MiLLETLERARASI HOCA AHMET SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ (26...
Transcript of MiLLETLERARASI HOCA AHMET SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ (26...
ERCİYES ÜNiVERSiTESi
MiLLETLERARASI HOCA AHMET YESEVİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ
(26-29 Mayıs 1993)
Yayana Hazırlayanlar
Doç.Dr.Abdülkadir YUV ALI Yrd.Doç.Dr.Mustafa ARGUNŞAH
Doç. Dr .Ali AKTAN
Kayseri 1993
Millet/erarasl HocaAhmet Yesevi Sempozyumu;26-29 May1s J993,Kayseri .
Nt1AMtYE MEDRESELERİ GELENEGl VE YESEVİLtK
AhmetOÇAK*
Şöhreti ve tesirleri yüzyıllan aşarak günümüze kadar ulaşan, büyük miıtasavvıf Ahmed Yesevl'yi hakkıyla degerlendirebilmek için, yaşadıgı dönemin siyasi, kültürel hareketlerini ve Yesevi'nin üzerinde tesiricra etmiş olan hocalarını iyi tahlil etmek gerekir. Yesevi, İslamın yeniden teceddüd devrine rastlayan Büyük Selçuklular dönemind_e yaşa~ mıştır. Dolayısıyla, o dönemdeki fikri hareketlerden ve olaylardan etkilenmiştir: Yesevi'nin üzerinde tesiri olan, onun fıkirlerinin ve kiŞiliginin gelişmesinde önemli katkılan bulunan Yusuf llemedani ilk bakışta dikkati çeker. Nitekim.Yesevi, Arslan Baba ve Yusuf Hemedani'den ders almış, onların fikirleri ile yetişmiştir. Arslan Baba, YI?Sevi daha çocuk denecek yaşta iken vefat ettiği için, onun fikirlerinin olgunlaşma'Sında en fazla tesiri olan Yusuf Hemedaru olmuştur (I)_ Bu sebc!pte, Yesevi'yi anlayabilfl\ek için, YusufHemedani'nin yetişmesi ve fikirlerini bilmek büyük bir önemi haizdir . . · ·
O halde, Yesevi'nin hocasının yetiştiği dönemin fıkri hareketlerine ve hakim arilayışlarına bakmamız gerekir. Yusuf llemedani (1067-1068) tarihlerinden sonra Bağdad'a gelerek buradaki Nizarniye Medresesi'nin ünlü müderrisi Ebu İshak Eş-Şirazi'riin (ö.467/1083) öğrencisi oldu. Hocasının yanında okurken büyük bir başarı göstermiş, yaşının küçüklügüne rağmen, gayreti yüzünden pekçok kişinin önüne geçmiştU:. ·~ısa za- . manda derslerinde ilerleyerek usül, fıkıh, mezhep ve hilaf ilimlerinde devrinin 'önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Yusuf Hemedani'nin<2> yetiştiği Nizarniye ·Medreseleri, Patımilerin açmış oldukları Şü medreselerine karşılık olarak kurul~uşlardır.
X.asırda Mısır'da kurulan ve Şii mezhebini benimseyen Patımilerin gelişmesiyle beraber, Şiilik mezhebi de kuvvetleniyor, Bagdad Halifeliği'ne karşı bir tehdit unsuru haline geliyordu<3>. Siyasi nüfuzlannı iyiçe artırarak Abbasi Halifeliği'nin otori\esini sarsm ak, dolayısı ile Sünniliği zaafa düşürmek isteyen Fatımi Halifelerinden Muiz (952-975), ilk defa H.361 (972) yılında El-Ezher Camü'ni açarak Fatımi akidesiJıi yayacak akademisyenler yetiştirrneğe başladı. El-Hakim ise H.395 (1005) yılında Daru'l-Hikme'yi inşa ettirerek aynı hedefı· daha geniş bir kadro ile gerçekleştirme yoluna git,miş-tir(4). . .
