Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun...

121
www.isvesosyalguvenlik.com Mevzuat – Bilgi – Kültür - Haber Platformu İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatına İlişkin Danıştay Kararları DANIŞTAY 15. Daire Başkanlığı 2011/156 E.N , 2011/3298 K.N. Özet KONYA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ'NİN 18.12.2008 TARİH VE E:2008/405, K:2008/717 SAYILI KARARININ, DANIŞTAY BAŞSAVCILIĞINCA 2577 SAYILI İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNUNUN 51. MADDESİ UYARINCA KANUN YARARINA BOZULMASI İSTENİLMEKTEDİR. İçtihat Metni Danıştay Tetkik Hakimi: Mehmet Ali Aydın Düşüncesi : Konya Bölge İdare Mahkemesi kararının 2577 sayılı Yasa'nın 51. maddesi uyarınca kanun yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı: Yılmaz Çimen Düşüncesi : İşyeri kayıtlarının verilmemesi nedeniyle, (mülga) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın 140. maddesinin (d) fıkrası uyarınca davacıya 6750 TL. idari para cezası verilmesi yolundaki işlemin iptali istemiyle açılan dava sonunda, Konya 2. İdare Mahkemesi hakimlerinden biri tarafından verilen ve dava konusu işlemin iptaline ilişkin bulunan 25.3.2008 günlü, E:2007/909, K:2008/392 sayılı kararın, davalı idarenin itirazı üzerine, 506 sayılı Yasa'nın 140. maddesi uyarınca idari para cezası kararına karşı idari itiraz yoluna başvurulmadan açılan davada idari merci tecavüzü nedeniyle dilekçenin merciine tevdi gerekirken uyuşmazlığın esasının incelenmesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmasına ilişkin Konya Bölge İdare Mahkemesi'nin 18.12.2008 günlü, E:2008/405, K:2008/717 sayılı kararının, hukuka aykırı olduğu savıyla kanun yarına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren Konya 2. İdare Mahkemesi Başkanı'nın dilekçesi üzerine konu incelendi; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay'ca ilk derece mahkemesi olarak verilip, temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Bankaşsavcı tarafından kanun yararına temiz olunabileceği, temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde kararın kanun yararına bozulacağı, bu bozma kararının daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı hükme bağlanmıştır. Dava konusu işlemin oluşturulduğu tarih itibariyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın 140. maddesinin, 8.2.2006 günlü, 5454 sayılı Yasa'nın 5. maddesiyle değişik dördüncü fıkrasında "İdarî para cezaları ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yetkili

Transcript of Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun...

Page 1: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

www.isvesosyalguvenlik.com • Mevzuat – Bilgi – Kültür - Haber Platformu

İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatına İlişkin Danıştay Kararları

DANIŞTAY

15. Daire Başkanlığı 2011/156 E.N , 2011/3298 K.N.

Özet

KONYA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ'NİN 18.12.2008 TARİH VE E:2008/405, K:2008/717 SAYILI

KARARININ, DANIŞTAY BAŞSAVCILIĞINCA 2577 SAYILI İDARİ YARGILAMA USULÜ

KANUNUNUN 51. MADDESİ UYARINCA KANUN YARARINA BOZULMASI İSTENİLMEKTEDİR.

İçtihat Metni

Danıştay Tetkik Hakimi: Mehmet Ali Aydın

Düşüncesi : Konya Bölge İdare Mahkemesi kararının 2577 sayılı Yasa'nın 51. maddesi uyarınca kanun

yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Başsavcısı: Yılmaz Çimen

Düşüncesi : İşyeri kayıtlarının verilmemesi nedeniyle, (mülga) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın

140. maddesinin (d) fıkrası uyarınca davacıya 6750 TL. idari para cezası verilmesi yolundaki işlemin

iptali istemiyle açılan dava sonunda, Konya 2. İdare Mahkemesi hakimlerinden biri tarafından verilen

ve dava konusu işlemin iptaline ilişkin bulunan 25.3.2008 günlü, E:2007/909, K:2008/392 sayılı

kararın, davalı idarenin itirazı üzerine, 506 sayılı Yasa'nın 140. maddesi uyarınca idari para cezası

kararına karşı idari itiraz yoluna başvurulmadan açılan davada idari merci tecavüzü nedeniyle

dilekçenin merciine tevdi gerekirken uyuşmazlığın esasının incelenmesinin hukuka aykırı olduğu

gerekçesiyle bozulmasına ilişkin Konya Bölge İdare Mahkemesi'nin 18.12.2008 günlü, E:2008/405,

K:2008/717 sayılı kararının, hukuka aykırı olduğu savıyla kanun yarına bozulması konusunda

Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren Konya 2. İdare Mahkemesi Başkanı'nın dilekçesi üzerine konu

incelendi;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge

idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay'ca ilk derece mahkemesi

olarak verilip, temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından

yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine

veya kendiliğinden Bankaşsavcı tarafından kanun yararına temiz olunabileceği, temyiz isteği yerinde

görüldüğü takdirde kararın kanun yararına bozulacağı, bu bozma kararının daha önce kesinleşmiş olan

mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı hükme bağlanmıştır.

Dava konusu işlemin oluşturulduğu tarih itibariyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın 140.

maddesinin, 8.2.2006 günlü, 5454 sayılı Yasa'nın 5. maddesiyle değişik dördüncü fıkrasında "İdarî

para cezaları ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde

Kuruma ödenir veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur.

Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yetkili

Page 2: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

sulh ceza mahkemesine başvurabilirler (Bu cümle, Anayasa Mahkemesi'nin 6.4.2007 günlü, 26485

sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4.10.2006 günlü, E:2006/75, K:2006/99 sayılı kararıyla iptal

edilmiştir). Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî para cezası kararı kesinleşir.

Sulh ceza mahkemesinin verdiği son karara karşı, yargı çevresinde yer alan ağır ceza mahkemesine

itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yapılır. 2.000 Yeni

Türk Lirası dahil idarî para cezalarına karşı sulh ceza mahkemesine başvuru üzerine verilen kararlar

kesindir. Mahkemeye başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren

onbeş gün içinde Kuruma ödenmeyen idarî para cezaları, bu Kanunun 80. maddesi hükmüne göre

tahsil edilir. İdarî para cezalarının, Kuruma itiraz ve yargı yoluna başvurulmaksızın tebliğ tarihinden

itibaren onbeş gün içinde peşin ödenmesi halinde, bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme, idarî

para cezasına karşı kanun yoluna başvurma hakkını etkilemez." hükmü yer almaktadır.

Sözü edilen düzenlemeye göre, 506 sayılı Yasa'nın 140. maddesi uyarınca, idari para cezasının, idari

para cezası verilmesi yolundaki işlemin ilgilisine tebliğ edilmesi durumunda "tahakkuk edeceğinin",

yani tahsil edilebilir aşamaya geldiğinin, diğer bir ifadeyle bu aşamada kesin ve yürütülmesi zorunlu

idari işlem niteliğini kazandığının kabul edildiği; diğer yandan ilgiliye, idari para cezasının tebliğinden

itibaren onbeş gün içerisinde Kurumun ilgili birimine itiraz etme seçeneğinin tanınarak, bu yola

başvurulması durumunda takibin durması esasının benimsendiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla idari

para cezasının takip ve tahsil edilebilir hale gelmesi, ilgilisinin idari makama itirazının sonuçlanması

veya itiraz edilmesi için öngörülen sürenin geçmiş olması koşuluna bağlanmamıştır. Bu haliyle, 506

sayılı Yasa'nın 140. maddesinde gösterilen idari itiraz yoluna başvurulmasının zorunlu olmadığı; yani,

idari itiraz yoluna başvurulmadan idari para cezası verilmesi yolundaki işlemin iptali istemiyle dava

açılabileceği ortadır. Nitekim bu nedenlerle Yasa hükmünde "...itiraz edilir." değil, "...itiraz edilebilir."

denilerek, itiraz yolunun ihtiyari olduğu açıkça vurgulanmıştır.

Belirtilen durum karşısında, Konya Bölge İdare Mahkemesi'nin, 506 sayılı Yasa'nın 140. maddesi

uyarınca idari para cezası kararına karşı idari itiraz yoluna başvurulmadan açılan davada idari merci

tecavüzü nedeniyle dilekçenin merciine tevdi gerektiği yolundaki 18.12.2008 günlü, E:2008/405,

K:2008/717 sayılı kararında hukuka ve usule uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenle, Konya Bölge İdare Mahkemesi'nin, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı

bir sonuç ifade eden 18.12.2008 günlü, E:2008/405, K:2008/717 sayılı kararının 2577 sayılı İdari

Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesince gereği görüşüldü:

Dava; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 140. maddesine aykırı davranıldığından bahisle

davacıya 6.750, 00-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin 11.04.2007 tarih ve 051197 sayılı işlemin

iptali istemiyle açılmıştır.

Konya 2. İdare Mahkemesi'nce tek hakimle verilen 25.03.2008 tarih ve E:2007/909, K:2008/392

sayılı kararla; davacıdan defter ve belge ibrazının istenilmesine ilişkin yazının Tebligat Kanunu'nun 21.

maddesine uygun olarak ilgilisine tebliğ edilmediğinin anlaşıldığı, bu durumda davalı idarece yapılan

tebligata rağmen kayıt ve belgelerin yasal süresi içerisinde ibraz edilmediğinden bahisle 506 sayılı

Kanunun 140. maddesi uyarınca davacıya verilen idari para cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı

gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

Page 3: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Bu karara, davalı idare tarafından itiraz edilmesi üzerine Konya Bölge İdare Mahkemesi'nin

18.12.2008 tarih ve E:2008/405, K:2008/717 sayılı kararıyla; 506 sayılı Kanunun 140. maddesi

uyarınca idari para cezası kararına karşı idari itiraz yoluna başvurulmadan açılan davada idari merci

tecavüzü nedeniyle dilekçenin merciine tevdii gerekirken uyuşmazlığın esasının incelenmesinin

hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle Konya 2. İdare Mahkemesi'nin anılan kararının bozulmasına karar

verilmiştir.

Danıştay Başsavcılığı, Konya Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının 2577 sayılı İdari

Yargılama Usulü Kanununun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kanun Yararına Bozma" başlıklı 51. maddesinin ilk

parağrafında, Bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk

derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan

niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların

göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Bankaşsavcı tarafından kanun yararına temyiz

olunabileceği, temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde kararın, kanun yararına bozulacağı, bozma

kararının, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını

kaldırmayacağı hükmü yer almaktadır.

Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 140.

maddesinin 5655 sayılı Kanunun 2. maddesiyle değişik 4. fıkrasında; "İdari para cezaları ilgiliye tebliğ

edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre

içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler,

kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine

başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari para cezası kesinleşir.

Mahkemeye başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren on beş gün

içinde Kuruma ödenmeyen idari para cezaları, bu Kanunun 80'inci maddesi hükmü gereğince

hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir. İdari para cezalarının, Kuruma

itiraz ve yargı yoluna başvurulmaksızın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde ödenmesi halinde,

bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme, idari para cezalarına karşı Kuruma itiraz etme veya yargı

yoluna başvurma hakkını etkilemez. Ancak, Kurumca itirazın reddedilmesi veya mahkemece Kurum

lehine karar verilmesi halinde, daha önce tahsil edilmemiş olan dörtte birlik ceza tutarı, 80'inci madde

hükmü de dikkate alınarak tahsil edilir." hükmü yer almıştır.

Yukarıda belirtilen Kanun maddesinde, kurumca düzenlenen idari para cezalarına ilişkin işlemin

"ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk eder" ve onbeş gün içinde "Kuruma ödenir" ibaresi ile kesin ve

icrailiği ortaya konmuştur. Ayrıca, bu işleme karşı Kurumun ilgili ünitesine yapılabileceği belirtilen

itiraz başvurusunun zorunlu bir başvuru yolu olmayıp, ilgililerin isteğine bağlı, seçimlik bir hak olduğu

maddede yer alan "kuruma ödenir veya...", "itiraz edilebilir" ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Bu durumda; davacı tarafından, kuruma itiraz edilmeksizin doğrudan dava açma iradesi ortaya

konulduğundan, Konya 2. İdare Mahkemesi hakimlerinden biri tarafından davanın esasının

incelenmesi suretiyle uyuşmazlığın karara bağlanmasında usul hükümlerine aykırılık bulunmayıp,

Konya Bölge İdare Mahkemesi'nce, idari merci tecavüzü nedeniyle dilekçenin Kurumun ilgili

ünitesince incelenmek üzere SSK Başkanlığı Konya Sigorta İl Müdürlüğüne gönderilmesi gerektiği

gerekçesiyle anılan Mahkeme kararının usul yönünden bozulması yolunda verilen 18.12.2008 günlü,

E:2008/405, K:2008/717 sayılı kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Page 4: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanun yararına temyiz isteminin

kabulü ile Konya Bölge İdare Mahkemesi'nin 18.12.2008 tarih ve E:2008/405, K:2008/717 sayılı

kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün hukuki

sonuçlarına etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, kararın birer örneğinin ilgili

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ile Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmesine ve kararın Resmi

Gazete'de yayımlanmasına, 02.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

DANIŞTAY

1. Daire 2011/12942 E.N , 2011/3325 K.N.

Kanun Yararına Temyiz Eden : Danıştay Başsavcılığı

Davacı : ING Bank A. Ş.

Vekili : Av. Aydın Musaballı

Eski Büyükdere Cad. Ayazağa Köy Yolu

No:6 Maslak 34398 / İSTANBUL

Davalı : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

Vekili : Av. Nebahat Kavafoğlu

SGK Kadıköy Sigorta Müdürlüğü

Göztepe - Kadıköy / İSTANBUL

İstemin Özeti : İstanbul 3. İdare Mahkemesi'nin 24.06.2009 tarih ve E:2009/109, K:2009/1104 sayılı

tek hâkimle verilen kararı ile bu kararı onayan İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin 03.02.2010 tarih

ve E:2009/16003, K:2010/1518 sayılı kararı Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari

Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi : Mehmet Ali Aydın

Düşüncesi : İstanbul 3. İdare Mahkemesi ile bu kararı onayan İstanbul Bölge İdare Mahkemesi kararı

yerinde olduğundan, kanun yararına bozma isteminin reddedilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan

Düşüncesi : Davacı şirkete 506 sayılı Kanun uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin İstanbul

Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünün 22.8.2008 gün ve 145667 sayılı işleminin iptali istemiyle açılan

davayı reddeden İstanbul Üçüncü İdare Mahkemesince tek hakimli olarak verilen 24.6.2009 gün ve

E:2009/109, K:2009/1104 sayılı karar ile bu kararı onayan İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin

3.2.2010 gün ve E:2009/16003, K: 2010/1518 sayılı kararının kanun yararına bozulması istemi

üzerine konu incelendi.

Page 5: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 8'inci maddesinde; işverenin, örneği Kurumca hazırlanacak

işyeri bildirgesini en geç sigortalı çalıştırmaya başladığı tarihte Kuruma doğrudan vermek veya iadeli

taahhütlü olarak göndermekle yükümlü olduğu; sigortalı çalıştırılan bir işin veya işyerinin başka bir

işverene devrolunması veya intikal etmesi halinde de, yeni işverenin bildirge vermesi gerektiği, bu

işlerde çalışan sigortalıların sigorta hak ve yükümlerinin devam edeceği; 140'ıncı maddesinde de;

Kurumca dayanağı belirtilmek suretiyle; bu Kanunun 8'inci maddesinde belirtilen bildirgeyi Kanunda

belirtilen tarihte Kuruma vermeyenlere, idari para cezası verileceği hüküm altına alınmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; Oyakbank Anonim Şirketi Yönetim Kurulunun 24.12.2007 günlü kararı ile

Ordu Yardımlaşma Kurumunun hisselerinin tamamının ING Bank N.V. 'e devredildiği, sonrasında

davacı Şirketin ticaret unvanının ING Bank değiştirildiği; değişikliğin İstanbul Ticaret Sicil

Memurluğunun 7.7.2008 günlü işlemi ile tescil edilerek 23.6.2008 günlü dilekçe ile davalı kuruma

bildirildiği anlaşılmıştır.

Dava konusu idari para cezası, işverenin değişmesi veya işyerinin devredilmesi nedeniyle anılan Kanun

hükmünde belirtilen bildirge verme yükümlülüğü yerine getirilmediği gerekçesiyle kesilmiştir.

İşverenin değişmesi, işyerinde işveren sıfatının taşıyan gerçek ya da tüzel kişinin değişmesidir. Tüzel

kişiliği olan ortaklıklarda ortaklardan birinin hisselerini başka birine devretmesi, şirketteki hakim

durumu değiştirse bile, şirketin tüzel kişiliğinde bir değişiklik oluşturmayacağından; işveren değişikliği

olarak nitelendirilemez..

Öte yandan; Türk Ticaret Kanununa göre, unvan değişikliği de, tüzel kişilikte değişiklik yaratan

hallerden değildir. Nitekim; 28.8.2008 gün ve 26981 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe

giren Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 35'inci maddesinin 3'üncü bendinde, işyerlerinde

işletme adı değişikliklerinde işyeri bildirgesi verilmeyeceğinin; değişikliğin, Ticaret Sicil Gazetesinin de

ekli olduğu bir yazı ile Kuruma bildirileceğinin kurala bağlanmış olması da, aynı hukuki gerçeğe

dayanmaktadır.

Bu bakımdan; olayda, bildirge verilmesini zorunlu kılan bir işveren değişikliği veya işyerinin

devredilmesi söz konusu olmadığından, davacı şirkete verilen idari para cezasının hukuki dayanağı

bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenle, aksi yolda verilen ve hukuka aykırı bir sonuç ifade eden İstanbul Üçüncü İdare

Mahkemesince tek hakimli olarak verilen 24.6.2009 gün ve E:2009/109, K:2009/1104 sayılı karar ile

bu kararı onayan İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 3.2.2010 gün ve E:2009/16003, K: 2010/1518

sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51' inci maddesi uyarınca, kanun

yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce gereği görüşüldü:

Dava; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 140. maddesine aykırı davranıldığından bahisle davacı

şirkete idarî para cezası verilmesine ilişkin 22.08.2008 tarih ve 145667 sayılı işlemin iptali istemiyle

açılmıştır.

İstanbul 3. İdare Mahkemesi’nce tek hâkimle verilen 24.06.2009 tarih ve E:2009/109, K:2009/1104

sayılı kararla; mülga 506 sayılı Kanunun 8. maddesi gereği devraldığı bankaya ait şubeye ilişkin işyeri

Page 6: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

devir bildirgesi verme yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacı şirket hakkında tesis edilen dava

konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bu karara karşı davacı tarafından itiraz edilmesi üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi'nce

03.02.2010 gün ve E:2009/16003, K:2010/1518 sayılı kararla anılan mahkeme kararı onanmıştır.

Danıştay Başsavcılığı'nca, İstanbul 3. İdare Mahkemesi kararı ile bu kararı onayan İstanbul Bölge

İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü

Kanununun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kanun Yararına Bozma" başlıklı 51. maddesinin ilk

paragrafında, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay’ca ilk

derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan

niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların

göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz

olunabileceği, temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde kararın, kanun yararına bozulacağı, bozma

kararının, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını

kaldırmayacağı hükmü yer almaktadır.

Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar

Kanunu'nun 8. maddesinde; işverenin, örneği Kurumca hazırlanacak işyeri bildirgesini en geç sigortalı

çalıştırmaya başladığı tarihte Kuruma doğrudan vermek veya iadeli taahhütlü olarak göndermekle

yükümlü olduğu; sigortalı çalıştırılan bir işin veya işyerinin başka bir işverene devrolunması veya

intikal etmesi halinde de, yeni işverenin bildirge vermesi gerektiği, bu işlerde çalışan sigortalıların

sigorta hak ve yükümlerinin devam edeceği; 140. maddesinde de; Kurumca dayanağı belirtilmek

suretiyle; bu Kanunun 8'inci maddesinde belirtilen bildirgeyi Kanunda belirtilen tarihte Kuruma

vermeyenlere idari para cezası verileceği hüküm altına alınmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, Oyak Bank Anonim Şirketi’nin sermayesinin %100'üne tekabül eden Ordu

Yardımlaşma Kurumunun sahip olduğu hisselerin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun

12.12.2007 tarih ve 2416 sayılı kararı ile ING Bank N.V. tarafından doğrudan, ING Group N.V. ve

Stichting ING Aandelen tarafından dolaylı devralınmasına izin verildiği, anılan karar uyarınca Ordu

Yardımlaşma Kurumu tarafından 1.074.098.133,00 YTL nominal değerli 1.074.098.133 adet hissenin

ING Bank N.V. 'e; 1’er YTL nominal değerli 8 adet hissenin de kararda adı geçen diğer şahıslara

devredildiği, Oyak Bank Anonim Şirketi Yönetim Kurulu'nun 24.12.2007 günlü, 1 sayılı kararı ile söz

konusu hisse satışının Banka ortaklar defterine kaydedildiği; sonrasında davacı Şirketin Oyak Bank

A.Ş. olan ticaret unvanının ING Bank A.Ş. olarak değiştirildiği ve bu değişikliğin İstanbul Ticaret Sicil

Memurluğunun 07.07.2008 günlü işlemi ile tescil edildiği, davalı idarece davacı şirketin 07.07.2008

tarihinden itibaren sigortalı işçi çalıştırmaya başlamış olmasına rağmen işyeri devir bildirgesinin, 506

sayılı Kanunun 8. maddesine göre en geç sigortalı çalıştırılmaya başlanılan tarihte Kuruma

verilmediğinden bahisle dava konusu idari para cezasının düzenlendiği, bu işlemin iptali istemiyle

bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda aktarılan Kanun hükmü uyarınca sigortalı çalıştırılan bir işin veya işyerinin başka bir

işverene devir olunması halinde yeni işveren bildirge vermekle yükümlüdür.

Bir işyerinin devri demek, onun bütün hukuki neticeleri ile, yani aktifi ve pasifi, işçisi ve tesisatı ile

birlikte faaliyet halinde bir başkasına geçmesi demektir. Uyuşmazlığa konu olayda ise, Oyak Bank

A.Ş.’nin Oyak grubuna ait hisseleri ING Bank N.V. tarafından satın alınmış ve böylece Oyak Bank

Page 7: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

A.Ş.’nin pay sahipleri değişmiş, ancak şirketin tüzelkişiliğinde herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bu

durumda, anonim şirketin hisse devri sonucunda mevcut tüzel kişiliğinin sona ermesi ve onun yerine

başka bir tüzel kişinin işverenlik sıfatına sahip olması gibi bir durum söz konusu olmadığından, olayda

hukuken bir işyeri devrinden söz etmek olanaklı değildir.

Öte yandan; işverenin unvan ve isim değişikliği de 506 sayılı Kanun uyarınca işyeri devir bildirgesi

verilmesi yükümlülüğü doğuran hallerden değildir. Zira hisse devrinde olduğu gibi, unvan

değişikliğinde de, değişiklik öncesi ve sonrasında ortada aynı ve tek bir tüzel kişi, dolayısıyla tek bir

işveren bulunmakta olup sadece bu işverenin unvanı değişmiştir. Nitekim 28.8.2008 gün ve 26981

sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 35'inci

maddesinin 3'üncü bendinde, işyerlerinde işletme adı değişikliklerinde işyeri bildirgesi

verilmeyeceğinin; değişikliğin, Ticaret Sicil Gazetesinin de ekli olduğu bir yazı ile Kuruma

bildirileceğinin kurala bağlanmış olması da sözü edilen hukuki durumu teyit etmektedir.

Davacı şirketin ticari merkezi ile sicil numarasında her hangi bir değişikliğe gidilmeksizin ve

tüzelkişiliği sona erdirilmeksizin salt Oyak Bank Anonim Şirketi olan eski unvanının ING Bank

Anonim Şirketi olarak değiştirildiği İstanbul Ticaret Sicil Memurluğunun dosyada bulunan

07.07.2008 günlü ilan metninden anlaşılmaktadır.

Bu durumda, olayda bildirge verilmesini zorunlu kılan bir işveren değişikliği veya işyerinin

devredilmesi söz konusu olmadığından, davacı şirkete verilen idari para cezasının hukuki dayanağı

bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığı tarafından yapılan kanun yararına temyiz isteminin

kabulü ile İstanbul 3. İdare Mahkemesi Hâkimliği’nce verilen 24.06.2009 tarih ve E:2009/109,

K:2009/1104 sayılı kararı ile bu kararı onayan İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin 03.02.2010 tarih

ve E:2009/16003, K:2010/1518 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51.

maddesi uyarınca hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere KANUN YARARINA

BOZULMASINA, kararın birer örneğinin davacı, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ile

Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmesine ve kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasına, 02.11.2011

tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

AZLIK OYU (X)

Dava; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 140. maddesine aykırı davranıldığından bahisle, davacı

şirkete idarî para cezası verilmesine ilişkin 22.08.2008 tarih ve 145667 sayılı işlemin iptali istemiyle

açılmıştır.

Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar

Kanunu'nun 8. maddesinde; işverenin, örneği Kurumca hazırlanacak işyeri bildirgesini en geç sigortalı

çalıştırmaya başladığı tarihte Kuruma doğrudan vermek veya iadeli taahhütlü olarak göndermekle

yükümlü olduğu; sigortalı çalıştırılan bir işin veya işyerinin başka bir işverene devrolunması veya

intikal etmesi halinde de, yeni işverenin bildirge vermesi gerektiği, bu işlerde çalışan sigortalıların

sigorta hak ve yükümlerinin devam edeceği; 140. maddesinde de; Kurumca dayanağı belirtilmek

suretiyle; bu Kanun'un 8. maddesinde belirtilen bildirgeyi Kanun'da belirtilen tarihte Kuruma

vermeyenlere, idarî para cezası verileceği hüküm altına alınmıştır.

Page 8: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Dosyanın incelenmesinden; davacı şirketin devraldığı bankanın şubesine ilişkin işyeri bildirgesini

süresinde vermediğinden bahisle, davacı şirkete idarî para cezası verilmesi üzerine bakılmakta olan

davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Anılan hükümlerden; işyerinin devri halinde, Kanun'un 8. maddesindeki bildirim yapma

yükümlülüğünün devralan tarafından yerine getirileceği, devralanın bildirim yükümlülüğünü yerine

getirmemesi halinde kendisine Kanun'un 140. maddesindeki idarî yaptırımın uygulanacağı

anlaşıldığından, uyuşmazlığın çözümünde işyerinin devralma işleminin gerçekleşip

gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un "Birleşme veya Devralma" başlıklı 7.

maddesinde, bir ya da birden fazla teşebbüsün hâkim durum yaratmaya veya hâkim durumlarını daha

da güçlendirmeye yönelik olarak, ülkenin bütünü yahut bir kısmında herhangi bir mal veya hizmet

piyasasındaki rekabetin önemli ölçüde azaltılması sonucunu doğuracak şekilde birleşmeleri veya

herhangi bir teşebbüsün ya da kişinin diğer bir teşebbüsün mal varlığını yahut ortaklık paylarının

tümünü veya bir kısmını ya da kendisine yönetimde hak sahibi olma yetkisi veren araçları, miras

yoluyla iktisap durumu hariç olmak üzere, devralmasının hukuka aykırı ve yasak olduğu hükme

bağlanmış, ayrıca maddede hangi tür birleşme ve devralmaların hukukî geçerlilik kazanabilmesi için

Kurula bildirilerek izin alınması gerektiğini Kurul'un, çıkaracağı tebliğlerle ilân edeceği belirtilmiş;

anılan hükme dayalı olarak da Rekabet Kurulu tarafından 1997/1 sayılı "Rekabet Kurulundan İzin

Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ" çıkarılmıştır.

Nitekim olayda; Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun tamamına sahip olduğu Oyak Bank A.Ş. hisselerinin

tamamının ING Bank N.V. tarafından devralınması işlemine izin verilmesi talebiyle ING Bank N.V.

tarafından Rekabet Kurumu'na başvurulduğu, Kurul tarafından Kanun'un 7. maddesi ile bu maddeye

dayalı olarak çıkarılan 1997/1 sayılı Tebliğ hükümlerine göre yapılan başvurunun incelendiği,

06.09.2007 tarih ve 07-69/856-324 sayılı Rekabet Kurulu kararında, bildirim konusu işlem

sonucunda, Oyak Bank’ın kontrolüne ING Bank'ın sahip olacağından, buna göre, bildirimin 1997/1

sayılı Tebliğ’in 2. maddesi anlamında bir devralma işlemi olduğu belirtilerek, devralma işlemine izin

verildiği anlaşılmaktadır.

Görüldüğü üzere; Oyak Bank hisselerinin tamamının ING Bank tarafından devralınmasının hukukî

geçerlilik kazanması Rekabet Kurulu kararıyla mümkün olmuştur.

Öte yandan, anılan Rekabet Kurulu kararından sonra, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 18.

maddesine dayalı olarak alınan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 12.12.2007 tarih ve

2416 sayılı kararı ile de, Oyakbank A.Ş. sermayesinin %100'üne tekabül eden Ordu Yardımlaşma

Kurumu'nun sahip olduğu hisselerin ING Bank tarafından doğrudan, ING Grup N.V. ve Stichting ING

Aandelen tarafından dolaylı devralınmasına izin verilmesinin uygun görüldüğü, buna dayanarak

Oyakbank A.Ş. Yönetim Kurulu'nun 24.12.2007 tarih ve 1 nolu kararı ile Ordu Yardımlaşma Kurumu

tarafından, 1.074.098.133 TL nominal değerli 1.074.098.133 adet hissenin ING Bank N.V.'e birer TL

nominal değerli birer adet hissenin de kararda belirtilen diğer şahıslara devredildiği ve pay devrinin

uygun görülerek Banka ortaklar pay defterine kaydedilmesine karar verildiği, sonrasında da Oyakbank

A.Ş.nin ticaret ünvanının ING Bank A.Ş. olarak değiştirildiği ve bu hususun 07.07.2008 tarihinde

tescil ve ilân edildiği görülmektedir.

Dava konusu işlemin mevzuat hükümleriyle birlikte değerlendirilmesinden; Oyakbank hisselerinin

tamamının davacı şirket tarafından devralınması, Rekabet Kurulu'nca bildirim konusu işlemin bir

devralma işlemi olarak nitelendirilmesi ve devir işlemine izin vermesi, bu devrin ayrıca Bankacılık

Page 9: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından da uygun görülmesi, sonrasında bankanın ticari

ünvanının değiştirilmesi ve ünvan değişikliğinin tescil ve ilân edilmesi, pay devri ile bankanın yönetim

ve hakimiyetinin devralan şirkete geçmesi, banka devir alındıktan sonra da işyerinde hizmetlerin aynı

sigortalılar tarafından yürütülmesi karşısında ve Oyakbank A.Ş.nin işveren sıfatının sona erdiği

hususu da gözönüne alındığında, tüm bu işlemlerin bir devralma niteliğinde olduğunun ve Oyakbank

A.Ş.'nin davacı şirketçe devralındığının kabulü gerektiğinden, davacı şirket hakkında tesis edilen

işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; mülga 506 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereği devraldığı bankaya ait şubeye

ilişkin işyeri devir bildirgesi verme yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacı şirkete idarî para cezası

verilmesine yönelik işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı oyu ile çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

--------------------------------------------------

DANIŞTAY

1. Daire 2009/963 E.N , 2009/1433 K.N.

Özet

İŞÇİ STATÜSÜNDE BULUNMASINA KARŞIN İNŞAAT MÜHENDİSİ OLARAK FEN İŞLERİ

MÜDÜRLÜĞÜNDE KAMU GÖREVİ İFA EDENİN 4483 SAYILI KANUN KAPSAMINDA

DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ HAKKINDA.

İçtihat Metni

Hakkında Ön İnceleme Yapılanlar :.;

1- ...- Burdur İli,... Belediye Başkanı

2" . " " " "

3-...- " " " Encümen Üyesi

4- " " " " "

5- " " Fen İşleri Müdürü

6- " " Fen İşleri Müdür Vekili

7- " "

8-

9- " " "

10-...- " " Fen İşleri Memuru

11-...- " " " İnşaat Mühendisi

Page 10: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

İtiraz Edilen Karar : Hakkında ön inceleme yapılanların tümü için soruşturma izni verilmemesine

ilişkin İçişleri Bakanının 4.3.2009 tarih ve 2009/6963 sayılı kararı

Karara İtiraz Eden : Şikayetçi...

Soruşturulacak Eylem : Konak Mahallesi ... ada, ... parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen yapının

yasal süresi içinde tamamlanmaması nedeniyle ruhsatsız duruma düşmesine karşın imar mevzuatında

yer alan yaptırımları uygulamamak ve sonrasında ruhsatsız inşa edilen 2 nci kat da dahil olmak üzere

söz konusu yapıyı usule aykırı olarak ruhsatlandırmak suretiyle görevi kötüye kullanmak

Eylem Tarihi : 2005 yılı ve öncesi

İçişleri Bakanlığının 1.7.2009 tarih ve 9913 sayılı yazısı ekinde gönderilen dosya, İçişleri Bakanının

4.3.2009 tarih ve 2009/6963 sayılı soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararı ve bu karara yapılan

itiraz, Tetkik Hakimi Arzu Bozkurt Şen'in açıklamaları dinlenildikten sonra, 4483 sayılı Memurlar ve

Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca incelendi;

Gereği Görüşülüp Düşünüldü:

Hakkında ön inceleme yapılarak soruşturma izni verilmeyenler arasında bulunan ...'in geçici işçi

statüsünde bulunmasına karşın inşaat mühendisi olarak Fen İşleri Müdürlüğünde görevli olduğu,

dolayısıyla kamu görevi ifa eden adı geçenin de 4483 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi

gerektiği sonucuna varılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; 1986 yılında düzenlenen yapı ruhsatının süresinin dolması nedeniyle

ruhsatsız konumda olan inşaat için, 1992 yılında yapılan imar planı tadilatıyla kat sayısının arttırıldığı

da dikkate alınarak, 3.8.2005 tarih ve 26/3 sayılı yapı ruhsatı düzenlendiği, bu işleme ilişkin harçların

ve para cezasının tahsil edildiği, ruhsat eki dosyada tüm projelerin fenni mesuliyetinin uygunluğunun

tasdik edilmiş olduğu, bu itibarla ilgililere isnat edilen eylemin haklarında soruşturma yapılmasını

gerektirecek nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından, soruşturma izni verilmemesine ilişkin yetkili merci

kararına yapılan itirazın reddine, dosyanın İçişleri Bakanlığına, kararın bir örneğinin itiraz edene

gönderilmesine 21.10.2009 tarihinde ... yönünden oyçokluğuyla diğer Belediye görevlileri yönünden

oybirliğiyle karar verildi.

KARŞI OY

İçişleri Bakanlığının 1.7.2009 tarih ve 9913 sayılı yazısı ekinde gönderilen 4.3.2009 tarih ve

2009/6963 sayılı karara işçi statüsünde görev yapan ...' in de dahil edildiği anlaşılmıştır.

4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 2. maddesi

kapsamında bulunmayan işçiler hakkında anılan yasaya göre "karar verilmesi" mükmün değildir.

Kanunun 10. maddesi uyarınca, suça istiraktan dolayı aynı mahkemede yargılanacak olunması da bu

gerçeği değiştirmemektedir.

Kamu görevlisi kavramı, 1999 yılında yürürlüğe giren 4483 sayılı yasada yer almış; bu tanım 5337

sayılı Türk Ceza Yasasının 6. maddesinin (c) fıkrasıyla daha da açıklık kazanmıştır.

Page 11: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin "genel idare esaslarına göre. yürüttükleri kamu hizmetlerinin

gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memur ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebi ile

işledikleri suçlar 4483 sayılı Yasaya tabidir.

Türk Ceza Kanununun 6. maddesinin (c) fıkrasında kamu görevlisi "kamusal faaliyetin yürütülmesine

atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir suretle sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi"

olarak tanımlanmıştır.

Bu iki düzenlemede de "memur" kavramlarından daha geniş bir kavram olan "kamu görevine" vurgu

yapılmış bulunmaktadır. Anayasanın 128. maddesi de bu doğrultuda düzenlemeler içermekte olup esas

itibariyle 4483 sayılı Yasa, memurlara, eski mevzuata göre daha sınırlı bîr biçimde uygulanmaktadır.

Bu çerçevede kamu görevlilerinin görevleri esnasında işlenen ve görevden doğmayan suçları kapsam

dışı bırakılmış bulunmaktadır. Memurların sadece görevinden doğan suçları ön inceleme kapsamında

ele alınırken, işçilerin genel hükümler yerine 4483 sayılı Yasaya göre işleme tabi tutulması mevcut

hükümlere uygun düşmemektedir.

Uygulamadaki hukuki düzenlemeler ve yargısal kararlar işçileri kamu görevlisi kapsamında

değerlendirmemektedir.

Nitekim Anayasa Mahkemesinin 9.2.1993 gün ve 44/7 sayılı kararı da, işçilerin, Anayasanın 128.

maddesindeki memur ve diğer kamu görevlisi sayılmayacağını hüküm altına almıştır.

Benzer bir değerlendirmeye Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.2.1995 gün ve 1994/10-79, K: 1995/45

sayılı kararında da yer verilmiş ve anılan kararda, işçilerin diğer kamu görevlilerinden

sayılamayacağına işaret edilmiştir. Yürürlükte bulunan yasal düzenlemeler ve özü itibariyle

güncelliğini koruyan yargı kararları karşısında işçiler hakkında genel hükümlere göre doğrudan

Cumhuriyet savcılığınca soruşturma yapılması gerektiği, bu nedenle İçişleri Bakanının 4.3.2009 tarih

ve 2009/6963 sayılı kararının işçiye yönelik kısmının kaldırılması ve genel hükümlere göre

Cumhuriyet savcılığınca doğrudan soruşturma yapılması için ilgili savcılığa gönderilmesi gerektiği

görüşü ile çoğunluk kararının işçiye yönelik kısmına katılmıyorum.

--------------------------------------------------

DANIŞTAY

12. Daire 2009/2745 E.N , 2009/5291 K.N.

Özet

GEÇİCİ İŞÇİ STATÜSÜNDE ÇALIŞAN DAVACININ 2006 YILINDA ALTI AY VEYA DAHA FAZLA

SÜREYLE ÇALIŞMIŞ OLMA KOŞULUNU TAŞIMAMASI NEDENİYLE DAİMİ İŞÇİ KADROSUNA

GEÇİRİLMEMESİ İŞLEMİNDE HUKUKA AYKIRILIK BULUNMADIĞI HAKKINDA.

İçtihat Metni

Temyiz isteminde Bulunan (Davacı) :...

Vekili :Av....

Page 12: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Karşı Taraf : Banaz Belediye Başkanlığı

İsteğin Özeti : Davalı idare emrinde geçici statüde işçi olarak görev yapan davacının, 5620 sayııl Kanun

hükümleri uyarınca sürekli işçi kadrosuna alınmak istemiyle yaptığı başvurusunun; 2006 yılında altı

ay ve daha fazla süreyle çalışma koşulunu taşımadığından bahisle reddine ilişkin 6.2.2008 günlü,

207/61 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davada; 2006 yılında pirime esas çalıştığı gün sayısını

gösteren aylık prim ve hizmet cetvelinin incelenmesi sonucu 120 gün çalışması olduğu anlaşılan

davacının anılan Kanunda aranılan koşulu taşımaması nedeniyle sürekli işçi kadrosuna atanma

başvurusunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddi yolunda

Manisa İdare Mahkemesince verilen 2.12.2008 günlü, E:2008/392, K:2008/2169 sayılı kararın,

dilekçede yazılı nedenlere göre davacı tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Metin Çağlar

Düşüncesi : İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup,

bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından anılan kararın onanması gerektiği

düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı : Gül Filiz Aslantaş

Düşüncesi :İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların

temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu

maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

karar verilmeyerek işin gereği düşünüldü:

İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin

bulunması halinde mümkündür. Manisa İdare Mahkemesince verilen 2.12.2008 günlü, E:2008/392,

K:2008/2169 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek

bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi jle anılan kararın onanmasına, temyiz

giderlerinin istemde bulunan davacı üzerinde bırakılmasına, 13.10.2009 tarihinde oybirliği ile karar

verildi.

--------------------------------------------------

DANIŞTAY

5. Daire 2009/4453 E.N , 2010/809 K.N.

Page 13: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

İlgili Kavramlar

MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİ

Özet

HİSSE DEVRİNDEN SONRA T. TELEKOM A.Ş.'DE GÖREV YAPACAK PERSONELİN İSTİHDAM

ŞEKLİNİN 406 SAYILI YASA'NIN EK 29. MADDESİ UYARINCA BELİRLENMESİ ÜZERİNE,

ANILAN YASAL DÜZENLEMEYE UYGUN OLARAK T. TELEKOM A.Ş. TARAFINDAN HAZIRLANAN

1. VE 2. TİP İŞ SÖZLEŞMELERİNDEN, KAMUYA GEÇİŞ HAKKINDAN VAZGEÇME KOŞULUNU

İÇEREN 1. TİP İŞ SÖZLEŞMESİNİ TERCİH EDENLERİN, İŞ AKDİNİN FESHİ ÜZERİNE KAMU

KURUM VE KURULUŞLARINA GEÇİŞ HAKKININ OLMADIĞI HAKKINDA.

İçtihat Metni

Temyiz İsteminde Bulunanlar :

1-Davacı :...

Vekili: Av....

2-Davalı : Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı

İsteğin Özeti : Ankara 14. İdare Mahkemesi'nin 3.3.2009 günlü, E:2008/789, K:2009/302 sayılı

kararının dilekçelerde yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması istemlerinden ibarettir.

Davacının Cevabının Özeti:Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Davalı İdarenin Cevabının Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Işın Aka Delice

Düşüncesi : Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: Mehmet Akkaya

Düşüncesi : Türk Telekom A.Ş.'nin özelleştirilmesi sonucu kamusal niteliği ortadan kalkmış olmakla,

Türk Telekomda görev yapmakta iken 14.5.2008 günü iş sözleşmesi fesh edilen davacının, 406 sayılı

Telgraf ve Telefon Kanununun Ek 29.maddesi uyarınca Ankara'da bulunan bir kamu kurumuna

araştırmacı olarak atamasının yapılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 3.7.2008 günlü,

12259 sayılı işlemin iptali ve sözleşmesinin feshedildiği 14.5.2008 tarihi ile atamasının yapıldığı tarihe

kadar geçen sürelerdeki parasal ve özlük haklarının tazminine karar verilmesi istemiyle açtığı davanın

görüm ve çözümü adli yargının görevine girdiğinden, temyize konu Mahkeme kararının bozulması

gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü: Türk Telekom'dan görev yapmakta

iken 14.5.2008 tarihinde 1. Tip İş Sözleşmesi feshedilen davacı, 406 sayılı Yasa'nın Ek 29. maddesi

Page 14: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

uyarınca kamu kurum ve kuruluşlarına atamasının yapılması isteminin reddine dair 3.7.2008 günlü,

12259 sayılı işlemin iptali ile sözleşmesinin feshedildiği 14.5.2008 tarihi ile bir kamu kuruluşuna

atamasının yapılacağı tarihe kadar geçecek sürelerdeki parasal ve özlük haklarının yasal faiziyle

birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.

Ankara 14. İdare Mahkemesi'nin 3.3.2009 günlü, E:2008/789, K:2009/302 sayılı kararıyla; davacının

sözleşmesinin feshini müteakip süresi içinde kamu kurum ve kuruluşlarının boş kadro veya

pozisyonlarına naklen atanma talebiyle bizzat davalı idareye yaptığı başvuru hakkında, davalı idarece,

davacının boş kadro veya pozisyonlara atanma teklifi konusunda bir karar alınması gerekirken,

görevine son verildiği Türk Telekom A.Ş. Genel Müdürlüğü'nce bildirilmediğinden bahisle isteminin

reddine iişkin işlemde, sebep unsuru yönünden hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu

işlem iptal edilmiş; parasal hak istemi ise, dava konusu işlemin sebep unsuru yönünden iptal

edilmesinin davacının doğrudan herhangi bir kadro veya pozisyona atanması sonucunu

doğurmayacağı ve bu aşamada da herhangi bir maddi kaybının oluşmayacağı, dolayısıyla

sözleşmesinin feshedildiği 14.5.2008 tarihi ile atamasının yapılacağı tarihe kadar geçen sürelerdeki

parasal ve özlük haklarının tazmini isteminin yerinde görülmediği gerekçesiyle reddedilmiştir.

Davacı, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu, Mahkemece işlemin sebep unsuru yönünden

iptal edilmesinin atama sonucunu doğurmaması nedeniyle iptal kararlarının niteliğine uygun

olmadığını, kararın parasal hak isteminin reddine dair kısmında da hukuki isabet bulunmadığını ileri

sürmekte ve Mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

Davalı idare, gerek 406 sayılı Yasa'nın Ek 29. maddesi, gerekse 4046 sayılı Yasa'nın 22. maddesi

uyarınca kurulan işlemin hukuka uygun olduğunu ileri sürmekte ve Mahkeme kararının iptale ilişkin

kısmının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

406 sayılı Yasa'nın Ek 29. maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında; 'Türk Telekom hisselerinin devri

sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin

(a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen asli ve sürekli

görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihi ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi

olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu

görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen süre içinde Türk Telekomda

çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden nakil için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri

tarihe kadarki aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali ve

özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır. Bu fıkrada belirtilen süre içinde nakle tabi

personelden Türk Telekom tarafından hizmetine ihtiyaç duyulmayanlar tespit edildikleri tarihten,

kendi isteği ile nakil talep edenler ise talep tarihinden itibaren en geç doksan (yüzseksen günlük

aylıksız izin süresi aşılmamak kaydıyla ve 15 Ocak 2006 tarihindeki üçüncü fıkraya göre hesaplanan

ücretleriyle) gün içinde Türk Telekom tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilir ve bunların

aylıksız izinleri bu tarih itibarıyla sona erer. Hizmetine ihtiyaç duyulmayan personelin tespiti ve kendi

isteği ile nakil talebinde bulunma süresi, hisse devir tarihinden itibaren yüzelli günü aşamaz (Değişik

son cümle; 9/2/2006-5457/1 md.) Bu fıkranın birinci cümlesinde sayılanlardan aylıksız iznin

bitiminden sonra Türk Telekomun tabi bulunduğu mevzuata ve bu fıkraya istinaden akdedilen

sözleşmeye göre çalışmaya devam edenlerden hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde iş

sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erenler, bu madde hükümlerine göre işlem yapılmak üzere iş

sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren otuz gün içinde sözleşmenin sona erdiği yılın 15 Ocak

tarihindeki üçüncü fıkraya göre hesaplanan ücretleriyle Devlet Personel Başkanlığına bildirilir ve

bunların bildirim tarihine kadar geçen süre içindeki aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze

giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır. (Ek

Page 15: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

cümleler:9/2/2006-5457/7 md.) Söz konusu personel hakkında üçüncü fıkra hükümlerinin

uygulanmasında hisse devir tarihindeki kadro ve pozisyon unvanları esas alınır. Bu fıkra hükümleri

gereğince azami olarak yüzseksen gün süreyle kamu görevlerinden aylıksız izinli sayılarak Türk

Telekomda çalıştırılmaya devam olunanlar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen geçiş hakkını

kullanmayarak İş Kanunu hükümlerine tabi olarak yeni bir sözleşme yapmak suretiyle Türk

Telekomda çalışmaya devam edenlerin aksine bir talepte bulunmamaları halinde kesenekleri kendileri,

kurum karşılıkları ise Türk Telekom tarafından karşılanmak suretiyle bağlı bulundukları sosyal

güvenlik kurumları île ilgileri devam ettirilir ve kamu kurum ve kuruluşlarına nakil hakkından

vazgeçmiş olan personele ilişkin karşılıklılık esasına dayalı bir müşterek bildirim Devlet Personel

Başkanlığına sunulur. Önceden bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumu ile ilgileri devam

ettirileceklerin emeklilik hak ve yükümlülüklerinin tespitinde, devir tarihi itibariyle emeklilik hak ve

yükümlülüklerine esas alınmakta olan kadro, görev veya pozisyonlarının dikkate alınmasına devam

olunur. Önceden bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumu ile ilgileri yukarıda belirtilen şartlar

dahilinde devam ettirileceklerin nakil talebinde bulunabilecekleri veya nakil işlemlerinin devam ettiği

dönem içerisinde geçecek hizmet süreleri; hisse devir tarihindeki statülerinde geçmiş sayılarak bu

süreleri kıdem aylıklarının hesabında dikkate alınır ve bunların kazanılmış hak aylık derece ve

kademeleri genel hükümler çerçevesinde yükseltilmeye devam olunur. Bunlardan bu fıkrada belirtilen

beş yıllık süre içerisinde iş sözleşmesi fesholunanların kıdem tazminatları ve Kanunun ek 32 nci

maddesinin dördüncü fıkrası dikkate alınarak ödenir. Bu fıkra gereğince bağlı bulundukları sosyal

güvenlik kurumlan ile ilgilerinin devam ettirilmesi talebinde bulunanların beş yıllık sürenin

bitiminden sonra da Türk Telekomda çalışmaya devam etmeleri durumunda, beş yıllık sürenin

bitiminden sonraki emeklilik hak ve yükümlülükleri hakkında yukarıda belirtilen usul ve esaslara göre

işlem yapılmaya devam olunur. Liste halinde bildirilen personel, 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı

Kanunun 22 nci maddesinde belirtilen esas ve usuller çerçevesinde Devlet Personel Başkanlığı

tarafından başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilir ve söz konusu personel hakkında anılan

madde hükümleri uygulanır. Ancak, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi uyarınca Özelleştirme

Fonundan karşılanması öngörülen ödemeler Hazine tarafından karşılanır ve kapsam dışı personelden

nakil hakkından vazgeçenler hakkında 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin dördüncü fıkrasının

uygulanmasındaki süreler yazılı olarak beyanda bulunanlar için beyan tarihinden, hizmetine ihtiyaç

bulunmayanlar için ise kararın kendilerine tebliğ tarihinden başlayarak on gün olarak esas alınır."

hükmü, aynı maddenin 4. fıkrasında ise, "Başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilen 4857 sayılı İş

Kanununa tabi kapsam dışı personele ve hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içerisinde iş

sözleşmesi sona eren ve Devlet Personel Başkanlığına bildirimi yapılan personele, iş mevzuatına göre

herhangi bir tazminat ödenmez. Nakledilen personelin önceden kıdem tazminatı ödenmesi süreleri

hariç kıdem tazminatına esas olan geçmiş hizmet süreleri 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli

Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyelerinin hesabında dikkate alınır." hükmü yer

almıştır.

