Bunun nedeni Bat›n›n çifte standatl›,iki yüzlü olmalar› de¤ildir tek bafl›na; as›l olan ba-t›l› bilincin mutlak tekilli¤i ya da baflkal›¤› kabul-lenemeyiflidir. Çünkü paganl›ktan bu yana oluflanontolojisi ffaarrkkll››ll››kkllaarr, mmeessaaffeelleerr, uuzzaakkll››kkllaarr üze-rine de¤il bbeennzzeerrlliikklleerr ve yyaakk››nnll››kkllaarr üzerine ku-ruludur.

DDiippnnoottllaarr::(Bu yaz›n›n dipnotlar›, ayn› yaz›n›n gelecek sa-

y›m›zda devam edecek olan ikinci bölümünün so-nunda yer alacakt›r.)

(*)Tam da bu noktada dinin seküler bir dün-

yada ne hale gelece¤ini, bir baflka ifade ile türbebekçili¤ine indirgenmifl bir dinin ne anlam ifade et-ti¤ini bu Ramazan bir kez daha yaflad›k; evliya tür-belerine ak›n ak›n gelerek kendi hayatlar›n›n ege-meni olamayan, beklentilerini de dinlerden de¤ilölülerden elde etmeye çal›flan “halk ‹slam›” için,dinin ddiirriilleerr için de¤il ööllüülleerr için oldu¤u görüldü.Dahas› türbede göbek atacak denli afla¤›l›k, i¤ren-ti verici görünümlere tan›k olduk. Bat›n›n da,onun kötü bir taklidi olan Türk modernli¤inin deistedi¤i din bu. Yani hayatla ba¤› kesilmifl, bir türegzotik ve ak›ld›fl› törenlerden ibaret, antropolo-jik bir ilginçlik tafl›yan ama toplumsal hayat› yö-netmeye talip olmayan bir evliya kültü, ya da türbedini. ‹slam bu role raz› olmay›p, hayata talip oldu-¤undan islamc› müslümanlar dünyan›n her yerin-de zulme u¤ray›p, bombalar ile imha ediliyor ya daterörize ediliyor. H›rstiyanl›¤›n rakip Tanr› figürüolarak fieytan imgesi ‹slam’a uyarlanarak ‹slamfleytanilefltiriliyor. Ancak tam da bu noktada antikdünyada fieytan›n mutlak kötlük simgesi de¤il dedünyaya ayd›nl›k getiren, bilge bir figür oldu¤unu,uygarl›¤› oluflturan her fleyin de ondan neflet etti-¤ini hat›rlamak gerek. K›sacas› onlar›n fleytan›tüm dünyaya medeniyet bahfledecek bir bilgelikasl›nda. Bu nedenle Derrida’n›n hayalet kavram›hayli kullan›fll›, çünkü gerçekten de hortlak kabulettikleri mezar›ndan ç›k›p onlar› rahats›z ediyor;baflörtüsüne de bu nedenle bu kadar sald›r›yorlarçünkü o “türbe dininin” de¤il hhaayyaatt ddiinniinniinn ssiimmggee--ssii ve dahas› onlar› mezara gönderece¤ini iyi bili-yorlar.

AAçç››kkllaammaa:: Bu yaz› uzun soluklu düflünülen biryaz›n›n ilk girifli say›lacak bir yaz›. Baflörtüsü üze-rinden Bat› ile ‹slam aras›ndaki biliflsel ve bilinç-sel fark› ortaya koymay› ve bu eksenden bat›l› bi-linçle hesaplaflmaya girmeyi amaçlayan bir nehiryaz› olarak planland›. ‹leriki bölümlerde baflkal›k,öteki ve hoflgörü ekseninde liberal burjuva de-mokrasisinin totaliter niteli¤ini, libido ekonomi-si, arzu, bafltan ç›karma, görünürlük ve göz odakl›-l›k, imgenin pornografikleflmesi, beden vb. kav-ramlar ekseninde ça¤la hesaplaflan bu yaz›, ayn›zamanda ‹slam’›n asl›nda çok daha özgürlükçü birpotansiyel içerdi¤ini ortaya koymay› hedeflemek-tedir. Okurlar›ma gösterdikleri sab›r için flimdidenteflekkür ediyorum. n

Page 40: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

40 Umran .Kas›m .2004

Avrupa’n›n efli¤inde tekrar be tekrar s›na-va çekilen Türkiye’de din etraf›ndakitart›flmalar, daha yüksek sesle telaf-

fuz edilmeye baflland›. Bir kesim dini iba-detlerinin engellendi¤inden, çocukla-r›na din e¤itimi veren kurumlar›n ek-sikli¤inden, kamusal alanda dinikimli¤i ile yer alamamaktan flikayetediyor. Di¤er kesim ise, d›fl mihrak-lar taraf›ndan desteklenen bir hare-ketin, laik Cumhuriyeti y›k›p yeri-ne fleriat esaslar›na dayal› bir düzengetirece¤inden endifle ediyor. Vekutuplaflma, gün geçtikçe t›rma-n›yor. Bu kutuplaflmadan belkide en fazla etkilenen kesim,kamusal alanda yer almak isteyen baflörtülü ka-d›nlar.

Bir k›yafet özgürlü¤ünden daha karmafl›k vedaha temel bir mesele bu tart›flma. Bu nedenle“baflörtüsüne özgürlük”ün tart›fl›labilmesi için,öncelikle meselenin do¤ru bir zemine oturtulmas›zaruri.

E¤er düflüncelerimizi netlefltirmek istiyorsak,varolan durumun zihinlerimizi neden bulan›klafl-t›rd›¤›n› da anlamak zorunday›z. Baflörtüsü Türki-ye’de nas›l bir sorun haline geldi? Yasaklar› nas›lde¤erlendirmeliyiz?

Sorunun bafllang›ç noktas›na gitmek, bizi ge-çen yüzy›l›n bafllar›na götürür. Modern Bat› karfl›-s›nda hissedilen gerilik, en fazla kad›nlar›n teset-türü alan›nda kendisini göstermiflti. Bizim mo-

dernleflme tecrübemizde yüzü aç›k bir kad›n foto¤-raf›, bir traktör veya bir fabrika kadar, hatta on-

dan da önemli bir ça¤dafll›k sembolüolagelmifltir. Bu nedenle de kon-

jonktürel olarak peçe, çarflaf, s›k-ma bafl, baflörtüsü, türban gibifarkl› isimler alan tesettür, hem

bat› karfl›s›ndaki gerilik ve ezikli-¤imizin sebebi, hem de göster-

gesi olarak kodlanm›flt›r. Yani baflörtüsü karfl›tl›¤›, kök-

leri modernleflme tecrübemize uza-nan ve Türkiye Cumhuriyeti devleti-

nin, kurulufl dönemi reflekslerinden besle-nen bir tutumdur. Ve daima sembolik birönem tafl›m›flt›r.

Birkaç farkl› ifllevi vard›, örtüyle ilgili bu sim-geselli¤in.

-‹lk olarak örtü, reddedilmeye çal›fl›lan Os-manl› ‹slam miras›na geri dönüflün, yani Müslü-man gericili¤in simgesiydi.

-Di¤er taraftan, kad›nlar›n yüzünün ve bafl›n›naç›kl›¤›n›n, Osmanl›’ya karfl› ve Osmanl› miras›-n›n reddi üzerine kurulan yeni Türk-ulus kimli¤i-ni sembolize eden bir özelli¤i vard›. Yani modern-li¤in ve Bat› medeniyetiyle bütünleflmenin göster-gesiydi, örtüsüz kad›n.

-Bir baflka simgesel boyutu daha vard› örtü-nün. Modernli¤in ve laikli¤in tan›m› görüntülerüzerinden yap›ld›¤›ndan, ça¤dafl bat›l› giyim, yaniörtünün yoklu¤u, ‹slam’›n kamusal alandan ihra-c›n›n da simgesiydi ayn› zamanda.

BBAAfifiÖÖRRTTÜÜSSÜÜ VVEE KKAAMMUUSSAALL AALLAANN

NNAAZZ‹‹FFEE fifi‹‹fifiMMAANN

Page 41: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ VE KAMUSAL ALAN / fi‹fiMAN

Umran .Kas›m .2004 41

80’li y›llarda genel olarak dünya gündemineoturan ‘yükselen ‹slam’ fleklinde kendisini göste-ren siyasal konjonktür, yeni bir boyut ekledi busimgeselli¤e. Fundamentalistli¤in, yani kökten-dincili¤in ve fleriat esaslar›na dayal› bask›c› bir re-jim taraftarl›¤›n›n sembolü olarak görülmeye bafl-land› baflörtüsü. 11 Eylül sonras› itham ve yarg›s›zinfazlar›n muhatab› olanlar, sadece ABD’de de¤il-di. “Kendinizi ‘‹slamc› teröristler’den ay›rmay› ba-flarabiliyor musunuz?” gibi bir sorunun muhatab›olabiliyordu baflörtülü bir kad›n. Bu nedenle deyasaklanmas›, bast›r›lmas›, yok edilmesi gerekenbir siyasal tavr›n göstergesi olarak görülmenin,tüm ceremesi yüklendi baflörtüsüne.

KKaammuussaall AAllaann

Baflörtüsü yasa¤›n›n bafllad›¤› nokta ‘kamusalalan’›n bafllad›¤› nokta. Peki nedir bu tüm tart›fl-malar›n merkezine yerlefltirilen kamusal alan? Ka-musal alan, teorik olarak herkesin dinsel-s›n›fsal-siyasal aç›dan eflitlendi¤i ortak yaflam alan›. As-l›nda kamusal alan tart›flmalar›n›n dayand›¤› fel-sefi temel, eni sonu eski Yunan’a dayan›r. Bat›l›düflünürlerin hemen hepsinin ç›k›fl noktas›, yunanflehir devletindeki, yani polisteki befleri iliflkiler vefelsefi mülahazalard›r. Asl›nda ‘Yunan demokrasi-si’, bugünkü manada bir demokrasi de¤il, sitede

yaflayan büyük ço¤unlu¤u (kad›n, yabanc›, köle)d›fllayan bir oligarflidir. Yani ortak yaflam alan›ndaeflitlenen “herkes”, bugün anlad›¤›m›z herkes de-¤ildir.

Ne zaman ki Burjuva zihniyeti, kamusal haya-t› bir özgürleflme alan› olarak tan›mlamaya bafllar,o dönemden itibaren kamusal alanda “herkes” ta-n›m›na dahil olanlar da artmaya bafllar. Köleler,kad›nlar, yabanc›lar, beyaz olmayanlar da herke-sin için dahil olmaya bafllar. Ama bu dahil olufl,güllük gülistanl›k bir ortamda olmaz. Yo¤un kriz-ler ve tart›flmalar yaflan›r. Bugün küreselleflme ileortaya ç›kan pek çok sorun, yine kamusall›k çer-çevesinde tart›fl›l›yor. Mesela medya, din özgürlü-¤ü, ötekini dinlemek, ço¤ulculuk vs. hepsi de ka-musall›k çerçevesinde tart›fl›lan konular.

Yani k›saca ifade edecek olursak, Bat›da kamu-sal alan›n oluflumu, tarihsel bir sürecin sonucu.Ve bugünkü yeni tart›flmalar da ciddi bir teorik ze-mine dayan›yor.

Ama biz, Bat›daki kamusal alan teorilerini birtarafa b›rakarak konuflacak olursak… Türkiye’dekamusal alan dendi¤inde ne kastediliyor? Buradaolmaya hak kazanan “herkes” tan›m› nas›l olufl-mufl? Ve hali haz›rda bu “herkes” tan›m› nedeniy-le, kamusal alan› krizli k›lan unsurlar neler?

Bir kere Türkiye’de kamusal alan, kamu alan›yani devletin alan› olarak kabul edilmifltir. Mo-

Page 42: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

KKAAPPAAKK

42 Umran .Kas›m .2004

dernleflme yukar›dan afla¤› vuku bulmufltur. Vemodernleflme bir nevi üst s›n›flar›n, bat›l› hayattarz›n› benimseme sürecidir. Bu nedenle kamusalalan, ayr›cal›kl› bat›l›laflm›fl hayat tarz›n›n alan›olarak kabul edilmifltir, Türkiye’de. Ve bu tarz›bozacak olan hiç bir unsurun kamusal alanda yeralmas›na izin verilmemifltir. Bu tarz› bozacak un-surlar›n bafl›nda ise baflörtüsü gelmektedir.

fiu andaki uygulamaya bak›lacak olursa, kamu-sal alan nas›l bir alan olarak tan›mlan›yor? Gerekbelirlenen ölçütler, gerekse konulan yasaklar iti-bar›yla, ancak “modern görünüme sahip olanla-r›n” girebilece¤i “ayr›cal›kl›” bir alan olarak ta-n›mland›¤› söylenebilir kamusal alan›n. Bu ta-n›mda bat›l› hayat tarz›n›n biricikli¤i öncelenir.Ve gerek bu öncelik nedeniyle, gerekse konuflma-n›n bafl›nda s›ralad›¤›m simgesellik nedeniyle diniibadet ve sembollerin kamusal izhar›, hem laikli-¤e ayk›r› bir durum olarak alg›lan›r, hem de reji-me tehdit olarak.

Laiklik aleyhtar› bir siyasal görüflün sembolüolarak görülmesi, baflörtüsü yasa¤›n›n ard›ndakitemel gerekçe olarak sunulmaktad›r flu an Türki-ye’de. Fakat özellikle AKP iktidar› dönemindekisiyasilerin baflörtülü efllerinin tabi tutulduklar›

fl›kl›k/rüküfllük s›navlar›n› de¤erlendirdi¤imizde,baflka bir husus daha dikkat çekmektedir. Ki o dabaflörtüsünün ulafl›lmak istenen hayat tarz› ile“uyumsuzlu¤u, gerili¤i, sakilli¤i” kanaatidir. Laik-çi zihniyet baflörtülüleri kamusal alanda “eflitler”olarak görmek istememektedir. Ve bu tav›r, ba-flörtülüler aleyhine s›n›fsal ve estetik bir bask› flek-linde de kendisini göstermektedir.

***

Asl›nda laiklik, kamusal alan, demokrasi, kamusalalanda dindar kimli¤in konumu gibi meselelerinfelsefi düzeyde tart›fl›lmas› gerekiyor. Mesela ka-musal alan ve ahlak konusu Bat›’da tart›fl›l›yor.Seküler bir üst çerçeveye sahip olan modern ka-musal alanda dînî ve ahlâkî taleplerin, kimliklerinnas›l bir meflruiyet zeminine oturtulaca¤› ciddi birtart›flma konusu teflkil ediyor, Bat› akademik ca-mias›nda. 19. yüzy›l burjuva kamusall›¤›n› örnekalan Türkiye’de ise henüz tart›flma buralara gel-medi. Biz daha ziyade rejim tehlikesi, laikli¤in ih-lali gibi konularda tak›l›p kalm›fl durumday›z. Bu-nu aflmak için de laikçi/dinci kutuplaflmas›n› afl-mak gerek öncelikle.

Page 43: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ VE KAMUSAL ALAN / fi‹fiMAN

Umran .Kas›m .2004 43

Modern kamusal alanda üst çerçevenin sekü-ler olarak belirlenmesi, dindarlar›n taleplerini,bizzat dinlerinden yola ç›kan bir meflruiyet zemi-nine oturtmalar›n› imkans›zlaflt›rmaktad›r. Bu im-kans›zl›k karfl›s›nda dindarlar bu taleplerini, dö-nemsel olarak din ve vicdan özgürlü¤ü, anayasalhak, bireysel hak, grup hakk›, farkl›l›k talebi ad›alt›nda farkl› flekillerde ifade etmek durumundakalmaktad›rlar.

90’l› y›llardan itibaren Türkiye’de de ço¤ulcu-luk tart›flmalar›na paralel olarak ‘baflörtüsü mese-lesi’, art›k din ve vicdan özgürlü¤ü çerçevesindede¤il, farkl› kimliklerin temsili, ‘hayat tarzlar›’nasayg›, kad›n haklar› vs., çerçevesinde ele al›nma-ya bafllanm›flt›r. Burada dikkati çeken husus, di-nin kendi emretti¤i pratiklerin ve seçimlerin bile,‘hayat tarzlar› seçimi’nin tamamen seküler diliylesunuluyor olmas›d›r. Bu dilin özelliklerini, en ba-riz flekilde eflcinsel haklar›n›n savunuluflunda tes-pit edebiliriz. Yani do¤rudan dinin emretti¤i birpratik olan bafl örtme, bugün sosyal ve siyasal ze-minde bu prati¤in mant›¤›na uygun bir dil ve üs-lupla, yani do¤rudan dinin kendi referanslar›namüracaatla tart›fl›lamamaktad›r.

Pek çok dindar insan, kendi özel inançlar› ol-mas›na ra¤men, liberal-demokratik-devletin ka-musal arenas›nda, ahlaki hoflgörünün seküler dili-ne referans göstermek zorundad›r. Yani ço¤unlu-¤unu Müslümanlar›n oluflturdu¤u bir toplumdabile, kifli, dini uygulamalar›n› meflrulaflt›rmak için,muhalif gruplar›n ve az›nl›klar›n yurttafll›k hakla-r›n›n tan›nmas›na referans göstermek zorundad›r.Çünkü sekülerli¤in üst dil oldu¤u bir ortamda,kendi özel ahlâk›ndan ve dini görüflünden kay-naklanan bir hak talebinde bulunmas› mümkünde¤ildir.

Ça¤dafl ahlak felsefesini konu edinen pek çokçal›flma, evrenselli¤in sekülerli¤i zorunlu k›ld›¤›n›tart›flmaz bile. Yani seküler dil, evrensel olarak ka-bul edilir. Bu ne demektir? Bu, sizin dininizle ilgi-li bir uygulamay› meflrulaflt›r›rken, seküler bir ge-rekçeye baflvurmak zorunda olman›z demektir.

Mesela? Mesela, Müslüman bir kad›n›n bafl›n› örtüflü-

nü, Allah’a kulluk gibi kendi dini referanslar›namüracaatla ne anlafl›l›r k›lmas› mümkündür, ne demeflrulaflt›rmas›. Ancak, birey olma, erkeklerin es-tetik dayatmalar›ndan özgürleflme ya da ‘farkl› ha-

yat tarz›’ gibi geç modern dönemin genel kabulgören referanslar›yla aç›klamak zorunda kal›r buuygulamas›n›. Zira yaflad›¤›m›z dünyada, bat› mer-kezli evrensellik her ne kadar tart›fl›lsa ve yereluygulama ve de¤erler kabul görüyormufl hissiuyand›r›lsa da, ça¤dafl etik seküler bir dile sahip-tir. Ça¤dafl dünyan›n üst referans çerçevesi sekü-lerdir. Türkiye’de de¤ilse de mesela Fransa’da,mesela Amerika’da baflörtüsünü sorunsallaflt›ranö¤elerden biridir bu durum. Yani sadece Türki-ye’deki kamusal alan aç›s›ndan de¤il, Avrupa aç›-s›ndan da sorun teflkil etmektedir baflörtüsü.

***Sorun kelimesi ile yan yana kullan›la kullan›la, ba-flörtüsünün bizatihi kendisinin bir sorun oldu¤ufleklinde bir imaj yerleflti zihinlere. Böyle oluncada Türkiye’de sizi ve beni belki gülümsetecek, amaçok ciddi oldu¤u iddias›nda olan baz› çözüm öne-rileri dile getirildi: türban desek, çene alt›ndan i¤-nelemesek, omuzlardan afla¤› salmasak, flu renklerikullanmasak, bu renkleri kullansak, yeni bir baflba¤lama flekli siparifl versek Parisli modac›lara vs.

Dindar kesim ise laikçilerin bu tavizsiz tutu-mundan ümit kesip gözünü Avrupa’ya Ameri-ka’ya çevirdi. A‹HM’e ümit ba¤lad›. Yüzlerce da-va gitti AiHM’e. Bunun ne kadar bofl bir ümit vebir ham hayal oldu¤unun fark›nda de¤ildi dindarkesim. Hala da fark›nda oldu¤u söylenemez. Fran-sa’daki yasak, Amerika’n›n 11 Eylül sonras› Müs-lümanlara karfl› kendi ülkesi içindeki tutumu, bü-tün ‹slam dünyas›nda yapt›klar›… Bütün bunlarara¤men, hala “gavur nas›l baflarm›fl” mant›¤›ndanmedet umuluyor. Oysa, baflörtüsü sorunu çözüle-cekse -ki çözülmek zorunda-, bunu çözecek olanbizleriz.

Kamusal alanda baflörtüsü çerçevesinde Avru-pa tecrübesi ya da Amerika’n›n ço¤ulculuk politi-kas›, bizim yaram›za merhem olamaz. Zaten ken-dilerine bile merhem oldu¤u flüpheli. Bu, ithaledebilece¤imiz bir fley de¤il. Belki de bu sefer hepçözüm ve fikir ithal eden konumundan kurtulurve Avrupa’ya özgürlük ve demokrasi dersi verenkonumunda olabiliriz.

Hem laiklik, hem demokrasi, hem de kamusalalanda dindar kimli¤i, bir arada ve Türkiye’ninkendi özgün flartlar› içinde tart›flarak bir çözümbulmak zorunday›z. n

Page 44: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

44 Umran .Kas›m .2004

BBAAfifiÖÖRRTTÜÜSSÜÜ VVEE AALLGGII BBOOZZUUKKLLUUKKLLAARRII

AAHHMMEETT DDAA⁄⁄

T oplumsal hayat içinde yaflayan, tarihin ya-z›m›nda etken olan unsurlardan biri er-kekse di¤eri kad›nd›r. Toplumsal›n bir

parças› olan kad›n zaman ve mekan›n getirmifl ol-du¤u de¤iflimlerden etkilenmifltir. Osmanl›n›nsosyo-ekonomik olarak gerile-til-mesi sonucu Ba-t› medeniyeti hem do¤rudan hem dolay›ml› ola-rak Osmanl› Medeniyetine yapay, parçal› yap›lan-ma afl›s›n› vurmaya bafllam›flt›r. Bat› bu sayedekarfl›t› gördü¤ü do¤u dünyas›n› imgesel, bilimselve siyasi söylem düzeyinde sömürerek yenidenüretmeye bafllam›flt›r.

Osmanl›n›n son dönemlerindeki toplumsalyap›lanmadaki tarihsel kopufltan ve kafa kar›fl›kl›-¤›ndan kad›nda nasibini alm›flt›r. Bat›n›n üretti¤iimgesel, kurgusal imaj Müslüman kad›n›n ontolo-jik duruflunu olumsuz yönde etkilemifltir. Baz› ay-d›nlar kad›n›n özgürleflmesi için ‹slami gelenek-ten kopar›lmas› gerekti¤ini söylemifllerdir. Baz›la-r› ise kad›n› edilgen hale getirenin din de¤il diniyorumlar oldu¤unu söyleyip kad›n›n ‹slami gele-nekten kopart›lmamas› gerekti¤ini söylüyorlard›.

Bat›c›lar›n temsilcilerinden fiemseddin Samikad›nlar›n toplumlar›n en önemli yar›s› oldu¤unusöyleyip onlardan kamusal alandan yararlanabile-ce¤ini söylüyordu. Modernlefltirme taraftar› Ah-met Mithat, Fatma Aliye, Nam›k Kemal Asr-› Sa-adeti referans al›p yenileflmenin ö¤elerinin ‹sla-miyet’in kaynaklar›nda bulundu¤unu iddia edi-yorlard›. Bat›l›laflmaya mesafeli yaklafl›yorlard›.Bat› toplumunun do¤u toplumun üzerinde imge-ler üretmesi Osmanl› toplumunun toplumsal gö-rünürlü¤ünü dönüfltürmeye bafllam›flt›r. Tanzimatdönemiyle birlikte kad›nlar›n e¤itilmesi, aç›lmas›,

d›flar›ya ç›kmas›, jimnastik yapmas›, dans etmesi,foto¤raf çektirmesi vb. de¤iflimler bat›n›n toplum-sal hayat biçimini ve mahrem olarak tan›mlanankad›n hayat alanlar›n›n giderek toplumsall›k vegörünürlük kazanmas›n› sembolize etmifltir.11

‹slamc›l›k, Bat›c›l›k, Türkçülük gibi ak›mlarkan›mca düflünümsel olmayan daha çok istemselolan toplum mühendislikleridir. Bat›c›lar kad›n›bat›da oldu¤u gibi konuflland›r›p ‹slami gelenek-lerden koparmak istiyorlard›. Türkçüler ise kad›n›nostaljik olarak geçmiflteki geleneksel Türk haya-t›nda ar›yorlard›. Bu kafa kar›fl›kl›¤›n›n nedenle-rinden biri Bat› medeniyetine evrensel bir boyutkazand›rmak isteyen pozitivizmin Osmanl›dakiyans›malar›d›r. (‹slamc›l›k terimini, kavram›n›,söylemini ad› her neyse kaleme ve kitaba dokun-du¤umdan beri benimseyemedi¤imi söyleyebili-rim. Bana göre tamam›yla hafif bir kelime; simit-çilik yada leblebicilik gibi bir fley. Bu konuyla ve-ya di¤er herhangi bir toplumsal konuyla ilgili oku-du¤um metinlerde mütedeyyin, dindar insanlar›nkendilerini yada kendileri gibi düflünen insanlar›bu kelime ile tarif etti¤ini üzülerek okuma zahme-tine girdim.) “‹slamc›lar kad›ndan iyi Müslüman,iyi efl, iyi anne olmas›n› beklerler. Kad›n›n ahlak-l› olmas› bizatihi kendisi için olmay›p ailesi içinsonra da toplumun gelece¤i için gerekli görülmüfl,bu konuda hem erkekler hem de kad›nlar ayn›a¤›rl›kta muhatap al›nm›fllard›r.”22

Kad›n› yeni yap›lanma sürecinde kamusal ala-na dahil etmek san›ld›¤› gibi kolay bir fley de¤ildir.Osmanl› kad›n›n hurafeleri inanmas› s›k›nt›s›n›nyan›nda son zamanlarda okuma türlerinin verdi¤iolumsuzluklarda sorun teflkil etmifltir. Osmanl›

Page 45: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ VE ALGI BOZUKLUKLARI / DA⁄

Umran .Kas›m .2004 45

kad›n›n akli olmas›ndan çok hamasi hareket et-mesinde okuma türlerinin etkisi vard›r. Genç k›z-lar›n okumadaki tercihleri romandan yanad›r. Ro-manlarda Bat› tipolojisindeki k›zlar genç k›zlaradikte ediliyordu. Bu tür okumalar Türk kad›n›na“kültür flizofrenisi” yaflat›yordu. Romanlar›n etki-sinde kalan nesiller Shayegan’›n deyimiyle “bilinçyaralanmas›” denilen sorunla karfl›lafl›yorlard›. Ka-d›nlar›n günlük hayatta konuflma dillerinde “ala-turka ve alafranga” yer edinmeye bafllam›flt›r. Ala-turka gericili¤i temsil ederken alafranga sözcü¤üilericili¤i temsil ediyordu. Bu basit gerilim hatt›-n›n oluflmas›n›n en büyük müsebbibi ayd›nlard›r.

Osmanl› modernleflmesinin ilk y›llar›nda bireyiniç dünyas› ile görünürlü¤ü aras›nda çeliflkiler safhas›yaflanmaya bafllam›flt›r. Toplumsal ve siyasi çöküflBirinci Dünya Savafl› ile olmufltur. Yeni yap›lanmaönceki kafa kar›flt›r›c› yap›lanmadan feyz alm›flt›r.

Yeni Türk modernleflmesi do¤u-bat› karfl›tl›¤›içinde görünümselli¤ini bat›ya yans›tmak için ka-d›n› vitrin olarak kullanmaktan geri kalmam›flt›r.Pozitivizm esas›na dayal› yeni siyasi yap›lanma se-külarizmi telos olarak seçmifltir. Sekülarizmin Av-rupa engizisyon eziyetinde süreç olarak ç›km›flkenTürkiye Cumhuriyetinde infla edilmeye çal›fl›l-m›flt›r. Bu anlay›fl kad›n› ‹slami gelenekten kopar-may› bir amaç olarak görmüfltür. Toplumsal görü-nürlü¤ü önemseyen Kemalist devrim erkete bat›fl-l›laflma ölçüsünü flapka kad›nda bukleli saçlar ve

korseli bedenler olarak görmüfltür. Öncesine aittüm simgeler gericilik olarak yaftalanm›flt›r. Top-lumsal görünürlük ve toplumsal benzerlik esasolarak al›n›yordu. Toplum bireylerinin ayakkab›-s›ndan flapkas›na kadar flekli belirleniyordu. Cum-huriyetin ilk y›llar›nda birbirine benzeyen ay›rtedilmeyen özneler sokakta yerlerini alm›fllard›r.fiapka gibi k›l›k k›yafetler zorunlu olarak zamankavram› ile körleflirken kad›n›n de¤iflimi ve dönü-flümü rejim sorunu olarak görülmüfltür. “Çünkükad›n hem medeniyet projesinde hem milliyetçi-lik ideolojisinde Kemalist hareketin harc› olmufl-tur. Bir anlamda Kemalist reformlar›n bayra¤›n›kad›nlar tafl›maktad›r.”33 Böylece kad›nlar yap› ileborçlu alacak iliflkisine sokulmufltur. Borcununkarfl›l›¤›n› vermeyenler nankör olarak görülmüfl-tür. Bu anlay›fl toplumdaki kad›nlar› iman edenlerve inkar edenler s›n›flamas›na tabi k›lm›flt›r. A.Kad›o¤lu çevre-merkez kopuklu¤unun en büyüknedeni olarak Kemalist reformlar›n öznelerde iç-sellefltirilmemesini gösterir. Yine sol entelektüel-ler ‹slami kimli¤in, Kemalist reformlar›n iç dina-miklerinde ortaya ç›kt›¤›n› ifade ederler. Kemalistdevrim birey de¤il yurttafl arzulam›flt›r. Devriminetkisi günümüzde de safha safha kendini göster-mektedir. Avrupa Birli¤i giriflimleri için kabuledilmesi tart›fl›lan Frans›z medeni projesindendevflirilen bireysel haklar› ön plana alan kriterlertoplumda bireysel anarfliye yol açaca¤› gerekçesiy-

Page 46: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

KKAAPPAAKK

46 Umran .Kas›m .2004

le 20 Haziran 2000 y›l›nda meclis komisyonundareddedilmifltir. Yine kiflisel haklar kapsam›ndainançlarla ilgili ç›kar›lan bir yasa baflörtüsü yasa-¤›n› delme teflebbüsü olarak görüldü¤ü için Cum-hurbaflkan› taraf›ndan benzeri korku nedeni ileveto edilmifltir. Foucault’a göre iktidar›n ihlal böl-gesi öznenin bedenidir. Kemalist devrimler de ka-d›n›n bedenini ihlal etmifltir.

Varolan bu hamasi tutumlar içerisinde diniduygular›n› önceleyen kad›nlar anlafl›lamamaproblemi yaflam›fllard›r; sol jargon taraf›ndan “mi-litan” olarak nitelenmifl, Müslüman kesim taraf›n-dan “mücahide” s›fat› ile adland›r›lm›fllard›r. “Öte-kilefltirme ve kendilefltirme” s›k›nt›s›n› yaflayan müte-deyyin kad›nlar mevcut siyasal yap› taraf›ndan “is-yan›n baflkenti” olarak görülmüfllerdir. En s›k›nt›l›günlerinde Müslümanlar taraf›ndan yaln›z b›rak›l-m›fllard›r. Ne ‹sa’ya ne Musa’ya yaranabilmifllerdir.‹slami hareketi baflörtüsüne indirgeyen anlay›fllar“‹slami hareket bitmifltir” söylemini söylemlefltirdik-ten sonra baflörtülüler iyice yaln›zlaflt›r›lm›flt›r.

Müslüman kad›n›n kentleflme içinde estetikbir giyim tarz›na sahip olmas› ‹slami hareketingöstergesi say›lm›flt›r. “Metaforik olarak, kad›nla-r›n örtülü bedenleri ça¤dafl ‹slamc› hareketlere ye-niden hayat vererek onlar› laik projeden ayr› tu-tar… örtünme siyasi anlamalar›n ifade edilmesineyard›mc› olan çok yönlü bir semboldür.44

Türk modernleflmesinin dayatmac› bat›l›laflmamühendisli¤i kad›n› da istedi¤i konumland›rmaya

itmifltir. “… ‘Cumhuriyet kad›n›’, ‘Ça¤dafl kad›n’gibi ifadelerle tan›mlanan bir kad›n kimli¤i olufl-mufl ve bu kad›nlar sözkonusu flükran duygusu ne-deni ile Cumhuriyetin ve laikçili¤in bekçili¤ini,ayn› zamanda da kamusal alan›n dolays›yla kentinsahipli¤ini üstlenmifllerdir.”55

Cumhuriyet devrimleri içsellik ve d›flsall›k, et-kenlik ve edilgenli¤i kendinde bulunduran birdevrimdir. Devrimler içselli¤i tamamen d›flsall›¤atabi k›lamam›flt›r. Yine kültür-kurum iliflkisi kuru-lamad›¤› için kamusal alan - özel alan komedisi tü-rü sorun ortaya ç›km›flt›r. Baflörtüsü sorunu siste-min içinden ç›kmay› beceremedi¤i kendi çeliflkisiolmufltur. Baflörtüsü sorunu Kemalist devriminkendi dinamiklerinden türemifltir. Parsons’a görehiçbir toplum temel de¤erler ve ideolojisi do¤rul-tusunda, as›l olarak karars›z bir motivasyon yap›s›-n›n norm haline gelmesine dayanarak istikrarakavuflmaz. Eski toplumun de¤erleri kendini yeni-den dayatacakt›r. Müslüman kad›n yazarlar damütedeyyin kad›nlara yüklenen vazifelerden çokmemnun de¤iller. “Bir tarafta kad›na çamafl›r y›-kama eylemini bafll›ca görevi olarak yükleyen ‹s-lamc› entelektüellerimiz, öte tarafta ba¤naz bir tu-tumla eve, mutfa¤a kapatmak isteyen jakoben la-ikler olacakt›r.”66

Baflörtülü kad›na oryantalistçe yaklafl›mlar darahats›z edici derecede sorunludur. Örne¤in Feri-de Acar baflörtülü kad›n› kad›n olgusundan ay›ra-rak yorumlar. Acar kad›nlar›n örtünmesini ve bir

Page 47: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ VE ALGI BOZUKLUKLARI / DA⁄

Umran .Kas›m .2004 47

tak›m taleplerinin olmas›n› metropollerde yafla-yan kad›nlar›n rekabet ortam›nda kald›klar› içinendifle ve suçlulu¤unu azaltt›¤› nedenine ba¤lar.Benzer bir saptamay› psikanalist yaklafl›mda bulu-nan N. Göle yapmaktad›r. O Halime Toros’unTan›ms›z kitab›n› kastederek “Nitekim öykü kita-b›nda sürekli a¤layan çocuklar, umursamaz koca-lar, salça kaynatan komflular ile kötü korkularlabezenmifl tek düze yaflanan gündelik yaflam›n veheyecan› kalmam›fl evlilik hayat›n›n kad›nda ya-ratt›¤› b›kk›nl›k, öfke ve umutsuzluk ifllenmekte-dir. Örtünerek afifle ettikleri radikal ‹slamc› kim-likleri bu yeknesak yaflamdan s›yr›lma arzular›n›dile getirmekte, pekifltirmektedir.”77 Ona göre ka-d›n›n örtünme nedeni modern dünyan›n “estetik”gövdesinin karfl›s›na “kutsal” gövdeyi ç›kartmakistemesidir. Örtünmeyi akaid kaynakl› bir inan›fl›ntezahürü olarak de¤il de tamamen siyasal kaynak-l› görür. Ona göre siyasallaflan ‹slam ile birliktekad›n gövdesi örtülerek, modernizmin karanl›ktakalm›fl yüzünü gün ›fl›¤›na ç›karmaktad›r. Bir an-lamda bugünkü ‹slamc› hareketlerin yükselifli iler-leme fikriyle birlikte tarihten d›fllanm›fl Müslü-man aktörlerin yeniden tarih sahnesine geri dön-me çabas›n› ifade etmektedir.

