MÜDLiC menf Müdlicl · MÜDLiC menf Müdlicl Müdlicoğulları'ndan Alkame b.Mücezziz'i tayin...
Transcript of MÜDLiC menf Müdlicl · MÜDLiC menf Müdlicl Müdlicoğulları'ndan Alkame b.Mücezziz'i tayin...
MÜDLiC menf Müdlicl
Müdlicoğulları'ndan Alkame b. Mücezziz'i tayin etmişti. Mısır fetihlerine katılan Beni Müdlic askerlerinden bir kısmı, Hz. Osman'ın öldürülmesinin ardından bir müddet Yezld b. Hikis ei-Müdlicl'nin liderliğinde Hiribta'da üslenen Hz. Osman taraftarlarının içinde yer almış ve Hz. Ali'nin valisine biat etmemiştir. Daha sonraları olaylarda adına rastlanmayan Beni Müdtic'den bazıları Dimyat ve çevresine yerleş
miştir. Önemli ravilerden Abdurrahman b. Malik b. Cü'şüm ile Sahr b. Abdullah b. Harmele, Mısır kadısı Ebü Nadle Hibban b. Halid ve Şafii fakihi Kemaleddin Ahmed b. Amr Beni Müdlic'e mensup meşhur kişilerdir.
BİBLİYOGRAFYA :
Buhar1. "Fera'iZ", 31; Müslim, "Raçlacu, 40; Vakıdl, el-Megazf, ı, 404; II, 783; lll, 945; İbn Hişam, es-Sfre2
, I, 489-490, 599; ll, 429; İbn Sa'd, et-Tabah;at, ı, 10, 63; Belazürl, Ensab (nşr. MahmOd Firdevs ei-Azm), Dımaşk 1997-2000, I, 305, 336; X, 62-65; Müberred, el-Kamil (nşr. M. Ahmed edDa ll). Beyrut 1406/1986, ll, 577; Tabert Tarfl; (Ebü'l-Fazl), ll, 406, 408; III , 66; IV, 549; İbn Düreyd, el-İştih;ah;, s. 195; İbn Hazm. Cemhere, s. 187; İbn Abdülber, el-İstf'ab, ı, 362; Sem'anl, elEnsab (BarOdl), V, 232-233; İbnü'I-Eslr, el- Kamil, ll, 112, 344, 374; lll, 26, 269; Makrlzl, lmta'u'lesma' (nşr. MahmOd M. Şakir), Kahire 1941, I, 42, 55; İbn Hacer. el-İşabe, I, 321, 408; Cevact Ali, elMu{aşşal, I, 400, 515; IV, 267,312, 532; VI, 204; Muhammed Hamldullah, el-Veşa'ii!'-u's-siyasiyye, Beyrut 1987, s. 266; Köksal, İslam Tarihi (Mekke), s. 418-421; Ömer Rızil Kehhale, Mu'cemü 1!'-abii'ili'l-'Arab, Beyrut 1991, lll , 1061; Abd Avn erRavzan, Mevsü'atü'l-h;abii'ili'l-'Arabiyye, Am-man 2002, I, 518. Gı::ı
M İBRAHiM SARIÇAM
MÜDREC (~).Wl)
Kur'an-ı Kerim'in aslından olmadığı halde
bazı sahabilerin açıklama maksadıyla ellerindeki mushaf metni arasına
ilave ettikleri kelime
L
L
(bk. KIRAAT).
MÜDREC (~).Wl)
Sened veya metnine, aslında olmayan bir şey
ilave edilen hadis.
_j
_j
Sözlükte "eklemek, ilave etmek" anlamındaki dere kökünden türeyen müdrec kelimesi "kendisine ekleme yapılan şey" demektir. Terim olarak senedinde veya metninde bir fazlalık bulunan hadisi ifade eder. Böyle bir ilaveye idrac denir. Müdrec hadisi rivayet eden hoca hadisin met-
474
nini yahut senedini açıklarken onu dinleyen talebe bu açıklamaların metnin aslında veya senedde bulunduğunu zannedip bu şekilde naklederse de muhaddisler hadisi diğer rivayetlerle karşılaştırdıklarında hatayı farkedip düzeltirler.