Yukarıda yazılı yasal düzenleme ile Türk Telekom hisselerinin devri tarihinden itibaren 180 günlük

aylıksız izin süresi içinde nakle tabi personele Türk Telekom'un tabi olduğu mevzuat uyarınca Türk

Telekom'da çalışmaya devam etme ya da kamu kurum ve kuruluşlarına nakil talebinde bulunma

yönünde tercih hakkı verildiği, Türk Telekom'un tabi olduğu mevzuata ve anılan yasal düzenlemeye

göre Türk Telekom tarafından hazırlanan iş aktini imzalayarak anılan kurumda çalışmaya devam

edenler yönünden 9.2.2006 günlü, 5457 sayılı Yasa ile anılan düzenlemeye yapılan eklemede ikili

ayrım getirilerek, iş aktî imzalayarak Türk Telekomda çalışmaya devam edenlerden bir kısım

personelin hisse devir tarihinden itibaren en geç beş yıl içinde iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle

sona ermesi halinde Devlet Personel Başkanlığı'na bildirilerek diğer kamu kurum ve kuruluşlarına

devrinin sağlanacağı, bu personele iş mevzuatına göre herhangi bir tazminat ödenmeyeceği, diğer

personelin ise kamu kurum ve kuruluşlarına devir hakkından feragat ederek imzaladıkları iş

Page 16: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

sözleşmelerinin hisse devir tarihinden itibaren beş yılık süre içerisinde fesholunduğunda kıdem

tazminatlarının ödeneceği, anılan personelin tercihlerinin de Devlet Personel Başkanlığı'na

bildirileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu yasal düzenlemenin Türk Telekom tarafından uygulanması, kurumun tabi olduğu mevzuata göre bu

kurumca hazırlanan 1. ve 2. Tip İş Sözleşmeleri şeklinde olmuş, 1. Tip İş Sözleşmesinde kamu kurum

ve kuruluşlarına nakil hakkından vazgeçerek şirkette çalışmaya devam etme, 2. Tip iş sözleşmesi ile de

nakil hakları saklı kalmak üzere şirkette çalışmaya devam etme tercihleri sunulmuş, Türk Telekom'da

çalışmaya devam edecekler için bu sözleşmelerden birini imzalama zorunluluğu getirilerek, bu konuda

görevli olan Devlet Personel Başkanlığı'nca kamuya geçecek personel sayısının tespiti, bunlara uygun

boş kadroların ve kurumların belirlenebilmesi imkanı verilmiştir.

4046 sayılı Yasa'nın 5398 sayılı Yasa ile değişik 22. maddesinin ilk fıkrasında; "Özelleştirme

programına alınan kuruluşlarda (iştirakler hariç) ilgili kuruluş veya idare tarafından istihdam fazlası

personel belirlenmesi ya da bu kuruluşların kısmen veya tamamen satışı nedeniyle kamu tüzel

kişiliğinin sona ermesi, devredilmesi, küçültülmesi, faaliyetlerinin durdurulması, kapatılması, tasviye

edilmesi halinde; bu kuruluşlarda programa alınma tarihi itibariyle 657 sayılı Devlet Memurları

Kanunu'na tabi olarak veya sözleşmeli statüde çalışmakta olanlar ile iş kanunlarına tabi olarak görev

yapmakla birlikte toplu iş sözleşmesi hükümlerinden yararlanmayan genel müdür, genel müdür

yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, kurul başkanı, daire başkanı, müessese, bölge, fabrika, işletme ve

şube müdürü, müfettiş ve müfettiş yardımcısı, müşavir ve başuzman unvanlı kadrolara atanmak

suretiyle görev yapan personel, kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmek üzere yukarıda belirtilen

işlemlerin tamamlanmasından itibaren onbeş gün içerisinde İdare tarafından Devlet Personel

Başkanlığı'na bildirilir." hükmü, 2. fıkrasında; "Nakle tabi personelin, 657 sayılı Devlet Memurları

Kanunu'na göre kazanılmış hak aylık derecesinden aşağı olmamak kaydıyla, 190 sayılı Kanun

Hükmünde Kararname kapsamında bulunan kamu kurum ve kuruluşlarının boş kadrolarından Devlet

Personel Başkanlığınca tespit edilen kadroya, anılan Başkanlık tarafından kırkbeş gün içerisinde

ataması teklif edilir. 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışındaki kamu kurum ve

kuruluşlarının (özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar hariç) mevcut boş kadro veya pozisyonlarına da

ihtiyaçlar doğrultusunda atama teklifi yapılabilir." hükmü yer almış olup, bu düzenleme ile nakle tabi

personelin bildirilme usulünün personelin görev yaptığı kurum tarafından Devlet Personel

Başkanlığı'na bildirim şeklinde olduğu, kurumca yapılan bu bildirim üzerine kamu kurum ve

kuruluşlarının boş kadrolarından Devlet Personel Başkanlığı'nca tespit edilen kadroya, anılan

Başkanlıkça atama teklifi yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, Türk Telekom'da hisse devrinden önce müdür unvanında görev yapan

davacının, 406 sayılı Yasanın Ek 29. maddesine eklenen 5457 sayılı Kanunun 1. maddesinin yürürlüğe

girdiği 15.2.2006 tarihinde, nakil hakkı saklı kalmak şartıyla Türk Telekom'da görev yapmasına imkan

tanıyan 2. tip iş sözleşmesi imzalama hakkı bulunmasına rağmen, kamu kurum ve kuruluşlarına nakil

hakkından vazgeçerek 6.3.2006 tarihinde 1. tip iş sözleşmesini imzaladığı; sözleşmenin 16. maddesi ile

davacının bu sözleşmenin imzalanması ile birlikte başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakil/bildirim

hakkını, yapılacak olan herhangi bir kanuni düzenlemeyle çalışanın başka kamu kurum ve kuruluşlara

nakliyle ilgili yeni haklar verilmesi halinde çalışana İsterse yeni bir iş sözleşmesi yapmak suretiyle yeni

kanuni düzenlemeden 180 günlük aylıksız izin bitim tarihi olan 12 Mayıs 2006 tarihine kadar

yararlanabileceği istisnası dışında kabul, beyan ve taahhüt edeceğinin belirtildiği, 12.4.2006 tarihli

başvurusu ile 2. tip iş sözleşmesi imzalamak isteminde bulunmasına rağmen isteminin Türk Telekom

tarafından reddedildiği, bu işleme karşı da dava açmadığı, diğer yandan Devlet Personel Başkanlığı'nın

Türk Telekom'a yazdığı 7.11.2006 tarihli yazı ile kamu kurum ve kuruluşlarına nakil hakkından

vazgeçerek 1. tip iş sözleşmesi imzalayan personel ile nakil hakkı beş yıl süreyle saklı tutulmak

Page 17: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

suretiyle iş sözleşmesi imzalayan personelden emeklilik, istifa, ölüm, yargı kararı gibi sebeplerle nakil

kapsamından çıkarılanlara ait bilgileri içeren belgelerin gönderilmesinin istenilmesi üzerine Türk

Telekom tarafından anılan listenin 30.11.2006 tarihinde bildirildiği, bu listede davacının da adının yer

aldığı, davacının 1. tip iş sözleşmesi ile çalışmaya devam etmekte iken Türk Telekom tarafından

14.5.2008 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiği, bunun üzerine 15.5.2008 günlü dilekçesi ile Devlet

Personel Başkanlığfna başvurarak 406 sayılı Yasanın Ek 29. maddesi gereğince, en son bulunduğu

görev unvanının karşılığı olan araştırmacı unvanı ile Başkanlıklarınca uygun görülecek Ankara'da

bulunan bir kamu kurumuna atanma isteminde bulunduğu, isteminin Devlet Personel Başkanlığı'nın

5.6.2008 günlü cevabında belirtilen, 406 sayılı Yasanın Ek 29. maddesi ile 4046 sayılı Yasanın 22.

maddesi uyarınca personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakillerine ilişkin Başkanlıklarının

görev ve yetkisinin Türk Telekom A.Ş. tarafından bildirilmeleri üzerine atama tekliflerini yapmaktan

ibaret olduğu, Başkanlıklarınca dilekçe hakkında yapılacak bir işlem bulunmadığı gerekçesiyle

reddedildiği, 20.5.2008 tarihinde T. Telekom'a başvurarak kamu kurumuna atanabilmek için

dilekçesinin Devlet Personel Başkanlığına bildirilmesi isteminde bulunduğu, isteminin 1. Tip İş

Sözleşmesi imzalayarak kamuya geçme hakkından vazgeçtiğinden bahisle reddedildiği, bunun üzerine

17.6.2008 günlü dilekçesi ile T. Telekom A.Ş. ile Devlet Personel Başkanlığı'na başvurarak Devlet

Personel Başkanlığı'nın 5.6.2008 tarihli işleminin geri alınması ve T. Telekom A.Ş. île gerekli

yazışmaların yapılarak nakil başvuru talebinin Başkanlıklarına intikal ettirilmesi yolunda talimatta

bulunması suretiyle 406 sayılı Yasanın Ek 29. maddesi uyarınca Ankara'da bulunan bir kamu

kuruluşuna araştırmacı unvanı ile atanma isteminde bulunduğu, isteminin T. Telekom'da çalışan

personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklinin 406 sayılı Yasanın Ek 29. maddesi ve 4046

sayılı Yasa'nın 22. maddesi çerçevesinde yapıldığı, T. Telekomun özelleştirilmesi sürecinde, söz konusu

kuruluşta çalışmaya devam edecek personel ile nakle tabi personelin tespitinin T. Telekom A.Ş.

tarafından yapıldığından Başkanlıklarınca bir işlem kurulmayacağı gerekçesiyle 3.7.2008 günlü

işlemle reddedildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, hisse devrinden sonra T. Telekom A.Ş.'de görev yapacak personelin istihdam şeklinin

406 sayılı Yasanın Ek 29. maddesi uyarınca belirlenmesi üzerine, anılan yasal düzenlemeye uygun

olarak T. Telekom A.Ş. tarafından hazırlanan 1. ve 2. Tip İş Sözleşmelerinden, kamuya geçiş hakkından

vazgeçme koşulunu içeren 1. Tip İş Sözleşmesini tercih eden davacının iş aktinin feshi üzerine kamu

kurum ve kuruluşlarına geçiş hakkı kalmadığından, ayrıca yukarıda yazılı 4046 sayılı Yasanın 22.

maddesi uyarınca da nakle tabi personelin kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmesine ilişkin

Devlet Personel Başkanlığı'nca yapılacak atama teklifinin, personelin çalıştığı kurumun bildirimini

gerektirip kişilerin başvurusu üzerine doğrudan Devlet Personel Başkanlığı'nca bu konuda bir işlem

kurulması olanağı bulunmadığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık, işlemin iptali yolundaki

Mahkeme kararında ise hukuki isabet görülmemiştir.

Mahkeme kararının tazminat isteğinin reddine ilişkin kısmında ise hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin reddi ile Ankara 14. İdare Mahkemesi'nin 3.3.2009

günlü, E:2008/789, K:2009/302 sayılı kararının parasal hak isteminin reddine dair bölümün

onanmasına, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle kararın dava konusu işlemin iptaline ilişkin

kısmının 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin l/b maddesi uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3.

fıkrası uyarınca bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan mahkemeye

gönderilmesine, 19.2.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

DANIŞTAY

Page 18: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

9. Daire 2009/613 E.N , 2009/5118 K.N.

Özet

KISMEN KABUL, KISMEN RET ŞEKLİNDE SONUÇLANAN DAVADA, DAVACI ŞİRKETİN DEFTER

VE BELGELERİNİ MAZERETİ OLMAKSIZIN İNCELEMEYE İBRAZ ETMEDİĞİNDEN BAHİSLE

VERGİ MAHKEMESİNCE, YARGILAMA GİDERLERİNİN DAVACI ŞİRKET ÜZERİNDE

BIRAKILMASINDA VE DAVACI ŞİRKET LEHİNE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLMEMESİNDE

İSABET BULUNMADIĞI HAKKINDA.

İçtihat Metni

2006/Şubat-Temmuz, Ekim, Kasım, Aralık dönemleri için re'sen salınan katma değer vergisi ile bu

verginin üç katı tutarında kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı; dosyanın

incelenmesinden, 20.3.2007 tarihli yazı ile davacı şirketten 2002-2006 yıllarına ait defter ve

belgelerini ibraz etmesinin istenildiği, davacı şirket tarafından, yasal süre içerisinde yasal defterler ile

satış faturaları ibraz edildiği halde tüm aramalara rağmen bulunamadığından bahisle mal alış ve gider

faturalarının ibraz edilmediği, inceleme elemanına, alışların belli firmalardan yapıldığı, bu firmalarla

irtibata geçilerek şirketlerine düzenlenen fatura fotokopilerinin temin edilebileceği belirtilerek süre

istenildiği, 27.3.2007 tarihli dilekçe ile de, mal alışında bulunulan firmaların listesinin sunulduğu,

bunun üzerine inceleme elemanınca, davacı şirketin mal alışında bulunduğunu belirttiği

mükelleflerden bu mal alışlarına ilişkin olarak bilgi istenildiği, gelen bilgiler doğrultusunda bazı

şirketlere ait faturalardaki katma değer vergisi indirimlerinin kabul edildiği, teyit ve ibraz edilmeyen

faturalardaki katma değer vergisi indirimlerinin reddi ve 2006 yılına ait katma değer vergisi

beyanlarının yeniden düzenlenmesi suretiyle dava konusu cezalı tarhiyatın yapıldığının anlaşıldığı,

davacı şirket tarafından dava dilekçesinde, incelemeye ibraz edilemeyen alış belgelerinin bulunduğu ve

Mahkemeye ibraz edilebileceği belirtildiğinden, Mahkemelerince verilen ara kararı uyarınca

sözkonusu defter ve belgelerinin ibrazının istenildiği, davalı idareden, ibraz edilen defter ve belgeler

üzerinde davacı şirketin sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı fatura kullanıp kullanmadığı, kayıtları

usulüne uygun olarak tutup tutmadığı, tenkit edilecek herhangi bir durumun bulunup bulunmadığı

hususlarının tespitinin yapılmasının istenildiği ve bu amaçla bu belgelerin davalı idareye gönderildiği,

davalı idarece yapılan inceleme sonucu düzenlenen basit raporda; davacı şirketin ilgili dönemde

vermesi gereken bütün beyannamelerini yasal süresinde verdiği, gider belgelerini yasal defterlerine

usulüne uygun olarak kaydettiği, ancak, hakkında sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge

düzenleyen veya kullandığı tespit edilen kişi ve şirketlerden mal alışında bulunduğu ve bunlara ait

faturaları yasal defterlerine kaydederek indirim konusu yaptığı belirtildiğinden, Mahkemelerince

verilen ara kararı ile basit raporda ismi geçen sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlediği

veya kullandığı belirtilen mükellefler hakkında düzenlenen vergi inceleme raporlarının istenildiği,

ibraz edilen raporların incelenmesinden, sözkonusu dönemde ... Orman Ürünleri Pet Elek. San. Ltd.

Şti. (... VD/6620694990) ve ... Petrol Ürünleri Tic. ve San. Ltd. Şti. (... VD/0071011775) tarafından

davacı şirkete düzenlenen faturaların sahte oldukları sonucuna varıldığından, bu faturalara

dayanılarak gerçekleştirilen katma değer vergisi indirimleri reddedilerek yapılan cezalı tarhiyatta

isabetsizlik görülmediği, olayda, ... Petrol Ürünleri Ltd. Şti. (... VD/9780082455), ... Petrol Ürünleri

Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti. (... VD/9330057132), ... Uluslararası Taş. Petrol Tic. San. A. Ş. (...

VD/9780084788) ve ... îth. ve İhr. T. A. Ş. (.., VD/2640028640) tarafından davacı şirkete düzenlenen

faturaların sahte oldukları yolunda somut ve hukuken yapılmış bir tespit bulunmadığından, bu

faturalarda yer alan katma değer vergilerinin indirimi reddedilerek yapılan cezalı tarhiyatın bu

kısmında isabet görülmediği, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 418. maddesinde;

davanın esası hakkında lehine hüküm verilmiş olan tarafın yedinde bulunup da hükme müessir olan

Page 19: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

vesikaları vakit ve zamaniyle hasmına bildirmezse masarifi muhakemenin tamamı veya bir kısmiyle

mahkûm edilebileceğinin hükme bağlandığı, aynı Kanunun 423. maddesinde de, davanın

ehemmiyetine göre kanunu mucibince takdir olunacak vekil ücretlerinin yargılama giderleri arasında

sayıldığı, buna göre vekalet ücreti haricindeki diğer yargılama giderlerinin defter ve belgelerini geçerli

bir mazereti olmaksızın incelemeye ibraz etmeyerek bakılan davanın açılmasına sebebiyet veren davacı

şirket üzerinde bırakılmasının gerektiği, davalı idare aleyhine sonuçlansa bile davacı şirket vekili

lehine yargılama giderleri arasında yer alan vekalet ücretinede hükmedilmemesi gerektiği sonucuna

varıldığı gerekçesiyle kısmen kabul ederek vergi ziyaı cezalı katma değer vergisini değişiklikle onayan,

yargılama giderlerinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 418. maddesinin 3. bendi

uyannca defter ve belgelerini geçerli bir mazereti olmaksızın incelemeye ibraz etmeyerek bakılan

davanın açılmasına sebebiyet veren davacı şirket üzerinde bırakılmasına hükmeden, aynı gerekçe ile

davacı şirket vekili adına vekalet ücretine hükmedilmemesine karar veren Konya Vergi Mahkemesi'nin

30.10.2008 tarih ve E.2007/1690, K:2008/1275 sayılı kararının; davacı şirket tarafından; cezalı

tarhiyatın tamamen terkinin icap ettiği, ... Orman Ürünleri Pet. Elek. San. Ltd. Şti. ile ... Petrol Ürün.

Tic. ve San. Ltd. Şti. 'nden alınan faturaların da sahte olmadığı, cezalı tarhiyat aslında alış faturalarının

incelemeye ibraz edilmemesi nedeniyle yapıldığı halde Vergi Mahkemesince sahte fatura

kullanıldığından bahisle vergi ziyaı cezasının onanan vergi miktarının üç katı tutarında tespiti suretiyle

tasdik edilmesinde isabet bulunmadığı, dava kısmen kabul edildiği halde vekalet ücretine

hükmedilmemesinin ve yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasının yasal olmadığı, incelemeye

mal alış belgelerinin bilerek ibraz edilmediğinden bahsedilemeyeceği, inceleme elemanından

belgelerin bulunabilmesi için süre istenildiği halde bu süre verilmediğinden, davanın açılmasına

aslında davalı idarenin sebep olduğu, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 418.

maddesinde, vekalet ücretinden değil, yargılama masrafından bahsedildiği, Avukatlık Kanununun 164.

maddesinde, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade

ettiği, davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre vekalet ücretine hükmedilmesinin

gerektiği, davalı idare tarafından ise; cezalı tarhiyatın aynen onanmasının icap ettiği ileri sürülerek

bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Taraflarca savunma verilmemiştir.

Danıştay Savcısı Buket Oral'ın Düşüncesi : Tarafların temyiz dilekçelerinde cezalı tarhiyata ilişkin

olarak ileri sürdüğü iddialar, mahkeme kararının bunlara ilişkin kısmının bozulmasını gerektirecek

nitelikte görülmemiştir.

Davacı şirketin yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkin temyizine gelince;

Davanın kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlandığı görülmekte olup, HUMK.nun 417. ve 423.madde

hükümleri karşısında haklılık payına göre davacı lehine yargılama gideri ve vekalet ücretine

hükmedilmesi gerekirken, dava esnasında geçerli olduğu sonucuna varılan HUMK.nun

418/3.maddesinin, tarhiyatın doğmasına neden olan inceleme aşamasına uygulanarak yargılama

giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve aynı nedenle vekalet ücretine hükmedilmemesine karar

verilmesinde isabet görülmemiştir.

Bu nedenle, mahkeme kararının; cezalı tarhiyata ilişkin kısmının onanması, yargılama gideri ile

vekalet ücretine ilişkin kısmının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Tetkik Hakimi Güneş Kurtoğiu Karacık'ın Düşüncesi : Vergi Mahkemesi kararının, salınan katma

değer vergisi ile kesilen vergi ziyama ilişkin hüküm fıkrasının onanması, yargılama giderleri ile vekalet

ücretine ilişkin hüküm fıkralarının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

Page 20: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü: İstem; 2006/Şubat-Temmuz,

Ekim, Kasım, Aralık dönemleri için re'sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin

kaldırılması istemiyle açılan davada, vergi ziyaı cezalı katma değer vergisini değişiklikle onayan,

yargılama giderlerini davacı şirket üzerinde bırakan ve davacı şirket vekili lehine vekalet ücretine

hükmetmeyen Vergi Mahkemesi kararının taraflarca temyîzen incelenerek bozulmasına ilişkindir.

Vergi Mahkemesi kararının ... Orman Ürünleri Pet Elek. San. Ltd. Şti., ... Petrol Ürünleri Tic. ve San.

Ltd. Şti.,... Petrol Ürünleri Ltd. Şti.,... Petrol Ürünleri Paz. San. ve Tic Ltd. Şti.,... Uluslararası Taş. Tur.

Petrol Tic. San. A. Ş. ve ... îth. ve İhr. T. A. Ş. tarafından düzenlenen faturlarda yer alan ve indirim

konusu yapılan katma değer vergileri kabul edilmeyerek salınan katma değer vergisi ile kesilen vergi

ziyaı cezasına ilişkin hüküm fıkraları dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle Dairemizce de uygun

görülmüş olup, davacı şirket ve davalı idare tarafından ileri sürülen iddialar, sözü edilen kararın

bunlara ilişkin hüküm fıkralarının bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemiştir.

Davacı şirketin Vergi Mahkemesi kararının yargılama giderlerine ve vekalet ücretine ilişkin hüküm

fıkralarına yönelik temyiz istemine gelince;

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kararlarda Bulunacak Hususlar" başlığını taşıyan 24.

maddesinin (0 fıkrasında, kararlarda yargılama giderlerinin ve hangi tarafa yükletildiğinin

belirtileceği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31. maddesinde, bu Kanunda hüküm

bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuîyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların

davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi,

keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların

mahkemenin sükununu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemlerde Hukuk Usulü

Muhakameleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş olup, 1086 sayılı Hukuk Usulü

Muhakemeleri Kanununun 417. maddesinde, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan

alınmasına karar verileceği, aynı Yasa'nın 423. maddesininin 6 no'lu bendinde, kanun gereğince takdir

olunacak vekil ücretlerinin yargılama giderlerinden sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Yukarıda belirtilen Kanun hükümleri uyarınca davada haklı çıkan taraf, kendini vekil vasıtası ile temsil

ettirmiş ise, kural olarak yargılama giderleri ve yargılama giderleri arasında sayılan vekalet ücreti

haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir. Davada her iki taraf da kısmen haklı çıkarsa,

mahkeme, yargılama giderlerini, haklı çıkma oranına göre taraflar arasında paylaştırır.

Dosyanın incelenmesinden, Vergi Mahkemesince, yargılama giderlerinin davada haksız çıkmış olan

tarafa yükletilmesine ilişkin olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 417. maddesi

hükmünün istisnasını teşkil eden 418. madde uyarınca davanın esası hakkında lehine hüküm verilmiş

olan tarafın, yedinde bulunup da hükme müessir olan vesikaları vakit ve zamaniyle hasmına

bildirmemesi halinde masarifi muhakemenin tamamı veya bir kısmıyla mahkum edilebileceği

düzenlemesinden hareketle yargılama giderlerinin, defter ve belgelerini geçerli bir mazereti olmaksızın

incelemeye ibraz etmeyerek bakılan davanın açılmasına sebebiyet veren davacı şirket üzerinde

bırakılmasına hükmedildiği ve aynı gerekçe ile de davacı şirket vekili adına vekalet ücreti

ödenmemesine hükmedildiği anlaşılmıştır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri hukuku, adliye (hukuk) mahkemelerinin özel hukuk alanındaki bütün

yargısal faaliyetlerini düzenleyen hukuk koludur. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun hükümleri

Page 21: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

de, Kanunun adından da anlaşılacağı üzere hukuk mahkemelerinin yargılama aşamasında

uygulayacağı hükümlerdir.

Her ne kadar Vergi Mahkemesince, davacı şirketin defter ve belgelerini geçerli bir mazereti olmaksızın

incelemeye ibraz etmemesi durumu, yukarıda anılan Kanunun 418. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen

yedinde bulunup da hükme müessir olan vesikaları vakit ve zamaniyle hasmına bildirmeme fiili olarak

kabul edilmişse de, mahkeme (yargılama) aşamasında uygulanacak olan bu maddenin, davacı şirket

adına yapılan cezalı tarhiyata neden olan inceleme aşamasına uygulanması suretiyle yargılama

giderlerinin davacı şirket üzerinde bırakılmasında ve aynı nedenle davacı şirket vekili lehine vekalet

ücretine hükmedilmemesinde isabet bulunmamaktadır.

1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164. maddesinde, avukatlık ücretinin avukatın hukuki yardımının

karşılığı olan meblağ veya değeri ifade ettiği, aynı Kanunun 169. maddesinde de, yargı mercilerince

karşı tarafa avukatlık ücreti yükletileceği kuralına yer verilmiştir.

Bu Yasa hükümlerine göre, yargılama gideri olan vekalet ücretinin diğer yargılama giderleri gibi haksız

çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilmesine Mahkemece hükmedilmesi, davanın kazanılan

bölümü için vekilin emeğinin karşılığı olan avukatlık ücretinden yararlanması gerekeceği açıktır.

Bu durumda, kısmen kabul, kısmen ret şeklinde sonuçlanan davada, Vergi Mahkemesince, 1086 sayılı

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 417 ve 423. maddeleri uyarınca haklılık oranına göre davacı

şirket lehine yargılama giderlerine ve davacı şirket vekili adına vekalet ücretine hükmedilmesi

gerekmektedir.

Kaldı ki; Vergi Mahkemesince, davacı şirketin defter ve belgelerini geçerli bir mazereti olmaksızın

incelemeye ibraz etmediği belirtilmekte ise de, davacı şirket tarafından yasal süre içinde yasal

defterleri ile satış faturalarının incelemeye ibraz edildiği; ancak mal alış ve gider faturalarının ibraz

edilmediği, ancak, alışlarına ilişkin listenin incelemeye sunulduğu açık bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle vergi dairesi müdürlüğünün temyiz isteminin oyçokluğu ile reddine, davacı

şirketin temyiz isteminin kısmen kabulüne oyçokluğu ile, kısmen reddine oybirliği ile, Konya Vergi

Mahkemesi'nin 30.10.2008 tarih ve E.2007/1690, K:2008/1275 sayılı kararının vergi ziyaı cezalı

tarhiyata ilişkin hüküm fıkralarının onanmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretine ilişkin hüküm

fıkralarının bozulmasına, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı 3 sayılı Tarife uyarınca hesaplanacak ilam

harcının temyiz isteminde bulunan davacı şirketten alınmasına 21.12.2009 tarihinde karar verildi.

AYRIŞIK OY

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kânununun "idari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sının" başlıklı

2. maddesinin 2. fıkrasında " idari yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerini hukuka uygunluğunun

denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlar

ile gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem

niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler" hükmü yer

almaktadır.

Bu hükme göre idari yargı yerlerinin denetim yetkisi, kanunların idari makamlara bıraktığı yetkilerin

kullanılışının hukuka uygun olup olmadığının araştırılmasını kapsar; yoksa söz konusu yetkilerin idari

yargı yerlerince kullanılması sonucunu yaratmaz.

Page 22: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

2577 sayılı Kanunun 20. maddesinde düzenlenen re'sen araştırma yetkisi, idarenin kendi yetkisini

kullanarak yapmış olduğu inceleme ve araştırmaya dayalı idari işlemden kaynaklanan idari

uyuşmazlığın çözümü için gerekli belge ve bilgilerin, davaya bakan yargı yerine sağlanması amacını,

bir başka anlatımla dava konusu yapılan idari işlemin hukuka uygunluğunu denetleme amacını güder.

Buna göre davacının tutum ve davranışı ile idarenin inceleme ve araştırma yapmasını önlemesi sonucu

tesis edilen işlemin iptal davasına konu edilmesi durumunda idari yargı yerinin idarece yapılamayan

inceleme ve araştırmayı yapması idarenin yerine geçmesi sonucunu doğuracağından böyle bir

inceleme ve araştırma yapılmasının re'sen araştırma yetkisinin kullanılması olarak kabulüne olanak

bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, idari yargı yerinin görevi idari işlemin tesis edildiği anda yetki şekil, sebep, konu ve

maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olup olmadığını denetlemek olduğu halde, idari işlemin tesis

tarihinden sonra yargı yerince yapılacak veya bilirkişiye yaptırılacak inceleme ve araştırma sonucuna

göre maddi olayda değişiklik olabileceğinden, bu sonuç esas alınarak uyuşmazlık hakkında karar

verilmesi halinde idari yargı yerinin görevini belirtilen şekilde yerine getirdiği de söylenemez.

Bu açıklamaların ışığında: 213 sayılı Kanunun 4369 sayılı Kanunla değişik 256. maddesi uyarınca

istenilen yasal defter ve belgelerini ibraz etmeyen ilgili mükellefin katma değer vergisi indirimlerinin

3065 sayılı Kanunun 34. maddesi uyarınca belgelendirilmemesi nedeniyle reddi suretiyle tarhiyat

yapılması ve dava konusu edilmesi halinde vergi mahkemesince hukuka uygunluk denetiminin defter

ve belge isteme yazısının usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği hususu ile usulüne uygun

olarak tebliğ edilmişse defter ve belgelerin verilen süre içinde ibraz edilmemesinin hukuken geçerli bir

nedeninin bulunup bulunmadığı hususunun gerektiğinde re'sen araştırma yetkisi de kullanılmak

suretiyle yapılabileceği sonucuna varılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, 2006 yılına ilişkin defter ve belgelerini 213 sayılı Kanunun 4369 sayılı

Kanunla değişik 256. maddesi uyarınca ibraz etmesi için davacıya usulüne uygun tebligat yapılmasına

karşın verilen süre içinde alış ve gider belgelerini ibraz yükümlülüğünü yerine getirmediği, anılan

Kanunun "mücbir sebebler" başlığını taşıyan 13. maddesinde sayılan hallerin de sözkonusu olmadığı

anlaşıldığından, 3065 sayılı Kanunun 34. maddesi uyarınca belgelendirilmeyen katma değer vergisi

indirimlerinin reddi suretiyle yapılan cezalı tarhîyatta mevzuata aykırılık görülmemiştir.

Diğer taraftan, davacının mal alışında bulunduğu firmaların listesini ibraz etmesi üzerine inceleme

elemanınca karşıt inceleme yapılmak suretiyle düzenlenen 1.11.2007 tarih ve 168 sayılı vergi inceleme

raporunda bir kısım indirimin kabul edildiği, bir kısmının kabul edilmemesi sonucu dava konusu

cezalı tarhiyatın yapıldığı, vergi mahkemesince 19.6.2008 tarihli ara kararı ile davacı şirketten 2002 ila

2006 dönemlerine ait bütün defter ve belgelerin incelenmek üzere davalı Bor Vergi Dairesi

Müdürlüğüne ibraz edilerek, ibraz edildiğine ilişkin aynı idareden alınacak belgenin mahkemelerine

gönderilmesine karar verildiği; 18.7.2008 tarihli ara kararı ile söz konusu defter ve belgeler davalı

idareye ibraz edilmişse davacı şirketin yukarıda belirtilen dönemlerde katma değer vergisi

beyanlarının; muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanılıp kullanılmadığı, kayıtların usulüne göre

tutulup tutulmadığı ve diğer tenkit edilebilecek hususların olup olmadığı dikkate alınarak

incelenmesine ve düzenlenecek inceleme raporlarının istenilmesine ve davacı tarafından ibraz edilen

bütün defter ve belgelerin mahkemelerine gönderilmesine karar verildiği, bu ara kararı üzerine davalı

idarece düzenlenen 12.8.2008 tarih ve 2008/5 sayılı basit raporun mahkemeye gönderildiği, davacı

adına fatura düzenleyen altı şirketle ilgili vergi inceleme ve tekniği raporlarının incelenerek ... Petrol

Ürünleri Ltd.Şti., ... Petrol Ürünleri Paz.San.ve Tic.Ltd.Şti., ... Uluslararası Taş.Tur.Petrol Tic.San.A.Ş.

ve ... İth.İhr.T.A.Ş.nin sahte fatura düzenlemediği, ... Pet.Elek.San.Ltd.Şti. ve ... Petrol Ürünleri Tic.ve

San.Ltd.Şti. tarafından düzenlenen faturaların ise sahte olmadığı hususlarının tespit edildiği,

Page 23: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

17.9.2008 tarihinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, daha sonra bilirkişi

incelemesine gerek görülmediği, 1.11.2007 ve 12.8.2008 tarihli raporların esas alınarak cezalı

tarhiyatın kısmen iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.

Vergi mahkemesince 2577 sayılı Yasanın 20. maddesi uyarınca gerek duyulan belgelerin

mahkemelerine ibraz edilmesinin davacıdan ara kararı ile istenilmesi ve ibraz edilen belgelerin

mahkemelerince incelenmesi veya gerek görülmesi halinde bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekirken

yukarıda belirtildiği üzere davacının defter ve belgelerini davalı idareye ibraz etmesini ve bu belgelerin

idarece incelenmesini sağlayarak düzenlenen basit rapor esas alarak karar vermesinin sözü edilen 20.

maddeye aykırı olduğuda açıktır.

Açıklanan nedenlerle re'sen araştırma yetkisinin kullanılması sözkonusu olmadığı halde vergi

mahkemesinin ara kararı üzerine davacı tarafından davalı idareye gönderilen defter ve belgelerin aynı

idarece incelenmesi sonucu düzenlenen basit rapor esas alınarak karar verilmesinde hukuki isabet

bulunmadığından, davalı idare temyiz isteminin kabulü, davacı temyiz isteminin ise yargılama

giderleri yönünden bu nedenle reddi gerektiği oyuyla kararımızın bu kısmına katılmıyorum.

--------------------------------------------------

DANIŞTAY

2. Daire 2009/889 E.N , 2009/3221 K.N.

Özet

YAZILI BİLDİRİMİN YAPILMAMASI DURUMUNDA, İDARİ DAVALARDA DAVA AÇMA

SÜRESİNİN BAŞLANGIÇ TARİHİ OLARAK İLGİLİLERİN MENFAATLERİNİ İHLAL EDEN

İŞLEMLERDEN BİR ŞEKİLDE HABERDAR OLDUKLARI TARİHİN ESAS ALINACAĞI HAKKINDA.

İçtihat Metni

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) ;... temsilen Haber-Sen

Vekili : Av. ...

Karşı Taraf : PTT Genel Müdürlüğü

Vekili : Av. ..

İsteğin Özeti s İstanbul 1. idare Mahkemesi'nin 17.11.2008 günlü,

E:2008/609, K:2008/1791 sayılı kararının, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama

Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir,

Cevabın Özeti z Temyiz istemin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Serpil Tunç Yetkin

Page 24: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Düşüncesi : Davacının, Şubat ayı bordrosunu aldığında maaşının düştüğünü görmesi üzerine

22.2.2008 tarihinde idareye yapmış olduğu başvuruya verilen 3.3.2008 tarihli cevabi yazı ile 2007 yılı

sicilinin (B) düzeyinde verildiğini öğrendiği ve bunun aksinin ortaya konulamadığı dikkate

alındığında; başvurusunun reddi yolunda idarece verilen yanıt üzerine 4.4.2008 tarihinde açılan

davada süre aşımı bulunmadığından, davacının sicil-başarı notunun (B) düzeyinde düzenlendiğini her

yılın Ocak ayı maaşını aldığında başarı hanesinde değişen oranlarda tazminat ödendiği ve bu oranların

bordroda yer alması nedeniyle öğrendiği gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddeden İdare

Mahkemesi kararında yasal isabet görülmemekte olup, bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : Semra Şentürk

Düşüncesi : Davacının 2007 yılı sicilinin (B) olarak düzenlenmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle

açılan davada, davayı süre aşımı yönünden reddeden İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek

bozulması istemidir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde , idari işlemlere karşı açılacak davalarda

sürenin, yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı ve dava açma süresinin, özel

kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış gün

olduğu öngörülmüştür.

İdari davalarda, dava açma süresi başlangıcının dava konusu edilecek işlemin yazılı bildirimi ile

başlayacağı esas olmakla birlikte; uygulamada, bazen idari işlemin yazılı bildiriminin yapılamaması

durumunda ilgililerin, menfaatlerini ihlal eden işlemlerden bir şekilde haberdar olduklarını

gösterdikleri tarihin, idarece aksi ispat edilmedikçe yazılı bildirim tarihi olarak kabulü suretiyle dava

açma süresinin başlangıcına esas alınacağı yerleşmiş içtihatlardandır.

Olayda, dava konusu sicilin davacıya tebliğ edilmediği bu konuda davalı idarenin de sicilin tebliğine

dair herhangi bir belgede ibraz etmediği anlaşılmakla davacının itiraz ettiği (22.2.2008) tarihin

öğrenme tarihi olarak kabul edilerek bu tarihten itibaren 60 gün içinde (4.4.2008) tarihinde açılan

davanın süresinde açılmış bir dava olduğu sonucuna varıldığından davanın süre aşımı yönünden reddi

yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, idare mahkemesi kararının bozulmasının uygun

olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü: Dava, ... PTT Merkez Müdürlüğü'nde

dağıtıcı olarak görev yapan davacının 2007 yılı sicil notunun (B) düzeyinde belirlenmesine ilişkin

işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle uğradığı maddi kayıplarının yasal faizi ile birlikte tahsiline

hükmedilmesi istemi ile açılmıştır.

İstanbul 1. idare Mahkemesi'nin 17.11.2008 günlü, E:2008/609, K:2008/1791 sayılı kararıyla;

sözleşmeli personel olan davacının sicil notunu her yılın Ocak ayının 15'i itibari ile sicil notuna

dayanılarak başarı hanesinde değişen oranlarda tazminat ödemesi ve bu oranların bordroda yer alması

nedeniyle öğrendiğinden, bu tarihten itibaren işlemeye başlamış olan 60 günlük dava açma süresinin

22.2.2008 tarihinde yapılan başvuru ile durduğu ve verilen cevabi yazının tebliği üzerine kalan dava

açma süresinin 31.3.2008 (Mahkemece sehven 31.5,2008 olarak yazılmıştır.) tarihinde dolduğu, bu

Page 25: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

tarihten sonra 4.4.2008 tarihinde kayıtlara giren dilekçe ile açılan davanın süresinde olmadığı

gerekçesiyle dava süre aşımı yönünden reddedilmiştir.

Davacı, sicil notunun (B) düzeyine düşürüldüğü yönünde tarafına yazılı bir bildirim yapılmadığını, sicil

notundaki düşüşün Şubat ayı bordrosunda gösterildiğini, bu durumu fark eder etmez 22.2.2008

tarihinde idareye başvurduğunu, idarenin 3.3.2008 tarihli cevabı üzerine de süresi içinde 4.4.2008

tarihinde dava açtığını ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını

istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde dava açma süresinin, özel kanunlarında

ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış gün olduğu

belirtilmiştir.

İdari davalarda, dava açma süresi başlangıcının dava konusu edilecek işlemin yazılı bildirimi ile

başlayacağı esas olmakla birlikte; uygulamada bazen idari işlemin yazılı bildiriminin yapılmaması

durumunda ilgililerin, menfaatlerini ihlal eden işlemlerden bir şekilde haberdar olduklarını

gösterdikleri tarihlerin, idarece aksi ispat edilmedikçe yazılı bildirim tarihi olarak kabulü suretiyle

dava açma süresinin başlangıcına esas alınacağı yerleşmiş içtihatlardandır.

Dosyanın incelenmesinden; davacının Şubat ayı bordrosunu aldığında maaşındaki düşüşü fark etmesi

üzerine 22.2.2008 tarihinde idareye başvurarak sicil notundaki düşüşün nedenlerini sorduğu, idarenin

3.3.2008 tarihli yazı ile cevap vermesi üzerine de 4.4.2008 tarihinde bakılmakta olan davayı açtığı

anlaşılmaktadır.

Maaşın ayrıntılarını gösteren bordro, dava konusu sicil ve başarı değerlemesi raporu ile ilgili gerekli

hususları içermediğinden; davacının 2007 yılı Sicil ve Başarı Değerlemesi Raporunun (B) düzeyinde

değerlendirildiğini, idareye başvurduğu. tarihten önce ve İdare Mahkemesi kararında da belirtildiği

üzere Ocak 2008 maaşını aldığında öğrendiğini kabul etmek mümkün değildir.

Bu durumda; davacının 2007 yılı Sicil ve Başarı Değerlemesi Raporunun (B) düzeyinde

değerlendirildiğini Şubat ayı bordrosunda maaşındaki düşüşü fark etmesi üzerine idareye yaptığı

22.2.2008 tarihli başvurusuyla öğrendiği ve davalı idarece de bunun aksinin ortaya konulmadığı

dikkate alındığında; davacı başvurusuna verilen 3.3.2008 tarihli yanıt üzerine 4.4.2008 tarihinde

açılan davada süre aşımı bulunmadığından, Ocak 2007 maaşıyla sicilinin (B) düzeyinde düzenlendiğini

öğrendiği gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuksal

isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nce verilen

17.11.2008 günlü, E:2008/609, K:2008/1791 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü

Kanunu'nun 49. maddesinin l/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la

değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek

üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 24.9.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi,

--------------------------------------------------

DANIŞTAY

İdari Dava D. Kur. 2008/3398 E.N , 2009/60 K.N.

Page 26: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Özet

İDARİ PARA CEZALARINDA, CEZA VERİLMESİNİN DAYANAĞI OLAN KURALIN YÜRÜRLÜKTEN

KALDIRILMASI VEYA LEHE DÜZENLEME YAPILMASI YOLUYLA ORTAYA ÇIKAN YENİ HUKUKİ

DURUMUN DİKKATE ALINMASININ GEREKTİĞİ; ANCAK, İDARECE VERİLEN PARA CEZASININ

TAHSİLİ AŞAMASINDA ŞAYET CEZA MİKTARINDA LEHE BİR DEĞİŞİKLİK VARSA, BU MİKTAR

ESAS ALINARAK TAHSİLAT YAPILACAĞINDAN, BU DURUMUN, TESPİT TARİHİNDE

YÜRÜRLÜKTE BULUNAN MEVZUATA UYGUN OLARAK TESİS EDİLEN İŞLEMİN İPTALİNİ

GEREKTİRMEYECEĞİ HAKKINDA.

İçtihat Metni

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) :... Ltd. Şti.

Vekilleri: Av.... - Av....

Karşı Taraf (Davalı): Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu

Vekili: Av. ...

İstemin Özeti:Danıştay Onüçüncü Dairesi'nin 30.6.2008 günlü, E:2006/1000, K:2008/5237 sayılı

kararının temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Muhsin Yıldız'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının, lehe

kanun hükmünün infaz aşamasında idarece dikkate alınacağına ilişkin gerekçenin eklenmesi suretiyle

onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Birgül Kurt'un Düşüncesi:Danıştay dava dairelerince verilen kararların temyizen

incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin birinci

fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce verilen kararın

onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava, davacı şirkete lisanssız bayilik faaliyetinde bulunduğundan bahisle 5015 sayılı Petrol Piyasası

Kanunu'nun 19. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi ve dördüncü fıkrası uyarınca 57.156- lira idari

para cezası verilmesine ilişkin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun 23.11.2005 günlü, 582/86 sayılı

kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Onüçüncü Dairesinin 30.6.2008 günlü, E:2006/1000, K:2008/5237 sayılı kararıyla;

akaryakıt ticaretiyle uğraşan davacının işyerinde yapılan denetim sonucu düzenlenen mühürleme

tutanağı ile bayilik lisansı olmadığı halde 20.3.2005 tarihinden sonra lisanssız piyasa faaliyetinde

Page 27: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

bulunduğunun saptandığı anlaşıldığından, davacı hakkında idari para cezası uygulanmasına ilişkin

olarak verilen Kurul kararında mevzuata aykırılık bulunmadığı; ancak davacıya ceza verilmesine

dayanak olan 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinin 5728 sayılı Kanun'un 528. maddesiyle değişmesi

karşısında bu değişikliğin dava konusu işlemin hukukiliğini etkileyip etkilemediğinin ayrıca

irdelenmesinin gerektiği; işlem tarihinde yürürlükte bulunan 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinin

ikinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendinde lisanssız piyasa faaliyetinde bulunmak hali

birinci derecede kusur sayılarak sorumluları hakkında ikiyüz milyar TL. idari para cezası

uygulanacağının öngörüldüğü, 5728 sayılı Kanun'un 528. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu da ceza

miktarının ikiyüzellibin YTL olarak belirlendiği; adli para cezaları ile idari para cezaları arasındaki en

önemli farkın, adli para cezasının yapılan yargılama sonucunda mahkeme kararı ile verilmesi, idari

para cezasının ise, yetkili idari mercilerce tesis edilmesi olduğu; bu itibarla, adli para cezasına konu

eylem hakkındaki uygulanacak cezada davanın görülmesi sırasında bir değişiklik olduğu takdirde,

eylemin işlendiği tarihte yürürlükte bulunan ceza ile sonraki tarihli ceza arasında farklılık olması

halinde, mahkemece kişi lehine olan hükmün uygulanacağının genel cezalandırma kuralı olduğu;

ancak, idari para cezalarının da yer aldığı idari yaptırımlarda, yetkili idare tarafından idari işlem tesis

edildikten sonra verilen idari para cezasına esas alınan yasa hükmünde bir değişiklik olduğu takdirde,

işlemin sonuçlanarak hukuk aleminde yer almış olması nedeniyle dayanak alınan yasa hükmünün idari

yaptırımlarda tekrar uygulanmasına olanak bulunmadığı; bu durumda, uyuşmazlık konusu olayda,

idari para cezasına dayanak alınan 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinde, 5728 sayılı Kanun'un 528.

maddesiyle yapılan değişikliğin, dava konusu işlemin, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunca yasa

değişikliğinden önce 23.11.2005 tarihinde tesis edilmiş olması karşısında uygulanmasına olanak

bulunmadığı ve işlemin hukuki denetiminin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan yasa hükmüne

göre yapılacağının açık olduğu; bir başka anlatımla, olayda 5015 sayılı Kanun'un 08.02.2008 tarihinde

yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun'un 528. maddesiyle değişik 19. madde hükmüne uygun bir hukukilik

denetimi yapmaya olanak bulunmadığı; öte yandan 5015 sayılı Kanun'un işlemin tesis edildiği tarihte

yürürlükte bulunan haliyle davacının eylemi birinci derecede kusur sayılarak ikiyüzmilyar TL

(ikiyüzbin YTL) idari para cezası verilmesi, 5015 sayılı Kanun'un 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren

5728 sayılı Kanun'un 528. maddesiyle değişik 19. madde hükmüne göre ise, davacının eylemine

ikiyüzellibin TL ceza verileceğinin öngörülmesi karşısında, yeni düzenlemenin, davacının lehine bir

düzenleme olduğunu kabul etmeye de olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar

verilmiştir.

Davacı, savunması alınmadan ceza verildiğini, denetim esnasında lisans için başvurduğunu beyan

etmesine karşın bu durumun dikkate alınmadığını, cezanın verildiği tarihte lisansının bulunduğunu,

cezanın çok yüksek olduğunu ve ödeme imkanının bulunmadığını, yasa değişikliği ile ceza miktarının

düşürülmesine karşın Dairece bunun gözardı edildiğini öne sürmekte ve kararın temyizen incelenerek

bozulmasını istemektedir.

2002 yılından bu yana bayilik faaliyetini yürüten davacı şirketin lisans almak için 4.8.2005 tarihinde

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'na başvurduğu ve 11.8.2005 tarihli Kurul kararıyla lisans verildiği,

bu arada Şanlıurfa İl Jandarma Komutanlığına bağlı ekiplerce 5.8.2005 tarihinde yapılan denetim

sonucu, ilgili şirketin bayilik lisansının olmadığı halde bayilik faaliyetinde bulunduğu tespit edilerek

tutanak tutulduğu ve tesisin mühürlendiği, 11.8.2005 tarihinde lisans verilmesi üzerine de mühürlülük

halinin sona erdirildiği, tutanağın Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna intikali üzerine 23.11.2005

günlü, 582/86 sayılı Kurul Kararı ile 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun 19. maddesinin ikinci

fıkrasının (b-1) bendi ile dördüncü fıkrası gereğince 57.156- lira idari para cezası verildiği dosyanın

incelenmesinden anlaşılmaktadır.

Page 28: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrasında, Kanunun amacının; yurt içi ve

yurt dışı kaynaklardan temin olunan petrolün doğrudan veya işlenerek güvenli ve ekonomik olarak

rekabet ortamı içerisinde kullanıcılara sunumuna ilişkin piyasa faaliyetlerinin şeffaf, eşitlikçi ve

istikrarlı biçimde sürdürülmesi için yönlendirme, gözetim ve denetim faaliyetlerinin düzenlenmesini

sağlamak olduğu, ikinci fıkrasında da, bu Kanunun, petrole ilişkin piyasaların sağlıklı ve düzenli

işlemelerinin sağlanmasına ve geliştirilmesine yönelik; düzenleme, yönlendirme, gözetim ve denetim

işlemlerini kapsadığı belirtilmiştir.