Çok geçmeden bu müesseselerden yetişen dailer vasıtası ile Şiilik propagandası yaparlarken, öte taraftan da Batınileri destekleyerek, kendilerinin dışardan g~rçekleştirdikleri fıili müdahaleyi, bunlar vasıtasıyla Selçuklu ülkesinin içine taşımaya çruıştılar. O yüzden Batıniler, özellikle şehirlerdeki fakir tabakayı, kurulu sosyal düzeni sarsmışlar_. dır <S)_ Haliyle ülkede dirlik-düzenlik bozulmuş, halk, Batıni taraftarı ve Batınİ aleyhtarı olmak üzere iki gruba bölünüp, insanlar birbirlerini haksız yere ithani etmeğe ve jumalle-meğe başlamışlardı<6>. _ , · ..
Toplum düzeninin sarsıldığı, Sünni akidenin tehlikeye düştüğünü gören Selçuklu-
•!nönü Üniversitesi Egitim Fakültesi Ara§lırma Görevlisi
293
Ocak 1 Nizlımiye medreseleri gelenegi ve Y esevilik
lar, bu tehlikeyi hertaraf etmek ve halkın zihinlerini yıktcı. propagandalardan korumak için, bir takım tedbirler almak ihtiyacını hissettiler. Böylece, Islam dünyasının askeri güçle korunmasının yanında, Sünni düşüneeye muanz olan görüş ve inanışiara karşı da önemli bir mücadele başlamış oldu.
Bu sahada yapılan en büyük faaliyet Nizarniye Medreseleri'nin açılmasıdır. Sultan Alp Arslan'ın destegi.i.le ilki Nişabur'da açılan Nizarniye Medresesim diger Selçuklu sultanlannın da desteği ile çogalnüş, başta Bağdad olmak üzere Belh, Herat, lsfahan, Basra, Amul, vb. merkezlerde hizmete girmişlerdir. Bu medreseler devlet destekli olduklan için, sahip olduklan geniş maddi imkanlan, seviyeli egitimj ile kısa sürede İslam aleminin en başta gelen ilim merkezleri haline -gelmişlerdir.
Nizamiyeler ayru zamanda, lslfun aleminde pek çok gelişmenin de kaynagı olmuşlardır. Öncelikle açılış gayeleri olan, Ehli sünnet düşüncesinin başanya ulaşması, konu
. sunda büyük muvaffakiyet göstermişlerdir. Bu müesseselerden yetişen muktedir ilim · adamlan sayesinde Şii propagandacılannın önüne geçilmiş, Batıni ve Rafızi inançlannın insanlar üzerindeki yıkıcı tesirleri asgariye indirilmiştir. Bu kurumlardan yetişen EbU lshak eş-Şirazi, lmamu'l-Harameyn Cüveyni ve Gazali gibi şahsiyetlerle Ehl-i sünnet düşüncesi yeniden hayat bulmuş, sünnetin iliyası devam etmiştir. Böylece, Ehl-i sünnetin ona ters olan fikirlere karşı başansı da temin edilmiştir<8>.
