ÎMÂNI - Tevhidi Davettevhididavet.com/pdf/risaleler/imani_bozan_seyler.pdf · 2018. 7. 31. ·...

44

Transcript of ÎMÂNI - Tevhidi Davettevhididavet.com/pdf/risaleler/imani_bozan_seyler.pdf · 2018. 7. 31. ·...

  • www.tevhididavet.com

    ÎMÂNI BOZAN ŞEYLER

    Mukaddime:

    Allâh’u Teâlâ’nın rahmeti üzerine olsun kardeşim bil ki! Kişinin

    Müslüman olması ve de Müslüman kalabilmesi iki temel şarta bağlıdır.

    Bunlardan birincisi îmân için olmasa olmaz olan şeylerin tamâm olması-

    dır. Bunun itikâdî yahut kavlî veyahut amelî olması arasında fark yoktur.

    İkincisi ise, îmânı bozacak şeylerin bulunmamasıdır. Bunun itikaden ya-

    hut kavlen veyahut amelen işlenen bir şey olması arasında fark yoktur.

    Bu sebeble îmân için zarûrî olan şeyleri yerine getirmek ne kadar

    önemliyse, onu bozacak şeylerden kaçınmak da bir o kadar önemlidir.

    Îmânı bozarak kişiyi İslâm Dîni’nden çıkaran şeylerin en yaygın olanları şu

    on tanesidir:

    1. İslâm Dîni’nden olan şeyleri önemsememek, on-

    larla alay etmek ve küçümsemek:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden birincisi, İslâm

    Dîni’nden olan şeyleri önemsememek, onlarla alay etmek ve onları kü-

    çümsemektir. Bu hükme Allâh’u Teâlâ’yı, meleklerini, kitâblarını, rasûlle-

    rini, âhiret gününü ve kaderi inkâr etmek, onlara sövmek ve onlarla alay

    etmek, Allâh’ın şeriatını küçümsemek, gericilik olarak görmek ve şeriata

    uyan Müslümanları aşağılamak gibi fiiller öncelikli olarak dâhildir. Allâh’u

    Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    4

    ﴿﴿ َُ ِضؤُُ۫ ْٖ ٌْ تَْستَ تُ ْْ ۪ٔ ُم َسُس٘ىِ َٗ ۪ٔ اهيَبتِ َٗ ِ ﴾ ََل تَْعتَِزُسٗا َقْذ ٥٦قُْو َاثِبّلّله ٌْ ُٖ َ ّّ َٓبئَِفًخ ثِبَ ْة طَ ٌْ َُّعّزِ ُن ْ ْ ٍِ َٓبئَِفٍخ ِْ طَ ُْ َّْعُف َع ْۜ ِا ٌْ بُِّن ََ ٌْ ثَْعَذ ۪اي ُ َمَفْشت

    ٍُجْ َ۟ ﴿َمبُّ٘ا َِ ي ٍ۪ ﴾﴾٥٥ِش“De ki: Allâh ile O’nun âyetleri ve Rasûlü ile mi alay ediyorsunuz?

    (Boşuna) Özür dilemeyin. Çünkü siz îmân ettikten sonra tekrar kâfir ol-

    dunuz.” (Tevbe: 9/65-66)

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, âyet-i kerimesinde Allâh ile Rasûlü ile

    âyetleri ile alay eden kimselerin kâfir olduklarını açık olarak beyân et-

    mektedir. Allâh Azze ve Celle, âyet-i kerîmesinde namaz kılan, oruç tu-

    tan, zekât veren ve Rasûlü ile cihâda çıkan kimseler hakkında bu hükmü-

    nü beyân etmiştir. Buna göre herkim dînden olan her hangi bir şeyle alay

    ederse bu hükme dâhildir. Zamanların veya mekânların değişmesi bu

    ilâhî hükmü değiştiremez. Nitekim Molla Alîyyu’l-Kârî rahîmehullâh şöyle

    demiştir: “Bir kimse şeriata yahut şeriat için lüzumlu ve şeriattan ayrılmaz

    önemli mes’elelere hakaret ederse, küçük görürse kâfir olur.” [Aliyyu’l-Kârî, Şerhu Fıkhı’l-Ekber: 454.]

    Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Kalb

    ile alay etmek ve (bir başkasını) küçük görmek, tıpkı zıddın zıddına aykırılı-

    ğı gibi kalbteki îmâna aykırıdır. Dil ile alay etmek de dil ile açıktan îmân

    etmeye aykırıdır. [İbn Teymiyye, es-Sârimu’l-Meslûl: 370.]

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ onların: ‘Biz kalben inanmaksızın küfür sö-

    zünü söyledik yalnızca dalmış eğleniyorduk’ demelerine rağmen onların

    îmânlarından sonra kâfir olduklarını bildirmekte ve Allâh’ın âyetleriyle alay

    etmenin küfür olduğunu açıklamaktadır. Bu alay etme işi ancak küfre gö-

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    5

    ğüs açan kimselerde olur. Eğer kalbinde îmân varsa onu bu sözü söylemek-

    ten alıkoyar. [İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetâvâ:7/220.]

    Âyetler onların kendilerine göre küfür işlemediklerini bilakis bu yap-

    tıklarının küfür olmadığını zannettiklerini göstermekte ve Allâh ile âyetle-

    riyle ve Rasûlü ile alay etmenin, kişiyi îmândan sonra kâfir yapan bir küfür

    olduğunu açıklamaktadır. Yine bu âyetler onlarda (bu yaptıkları şeyden

    önce) çok zayıf bir îmânın bulunduğunu gösterir. Onlar haram olduğunu

    bilerek bunu işlediler; ancak küfür olduğunu bilmiyorlardı. Yaptıkları şey

    onları kâfir yapan bir küfür ameli idi; oysa onlar bu yaptıklarının caiz oldu-

    ğuna inanmıyorlardı (yine de kâfir oldular).” [İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ: 7/273.]

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle bu-

    yurmaktadır:

    ىَ ﴿ َٗ ْۜ ب َقبىُ٘ا ٍَ ِ َُ ثِبّلّله َمَفُشٗا ثَْعَذ يَْحِيُف٘ َٗ َخ اْىُنْفِش ََ َقْذ َقبىُ٘ا َمِي﴿ ٌْ ِٖ ٍِ ﴾﴾٤٧ِاْسََل

    “Bir şey söylemediklerine dair Allâh’a yemin ediyorlar. Hâlbuki o

    küfür sözünü söylediler ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular.” (Tev-be: 9/74)

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyet-i kerîmesinde küfür sözünü

    söyledikleri halde söylemediklerine yemin eden kimselerin Müslümanlık-

    larından sonra kâfir olduklarını beyân etmektedir. Âyetteki “küfür sö-

    zü”nden maksat ise dîne dair olan şeyler hakkında ileri geri konuşmaktır.

    Nitekim İmâm İbn Cevzî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Küfür sözü:

    Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e sövmek ve dîne dil uzatmaktır.”

    Bunun ciddi ya da şaka olarak; kavlî ya da amelî olarak, kalbî ya da

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    6

    kitâbî olması arasında fark yoktur. Nitekim Şeyh Keşmirî rahîmehullâh

    şöyle demiştir: “Kim, gerek alay ederek gerekse şaka yere küfür kelimesini

    söylerse (ya da amelini işlerse) ittifakla kâfir olur ve bu konuda itikadına

    (niyetine) itibar edilmez.” [Keşmirî, İkfâru’l-Mulhidin: 59.]

    İmâm Nevevî rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Küfrü gerektiren fi-

    iller, kasıtlı olarak ve dîn ile alay ederek sâdır olan fiillerdir. Bu açıktır.” [Nevevî, Ravdadu’t-Tâlîbin: 10/64.]

    İfâde edildiği üzere İslâm Dîni’nden olduğu sâbit ve açık itikadî,

    kavlî ve amelî olan herhangi bir şeyi önemsememek, alay etmek ve kü-

    çümsemek küfürdür. Bunun şaka ya da ciddi; az ya da çok inanarak ya da

    inanmayarak olması arasında bir fark yoktur. Allâh bizleri korusun böyle

    herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Tevbe edip tekrar dîne dönmediği

    sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.

    2. Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunların yerine

    geçmek üzere kanunlar koymak ve bu kanunlarla hük-

    metmek:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden ikincisi, Allâh’u

    Teâlâ’nın indirdiği kanunların yerine geçmek üzere kanunlar koymak ve

    bu kanunlarla hükmetmektir. Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği tamâmı hayır ve

    adalet olan kanunları kaldıranlar yahut bu kanunları beşer kanunlarıyla

    değiştirerek haramları serbest, farzları ise yasak kılan parlamenterler

    veyahut beşer kanunlarıyla yöneten başkanlar ve hükmeden hâkimler bu

    hükme öncelikli olarak dâhildir. Bunların yaptıkları işin haram olduğuna

    inanmaları, kendilerini kâfir olmaktan kurtarmaz. Zîrâ küfrün sureta fâili

    olmak, sadece ikrâh halinde geçerli olan bir ruhsattır. Allâh Subhânehu

    ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    7

    ﴿ َُ ٌُ اْىَنبِفُشٗ ُٕ َِٓئَل ىه ۬ٗ ُ ُ َفب َّْضَه اّلّله ب َا َٓ ََ ٌْ ثِ ٌْ يَْحُن ِْ ىَ ٍَ َٗ﴿٧٧﴾﴾

    “Her kim Allâh’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta

    kendileridir.” (Maide: 5/44)

    ﴿﴿ َُ ٘ َُ ٌُ اىّظَبىِ ُٕ َِٓئَل ىه ۬ٗ ُ ُ َفب َّْضَه اّلّله ب َا َٓ ََ ٌْ ثِ ٌْ يَْحُن ِْ ىَ ٍَ َٗ٧٦﴾﴾

    “Her kim Allâh’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta

    kendileridir.” (Maide: 5/45)

    ٌْ ثِ ﴿ ٌْ يَْحُن ِْ ىَ ٍَ َٗ﴿ َُ ٌُ اْىَفبِسُق٘ ُٕ َِٓئَل ىه ۬ٗ ُ ُ َفب َّْضَه اّلّله ب َا َٓ ََ٧٤﴾﴾

    “Her kim Allâh’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıkların ta

    kendileridir.” (Maide: 5/47)

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyet-i kerimelerinde indirdikleriyle

    hükmetmeyenler hakkında onların kâfirler, zâlimler ve fâsıklar oldukları-

    nı beyân etmektedir. Bu hüküm, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın indirdikle-

    rini bir kenara bırakarak kendileri ve halkları için kanunlar uyduranlar ve

    bu uyduruk kanunlarla hükmedenler hakkında umumdur. Çünkü tüm

    Nebîlere ve ümmetlerine Allâh’ın indirdikleriyle hükmetmek terki küfür

    olarak yazılmış bir farzdır. Nitekim Allame Şevkânî rahîmehullâh Allâh’ın

    indirdikleriyle yönetmeyenler hakkında şöyle demiştir: “Hiç bir şek ve

    şüphe yoktur ki bu Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya ve Rasûlü’lün diliyle em-

    rettiği, Kitâbı’nda ve Rasûlü’lün diliyle kulları için seçtiği şeriatına karşı

    küfürdür. Hatta onlar Âdem aleyhisselâm’ın zamanından bu zamana kadar

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    8

    gelip geçmiş bütün şeriatlara küfür ediyorlar. Onlara karşı cihâd vâcibtir.

    İslâm hükümlerini kabul edip, onlara gönüllü olarak itaat edene kadar ve

    tabii oldukları bu tâğûtî şeytânî hükümlerin hepsini terk ederek kendi ara-

    larında tertemiz olan İslâm şeriatıyla hüküm edene kadar onlara karşı sa-

    vaşmak emrolunmuştur.” [ed-Deva el-Acil li Def el-Aduv es-Sail: 34.]