Kanunun tanımları düzenleyen 2. maddesinin 6. bendinde; akaryakıt istasyonu; dağıtıcı veya bunlarla

tek elden satış sözleşmesi yapmış bayilerce ilgili mevzuata uygun (teknik, kalite ve güvenlik) olarak

kurulup, bir veya farklı alt başlıktan birer akaryakıt dağıtıcısının tescilli markası altında faaliyette

bulunan ve esas itibarıyla araçların akaryakıt, madeni yağ, otogaz LPG, temizlik ve ihtiyarî olarak

bakım ile kullanıcıların tüplü LPG hariç diğer asgarî ihtiyaçlarını karşılayacak imkânları sunan yerler,

9. bendinde; bayi; bayilik faaliyeti için gerekli donanıma sahip gerçek ve tüzel kişiler, 10. bendinde;

bayilik; karşılıklı yükümlülüklerin ekinde fizibilite olan bir sözleşmeye bağlanarak akaryakıt dağıtım

şirketleri tarafından gerçek ve tüzel kişilere akaryakıtın kullanıcılara ikmali yetkisi verilmesi işlemi

olarak tanımlanmıştır.

Kanunun "Lisansların tâbi olacağı usul ve esaslar" başlığını taşıyan, 3. maddesinin birinci fıkrasının

(b) bendinde; akaryakıt dağıtımı, taşıması ve bayilik faaliyetlerinin yapılması için lisans alınmasının

zorunlu olduğu kurala bağlandıktan sonra, üçüncü fıkrasında, lisansların verilmesi, güncelleştirilmesi,

geçici olarak durdurulması veya iptaline ilişkin işlemlerin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunca

yapılacağı kuralı yer almıştır.

Kanunun "Bayiler" konusunu düzenleyen 8. maddesinin 1. fıkrasında, bayi lisanslarına ilişkin

düzenlemelerin Kurum tarafından yapılacağı, bayilerin, dağıtıcıları ile yapacakları tek elden satış

sözleşmesine göre bayilik faaliyetlerini yürütecekleri, 3. fıkrasında ise, bayiler ve dağıtıcıların,

lisanslarına göre kurdukları akaryakıt istasyonlarını Kuruma bildirerek işletmeye başlayacakları

belirtilmiştir.

Yine Kanunun Geçici 1. maddesinde, yeni sisteme geçiş için uyum kuralları düzenlenmiş ve " Bu

Kanunun yürürlüğe girmesinden önce; 6326 sayılı Petrol Kanununa göre belge sahibi olan kişiler ile

Bakanlıkça yapılan düzenlemelere istinaden faaliyetlerine izin verilen akaryakıt dağıtım ve pazarlama

kuruluşlarının ilgili mevzuat kapsamında tanınan hak ve menfaatleri ile yükümlülüklerine ilişkin

hükümler, bu Kanunda belirlenen süre ve esaslar dahilinde faaliyeti ile ilgili lisans verilinceye kadar

saklıdır. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte fiilen, bu Kanunla yapılması için lisans alınması gereken

faaliyetleri yürüten kişiler, bu Kanunun yayımı tarihinden sonra bir yıl içinde durumlarını bu Kanuna

uygun hale getirerek, Kurum tarafından istenecek bilgi ve belgelerle Kuruma başvurmak zorundadır.

Başvurusunu yapmış ancak işlemleri tamamlayamayan kişilerin faaliyetlerinin devamı için, üç ayı

aşmamak üzere ek süre verilmesinde Kurum yetkilidir. Süresinde başvurmayan veya süresinde

başvurduğu halde süresinde durumunu bu Kanuna uygun hale getirmeyenlerin faaliyetleri, sürenin

bitim tarihi itibarıyla durdurulur. Daha önce verilen, hak, izin ve yetki doğurucu her türlü karar, işlem

ve evrak başkaca bir işleme gerek kalmaksızın hükümsüz hale gelir. " denilmiştir.

Belirtilen mevzuatın değerlendirilmesinden, petrol piyasalarının güvenli, istikrarlı, sağlıklı işlemesi

amacıyla düzenlenen Petrol Piyasası Kanununda, bu amacın gerçekleşmesi için, petrol piyasalarında

her türlü faaliyette bulunmak lisans alma koşuluna bağlanmıştır.

Page 29: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Öte yandan 5015 sayılı Kânunun Geçici 1. maddesi ile petrol piyasasında faaliyette bulunanların

durumlarını Petrol Piyasası Kanununun getirdiği sistemle uyumlu kılmaları için, Kanunun yürürlüğe

girdiği tarih olan 20.12.2003 tarihinden itibaren bir yıl sonra, 20.12.2004 tarihine kadar süre

tanınmıştır. Kurul'un 14.12.2004 günlü, 394/82 sayılı kararında da, 6326 sayılı Petrol Kanunu'na göre

belge sahibi olanların 20.12.2004 tarihine kadar lisans başvurusunda bulunmuş ve lisans başvuruları

reddedilmemiş olması kaydıyla 20.03.2005 tarihine kadar faaliyetlerine izin verildiği, 20.03.2005

tarihinden itibaren de lisansını almamış hiç bir akaryakıt istasyonunun petrol piyasasında faaliyette

bulunamayacağı belirtilmiştir.

Kanun'un "İdari para cezalan" başlıklı 19. maddesinin ikinci fıkrasında da idari para cezasını

gerektirecek fiiller ve ceza miktarları düzenlenmiş; dördüncü fıkrasında ise bayiler için belirtilen

cezaların beşte birinin uygulanacağı öngörülmüştür.

Dosyada bulunan 5.8.2005 günlü tutanaktan davacı şirketin lisansı olmadığı halde bayilik faaliyetinde

bulunduğu anlaşıldığından, idari para cezası uygulanmasına ilişkin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu

kararının iptali istemiyle açılan davayı reddeden Daire kararının bu konudaki gerekçesinde hukuki

isabetsizlik görülmemiştir.

5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinin 8.2.2008 günlü, 26781 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5728

sayılı Kanun'un 528. maddesiyle değiştirilmiş olması nedeniyle bu durumun dava konusu işlemin

hukukiliğini etkileyip etkilemeyeceğine ilişkin olarak Daire kararında yer verilen gerekçeye gelince;

Dava konusu işlemin dayanağı olan 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun ihlalin tespiti tarihinde

yürürlükte olan "İdari para cezalan" başlıklı 19. maddesinde, eylemlere göre idari para cezası

miktarları düzenlenmiş, bu arada ikinci fıkrasının (b-1) bendinde, lisans almaksızın hak konusu

yapılan tesislerin yapımına ve/veya işletimine başlanması ile bunlar üzerinde tasarruf hakkı doğuracak

işlemlerin yapılması halinde ikiyüzmilyar (ikiyüzbin) Türk Lirası idari para cezası uygulanacağı,

dördüncü fıkrasında ise bayiler için bu cezanın beşte birinin uygulanacağı öngörülmüştür. Maddede

ayrıca; "... Cezalar tahsil edilinceye kadar, mahkeme kararı ile ilgililerin varlıklarına tedbir konulabilir

Kurulun ceza vermesinde zamanaşımı süresi, ihlalin ve/veya olayın meydana geliş tarihinden itibaren

beş yıldır...

Ay içinde tahsil edilen idari para cezaları müteakip ayın yirminci iş günü sonuna kadar irat

kaydedilmek üzere Hazineye devrolunur.

İdari para cezalarının tahakkuk tarihini izleyen otuz gün içerisinde ödenmemesi halinde, cezanın ilgili

vergi dairesi aracılığı ile tahsili sağlanır. Tahsilatta 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü

Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.

İdari para cezalarının miktarları her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanununun

mükerrer 298 inci maddesi uyarınca belirlenen yeniden değerlendirme oranında artırılmak suretiyle

uygulanır...." hükümlerine yer verilmek suretiyle tahsil, zamanaşımı, artırım konularında özel

düzenlemeler yapılmıştır. Nitekim maddede yer alan artırım hükmüne dayanılarak, 19. maddenin

ikinci fıkrasının (b) bendindeki ceza miktarı 2004 yılında 257.000 .- TL'ye, 2005 yılında 285.784.-

TL'ye, 2006 yılında 313.790 .- TL'ye, 2007 yılında 338.265.- TL'ye ve 2008 yılında da 362.62 .- TL'ye

yükseltilmiştir.

Page 30: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Ancak, 8.2.2008 günlü, 26781 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı

Yasanın 528. maddesi ile 5015 sayılı Yasanın 19. maddesi yeniden düzenlenmiş ve maddenin ikinci

fıkrasının (b-1) bendindeki ceza miktarı ikiyüzellibin Türk Lirası olarak belirlenmiştir. 5728 sayılı

Yasa'da ayrıca 8.2.2008 tarihinden önce Kurulca verilen idari para cezalarının tahsilinde eski

hükümlerin geçerli olacağı yönünde bir geçici madde düzenlemesi de yer almamıştır.

Bu arada 24.5.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5496 sayılı Yasa'nın 5. maddesi ile 4628 sayılı Elektrik

Piyasası Kanunu'nun 15. maddesine eklenen (e) fıkrası ile, Kurumun 5326 sayılı Kabahatler Kanunu

hükümlerine tabi olmadığı düzenlenmişken, yine 5728 sayılı Kanun ile bu düzenleme de yürürlükten

kaldırılmıştır.

5728 sayılı Yasanın gerek genel, gerekse madde "Gerekçelinde bu değişikliklerin nedeni" İdari yaptırım

kararlarının tebliği, kesinleşmesi, takip ve tahsili ile zamanaşımı konularının Kabahatler Kanununun

genel hükümler kısmında ayrıntılı olarak düzenlendiğinden buna ilişkin düzenlemelere madde

metninde yer verilmemiştir." denilerek açıklanmıştır.

Bu durumda, 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca ilgililere verilen idari para cezalarının takip ve

tahsilinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerinin uygulanacağı sonucuna varılmıştır.

Bu bağlamda 5326 sayılı Kabahatlar Kanunu'nun 2. maddesinde; "Kabahat" deyiminin, kanunun

karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlamına geldiği belirtilmiş; aynı

Kanun'un "Genel Kanun Niteliği" başlıklı, değişik, 3. maddesinde, Bu Kanunun;

-İdari yaptırım kararlarına.karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm

bulunmaması halinde,

-Diğer genel hükümlerinin, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını

gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiştir. Öte yandan aynı

Kanun'un "Zaman Bakımından Uygulama" başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında 5237 sayılı

Türk Ceza Kanunu'nun zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümlerinin kabahatler bakımından

da uygulanacağı belirtilmiş, maddede gönderme yapılan 5237 sayılı Kanun'un "Zaman Bakımından

Uygulama" başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan

kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır

ve infaz olunur." hükmüne yer verilmiştir.

Ayrıca, 5326 sayılı Kanun'un "İdari Para Cezası" başlıklı 17. maddesinin (7) numaralı fıkrasında "İdari

para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi

Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tepit ve ilan edilen yeniden

değerleme oranında artırılarak uygulanır." hükmü bulunmaktadır.

Yukarıda değinilen yasal hükümler karşısında; idari para cezalarında, ceza verilmesinin dayanağı

kuralın yürürlükten kaldırılması veya lehe düzenleme yapılması yoluyla ortaya çıkan yeni hukuki

durumun dikkate alınması gerekmektedir. Bu itibarla, Daire kararında yer alan, idari para cezası

verildikten sonra idari para cezasına esas alınan Yasa hükümlerindeki değişikliğin tekrar dikkate

alınmayacağı yolundaki gerekçede hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Buna göre Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nca ihlalin tespit edildiği tarih esas alınarak idari para

cezası uygulanması gerekmekle birlikte, işlem tarihindeki veya cezanın tahsili tarihindeki ceza

miktarındaki lehe düzenlemelerin de gözönünde bulundurulması zorunludur.

Page 31: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Olayda 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinde, davacının ihlalinin tespit edildiği tarihteki ceza

miktarının 285.784.- TL ve 2008 yılında da 362.620.- TL. olmasına karşın 8.2.2008 tarihinde

yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla yapılan yeniden düzenleme sonucu 250.000.- TL'ye indirilmiş,

bununla birlikte 2009 yılı için bu miktar 280.000.- TL. olarak belirlenmiştir. Görüldüğü üzere yeniden

değerleme oranında artırım uygulaması nedeniyle para cezası yıllar itibariyle farklı olarak

saptanmaktadır.

Bu durumda, uyuşmazlıkta idarece verilen para cezasının tahsil edileceği tarihte şayet ceza miktarında

lehe bir değişiklik varsa, bu miktar esas alınmak suretiyle tahsilat yapılacak olmasının, tespit tarihinde

yürürlükte bulunan mevzuata uygun olarak tesis edilen işlemin iptalini gerektirmeyeceği sonucuna

varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin reddine, temyize konu Danıştay Onüçüncü

Dairesinin 30.6.2008 günlü, E:2006/1000, K:2008/5237 sayılı kararının esasına ilişkin kısmının

oybirliği ile onanmasına, lehe kanun uygulanmasına ilişkin kısmı yönünden ise yukarıda belirtilen

gerekçeyle ve oyçokluğu ile onanmasına, 19.2.2009 gününde karar verildi.

KARŞI OY X- Temyize konu Danıştay Onüçüncü Daire kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve

temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı

anlaşıldığından, temyiz isteminin reddi ile kararın aynen onanması gerektiği görüşüyle, kararın

gerekçe değiştirerek onamaya ilişkin kısmına katılmıyoruz.

--------------------------------------------------

Danıştay 2. Daire 2007/270 E.N , 2008/2222 K.N.

İlgili Kavramlar

KARARIN BOZULMASI

TOPLULUK SİGORTASI

Özet

SERBEST ÇALIŞAN VE ZORUNLULUK SİGORTASINA TABİ AVUKAT OLANLARIN, 4447 SAYILI

İŞSİZLİK SİGORTASI KANUNU'NUN 27.4.2005 TARİH VE 2598 SAYILI RESMİ GAZETE'DE

YAYIMLANAN, 5335 SAYILI KANUN'UN 28 İNCİ MADDESİYLE DEĞİŞİK 61 İNCİ MADDESİ

UYARINCA, MEMUR OLAN EŞLERİNDEN DOLAYI SAĞLIK YARDIMINDAN

YARARLANDIRILMAYACAĞI HAKKINDA.

İçtihat Metni

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Elbistan Kaymakamlığı

Diğer Davalı : Maliye Bakanlığı

Karşı Taraf: 1-... 2-...

Page 32: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

İsteğin Özeti: Gaziantep 2. İdare Mahkemesi'nin 20.2.2006 günlü, E:2005/893, K:2006/307 sayılı

kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Cevabın Özeti: Cevap verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Asiye Değirmenci

Düşüncesi: İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: S. Sema Kabukçu

Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için,

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen

nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü: Dava, öğretmen olan davacının

serbest avukat olarak çalışan eşi için kendisinden dolayı sağlık yardımından yararlandırılması ve sağlık

karnesi verilmesi talebinin reddine ilişkin 26.5.2005 günlü işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Gaziantep 2. İdare Mahkemesi'nin 20.2.2006 günlü, E:2005/893, K:2006/307 sayılı kararıyla; 506

sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 86. maddesi gereğince Barolar ile Sosyal Sigortalar Kurumu

arasında sözleşme yapılması gerektiği, olayda serbest avukat olarak çalışan; eşin sağlık yardımı

vermeyen zorunlu topluluk sigortası üyesi olduğu, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 186/1.

maddesinde hastalık sigortasına girmenin, avukatların isteğine bağlı tutulması ve bu konuda yalnızca

kendisinin başvurusunun da yeterli bulunmaması, ayrıca Baro ile Sosyal Sigortalar Kurumu arasında

bu konuda bir sözleşmenin imzalanmasının gerektiği, bunun da olmaması nedeniyle davacının eşinin

herhangi bir sağlık yardımından yararlanmayan eş konumunda bulunduğu gerekçesiyle dava konusu

işlemin iptaline karar verilmiştir.

Davalı idarelerden Elbistan Kaymakamlığı, i 136 sayılı Avukatlık Kanunu ve 506 sayılı Sosyal

Sigortalar Kanunu'nun ilgili hükümlerinin birlikte incelenmesinden, avukatların sağlık yardımından

yararlanamayan kişiler olarak değerlendirilemeyeceğini öne sürmekte ve idare mahkemesi kararının

bozulmasını istemektedir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun olay tarihinde yürürlükte bulunan 4905 sayılı Kanunla

değişik 209. maddesinde; Devlet memurları ile herhangi bir şekilde sağlık yardımından yararlanmayan

eşlerinin veya bakmakla yükümlü oldukları ana baba ve ikiden fazla dahi olsa aile yardımı ödeneğine

müstehak çocuklarının hastalanmaları halinde, evlerinde veya resmi veya özel sağlık kurum ve

kuruluşlarında ayakta veya yatarak tedavilerinin kurumlarınca sağlanacağı öngörülmüş; Devlet

Memurlarının Tedavi Yardımı ve Cenaze Giderleri Yönetmeliğinin 3. maddesinin A/b fıkrasında,

Devlet memurlarının herhangi bir şekilde sağlık yardımından yararlanamayan eşinin tedavi ve yol

giderlerinden yararlanacağı hükme bağlanmıştır.

Page 33: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

1136 sayılı Avukatlık Kanununun 186. maddesinde; "188. maddede yazılı olanlar dışında kalan

avukatların 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86. maddesinde gösterilen "Topluluk Sigortasına"

girmelerinin zorunlu olduğu, ancak bu zorunluluğun malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası ile sınırlı olup,

iş kazaları ve meslek hastalıkları, hastalık ve analık sigortalarına girmenin avukatın isteğine bağlı

olduğu, 191. maddesinde de 86 ncı madde gereğince barolarla Sosyal Sigortalar Kurumu arasında

yapılacak sözleşmelere esas teşkil eden tip sözleşmenin Çalışma Bakanlığı, Türkiye Barolar Birliği ve

Sosyal Sigortalar Kurumu arasında yapılacak görüşmelerle tespit edileceği, tip sözleşmede yapılacak

değişiklikte de bu fıkra hükmünün uygulanacağı öngörülmüştür.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Topluluk Sigortası başlıklı 86. maddesinde ise, Kurumun 2 nci

ve 3 üncü maddelere göre sigortalı durumunda bulunmayanların Çalışma ve Sosyal Güvenlik

Bakanlığınca onanacak genel şartlarla (İş kazalarıyla meslek hastalıkları),(Hastalık), (Analık),

(Malullük, yaşlılık ve ölüm) sigortalarından birine, birkaçına veya hepsine toplu olarak tabi tutulmaları

için, işverenlerle veya dernek, birlik, sendika ve başka teşekküllerle sözleşmeler yapabileceği hükmü

bulunmaktadır.

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'nun 27.4.2005 tarih ve 25798 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan

5335 sayılı Kanunun 28 inci maddesiyle değişik 61 inci maddesinde; 17.6.1964 tarihli ve 506 sayılı

Sosyal sigortalar Kanununun 86 ncı maddesi çerçevesinde topluluk sigortası kapsamında olanlardan,

kendi istekleri ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık ve analık sigortalarına tâbi tutulmamış

olanların tedavi giderlerinin Devlet memuru ile diğer personel kanunlarına tabi kamu personeli olan

eşlerinin kurumlarınca karşılanmayacağı kuralı yer almaktadır.

Yukarıda açıklanan mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; 657 sayılı Devlet Memurları

Kanununun 209. maddesinde eş üzerinden tedavi yardımından yararlanmanın koşulu "herhangi bir

şekilde sağlık yardımından yararlanmamak" olarak işaret edilmiş ise de; 4447 sayılı İşsizlik Sigortası

Kanununun 5335 sayılı Kanunla değişik 61. maddesi incelendiğinde, düzenlemenin açık lafzından,

topluluk sigortasına tabi olan ancak isteğe bağlı olan iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık ve

analık sigortasına tabi tutulmamış kimselerin eşleri üzerinden sağlık yardımı almaları imkanının

ortadan kaldırıldığı, bu düzenleme ile yasa koyucunun, isteğe bağlı olarak hastalık ve sair sigorta

kapsamına girme imkanı bulunduğu halde ek prim ödemekten imtina ederek kendisini sağlık yardımı

bulunmayan kişi konumuna sokan kişilerin Devlet memuru olan eşi üzerinden sağlık yardımı

almasının önüne geçilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.

Olayda, serbest çalışan ve zorunlu topluluk sigortasına tabi avukat olan davacının eşinin kendi

iradesiyle tip sözleşme kapsamında prim ödemek suretiyle sağlık sigortasına girmediği, buna göre

4447 sayılı Kanun'un değişik 61. maddesi uyarınca memur olan eşin sağlık yardımından

yararlandırmaması, dolayısıyla eşi üzerinden kendisine sağlık karnesi düzenlenmemesi yönünde tesis

edilen dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık, bu işlemi iptal eden İdare Mahkemesi

kararında da yasal isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı Elbistan Kaymakamlığının temyiz isteminin kabulüyle Gaziantep 2. İdare

Mahkemesi'nce verilen 20.2.2006 günlü, E:2005/893, K:2006/307 sayılı kararın 2577 sayılı İdari

Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin l/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622

sayılı Kanun'la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir

karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 2.5.2008 tarihinde oybirliğiyle

karar verildi.

--------------------------------------------------

Page 34: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay 1. Daire 2008/948 E.N , 2008/876 K.N.

İlgili Kavramlar

2821 SAYILI SENDİKALAR KANUNUNUN 62 NCİ MADDESİNE AYKIRI DAVRANMAK

SORUŞTURMA İZNİ VERİLMESİ

Özet

2821 SAYILI KANUN'UN 62 NCİ MADDESİNDE ÖNGÖRÜLEN İŞÇİ BİLDİRİMLERİNDE

BULUNAMAMASININ, YAPTIRIMININ ADLİ PARA CEZASI OLMASI NEDENİYLE, BU EYLEMDE

BULUNAN İLGİLİYE İSNAT EDİLEN EYLEMİN, HAKKINDA SORUŞTURMA YAPILMASINI

GEREKTİRECEK NİTELİKTE BULUNDUĞU HAKKINDA.

İçtihat Metni

KARAR

Hakkında Soruşturma

İzni İstenen : ...- Diyarbakır İli, Ergani Belediye Başkanı

İtiraz Edilen Karar : Hakkında soruşturma izni istenen ... için soruşturma izni verilmesine ilişkin

İçişleri Bakanının 26.3.2008 günlü, 2008/9903 sayılı kararı

Karara İtiraz Eden:...

Soruşturulacak Eylem : Belediyeden emekli olan sekiz işçinin işten ayrılış bildirgelerini 15 gün

içerisinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bildirmeyerek 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 62

nci maddesine aykırı davranmak

Eylem Tarihi : 2006 yılı ve sonrası

İçişleri Bakanlığının 22.7.2008 günlü, 10330 sayılı yazısı ile gönderilen dosya, İçişleri Bakanının

26.3.2008 günlü, 2008/9903 sayılı soruşturma izni verilmesine ilişkin kararı ve bu karara yapılan

itiraz, Tetkik Hakimi Hamza Eyidemir'in açıklamaları dinlendikten sonra 4483 sayılı Memurlar ve

Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca incelendi;

Gereği Görüşülüp Düşünüldü :

Dosyanın incelenmesinden, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişlerince Belediyede yapılan

teftiş sonucu düzenlenen 26.7.2007 günlü ve AC(88) MK (84) inceleme raporuyla, 2821 sayılı Yasanın

62 nci maddesine göre emekli olan sekiz işçinin ayrılış bildirimlerinin yapılmadığının tespit edildiği,

bu tespitin doğru olmadığı yolunda dosyada herhangi bir iddia, bilgi ve belgenin bulunmadığı, bu

durumda Ergani Belediyesinden emekli olan sekiz işçinin ayrılış bildirimlerinin Çalışma ve Sosyal

Güvenlik Bakanlığı Diyarbakır Bölge Müdürlüğüne gönderilmediğinin sabit olduğu anlaşılmıştır.

Page 35: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

2821 sayılı Sendikalar Kanununun 62 nci maddesinde, işveren, işe aldığı veya herhangi bir nedenle iş

sözleşmesi sona eren işçileri, izleyen ayın 15'ine kadar aylık bildirimde Çalışma ve Sosyal Güvenlik

Bakanlığına bildirmek zorunda olduğu, 59 uncu maddenin 1 inci fıkrasında da, 62 nci maddede

belirtilen bildirim yükümlülüğüne uymayan işverenler hakkında bildirilmeyen her işçi için sanayi

kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için belirlenen asgari ücretin aylık brüt tutarının beşte biri

kadar ağır para cezasına hükmedileceği öngörülmüştür.

Diğer yandan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 45 inci maddesinin 1 inci fıkrasında, suç karşılığında

uygulanan yaptırım olarak cezaların, hapis ve adli para cezası olduğu, Türk Ceza Kanununun Yürürlük

ve Uygulama Şekli Hakkında 5252 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin 1 inci fıkrasında, kanunlarda

öngörülen ağır para cezalarının adli para cezasına dönüştürüldüğü, 3 üncü fıkrasında, ağır para

cezasından dönüştürülen adli para cezasının ödenmemesi halinde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik

Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 nci maddesi hükümlerine göre hapis süresinin

belirlenmesinde bir gün karşılığı olarak yüzmilyon Türk Lirasının esas alınacağı hükme bağlanmış

olup, maddenin 3 üncü fıkrasında ise, hükümlülerin tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde

adli para cezasını ödememesi durumunda, Cumhuriyet Savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık

gelen gün miktarınca hapsedileceği öngörülmüştür.

Bu durumda, 2821 sayılı Kanunun 62 nci maddesinde öngörülen işçi bildirimlerinde

bulunulmamasının yaptırımının adli para cezası olduğu ve bu nedenle ilgiliye isnat edilen eylfemin

hakkında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, soruşturma izni

verilmesine ilişkin İçişleri Bakanının 26.3.2008 günlü, 2008/9903 sayılı kararına yapılan itirazın

reddine dosyanın Ergani Cumhuriyet Başsavcılığına, kararın bir örneğinin İçişleri Bakanlığı ile itiraz

edene gönderilmesine 16.9.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 11. Daire 2005/1792 E.N , 2007/7464 K.N.

İlgili Kavramlar

YURTDIŞI BORÇLANDIRMASI

EMEKLİLİK VE EMEKLİ SANDIĞI İŞLERİ

Özet

1972-1981 TARİHLERİ ARASINDA YURT DIŞINDA ÇALIŞTIKTAN SONRA YURDA DÖNEN

DAVACININ, YURT DIŞINDA GEÇEN HİZMET SÜRESİNİN 3201 SAYILI YASA'NIN, 4958 SAYILI

YASA'NIN 56. MADDESİ İLE DEĞİŞİK 3. MADDESİ HÜKMÜ UYARINCA BORÇLANDIRILMASI

GEREKTİĞİ HAKKINDA.

İçtihat Metni

1972-1981 tarihleri arasında yurt dışında çalıştıktan sonra yurda dönen davacı tarafından, yurt dışında

geçen hizmet süresinin 3201 sayılı Yasanın 29.7.2003 tarihli 4958 sayılı Kanunun 56. maddesi ile

değişik 3. maddesi hükmü uyarınca borçlandırılması için 1.9.2003 tarihinde yapılan başvurunun

reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davada, 6.8.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak

yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanunun 56. maddesi ile 3201 sayılı Yasanın 3. maddesinin değiştirildiği,

Page 36: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

yeni yasal düzenlemede 2 yıl içinde başvuru yapılması koşuluna yer verilmemiş olması karşısında,

davacının 1.9.2003 tarihli başvurusunun, başvuru tarihinde yürürlükte olan yeni yasal düzenlemeye

göre değerlendirilerek borçlandırılması gerekirken, yeni yasal düzenlemede yer almayan koşullar

neden gösterilerek aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmediği

gerekçesiyle iptal eden Ankara 1. İdare Mahkemesinin 20.10.2004 gün ve E:2004/1738, K:2004/1278

sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Burakhan Melikoğlu

Düşüncesi: 3201 sayılı Kanunun yürürlüğünden önce yurda dönmüş olan davacının durumu ile ilgili

özel Kanun hükmü olan Geçici 1. maddenin iptali istemiyle itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine

başvurulmuş olup, Anayasa Mahkemesinin E-.2006/86 sayılı dosyasında görülen davanın sonucunun

beklenilmesi ve sonucuna göre bu dava hakkında karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: Handan Yağuş

Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için,

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen

nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşları" başlıklı 62.

maddesinde, "Devlet, yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının aile birliğinin, çocuklarının

eğitiminin, kültürel ihtiyaçlarının ve sosyal güvenliklerinin sağlanması, ana vatanla bağlarının

korunması ve yurda dönüşlerinde yardımcı olunması için gereken tedbirleri alır." hükmü yer almıştır.

Anayasanın anılan hükmü ile devlete yüklenen "yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının sosyal

güvenliklerinin sağlanması" ödevinin gereğini yerine getirmek amacı ile, 22.5.1985 tarih ve 18761 sayılı

Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulan "Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının

Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında" 3201

sayılı Kanun ile, yurt içinde geçen çalışmaları ile sosyal güvenlik kanunları uyarınca emekli olmak ve

emeklliler için tanınan haklardan yararlanmak için gereken en az prim ödeme süresini

tamamlayamayan vatandaşların, yurt dışında geçen çalışmalarını borçlanmak suretiyle en az prim

ödeme sürelerini tamamlayarak sosyal güvenliklerinin sağlanması amaçlanmıştır.

Anılan Kanunun "Başvurulacak Kuruluşlar" başlıklı 3. maddesinde, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği

tarihten sonra yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş tarihinden itibaren;

a)Sosyal güvenlik kuruluşlarından hiç birine tabi bulunmamaları halinde, Sosyal Sigortalar

Kurumuna,

Page 37: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

b)Ev kadınları Bağ - Kur'a,

c)Prim, kesenek ve karşılık ödediği sosyal güvenlik kuruluşuna,

Yazılı istekte bulunma ve yurt dışında geçen sürelerin tamamını veya dilediği kadarını döviz olarak

ödemek şartıyla borçlanabilir. Borçlanılan süreler ilgili sosyal güvenlik kanunlarındaki esaslar

dahilinde değerlendirilir.

Yurda kesin dönüş yapmış olanların borçlanmayla ilgili yazılı isteklerini sosyal güvenlik kurumuna

kesin dönüş tarihinden itibaren en geç 2 yıl içinde yapmaları gerekir." hükmü yer almış; aynı Kanunun

Geçici 1. maddesinde ise, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yurda dönmüş olmakla birlikte,

30/05/1978 tarih ve 2147 sayılı Kanuna göre hizmet sürelerini değerlendirmemiş olanlar;

a)Prim, kesenek ve karşılık ödemek suretiyle sigortalısı veya iştirakçisi olduğu sosyal güvenlik

kuruluşuna;

b)Sosyal güvenlik kuruluşlarından hiçbirine tabi bulunmamaları halinde Sosyal Sigortalar Kurumuna;

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en çok iki yıl içinde yazılı istekte bulunmak suretiyle

değerlendirebilirler." hükmüne yer verilmiştir.

Borçlanma başvurusu için, Kanun hükümlerinde öngörülen iki yıllık başvuru süresinin, idarenin

işleyişinde belli bir düzenin sağlanması, belge temininde gecikmenin getireceği sıkıntıların önüne

geçilmesi gibi amaçlarla getirildiği anlaşılmakla birlikte, emeklilik için eksik kalan süre kadar primin

ödenecek olması, ilgilerin çoğu kez sadece borçlanma ve borçlanılan primleri ödeme ile doğrudan

emekliliği hak edememeleri, en az prim ödeme süresini tamamlamak için yurt içinde de belli bir süre

çalışmalarının gerekmesi nedeniyle sosyal güvenlik kurumlarının aktüeryai dengelerinin sağlanması

ile bir ilgisinin olmadığı anlaşılmaktadır.

1972-1981 tarihleri arasında yurt dışında çalıştıktan sonra yurda dönen davacı tarafından, yurda

döndüğü tarihte yürürlükte olan 2147 sayılı Kanuna göre borçlanma talebinde bulunulmadığı gibi,

22.5.1985 tarih ve 18761 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulan "Yurtdışında Bulunan

Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından

Değerlendirilmesi Hakkında" 3201 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen Geçici 1. maddesinde

öngörülen iki yıllık sürede de borçlanma talebinde bulunulmamıştır.

Anayasa Mahkemesinin 25.4.2003 tarih ve 25089 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 12.12.2002 tarih

ve E:2000/36, K:2002/198 sayılı kararıyla, söz konusu Yasanın 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan

"... yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş" sözcükleri Anayasaya aykırı bulunarak, diğer yandan, iki

yıllık başvuru süresine başlangıç alınan "kesin dönüş" sözcüğünün Anayasaya aykırı bulunarak iptal

edilecek olması sonucunda işlevsiz kalacak olması nedeniyle de iki yıllık başvuru süresini düzenleyen

2. fıkrası iptal edilmiştir.

Bu iptal kararı üzerine, 3. madde, Resmi Gazete'de yayımlandığı 6.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren

29.7.2003 tarih ve 4958 sayılı Yasanın 56. maddesi ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uygun

olarak yeniden düzenlenmiş ve

"1) Halen yurt dışında bulunanlar;

Page 38: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

a)Yurt dışına çıkmadan önce Türkiye'de herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması

olmayanlar Sosyal Sigortalar Kurumuna,

b)Yurt dışına çıkmadan önce Türkiye'de son defa prim, kesenek ve karşılık ödenen sosyal güvenlik

kuruluşuna,

c)Ev kadınları Bağ-Kur'a,

Yazılı olarak müracaat etmek suretiyle borçlanabilirler.

2) Türkiye'ye döndükten sonra yurtdışında geçen hizmetlerini borçlanmak isteyenler;

a)Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayanlar, Sosyal Sigortalar Kurumuna,

b)Müracaat tarihinde çalışmakta olanlar tabi oldukları sosyal güvenlik kuruluşuna,

c)Başvuru tarihinde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmamakla birlikte yurda dönüş

tarihinden sonraki çalışmalarından dolayı son defa tabi oldukları sosyal güvenlik kuruluşuna,

d)Hizmetlerinden bir kısmı yurt dışında iken borçlananlardan kalan hizmetlerini yurda dönüş

yaptıktan sonra borçlanmak isteyenler ilk borçlanmayı yapan sosyal güvenlik kuruluşuna,

e)Ev kadınları Bağ-Kur'a,

Yazılı olarak müracaat etmek suretiyle borçlanabilirler.

3) Hak sahiplerinin borçlanması, yurt dışında çalışmakta iken veya yurda dönüş yaptıktan sonra

ölenlerin hak sahipleri ilgili sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen

haklardan yararlanırlar." hükmüne yer verilmiş; eski düzenlemede yer alan iki yıl içinde borçlanma

başvurusunda bulunma koşulu da kaldırılmıştır.

Davacı tarafından, 6.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren 29.7.2003 tarih ve 4958 sayılı Yasanın 56.

maddesi ile borçlanma için öngörülen iki yıllık sürenin kaldırıldığı belirtilmek suretiyle 1 .9.2003

tarihinde davalı idareye başvurularak yurt dışında geçen hizmet süresinin borçlandırılması istenilmiş,

davalı idare tarafından, davacının yurda dönüş yaptığı tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükmü

uyarınca iki yıl içinde başvurmamış olması ve Anayasa Mahkemesinin 25.4.2003 tarih ve 25089 sayılı

Resmi Gazete'de yayımlanan 12.12.2002 tarih ve E:2000/36, K:2002/198 sayılı kararında geçmişte iki

yıl içinde başvuruda bulunmayanların yeniden başvurabileceklerine ilişkin bir gerekçenin yer

almaması neden gösterilerek başvuru reddedilmiş ve başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali

istemiyle işbu dava açılmıştır.

Uyuşmazlığın çözümünde, konu ile ilgili temel hukuk kuralı olan, Anayasanın "Yabancı ülkelerde

çalışan Türk vatandaşları" başlıklı 62. maddesinin dikkate alınması gerektiği açıktır. Bu madde ile

"yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının sosyal güvenliklerinin sağlanması" temel ilke olarak

belirlendiğine göre, 3201 sayılı Kanunun, 29.7.2003 tarihli 4958 sayılı Kanunun 56. maddesi ile

yeniden düzenlenen 3. maddesinin, 2 yıl içinde başvuru şartına yer vermeyerek, yurt dışında geçen

çalışma süreleri için her zaman borçlanma başvurusunda bulunma imkanı getirdiği anlaşılmaktadır.

Page 39: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Yeni yasal düzenlemenin, önceki Kanuni düzenlemeden farklı, kendisine aykırı olan diğer Kanun

hükümlerini de zımnen değiştiren, soyut ve genel nitelikte, aynı durumdaki herkesi kapsayan yeni bir

yasa hükmü olduğu dikkate alındığında, yürürlüğünden sonra borçlanmak için başvuran herkese

uygulanması gereken bir hüküm olduğu sonucuna varılmakta olup, önceki yasal düzenlemede yer alan

başvuru süresi koşulunun, vatandaşların borçlanma hakkını geri getirilmeyecek bir şekilde ortadan

kaldırdığını kabul etmeye hukuken olanak bulunmamaktadır.

Davalı idare tarafından, Kanunların açık bir hüküm olmadan geriye yürüyemeyeceği ileri sürülmekte

ise de, kazanılmış hakların korunması amacıyla kabul edilmiş olan bu ilkenin, kişilere Anayasa ile

tanınan hakların yaşama geçirilmesi için yeni imkanlar getiren Kanun hükümlerinin uygulanması

önünde bir engel oluşturmadığı sonucuna varılmaktadır.

Bu durumda, 6.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren 29.7.2003 tarih ve 4958 sayılı Yasanın 56. maddesi

ile değişik 3201 sayılı Kanunun 3. maddesinde yer alan koşullara uygun olarak başvurduğu anlaşılan

davacının başvurusunun kabul edilerek borçlandırılması gerekirken, bu maddede yer almayan koşullar

neden gösterilerek reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 1. İdare Mahkemesinin 20.10.2004 gün ve E:2004/1738, K:2004/1278

sayılı kararının yukarıda yer verilen gerekçe ile onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan

üzerinde bırakılmasına, gereksiz olarak alınan 17,00.-YTL temyiz başvuru harcının istemi halinde

davalı idareye iadesine 19.10.2007 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

AZLIK OYU

Dava, 1972-1981 tarihleri arasında yurt dışında çalıştıktan sonra yurda dönen davacı tarafından, yurt

dışında geçen hizmet süresinin 3201 sayılı Yasanın 29.7.2003 tarihli 4958 sayılı Kanunun 56. maddesi

ile değişik 3. maddesi hükmü uyarınca borçlandırılması için 1.9.2003 tarihinde yapılan başvurunun

reddine dair işlemin 3201 sayılı Yasanın 29.7.2003 tarihli 4958 sayılı Kanunun 56. maddesi ile değişik

3. maddesine aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istemiyle açılmıştır.

3201 sayılı Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal

Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunun "Başvurulacak Kuruluşlar" başlıklı 3.

maddesininde, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş

tarihinden itibaren;

a)Sosyal güvenlik kuruluşlarından hiç birine tabi bulunmamaları halinde, Sosyal Sigortalar

Kurumuna,

b)Ev kadınları Bağ - Kur'a,

c)Prim, kesenek ve karşılık ödediği sosyal güvenlik kuruluşuna,

Yazılı istekte bulunma ve yurt dışında geçen sürelerin tamamını veya dilediği kadarını döviz olarak

ödemek şartıyla borçlanabilir. Borçlanılan süreler ilgili sosyal güvenlik kanunlarındaki esaslar

dahilinde değerlendirilir.

Yurda kesin dönüş yapmış olanların borçlanmayla ilgili yazılı isteklerini sosyal güvenlik kurumuna

kesin dönüş tarihinden itibaren en geç 2 yıl içinde yapmaları gerekir." hükmü yer almış; aynı Kanunun

Page 40: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Geçici 1. maddesinde ise, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yurda dönmüş olmakla birlikte,

30/05/1978 tarih ve 2147 sayılı Kanuna göre hizmet sürelerini değerlendirmemiş olanlar;

a)Prim, kesenek ve karşılık ödemek suretiyle sigortalısı veya iştirakçisi olduğu sosyal güvenlik

kuruluşuna;

b)Sosyal güvenlik kuruluşlarından hiçbirine tabi bulunmamaları halinde Sosyal Sigortalar Kurumuna;

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en çok iki yıl içinde yazılı istekte bulunmak.

Suretiyle değerlendirebilirler." hükmüne yer verilmiş iken, Anayasa Mahkemesinin 25.4.2003 tarih ve

25089 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 12.12.2002 tarih ve E:2000/36, K:2002/198 sayılı kararıyla,

söz konusu Yasanın 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ".. yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş"

sözcükleri ile 2. fıkrası iptal edilmiş, bu iptal kararı üzerine, 3. madde, Resmi Gazete'de yayımlandığı

6.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren 29.7.2003 tarih ve 4958 sayılı Yasanın 56. maddesi ile Anayasa

Mahkemesinin iptal kararına uygun olarak yeniden düzenlenmiş, eski düzenlemede yer alan yurda

kesin dönüş tarihinden itibaren iki yıl içinde borçlanma başvurusunda bulunma koşulu kaldırılmış,

1972-1981 tarihleri arasında yurt dışında çalıştıktan sonra yurda dönen, yurda döndüğü tarihte

yürülükte olan mevzuata göre borçlanma talebinde bulunmayan davacı tarafından ise, bu Kanun

değişikliğinden yararlandırılarak borçlandırılması için davalı idareye başvurulmuş, davalı idare

tarafından Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce yurda kesin dönüş yapıp da kesin dönüş

tarihinde yürürlükte olan mevzuata göre iki yıl içinde borçlanma başvurusunda bulunmayanların,

Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca yapılan Kanun değişikliğinden yararlanarak yeniden borçlanma

başvurusunda bulunamayacakları belirtilerek başvuru reddedilmiştir.

3201 sayılı Kanun Geçici 1. maddesinde ise, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yurda

dönmüş olmakla birlikte, 30/05/1978 tarih ve 2147 sayılı Kanuna göre hizmet sürelerini

değerlendirmemiş olanlar;

a)Prim, kesenek ve karşılık ödemek suretiyle sigortalısı veya iştirakçisi olduğu sosyal güvenlik

kuruluşuna;

b)Sosyal güvenlik kuruluşlarından hiçbirine tabi bulunmamaları halinde Sosyal Sigortalar Kurumuna;

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en çok iki yıl içinde yazılı istekte bulunmak.

Suretiyle değerlendirebilirler." hükmüne yer verilmiştir.

Bu hüküm, 3201. sayılı Kanunun yürülüğe girmesinden önce yurda dönen vatandaşların borçlanma

açısından durumları hakkında öncelikle uygulanması gereken yasal düzenleme olup, Anayasa

Mahkemesi tarafından iptaline karar verilen 3. madde hükmünden ayrı ve halen yürülükte olan bir

hükümdür.

1972 - 1981 tarihleri arasında yurt dışında çalıştıktan sonra yurda dönen davacı tarafından, yurda

döndüğü tarihte yürülükte olan 2147 sayılı Kanuna göre borçlanma talebinde bulunulmadığı gibi,

22.5.1985 tarih ve 18761 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulan "Yurtdışında Bulunan

Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından

Değerlendirilmesi Hakkında" 3201 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen Geçici 1. maddesinde

öngörülen iki yıllık sürede de borçlanma talebinde bulunulmamıştır.

Page 41: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Bu durumda, 3201 sayılı Kanunun yürürlüğünden önce yurda dönmüş olan davacı, kendi durumu ile

ilgili özel Kanun hükmü olan Geçici 1. Maddede öngörülen iki yıllık başvuru süresi içinde

başvurmadığından, bu hak düşürücü süre geçtikten çok sonra 1.9.2003 tarihinde: yaptığı başvurunun

reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık görülmediği gibi, davacının durumu ile ilgili olmayan ve 3201

sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra yurda dönmüş olanlarla ilgili düzenleme getiren aynı Kanunun 3.

maddesinin yeniden düzenlemiş olmasınında geçmiş olan hak düşürücü başvuru süresini ihya

etmiyeceği açık olduğundan, aksi yöndeki mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile çoğunluk

kararına katılmıyorum.

--------------------------------------------------

Danıştay 1. Daire 2005/1187 E.N , 2006/174 K.N.

Özet

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ TÜZÜĞÜ TASLAĞI HAKKINDA.

İçtihat Metni

TUTANAK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanarak Başbakanlığın 11.11.2005 günlü, Kanunlar ve

Kararlar Genel Müdürlüğü 4935 sayılı yazısıyla gönderilen "İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü Taslağı"

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Baş İş Müfettişleri ... ve ..., İş Müfettişi ..., İş Sağlığı ve Güvenliği

Genel Müdürlüğünde Şube Müdürü ..., Sağlık Bakanlığı Hukuk Müşaviri ...; aynı Bakanlıkta Şube

Müdürü ..., Bakanlık Görevlileri ... ve ..., Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Avukatı ..., Türk-

İş Hukuk Danışmanı ... ile Hak-İş Hukuk Müşaviri ...'in katıldıkları toplantıda incelendi.

Gereği Görüşülüp Düşünüldü :

4857 sayılı İş Kanununun 78 inci maddesinin 1 inci fıkrasında; "Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması,

makineler, tesisat, araç ve gereçler ile kullanılan maddeler sebebiyle ortaya çıkabilecek iş kazaları ve

meslek hastalıklarının önlenmesi, yaş, cinsiyet ve özel durumları sebebiyle korunması gereken kişilerin

çalışma şartlarının düzenlenmesi amacıyla tüzük ve yönetmelikler çıkarır" hükmü yer almıştır.

İş Kanunu Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında 78 inci

maddeyle ilgili olarak verilen değişiklik önergesinde "Avrupa Birliği Direktifinde de yer aldığı üzere iş

sağlığı ve güvenliğine ilişkin temel ilkelerin tüzükle düzenlenmesi, yönetmeliklerin ise bu temel

ilkelerin detaylandırılması amacıyla kullanımı sağlıklı bir mevzuat çatısı kurulması bakımından

isabetli olacaktır." gerekçesiyle anılan maddeye, "yönetmelikler" sözcüğünden önce gelmek üzere

"tüzük ve" ibaresinin eklenmesi teklif edilmiş ve önerge kabul edilerek 78 inci madde bu haliyle

yasalaşmıştır.

Bu durumda, yasa koyucunun iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin temel ilkelerin tüzükle düzenlenmesini

amaçladığı tartışmasızdır.

Bakanlıkça hazırlanan Tüzük Taslağının incelenmesinde;

Page 42: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

1-İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması,

2-Makineler, tesisat, araç ve gereçler ile kullanılan maddeler sebebiyle ortaya çıkabilecek iş kazaları ve

meslek hastalıklarının önlenmesi,

3-Yaş, cinsiyet ve özel durumları sebebiyle korunması gereken kişilerin çalışma şartlarının

düzenlenmesi, konularında Tüzük Taslağında yer alması zorunlu bulunan temel ilkelerin; Yasada

öngörülen amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin her aşamada alınacak

önlemler bakımından içeriği belli, somut ve etkin kurallar halinde düzenlenmediği, soyut ve doğrudan

uygulama gücü olmayan bir biçimde ifadelendirildiği, risklerin önlenmesi, değerlendirilmesi ve

mesleki riskler konusunda standartların belirlenmediği, işçi ve işveren kesiminin bilgilendirilmesi ve

bilinçlendirilmesine yönelik yeterli koruyucu hükümleri içermediği,herkesin farklı yorumlayabileceği

şekilde düzenlendiği, uygulamada karışıklığa ve duraksamaya neden olabileceği anlaşıldığından, bu

haliyle incelenmesine olanak bulunmayan İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü Taslağının Başbakanlığa iade

edilmek üzere Danıştay Başkanlığına sunulmasına 10.2.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 1. Daire 2005/1246 E.N , 2006/178 K.N.

Özet

PATLAYICI, PARLAYICI, TEHLİKELİ VE ZARARLI MADDELERLE ÇALIŞAN İŞYERLERİNDE VE

İŞLERDE ALINACAK TEDBİRLER HAKKINDA TÜZÜĞÜN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASINA

DAİR TÜZÜK TASARISI HAKKINDA.

İçtihat Metni

TUTANAK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanarak Başbakanlığın 30.11.2005 günlü, Kanunlar ve

Kararlar Genel Müdürlüğü 5268 sayılı yazısıyla gönderilen " Parlayıcı, Patlayıcı, Tehlikeli ve Zararlı

Maddelerle Çalışılan İşyerlerinde ve İşlerde Alınacak Tedbirler Hakkında Tüzüğün Yürürlükten

Kaldırılmasına Dair Tüzük Tasarısı" Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Baş İş Müfettişleri ... ve ...,

İş Müfettişi ..., İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünde Şube Müdürü ..., Sağlık Bakanlığı Hukuk

Müşaviri ..., aynı Bakanlıkta Şube Müdürü ..., Bakanlık Görevlileri ... ve ..., Türkiye İşveren Sendikaları

Konfederasyonu Avukatı ..., Türk-İş Hukuk Danışmanı ... ile Hak-İş Hukuk Müşaviri ...'in katıldıkları

toplantıda incelendi.

Gereği Görüşülüp Düşünüldü

Dosyanın İncelenmesinden, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanarak Başbakanlığın

30.11.2005 günlü, KKGM 5268 sayılı yazısıyla gönderilen " Parlayıcı, Patlayıcı, Tehlikeli ve Zararlı

Maddelerle Çalışılan İşyerlerinde ve İşlerde Alınacak Tedbirler Hakkında Tüzüğün Yürürlükten

Kaldırılmasına Dair Tüzük Tasarısının gerekçesinde, 22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanununun 120

nci maddesi ile 25.8.1971 günlü, 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer maddelerinin

yürürlükten kaldırıldığı, Geçici 2 nci maddesinde ise 1475 sayılı Kanuna göre halen yürürlükte bulunan

tüzük ve yönetmeliklerin bu Kanun hükümlerine aykırı olmayan hükümlerinin yeni yönetmelikler

çıkarılıncaya kadar yürürlükte kalacağının öngörüldüğü, 4857 sayılı İş Kanununun 78 İnci maddesine

Page 43: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

dayanılarak hazırlanan Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Çalışanların Korunması Hakkında

Yönetmelik, Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik ile

Kanserojen ve Mutajen Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmeliğin

26.12.2003 günlü ve 25328 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği, bu durumda mülga

1475 sayılı İş Kanununun 74 üncü maddesine dayanılarak çıkarılmış olan Parlayıcı, Patlayıcı, Tehlikeli

ve Zararlı Maddelerle Çalışılan İşyerlerinde ve İşlerde Alınacak Tedbirler Hakkında Tüzüğün

yürürlükten kaldırılması gerektiğinin bildirildiği anlaşılmıştır.