Feride Acar ve Nilüfer Göle baflörtülüyü “mili-tan” olarak nitelendirmifllerdir. Yine sosyologlarbazen basitli¤e ve komikli¤e kaçan saptamalardabulunmufllard›r. N.Göle’nin flu tespiti oldukçatraji-komiktir: “Baflörtüsü geleneklerin s›n›rlar›içinde kalm›fl kuflaktan kufla¤a aktar›lm›fl ve ka-d›nlar taraf›ndan edilgence benimsenmiflken, tür-ban; yaflam›n geleneksel alanlar›ndan modernalanlar›na geçifli ve siyasi duruflu içeren kad›nlar-ca gerçeklefltirilmifl etkin bir sahiplenifltir. ‹slamaait bu giyim tarz›n› -yani türban› ve uzun bol par-dösüyü- nitelendiren örtünme, ‹slami dindarl›¤›ve yaflam biçiminin gelenekleri içinde önemsizlefl-tirilmesinden çok onun siyasi alanda sahiplenifliniima etmektedir.” Göle’nin trajik-komik bu tespi-tini Kad›o¤lu “türban hareketi” kavram›n› kullana-rak pekifltirmifltir. “Baflörtüsü sadece bafl› kapatanküçük bir eflarpt›r, boyun kapatmaz. Baflörtüsünügeleneksel adetlere ve davran›fllara ba¤l› ve faali-yetleriyle ilgili s›n›rl›, genellikle kamusal alandaaktif bir rol almayanlar kad›nlar kullanmaktad›r-lar… türban takan ve mevsim de¤iflikliklerineba¤l› olmadan uzun elbise giyen kad›nlar flüphesiz

daha eylemci bir grubun temsilcileridirler, ‹slamc›siyasal bir misyonu tercih edenler ise daha genel-de türbanl› kad›nlard›r.”

Kentleflme içinde kendini estetize etmeye çal›-flan kad›n “militan” veya “türbanl› feministler” ola-rak görülmüfllerdir. Kad›nlar için dinin bile cevazverdi¤i estetikli¤in siyasal olarak görülmesi sonderece dramatik bir aallgg›› bboozzuukklluu¤¤uudur. Bir dö-nem dini hassasiyetleri önceleyen baflörtülü kad›ntürban ve pardösüyü tercih ederek dinin emretti-¤i örtünmeyi kendi formatlar› içinde kentlefltir-meye çal›flm›flt›r.

Cumhuriyet tarihi boyunca baflörtüsüne statüdüflürücü bir anlam yüklenmifltir. Kentsel mekan-lar›n, Kemalist ideolojinin hakim oldu¤u alanlarfleklinde düzenlenmesi bu alg›lanmaya maddi birtemel teflkil etmifltir. Kemalist devrimler çevre-merkez sorununu ortaya ç›karm›flt›r. Kemalist me-kan formlar›na toplum fertleri adapte olamam›fl-lard›r. Arabesk kültür ve varofl gibi kavramlar dabu devrimin dinamiklerinin bir ürünüdür. Çevre-merkez sorununun ortaya ç›kt›¤› alanlar kamusalalanlar olmufltur. E¤er bir k›fl günü bir üniversite-nin yan›ndan geçerken baflörtülü ö¤rencilerinal›nmad›¤›n›, çamur içinde otururken bafllar›ndacoplu polislerin dikildi¤ini görürseniz; bilin ki bus›k›nt› kamusal alan s›k›nt›s›d›r. Yine baflörtülübir milletvekilinin meclise girdi¤inde büyük birgürültü kopuyorsa bu merkez-çevre kopuklu¤ununiflitsel ve görsel göstergesidir.

BBaazz›› ÖÖrrttüüllüünnüünn TTeerrcciihhii:: AAlltteerrnnaattiiff AArrzzuu

“Öteki” muamelesiyle karfl› karfl›ya kalan örtülülery›ld›rma politikas› sonucunda kendilerini yenidenkonumland›rmaya çal›flm›fllard›r. Tepkisel karfl›t-l›klar içinde baz› baflörtülüler yapay, kurgusal afl›r›gerçekçi kimlik edinme sürecine kat›lm›fllard›r.Benlik ve ötekilik çat›flmas›nda ötekili¤i kabul edipolumsuzlamayan alternatif arzuyu tercih etmifller-dir. Baz› baflörtülüler benli¤e geri dönmek yerineötekine uzanmak için görünmeyi tercih etmifller-dir. Cixous’a göre; öteki, ayn›ya dönüfltürülmeküzere ›slah edilen farkl›l›k de¤il mutlak olarak öteki-dir. Baflörtülülerin arzular› içseldir, edim olarakkendini göstermez. Bu içsellik kendisinin hayatsalkayna¤› olan akidesidir. Dini akidesi ile mevcuthayatsal düzeni uzlaflt›rma çabas› içinde s›k›nt› ya-

Page 48: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

KKAAPPAAKK

48 Umran .Kas›m .2004

flayan baz› baflörtülüler açmazlarla karfl› karfl›yakalm›fllard›r. Zamanla ötekinin kabulünü kazan-mak ve be¤enisini toplamak için ötekine yaklafl-mak istemifltir. Bu da zamanla benli¤ini kaybet-mesi, kendini yeniden üretmek zorunda kalmas›sorununu ortaya ç›karm›flt›r. Modernizmin iki-lemleri olan Do¤u/Bat›, Kendi/Öteki, Gele-nek/Modernlik boyunduru¤undan kendini kurtar-mas› oldukça zordur. Hayat›n imkanlar›ndan ya-rarlanmak isteyen gerek kendi meydana getirdi¤igerekse yap›n›n sa¤lam›fl oldu¤u imkanlardan ya-ralanmaya çal›flm›fllard›r.

Nezihe Meriç’e göre ‹mam Hatip okullar›n›nsa¤lad›¤› aç›l›mla Bat›l› tabakalar›n e¤itimi do¤ru-danlaflm›fl, kamusal alan›n s›n›rlar› içine girerek,evirilmeleri ve evirtilmeleri daha kolaylaflm›flt›r.Ona göre Müslüman kad›n farkl› olan bu dünyadakendini dinsel motiflerle beslemifltir. Kad›n mo-dernlikle Müslümanl›k aras›nda ince bir çizgi üze-rinde yürümek zorunda kalm›flt›r. Mualla Gülnazalternatif arzu psikolojisini flu kelimelerle betimli-yor: “S›k›flt›r›ld›klar›nda hissettikleri yerden -kibu yerin gönülden ba¤l› olduklar› dinlerine çok dayak›flmayan bir yer oldu¤unu bazen sezerek bazenaç›kça bilerek- kurtulmaya, daha kolay nefes ala-caklar› alanlar açmaya, k›saca varolmaya çal›fl›-yorlar. Kendi ifadeleriyle “hakk-› hayat” peflinde-ler. Böylece modernleflme çabalar›n›n araç-nesne-leri olan kad›nlar asl›nda bu çabalar› hayat hakk›aray›fllar› için araç k›l›yorlar. Modernlik ile Müs-lümanl›¤›n aras›ndaki ince bir çizgide yürümekzorunda kalan Baflörtülü kad›n Geç-Kapitalizminyolundan aya¤›n› çekememifltir. “Örtüm kimli-¤imdir” anlay›fl›na sahip olan fertler ö¤renciliky›llar›ndaki “benlik koruma mücadelelerini” ka-musal alanda sürdürmezler. Nitekim 28 fiubat sü-reciyle gelen yasaklarla ilgili olarak ‹stanbul Üni-versitesi ö¤retim görevlilerinden N.Sözen flu aç›k-lamay› yapm›flt›r: “Bu kadar erken aç›lacaklar›n›bilseydik bu yasa¤› daha önce uygulard›k.” Banagöre biz Müslümanlar hayat› ya inand›¤›m›z de-¤erler do¤rultusunda yaflayaca¤›z ya da kapitalistolup ekonomik olarak huzura erece¤iz. Ama bizne yaz›k ki ekonomik rahatl›¤a kavuflmay› de¤er-lerimizden daha önemli görmeye bafllad›k.“1992’de Nilüfer Göle, 1991’de Cihan Aktafl tara-f›ndan ayr› ayr› yap›lan araflt›rmalarda Allah r›za-s› ve dini daha iyi temsil ve tebli¤ etme amac›n›

vurgulayan üniversiteli baflörtülü k›zlar bu çal›fl-malar›n üzerinden çok geçmeden h›zla bireysellefl-mifller ve her biri daha iyi bir statü, meslek edin-me, daha iyi yaflama, para kazanma, refah gibi ta-lepler ortaya koymufllard›r.”88

Baz› baflörtülü k›zlar ciddi manada bir bilinçyaralanmas› ile karfl› karfl›yalar. Bunun nedenle-rinden biri baflörtülülerin kendilerini cemaatselbütünlük içinde alg›lamalar›d›r. ‹slamc› ayd›nla-r›n yazd›klar› fikir kitaplar›, özellikle romanlar›noluflturduklar› formatlar fertlerde lümpenleflme,arabeskleflme, melankolikleflme maraz›n› do¤ur-mufltur. Ciddi manada kafa kar›fl›kl›¤› yaflayan ki-mi Müslümanlar sorunlar› yokmufl gibi yada ken-di sorunlar› de¤ilmifl gibi davrand›lar. De¤erleri-nin ne oldu¤unu ya da de¤erlerin araçsal olup ola-mayacaklar› yönünde bir tespitte bulunamad›lar.‹lk televizyonculuk ve radyoculuk y›llar›nda ka-d›n sesinin haram oldu¤u, kad›n gövdesinin teflhi-rinin fitne oldu¤u seslendirildi; ama zamanla Fa-ucoult’un belirtmifl oldu¤u modernli¤in “cinsellik-le ilgili gerçe¤i söylemek” diye ifadelendirdi¤i teflhir-ci görünürlükten geri kalmad›lar. Her türlü rekla-m› yay›nlamay› televizyonculuk anlay›fllar›na da-hil ettiler. Faucoult’a göre modernlik en mahremdeneyimleri, tutkular›, kayg›lar›, suçlar› kamuönünde yarg›lama, cezaland›rma, ba¤›fllama, itirafetme iste¤inden geri kalmaz. Bu televizyonlar,programlar› ile Faucoult’un söylemifl oldu¤u histe-rik hastal›¤a yakalanm›fllard›r. Vitrinin de¤iflmesiMüslümanlar›n de¤iflmesini de sa¤lam›flt›r. Ve bude¤ifliklik kesim üzerinde patolojik hastal›k üret-mifltir. Bu ar›zi sorunlar ‹slami oluflumlar›n gelmifloldu¤u nokta üzerinde hassasiyetle duran AhmetTaflgetiren “Caprice’den Çeçenistan görünüyormu?” diye soruyordu. Taflgetiren köflesinde okuyu-cudan gelen bir mektubu yay›nl›yordu. Mektupoldukça dramatik ve üzücüydü. Alternatif ifl alan-lar› olarak görülen ‹slami holdinglere ifl bulmakiçin giden örtülü bir bayan flirket yöneticilerindenbirinden ikinci efl olma teklifi ald›¤›n› üzülerekyaz›yordu. Bu patolojik duruma benzer bir durum-la ben de yüzlefltim; ne yaz›k ki bir dostumla çayiçmek için gitti¤im ‹slami kesimin ma¤azalar›n›ncafelerinden birinden dams›z girilmez üslubuylageri çevrildim.

Bana göre alternatif arzunun en önemli sembo-lü peruk takma edimidir. Peruk takma edimi ör-

Page 49: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ VE ALGI BOZUKLUKLARI / DA⁄

Umran .Kas›m .2004 49

tünme de¤ildir ve benli¤i b›rak›p ötekine dolay›m-l› olarak uzaman›n bir göstergesidir. Peruk takmakötekini red de¤il bilakis mutlak gibi görülen “öte-kiyi” kabullenmektir. Ama camia içinde peruktakma karfl›dakini “ti” ye almak yada eve dönme-me direncinin bir göstergesidir. Halime Toros’unperuk takmay› farkl› okumak gerekti¤i saptamas›kendini kand›rmacadan ibarettir. Bana göre ma¤-lubiyetin bafl üzerinde tafl›nmas›d›r. Kur’ân’›n se-manti¤i içerisinde madde-form ya da flekil-muhte-va birbiriyle kopmaz bir ba¤›nt› fleklindedir.Kur’ân’›n mant›¤› içerisinde kimi baflörtülülerinbaflörtüsü olmadan da iyi Müslüman oluruz ya dak›zlar›m›z› onsuz da Müslüman olarak yetifltiririzparadigmas›n›n çöktü¤ünü söyleyebiliriz. Bu para-digma sesli olarak dillendirilen bir paradigma de¤iliçsel bir paradigmad›r ve yürürlüktedir.

SSoonnuuçç

Genel olarak, baflörtülüler kendi kifliliklerini ken-dileri bulmaktan çok belirleyici olan kuflatman›netkisinde tepkisel bir kiflilik oluflturmufllard›r. Psiko-lojilerinde ve edimlerinde hep sürrealist bir çizgiizlemifllerdir. Mevcut yap›lanmada toplumun heralan› ne yaz›k ki “ikna odalar›” haline gelmifltir.Tepkisel e¤ilimlerin odak noktas› baflörtüsü ol-mufltur. Baflörtüsü fenomeni y›k›ld›¤›nda Müslü-manlar›n ma¤lup edilece¤ini düflünen laik zihni-yetin karfl›s›nda e¤er bu kaleyi savunursak ‹slamihareketi güçlendirebilece¤iz diyen bir anlay›fl ge-lifltirilmifltir. Böylece baflörtülü olmak bir cazibehaline getirilmifltir. Bu bölgeye farkl›l›k yaflamakiçin girifl yapan baflörtülüler olmufltur. Böyle birpsikolojiye sahip olan baflörtülüler sorunlu ve il-ginç görünümlü manzaralar sergilemifllerdir. Ken-di ayd›nlar› taraf›ndan bile giyimlerinden ötürübesleme gibi görülmüfllerdir. Küreselleflmenin vepopüler kültürün etkisiyle sokakta tan›k oldu¤u-muz göbe¤i aç›k, duda¤›-gözü cilal›, cinselli¤ini önplana ç›kartacak flekilde kozmetik ürünleriyle yü-zünü dekoratif figür hale getiren, yine giymifl ol-du¤u dar pantolon alt›ndaki topuklu deri ayakka-b›lar›yla cinsel yürüyüfl içinde olan bireylerin var-l›¤›, kimi örtülü Müslüman kad›n›n ne kadar me-lezlefl/tiril/di¤ini gösterir.

Örtünmenin naslar›ndan hareket etmek za-manla boyut de¤ifltirmifl, inanç boyutundan hem

ontolojik hem epistemolojik olarak kopar›lm›fl,moda söylemi içerisinde örtünmek aksesuar halinegetirilmifltir. Örtü pantolonun kemeri gibi bir fe-nomen haline getirilmifltir. Yani F.Karab›y›k Bar-baraso¤lu’nun deyimiyle “takvadan imaja” dönü-flüm söz konusudur. Ne yaz›k ki ‹slamc› kad›nlar›nmodern kad›na atfetti¤i ve marazi hastal›k gördü-¤ü moda hastal›¤› kimi Müslüman kad›nlarda dagörülmüfltür. 24. 11.2002 tarihli Hürriyetin maga-zin sayfas›nda tesettürlü kad›nlar›n burun, kulak,gö¤üs görünümlerinde estetik ameliyatlar içinbaflvurular›n›n fazlal›¤›na de¤inilmifltir. “Bafladönmek, bir as›r önce tart›fl›lm›fl, söylenmifl“söz”leri yeniden söyleme durumunda kalmak, birad›m bile öteye gidememek, her fleyi yeni bafltankeflfetmek, bütün bu hikayelerden habersiz olmaktarihsel kopuklu¤un yani tarihsizli¤imizin ürünü.‹flte yine seksenli y›llarda bafllad›¤›m›z serüvendendüfl k›r›kl›¤›, binlerce hikaye ve deneyimle evedöndük. T›pk› H.Caren’in “Romantik Sürgün-ler”inin kahramanlar› gibi ideallerimizi aramakiçin yola ç›km›flt›k ama tutkular ve hayal k›r›kl›k-lar› ile döflenmifl uzun bir yolun sonunda sadecekendi gerçekli¤imizle karfl›laflm›flt›k. fiimdi bu ger-çeklikle ve geçmiflle hesaplaflman›n tam zaman›.”T›pk› Halime Toros’un dedi¤i gibi camia olarakayd›n›m›zla, holdingimizle, cemaatimizle, televiz-yon ve gazetemizle kendimizi, imkanlar›m›z› vezaaflar›m›z› masaya yat›rmal›y›z art›k. Camia ola-rak kafam›z› ellerimiz aras›na al›p yanl›fllar›m›z vedo¤rular›m›z› sorgulaman›n vakti geldi de geçtibile. Mazi ile gelecek aras›nda köprüyü kuracakolan biziz. Gelenek ile modernlik aras›nda ç›kma-z› ç›k›fla döndürecek olan da biziz. Baflörtüsü gele-nek ile modernlik aras›ndaki açmaz› açacak biranahtar, mazi ile bugün aras›nda iletiflim kuracakbir köprüdür. Bayra¤› düflürdü¤ümüz yerden kal-d›rmak sorumlulu¤umuzdur. n

DDiippnnoottllaarr1. Kad›n›n Tarihi Dönüflümü, edisyon, P›nar yay›nlar›.2. A.g.e. 3. Ayfle Kad›o¤lu, Cumhuriyet ‹radesi Demokrasi Muhakemesi,

Metis yay›nlar›.4. Nilüfer Göle, Modern Mahrem, Metis yay›nlar›. 5. Ayfle Kad›o¤lu a.g.e. 6. Kad›n›n Tarihi Dönüflümü, edisyon.7. Nilüfer Göle, a.g.e. 8. Kad›n›n Tarihi Dönüflümü, edisyon.

Page 50: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

50 Umran .Kas›m .2004

BBAAfifiÖÖRRTTÜÜSSÜÜ SSEEMMPPOOZZYYUUMMUUNNUUNNAARRDDIINNDDAANN......

SSEEYYHHAANN YYAAMMAANN

‹stanbul’da 9-10 Ekim tarihleri aras›nda dü-zenlenen ““DDüünnüü,, BBuuggüünnüü vvee YYaarr››nn››yyllaa BBaa--flflöörrttüüssüü SSeemmppoozzyyuummuu””, 97’den beri kesinti-

siz bir flekilde uygulanan baflörtüsü yasa¤›na karfl›eylemsel boyutun d›fl›nda meselenin ele al›nd›¤›ve uzun zamandan sonra yap›lan bu kadar geniflçapl› ilk organizasyon olma niteli¤ini tafl›yor. Ba-flörtüsüne Özgürlük Giriflimi Grubu taraf›ndandüzenlenen bu sempozyumun önemi, ilk olmas›n-dan ziyade uzun bir aradan sonra baflörtüsünü vebaflörtüsü yasa¤›n› tekrar gündeme getirmifl olma-s›d›r.

BBaaflflöörrttüüssüünnee ÖÖzzggüürrllüükk GGiirriiflfliimmii GGrruubbuu, ba-flörtüsü yasa¤›na karfl› kendilerinden öncekilerdenald›klar› mücadele miras›n› yasak kald›r›l›ncayade¤in idame ettirmeyi ve yasak sürdü¤ü müddetçekendilerinden sonrakilere aktarmay› ve her daimzulme karfl› durmay› amaç edinen, okullar›nda ya-sakla karfl›laflm›fl ö¤rencilerin oluflturdu¤u ve yak-lafl›k iki y›ld›r faaliyetlerini sürdüren bir grup.Grubun sempozyumu düzenlerken amaçlar›, art›kkan›ksanmaya bafllanm›fl, normalleflmifl ve dahiyap›lacak bir fleyin kalmad›¤› fleklindeki bir alg›-n›n olufltu¤u, çözümün baflkalar›na b›rak›ld›¤› birortamda baflörtüsünün anlam›n› ve baflörtüsü ya-sa¤›n› tekrar hat›rlatmak, insanlar›n gündemleri-ne tafl›mak idi.

‹ki gün boyunca yaklafl›k iki bin civar›nda in-san›n izledi¤i ve ‹slami camian›n hemen her kesi-minden yazar ve fikir adamlar›n›n konuflmac› ola-rak kat›ld›¤› sempozyum, bas›n›n da yo¤un ilgisiy-le çok say›da insana baflörtüsünü ve baflörtüsü ya-

sa¤›n› hat›rlatm›fl, çok say›da insan›n bir arayagelmesini sa¤lam›fl oldu.

Programa Abdullah Y›ld›z, Mustafa ‹slamo¤lu,Nazife fiiflman, Hasibe Turan, Ali Bulaç, CihanAktafl, Gülden Sönmez, Ahmet A¤›rakça, YusraKhreegi Gannufli, Abdurrahman Dilipak, SibelEraslan gibi pek çok önemli yazar ve akademisye-nin yan›nda Mazlumder, Özgürder, Akder, Ti-yemder, Hukukçular Derne¤i, ‹HH gibi sivil top-lum kurulufllar›ndan temsilciler de konuflmac›olarak kat›ld›lar. Sempozyumda ‹slam’da ve di¤ermedeniyetlerde baflörtüsü, Cumhuriyet tarihindetoplumsal hayatta Müslümanlar›n ve baflörtülüle-rin geçirdikleri de¤iflim süreçleri, modern dönem-de baflörtülülerin talepleri ve karfl›laflt›klar› du-rumlar, Türkiye’de ve uluslar aras› boyutta baflör-tüsü yasa¤›, yasa¤› yaflayanlar›n dilinden yasak uy-gulamalar›, yasa¤a karfl› flimdiye kadar neler yap›l-d›¤› ve bundan sonra neler yap›labilece¤i mesele-leri ele al›nd›. Konuflmac›lar›n ortak vurgular› isegenel olarak, örtünmenin f›tri ve ahlaki bir olguoldu¤u, bunun aksini yayg›nlaflt›rman›n f›trat› vetoplumun ahlaki yap›s›n› bozaca¤›; bugün salt ba-flörtüsü meselesiyle de¤il örtünme problemiylekarfl› karfl›ya olundu¤u ve örtünmenin, baflörtüsü-nün ne anlama geldi¤inin yeniden hat›rlat›lmas›gereklili¤i; Osmanl› son döneminden itibaren,belli de¤erlerin göstergesi olan k›l›k k›yafet üze-rinden politikalar yürütüldü¤ü ve baflörtüsü yasa-¤›n›n da baflörtüsünün temsil etti¤i de¤erlerin ka-musal alandan tasfiyesine çal›fl›lmas›n›n bir ürünüoldu¤u; yasa¤›n sadece Türkiye ile s›n›rl› olmay›p,

Page 51: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ SEMPOZYUMUNUN ARDINDAN / YAMAN

Umran .Kas›m .2004 51

dünya genelinde düzenlenen organizasyonun biraya¤› oldu¤u; yasakla birlikte ilk zamanlar gösteri-len mücadelenin gere¤ince sürdürülemedi¤i, bun-lardan ders al›p mücadelenin sonuna kadar sürdü-rülmesi gerekti¤i, yasa¤›n bir an evvel kald›r›lma-s›n›n AKP’nin ‘boynunun borcu’ oldu¤u ve ikti-dar partisi olmas›yla bu güce sahip oldu¤u fleklin-de özetlenebilir.

‹lk oturumda AAbbdduullllaahh YY››lldd››zz, “ÖrtünmeninF›tri Temelleri” bafll›kl› tebli¤inde, insano¤lununf›traten örtünmeye e¤ilimli oldu¤u, örtünün birö¤esi olan baflörtüsünün ‹slam’da oldu¤u gibi di-¤er medeniyetlerde de var oldu¤u, bugün yayg›n-laflt›r›lmaya çal›fl›lan ç›plakl›k kültürünün f›trataayk›r› oldu¤u, insan›n ve toplumun yap›s›n› boz-du¤u üzerinde durdu.

Baflörtüsünün ahlaki bir ilke oldu¤u vurgusunuyapan MMuussttaaffaa ‹‹ssllaammoo¤¤lluu ise, ‹brahimi bir gele-nek olan baflörtüsünün, insanla birlikte var oldu-¤unu ve var olmaya devam edece¤ini, örtünmeninkad›n› yücelten, kad›n›n istismar edilmesini önle-meye ve iki cins aras›ndaki iliflkiyi yasaklamayade¤il düzenlemeye yönelik bir emir oldu¤unu teb-li¤ etti.

Osmanl›’n›n son döneminde kad›n k›l›k k›ya-fetinin de¤iflimi konusunu ele alan SSiibbeell CCaannttee--mmiirr, Osmanl› son dönem modernleflme süreciylegeleneksel giyim tarz›n›n dönüflüme u¤ramayabafllad›¤›n›, son dönem üç ak›m›n, ‹slamc›lar, Ba-t›c›lar ve Türkçülerin, k›l›k k›yafet meselesine na-s›l bakt›¤›n› ana bafll›klar›yla, Cumhuriyet tari-hinde k›l›k k›yafet politikalar›n›n Osmanl› sondöneminin miras› oldu¤u vurgusuyla bu de¤iflimsürecini oldukça iyi resmetti.

NNaazziiffee fifiiiflflmmaann konuflmas›nda, Türkiye’ninBat›l›laflma politikas› gere¤i tesettürün, Bat› karfl›-s›nda gerili¤in sebebi ve göstergesi, peçesini, ba-flörtüsünü ç›karan kad›n›n ise ça¤dafll›¤›n sembolüolarak kabul edildi¤i ve her dönemde farkl› birsimgesel boyut atfedildi¤i tespitiyle, bugün baflör-tüsü karfl›tl›¤›n›n köklerini modernleflme tecrübe-sine dayand›rd›. Genifl bir kamusal alan tahlili ya-pan fiiflman’a göre Türkiye’de kamusal alan, mo-dern görünüme sahip olanlar›n girebilece¤i, sekü-ler bir üst çerçevesi olan modern hayat tarz›n›nalan›d›r ve bu hayat tarz›n›n d›fl›nda hiçbir unsu-ru ve dolay›s›yla baflörtüsünü kabul etmemektedir.

80’li y›llarda ‹slami kesimdeki hareketliliklebirlikte gözle görülür bir flekilde fark edilen örtün-me e¤ilimi sürecini ele alan HHaassiibbee TTuurraann, ken-disinin de içerisinde bulundu¤u bu dönemde, diniuyan›fl›n d›fla vurusunun baflörtüsü ile belirginlefl-ti¤ini, dini bir bilinçlenmeyle birlikte örtünmee¤iliminin artt›¤›n› ve tevhid inanc›n› gerçek öz-gürlük kabul eden k›zlar›n baflörtülerinin özgürlükanlay›fllar›n›n bir sembolü haline geldi¤ini ifadeederken, bu yükselifl sürecinde etkili olan iç ve d›flfaktörleri ele ald›.

Sempozyumun di¤er önemli isimlerinden AAlliiBBuullaaçç ise baflörtüsü yasa¤› nedeniyle A‹HM’e bafl-vurulmas›n› elefltirdi. Bulaç’a göre A‹HM’in kara-r› siyasi ve dini bir karard›, çifte standart uygula-mas›n› gösteriyordu ve “dini bir vecibenin yerinegetirilip getirilemeyece¤i” konusunda baflvuruyapmakla hata yap›lm›flt›. Baflörtüsü demokrasiyoluyla elde edilebilecek bir hak de¤ildir; devletve devletin kurumlar›n›n bu konuda karar vermeyetkisi yoktur. Ayn› zamanda bu konu bir oylama-

Page 52: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

KKAAPPAAKK

52 Umran .Kas›m .2004

n›n, referandumun konusu da olamaz, çünkü top-lumun da bu konuda karar verme yetkisi yoktur,bu bir flirk olur. Çözümü kapsaml› bir anayasa de-¤iflikli¤inde gören Ali Bulaç’›n toplumda fonksi-yonel olman›n tek yolunun illaki kamusal alan ol-mad›¤›, kendimize yeni alanlar üretmemiz gerekti-¤i fleklindeki düflünceleri dinleyiciler taraf›ndanda destek gördü.

Programa kat›lmak için ‹ran’dan gelen CCiihhaannAAkkttaaflfl, pek çok insan haklar›ndan, özgürlüklerdenbahsedilmesine ra¤men baflörtüsü yasa¤›n›n kald›-r›lmamas›n› elefltirdi. Aktafl konuflmas›nda cum-huriyetten sonra gelifltirilen kamu tasar›m›n› eleal›rken, ‘taklit a¤›rl›kl›’ kamusal alan›n Müslü-manlar›n yer alaca¤› flekilde tasarlanmad›¤›n›, do-lay›s›yla baflörtülülerin de bu alana kabul edilme-di¤ini ifade etti. Cumhuriyet tarihinde kad›n mo-delini dönemlendirme yaparak ele alan Aktafl’agöre modernleflme, kemalizm hep k›l›k k›yafetüzerinden yürütülmüfltür ve bugün pek çok s›k›n-t› bu nedenden kaynaklanmaktad›r.

Uzun dönemden beri baflörtüsü mücadelesininiçinde olan ve bu alanda yapt›¤› çal›flmalar›yla ta-n›d›¤›m›z avukat GGüüllddeenn SSöönnmmeezz, 28 fiubat süre-cinden beri kesintisiz olarak uygulanan baflörtüsüyasa¤› sürecini ele ald›. 28 fiubat darbesinin uzuny›llard›r planland›¤›n›, bu tarihten sonra ise uygu-lamaya konuldu¤unu ve dünya çap›nda Müslü-manlara yönelik bir projenin parças› oldu¤unuvurgulad›. Konuflmas›nda hukuki sürecin yeterikadar de¤erlendirilemedi¤i, mücadelenin gere¤in-ce devam ettirilemedi¤i serzeniflinde bulunanGülden Sönmez, A‹HM’e baflvurulmas›n›n yad›r-ganmamas› gerekti¤i, A‹HM’e baflvurmakla Tür-kiye’de bir mahkemeye baflvurmak aras›nda birfark olmad›¤›n› ve baflvurunun dini bir vecibeninyerine getirilip getirilemeyece¤i ile ilgili olmay›p,

e¤itim ahlak›yla ilgili oldu¤unu ifade etti. Ayr›cayasak konusunda deneyimlerimizin dünya müslü-manlar›yla paylafl›lmas›, Türkiye s›n›rlar› ile de¤ildünyay› düflünerek proje üretmemiz gerekti¤i öne-risinde bulundu.

Sivil toplum kurulufllar›ndan temsilcilerin sözald›¤› ““BBaaflflöörrttüüssüü YYaassaa¤¤››nnaa KKaarrflfl›› HHaakk AArraammaaYYöönntteemmlleerrii”” bafll›kl› oturumda, HHuukkuukkççuullaarrDDeerrnnee¤¤ii baflkan› HHüüssnnüü TTuunnaa baflörtüsü yasa¤›ile ilgili olarak Türkiye’de yarg›n›n durumunu de-¤erlendirdi. Tuna, hak arama bilincinin gelifltiril-mesi ve hukuki alanda her türlü yolun kullan›l-mas›n›n yan›nda, politikac›lara bask› yap›lmas›,sivil toplum kurulufllar›n›n faaliyetlerinin destek-lenmesi, yerel destek gruplar›n›n oluflturulmas› veuluslararas› iliflkilerin kurulmas› gerekti¤ine de-¤indi. “A‹HM yarg›s› ve baflörtüsü” bafll›kl› tebli-¤iyle FFaattmmaa BBeennllii A‹HM süreci hakk›nda bilgi-lendirme yaparken, A‹HM’in hak aramada biraraç oldu¤unun alt›n› çizdi.

ÖÖzzggüürrddeerr baflkan› HHüüllyyaa fifieekkeerrccii, baflörtüsü-nün yasaklanmas›n› ‹slami kimli¤e yap›lan, ‹s-lam’›n görünürlü¤ünü engellemeye yönelik birsald›r› olarak de¤erlendirirken, yasa¤a karfl› yap›-lanlar noktas›nda özelefltiride bulundu. Özgürderbaflkan›, baflörtüsünün anlam kayb›na u¤rad›¤›, buanlam kaymas› ile mücadele edilmesi ve mücade-le sorumlulu¤unun baflkalar›na at›lmamas› gerek-ti¤ini vurgularken, hükümetin ise bu konuda s›-n›fta kald›¤›n› belirtti.

AAkkddeerr baflkan› HHaavvvvaa KKaappllaann ise, yasa¤›n ka-n›ksanmamas› uyar›s›yla birlikte, alternatif e¤i-timlerin ve “el ele eylemi” gibi halk›n deste¤i al›-narak yap›lan eylemlerin önemini vurgulad›.

Yasa¤a karfl› yap›lan faaliyetleri ‘salih durufl’olarak niteleyen TTiiyyeemmddeerr baflkan› Selahattin Ya-z›c›, yasa¤›n bir asimilasyon hareketi, modernizas-

Page 53: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ SEMPOZYUMUNUN ARDINDAN / YAMAN

Umran .Kas›m .2004 53

yon sürecinde ‘dünyan›n beyni’ Türkiye’de yürütü-len ve tüm ‹slam dünyas›n› hedef alan uluslararas›bir organizasyon çal›flmas› oldu¤unu ifade etti. Ya-z›c›’ya göre, bugün yaflan›lan s›k›nt›lar “emri bilmaruf nehyi anil münker”in unutulmufl olmas›n-dan kaynaklanmaktad›r ve yap›lan çal›flmalar “enbüyük ibadet zalim hükümdara ‘hak söz’ü söyle-mek” oldu¤u bilinerek yap›lmal›d›r; “asla zulümbitmeyecektir, zulmün bitmesi için Allah’›n ka-nunlar›n›n mahkumiyetten kurtulmas› laz›md›r”.S›k›nt›lar›n afl›lmas› için tebli¤ yap›lmas› gerekti-¤inin önemini vurgulayan Selahattin Yaz›c›, bumeselede erteleme ve öteleme tuza¤›na düflenlerinAllah’›n tokad›n› yiyece¤i uyar›s›nda bulundu.

‹‹HHHH baflkan› BBüülleenntt YY››lldd››rr››mm ise, hukukun busüreç içerisinde amaç yap›ld›¤›, oysa ki ancak araçolabilece¤ini; tebli¤ ve davete dönülmesi gerekti-¤ini, baflörtüsü mücadelesi kazan›lmazsa ne ahla-k›n ne de erdemin kalaca¤›n›, çünkü bunun köle-lik ruhuna al›flmak demek oldu¤unu ifade etti.

Sempozyuma kat›lan okullarda sorunu yaflayanö¤rencilerin yan›nda görevlerinden at›lan ö¤ret-men, avukat ve akademisyenlerin yaflad›klar› s›-k›nt›lar› dillendirmeleri ve programda gösterilenbaflörtüsü yasa¤› belgeseli dinleyicilere yaflananzumlu yeniden hat›rlat›rken, kalplerde canlanma-lara vesile oldu.

Yasa¤›n uluslararas› boyutu konusunda Avru-pa’da baflörtüsü yasa¤› konusunu ele alan RR››ddvvaannKKaayyaa, Avrupa’daki yasak sürecinin Türkiye’dekisürece, yasakç›lar›n argümanlar›n›n da buradaki-lerin argümanlar›na oldukça benzedi¤ini; baflörtü-sü yasa¤›n›n ve Müslümanlara yaklafl›m›n Bat›l›zihniyetin ilerleme mant›¤›n›n, pozitivist yaklafl›-m›n ve sömürgeci mant›¤›n yans›mas› oldu¤unuifade etti.

Sempozyuma kat›lmak üzere ‹ngiltere’den ge-len YYuussrraa KKhhrreeeeggii GGaannnnuuflflii, Tunus ve Avrupa’dabaflörtüsü yasa¤›n› anlatt›. Tunus ve Türkiye’ninbu konuda ortak özelliklere sahip oldu¤unun alt›-n› çizen Gannufli’nin aktard›klar›na göre, Tu-nus’ta Bat›l› olmayan her fleyin geri kalm›fl olarakgörülmesiyle baflörtüsü de ortadan kald›r›lmas› ge-reken bir unsur olarak yasaklanm›fl, baflörtülülerlebirlikte akrabalar›n› da kapsayacak flekilde uygu-lanan yasak sokaklara kadar her alanda fliddetli birflekilde uygulanm›flt›r. Tunus’un bu politikalar› isetüm özgürlük ve insan haklar› söylemlerinin yalan

oldu¤unu gösterircesine Avrupa ve Amerika tara-f›ndan desteklenmifltir.