    Muhammed bin İbrahim rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “(Allâh’ın

    indirdiklerinin gayrisiyle hükmetme küfrü itikat veya amel küfrü olmaktan

    hali değildir. Birincisinin çeşitleri şunlardır…) Bunlardan beşincisi: Şeriata

    ve onun hükümlerine karşı büyüklenme, Allâh’a ve Rasûlü’ne karşı gelme

    ve şer’i mahkemelere benzerlik yönünden en büyüğü, en kapsamlısı ve en

    açık olanıdır. Bunlar hazırlık, yardım ve destek, kuruluş, hüküm, bağlayıcı-

    lık, kaynaklar ve dayanaklar yönünden şer’i mahkemelere benzerler. Nite-

    kim şer’i mahkemelerin kaynakları ve dayanakları vardır ve hepsi de

    Allâh’ın Kitâbı’na ve O’nun Rasûlü Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in

    sünnetine dayanır. Bu mahkemelerin kaynakları ise çeşitli hukuk sistemle-

    rinden ve Fransız kanunu, İngiliz kanunu ve Amerikan kanunu gibi pek çok

    kanundan derlenmiş kanunlardır… Şu anda bu mahkemeler pek çok İslam

    ülkesinde hazırdır, tamamlanmıştır ve kapılarını açmıştır. İnsânlar peş peşe

    topluluklar halinde bu mahkemelere müracaat etmektedirler. Bu mahke-

    melerin yargıçları da onların arasında bu kanunların Kitâb ve Sünnet’in

    hükümlerine aykırı hükümleriyle hükmetmektedirler. Bu mahkemelerin

    verdikleri kararlar bağlayıcıdır, onları zorlayıcıdır ve kesindir. Hangi küfür

    bu küfrün üstündedir ve Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in pey-

    gamberliğine şahitlik etmeye böyle bir muhalefetin ötesinde başka hangi

    muhalefet vardır?” [Sefer Havâlî, Şerhu Tahkimi’l-Kavanin: 72 vd.]

    Yine şöyle demiştir: “Dünyevî kanunlarla hükmeden bir kimse ‘ben

    bunun batıl olduğunu elbette ki kabul ediyorum’ dese bunda onun için delîl

    yoktur. Aksine o şeriatla bağını koparmıştır. Bu bir kimsenin ‘ben putlara

    ibâdet ediyorum ve bunun elbette ki batıl olduğuna inanıyorum’ demesine

    benzer.” [Mecmua Resail ve’l-Feteva: 6/189 (Sual-1451.)]

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    9

    Başka bir yerde ise şöyle demektedir: “كفر دون كفر ‘Küfürden başka küfür’ yani İslâm Dîni’nden çıkarmayan küfür’, diye bilinen bu sözlere ge-

    lince bu sözler, Allâh’tan başkasının hükmü ile hüküm verdiği halde kendi-

    sinin asi olduğuna ve Allâh’ın hükmünün hak olduğuna itikad eden ve bu

    halin birkaç defa olduğu kimseler için geçerlidir. Allâh’ın hükmü dışındaki

    bu kanunları tertip edip, insânların tabii oldukları kanunlar haline getirilir-

    se bu büyük küfürdür. Hatta biz ‘hata ediyoruz, Allâh’ın şeriatı (kanunları)

    daha adildir’ deseler dahi bu, İslâm Dîni’nden çıkaran küfürdür.” [Mecmua Resail ve’l-Feteva: 12/280 (Sual: 4060.)]

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerimesinde şöyle bu-

    yurmaktadır:

    ِيّيَِخ يَجْ ﴿ ِٕ ٌَ اْىَجب َ۟ َاَفُحْن َُ ًٍ يُِ٘قُْ٘ ْ٘ ِ ُحْنًَب ىَِق َِ اّلّله ٍِ ُِ ِْ َاْحَس ٍَ َٗ ْۜ َُ ُغ٘﴿٦٥﴾﴾

    “Onlar, hâlâ câhiliyye devrinin (şirk olan) hükmünü mü istiyorlar?

    Yakînen bilen bir kavim (topluluk) için Allâh’tan daha güzel hüküm veren

    kim vardır?” (Mâide: 5/50)

    İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh, bu âyet-i kerimenin tefsîrinde beşerî

    kanunlarla hükmedenler hakkında şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ, muh-

    kem ve her hayrı ihtiva eden, her şerri yasaklayıcı olan hükümlerinden yüz

    çevirip, bunun yerine câhiliyede olduğu gibi kişilerin görüşlerine, dalâlet ve

    sapıklığı ihtiva eden değer yargılarına ya da çeşitli dînlerin karışımı ve be-

    şerî görüşlerden meydana gelen Cengiz Han‘ın vaaz ettiği Yes’ak gibi İslâm

    dışı hükümlere yönelenin îmânını kabul etmiyor. Yes’ak, Cengiz Han’ın

    Kur’ân, Tevrat, İncil ve kendi görüşlerine dayanarak ortaya koymuş olduğu

    kanunları ihtiva eden bir kitâbtır. Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    10

    çocukları, İslâm’a girdiklerini söyledikleri halde bu kitâbı anayasa kitâbı

    olarak görmeye devam ettiler. Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlullâh sallallâhu aleyhi

    ve sellem’in Sünneti’ni bir kenara atarak bu kitâbtaki hükümlerle Tatarlara

    hükmettiler. İşte böyle davranan kimseler kâfirdir. Bunlarla büyük küçük

    her mes’elede yalnız Allâh’ın ve Rasûlü’nün hükmüne dönünceye kadar

    savaşmak farzdır.” [İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 3/131.]

    İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh’ın Yes’ak adlı beşeri kanunlarla hük-

    medenlerin küfrü hakkındaki sözleri, ayı şekilde Demokrasi ve benzerleri

    beşer sistemleriyle yönetenler hakkında da geçerlidir. Zîrâ şu sözü bunu

    anlatmak içindir: “İşte böyle davranan kimseler kâfirdir.”

    Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Bilin-

    diği gibi, Allâh’ın Rasûlü ile göndermiş olduğu emîr ve nehiyleri yürürlükten

    kaldıran, Müslümanların, Yahûdilerin ve Hristiyanların ittifakıyla kâfirdir.” [Mecmûu’l-Fetâvâ: 8/106.]

    Yine şöyle demiştir: “İnsân ne zaman üzerinde icmâ edilmiş bir ha-

    ramı helal kılar veya üzerinde icmâ edilmiş bir helali haram kılar ya da üze-

    rinde icmâ edilmiş bir şeriatı (şer’î kanunları) değiştirirse, fakihlerin ittifa-

    kıyla mürted ve kâfir olur.” [İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ: 3/267.]

    Şeyh Şankıtî şöyle demiştir: “Gökleri ve yeri yaratan Allâh’ın şeriatı-

    na aykırı bir hukuk sistemiyle hükmetmek göklerin ve yerin yaratıcısına

    küfretmek demektir. Mesela mirasta erkeğin kadından fazla almasının

    adaletli bir taksim olmadığını ve her ikisinin de eşit alması gerektiğini iddia

    etmek, çok eşliliğin zulüm olduğunu, talakın kadın için zulüm olduğunu,

    recim, el kesme ve benzeri cezaların bir vahşet olduğunu ve inşana uygula-

    namayacağını iddia etmek ve benzeri iddialarda bulunmak böyledir. Top-

    lumdaki kişiler, onların malları, ırzları ve namusları, nesepleri akılları ve

    dinleri hakkında bu tür bir hukuk sistemiyle hükmetmek, göklerin ve yerin

    yaratıcısına küfretmek ve bütün mahlûkatın yaratıcısı tarafından konulan

    göklerin nizamına karşı çıkmak demektir. O, yarattığı şeylerin yararının

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    11

    nerede olduğunu en iyi bilendir ve O, beraberinde başka bir hüküm koyu-

    cunun bulunmasından çok beridir ve çok büyüktür.” [Şankıtî, Edvâu’l-Beyân: 3/260.]

    İfâde edildiği üzere Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunları yürürlük-

    ten kaldırmak, onların yerine geçmek üzere kanunlar koymak ve bu

    beşerî kanunlarla hükmetmek küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle her-

    hangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunların haram olduklarına inanmak

    yahut İslâm Şeriatı’nın mükemmelliğini kabul etmek sâhibini kâfir olmak-

    tan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.

    3. Allâh’u Teâlâ’dan başkasına hâkimiyet yetkisi

    vermek:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden üçüncüsü, Allâh’u

    Teâlâ’dan başkasına hâkimiyet yetkisi vermektir. Bu hükme, Allâh’ın in-

    dirdiği kanunlarla yönetmeyip Allâh’ın içki, kumar, zina, faiz gibi haram-

    larını serbest, kadınların şeriata uygun giyinmeleri (hicabı), iyiliği emret-

    me ve kötülüğü kaldırma (emri bil maruf ve neyhi anil münkeri) vazifesi

    ve had cezâları gibi farzlarını yasak kılan ya da kılacak olan partileri ve

    parlamenterleri seçmek; onları vekil kılmak öncelikli olarak dâhildir. Allâh

    Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

    ﴿﴿ ْۜ ُٓ َٓ ِاّيَب ا ِاَّلَ َٗٓ َش َاَّلَ تَْعجُُذ ٍَ ْۜ َا ِ ٌُ ِاَّلَ ّلِلّه ُِ اْىُحْن ﴾﴾٧٥ِا“Hüküm vermek yalnızca Allâh’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir

    şeye ibâdet etmemenizi emretmiştir.” (Yûsuf: 12/40)

    İmâm Taberî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ, yarattığı

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    12

    hiç bir mahlûku hüküm verme konusunda kendisine ortak kabul etmez.

    İnsânlar arasında hüküm verecek yalnız O’dur. Hüküm verme, ihtilâfları

    çözme, insânları ve işlerini idâre etme konusunda dilediği ve sevdiği şekilde

    hareket eder. Bu özellik sâdece O’nun hakkıdır.” [Taberî, Câmiu’l-Beyân: 15/234.]

    İmâm Beğavî rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Hüküm vermek,

    emretmek ve yasaklamak ancak Allâh’u Teâlâ’ya ait bir haktır.” [Beğavî, Meâlimu’t-Tenzîl: 2/493.]

    َٓ َاَحذًا ۪ٔ َِ ََل يُْشِشُك ۪في ُحْن َٗ﴿٦٥﴾ “O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.” (Kehf: 18/26)

    Şehid Seyyid Kutub rahîmehullâh şöyle demiştir: “Kim olursa olsun

    Allâh’u Teâlâ’nın yarattığı hiç kimsenin O’nun kanun olarak koymadığı ve

    izin vermediği bir şeyi kanun olarak koyma yetkisi yoktur. Kulları için ka-

    nun koyma yetkisi sadece yüce Allâh’a aittir… Bu gerçek tüm çıplaklığıyla

    açık olmasına rağmen, birçokları bunu tartışma konusu yapıyorlar veya

    inanmıyorlar. Allâh’ın koyduğu kanunların dışında kanunlar koymaya yel-

    teniyorlar, onunla kendi milletlerinin iyiliğini istediklerini ileri sürüyorlar.

    Bunu yaparken de içinde bulundukları şartlarla, kendi kafalarından uydur-

    dukları kanunlar arasında bir ahenk kurmaya çalışıyorlar. Böylece bir ba-

    kıma kendilerini, Allâh’u Teâlâ’dan daha bilgili ve hüküm vermeye daha

    layık görüyorlar. Ya da kendileri için Allâh’ın izin vermediği kanunları koyan

    ortakları varmış gibi davranıyorlar. Şüphesiz bundan daha beyinsizce ve

    daha küstahça bir tutum olamaz…” [Fî Zilâli’l-Kur’ân: 5/3152.]

    Şeyh Şankîtî ise şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ, hüküm konusunda

    hiç kimsenin kendisine ortak olmasını asla kabul etmez. Hüküm sâdece

    O’na aittir. O’ndan başka hiç kimsenin kesinlikle hüküm verme yetkisi yok-

    tur. Helâl, Allâh’ın helâl kıldığı, haram, Allâh’ın haram kıldığıdır. Hak dîn,

    Allâh’ın koyduğu şerîattır. İhtilaflı mes’elelerde sâdece O’nun verdiği hü-

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    13

    küm geçerlidir. Hükümden kasıt ise: Allâh’ın hüküm verdiği her

    mes’eledir. Teşrî koyma mes’elesi ise buna öncelikle dâhildir.” [Şankîtî, Edvâu’l-Beyân: 3/258.]