4857 sayılı İş Kanununun 78 inci maddesinin 1 inci fıkrasında; "Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması,

makineler, tesisat, araç ve gereçler ile kullanılan maddeler sebebiyle ortaya çıkabilecek iş kazaları ve

meslek hastalıklarının önlenmesi, yaş, cinsiyet ve özel durumları sebebiyle korunması gereken kişilerin

çalışma şartlarının düzenlenmesi amacıyla tüzük ve yönetmelikler çıkarır" hükmü yer almıştır.

İş Kanunu Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında 78 inci

maddeyle ilgili olarak verilen değişiklik önergesinde "Avrupa Birliği Direktifinde de yer aldığı üzere iş

sağlığı ve güvenliğine ilişkin temel ilkelerin tüzükle düzenlenmesi, yönetmeliklerin ise bu temel

ilkelerin detaylandırılması amacıyla kullanımı sağlıklı bir mevzuat çatısı kurulması bakımından

isabetli olacaktır." gerekçesiyle anılan maddeye, "yönetmelikler" sözcüğünden önce gelmek üzere

"tüzük ve" ibaresinin eklenmesi teklif edilmiş ve önerge kabul edilerek 78 inci madde bu haliyle

yasalaşmıştır.

Bu çerçevede yasa koyucunun iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin temel ilkelerin tüzükle düzenlenmesini

amaçladığı tartışmasızdır.

Diğer yandan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca 4857 sayılı Kanunun 78 inci maddesine

dayanılarak çıkarılan ve 9.12.2003 günlü, 25311 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren

"İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği"nin şekil yönünden tamamının ve ayrıca 7,9,14 ve 16 ncı

maddelerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılan davada, Danıştay Onuncu

Dairesinin 24.5.2004 günfü, E: 2004/1942 sayılı kararıyla, 4857 sayılı Kanunun 78 inci maddesi

uyarınca iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili ilkelerin öncelikle üst hukuk normu olan bir tüzükle

düzenlenmeksizin doğrudan yönetmelikle düzenlenmesini anılan Kanun hükmüne aykırı bularak, İş

Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.

4857 sayılı Kanunun 78 inci maddesinin yasalaşma evresindeki gerekçesi ve Danıştay Onuncu

Dairesinin anılan kararı da dikkate alındığında, maddede belirtilen hususların düzenlenmesi amacıyla

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tüzük ve yönetmelik çıkaracağı hükmünün, Anayasamızın 115

inci maddesine göre Bakanlar Kurulunca çıkarılabilecek olan tüzükle düzenlenmesi gereken hususlan

yönetmelikle düzenleyebileceği yolunda Bakanlığa bir takdir yetkisi tanıdığı şeklinde yorumlanmasının

mümkün olmadığı, yapılacak düzenleyici işlemin öncelikle tüzük olması gerektiği, yönetmelikle

getirilecek düzenlemelerin ise ancak maddede belirtilen hususları kapsayan bir tüzüğün

çıkarılmasından sonra yapılabileceği, 78 inci maddeye dayanılarak çıkarılmak istenen İş Sağlığı Ve

Güvenliği Tüzüğüne ilişkin Taslağın da Dairemizin 10.2.2006 günlü ve E: 2005/1187, K: 2006/174

sayılı kararıyla iade edildiği görüldüğünden, Parlayıcı, Patlayıcı Tehlikeli ve Zararlı Maddelerle

Çalışılan İşyerlerinde Ve İşlerde Alınacak Tedbirler Hakkında Tüzüğün, bu Tüzükte belirtilen konuları

yeterli bir biçimde içinde barındıran başka bir tüzüğün çıkarılması suretiyle kaldırılması gerekirken,

yerine, Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Çalışanların Korunması Hakkında Yönetmelik, Kimyasal

Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik ve Kanserojen ve

Page 44: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Mutajen Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmeliğin

çıkarıldığından bahisle kaldırılmak istenilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.

Bu nedenle, incelenmesine olanak bulunmayan Tasarının iade edilmek üzere Danıştay Başkanlığına

sunulmasına 10.2.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 1. Daire 2006/553 E.N , 2006/820 K.N.

Özet

ŞİKAYETÇİNİN AVUKATI OLDUĞU MEVSİMLİK İŞÇİLERİN HAK VE ALACAKLARININ TAHSİLİ

AMACI İLE BELEDİYEYE VERMEK İSTEDİĞİ DİLEKÇELERİN, BELEDİYE BAŞKANI VE YAZI

İŞLERİ MÜDÜRÜ TARAFINDAN ALINMAMAK SURETİYLE GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMALARI

HAKKINDA.

İçtihat Metni

KARAR Hakkında Soruşturma İzni İstenenler :

1-... - Kastamonu İli,... Belediyesi Başkanı

2~... - " " Yazı İşleri Müdürü

İtiraz Edilen Karar : Hakkında soruşturma izni istenenler için soruşturma izni verilmesine İlişkin

İçişleri Bakanının 6.3.2006 günlü, 2006/00074 sayılı kararı

Karara İtiraz Edenler : Hakkında soruşturma izni verilenlerin Vekilleri: Av. ..., Av. ...,Av. ...

Soruşturulacak Eylem : Şikayetçinin Avukatı olduğu mevsimlik işçilerin hak ve alacaklarının tahsili

amacı ile Belediyeye vermek istediği dilekçelerin, Belediye Başkanı ve Yazı İşleri Müdürü tarafından

alınmamak suretiyle görevi kötüye kullanmak

Eylem Tarihi: 27.7.2004

İçişleri Bakanlığının 21.06.2006 günlü, 6204 sayılı yazısı ile gönderilen dosya, İçişleri Bakanının

6.3.2006 günlü, 2006/00074 sayılı soruşturma izni verilmesine ilişkin kararı ve bu karara yapılan

itiraz, Tetkik Hakimi Halime Hacıoğlu'nun açıklamaları dinlendikten sonra, 4483 sayılı Memurlar ve

Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca incelendi;

Gereği Görüşülüp Düşünüldü :

3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun 7 nci maddesinde, yapılmakta olan işlemin

safahatı veya sonucu hakkında, yetkili makamlarca dilekçe sahiplerine en geç otuz gün içinde gerekçeli

olarak cevap verileceği ve sonucunun ayrıca bildirileceği hükme bağlanmış, 24.01.2004 tarih ve 25356

sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2004/12 sayılı Başbakanlık genelgesinin l/a

maddesinde de, dilekçelerde bulunması gereken hususlar tek tek sayılarak usulüne uygun yapılan

başvurunun en kısa sürede cevaplandırılacağı hususu zorunluluk olarak belirtilmiştir.

Page 45: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Dosyanın incelenmesinden, şikayetçi Avukat tarafından 23.1.2004 tarihinde ... Belediyesine gidilerek

verilmek istenilen dilekçenin üzerinde, " yazıları tebellüğ etmiyorum kendileri Belediyemizden işten

çıkarılmamıştır. " yazısının bulunduğu, Yazı İşleri Müdürünün vermiş olduğu ifadede söz konusu

yazının kendisi tarafından yazıldığının kabul edildiği, ancak dilekçenin şikayetçi tarafından işlem

tamamlanmadan çekilip alındığının, dilekçe kabul etmeme gibi bir amacının olmadığının belirtildiği,

Belediye Başkanının ifadesinde de aynı hususların tekrar edildiği, bu belirlemelere ek olarak olay günü

avukata vekaletnamesinin sorulduğu ve vekaletnamenin dosyada olduğunun öğrenildiğinin ifade

edildiği, itiraz dilekçesinde söz konusu dilekçelerin kabul edilmeme gerekçesi olarak, dilekçelerin

2004/12 sayılı Başbakanlık Genelgesinin l/a maddesinde belirtilen hususları ihtiva etmemesinin

gösterildiği, ancak dosyada bunu doğrulayacak bilgi ve belge bulunmadığı, bu durumda ilgililere isnat

edilen eylemin, haklarında hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunduğu

anlaşıldığından, soruşturma izni verilmesine ilişkin yetkili merci kararına yapılan itirazların reddine,

dosyanın ... Cumhuriyet Başsavcılığına, kararın birer örneğinin İçişleri Bakanlığı ile itiraz edenlere

gönderilmesine 29.9.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dosyanın incelenmesinden, 23.01.2004 tarihli dilekçelerin Belediye Başkanlığına yapılan müracaat

sırasında şikayetçi Avukat tarafından dilekçeler üzerine işlem yapılmadan Belediyeden geri alındığı,

söz konusu dilekçelerin Belediye Başkanlığına başka yollarla da iletilmesinin mümkün olduğu

anlaşıldığından iddia edilen eylemin, cezai yönü itibariyle soruşturma açılmasını gerektirecek nitelikte

olmadığı görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

Danıştay Başkanlar Kurulu 2006/22 E.N , 2006/29 K.N.

Özet

ÖZELLEŞTİRME KAPSAMINDAKİ KURULUŞLARDA GÖREV YAPMAKTA İKEN 4046 SAYILI

KANUN HÜKÜMLERİ UYARINCA KAMU KURUMLARINA ATANANLARIN, BU KURULUŞLARDA

ÇALIŞTIĞI SÜREYE İLİŞKİN KIDEM TAZMİNATI, İZİN ÜCRETİ VE İKRAMİYEYE İLİŞKİN

UYUŞMAZLIKLARIN, ONBİRİNCİ DAİRECE ÇÖZÜMLENMESİ GEREKTİĞİ HAKKINDA.

İçtihat Metni

... tarafından, Sümer Holding Anonim Şirketi Genel Müdürlüğüne karşı açılan dava sonucunda,

Ankara 1. İdare Mahkemesince verilen 22/12/2004 günlü ve E:2004/860, K-.2004/1685 sayılı kararın

temyizen incelenmesi aşamasında, Danıştay Onbirinci ve Beşinci Daireleri arasında çıkan görev

uyuşmazlığına ilişkin dosya incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Onbirinci Daire Başkanı ... ile Dokuzuncu Daire Başkanı ...'in," Özelleştirme sonucu, Çalışma ve Sosyal

Güvenlik Bakanlığına araştırmacı olarak atanan davacının, Sümer Holding Anonim Şirketi ve Turban

Turizm Anonim Şirketinde çalıştığı süreye ilişkin kıdem tazminatı, izin ücreti ve ikramiye ödenmesi ve

bu ikramiyenin maaş nakil belgesine yansıtılması yolunda yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin,

özelleştirme uygulamalarından kaynaklanması ve uyuşmazlığın da 4046 sayılı Özelleştirme

Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik

Yapılmasına Dair Kanun hükümleri çerçevesinde çözümlenecek olması nedeniyle, davanın görümü ve

çözümü görevinin, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 29'uncu ve Danıştay Başkanlar Kurulunun

Page 46: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

17/1/1995 günlü ve 1995/8 sayılı karan uyarınca Beşinci Daireye ait bulunmaktadır." yolundaki ayrışık

oylarına karşılık,

Dava, Sümer Holding Anonim Şirketi Genel Müdürlüğünde görev yapmakta iken, 4046 sayılı

Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükümleri uyarınca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına

atanan davacının, Sümer Holding Anonim Şirketi ile Turban Turizm Anonim Şirketinde görev yaptığı

süreye karşılık gelen kıdem tazminatı ile kullanmadığı izinlerinin karşılığı olan ücretin ve 2003 yılının

ikinci döneminde ait ikramiyenin ödenmesi ve bu ikramiyenin maaş nakil belgesine yansıtılması

istemiyle yaptığı 12/9/2003 günlü başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin İşlemin

iptali ile yoksun kaldığı parasal hakların ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Danıştay Başkanlar Kurulunun 17/1/1995 günlü ve 1995/8 sayılı kararı İle, 657 sayılı Devlet Memurları

Kanunu'nda düzenlenmiş olan, Devlet memurluğuna alınma, memurluğun sona ermesi (özelleştirme

uygulaması ile ilgili davalar hariç) ilerleme ve yükselme, sicil ve çalışma saatleri, izin ve parasal haklar

konularına ilişkin davaların ve 657 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen konularında düzenleme yapan

kamu görevlileri ile ilgili mevzuatın uygulanmasından doğan davaların Onikinci Dairede görülüp

çözümlenmesi öngörülmüş; Danıştay Başkanlar Kurulunca verilen 6/11/2000 günlü ve 2000/28 sayılı

karar ile de, Danıştay Onikinci Dairesinde görülmekte bulunan davalardan, kamu görevlilerinin

parasal haklarına (Göstergeler, vekalet görevi, ikinci görev, ders görevi, mali hükümler, aylık, katsayı,

vekalet aylığı, ikinci görev aylığı, ders ve konferans ücreti, fazla çalışma ücreti, temsil giderleri, parasal

ödül, makam tazminatı, yabancı dil tazminatı, lojman tazminatı, ek tazminat, ek ödenek, taban ve

kıdem aylığı ile bunlar dışında kalan iş sonu tazminatı ve 657 sayılı Kanunun mülga 213'üncü

maddesinden sonra gelen Ek Madde ve bununla ilgili

Bakanlar Kurulu Kararları ile düzenlenmiş olan zam ve tazminatlar dahil olmak üzere aynı nitelikteki

tazminat ve ödemeler) ilişkin davaların görümü ve çözümü görevi Danıştay Onbirinci Dairesine

devredilmiştir.

Başkanlar Kurulunun, daireler arası iş ve dosya devrin I ilişkin yukarıda anılan kararı uyarınca, parasal

haklara ilişkin bir uyuşmazlığın, Beşinci Dairenin görev alanına girebilmesi için, parasal hakkın 4046

sayılı Kanunda düzenlenen parasal haklar arasında yer alması ve uyuşmazlığın da 4046 sayılı Kanun

kuralları uygulanarak çözümlenmesi gerekmektedir.

İnceleme konusu olayda uyuşmazlık, Sümer Holding Anonim Şirketinde kapsam dışı personel

statüsünde Bütçe Bilanço Müdür Yardımcısı olarak görev yapmakta iken 4046 sayılı Özelleştirme

Uygulamalarının Düzenlemesine Dair Kanun uyarınca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına

araştırmacı olarak atanan davacının, nakilden önce Turban Turizm Anonim Şirketi ile Sümer Holding

Anonim Şirketinde görev yaptığı döneme ilişkin, almaya hak kazandığını ileri sürdüğü kıdem

tazminatı, izin ücreti ve ikramiyeye ilişkin parasal hakların tazminine karar verilmesi istemine ilişkin

bulunmaktadır

4046 sayılı Kanunda, özelleştirme kapsamındaki kuruluşlarda görev yapan personele kıdem tazminatı,

izin ücreti ve ikramiyenin hangi halllerde verileceği ve bunların hak sahiplerine ne şekilde ödeneceğine

ilişkin kurallara yer verilmemistir. Bu nedenle anılan talep konularının 4046 sayılı Kanun hükümleri

uyarınca değil, ikilinin görev yaptığı dönemde tabi olduğu mevzuat ve parasal haklara ilişkin genel

kurallar çerçevesinde incelenip değerlendirilmesi gerekmekte, ikramiyenin maaş nakil belgesine

yansıtılması yolundaki istemin ise, söz konusu ikramiyeye hak kazanılıp kazanı madiğinin sonucuna

bağlı bulunmaktadır.

Page 47: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Açıklanan nedenlerle, kamu görevlilerine ait parasal haklara ilişkin mevzuatın uygulanmasından

kaynaklanan davanın görümü ve çözümü görevinin, 16/11/2000 günlü ve 2000/28 sayılı Başkanlar

Kurulu kararı uyarınca Onbirinci Daireyi ait bulunduğuna, dosyanın anılan Daireye gönderilmesine

9/6/2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 11. Daire 2004/5586 E.N , 2006/5763 K.N.

Özet

EMEKLİ SANDIĞINA TABİ OLARAK 30 YILDAN FAZLA HİZMETİ BULUNAN VE 30 YIL

ÜZERİNDEN EMEKLİ İKRAMİYESİ ÖDENEN DAVACININ; DAHA ÖNCE KIDEM TAZMİNATI

ÖDEMESİNE ESAS ALINAN SÜRELERİN, EMEKLİ İKRAMİYESİ ÖDEMESİNE ESAS ALINAN

SÜREDEN MAHSUBU SURETİYLE ADINA BORÇ ÇIKARILARAK, AYLIKLARINDAN KESİLMESİ

YOLUNDA TESİS EDİLEN İŞLEMDE, MEVZUATA UYARLIK BULUNMADIĞI HAKKINDA.

İçtihat Metni

TEMYİZ İSTEMİNDE BULUNAN (DAVALI): SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (EMEKLİ

SANDIĞI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ)

Vekili: Av. ...

Karşı Taraf (Davacı)

İsteğin Özeti: Dava, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunda görev yapmakta iken emekliye ayrılan ve

30 yıl 1 ayı Emekli Sandığına tabi olmak üzere 42 yıl 4 ay üzerinden emekli aylığı bağlanarak 30 yıl

üzerinden emekli ikramiyesi ödenen davacının, kıdem tazminatı ödenmiş hizmet sürelerinin mahsubu

suretiyle 21 yıl hizmet süresi esas alınarak hesaplanan emekli ikramiyesi üzerinden adına borç

çıkarılan ve emekli ikramiyesi tutarının emekli aylıklarından kesilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle

açılmıştır. Ankara 10. İdare Mahkemesi 17.9.2004 gün ve E:2003/1634, K:2004/1637 sayılı kararıyla;

2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında

Kanunun 12. maddesinde, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılanlara, Sandığa

tabi olarak geçen hizmetleri üzerinden ikramiye ödeneceği, ancak, her ne suretle olursa olsun evvelce

kıdem tazminatı veya emekli ikramiye ödenmiş sürelerin, emekli ikramiyesinin ödenmesinde dikkate

alınmayacağının belirtildiği, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Ek 20. maddesinde ise, emekli

ikramiyesinin hesabında 30 hizmet yılını aşan sürelerin ikramiyenin hesaplanmasında dikkate

alınmayacağı hükmüne yer verildiği, bu yasa hükümlerinin incelenmesinden, daha önce kıdem

tazminatı ödemesine esas alınan ve bu nedenle ikramiyenin hesabında dikkate alınmayacak olan

sürenin, 30 hizmet yılını Sandığa tabi olarak geçiren ilgililerin hizmet süresinden düşülmesi sonucu

doğurmayacağı, bu nedenle Emekli Sandığına tabi olarak 30 yıldan fazla hizmeti bulunduğu anlaşılan

davacının, daha önce kıdem tazminatı aldığından bahisle emekli ikramiyesinin, kıdem tazminatı aldığı

hizmet sürelerinin mahsubu suretiyle hesaplanan hizmet süresi üzerinden adına borç çıkarılarak,

aylıklarından kesilmesi yolunda tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava

konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Davalı idare tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı

olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Page 48: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay Tetkik Hakimi: Metin Gürz

Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1.

fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması

gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: Ali Kemal Terlemezoğlu

Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için,

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen

nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü: İdare mahkemeleri tarafından

verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü

Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. Ankara

10. İdare Mahkemesince verilen 17.9.2004 gün ve E:2003/1634, K:2004/1637 sayılı karar ve dayandığı

gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz

isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, gereksiz olarak alınan 15.30.- YTL temyiz başvuru

harcının istemi halinde davalı idareye iadesine, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde

bırakılmasına, 8.12.2006 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

AZLIK OYU

Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunda görev yapmakta iken 2829 sayılı Kanun hükümleri uyarınca

hizmetleri birleştirilmek suretiyle emekliye ayrılan ve 33 yıl 5 ayı Emekli Sandığına tabi olmak üzere

42 yıl 4 ay üzerinden emekli aylığı bağlanan davacının, daha önce 9 yıl hizmet süresi yönünden kıdem

tazminatı aldığının anlaşılması üzerine, 5434 sayılı Kanunun, hizmet süresi 30 senenin üzerinde

olanlara en fazla 30 maaş ikramiye ödeneceği yolundaki Ek 20. maddesi hükmü uyarınca, kıdem

tazminatı alınan süreler düşülerek 21 yıl hizmeti üzerinden ikramiye Ödenmesi yerinde ve kanuna

uygundur.

Zira 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Ek 20. maddesi ile 2829 sayılı Sosyal Güvenlik

Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 12. maddesi birlikte

incelendiğinde, her halükarda 30 fiili hizmet süresini aşan hizmet süresi yönünden ikramiye ödenmesi

mümkün görülmemektedir. Aksi halde, sigortaya ve Sandığa tabi olarak 30 yıldan fazla hizmeti

bulunanlar ile sadece Sandığa tabi olarak 30 yıldan fazla hizmeti olan arasında eşitsizlik doğacağı

açıktır.

Açıklanan nedenlerle, temyize konu kararın bozulması ve davanın reddine karar verilmesi gerektiği

oyu ile karara karşıyım.

--------------------------------------------------

Page 49: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay 11. Daire 2004/5586 E.N , 2006/5763 K.N.

Özet

EMEKLİ SANDIĞINA TABİ OLARAK 30 YILDAN FAZLA HİZMETİ BULUNAN VE 30 YIL

ÜZERİNDEN EMEKLİ İKRAMİYESİ ÖDENEN DAVACININ; DAHA ÖNCE KIDEM TAZMİNATI

ÖDEMESİNE ESAS ALINAN SÜRELERİN, EMEKLİ İKRAMİYESİ ÖDEMESİNE ESAS ALINAN

SÜREDEN MAHSUBU SURETİYLE ADINA BORÇ ÇIKARILARAK, AYLIKLARINDAN KESİLMESİ

YOLUNDA TESİS EDİLEN İŞLEMDE, MEVZUATA UYARLIK BULUNMADIĞI HAKKINDA.

İçtihat Metni

TEMYİZ İSTEMİNDE BULUNAN (DAVALI): SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (EMEKLİ

SANDIĞI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ)

Vekili: Av. ...

Karşı Taraf (Davacı)

İsteğin Özeti: Dava, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunda görev yapmakta iken emekliye ayrılan ve

30 yıl 1 ayı Emekli Sandığına tabi olmak üzere 42 yıl 4 ay üzerinden emekli aylığı bağlanarak 30 yıl

üzerinden emekli ikramiyesi ödenen davacının, kıdem tazminatı ödenmiş hizmet sürelerinin mahsubu

suretiyle 21 yıl hizmet süresi esas alınarak hesaplanan emekli ikramiyesi üzerinden adına borç

çıkarılan ve emekli ikramiyesi tutarının emekli aylıklarından kesilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle

açılmıştır. Ankara 10. İdare Mahkemesi 17.9.2004 gün ve E:2003/1634, K:2004/1637 sayılı kararıyla;

2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında

Kanunun 12. maddesinde, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılanlara, Sandığa

tabi olarak geçen hizmetleri üzerinden ikramiye ödeneceği, ancak, her ne suretle olursa olsun evvelce

kıdem tazminatı veya emekli ikramiye ödenmiş sürelerin, emekli ikramiyesinin ödenmesinde dikkate

alınmayacağının belirtildiği, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Ek 20. maddesinde ise, emekli

ikramiyesinin hesabında 30 hizmet yılını aşan sürelerin ikramiyenin hesaplanmasında dikkate

alınmayacağı hükmüne yer verildiği, bu yasa hükümlerinin incelenmesinden, daha önce kıdem

tazminatı ödemesine esas alınan ve bu nedenle ikramiyenin hesabında dikkate alınmayacak olan

sürenin, 30 hizmet yılını Sandığa tabi olarak geçiren ilgililerin hizmet süresinden düşülmesi sonucu

doğurmayacağı, bu nedenle Emekli Sandığına tabi olarak 30 yıldan fazla hizmeti bulunduğu anlaşılan

davacının, daha önce kıdem tazminatı aldığından bahisle emekli ikramiyesinin, kıdem tazminatı aldığı

hizmet sürelerinin mahsubu suretiyle hesaplanan hizmet süresi üzerinden adına borç çıkarılarak,

aylıklarından kesilmesi yolunda tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava

konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Davalı idare tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı

olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hakimi: Metin Gürz

Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1.

fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması

gerektiği düşünülmektedir.

Page 50: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay Savcısı: Ali Kemal Terlemezoğlu

Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için,

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen

nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü: İdare mahkemeleri tarafından

verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü

Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. Ankara

10. İdare Mahkemesince verilen 17.9.2004 gün ve E:2003/1634, K:2004/1637 sayılı karar ve dayandığı

gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz

isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, gereksiz olarak alınan 15.30.- YTL temyiz başvuru

harcının istemi halinde davalı idareye iadesine, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde

bırakılmasına, 8.12.2006 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

AZLIK OYU

Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunda görev yapmakta iken 2829 sayılı Kanun hükümleri uyarınca

hizmetleri birleştirilmek suretiyle emekliye ayrılan ve 33 yıl 5 ayı Emekli Sandığına tabi olmak üzere

42 yıl 4 ay üzerinden emekli aylığı bağlanan davacının, daha önce 9 yıl hizmet süresi yönünden kıdem

tazminatı aldığının anlaşılması üzerine, 5434 sayılı Kanunun, hizmet süresi 30 senenin üzerinde

olanlara en fazla 30 maaş ikramiye ödeneceği yolundaki Ek 20. maddesi hükmü uyarınca, kıdem

tazminatı alınan süreler düşülerek 21 yıl hizmeti üzerinden ikramiye Ödenmesi yerinde ve kanuna

uygundur.

Zira 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Ek 20. maddesi ile 2829 sayılı Sosyal Güvenlik

Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 12. maddesi birlikte

incelendiğinde, her halükarda 30 fiili hizmet süresini aşan hizmet süresi yönünden ikramiye ödenmesi

mümkün görülmemektedir. Aksi halde, sigortaya ve Sandığa tabi olarak 30 yıldan fazla hizmeti

bulunanlar ile sadece Sandığa tabi olarak 30 yıldan fazla hizmeti olan arasında eşitsizlik doğacağı

açıktır.

Açıklanan nedenlerle, temyize konu kararın bozulması ve davanın reddine karar verilmesi gerektiği

oyu ile karara karşıyım.

--------------------------------------------------

Danıştay 11. Daire 2004/1837 E.N , 2006/4632 K.N.

Özet

RE'SEN EMEKLİ EDİLMESİNİN ARDINDAN, BU İŞLEM GERİ ALINARAK GÖREVE

DÖNDÜRÜLEN DAVACIYA, EMEKLİYE SEVK EDİLDİĞİ TARİH İLE GÖREVE DÖNDÜRÜLDÜĞÜ

Page 51: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

TARİH ARASINDAKİ SÜRE İÇİN, ELDE EDİLMESİNE FİİLEN KATKI SAĞLAMADIĞINDAN

DÖNER SERMAYE PAYI ÖDENEMEYECEĞİ HAKKINDA.

İçtihat Metni

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı): Sağlık Bakanlığı

Karşı Taraf (Davacı)

İsteğin Özeti: ... Devlet Hastanesinde doktor olarak görev yapan davacının 61 yaşını doldurması

üzerine re'sen emekliye sevk edilmesine ilişkin işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı

parasal ve özlük haklarının Ödenmesi istemiyle açtığı davada, İzmir 1. İdare Mahkemesinin 12.12.2003

gün ve E:2003/611, K:2003/1392 sayılı kararıyla, dava konusu işlemin davalı idarece geri alınması

nedeniyle, işlem yönünden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, açıkta

kalınan dönemlere ilişkin maaş ve döner sermaye paylarının davacıya ödenmesine hükmedilmiştir.

Davalı idare tarafından, döner sermaye payı ödemesinin görevin fiilen yapılması durumunda hak

kazanıldığı ileri sürülerek mahkeme kararının davacıya döner sermaye payının ödenmesine ilişkin

kısmının temyizen incelenerek bozulması İstenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Makan Baş

Düşüncesi : Sağlık Hizmetlerinin İyileştirilmesi, Kalitesi ve Verimli Hizmet Sunumunun Sağlanması

Amacıyla Pilot Olarak Belirlenen Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumlarında Uyulacak Esaslar

Hakkında Yönergenin "Temel Esaslar" başlıklı 5. maddenin (c) bendinde Ek ödeme, personelin

kuruma fiilen katkı sağladığı sürece verilebilir. Nöbet izni hariç yıllık izin, mazeret izni, hastalık izni ile

benzeri ve diğer nedenlerle sürecinden ayrı kalan personelin bu dönemlerde fiilen katkı sağlamadığı

kabul edilir kuralı düzenlendiği, Dava konusu olayda, re'sen emekli edildiği tarih ile davalı idarece

işlemin geri alındığı tarihe kadar fiilen çalışmadığı tartışmasız olan davacının yukarıda yer verilen

düzenlemeler uyarınca bu döneme ilişkin döner sermaye payı ödemesinden yararlandırılması

mümkün bulunmadığından, idare mahkemesi kararının, davacıya fiilen çalışmadığı döneme ilişkin

olarak döner sermaye payı ödenmesi yolundaki hüküm fıkrasının bozulması gerektiği

düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: Ünal Demirci

Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için,

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen

nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü;

Page 52: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Dosyanın incelenmesinden, Bergama Devlet Hastanesinde doktor olarak görev yapan davacının 61

yaşını doldurması üzerine re'sen emekliye sevk edilmesine ilişkin işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle

yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının ödenmesi istemiyle açılan davada, İzmir 1. İdare

Mahkemesinin 12.12.2003 gün ve E:2003/611, K:2003/1392 sayılı kararıyla, dava konusu işlemin

davalı idarece geri alınması nedeniyle, işlem yönünden konusu kalmayan dava hakkında karar

verilmesine yer olmadığına, işlem nedeniyle açıkta kalınan dönemlere ilişkin olarak maaş ve döner

sermaye payının ödenmesine karar verildiği, anlaşılmaktadır.

Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Sağlık Hizmetlerinin İyileştirilmesi, Kalitesi ve

Verimli Hizmet Sunumunun Sağlanması Amacıyla Pilot Olarak Belirlenen Sağlık Bakanlığına Bağlı

Sağlık Kurumlarında Uyulacak Esaslar Hakkında Yönergenin "Temel Esaslar" başlıklı 5. maddenin (c)

bendinde ek ödeme, personelin kuruma fiilen katkı sağladığı sürece verilebilir. Nöbet izni hariç yıllık

izin, mazeret izni, hastalık izni ile benzeri ve diğer nedenlerle görevinden ayrı kalan personelin bu

dönemlerde fiilen katkı sağlamadığı kabul edilir kuralı düzenlenmiştir.

Dava konusu olayda, davacının, re'sen emekli edildiği tarih ile davalı idarece İşlemin geri alındığı

tarihe kadar fiilen çalışmadığı sabit olup, yukarıda yer verilen düzenlemeler uyarınca bu döneme

ilişkin döner sermaye payı ödemesinden yararlandırılması mümkün bulunmadığından, idare

mahkemesi kararının, davacıya fiilen çalışmadığı döneme ilişkin olarak döner sermaye payı ödenmesi

yolundaki hüküm fıkrasında hukuka ve ilgili mevzuata uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü İle, İzmir 1. İdare Mahkemesinin

12.12.2003 gün ve E:2003/611, K:2003/1392 sayılı kararının davacıya döner sermaye payının

ödenmesine ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, dosyanın bozma kararı üzerine yeniden bir karar

verilmek üzere adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 9.10.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1994/692 E.N , 1997/934 K.N.

İlgili Kavramlar

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN TEŞMİLİ

Özet

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ BULUNAN VE UYGULAMAKTA OLAN İŞYERLERİNE YÖNELİK TEŞMİL

KARARINDA HUKUKA UYARLIK BULUNMAMAKTADIR.

İçtihat Metni

İstemin Özeti: T.Yol-.. S.....ı ile ..... (Türkiye ......ve..... ..... İşveren Sendikası) arasında ... (... - ...) İnşaat

Anonim Şirketi için inşaat işkolunda akdedilen toplu iş sözleşmesinin, aynı iş kolunda faaliyette

bulunan ... İnşaat ve Mühendislik A.Ş.ile ... İnşaat A.Ş.'ne ait işyerlerine de teşmiline ilişkin 28.10.1993

tarih ve 93/4980 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının: teşmil kararı kapsamına alınan işyerleriyle ilgili

olarak uygulanmakta olan toplu iş sözleşmesinin bulunduğu iddiasıyla iptali istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Dava konusu kararın 2822 sayılı Kanunun 11.maddesindeki usul ve esaslara dayalı

olarak alındığı, davacı sendikanın yetkisiz olması nedeniyle imzalanan toplu iş sözleşmesinin

Page 53: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

hükümsüz olduğu ileri sürülerek yasal dayanaktan yoksun bulunan davanın reddi gerektiği

savunulmaktadır.

D.Tetkik Hakimi : E.Celalettin Özkan

Düşüncesi: Toplu iş sözleşmesi bulunan ve uygulanmakta olan işyerlerine yönelik teşmil kararında,

2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununa uyarlık bulunmadığından, dava konusu

93/4980 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının davacı sendika ile ilgili kısmının iptali gerektiği

düşünülmektedir.

D.Savcısı: Öcal Beningtan

Düşüncesi : 2822 sayılı "Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu"nun 11 nci maddesinde".... o

işkolunun toplu iş sözleşmesi bulunmayan diğer işyerlerine veya bir kısmına teşmil edilebilir" hükmü

getirildikten sonra 16 ncı maddesinde yetkisiz organlara yapılan toplu iş sözleşmelerinin iş

mahkemelerince hükümsüz sayılacağı yolunda hüküm getirilmiştir.

Danıştay Savcılığının 21.5.1996-26.9.1996 tarihli istem yazılarına karşılık davalı alınan davalı idarenin

20.6.1996-24.10.1996 ve 24.12.1996 tarihli yazılarından davacı İnsan-İş Sendikası ile ... A.Ş. arasında

imzalanan toplu iş sözleşmesinin... İş Mahkemesinin 12.10.1994 tarih ve K:1994/232 sayılı kararı ile

hükümsüzlüğüne karar verildiği, bu kararın Yargıtay 9 ncu Dairesinin 23.1.1995 tarih ve E:1995/146,

K:1995/706 sayılı ilamı ile onandığı, yine davacı İn-san-iş Sendikası ile ... İnşaat A.Ş. arasında

imzalanan toplu iş sözleşmesinin ... 2 nci İş Mahkemesinin 8.5.1996 tarihli ve K:1996/812 sayılı kararı

ile hükümsüzlüğüne karar verildiği ve bu kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 1.7.1996 tarih ve

E:1996/3907; K:1996/14950 sayılı ilamı ile onandığı anlaşılmıştır.

Yukarıda açıklanan yasal duruma göre davacı İnsan-iş Sendikası ile ... A.Ş. ve ... İnşaat A.Ş. arasında

yasal olarak bağıtlanmış toplu iş sözleşmeleri bulunmadığından tesis edilen teşmil işlemi 2322 sayılı

Kanunun 11 nci maddesi hükmüne uygun bulunmaktadır.

Yukarıda açıklanan nedenle yasal dayanaktan yoksun davanın reddi gerektiği düşünüldü.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

Dava; T.Yol-İş Sendikası ile İNTES (Türkiye İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri İşveren Sendikası)

arasında ... (... - ... ) İnşaat Anonim Şirketi için inşaat işkolunda akdedilen toplu iş sözleşmesinin, aynı

işkolunda faaliyette bulunan ... İnşaat ve Mühendislik A.Ş.ile ... İnşaat A.Ş.'ne ait işyerlerine de

teşmiline ilişkin 28.10.1993 tarih ve 93/4980 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle

açılmıştır.

2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'nun 11.maddesinde, üyelerinin sayısı bağlı

olduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde onunu temsil eden işçi sendikalarından en çok üyeye

sahip olan sendikanın yapmış olduğu bir toplu iş sözleşmesini Bakanlar Kurulunun, o işkolunda işçi

veya işveren sendikaları veya ilgili işverenlerden birinin veya Çalışma Bakanının istemi üzerine,

Yüksek Hakem Kurulunun görüşünü aldıktan sonra tamamen veya kısmen veya zorunlu değişiklikleri

yaparak o işkolunun toplu İş sözleşmesi bulunmayan diğer işyerlerine veya bir kısmına teşmil

Page 54: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

edebileceği aynı yasanın 3.maddesinde de, bir işyerinde aynı dönem için birden fazla toplu iş

sözleşmesi yapılamayacağı ve uygulanamayacağı hükme bağlanmıştır.

Öte yandan aynı yasa'nın 16.maddesinde ise, yetki belgesi alınmadan yapılan bir toplu iş

sözleşmesinde taraflardan birinin veya ikisinin yetkili olmadığı ve bu sebeple sözleşmenin

hükümsüzlüğünün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca durumun tespitinden itibaren 45 gün

içinde ilgililerce veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca dava yolu ile ileri sürülebileceği kuralı

yer almıştır.

Aktarılan yasa hükümlerine göre, bir işkolunda belirtilen koşullara sahip bir sendika tarafından

yapılmış olan toplu iş sözleşmesinin o iş kolundaki diğer işyerlerine veya bir kısmına teşmil

edilebilmesi için diğer koşulların yanında bu işyerlerinde yapılmış bulunan bir toplu iş sözleşmesi

bulunmaması gerekmektedir. Yapılmış olan bir toplu iş sözleşmesinin yetkisiz sendikaca yapıldığı ve

bu nedenle hükümsüzlüğü hususu ise ancak açılacak dava sonucu iş mahkemesinin vereceği bir

kararla saptanabilir.

Dava dosyasında bulunan belgelerin incelenmesinden teşmil kararı kapsamına alınan ... İnşaat ve

Mühendislik A.Ş'nin ... Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi işyeri için işveren ile davacı

sendika arasında 16.7.1993 tarihinde imzalanan ve 1.7.1993- 31.6.1995 dönemini kapsayan üç yıl süreli,

... İnşaat A.Ş. işyerleri için de yine işveren ile davacı sendika arasında 15.4.1991 tarihinde imzalanan ve

1.3.1991- 28.2.1994 dönemini kapsayan üç yıl süreli toplu iş sözleşmeleri bulunduğu ve ... İnşaat A.Ş.

işyerlerinde uygulanmakta olan bu toplu iş sözleşmesinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

müfettişlerince de saptandığı anlaşıldığından, toplu iş sözleşmesi bulunan ve uygulanmakta olan

işyerlerine yönelik teşmil kararında, yasanın aktarılan hükümleri karşısında hukuka uyarlık

bulunmamaktadır.

Öte yandan, davalı idarece, davacı sendikanın yetkisiz olması nedeniyle imzalanan toplu iş

sözleşmesinin hükümsüz olduğu ileri sürülmekte ve Danıştay Başsavcılığının 21.5.1996-26.9.1996

tarihli istem yazılarına cevaben alınan, davalı idarenin 20.6.1996-24.10.1996 ve 24.12.1996 tarihli

yazılarından; davacı İnsan-İş Sendikası ile ... A.Ş arasında imzalanan toplu iş sözleşmesinin Malatya İş

Mahkemesinin 13.10.1994 tarih ve E:1994/97, K:1994-232 sayılı kararı ile hükümsüzlüğüne karar

verildiği, bu kararın Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 23.1.1995 tarih ve E:1995/146, K:1995/706 sayılı

ilanı ile onandığı, davacı İnsan-İş Sendikası ile ... İnşaat A.Ş. arasında imzalanan toplu iş

sözleşmesinin Ankara 2.İş Mahkemesinin 8.5.1996 tarih ve E:1995/2128, K:1996/812 sayılı kararı ile

hükümsüzlüğüne karar verildiği ve bu kararın da Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 1.7.1996 tarih ve

E:1996/13097, K:1996/14950 sayılı ilamı ile onandığı anlaşılmakta ise de; yukarıda da belirtildiği gibi

uygulanmakta olan bir toplu iş sözleşmesinin bulunduğu dönemde ve toplu iş sözleşmesinin

hükümsüzlüğüne karar verilmediği bir aşamada alınan teşmil kararında 2822 sayılı Yasaya uyarlık

bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenle, dava konusu 93/4980 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının davacı sendika ile ilgili

kısmının iptaline; 26.3.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 9. Daire 2005/7 E.N , 2005/2891 K.N.

Özet

Page 55: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

6183 SAYILI AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUNUN 79. MADDESİ

UYARINCA 3. ŞAHISLAR NEZDİNDEKİ MAL VE HAKLARA KONULAN HACZE KARŞI YASAL

SÜRESİNDE ADİ POSTAYA VERİLEN DİLEKÇE İLE YAPILAN İTİRAZ SÜRESİNDE OLDUĞU

HAKKINDA.

İçtihat Metni

Davalı idarece 6183 sayılı Kanunun 79. maddesi kapsamında ... Çay San. A. Ş. adına düzenlendiği

belirtilen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davada; 6183 sayılı Kanunun 79 ncu maddesinde,

hamiline yazılı olmayan ve cirosu kabil senede dayanmayan alacaklar ile maaş ücreti kira vesaire gibi

her türlü hakların ve fiilen zabıt tanzimi suretiyle haczi kabil olmayan üçüncü şahıslardaki menkul

malların hacizlerinin borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken hakiki veya

üçüncü şahıslara kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği ile yapılacağı, borçlunun alacağı veya üçüncü

şahıstaki bir malı haczedilip de üçüncü şahsın borcu olmadığı, veya malın yedinde bulunmadığı veya

haczin tebliğinden evvel borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş yahut kusuru olmaksızın telef olmuş

veya alacağın borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddianın ise keyfiyetin, haczin

kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde tahsil dairesine yazılı beyanla bildirmeye mecbur olduğu,

bildirmediği takdirde mal elinde ve borç zimmetinde sayılacağı ve hakkında bu kanun hükümleri

tatbik olunacağı hükmü gereği borçlunun üçüncü şahıstaki alacağının 6183 sayılı kanun hükümlerine

göre takip edilmesi için gerçek veya hükmi şahsın süresinde tahsil dairesine itiraz etmemesine bağlı

olduğu, olayda, ... Çay San. A.Ş. adına düzenlenen haciz bildirisi ile ... Zirai İstihsal Konservecilik

A.Ş.'nin ... Çay San. A.Ş. nezdinde doğmuş veya doğacak tüm alacaklarına haciz şerhi konulduğu, ...

Çay San. A.Ş.'nin haciz bildirisini 18.8.2003 tarihinde tebellüğ ettiği ve yasal süresi olan 7 gün içinde

25.8.2003 tarihinde postaya verilen dilekçesi ile itirazda bulunduğu idarece yasal sürede yapılan

itirazın dikkate alınmayarak düzenlenen ödeme emirlerinde isabet bulunmadığı gerekçesiyle dava

konusu ödeme emirlerinin iptaline, ... Zirai İstihsal Konservecilik A.Ş. 'nin dava konusu olayda

menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından davanın kısmen ehliyet yönünden reddine karar veren

İstanbul 5. Vergi Mahkemesinin 23.9.2004 tarih ve 2004/1687 sayılı kararının, davalı idarece, 213

sayılı Vergi Usul Kanununun 170. maddesi gereği bildirilmelerin postaya veriliş tarihinin geçerli

olması için postaya taahhütlü verilmesi gerektiği, adi posta ile yapılan bildirimin süresinde kabul

edilemeyeceği iddiasıyla ödeme emirlerine karşı açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği ileri

sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Savcısı Yakup Kaya'nın Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların

temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu

maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

Tetkik Hakimi Gülbin Günhan'ın Düşüncesi: İleri sürülen iddialar usule ve hukuka uygun Vergi

Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi

gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Page 56: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü: Dayandığı hukuki ve kanuni

nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle

Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar, sözü geçen

kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın

onanmasına, 13.10.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1995/5477 E.N , 1997/275 K.N.

İlgili Kavramlar

ÖZELLEŞTİRİLEN KURUM PERSONELİ

SSK PRİM ÖDEMESİ

Özet

YASANIN TANIDIĞI SEÇME HAKKINI KULLANAN İŞTİRAKÇİLERİN SOSYAL SİGORTALAR

KURUMU İLE İLGİLENMEK YOLUNDAKİ İSTEKLERİNİ GEREKLİ DİKKAT VE ÖZENİ

GÖSTERMEYEREK DEĞERLENDİRMEYEN DAVALI İDARE BUNLARIN İŞTİRAKÇİLERİNİ

SÜRDÜRMESİNDE KUSURLUDUR. BU NEDENLE DAVACININ ÖDEMEK ZORUNDA

BULUNDUĞU SİGORTA PRİMLERİNİN GECİKME ZAMMI TUTARININ TAZMİNEN

KARŞILAMASI GEREKİR.

İçtihat Metni

İstemin Özeti: Davacı, Ankara 9. İdare Mahkemesinin 7.11.1994 tarih ve E:1991/1475, K:1994/1315

sayılı kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti: Yerinde olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

D.Tetkik Hakimi : Yalçın Macar

Düşüncesi: İstemedikleri halde Emekli Sandığı ile ilgisini devam ettirdiği personelin Sosyal Sigortalar

Kurumu ile geç ilgilendirilmesine ve dolayısıyla sigorta primlerinin gecikme zammıyla tahsiline sebep

olan davalı idarenin, hizmet kusuru bulunduğundan, davacının ödemek zorunda kaldığı gecikme

zammı tutarını tazminle yükümlü bulunmaktadır. Bu nedenle, davacının temyiz isteminin kabulüyle

idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: Sinan Yörükoğlu

Düşüncesi 3291 sayılı Yasa uyarınca özelleştirilen davacı şirketin çalışanlarından 9 kişinin SSK ile geç

ilgilendirilmesinden doğan zararın tazmini için açılan davayı reddeden idare mahkemesi kararının

temyizen bozulması istenilmektedir.

Dava dosyasındaki belgelerin incelenmesinden, özelleştirilmiş bulunan davacı şirkette çalışan

personelden 9'unun açık beyanları hilafına 15.9.1984 tarihinden 1.5.1991 tarihine kadar olan sürede

Emekli Sandığı ile ilişkilendirilmelerinin davalı sandıkça devam ettirildiği dolayısıyla hizmetin idare

Page 57: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

tarafından kusurlu yürütüldüğü ve zararın da idarenin kusurlu faaliyeti sonucu doğduğu

anlaşılmaktadır.

Ancak, davacı şirketin de zamanında sandığı uyarmaması nedeniyle olayda müterafik kusuru

bulunmaktadır.

Açıklanan nedenle temyiz isteğinin kabulüyle, kusur oranı dikkate alınmak suretiyle yeniden karar

verilmek üzere idare mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

1989 yılı içerisinde özelleştirilerek devredilen davacı şirkette Emekli Sandığı iştirakçisi olarak

sözleşmeli statüde çalışan ve 15.9.1989 tarihli dilekçeler iyi e. 3291 sayılı Yasanın 16. maddesinin

tanıdığı seçme hakkını kullanarak Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgilerinin sağlanmasını isteyen dokuz

kişinin Emekli Sandığı ile ilgileri davalı idarenin 5.10.1989 tarih ve 3284 sayılı işlemi ile

sürdürülmüştür. İlgisi sürdürülenlerden bir kişinin, ilgisinin kesilerek Sosyal Sigortalar Kurumu ile

ilgilenip ilgilenemeyeceği yolundaki başvurusunu 23.2.1990 tarihli işlemiyle reddeden davalı idare;

18.3.1991 tarih ve 47.968.013 sayılı işlemiyle kişinin 15.9.1989 tarihli dilekçesini esas alarak; sandıkla

ilgisinin 15.9.1989 tarihi itibariyle kesildiğini ve bu kişinin Sosyal Sigortalar Kurucu ile ilgisinin

sağlanmasını, davacı şirketin başvurusu üzerine de 23.5.1991 tarihli işlemleriyle diğer sekiz kişinin

15.9.1984 tarihi itibariyle Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgisinin sağlanmasını davacı şirkete

bildirilmiştir. Söz konusu dokuz çalışanı hakkında işe giriş bildirgesi düzenleyerek ... Sigorta

Müdürlüğüne başvuruda bulunarak 15.9.1988-30.4.1991 dönemine ilişkin sigorta primlerini ödeyen

davacı şirket adına, 506 sayılı Kanunun 80. maddesi uyarınca sigorta primlerini yasal süresinde

ödemediğinden bahisle gecikme zammı tahakkuk ettirilmiş ve 23.B.1991 tarihinde 76.988.787 lira

davacı şirket tarafından ödenmiştir.

Dava, söz konusu gecikme zammı tutarının, çalışanların Sosyal Sigortalar Kurumu ile geç

ilgilendirilmesine sebebiyet verdiği ileri sürülen davalı idareden 23.8.1991 tarihinden itibaren

hesaplanacak yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Açılan bu dava sonucunda Ankara 9. İdare Mahkemesince; davacının, ayrılma talebinde bulunan

çalışanlarına önceden olumsuz cevap veren, aradan geçen uzun süre sonrası bunların ilgisini iptal eden

davalı idarenin kusurlu davranışı nedeniyle gecikme zammı ödemek zorunda bırakıldığı iddiasına

karşılık, davalı idarenin, çalışanların Emekli Sandığıyla yanlışlıkla ilgilendirildiğini, gerek bunların

gerekse davacının ilgilendirme işlemine itiraz etmeyerek bu durumu kabullendiklerini, işleme itiraz

etmeyen ve kesenek ve kurum karşılıklarını göndermeye devam eden davacının kusurlu olduğunu öne

sürdüğünün anlaşıldığı, bu haliyle, davacının Sosyal Sigortalar Kurumuna gecikme zammı ödemesinde

davalı idareye yüklenebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı sonucu ve kanaatine varıldığı

gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı, yalnızca davalı idarenin savunmasında ileri sürdüğü iddiaları kabul ederek davanın eksik

incelemeyle reddinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını

istemektedir.

Anayasanın 125. maddesinde, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü

olduğunu hükme bağlamıştır.

Page 58: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Yasalarla kendisine verilen kamu hizmetini yürüten idarenin, bu hizmetin iyi işlememesi, geç işlemesi

yada hiç işlememesi nedeniyle doğan zararları karşılamakla yükümlü olacağı şüphesidir.

5434 sayılı Yasa uyarınca, bu kanunda yazılı emeklilik işlemlerini yürütmekle görevli bulunan davalı

idare, iştirakçisi olanların çalıştıkları kurumlardaki değişiklikler sonrası, bu değişikliği sağlayan yasal

düzenlemeler gereği, bunların iştirakçiliğinin devam edip etmeyeceğini değerlendirmek ve

uygulamaları yapmakta yetkilidir.