Sempozyumun son oturumu olan çözüm öneri-leri k›sm›nda konuflan avukat, yazar ve milletve-killerince dile getirilen görüfller ise genel olarak,yeteri kadar mücadele edilemedi¤i özelefltirisiylebirlikte yasa¤a karfl› hak arama bilincinin oluflma-s›, yasakla sonuna kadar mücadele edilmesi, mev-cut iktidar›n bu konuda üzerine düfleni yapmas›gerekti¤i fleklindeydi. Ayr›ca baflörtüsü yasa¤›n›nbir imtihan oldu¤unun unutulmamas›, sonucunde¤il bu imtihan sürecinde neler yap›ld›¤›n›nönemli oldu¤u, yasak kalksa da kalkmasa da herhalükârda yap›lacak çok fleyin oldu¤u ve bunu ya-pabilecek potansiyele sahip olundu¤u, baflörtüsü-nün anlam›n›n yeniden idrak edilip, örtünmeninyayg›nlaflt›r›lmas›n›n gereklili¤i vurguland›.

Sempozyumda yap›lan ankete kat›lanlar›n yo-rumlar› üzerinden yola ç›karak, baflörtüsü yasa¤›-n›n yokmufl gibi alg›land›¤›, meselenin unutuldu-¤u bir dönemde sempozyumun hat›rlat›c›, uyar›c›,uyand›r›c› bir nitelik tafl›d›¤›n› söyleyebiliriz. An-ketler ve -sempozyum tarihinde farkl› pek çokprogram›n oldu¤u da göz önüne al›narak- sem-pozyuma kat›l›m›n yo¤unlu¤u ve bu tip faaliyetlers›k s›k tekrarlanmal› dilekleri baflörtüsü mesele-sinde yap›lacak faaliyetlere toplumun ne kadarduyarl› ve haz›r oldu¤unu göstermektedir. Bu du-rumun tespiti, bizleri bundan sonra yap›labilecek-ler üzerinde düflünmeye, yeni faaliyet tarzlar› üret-meye sevk etmelidir.

Organizasyonun biraz eksikliklerinin oldu¤uelefltirilerinin yan›nda, iyi organize edilmifl birprogram diyenler ço¤unluktayd›; ama herkesin or-tak görüflü böyle bir sempozyum düzenlemeninbilgilendirme, bilinçlendirme, hat›rlatma ve yeni-lenmeyi sa¤lad›¤›, moral verdi¤i, Müslümanlar›nmücadelelerini güçlendirdi¤i oldu.

Tüm bunlar›n d›fl›nda en güzeli, çok say›da in-san›n bir araya gelifli ile ümmet olman›n mutlulu-¤unu yaflamak ve insanlar›n dualar›n› almak idi.Son olarak sempozyuma kat›lan bir kardeflimizinsempozyum hakk›ndaki düflüncelerini aktarmakisterim: “Fatiha’daki ‘biz’ bilincinin diriliflinin görün-tüsü oldu¤unu ve son y›llardaki flura, ümmet olma,birbirimiz üzerindeki velayet eksikli¤ini telafi yolundason süratle at›lan o ilk ad›mlardan biri oldu¤unu dü-flünüyorum.” n

Page 54: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

54 Umran .Kas›m .2004

Askeri alanda bafllayan modernleflme, za-manla k›l›k k›yafette de kendisini belirginbir flekilde hissettirmeye bafllam›flt›r. Dü-

flüncelerin bir tür d›fla vurumu olan giyim, söz ko-nusu kad›n olunca daha bir önem kazanm›flt›r.Çünkü kad›n, Osmanl›’y› ayd›nl›¤a ç›karacak gele-cek neslin yetifltiricisidir. Modern, ayd›n bir nesiliçin modern, ayd›n annelere ihtiyaç vard›r. fiimdikad›n k›l›k k›yafetinin evrimine k›saca bir bakal›m:

TTaannzziimmaatt DDöönneemmiinnddeenn ÖÖnnccee GGiiyyiimm

Giyim maddi kültürün en dolays›z ö¤elerinden vekolayca gözle görülür parçalar›ndan biridir. Hertoplumda giyim; iklim koflullar›, yaflama tarz›, diniinançlar ve törelerin etkisi alt›nda flekillenmifltir.Türk toplumunda flalvar, entari, cepken gibi k›ya-fetler yaflan›lan co¤rafyan›n ve gelinen uygarl›¤›nbir sonucu olarak giyiliyordu. Anadolu Selçuklula-r›nda kad›nlar›n bafllar›n› örttükleri ancak peçetakmad›klar› bilinmektedir. ‹stanbul’un fethiylebirlikte yerleflik düzene geçilmifl, bunun sonucundayaflam flekliyle birlikte k›l›k k›yafette de bir tak›mfarkl›l›klar meydana gelmifltir. Osmanl›’da flüphesizk›l›k k›yafetin oldukça önemli ve politik bir yerivard›r. Çünkü giysi renkleri ve tarzlar›, karmafl›kbir toplumun bir kesiminin din, ›rk, meslek, zen-ginlik temelinde di¤erlerinden ay›rt edilmesini sa¤-lamaktad›r. Bu yüzden Osmanl› devleti s›n›rlar›içinde yaflayan Müslüman, H›ristiyan, Musevi gibifarkl› din topluluklar›n›n kendilerine özgü giyimle-ri bulunmaktad›r. Gerek flehirlerde ve gerekse tafl-rada olsun giyim bir tak›m kurallar dahilinde flekil-lenmifltir. Bu, o giysiyi giyen kiflinin kimli¤inin an-lafl›lmas› için gerekli idi. Ancak modernleflmeninde etkisiyle bir süre sonra bu ayr›m yavafl yavafl azal-d›. Özellikle Lale devrine gelindi¤inde, bir tak›m

fermanlarla bu duruma dikkat çekilmifl ve Müslü-man kad›nlar, k›l›k k›yafet konusunda gayri Müs-limlere benzememeleri noktas›nda uyar›lm›fllard›.

TTaannzziimmaatt vvee MMeeflflrruuttiiyyeett DDöönneemmlleerriinnddee GGiiyyiimm

Tanzimat dönemi ile beraber Avrupa ile gelifleniliflkilerin Türk siyasi ve sosyal yaflam›nda büyük et-kileri olmufl, Türk ayd›n› bat›daki düflünce ve ya-flam tarz› ile karfl› karfl›ya gelmifl, bunun kendi top-lumunda uygulanmas› konusunda düflünmeye bafl-lam›flt›r. Bat› etkisi ile kad›n giysisinde de bir geçifldönemi yaflanm›fl ve geleneksel giysiler, Avrupal›harçlarla süslenmifltir. Ferace 19. yüzy›l›n ikinci ya-r›s›ndaki yenilikler çerçevesinde k›smen model veflekil de¤ifltirmifl, yaflmak giderek incelmifl, kad›nla-r›n yüzlerini örtmekten ziyade bir zarafete dönüfl-müfltür. Giysilerde model aç›s›ndan Bat› etkisi özel-likle saray ve konaklarda kendini göstermeye baflla-m›flt›r.

19.yüzy›l›n ilk yar›s›nda Osmanl› kad›nlar›, Av-rupa’da moda olan bir tür mantoyu ferace halinegetirerek giyiyorlard›. Bele oturan bu mantolar› fl›keldivenler tamaml›yordu. 19. yüzy›l›n ikinci yar›-s›nda ise Avrupa’da bu mantolar›n modas› kalkm›fl-t›. Yeni moda k›yafetin yap›s›na uymayan ferace birsüre sonra ‹stanbul modas›ndan kalkmaya bafllad›ve yerini, bu yeni k›yafete daha uygun bir yap›ya sa-hip olan çarflaflara b›rakt›.22 ‹stanbul’da ilk çarflaf gi-yen kad›n›n 1850’lerde Suriye Valili¤inden dönenSuphi Pafla’n›n kar›s› oldu¤u iddia edilir.33

Çarflaf yayg›nlaflmaya bafllad›kça di¤er kad›n k›-yafetlerinden farkl› olan bu giysi toplum içerisindedikkat çekmeye bafllam›flt›r. Osmanl› yönetimi bunedenle kad›n k›yafeti üzerine denetlemesini artt›r-m›flt›r. Baz› fermanlar ve duyurularla kad›nlar›n,dikkat çekici bir flekilde kalabal›k yerlerde dolafl-

OOSSMMAANNLLIINNIINN SSOONN DDÖÖNNEEMM‹‹NNDDEEKKAADDIINN KKIILLIIKK KKIIYYAAFFEETT‹‹NN‹‹NN DDEE⁄⁄‹‹fifi‹‹MM‹‹11

SS‹‹BBEELL CCAANNTTEEMM‹‹RR

Page 55: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

OSMANLI DÖNEM‹NDE KIYAFET DE⁄‹fi‹M‹ / CANTEM‹R

Umran .Kas›m .2004 55

mamalar› ö¤ütlenmifltir. II. Abdülhamid dönemi-nin bafllar›nda, ‹stanbul’da ve kentleflmifl di¤er Os-manl› flehirlerinde, Müslüman kad›n›n giyimi bat›-l› olana do¤ru evrilmeye bafllam›fl ve dikkat çekmemerkezli moda etkisi alt›na girmifltir. Bu nedenle II.Abdülhamid, 1892 y›l›n›n bir Cuma selaml›¤› son-ras› rastlad›¤› çarflafl› kad›nlar› örnek göstererek birferman yay›nlam›flt›r: bu fermana göre AbdulhamidCuma selaml›¤› sonras›nda gördü¤ü çarflafl› kad›n-lar› kastederek, bu kad›nlar›n örtünmemifl kadaraç›k ve süslü olduklar›n› ve adeta matem elbisesi gi-yen H›ristiyan kad›nlara benzediklerini belirtmifl vegiyim tarz›ndan dolay› öncelikle Müslüman olupolmad›klar›n› anlayamad›¤›n› ifade etmifltir. So-nuçta, Müslüman kad›nlara bu k›yafetin uygun ol-mamas› nedeniyle çarflaf›n giyilmesini yasaklam›fl-t›r44. Fakat bu yasaklama çok etkili olmam›fl ve ka-d›nlar çarflaf giymeye devam etmifllerdir. Hatta çar-flafta öyle de¤ifliklikler olmufltur ve çarflaflar›netekleri öyle daralm›flt›r ki, kad›nlar bu k›yafetlefaytonlara binemez hale gelmifller ve daha sonra daihtiyaca binaen y›rtmaç modas› bafllam›flt›r.

Meflrutiyet dönemi bas›nda kad›n konusununifllendi¤i bir dönem olmufltur. Kad›n dergilerindekad›n›n e¤itimi, aile ve ekonomik yaflam› ile birlik-te giyimi de ifllenmifltir. Dergilerde özellikle kapak-larda bat›l› tarzda giyinen ya da bizzat bat›l› kad›nresimlerine yer verilmifl, bat› modas›nda bahsedil-mifl ve hatta moda dergileri ç›kar›lmaya bafllanm›fl-t›r. Bu dergilerde bat› tarz› giyim model olarak su-nulmuflsa da bu konuda dile getirilen istekler peçe-nin kald›r›lmas› ve örtünmenin ça¤dafllaflt›r›lma-s›ndan öteye gitmemifltir.

IIII.. MMeeflflrruuttiiyyeett DDöönneemmii KKaadd››nn vvee TTeesseettttüürr TTaarrtt››flflmmaallaarr››

Tüm modernleflme tecrübelerinde görülebilece¤igibi Osmanl› modernleflmesinin ana tart›flma bafl-l›klar›ndan biriside Kad›n olmufltur. Tüm düflünceak›mlar› bu konuda tezler öne sürmüfller ve geleceknesilleri yetifltiren olarak gördükleri kad›na ayr› biranlam yüklemifllerdir.

Bilindi¤i gibi II. Meflrutiyet dönemi düflünceak›mlar› üç ana düflünce ak›m› alt›nda incelenir.Birinci grup Devlet-i Ali Osmaniye’yi ‹slami pren-siplerle tekrar eski haline getirilebilece¤ini düflü-nen ‹slamc›lar, ikinci grup III. Selim’le bafllat›lanmodernleflme/bat›l›laflma sürecinin devam›n› vedaha da ilerletilmesini isteyen Bat›c›lar ve son ola-

rak Balkan savafl› sonras› nispeten biraz daha güçle-nen Türkçülerdi.

‹‹ssllaammcc››llaarr:: Kad›n k›yafetlerinin bat›l› biçim al-mas›ndan rahats›zl›k duymaktayd›lar. Örne¤in k›l›kk›yafet konusunda yaflanan de¤ifliklikler için MusaKaz›m “çarflaf giyilmesini zorunlu k›lan bir yasa” ta-sar›s›yla hükümete baflvurdu. Sebilürreflad’da bukonuyla alakal› çok say›da yaz› kaleme al›nd›. Meh-met Akif, Ermenekli Mustafa Saffet Efendi, AhmedNaim, Abdullatif Nevzad gibi isimler bu konuyutart›flan ‹slamc›lar›n bafl›nda gelmektedirler.

BBaatt››cc››llaarr:: Kendi içlerinde de farkl› gruplara ay-r›labilir. Bu kimseler, devletin kurtuluflunu Bat›l›düflünüfl ve yaflam tarz›nda arad›klar› için kad›n ko-nusunda da, Avrupavari bir giyim anlay›fl›n› savu-nuyorlard›. Bat›c›lar›n en önemli temsilcisi Abdul-lah Cevdet ‹ctihad dergisinde tesettür konusundabir çok yaz› kaleme alm›flt›r. Bu yaz›larda Müslü-man kad›n›n tesettürden kurtulmas› gerekti¤ini sa-vunmufl ve “Hem Kur’an’› hem de kad›nlar› aç” flek-linde düflüncelerini özetlemifltir. K›l›çzade Hakk›ise, tesettürün içtimai yaralar›n birinin üzerini örteni¤renç bir sarg› bezi oldu¤unu söylemifl ve bu sarg› be-zinin bir an önce aç›lmas› gerekti¤ini belirtmifltir.

TTüürrkkççüülleerr:: Tesettür konusunda net tav›r ta-k›nmam›fllar ama büyük ço¤unlu¤u dini bir mese-leden ziyade sosyal bir mesele olarak ele alm›fllar-d›r. Ziya Gökalp, tesettürü ta geçmifle uzanan birgelenek olarak ve bu gelene¤in devam etmesini deTürk kad›nlar›na karfl› yap›lacak en büyük hakaretolarak görmüfltür. R›za Tevfik ise Kur’an’da teset-tür emri gibi bir emir görmedi¤ini vurgulam›fl vetesettürün Bizans’tan al›nm›fl olabilece¤ini iddiaetmifltir. n

DDiippnnoottllaarr1. Bu yaz›, 9 Ekim 2004 tarihinde haz›rlanan “Dünü, Bugünü ve

Yar›n›yla Baflörtüsü” adl› sempozyumda sunulan tebli¤denözetlenerek haz›rlanm›flt›r. Tebli¤in amac›, ortaya yeni birfley koymaktan ziyade; var olan metinleri bir araya getirerekgünümüzle Osmanl›’n›n son dönemi aras›nda var olan bir ta-k›m benzerlikleri ortaya koymakt›r. Özellikle II. Meflruti-yet’ten sonra içeri¤i büyük oranda de¤iflen tesettür kavram›y-la, 28 fiubat sonras› gelinen nokta aras›ndaki benzerlik ve yi-ne Osmanl›’n›n son döneminde yap›lan tart›flmalarla günü-müzdekiler aras›nda var olan aynilik, bu tebli¤in amaçlar›n-dan en önemli ikisini oluflturmaktad›r.

2. Yüksel fiahin. “Giyim Kuflam” ‹stanbul Ansiklopedisi III’tenözetlenerek al›nt›lanm›flt›r. (‹stanbul: Kültür Bakanl›¤› veTarih Vakf› 1994), s. 400

3. Cihan Aktafl. Tanzimattan Günümüze K›l›k K›yafet ve ‹ktidar I(‹stanbul: Nehir Yay›nlar›, 1989), p. 67.

4. Pars Tu¤lac›. Osmanl› Döneminde ‹stanbul Kad›nlar›’ndan k›sal-t›larak al›nt›lanm›flt›r. (‹stanbul: Cem Yay›nevi, 1984), s.70.

Page 56: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

56 Umran .Kas›m .2004

Esselamu aleykum ve rahmetullah veberekatuh.

Sevgili kardefllerim,‘Türkiye ve Tunus’ s›kl›kla bir ara-

da yer almaktad›r. Yasakla ilgilenenherkesin ilgisini çekmeye ve odak nok-tas›n› oluflturmaya de¤er iki vaka ola-rak, yasa¤› meflrulaflt›ranlar›n, Avrupaülkelerindeki yasa¤› hakl› k›lacak argü-man bulamad›klar›nda bu iki ülkeyi re-ferans gösterdiklerini görmekteyiz.

‹slam’›n muazzam kökenlerine sa-hip bu iki ülkedeki yasaklar, yabanc›güçler veya bir Müslüman az›nl›¤›n karfl›s›ndakiMüslüman olmayan hükümetler taraf›ndan zorlauygulanm›fl de¤ildir. Sömürge geçmifline ra¤menTunus Zeytuniye Camii ve e¤itim sisteminin ihti-yatl› çabalar› sayesinde, Arap-‹slami kimli¤ini ge-nel anlam›yla bozulmam›fl olarak muhafaza etmifl-tir. Fakat Tunus’un ba¤›ms›zl›k sonras›ndaki hü-kümeti, e¤itim kurumlar›n›, camileri devlet kont-rolü alt›na ald› ve Ez-Zeytuniye de sonunda sade-ce ‹slami çal›flmalar için bir birim ve turistlerin il-gisini çeken bir mekan haline geldi. Zeytuniyemezunlar› kendilerini marjinalleflmifl bulurlariken; Frans›z kurumlar›ndan mezun olanlar iseHabib Burgiba gibi ‘Bat›l›laflma’ ve ‘sekülerleflme’ile efl anlaml› olan sahte-modernleflme projeleriniyürürlü¤e koymak için iktidar erkini eline ald›lar.

Bat›l› olmayan her fleyin geri kalm›fll›¤›n birsembolü olarak ve yok edilmesi gerekli olarak gö-rüldü¤ü, Tunuslu insanlar›n kimlikleri ve köken-lerine yap›lan bu sald›r›n›n kurbanlar›ndan biri debaflörtüsü idi.

Burgiba hükümetinde, 1981 y›l›n-da, 108 say›l› kanun maddesi olarakbilinen yeni bir ac›nacak haldeki yasaile ‘bölücü giysi’ diye an›lan baflörtüsüTunus okullar›nda, üniversitelerde veifl yerlerinde yasakland›. Binlerce çal›-flan kad›n, Cumhurbaflkan›n›n arzusu-na uymay›p onun anlad›¤› haliyle mo-dernli¤i temsil etmeyecek bir flekildegiyinmek noktas›nda ›srar ettikleriiçin ifllerinden at›ld›lar. Bu durum,1987 Kas›m ay›ndaki bir darbe sonu-cunda Burgiba hükümetinin sona er-

mesine kadar devam etti. Yeni cumhurbaflkan› sonras›nda birkaç y›ll›k

görece bir rahatlama yaflanmas›n›n ard›ndan 1990y›l›nda yeni bir bask› dalgas› geldi. Hicab yasa¤›okullarda ve ifl yerlerinde yeniden uygulamaya ko-nuldu. Baflörtülü k›zlar okulda onu açacaklar›n› vebir daha baflörtü takmayacaklar›n› taahhüt edenbelgeler imzalamak zorunda kald›lar, ki aileleri debunu imzalamak zorundayd›. Gizli polis teflkilatla-r› bütün e¤itim kurumlar›na yay›ld›lar. Baflörtü ta-kan kad›nlar sokaklarda tutukland›, karakolaragötürülerek taciz edildiler ve bir daha asla baflörtütakmayacaklar›na yemin ettirildikleri benzeri bel-geleri imzalamak zorunda b›rak›ld›lar. Bayan akra-balar› baflörtü takmaktan vazgeçmedi¤i müddetçebaflörtülü kad›nlar›n akrabalar› da ifllerinden at›l-d›. Do¤um yapmak üzere olan hamile kad›nlar›ndahi flu sözde ‘bölücü k›yafeti’ giydikleri gerekçe-siyle hastanelere kabul edilmelerine izin verilme-di. Birleflmifl Milletler ülke raporlar›na göre dahi“Hükümet, onlar› oldukça ma¤dur edecek bir bi-

““BBAAfifiÖÖRRTTÜÜSSÜÜ YYAASSAA⁄⁄II ‹‹SSLLÂÂMM--FFOOBB‹‹NN‹‹NN ÜÜRRÜÜNNÜÜDDÜÜRR””

YYUUSSRRAA KKHHRREEEEGG‹‹ GGAANNNNUUfifi‹‹

Tunuslu Müslüman düflünür Raflid el-Gannufli’nin k›z› Yusra K. Gannufli’nin9-10 Ekim tarihinde Baflörtüsüne Özgürlük Giriflimi Grubu taraf›ndan ‹stan-bul’da düzenlenen Baflörtüsü Sempozyumunda yapt›¤› konuflman›n metnidir.

Page 57: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ YASA⁄I / GANNUfi‹

Umran .Kas›m .2004 57

çimde, yaklafl›k 10.000 ile 15.000 aras›ndaki birgrup ‹slamc› ve fundamentalistin nüfus ka¤›d›n›iptal etti... Güvenilir kaynaklar göre, Hükümet[tabi ki dini ibadetleri yerine getirenleri kasten]‹slamc› ve fundamentalistlere, pasaport vermeyireddetti.” Bin Ali’nin siyasetleri Frans›z baflkan›Chirac taraf›ndan övüldü ve ‘Bölgeye yapt›¤› iyiniyet ziyareti s›ras›nda First lady Hillary Clintonhaks›z bir flekilde ‘kad›nlar ve kad›n haklar› nok-tas›nda’ yapt›klar› ilerlemeye sayg› duyarak Tu-nus’un ‘tüm dünyaya bir örnek oldu¤unu’ söyledi.

Bu son birkaç y›l içerisinde ise yasaklamalarave hükümetin bütün gruplar ve kurumlar üzerin-deki kontrolüne ra¤men, di¤er etkenlerin yan› s›-ra uydu kanallar› ve internet vas›tas›yla alternatifbilgi kaynaklar›na ulaflabilme f›rsatlar› sonucundaTunus, yeni bir dini uyan›fla flahit olmaktad›r. Bü-tün muhalefet hareketleri yasakland›¤› ve s›n›rd›-fl› edildi¤i için, genç Tunuslu kad›nlar›n kendi is-tekleriyle örttükleri baflörtülerinin hiçbir siyasalhareketle iliflkisi yoktur.

Fransa’daki durumun ise daha da karmafl›k ol-du¤unu görürüz. Pek çok kimse, Tunus’un ‹slamikarakteri dolay›s›yla Tunus’taki baflörtüsü yasa¤›-na inan›lmas› zor bulurken, Fransa’daki yasak daonun ‘özgürlük, eflitlik ve kardefllikte bir flampiyonolmas› imaj›yla çeliflmektedir. Tunus’ta baflörtülükad›nlara yap›lan zulüm insan haklar› ihlallerinindaha büyük bir resminin bir parças› iken, Fransaise özgürlük teminat› veren ve kendi vatandafllar›-n›n haklar›n› koruyan demokratik bir ülke olarakgörülmektedir.

Fransa’n›n baflörtüsünü yasaklayan haks›z ka-rar› -basit bir bez parças› olan- baflörtüsününCumhuriyetin temel varoluflunu ve laiklik ve mü-samaha ideallerini tehdit etti¤i temeline dayan›-larak meflrulaflt›r›ld›. Fakat devlet, kiflisel iflleremüdahale etmemek, her bireyin seçme hakk›n›güvenceye almak ve bir dini sembolü di¤erindendaha önemli k›lmamak ve tarafs›z olmaktan vaz-geçerek kendisini y›kmaktad›r.

Yasa¤› meflrulaflt›ran bir baflka popüler argü-man olan Fransa devletinin fundamentalizm ilemücadele etmekte olmas› sebebi ile 13 veya 14yafllar›ndaki küçücük k›zlar›n Fransa Devleti’niy›kma çabas›ndaki tehlikeli fundamentalistler ol-du¤u söylenmektedir. Fakat, as›l bugün Fransa’dagördüklerimiz en temel insan özgürlüklerini dahi

tan›may› reddeden aptal bir seküler fundamenta-lizmden baflka bir fley de¤ildir. Müslüman kad›nla-r›n kendi özgür tercihlerini yapma noktas›ndaak›llar›n› kullanmada yetersiz olduklar› zann›n›tafl›yanlar görmelidirler ki, kad›n hayk›r›fllar›n›nço¤unlu¤u baflörtü takmay› kendilerinin istedikle-rini yüksek sesle hayk›rmaktad›r. Frans›z Hükü-meti ise ›srarc›d›r: siz bast›r›lm›fls›n›z, ama bununfark›nda de¤ilsiniz!

Almanya’da ise durum flöyledir: on alt› eyale-tinden birisi Müslüman kad›n ö¤retmenlerin okul-lar›ndan at›lmas›n› öngören bir yasay› çoktan yü-rürlü¤e koydu; en az befl eyalet de benzeri yasakla-r› yasalaflt›rma sürecindeler. Ve benzeri olaylara di-¤er Avrupa ülkelerinde de rastlan›rken ‹ngilterebu konuda olumlu bir örnek olarak yer almaktad›r.

Bir yandan yasak Müslüman kad›nlar› özgür-lefltirdi¤ini iddia ederken, baflörtü takma hakk›n›savunan kampanyalar da bu ayn› kad›nlar taraf›n-dan yürütülmektedir. Binlerce kad›n Fransa so-kaklar›nda yürüdüler. Binlerce Müslüman kad›n,yasa¤a topyekün karfl› ç›k›fllar›n› aç›kça ifade et-mek için, 17 Haziran 2004’te dünyan›n 35 farkl›ülkesinde Frans›z büyükelçilikleri ve konsolosluk-lar› önünde eylem yapt›lar. Ve yine 4 Eylül’dedünyan›n 21 ülkesinde, yaflam tarzlar› hususundakararl›l›klar›n› ve onurlar›n› göstermek üzere da-yan›flma gününe kat›ld›lar. Baflörtüsünü KorumaKonseyi bu konuyu Avrupa Parlemantosuna datafl›d›. Parlamentoya sunulacak olan yasak hak-k›ndaki bir deklarasyonu imzalamak üzere bir lobioluflturulmaktad›r.

Biz Avrupa’daki Müslüman kad›nlar olarak ge-rekçemizin hakl› bir gerekçe oldu¤una; ne giyece-¤imizi seçme hakk›n›n ulusal Avrupa kanunlar›taraf›ndan oldu¤u gibi uluslar aras› anlaflmalar ta-raf›ndan da bize verildi¤ine eminiz. Bütün bunla-r›n ötesinde, kendi irademizle seçti¤imiz bu k›ya-fetin, bizim için güçlü bir özgürlefltirme arac› ol-du¤una inan›yoruz. Bireylerin yaflam tercihleri ke-sinlikle kiflisel bir meseledir ve devletin kontrolüve müdahale ekseninin d›fl›ndad›r. Müslüman ka-d›nlar›n giysilerini seçme konusundaki temel öz-gürlüklerini inkar etmek, ‹slam fobisinin, demok-rat olmaman›n ve tam anlam›yla zalim olman›nd›fl›nda hiçbir anlama gelmemektedir.

Teflekkürler. n

Page 58: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

58 Umran .Kas›m .2004

Müslüman k›yafeti/baflörtüsü Fransa’das›cak bir politik konu haline geldi amaStella White bu konuda bu kadar yay-

gara kopart›lmas›na bir türlü anlam veremiyor.Kent (Çev.: ‹ngiltere’de bir flehir) do¤umlu birKatolik olan Stella örtünmekten duydu¤u hazz›anlat›yor:

Özgürleflmifl Bat›l›lara göre baflörtüsü kad›nlarüzerinde bir lekedir. Kad›n ruhunun ezilmesinisembolize eder ve kad›n› sadece kocas›n›n yeme-¤ini almak için d›flar› ç›kmas›na izin verildi¤i pa-sif bir yap›ya dönüfltüren köleli¤in iflaretidir.

‹ngiliz kad›nlar, bacaklar› da örten bu tür birk›yafeti görünce derin bir üzüntü ve ac›ma ifade-siyle gözlerini örtüye dikerler. Onlar için, örtücanl› bir ölüm demektir. Bunlar, ayn› zamanda,hiçbir genç k›z›n nazik bafllar› üzerinde bask›n›nyükünü tafl›mamalar› gerekti¤ine inanarak, baflör-tüsünü okullarda yasaklama karar›n› alan Frans›zotoritelerinin de hisleridir.

Ben de dahil pek ço¤u için örtü bask› arac› de-¤il aksine özgürlü¤ün ta kendisidir. fiahsen, onutakt›¤›m zaman hissetti¤im özgürlü¤ü daha öncehiç hissetmemifltim.

Beynimi y›kayan bir kültürden size nefretimiaktarmaya bafllamadan önce Müslüman de¤il, birKatolik oldu¤uma dikkat çekmeliyim. Esrarengizbir do¤ulu da de¤ilim, Kent do¤umlu 32 yafl›ndabir kad›n›m. Öyle pek namus taslayan birisi dede¤ilim: Hayat›m egzotik bir dansç›, kissogram vegöz kamaflt›ran manken örneklemeleriyle doluy-

du. En iyi arkadafllar›mdan üçü striptiz yap›yor.Tan›flt›¤›m Müslüman erkeklerden hiçbiri örtün-memi istemedi; hatta onlar benim bu davran›fl›m›(çev.: örtünmemi) garip karfl›lad›lar. Geçmiflimdeörtünmem için bana bask› yapan hiç kimse olma-d›. Örtüyü çok sevdi¤im için bunlar› yazmak ba-na hiç zor gelmedi.

Baflörtüsünün özellikle Londra’daki ç›lg›n, ha-flin dünya ile aramda yaratt›¤› bariyer sayesindeedindi¤im mahremiyet beni çok mutlu etti. Örtü-nün içinde büyük bir huzur buldum: Yoldan ge-çen merakl›larca kuflat›ld›¤›m› hissetmiyorum;trafik, gürültü ve kalabal›k flimdi benim için dahaaz ezici. Yürürken bile kendi güvenli dünyama çe-kilebiliyor, pratik anlamda, istemedi¤im tutum veisteklere karfl› kendimi tamamen güvende hisse-debiliyorum. (...)

Örtü takman›n en harika yönü otomatik ola-rak Müslüman camian›n bir üyesi haline gelme-niz ve Müslüman bir kad›n›n tüm ayr›cal›klar›nave flerefine haiz olman›zd›r. Bir müslüman›n dük-kan›na girdi¤imde adam bana kibarca ‘Selamünaleyküm [sa¤l›k ve afiyet üzerinize olsun], size na-s›l yard›mc› olabilirim?’’ diyor. Otobüste Afrikal›,Ortado¤ulu ya da Uzak do¤ulu müslüman erkek-ler kenara çekilip ve ‘Buyur bac›m, önce siz’ di-yorlar.

Londra’daki bürolar, barlar ve kulüpler hepaflk› arayan ba¤c›kl› sandaletleri, k›sa etekli ‹ngi-liz k›zlar›yla doludur. Ço¤u zaman bat› taraf›ndanafla¤› görülen baflörtülü kad›nlar, erkek bulmakiçin ciltlerini nefes alamayacak kadar makyajla

BBAAfifiÖÖRRTTÜÜSSÜÜ:: ““KKOORRUUYYUUCCUU BB‹‹RR MMEELLEEKK””

SSTTEELLLLAA WWHH‹‹TTEETürkçesi: Merih Bektafl F‹DAN

Page 59: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BAfiÖRTÜSÜ: “KORUYUCU B‹R MELEK” / WH‹TE

Umran .Kas›m .2004 59

kapatan, kendilerinisakatlayacak dere-cede yüksek topuk-lu ayakkab›lar gi-yen ve tak›nt› dere-cesindeki afl›r› ye-mek rejimlerine gir-mek zorunda kalan ba-t›l› kad›nlara gerçektenüzülmektedirler.

‹ranl› arkadafl›m Mona hergün d›flar›ya kusursuz bir görü-nüm, ojeli t›rnaklar›, kusursuzgiyimi ve mükemmel makyaj› ilesoka¤a ç›kan baflar›l› bir ifl kad›-n›. ‘‹ran’da iken çok daha kolay-d›.’ diyor. ‘Saat 9’da kalkar, büyüksiyah bafll›kl› elbiseyi giyer ve araba-ya atlars›n. Ya flimdi her sabah haz›r-lanmak için 2 ya da 3 saatimi harc›yo-rum.’ diye ekliyor.

S›kl›kla, baflörtüsü radikal müslümanlar›koruyan bir mesele olarak d›fllanmaktad›r. FakatH›ristiyan gelene¤inde, St. Paul kad›nlar›n baflla-r›n› örtmelerini emretmiflti. 1960’l› y›llara kadar‹ngiliz kilisesinde flapkas›z ve eldivensiz hiçbir ka-d›n görülmemifltir. Birçok ‹ngiliz kad›n sokaktaflapkalar›n› giyer ya da eflarplar›n› çenelerinin al-t›na ba¤larlard›. Hindu ve Sih kad›nlardan haladaha namus ve izzetlerini korumak için bafllar›nahafiften bir örtü atmalar› beklenir ve ortodoxMusevi kad›nlar adet oldu¤u üzere eflleri olmayanerkeklerden sak›nmak için peruk takarlar. Ne-dense bu kültürel gruplar aras›nda sadece Müslü-man kad›nlar, baflörtülerinden dolay› bask› alt›naal›nm›fl zay›f insanlar olarak tan›mlanmaktad›r!.

Birlikte yata¤a girme ihtimali en düflük iki ki-fliden birisi baflörtülü kad›n, di¤eri de militan fe-ministtir. 1970’li y›llar›n bafllar›nda, kad›nlar saç-lar›n› k›sa kestirip tulum ve rahat ayakkab›lar giy-diklerinde moday› takmamaya bafllam›fl ve azg›n,huysuz erkekleri etkilemek için tuhaf törenlerekat›lmay› reddetmifllerdi. Ayn› flekilde baflörtülübir kad›n, en ince ayr›nt›y› düflünerek haz›rlananbat›l› güzellik mekanlar›n›n esiri olmaks›z›n ken-di kimli¤ini koruyabilen bir kiflidir.

Geçen hafta popüler bir kad›n dergisinde

çok üzücü bir makale yay›mland›, bafll›¤› flöyleydi:‘Vücudunuzdan nas›l daha az nefret edersiniz?’

Bunu Arap arkadafl›m Malika’ya gös-terdim, bafl›n› sallad› ve ‘Benimkültürümde erkekler

kilosuna veboyuna bakma-

dan bir prenses gi-bi gördükleri han›mla

evlendiklerinde çok mutlu olu-yorlar.

Müslüman kad›nlarbaflörtüsünün içinde

kendi güç ve de¤er-lerini görebili-

yorlar. Müs-lüman bir

erkek bana: ‘Benim eflimgüzel bir elmas gibi-

dir. De¤erli bir el-mas› al›ns›n ya da

çal›ns›n diye sokakta b›rak›r m›s›n›z? Hay›r,onu korumak için kadifeye sarars›n›z. Düflü-nün, hicab benim mücevherden bile de¤erli

eflimi koruyor!’dedi.Elbette ki, örtüme el uzatana, onu bafl›mdan

ç›karmaya kalkana ya da beni onu takmak içinzorlayana tepkim çok fliddetli olacakt›r. ‹stedi¤i-mi giyebildi¤im bir ülkede yaflad›¤›m için flansl›-y›m. Bütün kad›nlar bu kadar flansl› olamayabilir.Ben örtüde bir tür koruyucu melek buldum. Hal-buki, annem saçlar›m› taramaktan erindi¤im içinörtündü¤ümü iddia etmektedir! n

Bu yaz› ‹ngiltere’nin en çok okunan gazetelerindenbiri olan ‘The Daily Telegraph’ ta (www.teleg-

raph.co.uk) 31 Aral›k 2003 tarihinde yay›mlanm›flt›r.