    Hâkimiyetin kayıtsız ve şartsız Allâh’u Teâlâ’ya ait olduğunu ve

    O’nunla birlikte başka hükmedicilerin olamayacağını ifâde eden bu âyet-i

    kerîmelere binaen Allâh’ın kendisine ibâdet için yarattığı kullar, nasıl

    olurda hâkimiyeti O’ndan başkasına verebilirler? Bunu yapanlar nasıl

    Müslüman kalabilirler?! Böylelerinin hükmüne dair Allâh Azze ve Celle,

    şöyle buyurmaktadır:

    ََل ﴿ ْ٘ ىَ َٗ ْۜ ُ ِٔ اّلّله ُْ ثِ ٌْ يَْأَر ب ىَ ٍَ ِِ ي َِ اىّذ۪ ٍِ ٌْ ُٖ ا َشَشُع٘ا ىَ َٓإُ۬ ٌْ ُشَشمه ُٖ ًْ ىَ َا َ ُّ ِا َٗ ْۜ ٌْ ُٖ َْ خُ اْىَفْصِو ىَُقِعَي ثَْي ََ ٌٌ ﴿َمِي ٌْ َعَزاٌة َا۪ىي ُٖ َِ ىَ ي َ۪ ﴾﴾٦٢اىّظَبىِ

    “Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allâh’ın izin vermediği

    şeyleri, dînden kendilerine teşri ettiler? Eğer o (cezâların ertelenmesine

    dair) fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Şüphe-

    siz, zâlimler için acı bir azâb vardır.” (Şurâ: 42/21)

    İmam İbn Kesîr rahîmehullâh âyetin tefsirinde şöyle demiştir: “On-

    lar Allâh’ın şeriat olarak sana bildirmiş olduğu dosdoğru dîne uymazlar da

    cin ve insân şeytânlarının kendileri için şeriat (kanun) kıldığı hususlara

    uyarlar.” [Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 7/198. ]

    Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh ise şöyle demiştir:

    “Her kim haramı helâl, helâli de haram kılma konusunda Kitâb ve Sünnete

    sırt çevirir, bu konuda Allâh’u Teâlâ ve Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sel-

    lem’den başkasına itaat ederse, bu şekilde Allâh’u Teâlâ’nın kendilerine

    izin vermediği konularda onlara uyarsa, onları rabb ve ilâh edinerek Allâh’a

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    14

    ortak kılmış olur.” [Abdurrahmân bin Hasen, Fethu’l-Mecîd: 106.]

    Âyet-i kerîmede bildirildiği üzere, Allâh’ın izin vermediği şeyleri ya-

    ni yasakladıklarını serbest, serbest bıraktığı şeyleri yasaklayan kimselere,

    bu yetkiyi vermek, onları Allâh Azze ve Celle’ye ortak koşmak demektir.

    Bu ise rubûbiyyet tevhîdinde şirk koşmaktır. Onlara bu teşrîlerinde itaat

    etmek ve anlaşmazlıkların çözümü için onlara başvurarak çıkan hüküm-

    lere göre hareket etmek, onları ilâh olarak kabul etmektir. Bu ise ulûhiy-

    yet tevhîdinde Allâh’a şirk koşmaktır. Nitekim Allâh Subhânehu ve Teâlâ,

    başka bir âyetinde şöyle buyurmaktadır:

    ﴿ َِ ۪سيَح اْث ََ اْى َٗ ِ ُِ اّلّله ِْ دُٗ ٍِ ٌْ َاْسثَبثًب ُٖ َجبَّ ْٕ ُس َٗ ٌْ ُٕ ا َاْحَجبَس َٗٓ ِاتََّخُزَۚ ََلَٓ اِ اِحذًا َٗ ا ِاىهًٖب َٗٓ ا ِاَّلَ ىَِيْعجُُذ َٗٓ ُش ٍِ ُ َٓب ا ٍَ َٗ َۚ ٌَ ْشيَ ب ٍَ َ َّ ْۜ ُسْجَحبَُّٔ َع َ٘ ُٕ َٔ ِاَّلَ ىه

    ﴿ َُ ﴾﴾١٢يُْشِشُم٘“Onlar, Allâh’ı bırakıp haham ve râhiblerini rabbler edindiler ve

    Meryem oğlu Mesih’i de... Oysa onlar, tek ve bir olan ilâha, Allâh’a ibâdet

    etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. O,

    bunların şirk koştukları şeylerden münezzehtir.” (Tevbe: 9/31)

    İmâm Beğavî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Onlar Allâh’a karşı ge-

    lerek dîn adamlarının helâl gördüklerini helâl, haram gördüklerini haram

    kabul ederek, (Allâh’a isyân ederek) onlara itaat ettiler. İşte böylece onları

    rabb edindiler.” [Beğavî Mealimu’t-Tenzîl: 3/339.]

    İmâm Beğavî’nin beyân ettiği üzere âyet-i kerîmede “Onlar, Allâh’ı

    bırakıp haham ve rahiplerini rabbler (ilâhlar) edindiler…” buyrularak

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ’dan başkasına kanun belirleme hakkı yani

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    15

    yasak ve serbest etme yetkisi verenlerin, bu yetkiyi onlara verdiklerinde

    onları rabb kabul ettikleri beyân edilmektedir. “Oysa onlar, tek ve bir

    olan ilâha, Allâh’a ibâdet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. On-

    dan başka ilâh yoktur.” Buyruğu ise Allâh’tan başka hâkimiyet yetkisi bu

    yerlere ibâdet edildiğini ifâde etmektedir. Nitekim Adiy bin Hatim

    radîyallâhu anh, bu âyet-i kerîme’yi okuyan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve

    sellem’e: “Bizler onlara ibâdet ediyor değiliz” dediğinde Rasûlullâh sal-

    lallâhu aleyhi ve sellem ona şöyle demişti: “Allâh’ın helâl kıldığını onlar haram sayınca, siz de haram saymıyor musunuz? Yine onlar Allâh’ın

    haram kıldığını helâl sayınca, siz de helâl saymıyor musunuz?” Adiy bin

    Hatim: “Evet” dediğinde ise Rasûlullâh şöyle buyurmuştur: “İşte bu,

    onlara ibâdettir.” [(HASEN HADİS:) Tirmizî (3095); Taberânî, (el-Kebir: 17/92)…]

    Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh ise şöyle demiştir:

    “Görüldüğü gibi, yasama konusunda Allâh’u Teâlâ’dan başkalarına itaat

    edilmesi, Allâh’u Teâlâ’dan başkasına ibâdet olarak kabul edilmiş, kendile-

    rine itaat edilen kimselerin de rabb edinilmiş olacağı açıklanmıştır. Ne acı-

    dır ki, bu ümmet içerisinde de böyleleri vardır. Bu en büyük şirk olup,

    tevhîdle çelişmektedir ve ‘lâ ilâhe illallâh’ kelimesinin içeriğine terstir. Bu

    âyet (yani Tevbe Sûresi’nin 31. âyeti) bize, şehâdet kelimesinin, Allâh’u

    Teâlâ’dan başkalarını rabb edinme gibi bir eğilimi tümüyle reddetmeyi

    gerektirdiğini gösteriyor. Çünkü ‘lâ ilâhe illallâh’ kelimesi, şirki red ve bu-

    nun zıttı olan tevhîdi kabul etmek anlamını taşımaktadır.” [Abdurrahmân bin Hasen, Fethu’l-Mecîd: 106.]

    İfâde edildiği üzere Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunların haricin-

    dekilerle hükmedecek olan bir kimseye ya da herhangi bir kurum veya

    kuruluşa hâkimiyet yetkisi vermek, Müslümanların hayatlarına ve de

    ihtilaflarına dair karar vermelerini kabul ederek bunlara itaat etmek,

    Allâh’u Teâlâ’dan başka rabbler edinip onlara ibâdet etmek olup, kişiyi

    dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    16

    amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “daha yararlı olanı seçiyorum”

    gibi sözde bir iyi niyet içerisinde bulunmak, “hakkımız kaybolmasın” gibi

    sözde bir özür beyân etmek sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe

    edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendi-sine fayda vermez.

    4. Beşerî kanunlardan ister büyük isterse de küçük

    bir ihtilafın çözümü için hüküm istemek:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden dördüncüsü, beşerî

    kanunlardan ister büyük isterse de küçük bir ihtilâfın çözümü için hüküm

    istemektir. Bu hükme, Allâh’ın indirdiği kanunlarla hükmetmeyip, insân-

    ların uydurduğu kanunlarla hükmeden mahkemelerden hüküm istemek

    öncelikli olarak dâhildir. Bu, kıyâmete kadar bâkî olan muhkem bir hü-

    kümdür. Zamanların veya mekânların değişmesi bu hükmü değiştirmez.

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

    ﴿ َ ا َا۪طيُع٘ا اّلّله َ٘ٓ ُْ ٍَ َِ اه ب اّىَ۪زي َٖ ُ َٓب َاّي ِش يَ ٍْ ىِي اَْلَ ۬ٗ ُ ا َٗ ُسَ٘ه َا۪طيُع٘ا اىّشَ َٗ َُ ُْ٘ ٍِ ٌْ تُْإ تُ ْْ ُْ ُم ُسِ٘ه ِا اىّشَ َٗ ِ ُٓ ِاىَٚ اّلّله ٌْ ۪في َشْيٍء َفُشّدُٗ َْبَصْعتُ ُْ تَ َۚ َفِب ٌْ ُن ْ ْ ٍِ

    ﴿ َ۟ يًَل ۪ٗ ُِ تَْأ َاْحَس َٗ ىَِل َخْيٌش ًِ اَْلهِخِشْۜ ره ْ٘ اْىَي َٗ ِ ﴾﴾ ٦٥ثِبّلّله“Ey îmân edenler! Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ve sizden olan

    ulu’l-emre de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz

    Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız onu Allâh’a ve

    Rasûlü’ne (Kur’ân ve Sünnet’e) götürün; bu hem hayırlı, hem de netice

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    17

    bakımından daha güzeldir.” (Nisâ: 4/59)

    İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh, âyet-i kerîmeye dair şöyle demiş-

    tir: “Allâh’u Teâlâ, kullarına aralarında meydana gelen anlaşmazlıklar ko-

    nusunda mutlak surette Allâh’a ve Rasûlüne müracaat etmeleri gerektiğini

    emretmiştir. Bu emîr mü’min kullaradır ve öncelikle onlara: ‘Ey îmân eden-

    ler!’ diyerek îmânı söz konusu etmiştir. Böylece anlaşmazlığı Allâh’a ve

    Rasûlüne götürme noktasında da îmânı adeta bir şart koşmuştur. Eğer

    îmân ediyorlarsa bu anlaşmazlığı mutlak surette Allâh’a ve Rasûlüne gö-

    türmek zorundadırlar. Eğer îmân yoksa o zaman böyle bir yükümlülükte

    yok demektir. Eğer aralarında meydana çıkan ihtilâfı Allâh’a ve Rasûlüne

    götürmek istemeyen bir kimse varsa o zaman böyle bir kimsenin îmânı yok

    demektir. [Bedâiu’t-Tefsîr: 1/542.]

    Kişi üzerinde anlaşmazlığa düşülen konuları îmânının gereği olarak

    Allâh’a ve Rasûlüne götürmesi gerekir. Ancak bunu götürmediği takdirde

    asla îmân dairesine dâhil olamayacaktır… Zikrettiğimiz asıl şart ancak

    Allâh’a ve Rasûlüne îmân etme şartı olup, Allâh’a ve Rasûlüne itaat eden

    kimselerin ise mutlak surette ihtilâf sırasında ihtilâfları Allâh’ın ve Rasûlü-

    nün hükmüne götürmeleri gerektiğinin en büyük delilini göstermektedir.

    Bu âyet Allâh ve Rasûlü dışında herhangi bir kimseyi hakem kabul eden

    kimsenin îmânın gereğinin dışına çıkacağı, Allâh’a ve âhirete îmân etmenin

    gereğini yerine getirmediği anlamını ifâde etmektedir.” [Bedâiu’t-Tefsîr: 1/548.]

    İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh ise âyetin tefsîrinde şöyle demiştir:

    “Seleften birçokları: ‘Allâh’ın Kitâbı’na Rasûlü’nün Sünneti’ne’ demişlerdir.