Nizamiyelerin önemli bir özelligi de, Parnit'den Mısır'a kadar olan geniş topraklarda manevi birligi temin etmiş olmalandır. Yıkıcı faaliyetleri önlemeleri yanında, bu geniş coğrafya parçasında fikir ve inanç birliğini temin ederek, ortak kültürün ve İslam kardeşliğinin gelişmesine zemin hazırlamışlardır. Değişik bölgelerden gelen insanlar Nizamiyelerde ders görmüş, sonra da memleketlerine dönerek, Nizarniye düşüncesini ve ı:nisyonunu memleketlerine taşımışlatdır. ·
· Nizarniyeler bir misyanun temsilcisi olarak değişik yerlerde açılmış, Sünni düşüncenin temsil edildigi merkezler olarak devlet tarafından da desteklenmişlerdir. Bu ekolün devamı olarak Yemen'in Zebid·şehrinde bile Nizarniye Medresesi açıldığını söyleyebiliriz<9>. Bu husus, Nizfuniyelerin Ehl-i sünnetin kalesi olarak bir cazibe merkezi haline geldiklerini gösterir. Gerçekten de İslam ülkelerinin çok değişik yerlerinden öğrenciler gelerek Nizarniyelerde ders görmüş, sonra da memleketlerine bu düşüncenin temsilcileri olarak dönmüşlerdir. Nizamiyelere detp~ik bölgelerden gelen şahıslar arasında Endülüs'ten Ebfı Bekir et-Turt0ş1 (ö.520/1126) , Azerbaycan'ın Urumiye ~ehrinden Ebu'l-Ganaiın el-Muşili (ö.525/1130)<11>, Tiflis'ten Mahmud b.Yusuf et-Tiflisi( 2> gibi şahıslan görrnek mümkündür. ısıarn aleminin degişik bölgelerinden gelen öğrencilerin Nizamiyelerde ortak bir düşünce ve ideal etrafında yetiştİkleri görülmektedir.
Nizfuniyelerin bir başka ve önemli özelliği de, İslam aleminde asırlardan beri süregelen Şeriat-Tarikat çekişmesini büyük oranda sona erdirerek, bu iki düşüncenin uzlaşmasını temin etmiş olmalandır. o döneme kadar zahir uleması mutasavvıflan niyyeti amele, sünneti farza tercih etmekle suçlarnışlar, mutasavvıflar da zahir ulemasını şekilci. resmiyetçi ve öze yabancı olmakla itharn etmişlerdir03). Mutasavvıfların hüküm ve arnellerden uzaklaşması ile Tasavvuf Şeriatten uzak/aşmış, zahir ulemasının şekle bağlı kalmasından dolayı da Şeriat Tasavvuftan uzak/aşmış idi.
294
Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevl Sempozyumu,26-29 Mayıs 1993,Kayseri
Nizfuniyeler, bu tersliği ve çatışmayı ortadan kaldırmışlardır. Esasında Abdulkerim Kuşeyri, yazmış oldu~ Risale'si ile tasavvufun Ehl-i sünnet mezhebine uygunluğu.nu ispata çalışmış, daha sonra gelen ve Nizfuniyeden yetişen Gazali de eserleriyıe ·bu
hususu pekiştirmiştir. Yani Kuşeyri tasavvufu şeriate yaklaştırırken, Gazali de onu takiben şeriati tasavvufa yaklaşbrmıştır<14>. Böylece, tasavvuf ısıarn düşüncesi içinde kabul edilmege başlanmış ve Ehl-i sünnet nezdindeki sakinealı pozisyonundan kurtulmuştur. Herkes tarafından kabul edilebilecek Sünni bir düşünce ve yaşayış haline gelmiştir<15>. Bunda Gazali'nin ve onun yetiştiği Nizfuniyenin büyük rolü vardır. Nizarn iyeler bir taraftan İslfuni ilimierin eğitimini verirken, bir taraftan da bu müesseselerden mutasavvıfların yetişmesine zemin hazırlamışlardır. Nitekim, Nizamiyelerden Ahmed Gazali, Ebu'n-Necib es-Sühreverdi, Horasanlı EbU Abdullah ez-Zahid (ö.530/1135), Muhammed et-Tiktiti (ö.527 /1132) ve Yusuf Hemedani gibi mutasavvıflar yetişmişlerdir06)_
Nizfuniyeler, bir taraftan Kur'an'a ve Hz.Peygamberin sünnetine bağlı Ehl-i sünnet düşüncesini yıkıcı akımlara karşı koruyup güçlendirirken, bir taraftan da o güne kadar üzerindeki tartışmalar bir türlü dinmeyen tasavvuf düşüncesine meşruiyet kazandırmışlardır. Abdulkerim Kuşeyri, Ebu Ali El-Faramedi ve Gazali çizgisinde devam eden bu düşünce Nizfuniyelerde taçlanmış, büyük oranda tartışılır olmaktan çıkarak tslfuni ilimler arasındaki yerini almıştır.