Page 60: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

60 Umran .Kas›m .2004 Umran .Ekim .2004 60

Y A fi A Y A N ‹ S L Â M

DDÜÜNNYYAA--AAHH‹‹RREETT DDEENNGGEESS‹‹

KKEERR‹‹MM BBUULLAADDII

Bu konuya, Kur’an’›n dünya hayat›n› anlatanâyetleri ile aç›kl›k getirmeye çal›flaca¤›z:“BBiilliinniizz kkii,, ddüünnyyaa hhaayyaatt›› aannccaakk bbiirr ooyyuunn,,

ee¤¤lleennccee,, bbiirr ssüüss,, aarraann››zzddaa bbiirr öövvüünnmmee vvee ddaahhaa ççookkmmaall vvee eevvllaatt ssaahhiibbii oollmmaa iissttee¤¤iinnddeenn iibbaarreettttiirr.. TT››pp--kk›› bbiirr yyaa¤¤mmuurr ggiibbiiddiirr kkii,, bbiittiirrddii¤¤ii zziirraaaattçç››llaarr››nn hhoo--flfluunnaa ggiiddeerr.. SSoonnrraa kkuurruurr ddaa sseenn oonnuunn ssaappssaarr›› ooll--dduu¤¤uunnuu ggöörrüürrssüünn;; ssoonnrraa ddaa ççöörrççööpp oolluurr.. ÂÂhhiirreetttteeiissee ççeettiinn bbiirr aazzaapp vvaarrdd››rr.. YYiinnee oorraaddaa AAllllaahh’’››nnmmaa¤¤ffiirreettii vvee rr››zzaass›› vvaarrdd››rr.. DDüünnyyaa hhaayyaatt›› aallddaatt››cc››bbiirr ggeeççiimmlliikktteenn bbaaflflkkaa bbiirr flfleeyy ddee¤¤iillddiirr. ”11

Dünya ve âhiret hayat›n›n mukayesesinin yap›l-d›¤› bu âyette, özellikle dünyan›n aldat›c› taraflar›aç›klanm›fl ve onlardan kaç›n›lmas› tavsiye edilmifl-tir. Çünkü dünya ve dünyadakilerin bofl yere yara-t›lmad›klar› çeflitli âyetlerde beyan edilmifltir. Dün-ya hayat› elbette kötü de¤ildir. Zira âhiret hayat›burada kazan›lmaktad›r. Kötü olan, onu Allah vePeygambere itaate yöneltmemek, âhireti ve kullukgörevlerini unutarak, s›rf dünya hayat›n›n cazibesi-ne kap›larak yaflamakt›r.

‹nsan dünya hayat› için her fleyini feda ederken,âhireti için bu gayreti göstermez. Bütün plan› vepro¤ram› yo¤un bir flekilde dünyaya matuftur. Buhususu Kur’an gayet veciz bir flekilde anlatmakta-d›r: ““OOnnllaarr,, ddüünnyyaa hhaayyaatt››nn››nn ggöörrüünneenn yyüüzzüünnüü bbii--lliirrlleerr.. ÂÂhhiirreetttteenn iissee ttaammaammeenn ggaaffiillddiirrlleerr..””22

Elmal›l› bu âyeti flöyle tefsir eder: Onlar sadecedünya hayat›ndan bir zahiri bilirler. Bugün kim ga-lip gelir, ne yüze ç›karsa ona bakar, onu bilirler.Âhiretten ise hep gafildirler. Bu dünyan›n sonununnereye varaca¤›n› düflünmez, ilerisinde ne olaca¤›-n›n fark›nda olmazlar. Bu dünya hayat›n›n geçicioldu¤una ve bunun bir sonu, hak ve sabit bir âhire-ti bulundu¤una, bütün gökyüzü ve yeryüzü delaletedip dururken, kendi kendilerine vicdanlar›nda ve-yahut kendi nefisleri hakk›nda neye bir düflünüp debilmiyorlar ki, Allah gökleri ve yeri ve ikisinin ara-s›ndakileri baflka türlü de¤il, hak ile muayyen bir

müddetle yaratm›flt›r.33““FFaakkaatt ssiizz ((eeyy iinnssaannllaarr)) ââhhiirreett ddaahhaa hhaayy››rrll›› vvee

ddeevvaammll›› oolldduu¤¤uu hhaallddee ddüünnyyaa hhaayyaatt››nn›› tteerrcciihh eeddii--yyoorrssuunnuuzz..””44

‹nsan, dünyan›n e¤lencesini, ziynetini, yemesi-ni, içmesini, kad›nlar›n›, lezzetlerini öne geçirmek-te, onlarla meflgul olmakta ve o yolda mallar tüke-tip sarf etmektedir. Fakat âhiret huzurunu ve saade-tini haz›rlayan temiz ve güzel amelleri arkaya at-makta ve gelip geçici dünya lezzetlerinden zevk al-maktad›r. Halbuki âhiret, daha hay›rl› ve daha de-vaml›d›r. Fani olan dünya hayat› ne kadar zevkliolursa olsun ak›ll› ve zeki olan insanlar›n âhiretitercih ederek kendilerini temizlemeleri ve kurtulufliçin çal›flmalar› ve daima sonu önünden hay›rl› ola-ca¤›n› bilmeleri gerekir.55

‹nsan, k›yâmet ve âhiret sözkonusu oldu¤undaflüphe ve tereddüt içinde olmufltur. Dünya hayat›n›ebedîlefltirmek düflüncesine kap›lm›fl, ama ölümdensonraki ebedîli¤i bir türlü kabullenememifltir.Onun için flöyle bir iddia daha sevimli ve daha tat-min edici olmufltur; insanlar da devaml› flöyle diye-gelmifllerdir: ““HHaayyaatt aannccaakk bbuu ddüünnyyaaddaakkiinnddeenniibbaarreettttiirr,, bbiizz ddiirriillttiilleecceekk ddee¤¤iilliizz..””66

‹nsan› böyle bir iddiaya sevk eden faktör, hiçflüphesiz onun bu dünya hayat›n›n bütün nimetle-riyle devam etmesini arzu etmesidir. Veya kay›ts›z,flarts›z kendi gönlünce bir hayat sürme iste¤i ileak›l, ruh vb. manevî melekeleri ile kendini iyicede¤erlendirmeme düflüncesidir. Oysa dünyan›ncennet olma arzusu ile ebedîli¤i asla söz konusu ol-mad›¤› halde büyük bir insan kitlesi bir türlü k›ya-met konusunda do¤ruya yaklaflamam›flt›r.77

fiu âyette insano¤lunun dünya hayat›n› arzula-d›¤› ve âhireti umursamad›¤› beyan edilmektedir:““SSiizz bbuu ddüünnyyaa hhaayyaatt››nn››nn ttüükkeenneenn ggüüzzeelllliikklleerriinniiaarrzzuu eeddiiyyoorrssuunnuuzz.. AAllllaahh iissee ((ssiizziinn iiççiinn)) ââhhiirreettii iiss--ttiiyyoorr..”88

‹slam ö¤retisine göre bu dünya beyhude ve geçi-

Page 61: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

DÜNYA AH‹RET DENGES‹ / BULADI

Umran .Kas›m .2004 61

cidir. Bu sebeple ona güven duyulmamaktad›r. E¤ergerçekten ölümsüzlük ve ebedî saadet arzu ediliyor-sa, öteki hayat ilkesi, hayat›n temeli k›l›nmak zo-rundad›r. Onlar yaln›z bu dünyan›n zevklerinin pe-flinde koflmaktad›rlar. Oysa istikbaldeki hayatla k›-yaslan›nca bu dünyadaki tüm hayat geçici bir e¤-lenceden baflka bir fley de¤ildir.99

Muhammed Kutub’a göre, ortada bir ruh ve be-denden oluflan bir makine vard›r. Ruhun faaliyetiayr›, bedenin faaliyeti ayr›d›r. Ama her ikisinin ensonunda bulufltu¤u nokta birdir. Ortada bir dünyavard›r bir de âhiret. Dünyan›n ifli ayr›, âhiretin ifliayr›d›r. Ama her ikisinin de yolu birdir. Asla ayr›l-maz. Dünya için çal›flmak âhiret için ibadetten,âhiret için ibadet, dünya için çal›flmaktan ayr› de-¤ildir. Çünkü her ikisinin yönü de Allah’t›r. Di¤ersistemler yollar›n› yitirmifl olduklar›ndan bedenî fa-aliyet ile rûhî faaliyeti birbirinden ay›rmaktad›r-lar.1100

Dünya ne mutlak övülmüfl bir yerdir, ne de mut-lak olarak yerilmifl bir yerdir. ‹yili¤i, övülmüfllü¤üveya çirkinli¤i ancak insanlar›n hal ve hareketleri-ne göre muteber olur. Bu dünyaya flimdiye kadargelip geçenlerden birçoklar› iyi itikat, sab›r, sebatve Allah’›n emirlerine boyun e¤mek sayesinde yük-sek derecelere ulaflm›fllard›r. Niceleri de mal, mülkve gösterifline aldan›p piflmanl›k deresine düflmüfl-lerdir. Dünyan›n içindekiler geçici oldu¤u gibi birgün kendisi de yok olacakt›r. Bu manada dünya,emanet bir eflyadan farks›zd›r. Zerre kadar ak›l vedirayeti olan ona sevgi beslemez. Çünkü ona sevgibesleyenin kalbinde Allah sevgisi durmaz... Bu ifa-delerimizden mal ve serveti kötülemekte oldu¤u-muz san›lmas›n. Bizim anlatmaya çal›flt›¤›m›z hu-sus, h›rs ve tamah ile dünyan›n gösterifline kap›la-rak hakk› unutup yanl›fl yollara sapmakt›r. Yoksah›rs olmaks›z›n ve e¤ri yollara sapmaks›z›n servetsahibi ve zengin olman›n hiçbir zarar› yoktur.1111

Dünya sevgisinin insan› nas›l etkiledi¤ini ve negibi zararlara u¤ratt›¤›n› ‹bn Kayy›m el- Cevziyyeflöyle anlat›r: Dünya sevgisi, kul ile âhirette kulafayda sa¤layacak amellerin aras›na girip, kulu oamellerden al›koyar. Dünya sevgisi birçok kimseyiiman etmekten ve Müslüman olmaktan al›koyar.Dünya sevgisi baz› kimseleri taat ve ibadet yapmak-tan tamam›yla al›koydu¤u gibi, insanlar için gerek-li olan haklar› da ödemekten tamam›yla geri koyar.Dünya sevgisi, baz› kimselerin ibadetleri vaktindeyapmas›n› veya eda etmesini engeller. Dünya sevgi-si, baz›lar›n›n kalbini doldurur; kalp Allah için boflolmad›¤›ndan ibadetleri içten de¤il, d›fltan edaeder. Dünya sevgisinin en afla¤› derecesi kulu sa-

adetten al›koymas›d›r. 1122

Dünya hayat› bir oyundur, heves edilir, u¤rafl›-l›r, bo¤uflulur. Yense de yenilse de netice itibariylehiçe do¤ru sürüklenip gider. ‹nsan› faydal› olaniflinden, gücünden, vazifesinden al›koyan ve vakti-ni öldürmekten baflka bir ifle yaramayan e¤lencedirve süstür. Herhangi bir fleref bahfletmeyen, dahaçok kad›n ve çocuklar gibi gafilleri aldatan giyim-ler, kuflamlar, ciciler, biciler kabilinden sadece birgösterifltir ve aran›zda bir övünmedir. Mal ve evlat-ta bir çokluk yar›fl›, bir gururdur. ‹flte s›rf dünya içinyaflayanlara hayat bundan ibarettir.1133

Dünya meta›na, dünyan›n cazibesine karfl› ilgiduymayan pek az kifli vard›r. Çünkü dünya hayat›bir süsten ibarettir. Ziynetin, süsün herkesi az çokbüyüleyen bir taraf› vard›r. Dünya hayat› insan içinçok önemli bir yaflam sürecidir. Ebedî olan âhiretsaadeti bu süreçte kazan›laca¤› için önemi daha daartmaktad›r. Ancak geçici ve sonlu olan bu zaman›Allah’› tan›yarak ve O’na kulluk ederek geçirmekinsan›n en önemli vazifesidir. Allah, insan› kendi-sini tan›tmak için yaratm›fl ve bir gaye için dünya-ya göndermifltir. Dünyan›n geçici güzelli¤ine alda-narak kulluktan, insana hayat gibi büyük bir nimetihsan eden yüce yarat›c›ya flükürden uzak bir haya-t›n, mükellef olmayan di¤er varl›klar›n hayat›ndanne fark› vard›r. Aslî görevi kulluk olan insan›n, bü-tün ömrünü dünyada ebedî kalacakm›fl gibi, servetüstüne servet y›¤arak geçirmesi ve neticede yarad›-l›fl gayesinden uzaklaflmas› kadar nankörce bir dav-ran›fl olamaz. Dünya hayat›na afl›r› ba¤l›l›k göster-mek, sevgi beslemek ve h›rsla mal biriktirme peflin-de koflmak, hakikî mâliki ve nimeti lütfedeni unut-turur. n

DDiippnnoottllaarr1 Hadîd, 57/202 Rûm, 30/73 Bkz. Muhammed Hamdi Yaz›r, Hak Dini Kur’ân Dili, ‹stanbul,

1971., VI, 3803-38044 A’lâ, 87/16-175 Bkz. Elmal›l›, a.g.e., VIII, 5766-57676 En’am, 6/297 Bkz. Gölcük, fierafettin, Allah-Kur’an-‹nsan, s. 100-1018 Enfal, 8/679 ‹zutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, Çev. Selahattin

Ayaz, ‹stanbul, 1991, s. 7810 Bkz. Muhammed Kutup, ‹slam’a Göre ‹nsan Psikolojisi, çev.

Akif Nuri, ‹stanbul, 1977, s. 288-28911 Bkz. Ahmet R›fat, Tasvîr-i Ahlak, hz. Hüseyin Algül, ‹stanbul,

ts. Tercüman 1001 Temel Eser, s. 57-5812 Bkz. ‹bn Kayy›m el- Cevziyye, ‘Idetü’s-Sâbirîn ve Zehîretü’fl-fiâ-

kirîn, Beyrut, 1980, s. 262-26313 Elmal›’l›, a.g.e., VII, 4751

Page 62: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

62 Umran .Kas›m .2004

Yarat›c›s›na baflkald›rmak, O’ndan mühletisteyerek kullar›n› isyana teflvik edece¤iniküstahça söylemek ancak ‹blis’in ifli olabi-

lirdi. Yüce Yarat›c› da kendisine kat›ks›z iman et-mifl salih kullar›na ‹blis’in tesir edemeyece¤ini bil-di¤inden onun isyan iste¤ine izin vermiflti.

Sad sûresi 38/79-83: “‹blis! ‘Ey Rabbim, o halde tekrar diriltilecekleri

güne kadar bana mühlet ver.’ dedi. Allah: ‘Haydi, sen bilinen güne kadar mühlet veri-

lenlerdensin’ buyurdu.‹blis: ‘Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlar-

dan ihlasa erdirilmifl kullar›n hariç, hepsini mutlaka az-d›raca¤›m’.”

‹nsanlar›n önünden, arkas›ndan, sa¤›ndan, so-lundan(Araf 7/17) sald›r›ya geçerek onlar› Al-lah’›n yolundan sapt›rmaya çal›flan, insan›n kendi-sine ve çevresine zarar veren bir tip haline gelmesiiçin çeflitli k›l›klara bürünerek sapt›rma faaliyetle-rine yo¤un bir flekilde devam eden ‹blis, bir anlam-da görevini yerine getiriyordu: kkaallpplleerrii kkaatt››llaaflfltt››rr--mmaakk vvee hhaassttaall››kkll›› hhaallee ggeettiirrmmeekk!!

Kalplerin kat›laflmas› ve kalplerde hastal›koluflmas›, Kur’an’da insan›n karfl› karfl›ya kalabile-ce¤i ve sonunda onu hüsrana sürükleyecek en cid-di felaket olarak gösterilmektedir. Kur’ân’da “kalbikat›laflm›fl insanlar”; sözlerinde durmayanlar, fleyta-n›n yap›p ettiklerini süslü görenler, Allah’›n zik-rinden yüz çevirenler, kibirlenenler, haddi (Al-lah’›n s›n›rlar›n›) aflanlar, inand›ktan sonra inkaredenler olarak tan›mlanmaktad›r. Kalp kat›laflma-s›n›n yol açt›¤› durum ise insan›n hem bu dünyas›-n› hem de ahiret hayat›n› ciddi olarak s›k›nt›yasokmaktad›r.

Tevbe sûresi 9/125: “Kalplerinde hastal›k olanlara gelince, (Allah) on-

lar›n da pisli¤ine pislik katar. Onlar art›k kafirler ola-

rak ölürler.”Bakara sûresi 2/10 : “Onlar›n kalplerinde bir hastal›k vard›r. Allah da

onlar›n hastal›¤›n› ço¤altm›flt›r. Söylemekte olduklar›yalanlar› sebebiyle de onlar için elim bir azap vard›r.”

‹nsan›n söz konusu kalp kat›laflmas› ve hastal›-¤›ndan kurtulup fleytan›n vesvese ve i¤vâs›na ko-layca karfl› koyabilmesine imkan sa¤layan belli za-manlar ve mekanlar vard›r. ‹flte bu imkanlardan bi-ri de mübarek Ramazan ay›d›r.

““RRaammaazzaann eevvvveellii ((iillkk oonn ggüünnüü)) rraahhmmeett,, oorrttaa--ss›› ((iikkiinnccii oonn ggüünnüü)) mmaa¤¤ffiirreett,, ssoonnuu ((üüccüünnççüü oonn ggüü--nnüü)) cceehheennnneemmddeenn aazzaadd ((kkuurrttuullmmaa)) ggüünnlleerriiddiirr..””(Hz.Peygamber)

Yaflamakta oldu¤umuz bu özel ve güzel günler-de insan hem içerisindeki iyi duygular›n, hem detoplumumuzun hakim hayat tarz› ‹slam’›n günlükyaflamdaki tesiriyle de¤iflir. Bu de¤iflim insan› yu-muflamaya, mütevaz›l›¤a, iyilik ve hay›rlarda yar›fl-maya, Allah’a karfl› sorumlulu¤unun bilincinde ol-maya, yoksulu korumaya, iyili¤i emretmeye, kötü-lüklerden sak›nd›rmaya, hayr› ve sabr› tavsiye et-meye sevkeder. ‹nsan›n, kendisini ve çevresiniiman-amel-takva saç aya¤›ndan oluflan ‹slami ya-flam tarz›na daha da yak›nlaflt›r›r. Müminler aras›n-daki kardeflli¤i ve dayan›flmay› art›r›r, onlar› kir-den, kinden, nefretten, hasetten ar›nd›r›r. Mümin-leri güzel sözlü, nezaket sahibi olmaya, adalettenayr›lmamaya, nefsin geçici istek ve arzular›na tes-lim olmamaya ça¤›r›r.

RRaammaazzaann vvee ‹‹ssllaammîî HHaayyaatt TTaarrzz››mm››zz

Ramazan’›n ‹slam toplumlar›ndaki yerini ve öne-mini bu topraklarda yaflayan veya seyahat için bu-lunan herhangi bir müslim, gayrimüslim insan çokbariz bir flekilde görmekte ve yaflamaktad›r. Müslü-

KKAALLPPLLEERR‹‹ YYUUMMUUfifiAATTMMAAKK

VVAAHHAAPP YYAAMMAANN

Page 63: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

KALPLER‹ YUMUfiATMAK / YAMAN

Umran .Kas›m .2004 63

man toplumlarda hakim hayat tarz› olan ‹slam,günlük yaflam› kendi ritüelleri istikametinde flekil-lendirmekte; günün belirli saatlerinde adeta top-lumsal ve hatta kamusal hayat› durdurmakta, art›kgünlük hayata ibadetleri yön vermektedir. fiafaksökmeden uykunun en tatl› an›nda uyanarak, güniçerisinde ihtiyaç duyaca¤› g›day› almak, hem deorucun ilk rüknü olan sahuru yerine getirmek içinçoluk çocuk dahil herkes büyük bir flevk ve zevkleuyan›rlar. Anne ve babalar›n “henüz yafllar› küçük,onlar› büyüyünce kald›r›r›z” düflüncesiyle yavrula-r›n› sahura kald›rmamalar›na çocuklar›n verdi¤itepkiyi evinde ve çevresinde yaflamayan yokturherhalde. Oruç ve Ramazan ay› çocuklar›n haf›za-lar›nda en çok iz b›rakan günlerdir. Bu sebeple, ço-cuklar Ramazandan ne anlar demeden hepimizinçocukken tutu¤umuz ve ad›na ““tteekknnee oorruuccuu”” deni-len günde birkaç defa bozulup tekrar bafllan›lanorucu tutmalar› için çocuklara sahura kalkma al›fl-kanl›klar› kazand›r›lmal›d›r.

‹ftar vaktinin yaklaflt›¤› anlarda insanlar›n tela-fl› ise gün içerisinde kendini gözle görülür bir flekil-de hissettirir. ‹ftara saatler kala ifl, al›flverifl, günlükhayat adeta durmakta, herkes iflyerini, bulundu¤umekan› terketmekte, evinde ailesiyle ve sevdikle-riyle birlikte iftar etmek için haz›rl›klar›n› yaparakyollara düflmektedir. ‹ftar saatlerinin, günün en ra-hat, en sakin saatlerini en yo¤un, en s›k›fl›k saatle-re nas›l çevirdi¤ine hep birlikte tan›k olmaktay›z.Oruç tutanlar›n iftar vakitlerinde erkenden yollaradüflmesini anlamak mümkün; ancak oruç tutmayaninsanlar da ayn› saatte iflyerlerini terk ederek trafi-¤e ç›kmaktad›rlar. Bu hareketlilik ‹slam’›n toplum-sal hayata olan hakimiyetinden ve müdahalesin-den baflka bir fley de¤ildir. ‹slam insan hayat›n›kendi de¤erleri istikametinde de¤ifltirmekle kalma-m›fl, toplumsal hayata kelimenin tam anlam›ylammüüddaahhiill olmufltur. Bu müdahale kimi zaman mü-minlerin islami hayat tarz›n› daha yayg›n ve dahayo¤un bir flekilde yaflamalar› sonucunu do¤urmak-tad›r. Hiçbir bask› ve zorlama olmaks›z›n toplumundi¤er kesimleri de buna uyum sa¤lamaktad›r. ‹na-nan, inanmayan herkes Ramazan›n toplumsal etki-sini bizatihi yaflayarak hissetmektedir.

‹nsanlar›n hayatlar›n› yavafllatt›¤›, dünya iflleriile daha az meflgul oldu¤u, tefekküre, zikre, ibadetedaha coflkuyla sar›ld›¤›, iyilik etme ve yard›msever-lik duygular›n›n artt›¤›, toplu halde (cemaatle)ibadete yöneldi¤i, fakir fukaray› her zamankindendaha fazla kollad›¤› Ramazan ay› toplumun ve bire-yin ahlakili¤ini yükseltmektedir. ‹nsanlar›n duygu-

lar›n› ve gönül enginli¤ini en üst noktalara ç›kar-maktad›r. Oruç toplumsal hayat›n sigortas›d›r. ‹n-san› e¤iten, gelifltiren, kiflilik kazand›ran bir iba-dettir.

Ramazan’da gündüz ve geceler; y›l›n yo¤un s›-k›nt›lar›ndan uzaklaflarak soluklanman›n ve nefismuhasebesi yapman›n en güzel zamanlar›d›r. Kul-lu¤umuzu yeniden gözden geçirmek, Allah’a verdi-¤i nimetlerden dolay› hamdimizi ve flükrümüzü ar-t›rmak, gün boyu oruç tutup aç kalmakla sabr›m›z›ço¤altmak için verilmifl f›rsatlard›r. Ramazan insa-n›n kendini dinleme ve tan›mas›na imkan verenen güzel dinlenme ve Rabb’ine kulluk etme istas-yonlar›d›r. Ramazan ayr›ca bireysel ve toplumsalaç›dan inanç ve kültür hayat›m›z› olgunlaflt›rmak-ta, bireysel ç›karlarla birlikte toplumsal ç›karlar›nda vazgeçilmezli¤ini göstermektedir.

Nefsini Ramazan ay›n›n ibadeti olan oruçla,orucun ritüelleri olan sahur ve iftarla terbiye edenbir mü’min teravih ile zekat ve infak ile sabr› veyard›mlaflmay› en üst noktaya tafl›maktad›r. Rama-zan insanlar›n davran›fl bozukluklar›n› gidermesini,zaman zaman istemeden yapt›¤› hatalardan uzakla-flarak kendini Rabb’ine daha yak›n hissetmesinisa¤lamaktad›r. Böylece kalp kat›laflmas›ndan uzak-laflarak hem kendi hayat›n› Allah’›n yoluna uydur-mufl, hem de toplumun önüne örnek bir insan ola-rak ç›kmak suretiyle toplumun de¤iflimine destekvermifl olmaktad›r. Ramazan Kur’an ay›d›r; zikiray›d›r. Bu ayda insan hayat›n› Kur’an’a göre flekil-lendirerek, Rabb’inin r›zas›n› kazanmak için ken-disi ile hesaplaflmay› daha üst boyutlara tafl›makta-d›r. Hesaba çekilmeden önce kendisini hesaba çekerekyenilenmekte ve dirileflmektedir.

Ramazan; insan›n hayat›n› ‘kitab›na uydur-mak’tan ç›kar›p, kitaba (Kur’an’a) uydurmas› içinönemli f›rsatlar vermektedir. Verilen bu f›rsatlarlayaflay›fl ve davran›fl biçimini de¤ifltiren insan, kal-bindeki hastal›klardan kurtulup mü’mince yaflamakalitesine ulaflmaktad›r. Bireysel olarak sa¤lananbu dönüflüm Ramazan’da yap›lan toplu ibadetlerle(oruç, teravih, iftar, sahur, mukabele) toplumsalbir dönüflüme vesile olmaktad›r. Bu bireysel vetoplumsal dönüflüm fleytan›n dolaflt›¤› yerleri da-raltmaktad›r. ‹nsanlar Rab’bimizin, ““EEyy!! ‹‹mmaanneeddeennlleerr iimmaann eeddiinniizz”” uyar›s›n› dikkate alarak sü-rekli iman üzere olmal›d›rlar. Böylece kendilerinidaima yenilemeleri mü’mince bir hayat tarz› üzereyaflamalar› emrini yerine getirerek, Allah’›n kat›k-s›z iman edenlere vaad etti¤i dünya ve ahiret ni-metlerine kavuflmay› hak etmelidirler.

Page 64: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

YYAAfifiAAYYAANN ‹‹SSLLÂÂMM

64 Umran .Kas›m .2004

RRaammaazzaann’’aa ÖÖzzggüü ‹‹bbaaddeettlleerr

Ramazan’›n bireysel ve toplumsal dönüflümü sa¤la-yan önemli imkanlar›, ibadetleri, ritüelleri vard›r.

OOrruuçç: Bütün aile fertlerine oruç tutturulmal›,yafllar› küçük olanlar›n da gün içerisinde dayanabile-cekleri zamana kadar oruçlu olmalar› ö¤ütlenmelidir.

SSaahhuurr: Çoluk çocuk hep birlikte orucun güniçerisindeki ilk rüknü olan sahura mutlaka kalk›l-mal›d›r. Çocuklar›n sahurda biz flöyle, flöyle fleyleryapard›k ve yerdik, içerdik diyerek bir gelene¤ibaflkalar›na anlatma ve aktarmalar›na zemin haz›r-lanmal›d›r.

‹‹ffttaarr vveerrmmeekk,, iiffttaarraa ggiittmmeekk: Ramazan’›n en gü-zel paylafl›mlar›ndan olan iftar dostlar aras›ndakidayan›flmay› art›rmaktad›r. Özellikle fakir ve yok-sullar sofralara davet edilerek maddi zenginli¤inçok önemli olmad›¤› dostlu¤un, kardeflli¤in ve pay-lafl›m›n önemi gösterilir. Yoksul, yafll› ve kimsesiz-lerle hayat›n bir bölümü paylafl›l›r.

CCeemmaaaattllee nnaammaazz kk››llmmaakk: Ailelerle, çocuklarla,ifl yerlerindeki elemanlarla birlikte namazlar› edaetme al›flkanl›¤› elde edilmelidir. Cemaatle namazk›lman›n bireysel olarak k›l›nan namazlardan se-vap/yarar bak›m›ndan daha fazla ve faziletli oldu¤uunutulmamal›d›r.

TTeerraavviihh: Camilerde toplu halde k›l›nan tera-vih namaz›na devam etmek; çocuklar›m›zla, apart-manlar›m›zdaki veya mahallemizdeki gençlerle bir-likte camilere teravih k›lmaya gitmek, camilerdekiilahili, salavatl›, zikirli havay› topluca birlikte te-neffüs etmenin insan›n de¤iflimindeki rolünü unut-mamal›d›r.

KKuurr’’aann ookkuummaakk: Kur’an ay› Ramazan’da, ev veifl yerlerimizde hem Arapça asl›ndan, hem deTürkçe aç›klamal› meallerden kitab›m›zda yüce ya-rat›c›m›z›n emir ve yasaklar› okunup ö¤renilmeli-dir. Çocuklara aile içerisinde Kur’an okutulmal› veonlar›n okumalar› takip edilmeli, böylece yaz ayla-r›nda ö¤rendikleri Kur’an bilgileri unutturulmama-l›d›r. Ayr›ca mahallelerde kad›nlar›n devam ettir-di¤i mukabele toplant›lar› daha verimli hale geti-rilmelidir. Toplumsal dönüflümde kad›nlar›n rolle-ri asla unutulmamal›, çocuk ve gençlerin e¤itimin-deki rolleri dikkate al›narak sadece Kur’an›n arap-ça metninden okunmas›yla yetinilmemeli,Kur’an’›n bizlerden istedikleri mukabele toplant›-lar›nda ehil kifliler taraf›ndan ö¤retilmelidir.

ZZeekkaatt vveerrmmeekk: ‹nsanlar aras›ndaki ekonomikdayan›flmay› sa¤lamak ve zenginlere mallar›n› te-mizlemek f›rsat› olarak sunulan zekat Allah tara-

f›ndan istenilen ölçülerde eksiksiz, tam olarak vemallar›n en iyilerinden olmak üzere verilmelidir.Zenginler, fakir ve yoksullara vermeleri gereken ze-kat›n kendi mallar› olmad›¤›n›, Allah’›n yoksulla-ra verilmesi için kendi mallar›ndan ay›rd›¤› pay ol-du¤unu bilmelidirler. Bu pay mutlaka sahiplerineeksiksiz olarak en iyisinden olmak üzere verilip tes-lim edilmelidir.

SSaaddaakkaa vvee yyaarrdd››mmllaaflflmmaakk: ‹nsan›n geliflip ol-gunlaflmas›nda farz olan emirlerin yeri ve önemitart›fl›lmaz bir gerçek. Ancak farzlar›n yan›ndaAlah’›n, insanlar›n kendi inisiyatiflerine b›rakt›¤›ve yap›lmas›n› sadece tavsiye etti¤i ibadetler vard›r.Bunlar kalplerin kat›laflmaktan kurtulup yumuflad›-¤›, yat›fl›p huzur buldu¤u, kalplerdeki perdenin ara-land›¤› hatta kald›r›ld›¤› bir ortam› sa¤larlar. Bu en-ginli¤e kavuflmak için hem kendimiz hem de ço-cuklar›m›zla birlikte yard›m ve sadaka verme faali-yetlerinde bulunmam›z gerekir. Yapt›rd›¤›m›z erzakkumanyalar›m›z› da¤›t›rken veya yapaca¤›m›z di¤eryard›mlar›m›zda mutlaka çocuklar›m›zla birlikte ol-mal›y›z. Bu yard›mlar›n gelecek nesillere ö¤retile-rek ve gösterilerek aktar›lmas›n› sa¤lamal›y›z.

HHaassttaa vvee yyaaflflll››llaarr›› zziiyyaarreett eettmmeekk:: Allah’›n ver-di¤i nimetleri sürekli hat›rlamak ve flükretmekmaksad›yla hasta ve yafll›lar›n yanlar›nda olmak,onlara iyilik ve yard›mlarda bulunmak, gönüllerinialmak en güzel davran›fllardand›r.

HHeeddiiyyeelleeflflmmeekk: Toplumda iliflkilerin daha dü-zenli sürdürülebilmesi için insanlar›n birbirleriylehediyeleflmesini sa¤lamak gerekir. Ancak hediye-nin büyük ve küçü¤ünün olmad›¤› ak›ldan ç›kar›l-mamal›d›r. Önemli olan insanlar›n hat›rlanmas›-d›r. Az veren candan çok veren maldan atasözüunutulmamal›d›r.

HHaass››ll››; Ramazan kalplerdeki e¤rilikleri yokeder. Bu günlerde kazanm›fl oldu¤umuz sevaplarlakalplerdeki kiri pas› atarak fleytan›n hareket alan›n›nas›l daraltm›flsak bu durumun ömür boyu sürmesiiçin çal›flmay› hiçbir zaman ihmal etmemek gerekir.Kalplerin yumuflamas› insan ve toplum hayat›ndaadeta bir ““sseessssiizz ‹‹ssllaammii ddeevvrriimm”” meydana getir-mektedir. Ramazanlar›n ve daha nice vakitlerin,kalplerimizdeki kat›laflma ve marazlar› gidermesi vesürekli ‹slami devrim duygular›n› art›rmas›n› ve birömür boyu ‹slami hayat tarz› ile yaflamam›z› sa¤la-mas›n› yüce Rabb’imizden temenni edelim.

Âli ‹mran 8 : ““RRaabbbbiimmiizz!! BBiizziiddoo¤¤rruu yyoollaa iilleettttiikktteenn ssoonnrraa

kkaallpplleerriimmiizzii ee¤¤rriillttmmee.. BBiizzee ttaarraaff››nnddaann rraahhmmeett bbaa--¤¤››flflllaa.. EEmmiinniizz kkii,,llüüttffuu eenn bbooll oollaann sseennssiinn..”” n

Page 65: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Umran .Kas›m .2004 65

A N A L ‹ Z

Edward Said’le ilgili fikirler, hayat›nda oldu-¤u gibi, ölümünden sonra da birbirine z›tiki kutup gibi. Gerçekten de, insanlar› bel-

li bir konuda bu denli farkl›laflt›rm›fl baflka bir en-telektüel bulmak kolay de¤il. Mesela NoamChomsky’yi düflünelim: ‹nsanlar en az›ndan onunlinguistik alan›ndaki çal›flmalar›n›n ne kadarönemli oldu¤u konusunda hemfikir. Said’in isehem hayat› hem de çal›flmalar› hakk›nda insanla-r›n uzlaflt›¤› noktalar çok s›n›rl›.

Vefat›ndan sonra ç›kan yaz›lar bunu anlat›yorbize.

Hayranlar›na göre -ki birço¤u üçüncü dünyaülkelerinden veya akademinin sol kanad›ndand›r-Said, “insan onuru için y›lmadan savaflan parlakbir zekaya sahip büyük bir bilim adam›...” (HananAshrawi) veya “gelmifl geçmifl en önemli entelek-tüellerden ve eylemcilerden biri...”(Independent)fleklinde sunuluyor. Observer’dan Jacqueline Rosekendisiyle ilgili, “Hiçbir elefltirmen bizim düflün-düklerimizi ve ö¤rettiklerimizi bu kadar derindenetkilemedi” diyor. Village Voice’ta yazan MustafaBayoumi, Said’i “son elli y›l›n en büyük düflünür-lerinden biri” olarak ilan ediyor.