Oluş biçimi yukarıda aktarılan dava konusu olayda da; davacı şirketin şu andaki yapısına ulaşmasını

sağlayan 3291 sayılı Yasanın 16. maddesinin tanıdığı seçme hakkını kullanan iştirakçilerinden dokuz

kişinin Emekli Sandığı ile ilgisinin kesilerek Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgilenmek yolundaki

isteklerini, gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek değerlendirmeyen davalı idarenin bunların

iştirakçilerini sürdürmesinde hizmet kusuru bulunduğu açıktır.

Bu haliyle, itirazı da reddederek iştirakçiliğini sürdürdüğü davacı şirket çalışanlarının, sonradan

Emekli Sandığı ile ilgilerini keserek geçmiş tarih itibariyle Sosyal Sigortalar Kurumuyla

ilgilendirilmelerine, dolayısıyla, bunların sigorta primlerinin geç ödenmesine neden olan davalı

idarenin, davacı şirketin ödemek zorunda kaldığı gecikme zammı tutarını tazminen karşılaması

gerekmekte olup; aksi yöndeki temyize konu kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Ankara 9. İdare Mahkemesinin 7.11.1994

tarih ve E:1991/1475, K:1994/1315 sayılı kararının bozulmasına, dava dosyasının yeniden bir karar

verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine 6.2.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 5. Daire 2005/5951 E.N , 2006/243 K.N.

İlgili Kavramlar

İSTİHDAM FAZLASI PERSONEL

VAZİFELİ YARGI YERİ

Özet

İŞ AKDİNİN FESHİ SONUCU İSTİHDAM FAZLASI PERSONEL OLARAK BELİRLENME

İŞLEMİNİN YARGISAL DENETİMİNİN, İDARİ YARGI YERLERİNE AİT OLDUĞU HAKKINDA.

İçtihat Metni

Ankara 12. İdare Mahkemesi'nin 5.4.2005 günlü, E:2004/3233, K:2005/306 sayılı kararının dilekçede

yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Cevabın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: M. Emin Kaçar

Düşüncesi : İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmüştür.

Page 59: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay Savcısı : Mehmet Akaya

Düşüncesi : Türkiye Halk Bankası ... Şube Müdürü olarak görev yapan davacının Belirsiz Süreli Hizmet

Sözleşmesinin feshine ilişkin işlemin iptali ile yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte

ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılan davanın görev yönünden reddi yolundaki İdare Mahkemesi

kararının bozulması istenilmektedir.

4603 saydı Yasanın Geçici 6. maddesinin 4.fıkrasında, "25.11.2000 tarihinde bu bankalarda çalışan

personelden özel hukuk hükümlerine geçirilenlerin hizmet sözleşmelerinin 31.12.2003 tarihine

kadar,bankaların disiplin yönetmelikleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla 1475 sayılı İş Kanununun 17

nci maddesi dışında kalan sebeplerle bankalar tarafından feshedilmesi halinde söz konusu personel

hakkında bu Kanunun geçici 1 inci maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca işlem tesis edilmek üzere

Devlet Personel Başkanlığına bildirilir....." hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının iş akdinin feshine ilişkin işlemin, bankanın yeniden

yapılandırılması amacının sağlanabilmesi kapsamında personel sayısının azaltılmasına yönelik olarak

tesis edildiği,dolayısıyla anılan sözleşmenin, 1475 sayılı İş Kanununun "İşverenin bildirimsiz fesih

hakkı" başlıklı 17.maddesi hükmü uyarınca feshedilmesinin söz konusu olmadığı ve ortada

sözleşmenin uygulanmasından doğan bir uyuşmazlığın da bulunmadığı anlaşılmakla, davanın görev

yönünden reddi yolundaki Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

T. Halk Bankası ... Şube Müdürü olarak görev yapmakta iken özel hukuk hükümlerine göre sözleşme

imzalayıp 1475 sayılı Yasaya tabi olarak çalışmaya başlayan davacı, İcra Kurulunun 7.10,2003 gün ve

39/3 sayılı işlemiyle, 15.10.2003 tarihi İtibariyle sözleşmesi feshedilip 4603 sayılı Yasanın geçici 1/3.

maddesi uyarınca kamu hukukuna tabi kılınarak başka kurumlara naklinin sağlanması amacıyla Genel

Müdürlük emrine atanması üzerine, sözleşmesini fesheden 7.10.2003 tarihli işlemin iptali ve bu işlem

nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmediimesi istemiyle

dava açmıştır.

Ankara 12. İdare Mahkemesi'nin 5.4.2005 günlü, E:2004/3233, K:2005/306 sayılı kararıyla; İş

Kanunu hükümlerine tabi olarak İşçi statüsünde çalışmakta iken hizmet sözleşmesi feshedilip kamu

hukukuna tabi kılınarak Genel Müdürlük emrine atanan davacının, özel hukuk hükümlerine göre

yapmış olduğu hizmet sözleşmesinin feshine ilişkin işleme karşı açtığı davanın iş mahkemesince

görülüp çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle dava görev yönünden reddedilmiştir.

Davacı, davanın idari yargının görev alanına girdiğini ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının

temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

25.11.2000 günlü, 24241 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4603 sayılı Türkiye

Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim

Şirketi Hakkındaki Kanuna 4743 sayılı Kanunla eklenen geçici 6. maddenin dördüncü fıkrasında,

"25.11.2000 tarihinde bu bankalarda çalışan personelden özel hukuk hükümlerine geçirilenlerin

Page 60: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

hizmet sözleşmelerinin 31.12.2003 tarihine kadar bankaların disiplin yönetmelikleri hükümleri saklı

kalmak kaydıyla 1475 sayılı İş Kanunu'nun 17 nci maddesi dışında kalan sebeplerle bankalar

tarafından feshedilmesi halinde söz konusu personel hakkında bu kanunun geçici 1 inci maddesinin

(3) numaralı fıkrası uyarınca işlem tesis edilmek üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilir." kuralı

yer almakta; 4603 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesinin 30.1.2002 günlü ve 4743 sayılı Yasanın 6-A.

maddesi ile değişik 3 üncü fıkrasında, bankalarda 31.12.2002 tarihinden sonra özel hukuk

hükümlerine tabi olmayan personel çalıştırılamayacağı, yeniden yapılandırma sürecinde bankaların

yönetim kurullarınca gerek özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılmak üzere kendisine sözleşme teklif

edilen, ancak özel hukuk hükümlerine göre çalışmayı kabul etmeyen, gerekse özel hukuk hükümlerine

göre çalışması uygun görülmeyip sözleşme imzalanmayan personelin, bankanın yönetim kurullarınca

Devlet Personel Başkanlığı'na bildirileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Olayda, davacının özel hukuk hükümlerine göre sözleşme imzalayıp 1475 sayılı Yasaya tabi olarak

çalışmaya başladığı; ancak bankanın yeniden yapılandırılmasının sağlanması ve kendisinden verim

alınamadığı gerekçesiyle yukarıda anılan Yasa hükmü uyarınca sözleşmesi feshedilerek istihdam

fazlası personel olarak belirlendiği anlaşılmakta olup; 4603 sayılı Yasanın söz konusu hükmü ile

verilen bu yetkinin iş hukukuna dayalı olarak yapılan hizmet sözleşmesi dışında, kamu hukuku ile ilgili

ve davacının istihdam fazlası personel statüsüne geçirilmesini sağlayan idari bir tasarruf olduğu

açıktır. Dolayısıyla davacının sözleşmesinin feshedilerek istihdam fazlası personel sayılmasında da

4603 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesinin (3) numaralı fıkrası hükümlerinin uygulanarak Banka

Yönetim Kurulunca işlem tesis edilmesi gerekli bulunmaktadır.

Öte yandan, 4603 sayılı Yasaya 4743 sayılı Yasanın 6-C. maddesi ile eklenen geçici 6. maddenin

dördüncü fıkrasında, sözleşmesi feshedilerek Devlet Personel Başkanlığı'na bildirilen personele "fesih

nedeniyle ihbar ve kıdem tazminatı ödenmeyeceği"nin belirtilmiş olması; ayrıca, aynı fıkrada sözleşme

fesih sebeplerinden 1475 sayılı Yasanın 17. maddesi ile disiplin hükümleri ayrık tutularak bu

uyuşmazlıkların İş Kanunu hükümleri uyarınca çözümlenmesinin öngörülmüş bulunması, iş akdinin

feshine dayalı istihdam fazlası personel olarak belirlenme işleminin İş Kanunu dışında 4603 sayılı

Yasa kuralları çerçevesinde yargısal denetime tabi tutulacağını göstermektedir.

Bu itibarla, sözleşmesi feshedilen ve istihdam fazlası personel olarak atananlar . hakkındaki işlemler,

özelleştirme amaç ve gerekleri nedeniyle ve kamu gücü kullanılarak kurulan işlemler olduğundan, bu

davaların görüm ve çözümü idari yargının görev alanı İçinde yer almaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Ankara 12. İdare Mahkemesi'nce verilen

5.4.2005 günlü, E:2004/3233, K:2005/306 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü

Kanunu'nun 49. maddesinin l/c. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la

değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek

üzere dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 30.1.2006 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Davalı Banka, 25.11.2000 tarihinde yürürlüğe giren 4603 sayılı Kanunla özelleştirme ve yeniden

yapılandırma sürecine alınmıştır. Bu bağlamda Banka personelinin aylık, özlük ve emeklilikleri

yönünden tabi oldukları mevzuatın uygulanmasına devam olunmuş; uygun görülenler istekleri

halinde, emeklilik statüleri devam etmek koşuluyla özel hukuk hükümlerine göre istihdam

edilmişlerdir.

Page 61: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

31.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4743 sayılı Yasanın 6/A. maddesi ile 4603 sayılı Yasanın geçici 1

inci maddesinin 3 üncü fıkrasında değişiklik yapılmış; getirilen düzenlemede Bankalarda 31.12.2002

tarihinden sonra özel hukuk hükümlerine tabi olmayan personel çalıştırılmayacağı belirtilmiş, yeniden

yapılandırma sürecinde bankaların yönetim kurullarınca gerek özel hukuk hükümlerine göre

çalıştırılmak üzere kendisine sözleşme teklif edilen, ancak özel hukuk hükümlerine göre çalışmayı

kabul etmeyen, gerekse özel hukuk hükümlerine göre çalışması uygun görülmeyip sözleşme

imzalanmayan personelin, bankaların yönetim kurullarınca Devlet Personel Başkanlığı'na

bildirilecekleri belirtilmek suretiyle yeniden yapılandırma kapsamında Banka personelinin tümünün

özel hukuk hükümlerine tabî kılınması süreci yasal olarak tamamlanmıştır.

25.10.2001 tarihinde davalı idare ile hizmet akdi imzalayarak özel hukuk hükümlerine tabi konuma

giren davacının, iş akdi 15.10.2003 tarihi itibariyle İş Kanunu uyarınca feshedilmiş ve davacı başka bir

kamu kurumu ya da kuruluşuna yerleştirilmesini teminen Banka Genel Müdürlüğü emrine atanmıştır.

Bu atama işlemi, 4603 sayılı Kanuna 4743 sayılı Kanunun 6/C. maddesi ile eklenen geçici 6. madde

uyarınca yapılmış olup; anılan madde hükmüne göre, hizmet sözleşmesinin feshinin doğal ve zorunlu

bir sonucunu yerine getirmek amacıyla tesis edilmiştir. Dolayısıyla davacı iş akdinin feshedilmesi

sonucunda doğrudan istihdam fazlası personel konumuna girmiş; ismi de bu nedenle Devlet Personel

Başkanlığı'na bildirilmek üzere Genel Müdürlük emrine atanmıştır.

Hal böyle olunca, davacının yeniden istihdam fazlası personel sayılması söz konusu olmadığından, bu

hususta izlenecek yöntemin uygulanmasına gerek yoktur. Sözleşmesi feshedilen kişinin Devlet

Personel Başkanlığı'na bildirilmesi zorunludur. Davacı ile önce sözleşme imzalanmış ve daha sonra

feshedilmiş bulunduğundan, sözleşme feshinden doğan bu davanın görüm ve çözümü adli yargının

görev alanına girmekte olup, davanın görev yönünden reddi gerekmektedir. Bu yüzden, hukuk ve usule

uygun bulunan temyize konu görev ret kararının onanması gerektiği oyu ile bozma yönündeki karara

karşıyız.

--------------------------------------------------

Danıştay 11. Daire 2003/4403 E.N , 2006/382 K.N.

İlgili Kavramlar

BEŞ YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ

YILLIK ÜCRETLİ İZİN

Özet

KAPSAM DIŞI PERSONEL STATÜSÜNDE İŞ KANUNU'NA TABİ OLARAK ÇALIŞMAKTA İKEN

EMEKLİYE AYRILMAK SURETİYLE İŞ AKDİ SONA EREN DAVACIYA, EMEKLİ OLUNCAYA

KADAR KULLANDIRILMAYAN YILLIK İZİN SÜRELERİNE AİT ÜCRETİN 5 YILLIK ZAMAN AŞIMI

SÜRESİ İÇİNDE KALAN KISMININ ÖDENMESİ GEREKTİĞİ HAKKINDA.

İçtihat Metni

TESTAŞ Genel Müdürlüğü ile Et ve Balık Ürünleri AŞ. Genel Müdürlüğünde İş Kanunu hükümlerine

tabi olarak kapsam dışı personel statüsünde çalıştıktan sonra 12.3.1999 tarihinde emekli olan

davacıya, çalışma süresi içinde kullanamadığı toplam 156 günlük izin süresinin. Maliye Bakanlığı

Page 62: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Genelgesi uyarınca sadece son 60 gününe isabet eden kısım için izin ücreti ödenip geriye kalan 96

günlük süreye ilişkin izin ücreti ödenmemesine dair işlemin iptali İle i.218.000.000- TL izin ücretinin

yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan davayı; konuyla ilgili olarak çıkarılan 13.4.1995 tarih ve

7498 sayılı Maliye Bakanlığı Genelgesinde, 1475 sayılı Kanuna tabi olarak çalışmakta iken emeklilik

nedeniyle iş akdi sona eren işçilere sadece ayrıldıkları yıl ile bir önceki yıla ait kullanılamayan yıllık

izin sürelerine ait izin ücretinin ödenebileceği kararlaştırıldığından, davacıya 60 günlük süreye ilişkin

izin ücretinin ödenerek geriye kalan 96 günlük süreye yönelik talebinin reddedilmesinde hukuka

aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden Ankara 5. İdare Mahkemesinin 30.12.1999 günlü ve E:

1999/625, K: 1999/1361 sayılı kararının; kanuni düzenlemelere aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması

istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Et ve Balık Ürünleri AŞ. Genel Müdürlüğünce

temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş olup, TESTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından savunma

verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Süleyman Kurt

Düşüncesi : 1475 sayılı İş Kanununun 56. maddesinde, işçinin hak kazandığı halde kullanamadığı yıllık

izin sürelerine ait ücretinin akdin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine ödeneceği hüküm

altına alındığından, kanuna aykırı olarak düzenlenmiş genelge hükmüne dayanarak davacıya sadece

son 2 yıllık izin ücretinin ödenip geriye yönelik ödeme yapılmamasında hukuka uygunluk

bulunmadığından, aksi yöndeki mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı : Saadet Ünal

Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun

49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen

kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte

görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun

olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü: Uyuşmazlık, kamu iktisadi

teşebbüslerinde kapsam dışı personel statüsünde İş Kanununa tabi olarak çalışanların hizmet akdinin

sona ermesi halinde, daha önce hak ettiği halde kullanamadıkları yıllık izinlerine ait ücretlerin

ödenmesinde kısıtlama yapılıp yapılamayacağına ilişkindir.

T.C Anayasasının 50. maddesinde dinlenmenin çalışanların hakkı olduğu, yıllık ücretli izin hakkı ve

şartlarının kanunla düzenleneceği belirtilmiş, 1475 sayılı İş Kanunun 49. maddesinde işyerlerinde en

az bir yıl çalışan işçilere yıllık ücretli izin verileceği ve bu haktan vazgeçilemeyeceği, 54. maddesinde

işverenin yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye yıllık izin dönemine ilişkin ücretini, ilgili işçinin izne

başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorunda olduğu, 56. maddesinde

ise işçinin hak kazanıp da kullanamadığı yıllık izin süresi İçin ücretin, hizmet akdinin İşveren veya işçi

tarafından feshedilmesi halinde akdin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine ödeneceği

hüküm altına alınmıştır.

Page 63: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Yukarıda anılan düzenlemelerden, yıllık ücretli izin hakkının, ilgililerin bile kullanmaktan feragat

edemeyeceği yasal ve anayasal bir hak olduğu, iş sözleşmelerine yıllık ücretli izin hakkının

kullanılmaması sonucunu doğuracak nitelikte hükümler konulması mümkün olmadığı gibi

kullanılamayan izin sürelerine karşılık olmak üzere ilave bir ücret ödemesi yapılarak bu eksikliğin

giderilmesinin mümkün olmadığı ancak, hizmet akdinin sona ermesi halinde artık izin hakkının

kullanılması mümkün olmadığından bu hakkın ücrete dönüşeceği ve daha önce kullanılamayan yıllık

izinlere ait ücretin akdin sona erdiği tarihteki ücret üzerinden ilgiliye topluca ödeneceği

anlaşılmaktadır.

Her ne kadar Maliye Bakanlığının 13.4.1995 tarih ve 7498 sayılı Genelgesinde, emeklilik nedeniyle iş

akdi sona eren isçilere sadece ayrıldıkları yıl ile bir önceki yıla ait İzin ücretinin ödenebileceği

belirtilmişse de 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 7. maddesinin 4. fıkrasında yer alan,

düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olmasının bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel

olmayacağı hükmü karşısında, 1475 sayılı Kanunun 56. maddesi hükmüne açıkça aykırı olan genelgeye

dayanılarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Bu durumda en son Et ve Balık Ürünleri AŞ. Genel Müdürlüğünde kapsam dışı personel statüsünde İş

Kanununa tabi olarak çalışmakta iken emekliye ayrılmak suretiyle iş akdi sona eren davacıya, ücret

alacaklarında geçerli olan 5 yıllık zaman aşımı süresi içinde idareye başvurması halinde, emekli

oluncaya kadar kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretin topluca ödenmesi yasal zorunluluk

olup, aksi görüşle ve Maliye Bakanlığı Genelgesi esas alınarak verilen Mahkeme kararında yasal isabet

görülmemiştir.

Öte yandan, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 30.1.1999 tarih ve 99/14 sayılı kararı çerçevesinde ve

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 16.6.1999 tarih ve 676 sayılı oluru gereğince TESTAŞ, tüm hak ve

yükümlülükleriyle Et ve Balık Ürünleri AŞ.' ne devredilerek birleştirildiğinden ve bu durum 7.7.1999

tarih ve 4828 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanarak tüzel kişiliği sona erdirildiğinden,

Mahkemece TESTAŞ' in husumet mevkiinden çıkarılması gerekirken davanın, TESTAŞ Genel

Müdürlüğünün de husumetiyle görülmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 5. İdare Mahkemesinin 30.12.1999 günlü ve E: 1999/625, K: 1999/1361

sayılı kararının bozulmasına, yukarıda belirtilen hususlar gözönünde bulundurularak yeniden bir

karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 31.1.2006 tarihinde oybirliği ile

karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 11. Daire 2005/4088 E.N , 2005/5858 K.N.

İlgili Kavramlar

İŞ SONU TAZMİNATI

KIDEM TAZMİNATI

Özet

KAPSAM DIŞI PERSONEL STATÜSÜNDE İŞ KANUNU'NA TABİ OLARAK GÖREV YAPMAKTA

İKEN KURUMUN ÖZELLEŞTİRME KAPSAMINA ALINMASI ÜZERİNE 4046 SAYILI KANUN'UN

Page 64: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

22. MADDESİ UYARINCA MEMUR OLARAK ATANAN DAVACININ İŞ SÖZLEŞMESİNE DAYALI İŞ

İLİŞKİSİNİN SONA ERMESİ NEDENİYLE HAKETTİĞİ KIDEM TAZMİNATININ ÖDENMESİ

GEREKTİĞİ HAKKINDA.

İçtihat Metni

Dava, Türk Motor ve Traktör Sanayi (TÜMOSAN) İşletme Müdürlüğünde kapsam dışı personel

statüsünde görev yapmakta iken kurumun özelleştirme kapsamına alınması üzerine 4046 sayılı

Kanunun 22. maddesi uyarınca Karayolları 3. Bölge Müdürlüğüne memur olarak atanan davacının, iş

sözleşmesine dayalı iş ilişkisinin sona ermesi nedeniyle ödenmeyen 29.552.173.902.-TL kıdem

tazminatının, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren işletilecek en yüksek banka mevduat faizi

ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Konya 1. İdare Mahkemesi 22.4.2005

günlü ve E:2004/910, K:2005/373 sayılı kararıyla; 4046 sayılı Kanunun "Kuruluşlardaki Personelin

Nakli" başlıklı 22. maddesinin 1. fıkrasında özelleştirme programına alınan, özelleştirilen, faaliyeti

durdurulan, küçültülen, kapatılan veya tasfiye edilen kuruluşlarda çalışan kapsam dışı personelin

diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledileceklerinin hükme bağlandığı, 4857 sayılı İş Kanunun 120.

maddesinin atıf yaptığı 1475 sayılı eski İş Kanununun "Kıdem Tazminatı" başlıklı 14. maddesinde ise

kıdem tazminatını gerektiren hallerin sayıldığı, bu hallerin, işçinin iş ile ilişkisinin kesilmesine, diğer

bir ifadeyle işin sona ermesine ilişkin olduğunun görüldüğü, uyuşmazlık konusu olayda ise, Türk

Motor ve Traktör Sanayi (TÜMOSAN) İşletme Müdürlüğünde iş sözleşmesi ile işçi statüsünde çalışan

davacının, kurumun özelleştirme kapsamına alınması üzerine 4046 sayılı Kanunun 22. maddesi

uyarınca memur olarak atanması karşısında, hukuki statüsü değişmiş olmakla birlikte, kamu hizmeti

ile ilişiği kesilmeyerek kamu kesiminde istihdamına devam olunduğu, Emekli Sandığı Genel

Müdürlüğü Yönetim Kurulunun 25.1.2001 gün ve 08-81 sayılı kararıyla, 4046 sayılı Kanunun 22.

maddesi uyarınca nakle tabi tutularak devlet memuriyetine geçirilenlerin, Sosyal Sigortalar Kurumuna

tabi olarak geçen ve kıdem tazminatı ödenmeyen hizmet sürelerinin de emekli ikramiyesi hesabında

dikkate alınacağı yolundaki kararının da davacının İşinin sona ermediğini ve kamu hizmeti ile ilgisinin

devam ettiğini gösterdiği, iş sonu tazminatı ile ilgili yargı kararlarında da iş sonu tazminatının başka

bir kamu kurumuna nakil durumunda ödenemeyeceğinin vurgulandığı, bu durumda , davacının işinin

sona ermemesi, nitelik değiştirerek devam etmesi ve İşçi statüsünde geçen sürelerinin emekli

ikramiyesinin hesabında dikkate alınacak olması karşısında, işin sona ermesi durumunda ödenmesi

gereken kıdem tazminatının, 4046 sayılı Kanunun 22. maddesi uyarınca memur olarak atanan

davacıya ödenmemesine ilişkin İşlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine

karar vermiştir. Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması

istenilmiştir.

Savunmanın Özeti : Temyiz İsteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hakimi: Burakhan Melikoğlu

Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : Dr. Ülkü Özcan

Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için,

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen

nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Page 65: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı

düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Dava, Türk Motor ve Traktör Sanayi (TÜMOSAN) İşletme Müdürlüğünde kapsam dışı personel

statüsünde görev yapmakta iken kurumun özelleştirme kapsamına alınması üzerine 4046 sayılı

Kanunun 22. maddesi uyarınca Karayolları 3. Bölge Müdürlüğüne memur olarak atanan davacının, iş

sözleşmesine dayalı iş ilişkisinin sona ermesi nedeniyle ödenmeyen 29.552.173.902.-TL kıdem

tazminatının, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren işletilecek en yüksek banka mevduat faizi

ite birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde

Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun "Kuruluşlardaki Personelin Nakli" başlıklı 22.

maddesinin 15.8.2003 gün ve 25200 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve davanın

açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 4971 sayılı Yasa ile değişik 4. fıkrasında, "Bu maddenin birinci

fıkrasına göre diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmek üzere Devlet Personel Başkanlığına

bildirilen personelin, eski kurumları ile ilişkilerinin kesilip yeni kurumlarında göreve başlayacakları

tarihe kadar geçecek nakil sürecinde eski kadro veya pozisyonlarına ilişkin aylık ücret, varsa ikramiye,

ücrete bağlı diğer malî haklar, sosyal hak ve yardımlar (harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve

ölüm yardımı) Özelleştirme Fonundan ödenir ve bunlardan T.C. Emekli Sandığına tâbi olanların bu

süre içinde Sandıkla olan ilgileri devam eder. Bu personelden nakil sürecinde emekli olanlara T.C,

Emekli Sandığınca ödenen emekli ikramiyeleri, makam, görev ve temsil tazminatları ile ölüm yardımı

ödenmesini takiben iki ay içerisinde faturası karşılığında Hazine tarafından T.C. Emekli Sandığına

ödenir. Nakle tâbi personelin nakil sürecinde hak kazanması halinde alacağı kıdem tazminatı

özelleştirilen kuruluş tarafından ödenir. Ancak, özelleştirilen kuruluşun işletme veya İşletme birimi

olması halinde bu kuruluşta çalışan nakle tâbi personelin nakil sürecinde hak kazanacağı kıdem

tazminatı, işletme veya işletme biriminin bağlı olduğu kuruluş tarafından ödenir." hükmüne yer

verilmiştir.

İlgili Yasa kuralı uyarınca, nakil sürecinde kıdem tazminatına hak kazanacak personelin, özelleştirme

kapsamına alınan kuruluşlarda İş Kanununa tabi ve iş sözleşmesine dayalı olarak istihdam edilen

personel olduğu ve kıdem tazminatına hak kazanma halinin ise iş hukuku esaslarına göre belirlenmesi

gerektiği tartışmasız bulunmaktadır.

10.6.2003 gün ve 25134 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanununun

"Amaç ve Kapsam" başlıklı 1. maddesinde, bu Kanunun amacı, işverenler ile bir iş sözleşmesine

dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını

düzenlemek olarak belirlenmiş, bu Kanunun 4, maddesindeki istisnalar dışında kalan bütün

işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına

bakılmaksızın uygulanacağı, işyerleri, işverenler ve işveren vekilleri ve işçilerin, 3. maddedeki bildirim

gününe bakılmaksızın bu Kanun hükümleri ile bağlı oldukları kurala bağlanmış olup, anılan Kanunun

120. maddesinde ise 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesi hariç diğer maddelerin bu kanun ile

yürürlükten kaldırıldığı hükmüne yer verilmiştir.

Page 66: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

4857 sayılı İş Kanununun 120. maddesinin atıf yaptığı, 1475 sayılı eski İş Kanunun "Kıdem tazminatı"

başlığını taşıyan 14. maddesinin 1. fıkrasında "Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:

1. İşveren tarafından bu Kanunun 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,

2. İşçi tarafından bu Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca,

3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyle,

4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı

yahut toptan Ödeme almak amacıyla;.

5. (Ek: 25/8/1999 - 4447/45 md.) 506 sayılı Kanunun 60 inci maddesinin birinci fıkrasının (A)

bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun

Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim

ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,

Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi

veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet

aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem

tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.", 8. fıkrasında ise

"Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı veya ikramiye ödenmez." kurallarına yer

verilmiştir.

Anılan kurallar uyarınca, işçi ile işveren arasında, iş görmeye ve bunun karşılığında da ücret almaya

dair düzenlenen iş sözleşmesinin, işveren tarafından mülga 17. maddenin 2. fıkrasında tek tek

belirtilen ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller dışındaki hallerde sona erdirilmesi durumunda

kıdem tazminatı ödenmesi gerekmektedir.

Diğer yandan, 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi

Hakkında Kanunun "Emekli İkramiyesi" başlıklı 12. maddesinin 2. fıkrasında ise "... her ne suretle

olursa olsun evvelce kıdem tazminatı veya emekli ikramiyesi ödenmiş süreler, emekli ikramiyesinin

hesabında dikkate alınmaz." kuralına yer verilmiş olup, bu hükümle aynı hizmet süresi için mükerrer

Ödeme yapılmasının önüne geçilmek istenmiş ise de, farklı statülerde ve farklı zamanlarda geçen

hizmet süreleri için ayrı ayrı kıdem tazminatı veya emekli ikramiyesi Ödenemeyeceği yolunda bir

düzenleme getirilmemiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davalı idarede kapsam dışı personel statüsünde çalışan davacının,

kurumun özelleştirme kapsamına alınması üzerine 4046 sayılı Kanunun 22. maddesi uyarınca.

Karayolları 3. Bölge Müdürlüğüne memur olarak atandığı, iş sözleşmesine dayalı iş ilişkisinin sona

ermesi nedeniyle ödenmeyen 29.552.173.902.-TL kıdem tazminatının, iş sözleşmesinin sona erdiği

tarihten itibaren işletilecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi

istemiyle incelenen davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Toplu iş sözleşmesi sistemi içinde ortaya çıkan kapsam dışı personel statüsü, toplu iş sözleşmesi

taraflarına tanınan irade özerkliği çerçevesinde, kamu sermayesi ile kurulan işletmelerde iş sözleşmesi

ile istihdam edilen ve genel müdür, müdür, şef gibi üst düzey hizmetlerde görev alan bir kısım işçinin,

işletmenin genel düzeninin ve üretimin aksamaması amacıyla, toplu iş sözleşmesi kapsamı dışında

tutulmasıyla oluşan istihdam biçimini ifade etmektedir. 4857 sayılı İş Kanununun, yukarıda anılan 4.

Page 67: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

maddesi uyarınca, toplu iş sözleşmesi kapsamı dışında tutulmuş olmakla birlikte, iş sözleşmesi ile

istihdam edilen söz konusu personelin işçi oldukları ve iş hukukuna tabi oldukları açıktır.

Yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler karşısında, 4857 sayılı İş Kanununda yer alan düzenlemeler

çerçevesinde toplu iş sözleşmesi taraflarının serbest iradeleri ile, toplu iş sözleşmesinin kapsamı

dışında tutulmakla birlikte, yine 4857 sayılı İş Kanununa tabi olarak iş sözleşmesi ile istihdam

edilmekte iken, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memur olarak bir başka kamu kurumuna

nakledilen davacının, işçinin korunması ilkesinin egemen olduğu iş hukuku çerçevesinde irade

özerkliği ve sözleşme taraflarının eşitliği ilkelerine göre kurulan iş sözleşmesi ile belirlenen hukuki

statüsünün değişerek, kamu hukuku kuralları ile belirlenen ve idarenin tek yanlı tasarruflarına konu

olabilen memur statüsüne nakledilmek suretiyle çalışma şartlarının esaslı bir şekilde değişmesi ve iş

hukukuna ve iş sözleşmesine göre kurulan iş ilişkisinin iradesi dışında sona ermesi nedeniyle, iş

sözleşmesinin sona ermesinin hukuki sonuçlarından biri olan kıdem tazminatına hak kazandığı

sonucuna vartl maktadır.

Her ne kadar, davacı, memur olarak nakledilmekle, işsiz kalmaması sağlanmış ise de, Anayasanın 49.

maddesi ile devlete yüklenen, çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek için gerekli

tedbirleri almak ödevinin gereği olarak tanınan bu hak, yine, Anayasanın 60. maddesinde yer alan

sosyal güvenlik hakkının gereği olarak 1475 sayılı eski İş Kanununun halen yürürlükte bulunan 14.

maddesinde düzenlenen ve ayrıca 12 Ekim 1994 gün ve 22079 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan

Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanmakla iç hukukumuzda yürürlüğe giren "Hizmet İlişkisine İşveren

Tarafından Son Verilmesi Hakkında 158 nolu Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesinin 12. maddesi

ile de güvence altına alınan ve iş sözleşmesi ile kurulan iş ilişkisinin sona ermesi nedeniyle çalışana

tanınan bir hak olan olan kıdem tazminatı yerine ikame edilemez. Nitekim, kapsam dışı işçiler için

kıdem tazminatı yanında, işletmelerde üst düzey yöneticilik görevlerinde bulunmuş bu kişilerin

hizmetinden devlet kadrolarında da yararlanmak amacıyla, memur statüsüne nakil hakkı tanınmasına

paralel olarak , 4046 sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca, özelleştirme sürecindeki kuruluşlarda, iş

sözleşmesi ile çalışan kapsam içi işçilerden, iş sözleşmeleri tabi oldukları iş kanunları ve toplu iş

sözleşmeleri gereğince tazminata hak kazanacak şekilde sona ermiş olanlara, kıdem tazminatı dışında

ilave olarak iş kaybı tazminatı ödenmesi öngörülmüş ve bu kişilerin mesleklerinde geliştirilmesine, bir

meslekte yetiştirilmesine veya meslek edindiril meşine yönelik düzenlemeler yapılmıştır.

Diğer yandan, kapsam dışı personel statüsünde görev yapan davacıya, 1475 sayılı eski İş Kanununun

halen yürürlükte bulunan 14. maddesi uyarınca, aylık ücrete ilaveten İşçiye sağlanmış olan para ve

para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatler de göz önünde tutularak hesaplanan

giydirilmiş ücret üzerinden, hizmet süresi sınırı olmaksızın çalışılan yıla göre, iş sözleşmesinin sona

erdiği tarihte ödenmesi zorunlu olan, kıdem tazminatı yerine, memur statüsüne nakil nedeniyle, iş

sözleşmesinin sona erdiği tarihten çok sonra, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı

Kanunun 89. maddesi uyarınca, emekli aylığı bağlandığında, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun

43. maddesinde yer alan gösterge tablosu ve personel kanunlarında yer alan ek göstergeler esas

alınarak, aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı üzerinden, 30 yılı geçmemek üzere fiili hizmet yılına

göre hesaplanan emekli ikramiyesinin ödenmesi de, iki ödeme arasındaki, hukuki dayanak, hak sahibi

çalışanlar, ödenecek miktar ve ödeme zamanı farklılıkları nedeniyle hak kaybına yol açacaktır.

Mahkeme kararında iş sonu tazminatına da değinilerek, hak edilme yönüyle iş sonu tazminatı ile

kıdem tazminatı arasında paralellik kurulmuş ise de, hukuki dayanağını 399 sayılı Kamu İktisadi

Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı

Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 8. maddesinde

bulan iş sonu tazminatı, teşebbüs ve bağlı ortaklıklarda, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde

Page 68: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

belirtilen hukuki esaslar çerçevesinde akdedilecek bir idari sözleşme ile çalıştırılan ve işçi statüsünde

olmayan personele tanınan ve hangi durumlarda ödeneceği çeşitli düzenleyici işlemlerle belirlenen bir

hak olup, İş Kanununa tabi olarak iş sözleşmesi ile istihdam edilen edilen kapsam dışı personele yine

İş Kanunu uyarınca ödenmesi gereken kıdem tazminatından, hukuki dayanak, ödemeyi gerektiren

sebepler, ödenecek miktar, ödenme zamanı ve hak sahibi çalışanlar yönünden benzerliği

bulunmamaktadır. Ayrıca, 20.6.1992 gün ve 21260 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Sümerbank

Holding A.Ş. Sözleşmeli Personel Yönetmeliğinin 140. maddesinin 2. fıkrasında ve aynı yönde

düzenleme getiren 7.10.1993 gün ve 21721 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Petrol Ofisi A.Ş.

Sözleşmeli Personel Yönetmeliğinin 116. maddesinin 2. fıkrasında, 5434 sayılı Kanuna göre sosyal

güvenlik açısından T.C. Emekli Sandığı iştirakçiliğini sürdürmesi nedeniyle Sandıkça emekli aylığı

bağlanan personele veya kanuni mirasçılarına emekli ikramiyesi ödenmesine esas aylığı ile en son

sözleşme ücreti arasındaki farkın, sözleşmeli statüde geçen her tam yıl için hesaplanmak suretiyle

ayrıca iş sonu tazminatı olarak ödeneceği belirtilmiş olup, emekli ikramiyesi ödenmesine karşın, hak

kaybı olmaması amacıyla, iş sonu tazminatının emekli ikramiyesi aşan kısmının ayrıca ödeneceği de

hükme bağlanmıştır.

Açıklanan nedenle davacının temyiz isteminin kabulü ile, Konya 1. İdare Mahkemesinin 22.4.2005

günlü ve E:2004/910, K:2005/373 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın bozma kararı uyarınca

yeniden bir karar verilmek üzere adı geçen mahkemeye gönderilmesine 16.12.2005 tarihinde oybirliği

ile karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay İdari Dava D. Kur. 2005/1499 E.N , 2005/2167 K.N.

İlgili Kavramlar

İŞSİZLİK SİGORTASI PRİMİ KESİLMESİ

KAPSAMDIŞI PERSONEL

Özet

399 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE BELİRTİLEN İSTİHDAM TÜRLERİ DIŞINDA

"KAPSAMDIŞI PERSONEL" ADI ALTINDA, İŞ KANUNUNA TABİ OLARAK ÇALIŞTIRILAN VE 506

SAYILI SOSYAL SİGORTALAR KANUNUNA GÖRE SOSYAL GÜVENLİK YÖNÜNDEN SİGORTALI

KABUL EDİLİP BU KURUMLA İLİŞKİLENDİRİLEN DAVACININ, ÜCRETİNDEN İŞSİZLİK

SİGORTASI PRİMİ KESİLMESİNDE HUKUKA AYKIRILIK GÖRÜLMEDİĞİ HAKKINDA.

İçtihat Metni

Danıştay Onuncu Dairesinin 4.6.2003 günlü,E:2001/5085, K:2003/2155 sayılı kararının davanın

kabulüne İlişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması davalı idarelerden Sosyal Sigortalar

Kurumu Başkanlığı tarafından istenilmektedir.

Davacı Savunmasının Özeti: Savunma verilmemiştir.

Page 69: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay Tetkik Hakimi Yakup Bal'ın Düşüncesi: 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2.

maddesinde bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu kanuna

göre sigortalı sayılacakları öngörülmüştür.

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 46. maddesinde ise yasanın amacının işsizlik sigortasına

ilişkin kuralları ve uygulama esaslarını düzenlemek ve sigortalılara işsiz kalmaları halinde bu kanunda

öngörülen ödeme ve hizmetlerin yerine getirilmesi olarak belirtilmiştir. Aynı maddenin 3. fıkrasında

ise 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye

tabi kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat kanunlarındaki hükümlere göre sözleşmeli personel

statüsünde çalışanların kanun kapsamında olmadığı belirtilmesine karşın bu fıkrada kapsamdışı

personel sayılmamıştır.

Davacının 399 sayılı KHK'de belirtilen istihdam türleri dışında kapsamdışı personel adı altında İş

Kanunu kapsamında çalıştırılıyor olması ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile ilişkilendirilmesi

nedeniyle ücretinden işsizlik sigortası primi kesilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabul edilerek temyize konu kararın davanın

kabulüne ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Mehmet Karaoğlu'nun Düşüncesi: Danıştay dava dairelerince verilen karariann

temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.

maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın

onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:

Dava, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığında kapsamdışı personel olarak görev yapan davacının,

maaşından işsizlik sigortası primi kesilmemesi ve daha önce kesilen işsizlik sigortası primlerinin iadesi

için yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlem ile 29.6.2000 günlü, 24094 sayılı Resmi

Gazete'de yayımlanan "4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun Uygulanmasına İlişkin 2 Nolu

Tebliğ"in 1 inci maddesinin iptali, önceden tahsil edilen işsizlik sigortası primlerinin en yüksek banka

mevduat faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Danıştay Onuncu Dairesi 4.6.2003 günlü, E:2001/5085, K:2003/2155 sayılı kararıyla; Anayasanın 128

inci maddesi ile 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun

Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 22. maddesinden bahsederek,

kapsamdışı personelin Anayasanın 128. maddesinde sözü edilen "diğer kamu görevlileri" olarak

nitelendirilmesi gerektiği, kamu iktisadi teşebbüsü ve iktisadi devlet teşekküllerinde, 657 sayılı Kanun

kapsamında yer alan kadrolarda bulunmayan, ancak kuruluşun yürüttüğü hizmetin gereğine göre

belirsiz süreli hizmet akdi ile çalıştırılmak üzere oluşturulan kadrolarında bulunan ve toplu iş

sözleşmesi ekindeki listede sayılan görevleri yürüten "kapsamdışı personel'ln kamu görevlilerine

tanınan kimi güvencelerden ve toplu sözleşme ile verilen kimi özlük ve sosyal haklardan

yararlandırıldığı bu statüleri gereği, 4447 sayılı Kanunun 4571 sayılı Kanunla değişik 46. maddesinin

üçüncü fıkrasında sayılan kamu görevlileri arasında kabulü gerektiği, davacının yukarıda yapılan

Page 70: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

belirlemeye uygun olarak "kapsamdışı personel" statüsünde görev yaptığı, bu durumda, davacının

aylığından işsizlik sigortası kapsamı içinde bulunduğundan, bahisle işsizlik sigortası primi kesilmesine

ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, davacının idareye başvurduğu tarihten önceki altmış güne

isabet eden tarihten itibaren maaşından kesilen işsizlik sigortası primlerinin idareye başvuru

tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmak suretiyle (davacıya) geri ödenmesi gerektiği, bu tarihten

öncesine ait primlerin iadesinin ise, dava açma süresinin geçirilmesi nedeniyle iadesine olanak

bulunmadığı, öte yandan, dava konusu tebliğin 1. maddesinde, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası

Kanununun 4571 sayılı Kanunla değişik 46 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir husus

görülmediği gerekçesiyle "4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun Uygulanmasına İlişkin 2 Nolu

Tebliğ"in 1 inci maddesine yönelik davanın reddine, dava konusu uygulama işleminin, davacının

aylığından işsizlik sigortası primi kesilmesi ve daha önce kesilen primlerin idareye başvuruda

bulunduğu tarihten geriye doğru altmış güne isabet eden kısmının geri ödenmemesine ilişkin olarak

iptaline, bu tarihten öncesine ait primlerin iadesi istemine ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle

reddine, idareye başvuruda bulunduğu tarihten önceki altmış gün içinde kesilen primlerinin başvuru

tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmak suretiyle davacıya iadesine karar vermiştir.

Davalı idarelerden Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı kararın davanın kabulüne ilişkin kısmını

temyiz etmekte ve bozulmasına karar verilmesini istemektedir.

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 4571 sayılı Kanunla değişik 46. maddesinin üçüncü fıkrasında

"506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3 üncü maddesinde sigortalı sayılmayanlar, sosyal güvenlik

kuruluşlarından yaşlılık aylığı alıp da sosyal güvenlik destek primi ödeyerek ya da ödemeksizin

çalışanlar ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu,

3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu, 2802 sayılı Hakimler ve

Savcılar Kanunu, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, 2814 sayılı Yükseköğretim. Personel Kanunu,

233 ve 399 sayılı

Kanun Hükmünde Kararnameler ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kamu kurum ve

kuruluşlarının teşkilat kanunlarındaki hükümlerine göre sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar İle

657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre geçici personel statüsünde çalıştırılanlar bu kanun

kapsamına dahil değildir." hükmü yer almaktadır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2. maddesinde; bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç

işveren tarafından çalıştıranların bu Kanuna göre sigortalı sayılacakları, 3 üncü maddesinde ise

kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların sigortalı sayılmayacakları

öngörülmüştür.

233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 5.

maddesinin birinci fıkrasında bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli listede bulunan teşebbüslerin

ana statülerine ait koordinasyon kurulu kararları ile buna göre teşkilatlanmalarının, bu Kanun

Hükmünde Kararnamenin yayım tarihinden itibaren engeç iki ay içinde tamamlanacağı, beşinci

fıkrasında ise yukarıdaki fıkralardaki düzenlemeler yapılıp yürürlüğe girinceye kadar bu Kanun

Hükmünde Kararname ile kaldırılan hükümlerin uygulanmasına devam olunacağı belirtilmiştir.

233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları

personelinin hizmete alınmalarını, görev ve yetkilerini, niteliklerini, atanma, ilerleme, yükselme, hak

ve yükümlülükleriyle diğer özlük haklarını düzenlemek amacıyla çıkarılan 399 sayılı Kamu İktisadi

Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı

Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 3/a maddesinde

Page 71: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

teşebbüs ve bağlı ortaklıklarda hizmetlerin memurlar sözleşmeli personel ve işçiler eliyle

gördürüleceği, 3/b maddesinde teşebbüs ve bağlı ortaklıkların genel idare esaslarına göre yürütülmesi

gereken asli ve sürekli görevlerinin; genel müdür, genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, kurul

ve daire başkanları, müessese, bölge, fabrika, işletme ve şube müdürleri, müfettiş ve müfettiş

yardımcıları ile ekli 1 sayılı cetvelde kadro unvanları gösterilen diğer personel eliyle gördürüleceği, 3/e

maddesinde ise işçilerin bu Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olmadığı, 12. maddesinde sözleşmeli

statüde istihdam edilecek personelin 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa tabi olduğu. Geçici 9.

maddesinde ise özel hukuk hükümlerine göre kurulmuş olup, yönetim kademelerinde iş kanunları

çerçevesinde personel çalıştıran ve ekli 1 sayılı cetvelde yer almayan teşebbüs ve bağlı ortaklık

personeli hakkında, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin

yürürlüğe girdiği tarihten önce tabi oldukları iş kanunu hükümlerinin uygulanacağı esası getirilmiştir.

399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3/a maddesinde teşebbüs ve bağlı ortaklıklarda

hizmetlerin; memurlar, sözleşmeli personel ve işçiler eliyle gördürüleceği öngörülmesine karşın

"kapsamdışı personelle ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Yine aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin

25. maddesinin (c) fıkrasında sözleşmeli personelin ücretinin nasıl saptanacağı, 26 ve devamı

maddelerinde ise diğer mali ve sosyal hakları düzenlenmesine karşın bu düzenlemeler içinde

kapsamdışı personele yer verilmemiştir.

Kapsamdışı personele ödenecek mali ve sosyal haklar ise davacının çalıştığı kurumca çıkartılan

Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği ile düzenlenmiştir. Bu nedenle kapsamdışı personel mali ve sosyal

haklar yönünden 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelere tabi bulunmamaktadır.

Yine 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun gerekçesinde de belirtildiği üzere 506 sayılı Sosyal

Sigortalar Kanununun 2 nci maddesi esas alınarak, bir hizmet sözleşmesine dayalı bir veya bir kaç

işyerinde çalışan tüm işçiler kanun kapsamında, yine 506 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde

belirtilenler ile sosyal güvenlik kuruluşlarından yaşlılık aylığı alıp da sosyal güvenlik destek primi

ödeyerek ya da ödemeksizin çalışanlar kanunun kapsamı dışında kabul edilmiştir. Ayrıca 4447

Kanunun 46. maddesinin 3. fıkrasında işsizlik sigortası kapsamı dışında kalan kişilerin tabi oldukları

kanunlar tek tek belirtilmiştir.

Belirtilen düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden; 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede

belirtilen istihdam türleri dışında "kapsamdışı personel" adı altında, İş Kanununa tabi olarak

çalıştırılan ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre sosyal güvenlik yönünden sigortalı kabul

edilip bu kurumla ilişkilendirilen davacının, ücretinden işsizlik sigortası primi kesilmesinde hukuka

aykırılık görülmemiştir.

Bu durumda, Daire kararının; uygulama işleminin, davacının aylığından işsizlik sigortası primi

kesilmesi ve başvurudan geriye doğru 60 güne isabet eden kısmın geri ödenmemesine ilişkin olarak

iptalinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Onuncu Dairesinin

4.6.2003 günlü, E:2001/5085, K:2003/2155 sayılı kararının davanın kabulüne ilişkin kısmının

BOZULMASINA, 16.6.2005 günü oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu kararının onanması gerektiği oyuyla, çoğunluk

kararına katılmıyoruz.

--------------------------------------------------

Page 72: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay Vergi D.Gen.Kur. 2005/75 E.N , 2005/169 K.N.

Özet

S.S.K. PRİMLERİNİN ÖDENDİĞİ TARİH ESAS ALINARAK GİDER KAYDEDİLEBİLECEĞİ, İMALAT

FAALİYETİYLE İLGİLİ OLMAYAN FİNANSMAN GİDERLERİNİN FİNANSMAN GİDER

KISITLAMASINA TABİ OLDUĞU HAKKINDA.

İçtihat Metni

Halı imalatı ve ticareti yapan davacı şirket adına ödemediği S.S.K. primlerini gider kaydettiği, imalat

faaliyetiyle ilgisi bulunmayan finansman giderlerini kısıtlamaya tabi tutmadığı yolunda düzenlenen

vergi inceleme raporuna dayanılarak 1998 yılı için ikmalen kurumlar vergisi salınmış, fon payı

hesaplanmış, ağır kusur cezası kesilmiştir.