Ahmed Yesevi'nin hocası Yusuf Hemedanl'nin de yetişmiş olduğu bir müessese olması hasebiyle çalışmamız açısından büyük bir önem arzeden Nizarniye Medreseleri'nin ısıarn dünyasındaki fonksiyonunu bir tebliğin süresi göz önüne alındıgtnda, oldukça geniş bir şekilde ortaya koymamız mazur görülmelidir.
Nitekim, Bagdad Nizamiyesinde Ebu lshak eş-Şirazi'den dini ilimleri tahsil ederek devrinin önde gelen şahsiyetleri arasına giren ayrıca, Kuşeyri'nin müridi(l7) aynı zamanda Gazali gibi bir şahsiyetiıı de şeyhi olan Ebu Ali el-Faramedi'den ·de .tasavvuf ilmini olan Yusuf Hemedani dinde hoca, tarikatte şeyh olarak lslamıiı esaslarına sıkı sıkıya baglı, onları tevilsiz kabul eden, ömrünü riyazat ve mücahede ile geçiren bir şahıstır. Kalbi bütün mahlukat için muhabbetle dolu olan Yusuf Hemedani, müritlerine de Hz. Peygamberin ve ashabının yolundan gitmeyi tavsiye etmektedir<18>. Yusuf Hemedan'i'nin yetiştiği fikir çevresi de zaten bunu gerektirmektedir.
YusufHemedani ile talebesiAhmed Yesevi arasındaki hoca-öğrenci, mürşid-mürid münasebetlerini ayrıntılarıyla takib edebilecek kaynaklardan -en azından şimdilik- mahrumuz. Ancak, Ahmed Yesevl'nin şeyhi Yusuf Hemedfuıi'nin her bakımdan tesir altında kaldıgt bir gerçektir. Nitekim o da, Hz.Peygamberin sünnetine ve şeriat alıkamma kuvvetle bağlıdır. Bunu da hikmetlerinde gayet açık bir şekilde göstermiştir. Dolayısıyla, o hocasımn yolunda yürümüş, kuvvetli bir medrese tahsilinin yanında tasavvufu da iyice ~~~~- . .
Ahmed Y esevi'nin ısıarnı yayınada bir araç olarak kullandığı hikmetleri incelendiğinde, şeriate aykırı hiç bir ize rastlanmaz. Zira O hikmetlerinde Kur'an-ı Kerim'in abkamını, Hz. Peygamberin hadislerini dile getirmekıedir<20>. Bu sebepledir ki, hikmetler derin ve şairane bir tasavvuf eseri olmaktan çok, dini ve ahlaki öğütlerden meydana gelen bir ahlaki eser gibidir<21). Ahmed Yesevi, hacasından aldığı egitim ve terbiye gereği her
295
Ocak 1 Nizômiye medreseleri gelenegi ve Yesevflik
manzumesinde günahlardan bahsederele istiğfar eder. Bir vakit namazı kılmayanın domuzdaQ f$"kli olamayacağını söyler<22>. Hz.Peygambere olan muhabbeti ve bağlılığından dolayı, onun ,vefat yaşı olan altmış üç yaşından sonra yeryüzünde yaşamayı kendisine ar bilerek ·Olmeden önce ölünüz hadisine de ittibaen, dergahının bahçesinde, yer altında yaptırdığı çile haneye girmiştir<23>. Onun bu denli sünnete bağlılığı başkalannca da tas.tik edi~ek~ewr. Nitekim Ahmed Yesevi'yi öven bir şair ondan: .