Said’in genelde sa¤ cenahta yer alan elefltir-

menleri pek buna kat›lm›yor. Wall Street Journal.Said’i “pratikte yapt›¤›n›n Müslümanlar›n öfkesi-ne entelektüel bir destek” sa¤lamak oldu¤unu söy-leyerek suçluyor. Daily Telegraph Said’in gençliky›llar›ndaki düflüncelerini çok seçici ve yan›lt›lm›flolarak tan›ml›yor. Hatta, kendisiyle uzun y›llar ar-kadafll›k etmifl olan Christopher Hitchens, Eylül[2003] ay›n›n Atlantic Monthly dergisinde Said’eyöneltilen çok aç›k sözlü bir elefltiriye ilavede bu-larak Said’in politik de¤erlendirmelerini sorgulu-yor ve Said’in kendi kendine ac›ma temayülü bu-lundu¤unu söylüyor.

Elbette, sa¤ ve sol kesimin, siyasi aç›dan taraf-s›z olmayan bir kifli hakk›nda düflünceleri geneldefarkl›d›r. Ama Said’in ölümünden sonra kendisihakk›nda yaz›lanlar birbirinden çok derin farklariçeriyor: Hayranlar›n›n yaz›lar› kendisini bir azizgibi gösterirken, elefltirmenleri Said’in hiçbir ba-flar›s›n› görmek istemiyor. Yaln›zca Hitchens’›nyaz›lar› -ki o da Afganistan ve Irak savafllar›ndansonra Said’le iliflkisini kesti- içinde hem elefltiriyihem de övgüyü bar›nd›r›yor.

Nedir Said’i bu kadar tart›fl›l›r hale getiren?Bunun iki ana sebebi var: Birincisi Said’in neyisimgeledi¤iyle, ikincisi de çal›flmalar›yla ilgili.

EEDDWWAARRDD SSAAIIDD PPOOSSTTKKOOLLOONNYYAALLEENNTTEELLLLEEKKTTÜÜEELLLLEERR‹‹NN

GGEERRÇÇEEKK TTAARREEDD‹‹SS‹‹NN‹‹ AANNLLAATTIIYYOORRDDUU

DDAAVVIIDD HHEERRMMAANNTürkçesi: Tu¤rul Ça¤layan

Umran dergisi okuyucular› pekçok farkl› perspektiften okumaya al›flk›nd›rlar dünyay›. Aya¤›m›z› bast›¤›m›z ze-mini asla unutmadan, dünyay› anlamland›rmada her bak›fl› üstten bir bak›flla de¤erlendirme imkan› için 20.yüzy›l›n en büyük düflünürlerinden ve geçen y›l yitirdi¤imiz Edward Said’i iyi analiz etmeli; bunun içinse onada farkl› bak›fllar› görmeliyiz. Said’in Columbia üniversitesinden çal›flma arkadafl› David Herman’›n analizinibu ba¤lamda de¤erlendirmenizi istirham ediyoruz. Örne¤in birkaç tespitinin tam bir Bat›l›/ laik ve dahas› sö-mürgeci mant›¤›n eseri oldu¤u aflikard›r. Bunun d›fl›nda olarak metinde anlam bütünlü¤ünü zedelemeden, siz-lerin hassasiyetlerine uygun olarak vurgular, bir de küçük düzeltme yapt›k. Bilgilerinize arz ederiz.

Page 66: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AANNAALL‹‹ZZ

66 Umran .Kas›m .2004

Said’in kariyeri erntelektüel hayat›m›zdakiakademik, politik ve medya eksenli üç ana hare-ketle çak›fl›yor. ‹lk olarak 1970’lerde ve 80’lerdebefleri bilimlerdeki çarp›c› geliflmeler: Teori devri-mi, akademik solun yükselifli ve postkolonyalistteorinin alt›n ça¤›n› yaflamas›. Said bunlar›n hep-sinde en önde yer al›yordu.

Said edebiyat teorisinin de geliflmesinde mer-kezi bir rol üstlenmiflti. Yazd›¤› ilk elefltirel dene-melerde Barthes, Lévi-Strauss, Saussure ve Jakob-son’dan referanslar kullanan Said, 1970’lerin ba-fl›nda Foucault ile ilgili ilk denemelerini yazm›flt›.‹lk büyük kitab› olan BBeeggiinnnniinnggss’’le (1975) nere-deyse Amerika’n›n en önemli edebiyat teorisyen-lerinden biri olmufltu. Herfleyi okumufl gibiydi.Özellikle de teori devriminin olmazsa olmaz isim-lerini: Marx, Nietzsche, Freud, Saussure ve di¤erFrans›z yap›salc›lar ve post-yap›salc›lar›. Bir sonra-ki on y›l›n ana edebi tart›flmalar›n› oluflturacak fi-kirleri daha o zamandan sindirmiflti. Bu fikirler dekendisini, devrim yaratacak olan eseri OOrriieennttaa--lliissmm ((TTüürrkkççeessii:: OOrryyaannttaalliizzmm SSöömmüürrggeecciillii¤¤iinn KKee--flfliiff KKoolluu,, PP››nnaarr YYaayy››nnllaarr››))’e (1978) götürecekanahtar› tafl›yordu.

Üniversiteler Marksizm’in ve yeni solun sonkalesi haline geldikten sonra da Said onlardan birad›m ilerideydi. Columbia’da kendisiyle beraberçal›flt›¤›m›z y›llarda Gramsci, Lukacs ve RaymondWilliams üzerine dersler veriyordu. Marksist lite-ratürün tamam›n› hatmetmiflti ve kendisinden is-tedi¤inizde metinleri akl›ndan okuyabilirdi.1980’lerin ortas›nda Said kendini daha ileri birnoktaya tafl›d›. Hem teorisiyle ilgilendi¤i konular›anlatabilecek hem de bir Filistinli olarak kifliseltecrübelerini yans›tabilecek bir dil ar›yordu. CLRJames, Tagore, Fanon gibi kolonyalizm, ›rk vekimlik üzerine eser vermifl olan bir çok düflünürüAmerika’daki birçok elefltirmenden önce keflfetti.Onlar›n görüflleriyle Henry Louis Gates, Subal-tern çal›flmalar› grubu, Rushdie ve Márquez, Ac-hebe ve Mahfouz gibi sonraki dönemlerin postko-lonyalist teorisyen ve yazarlar›n›n görüfllerini or-tak bir çat› alt›nda toplad›.

30 y›l boyunca entelektüel modalar ve çabala-r›n girdi¤i her istikamette Said önceden duruyor-du. Moda oldu¤u için de¤il, kendi tecrübelerinianlatan fikirlerin aray›fl›nda oldu¤u için oradayd›.Art›k bu fikirleri anlatan kimse kalmad›¤›n› gö-

rünce daha da ilerledi. O’na göre, Foucault kö-tümserdi, Williams fazla Anglo-merkezci... Haya-t›n›n sonlar›na do¤ru kendi hastal›¤›yla ve yakla-flan ölümüyle ilgili tecrübeler yakalayabilece¤i ya-zarlara yak›nlaflt›. En son denemesi, Beethoven’›n,ömrünün son y›llar›yla ilgiliydi.

Said’in tan›nmas›na akademik yönü de önemlikatk›da bulunmufltu. Ama as›l önemli katk›y› poli-tik yönü sa¤lad›. Said’in kariyeriyle Amerika veOrtado¤u aras›ndaki çat›flma ayn› zamana rastla-m›flt›. Conrad üzerine yazd›¤› kitab›n›n bas›lmas›n-dan bir y›l sonra 66 GGüünn SSaavvaaflflllaarr›› bafllad›. Oryan-talizm, 1978’de, fiah’›n devrilmesinden bir y›l ön-ce ve ‹ran-Irak savafl›ndan da iki y›l önce bas›ld›.Said’in son büyük eseri Kültür ve Emperyalizm1993’te yani Körfez savafl›ndan iki y›l sonra bas›ld›.

Kudüs’te, bir taraf› Filistinli, di¤er taraf› Lüb-nanl› h›ristiyan bir ailede do¤an Said, Kahire’deyetiflti. Ak›c› bir Arapças› vard›. ‹slam’›n, ‹srail’inve Ortado¤u’nun zaman›m›z›n en önemli jeopoli-tik vakas› olmas› dolay›s›yla Said de en tan›nm›flFilistinli entelektüel oldu. 1914’ten Stalin’in ölü-müne kadar Bat› için en önemli mesele Almanyave Rusya’yd›. Kore ve Vietnam savafllar› aras›nda-ki dönemde Asya -en az›ndan Amerika’da- di¤er-lerinden daha önemli hale geldi. 1967’den veözellikle de 1970’ten sonra ise bir kayma yafland›:Sovyetler Birli¤i ve Asya’dan, ‹slam’a ve Ortado-¤u’ya do¤ru bir kayma... Said 1971’de Le MondeDiplomatique için, 1973’te New York Times için,1979’da da Time için ilk makalelerini yazd›. Saidgazete yaz›lar›yla ve oorryyaannttaalliizzmm vvee iimmppaarraattoorrlluukküzerine yazd›¤› daha genifl teorik makaleleriyle birsembol isme dönüfltü.

Bu bizi Said’in tan›nmas›nda önemli olanüçüncü yönüne götürüyor. Said’in kariyeri ayn› za-manda medya entelektüellerinin de yükselifliyleayn› döneme rastl›yor. Mesela Said 20. yüzy›l or-talar›nda yaflam›fl en etkili gazetecilerinden olanWalter Lipmann gibi birinden çok etkilenmifltir.1970’lerin sonunda ve 80’ler›n bafl›nda da “özelbir s›n›fa mensub olan” ve “herkese neyin iyi ne-yin kötü oldu¤unu” anlatan ayd›nlar›n rolü üzeri-ne bir makaleler serisi yazm›flt›r.

Bunlar› 1981’de yazm›flt›r. Ayn› y›l CCoovveerriinnggIIssllaamm ((TTüürrkkççeessii:: HHaabbeerrlleerriinn AA¤¤››nnddaa ‹‹ssllaamm,, PP››--nnaarr YYaayy››nnllaarr››)) isimli kitab› “Medya ve Uzmanlarbizim dünya görüflümüzü nas›l belirliyor” alt bafll›-

Page 67: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

POSTKOLONYAL ENTELLEKTÜELLER / HERMAN

Umran .Kas›m .2004 67

¤›yla yay›nland›. Bu yaz›lar› Said d›flar›dan bakanbiri gibi yazd›ysa da, kendisinin medyadaki kariye-ri de bu y›llarda yükselifle geçti. Yak›fl›kl› ve gençSaid, inatç› fikirleri ve etkili hitabet tarz›ylamedya yöneticileri ve yap›mc›lar için bir arma-¤an gibiydi. 1986’da 4. Kanal’da Araplar ismiylebir dizi program sunan, BBC 2’nin Arena progra-m›nda Kültür ve Emperyalizm üzerine konuflan,Reith Lectures program›nda Ayd›nlar›n Temsiliüzerine bir seminer veren Said; Late Show veStart the Week programlar›n›n de¤iflmez yorum-cular›ndan biri oldu. Ayn› zamanda ‹ngiltere,Amerika, Fransa ve Ortado¤u’daki büyükgazetelerde makaleler yazd›. O’nun fikir-leriyle, ‹ngiliz ve Amerikan üniversi-telerinde o y›llarda popüler olan ko-nular birbiriyle uyufluyordu: Ayd›nla-r›n üniversite anfilerinden televizyonstüdyolar›na tafl›nd›¤› dönemde, Saidde ak›c› konuflmas›yla, özellikle ha-berlerde Ortado¤u ve ‹slam yer ald›¤›zaman, tutkulu bir Filistinli hatip ola-rak boy gösteriyordu.

Said, Bat›’n›n sol ve liberal entelek-tüellerini de bölen ‹srail-Filistin mese-lesinde adeta paratoner görevi görüyor-du. Bu mesele zamanla daha genifl birhüviyet kazanarak, sömürgecili¤in miras›ve bat›l›lar›n, bat›l› olmayanlarla iliflkisigibi bir boyut kazand›. Kültür ve Emperya-lizm isimli kitab›nda Said “yeni bir entelek-tüel fluurun ortaya ç›k›fl›ndan” bahseder. Bufluurun merkezinde -özellikle ‹ngiltere, Fransa veAmerika’daki sol ve liberal çevrelerde- Bat›n›nbeyaz olmayanlara veya bat›l› olmayanlara geç-miflte ne yapt›¤› ve flu anda ne yap›yor oldu¤u so-rusu yer al›yordu. Bizim (Bat›l› di¤er entelektüel-ler ile Said) ‹srail’le ilgi görüfl farkl›¤›m›z, ‹srail’inuygulad›¤› belli bafll› politikalar›n yanl›fll›¤› veyado¤rulu¤undan de¤il, bilakis ‹srail’in, Güney Afri-ka’daki ›rk ayr›m›n›n, Portekiz sömürgecili¤inin,Zimbabwe’de beyazlar›n yönetime sahip oluflu-nun, Hong Kong’un ‹ngiltere taraf›ndan yönetili-flinin sona ermesinden sonra; ‹srail’in, Asya veyaAfrika’da, genel olarak beyaz Avrupal›lar taraf›n-dan yönetilen son devlet olmas›ndan kaynaklan›r.

Bir teorisyen ve elefltirmen olarak Said, haya-t›n›n büyük bir bölümünü baflta Filistin meselesi-

ne, daha sonra ise, bütün sömürgelefltirilmifl halk-lar› savunmaya adad›. Hayat› ve çal›flmalar›yla il-gili takdiri en çok, Amerika ve ‹ngiltere’deki kar-fl›laflt›rmal› edebiyat bölümlerinden de¤il, postko-lonyel dünyan›n Hindustan Times, PalestineChronicle veya aljazeera.net gibi yay›n organla-r›ndaki genç gazetecilerinden ve ayd›nlar›ndangördü.

Said’in baflar›lar› çok aç›k. Kendisi, muazzambir entelektüel tutkuyla yazan büyük bir düflünür.Oryantalizm ve Kültür ve Emperyalizm isimli kitap-lar› çok önemli konular iflliyor: Bat› yüzy›llardanberi Do¤u’yu nas›l görüyor konusunu, Dante’den,T.E. Lawrence’a, edebiyat, antropoloji, filoloji veseyahatname alanlar›nda inceledi¤i araflt›rmalarareferanslara vererek anlat›yor. ‹kinci kitab›nda

Page 68: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AANNAALL‹‹ZZ

68 Umran .Kas›m .2004

konuyu daha da genifl bir biçimde ele alarak, kül-türün imparatorlukla olan iliflkilerini özellikle ro-man alan›nda, 16. yüzy›l ‹rlanda’s›ndan, Avustral-ya’da Magwitch’e uzanarak; Kuzey Afrika’da iseJane Austen’dan ve Camus’ye referanslarla inceli-yor.

Hem bu iki kitab›nda ve hem de di¤er yaz›la-r›nda Said tarihle, edebiyat ve müzikle, felsefe gi-bi birçok disiplini beraber kullan›r. Conrad’la ilgi-li ilk kitab› d›fl›nda, Said gerek edebiyat gereksekültür sahas›ndaki bütün eserlerinde kendini, aka-demik uzmanl›¤›n s›¤ dünyas›yla s›n›rlamaz. En iyikitab› olan RReefflleeccttiioonnss oonn EExxiillee ((EEnntteelleekkttüüeell::SSüürrggüünn MMaarrjjiinnaall YYaabbaanncc››,, AAyyrr››nntt›› YYaayy››nnllaarr››))’da(2000), piyanist Glenn Gould’dan, 1930 Tarzanfilmlerine; Hemingway’den, The Battle of Algiersfilmine; M›s›rl› göbek dansç›lar›ndan, Bach’a bir-çok alanda kalem oynatm›flt›r. Yazd›¤› yirmidenfazla kitap, “‹ran krizi”ni medyan›n ne kadar kap-saml› ele ald›¤›n›na dair analizler, Daniel Baren-boim’le diyaloglar, müzikle ve Freud’la ilgili ince-lemeler içerir.

Said ayn› zamanda kendini -kendi kelimeleriy-le- “güce karfl› gerçe¤i ifade eden kifli” olarak ta-n›mlayan, zaman›n›n en önde gelen muhalif ente-lektüellerinden biridir. Kendi eserlerinde “güç”üyaln›zca, askeri, politik veya ekonomik güç olarakele almam›fl; Foucault’dan esinlenerek, ayn› za-manda di¤er insanlar›n anlay›fllar›n›, zihinlerinde-ki imaj› ve yorumlar›n› gerçeklermifl gibi belirle-yen gücü de anlatm›flt›r. Güç ve bilgi aras›ndakibu iliflki Said’in eserlerinin ana merkezini olufltu-rur. Yorulmak bilmeyen entelektüel yan›n›, sürek-li, siyasi ve emperyal gücün kültürel güçle olaniliflkisi üzerine daha do¤ru düflünceler gelifltirmeyeadam›flt›r.

Bu kitaplardan ve makalelerden yükselen sesher zaman sayg›l› ve nazik olmufltur. Said her za-man dini fundementalizme karfl› ç›km›flt›r ve laik-lik kendisi için her zaman anahtar kelime olmufl-tur. Salman Rufldi’yi, kendisiyle ilgili fetvaya kar-fl› her zaman heyecanla savunmufltur. Birçok Filis-tinliden önce, ‹srail’in varolma hakk›n› kabulederek iki devlet çözümünü savunmufltur. Reflecti-ons on Exile kitab›n›n girifl bölümü Said’in inanç-lar›n› coflkulu bir biçimde anlat›r: Dünyan›n hete-rojen yap›s›n›n içinde bar›nd›rd›¤› türlerin zengin-li¤inin ve bu türlerin zaman içinde çeliflebilece¤i-

nin asl›nda bizim için bir avantaj oldu¤u inanc›...Kültür ve Emperyalizm kitab›nda Kipling’in

Kim’ine rastlamak flafl›rt›c›d›r. ‹lk kez bu kitab›n-da Said -kendisi de flahsi bir yak›nl›k hissederek-Kipling ve onun eserinin kahraman› olan KimballO’hara hakk›nda yazm›flt›r. Kimball O’hara beyazbir yetim ve tek baca¤› olmayan bir sakatt›r amaLahore’un çarfl›lar›nda büyümüfltür. Ama o iki ye-re de ait de¤ildir. T›pk› Said gibi. Said de Ameri-ka’da, Riverside Drive’daki evinde yaflayan Filis-tinli bir h›rist›yan olmakla birlikte, savafl öncesi-nin Kahire’sindeki hayat›yla ilgili yazabilen ve as-l›nda bu dünyadan da uzakta olan biridir.

Hiçbir yerde, kendi vatan›nda olma duygusunuyaflayamama, onu birarada düflünülmesi pek demümkün olmayan mütefekkirlerin ve yazarlar›ndünyas›na sürüklemifltir. Conrad ve tabii ki Adar-no gibi... Ayn› zamanda Vico, Swift, Orwell, ve‹stanbul’daki sürgün hayat›nda Mimesis’i yazanAuerbach gibi farkl› ve tuhaf yazarlara... Said’inen çok ilgisini çeken yazarlar hep kendi kültürle-rinde afl›r› uçlardaki yazarlar olmufltur.

Bunlarla birlikte biz, ayn› zamanda Said’in ifla-ret etti¤i sahalar›n da fark›nda olmal›y›z: Oryanta-lizm, Kolonyalizm ve Filistinlilerin yaflad›klar›...Said’den önce kim bu konular› bu kadar vukufi-yetle inceledi? Peki Said’den sonra kim do¤ununFrans›zca ve ‹ngilizce kaynaklar›n› ayn› flekildeokuyabilecek?

Baflar›lar›n› inkar etmek mümkün de¤il. Her-halde en iyi oldu¤u alan yazarl›kt› ama ayn› za-manda ö¤rencilerini motive eden bir hoca ve çokcömert bir dosttu. Ama hatalar› da ayn› zamandaaflikard›. Art›k rutinleflmifl tarihsel hatalar, düflün-cesiz genellemeler, kas›tl› yanl›fl okumalar, baz› il-ginç ihmaller, J.H. Plumb’›n “kendi halinde lafkalabal›¤›” diye adland›rd›¤› korkunç yaz› stili...Said’in en be¤enilen kitaplar›, genelde çok yo¤unbir biçimde jargonlarla ve bitmemifl cümlelerledolu kötü yaz›lm›fl kitaplard›r. Uzman olmayanlariçin bir ço¤u okunamayacak olan kitaplar.

Daha büyük hatalar asl›nda fikirlerinde görü-lür. Özellikle de en önemli eseri Oryantalizm’de...Hitchens’›n da dedi¤i gibi bu kitab›n göz ard› etti-¤i en büyük mesele Alman oryantalizmidir ki; 19.yüzy›l Almanyas›n›n di¤er bilimlerdeki durumugibi bunun da incelenmesi gerekir. Said bundançok az bahseder. Said bu ihmalini aç›klama mahi-

Page 69: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

POSTKOLONYAL ENTELLEKTÜELLER / HERMAN

Umran .Kas›m .2004 69

yetinde flunlar› yazar: “1960’lara kadarki Almanbilim dünyas›nda, oryantalizm ile oryantalistlerininceledikleri (milli ç›karlar› sürekli ertelenen amaasl›nda hiç azalmayan) do¤u birbiriyle hiçbir za-man ba¤daflmad›.” Hem Oryantalizm’in, hem deKültür ve Emperyalizm’in ana tezi, oryantalizminde, emperyalizmin de biri olmadan di¤erinin va-rolmayaca¤›d›r. Almanya her ne kadar ‹ngiltereve Fransa gibi Ortado¤u’da veya do¤unun herhangi bir bölgesinde bir imparatorluk oluflturma-m›fl olsa da, oryantalizm alan›nda önemli akade-misyenler yetifltirmifltir. Said’in yaz›lar›nda bunla-r›n yer almamas› büyük bir eksiklik oluflturur.

Di¤er yerlerde oldu¤u gibi burada da Said, “do-¤u hakk›nda” sanki genellefltirilebilir bir oryanta-lizm varm›fl gibi yaz›yor. Halbuki bir çok bat› oldu-¤u gibi bir çok da do¤u var ve bunlar›n bir k›sm›birbiriyle çelifliyor, bir k›sm› da zaman içinde de-¤ifliyor. 19. yüzy›l sonlar›nda yaflanan korkunç ›rk-ç›l›kla, 19. yüzy›l bafllar›ndaki k›flk›rt›c› egzotizmiveya veya ortaça¤ h›ristiyanlar›n›n ‹slam’la girdik-leri tart›flmalar›n› birbirinden farks›zm›fl gibi eleal›yor. Bu bir nevi uummuurrssaammaazz bbiilliimm aannllaayy››flfl››, ve-ya genel bir oryantalizm-severlik. Bu farklar ger-çekten önemli. Birbirinden bu kadar ayr› çal›flmakonular› nas›l bu flekilde bir araya getirilebilir?

““UUmmuurrssaammaazz”” bilim anlay›fl› demekte tered-düt ediyorum ama mesela Said, Oryantalizm kita-b›nda flunlar› yazarken hiçbiryere referans vermi-yor: “Kendisini, metinleri redakte etmeye ve onla-r› tercüme etmeye, grameri kurall› bir yap›ya sok-maya, sözlükler yazmaya, üzerine araflt›rma yap›l-mam›fl tarihsel ça¤lar› yeniden yazarak bu ça¤lar›hayata döndürmeye adam›fl olan bilim adamlar›,ö¤renime, pozitivist aç›dan da ispatlanabilecekkatk›larda bulundular.” Bütün bir kitap boyuncaSaid oryantalistlerin kanaatleri hakk›nda flüphelidavran›yor ve bu kanaatlere “güç”le bir ba¤lant›atfediyor. Peki güç neden “grameri kurall› bir ya-p›ya sokmakla” veya “metinleri redakte etmekle”iliflkili olmuyor? Nas›l baz› düflüncelerle, emperyalgüçler (veya Almanya örne¤inde oldu¤u gibi em-peryal olmayanlar) aras›nda ba¤lant› kurup onla-r›n flüpheli olduklar›n› iddia edebiliyoruz da, baz›düflünceleri kabul edebilebilir görüyoruz?

Genel düflünce tarz› ve temsil biçimi olarakOryantalizm’le, birey olarak Oryantalistler aras›n-da ne gibi bir ba¤lant› var? Said “oryantalizm bir

çeflit paranoyad›r” veya “oryantalist görüfl tama-men anti-ampiriktir” dedi¤inde bu bütün oryanta-listler için mi geçerli yoksa yaln›zca baz›lar› içinmi? 19. yüzy›l bafllar›nda veya ortalar›nda impara-torluk ile ilgili yaz›lanlar ile imparatorluklar›n zir-vede oldu¤u 19. yüzy›l sonlar›nda oryantalizmle il-gili yaz›lanlar aras›nda nas›l bir iliflki var? Bir yer-de flöyle bir ifade geçiyor: “Avrupa’n›n do¤uylailiflkisi metne veya düflünceye dayal› olmaktan ç›-k›p idari, ekonomik ve hatta askeri bir iliflkiye dö-nüfltü.” Fransa ve ‹ngiltere’nin 1860’lardan önceOrtado¤u’da daha az sömürgesi oldu¤undan bupek flafl›rt›c› de¤il ama bu dönüflüm ne kadarönemli?

Oryantalizm kitab›nda, ondan 15 y›l sonra ya-z›lan Kültür ve Emperyalizm’de oldu¤u gibi bilgi vegüç aras›ndaki iliflki merkezî konumda bulunuyor.Said’in orijinalli¤inin özünde bu var zaten. Amagerçekte bilgiyle (veya kültürle) emperyal güç ara-s›nda ne tür bir iliflki var? Bir çok belirsiz formüllekarfl›lafl›yoruz kitaplarda: “kültür ve güç aras›ndakigenel iliflki”, “milli emperyal ç›karlar peflinde kofl-makla genel milli kültür aras›ndaki iliflki”, “kültü-rün güç taraf›ndan sorgulanmas›” gibi (hepsi Kül-tür ve Emperyalizm kitab›ndan al›nm›flt›r.) Bazende söz daha da uzat›lm›fl olarak karfl›m›za ç›k›yor:“Edebiyat... bu sebeple, Williams’›n dedi¤i gibi“duygular›n yap›s›n›” yarat›yor. Bu da gücün uygu-lanmas›n› destekliyor ve güçlendiriyor.” Bu cüm-leler bir iliflkiyi ispatlamaktan ziyade, daha çok biriddia niteli¤inde.

Tekrar ve tekrar, Said oryantalizmi emperyalsöylemler üreten homojen bir makineymifl gibi ya-z›yor. Fakat bu nas›l bir düflünceler zinciridir?Hangi söylemler, kimlerin üzerinde en etkili ol-mufltur? Yönetici elit kesimin mi? Devlet kurum-lar›n›n m›? Kamuoyunun mu? Kültürler, türler vezaman dilimleri aras›ndaki farklar hiç net de¤il.Anahtar kavramlar›n birbiriyle ba¤lant›s› pek iyiaç›klanmam›fl ve tam do¤ru de¤il. Tarih ve kültüraras›ndaki iliflki karmakar›fl›k: Kuzey Afrika’dakiFrans›z kolonilerinden bahsedilmiyor; Almanlar›nilmi katk›lar› göz ard› edilmifl, siyasiler ve general-ler çok kenarda kalm›fl.

Said’in eserlerinde tart›flt›¤› yazarlar (19. yüzy›lFrans›z filologlar› ve unutulmufl ‹ngiliz seyahatna-me yazarlar›) genelde kar›fl›k, anlafl›lmas› güç veçok bilimseldir. Popüler yazarlar çok daha az yer

Page 70: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AANNAALL‹‹ZZ

70 Umran .Kas›m .2004

al›r. Oryantalizm kitab›n›n bütününde Kipling’eyaln›zca 5 tane referans vard›r. Haggard’a ise hiçyoktur. Popüler kültüre neredeyse hiç de¤inilme-mifltir. Bat› düflüncesi üzerinde, “Sar› tehlike” ile,‘Gordon at Khartoum’la, Fu Manchu’nun ve Va-lentino the Sheik’in resimleriyle, G.A. Henty veWilkie Collins’in macera öyküleriyle ilgili yaz›laryazan gazeteler; gizli sakl› gazetelerden ve baz› sah-te ayd›n romanc›lardan daha çok etkili olmufltur,öyle mi? Bunlar›n hiçbirinin önemi yok!

Said her tarafta bat›n›n sald›rgan taraf›n› görsede, eserlerinde do¤unun sald›rgan taraf›na rastla-mak pek de mümkün de¤il. Ma¤ribilerin, Türkle-rin ve Hunlar›n as›rlar süren istilalar› hiç say›lm›-yor. “‹‹ssllaamm’’›› ssaayymmaazzssaakk,, 19. yüzy›la kadar do¤u,bat›n›n gözünde, bat› tahakkümüne karfl› tarihiboyunca hiç tepki göstermemifl bir bölgeydi.” Bune anlam geliyor ki! Sonradan da flunu görüyoruz:“Üzerinde bir flüphe olmayan ‹slam bir çok bak›m-dan k›flk›rtma niteli¤i tafl›m›flt›r.” Yaklafl›k 1000y›l boyunca ‹spanya’da Ma¤ribilerin Viyana kap›-lar›nda Türkler’in tehdit ve tahakkümü sürmüfl-ken bu bir sayfada geçiliyor ve bir kez daha bahse-dilmiyor.

Do¤u tek bafl›na kurban statüsünde gösterili-yor. Ve bir çok kurban gibi o da (Oryantalizm’deve daha az olmak kayd›yla Kültür ve Emperya-lizm’de) cans›z, pasif ve bat›n›n s›n›rs›z güçtekisöylemleri ve temsiliyle yönetilen bir durumday-m›fl gibi gösteriliyor. Buna karfl› hiç bir mücadele,hiç bir karfl› koyma yok.

Bununla birlikte Said oryantalizm ve VViikkttoorryyaaddüüflflüünncceessiinniinn di¤er karanl›k yönü aras›nda nere-deyse hiçbir ba¤lant› kurmuyor. Irkç›l›k, antisemi-tizm, dejenerasyon teorisi, kad›n düflmanl›¤›, afl›r›milliyetçilik: herbirinin kendine ait önyarg›lar›, vebu önyarg›lar›n bir tarihi var. Oryantalizm kitab›n-da antisemitizm kavram› pek yahudi düflmanl›¤›fleklinde geçmez. Bunun yerine oryantalizm “bat›antisemitizminin gizli ve tuhaf orta¤›” olarak geçi-yor. “Müslümanlarda yahudiler gibi semitlerdir(Semitlik yahudilere has de¤ildir)”. Said antisemi-tizmin Sami ›rk›ndan olanlara bir düflmanl›k m›yoksa yahudilere karfl› bir düflmanl›k m› oldu¤u ko-nusunu öyle belirsiz b›rakm›flt›r ki, bazen hangisin-den bahsetti¤ini anlamak çok güçtür. Arap antise-mitizmiyle ilgili ne yazm›flt›r peki? Kitaplar›nda bu-na iki referans var ve her ikisi de bunlar› küçümse-

yen ve bunlara inanmayan referanslar. ‹srail devle-tinin kurulmas›ndan önce veya sonra yaflanm›flolan Arap antisemitizmi, onlarca y›l süren planl›katliamlar ve yahudi karfl›t› fliddet gösterileri tama-men yokolmufl. Arap dünyas›n›n geçmiflteki rahat-s›z edici görüntüsüyle ilgili, antisemitizmle ilgili,postkolonyal dönemin zorba ve milliyetçi Araphükümetleriyle ilgili neredeyse hiçbirfley yok. Bumu “güce karfl› gerçe¤i söylemek”?

Bu bizi daha genifl ve daha sanc›l› bir konuyagötürüyor. Postkolonyal entelektüellerin trajedisibat› ve postkolonyal dünya aras›nda s›k›flmalar›ndayat›yor. Said’in yazd›¤› dönem tepkilerin ve muha-fazakarl›¤›n yükseliflte oldu¤u bir dönemdi. Soldünya için kriz dönemiydi. Bu krizin bir parças›n›da üçüncü dünyada özgürlük savafllar›ndan sonrayokolan ümit oluflturuyordu. Fundamentalizm’inyükselifli, az›nl›klara karfl› hoflgörüsüzlükler, top-lumsal ve etnik fliddetten dolay› ölen milyonlarcainsan, savafl ve devlet terörü. Yaln›zca say›lara bak-sak bile bunun modern tarihin en büyük felaketle-rinden biri oldu¤unu görürüz. Üstelik büyük birk›sm› da kendi kendisine zarar verici felaketler.

Son 25 y›ld›r, Said insanlar› Tagore’un, Fa-non’un ve C.L.R. James’in eserlerine çekerek an-ti-kolonyalist direniflin zengin literatürünü yücelt-ti. Madem art›k ba¤›ms›zl›k kazan›ld› Said’in de-¤erleri olan bar›fla, demokrasiye, din özgürlü¤üne,etnik ço¤ulculu¤a kendini adam›fl, sürekli geliflenlaik bir yönetim nerede var? Ortado¤uda veya di-¤er postkolonyal bölgelerdeki yönetimler marji-nal, savunma halindeler veya tehdit alt›ndalar..

Said’in bu durumu kabul etti¤i zamanlarda ol-mufltur. Power, Politics, and Culture’a verdi¤i birmülakatta Arap dünyas›yla ilgili “Bu yolsuzlu¤un,baya¤›l›¤›n, korkunç ve cani zorbalar›n bulundu¤ubir çukurdur” demifltir. 1992’de yap›lm›fl bu müla-kat›n baflka bir yerinde de “Arap dünyas›n›n ken-disi… bir felakettir. Hiç ra¤bet görmeyen rejimle-riniz var. Müslümanlar›n dini duygular›n›n ddiirriillii--flflii var. Beyin göçünüz var. Ve bana göre bunlar›nhepsinin de üstünde, ya sessiz kalm›fl veya yurtd›-fl›nda gizlenmifl bir kültürel s›n›f›n›z var.”

Hoflgörüsüzlük, milliyetçilik ve fundamenta-lizm Said’i her zaman üzmüfltür. Ama Said bunla-ra çok da derin bir biçimde de¤inmemifltir. 19.yüzy›l oryantalizmi ile, geç 20. yüzy›l Amerikanemperyalizmiyle veya savafl sonras› siyonizmiyle

Page 71: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

POSTKOLONYAL ENTELLEKTÜELLER / HERMAN

Umran .Kas›m .2004 71

karfl›laflt›r›ld›¤›nda, postkolonyal dönemin fliddetve zulüm içeren toplumlar›, hiçbir zaman Said’inana hedefi olmam›flt›r. Ona göre ayd›nlar “gücünkarfl› taraf›nda” olmal›d›rlar. Ama bu sonradan ba-t›l› gücün karfl› taraf›nda olmaya dönüflmüfltür.

Said bunun, gücün bat›da olmas›ndan dolay›oldu¤unu söyleyebilirdi. Zaten kimde “ak›ll›” bom-balar, hücumbotlar, yüksek teknolojiyle donat›l-m›fl tanklar var? Kimin büyük medya a¤lar› ve filmflirketleri var? Ama tarafs›z bir konumda bulunankifli, hem bat›n›n bu güce sahip oldu¤u gerçe¤ini,hem de Arap diktatörlerin veya di¤er postkolonyaldönemin diktatörlerinin uygulad›klar› fliddeti ka-bul ederdi. Oryantalizm kitab›nda, Arap antisemi-tizmiyle ilgili bir kaç tane referans; Kültür ve Em-peryalizm’de de ‹slam’›n Avrupa üzerinde tehditoluflturmas› üzerine ve fundamentalizm üzerine birkaç referans var. Ama bu referanslar çok zay›f vekenarda kal›yor. Jane Austen veya Flaubert’le ilgi-li elefltirilerinden bile daha az yer al›yor.