    Bu da dînin usûl ve füruunda tartışılan her şeyin Kitâb ve Sünnet’e götü-

    rülmesine dair emirdir. Nitekim Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmuştur: ‘Hakkın-

    da ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allâh’a aittir.’ (Şûrâ: 42/10)

    Kitâb ve Sünnet’in hükmettiği ve doğruluğuna şehâdet ettikleri hak ve

    gerçektir. Hakkın dışında dalâletten (sapıklıktan) başka ne vardır? Bu se-

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    18

    beble Allâh’u Teâlâ ‘Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız’

    buyurmaktadır. Yani: ‘Dâvaları ve bilinmeyen şeyleri Allâh’ın Kitâbı’na,

    Rasûlü’nün Sünneti’ne götürün, aranızda çıkan ihtilâflarda o ikisine başvu-

    runuz’ demektir. ‘Allâh’a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız.’

    Bu da gösteriyor ki: Kim ihtilâf halinde Kitâb ve Sünnet’in hakemliğine

    gitmez ve o ikisine müracaat etmezse, o Allâh’a ve âhiret gününe îmân

    etmiş değildir.” [İbn Kesîr, Tefsîru’l Kur’ân-il Azîm: 2/304.]

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyet-i kerîmesinde ihtilafların hük-

    münün indirdiği Kur’ân ve gönderdiği Nebîsinin Sünneti’nde aranmasını;

    aramayanların ise Allâh’a ve âhiret gününe îmân etmediklerini, ancak ölü

    kalblerin inkâr edeceği bir açıklıkta beyân etmiştir. Allâh Azze ve Celle

    başka bir âyette ise şöyle buyurmaktadır:

    ِّْضَه ﴿ ُ َٓب ا ٍَ َٗ ِّْضَه ِاىَْيَل ُ ب ا َٓ ََ ُْ٘ا ثِ ٍَ ٌْ اه ُٖ َ ّّ َُ َا ٘ َُ َِ يَْضُع ٌْ تََش ِاىَٚ اّىَ۪زي َاىَ ْۜ ۪ٔ ُْ يَ ْنُفُشٗا ِث ا َا َٗٓ ُش ٍِ ُ َقْذ ا َٗ ا ِاىَٚ اىّطَبُغِ٘د َ٘ٓ َُ ُْ يَتََحبَم َُ َا ِْ َقْجِيَل يُ۪شيُذٗ ٍِ

    ُُ اَ ْيَطب يُ۪شيُذ اىّشَ ٌْ َظََلًَل ثَ۪عيذًا َٗ ُٖ َ ﴾﴾٥٥﴿ُْ يُِعيّ “Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten îmân ettikle-

    rini zannedenleri görmüyor musun? Bunlar, tâğûta muhâkeme olmayı

    istiyorlar. Oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardı. Şeytân da onla-

    rı uzak bir sapıklıkla sapıttırmak istiyor.” (Nisâ: 4/60)

    İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Tâğût; kendisine

    ibâdet edilme, bağlanılma ve itaat edilme noktasında haddini aşan kul

    demektir. İnsânların tâğûtu, Allâh ve Rasûlü’nün kanunlarıyla hükmetme-

    yen, Allâh’tan başka kendisine muhâkeme olunan, ibâdet edilen ve Allâh’ın

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    19

    emrine dayanmaksızın, Allâh’a itaat etmeksizin kendisine tâbi olunanlar-

    dır. Bunları düşünür ve insânların durumlarına bakarsan, insânların çoğu-

    nun Allâh’a değil, tâğûtlara ibâdet ettiğini, Allâh ve Rasûlü’nün hükümleri-

    ne değil, tâğûtların hükümlerine muhâkeme olduklarını, Allâh ve Rasûlü’ne

    değil, tâğûta itaat edip tâbi olduklarını görürsün… Kim Rasûl’ün getirdiği-

    nin dışında bir hüküm verir veya bu hükme muhâkeme olursa işte o,

    tâğûtu hakem tayin etmiş ve tâğûta muhâkeme olmuştur.” [İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 1/40.]

    İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh şöyle demiştir: “Her kim nebîlerin so-

    nuncusu Muhammed bin Abdullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e indirilen

    muhkem şerîatı terk eder ve neshedilmiş başka şerîata muhâkeme olursa

    kâfir olur. O halde (Cengiz Han’ın uydurduğu yasalar olan) Yes’ak’a

    muhâkeme olan ve onu İslâm kanunlarından üstün tutanın durumu acaba

    nasıl olur? Kim bunu yaparsa Müslümanların icmâsıyla kâfir olur.” [İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye: 13/139.]

    Şeyh Muhammed Hâmid el-Fakî rahîmehullâh, ise şöyle demiştir:

    “Yes’ak gibi hatta ondan daha şerli olan şey ise: Kan, ırz ve mallar hakkında

    Allâh’u Teâlâ’nın Kitâbı’nda ve Rasûlü’nün Sünneti’nde hükümler açıkken,

    kişinin batılıların kanunlarını bu konularda kendisine kanun edinip, onlara

    muhâkeme olmasıdır. Böyle yapan kimse şüphesiz kâfirdir, mürteddir. Bu

    ameller üzerinde ısrar ettiği ve Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği hükme dönmedi-

    ği müddetçe onun Müslüman olarak isimlendirilmesi, İslâm’dan olduğu

    açık olan namaz, oruç, hac ve bunlar gibi amelleri yerine getirmesi kendisi-

    ne hiçbir fayda sağlamaz.” [Fethu’l-Mecîd (Dipnot): 396.]

    İfâde edildiği üzere Allâh’u Teâlâ’nın indirdiği kanunların haricin-

    dekilerle hükmedecek olan bir kimseden yahut kurum ya da kuruluştan

    ister büyük isterse küçük olduğu düşünülen bir ihtilafın hükmünü iste-

    mek ve hakların taksimi için onlara müracaat etmek… kişiyi dînden çıka-

    ran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhi-

    bi kâfir olur. Bunları yaparken “kalben istemeden gittim” gibi bir geçer-

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    20

    siz niyet içerisinde bulunmak, “başka ne yapalım” gibi sözde bir özür

    beyân etmek sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne

    dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda ver-mez.

    5. İslâm’a ve de Müslümanlara karşı, küfre ve de

    kâfirlere destek olmak:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden beşincisi, İslâm’a ve

    de Müslümanlara karşı, küfre ve de kâfirlere destek olmaktır. Bu hükme,

    çıkardıkları kanunlarla ya da yaptıkları anlaşmalarla Müslümanları terö-

    rist ilân edenler, İslâmî bir nizam istediklerinden dolayı mü’minlere düş-

    manlık edenler, Müslümanlara karşı kâfirler adına casusluk edenler, bel-

    ge ve mühimmat sağlayanlar ve de küfrün bekası adına beşerî sistemle-

    rin kolluk kuvvetliğini yapanlar öncelikli olarak dâhildir. Allâh Subhânehu

    ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

    َٓب اَ ﴿ ٌْ يَ ُٖ َٓبَءَۢ ثَْعُع ىَِي ْٗ َٓٙ َا ََّْصبسه اى َٗ َ٘د ُٖ ُْ٘ا ََل تَّتَِخُزٗا اْىَي ٍَ َِ اه ب اّىَ۪زي َٖ ُ ّي ًَ ْ٘ ِذي اْىَق ْٖ َ ََل يَ َ اّلّله ُّ ْۜ ِا ٌْ ُٖ ْْ ٍِ َُّّٔ ٌْ َفِب ُن ْ ْ ٍِ ٌْ ُٖ ّىَ َ٘ ِْ يَتَ ٍَ َٗ َٓبُء ثَْعٍطْۜ ىَِي ْٗ َا

    ﴿ َِ ي َ۪ ﴾﴾٦٢اىّظَبىِ“Ey îmân edenler Yahûdî ve Hıristiyanları velîler edinmeyin! Onlar

    birbirlerinin velîleridirler. Sizden kim onları velî edinirse, muhakkak o da

    onlardandır. Şüphesiz Allâh, zalimler topluluğuna hidâyet vermez.” (Mâi-de: 5/51)

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    21

    İmâm Taberî rahîmehullâh âyet-i kerîmenin tefsîrinde şöyle demiş-

    tir: “Allâh’u Teâlâ bu âyette bütün mü’minlere Yahûdî ve Hıristiyanları

    dost edinmeyi, Allâh’u Teâlâ’ya ve Rasûlü’ne îmân edenler aleyhine onlara

    yardım etmeyi, onlara karşı anlaşma yapmayı yasakladığını; Allâh’u

    Teâlâ’yı, Rasûlü’nü ve mü’minleri bırakıp Yahûdî ve Hıristiyanlara yardım

    eden, destek olan, onları dost edinen kimsenin Allâh’u Teâlâ’ya, Rasûlullâh

    sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve mü’minlere karşı cephe alanlardan olduğu-

    nu ve bu kimseden Allâh’u Teâlâ ve Rasûlü’nün beri olduğunu haber ver-

    di…[Taberi, Camiu’l-Beyan: 10/395.]

    Her kim mü’minleri bırakıp Yahûdî ve Hıristiyanları (yani müşrikleri)

    dost edinirse o kimse onlardan olur. Mü’minlere karşı Hıristiyan ve

    Yahûdîlere yardımcı ve dost olursa bu kişi artık Yahûdî ve Hıristiyanların

    dînlerine ve milletlerine tabi olmuştur. Çünkü bir kişinin bir kişiye dost

    olması ve ona yardım etmesi; ona, dinine ve içinde bulunduğu duruma râzı

    olduğunu gösterir ki böylece ona muhalif olan dine düşman olmuştur. Bu

    kimsenin hükmü bundan böyle dost olduğu kişinin hükmü gibidir…” [Tabe-ri, Camiu’l-Beyân: 10/400.]

    İmâm Kurtubî rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Bu âyetin mânâsı

    şudur: Kim Müslümanlara karşı kâfirleri desteklerse hükmü onların hükmü

    gibidir, yani mürted olmuştur. Bir Müslüman mürted olduğunda, diğer

    Müslüman mirasçı olamaz. Kâfirleri destekleyen ise İbn Ubey bin Selül idi.

    Bu âyetin hüküm kıyamete kadar bâkîdir ve kâfirlere dostluğu kesen kesin

    bir hükümdür.” [el-Camiu li Ahkâmi’l-Kur’ân: 6/216.]

    Şeyh Hamid bin Atik rahîmehullâh şöyle demiştir: “Müslümanlara

    karşı müşriklere yardım etmek, Müslümanların gizli hallerini onlara söyle-

    mek veya müşrikleri dille savunmak ya da bulundukları duruma rıza gös-

    termek küfür olan amellerdendir. Müslümanlardan kim ikrâh durumu ol-

    madığı halde kâfirlere buğzetse ve Müslümanları sevse bile bunlardan her-

    hangi birisini yaparsa mürted olur.” [ed-Difâ an Ehli’s-Sünne ve’l-Etbâ: 31.]

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    22

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyet-i kerîmesinde müşrikleri velî

    edinenlerin ve Müslümanlara karşı onların safında yer alan kimselerin,

    Müslüman olduklarını iddia etseler bile müşrik olduklarını “muhakkak o

    da onlardandır” buyurarak yoruma ihtiyaç bırakmayacak açıklıkta beyân

    etmektedir. Başka bir âyet-i kerîmesinde ise şöyle buyurmaktadır:

    َُ اْىَنبِف۪شي﴿ ُْ٘ ٍِ ْإ َُ ِْ ََل يَتَِّخِز اْى ٍَ َٗ َۚ َِ ي ْ۪ ٍِ ْإ َُ ُِ اْى ِْ دُٗ ٍِ َٓبَء ىَِي ْٗ َِ َاِ ۪في َشْيٍء ﴿ َِ اّلّله ٍِ ىَِل َفيَْيَس ﴾﴾٦٢يَْفَعْو ره

    “Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri veliler edinmesinler.

    Kim böyle yaparsa, Allâh’tan hiçbir şey (yardım-bağlantı) yoktur.” (Ali İmran: 3/28)

    İmâm Taberî rahîmehullâh bu âyet-i kerîmenin tefsîri hakkında

    şöyle demiştir: “Bu âyetin mânâsı şöyledir: Ey mü’minler! Kâfirlere dinleri

    konusunda yardımcı olmayın. Mü’minleri bırakıp da Müslümanlara karşı

    kâfirlere destek olmayın, mü’minlerin gizli hallerini onlara anlatmayın!