Şerialin nizanu Tluikaım imanu Hakifiaıin tamanu
diye bahse~ektedir<24>. Ahmed Yesevi'nin yetişme şekli ve hikmetlerinde belirttiği hususlar dururken, onu
qeterodpks inançlara sahip birisi, tarikatını da eski Türk paganizminin açık izleriyle dolu<2S) bir tarikat kabul etmek, kanaatimizce pek doğru kabul edilemez. Çünkü, Yesevi'yi yetiştir,en Yusuf Hemedanl ve onu besleyen kaynak Nizarniye Medreseleri'dir. Ehl-i sün
. net dışı fıkfrler ve inançlarla mücadele için kurulan, tarihçe de sabit fonksiyonunu icra eden bu müesseselerden beslenen Ahmed Yesevi'nin, yetiştiği fikirlecin tam tersi birtakım heterodoks ve rafızl inançlara yönelmesi, onları kabul etmesi düşünülemez. Aksi ~dirde onu yetişme şekline ters düşen bir yola yönelmiş olarak kabul etmiş oluruz.
Yes{wi'nin lsJ.amı yaymak için hedef seçtiği göçebe Türkmen kitlesinin hayat tarzını da dikkate almak mecburiyetindeyiz. Göçebe olmanın vermiş olduğu birtakım dezavantajlarla yaşayan bu kitlelerden İslamın bütün hükümlerine bir anda uymalan beklene-
1 meidi. Ne yaşadıkl~ hayat şartları, ne de kültür seviyeleri buna müsait değildi. Üstelik m~~IÜIJ1anlığı kabul eden bu insanlar, eski inançlarının birtakım hatıralanyla beraber yaşaw~ydılar. Onlardan dört başı marnur bir müslümanlık da beklenemezdi: Bu ancak zaman içerisinde v~ tedrici olarak mümkün olabilirdi. Hz.Peygamberin İsıarnı yirmi üç sene,gibi geniş bir zaman diliminde tebliğ ettiği de düşünülürse, tebliğ sürecinin yavaş ve t~ci olması gayet makuldür. Bu yüzdendir ki, müslüman olan bu kitlelerin yaşayışlarında eski inançlannın birtakım bakiyelerinin olması normal karşılanmalı ve bu mesele zaman içinde halledilebilecek bir konu olarak görülmelidir. Göçebelerin kitabi bilgilerin verildiği,_~üyük merkezlerdeki medreselerden ıızak oluşu da. beraberinde bu tür mahzurlu anlayışlan getirmekteydi.
İsiarnı kabul edeiı Türkmenlerde görülen bu tür anlayışları hemen heterodoks veya ·.pag~m ·türü bir düşünce kabul etmemek gerekir. Bu konuya yeni ve değişik bir yorum getiien Ahmet Yaşar Ocak da heterodoks terimini açıklarken: Bu terimi bilhassa sünnf fslam'a_karşı koymaYc üzere onu bilerek deforme etmek amacını güden bir sapık İslam anlayişının ifadedolarak yorumlamak çok yanlıştır. Doğru olan, sosyo-kültürel yapıları, Islamı henüz kabul ettikleri için, kitabi ve doktriner bir fs/am anlayışına yeterince nüfus etmeye -çok tabii olarak- mfıni teşkil eıtiğinden, lslfımı ister istemez eski inançlarının doğrultusunda ve etkisinde anlamak zorunda olan, bu yüzden de kitabi lslt1m'dan bazı konularda farklılaşmış bir Islam anlayışı geliştiren zümre/erin inançları olarak
296
Milletlerarası HocaAhmet Yesevi Sempozyumu;26-29 Mayıs J993,Kayseri
anlamaktır. O devirde bu zaten başka türlü de olamazdı demektedir(26>. Üstelik mutasavvıflann genelinde mevcut olan hoşgörünüq, A.hmed Yesevi tarafından da uygulandıltı ve İsiama girişlerini teşvik için, onlırra baz' toleranslar tanındlğ!nı kabul eı.m~k daha doğru olur. . . .