Said’in çal›flmalar›, postkolonyalizm’in tarihifacias›n› yans›tmak yerine, baflka bir yönleri yan-s›t›r: Kendine ac›ma, elçiye atefl açma (VS Naipa-ul’e veya Saddam Hüseyin’i dobra dobra elefltirenSamir al-Khalil’e karfl› süregelen sald›r›lar›), kaç›flve Filistin tehdidini önemsizmifl gibi addetme.

Sanki Cezayir Savafl›ndan veya Frantz Fa-non’un (sömürgecili¤i elefltiren Cezayirli yazar)ölümünden sonra zaman durmufl gibi. ‹flte bu, Sa-id’in Gillo Pontecorvo (Cezayir Savafl›n›n ‹talyanyahudisi olan komutanlar›ndan) ile yapt›¤› müla-kat›, Said’in çal›flmalar› aras›nda en unutulmazlararas›na sokar. Pontecorvo sömürgecilik karfl›t› is-yanla ilgili flaheserini 1960’lar›n ortas›nda yazm›fl-t›r. Said onunla mülakat› 1988 y›l›nda yapm›flt›r.

Bundan sonra Pontecorvo’nun kariyeri durmanoktas›na geldi. Sömürgecilik karfl›tl›¤›n›n en si-nematik figürü olmas›na ra¤men, ne bat› dünya-s›nda, ne de postkolonyal dünyada projeleri içinfon bulamad›. Mülakat pek hofl geçmemiflti. Sa-id’in makalesinin dili hep suskunluk ve yenilgiyleilgiliydi. “Konuflmadan elime hiçbirfley geçmedi”diyordu bir yerde. Pontecorvo’ya göre sömürgeci-li¤e karfl› savafl eskiden düflünüldü¤ü kadar basitve yal›n de¤il. “‹srail; Fransa ve Cezayir’e göre çokdaha karmafl›k bir yap›da ve daha az anlafl›labilirdurumda.” Pontecorve, elbette hakl›yd› ama Saidbunu kabul edip, bu iddia karfl›s›nda yenik düflmüfl

gibi devam edemezdi. Bu mülakat›n zorlu¤u Sa-id’in içinde bulundu¤u trajediyi çok iyi anlat›yor.

Said, Pontecorvo gibi sessizli¤e gömülemezdi.Köfle yaz›lar›, gazete sütunlar› birbiri ard›nca geldi:Said, Arafat’› ve fiaron’u suçluyor; 11 Eylül’dekiterör sald›r›s›n› ve buna Amerikan medyas›n›n ce-vab›n› elefltiriyor ve bunlar›n ortas›nda daha insa-ni bir pozisyon bulmaya çal›fl›yordu.

Ama bu konum insani miydi yoksa ütopik mi?2000 y›l›n›n A¤ustos ay›nda ‹srail gazetesiHa’aretz’e yapt›¤› aç›klamalar güzel hayallerle do-luydu. Bazense sorulardan kaç›yor veya tamamencevaps›z b›rak›yordu. Yahudi az›nl›¤a Yahudi-Fi-listin devletinde nas›l muamele edilecek sorusuna“Arap dünyas›ndaki di¤er az›nl›klar nas›l hayat›n›sürdürüyorsa yahudi az›nl›klarda ayn› flekilde sür-dürecek” diye cevap veriyor ve ekliyordu “Arapkültürünün dehas› düflünce özgürlü¤üdür.” Amabu cevaplar gerçek dünyadaki Hamas’la, SaddamHüseyin’le, Salman Rüfldi hakk›ndaki fetvayla ve-ya intihar sald›r›s› yapanlarla ba¤daflm›yor. Said’inbu sözleri, babas›n›n iflyeri M›s›rl› bir çete taraf›n-dan yokedilmifl birinden veya 1971’de öldü¤ündekendisi Lübnan’a defnedilmek istedi¤i halde “yer-li halktan hiçkimse onlara küçük bir yer dahi sat-mak istemedi¤inden” Lübnan’a defnedilememiflbirinin o¤lundan beklenmeyen sözler. Said’e görebabas›, “öldü¤ünde Lübnan’a al›nmayacak kadaryabanc›laflmflt›.” Said’in de çok iyi bildi¤i gibiArap kültürünün dehas› bu çeteleri de içeriyor.Said’in bu mülakatta öngördü¤ü tek devlet çözü-mü Ortado¤u’da hiç görülmemifl bir kan gölününoluflmas›n› tetikleyebilir. Çünkü Said’in de inan-m›fl oldu¤u, bat›n›n hukuk, az›nl›klara hoflgörü veinsan haklar› gibi de¤erleri, Said’in hayat›n›n bü-yük bölümünde kendileri için u¤raflt›¤› Filistinlilertaraf›ndan paylafl›lm›yor. Bunu Said de bilse de,hiç bir yerde söylemiyor.

Said benim inceledi¤im hiçbir eserinde hayat›-n›n bu trajik yönünden bahsetmiyordu veya haya-t›n›n bu yönüyle ilgili gerçek baflar›lar elde edebi-lece¤i bir çözüme gitmiyordu. Yaln›zca flunu söyle-mek gerekir ki; baflar›lar› yaln›zca kendine ait, amasuskunluklar› ve baflar›s›zl›klar› bir çok kimse pay-lafl›yor. n

Prospect Magazine, Kas›m 2003.

Page 72: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

72 Umran .Kas›m .2004

Bilindi¤i üzere ttüükkeettiimm kavram› son zaman-lardaki moda söylemlerin öznelerinden bi-risi haline gelmifltir. Tüketim kelimesi söz-

lükte, üretilen veya yap›lan fleylerin kullan›l›pharcanmas› yani istihlak manas›yla aç›klanmakta,ancak günümüzde somut ya da soyut neredeysetüm alanlara sirayet etmesinden dolay› bu anlam›-n›n ötesinde fleyler ifade etmektedir.

Tüketim ve mevcut sosyal kurumlar aras›nda-ki etkileflim, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, vb.pek çok sonuç do¤urmakta, bu arada insanlar bel-ki de fark›nda olmadan tüketim ç›lg›nl›¤›n›n gö-nüllü birer neferi haline gelmektedir. Öyle ki ço-¤u zaman, tüketimle meflgul olmad›¤› müddetçekifli, ifle yaramaz olarak addedilir, resmen onaylan-m›fl uzmanlar›n kontrolü d›fl›nda o alanlara dair fi-iliyatta bulunmak, örne¤in bir ev infla etmeye yada k›r›k ç›k›k bir kemi¤i yerine oturtmaya çal›fl-mak anarflik bir giriflim olarak görülür. Bu süreçteinsan, elindeki imkanlar› göremez, kullanamazhale gelir ve kendine olan güvenini kaybeder.11

Tüketimin alg›lan›fl›nda insanlar›n mensup ol-duklar› sosyal tabakalar›n ve geçen zaman›n etki-si büyüktür. Mesela fiziki ve sosyal çevresini dahaiyi kavram›fl yada bilimsellikle ilgisi daha fazlaolan insanlar kendilerine daha çok güvenmekte,en ufak fleylerde dahi uzmanlara ihtiyaç duymayamuhalif olmaktad›r. Ayr›ca böylesi bir tav›r art›kmodernizme geçifl dönemindeki gibi bir ba¤nazl›kolarak görülmemektedir. ‹nsano¤lunun hayatadair her türlü bilgisi azald›kça uzman yard›m›na vegeliflimin semeresi olarak görülen teknolojiye da-ha çok ihtiyaç duymaktad›r. Bu da yukar›da de-

¤indi¤imiz gibi kendine olan güveni baltalayarak,pek çok özgürlü¤ün ask›ya al›nmas›na neden ol-maktad›r. Örne¤in insanlar gitmek istedikleri ye-re ulaflmak için daha çok tafl›t temini amac›yla gi-riflimde bulunurken, belki de hiç fark›nda olma-dan yürüme özgürlü¤ünü de¤ersiz hale getirmekte-dir.

Tüm bunlar olup biterken insan bilinci de ne-redeyse at›l hale getirilmekte, hayat parçac›klar›her geçen gün de¤iflime u¤rat›lmaktad›r. Düflünce,kabiliyet, maneviyat gibi fleyler bir kenara itilerekhayat sanki sadece dünya pazarlar›nda sat›lanmallar›n tüketimine ba¤l›ym›fl gibi önümüze su-nulmaktad›r. Yönetimler istihdam a¤›rl›kl› üretimgücü üzerinde durmakta, kal›plaflm›fl disiplinlerd›fl›nda; mesela bir yönetici nezaretinden uzaktaüretilen fleyler de¤ersiz olarak görülmekte, insanihtiyaçlar›n›n profesyonellerce belirlenmesininzorunlulu¤u belleklere dikte edilmektedir.

TTüükkeettiimmkkoolliikkllii¤¤iinn psikolojik ve sosyal sonuç-lar›ndan birisi de insanlar›n bir örnek hale getiril-meye çal›fl›lmas›d›r. fiöyle ki, baflta medya olmaküzere, kural›na uygun yap›lmayan siyaset, bilinçsize¤itim gibi pek çok uyutucu müdahale ile insantepkileri standartlaflt›r›lmakta; dinler, diller, top-lumlar ayr› gibi görünse de ayn› tepkileri verenmuazzam bir ço¤unluk her geçen gün büyümekte-dir.

Bununla beraber geliflmenin modern veya ge-leneksel tüm toplumlarda yapt›¤› etki ayn›d›r; ay-n› tür kurumlar ve ürünler meydana getirilmifl,bunlar›n herkese yetmesi için daha fazlas›na ihti-yaç duyulmufltur. Bu süreçte örne¤in daha fazla

TTÜÜKKEETT‹‹MM ÇÇIILLGGIINNLLII⁄⁄II

NN‹‹SSAA AAYYDDIINN

Page 73: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

TÜKET‹M ÇILGINLI⁄I / AYDIN

Umran .Kas›m .2004 73

bebek pastorize süte ve özel mamalara ulafl›rken,zengin ya da fakir tüm annelerin sütü de kuruyupgitmektedir. As›l ilginç olan ise bebek biberon ih-tiyac›yla a¤lamaya bafllad›¤›nda tiryaki tüketici dedo¤mufl olur.22

Tüketim, insanlar› maddi-manevi her yöndenyoksullaflt›rmakta ve güçsüz hale getirmektedir.Güçsüzlük üretici bu yeni yoksulluk, temel ihtiyaçtüketimi hususunda zengin ve fakir aras›nda varolan uçurumdan farkl›d›r. Çünkü bu uçurum, en-düstriyel toplumlarda geleneksel yoksullu¤a ait birformdur. Yazar IIvvaann IIlllliicchh’in deyimiyle ““mmooddeerr--nniizzee oollmmuuflfl yyookkssuulllluukk””, felce u¤rat›c› servet düfl-künlü¤ü kültüre yerleflince ortaya ç›kar. “‹htiyaç-lar”›n modernizasyonu ve modernize olmufl yok-sulluk, servet sahipleri d›fl›nda hemen herkesinortak tecrübesi haline gelmifl durumdad›r. Meselaal›flverifle ç›kan kifli, gördü¤ü her yeni eflyayla bir-likte kullan›fls›zl›¤›n yeni bir tecrübesini elde et-mifl olur.33

Tüketimin ifade s›n›rlar› içine giren kavram-larda da bir dönüflüm söz konusudur. Mesela önce-leri ““pprroobblleemm”” kavram› yaln›zca matematik veyasatrançta kullan›l›rd›. Ayn› flekilde ““iihhttiiyyaaçç”” kav-ram› sadece bir fiili ifade ederdi. fiimdilerde ise“problemim var” ya da “ihtiyac›m var” cümlecik-leri psikolojik bir sorunun d›fla vurumu olarakyayg›nlaflt› ama ihtiyaçl› olman›n bir yoksullukiflareti say›lmas›na da son verildi. Bu çerçevede““ee¤¤iittiimm”” “ö¤renim görüyorum” ifadesinin, ““tt››bbbbiibbaakk››mm”” “iyilefliyorum”un, ““uullaaflfl››mm”” “hareket ediyo-rum”un ve ““tteelleevviizzyyoonn”” “e¤leniyorum”un yeriniald›.44

Kavramlar›n içkinleflmesinin bir örne¤i de,ilahi bir boyutu da olan ““rr››zzkk››nn›› kkaazzaannmmaakk”” ifa-desinin “gelir elde etmek” flekline dönüflmesidir.Böylece r›z›k kazanmak eylemi manevi yönündensoyutlan›r, sadece insan›n kiflisel çabas› gündemegelir. Gerekeni yapt›ktan sonra tevekkül ederekrahatlayan insan›n yerini de sürekli stres içindeçabalay›p duran bir zavall› al›r.

EE¤¤iittiimmddee TTüükkeettiimm

Tüketimin yo¤un bir flekilde kendini hissettirdi¤ialanlardan birisi de ““ee¤¤iittiimm””dir. Geleneksel ya damodern tüm toplumlarda paketlenerek sunulan,yerine göre bir meta flekline bürünen ve neredey-se özel mülkiyet haline gelmifl e¤itim sistemleri

ayn› zamanda zorunlu olmas› sebebiyle özgürceö¤renim iste¤ini öldürmektedir. Bunun bafll›ca se-bebi insanlar›n, ““iiflflee yyaarraarr”” kabul edilen bilgile-rin resmi kurumlardan yada en az›ndan resmi ku-rumlar›n süzgecinden geçmifl birimlerden verile-ce¤ine inand›r›lmas› olsa gerek. Öyle ki resmi ka-nallarca onaylanmam›fl hiçbir bilginin meflru sa-y›lmad›¤› zeminler mevcuttur. Örne¤in bir ev in-flas›, kimyasal bir bileflim oluflturmak, herhangi birmatematik problemine farkl› bir çözüm yolu gelifl-tirmek, herhangi bir hastal›¤a modern t›bb›n d›-fl›nda alternatif bir tedavi üretmek, bitkisel ilaçlarüretip bunu halkla paylaflmak...gibi fleylere yelte-nen kifliler, uzmanlarca neredeyse birer fesat ç›ka-r›c› bozguncu olarak nitelendirilmekte, yeni fleylerüretme, yeni giriflimlerde bulunma mutlulu¤u yada iste¤inden mahrum edilmektedirler.

fiüphesiz sayd›¤›m›z ve di¤er tüm alanlar›n uz-manlar› olmal›, titizlikle e¤itim ö¤retim yap›lmal›,akademik anlamda faydal› fleyler ortaya ç›kar›lma-l›d›r. Ancak insanlar›n düflünce düzeyleri, ilgileri,yetenekleri -hele hele insan›m›z›n istedi¤i alanlailgilenemedi¤i ülkemizde- bir kenara itilmeden,insanl›¤›n yarar›na olabilecek her türlü giriflim de-¤erlendirilerek desteklenmelidir. Aksi halde in-sanlar güçlerini ve yetilerini kaybettikçe kendileri-

Page 74: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

AANNAALL‹‹ZZ

74 Umran .Kas›m .2004

ne olan güvenlerini de kaybetmektedirler.Klasik bir vurgulamayla, ilk emri ““ookkuu!!”” olan

bir din gelene¤inden geldi¤imizi düflünürsek e¤i-tim ve ö¤retimin önemi hususunda son derece has-sas oldu¤umuz aflikard›r. Zaten elefltirimiz, günü-müzde bu faaliyetlerin yürütülme ve alg›lan›fl flek-line yöneliktir. Az önce de de¤indi¤imiz gibi, res-mi bir elle standart paketler içinde yine standartbir ortamda sunulan e¤itim, faydal› olmakla birlik-te yegane bilgilenme yolu olarak görülmekte, birmüflteri kimli¤ine büründürülen ö¤renciye tüket-mesi gereken bilgiler usulünce verilmekte, dahado¤rusu ö¤renci almak zorunda b›rak›lmakta, tü-ketimin e¤itim aya¤› da böylece tamamlanmakta-d›r. Sonuç olarak, hassas bir yaklafl›m gerektirene¤itim alan›nda uygulanan bu yanl›fl politikalar se-bebiyle istenilen yönde bir ikbal u¤runa maddi-manevi pek çok fley göz bile k›rpmadan feda edile-bilmektedir. ‹kbal peflinde koflarken insanlar belkiceplerini doldurmakta, sosyal hayatlar›n› zengin-lefltirmekte, kurduklar› pek çok hayale ulaflabil-mektedir. Ancak bu arada ruhun fakirleflmesi, ma-neviyat›n boflalmas›, yerine göre kalbin kat›laflma-s› insano¤lunun umurunda olmamaktad›r.

ÇÇeevvrreenniinn TTüükkeettiimmii

Tüketimin sirayet etti¤i farkl› alanlardan birisi dedo¤al çevredir. Çevrenin tüketimi genelde çokçeflitli çevre sorunlar› fleklinde kendini hissettirir.Genel bir tan›mla; insan faaliyetleri ve canl› var-l›klar üzerinde hemen veya süre içinde dolayl› yada dolays›z bir etkide bulunabilecek fiziksel, kim-yasal, biyolojik ve toplumsal faktörlerin toplam›-na ççeevvrree denildi¤i düflünülürse çevre kavram›n›nkapsamad›¤› hiçbir alan ve sürecin kalmad›¤› gö-rülür. Çevre problemati¤inin hatta çevre sözcü¤ü-nün toplumlar›n günlük dilinde kullan›m›n›nçeyrek yüzy›ll›k bir geçmifli varsa da, kökeni itiba-riyle Bat›n›n, dolay›s›yla insano¤lunun de¤iflimsürecine girdi¤i Rönesans’la bafllad›¤› görülür.

Rönesans’la birlikte insanlar dikkatlerini tabi-at üzerine yöneltti. Yeryüzü cennetinin, öte dün-yay› kazanmak için izlenen ahlak, din, iman gibiyollarla de¤il, bilim ve tekni¤in kullan›m›, maki-nelerin icad› ve tabiat üzerinde tam bir egemenliksa¤lanarak kurulabilece¤ine inan›ld›. Böylece ge-liflme ve büyümeye olan inanç bir din haline gel-di. Teolojik ve metafiziksel temellere dayanan bil-

gi ve kozmos anlay›fl› terk edildi, yerini gözlem vedeneye dayanan profan ve seküler bir bilim anla-y›fl› ald›.

‹nsano¤lunun tabiat› alg›lama biçiminde mey-dana gelen bu farkl›laflmalar çevre sorunlar›n›n dabafllang›c› say›labilir. Çünkü insan›n tabiata ege-men olma anlay›fl›, insan ile yaflad›¤› çevre aras›n-daki uyumu bozmufl, s›n›rs›z ve sorumsuz bir flekil-de tabiat› sömürme faaliyetine dönüflmüfltür. Mo-dern anlay›fl›n en belirgin özelli¤i, tabiat› nesnelefl-tirmesi, hammadde kayna¤› bir meta haline getir-mesi ve her türlü de¤erden soyutlamas›d›r. Bütünkadim kültürlerde ise tabiat›n kutsal bir boyutuvard›r. Sayg› duyulan ve belli bir ölçüyle kendisin-den yararlan›lan tabiat, modernizm ile h›zl› bir fle-kilde tüketilmeye bafllanm›fl, bir müddet sonra sa-dece çevre, do¤al de¤erler, yeralt› ve yerüstü zen-ginlikleri de¤il insan›n da sömürüldü¤ü ve bununnormal karfl›land›¤› bir sürece girilmifltir.55

Tüm bunlar›n yan›s›ra insanlar›n tabiata tammanas›yla hükmedebilmesi için sadece tabiat›n s›-n›rlar›n› bilmesi yeterli de¤ildi. Tabiat› istedi¤i fle-kilde kullanabilmesi ve istedi¤i flekle dönüfltüre-bilmesi de gerekiyordu. Bunun yap›labilmesi içingereken lojistik deste¤i de yine bilim arac›l›¤›ylaüretilen teknoloji sa¤lad›. Böylece bilginin bilim-selleflmesi neticesinde bafllayan insan-tabiat sava-fl›m›, 19.yy.da bilimin endüstrileflmesi sonucu do-¤an teknolojinin insana sa¤lam›fl oldu¤u güçlebirlikte yeni bir veche kazand›.66 Çevre daha çoktahrip edilerek ifllendi, çevreye b›rak›lan zararl›madde miktar› eskisiyle k›yaslanamayacak ölçüdeartt›. Bu arada kirlenmenin boyutlar›n›n ola¤a-nüstülü¤ü ve bu sebeple tabiat›n yitirilebilece¤ifark edilemedi. Böylece tabiat, son noktas›na ka-dar kullan›lmaya ve istismar edilmeye devam edi-len bir ““flfleeyy”” haline geldi.77

Tüm bunlar ayn› zamanda büyük çapl› pek çokpsiko-sosyal sorunu gündeme getirir. ‹nsan ya datoplumlar›n f›tratlar›na ayk›r› çevrelerde yaflama-s› derin bunal›mlara, sald›rganl›k, cinayet, hakkatecavüz gibi suçlar›n ço¤almas›na neden olmufltur.

Bat› kültürünün tabiata karfl› tutumunun te-meli, Yahudi-Hristiyan gelene¤inde tabiat›n sade-ce insan›n hizmetine sunulmak üzere yarat›ld›¤›,bu yüzden insan›n tabiata egemen olmas› gerekti-¤i fleklindeki görüfle dayan›r. Tevrat’›n bir ayetin-de flöyle denir “Ve Allah dedi ki: Suretimizde, ben-zeyiflimize göre insan yapal›m ve denizin bal›klar›na,

Page 75: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

TÜKET‹M ÇILGINLI⁄I / AYDIN

Umran .Kas›m .2004 75

s›¤›rlara, bütün yeryüzüne ve yerde sürünen her fleyehakim olsun.”88

Son zamanlarda Bat›’da bu tutumun tart›flmal›bir flekilde gündeme gelmesi anlaflmazl›klara ne-den oldu. Yahudi ve Hristiyan düflünürler dinler-deki mevcut argümanlar›n yanl›fl anlafl›ld›¤›n›vurgulad›lar. Ayn› zamanda Hristiyan Reformas-yonu ile insan-tabiat iliflkilerine farkl› bir yorumgetirilerek, tabiat›n kutsal boyutu oldu¤u, tabiataegemen olman›n asl›nda kahyal›k ve koruyuculukolmas› gerekti¤i üzerinde duruldu.99

Az önce de de¤indi¤imiz gibi di¤er kadim uy-garl›klarda ve geleneklerde Bat›daki gibi bir in-san-tabiat iliflkilerindeki problemati¤in yaflanma-d›¤›n› görüyoruz. Çin, Japon, Hind Uygarl›klar›,içlerinde bar›nd›rd›klar› tüm inan›fllar dahil ol-mak üzere tabiata karfl› bir ba¤l›l›k, sayg›l› bir tu-tum sergilemifl, tabiat› kutsal ve Tanr›sal bir yap›olarak alg›lam›fllard›r.

‹slam Uygarl›¤›na gelince, ‹slam’›n çevre anla-y›fl›n›n temel ilkelerini Kur’an-› Kerim ve Resu-lullah’›n sünnetinde aramak gerekir. ‹slam’da Al-lah-insan-tabiat iliflkilerinin nas›l düzenlendi¤inebak›ld›¤›nda, S.H.Nasr’›n ifadesiyle evrenin tü-münün “makro-kozmik vahiy” olarak nitelendiri-lebilecek özelliklere sahip oldu¤u görülür. Çünküevrendeki tüm canl› ve cans›z varl›klar, tabiatolaylar› Allah’›n ayetleri, iflaretleri ve delilleridir.

Kur’an-Kerim’in baz› ayetleri bizi bu konudaflöyle ayd›nlat›r:

“O, göklerin ve yerin eflsiz yarat›c›s›d›r...”(6/101) “O, her an yaratma halindedir...” (55/29)Göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranl›¤› yal-n›zca Allah’›nd›r (2/107) ve böylece Allah, insa-n› yeryüzünün halifesi k›lm›flt›r (6/165). Allah’›nen güzel flekilde yaratt›¤› mülkünde insan geçicibir süre kalarak (2/36), imtihan edilecektir(11/7). Gökler ve yeryüzü insana bir emanet ola-rak verilmifltir (33/72-73).

Görüldü¤ü gibi pek çok ayet-i kerimede insa-n›n ve evrenin yarat›l›fl›, canl› topluluklar›, insa-n›n di¤er varl›klara halife k›l›nmas›, insan-tabiatiliflkilerinin nas›l olmas› gerekti¤i belirtilmifl, in-san ve tabiat birbirinden ayr›lmadan bütüncül birevren görüflü ortaya konmufltur. Buna göre, ‹s-lam’da evren tümüyle Allah’a aittir. O, her fleyinyarat›c›s› ve sahibidir. Yeryüzü geçici bir süre, im-tihan için insana emanet olarak verilmifltir ve buemaneti en iyi flekilde korumas› ö¤ütlenmifltir.

SSoonnuuçç

‹nsanl›k tarihi boyunca her zaman var olmufl olanttüükkeettiimm kavram›, modernleflme süreciyle insanhayat›n›n hem maddi hem manevi taraflar›n› et-kisi alt›na alm›fl ve bir fiil olmaktan ç›k›p, proble-me dönüflmüfltür. Gelenekselli¤in a¤›r bast›¤› dö-nemlerde tüketim, üretilen fleylerin kullan›lmas›fleklindeki bir durumu ifade ederken günümüzdeart›k muadili üretilmeden ve bilinçsizce yap›lanbir harcama haline gelmifltir. Bu durum insanlar›her yönden yoksullaflt›rmakta ve güçsüz b›rak-maktad›r. ‹nsano¤lunun daha çok ruhi yönünündoyurulamazl›¤› referans al›narak ihtiyaçlar›n mo-dernizasyonuyla tüketime dönüfltürülen ve bununsonucunda ortaya ç›kan modernize olmufl bu yeniyoksulluk flekli art›k hemen herkesin ortak tecrü-besi ve gizli problemidir.

Bu çerçevede insan, g›da maddesinden, baflka-lar›nca programlanm›fl davran›fllara, ne kadar ve-rilirse o kadar›yla yetindi¤i bilgiden, maneviyat›-na, kiflisel zevklerinden, Allah’›n emaneti olançevreye ve nihayet kendine olan güvenine kadarher fleyi tüketmektedir. Ayn› zamanda tükettikle-rinin yerine koyacak bir fley üretmeden pervas›zcabu çark›n içinde dönüp durmaktad›r. Tüm bunlarolurken ise kendine ait gibi görünse de hesab›n›vermek zorunda oldu¤u hayat›n› elleriyle bir ke-nara itmektedir.

Yaratan›n verdi¤i say›s›z nimetlerin belki deen önemlisi ak›ld›r. ‹lahi kelam›n ak›l sahiplerinimuhatap ald›¤›n› düflünürsek insan, akl›n› -Al-lah’›n verdi¤i kudret çerçevesinde- kullanmak zo-rundad›r. E¤er aklederse görecektir ki, tüketimiarzulayan nefis doyumsuzdur ve gem vurulmad›¤›takdirde insan›n hazin sonudur. n

DDiippnnoottllaarr

1 Illich, Ivan; Tüketim Köleli¤i, çev.: Mesut Karaflahan, P›nar Yay.,‹stanbul, 1990, s. 13.

2 I. Illich, a.g.e., s. 23-26.3 I. Illich, a.g.e., s. 32-33.4 I. Illich, a.g.e., s. 58, 67.5 Bayyi¤it, Mehmet; “Çevre Problemati¤i ve Din”, S.Ü. ‹lahiyat

Fak. Dergisi, 14. say›, Konya, 2002, s. 40-42.6 Uslu, ‹brahim; Çevre Sorunlar›, ‹nsan Yay., ‹stanbul, 1995, s. 82.7 M. Bayyi¤it, a.g.m., s. 43.8 Tevrat, Tekvin, 1/26.9 M. Bayyi¤it, a.g.m., s. 45.

Page 76: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

76 Umran .Kas›m .2004

2004 y›l›, “edebiyat›n göz-leri” fliir türü bak›m›ndandüflkünlük ve yas kültürü

ile birlikte anma etkinliklerininde gerçeklefltirildi¤i bir y›l olmadurumunu sürdürüyor. fiairlerinpatronlarla iliflkisinden tutun dafliirin düflkünlük halinden ç›k›flarama giriflimlerine de¤in gürül-tülü tart›flmalar yafland›. NecipFaz›l ve Pablo Neruda’y› anmaetkinlikleri fliirimize ve fliire ne ol-du? sorular›n› sordurttu. Edebi-yat dergilerinde yay›mlanan fliir-lerin fliiriyetini yitirdi¤i iddiala-r›, yay›n dünyas›nda yay›mlananfliir kitaplar›n›n azl›¤›yla birliktedüflünüldü¤ünde fliire ve fliirimi-ze birfleyler oldu¤u kesin ama, buhallerin ne oldu¤u hususundakigörüfller muhtelif. fiiir iklimininçoraklaflt›¤›, sahicili¤ini yitirdi¤iyersiz yurtsuzlaflt›¤› “imgeninölüm zamanlar›nda” Ülkü Ta-mer’in fliir de¤ifl-tokuflu11 betim-lemesini yapt›¤› fliir çeviri faali-yetleri de gerek Türkçe’ye gerek-se Türkçe’den baflka dillere ger-çeklefltiriliyor.

Sözün yaz›dan önce oluflu ne-deniyle Ademo¤lu sözü daha et-kili k›l›p yeni söylefliler olufltur-

ma kayg›s›nda olmufltur. Bu du-rum insan› fliire yaklaflt›rm›flt›r.fiiirin içtenli¤i iç dünyam›z› do-yurucu oluflu fliirsel belle¤in pefl-inden gidiflimizi de aç›klar asl›n-da. fiiirin bu etkisini örnekle-mek bab›nda Turgay Gönenç’in“fliirsel bellekten yoksun kiflile-rin yaflamlar› bir süre sonra dü-zenli bir biçimde anlams›zlafl›-yor.”22 sözlerini an›msamak gere-kiyor.

fiiir’in her zaman insan› etki-lemesi farkl› kültürel iklimlerinfliirlerinin çevrilmesini gündemegetirir. fiiirin bir dilden baflka birdile “auras›n›” koruyarak aktar›-l›p aktar›lmayaca¤› konusundakitart›flmalar bir yana b›rak›l›rsafliir çevirisinin de bir kültürelaktar›m/iliflki oldu¤u söylenebi-lir. Ancak çevrilen flairlerin kül-türel ekolojileri, politik duruflla-r› çeviri etkinliklerini etkiler.Postmodern kuram(s›zl›¤)›n ön-cülerinden Frederich Nietzche“Romal›lar çevirilerini yaparkenh›rs›zl›k duygusu içinde de¤il,imperium Romaum bilinciyle ha-reket ediyorlard›.”33 ifadeleriyleçeviri etkinliklerinin zihinselard yöresi hakk›nda eflelemeler-

de bulunur. ‹smet Özel, AtaolBehramo¤lu’na yazd›¤› mektup-lar›n birinde “benim fliirimdengariban Avrupal›lar ne anlar”44

der. ‹smet Özel’in fliirini anla-masalar da gariban Avrupal›largarip ve garibanlaflm›fl flairleri-mizin fliirlerini ‹ngilizce’ye çevi-riyorlar. Çeviri etkinlikleriningündeminde Bejan Matur ve“garip flair” Oktay Rifat var. Bude¤erlendirmede Bejan Ma-tur’un kimli¤i ve fliiri üzerindedurmay› deneyece¤im.

Tan›mlanamadan öldü¤ü söy-lenen “imge”yi hay›rla yad ede-rek; doksanl› y›llar›n a¤›rl›kl› fliirhavas›n›n sözcük cinlikleri, im-gesel keflmekefllik ya da Ece Ay-han’›n doksan versiyonu olmaözentisiyle flekillendi¤i söylenebi-lir. fiiir ortam›n›n imgenin defor-masyonuyla meflgul oldu¤u dok-sanlar›n sonuna do¤ru dilinin sa-deli¤i ile belirginleflen kad›n flair-lerden biridir Bejan Matur. EkinBelleten, Yaz›t, Edebiyat Elefltiri,Adam Sanat ve Defter dergile-rinde fliirlerini yay›mlayan BejanMatur’un “Rüzgar Dolu Konak-lar” “Tanr› Görmesin Harflerimi”,“Ay›n Büyüttü¤ü O¤ullar” ve“Onun Çölünde” fliir kitaplar›n-dan oluflturulan fliir seçkisi ArcPublications taraf›ndan “‹n TheTemple Of a Partient God” (Sab›rTanr›s›n›n Tap›na¤›nda) ad›ylayay›nland›. “Büyünün kalbini bü-yüleyen Bejan Matur’un fliirleri-nin çevirmeni Ruth Christie fliir-leri “büyülü” buldu¤u için çevir-di¤ini söylüyor.55 Ruth Christieayr›ca Oktay Rifat fliirlerini dederleyerek ‹ngilizce’de yay›mla-may› düflünüyor.

BBEEJJAANN MMAATTUURR VVEE BBAA⁄⁄SSIIZZLLII⁄⁄IINNMMÜÜPPHHEEMM SSÖÖZZCCÜÜKKLLEERR‹‹

MMUUSSTTAAFFAA AALLDDII

K Ü L T Ü R S A N A T

“Yarat›l›fl bir oyun de¤ildir.” (Fazlurrahman)“Her zaman bir aral›k var, pencereyle görmek aras›nda.” (F. Ferruhzâd)

Page 77: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BEJAN MATURMÜPHEM SÖZCÜKLER‹ / ALDI

Umran .Kas›m .2004 77

Kitab›n›n tan›t›m› için ‹ngil-tere’ye giden Bejan Matur fliirle-ri ve kendisine gösterilen ilgidenmemnuniyetini BBC’de dile ge-tirdi. Matur’un fliirleri’nin ‹ngi-lizce’ye çevrilmesi nedeniyleNuriye Akman geçti¤imiz Eylülay›nda Zaman gazetesinde BejanMatur’la bir söylefli gerçeklefltir-di. Söyleflinin genel havas›nabakt›¤›mda Soljenitsin’in “ger-çekli¤in karanl›¤›n› gül pembe-sine boyamak” deyiflini hat›rla-d›m. Baflörtüsü, kad›nlar, “Kürt-çe edebiyat”, politika gibi tart›fl-mal› konularda tart›fl›l›r fikirlerbeyan eden Matur’un fliirinin“ontolojik mevcudiyetsizli¤i”üzerinde de durulmas› gerekiyor.

ZZaannaa vvee KKaavvaakkçç››

Türk ulusçulu¤unun kötülükle-rini Kürt ulusçulu¤u ile gidermesiyasetinin kad›n aktörlerindenLeyla Zana kendisiyle, ülkesiyleve Kürtler’le geç kal›nm›fl hesap-laflmas›n› sürdürürken flair BejanMatur taraf›ndan kavgay› durdu-racak kad›n olarak kodlan›yor.Kürtler’in Leyla Zana’n›n baflör-tüsüne gereksiniminin bulundu-¤unu belirten Bejan Matur, Ga-ni fiavata filmlerinden hat›rlad›-¤›m›z Kürt afliretleri aras›ndakisonu gelmez kavgalar› bitirme,sonland›rma eylemlerinden ba-flörtüsünü havaya atma’y› gün-demlefltiriyor. Yenilmek üzereolan yenilginin, güçsüzlü¤ünateflten a¤›rl›¤›n› hisseden aflire-tin kad›nlar›ndan biri baflörtüsü-nü atarak ola¤anüstü ortamdaola¤and›fl› bir eylemi gerçeklefl-tirerek mahremiyet alan›n› ge-niflletir ve kavgay› sonland›r›r.Bu sözlerin Kürt toplumsall›¤›n-daki etkisi hususunda derinlikli

analizler yapabilecek yetkinliktede¤ilim. Ancak söyleflide alttanalta sürdürülen bir karfl›laflt›rmasiyasas›n›n varl›¤›n› hissetme-mek olanaks›z. Bejan Matur“Geleneksel Kürt afliretlerindeanaerkil motifler hâlâ yafl›yor. Me-selâ bir kad›n kavgan›n en fliddetlian›nda baflörtüsünü ç›kar›p yereatarsa, o an durur kavga. LeylâZana gerçek bir Kürt kad›n› gibidavran›p baflörtüsünü erkeklerinkavgas›n› durdurmak için kullan-mal›. Kürt halk›n›n Zana’n›n ba-flörtüsüne as›l flimdi ihtiyac› var.Mecliste dalgaland›rmas› için de¤il,kavgay› durdurmas› için”66 Za-na’n›n baflörtüsüyle iliflkisizli¤inidüflününce bu al›nt›n›n soncümlelerinin kim yada hangi ka-d›n için söylendi¤ini hat›rlat-mak gereksiz. “Mecliste dalga-land›rmas› için de¤il” laf› baflör-tüsünü ötekilefltiren bir söz eko-nomisinin yans›malar›. “fiair Sö-zü yaland›r” deyiflini hat›rlaya-rak bu sözleri kulak ard› etmekde mümkün. Mahremiyet alan›-n› geniflletme halleri aras›ndakiola¤anüstü/ola¤an eyleme tarz-lar›n›n ayn› düzlemde de¤erlen-dirilmesi indirgemecilik de¤ilsekas›tl› ötekilefltirici bir benzet-medir. Politikan›n argümanla-r›yla hareket etmedi¤ini ve fliirinde siyaset yapmad›¤›n› belirtenBejan Matur’un Amazonik ana-

erkillik yarg›l› feminen politikçözüm önerilerinin insan› gü-lümseten bir havas› var. AlperÇeker, fliirin bugünkü halini de-¤erlendirirken flunlar› söyler:“Bugün fliirlerinin yüzü suyuhürmetine düzyaz› ve söyleflileri-ni okudu¤umuz flairler felsefe,din, siyaset gibi alanlarda söyle-dikleri ile bizleri gülümsetiyor(hatta kahkahayla güldürenlerbile var).77 (Bejan Matur’un fliir-lerinin de yüzü suyu hürmetinihakedecek bir havas› yok gerçi.)