Gaziantep Vergi Mahkemesi 8.10.2001 günlü ve E:1999/603, K:2001/948 sayılı kararıyla; davacı

şirketin 1998/Aralık dönemine ilişkin işçi ve işveren hisseleri toplamından oluşan S.S.K. priminin

işçilik giderleriyle birlikte gider yazılmak suretiyle sonuç hesaplarına intikal ettirildiği ve bu sigorta

primlerini vade tarihi olan 1.2.1999 tarihine kadar ödemediğinin belirlendiği, diğer yandan, 1998 yılı

içinde, yabancı kaynağın kullanım süresine bağlı olarak yaptığı finansman giderini dönem sonunda

maliyet hesaplarına intikal ettirdiği, kurumun 1998 hesap döneminde sabit kıymetlerini 213 sayılı

Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 İnci maddesi uyarınca yeniden değerlemeye tabi tutarak,

üzerinden amortisman ayırdığı, imalat faaliyetinin yan ısıra ticari mal alım-satımı ile de uğraştığı,

1998 hesap döneminde kullanmış olduğu kredilerin genel olarak, işletmenin faaliyetinde oluşan

finansman ihtiyacını karşılamak üzere kullanıldığı, vade farkı giderlerinin ise ilk madde malzeme alımı

ve ticari emtia alımlarına ilişkin olarak ortaya çıktığı, yasal olarak imalatçı firmaların sadece imalat

faaliyetinde kullandıkları yabana kaynaklara ilişkin finansman giderlerinin finansman gider

kısıtlaması kapsamı dışında kalacağı belirtildiğinden davacı şirketin ticari mal alım-satımına isabet

eden finansman giderlerinin kısıtlanacak gider kapsamına girmesi gerektiği belirtilerek tarhiyata konu

edildiği, kurumun 1998 yılında elde ettiği finansman geliri ile önceki dönemde kullanılan kredilerin bu

dönemde tahakkuk eden faiz giderleri toplamı dikkate alınarak bu tutarların toplam finansman

giderinden çıkarılması sonucu kısıtlamaya konu olabilir finansman giderinin 50.494.091.595 TL.

olarak bulunduğu, ticari mal alımlarının finansman ihtiyacı doğurabilir nitelikte harcamalar içindeki

oranı dikkate alınarak kısıtlamaya tabi tutulacak finansman giderinin 21.086.692.800 TL. olarak

hesaplandığı, bulunan tutara gider indirimi kısıtlaması uygulamasına esas olacak indirim Oranının

uygulanması suretiyle kanunen kabul edilmeyen indirim tutarının 3.964.674.246 TL. olarak bulunup

bu tutar kurum kazancına eklenerek tarhiyat yapıldığı, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 inci

maddesinin 1 inci fıkrasının 2 nci bendinde belirtilen "ödenmiş olması" ibaresinin, sigorta primlerinin

Türkiye'deki sigorta şirketlerine yatırılması koşulunu ortaya koymak için yer aldığı, gerçek ücretin

belirlenmesinde brüt ücretten hangi indirimlerin yapılacağını gösteren 63 üncü maddesinin 1 inci

fıkrasının 2 nci bendinde emekli aidatı veya S.S.K. primlerinin emekli sandığının veya S.S.K.'nın

Türkiye'de olması şartıyla indirilebileceği hükme bağlanmakla yasa koyucunun gerekçesini açıkça

belirttiği, vergi sistemimizde "ödeme" tabirinin geniş kapsamlı olup, nakden ve hesaben ödemeyi

kapsadığı, bu nedenle sigorta primlerinin gider yazılabilmesi için tahakkuk ettirilmiş olmasının yeterli

olduğu, aksine bir uygulamanın Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanununun genel ilkelerine ters

düşeceği, olayda 1998 yılının Aralık ayında tahakkuk ettirilen sigorta primini gecikme zammı ve faizi

ile birlikte 14.7.1999 tarihinde ödeyen davacı şirket hakkında bu nedenle yapılan tarhiyatta isabet

görülmediği, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 23.1.1992 günlü ve E:1990/3, K: 1992/1 sayılı

kararının da bu yönde olduğu, ikmalen yapılan tarhiyatın finansman gider kısıtlamasına ilişkin

Page 73: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

kısmına gelince; 1998 yılında maliyet hesaplarına intikal ettirilen finansman gideri içinde, finansman

gider kısıtlamasına tabi indiriminin bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla davacının defter ve

belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, düzenlenen rapor yeterli görülmeyerek ek rapor

İstenildiği, İki rapor arasında çelişki olması dolayısıyla 3 kişilik bilirkişi heyetine yaptırılan inceleme

sonucunda düzenlenen rapora göre; M…….'tan 20.11.1996 tarihinde kredi alımına başlandığı ve bu

kredilerle firma 1996 ve 1997 yıllarında da yatırımına devam ettiğinden faiz farkı ve kur farklarından

oluşan finansman giderlerinin gider kısıtlamasına tabi olmadığı, Türkiye İ.. Bankasından alınan döviz

kredisinin 28.2.1998 tarihli ve 26 yevmiye no'lu kayıtlara özel kesim tahvil senetleri, satıcılar, alınan

sipariş avansları ve finansman gideri hesaplarına toplam 114.112.000.000 TL. olarak intikal ettirildiği,

özel kesim tahvil ve senetleri ile alınan sipariş avanslarında kullanılan 82.112.000.000 TL, tutarındaki

banka kredisine isabet eden kredi işletmenin cari işlerinde kullanıldığından, bu kısma isabet eden faiz

ve kur farkının gider kısıtlamasına tabi olması gerektiği, buna göre cari işlemlerde kullanılan tutarın

toplam kredi tutarına oranı dikkate alınarak ödenen faizin 33.211.363.424 TL'lik kısmının gider

kısıtlamasına konu olabilir finansman gideri olarak tespit edildiği, finansman ihtiyacı doğurabilir

nitelikteki harcamalar içindeki ticari mal alım oranı dikkate alınarak kısıtlamaya tabi tutulacak

finansman giderinin 13.870.617.702 TL. olarak bulunduğu, bulunan tutara gider indirimi kısıtlaması

uygulamasına esas olacak indirim oranının (%18.8) uygulanması suretiyle de kurum kazancına ilave

edilmesi gereken tutarın 2.607.676.128 TL. olarak hesaplandığı, buna göre, davacı şirketin alınan

kredilerin bir kısmını genel olarak işletmenin faaliyetlerinde oluşan finansman ihtiyaçlarını

karşılamak üzere kullandığının açık olması ve finansman ihtiyacı doğurabilecek faaliyetlerinde ticari

mal alımına isabet eden oran gözönüne alınmak suretiyle kısıtlamaya tabi tutulacak finansman

giderinin hesaplanmasına ilişkin bilirkişi tarafından yapılan tespitler ve varılan sonucun

Mahkemelerince uygun görüldüğü, diğer yandan, 55 seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 8

inci bölümündeki, finansman giderlerinin yanışıra finansman geliri de elde etmiş olan mükelleflerin

gider kısıtlaması uygulamasında, söz konusu gelir ve giderlerini birbiriyle mukayese etmek suretiyle

netleştirmelerinin mümkün olmadığı ve finansman giderleri toplamının gider kısıtlamasına konu

edilmesi gerektiğine ilişkin hükmü, Danıştay Dördüncü Dairesi kararı ile iptal edilmişse de Vergi Dava

Daireleri Genel Kurulunun 12.3.1999 günlü ve E:1998/139, K:1999/153 sayılı karan ile bu karar

bozulduğundan, bilirkişi raporunda finansman gelirlerinin dikkate alınmamasının isabetli görüldüğü,

kesilen ağır kusur cezası yönünden de, matrah farkının tespit şekli dikkate alınarak tarhiyata kusur

cezası uygulanması gerektiği belirtilerek, matrahın kusur cezalı olarak azatılmasına karar vermiştir.

Tarafların temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi 5.5.2004 günlü ve E:2002/1014,

K:2004/1299 sayılı kararıyla; finansman giderleri kısıtlamasına 54 ve 55 sıra no'lu Kurumlar Vergisi

Genel Tebliğleri ite açıklık getirildiği, sözü edilen düzenlemelerle imalat faaliyetinde bulunan

kurumların gider kısıtlaması dışında tutulabilmesi için yabana kaynağın imalat faaliyetinde

kullanılması şartının arandığı, imalatın yanında başka faaliyetleri de olan işletmelerin imalat dışı

faaliyetleriyle ilgili finansman giderlerinin kısıtlamaya tabi tutulması gerektiğinin anlaşıldığı, halı

imalatı yanında imalat dışı faaliyeti de bulunan davacının, yabancı kaynaklara ait finansman

giderlerinin tamamını malın maliyetine ekleyerek imalat dışı faaliyetlerine ilişkin giderlerini

kısıtlamaya tabi tutmadığı görüşüyle vergilendirildiği, M………'tan kullanılan kredilerin tamamının

imalat faaliyetinde kullanıldığı açık olduğundan, bu krediler nedeniyle yüklenilen giderlerin

kısıtlamaya tabi tutulmasının yasa gereği olduğu, vergi mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi

raporunda, İ. Bankası'ndan alınan ve Türk Lirası karşılığı 114.112.000.000 TL. olan döviz kredisinin

özel kesim tahvil ve senet alışı ile sipariş avanslarında kullanılan yaklaşık 82 milyar TL'lik kısmının

imalat dışı kullanıldığı sonucuna varıldıktan sonra, bu kredi nedeniyle İ. Bankası'na ödenen toplam

finansman giderinin 82 milyar TL'ye isabet eden kısmının gider kısıtlamasına tabi olabileceğinin

belirtildiği, bu tespitten sonra toplam harcamalar içinde ticari mal alışlarının oranına göre 33 milyar

TL'nin yaklaşık 13.8 milyar TL'sinin kısıtlamaya tabi tutulması gerektiğinden söz edilerek, hiçbir yasa)

Page 74: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

dayanağı ve gerekçesi olmayan bu hesaplama yöntemiyle 2.607.676.128 TL.'nin kanunen kabul

edilmeyen gider olduğu sonucuna varılamayacağından söz konusu rapora göre karar verilmesinde

yasal isabet görülmediği, İ. Bankası döviz kredisiyle alındığı belirtilen özel kesim tahvil ve senetlerinin

53 milyar TL'lik kısmının G...... Halı Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine olan borçlar için kullanıldığı,

adı geçen şirkete olan borçların da imalat faaliyetiyle ilgili olduğu dosyadaki belgelerden

anlaşıldığından, özel kesim tahvil ve senet alışında kullanılan kredilerin 53 milyarı aşan kısmı İle

sipariş avanslarına yapılan ödemelere isabet eden giderlerin kısıtlamaya tabi tutulacağı göz önüne

alınarak yapılacak inceleme sonucuna göre yeniden karar verilmesi gerektiği, diğer yandan, Gelir

Vergisi Kanununun 40 inci maddesinin 2 nci bendi ile gider kaydedilmesi ödenmiş olması koşuluna

bağlanan S.S.K. priminin ödenmediği açık olduğundan, prim borçlarının tahakkuk ettiği dönemde

gider yazılabileceği gerekçesiyle tarhiyatın bu matrah farkına ilişkin kısmının kaldırılmasında da

hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle, kararı bozmuştur.

Bozma kararına uymayan Gaziantep Vergi Mahkemesi 24.9.2004 günlü ve E:2004/1027, K:2004/931

sayılı kararıyla, ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeyle kararında ısrar etmiştir.

Israr kararı vergi dairesi müdürlüğünce temyiz edilmiş, vergi inceleme raporu doğrultusunda yapılan

tarhiyatta yasaya aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti: Savunmada bulunulmamıştır.

Danıştay Tetkik Hakimi Özlem ULAŞ'ın Düşüncesi: Israr kararının, S.S.K. primlerinin tahakkuk

tarihleri esas alınıp ödenmeden gider kaydedilmesi nedeniyle belirlenen matrah farkına ilişkin hüküm

fıkrasının; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 inci maddesinin 2 nci bendinde ödenmiş olması

koşuluyla gider kaydedilebileceği düzenlemesinin yer alması, diğer yandan 506 sayılı Kanunun

"Primlerin Ödenmesi" başlıklı 80 inci maddesinin, 3917 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle değişik 80

inci maddesinin 4 üncü fıkrasında da, kuruma ödenmeyen prim tutarlarının Gelir ve Kurumlar Vergisi

uygulamasında gider yazılamayacağı düzenlemesinin getirilmesi ve bu düzenlemenin ısrar kararında

yer verilen Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararından sonra yapılmış olması husustan birlikte

değerlendirildiğinde, bozulması gerektiği; gider kısıtlamasına ilişkin hüküm fıkrasıyla belirlenen

matrah farkları üzerinden kesilen cezaya yönelik temyiz isteminin ise, temyiz dilekçesinde ileri sürülen

nedenler ısrar kararının bozulmasını gerektirecek nitelkte olmadığından reddi gerektiği

düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Sefer YILDIRIM'ın Düşüncesi: Danıştay Üçüncü Dairesinin 5.5.2004 gün ve

2004/1299 sayılı kararı doğrultusunda temyiz isteminin kabulü ile temyize konu Vergi Mahkemesi

ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği

görüşüldü:

Davacı şirket adına ödenmeyen sosyal sigorta primlerinin gider kaydedildiği ve imalat faaliyetiyle ilgisi

bulunmayan finansman giderlerinin kısıtlamaya tabi tutulmadığı yolunda düzenlenen inceleme

raporuna dayanılarak ikmalen salınan kurumlar vergisi, hesaplanan fon payı ve kesilen ağır kusur

cezasına karşı açılan davada, matrah farkının kusur cezalı olarak azaltılması yolunda verilen vergi

mahkemesi ısrar kararı vergi dairesi müdürlüğünce temyiz edilmiştir.

Page 75: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun "İndirilecek Giderler" başlıklı 40 mcı maddesinin 2 nci bendinde

sigorta primlerinin ödenmiş olması şartıyla gider kaydedilebileceği düzenlemesi yer almaktadır. Diğer

yandan, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun "Primlerin Ödenmesi" başlıklı ve 3917 sayılı Kanunun

1 inci maddesiyle değişik 80 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında, kuruma ödenmeyen prim tutarlarının

gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider yazılamayacağı öngörülmüştür.

Anılan düzenlemeler karşısında, 1998/Aralık dönemine ilişkin olup, işveren ve işçi hisseleri

toplamından oluşan sosyal sigorta priminin vadesi olan 1.2.1999 tarihine kadar ödenmediği halde

gider kaydedilmesi nedeniyle belirlenen matrah farkı nedeniyle yapılan tarhiyatta hukuka aykırılık

bulunmadığından, bu nedenle belirlenen matrah farkına ilişkin tarhiyatı yukarıda belirtilen yasal

düzenlemeden önce verilen 23.1.1992 günlü ve E:1990/3, K: 1992/1 sayılı Danıştay İçtihatları

Birleştirme Kurulu kararından da söz ederek kaldıran mahkeme ısrar kararında isabet

bulunmamaktadır.

Finansman giderleri kısıtlamasına ilişkin matrah farkı ve belirlenen matrah farkı üzerinden kesilen

cezaya ilişkin olarak, davalı idarece temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını

gerektirecek durumda görülmemiştir.

Bu nedenlerle temyiz isteminin kısmen kabulü ile, Gaziantep Vergi Mahkemesinin 24.9.2004 günlü ve

E:2004/1027, K:2004/931 sayılı kararının, sosyal sigorta primleri nedeniyle belirlenen matrah farkına

ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, diğer temyiz istemlerinin reddine, yeniden verilecek kararda

karşılanacağından yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 17.6.2005

gününde oybirliği ile karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1995/1011 E.N , 1997/893 K.N.

İlgili Kavramlar

KONUT EDİNDİRME YARDIMI

Özet

BİZZAT ÖDEDİĞİ KONUT EDİNDİRME YARDIMINDAN VAZGEÇEN SÖZLEŞMELİ STATÜDEKİ

DAVACININ BİRİKEN YARDIMLARININ İADE EDİLMEMESİ ADALET VE HAKKANİYET

İLKELERİYLE BAĞDAŞMAZ.

İçtihat Metni

Temyiz Eden (Davalı) : Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı

Vekili: Av....

Karşı Taraf (Davacı) : ...

İstemin Özeti: Davalı idarenin 20.12.1988 tarih ve 11209 sayılı İşleminin iptali ve 161.000 liranın

kanuni nemasıyla birlikte ödenmesi istemiyle açılan dava sonucunda dava konusu işlemin iptali

Page 76: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

yolunda Ankara 9. İdare Mahkemesince verilen 13.4.1992 tarih ve E:1991/976, K:1992/582 sayılı

kararın temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

D.Tetkik Hakimi: Yakup Bal

Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun bulunan mahkeme kararının onanması

gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: Serap Aksoylu

Düşüncesi Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun

49.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen

kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte

görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun

olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

Dava, Türk Hava Yolları A.O.'da sözleşmeli personel statüsünde çalışan davacının kendi isteğiyle

primlerini ödemekte olduğu 3320 sayılı Yasada düzenlenen konut edindirme yardımı uygulamasından

ayrılma ve biriken primlerinin iadesi yolundaki isteğinin reddine ilişkin işlemin iptali ve toplam

161.000 lira yardımın yasal nemasıyla birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Ankara 9. İdare Mahkemesi, Memurlar ve İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut Edindirme

Yönetmeliğinin 4. maddesinde, konut edindirme yardımını kendileri ödeyen sözleşmeli statüde

çalışanların, bilahare bu yardımı ödemekten vazgeçmeleri halinde biriken yardımın iade edilmeyeceği

yolunda bir hükme yer verilmediği, dolayısıyla bizzat ödediği konut edindirme yardımından vazgeçen

sözleşmeli statüdeki davacının biriken yardımlarının iade edilmemesinin adalet ve hakkaniyet

ilkeleriyle bağdaşmayacağı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal ederek, 161.000 lira yardımın kanuni

nemasıyla birlikte davacıya ödenmesine karar vermiştir.

Davalı idare, anılan mahkeme kararının yerinde olmadığını iddia ederek, temyizen incelenerek

bozulmasını istemektedir.

İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama

Usulü Kanunu'nun 3622 sayılı Yasayla değişik 49.maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı

halinde mümkündür.

Temyizen incelenen ve yukarıda özetlenen gerekçelere dayalı olarak verilen Ankara 9. İdare

Mahkemesinin 13.4.1992 tarih E:1991/976, K:1992/582 sayılı kararı, usul ve hukuka uygun olup

bozma nedeni bulunmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddine ve anılan kararın onanmasına,

13.3.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 77: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

--------------------------------------------------

Danıştay 11. Daire 2001/365 E.N , 2001/2335 K.N.

İlgili Kavramlar

İŞ SONU TAZMİNATI

SÖZLEŞMELİ PERSONEL

Özet

SÖZLEŞMELİ PERSONEL ÇALIŞTIRILMASINA İLİŞKİN ESASLARIN DÜZENLENDİĞİ 6.6.1978

TARİH VE 7/15754 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINI DEĞİŞTİREN 9.2.1979 GÜN VE

7/17150 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARININ 7. MADDESİNİN 1. FIKRASINDA YER ALAN

KURALI, ÇALIŞANLARIN ANAYASA İLE GÜVENCE ALTINA ALINAN SOSYAL GÜVENLİK

HAKKINI KISITLAYICI VE ÇALIŞANLAR ARASINDA EŞİTSİZLİĞE NEDEN OLDUĞU

GEREKÇESİYLE İPTALİNE KARAR VERİLMİŞTİR. İPTAL EDİLEN KURAL NEDENİYLE MAHRUM

KALINAN PARASAL HAKLARIN DAVA TARİHİNDE İŞLETİLECEK YASAL FAİZLE BİRLİKTE

TAZMİNİ GEREKİR.

İçtihat Metni

Davanın Özeti : T.C. ... Büyükelçiliğinde kavas kadrosunda sözleşmeli personel statüsünde

çalışmaktayken talebi doğrultusunda 30.6.1991 tarihinde görevine son verilen ve Sosyal Sigortalar

Kurumundan aylık bağlanan davacı tarafından, iş sonu tazminatı veya ikramiye ödenmesi yolundaki

başvurusunun reddine ilişkin Dışişleri Bakanlığının 14.2.1992 tarih ve 1550-820 sayılı işlemi ile bu

işleme dayanak gösterilen 6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının, özel sektörde

sözleşmeli olarak çalışanların kıdem tazminatını yasal güvence altına alan Devletin, kamu sektöründe

sözleşmeli olarak çalışanlara kıdem tazminatı veya ikramiye ödenmeyeceği şeklinde işlem tesis

etmesinin Anayasaya aykırı olduğu, Devlet kuruluşlarında işçi veya memur olarak çalışanların

sözleşmeli statüye geçmeleri nedeniyle kazanılmış haklarını kaybetmelerinin hukuk devleti ilkesi ile

ilgisinin bulunmadığı iddiasıyla iptallerini ve almış olduğu en son maaşı göz önüne alınarak

hesaplanacak iş sonu tazminatının görevine son verildiği 30.6.1991 tarihinden itibaren en yüksek

reeskont faiziyle birlikte tazmini istenilmiştir.

Başbakanlık'ın Savunmasının Özeti : Davacının çalışma sözleşmelerinde, görevden ayrıldığında iş sonu

tazminatı veya ikramiye alamayacağı hükmü bulunduğundan dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık

bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

Dışişleri Bakanlığı'nın Savunmasının Özeti : Sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esasları

düzenleyen 6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, statü, hak ve yükümlülükleri

belirlenen sözleşmeli personele, sözleşme ücreti dışında herhangi bir ad altında ödeme yapılamayacağı

ve sözleşmelere bu yolda hüküm konulamayacağı kuralının getirildiği, davacının da, görevden

ayrılması halinde sözleşme ücreti dışında kalan kıdem tazminatı veya iş sonu tazminatı alamayacağını

bilerek ve bu hususu kabul ederek sözleşme imzaladığı, dava konusu işlemde bu nedenle mevzuata

aykırılık bulunmadığı iddialarıyla davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hakimi: Hüseyin Ünal Kara

Page 78: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Düşüncesi : Mevzuatımızda, asli ve sürekli kamu hizmetini gören memurlar, işçiler ve Emekli Sandığı

iştirakçiliği sağlanan sözleşmeli personel için emekli ikramiyesi veya kıdem tazminatı adı altında

emeklilik tarihi itibarıyla toptan ödeme yapılması öngörülmüşken, 657 sayılı Yasanın 4/B-2. fıkrasında

yer alan yetki kullanılarak bu hükme dayanılarak çalıştırılan ve Sosyal Sigortalar Kurumuyla

ilgilendirilen sözleşmeli personelin kıdem tazminatı veya emeklilik ikramiyesi hakkından yoksun

bırakılması hukuka aykırıdır.

Kaldı ki Anayasanın 128.maddesiyle kamu görevlilerinin özlük haklarının Yasayla düzenlenmesi bir

zorunluluk iken Bakanlar Kurulu Kararı ile bu ana düzenlemeye aykırı bir biçimde sözleşmeli

personelin sosyal güvenlik haklarının düzenlenmesi de hukuksal dayanaktan yoksundur.

Bu nedenle, 6.6.1978 gün ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 7/1.maddesi ile söz konusu

Bakanlar Kurulu Kararı'na dayanılarak tesis edilen bireysel işlemin iptali ve yoksun kalınan parasal

tutarın hüküm tarihindeki gerçek tutarının yasal faiziyle birlikte tazmini gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : Zehra Birden

Düşüncesi : ... Büyükelçiliğinde kavas kadrosunda sözleşmeli personel statüsünde çalışmakta iken

talebi doğrultusunda 30.6.1991 tarihinde görevine son verilen davacının iş sonu ödencesi veya

ikramiye ödenmesi yolundaki başvurusunun reddine ilişkin işlem ile bu işleme dayanak gösterilen

Bakanlar Kurulu Kararının iptali ve hesaplanacak kıdem tazminatının 30.6.1991 tarihinden itibaren en

yüksek reeskont faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açtığı davanın reddine ilişkin

Danıştay 10. Dairesi kararı İdari Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından karar düzeltme istemi kabul

edilmek suretiyle bozulmuş olduğundan ve 2577 Sayılı Yasanın 49. maddesinin 6. fıkrasında yer alan

hüküm karşısında Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun bozma kararlarına karşı Dairenin

ısrar hakkı bulunmadığından bozma kararı uyarınca davacının iş sonu ödencesi veya ikramiye

verilmesi isteminin reddine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.

maddesine 5.4.1990 gün ve 3622 sayılı Kanunun 18.maddesiyle eklenen 6. fıkra hükmü uyarınca

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 21.4.2000 gün ve E:2000/274, K:2000/581 sayılı olup

Danıştay Onuncu Dairesinin 28.3.1996 gün ve E:1994/6516, K:1996/1700 sayılı kararının bozulmasına

ilişkin kararına uyularak işin gereği görüşüldü:

Dava, T.C. ... Büyükelçiliğinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4. maddesinin (B) fıkrasında

düzenlenen sözleşmeli personel statüsüne göre kavas kadrosunda çalışmakta iken istemi

doğrultusunda 30.6.1991 tarihinde görevine son verilen ve Sosyal Sigortalar Kurumundan aylık

bağlanan davacının, iş sonu tazminatı veya ikramiye ödenmesi yolundaki başvurusunun reddine ilişkin

Dışişleri Bakanlığının 14.2.1992 günlü, 1550-820 sayılı işlemi ile bu işleme dayanak gösterilen 6.6.1978

tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının, sözleşme ile çalıştırılacak personele sözleşme ücreti

dışında herhangi bir ad altında ödeme yapılamayacağı hükmünü içeren 7. maddesinin 1. fıkrasının

iptali ile son maaşı gözönüne alınarak hesaplanacak iş sonu tazminatının görevine son verilme tarihi

olan 30.6.1991'den itibaren hesaplanacak en yüksek reeskont faiziyle birlikte tazmini istemiyle

açılmıştır.

Davalı idareler tarafından; SSK'dan emekli olan davacının toptan ödeme yapılması isteminin

reddedilmesine dair işlem, 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 7. maddesinin 1. fıkrasına ve

Page 79: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

davacının çalıştığı yıllarda idareyle imzaladığı sözleşmede yer alan " ... görevden ayrıldığında iş sonu

tazminatı veya ikramiye alamayacağını peşinen kabul eder." hükmüne dayandırılmıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4.maddesinde kamu hizmetlerinin memurlar, sözleşmeli

personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürüleceği kurala bağlanmıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesinde düzenlenen sözleşmeli personel statüsü

belirli bir iş için uzmanlaşmış bir elemanı yüksek ücretle çalıştırarak, işi en iyi biçimde yürütmek ve iş

bittikten sonra çalışan kişinin ilişiğini keserek Devlet bütçesine gereksiz yere yük olmasını önlemek

için getirilmiştir. Ancak uygulamada sözleşmeli personel statüsünün bu amacıyla kullanılmadığı da

bilinen bir gerçektir. Zira Devletin yürütmekle görevli olduğu asli ve sürekli kamu hizmetlerinin

tümünde sözleşmeli personel istihdam edilmekte, bunlar emekli olana kadar bu statüde çalıştırılmakta

ve bunların bir kısmı Sosyal Sigortalar Kurumu ile bir kısmı Emekli Sandığı ile ilgilendirilmekte,

hizmet sürelerini tamamladıktan sonra emekliye ayrılmalarında ise Sosyal Sigortalar Kurumu ile

ilgilendirilenlere herhangi bir toptan ödeme yapılmamaktadır. Oysa bu kişilerin memur statüsünde

çalıştırılmış olmaları halinde emekliye ayrıldıklarında bir toptan ödeme yapılacağı hususu

tartışmasızdır.

Bunun yanı sıra, kamu veya özel sektörde çalışan işçiler, memurlar, kamu iktisadi teşebbüslerinde

sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar, kamu kurumlarında kapsam dışı personel statüsünde

çalışanların tümü, çalıştıkları işten ayrıldıklarında kesenek ve prim karşılığı olmaksızın yalnızca

çalışılan süreye bağlı olarak bir toptan ödeme almaktadır.

657 sayılı Yasanın 4/B maddesinde öngörülen sözleşmeli personel statüsünün esasları, anılan hükmün

ve 1978 yılı Bütçe Kanununun 12. maddesinde yer alan genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli

idareler, döner sermayeli kuruluşlar, belediyeler, özel idareler ve kamu iktisadi teşebbüslerinde

sözleşme ile çalıştırılan personelin çalıştırılma genel esaslarının Bakanlar Kurulunca çıkarılacak bir

çerçeve kararnameyle saptanacağı hükmüne dayanılarak çıkarılan 6.6.1978 günlü, 7/15754 sayılı

Bakanlar Kurulu Kararı ile düzenlenmiştir. Anılan Bakanlar Kurulu Kararının her yıl bütçe

kanunlarına konulan hükümlerle yürürlüğü devam ettirilmiş bulunmaktadır.

1978 yılı Bütçe Kanununun 12.maddesine göre Bakanlar Kurulunca 9.2.1979 tarihinde çıkarılan

7/17150 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 7.

maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Sözleşme ile çalıştırılacak personele çalışma ücreti dışında herhangi

bir ad altında ödeme yapılamaz." hükmünün devamına " ve sözleşmelere bu yolda hüküm konulmaz."

ibaresi eklenmiş, aynı maddenin 2. ve 3. fıkralarında ise, yurt dışında çalıştırılacak sözleşmeli

personele iş sonu tazminatı ödenmesinin esasları belirlenmiş, maddenin 4. fıkrasında da, hangi

hallerde iş sonu tazminatı verilmeyeceği kurala bağlanmıştır.

Bu hükümlerin birlikte incelenmesinden, sözleşmeli personele, çalışmakta iken sözleşme ücreti

dışında herhangi bir ödeme yapılmayacağı, yurt dışında çalıştırılan yabancı uyruklu personele ise

belirtilen esaslar çerçevesinde işsonu tazminatı verileceğinin kurala bağlandığı, ancak yabancı

uyruklular dışında kalan sözleşmeli personele hangi esaslar dahilinde iş sonu tazminatı veya ikramiye

ödeneceğine ilişkin bir düzenlemenin yapılmadığı ve dava konusu uyuşmazlığın da, bu eksik

düzenleme nedeniyle ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.

Çalışanların Anayasa ile güvence altına alınan sosyal güvenlik hakkının, bu konudaki diğer hukuksal

düzenlemelerde de yer alması gerekmektedir. Dolayısıyla, 657 sayılı Kanun ve 1978 yılı Bütçe Kanunu

ile Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin doğal sonucu; diğer çalışanlara olduğu gibi sözleşmeli personele

Page 80: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

de iş sonu tazminatının verilmesine ilişkin usul ve esaslara; konuyu düzenleyen Bakanlar Kurulu

Kararında yer verilmesidir.

Bu durumda, gerek sözleşmeli personel arasında iş sonu tazminatı ve ikramiye yönünden oluşan

farklılığın giderilmesi, gerekse kamuda çalışan diğer personelle sözleşmeli çalışanlar arasındaki

eşitsizliğin kaldırılması bakımından, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararında bu konuda bir

düzenleme yapılmaması ve 7. maddesinde, yabancı uyruklu personel dışındaki sözleşmeli personelle

ilgili iş sonu tazminatına yer verilmemiş olması eşitlik ilkesine ve hukuka aykırı bulunmaktadır.

Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararında ve davacı ile idare arasındaki sözleşmede yer alan, iş sonu

tazminatı verilmeyeceğine dair hükme dayanılarak, davacının iş sonu tazminatı veya ikramiye

verilmesi isteminin reddine ilişkin olarak tesis edilen işlemde de bu nedenle hukuka uygunluk

görülmemiştir.

Öte yandan, dava konusu olayın özelliği de dikkate alındığında, yerleşmiş yargısal içtihatlara göre,

işlem tarihinden itibaren yoksun kalınan parasal haklara dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi

gerekmekte olup, davacının yoksun kaldığı parasal tutarların, dava tarihi olan 13.4.1992'den itibaren

yasal faiziyle birlikte tazmini gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile 6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının

20.2.1979 günlü, 16556 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 9.2.1979 tarih ve 7/17150 sayılı Bakanlar

Kurulu Kararıyla değişik 7. maddesinin 1. fıkrası ile bu düzenlemeye dayalı olarak tesis edilen Dışişleri

Bakanlığı Personel Daire Başkanlığı'nın 14.2.1992 gün ve 1550-820 sayılı işleminin iptaline,

25.10.2001 tarihinde esasta oybirliği, tazminine hükmedilen tutara uygulanacak olan yasal faizin

başlangıç tarihinin tespiti hususunda da oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Açılan davada, iş sonu tazminatı isteminin reddine ilişkin işlem 14.2.1992 tarihinde tesis edilmiş olup,

davanın kabulü yönünde oluşturulan karar üzerine, olumsuz işlem tesis edildiği tarih itibarıyla ortadan

kalkacağından faiz istemlerinin de işlem tarihi itibarıyla hesaplanması hukuka uygun olup aksi

yöndeki çoğunluk görüşüne bu yönden katılmıyorum.

--------------------------------------------------

Danıştay İdari Dava Daireleri 2004/2733 E.N , 2006/54 K.N. - 23/02/2006

KARAR METNİ

İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINI ÖNGÖREN YÖNETMELİK KURALININ YASAL

DAYANAĞININ BULUNMADIĞI, YASADA YER ALMAYAN BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜN

YÖNETMELİKLE GETİRİLEMEYECEĞİ HK.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı): Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı

Vekili : Av. ?

Karşı Taraf (Davacı) : ?

Page 81: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

İstemin Özeti : Danıştay Onuncu Dairesinin 1.12.2003 günlü, E:2001/2404, K:2003/4606 sayılı

kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idare tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Mustafa Karabulut'un Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının

onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Nevzat Özgür'ün Düşüncesi: Danıştay dava dairelerince verilen kararların temyizen

incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci

fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın

onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:

Dava; Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 26.2.2000 günlü, 23976 sayılı Resmi Gazetede

yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen 29. maddesinin (a) bendinin iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Onuncu Dairesinin 1.12.2003 günlü, E:2001/2404, K:2003/4606 sayılı kararıyla; 506 sayılı

Sosyal Sigortalar Kanununun 79.maddesinin 1 fıkrasında; işverenin bir ay içinde çalıştırdığı

sigortalının sigorta primleri hesabına esas tutulan kazançlar toplamı ve prim ödeme gün sayıları ile

sigorta primlerini gösteren ve örneği yönetmelikle belirlenen prim belgelerini ait olduğu ayı takip eden

ayın sonuna kadar Kuruma vermekle yükümlü olduğu, bu yükümlülükleri yerine getirmeyen işverenler

hakkında 140.madde hükümlerinin uygulanacağının hükme bağlandığı; yine 506 sayılı Kanunun 3910

sayılı Kanunla değişik 140.maddesinin (c) bendinde bu Kanunun 79.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen

prim belgelerini yasal süresi içinde Kuruma vermeyenlere her bir fiil için ayrı ayrı aylık asgari ücretin

iki katı tutarında idari para cezası verileceği kuralının getirildiği, 30.10.1987 tarih ve 19619 sayılı

Resmi Gazetede yayımlanan ve 26.2.2000 tarih ve 23976 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan

yönetmelikle değiştirilen Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 16.maddesinde, işverenin her takvim

ayı için çalıştırdığı sigortalılarla ilgili aylık sigorta primleri bildirgesini engeç ait olduğu ayı takip eden

ayın sonuna kadar Kuruma vermekle yükümlü olduğu, 17.maddesinde, işverenin, dört takvim ayı için

çalıştırdığı sigortalıların sigorta primleri hesabına esas tutulan kazançlar toplamını, prim ödeme gün

sayılarını ve gerekli diğer bilgileri gösteren dört aylık sigorta primleri bordrosunu, ilgili bulunduğu

dönemi takip eden ayın sonuna kadar Kuruma vermekle yükümlü olduğunun belirtildiği, anılan

Yönetmeliğin 29.maddesinin (a) bendinde ise "Yönetmelikte belirtilen prim belgelerinin gerek 506

sayılı Kanunun değişik 79.maddesinin 1.fıkrasında, gerekse yönetmelikte öngörülen sürelerde

verilmemesi halinde, aynı Kanunun değişik 140.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendi hükümlerinin

uygulanacağının kurala bağlandığı, belirtilen Yasa hükümlerine göre, bir işyerinde çalıştırılan

sigortalılara ait aylık bildirgelerin verilme zorunluluğunun bulunduğu ve bu bildirgenin verilmemesi

veya geç verilmesi halinde de idari para cezası uygulanacağının öngörüldüğü, ancak 4 aylık bildirge

verme yükümlülüğü ve bu yükümlülüğe uymama ile ilgili herhangi bir düzenlemenin Yasada yer

almadığı, ayrıca, 506 sayılı Yasada 4 aylık bildirgenin verilmesi gerektiğini düzenleyen bir hüküm

bulunmadığı için, bildirgenin hiç verilmemesi veya geç verilmesi halinde müeyyide uygulanacağı

yönünde bir düzenlemenin de bulunmadığı, bu nedenle de yönetmelik hükmüyle böyle bir müeyyide

Page 82: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

getirilmesinin, yönetmeliklerin kanun ve tüzüklere aykırı olamayacağını öngören Anayasanın

124.maddesine aykırılık teşkil ettiği, bu durumda, 4 aylık bildirgenin geç veya hiç verilmemesi halinde

Kanunun 140.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde düzenlenen idari para cezasının uygulanacağını

belirten dava konusu Yönetmeliğin 29.maddesinin (a) bendinin anılan yasal düzenlemeye aykırı

olduğu gerekçesiyle, dava konusu Yönetmelik kuralının iptaline karar verilmiştir.

Davalı idare, 506 sayılı Yasanın 79. maddesinde, sigortalının prim belgelerinden söz edildiği, bu

belgelerin yasal süresi içinde verilmemesi halinde idari para cezası verileceğinin öngörüldüğü,

uygulamada herşeyin kanun ile düzenlenmediği, düzenleyici işlem niteliğinde olan yönetmeliklerin de

kanunun tamamlayıcı birer parçası olduğu, aksi halde yönetmeliklerin işlevsiz kalacağını ileri sürerek

kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın

usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını

gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, Danıştay

Onuncu Dairesinin 1.12.2003 günlü, E:2001/2404, K:2003/4606 sayılı kararının ONANMASINA,

23.2.2006 günü oybirliği ile karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay Vergi Dava Daireleri 2005/75 E.N , 2005/169 K.N. - 17/06/2005

KARAR METNİ

S.S.K. PRİMLERİNİN ÖDENDİĞİ TARİH ESAS ALINARAK GİDER KAYDEDİLEBİLECEĞİ, İMALAT

FAALİYETİYLE İLGİLİ OLMAYAN FİNANSMAN GİDERLERİNİN FİNANSMAN GİDER

KISITLAMASINA TABİ OLDUĞU HK.

Temyiz Eden : Şehitkamil Vergi Dairesi Müdürlüğü - GAZİANTEP

Karşı Taraf : ? Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi

İstemin Özeti : Halı imalatı ve ticareti yapan davacı şirket adına ödemediği S.S.K. primlerini gider

kaydettiği, imalat faaliyetiyle ilgisi bulunmayan finansman giderlerini kısıtlamaya tabi tutmadığı

yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak 1998 yılı için ikmalen kurumlar vergisi

salınmış, fon payı hesaplanmış, ağır kusur cezası kesilmiştir.

Gaziantep Vergi Mahkemesi 8.10.2001 günlü ve E:1999/603, K:2001/948 sayılı kararıyla; davacı

şirketin 1998/Aralık dönemine ilişkin işçi ve işveren hisseleri toplamından oluşan S.S.K. priminin

işçilik giderleriyle birlikte gider yazılmak suretiyle sonuç hesaplarına intikal ettirildiği ve bu sigorta

primlerini vade tarihi olan 1.2.1999 tarihine kadar ödemediğinin belirlendiği, diğer yandan, 1998 yılı

içinde, yabancı kaynağın kullanım süresine bağlı olarak yaptığı finansman giderini dönem sonunda

maliyet hesaplarına intikal ettirdiği, kurumun 1998 hesap döneminde sabit kıymetlerini 213 sayılı

Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi uyarınca yeniden değerlemeye tabi tutarak,

üzerinden amortisman ayırdığı, imalat faaliyetinin yanısıra ticari mal alım-satımı ile de uğraştığı, 1998

hesap döneminde kullanmış olduğu kredilerin genel olarak, işletmenin faaliyetinde oluşan finansman

ihtiyacını karşılamak üzere kullanıldığı, vade farkı giderlerinin ise ilk madde malzeme alımı ve ticari

emtia alımlarına ilişkin olarak ortaya çıktığı, yasal olarak imalatçı firmaların sadece imalat faaliyetinde

kullandıkları yabancı kaynaklara ilişkin finansman giderlerinin finansman gider kısıtlaması kapsamı

Page 83: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

dışında kalacağı belirtildiğinden davacı şirketin ticari mal alım-satımına isabet eden finansman

giderlerinin kısıtlanacak gider kapsamına girmesi gerektiği belirtilerek tarhiyata konu edildiği,

kurumun 1998 yılında elde ettiği finansman geliri ile önceki dönemde kullanılan kredilerin bu

dönemde tahakkuk eden faiz giderleri toplamı dikkate alınarak bu tutarların toplam finansman

giderinden çıkarılması sonucu kısıtlamaya konu olabilir finansman giderinin 50.494.091.595 TL.

olarak bulunduğu, ticari mal alımlarının finansman ihtiyacı doğurabilir nitelikte harcamalar içindeki

oranı dikkate alınarak kısıtlamaya tabi tutulacak finansman giderinin 21.086.692.800 TL. olarak

hesaplandığı, bulunan tutara gider indirimi kısıtlaması uygulamasına esas olacak indirim oranının

uygulanması suretiyle kanunen kabul edilmeyen indirim tutarının 3.964.674.246 TL. olarak bulunup

bu tutar kurum kazancına eklenerek tarhiyat yapıldığı, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı

maddesinin 1 inci fıkrasının 2 nci bendinde belirtilen "ödenmiş olması" ibaresinin, sigorta primlerinin

Türkiye'deki sigorta şirketlerine yatırılması koşulunu ortaya koymak için yer aldığı, gerçek ücretin

belirlenmesinde brüt ücretten hangi indirimlerin yapılacağını gösteren 63 üncü maddesinin 1 inci

fıkrasının 2 nci bendinde emekli aidatı veya S.S.K. primlerinin emekli sandığının veya S.S.K.'nın

Türkiye'de olması şartıyla indirilebileceği hükme bağlanmakla yasa koyucunun gerekçesini açıkça

belirttiği, vergi sistemimizde "ödeme" tabirinin geniş kapsamlı olup, nakden ve hesaben ödemeyi

kapsadığı, bu nedenle sigorta primlerinin gider yazılabilmesi için tahakkuk ettirilmiş olmasının yeterli

olduğu, aksine bir uygulamanın Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanununun genel ilkelerine ters

düşeceği, olayda 1998 yılının Aralık ayında tahakkuk ettirilen sigorta primini gecikme zammı ve faizi

ile birlikte 14.7.1999 tarihinde ödeyen davacı şirket hakkında bu nedenle yapılan tarhiyatta isabet

görülmediği, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 23.1.1992 günlü ve E:1990/3, K:1992/1 sayılı

kararının da bu yönde olduğu, ikmalen yapılan tarhiyatın finansman gider kısıtlamasına ilişkin

kısmına gelince; 1998 yılında maliyet hesaplarına intikal ettirilen finansman gideri içinde, finansman

gider kısıtlamasına tabi indiriminin bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla davacının defter ve

belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, düzenlenen rapor yeterli görülmeyerek ek rapor

istenildiği, iki rapor arasında çelişki olması dolayısıyla 3 kişilik bilirkişi heyetine yaptırılan inceleme

sonucunda düzenlenen rapora göre; Midlanbank'tan 20.11.1996 tarihinde kredi alımına başlandığı ve

bu kredilerle firma 1996 ve 1997 yıllarında da yatırımına devam ettiğinden faiz farkı ve kur

farklarından oluşan finansman giderlerinin gider kısıtlamasına tabi olmadığı, Türkiye İş Bankasından

alınan döviz kredisinin 28.2.1998 tarihli ve 26 yevmiye no'lu kayıtlara özel kesim tahvil senetleri,

satıcılar, alınan sipariş avansları ve finansman gideri hesaplarına toplam 114.112.000.000 TL. olarak

intikal ettirildiği, özel kesim tahvil ve senetleri ile alınan sipariş avanslarında kullanılan

82.112.000.000 TL, tutarındaki banka kredisine isabet eden kredi işletmenin cari işlerinde

kullanıldığından, bu kısma isabet eden faiz ve kur farkının gider kısıtlamasına tabi olması gerektiği,

buna göre cari işlemlerde kullanılan tutarın toplam kredi tutarına oranı dikkate alınarak ödenen faizin

33.211.363.424 TL'lik kısmının gider kısıtlamasına konu olabilir finansman gideri olarak tespit

edildiği, finansman ihtiyacı doğurabilir nitelikteki harcamalar içindeki ticari mal alım oranı dikkate

alınarak kısıtlamaya tabi tutulacak finansman giderinin 13.870.617.702 TL. olarak bulunduğu,

bulunan tutara gider indirimi kısıtlaması uygulamasına esas olacak indirim oranının (%18.8)

uygulanması suretiyle de kurum kazancına ilave edilmesi gereken tutarın 2.607.676.128 TL. olarak

hesaplandığı, buna göre, davacı şirketin alınan kredilerin bir kısmını genel olarak işletmenin

faaliyetlerinde oluşan finansman ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullandığının açık olması ve finansman

ihtiyacı doğurabilecek faaliyetlerinde ticari mal alımına isabet eden oran gözönüne alınmak suretiyle

kısıtlamaya tabi tutulacak finansman giderinin hesaplanmasına ilişkin bilirkişi tarafından yapılan

tespitler ve varılan sonucun Mahkemelerince uygun görüldüğü, diğer yandan, 55 seri No.lu Kurumlar

Vergisi Genel Tebliğinin 8 inci bölümündeki, finansman giderlerinin yanısıra finansman geliri de elde

etmiş olan mükelleflerin gider kısıtlaması uygulamasında, söz konusu gelir ve giderlerini birbiriyle

mukayese etmek suretiyle netleştirmelerinin mümkün olmadığı ve finansman giderleri toplamının

gider kısıtlamasına konu edilmesi gerektiğine ilişkin hükmü, Danıştay Dördüncü Dairesi kararı ile

Page 84: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

iptal edilmişse de Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun 12.3.1999 günlü ve E:1998/139, K:1999/153

sayılı kararı ile bu karar bozulduğundan, bilirkişi raporunda finansman gelirlerinin dikkate

alınmamasının isabetli görüldüğü, kesilen ağır kusur cezası yönünden de, matrah farkının tespit şekli

dikkate alınarak tarhiyata kusur cezası uygulanması gerektiği belirtilerek, matrahın kusur cezalı olarak

azatılmasına karar vermiştir.

Tarafların temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi 5.5.2004 günlü ve E:2002/1014,

K:2004/1299 sayılı kararıyla; finansman giderleri kısıtlamasına 54 ve 55 sıra no'lu Kurumlar Vergisi

Genel Tebliğleri ile açıklık getirildiği, sözü edilen düzenlemelerle imalat faaliyetinde bulunan

kurumların gider kısıtlaması dışında tutulabilmesi için yabancı kaynağın imalat faaliyetinde

kullanılması şartının arandığı, imalatın yanında başka faaliyetleri de olan işletmelerin imalat dışı

faaliyetleriyle ilgili finansman giderlerinin kısıtlamaya tabi tutulması gerektiğinin anlaşıldığı, halı

imalatı yanında imalat dışı faaliyeti de bulunan davacının, yabancı kaynaklara ait finansman

giderlerinin tamamını malın maliyetine ekleyerek imalat dışı faaliyetlerine ilişkin giderlerini

kısıtlamaya tabi tutmadığı görüşüyle vergilendirildiği, Midlanbank'tan kullanılan kredilerin

tamamının imalat faaliyetinde kullanıldığı açık olduğundan, bu krediler nedeniyle yüklenilen

giderlerin kısıtlamaya tabi tutulmasının yasa gereği olduğu, vergi mahkemesince hükme asas alınan

bilirkişi raporunda, İş Bankası'ndan alınan ve Türk Lirası karşılığı 114.112.000.000 TL. olan döviz

kredisinin özel kesim tahvil ve senet alışı ile sipariş avanslarında kullanılan yaklaşık 82 milyar TL'lik

kısmının imalat dışı kullanıldığı sonucuna varıldıktan sonra, bu kredi nedeniyle İş Bankası'na ödenen

toplam finansman giderinin 82 milyar TL'ye isabet eden kısmının gider kısıtlamasına tabi

olabileceğinin belirtildiği, bu tespitten sonra toplam harcamalar içinde ticari mal alışlarının oranına

göre 33 milyar TL'nin yaklaşık 13.8 milyar TL'sinin kısıtlamaya tabi tutulması gerektiğinden söz

edilerek, hiçbir yasal dayanağı ve gerekçesi olmayan bu hesaplama yöntemiyle 2.607.676.128 TL.'nin

kanunen kabul edilmeyen gider olduğu sonucuna varılamayacağından söz konusu rapora göre karar

verilmesinde yasal isabet görülmediği, İş Bankası döviz kredisiyle alındığı belirtilen özel kesim tahvil

ve senetlerinin 53 milyar TL'lik kısmının Gümüşsuyu Halı Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine olan

borçlar için kullanıldığı, adı geçen şirkete olan borçların da imalat faaliyetiyle ilgili olduğu dosyadaki

belgelerden anlaşıldığından, özel kesim tahvil ve senet alışında kullanılan kredilerin 53 milyarı aşan

kısmı ile sipariş avanslarına yapılan ödemelere isabet eden giderlerin kısıtlamaya tabi tutulacağı göz

önüne alınarak yapılacak inceleme sonucuna göre yeniden karar verilmesi gerektiği, diğer yandan,

Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin 2 nci bendi ile gider kaydedilmesi ödenmiş olması

koşuluna bağlanan S.S.K. priminin ödenmediği açık olduğundan, prim borçlarının tahakkuk ettiği

dönemde gider yazılabileceği gerekçesiyle tarhiyatın bu matrah farkına ilişkin kısmının

kaldırılmasında da hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle, kararı bozmuştur.

Bozma kararına uymayan Gaziantep Vergi Mahkemesi 24.9.2004 günlü ve E:2004/1027, K:2004/931

sayılı kararıyla, ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeyle kararında ısrar etmiştir.

Israr kararı vergi dairesi müdürlüğünce temyiz edilmiş, vergi inceleme raporu doğrultusunda yapılan

tarhiyatta yasaya aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Savunmada bulunulmamıştır.