Müdrec tabiri ilk üç asırda belli bir tanımı yapılmadan mevzü, muallel, maklüb, muztarih ve münker gibi terimlerle birlikte hadisin zayıf ve metrük olduğuna işaret etmek üzere kullanılmıştır (Tirmizi, 'İlel, s. 21 o). Terim üzerinde ilk defa duran ve onu açıklayan Hakim en-Nisabürl olmuş, ardından Hatlb ei-Bağdadl bu konuda müstakil bir eser yazmış, diğer hadis usulcüleri de aynı bilgileri eserlerinde tekrarlamışlardır.
Müdrec hadis "müdrecü'l-isnad" ve "müdrecü'l-metn" olmak üzere iki kısma ayrılır. Asıl nüshaya göre bir değişikliğin veya ilavenin yapıldığı müdrecü'l-isnact Hatın ei-Bağdadl'ye göre üç, İbn Hacer ei-Askalanl'ye göre beş şekilde olabilir. Birçok isnadı bulunan hadisi nakleden ravi senedleri birbirine karıştırabilir; iki ayrı isnadla gelen sahih iki ayrı hadisi senedierden biriyle rivayet edebilir veya hadislerden birini kendi senediyle rivayet etmekle birlikte diğer hadisin metninden bir kısmını ona katabilir. Kendisine iki farklı isnadla biri tam, diğeri eksik iki metin halinde ulaşan hadisin tam olan metnini eksik metnin senediyle rivayet edebilir. Hocanın bir hadisin senedini zikrettikten sonra yaptığı açıklamayı hadisin metni sanıp öyle nakledebilir (İbn Hacer ei-Askalan!, en-Nüket, ll , 832-837).
Tirmizi'nin Süfyan es-Sevr! > Vasıl b. Hayyan ei-Küfi > Ebu Vail Şakik b. Seleme > Amr b. Şürahbll > Abdullah b. Mes'üd isnadıyla tahric ettiği, en büyük günahın mahiyetine dair birinci rivayet ("Tefs1-rü'l-~uran", 25) müdrecü'l-isnadın örneği
olup bu hadisin senedinde Amr b. Şürahb!l'in yer almaması gerekir. Hadisin Sünen-i Tirmiz;i'de aynı babda yer alan ikinci rivayetiyle Şal;il:ı-i Bu.(ıari'deki rivayetinin senedinde ("Tefslrü'l-~uran", 2/3) Amr b. Şürahbll'in bulunmaması bunu göstermektedir. Nitekim senedler üzerinde yapılan inceleme sonunda Tirmizi'nin, içinde Amr'ın da yer aldığı senedi başka bir senedie karıştırdığı anlaşılmıştır.
Hadisin metnine yapılan idrac metnin baş tarafında veya ortasında, çoğunlukla
da sonunda bulunur. Hz. Peygamber'in Hira mağarasına çekilip ibadet ettiğini anlatan rivayetin "ve kane yahlü bi-gari Hirain fe yetehannesü fihi -ve hüve't-teabbüdü-
el-leyaliye zevati'l-adedi" (O Hira mağarasına çekilir ve burada birkaç gün tehannüs ederdi -tehannüs ibadet etmek demektir-) ibaresindeki (Buhar!, "Bed,ü'l-vaJ::ıy", ı;
Müslim, "İman", 252) "ve hüve't-teabbüdü" ifadesini hadisin ravilerinden Zühr! açıklama için ilave etmiş (İbn Hacer eiAskalanl, Fet!J,u'l-barf, 1, 23), fakat daha sonraki raviler bu açıklamanın hadisin metnine ait olduğunu zannetmişlerdir.
Sened ve metninin durumuna göre müdrec hadis sahih, hasen veya zayıf olabilir. Hadiste bulunan garlb bir kelimeyi veya muğlak bir ifadeyi izah için yapılan idracın sakıncasının olmadığı ittifakla kabul edilmiştir. Yanılma sonucu meydana gelen idrac, ravi için bir kusur teşkil etmemekle birlikte bu durumun aynı ravide sık sık görülmesi onun zabt niteliğine zarar verir, kasten yapılması ise adalet vasfını yok eder.