Aleksander Soljenitsin’le sa-natsal telakkisi özdeflleflen BejanMatur “önce edebiyat” hatta“önce fliir” der. Onun baflötüsü-nü kavgay› bitirici olarak kodla-mas› ama onu yeniden yurdun-dan ederek “yap›s›zlaflt›rarak”sunmas›n› okuyunca kiflili¤i üze-rinde derin etkileri bulunan‹ranl› flair Furu¤ Ferruhzad’›, ha-t›rlad›m. Bir de Sylvia Plath’›.

KKaadd››nnll››kk SSyyllvviiaa PPllaatthh,, FFuurruu¤¤ FFeerrrruuhhzzaadd

Feridun Andaç’la yapt›¤› söyle-flide üzerinde etkisi olan belirginbir flairin olmad›¤›n› belirtse de,Matur’un kad›nl›k ve fliir husu-sunda Sylvia Plath ve Furu¤ Fer-ruhzad’tan etkilendi¤i söylene-bilir. “Felsefi” ve “ac›s›n› ba¤›r-mayan”, “politikan›n argüman-lar›ndan uzak” fliirler yazd›¤›n›hemen her söyleflisinde dile geti-ren Bejan Matur “Kad›n›n fiiirSerüveni” bafll›kl› panelde “Be-nim fliirimde kad›nl›k, ben kad›noldu¤um için var; kad›n fliirleriyazd›¤›m için de¤il” der. fiiirininimgesel dünyas› kad›n dünyas›y-la flekillenen Matur; edebiyatdünyas›nda fliirleri, hikayeleri,S›rça Fanus roman› kadar inti-

Page 78: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

EEDDEEBB‹‹YYAATT

78 Umran .Kas›m .2004

har› ile de belirginleflen Ameri-kal› kad›n yazar Sylvia Plath’›anlatan “Sylvia” filminin göste-rime girmesinden sonra SylviaPlath’›n k›z› Frieda ile tan›fl›kl›-¤›n› dile getirdi¤i yaz›s›nda Rot-terdam fiiir Festivali’nde yapt›¤›konuflmadan an›flt›rmalar yapar.Onun zihinsel evreninde kad›n-l›k ve kad›n flair olma durumu-nun kapsad›¤› alan› belirgin k›l-mak için flu cümleleri okumakgerek: “Kad›nlar›n yazd›¤› fliirde,kimlik bilincinin de aflk ac›s›n›nda bedende karfl›l›¤›n› bulan birdolay›m ve içe dönüklükle ku-rulmas›, fliirde domestik temala-r›n a¤›rl›k kazanmas›na yol aç›-yordu. Kad›n fliir antolojilerindes›kl›kla rastlanan soy, do¤um,süt, yuva, büyüme, büyütme gibitemalar›n çoklu¤u her ne kadarbir izlek olufltursa da, bu fliiri ka-d›n yahut erkek fliiri diye ay›r-mam›z için yeterli olamazd›. Varolan bir bütün olarak fliirin ken-disiydi.”88 Kendini ele vermeyenfliirler yazan Matur’un gülünü er-ken solduran Sylvia üzerine yadaoradan hareketle söylediklerinianlamak için Sylvia’n›n edebi-yatç›lar üzerindeki etkisini ha-t›rlamak gerekiyor. Onun edebi-yatç›lar üzerindeki kötü/karam-sar etkisi Türkiye’ye de s›çram›fl-t›r. Sylvia Plath fliiri üzerine ça-l›flan Nilgün Marmara intiharetmifltir. James Kaufman’›n“Sylvia Plath etkisi” dedi¤i“kendi kendini imha etmeyeyatk›n olma”99 halet-i ruhiyesi fli-zofrenik bir zihni durumdur.

Bejan Matur’un imgelemdünyas›n›, fliirde yurtlan›fl›n›aç›klama/anlama ba¤lam›nda‹ranl› kad›n flair Ferruhzad’›nhat›rlanmas› gerekiyor. VatanKitap dergisinin flairlere sordu¤u

en be¤endi¤iniz flair kim? sorusunaFuru¤ Ferruhzâd yan›t›n› verenBejan Matur “aslolan fliirdi” söz-leriyle de Ferruhzad’›n örnekli-¤inden yararlan›r. ‹ranl› kad›nflairler içinde “kimine göre enyeteneklisi”, “kimine göre de encesuru” Furu¤ Ferruhzad’t›r.O’nun için Esra Turan “peçeyifliirle y›rtan kad›n1100 diyor. Ba-flörtüsünü atmakla peçeyi y›rt-mak aras›nda kurulabilecek“uzak iliflki”nin mahiyetini dü-flünmek gerekiyor. Peçenin vepeçeli kad›n›n müslüman top-lumlardaki konumu oryantalisthegemonya dilinin suskunlaflt›-r›c› etkilerinden modernleflmesüreçlerinin karmafl›k yap›s›nade¤in farkl› de¤erlendirmelerekonu olmufltur. Feministlere gö-re ataerkilli¤in buyruk alt›na al-ma siyasas›n›n göstergesidir peçeve peçeli kad›n imaj›. Ço¤u du-rumda e¤itimli kad›nlar›n dinive kültürel aidiyetlerinin bir ifa-desi ya da y›k›c› kültürel, politikve tüketimci ekonomik etkilerekarfl› koyuflunun simgesel göster-gesidir. Simge oluflun yap›s›n› veyap›s›zl›¤›n› anlamak ve konum-land›rmak için Ferzane Milani“Peçeler ve Dünyalar: ‹ranl› Ka-d›nlar› Yazmak” kitab›n›n önsö-zündeki “peçe takma” ve “söz-cüklerden peçe takarak” liberalbat›l› toplumlarda yaflama dene-yimlerini aktar›r.1111

Toplumsal sorunlara fliirinimkanlar›n› kullanarak e¤ilenFuru¤ Ferruhzad fliirlerinde ölümve yokluk konular›n›n yan›ndaaflk ve hayata da a¤›rl›k verir.“Kad›n erkek eflitsizli¤i karfl›s›n-da içindeki isyan› fliirlerindeyans›t›r.”1122 fiiirin dünyas›na kö-lece ba¤lanan, ona yurtlanan,tutsak olan Ferruhzad fliirle tut-

kulu iliflkisinden dolay› eflindenve çocu¤undan ayr›l›r. fiiirinpenceresinde oturur, ba¤›r›r vea¤lar. Onun için fliir yaflam›n birparças›, ilintisi de¤il “yaflam›n takendisiydi.”1133

fiiir evrenini rüzgarlar, ko-naklar, tafllar, kemiklerle olufltu-ran Bejan Matur’un fliirinin arkaplan›nda çocukluk, toprak veTürkiye’nin ‘Prag’› Marafl var.Mesafesi ve imgelerinin garipli¤inedeniyle çevirdi¤i fliirleri halaanlayamad›¤›n› belirtir RuthChristie.

TTuuhhaaff ‹‹kkiillii:: fifiiiiirr vvee PPoolliittiikkaa

Bejan Matur’un Kürt ve Alevibir flair oluflu, ‹ngilizce’ye çevri-len fliirlerinden oluflturulan fliirseçkisinin arka kapa¤›nda davurgulan›yor. ‹nsan› merkeze al-d›¤›n› ve insan›n toplumla deriniliflkisinin ac›lar›n› imgesellefltir-di¤ini belirten Bejan Matur “çiftdilli” olarak tan›ml›yor kendini.Politikan›n argümanlar›ndan zi-yade imgelerle konuflmay› ye¤le-di¤ini vurguluyor.

Avrupal›lar›n ülkemizin po-püler edebiyatç›lar›na yönelik“siyasal ilgilerini” biliyoruz.Mario Vargas Llosa, siyaset veedebiyat iliflkisinin sorunsallaflt›-r›ld›¤› bir söyleflisinde “NedenLatin Amerika’daki yazarlar bu-güne de¤in, sanatç› ve sadecesanatç› olam›yorlard›? Nedenayn› zamanda, reformist, siyaset-çi, devrimci, ahlakç› olmak zo-rundayd›lar?” sorular› sorarakedebiyatç›lar›n öncelikle saf es-tetik kayg›lar›n›n olmas› gerek-ti¤i önkabulünden hareketle budurumun Latin Amerika’daki si-yaset üslubundan siyaset etmetarz›ndan kaynakland›¤›n› belir-

Page 79: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

BEJAN MATURMÜPHEM SÖZCÜKLER‹ / ALDI

Umran .Kas›m .2004 79

tiyordu.1144 Luisa Valenzula ise si-yasetin alan›ndan uzaklaflan biredebiyat anlay›fl›n›n imkans›zl›-¤›n› belirtir. Bejan Matur’unsöylemleriyle Mario Vargos Llo-sa’n›n “edebiyat›n safl›¤›” betim-lemesine sahip ç›kt›¤›n› görüyo-ruz. “Ben fliirimde siyaset yapm›-yorum (...) içine do¤du¤um dün-ya, kimli¤imi, dolay›s›yla fliirimietkiliyor. Yazd›¤›m fliir do¤du-¤um topraklarda varolmufl eskikültürlere göndermeler yapanimgelerle dolu. Ama bu ontolo-jik bir ba¤” der. “Ezilmiflli¤in ge-tirdi¤i öfke”1155 ile edebiyat yap-mad›¤n› belirterek kendini di¤erKürt yazarlar›ndan ay›r›yor.Kendini tan›mlama biçimi eskikültürel imgelerden yararlanmaflekli ve Türkçe yazmaktaki ›sra-r› onu farkl› k›l›yor. SophoclesiOedipus trajedisinde “kendim-den baflkas› olmak istemiyorum”der. Bejan Matur gecikmifl post-modernli¤in oluflturmaya çal›flt›-¤› mikro edebiyat cemaatindende kendini ay›r›r. Kürtçe yazma-s› noktas›ndaki “naif beklentile-re” “Kürtçe benim anadilim.Annemle kürtçe konufluyorum;ama herhangi bir imgeyi Kürtçeüretme flans›m yok. ÇünküTürkçe düflünüyorum. Rüyalar›-m› Türkçe görüyorum”1166 yan›t›-n› verir. Kürtçe üzerinden ucuzpolitika yapanlara, Kürtçe’ninkendi dinamiklerini oluflturma-s›n› engelleyenler olarak bakar.

BBeejjaann MMaattuurr fifiiiiirriinnddee ““AAllllaahh”” ‹‹mmggeessii

fiiir yaz›c›s› Bejan Matur’un fliir-sel imgelemi’nin sözcükleri;müphemlefltirici, mu¤laklaflt›r›-c›. Kalemini inanç de¤erlerinebat›rmakta. Ece Ayhan’›n “kül-

tür fizik dergisi” Öküz’deki köfle-sinde “Aya¤a kalkanlar” listesi-ne soktu¤u ve övgüyle söz etti¤iBejan Matur, kendine has hava-s› ve üslubu olmak, sade söyleyi-flinin arkas›na kocaman ac›la-r›/kederleri koyabilmek gibiözellikleriyle öne ç›k›yor. ‘Kad›-n›n fiiir Serüveni panelindekendini Anglosakson fliir gele-ne¤ine yak›n olmakla tan›ml›yorve dilba¤›ml›s› oldu¤unu vurgu-luyordu. Genç fliirimizin düflkünhalinden kurtulufl reçetelerininyaz›ld›¤› fliirin “sonbahar” mev-siminde baz›lar›nca fliirimizin“dönemeci” olabilecek yetkin-likte bir flair olarak öncüllefltiri-liyor. Allah, çocuk, anne ve ka-d›n imgelerinin yo¤unlaflt›¤› Be-jan Matur fliiriyle ilk karfl›lafl-mam Defter dergisinde yay›mla-d›¤› ve ‹ngilizce’ye çevrilen fliir-leri aras›nda da bulunan “Al-lah’›n Çocuklu¤u” fliiriyle oldu.Bu fliir Nuriye Akman’›n da be-lirtti¤i gibi “irkiltiyor insan›”.

‹nsan›n dönüp dönece¤i yerdirÇocuklu¤u.Sabah ezan›Bu yüzdenMüslümanlaraAllah’›n selam›n› ö¤retir.Allah’›n çocuklu¤uGün do¤umundaÖlüleri anmakla bafllar.Ve anne ölürEzanda ölür anne.(...)Allah’›n selam› ölülerin üzerineoluyor.(...)Allah’›n selam›Müslümanlar›n ülkesinde Ölülerin üzerine olsun diyerekKanat›r günü.1177

Dünya görüflümüz dini siyasive metafizik alg› kal›plar›m›z

“inançlar›m›z›n ba¤lam›nda” ya-flad›¤›m›z hayat›m›z› etkiledi¤igibi edebiyat› dolay›s›yla fliiri deetkiliyor.

Ahmet ‹nam’›n belirtti¤i gibi“inançlar›m›z› nas›l yaflad›¤›m›z,edebiyat› inançlar›m›zla yaflamabiçimimizi etkiliyor.”1188 Allah’›nselam›n› ölülerle hat›rlayan veözdefllefltiren, Allah’›n karfl›s›na“kad›n›” yerlefltiren Matur’un fli-irsel dünyas› flaflk›n flair tipoloji-sinin örne¤i konumunda. fiiirin-de “hanif duygusuyla” konufltu-¤unu belirten Matur’un, haniff›trat›n Allah’la, ürpertili müte-vazi iliflkisi biçiminden uzakl›¤›gözden kaçm›yor.

Hakikatin birli¤ine, kesinli-¤ine, anlafl›l›rl›¤›na, mutlakl›¤›-na iliflkin fliirsel flüphe halininsüreklilefltirildi¤i, mutlaklaflt›r›l-d›¤› sofist sanatsal düflünceninizdüflümlerine rastlan›r. Söylefli-sinde “tüm teolojik argümanla-r›n ötesinde” gibi ne söylemekistedi¤inden ziyade neyi söyleye-medi¤ini belirginlefltiren Ma-tur’un argümanlar› öznelcilik veflüphecili¤in söz ekonomileridir.Antik Yunan dünyas›n›n Sofistfilozoflar›n›n “hiçbir fleyi bile-meyiz, bilsek bile dile getireme-yiz” aforizmas›n›n inançla ve Al-lah’la ilgili hakikatleri mu¤lak-laflt›rarak üstünü örtme (küfr)haline söylefli ve fliirlerinde rast-lamak mümkün, flöyle ki; “Be-nim meselem Allah’› alg›lamaktainsan›n yetersiz oldu¤u, laiklerinde, dindar olanlar›n da en derininebakt›¤›m›zda, asl›nda O’na ne ka-dar uzak olduklar› onun yaln›zl›¤›-n› hissettim. O çok baflka bir derin-likte. Öyle ki kalbimiz dahi yetmi-yor O’nu lay›kiyle sevmeye.”1199

Söz vadilerinin 盤›rtkanlar›mu¤lakl›¤›n söz tacirleri dini

Page 80: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

EEDDEEBB‹‹YYAATT

80 Umran .Kas›m .2004

meselelere gelince mutlaklaflt›-r›lm›fl manifestolar yay›nlaya-caklar neredeyse. Sözün flehveti-ne kap›lan flair milletinin söz es-nafl›¤›na tan›k oldukça flaflk›nflaflk›n dolaflan flair tasvirlerinihat›rla(t)mamak mümkün mü?“fiairlere gelince (onlar da kendikendilerini aldatmaya yatk›nd›rlarve bu sebeple) onlara (da yaln›zca)azg›nlar uymaktad›r.” “Görmezmisin onlar›n her vadide (sözcükle-rin, hayallerin peflinde) flaflk›n flafl-k›n dolaflt›klar›n›?!”2200

Bejan Matur’un fliir dilinde,tasavvurunda, anlam ufkundabetimledi¤i, imgesellefltirdi¤iTanr› imgesi kötülü¤ü, hatalar›,günahlar› gündemde tutan Juda-ist bir imgedir. “‹nsan bir yan›lg›-d›r diyor tanr›/(...) Tanr› görme-sin harflerimi/ ‹nsan bir hata diyordurmadan/ Ve hatas›n› düzeltmekiçin/Ac› veriyor/ Sadece ac›.” Kö-tülükleri, hatalar› yanl›fllar›ylabezeli bir insan tasavvurununkarfl›s›nda insan› ezen bir Tanr›konumland›r›l›yor. Tanr› imge-siyle çocuklu¤u özdefllefltirenMatur Auguste Comte’un üç halyasas›n› hat›rlat›r. Matur FerudAndaç’›n gerçeklefltirdi¤i birsöyleflisinde çocuklu¤u “dönme-memiz gereken bir yer” olaraktan›mlar. Bu sözleri “Allah’›nÇoculu¤u” fliiriyle birlikte dü-flündü¤ümüzde Matur’un fizikötesi alg›s›n›n Allah’› dönülme-mesi gereken “yer”le özdefllefltir-di¤ini söyleyebiliriz.2211

fiiirlerindeki Anne imgesinivarl›¤›n bafllang›c›n› an›msat›c›bir öge olarak kullan›r. fiiirselsöyleyiflinde Yehova Tanr›s›n›ntasvirleri duyulur.

“Bulutlar›n tarlas›nda oturan/Tanr› kadar yorgun.”2222 FeridunAndaç’›n “yitikli¤in dili” nitele-

mesini yapt›¤› “Onun Çölünde” dedehriyyunun hayal evreninde e¤le-flen flairin dizeleriyle karfl›lafl›r›z.

“Ve anlad›m/ Herfleye kadirolan zamand›/ Tanr› de¤il.”2233

Kendisinin “eflik mekan”(Prag) adland›rmas›n› uygunbuldu¤u Marafl’›n Alevi bir kö-yünde dünyaya gözlerini açanflairde Bektaflili¤i ça¤r›flt›ran di-zeler de yer al›r.

“Tanr›ya söylendim/ nas›l dazalim gövdede varl›¤› onun”

Mekansal iliflkilerin olufltur-du¤u “Ay›n Büyüttü¤ü O¤ul-lar”da da insan› irkilten inancabat›r›lmaya çal›fl›lan mürekkeplekeleriyle karfl›lafl›l›r.

“Allah› gördüm.‹çi oyulmufl bir haznede bekli-

yordu/ Ruhunun karanl›¤›na gir-dim oturdum.”2244

SSoonnuuçç YYeerriinnee

‹lhan Berk Bejan Matur’a “budili nereden buldun yahu?” diyesormufl. Do¤rusu biz de merakediyoruz, belki ‹lhan Berk’le öz-deflleflmeyecek merak›m›z ama,bu ne cüret? diye de sormal›y›zBejan Matur’a. Feridun Andaçise “ac›n›n bendinden geçmenins›z›s› var”2255 der Bejan Matur’unfliirinde. Ama ayn› zamandaTanr›’s›zl›¤›n s›z›s›/ac›s›/küfrü devar onun fliirinde. Octavia Paz“flairlerin hayat hikayeleri yok-tur, fliirleri vard›r” der. Bu yaz›hayat hikayesini bir uçtan biruca derinlemesine bilmedi¤imiz“huzursuz” Bejan Matur’un fliir-sel dünyas›na politik sözlerindenhareketle bir girifl denemesiydi.fiiirinin ontolojik mevcudiyet-sizli¤i, kapatt›¤› yaralardan çokaçt›¤› yaralar, gideremedi¤i yal-n›zl›klar ve gizleyemedi¤i düfl k›-

r›kl›klar›yla belirginleflen BejanMatur’un küfür söz çarfl›lar› etra-f›nda dolan›fl›n› okudukça “(...)bütün devirler/dönemler boyun-ca insanl›¤›n üretti¤i sanat bü-yük oranda mefliyyete, f›trata,yarad›l›fla, son tahlilde Allah’abir baflkald›r› idi.”2266 yarg›s›n›nisabetlili¤ini hat›rlad›m. n

DDiippnnoottllaarr1- Ülkü Tamer, Çeviri, say› 16, sh. 38, Me-

tis 1991.2- Turgay Gönenç, ‹skelenin Alt›ndaki De-

niz sh. 35 Can yay. ‹st. 20043- Frederich Nietzche, Çeviri, say› 16 Me-

tis 1991.4- Ataol Behremo¤lu-‹smet Özel Genç bir

fiairden Genç bir fiaire Mektuplar, O¤-lak yay. ‹st. 1995.

5- M. ‹lhan At›lgan, 19.9.2004 Zaman ga-zetesi.

6- Nuriye Akman, “Bejan Matur’la söyle-fli” 26.9.2004 Zaman gazetesi.

7- Alper Çeker, “Gençlerde fiairanelikHastal›¤›...” Kitap-Haber, sh. 47 Ey-lül-Ekim 2004

8- Bajan Matur, “Sylvia Plath’›n ölüme...3.9.2004 Zaman gazetesi.

9- Ali Çolak, fiairdir Tez Ölür, Turkuvaz.10- Esra Turan, Sanat Do¤udan Yükselir

Öteki-siz s. 3, 21 Nisan-May›s 2004.11- Deirdre Leflkeri, Ben (‹ranl› Bir) kad›-

n›m...” Öteki-siz s. 3, 27 Nisan-May›s2004.

12- Mehmet Kanar, Ça¤dafl ‹ran Edebiya-t›...” sh. 248-9 ‹letiflim yay. 1999.

13- Mehruz Celali, “Çiçeklerin Kanl› Sü-lâlesi...” Defter 25 sh. 136, 1995.

14- M. Ye¤eno¤lu-S. Coflar “Gerçek Ta-hayyul...” Do¤u Bat› 22, s. 205 2003.

15- Nuriye Akman’la söylefli 26.09.2004,Zaman.

16- a.g. söylefli.17- Bejan Matur, Tanr› Görmesin Harfleri-

mi, Metis yay. ‹st. 2000.18- Ahmet ‹nan “Edebiyat›n› yitirmifl Ede-

biyat..” Do¤u Bat› 22 s. 33 2003.19- Bejan Matur a.g. söylefli20- Muhammed Esed. Kur’an Mesaj›, fiu-

ara suresi, 224-225.21- Feridun Andaç, Edebiyat›m›z›n Kad›nlar›,

Dünya yay. ‹st. 2004.22- Bejan Matur, Rüzgar Dolu Konaklar,

Metis yay. ‹st. 2003.23- Bejan Matur, Onun Çölünde, Metis

Yay. ‹st. 2002.24- Bejan Matur, Ay›n Büyüttü¤ü O¤ullar,

Metis yay. ‹st. 2002.25- Feridun Andaç, “Bir Dilin Kardefli Olmak”.26- M. Önal Mengüflo¤lu, Umran 121 Ey-

lül, 2004.

Page 81: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Umran .Kas›m .2004 81

Son devir hat tarihimizdehakl› olarak flöhret yap-m›fl iki “Ârif”imiz vard›r.

Bunlardan birincisi, hayat› itiba-riyle mukaddem olan Çarflanbal›Mehmed Ârif Bey11 (ö.1310/1892), di¤eri ise konumuzolan Filibeli Bakkal Ahmed ÂrifEfendi’dir. Çarflanbal› daha çokcelî sülüs ve ta’lik’te temâyüz et-mifl, Filibeli ise, sülüs-nesih’teflöhret yapm›flt›r.

‹sminin önündeki nisbedende anlafl›laca¤› gibi Ahmed ÂrifEfendi, bugün Bulgaristan s›n›r-lar› içerisinde kalm›fl olan Filibe(Plovdiv)’de hicrî 1252/1836 ta-rihinde dünyaya geldi.22

Ecdâd›, Sultan Murad Hüdâ-vendigâr ile Filibe’nin fethineordu fleyhi33 olarak kat›lm›fl veorada kalm›flt›r. Bu sebeple buaileye “Emir fleyhleri” denilmifl-tir. Aile aslen Buhâral›’d›r.44 ÂrifEfendi’nin babas›, emir fleyhiSüleyman Efendi’dir.55

Filibe’de ilim tahsili esnas›n-da, Yürüyüfl Camii Hatîbi Hâf›z‹smâil Sâb›r66 Efendi’den ilk yaz›derslerini alarak mezun oldu.Genç yafl›nda hacca gitmifl, dö-nüflte ‹stanbul’a gelerek camiler-de bulunan güzel yaz›lar› merak-la incelemifltir. Bu ziyaret, ÂrifEfendi’de ‹stanbul’a gelip yaz›s›-n› gelifltirme arzusunu uyand›r-m›flt›r. Nihayet Osmanl›-Rusharbi dolay›s›yla Rumeli’den göçbafllay›nca ailesiyle beraber h.1293/1876 y›l›nda ‹stanbul’a göçetti. Geçimini temin için de Sa-raçhane’de bakkal dükkan› aç-t›.77 ‹flte ismindeki “bakkal” lâka-b› buradan gelmektedir.

Ârif Efendi, ‹stanbul’a gel-dikten sonra kay›nbirâderi hat-tat Pazarc›kl› Mehmed HulûsiEfendi vas›tas›yla, sülüs-nesihin

hâlâ geçilemeyen üstad› Meh-med fievkî Efendi’ye meflke bafl-layarak h. 1301-1883 y›l›ndaicâzetnâme al›r.88 fievkî Efen-di’ye gitmekte bafllang›çta tered-düt etmifltir. Tereddüdünün se-bebine gelince; fievkî Efendi onkifliye ders vermektedir, ancakbirini mezun ettikten sonra,onun yerine talebe kabul etmek-tedir. Fakat fievkî Efendi, ÂrifEfendi’nin yaz›lar›n› görünce;“O sizin gibiler için mi?” diye bucümleyi iki defa tekrar ettiktensonra “Efendim, geliyorlar, meflkyazar›m, temiz tutmuyorlar, ça-l›flm›yorlar, bofl yere beni yoru-yorlar. Onun için ifli bu yoladöktüm” demifltir.99

‹lk resmi görevine 18 Aral›k1885’te Üsküdar Gülfem HatunK›z Rüfldiyesi’nde bafllad›. Bumemuriyete ek olarak 23 Aral›k1890’da Nuruosmaniye Kütüp-hanesi’nde bulunan nadireserlerin tamiri ile görevlendiril-di. 6 Eylül 1891 y›l›nda ise Do-¤anc›lar K›z Rüfldiyesi sülüs ho-cal›¤›na tayin edildi. Ayr›ca felçgeçirdi¤i h. 1323/1905 y›l›na ka-dar da Nuruosmaniye Camii av-lusundaki meflkhanede Sal› gün-leri merakl›lar›na yaz› dersi ver-mifltir.1100

2 Ramazan 1327/17 Eylül1909 Cuma günü vefat edenAhmed Ârif Efendi, Edirnekap›

Mezarl›¤›’na defnedilmifltir. Ka-bir kitâbesi flöyledir;

“Küllü men aleyha fânAllahu Subhânehu Teâlâ

Meflâhîr-i hattâtîndenFilibevî el-hâc

Ârif Efendi kulunarahmet ve ma¤firet eyleye

el-Fatiha2 Ramazan 1327 Yevm-i

Cum’aKetebehu Mustafa Râk›m

‹bnu’l-merhum ve tilmizihi”

Kabir kitabesinde her ne ka-dar o¤lu Mustafa Râk›m’›n11 im-zas› olsa da kitabe, Ârif Efen-di’nin arkadafl› hattat SâmiEfendi taraf›ndan asl›n› unuttu-

HHAATTTTAATT FF‹‹LL‹‹BBEELL‹‹ BBAAKKKKAALLAAHHMMEEDD ÂÂRR‹‹FF EEFFEENNDD‹‹

((11225522//11883366--11332277//11990099))

SSÜÜLLEEYYMMAANN BBEERRKK

Hattat Ârif Efendi’nin Eylül 2004 tarihindetamir edilen ve varaklanan mezar tafl› kitabesi

Page 82: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

racak flekilde tashih edilmifltir.Çünkü o¤lunun yaz›s› bu kudret-te de¤ildir.1111

SSaannaatt››

Muhakkak ki, Ârif Efendi’nin‹stanbul’a gelmesi ve fievkîEfendi’ye derse bafllamas› sana-t›nda yeni bir dönemin bafllama-s›na sebep olmufltur. Ârif Efen-di’nin yaz›lar› kronolojik olaraktasnif edilip incelendi¤inde h.1310/1892 y›l›ndan sonra yaz›la-r›n›n ifllerlik kazan›p, bir tavrabüründü¤ü görülür. Maharetinidaha çok sülüs ve nesih yaz›daortaya koymufltur. Bu yaz›lardahocas› Mehmed fievkî Efendiyolunda ve tavr›nda eser vermifl-tir. Sülüs, nesih ve r›kaa’ yaz›la-r›n› mektup yazar gibi süratliyazd›¤› rivayet edilir. Bu sebeplefazla tashihle u¤raflmam›flt›r.1122

Sülüs ve nesihle bir haylieseri olan Ârif Efendi’nin eserle-ri bugün cami, müze ve özel ko-leksiyonlarda bulunmaktad›r.Araflt›rmalar›m›z neticesi Top-kap› Saray›, Türk-‹slâm EserleriMüzesi, Vak›flar, Türk Hat Sa-natlar› Müzesi, ‹stanbul Üniver-

sitesi Kütüphanesi Müzesi, Sü-leymaniye Kütüphane-

si, Türkpertrol Vakf›Müzesi, ‹slâm Tarih

San’at ve KültürAraflt›rma Merkezi

Koleksiyonu, YavuzSelim Camii, BâyezidÂli Pafla Camii ile E.

Hakk› Ayverdi, Emin Ba-r›n,1133 M. U¤ur Dermanve Ifl›k Yazan özel kolek-siyonlar›nda eserleri tes-pit edilmifltir.

Celî Sülüs’te, sülüs venesihteki baflar›y› göstere-memifltir. Celî’si, sülüsü-

nün ayar›nda ve kuvvetinde de-¤ildir. Süratli yazmas›, celîsineolumsuz tesir yapm›flt›r. Yine decelî sülüs ile oldukça fazla say›la-bilecek (özellikle mezartafl› kita-besi) eser vermifltir. ‹mzal› me-zartafl› kitabeleri1144 yan›nda, sat›-r› bir mecideyeye, kal›p ç›karma-dan, do¤ru-dan mürek-keple, tafl üze-rine, imzas›z,oldukça fazlamezartafl› ki-tabesi yazd›¤›rivayet edi-lir.1155

fiehzade-bafl› CamiiVefa kap›s›üzeri h. 1314tarihli celî sü-lüs oklu bes-mele de ÂrifEfendi’ye ait-tir. Karagüm-rük MesihMehmed PaflaC a m i i ’ n d ebulunan bü-yük boy ola-

rak haz›rlad›¤› hilye-i flerîf h.1316 tarihli olup, Ârif Efen-di’nin sanat›n› ortaya koydu¤unâdir eserlerindendir. Besmele,âyet ve dört halife k›sm›n› celîsülüs, göbek ve etek k›sm›n› sü-lüs olarak yazd›¤› bu hilyedeharflerin sat›ra dizilifli ve harfyap›lar› mükemmeldir. Harflerkeskin bir flekilde yaz›lm›fllard›r.

‹‹mmzzaass››

Ahmed Ârif Efendi eserlerindegenellikle üslûplaflm›fl “ketebehuÂrif” imzas›n› kullanm›flt›r. Buimza ile, Çarflanbal› MehmedÂrif Bey’in ayn› ibâreli imzalar›ilk bak›flta benzer gibi görünür,fakat arada nüans vard›r. FilibeliÂrif Efendi imzan›n üst çengeli-ni ay›n harfini çeken med harfieliften takarken, Çarflanbal›Mehmed Ârif Bey r› harfindentakmaktad›r. Yegâne fark budur.

82 Umran .Kas›m .2004

KKÜÜLLTTÜÜRR SSAANNAATT

Hattat Bakkal Ârif Efendi’nin Fatih Horhor’da bulunan ve 2002 y›l›ndaasl›na uygun yap›lan evi (Araflt›rma ve Kültür Vakf› binas›).

Hattat Ârif Efendi’nin sülüs-nesih hatlarla yazd›¤› bir Hilye-i fierîf

Page 83: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Umran .Kas›m .2004 83

TTaalleebbeelleerrii

Ârif Efendi’nin önemli talebele-ri flunlard›r;1166 Elmalal› müfessirHamdi YAZIR (1878-1947)1177,Aziz Efendi (1871-1934)1188 Ah-med Re’fet Efendi (1873-1949)1199 Mehmed NecmeddinOKYAY (1883-1976)2200 Abdül-kadir SAYNAÇ (1881-1967)2211,Abdülkadir fiEKER (1875-1942)2222 n

DDiippnnoottllaarr1 Hayat› ile ilgili bkz. Eflref ED‹B, Çarflam-

bal› Hattat Hac› Ârif Bey, ‹‹ssllââmm--TTüürrkk AAnnssiikkllooppeeddiissii (‹TA.), c.I, ‹s-tanbul, Âsâr-› ‹lmiye Kütüphanesi,1360/1941, s. 496-498; ‹bnüleminMahmud Kemal ‹NAL, SSoonn HHaattttaatt--llaarr.. ‹stanbul, MEB, 1955, s. 50-53; M.U¤ur DERMAN, HHaattttaatt ““HHAACCIIAARR‹‹FF””lleerr,, ‹stanbul, 50 San’at severSerisi-21, 1965, s. 1-3; a.mlf., “Çar-flanbal› Hac› Ârif Bey (? – 1982)”, SSaa--nnaatt vvee KKüüllttüürrddee KKÖÖKK,, sy. 13 (Mart1982), s. 14-15; fievket RADO, TTüürrkkHHaattttaattllaarr››,, ‹stanbul, ts. (1984), s.226-227; M. U¤ur DERMAN, “ArifBey, Çarflambal› ““TTüürrkkiiyyee DDiiyyaanneettVVaakkff›› ‹‹ssllââmm AAnnssiikkllooppeeddiissii,, (D‹A),C. III, ‹stanbul, 1991, s. 363; a.mlf.,‹‹ssttaannbbuull KKüüllttüürr MMiirrââss››nnddaa HHaatt SSaannaa--tt›› (‹KMHS), ‹stanbul, IRCICA, 1992,s. 220.