    Sizden her kim böyle yapacak olursa Allâh’u Teâlâ’dan bekleyeceği hiçbir

    şey yoktur. Çünkü o Allâh’u Teâlâ’dan, Allâh’u Teâlâ da ondan beri olmuş-

    tur. Böylece dininden irtidat etmiş ve küfre girmiştir.” [Taberî, Câmiu’l-Beyân: 6/313.]

    Şeyh Abdurrahman bin Hasan rahîmehullâh ise şöyle demiştir:

    “Tevhîdi bozan mes’elelerin en büyüğü üç tanedir… Bunlardan üçüncüsü:

    Müşriklere karşı dostluk göstermek, onlara meyletmek, onlara elle, dille

    veya malla yardımcı olmak. Allâh’u Teâlâ’nın şu âyetinde buyurduğu gibi:

    ‘O halde kesinlikle kâfirlere arka olma.’ (Kasas: 28/86) [el-Mevrid el-Adebu’z-Zulal: 237-238.]

    Yine şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ şirkten ve müşriklerden beri

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    23

    olunmasını, onların tekfîr edilerek onlara düşman olunmasını, onlara bu-

    ğuz edilmesini ve onlara karşı cihâd edilmesini farz kılmıştır. Buna rağmen:

    ‘Zulmedenler kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler...’

    (Bakara: 2/59) Âyetinde buyurduğu üzere kâfirleri dost edindiler, onlara yar-

    dımcı oldular, mü’minlere karşı onları desteklediler, onlardan yardım iste-

    diler ve onlar için mü’minlere buğz edip sövdüler. Bu amellerin hepsi

    İslâm’a zıttır ve İslâm’ı bozmaktadır. Kitâb ve Sünnet’te bu hükme delâlet

    eden değişik delîller vardır. İslâm âlimleri bu hükmü tefsîr, fıkıh ve başka

    İslâmî kitâblarda zikretmişlerdir. Buna rağmen bazı kimseler, bunları hala

    Müslüman saymakta, onların İslâm dinini terk etmediklerini zannetmekte-

    dirler. Bu şaşılacak bir durum değildir. Çünkü Kur’ân’ı Kerîm böyle düşünen

    (yani; kâfirleri dost edinilse bile yine de Müslüman kalınacağını sanan) kim-

    selerin olacağını bildirmiştir. Allâh’u Teâlâ bu konuyla ilgili olarak şöyle

    buyuruyor: ‘Allâh, bir kısmına hidâyet etti, bir kısmına da sapıklık hak

    oldu. Muhakkak ki onlar Allâh’ı bırakıp şeytânları veliler edinmişlerdi.

    Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.’ (Araf: 7/30)” [ed-Dureru’s-Seniye: 8/190.]

    İfâde edildiği üzere İslâm’a ve de Müslümanlara karşı, küfrün ve

    kâfirlerin tarafında yer almak, destek vermek, bilgi ve mühimmat sağla-

    mak, yazı yazmak, vaaz vermek, kolluk kuvvetliği ve gözcülük yapmak,

    yayın ve propaganda araçlarını kullanarak onları haklı göstermeye; çıkar

    ve belge sağlamaya çalışmak… kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür.

    Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları

    yaparken dünyevî sıkıntıları gündeme getirerek sözde bir özür beyân

    etmek, sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne dön-

    mediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    24

    6. Allâh’u Teâlâ’dan başkasına dua ve tevekkül et-

    mek, O’ndan başkasına sığınmak ve O’ndan başkasın-

    dan yardım ve hidâyet dilemek:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden altıncısı, Allâh’u

    Teâlâ’dan başkasına dua ve tevekkül etmek, O’ndan başkasına sığınmak

    ve O’ndan başkasından yardım ve hidâyet dilemektir. Bu hükme, ister

    ölü isterse de diri olsun sâlihlere dua edenler, yalnız Allâh’ın güç yetirebi-

    leceği hususlarda onlardan yardım taleb edenler, onlara tevekkül eden-

    ler, onlara sığınanlar ve hidâyet isteyenler öncelikli olarak dâhildir. Allâh

    Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

    ُْ يُِشْدَك ثَِخْيٍش ِا َٗ َۚ َ٘ ُٕ َٓ ِاَّلَ ُ ثُِعّشٍ َفََل َمبِشَف ىَُٔ َسْسَل اّلّله َْ ُْ يَ ِا َِْٗ يََشَٓبءُ ٍَ ۪ٔ ْۜ يُ۪صيُت ِث ۪ٔ ٌُ َفََل َسَٓاّدَ ىَِفْعِي ۪حي َ٘ اْىَغُفُ٘س اىّشَ ُٕ َٗ ْۜ ۪ٓ ِْ ِعَجبِد ٍِ

    ﴿٢٥٤﴾“Eğer Allâh Teâlâ sana bir zarar dokundurursa artık O’ndan başka

    onu bir açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse artık O’nun fazlını

    reddedecek de yoktur. Bunu kullarından dilediğine eriştirir. O bağışla-

    yandır, rahmet edendir.” (Yunus: 10/107)

    ب ٍَ َٓبَءَۢ ىَِي ْٗ َٓ َا ۪ٔ ِْ دُِّٗ ٍِ َِ اتََّخُزٗا اّىَ۪زي َٗ ُِ اْىَخبىُِصْۜ ي ِ اىّذ۪ َاََل ّلِلّهٌْ ۪في ُٖ َْ ٌُ ثَْي َ يَْحُن َ اّلّله ُّ ْۜٚ ِا ِ ُصْىفه َٓب ِاىَٚ اّلّله ثَُّ٘ ٌْ ِاَّلَ ىِيَُقّشِ ُٕ ِٔ َّْعجُُذ ٌْ ۪في ُٕ ب ٍَ

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    25

    بٌس َ٘ َمبِرٌة َمّفَ ُٕ ِْ ٍَ ۪ذي ْٖ َ ََل يَ َ اّلّله ُّ ْۜ ِا َُ ﴾١﴿يَْختَِيُف٘“İyi bilin ki, halis (katışıksız) din yalnız Allâh’ındır. O’nu bırakıp da

    başka velîler edinenler: ‘Biz onlara sadece, bizi Allâh’a daha çok yaklaş-

    tırsınlar diye ibâdet ediyoruz’ diyorlar. Şüphesiz Allâh, ayrılığa düştükleri

    şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allâh, yalancı ve

    kâfir olanları doğru yola iletmez.” (Zumer: 39/3)

    İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh âyet-i kerîmenin tefsîrinde şöyle de-

    miştir: “Katâde, ‘İyi bilin ki, halis (katışıksız) din yalnız Allâh’ındır’ âyeti

    hakkında şöyle demiştir: ‘Bu lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîdidir.’ Allâh’u

    Teâlâ, müşriklerin ‘Biz onlara sadece, bizi Allâh’a daha çok yaklaştırsınlar

    diye ibâdet ediyoruz’ demelerinden haber veriyor. Yani olanları putlara

    tapmaya özendiren şey şudur: Onlar putlar edindiler; bunları da kendi iddi-

    alarına göre Allâh’a yakın melekler suretinde yaptılar. O suretlere ibâdetle-

    ri meleklere ibâdet yerine koydular. Allâh katında kendilerine şefaat ve

    yardım etsinler, dünya zorluklarında kendilerine kolaylıklar sağlasınlar.

    Ahirette ise bunu inkâr edeceklerdir…” [İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 7/74.]

    İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh’ın “Allâh katında kendilerine şefaat ve

    yardım etsinler, dünya zorluklarında kendilerine kolaylıklar sağlasınlar”

    sözü, dünün müşriklerinin düşünce tarzlarını ve inanç sistemlerini ifâde

    etmektedir. Aynı düşünce ve inanç sistemi maalesef zamanımızın tari-

    katçı müşriklerinde de bulunmaktadır. Onlarda selefleri gibi Allâh’ın ka-

    tında ve dünyâ hayatında kendilerine fayda vereceklerine inandıkları

    putlara, sâlihlere ya da kabirlere ibâdet etmekteler. Onlara sığınmakta,

    onlardan istemekte, onlara dua ve tevekkül etmekte, onlar için kurban

    kesmekte ve adak adamaktalar… Bilinmelidir ki, böyle yapan kimseler

    câhil dahi olsalar, İslâm Dîni’nden çıkarak mürted olurlar, tevbe edip

    tekrar İslâm’a dönmedikleri halde ölürlerse ebedî olarak cehenneme

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    26

    kalırlar. Abdullâh bin Mes’ud radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre,

    Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

    َي اّلَل َعْبد َعْه ، اّلَله َرض ىله َقاَل :َقاَل َعْىهه َعَهْيه اّلَله َصَهى اّلَل َرسهى َوْهىَ َماَت َمهْ » :َوَسَهمَ هْ َيْدعه ا اّلَل دهون م «انىَارَ َدَخَم و دًّ

    “Her kim Allâh’ın yanı sıra bir nidde dua edip yalvarır bir halde

    ölürse, cehenneme girer.” [(SAHÎH HADÎS:) Buhârî (4497); Müslim (150)…]

    Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir: “Her kim

    melek ve nebîleri dua edilen aracılar kılar, onlara tevekkül ederse, menfa-

    atlerin celbini ve zararların giderilmesini onlardan isterse, meselâ: Günâh-

    ların bağışlanmasını, kalblerin hidâyete ermesini, zorlukların giderilmesini

    ve ihtiyaçların yerine getirilmesini onlardan beklerse, Müslümanların ic-

    mâsıyla o kâfirdir.” [İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetava: 1/124.]

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle bu-

    yurmaktadır:

    ّشِ َُ َمْشَف اىّعُ ِيُن٘ َْ ۪ٔ َفََل يَ ِْ دُِّٗ ٍِ ٌْ تُ َْ َِ َصَع قُِو اْدُع٘ا اّىَ۪زينُ يًَل َعْ ْ ۪٘ ََل تَْح َٗ ۪سييََخ ﴾٦٥﴿ٌْ َ٘ ٌُ اْى ِٖ َُ ِاىهٚ َسثِّ َُ يَْجتَُغ٘ َِ يَْذُع٘ َِٓئَل اّىَ۪زي ىه ۬ٗ اُ

    َُ َ َعَزاَة َسثَِّل َمب ُّ ْۜ ِا َُ َعَزاثَُٔ يََخبفُ٘ َٗ تَُٔ ََ َُ َسْح يَْشُج٘ َٗ ٌْ َاْقَشُة ُٖ ُ َاّيْحُزٗسًا ٍَ﴿٦٤﴾

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    27

    “De ki: O’nun dışında (ilâh olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar

    sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilir-

    ler. O yakarıp durdukları da Rabblerine yaklaşmak için vesile ararlar.

    O’nun rahmetini umar ve azâbından korkarlar. Zîrâ Rabbinin azabı ger-

    çekten korkulmaya değerdir.” (İsrâ: 17/56-57)

    Şeyh Abdurrahman bin Hasan rahîmehullâh şöyle demiştir: “Âyeti

    tefsîr eden imâmların amacı, âyetin kapsamından olan herhangi bir şey

    üzerinde özelleştirme yapmak değildir. Çünkü bu âyet, Allâh’u Teâlâ’dan

    başkasını dua ile çağıranların ve kendilerine dua edilenlerin tümünü kap-

    sar. Âyet bu anlamda geneldir. Çünkü dua yoluyla kendisinden bir şeyler

    istenen ve kendisine dua edilen kimseler de Allâh’a vesile aramakta, O’nun

    rahmetini ümit etmekte ve azabından korkmaktadırlar. Bu anlamda âyet,

    nebîlerden, sâlihlerden ya da bir başkasından ister ‘imdat’ ifâdesiyle ister

    başka bir ifâde ile bir şeyler bekleyen ve isteyenlerin tümünü, ölüleri, gâib-

    leri vb. olanların hepsini kapsar. Melek ve cinlere dua ederek onlardan bir

    şeyler beklemek de bu kapsamdadır. Bu âyette Allâh’u Teâlâ, onlara yalva-

    rıp yakarmaktan şiddetle sakındırmaktadır. Çünkü bunlar kendilerine dua

    ile istimdat edenlerden herhangi bir zararı kaldırma veya onlara herhangi

    bir fayda sağlama gücüne sâhib değillerdir. Onların insânlara isâbet eden

    musibetlerin hiçbirisini ortadan kaldıracak imkânları olmadığı gibi, insânla-

    rın hal ve durumlarını bir başka hal ve durumla da değiştiremezler. Bu ba-

    kımdan âyette geçen kelimesi belirsizlik ifâdesi ile gelmiştir. Arab dili

    kurallarına göre buna ‘nekra (yani ’sız) denir. Kim sâlihlerden, nebîlerden

    ya da bunlardan başkalarından, herhangi bir ölü veya yanında olmayan,

    uzakta ve sesini işitemeyecek konumda olan bir kişiden kendisine yardım

    etmesini isterse, bu şekilde onları dua ile çağırırsa veya meleklere bu an-

    lamda da dua ederse, o kişi sadece Allâh’a ait olan bir özellik ve yetkiyi

    Allâh’u Teâlâ’dan istemesi gereken bir şeyi Allâh’tan başkalarından istediği

    için Allâh’u Teâlâ’ya şirk koşmuş ve müşrik olmuştur.