Müdrec hadis konusunu el-Faşlli'l-vaşli'l-müdrec fi'n-na]fl adlı eseriyle (nşr. Muhammed b. Matar ez-Zehranl, 1-11, Riyad 1418/1997) ilk defa ele alan Hatlb eiBağdadl'dir. Kitap senedinde ve metninde idrac bulunan 111 rivayeti içermekte, ancak bunların bir kısmının müdrec olmadığı belirtilmektedir. İbn Hacer ei-Askalanl eseri yeniden düzenlemiş ve çalışmasına Ta'rif (Tal!:rfb )ü '1-menhec bi-tertib (tai!:rfb)i'l-müdrec adını vermiştir (en-Nüket, ll , 811; Keşfü';;-?unün, 1, 465). Onun Ta]fvimü's-sinad bi-müdreci'l-isnad adlı bir çalışmasının daha bulunduğu belirtilmektedir (SüyCıtl, Nazmü'l-'il!:yan, s. 48). Süyütl, İbn Hacer'in eserinden sadece metninde idrac bulunan yetmiş kadar rivayeti senedierini hazfederek el-Medrec ile'lmüdrec isimli eserinde bir araya getirmiştir (nşr. Subhl ei-Bedrl es-Samerral, Küveyt 1400). Abdülazlz b. Muhammed b. Sıddik ei-Gumarl, Teshilü'l-Medrec ile'lmüdrec'inde (Dımaşk 1403) Süyütl'nin bu eserindeki rivayetleri alfabetik sıraya koymuştur. Mehmet Yılmaz, Sahihayn'deki Müdrec Hadisler ve Bunların Genel Değerlendirmesi adıyla yüksek lisans tezi hazırlamıştır ( 1994, sü ilahiyat Fakültesi). BİBLİYOGRAFYA : Buhar!, "Bed'ü'l-vaJ:ıy", 1, "Tefslrü'l-~uran",
2/3; Müslim, "iman", 252; Tirmizi, "Tefslrü'l~uran", 25; a.mlf., 'İlelü't-Tirm[?f el-kebfr (nşr. Subhl es-Samerral vdğr. ) . Beyrut 1409/ 1989, s. 210; Hakim en-NlsabOr'i, Ma'ri{etü 'ulami'l-f:ıadfş (nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin). Medine-Beyrut 1397/1977, s. 39-41; Hatlb ei-Bağdadl, el-Faşl li'l-vaşli'l-müdrec fl'n-nah;l (nşr. Muhammed b. Matar ez-Zehranl). Riyad 1418/1 997, neşrede
nin girişi, I, 22-35; ibnü's-Salah, 'Ulümü'l-f:ıadfş, s. 95-98; Nevevl, irşadü tullabi'l-f:ıal!;a'ii!'- (nş r.
NOreddin !tr), Beyrut 1411 /1991, s. 104-105; İbn Hacer ei-Askalanl, Fetf:ıu'l-bfırf (nşr. Abdülazlz b. Abdullah b. Baz), Beyrut, ts. (Darü'l-ma'rife). 1, 23; a.mlf., Nüzhetü'n-n!J.?ar fi tavzf/:ıi Nul]beti 'l-flker(nş r. NOreddin ltr) , Dımaşk 1413/1992, s. 90-91 ; a.mlf .. en-Nüket 'ala kitabi İbni'ş-Şalal:ı (nşr. Rab!' b. Hadi Umeyr), Riyad 1408/1988, ll, 811-837; SüyQtt, Tedrfbü'r-ravf (nş r. Abdülvehhab Abdüllattf), Beyrut 1399/1979, 1, 268; a.mlf., Na?mü'l-'ikyan, Beyrut, ts. (el-Mektebetü'l-ilmiyye), s. 48; Keşfü'?-?Unün, 1, 465; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, 1, 299-305; Talat Koçyiğit, Hadis lstılahları, Ankara 1980, s. 161, 253-258; NOreddin !tr. Menhecü'n-nakd fi 'ulumi'l-l:ıa
dfş, Dımaşk 1401/1981, s. 439-444; M. Accac ei-Hatib, UşCılü'l-f:ıadfş, Beyrut 1401 / 1981 , s. 370-373; Ahmed ömer Haşim, Kava'idü uşuli'lf:ıadfş, Beyrut 1404/1984, s. 121-125; Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü,
Ankara 1992, s. 144-147, 254-256; Mahmud etTahhan, Teysfrü muştalaf:ıi 'l-/:ıadfş, Riyad 1407/ 1987, s. 103-1 06; M. Abdürrezzak er-Raüd, "elMüdrec fi'l-l)adişi'n-nebeviyyi'ş-şerif mefhümühü ve dirilse 'ala nemii:;::ic min Şal)il)i ' l-Bu\ı.ii
ri", Mecelletü'ş-şerf'a ve 'd-dirasati'l-İslamiyye, XVIII/53, Küveyt 1424/ 2003, s. 131-187.