Danıştay Tetkik Hakimi Özlem ULAŞ'ın Düşüncesi: Israr kararının, S.S.K. primlerinin tahakkuk

tarihleri esas alınıp ödenmeden gider kaydedilmesi nedeniyle belirlenen matrah farkına ilişkin hüküm

fıkrasının; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin 2 nci bendinde ödenmiş olması

koşuluyla gider kaydedilebileceği düzenlemesinin yer alması, diğer yandan 506 sayılı Kanunun

"Primlerin Ödenmesi" başlıklı 80 inci maddesinin, 3917 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle değişik 80

Page 85: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

inci maddesinin 4 üncü fıkrasında da, kuruma ödenmeyen prim tutarlarının Gelir ve Kurumlar Vergisi

uygulamasında gider yazılamayacağı düzenlemesinin getirilmesi ve bu düzenlemenin ısrar kararında

yer verilen Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararından sonra yapılmış olması hususları birlikte

değerlendirildiğinde, bozulması gerektiği; gider kısıtlamasına ilişkin hüküm fıkrasıyla belirlenen

matrah farkları üzerinden kesilen cezaya yönelik temyiz isteminin ise, temyiz dilekçesinde ileri sürülen

nedenler ısrar kararının bozulmasını gerektirecek nitelkte olmadığından reddi gerektiği

düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Sefer YILDIRIM'ın Düşüncesi: Danıştay Üçüncü Dairesinin 5.5.2004 gün ve

2004/1299 sayılı kararı doğrultusunda temyiz isteminin kabulü ile temyize konu Vergi Mahkemesi

ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği

görüşüldü:

Davacı şirket adına ödenmeyen sosyal sigorta primlerinin gider kaydedildiği ve imalat faaliyetiyle ilgisi

bulunmayan finansman giderlerinin kısıtlamaya tabi tutulmadığı yolunda düzenlenen inceleme

raporuna dayanılarak ikmalen salınan kurumlar vergisi, hesaplanan fon payı ve kesilen ağır kusur

cezasına karşı açılan davada, matrah farkının kusur cezalı olarak azaltılması yolunda verilen vergi

mahkemesi ısrar kararı vergi dairesi müdürlüğünce temyiz edilmiştir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun "İndirilecek Giderler" başlıklı 40 ıncı maddesinin 2 nci bendinde

sigorta primlerinin ödenmiş olması şartıyla gider kaydedilebileceği düzenlemesi yer almaktadır. Diğer

yandan, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun "Primlerin Ödenmesi" başlıklı ve 3917 sayılı Kanunun

1 inci maddesiyle değişik 80 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında, kuruma ödenmeyen prim tutarlarının

gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider yazılamayacağı öngörülmüştür.

Anılan düzenlemeler karşısında, 1998/Aralık dönemine ilişkin olup, işveren ve işçi hisseleri

toplamından oluşan sosyal sigorta priminin vadesi olan 1.2.1999 tarihine kadar ödenmediği halde

gider kaydedilmesi nedeniyle belirlenen matrah farkı nedeniyle yapılan tarhiyatta hukuka aykırılık

bulunmadığından, bu nedenle belirlenen matrah farkına ilişkin tarhiyatı yukarıda belirtilen yasal

düzenlemeden önce verilen 23.1.1992 günlü ve E:1990/3, K:1992/1 sayılı Danıştay İçtihatları

Birleştirme Kurulu kararından da söz ederek kaldıran mahkeme ısrar kararında isabet

bulunmamaktadır.

Finansman giderleri kısıtlamasına ilişkin matrah farkı ve belirlenen matrah farkı üzerinden kesilen

cezaya ilişkin olarak, davalı idarece temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını

gerektirecek durumda görülmemiştir.

Bu nedenlerle temyiz isteminin kısmen kabulü ile, Gaziantep Vergi Mahkemesinin 24.9.2004 günlü ve

E:2004/1027, K:2004/931 sayılı kararının, sosyal sigorta primleri nedeniyle belirlenen matrah farkına

ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, diğer temyiz istemlerinin reddine, yeniden verilecek kararda

karşılanacağından yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 17.6.2005

gününde oybirliği ile karar verildi.

--------------------------------------------------

Page 86: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay İdari Dava Daireleri 2005/1499 E.N , 2005/2167 K.N. - 16/06/2005

KARAR METNİ

399 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE BELİRTİLEN İSTİHDAM TÜRLERİ DIŞINDA

"KAPSAMDIŞI PERSONEL" ADI ALTINDA, İŞ KANUNUNA TABİ OLARAK ÇALIŞTIRILAN VE 506

SAYILI SOSYAL SİGORTALAR KANUNUNA GÖRE SOSYAL GÜVENLİK YÖNÜNDEN SİGORTALI

KABUL EDİLİP BU KURUMLA İLİŞKİLENDİRİLEN DAVACININ, ÜCRETİNDEN İŞSİZLİK

SİGORTASI PRİMİ KESİLMESİNDE HUKUKA AYKIRILIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı): Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı

ANKARA

Vekili : Av. ?

Diğer Davalı : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı - ANKARA

Karşı Taraf (Davacı) : ?

İstemin Özeti : Danıştay Onuncu Dairesinin 4.6.2003 günlü, E:2001/5085, K:2003/2155 sayılı

kararının davanın kabulüne ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması davalı idarelerden Sosyal

Sigortalar Kurumu Başkanlığı tarafından istenilmektedir.

Davacı Savunmasının Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Yakup Bal'ın Düşüncesi: 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2.

maddesinde bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu kanuna

göre sigortalı sayılacakları öngörülmüştür.

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 46. maddesinde ise yasanın amacının işsizlik sigortasına

ilişkin kuralları ve uygulama esaslarını düzenlemek ve sigortalılara işsiz kalmaları halinde bu kanunda

öngörülen ödeme ve hizmetlerin yerine getirilmesi olarak belirtilmiştir. Aynı maddenin 3. fıkrasında

ise 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye

tabi kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat kanunlarındaki hükümlere göre sözleşmeli personel

statüsünde çalışanların kanun kapsamında olmadığı belirtilmesine karşın bu fıkrada kapsamdışı

personel sayılmamıştır.

Davacının 399 sayılı KHK'de belirtilen istihdam türleri dışında kapsamdışı personel adı altında İş

Kanunu kapsamında çalıştırılıyor olması ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile ilişkilendirilmesi

nedeniyle ücretinden işsizlik sigortası primi kesilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabul edilerek temyize konu kararın davanın

kabulüne ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Mehmet Karaoğlu'nun Düşüncesi: Danıştay dava dairelerince verilen kararların

temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.

maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Page 87: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine

uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın

onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:

Dava, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığında kapsamdışı personel olarak görev yapan davacının,

maaşından işsizlik sigortası primi kesilmemesi ve daha önce kesilen işsizlik sigortası primlerinin iadesi

için yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlem ile 29.6.2000 günlü, 24094 sayılı Resmi

Gazete'de yayımlanan "4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun Uygulanmasına İlişkin 2 Nolu

Tebliğ"in 1 inci maddesinin iptali, önceden tahsil edilen işsizlik sigortası primlerinin en yüksek banka

mevduat faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Danıştay Onuncu Dairesi 4.6.2003 günlü, E:2001/5085, K:2003/2155 sayılı kararıyla; Anayasanın 128

inci maddesi ile 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun

Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 22. maddesinden bahsederek,

kapsamdışı personelin Anayasanın 128. maddesinde sözü edilen "diğer kamu görevlileri" olarak

nitelendirilmesi gerektiği, kamu iktisadi teşebbüsü ve iktisadi devlet teşekküllerinde, 657 sayılı Kanun

kapsamında yer alan kadrolarda bulunmayan, ancak kuruluşun yürüttüğü hizmetin gereğine göre

belirsiz süreli hizmet akdi ile çalıştırılmak üzere oluşturulan kadrolarında bulunan ve toplu iş

sözleşmesi ekindeki listede sayılan görevleri yürüten "kapsamdışı personel"in kamu görevlilerine

tanınan kimi güvencelerden ve toplu sözleşme ile verilen kimi özlük ve sosyal haklardan

yararlandırıldığı bu statüleri gereği, 4447 sayılı Kanunun 4571 sayılı Kanunla değişik 46. maddesinin

üçüncü fıkrasında sayılan kamu görevlileri arasında kabulü gerektiği, davacının yukarıda yapılan

belirlemeye uygun olarak "kapsamdışı personel" statüsünde görev yaptığı, bu durumda, davacının

aylığından işsizlik sigortası kapsamı içinde bulunduğundan, bahisle işsizlik sigortası primi kesilmesine

ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, davacının idareye başvurduğu tarihten önceki altmış güne

isabet eden tarihten itibaren maaşından kesilen işsizlik sigortası primlerinin idareye başvuru

tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmak suretiyle (davacıya) geri ödenmesi gerektiği, bu tarihten

öncesine ait primlerin iadesinin ise, dava açma süresinin geçirilmesi nedeniyle iadesine olanak

bulunmadığı, öte yandan, dava konusu tebliğin 1. maddesinde, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası

Kanununun 4571 sayılı Kanunla değişik 46 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir husus

görülmediği gerekçesiyle "4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun Uygulanmasına İlişkin 2 Nolu

Tebliğ"in 1 inci maddesine yönelik davanın reddine, dava konusu uygulama işleminin, davacının

aylığından işsizlik sigortası primi kesilmesi ve daha önce kesilen primlerin idareye başvuruda

bulunduğu tarihten geriye doğru altmış güne isabet eden kısmının geri ödenmemesine ilişkin olarak

iptaline, bu tarihten öncesine ait primlerin iadesi istemine ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle

reddine, idareye başvuruda bulunduğu tarihten önceki altmış gün içinde kesilen primlerinin başvuru

tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmak suretiyle davacıya iadesine karar vermiştir.

Davalı idarelerden Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı kararın davanın kabulüne ilişkin kısmını

temyiz etmekte ve bozulmasına karar verilmesini istemektedir.

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 4571 sayılı Kanunla değişik 46. maddesinin üçüncü fıkrasında

"506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3 üncü maddesinde sigortalı sayılmayanlar, sosyal güvenlik

kuruluşlarından yaşlılık aylığı alıp da sosyal güvenlik destek primi ödeyerek ya da ödemeksizin

çalışanlar ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu,

Page 88: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu, 2802 sayılı Hakimler ve

Savcılar Kanunu, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, 2814 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 233

ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kamu

kurum ve kuruluşlarının teşkilat kanunlarındaki hükümlerine göre sözleşmeli personel statüsünde

çalışanlar ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre geçici personel statüsünde çalıştırılanlar bu

kanun kapsamına dahil değildir." hükmü yer almaktadır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2. maddesinde; bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç

işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre sigortalı sayılacakları, 3 üncü maddesinde ise

kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların sigortalı sayılmayacakları

öngörülmüştür.

233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 5.

maddesinin birinci fıkrasında bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli listede bulunan teşebbüslerin

ana statülerine ait koordinasyon kurulu kararları ile buna göre teşkilatlanmalarının, bu Kanun

Hükmünde Kararnamenin yayım tarihinden itibaren engeç iki ay içinde tamamlanacağı, beşinci

fıkrasında ise yukarıdaki fıkralardaki düzenlemeler yapılıp yürürlüğe girinceye kadar bu Kanun

Hükmünde Kararname ile kaldırılan hükümlerin uygulanmasına devam olunacağı belirtilmiştir.

233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları

personelinin hizmete alınmalarını, görev ve yetkilerini, niteliklerini, atanma, ilerleme, yükselme, hak

ve yükümlülükleriyle diğer özlük haklarını düzenlemek amacıyla çıkarılan 399 sayılı Kamu İktisadi

Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı

Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 3/a maddesinde

teşebbüs ve bağlı ortaklıklarda hizmetlerin memurlar sözleşmeli personel ve işçiler eliyle

gördürüleceği, 3/b maddesinde teşebbüs ve bağlı ortaklıkların genel idare esaslarına göre yürütülmesi

gereken asli ve sürekli görevlerinin; genel müdür, genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, kurul

ve daire başkanları, müessese, bölge, fabrika, işletme ve şube müdürleri, müfettiş ve müfettiş

yardımcıları ile ekli 1 sayılı cetvelde kadro unvanları gösterilen diğer personel eliyle gördürüleceği, 3/e

maddesinde ise işçilerin bu Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olmadığı, 12. maddesinde sözleşmeli

statüde istihdam edilecek personelin 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa tabi olduğu, Geçici 9.

maddesinde ise özel hukuk hükümlerine göre kurulmuş olup, yönetim kademelerinde iş kanunları

çerçevesinde personel çalıştıran ve ekli 1 sayılı cetvelde yer almayan teşebbüs ve bağlı ortaklık

personeli hakkında, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin

yürürlüğe girdiği tarihten önce tabi oldukları iş kanunu hükümlerinin uygulanacağı esası getirilmiştir.

399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3/a maddesinde teşebbüs ve bağlı ortaklıklarda

hizmetlerin; memurlar, sözleşmeli personel ve işçiler eliyle gördürüleceği öngörülmesine karşın

"kapsamdışı personelle ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Yine aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin

25. maddesinin (c) fıkrasında sözleşmeli personelin ücretinin nasıl saptanacağı, 26 ve devamı

maddelerinde ise diğer mali ve sosyal hakları düzenlenmesine karşın bu düzenlemeler içinde

kapsamdışı personele yer verilmemiştir.

Kapsamdışı personele ödenecek mali ve sosyal haklar ise davacının çalıştığı kurumca çıkartılan

Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği ile düzenlenmiştir. Bu nedenle kapsamdışı personel mali ve sosyal

haklar yönünden 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelere tabi bulunmamaktadır.

Yine 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun gerekçesinde de belirtildiği üzere 506 sayılı Sosyal

Sigortalar Kanununun 2 nci maddesi esas alınarak, bir hizmet sözleşmesine dayalı bir veya bir kaç

Page 89: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

işyerinde çalışan tüm işçiler kanun kapsamında, yine 506 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde

belirtilenler ile sosyal güvenlik kuruluşlarından yaşlılık aylığı alıp da sosyal güvenlik destek primi

ödeyerek ya da ödemeksizin çalışanlar kanunun kapsamı dışında kabul edilmiştir. Ayrıca 4447

Kanunun 46. maddesinin 3. fıkrasında işsizlik sigortası kapsamı dışında kalan kişilerin tabi oldukları

kanunlar tek tek belirtilmiştir.

Belirtilen düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden; 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede

belirtilen istihdam türleri dışında "kapsamdışı personel" adı altında, İş Kanununa tabi olarak

çalıştırılan ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre sosyal güvenlik yönünden sigortalı kabul

edilip bu kurumla ilişkilendirilen davacının, ücretinden işsizlik sigortası primi kesilmesinde hukuka

aykırılık görülmemiştir.

Bu durumda, Daire kararının; uygulama işleminin, davacının aylığından işsizlik sigortası primi

kesilmesi ve başvurudan geriye doğru 60 güne isabet eden kısmın geri ödenmemesine ilişkin olarak

iptalinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Onuncu Dairesinin

4.6.2003 günlü, E:2001/5085, K:2003/2155 sayılı kararının davanın kabulüne ilişkin kısmının

BOZULMASINA, 16.6.2005 günü oyçokluğu ile karar verildi.

K A R Ş I O Y

Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu kararının onanması gerektiği oyuyla, çoğunluk kararına

katılmıyoruz.

--------------------------------------------------

Danıştay İdari Dava Daireleri 2001/197 E.N , 2004/491 K.N. - 08/04/2004

KARAR METNİ

ELEKTRONİK KOL PROTEZİNİN SADECE İŞ KAZALARIYLA, MESLEK HASTALIKLARI

SİGORTASI KAPSAMINDA OLANLARA SAĞLANMASINA İLİŞKİN DAVALI İDARE YÖNETİM

KURULU KARARINDA VE BU KARARIN DUYURULMASI YOLUNDAKİ GENELGEDE, 506 SAYILI

KANUNUN 32. MADDESİNE UYARLIK BULUNMADIĞI HK.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü

Vekili : Av. ?

Karşı Taraf (Davacı) : ?

Vekili : Av. ?

İstemin Özeti : Davacının, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulunun 16.6.1994 günlü, X/2202

sayılı kararı ile 28.6.1994 günlü, 3-73 Ek ve 3-74 Ek sayılı Genelgelerinin iptali istemiyle açtığı dava

sonucunda; dava konusu işlemlerin iptali yolunda Danıştay Onuncu Dairesince verilen 24.10.2000

günlü, E:1997/6400, K:2000/5362 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davalı idare

tarafından istenilmektedir.

Page 90: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Yakup Bal'ın Düşüncesi : Dava konusu edilen 3-73 Ek Genelge motorlu ve

motorsuz malül arabalarına ilişkin olup, uyuşmazlıkla ilgili olmamasına rağmen iptal edilmiştir.

Öte yandan davalı Kurumun taraf olduğu davalarda her ne suretle olursa olsun harç ödemekle

yükümlü tutulmasına yasal olarak bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle temyize konu kararın 3-73 Ek Genelge ve yargılama giderleri yönünden

bozulması, diğer bölümünün onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Bilgin Arısan'ın Düşüncesi : Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulu'nun 16.6.1994

tarih ve 2202 sayılı kararı ile 28.6.1994 tarih, 3-73 Ek ve 3-74 Ek sayılı Genelgelerinin iptali talebiyle

açılan davayı red eden Danıştay 10. Dairesi kararının temyizen incelenerek bozulması talep

edilmektedir.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 32 inci maddesinde, sigortalıya, iş kazalarıyla meslek

hastalıkları sigortası kapsamı dışında kalan hastalıklarda sağlanan yardımlar düzenlenmiş, işlem

tarihinde yürürlükte bulunan (B) fıkrasında, protez araç ve gereçlerinin sağlanması, takılması,

onarılması ve yenilenmesi bu yardımlar arasında sayılmıştır.

Aynı Kanunun 34 üncü maddesinde ise, hastalık hallerinde yapılacak sağlık yardımlarının sigortalının

iyileşmesine kadar süreceği, kurumun, sigortalının iyileşmesine yarıyacak, yahut iş göremezliğini az

çok gidermesi için gerekli görülecek protez araç ve gereçlerini, süreye bağlı olmaksızın sağlamak,

onarmak ve tesbit edilen süre ve şartlarla yenilemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

Kanunun bu hükümlerinden hastalık sigortası kolundan protez araç ve gereçlerinin sağlanması,

takılması, onarılması ile ilgili sağlık yardımlarının kurumca karşılanacağı, yapılan bu yardımların

sigortalının iyileşmesine kadar sürdürüleceği anlaşılmaktadır.

Dava konusu 16.6.1994 tarih ve 2202 sayılı davalı idare Yönetim Kurulu Kararıyla, elektronik kol

protezlerinin maliyetinin yüksek olmasından dolayı işkazası halinde bu sigorta kolunun mesleki risk

sigortası olması ve çalışma risklerini karşılaması sebebiyle bu sigorta kolundan temin edilmesi,

hastalık sigortası kolundan üst ekstremite amputasyonu arızası olanlara ise maliyeti daha düşük olan

mekanik kol protezi verilmesi, kullanım sürelerinin on yıl olarak belirlenmesi kararlaştırılmış olup,

alınan bu karar 3-74 Ek sayılı Genelge ile davalı idareye bağlı birimlere duyurulmuştur. Ayrıca, davalı

idare Yönetim Kurulunun dava konusu edilmeyen 16.5.1996 tarih ve 1657 sayılı kararı ile de; hastalık

sigortası kolundan daha önce kurumlarınca temin edilen ve sigortalının kendi kusurları olmaksızın

arızalanan Elektronik Kol Protezlerinin tesbit edilen on yıllık kullanma süreleri içinde arızalanmaları

halinde onarımlarının sigortalı tarafından % 25 katkı payının ödenmesi şartıyla kurumlarınca

yapılması kararlaştırılmıştır.

Dava dosyasında mevcut belgelerden davacının yüksek gerilim tellerinin alçaktan geçmesi sebebiyle

yaralanarak iki kolunun dirsekten itibaren kesildiği, sigortalı olarak çalıştığından hastalık sigortası

kolundan 1987 yılında her iki önkol için protez kol takıldığı, SSK ? Hastanesi Sağlık Kurulunca

düzenlenen 20.1.1993 tarihli raporda, davacıya 5 yıl önce temin edilen mevcut protezin kullanılamaz

durumda olduğundan, elektronik tipte kol protezi kullanılması lüzum göstermesi üzerine elektronik

protezin temin edildiği, bu defa SSK ? Hastanesinin Sağlık kurulunca düzenlenen 20.3.1996 tarihli

raporla da, davacıya her iki önkol dirsek altı amputasyonu teşhisi sebebiyle her iki önkol için

Page 91: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

elektronik protez dört kanallı kullanılmasına, sözkonusu cihazın işgörmezliğini az çok gidereceğine ve

mevcut elektronik protezin eskimesinden davacının kusurunun olmadığına karar verilmesi üzerine,

davacının idareye başvurarak mağduriyetinin giderilmesini istediği, bu isteğin, 16.5.1996 tarihli

Yönetim Kurulu Kararı uyarınca davacının kendi kusuru olmaksızın elektronik kol protezinin

arızalandığı, % 25 katkı payının ödenmesi şartı ile tamir edileceğinden bahisle reddedildiği

anlaşılmaktadır.

Bu durumda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda hastalık sigortası kolundan sağlanan yardımlar

arasında protez araç ve gerekçelerinin sağlanmasına, takılmasına ve onarılmasına yer verildiğinden,

ayrıca, bu konuda kanunda gerek süre yönünden bir sınırlama ve gerekse de sigortalıdan katkı payı

alınacağına ilişkin bir mecburiyet bulunmadığından ve davalı idarenin ? hastanesince 20.1.1993

tarihinde verilen raporla da, davacının elektronik tipte kol protezi kullanması gerektiğinin

belirtildiğinden kuruma maliyetinin yüksek olduğundan bahisle elektronik kol protezinin sadece iş

kazalarıyla meslek hastalıkları sigortası kapsamında olanlara sağlanmasına ilişkin davalı idare

Yönetim Kurulunun 16.6.1994 tarih ve 2202 sayılı kararı ve bu kararın duyurulması yolundaki

28.6.1994 tarihli 3-73 Ek ve 3-74 Ek sayılı Genelgeleri 506 sayılı Kanunun 32 inci maddesine aykırı

bulunmaktadır.

Açıklanan sebeplerle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun 32 inci ve 34 üncü maddeleri hükümlerine

aykırı bulunan dava konusu Yönetim Kurulu kararı ile buna dayalı genelgeleri iptal eden Danıştay 10

uncu Dairesi kararı yerinde bulunduğundan hukuki mesnedi bulunmayan temyiz talebinin reddi ile

Danıştay 10 uncu Dairesi kararının tasdiki gerekeceği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca gereği görüşüldü:

Dava, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulu'nun 16.6.1994 günlü, X/2202 sayılı kararı ile

28.6.1994 günlü, 3-73 Ek ve 3-74 Ek sayılı Genelgelerinin iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Onuncu Dairesi 24.10.2000 günlü, E:1997/6400, K:2000/5362 sayılı kararıyla; 506 sayılı

Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 32.maddesinde, sigortalıya, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortası

kapsamı dışında kalan hastalıklarda sağlanan yardımların düzenlendiği, işlem tarihinde yürürlükte

bulunan (B) fıkrasında, protez araç ve gereçlerinin sağlanması, takılması, onarılması ve

yenilenmesinin bu yardımlar arasında sayıldığı, anılan Yasanın 34. maddesinde ise, hastalık hallerinde

yapılacak sağlık yardımlarının sigortalının iyileşmesine kadar süreceği, kurumun, sigortalının

iyileşmesine yarayacak, yahut iş göremezliğini az çok gidermesi için gerekli görülecek protez araç ve

gereçlerini, süreye bağlı olmaksızın sağlamak, onarmak ve tesbit edilen süre ve şartlarla yenilemekle

yükümlü olduğunun hükme bağlandığı, aktarılan bu düzenlemeden, hastalık sigortası kolundan protez

araç ve gereçlerinin sağlanması, takılması, onarılması ile ilgili sağlık yardımlarının kurumca

karşılanacağı, yapılan bu yardımların sigortalının iyileşmesine kadar sürdürüleceğinin anlaşıldığı,

dava konusu 16.6.1994 günlü, X/2202 sayılı davalı idare Yönetim Kurulu Kararıyla, elektronik kol

protezlerinin maliyetinin yüksek olmasından ötürü, işkazası halinde bu sigorta kolunun mesleki risk

sigortası olması ve çalışma risklerini karşılaması nedeniyle bu sigorta kolundan temin edilmesi,

hastalık sigortası kolundan üst ekstremite amputasyonu arızası olanlara ise maliyeti daha düşük olan

mekanik kol protezi verilmesi, kullanım sürelerinin on yıl olarak belirlenmesinin kararlaştırıldığı,

alınan bu kararın 3-74 Ek sayılı Genelge ile davalı idareye bağlı birimlere duyurulduğu, ayrıca, davalı

idare Yönetim Kurulunun dava konusu edilmeyen 16.5.1996 tarih ve X/1657 sayılı kararı ile de;

hastalık sigortası kolundan daha önce kurumlarınca temin edilen ve sigortalının kendi kusurları

Page 92: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

olmaksızın arızalanan Elektronik Kol Protezlerinin tesbit edilen on yıllık kullanma süreleri içinde

arızalanmaları halinde onarımlarının sigortalı tarafından % 25 katkı payının ödenmesi koşuluyla

kurumlarınca yapılmasının kararlaştırıldığı, dava dosyasının incelenmesinden, davacının yüksek

gerilim tellerinin alçaktan geçmesi nedeniyle yaralanarak iki kolunun dirsekten itibaren kesildiğinin,

sigortalı olarak çalıştığından hastalık sigortası kolundan 1987 yılında her iki önkol için protez kol

takıldığının, SSK ? Hastanesi Sağlık Kurulunca düzenlenen 20.1.1993 tarihli raporda, davacıya 5 yıl

önce temin edilen mevcut protezin kullanılamaz durumda olduğundan, elektronik tipte kol protezi

kullanılması lüzum göstermesi üzerine elektronik protezin temin edildiğinin, bu defa SSK ?

Hastanesin'in Sağlık Kurulunca düzenlenen 20.3.1996 tarihli raporla da, davacıya her iki önkol dirsek

altı amputasyonu teşhisi nedeniyle her iki önkol için elektronik protez 4 (dört) kanallı kullanılmasına,

sözkonusu cihazın işgörmezliğini az çok gidereceğine ve mevcut elektronik protezin eskimesinden

davacının kusurunun olmadığına karar verilmesi üzerine, davacının idareye başvurarak

mağduriyetinin giderilmesini istediğinin, bu isteğin, 16.5.1996 tarihli Yönetim Kurulu Kararı uyarınca

davacının kendi kusuru olmaksızın elektronik kol protezinin arızalandığı, % 25 katkı payının ödenmesi

koşuluyla onarılacağı gerekçesiyle reddedildiğinin anlaşıldığı, bu durumda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar

Kanununda hastalık sigortası kolundan sağlanan yardımlar arasında protez araç ve gereçlerinin

sağlanmasına, takılmasına ve onarılmasına yer verildiğinden, ayrıca, bu konuda Yasada gerek süre

yönünden bir sınırlama ve gerekse de sigortalıdan katkı payı alınacağına ilişkin bir zorunluluk

öngörülmediğinden, diğer taraftan, davalı idarenin ? Hastanesince 20.1.1993 tarihinde düzenlenen

raporla da, davacının elektronik tipte kol protezi kullanması gerektiğinin belirtilmesi karşısında,

kuruma maliyetinin yüksek olduğundan bahisle elektronik kol protezinin sadece iş kazalarıyla meslek

hastalıkları sigortası kapsamında olanlara sağlanmasına ilişkin davalı idare Yönetim Kurulunun

16.6.1994 günlü, X/2202 sayılı kararında ve bu kararın duyurulması yolundaki 28.6.1994 günlü, 3-73

Ek ve 3-74 Genelgelerinde sözü edilen Yasanın 32.maddesine uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava

konusu Yönetim Kurulu Kararının ve buna dayalı Genelgelerin iptaline, yargılama giderlerinin davalı

idareden alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir.

Davalı idare 24.10.2000 günlü, E:1997/6400, K:2000/5362 sayılı kararı temyiz etmekte ve dava

konusu edilen Yönetim Kurulu Kararında ve Genelgelerde mevzuata aykırılık bulunmadığını,

kendilerine yargı harcı yükletilemeyeceğini ileri sürerek bozulmasını istemektedir.

Danıştay Onuncu Dairesince verilen 24.10.2000 günlü, E:1997/6400, K:2000/5362 sayılı karar ve

dayandığı gerekçe uyuşmazlığın esası yönünden hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek

bir neden bulunmamaktadır.

Buna karşılık, 4972 sayılı Yasanın 26.7.1983 günlü, 2868 sayılı yasayla değişik 24. maddesinin (C)

fıkrasında, Sosyal Sigortalar Kurumunca açılan ve Kurumun taraf olduğu davalar ve icra

kovuşturmaları ile ilanlarının her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduğu hükme bağlanmış olup,

buna göre Kurumun taraf olduğu davalarda her ne suretle olursa olsun harç ödemekle yükümlü

tutulmasına yasal olanak bulunmamaktadır.

Bu durum nedeniyle, adı geçen kuruma karşı açılan ve kurum aleyhine sonuçlanan davada, önceden

alınan başvurma ve ilam harcının davada haklı çıkması nedeniyle davacı tarafa iadesi gerekirken,

yargılama gideri olarak davalı kuruma yükletilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Nitekim, bu konuda Danıştay Dava Dairelerinin kararları ile Danıştay İdari Dava Daireleri Genel

Kurulunun kararları arasında ortaya çıkan aykırılık, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun

25.12.1997 günlü, E:1996/1, K:1997/1 sayılı kararı ile yukarıda belirtildiği şekilde giderilmiştir.

Page 93: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Açıklanan nedenlerle, temyiz edilen kararın, dava konusu işlemlerin iptali ile ilgili kısmında usule ve

hukuka aykırılık bulunmadığından, davalı idarenin temyiz isteminin reddiyle kararın bu kısmının

onanmasina, buna karşılık yargılama giderleri yönünden, temyiz isteminin kabulü ile Danıştay

Onuncu Dairesinin 24.10.2000 günlü, E:1997/6400, K:2000/5362 sayılı kararının bu hususa ilişkin

kısmının bozulmasina, 8.4.2004 günü oybirliği ile karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 2001/1765 E.N , 2003/4118 K.N. - 22/10/2003

KARAR METNİ

İSTEĞE BAĞLI SİGORTALILARIN SÜRESİ İÇİNDE ÖDEMEDİKLERİ PRİM BORÇLARININ 6183

SAYILI YASAYA GÖRE TAKİP VE TAHSİLİNE OLANAK BULUNMADIĞI HK.

Davacı : ?

Davalı : Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı

Vekili : Av. ? - Aynı yerde

İstemin Özeti : İsteğe bağlı sigortalı olan davacı tarafından, davalı idarece 6183 sayılı Yasa

hükümlerine göre takip ve tahsil edilen prim, işsizlik sigortası primi, idari para cezası, tasarrufu teşvik

kesintisi, gecikme zammı ve faiz borcu bulunan işverenler ile 506 sayılı Yasanın Ek 24. maddesine göre

sosyal yardım zammı borcu bulunan kuruluşların, topluluk sigortasına devam edenlerin 2001 Nisan

ayı sonuna kadar süresinde ödenmeyen borçları için dava konusu genelge ile tecil ve taksitlendirme

olanağı getirildiği, ancak genelge kapsamına isteğe bağlı sigortalıların dahil edilmediği, genelgenin

işverenlerin ekonomik ve mali sıkıntıları nedeniyle çıkarıldığı, oysa ülkemizin içinde bulunduğu

ekonomik koşulların isteğe bağlı sigortalıları da olumsuz yönde etkilediği, bu itibarla eşitliğe ve

hakkaniyete aykırı olan genelgenin eksik düzenleme olduğu ileri sürülerek dava konusu 30.4.2001

tarih ve 16-244 Ek sayılı genelgenin iptali istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Dava konusu genelgenin kapsamına, 506 sayılı Yasanın 80. ve 6183 sayılı Yasanın

48. maddesi uyarınca, idarelerince 6183 sayılı Yasa hükümlerine göre takip ve tahsil olunan prim,

işsizlik sigortası primi, idari para cezası, tasarrufu teşvik kesintisi, gecikme zammı, faiz borcu bulunan

işverenler ile 506 sayılı Yasanın Ek 24. maddesine göre sosyal yardım zammı borcu bulunan kuruluşlar

ve topluluk sigortasına devam edenlerin borçlarının dahil edildiği, isteğe bağlı sigortalılık primlerinin

süresi içinde ödenmemesi halinde bu primlere gecikme zammı uygulanmakla birlikte, ödenmeyen

primler için 6183 sayılı Yasa hükümlerine göre takip ve tahsil yoluna gidilemediği, çünkü zorunlu

sigortadan farklı olarak istek üzerine ilgililer bu sigorta kapsamına yani isteğe bağlı sigorta kapsamına

girdikleri ve istedikleri takdirde bu sigorta kapsamından çıkabilecekleri ileri sürülerek davanın reddi

gerektiği savunulmaktadır.

D.Tetkik Hakimi : Erkan Yılmaz

Düşüncesi :. Dava, isteğe bağlı sigortalı olan davacı tarafından, davalı idarece 6183 sayılı Yasa

hükümlerine göre takip ve tahsil edilen prim, işsizlik sigortası primi, idari para cezası, tasarrufu teşvik

kesintisi, gecikme zammı ve faiz borcu bulunan işverenler ile 506 sayılı Yasanın Ek 24. maddesine göre

sosyal yardım zammı borcu bulunan kuruluşların, topluluk sigortasına devam edenlerin 2001 Nisan

Page 94: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

ayı sonuna kadar süresinde ödenmeyen borçları için dava konusu genelge ile tecil ve taksitlendirme

olanağı getirildiği, ancak genelge kapsamına isteğe bağlı sigortalıların dahil edilmediği, genelgenin

işverenlerin ekonomik ve mali sıkıntıları nedeniyle çıkarıldığı, oysa ülkemizin içinde bulunduğu

ekonomik koşulların isteğe bağlı sigortalıları da olumsuz yönde etkilediği, bu itibarla eşitliğe ve

hakkaniyete aykırı olan genelgenin eksik düzenleme olduğu ileri sürülerek dava konusu 30.4.2001

tarih ve 16-244 Ek sayılı genelgenin iptali istemiyle açılmıştır.

1982 Anayasasının "Sosyal güvenlik hakkı" başlıklı 60. maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına

sahip olduğu, devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alması ve bu doğrultuda gerekli

teşkilatı kurması hükme bağlanmıştır.

506 sayılı Yasanın 85. maddesiyle isteğe bağlı sigortaya olanak sağlanmasının amacı, zorunlu sigortaya

tabi olarak çalışmayanları sosyal güvenlik haklarından yoksun bırakmamaktadır. Zorunlu olarak

sigortalı olanlar sosyal güvenlik şemsiyesi altındadırlar ve aynı şekilde herhangi bir sosyal güvenlik

kuruluşundan aylık alanlar da sosyal güvenlik şemsiyesi altında yer almaktadırlar.

İsteğe bağlı sigortalılar ise, primlerini ödemek şartıyla uzun süreli sosyal sigorta kollarından olan

malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından yararlanmak suretiyle sosyal güvenlik şemsiyesi altına

girmek isteyen, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayan kişilerden oluşmaktadır.

Dava konusu genelge ile bazı işverenlerin içinde bulundukları ekonomik ve mail sıkıntılar nedeniyle

kurum alacaklarının tahsil edilmesinde karşılaşılan güçlükler gerekçe gösterilerek davalı idarenin 6183

sayılı Yasa uyarınca takip ve tahsil ettiği alacaklar için anılan yasanın 48. maddesine göre tecil ve

taksitlendirme olanağı getirilmiştir.

Ekonomik yönden güçlü olan işverenlerin içinde bulundukları mali sıkıntılar dikkate alınarak prim

borçlarının ödenmesinde dava konusu genelge ile getirilen kolaylığın (% 3 tecil faizi, 18 ay taksit)

herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmayan ve bu kuruluşlardan aylık almayan

isteğe bağlı sigortalıların dava konusu genelge ile kabul edilen olumsuzluklardan evleviyetle

etkilendiğinin kabul edilmesi gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti, 1982 Anayasanın 2. maddesine göre, bir "sosyal devlet" tir. Sosyal devlet ise,

vatandaşlarının sosyal durumlarıyla, refahlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir yaşama düzeyi sağlamayı

ödev bilen devlet olarak tanımlanmaktadır.

Sosyal devlet olmanın ve Anayasanın yukarıda aktarılan 60. maddesinin bir gereği olarak isteğe bağlı

sigortalıların süresi içinde ödeyemedikleri prim borçlarının da genelgede öngörülen kolaylıklardan

yararlandırılması, dolayısıyla genelge kapsamına dahil edilmeleri bir zorunluluktur.

Davalı idarenin, isteğe bağlı sigortalıların süresinde ödenmeyen prim borçlarının 6183 sayılı Yasa

hükümlerine göre takip ve tahsil olanağı bulunmadığı nedeniyle genelge kapsamına dahil edilmediği

yönündeki savunmasının yukarıda yapılan açıklamalar karşısında kabul edilebilir bir yönü

bulunmamaktadır.

Kaldı ki 506 sayılı Yasada, isteğe bağlı sigortalıların süresinde ödenmeyen prim borçlarının tecil ve

taksitlendirilmesini açıkca yasaklayan bir hüküm de yoktur.

Açıklanan nedenlerle, hukuka aykırı bulunan dava konusu genelgenin iptal edilmesi gerektiği

düşünülmektedir.

Page 95: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay Savcısı : Nevzat Özgür

Düşüncesi : Dava, işverenlere ve topluluk sigortasına tabi olanlara ödeme kolaylığı sağlamak için

çıkarılan 30.4.2001 günlü ve 16-244 sayılı Genelgenin isteğe bağlı sigortalıları kapsama almamasının

hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Davalı idare savunmasında,dava konusu genelge ile bazı işverenlerin içinde bulundukları ekonomik ve

mali sıkıntılar nedeniyle kurum alacaklarının tahsil edilmesinde güçlüklerle karşılaşıldığı için Kurum

alacaklarının tahsilini sağlamak amacıyla işverenlere ödeme kolaylığı getirilmesinin uygun görüldüğü

belirtildiğinden,genelgenin ekonomik ve mali sıkıntılar dikkate alınarak hazırlandığı açıktır.

Ekonomik ve mali sıkıntıya maruz kalan tüm sigortalılar için aynı ödeme kolaylıklarının getirilmesi

Hukuk Devleti ilkesinin bir gereğidir.Bu itibarla, işverenler ve topluluk sigortasına tabi olanların

ekonomik ve mali sıkıntıları bulunduğu halde isteğe bağlı sigortalıların ekonomik ve mali sıkıntılarının

bulunmadığı düşünülemeyeceğine ve bu tür bir varsayımın hiçbir objektif temeli bulunmadığına

göre,isteğe bağlı sigortalıların sözü edilen ödeme kolaylıklarından yararlandırılmamasının adil

olmadığı kuşkusuzdur.

Öte yandan,506 sayılı Yasanın "İsteğe Bağlı Sigorta" başlıklı 9.Bölümünde yer alan 85. maddesinde

isteğe bağlı sigortanın usul ve esaslarına yer verildiğine ve aynı bölümde yer alan "Topluluk Sigortası"

başlıklı 86.maddede topluluk sigortasına ilişkin düzenlemeler mevcut olduğuna göre,topluluk

sigortasının isteğe bağlı sigorta türlerinden biri olduğu açıktır.

Bu duruma göre,isteğe bağlı bir sigorta türü olan topluluk sigortasına tabi olanların ekonomik ve mali

sıkıntı içinde oldukları kabul edilerek ödeme kolaylığından yararlandırılmalarını öngören dava konusu

genelgenin topluluk sigortasına tabi olmayan isteğe bağlı sigortalıları bu kolaylıktan yararlandırmama

sonucunu doğuran eksik düzenlemesinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Diğer taraftan, 506 sayılı Yasanın 85. maddesinin amir hükmüne göre,ait olduğu ayı takip eden ayın

sonuna kadar ödenmeyen primler için bu tarihten başlayarak 80. madde hükmüne göre gecikme

zammı ödemek zorunda olan isteğe bağlı sigortalıların dava konusu genelge kapsamına alınmaları

halinde gecikme zammı oranına göre daha düşük olan tecil faizi ödeyerek ve 18 ay taksitlendirme

olanağından yararlanarak ödeme kolaylığına kavuşacakları kuşkusuzdur.

506 sayılı Yasanın "Primler" başlıklı 8. Bölümünde yer alan 80. maddesinde Kurumun süresi içinde

ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanacağı

belirtilmek suretiyle söz konusu prim ve alacakların kaynaklandığı sigorta türü veya borçluları

yönünden herhangi bir ayrım yapılmadığından,isteğe bağlı sigorta primlerinin 6183 sayılı Yasaya göre

takip ve tahsilinin mümkün olmadığı ve bu yüzden isteğe bağlı sigortalıların prim borçlarının tecil ve

taksitlendirilemeyeceğine ilişkin olarak davalı idarece ileri sürülen iddialar geçerli görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle hukuka aykırı bulunan dava konusu genelgenin iptali gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü :

Dava, isteğe bağlı sigortalı olan davacı tarafından, davalı idarece 6183 sayılı Yasa hükümlerine göre

takip ve tahsil edilen prim, işsizlik sigortası primi, idari para cezası, tasarrufu teşvik kesintisi, gecikme

Page 96: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

zammı ve faiz borcu bulunan işverenler ile 506 sayılı Yasanın Ek 24. maddesine göre sosyal yardım

zammı borcu bulunan kuruluşların, topluluk sigortasına devam edenlerin 2001 Nisan ayı sonuna

kadar süresinde ödenmeyen borçları için tecil ve taksitlendirme olanağı getiren, ancak isteğe bağlı

sigortalıları kapsamayan bu itibarla eksik düzenlendiği ileri sürülen 30.4.2001 tarih ve 16-244 Ek sayılı

genelgenin iptali istemiyle açılmıştır.

506 sayılı Kanunun 2/1. maddesinde, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından

çalıştırılanların bu kanuna göre sigortalı sayılacakları kabul edilmiş, 6/1. maddesinde de, çalıştırılanlar

işe alınmalarıyla kendiliğinden "sigortalı" olurlar hükmüne yer verilmiştir.

Anılan Kanun'un 3917 sayılı Kanunun 1. maddesi ile değişik 80/1. maddesinde, işverenin bir ay içinde

çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu kanun gereğince

hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara

ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar kuruma ödemek zorunda olduğu, aynı maddenin 4.

fıkrasında ise, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacakların tahsilinde 6183 sayılı Yasa

hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, 8. fıkrasında ise prim ve diğer alacakların ödenmemiş kısmı

için gecikme zammı tahsil edileceği hükme bağlanmıştır

Bu hükümlerle düzenlenen sigortalılığın bir zorunluluk olduğu, zorunlu sigorta kapsamında olan

sigortalılara ilişkin olarak işverenlerin prim ödeme konusunda zorunlu olduğu, anılan madde

hükümlerinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

506 sayılı Kanunun "isteğe bağlı sigorta" başlıklı ve 3995 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 85.

maddesinde, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına isteğe bağlı olarak devam edilebilmesi için,

ilgililerin kuruma başvurmasının maddede sayılan koşullardan biri olduğu, aynı maddenin 4447 sayılı

Kanunun 12. maddesiyle değişik B fıkrasının b bendinde ise, isteğe bağlı sigorta primlerinin ait olduğu

ayı takip eden ayın sonuna kadar davalı idareye ödenmesi gerektiği belirtilmiş, bu bendin son

paragrafına göre, ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar ödenmeyen primler için bu tarihten

başlanarak 80 inci madde hükmü uyarınca gecikme zammı alınacağı kurala bağlanmıştır.

İsteğe bağlı sigortalıların herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmadıkları ve bu

yerlerden kendi çalışmalarından dolayı aylık almadıkları dikkate alındığında, bu sigortalıların mecburi

sigortalıların tabi olduğu hukuki statüden farklı bir statü içinde bulundukları görülmekte olup, bu

statü farklılığının bir gereği olarak isteğe bağlı sigortalıların süresi içinde ödemedikleri primler için

sadece 80. maddenin gecikme zammına ilişkin hükmüne atıfta bulunulduğu, süresinde ödenmeyen

isteğe bağlı sigorta prim borcunun 6183 sayılı Yasa hükümlerine göre takip ve tahsiline ilişkin bir

düzenleme getirilmediği belirlenmektedir.

Bu düzenlemeler göz önüne alındığında davalı idarece 506 sayılı Yasanın 80. maddesi uyarınca, 6183

sayılı Yasaya göre takip ve tahsil ettiği alacaklar için dava konusu genelge, 6183 sayılı Yasanın 48.

maddesine göre tecil ve taksitlendirme yoluna gittiği anlaşıldığından, 6183 sayılı Yasaya göre takip ve

tahsil etmediği isteğe bağlı sigorta borçlarının genelge kapsamına alınmamasına ilişkin takdirini

kullanmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.

Öte yandan, topluluk sigortasına giren bazı meslek mensuplarının, topluluk sigortası primlerini süresi

içinde ödememeleri halinde, sözleşmeye dayalı olarak idarece 6183 sayılı Yasa uyarınca prim borcunun

takip ve tahsili yoluna gidilmesi karşısında topluluk sigortasına devam edenlerin dava konusu genelge

kapsamına alınmasında genelgede belirlenen kritere aykırılık bulunmamaktadır.

Page 97: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Açıklanan nedenlerle davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,

200.000.000.- TL. Avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine artan posta

ücretinin istemi halinde davacıya iadesine 22.10.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 2001/3023 E.N , 2003/701 K.N. - 25/02/2003

KARAR METNİ

SOSYAL SİGORTALAR KURUMU HASTANESİNDE, HASTANE DERNEĞİ TARAFINDAN

ÇALIŞTIRILAN DAVACININ, HİZMET SIRASINDA HASTANE ASANSÖRÜNDE GEÇİRDİĞİ KAZA

SONUCU YARALANMASI NEDENİYLE UĞRADIĞINI ÖNE SÜRDÜĞÜ ZARARIN TAZMİNİ

İSTEMİYLE AÇTIĞI DAVANIN ADLİ YARGI YERİNDE GÖRÜLMESİ GEREKTİĞİ HK.

Temyiz Eden (Davalı) : Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı

Vekili : Av. ?

Karşı Taraf (Davacı) : ?

Vekili : Av. ?

İstemin Özeti : Sosyal Sigortalar Kurumu ? Doğum Hastanesinde çalışan davacının, hastane

asansöründe geçirdiği kaza nedeniyle uğradığını öne sürdüğü zararın tazmini istemiyle açtığı dava

sonucunda, istemin kabulüne karar veren İstanbul 5. İdare Mahkemesi'nin 23.5.2001 tarih ve

E:1998/238, K:2001/484 sayılı kararının temyizen incelenip, bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

D.Tetkik Hakimi : Hüseyin Özgün

Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden davacının hizmet akti ile bağlı işçi olarak çalışmaktayken

kazada yaralandığı anlaşıldığından açılan davanın adli yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.

Bu nedenle davanın görev yönünden reddi gerekirken, esasına girilerek verilen temyize konu kararın

bozulması gerekmektedir.

Danıştay Savcısı : Mehmet Karaoğlu

Düşüncesi : Sosyal Sigortalar Kurumu ? Doğum Hastanesinde hastane derneğinde işçi olarak görev

yapan davacının hastane asansöründe geçirmiş olduğu kaza nedeniyle uğradığı zararın tazmini

istemiyle açılan davanın kabulü ve 2 milyar TL maddi, 5 milyar TL manevi tazminatın davalı idarece

ödenmesine ilişkin olarak verilen idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması

istenilmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, dava konusu olayda davalı idarenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı

gibi olayda kusursuz sorumluluğu gerektirecek şartların da bulunmadığı; zararı doğuran olayın idarece

bakıma alınan asansöre, uyarı levhasını dikkate almadan binen davacının hareket halindeki

Page 98: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

asansörden çıkmaya çalışması nedeniyle meydana geldiği, bu olayın davacının kusur ve

dikkatsizliğinin etkisiyle oluştuğu anlaşılmaktadır.

Bu nedenle davalı idarenin tazminat ödemesini gerektirecek bir neden bulunmadığından, davacının

tazminat isteminin kabulü yolundaki mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

Dava, Sosyal Sigortalar Kurumu ? Doğum Hastanesinde Hastane Derneği tarafından çalıştırılan

davacının, hastane asansöründe geçirdiği kaza sonucu yaralanması nedeniyle uğradığını öne sürdüğü

maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

İstanbul 5. İdare Mahkemesince, hizmetin kötü işlediği öne sürülerek açılan davada davacının

statüsünün önem taşımadığı, uyuşmazlığın görüm ve çözümünde idari yargının görevli olduğu

belirtilerek görevlilik kararı verildikten sonra, esasa girilerek tazminat isteminin kabulüne karar

verilmiştir.

Davalı idare, usul ve hukuka aykırı olduğu iddiasıyla anılan mahkeme kararının temyizen incelenip,

bozulmasını istemektedir.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 2. maddesinde bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç

işveren tarafından çalıştırılanların bu kanuna göre sigortalı sayılacağı; 5. maddesinde, bu Kanunun

uygulanmasında, 2. maddede belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yerlerin "işyeri" olduğu; 11.

maddesinde, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada veya işveren tarafından yürütülmekte olan iş

dolayısıyla sigortalıyı hemen veya sonradan bedence ve ruhça arızaya uğratan olayın "iş kazası"

sayılacağı, 134. maddesinde bu Kanun'un uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların, yetkili iş

mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği hükme bağlanmıştır.

1475 sayılı İş Kanunu'nun 1. maddesinde de bir hizmet akdine dayanarak herhangi bir işte ücret

karşılığı çalışan kişiye işçi, işçi çalıştıran tüzel veya gerçek kişiye işveren, işin yapıldığı yere işyeri

denileceği kuralına yer verilirken, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinde ise, İş

Kanunu'na göre işçi sayılan kimselerle işveren arasında iş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan her

türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen

yerlerde iş mahkemeleri kurulacağı belirtilmiştir.

Bu durum karşısında, yukarıda yer verilen yasal düzenleme ve davacının hukuki durumuna göre,

davalı idare işyerinde hizmet akti ile çalıştırılan davacının, hizmet sırasında yaralanması nedeniyle

uğradığını öne sürdüğü zararın tazmini istemiyle açtığı davanın adli yargı yerinde görülüp,

çözümlenmesi gerektiğinden esasa girilerek verilen temyize konu mahkeme kararında hukuka uyarlık

bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca davalı

idarenin temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 5. İdare Mahkemesi'nin 23.5.2001 tarih ve E:1998/238,

K:2001/484 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan

mahkemeye gönderilmesine 25.2.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 99: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1995/478 E.N , 1997/949 K.N. - 26/03/1997

KARAR METNİ

İŞ KANUNUNA GÖRE KESİLEN İDARİ PARA CEZASINA KARŞI SULH CEZA MAHKEMESİNCE

YAPILAN İTİRAZ KESİNLEŞMEDEN PARA CEZASININ TAHSİLİ AMACIYLA 6183 SAYILI

KANUNUNA GÖRE ÖDEME EMRİ DÜZENLENMESİNDE HUKUKA UYGUNLUK BULUNMADIĞI

HK.