Netice itibariyle, Ahmed·Yesevi tamamen Sünni düşünce içerisinde ve dini emirlere sıkı sıkıya ba~lı olarak yeti.şmiş bir şahsiyettir. Onun, İsiama yeni giren ve İslamın hükümlerinden habersiz olan insanlara, İsiama girişlerini kolaylıişllrmak için tanıdıltı toleransı, heterodoksluk olarak kabul etmek do~ru olmasa gerektir. Bu, Yesevi'nin hoşgörüsüdür, insanlara dini tebli~ ederken uyguladı~ı yaklaşım şeklidir.
Dipnotlar
1. M.F.Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara 1976,s.64. 2. lbn Hallikan, Vefeyatu'l-Ayan VII, Beyrut (tsz),s.78-80; lbnu'l-Cevz'i, EI-Munta
zam Fi Tarihi'I-Mulukf Ve'l-Umem IX, Haydarabad 1359, s.171; lbnu'l-Esir, ElKamil Fi't-Tarih,Xl,Beyrut 1989,s.80; lbn K esir, El-Bidaye Ve'n-Nihaye Xll, Beyrut 1991,s. 218.
3. W .Barthold, ls /!im Medeniyeri Tarihi,( çev.M.F.Köprülü), Ankara 1977,s.37. 4. Hl.Hiısan, Tarihu'd-Devleti'l-Fatımiyye, Kahire 1981 ,s.378,435. 5. M.A.Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara 1989,s209-215. 6. El-Bundari, Ziibdetü'n-Nusra Ve Nuhbetü'I-Usra (Irak ve Horasan Selçukluları
Tarihi), (çev.K.Burslan), lstanbul1943,s.67 vd. 7. Z.Kazvini, Asaru'I-Billid Ve Ahbdru'I-İbdd, Beyrut (tsz),s.412. 8. A.MHasaneyn, Se/liçuke İran Ve'l-lrak, Kahire 1970,s.173; l.Kajesoglu, Selçuklu
Tarihi, l stanbul1972,s.128-130. . 9. lbn Tagriberdi, EI-Menhelu's-SajfVe'I-Mustevfl Bade'I-Vafl Il, Kahire 1984,s.386
vd; C.Brockelman, "Firuzabadi", İA, W,s.653. 1 O. Ez-Zehebi, EI-İber Fi Haberi Men Gaber ll, B eyrut 1985,s.414. ll. Es-Subki, Tabakdtu'ş-Şafiiyyeti'l-Kübra VII, MlSlr 1964,s.256. 12. Es-Subki, Vll,s.294-295. 13. LMassignon, 'Tasavvuf', İA,Xll/l,s.27. 14. F.Köprülü, İlk Mutasavvıjlar, s.16. 15. H.Altıntaş, TasavvufTarihi,Ankara 1986,s.91. 16. lbn Kadı Şuhbe, Tabakdtu'ş-Şafiiyye II, Haydarabad 1979,s.I0-11; l bnu'l-lmad,
Şezeratu'z-Zeheb Fi Ahbdri Men Zeheb IV, Beyrut (tsz),s.95; lbn HallikCin lll, s. 204-205.
17. Es-Subk'i, V, s.304 vd. 18. F.Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s.69. 19. K.Eraslan, Divan-ı Hikmetten Seçmeler, Ankara 1991,s.12-21. 20. K.Eraslan,a.g.e.,s.22. 21. F.Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, lstanbull98l,s.195. 22. F.Köprülü, İlk Mutasavvıjlar, s.76.
297
Ocak 1 Nizlımiye medreseleri gelenegi ve fesevilik
23. K.Eraslan,a.g.e., s.61. 24. A.Caferoglu, "Karahanlılar Devri Türk Edebiyatı", TDEK, Ankara 1976,s.409. 25. F.Köprülü, "Ahmed Yesevl'", 1A,l,s.212; F.Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s.I94. 26. A.Yaşar Ocak, "Anadolu Türk SUjiliginde Ahmed-i Yesevl' Geleneginin Teşekkülü",
Mül~tlera.rası Ahmed Yesevf Sempoıyumu Bildirileri, Ankara 1992, s.77.
298