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    28

    Bu âyet, Allâh’u Teâlâ’dan başkalarına dua ettiği ve yalvarıp yakar-

    dığı halde: ‘Ben Allâh’a şirk koşmuyorum. Çünkü şirk koşmak putlara tap-

    maktır’ diyen ve şirki sadece putlara tapmak olarak algılayan câhillere açık

    bir reddiye olma özelliği taşımaktadır. Mü’minler Allâh’u Teâlâ’dan başka

    hiç bir kimseden ümit var olmazlar ve sadece Allâh’tan korkarlar. İşte

    tevhîd dini budur. Tevhîd inancı bağlılarını şirkten şiddetle sakındırmakta-

    dır. Mü’minlerin sadece Allâh’ın rahmet ve merhametini beklemeleri, bu

    noktada aşırı istekli bulunmaları, bununla birlikte Allâh’ın azabına müsta-

    hak olacak amellerden de uzak durmaları gerekmektedir.

    Allâh’u Teâlâ’dan başkalarını Allâh ile kendisi arasında aracı kılan

    kimselerin durumları farklıdır. Çünkü o müşrikler sadece Allâh’tan isteme-

    leri gereken şeyleri Allâh’tan başkalarından istiyorlar ve sadece Allâh’a

    yapılması gereken duayı Allâh’tan başkalarına yapıyorlar. Böylece açık bir

    şirk içine düşmüş oluyorlar. Oysa onlar şirkten sakındırmışlardı.” [Abdur-rahman bin Hasan, Fethu’l-Mecid: 104.]

    İfâde edildiği üzere Allâh’u Teâlâ’dan başkasına dua ve tevekkül

    etmek, O’ndan başkasına sığınmak ve O’ndan başkasından yardım ve

    hidâyet dilemek… kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri

    korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken

    “ben bunlara ibâdet etmiyorum” gibi geçersiz bir niyet içerisinde bu-

    lunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne dön-

    mediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.

    7. Allâh’u Teâlâ’nın dîninden yüz çevirmek, onu öğ-

    renmemek ve onunla amel etmemek:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden yedincisi, Allâh’u

    Teâlâ’nın dîninden yüz çevirmek, onu öğrenmemek ve onunla amel et-

    memektir. Bu hükme İslâm Dîni’ni duyup da ondan yüz çevirmiş aslı kâfir-

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    29

    ler dâhil olduğu gibi, İslâm’ı kabul iddiasıyla birlikte dînin aslından olan

    mes’eleleri öğrenmeyen ve dînin gereğince amel etmeyen kimseler de

    öncelikli olarak dâhilidir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmakta-

    dır:

    ِْ َاظْ ٍَ َٗ َِ ٍِ َّّب بْۜ ِا َٖ ْْ َ َاْعَشَض َع ٌّ ُ ۪ٔ ث َش ثِبهيَبِد َسثِّ ِْ رُّمِ َ َّ ٍِ ٌُ يَ﴿ َ۟ َُ ٘ َُ تَِق ْْ ٍُ َِ ي ٍ۪ ْجِش َُ ﴾٦٦اْى

    “Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra ondan yüz çevi-

    renden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak ki biz, suçlulardan intikam

    alıcıyız.” (Secde: 32/22)

    İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh âyet-i kerîmenin tefsîrinde şöyle

    demiştir: “Allâh’ın kendisine âyetlerini hatırlattığı, beyân ve izah ettiği

    halde arkasından onu terk eden ondan yüz çeviren, onun unutmuş ve hiç

    tanımamış gibi davranandan daha zâlim kimse yoktur. Katade şöyle demiş-

    tir: Sakın Allâh’ın zikrinden yüz çevirmeyin, Allâh’ın zikrinden yüz çevir-

    mekten sakının. Her kim Allâh’ın zikrinden yüz çevirmişse en büyük aldan-

    ma ile aldanmış, en şiddetli darlığa düşmüş ve en büyük günâhı işlemiş

    olur.” [İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 6/330.]

    İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Azaba müsta-

    hak olmanın iki sebebi vardır. Bunlardan birincisi: Gelen delîlden yüz çe-

    virmek, onu irâde edip aramamak ve onun gereklerini yerine getirmemek-

    tir. İkincisi ise: Onun gereklerini yerine getirmeyi irâde etmemek ve kâim

    olduktan sonra ona karşı çıkıp inat etmektir. Bunlardan birincisi; yüz çe-

    virme küfrü; ikincisi ise, inat küfrüdür.” [İbn Kayyım, Tarîku’l-Hicreteyn: 414.]

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle bu-

    yurmaktadır:

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    30

    ﴿﴿ َُ ْعِشُظ٘ ٍُ ِّْزُسٗا ُ ب ا َٓ َ َّ َِ َمَفُشٗا َع اّىَ۪زي َٗ١﴾﴾ “Kâfir olanlara gelince, onlar uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmek-

    tedirler.” (Ahkâf: 46/3)

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, âyet-i kerîmesinde kâfirlerin uyarıldıkla-

    rı şeylerden yüz çevirdiklerini beyân etmektedir. Zîrâ tevhîdin hak ve

    hakikatlerinden yüz çevirmek, küfür ehlinin ortak özelliklerinden biridir.

    Onlar, davet edildikleri hak ve hakikatleri kibirlenerek beğenmezler ve

    uyarıldıkları şeyleri ise küçümseyerek önemsemezler. Bu sebeble dîni, ne

    öğrenirler ne de onunla amel ederler. Böyle kimselerin Allâh’a karşı ba-

    haneleri yoktur. Nitekim İmâm Şâfiî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Eğer

    câhil, cehâletinden dolayı mazur olsaydı, cehâlet ilimden daha hayırlı olur-

    du. Çünkü kuldan sorumluluk yükünü kaldıracak, kalbini çeşitli sıkıntılara

    girmekten müsterih tutacaktır. Tebliğin ulaşmasından ve öğrenme

    imkânından sonra, kulun şer’î hükmün câhili olması onun için bir delil ola-

    maz.” [Zerkeşî, el-Mensur fi’l-Kavâid: 2/17.]

    İmâm Suyûtî rahîmehullâh hiç kimsenin cehâletiyle mazur olama-

    yacağı şeylerden bahsederken şöyle demiştir: “Hiçbir kimsenin cehaletiy-

    le mazur olmayacağı mes’elelere gelince: Bu, şer’î hükümleri ve tevhîdin

    delîllerini içeren nasslar arasında, zihinlerin mânânlarını hemen kavradığı

    lafızlar, yine Allâh’u Teâlâ’nın kişinin maksadının ne olduğu bilinen apaçık

    tekbir mânâya delâlet eden her lafızdır. Bu kısmın yorumu karmaşık değil-

    dir. Zîrâ herkes Allâh’u Teâlâ’nın “Bil ki! Allâh’tan başka hiçbir ilâh yok-

    tur” (Muhammed: 47/19) buyruğundan tevhîdin mânâsını ve ilâhlıkta

    O’nun bir şeriki olmadığını idrak edebilir. ‘ال – lâ’nın lügatte nefiy için ko-nulduğunu, ‘إال – illâ’nın ise isbât için olduğunu ve bu kelimenin hasrı ifâde ettiğini bilmese de bunu anlayabilir. Yine herkes zorunlu olarak ‘namaz

    kılın’, ‘zekât verin’ ve benzeri ifâdelerdeki bu emirlerin vâciblik ifâde etti-

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    31

    ğini bilir. Bunu ‘افعم – if’al’ sigasının vâciblik ifâde ettiğini bilmese de anla-yabilir. Bu türden lâfızların mânâlarını bilmediğini iddia eden hiçbir kimse

    mazur olmaz. Çünkü bunlar zorunlu olarak herkes tarafından bilinmekte-

    dir.” [Suyûtî, el-İtkân: 4/217-218.]

    Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye rahîmehullâh ise İslâm oldukları söyle-

    yen fakat amelden yüzçeviren kimseler hakkında şöyle demiştir: “Mâlik

    der ki: Arkadaşlarımdan bazılarıyla Ata bin Rebah’ın yanına vardım. Bizim

    bir ihtiyacımız var, sizinle yalnız konuşabilir miyiz, dedim. O da bunu yap-

    tı… Ona şöyle dedim: Bu (Mürcie) gibi kimseler derler ki: Biz namazın farz

    olduğunu ikrar ederiz, ama kılmayız. İçkinin haram olduğuna inanırız fakat

    içeriz. Annelerle evlenmek haramdır. Lakin biz evleniriz. Bunu anlatınca

    elini elimden çekti ve şöyle dedi: Kim bunu yaparsa kâfirdir… [Mecmûu’l-Fetâvâ: 7/204-205.]

    Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir: Humeydî şöyle dedi: Bazı kimsele-

    rin ‘kim namazı, zekâtı, orucu ve haccı kabul eder, fakat ölünceye kadar

    bunlardan hiçbir şey yapmasa, ölünceye kadar arkasını kıbleye dönerek

    namaz kılsa, o kişi mü’mindir. Yeter ki, onun bunları terketmekle birlikte

    bunlara îmân ettiği ve bunları inkâr etmediği bilinsin. Farzları ve kıbleye

    doğru dönmenin gereğini kabul etsin’ dedikleri anlatıldı. Ben ise şöyle de-

    dim: Bu apaçık bir küfürdür. Allâh’ın Kitâb’ına, Rasûlü’nün Sünneti’ne ve

    İslâm âlimlerine de aykırı düşmektedir. Allâh’u Teâlâ ise: ‘Oysa onlar, dîni

    yalnızca O’na hâlis kılarak Allâh’a ibâdet etmekten başkasıyla emrolun-

    madılar’ (Beyyine: 98/5) buyurmaktadır.

    el-Hanbel der ki: Ben Ebû Abdullâh Ahmed bin Hanbel’in şöyle dedi-

    ğini duydum: Her kim bunu söylerse, Allâh’ı inkâr etmiş ve emrini reddet-

    miş olur. Ayrıca Allâh’ın Rasûlü’nün Allâh’tan getirdiğini de reddetmiş

    olur.” [Mecmûu’l-Fetâvâ: 7/209.]

    İfâde edildiği üzere dîninden yüz çevirmek, onu öğrenmemek ve

    onunla amel etmemek… kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    32

    bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yapar-

    ken “ben de Allâh’a inanıyorum fakat iş güç derken…” gibi geçersiz bir

    savunma içerisinde bulunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz. Tevbe

    edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendi-sine fayda vermez.