L
Iii MEHMET EFENDİOGLU
MÜDRİK ( !!)..Wl )
Birinci rek'ata yetişip namazın tamamını
imamla birlikte kılan kimse anlamında fıkıh terimi
(bk. MESBÜK).
MÜDRİKE ( ;if)..WI)
Bir öznenin,
_j
kendisinin veya dış dünya ile ilgili durum ve gerçeklerin farkına vararak
onların bilgisini elde etmesine imkan veren duyum ve algılama gücü
anlamında mantık terimi
L
L
(bk. DUYU; İDRAK).
MÜELLEFE-i KULÜB ( ~,.ıs a.;;~, )
Gönüllerinin İslam'a ısındırılması arzu edilen kimseler anlamında
fıkıh terimi.
_j
_j
Sözlükte "yakınlaştırmak, birleştirmek, ısındırmak" anlamındaki elf (ülfet) kökünden türeyen müellefe ile kalbin çağulu kulU b kelimesinden oluşturulmuş müellefetü'l-kulfıb (müellefe-i kuh1b) terkibi "gönülleri ısındırılan, yumuşatılan kimseler" demektir. Terim anlamını Tevbe süresindeki (9/60) "el-müellefetü kulGbühüm" ifadesinden alan tamlama, maddi ihsanda bulunmak suretiyle gönüllerinin İslam'a ve
müslümanlara karşı yumuşatılması arzulanan gayri müslimleri, kendilerinin veya bağlılarının İslam'ı benimsernesi umulan yahut zarar vermelerinden korkulan veya düşmana karşı himayeleri istenen nüfuz sahibi kimseleri ve dinde sebat etmeleri arzulanan yeni mühtedileri belirtmek için kullanılmıştır. Ayette zekatın sarf yerleri arasında müellefe-i kulfıb da sayılmakta, ayrıca iki ayette (Al-i im ran 3/1 03; el-Enfal 8/63) elf kökünden türeyen fiiller sözlük anlamıyla geçmektedir. Bu kavrama pek çok hadiste de rastlanmaktadır (W ensinek, el-Mu'cem, "elf'' md.).
Hz. Peygamber'in kötülüklerinden emin olmak veya kalplerini İslam 'a ısındırmak amacıyla birçok kişiye maddi yardımda bulunduğu ve bu siyasetin müsbet sonuçlar verdiği bilinmektedir (bunların bir listesi için bk. İbn Hişam, IV, ı I 5- I 22; Ta beri, XIV, 3 I 3; Kurt u bl, Vlll, 179). Bu uygulama Hz. Ebu Bekir'in hilafetinin ilk dönemlerinde de sürdürülmüştür. Ancak Hz. Ömer, EbQ Bekir'in bu sınıftan iki kişiye yaptığı tahsisata İslamiyet'in yayılıp güçlendiği ve müslümanların kuwetlendiği, dolayısıyla
artık kendilerine ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle karşı çıkmış. onun halife tarafından da onaylanan bu siyaseti üzerinde (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaki, VII, 20) sahilbenin sükGti icmaı oluşmuştur. Hz. Ebu Bekir'den sonraki üç halifenin müellefe-i kulfıba fiilen maddi destek sağladığı bilinmemekle birlikte ResGl-i Ekrem'in İslam güçlendikten. Kureyş ve Hevazin gibi büyük kabileler yenilgiye uğratıldıktan sonra da müellefe-i kulGba ihsanını sürdürdüğü bir gerçektir. Dolayısıyla dinin yücelmiş olması yaklaşımı izafı olup Hz. ömer'in söz konusu şahıslarda müsbet gelişmeler sezmiş yahut belli kişilerin asalak bir sınıf teşkil etmesini önlemek istemiş bulunması da muhtemeldir. Nitekim CelGla Savaşı'na katılan Seeile halkının kendilerine vaad edilen dörtte birlik ganimet hissesinin verilmesi talebiyle başvurdukları Irak cephesi başkumandam Sa'd b. Ebu Vakkas'ın konuya ilişkin sorusu üzerine Halife Ömer, Allah rızası için değil müellefe-i kulGb ödeneği uğruna savaşınışiarsa ilgili tutarın ödenebileceğini bildirdiği kaydedilmektedir (Belazürl, s. 267-268)
Fıkıh literatüründe müellefe-i kulQb meselesi zekatın sarf yerleri kısmında ayrıntılı biçimde, siyer (cihad) bölümlerinde ise dalaylı olarak incelenmiş, bilhassa müellefe-i kulQba devlet gelirlerinden pay ayrılıp ayrılmayacağı tartışılmıştır. Hükmün neshedildiği veya askıya alındığı , illetinin ortadan kalktığı, hedeflenen amacın ger-
MÜELLEFE-i KU LÜB
çekleştiği ve sahilbe arasında anılan icmaın oluştuğu gibi gerekçelerle müellefe-i kulQb uygulamasının Hz. Peygamber'den sonra yürürlükten kalktığı ileri sürüldüğü gibi bu fona ait hükmün varlığını koruduğu da savunulmuştur.