2 Bakkal Ârif Efendi’nin do¤um tarihi bu-güne kadar bütün kaynaklarda h.1246/1830 olarak verilmifltir. (Bkz. Efl-ref ED‹B, “Ârif”, ‹‹TTAA,, I, 491; ‹bnüle-min, a.g.e., 54; Derman, HHaattttaatt ““HHAA--CCII AARR‹‹FF””lleerr,, s.4; a.mlf., D‹A, III, s.364; a.mlf., ‹‹KKMMHHSS,, 221.) Ancak,baflbakanl›k Osmanl› Arflivi, Sicill-iAhvâl 59/349’da bulunan terceme-ihalinde h. 1252 tarihinde do¤du¤unukaydettirmifltir. (Belge I) Bugüne ka-dar ki kaynaklarda kaydedilen h. 1246tarihi, Filibeli hakk›nda ilk neflriyat›yapan Eflref ED‹B Bey’in makalesindegeçmektedir. Eflref ED‹B bey makale-sinin sonunda belirtti¤i gibi makaleyihaz›rlarken kaynak olarak o¤lu ve ta-lebesi Mustafa Râk›m UNAN ve di¤ertalebelerinden faydaland›¤›n› belirt-mektedir. ‹htimal ki bu tarih o¤lu ta-raf›ndan Eflref ED‹B Bey’e verilmifltir.Bu tarih di¤er bütün kaynaklar tara-f›ndan aynen iktibas edilmifltir. An-cak do¤rusu, Sicill-i Ahvâl’e kendikaydettirdi¤i h. 1252/1836 tarihi ol-mal›d›r. Kald› ki Sicill-i Ahvâl kay›t-

lar› oldukça sa¤l›kl› yollarla teyid edi-lip tutulmaktad›r. Sicill-i Ahvâl Tali-mat-› Umûmiyesi 5. Maddesi flöyledir;“Sahib-i tercemenin mahal ve tarih-iVelâdeti sene-i hicriyye ve ana müsâ-dif sene-i mâliyenin fluhûr ve eyyâm›tasrîh olunarak gösterilir. fiayet bu ta-rihler sahib-i tercemenin tamam›ylamazbutu de¤il ise takrîbi olarak yaz›l›r.Ve ol halde takrîbi kelimesi ilâve olu-nur.” Bu talimat›n Matbaa-i Osmâni-ye h. 1305 bask›s›nda 2. madde olarakflöyle yaz›l›d›r. “........... ne zaman venerede velâdeti tarih-i hicrî ve lisân-›Osmânî ile yaz›l›p mümkün oldu¤uhalde yevm-i tevellüdü dahi tasriholunur. Ve mümkün olmad›¤› takdir-de fülan ay›n evâil veya evâs›t veyahutevâhirinde denilir.”

3 OOrrdduu fifieeyyhhii:: Askerleri gazâ ve cihadateflvik ve ordunun muzafferiyetine duaiçin bulundurulanlar hakk›nda kulla-n›lan tabirdir. (Bkz. Mehmet ZekiPAKALIN, OOssmmaannll›› TTaarriihh DDeeyyiimmllee--rrii vvee TTeerriimmlleerrii SSöözzllüü¤¤üü,, II. ‹stanbul,MEB, 1993, s. 729.)

4 ‹bnülemin, 54.5 BOA, Sicill-i Ahvâl 59/349; ‹brülemin,

54.6 Ârif Efendi’nin ilk yaz› hocas›n›n ismi

kaynaklarda Hâf›z ‹smâil Efendi (Bkz.Eflref ED‹P, ‹‹TTAA, 493; ‹bnülemin, 54;Derman, HHaattttaatt ““HHAACCII AARR‹‹FF””lleerr,3) olarak geçer. Yaln›z, (M. U¤urDERMAN, “Bakkal Ârif Efendi”, SSaa--nnaatt vvee KKüüllttüürrddee KKÖÖKK, sy. 15 (May›s1982) s. 13 ve a.mlf., ‹‹KKMMHHSS, s.221)’de ‹smail Sâb›r olarak geçmekte-dir. U¤ur Bey hocam›z “Sâb›r” s›fat›n›,Ârif Efendi’nin bir murakka’›n›n imzasat›r›nda gördüklerini belirtmifllerdir.

7 ‹bnülemin, 54; Derman, HHaattttaatt ““HHAACCIIAARR‹‹FF””lleerr,, 3; a.mlf., KKÖÖKK, 13; Rado,a.g.e., 238; Derman, ‹‹KKMMHHSS, 221.

8 Eflref ED‹B, ‹‹TTAA, 493; Derman, HHaattttaatt““HHAACCII AARR‹‹FF””lleerr, 3; Rado, a.g.e.,238; ald›¤› icâzetnâme bugün Topkap›Sar›y› Müzesi GY. 335’tedir.

9 Eflref ED‹B, ‹‹TTAA, 493; Derman, Hattat“HACI AR‹F”ler, 5; a.mlf., KKÖÖKK, 14.

10 Yine Ârif Efendi ile ilgili bütün yay›n-larda (Derman, ‹KMHS, 221 hariç),“..... son y›llar›n› felçli olarak ......” gi-bi hastaland›¤› tarih belirtilmeden,mu¤lak ifadeler kullan›lm›flt›r. BOA,fiûrây-› Devlet, Evkâf 172/45’da bulu-nan belge h. 1323/1905 tarihli olup,hastal›¤› sebebi ile Nuruosmaniye’dekivazifesinin o¤luna devrinden bahset-mektedir. (Belge 2)

1 MMuussttaaffaa RRââkk››mm ((UUNNAANN)):: Bakkal ÂrifEfendi’nin o¤ludur. H. 1291/1874 y›-l›nda Filibe’de do¤du. Uzun müddetYalova’da memur olarak bulundu.Emeklili¤inden sonra Güzel Sanatlar

Akademisi’nde yaz› hocal›¤› yapm›fl-t›r. 25 Nisan 1949’da vefat ederek, ba-bas›n›n yan›na defnedildi. Kabir kita-besi yoktur. (Bkz. ‹bnülemin, 294-296)

11 ‹bnülemin, 294; Bakkal Ârif Efendi’ninmezartafl› kitâbesi sa¤lam bir vaziyetteiken 2003 y›l› içerisinde meçhul birflekilde, alttan ikinci sat›rdan ikiye ay-r›lacak flekilde k›r›lm›flt›r. Bir y›l böy-lece kalan mezartafl› kitâbesi, Eylül2004 tarihinde sa¤lam bir flekilde ya-p›flt›r›larak varaklanm›flt›r. Ayr›ca Fa-tih Horhor’da bulunan evi de asl›nauygun flekilde yeniden yapt›r›lm›flt›r.Bu ev Horhor cad. Yefliltekke sok. No:4 de AArraaflfltt››rrmmaa vvee KKüüllttüürr VVaakkff›› bina-s› olarak kullan›lmaktad›r.

12 Derman, HHaattttaatt ““HHaacc›› ÂÂrriiff””lleerr,, 5; a.mlf., ‹‹KKMMHHSS,, 221. Hattat Sâmi Efen-di, Ârif Efendi’nin süratli yazmas› ilealâkal›; “Ârif, top4¤unu kaidesine t›-k›p “Rabbiyessir .......”den bafllar, mu-rakka’›n sonuna geldi¤inde daha“Rabbiyessir”in mürekkebi kuruma-m›flt›r! Amma, arada vav›n gözü kapa-l› olmufl, herifin umurunda m›? Hac›Ârif’e yaz›da o kadar meleke gelmifltirki, uyurken bile yazabilir.” Demifltir.Derman, HHaattttaatt ““HHAACCII AARR‹‹FF””lleerr,,5.

13 Koleksiyon katalo¤una yanl›fll›kla Çar-flanbal› Ârif Bey olarak kaydedilmifltir.

14 Ârif Efendi’nin, Eyüpsultan’›n çeflitlihazirelerinde alt› adet, Sultan II.Mahmud Haziresi’nde alt› adet, Fatih,Naks›dil Sultan Türbesi Haziresi’ndebir adet, Bâyezid ve Aksaray Validecamii hazirelerinde de birer adet imza-l› mezartafl› kitabeleri tespit edilmifltir.

15 Derman, Hattat “HACI AR‹F”ler, 5;a.mlf., KKÖÖKK, 14

16 Bkz. Eflref ED‹B, ‹‹TTAA,, 49517 Hayat› ile ilgili bkz. ‹bnülemin, 108-

113; EEllmmaallaall›› MMuuhhaammmmeedd HHAAMMDD‹‹YYAAZZIIRR SSeemmppoozzyyuummuu,, (4-6 Eylül1991), Ankara, Türkiye Diyanet Vak-f›, 1993, 338 s.

18 Hayat› ile ilgili bkz. ‹bnülemin, 68-72;Muhittin SER‹N, HHaattttaatt AAzziizz EEffeennddii,,‹stanbul, Kubbealt› Akademisi Kültürve San’at Vakf›, 1988, 119 s.

19 Hayat› ile ilgili bkz. ‹bnülemin, 321-324.

20 Hayat› ile ilgili bkz. ‹bnülemin, a.g.e.,602-606; M. U¤ur DERMAN, “Nec-meddin OKYAY”, HHaayyaatt MMeeccmmuuaass››,,sy. 3, 1976, s. 14; a.mlf., TTüürrkk HHaatt SSaa--nnaatt››nn››nn fifiââhheesseerrlleerrii,, ‹stanbul, KültürBakanl›¤›, 1982, 54; a.mlf., ‹‹KKMMHHSS,,224.

21 Hayat› ile ilgili bkz. ‹bnülemin, 32-3422 Hayat› ile ilgili bkz. ‹bnülemin, 494-

495

Page 84: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Hasan Nail’in en eski ar-kadafl› oldu¤umu san›-yorum. Kayseri’deki ev-

lerimiz ayn› sokakta, kap›lar›karfl› karfl›ya oldu¤u için, onunlaokul öncesinden bafllayan vesonraki y›llarda giderek yak›nla-flan arkadafll›¤›m›z vard›. ‹nsan›nçocukluk arkadafl›n› 60 yafl›ndaâhirete u¤urlad›ktan sonra onun-la ilgili bir fleyler yazmas› çok zor,ama onu en eski haliyle tan›yanbiri olarak portresinin eksik kal-mas›na gönlüm râz› olmuyor. fii-ire ve tiyatroya beraber bafllad›k,sahneye ç›kamad›¤› 1980’li y›l-larda onu gençlik romanlar› yaz-maya ben teflvik ettim. Böylece,Yaln›zlar R›ht›m› adl› fliir kitab›n-dan sonra ilk dönem piyesleriniromanlaflt›rmaya bafllad›, sonrayeni hikâyeler kurdu.

Dergah Yay›nlar›’n›n 30 y›lönce yay›nlad›¤› Türk Dili veEdebiyat› ansiklopedisine, Yal-n›zlar R›ht›m› adl› fliir kitab› ç›k-m›fl bizden bir isim olarak biyog-rafisini ben yazm›flt›m. O yüzdenbu kadim dostumun hayat›n› veeserini kaleme alacaklar için ba-z› önemli bilgilere sahibim. fiim-dilik, Hasan Nail’in 35 y›ll›k ti-yatroculu¤uyla ilgili herkesin azçok bildi¤i fleyler yan›nda, onadair söylenecekleri tamamlaya-cak flu periflan notlar› yazmay›gerekli görüyorum.

***Bir köyde do¤up Kayseri’ye yen-leflen ailesi yan›nda tahsilini ta-mamlad›ktan sonra kendini ye-tifltirerek yapt›¤› hizmetler, Tür-kiye’nin nereden nereye geldi¤i-ni gösterecek niteliktedir. ‹lkokuldan sonra Kayseri ‹mam-Hatip’le bafllayan Anatamir Or-ta Sanat’la devam eden tahsiliKayseri Akflam Lisesi’ni tamam-lamadan noktalan›r. Onun dün-yaya ve sanata bak›fl› Necip Fa-z›l’›n eserlerini tan›d›ktan sonrabaflka bir boyut kazand›. Esasenona pek çok sanatç›m›z gibi“oto-didakt” gözüyle bakmak ge-rekir. Kendine laz›m olanlar›toplay›p yola ç›kt›. Babas›n›n ki-flili¤i ve kimli¤iyle ‹slâm telâkki-sini tahkiki yolla ö¤renip be-nimsedi. Sonra da hayat›n›n vesanat›n›n temeli say›labilecekbir tebli¤ faaliyetini tiyatrodasürdürdü. ‹lk gençlik y›llar›ndanitibaren sinema ve tiyatroya me-rakl› olan Hasan Nail, macera-perest kiflili¤ini sürekli de¤iflenoyunlarla turne tiyatroculu¤un-da tatmin edebilmifltir.

E¤er ölmeden önce onunla il-gili baz› belgeseller yap›labilseydi,hayat›n›n ilk dönemlerine ait ay-r›nt›lar bütün yönleriyle ortayaç›kabilirdi. Yine de o¤lu MehmetSefa’n›n onunla ilgili bütün bilgi-leri aile fertlerinden, dostlar›ndan

toplay›p bir kitap haline getirme-si faydal› olur. Tabii bu arada, Ha-san Nail’in aileden ve tiyatrodançocuklar›n›n onunla ilgili yapa-caklar›n›n en önemlisinin, tiyat-roculu¤undaki temel espriyi sür-dürmek oldu¤u bellidir...

En çok hayran› oldu¤u flahsi-yetin Necip Faz›l oldu¤unu her-kes biliyor. Fakat çok kimse gibio da Üstad’› umumi yerlerde veyaz›l› eserlerinden takip etmeyitercih etti ve pek çok özelli¤iniçok k›sa zamanda benimsedi.Gösteri sanatlar›na merak› onusahne önüne ç›karmas›na ra¤-men, mütevaz› kiflili¤i yüzündeninsanî münasebetlerde öne ç›k-mak istemezdi. Üstad› Necip Fa-z›l’dan sonra, onun gibi dinî, si-yasî ve ticarî bir sebep olmaks›-z›n Anadolu yollar›nda belli birfluurla en çok dolaflan dostumuz-du. Babas› bile buna kültürel ci-hat diyordu.

***Mahallede onun ad› Hoca Em-mi’nin Hasan oldu¤u için, 5-6yafllar›nda taklitler yap›p Kara-göz oynatmas›, Tan Sinemas› ka-p›s›nda bulunmufl film parçalar›-n› getirip sokaktaki çocuklaragöstermesi hep yad›rganm›flt›.Babas› Mehmet Hoca Emmi,klasik manada bir cami hocas›de¤ildi, dindar bir köy e¤itmeniolarak her fleyden haberdard›.Ailesini flehre getirip Sümer BezFabrikas›’nda kadrolu iflçi olarakçal›fl›yordu, ama ev toplant›la-r›nda veya bayram görüflmelerin-de pek çok f›khî meseleyi sohbetaras›nda komflu ve aile fertlerineö¤retiyordu, o yüzden de ad› Ho-ca Emmi’ye ç›km›flt›. Hasan Nailbu flahsiyetin has o¤luydu.

Hasan Nail benden önce

84 Umran .Kas›m .2004

DDOOSSTTUUMM HHAASSAANN NNAA‹‹LL CCAANNAATT

MMUUSSTTAAFFAA MM‹‹YYAASSOO⁄⁄LLUU

Page 85: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

HASAN NA‹L CANAT / M‹YASO⁄LU

Umran .Kas›m .2004 85

okula bafllad›, ilk okuldan sonrada ‹mam-Hatip’e gönderildi,ama o babas›n›n mütebessim ol-du¤u kadar ciddi yüzüne karfl›l›k,hep mütebessim bir yüzle dolafl›rve imaml›¤› kendisine uygun birmeslek olarak görmezdi. O yüz-den bir süre sonra ‹mam-HatipOkulu’nu b›rak›p benim devametti¤im askeri okula yaz›ld›. Buorta sanat okulu Kara Kuvvetle-ri’ne ba¤l› Anatamir’in ihtiyac›olan kalifiye iflçi yetifltirmek içinaç›lm›flt›, ama bu gözde okulababalar›m›z devlet bizi okutup iflsahibi yapacak diye yazd›rm›flt›.

Birer s›n›f ara ile ayn› okuldaokudu¤umuz Bekir O¤uzbafla-ran’la birlikte, akflam lisesi döne-minde en çok anlaflan bir grupoluflturmufltuk. Büyük Do¤u Fi-kir Kulübü’nün s›k› müdavimleriolarak, her hafta sonu fikri faali-yete kat›l›yorduk. Necip Faz›l’›npiyeslerini okuyup Devlet Tiyat-rosu oyuncular›n› seyrettikçe,benim tiyatro yazarl›¤›na onunda oyunculu¤a ilgisi art›yordu.Kayseri’de bir yaz döneminde ak-flam üzerleri düzenlenen kursakat›ld›k, cesaretimiz daha çokartt›. O y›l Hasan Nail liseyi b›-rakt›, askerlik ve fabrika iflçili¤ionun tiyatro aflk›n› öldüreme-di¤i için, önce dü¤ünlerde, sonraturnelerde gösteriler sergiledi.

1966 y›l›nda Bekir O¤uzbafla-ran ve Hasan Nail’le birlikte,Necip Faz›l’›n Ankara’daki kon-ferans›n› dinlemek için bir geceyola ç›kt›¤›m›z›, konferans saba-h› Ankara’ya indi¤imizi ve Üs-tad’›n kald›¤› Ankara Palas Ote-li’ne giderek Kayseri’den onuniçin geldi¤imizi ifadeye çal›flt›¤›-m›z› hat›rl›yorum. Üstad’› sabah10’da ziyaret etmifl, ona moralvermek istemifltik...

1969’dan sonra, fabrikadakimecburi hizmeti tamamlad›¤›için iflten ayr›l›p Hilal Tiyatro-su’nu kurdu. Moskof Sehpas› ilkpiyesiydi ve dramatik oyunlar›-n›n üslubu zaman zaman melod-ram› and›r›yordu. 1980 ‹htilâ-li’ne kadar süren bu dönemdeyaz›p sahneleyerek oynad›¤›oyunlar›n bir k›sm›n› daha sonraroman-piyes halinde yay›nlad›.Bunlar ilk dönemi...

Hasan Nail’in tiyatro adam-l›¤›n›n ikinci dönemi, 1984’ten

sonra bafllar. Bu dönemde kendi-ni yenilemeyi bildi ve dramatiküslup yan›nda epik ve gösterme-ci tiyatro tekniklerini de kulla-narak kendine özgü bir yol tut-turdu. Aktüel ve politik taflla-malar›, Müslümanlar›n dünya-n›n çeflitli yerlerinde gördüklerizulümleri anlatan traji-komikskeçleri de sergileyen bir dizioyun sahneledi. Bunlar›n der-lenip toparlanarak yay›nlan-mas›, bu yolda tiyatro yapacakgençler için ilgi çekici örnek-ler olacakt›r. Belki o zamanonun hayat›n›n ve mücadele-sinin temel esprisi bütün ülke-deki tiyatro merakl›s› gençlereyay›l›r, tiyatro yabanc›l›ktan

kurtulur...Onun 35 y›ll›k tiyatro haya-

t›nda mütevaz› bir tav›rla Ana-dolu yollar›nda yapt›¤› hizmetönemli. Öncelikle gösteri sana-t›n›n züppelikle de¤il, insan›nsamimiyetiyle ilgili oldu¤unu or-taya koydu. Her insan gibi sa-natç›n›n da hayat›n›n bir mana-s› olmas› laz›m geldi¤i hususunutabii bir flekilde yans›t›rken, yaz-d›klar› ve oynad›klar›yla hayat›birbirini bütünlemifl oldu.

Son gece, Aynalar YolumuKesti adl› son oyundan sonramikrofonu kendine uzatanlarasöyledi¤i sahnedeki son sözü-nün, “Ben sözümü söyledim!” ol-mas› da çok anlaml›...

***Aziz kardeflim, hizmetin bizimiçin makbuldü, buna flehadetederiz. Allah sa’yini meflkûr,kabrini pür-nur etsin. ‹nflallahçocuklar›n da eserini ve hayathikâyeni bir araya getirip kitap-laflt›r›rlar. Anadolu yollar›ndasamimi tiyatro eserleri sergilen-dikçe hat›rlan›rs›n... n

Page 86: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

86 Umran .Kas›m .2004 Umran .Ekim .2004 86

K ‹ T A P

‹‹llkkee YYaayy››nncc››ll››kk yeni yay›n döne-minde NNuurreettttiinn DDuurrmmaann’’›n edi-törlü¤ünde fliir ve hikâye kitap-lar› yay›mlamaya bafllad›. Dizi-nin ilk kitaplar› befl fliir kitab›befl hikâye kitab› olarak Eylülünson günlerinde ç›kt›. ‹lk olaraküzerinde duraca¤›m›z kitap MMee--ttiinn ÖÖnnaall MMeennggüüflfloo¤¤lluu’’nnuunn ‹‹ss--ttaannbbuull HHiikkââyyeelleerrii adl› kitab›olacak.

‹‹ssttaannbbuull HHiikkââyyeelleerrii, müte-fekkir flair ve yazarlar›m›zdanMMeettiinn ÖÖnnaall MMeennggüüflfloo¤¤lluu’’nunkaleme ald›¤› bir eser. fiimdiyekadar fliir, hikâye, roman, dene-me, an›, inceleme alanlar›ndaeserlerini okudu¤umuz MMeennggüü--flfloo¤¤lluu, geçenlerde yay›mlananVVaahhiiyy vvee SSaannaatt adl› kitab›ylahayatla sanat› ‹slâmî duyarl›l›kbütünlü¤ü içinde incelemifl, ‘yer-li’ medeniyetimizin ‘sahih’ un-surlar›n› dikkatlere sunmufltu.VVaahhiiyy vvee SSaannaatt’’tan hemen son-ra okuyucuya takdim edilen ‹‹ss--ttaannbbuull HHiikkââyyeelleerrii ise ayn› et-kinli¤in farkl› bir edebî türle ger-çeklefltirilmesidir.

Öncelikle belirtmek gerekirki, ‹‹ssttaannbbuull HHiikkââyyeelleerrii hepimi-zin bildi¤i klâsik anlat› türlerin-den herhangi birisiyle tek bafl›nabir benzerlik göstermez. Öyle ki,buna bizzat yazar›n daha önce ör-

ne¤ini verdi¤i tahkiyeli eserleri,sözgelimi GGââvvuurr KKaayy››rr››cc››llaarr,,DDrr.. SS,, YYeerrlleerr MMüühhüürrlleennddii gibihikâye ve romanlar da dahildir.Peki, nedir ‹‹ssttaannbbuull HHiikkââyyeelleerrii??Ad› üstünde: Hikâye. Ama ayn›zamanda roman, biyografi, an›,gezi yaz›s›, mülâkat, makale, fa-kat her halükarda tenkid...

‹‹ssttaannbbuull HHiikkââyyeelleerrii’’nnii bugözle okuyabilece¤iniz gibi, birserüven roman› olarak da okuya-bilirsiniz. Fakat kimin, neyin se-rüveni? Yazar›n biyografik serü-veni mi? Hikâyelerin iki ana

kahraman› Muhtaç ile Aciz’inmi? Sokaklar› ad›m ad›m gezilen‹stanbul’un mu? ‹çinden ç›k›l›pgelinen Anadolu flehirlerininmi? Yoksa bütün bir Türkiye’ninsosyal, siyasî ve kültürel halleriy-le teflrih masas›na yat›r›lmas›m›d›r yap›lan?

Do¤rudur, 13 hikâyeden olu-flan ‹‹ssttaannbbuull HHiikkââyyeelleerrii’’nde an-lat›c› (yazar) MMeettiinn ÖÖnnaall MMeenn--ggüüflfloo¤¤lluu’nun bir döneminin ma-ceras›d›r ilk bak›flta söz konusuolan. Yine do¤rudur, ErzurumluMuhtaç ile Elazizli Aciz’in(“fiehrin elleri ve ayaklar›” olanMuhtaç ve Aciz.) üç buçuk y›ll›kortak serüvenleri olarak okuma-n›zda bir sak›nca yoktur eseri. Zi-ra, bu ikinci fl›kta, geride büyükbir onur ve görklü bir haz b›ra-kan birlikte yaflanm›fl iki hayatda vard›r. (“fiehrin incecik ya¤-muru alt›nda kemikleri s›zlay›n-caya kadar ›slan›p ac› çekiyorlar-d›.”) Fakat bu hayat›n ‹stan-bul’da geçti¤ini, ‹stanbul’unsemt semt, sokak sokak, ç›kmazç›kmaz, kar›fl kar›fl gezilerek ya-fland›¤›n› unutmayal›m. Dolay›-s›yla bize anlat›lan, ister istemeziçine giriverdi¤imiz bu flehirdir.

Öyleyse onun semt, sokak,ç›kmaz ve bilumum mekanlar›n-dan yapt›¤›m›z derlemenin kü-çük bir bölümü: Kapal› Çarfl›,Sahaflar Çarfl›s›, Bâyezid Camii,Kariye Medresesi ve Camii, Mo-da, Samatya, K›nal›ada, YüksekKald›r›m, Karaköy ‹skelesi, K›z›-lelma Caddesi, Dalyan Koyu, Fe-nerbahçe Burnu, Selman› PakCaddesi, Küçük Langa Bahçele-ri, Dr. fiakir Pafla, Misbah Mu-hayyefl, Kalburcu Mehmet, Ke-mikli Burun, Simkefl Camii, Ka-

MMEETT‹‹NN ÖÖNNAALL MMEENNGGÜÜfifiOO⁄⁄LLUU’’NNUUNN ‹‹SSTTAANNBBUULL HH‹‹KKÂÂYYEELLEERR‹‹

CCEEVVAATT AAKKKKAANNAATT

Page 87: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

Umran .Kas›m .2004 8787 Umran .Ekim .2004

ledibi, Ba¤r› Yan›k... Sokaklar›,Galata Köprüsü, Konya LezzetLokantas›, Atasaray Han›, Kad›-köy Palas Pasaj›, Kegvork’unKundurac› Dükkan›, SofularKahvesi, Hatay Kebap Salonu,Turan Emeksiz Lokantas›, ErolTafl’›n Kahvesi, Bulvar Kafe,Park Otel...

Eserdeki ‹stanbul sadece me-kanlardan m› olufluyor san›rs›-n›z? De¤il! Çünkü, “fiehrin biryüzü vard›. Ve hal diliyle konu-flan bir de a¤z›.” Bir de flunu kay-dedelim: “Kitap, sinema, tiyatro,namaz, Y›lmaz Güney, bunlar›terk edemeyiz, bilmenizi istiyo-rum. ‹stanbul’un gemileri, bilu-mum mart›lar illa ki kalacaklaryerli yerinde!”

fiu halde nesnelere ne dersi-niz? Yast›k, keman k›l›f›, saat,›fl›k, koku, ses, yün kokular›, saf-ran, zencefil, inci gerdanl›k, tüy,ayna, flemsiye, Kanl›ca yo¤urdu,Çengelköy salatal›¤›, Üsküdar si-midi...

Hikâyeye bir vesileyle giri-vermifl flehrin flöhretlilerini de is-tersiniz flimdi siz: Necip Faz›l K›-sakürek ve “Sahte Kahramanlar”Konferans›, Sezai Karakoç, “Ka-pal›çarfl›” fliiri ve “‹slam›n Dirili-fli”, Edip Cansever ve “KirliA¤ustos”, Mustafa Filiz, Romenfiair Lucian Bloga, Asaf HaletÇelebi, Tevfik Fikret, MuratKapk›ner, Y›lmaz Güney (‹lla kiY›lmaz Güney), ‹nönü’ler, Tur-gut Uyar ve “Malatyal› Abdo‹çin Bir Konuflma”, Cahit Zari-fo¤lu ve “Meç” fiiiri, NebahatÇehre-siz, Faz›l Hüsnü Da¤larca,Sami Hazinses, Danyal Topatan,Salih Tozan, Kaz›m Kartal, Sü-heyl E¤riboz, Kadir Savun, Or-han Kemal (fiehir K›raathane-si’nde yaln›z, yapayaln›z.), YaflarKemal (Park Otel’de niçin dö-

nüp duruyor?) Ahmet Arif ve“Hasretinden Prangalar Eskit-tim”, Nurettin Topçu, Abdur-rahman Zapsu, Nihat Arma¤an,Mevlana, Yunus, Süleyman Çe-lebi, Seyyid Kutup, AbdülkadirUdeh, Hasan el Benna, Mevdu-di, Muhammed Hamidullah, Al-bert Camus ve “Yabanc›”, M.Sait Çekmegil (Bilge Terzi)...

Ve en tabii olarak, siz isteme-seniz de benim adlar›n› anaca-¤›m flöhretsizler karmas›: Göm-lekçi ‹smail, Kuyumcu Erzurum-lu Oktay, Çamafl›rc› Teyze, Tu-hafiyeci K›v›rc›k Halil, Hollan-dal› genç adam, Çakal Hanifi,Deli Gaffar, fiorikli ‹zo, G›zMahmut, Bayram, Ahmet, Ne-cati, Sürur, Adnan, Aziz, Nizam,Hayati, ‹smail, Yakup, Süley-man...

Buraya kadar anlat›lanlardanflu yarg›ya var›labilir ki, külliyenyanl›flt›r: Elimizde bir seyyah›nilginç notlar›n› tafl›yoruz.

Bu yarg› niçin yanl›flt›r? Yan-l›flt›r, çünkü ‹‹ssttaannbbuull HHiikkââyyeellee--rrii’’nde hayat bulan bunca unsursalt artistik bir dolgu maddesi ol-makl›¤a borçlu de¤ildirler varl›k-lar›n›. Çünkü, herfleyi, mensubuoldu¤u ‹slâm medeniyetine göre,yerli yerinde kullanan bir yazar›nakl›yla, kalbiyle bir araya getiril-mifllerdir. Böylece, elimizdekiesere hem edebî haz alma metni,hem de aklî bir tefekkür vesikas›olarak dikkat çekebiliriz.

Sonuç olarak, bu yaz›m›zda‘mesele’ olarak gördü¤ümüz ‘se-rüveni anlat›lan’ unsurun as›lkimli¤i de ayd›nl›¤a kavuflmuflbulunmaktad›r. fiu halde, flimdis›ra sizde, ‹‹ssttaannbbuull HHiikkââyyeelleerriisizi bekliyor. n

‹lke Yay›nc›l›k, Tlf: 0216 341 15 88 – 495 29 63

‹STANBUL H‹KAYELER‹ / AKKANAT

‹nsan Hak(s›zl›k)lar›, Edisyon,P›nar yay

Vahiyle Gelen Hayat, Sefer Göl-tekin, P›nar yay

Bilgi Sosyolojisi, Mustafa Ayd›n,Aç›l›mkitap

‹stanbul Hikayeleri, Metin ÖnalMengüflo¤lu, ‹lke yay

‹srail Sözlü¤ü, Selim Ça¤layan,‹letiflim yay

‹mparatorluk, Direnifl ve ‹syan,Tar›k Ali, Agra Kit.

Dostoyevski’nin Poetikas›, M.Bahtkin, Metis yay

Ça¤dafl Apap Edebiyat› Seçkisi,Rahmi Er, KTBY

Hasretin Ad› Kerkük, Suphi Sa-atçi, Ötüken yay

Globalleflme Tuza¤›, Hans-PeterMartin Herald-Schumann,Ümit yay

Korkunç Türk, Andrew Wheate-roft, Ayk›r› yay

Türk-Irak ‹liflkilerinde Türkmen-ler, Bilal N. fiimflîr, Bilgi yay

Arap Poetikas›, Adenis, YKYÇöl Kraliçesi, Janet Wallach,

Can yayAdalet Tutkusu, Robert C. Solo-

mon, Ayr›nt› yayElefltirilikten Uyuma, Alev Erki-

let, Hece yayYetiflkinlik Dönemi Din E¤itimi,

Mustafa Köylü, Diem yayAç›k Toplum, George Soros,

Truva yayYolsuzlu¤un 100 Y›ll›k Tarihi, fia-

fak Alt›n, Agora Kit.Yaz›nsal Elefltiri, Edward Said,

Hece yayDünyaya Gülen Adam, M. Ruhi

fiirin, Kök yayY›ld›z Tozu, Mustafa Kutlu, Er-

dem yayDin Hayattan Ǜkar, Tayfun

Atay, ‹letiflim yay

YEN‹ ÇIKAN K‹TAPLAR

Page 88: mran düflünce • kültür • siyaset nbugün mümin kad›n› di¤erlerinden ay›ran bir alâmet-i farika, bir kimlik sembolü haline gelmifltir. Bu anlam›yla baflörtüsü,

88 Umran .Ekim .2004

Ramazan ay› insan›n ken-disiyle hesaplaflt›¤› birayd›r. ‹nan›r m›s›n,

inanmaz m›s›n, dürüst müsün,riyakar m›s›n hepsi bu ayl›k he-sab›n içinde yer al›r. Oruç bir açkalma hadisesi de¤il, belli bir sü-rede, de¤il haram ifllemek sanahelal olan baz› iflleri de yapma-makt›r. Helal olana bile el uzat-mayanlar›n haram olana el uzat-mas› düflünülür mü? Bir atasö-zünde tok aç›n halinden anla-maz denmifl. ‹flte bu açl›k hali di-¤er aç olanlara yard›m›n gere¤i-ni en güzel flekil de anlat›r. Yar-d›m etme, di¤eri cimrilik hepberaberdir. Birisi ne kadar hofldi¤eri ne kadar çirkindir. Cim-rilerin bir tak›m bahanelerleçözüm üretmesi ilginçtir.

***Dilencinin biri sesini titre-

tip zengin ama cimrili¤iyle mefl-hur birisine:

-“Bana az bir yard›m da bu-lunsan›z” diye para istemifl.

Cimri: “Az bir fley vermekbenim flan›ma lay›k de¤ildir”demifl.

Dilenci: “O zaman çokçaverin” deyince;

Cimri: “‹yi ama o da sana la-y›k de¤ildir” demifl.

***Yine lokantada yemek yiyen

cimrinin yan›na bir adam sokul-mufl ve demifl ki: “Biliyor musu-nuz ben iki gündür hiç yemekyemiyorum.”

CCiimmrrii bbaaflfl››nn›› ssooffrraaddaann kkaall--dd››rrmmaaddaann:: ““HHiiçç ööyyllee flfleeyy oolluurrmmuu?? HHaassttaallaann››rrss››nn ssoonnrraa,, kkeenn--ddiinnii zzoorrllaayyaarraakk yyeemmeeyyee ççaall››flfl””ddiiyyee cceevvaapp vveerrmmiiflfl..

***Bu gibi misalleri ço¤altmak

mümkün. Her gün yüzlercesiniyafl›yoruz zaten.

“Veren el alan elden hay›rl›-d›r” sözü ne güzel rehberdir.

***Kitap fuarlar› vesilesiyle bin-

lerce kitap insanlara arz ediliyor.Okunmas› için üretilen bu eser-ler ço¤u zaman kütüphane rafla-r›na süs oluyor. Halbuki kifliselve toplumsal kurtuluflumuz oku-maya ve ö¤renmeye ba¤l›. Buyüzden her vesilede kitap oku-mak teflvik edilmeli, yoksa süs-ten öteye gidemez kitaplar. Süsdeyince akl›ma geldi. Bir yerdeokumufltum. Elbisesi, çantas›,ayakkab›s› yemyeflil renkte olanfl›k bir genç k›z kitapç› raflar›n-daki kitaplara bak›yormufl. Birsüre sonra kitapç› ne istedi¤inisormufl genç k›za:

-Ben kab› yeflil olan bir kitapar›yorum.

-Herhangi bir edebi eser mi?Roman m›? Hikaye mi?

-Hay›r! Yeflil renkli olsun.-Yoksa ilmi bir fley mi isti-

yorsunuz?-Hay›r! Anlamad›n›z, kab›yeflil olsun yeter.

Kitapç›: “Anlamad›mama” deyip yeflil kapl› bir ki-tab› al›p k›za uzatm›fl. K›z da-ha kitab› eline bile almadanbe¤enmedim demifl. Kitapç›biraz da hayretle, “neden be-¤enmediniz, bu kitap ünlübir felsefecinin kitab›d›r, bizbunun gibi içinde de¤erlibilgiler olan kitaplar satar›z.”Genç k›z, “bu kitap çok aç›kbiraz daha koyu renklisiniar›yorum elbiseme uymad›da” deyip ç›k›p gitmifl.

Her elinde kitap olan›okur sanmay›n. n

A Y N A D A K ‹ T E B E S S Ü M

CC‹‹MMRR‹‹LLEERRLLEE CCAAHH‹‹LLLLEERR

FFAAHHRREEDDDD‹‹NN GGÖÖRR