    8. Kâfirlere şer’î olarak itaat etmek:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden sekizincisi, kâfirlere

    şer’î olarak itaat etmektir. Bu hükme, Allâh’ın yasaklarını serbest, ser-

    bestlerini ise yasak kılanları ve kanunları benimsemek, bunlara itaati

    gerekli görmek ve de kâfirlere küfrü gerektiren hususlarda itaat etmek

    öncelikli olarak dâhildir. Tâğûtların faizi serbest, kısas cezalarını ise ya-

    saklayan kanunlarını benimsemek, onların demokratik seçimlerinde oy

    kullanmayı ve yaşı gelen erkeğin ise askere alınmasını gerekli kılan ka-

    nunlarına itaat etmek… bunun zamanımız itibariyle çokça karşılaşılan

    misâllerinden bazılarıdır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmakta-

    dır:

    ﴿ ُ َُْٔ اّلّله ِْ ىََع ٍَ ْۜ ِ َذ اّلّله ْْ ثُ٘ثًَخ ِع ٍَ ىَِل ِْ ره ٍِ ٌْ ثَِشّشٍ ئُ ُن ْو اَُّّجِ َٕ قُْو َِٓئَل ىه ۬ٗ ُ َعَجَذ اىّطَبُغَ٘دْۜ ا َٗ َْب۪صيَش اْىَخ َٗ ٌُ اْىِقَشَدَح ُٖ ْْ ٍِ َجَعَو َٗ ِٔ َغِعَت َعيَْي َٗ

    ۪جيِو َٓاِء اىّسَ َ٘ ِْ َس َاَظّوُ َع َٗ َنبًّب ٍَ ﴾﴾٥٥﴿َشّشٌ “De ki: Allâh katında, kesinleşmiş bir cezâ olarak bundan daha kö-

    tüsünü size haber vereyim mi? Allâh’ın kendisine lanet ettiği, ona karşı

    gazâblandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tâğûta

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    33

    ibâdet edenler; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok

    sapanlardır.” (Mâide: 5/60)

    Âyetteki “Tâğûta ibâdet edenler” buyruğundan kasıt, tâğûta şer’î

    olarak itaat edenlerdir. İmâm Cevherî rahîmehullâh, şöyle demiştir:

    “İbâdet, itaat etmektir. Kulluğun aslı, itaat ve boyun eğmektir.” [es-Sıhâh:

    “A-b-d” Maddesi.] Zîrâ tâğûta ibâdet edenler dâhil hiçbir kimse, Allâh’tan

    başkası için namaz kılmaz, oruç tutmaz ve haccetmez. Ancak Allâh’ın

    kanun ve yasalarına aykırı olan mes’elelerde tâğûta itaati gerekli gören-

    ler ve tâğûtun kanun ve yasalarını benimseyerek bunlara itaat edenler,

    tâğûta ibâdet etmiş, Allâh’a küfretmişlerdir. İmâm İbn Kayyim rahîme-

    hullâh, şöyle demiştir: “İnsânların tâğûtu, Allâh ve Rasûlü’nün kanunlarıy-

    la hükmetmeyen, Allâh’tan başka kendisine muhâkeme olunan, ibâdet

    edilen ve Allâh’ın emrine dayanmaksızın, Allâh’a itaat etmeksizin kendisine

    tâbi olunanlardır. Bunları düşünür ve insânların durumlarına bakarsan,

    insânların çoğunun Allâh’a değil, tâğûtlara ibâdet ettiğini, Allâh ve

    Rasûlü’nün hükümlerine değil, tâğûtların hükümlerine muhâkeme oldukla-

    rını, Allâh ve Rasûlü’ne değil, tâğûta itaat edip tâbi olduklarını görürsün.” [İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 1/40.]

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, diğer bir âyet-i kerîmesinde şöyle bu-

    yurmaktadır:

    ﴿ َ۟ َُ ْشِشُم٘ َُ ٌْ ىَ ُن َ ٌْ ِاّ ّ ُٕ ٘ َُ ُْ َاطَْعتُ ِا َٗ٢٦٢﴾“Eğer Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşrik olursunuz.”

    (Enâm: 6/121)

    İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh, bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra

    şöyle demiştir: “Yani Allâh’ın emrinden ve şeriatından başkasının dediğine

    saparsanız başkasını onun önüne geçirirseniz işte bu şirktir.” [İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 3/295.]

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    34

    Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir: “Bir kim-

    se, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den başka herhangi bir kimseye, o

    kimse Allâh’u Teâlâ ve Rasûlü’nün emrine muhalefet etse bile, her verdiği

    emir veya yasak konusunda itaatin gerekli olduğunu söylerse, o kimseyi

    Allâh’u Teâlâ’ya denk kılmış olur. Bu yaptığı ile aynı, Hıristiyanların Mesih’e

    yaptıklarını yapmış olur. Böyle bir amel ise sâhibini şirke sokar.” [İbn Teymiy-ye, Mecmûu’l-Fetâvâ: 10/267.]

    Şeyh Şankîtî ise şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sel-

    lem’in getirdiği dîn ve şerîattan başkasına tâbi olan kişi, kendisini İslâm

    Milleti’nden çıkaran açık bir küfür işlemiştir. İşte bu hüküm, Kur’ân’ın doğ-

    ru yola ileten hükümlerindendir…[Şankîtî, Edvâu’l-Beyân: 3/40.] Kim, Allâh’ın

    hükümlerine muhâlif hüküm koyan kişilere itaat ederse, şüphesiz itaat

    ettiği kişiyi Allâh’a eş koşmuş olur.” [Şankîtî, Edvâu’l-Beyân: 7/56.]

    Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle bu-

    yurmaktadır:

    َٓ ُْ ٍَ َِ اه ب اّىَ۪زي َٖ ُ َٓب َاّي َٓٚ يَ ٌْ َعيه َِ َمَفُشٗا يَُشّدُُٗم ُْ تُ۪طيُع٘ا اّىَ۪زي ٘ا ِا﴿ َِ َقِيجُ٘ا َخبِس۪شي ْْ ٌْ َفتَ ﴾٢٧٥َاْعَقبثُِن

    “Ey îmân edenler! Kâfir olanlara itaat ederseniz, sizi gerisin geriye

    çevirirler de büsbütün hüsrâna uğrayanlardan olursunuz.” (Âli İmrân: 3/149)

    Şeyh Şankîtî bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra şöyle demiştir:

    “Bu âyet, yaratıcı olan Allâh’u Teâlâ tarafından gökten inen bir hükümdür.

    Bu hüküm şöyledir: Rahmân’ın kanunlarına ve şerîatına muhâlif şeytânın

    hükümlerine tâbi olan kişi, Allâh’a eş koşmuş ve müşrik olmuştur. [Şankîtî,

    Edvâu’l-Beyân: 7/54.] Âdemoğullarının en şereflisi olan Muhammed sallallâhu

    aleyhi ve sellem’e gelen şerîatı bırakıp başka kanunlara itaat edenin itaati,

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    35

    İslâm Milletinden (Dîni’nden) çıkarıcı bir küfürdür. [Şankîtî, Edvâu’l-Beyân:

    3/40.] Kim, Allâh’ın hükümlerine muhâlif hüküm koyan kişilere itaat ederse,

    şüphesiz itaat ettiği kişiyi Allâh’a eş koşmuş olur.” [Şankîtî, Edvâu’l-Beyân: 7/56.]

    Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh, şöyle demiştir:

    “İnsânların Allâh’u Teâlâ’dan başka taptıkları tüm şeyler onların rabbi ve

    ma’bûdudur. Allâh’u Teâlâ’ya ve yasalarına rağmen, kendisine itaat olunan

    her varlık puttur, tâğûttur. Her kim, Allâh’ın şerîat olarak indirdiğinin ve

    Rasûlü’nün gösterdiğinin dışında bir kimseye mutlak olarak itaat ve tâbi

    olursa, o, itaat eden ve tâbi olan kişinin rabbi ve ma’bûdu olmuş olur.

    Yasama konusunda Allâh’u Teâlâ’dan başkalarına itaat edilmesi,

    Allâh’u Teâlâ’dan başkasına ibâdet olarak kabul edilmiş, kendilerine itaat

    edilen kimselerin de rabb edinilmiş olacağı açıklanmıştır. Ne acıdır ki, bu

    ümmet içerisinde de böyleleri vardır. Bu en büyük şirk olup, tevhîdle çeliş-

    mektedir ve ‘lâ ilâhe illallâh’ kelimesinin içeriğine terstir.” [Abdurrahmân bin Hasen, Fethu’l-Mecîd: 106.]

    İfâde edildiği üzere kâfirlere şer’î olarak itaat etmek kişiyi dînden

    çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin

    sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “ben küfre girmeye niyet etmedim”

    gibi geçersiz bir savunma ve niyet içerisinde bulunmak sâhibini kâfir ol-

    maktan kurtarmaz. Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe

    illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.

    9. Küfür olan inanışlardan, sözlerden ve fiillerden

    râzı olmak:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden dokuzuncusu, küfür

    olan inanışlardan, sözlerden ve fiillerden râzı olmaktır. Bir kimsenin bir

    şeyden razı olması, o şeyi sevmesi yahut benimsemesiyle, emretmesi

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    36

    yahut istemesiyle, hoş görmesi yahut tavsiye etmesiyle veya hiçbir şekil-

    de itiraz etmemesiyle bilinir. Kısacası kabulü ifâde eden tüm şeyler, râzı

    olmanın bir göstergesidir. Bu hükme, Allâh’u Teâlâ’nın dîniyle alay eden-

    lerden, O’nun âyetlerini küçümseyenlerden ve O’nun indirdiği hükümle-

    re muhâlif hükümler koyanlardan ve yaptıkları bu işlerden râzı olmak

    öncelikli olarak dâhildir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

    ُْ ِاَرا سَ ٌْ ِفي اْىِنتَبِة َا ُن َه َعيَي ْ َقْذ َّّضَ ب َٗ َٖ ِ يُ ْنَفُش ثِ ٌْ اهيَبِد اّلّله ْعتُ َِ ٌْ ُن َ ۪ۘ ِاّ ّ ۪ٓ ٌْ َحتّهٚ يَُخُ٘ظ٘ا ۪في َح۪ذيٍث َغْيِش ُٖ َع ٍَ ب َفََل تَْقُعُذٗا َٖ َضاُ ثِ ْٖ يُْستَ َٗ

    يعًبۙ ﴿ َ۪ ٌَ َج َ ّْ َٖ َِ ۪في َج اْىَنبِف۪شي َٗ َِ َْبِف۪قي َُ ُع اْى ٍِ َ َجب َ اّلّله ُّ ْۜ ِا ٌْ ُٖ ُ ْثي ٍِ ﴾٢٧٥ِارًا

    “O (Allâh Azze ve Celle), size Kitâb’ta: ‘Allâh’ın âyetlerinin inkâr

    edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp

    geçinceye kadar, onlarla oturmayın. Yoksa siz de kesinlikle onlar gibi

    olursunuz’ diye (açık hükmünü) indirdi. Muhakkak ki Allâh, münafıkların

    ve kâfirlerin tümünü cehennemde toplayacaktır.” (Nisâ: 4/140)

    İmâm Kurtubî rahîmehullâh âyet-i kerîmenin tefsîrinde şöyle de-

    miştir: “Allâh’u Teâlâ’nın ‘onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, on-

    larla oturmayın’ yani küfür ve inkârdan başka bir söz söyleyinceye kadar

    onlarla birlikte oturmayın demektir. ‘Yoksa siz de kesinlikle onlar gibi

    (kâfir) olursunuz’ İşte bu buyruğu ise münkeri açığa vurdukları takdirde

    masiyet işleyenlerden uzak durmanın farz olduğuna delalet eder. Çünkü

    onlardan uzak durmayan bir kimse, onların fiillerine râzı olmuş olur. Küfre

    rıza ise küfürdür. Nitekim Allâh’u Teâlâ: ‘Kesinlikle onlar gibi olursunuz’

    diye buyurmaktadır. Buna göre masiyetin işlendiği bir mecliste oturup da

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    37

    onlara karşı tepki göstermeyen herkes, günâhta onlarla beraber eşit olur.

    Masiyet sözünü söyleyip bunun gereğince de amel ettiklerinde onlara tepki

    göstermesi icab eder. Eğer onlara tepki gösterme gücünü bulamıyorsa, bu

    âyet-i kerîmenin tehdit ettiği kimselerden olmamak için yanlarından kalkıp

    gitmesi gerekir.” [Kurtubî, el-Camiu li Ahkâmi’l-Kur’ân: 5/417-8.]

    İmâm Ebû Hayyân rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Allâh’u Teâlâ

    âyette: ‘Kesinlikle onlar gibi olursunuz’ diye hükmetti. Çünkü onlar, red-

    detmeye güçleri yettiği halde, Allâh’ın âyetlerini inkâr ve onlarla alay eden

    kişilerle birlikte oturuyorlardı. Onlar küfür hususunda, Allâh’ın âyetlerini

    inkâr ve onlarla alay edenler gibidirler. Zîrâ onlar, -bu halleriyle- küfürden

    râzî olmaktalar. Küfre rızâ ise küfürdür.” [Ebû Hayyân, Bahru’l-Muhît: 4/103.]