Hanefıler, Malikiler ve ekseri Hanbeliler ile Ca'feriler'e göre ResQlullah, zekattan müellefe-i kulu bu n müslümanlarının yanı sıra gayri müslimlerine de pay vermiştir. Tevbe süresinin 58-59. ayetleri bu gerçeğe işaret eder. Ayrıca muhkem sayılan 60. ayette müellefe-i kulQb sınıfı müslümankafir ayırımı yapılmaksızın mutlak olarak zikredilmiştir. Şafiiler'e, bazı Hanbeliler'e ve Zahiriler'e göre ise zekat müslümanların zenginlerinden alınıp fakirlerine verilir, dolayısıyla onda kafirlerin payı yoktur. İmam Malik ve Şafii'ye göre ResGl-i Ekrem, müşriklere kendisinin humustaki beşte birlik hissesinden veya fey gelirlerinden ihsanda bulunmuş, onlara hiç zekat vermemiştir. Ahmed b. Hanbel'in kesin görüşü bunun enfillden olduğu şeklindedir.
Hanefıler'e, meşhur görüşlerinde Malikiler' e ve Şafii mezhebindeki sahih görüşe göre artık ehl-i küfre zekat ne gönüllerini ısındırmak ne de başka bir sebeple verilebilir. Onlara İslam'ın ilk dönemlerinde zekat verilmesi müslümanlara nisbette güçlü olmaları yüzünden di; müslümanlar güçlendikten sonra maddi ihsanlarla kafırlerin gönlünü kazanmaya ihtiyaçları kalmamıştır. Buna karşılık bir kısım Malikiler, Hanbeliler'in çoğunluğu, bazı Şafiiler ile Ca'feriler ve Zeydiler, ihtiyaç duyulması halinde bu hükmün her devirde geçerliğini koruduğunu ileri sürer. Hanefi alimi Cessas'a göre zaman içinde uygulamanın yeniden başlatılmasına duyulan ihtiyaç cihadın terkinden kaynaklanmaktadır; müslümanların toparlanıp güç birliği yapmaları halinde müellefe-i kulQba gerek kalmaz (Af:ıkamü'l-/Suran, IV, 325). İslam'ın hakim olduğu dönemlerde müellefe-i kulGba artık yardım yapılmayacağı görüşü rahatlıkla savunulurken müslümanların güçlerini kaybetmesiyle beraber bu yaklaşım değişmeye başlamış. her mezhepten hukukçular, ya müellefe-i kulGbun nitelikleri hakkında seçici davranarak ya uygulamayı ihtiyaç 1 zorunluluk dönemlerine indirgeyerek veya bunlara yapılacak ihsanları maksada ulaştıracak asgari miktarla sınıriayarak yahut kendilerine tahsis edilecek fonların türünü kısıtlayarak hükmün yürürlüğünü savunmuşlardır.
İmam Şafii, mensubunun bulunmaması durumunda müellefe-i kulQb fonunun diğer kalemiere aktarılacağını, bazı Şafii-
475