    Şeyh Süleymân bin Abdullâh rahîmehullâh şöyle demiştir: “Âyet,

    ikrâh altında olmadığı halde, Allâh’u Teâlâ’nın âyetleri ile alay eden ve bu

    âyetleri inkâr eden kişiler ile birlikte onların bu sözlerine karşı çıkmadan

    oturan ve başka bir konuşmaya geçinceye kadar onlarla ilgisini kesmeyen

    kişinin, bizzat küfür olan bir işi işlemese de kâfir olacağını belirtmektedir.” [ed-Dureru’s-Seniyye fi’l-Ecvibeti’n-Necdiyye: 8/163.]

    Ehl-i Sünnet âlimlerinin bu konu da belirlediği kaideler şöyledir:

    َضى ب اْنكهْفز كهْفز ‚ -اَنز “Küfre rızâ küfürdür.” [Nevevî, Ravzatu’t-Tâlibin: 10/65; Münâvî, Feyzu’l-

    Kadîr: 4/499.]

    ز ‚َى َكاف ، َفهه َي بانكهْفز -َمْه َرض

    “Kim küfre râzı olursa, o kâfirdir.” [Vahidî, el-Vâsıd: 2/129; er-Râzî, Mefâtihu’l-Gayb: 11/247.]

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    38

    İmâm Cessas rahîmehullâh şöyle demiştir: “Küfre râzı olmak ve

    Allâh’ın âyetleriyle alay etmek küfürdür.” [Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân: 3/278.]

    Molla Alîyyu’l-Kârî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Kişinin kendi küf-

    rüne râzı olması küfürdür. Başkasının küfrüne râzı olması da yine küfürdür.

    [Aliyyu’l-Kârî, Şerhu Fıkhı’l-Ekber: 460.]

    Bir kimse, bir kimseye (küfrü gerektiren bir şeyle) kâfir olmayı em-

    retse yahut böyle bir emri vermeyi azmetse, küfre râzı olmak küfür olduğu

    için ister kendi küfrü sebebiyle olsun, ister başkasının kâfir olmasına sebeb

    olması dolayısıyla olsun, böyle bir kimse kâfir olur…” [Aliyyu’l-Kârî, Şerhu Fıkhı’l-Ekber: 404.]

    Allâme İbn Hacer rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Kim küfür kelime-

    sini telaffuz ederse, onun küfür olduğunu itikat etmese bile kâfir olur. Birisi

    ona (râzı olduğu için) gülse veya yaptığını hoş görse ya da buna rızâ gös-

    terse, o da kâfir olur.” [el-İlam bi Kavatii’l-İslam: 40.]

    Buna göre, küfürden râzı olmak küfürdür. Bu küfrün inanış yahut

    söz, amel yahut yazı, oyun yahut şaka yoluyla olması arasında fark yok-

    tur. Her kim küfür olduğu sâbit olan bir şeyden hoşnut olursa, onu onay-

    larsa, emrederse yahut benimserse yani küfür olan şeye karşı inkârın

    zıddı olacak bir şekilde muamele ederse, küfürden râzı olmuş olur.

    Misâlen bir mecliste açık olarak Allâh’u Teâlâ’nın âyetleri inkâr ediliyor,

    haramları helâl, helâlleri de haram kılınıyor, İslâm’ın simgeleri alaya alını-

    yor ve Müslümanlara dînlerinden dolayı hakaret ediliyor ise o meclis

    küfür meclisidir. Böyle bir mecliste kâfirlere karşı güç nispetinde muhale-

    fet etmeden durmak, caiz değildir. Zîrâ küfre rızâ küfürdür.

    İfâde edildiği üzere küfür olan inanışlardan, sözlerden ve fiiller-

    den râzı olmak kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür. Allâh bizleri koru-

    sun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunları yaparken “ben

    küfrü kabullenmedim, küfür olduğunu biliyorum” gibi geçersiz bir sa-

    vunma ve niyet içerisinde bulunmak sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    39

    Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.

    10. Kâfirleri tekfîr etmemek veya onların küfründe

    şüphe etmek:

    Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden onuncusu, kâfirleri

    tekfîr etmemek veya onların küfründe şüphe etmektir. Bu hükme Hristi-

    yanları ve Yahûdileri, tâğûtları, tâğûtların destekçilerini, demokratları ve

    laikleri tekfîr etmemek yahut bunların küfründe şüphe etmek öncelikli

    olarak dâhildir. Zîrâ bu kimselerin küfrü, nassların açık olarak bildirdiği

    üzere sâbittir.

    Kâfirleri tekfîr etmemenin veya onların küfründe şüphe etmenin

    küfür olmasının illeti, küfür hükmünü bildiren şer’î nassları yalanlamak

    yahut bâtıl bir şekilde te’vîl etmek… suretiyle kabul etmemektir. Zîrâ

    nassların küfür olarak bildirdiklerine küfür dememek, kâfir olarak hük-

    mettiklerini kâfir bilmemek, küfrü ve kâfirliği bildiren nassları kabul et-

    memek demektir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

    ﴿﴿ َُ َٓب ِاَّلَ اْىَنبِفُشٗ َْ ب يَْجَحُذ ثِبهيَبتِ ٍَ َٗ٧٤﴾﴾ “Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler.” (Ankebût: 29/47)

    ﴿ ْۜ ُٓ ب َجَٓبَء َ َّ ْٗ َمّزََة ثِبْىَحّقِ ىَ ِ َمِزثًب َا ٙ َعيَٚ اّلّله ِِ اْفتَشه َ َّ ٍِ ٌُ ِْ َاْظيَ ٍَ َٗ﴿ َِ ٙ ىِْيَنبِف۪شي ً٘ ْث ٍَ ٌَ َ ّْ َٖ ﴾﴾ ٥٢َاىَْيَس ۪في َج

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    40

    “Allâh’a karşı yalan uyduran veya kendisine geldiğinde hakkı ya-

    lanlayandan daha zâlim kim olabilir? Cehennemde kâfirler için kalacak

    yer mi yok?” (Ankebût: 29/68)

    Bu sebeble Kur’ân veya Sünnet’in açık ve kesin olarak kâfir oldu-

    ğunu belirttiği bir kişiyi tekfîr etmeyen kimse, Kur’ân ve Sünnet’i yalan-

    lamış olacağından, icmâ ile kâfir olur. Nitekim Kâdî Iyâd rahîmehullâh

    şöyle demiştir: “Kadı Ebû Bekir şöyle der: Bu konuda (kâfirleri tekfîr konu-

    sunda) kim duraksarsa, nassı ve teklifi yalanlamış veya ondan şüphelenmiş

    olur. Onları yalanlamak ve onlardan şüphe etmek ise ancak kâfirin yapaca-

    ğı bir iştir.” [Kâdî Iyâd, eş-Şifa: 2/280-281.]

    Şeyh Velid bin Raşid es-Sueydân ise şöyle demiştir: “Âlimler kâfir

    ve müşrikleri tekfir etmeyen, onların küfründen şüphe eden veya onların

    yollarını doğrulayan kimselerin kâfir olacakları hususunda icmâ etmişler-

    dir.” [el-İcmau’l-Akdî”, sf. 54. 374. madde.]

    Ehl-i Sünnet âlimlerinin bu konu da belirlediği kaideler şöyledir:

    ز ‚ يَه َمْه َنْم يهَكف ز ْم أَْو َشَك ف ي اْنَكاف ه ز كهْفز َى َكاف -َفهه

    “Her kim, kâfirleri tekfîr etmez ve onların küfürlerinde şüphe

    ederse, kâfir olur.”

    يَه أَْو َشَك ف ي ‚ ك ْشز ز اْنمه ْم أَْو َمْه َنْم يهَكف ه َصَححَ كهْفز م َكَفزَ -َمْذَهَبهه

    “Her kim, müşrikleri tekfîr etmez ve onların küfürlerinde şüphe

    ederse veya onların yolunun da doğru olduğunu kabul ederse, kâfir

    olur.” [ed-Dureru’s-Seniyye: 1/91; 2/361

    İmâm Beyhakî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Seleme bin Şebib’ten

  • Îmânı Bozan Şeyler

    www.tevhididavet.com

    41

    şu sözü nakletmiştir: Kâfirin kâfir olduğunu söylemeyen, kâfir olur.” [İbn Hacer, Tehzîbu’l-Tehzîb: 2/303.]

    Kâdî Iyâd rahîmehullâh şöyle demiştir: “İslâm’dan başka bir dîne

    mensûb olanları tekfîr etmeyenleri, onların tekfîri hakkında duraksayanla-

    rı, bundan şüphe duyanları veya onların yollarının doğru olduğunu söyle-

    yenleri tekfîr ederiz. Daha sonra İslâm’ı izhar edip, ona îmân edip ve onun

    dışındaki her mezhebin batıl olduğuna îmân ettikten sonra yeniden buna

    aykırı şeyler izhar ederse yine kâfir olur…[Kâdî Iyâd, eş-Şifa: 2/286.]

    Ğazali de ‘et-Tefrika’ isimli kitâbında buna yakın bir yol izlemiştir.

    Hristiyanları, Yahûdîleri, Müslümanların dîninden olmayan herkesi tekfîr

    etmeyen veya tekfîr etmede duraksayan ve şüphe eden kişileri tekfîr et-

    meyenlerin kâfir olduğu icmâ ile sâbit olup bu sözleri söyleyenler de kâfir-

    dirler. Kâdî Ebû Bekir şöyle demiştir: Çünkü nasslar ve icmâ bunların kâfir

    olduğunu bildirmektedir. Bu konuda kim duraksarsa, nassı ve teklifi yalan-

    lamış veya ondan şüphelenmiş olur. Onları yalanlamak ve onlardan şüphe

    etmek ise ancak kâfirin yapacağı bir iştir.” [Kâdî Iyâd, eş-Şifa: 2/280-281.]

    Şeyh Abdullâh bin Muhammed rahîmehullâh şöyle demiştir: “Her

    kim ‘şehadet kelimesini söyledikten ettikten sonra artık ona hiçbir şey

    zarar vermez’ derse veya ‘şehadeteyni getirip namaz kılan oruç tutan bir

    kimsenin, Allâh’tan başkasına ibâdet etse bile tekfir edilmesi caiz değildir’

    derse bu kimse kâfirdir. Böyle birisinin küfründe şüphe eden dahi kâfirdir.

    Çünkü -daha önce de belirttiğimiz gibi- bu kimse bu sözüyle Allâh’u

    Teâlâ’yı, Rasûlü’nü ve Müslümanların icmâsını yalanlamış olur.” [ed-Dureru’s-Seniyye: 10/250.]

    İfâde edildiği üzere küfrü açık olan kâfirleri tekfîr etmemek veya

    onların küfründe şüphe etmek kişiyi dînden çıkaran büyük küfürdür.

    Allâh bizleri korusun böyle herhangi bir amelin sâhibi kâfir olur. Bunu

    yaparken “tekfîr safları bölmektir yahut tekfîrin faydası ne?” gibi geçer-

    siz söylemler içerisinde bulunmak, sâhibini kâfir olmaktan kurtarmaz.

  • Abdullâh Saîd el-Müderris

    www.tevhididavet.com

    42

    Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîd’i kendisine fayda vermez.

    Hâtime:

    İfâde olunduğu üzere Ehl-i Sünnete göre, Müslüman bir kimse

    îmânını bozan ve onu geçersiz kılan yukarıdaki gibi şey işlediğinde İslâm

    Dîni’nden çıkar. İşlenen şeyin itikâdî, sözlü ve fiilî olması arasında hiçbir

    fark yoktur.

    Ancak burada dikkat edilmesi gerekli olan çok önemli bir husus

    vardır. Bu husus: Kendisinden küfü gerektiren şey hâsıl olan Müslüman

    bir kimsenin tekfîr edilmesi ancak gerekli olan şartların tamam olmasın-

    dan, manîlerin ortadan kalkmasından sonra caiz olur.

    Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yara-

    tılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve

    ashabının üzerine olsun.

    Abdullâh Saîd el-Müderris

    1435 h./2014 m.

  • www.tevhididavet.com

    İÇİNDEKİLER

    ÎMÂNI BOZAN ŞEYLER ................................................................................. 3

    Mukaddime: .................