Davacıdan idari para cezası tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan dava

sonucunda Edirne İdare Mahkemesince davanın reddi yolunda verilen ... tarih ve 1994/610 sayılı

kararın temyizen incelenip bozulması istenilmektedir. Dava, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

Edirne Bölge Müdürlüğünce 1475 sayılı İş Kanunu'nun 25.maddesine aykırı davranıldığından bahisle

davacı adına kesilen idari para cezasının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle

açılmıştır.

Edirne İdare Mahkemesi; 1475 sayılı Yasaya göre kesilen para cezasının 19.10.1993 tarihinde davacıya

duyurulduğunun, ödeme için 7 gün süre tanındığının, bu sürede ödeme yapılmadığının anlaşıldığı,

kamu alacağının bu kez ödeme emriyle istenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı

reddetmiştir.

Davacı; ortada kesinleşmiş bir kamu alacağı bulunmadığından ödeme emri düzenlenemeyeceği

iddiasıyla anılan kararın temyizen incelenip bozulmasını istemektedir.

Davacıya idari para cezası 1475 sayılı İş Kanunu'na aykırı davranıldığından bahisle kesilmiştir. 1475

sayılı Kanunun 108.maddesinde idari para cezalarına karşı Sulh Ceza Mahkemesinde itiraz

edilebileceği ve idari para cezalarının 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği

belirtilmektedir.

6183 sayılı Kanunun 55.maddesinde ise kamu alacağını vadesinde ödemeyenler için ödeme emri

düzenlenebileceği hükme bağlanmıştır.

Dava konusu uyuşmazlıkta davacı adına kesilen idari para cezasına karşı Sulh Ceza Mahkemesine

itirazda bulunulduğu, itirazın görev yönünden reddedildiği ve bu kararın Yargıtay nezdinde temyiz

edildiği dosyanın incelenmesinden anlaşılmıştır.

Bu itibarla idari para cezasına yapılan itiraz sonuçlanmadan para cezasının kesinleştiğinden ve

vadesinde ödenmediğinden söz edilemeyeceği için ödeme emri düzenlenmesinde hukuka uygunluk

bulunmamakta olup; davayı reddeden temyize konu kararda hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; davacı temyiz isteminin kabulüyle, Edirne İdare Mahkemesinin ... tarih ve

1994/610 sayılı kararının bozulmasına, karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 3. Daire 1993/786 E.N , 1993/3626 K.N. - 09/12/1993

Page 100: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

KARAR METNİ

SOSYAL SİGORTALAR KURUMUNDAN ALINAN EMEKLİ MAAŞINA VERGİ BORCU NEDENİYLE

HACİZ KONULAMAYACAĞI HK.

A.Ş.nin ödenmeyen vergi borçları nedeniyle ortağı ve yöneticisi bulunan davacının, haczi kabil menkul

ve gayrimenkul malları olmadığından Sosyal Sigortalar Kurumundan aldığı emekli maaşının 1/4 ünün

haczine ilişkin işleme karşı açılan davayı; 28.7.1953 tarihinde yürürlüğe giren 6183 sayılı Amme

Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun

28.11.1980 de yürürlüğe giren 2347 sayılı Kanun ile değişik 71.maddesinde, Akylıklar, ödenekler, her

çeşit ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilama bağlı olmayan nafakalar, emeklilik aylıkları, sigorta ve

emeklilik sandıkları tarafından bağlanan gelirlerin kısmen haczolunabileceğinin, ancak, haczolunacak

miktarın bunların üçte birinden çok, dörtte birinden az olamayacağının belirtildiği, maddenin

değişmeden önceki şeklinde de sigorta ve emeklilik sandıklarından bağlanan gelirlerin belirli ölçülerde

haczolunabileceğine ilişkin hükmün yer aldığı, 17.7.1964 gün ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu

Kanununun 121. maddesinde ise, bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıkların ve bağlanacak

yardımların, nafaka borçları dışında, haciz veya başkasına devir ve temlik edilemeyeceği hükmünün

yer aldığı, genel kanun olan 6183 sayılı Kanundan daha sonra yürürlüğe giren özel kanun olan 506

sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda, sigorta emeklilerinin emekli maaşlarına haciz

konulamayacağı öngörüldüğünden, davacının emekli maaşının haczine ilişkin işlemde yasal isabet

görülmediği gerekçesiyle kabul ederek haciz işlemini iptal eden

Denizli Vergi Mahkemesinin 17.11.1992 gün ve 1992/911 sayılı kararının bozulması istemidir.

Temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak

durumda bulunmadığından temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1997/777 E.N , 1998/4886 K.N. - 15/10/1998

KARAR METNİ

EMEKLİ SANDIĞI EMEKLİSİYKEN, TÜRK UÇAK SANAYİ A.Ş'NDE SÜRELİ HİZMET AKDİYLE VE

SOSYAL GÜVENLİK DESTEKLEME PRİMİ ÖDEMEK SURETİYLE ÇALIŞMAYA BAŞLAYAN

DAVACININ EMEKLİ AYLIĞININ KESİLMESİ GEREKTİĞİ; DAVACININ TAM SİGORTALI

OLARAK SOSYAL SİGORTALAR KURUMUYLA İLGİLENDİRİLEREK, BU KURUMUN SAĞLIK

YARDIMINDAN YARARLANDIRILMASINI, BURADA GEÇEN SÜRELERİN 2928 SAYILI YASA

UYARINCA DEĞERLENDİRİLMESİNİ İSTEYEBİLECEĞİ HK.

Türk Uçak Sanayi Anonim Şirketinde çalışan davacının, emekli aylığının kesilmesine ve 1.8.1995

tarihinden itibaren ödenen aylıkların adına borç çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı

davanın reddine karar veren ... İdare Mahkemesi'nin ... tarih ve 1996/1531 sayılı kararının temyizen

incelenip, bozulması istemidir.

... İdare Mahkemesince; 5434 sayılı Yasa'nın Ek 11.maddesinde, 5434 sayılı Yasaya tabi daire, kurum

ve ortaklıklar ile bunların Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi işyerlerinde emekliliğe tabi olmayan ücretli

geçici kadrolu veya yevmiyeli hizmetlere tayin edilen emeklilerin buralarda çalıştıkları sürece

Page 101: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

aylıklarının kesileceğinin hükme bağlandığı, aynı Yasanın 12/j maddesinde de ödenmiş sermayesinin

yarısından fazlasının sayılan daire, idare, banka ve kurumlardan birine veya birkaçına ait ortaklıklarla

bunların kendi sermayeleriyle kuracakları diğer ortaklıkların 5434 sayılı Yasaya tabi kurumlar olarak

belirlendiği, davacının çalıştığı Türk Uçak Sanayi A.Ş.'nin de sermayesinin %50'sinden fazlasının

Emekli Sandığına tabi Savunma Sanayi Müsteşarlığına ait olduğu, bu durum karşısında Emekli

Sandığına tabi bir işyerinde çalıştığı açık olan davacının bu işyerinde çalıştığı sürece aylıklarının

kesilmesinin de hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı, Savunma Sanayi Müsteşarlığının 5434 sayılı Yasa'nın 12. maddesinde sayılan idare veya

kurumlardan olmadığından, Türk Uçak Sanayi A.Ş.'nin de sandığa tabi olmadığını, sandığa tabi olması

halinde kendisinin de sandıkla ilgilendirilmesi gerektiği, bu nedenle de 506 sayılı Yasa'nın 63.maddesi

uyarınca sosyal güvenlik destekleme primi kesilmek suretiyle çalıştırıldığı iddiasıyla anılan mahkeme

kararının temyizen incelenip, bozulmasını istemektedir.

5434 sayılı Yasa'nın 99.maddesinde emekli, adi malüllük, vazife mallüllüğü, dul veya yetim aylığı, son

hizmet zammı alanlardan hiçbir şarta bağlı olmaksızın emeklilik hakkı tanınan vazifelere tayin

edilenlerin, aylıklarının tamamının, bu vazifelere tayinlerini takibeden ay başından itibaren kesileceği,

aynı Yasa'nın Ek 11. maddesinde de bu Yasaya tabi daire, kurum ve ortaklıklar ile bunların Sosyal

Sigortalar Yasası'na tabi işyerlerinde emekliliğe tabi olmayan ücretli, geçici kadrolu veya yevmiyeli

hizmetlere tayin edilen emeklilerin buralarda çalıştıkları sürece emekli aylıklarının kesileceği, şu kadar

ki mahiyeti itibariyle hizmetin görülmesinin mücbir sebebe dayandığının ve özel bir ihtisası

gerektirdiğinin ilgili bakanlığın teklifi ve Maliye Bakanlığı'nın mütalaasının alınması suretiyle

Bakanlar Kurulu Kararıyla belirtilen yerlere tayin edileceklerin emekli aylığının kesilmeyeceği hükme

bağlanmıştır.

506 sayılı Yasa'nın 2. maddesinde ise; bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından

çalıştırılanların bu yasaya göre sigortalı sayılacağı belirtilirken, aynı Yasa'nın 3/II-C maddesinde

kanunla kurulu sosyal güvenlik kurumlarından malüllük veya emekli aylığı almakta iken bu yasaya tabi

sigortalı bir işte çalışanlardan sosyal güvenlik destekleme primi kesileceği, bu sürelere 2829 sayılı Yasa

hükümlerinin uygulanmayacağı, bu sürelerin sigortalılık süresinden sayılmayacağı hükme

bağlanmıştır.

Aktarılan yasal düzenlemelere göre Emekli Sandığından aylık almakta iken hiçbir şarta bağlı

olmaksızın emeklilik hakkı tanınan vazifelere tayin edilenlerin aylıklarının tamamının kesilmesi

gerekmektedir. Ancak yasal düzenlemelerde yer alan ve emekli aylığının kesilmeyeceği açıkça belirtilen

görevlere tayin edilenlerin emekli aylığı kesilmemekle birlikte, bunların buralarda sosyal güvenlik

destekleme primi ödemek suretiyle geçen sürelerinin de sigortalılık süresinden sayılması ve bu

sürelere, hizmetlerin birleştirilmesine ilişkin 2829 sayılı Yasa'nın uygulanması olanağı kalmamaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının Sosyal Sigortalar Kurumu ve İş Kanunu kapsamında faaliyet

gösteren Türk Uçak Sanayi A.Ş.'nde süreli hizmet akdiyle çalıştığı ve bu görevinin yasal düzenlemelerle

emekli aylığı kesilmeden sürdürüleceği belirtilen görevlerden de olmadığı anlaşıldığından, 5434 sayılı

Yasa'nın 99.maddesi gereğince bu görevi süresince emekli aylığının kesilmesi gerekmektedir. Ancak bu

göreve başladığı sırada emekli aylığını almakta olduğu için sosyal güvenlik destekleme primi kesilmek

suretiyle çalıştırılan davacının da, emekli aylığının kesildiğinden bahisle tam sigortalı olarak Sosyal

Sigortalar Kurumuyla ilgilendirilerek, bu kurumun sağlık yardımından yararlandırılmasını, burada

geçen sürelerine 2829 sayılı Yasa'nın uygulanmasını istemesi mümkündür.

Page 102: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Bu itibarla davacının emekli aylıklarının 5434 sayılı Yasa'nın Ek 11.maddesi uyarınca kesilmesi işlemi

ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolundaki temyize konu mahkeme kararı sonuç

olarak hukuka uygun bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasa'nın 49.maddesi uyarınca davacının temyiz isteminin reddine, ...

İdare Mahkemesi'nin ... tarih ve 1996/1531 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçelerle

onanmasına karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1999/4913 E.N , 2001/2245 K.N. - 13/06/2001

KARAR METNİ

AÇILAN DAVANIN GÖREV YÖNÜNDEN REDDİ HALİNDE AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ

UYARINCA AVUKATLIK ÜCRETİNE HÜKMOLUNMASI GEREKTİĞİ HK.

Temyiz Eden ve Karış Taraf (Davacı) : ... Ltd. Şti.

Vekili : Av. ...

Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü

Vekili : Av. ...

İstemin Özeti : Dava, davacı şirketin 1997/10-1998/9 dönemine ait SSK Prim ve gecikme zammı olmak

üzere 45.024.596.668 lira tutarındaki borcu nedeniyle konulan ihtiyati haciz kararının iptali istemiyle

açılmıştır.

... İdare Mahkemesi ... tarih ve ... sayılı kararıyla davayı görev yönünden reddetmiştir. Davacı, SSK

Prim alacaklarının 6183 sayılı yasaya göre tahsil edildiğini bu nedenle uyuşmazlığın görüm ve

çözümünün idari yargı yerine ait olduğunu, davalı idare ise avukatları yönünden vekalet ücretine

hükmolunması gerektiğini ileri sürerek, anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasını

istemektedirler.

SSK Savunmasının Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen davacı temyiz isteminin reddi gerektiği

savunulmaktadır.

D.Tetkik Hakimi : Yakup Bal

Düşüncesi : Davacı temyiz isteminin reddi, davalı idare temyiz isteminin kabulü ile kararın vekalet

ücreti yönünden bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : Emin Celalettin Özkan

Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun

49.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen

kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte

görülmemektedir.

Page 103: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun

olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

Dava, davacı şirketin 1997/10-1998/9 dönemine ait SSK Prim ve gecikme zammı olmak üzere

45.024.596.668 lira tutarındaki borcu nedeniyle konulan ihtiyati haciz kararının iptali istemiyle

açılmıştır.

... İdare Mahkemesi, 506 sayılı Yasanın 134. maddesi uyarınca uyuşmazlığın görüm ve çözümünün adli

yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle davayı görev yönünden reddetmiştir.

Davacı, SSK Prim alacaklarının 6183 sayılı Yasaya göre tahsil edildiğini bu nedenle uyuşmazlığın

görüm ve çözümünün idari yargı yerine ait olduğunu, davalı idare ise avukatları yönünden vekalet

ücretine hükmolunması gerektiğini ileri sürerek, anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek

bozulmasını istemektedirler.

Temyizen incelenen kararda, davacının iddiaları yönünden bozmayı gerektiren bir husus

bulunmamaktadır.

Davalı idarenin temyiz istemine gelince; 10.5.1997 tarih ve 22985 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan

Avukatlık Asgari Ücreti Tarifelerinin 8. maddesinde, Görevsizlik, Yetkisizlik nedeniyle dava

dilekçesinin reddedilmesine yahut davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına, delillerin

toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce karar verilmesi hallerinde,

tarifelerde yazılı ücretin yarısına; karar gereğinin yerine getirilmesinden sonraki aşamada tamamına

hükmolunacağı öngörülmüştür.

Dava ve temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden; mahkemece açılan davanın görev yönünden

reddildiği ancak davalı idare vekili lehine avukatlık ücretine hükmolunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda Avukatlık Asgari Ücret Tarifelerinin 8. maddesi uyarınca davalı idare vekili lehine

avukatlık ücretine hükmolunması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle davacı temyiz isteminin reddine, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesine uygun

bulunan davalı idare temyiz isteminin kabulüne, ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve ... sayılı kararının

Avukatlık Ücreti yönünden bozulmasına, dosyanın bozulan kısım yönünden yeniden karar verilmek

üzere anılan idare mahkemesine gönderilmesine 13.6.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu 1990/3 E.N , 1992/1 K.N. - 23/01/1992

KARAR METNİ

İŞÇİ ÜCRETLERİNDEN KESİLEREK SOSYAL SIGORTALAR KURUMUNA ÖDENMESİ GEREKEN,

İŞVEREN VE İŞÇİ SİGORTA PRİMLERİNİN, TAHAKKUK ETTİRİLDİKLERİ YILDA GİDER

YAZILACAĞI HK.

Page 104: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

21.4.1992 GÜN VE 21206 SAYILI RG'DE YAYIMLANMIŞTIR.

İşçi Ücretlerinden Kesilerek Sosyal Sigortalar Kurumuna Ödenmesi Gereken, İşveren ve İşçi Sigorta

Primlerinin, Tahakkuk Ettirildikleri Yılda Gider Yazılacağı Hakkında Danıştay İçtihatları Birleştirme

Kurulu Kararı E.No:1990/3 K.No:1992/1

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1997/6883 E.N , 1999/685 K.N. - 02/03/1999

KARAR METNİ

LİBYADA İŞ YAPAN TÜRK İŞVERENLERİN YANINDA ÇALIŞAN TÜRK VATANDAŞI İŞÇİLERİNE

AYLIK GELİR BAĞLANMASINI GEREKTİREN UZUN VADELİ SİGORTA KOLLARINA İLİŞKİN

SİGORTA PRİMLERİNE TÜRKİYE MEVZUATINDAKİ PRİM ORANIN UYGULANMASINI

ÖNGÖREN DÜZENLEMEDE HUKUKA AYKIRILIK BULUNMADIĞI, ANCAK DAHA ÖNCE BENZER

DÜZENLEME GETİREN 16-61 EK SAYILI GENELGENİN DAHA ÖNCEKİ DEVRELER İÇİN EK

TAHAKKUK VE TAHSİL ÖNGÖREN KISMI YARGI KARARIYLA İPTAL EDİLDİĞİNDEN, YENİ

DÜZENLEMEDE 16-61 EK SAYILI GENELGEDEN ÖNCEKİ DEVRELERİ DE KAPSAR ŞEKİLDE EK

TAHAKKUK VE TAHSİL ÖNGÖRÜLMESİNDE HUKUKA UYARLIK BULUNMADIĞI HK.

Sosyal Sigortalar Kurumu Beyoğlu Sigorta Müdürlüğü'nün 19.9.1997 tarih ve 26188 sayılı işlemi ile bu

işlemin dayanağı olan SSK Yönetim Kurulu'nun ... tarih ve ... sayılı kararı ile bu karara dayanılarak

çıkarılan ... tarih ve ... Ek sayılı Genelgenin; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Arap Halk

Sosyalist Cemahiriyesi arasında imzalanan sözleşmelerin kanun hükmünde olduğu ve bu sözleşmelere

göre Libya mevzuatındaki oranların esas alınması gerektiği, kaldı ki düzenleyici işlemlerin geçmişe

yürür nitelikte düzenlemeler içerdiğinden hukuki güvenlik ilkesine de aykırı olduğu öne sürülerek

iptali istenilmektedir.

Dava, Sosyal Sigortalar Kurumu Beyoğlu Sigorta Müdürlüğü'nün 19.9.1997 tarih ve 26188 sayılı işlemi

ile bu işlemin dayanağı olan SSK Yönetim Kurulu'nun 21.8.1997 tarih ve VIII-3457 sayılı kararı ve bu

karara dayanılarak çıkarılan 3.9.1997 tarih ve 16-147 Ek sayılı Genelgenin iptali istemiyle açılmıştır.

Dava konusu edilen Sosyal Sigortalar Kurumu Beyoğlu Sigorta Müdürlüğü'nün 19.9.1997 tarih ve

26188 sayılı işlemi, 506 sayılı Yasanın 73. ve 78.maddelerine göre hesaplanacak oranlar üzerinden

prim ödenmesinin istenilmesine ve ayrıca önceki devreye ilişkin olarak da aynı oranlar üzerinden ek

tahakkuk yapılacağına ilişkin olup, bu haliyle 506 sayılı Yasa'nın uygulanması niteliğinde olan işlemin

bu niteliği gereği 506 sayılı Yasa hükümlerine göre adli yargı yerinde dava konusu edilebileceğinden,

davanın bu işleme yönelik kısmının idari yargı yerinde incelenmesine olanak bulunmadığına karar

verilerek davanın SSK Yönetim Kurulu'nun 21.8.1997 tarih ve VIII-3457 sayılı kararı ve bu karara

dayanılarak çıkarılan 3.9.1997 tarih ve 16-147 Ek sayılı Genelgeye yönelik bölümlerinin incelenmesine

geçildi.

3148 sayılı Kanunla onaylanan ve 11.3.1985 gün, 18691 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Türkiye

Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi Arasında Sosyal Güvenlik

Sözleşmesinin 3 üncü maddesinde, akit taraflardan birinin ülkesinde iş üstlenen, diğer taraf kuruluş

veya şirketlerinde çalışan daimi işçilerin sosyal sigortaya tabi olduğu, bunların sağlık ve sosyal

hizmetlerine ilişkin primlerinin işin yapıldığı ülkenin mevzuatı gereğince ödeneceği, 4 üncü

maddesinde de taraflardan birine ait şirketin, sigorta primleri (İşçi ve işveren payları) ile maktu

Page 105: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

yardımlarını ana ülkedeki ilgili kuruluşa transfer etmekle yükümlü oldukları kurala bağlanmış;

22.9.1985 günlü, 18876 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Arap Halk

Sosyalist Cemahiriyesi arasında imzalanmış olan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin uygulanmasına Dair

İdari Anlaşmanın 2 nci maddesinde, akit taraflardan birine ait olup, karşı taraf topraklarında iş

üstlenen kuruluş ve şirketler nezdinde çalışan daimi işçilerin sosyal güvenliğe tabi olacakları, bunların

işin yapıldığı ülkede sigortalı olarak tescil edilecekleri, bunların sadece sağlık ve sosyal hizmetlerine

ilişkin primlerinin işin yapıldığı ülkenin mevzuatına göre ödeneceği ve bu primlere tekabül eden

hizmetlerin o ülkenin mevzuatına göre aynı ülkenin ilgili kurumunca üstlenileceği, bunların işin

yapıldığı ülkede sigorta aylıkları ve maktu yardımlarla ilgili primlerden muaf tutulacağı; İdari

Anlaşmanın 3 üncü maddesinde ise, akit taraflardan birinin vatandaşı olup, diğer akit taraf

topraklarında iş üstlenen kuruluş ve şirketlerin çalıştırdıkları daimi işçilerin sigorta aylıkları ve maktu

yardımlarına ilişkin sigorta primlerinin işçi ve işveren paylarının işverenler tarafından Ana Ülkenin

mevzuatına göre Ana ülke ilgili kurumuna transfer edileceği belirtilmiştir.

Yukarıda açıklanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi ve İdari Anlaşma hükümleri uyarınca Libya'da çalışan

daimi Türk İşçilerinin sigorta aylıkları ve maktu yardımlarına ilişkin sigorta primlerinin Türkiye'de

uygulanan % 24,5 oranında tahakkuk ve tahsili öngörülmüşken, ilgili işverenlerce uygulanmakta olan

%24,5 oranına itiraz edilmesi üzerine Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce çıkartılan

23.9.1992 günlü, 16-56 Ek Sayılı Genelge ile Libya da çalışan Türk işçilerinin prime esas kazançları

üzerinden; % 24,5 prim oranı yerine, 1.9.1985 tarihinden itibaren % 5,1 oranında, 1.6.1991 tarihinden

itibaren de % 8,5 oranında prim alınacağı belirlenmiş, ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca

Türkiye'de uygulanan prim oranları üzerinden prim alınması gerektiğinin belirtilmesi üzerine Sosyal

Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulunun 9.4.1993 günlü, Vlll/1248 sayılı kararı

uyarınca,26.4.1993 günlü, 16-61 Ek sayılı Genelge çıkartılarak sigorta primi tahakkuk ve tahsilatında,

Türkiye'de uygulanan prim oranlarına göre belirlenmiş olan % 24,5 oranın esas alınacağı, 23.9.1992

günlü, 16-56 Ek sayılı genelgenin yürürlükten kaldırılan maddeleri uyarınca % 5,1 veya % 8,5 prim

oranı üzerinden yürürlük süresince yapılmış herhangi bir tahakkuk veya tahsilat varsa, prim oranının

ek tahakkuk ve ek tahsilat yapılmak üzere % 24,5 tamamlanacağı öngörülmüş, ancak 24.3.1994 tarih

ve 16/84 sayılı Genelge ile tekrar Libya'da geçerli prim oranları uygulamasına dönülmüştür.

Bu arada 16-61 Ek sayılı Genelge'ye dayanak olan Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü Yönetim

Kurulunun 9.4.1993 tarih ve VIII/1248 sayılı kararının dava konusu edilmesi üzerine; Dairemizin

2.5.1995 tarih ve E:1993/2472, K:1995/2351 sayılı kararıyla, Türkiyede uygulanan prim oranının

uygulanmasına ve yürürlükten kaldırılan 16-56 Ek sayılı Genelge hükümleri uyarınca % 5.1. veya % 8.5

prim oranı üzerinden yürürlük süresince yapılmış tahakkuk ve tahsilatın da ek tahakkuk ve tahsilat

yapılmak üzere %24.5'a tamamlatılmasına ilişkin düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı

gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Gerek Dairemizin belirtilen bu kararı, gerekse Sosyal Sigortalar Kurumu Teftiş Kurulu Başkanlığınca

düzenlenen ... tarih ve ... sayılı rapor ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ... tarih ve ... sayılı

talimatı dikkate alınarak Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulunun dava konusu edilen 21.8.1997

ve VIII/3457 sayılı kararı alınarak, Libya'da çalıştırılan daimi Türk İşçilerinden dolayı hastalık

sigortası hariç olmak üzere diğer sigorta kollarına ilişkin sigorta primlerinin, Libya mevzuatında

öngörülen prim oranı üzerinden tahakkuk ettirilmesi uygulamasına son verilerek Türkiye'de

uygulanan %24.5 oranında tahakkuk ve tahsil edilmesi uygulamasına geçilmesini teklifle, Sosyal

Güvenlik Sözleşmesi ve İdari Anlaşmanın yürürlüğe girdiği 1.9.1985 tarihi ile değişikliğin yapıldığı

tarih arasında geçen sürede %5.1, %8.5 ve %10.5. oranı üzerinden yapılan tahakkuk ve tahsilatların ek

tahakkuk yapılarak %24.5'a tamamlatılması konusunda Genel Müdürlüğün yetkili kılınmasına karar

verilmiş, bu karara dayanılarak hazırlanan ve yine dava konusu edilen ... tarih ve ... Ek sayılı Genelge

Page 106: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

ile de Türkiye'de uygulanan mevzuat hükümlerine göre belirlenmiş bulunan %24.5.oranında tahakkuk

ve tahsil edilmesi uygulamasına ... tarihinden itibaren geçilmesi öngörülürken bu konuda daha önce

yayımlanmış bulunan 16-51 Ek, 16-56 Ek, 16-61 Ek, 16-84 Ek sayılı Genelgeler de yürürlükten

kaldırılmıştır.

Diğer yandan 16-61 Ek sayılı Genelgeye dayanak olan Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü

Yönetim Kurulu'nun 9.4.1993 tarih ve VIII/1248 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davanın reddi

yolundaki Dairemizin 2.5.1995 tarih ve E:1993/2472, K:1995/2351 sayılı kararının temyizi üzerine;

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 17.10.1997 tarih ve E:1995/828, K:1997/527 sayılı

kararıyla, sözkonusu sigorta primleri ve Türkiye'de uygulanan prim oranının uygulanmasına ilişkin

düzenlemenin iptalini gerektiren haklı bir neden bulunmadığından Dairemiz kararının işlemin bu

kısmına ilişkin bölümünün onanmasına, buna karşın 23.9.1992 tarih ve 16-56 Ek sayılı Genelgenin

yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca %5.1 veya %8.5 prim oranı üzerinden yürürlük süresince

yapılmış tahakkukun %24.5'a tamamlatılmasının geçmişe yönelik bir uygulama getirmiş olduğu ve

hukuki güvenlik ilkesini zedelediği gerekçesiyle Dairemiz kararının işlemin bu kısmına ilişkin

bölümünün bozulmasına karar verilmiştir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun belirtilen bu kararı üzerine de, Dairemizin 2.3.1999

tarih ve E:1998/1399, K:1999/684 sayılı kararıyla, 16-61 Ek sayılı Genelgeye dayalı Yönetim Kurulu

Kararının önceki devrelere ilişkin tahakkuk ve tahsilatların %24.5'a tamamlatılacağına ilişkin kısmının

iptaline karar verilmiştir.

Yargı kararları ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi

arasındaki Sosyal Güvenlik Sözleşmesi ve bu sözleşmenin uygulanmasına ilişkin İdari Anlaşma

hükümlerine göre, Libyada iş yapan Türk İşverenlerin yanında çalışan Türk vatandaşı işçilerine aylık

gelir bağlanmasını gerektiren uzun vadeli sigorta kollarına ilişkin sigorta primlerine Türkiye'de

uygulanan prim oranının uygulanmasına ilişkin düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Buna karşın düzenlemenin 16-56 Ek sayılı Genelge hükümleri uyarınca %5.1 veya %8.5 prim oranı

üzerinden yürürlük süresince yapılmış tahakkuk ve tahsilatların ek tahakkuk ve tahsilat yapılmak

üzere %24.5'a tamamlanacağına ilişkin kısmının aktarılan yargı kararları da dikkate alınarak ayrıca

incelenmesi gerekmektedir.

Yukarıda da aktarıldığı gibi, yargı kararlarıyla 16-61 Ek sayılı Genelgeyle prim oranının %24.5 olarak

belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığına karar verilirken; genelgenin yürürlüğünden önceki

devreler için ek tahakkuk ve tahsilatla primlerin %24.5'a tamamlatılmasının hukuka aykırı olduğu

belirlenmiştir.

Durum böyle olunca da, 16-61 Ek sayılı Genelge'nin yürürlüğünden önceki devreler için %24.5

oranında prim tahsiline olanak olmadığı gibi, öngördüğü oran hukuka uygun bulunan bu Genelgenin

yürürlüğe girdiği tarihten sonra da bu Genelgede belirlenen oran üzerinden prim tahsili yapılması

gerekmektedir. Diğer taraftan 16-61 Ek sayılı Genelgeden sonra yürürlüğe konulup, yargı kararları ve

düşülen açık hata dikkate alınarak tekrar yürürlükten kaldırılan ve Libya'daki oranların uygulanmasını

öngören 10.6.1994 tarih ve 16/84 sayılı Genelgenin ilgililere bir hak sağladığının kabulüne de olanak

bulunmamaktadır.

Bu itibarla, 16/61 Ek sayılı genelge hakkındaki yargı kararları dikkate alınarak bu genelgenin yürürlük

tarihinden itibaren belirlenen %24.5 oranında prim tahsili yapılmasının öngörülmesi gerekirken, 16-61

Ek sayılı Genelgenin yürürlüğünden önceki devreyi de kapsar şekilde 1.9.1985 tarihinden itibaren

%24.5 oranında prim tahakkuk ve tahsili cihetine gidilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.

Page 107: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Açıklanan nedenlerle, davanın SSK Yönetim Kurulu'nun 21.8.1997 tarih ve VIII-3457 sayılı kararı ile

bu karar yönelik olarak çıkarılan 3.9.1997 tarih ve 16-147 Ek sayılı Genelgesinin 1.9.1985 tarihinden

16-61 Ek sayılı Genelgenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar ki dönem için de %24.5 oranında prim

tahsilini öngören kısmının iptaline, davanın belirtilen düzenleyici işlemlerin diğer kısımlarına yönelik

bölümünün esas yönünden, Sosyal Sigortalar Kurumu Beyoğlu Sigorta Müdürlüğü'nün 19.9.1997 tarih

ve 26188 sayılı işlemine yönelik bölümünün görev yönünden reddine, karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1995/5477 E.N , 1997/275 K.N. - 06/02/1997

KARAR METNİ

YASANIN TANIDIĞI SEÇME HAKKINI KULLANAN İŞTİRAKÇİLERİN SOSYAL SİGORTALAR

KURUMU İLE İLGİLENMEK YOLUNDAKİ İSTEKLERİNİ GEREKLİ DİKKAT VE ÖZENİ

GÖSTERMEYEREK DEĞERLENDİRMEYEN DAVALI İDARENİN BUNLARIN İSTİRAKÇİLERİNİ

SÜRDÜRMESİNDE KUSURLU BULUNDUĞU, BU NEDENLE DAVACININ ÖDEMEK ZORUNDA

BULUNDUĞU SİGORTA PİRİMLERİNİN GECİKME ZAMMI TUTARININ TAZMİNEN

KARŞILAMASI GEREKTİĞİ HK.

1989 yılı içerisinde özelleştirilerek devredilen davacı şirkette, Emekli Sandığı iştirakçisi olarak

sözleşmeli statüde çalışan ve 15.9.1989 tarihli dilekçeleriyle, 3291 sayılı Yasanın 16. maddesinin

tanıdığı seçme hakkını kullanarak Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgilerinin sağlanmasını isteyen dokuz

kişinin Emekli Sandığı ile ilgileri davalı idarenin 5.10.1989 tarih ve ... sayılı işlemi ile sürdürülmüştür.

İlgisi sürdürülenlerden bir kişinin, ilgisinin kesilerek Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgilenip

ilgilenemeyeceği yolundaki başvurusunu 23.2.1990 tarihli işlemiyle reddeden davalı idare; 18.3.1991

tarih ve ... sayılı işlemiyle kişinin 15.9.1989 tarihli dilekçesini esas alarak; sandıkla ilgisinin 15.9.1989

tarihi itibariyle kesildiğini ve bu kişinin Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgisinin sağlanmasını, davacı

şirketin başvurusu üzerine de 23.5.1991 tarihli işlemleriyle diğer sekiz kişinin 15.9.1984 tarihi itibariyle

Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgisinin sağlanmasını davacı şirkete bildirilmiştir. Söz konusu dokuz

çalışanı hakkında işe giriş bildirgesi düzenleyerek ... Sigorta Müdürlüğüne başvuruda bulunarak

15.9.1988 - 30.4.1991 dönemine ilişkin sigorta primlerini ödeyen davacı şirket adına, 506 sayılı

Kanunun 80. maddesi uyarınca sigorta primlerini yasal süresinde ödemediğinden bahisle gecikme

zammı tahakkuk ettirilmiş ve 23.8.1991 tarihinde ... lira davacı şirket tarafından ödenmiştir.

Dava, söz konusu gecikme zammı tutarının, çalışanların Sosyal Sigortalar Kurumu ile geç

ilgilendirilmesine sebebiyet verdiği ileri sürülen davalı idareden 23.8.1991 tarihinden itibaren

hesaplanacak yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. Açılan bu dava sonucunda Ankara 9.

İdare Mahkemesince; davacının, ayrılma talebinde bulunan çalışanlarına önceden olumsuz cevap

veren, aradan geçen uzun süre sonrası bunların ilgisini iptal eden davalı idarenin kusurlu davranışı

nedeniyle gecikme zammı ödemek zorunda bırakıldığı iddiasına karşılık, davalı idarenin, çalışanların

Emekli Sandığıyla yanlışlıkla ilgilendirildiğini, gerek bunların gerekse davacının ilgilendirme işlemine

itiraz etmeyerek bu durumu kabullendiklerini, işleme itiraz etmeyen ve kesenek ve kurum

karşılıklarını göndermeye devam eden davacının kusurlu olduğunu öne sürdüğünün anlaşıldığı, bu

haliyle, davacının Sosyal Sigortalar Kurumuna gecikme zammı ödemesinde davalı idareye

yüklenebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı sonucu ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın

reddine karar verilmiştir.

Page 108: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Davacı, yalnızca davalı idarenin savunmasında ileri sürdüğü iddiaları kabul ederek davanın eksik

incelemeyle reddinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını

istemektedir.

Anayasanın 125. maddesinde, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü

olduğunu hükme bağlamıştır.

Yasalarla kendisine verilen kamu hizmetini yürüten idarenin, bu hizmetin iyi işlememesi, geç işlemesi

yada hiç işlememesi nedeniyle doğan zararları karşılamakla yükümlü olacağı şüphesidir.

5434 sayılı Yasa uyarınca, bu kanunda yazılı emeklilik işlemlerini yürütmekle görevli bulunan davalı

idare, iştirakçisi olanların çalıştıkları kurumlardaki değişiklikler sonrası, bu değişikliği sağlayan yasal

düzenlemeler gereği, bunların iştirakçiliğinin devam edip etmeyeceğini değerlendirmek ve

uygulamaları yapmakta yetkilidir.

Oluş biçimi yukarıda aktarılan dava konusu olayda da; davacı şirketin şu andaki yapısına ulaşmasını

sağlayan 3291 sayılı Yasanın 16. maddesinin tanıdığı seçme hakkını kullanan iştirakçilerinden dokuz

kişinin Emekli Sandığı ile ilgisinin kesilerek Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgilenmek yolundaki

isteklerini, gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek değerlendirmeyen davalı idarenin bunların

iştirakçilerini sürdürmesinde hizmet kusuru bulunduğu açıktır.

Bu haliyle, itirazı da reddederek iştirakçiliğini sürdürdüğü davacı şirket çalışanlarının, sonradan

Emekli Sandığı ile ilgilerini kesenek geçmiş tarih itibariyle Sosyal Sigortalar Kurumuyla

ilgilendirilmelerine, dolayısıyla, bunların sigorta primlerinin geç ödenmesine neden olan davalı

idarenin, davacı şirketin ödemek zorunda kaldığı gecikme zammı tutarını tazminen karşılaması

gerekmekte olup; aksi yöndeki temyize konu kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Ankara 9. İdare Mahkemesinin 7.11.1994

tarih ve 1994/1315 sayılı kararının bozulmasına, dava dosyasının yeniden bir karar verilmek üzere

anılan Mahkemeye gönderilmesine karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay Vergi Dava Daireleri 1994/501 E.N , 1996/60 K.N. - 09/02/1996

KARAR METNİ

İSTEĞE BAĞLI SİGORTALI OLAN EŞİ ADINA 506 SAYILI YASANIN 85.MADDESİNE GÖRE

SOSYAL SİGORTALAR KURUMUNA ÖDEMİŞ OLDUĞU SİGORTA PRİMLERİNİN, GELİR

UVERGİSİ KANUNUNUN 63.MADDESİNİN 3.FIKRASI UYARINCA ÜCRETİNİN GAYRİSAFİ

TUTARINDAN İNDİRİLMESİ GEREKTİĞİ YOLUNDAKİ İDDİALARIN, DÜZELTME VE ŞİKAYET

YOLUNUN İŞLETİLMESİNE OLANAK VERMEYECEĞİ HK.

T.C.Emekli sandığına tabi olarak aylık alan davacının, ev hanımı olan eşi adına yaptırdığı isteğe bağlı

sigorta nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumuna ödediği sigorta primlerinin, Gelir Vergisi Kanununun

63.maddesinin üçüncü fıkrası gereğince ücretinden indirilmesi ve Ocak 1992 ayından Mart 1993 ayına

değin ödediği primlerin ücretinin gayrisafi tutarından indirilmemesi nedeniyle fazla ödenen gelir

vergisinin geri verilmesi istemiyle yaptığı düzeltme ve şikayet başvurusu reddedilmiştir.

Page 109: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Bu işlemin iptali istemiyle açılan davayı inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi K:1994/2557 sayılı

Kararıyla; Vergi Usul Kanununun 116 ve 117. maddelerinde öngörülen hesap ve vergilendirme

hatalarından söz edebilmek için, ortada açık biçimde vergi miktarında fazlalık veya eksiklik ya da vergi

mükellefiyetinin saptanmasına neden teşkil eden yanlışlıkların bulunmasının gerekli olduğu, 506 sayılı

Sosyal Sigortalar Kanununun 85.maddesine göre isteğe bağlı sigortalı olarak ödenen sigorta

primlerinin Gelir Vergisi Kanununun 63.maddesinin üçüncü fıkrasında yazılı sigorta şirketlerinden

olmayan Sosyal Sigortalar Kurumunun, madde kapsamına girip girmeyeceğinin tartışmaya elverişli

olması nedeniyle 506 sayılı Yasanın 85.maddesine göre isteğe bağlı sigortalılık nedeniyle ödenen

primler üzerinden gelir vergisi alınmasının açık bir vergilendirme hatası oluşturmayacağı, bu

husustaki iddiaların, Vergi Usul Kanununun 116 ve 117.maddeleri çerçevesinde incelenmesinin

mümkün olmadığı, gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

Yükümlü, ücret gelirin vergilendirilmesi sırasında isteğe bağlı sigorta nedeniyle ödediği eşine ait

sigorta primlerinin vergi matrahından indirilmemesi nedeniyle fazla vergi ödediği, bu iddiasının Vergi

Usul Kanununun 117.maddesinde tanımlanan "matrah hatası" ile "vergi miktarında hata" kapsamına

girdiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

2575 sayılı Danıştay Kanununun "İl Derece Mahkemesi Olarak Danıştay'da Görülecek Davalar" başlıklı

24.maddesinin 1 numaralı fıkrasının (j) bendinde, Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi

düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlerin ilk derecede Danıştay'da açılacak davaya konu

yapılabileceği kabul edilmiştir. Bir davanın bu maddeye dayanılarak ilk derecede Danıştay'da

görülebilmesi ancak, konusunun düzeltme kapsamı içinde bulunmasına bağlıdır. Hangi vergi

hatalarının düzeltme istemine konu edilebileceği Vergi Usul Kanununun 117 ve 118.maddelerinde

düzenlenmiştir.

Eşi adına 506 sayılı Yasanın 85.maddesine göre Sosyal Sigortalar Kurumuna ödemiş olduğu sigorta

primlerinin, Gelir Vergisi Kanununun 63. maddesinin 3.bendi uyarınca ücretinin gayrisafi tutarından

indirilmesi gerektiği yolundaki davacı iddiası, vergi hatalarına ilişkin bu düzeltme yolunun

işletilmesini sağlayacak bir iddia değildir. Bu bakımdan Maliye Bakanlığı işleminin iptali istemiyle

açılan davanın reddinde yasaya aykırılık görülmemiştir.

Bu nedenle temyiz isteminin reddine karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 1. Daire 1989/85 E.N , 1989/93 K.N. - 27/06/1989

KARAR METNİ

ZAMANINDA ÖDENMEYEN SİGORTA PRİMLERİ VE VERGİ BORÇLARI İÇİN BELEDİYE

BAŞKANINA MALİ SORUMLULUK YÜKLEMEK MÜMKÜN BULUNMADIĞI HK.(*)

Diyarbakır Belediye Meclisinin kararına Belediye Başkanı tarafından 1580 sayılı Belediye Kanununun

73.maddesine dayanılarak yapılan itiraza ilişkin dilekçeyle bu konudaki Valilik görüşü, İçişleri

Bakanlığının yazısıyla Danıştay Başkanlığına gönderilip Dairemize havale edilmiş olmakla incelendi.

Diyarbakır Belediye Meclisinin kararında, Belediye Başkanı ...'nın döneminde ödenmeyen sigorta

primleri ve vergi borçlarının gecikme zamlarıyla birlikte Belediye Başkanından tahsil edilmesine karar

verilmiştir.

Page 110: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

1580 sayılı Belediye Kanununun 127.maddesinde, " Belediye muhasebecileri, hesap işleri müdürleri

belediye bütçesinin muhasbibi mesulleridir. Belediye muhasibi mesulleri zimmetindeki matlubatın

takip ve tahsil hususunda ifa olunacak muamelata Devletin bu kabil muhasipleri hakkındaki

muamelenin aynıdır." denilmektedir. 1050 sayılı Muhasebi Umumiye 20.maddesindeyse; "Her

muhasip zamanı idaresi zarfında tahsili kendisine mevdu varidatın ve eşhas zimmemi hesabında

mukayyet mebaliğin takip ve tahsiliyle mükellef olup DivanıMUhasebata hesap itasında veya halefe

devrinde bakayasının müfredatını ve tahsil edilmemesi esbabını iraeye mecburdur. Takip edilmemek

yüzünden tahsili mümteni bir hale gelen veya müruru zamana uğrayan meblağin, sunu taksiri görülen

muhasipten tazminine Divanı Muhasebatça hüküm olunur..." hükmü yer almış, 506 sayılı Sosyal

Sigortalar Kanunun 72.maddesinde işveren ve işçilerden alınması öngörülen primlerin, Kuruma

ödenme zamanı, ödememe halinde uygulanacak işlem ve sorumlular hakkında izlenecek yol yine aynı

Kanunun 80.maddesinde düzenlenmiştir.

Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere vergi ve prim asıllarının belediye başkanına ödettirilmesinin yasal

dayanağı yoktur. Gecikme zammı ödemeye mecbur kalınması halinde de bunun birinci derecede

sorumlusunun belediye başkanı değil muhasip olması gerekir. Çünkü Sigorta primi ya da vergilerin

kaynaktan tevkif usulüyle ücretlerin ödenmesi sırasında kesilerek emanete alınması ve belediye

başkanının bir işlem yapmasına gerek kalmadan ödemelerin yapılması gerekir. Nitekim 506 sayılı

Kanunun 80.maddesinin son fıkrasında sigorta primlerini haklı sebepler olmaksızın kanunen

belirtilen süre içinde ödemeyen kamu kurum ve kuruluşlarının tahakkuk ve tediye ile görevli kamu

görevlilerinin mesul muhasip ve saymanlar olduğu belirtilmiş, vergi kanunlarında da benzer hükümler

yer almıştır.

Açıklanan nedenlerle, zamanında ödenmeyen sigorta primleri ve vergi borçları için belediye başkanına

mali sorumluluk yüklemek mümkün bulun madığı cihetle, Belediye Meclisi kararının iptaline,

dosyanın yerine gönderilmek üzere Danıştay Başkanlığına sunulmasına karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1987/2403 E.N , 1988/2148 K.N. - 13/12/1988

KARAR METNİ

SOSYAL SİGORTALAR KANUNUNUN 90.MADDESİ UYARINCA İŞVEREN TARAFINDAN ALTI AY

GEÇERLİ SAĞLIK BELGELERİNİN KURUM ONAYINA TABİ TUTULAMIYACAĞI HK.

Davacı; 30 Ekim 1987 günlü 19619 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sosyal Sigorta İşlemleri

yönetmeliğinin 48.maddesi (b) bendinin ikinci fıkrasında yer alan "sağlık belgesinin kurumca

onaylanmış olma" şartının, 50.maddesi (B) bendinin son fıkrasının ve 51.maddesinin 2.fıkrası nın

iptali istemiyle açılmıştır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 90.maddesi, "İşveren, işkazası, meslek hastalığı, hastalık ve

anlık hallerinde sigortalının kazancını ve prim ödeme gün sayılarını göstermek üzere örneği kurumca

hazırlanacak belgeyi düzenleyerek sigortalıya vermekle yükümlüdür. İşveren, 35 ve 40.maddelerde

öngörülen günlük prim şartını yerine getirmiş olan sigortalının karısı ve geçindirmekle yükümlü

olduğu çocukları ile sigortalı kadının geçindirmekle yükümlü olduğu kocası ve çocuklarının,

hastalıkları halinde, sağlık yardımlarından yararlandırılmalarını sağlamak ve altı ay için geçerli olmak

üzere prim ödeme gün sayılarını gösterir, örneği kurumca hazırlanacak belgeyi, talebi halinde,

düzenleyerek sigortalıya vermekle yükümlüdür.

Page 111: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Yukarıdaki fıkralarda yazılı belgelerdeki bilginin eksik veya yanlış olması sebebiyle, sözü edilen

fıkralarda belirtilen kimseler için kurumca yersiz olarak yapılan her türlü masraflar işverene ödetilir"

hük münü getirmiştir.

Davalı idarece, iptali istenilen maddelerin, sigortalıları ilgilendirdiği, işveren olan davacının böyle bir

dava açmasında hukuki bir menfaati olmadığı iddia ediliyorsa da; söz konusu sağlık belgesi, yukarıda

hükmü yazılı 90.madde uyarınca işveren tarafından hazırlanıp sigortalı ya verildiğinden ve bu

belgelerden dolayı cezai ve hukuki olarak sorumlu tutulacaklarından, ayrıca, işçilerin onay işlemlerini

yaptırmak için harcayacağı zamanın iş kaybına neden olacağı açık bulunduğundan, bu iddiaya itibar

etmeye olanak bulunmamaktadır.

Sosyal Sigorta İşlemleri yönetmeliğinin 48.maddesinde, kurum hekim veya sağlık tesislerine muayene

ve tedavi için başvurularda ibraz edilme si gereken belgeler sayılırken (b) bendinin ikinci fıkrasında,

sigorta lının işyerinin kurulu olduğu yerden başka yerde bulunan eş ve geçindirmekle yükümlü olduğu

çocuklar da, sağlık karneleriyle birlikte, kurumca onaylanmış sağlık belgeleri sayılmış, 50.maddenin

(B) bendinin son fıkrasında "Sigortalıların iş yerlerinin kurulu olduğu yerden başka yerde bulunan eş

ve geçindirmekle yükümlü olduğu çocukları için düzenlenecek "Sağlık Belgesi"nin arka yüzünü ise

sigortalıların işyerlerinin bölge itibariyle bağlı bulunduğu kurum ünitelerince doldurulup soğuk damga

ve imza ile onanması gerekir. Bu husus anılan belgenin sigortalılar için düzenlenmesi halinde de

geçerlidir" hükmü, 51.maddesi 2.fıkrasında da, "Altı ay için geçerli olan bu belgenin önyüzü, fotoğraflı

olarak, sigortalıların işverenlerince, arka yüzü ise sigortalıların işverenlerince, arka yüzü ise

sigortalıların işyerlerinin bölge itibariyle bağlı bulunduğu kurum ünitelerince doldurularak soğuk

damga basılıp, imza ile onanmak suretiyle kurumca düzenlenir" hükmü getirilmiş bulunmaktadır.

Davacı tarafından iptali istenilen bu hükümlerdeki ortak nokta, işveren tarafından verilen, altı ay

geçerli sağlık belgelerinin, kurum onayına tabi tutulması olmaktadır.

Yönetmeliklerin dayandıkları yasal düzenlemeye aykırı hüküm taşımalarının mümkün olmadığı

açıktır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 90.maddesinde, sigortalıların, işyerlerinin kurulu olduğu

yerden başka yerde bulunan eş ve geçindirmekle yükümlü olduğu çocukları ve anne ve babaları için

düzenlenen sağlık belgelerinin kurumca onaylanacağına ilişkin bir kural yer almadığına göre, anılan

yasanın 135.maddesine dayanılarak düzenlenip yayımlanmış olan yönetmeliğin iptali istenilen

maddeleri ile getirilen "altı aylık sağlık belgelerinin kurumca onaylanma" şartının hukuki dayanağı

bulunmamaktadır.

Öte yandan, söz konusu belgeyi hazırlayıp vermekle yükümlü olan işveren, belgedeki bilgilerin eksik

veya yanlış olması halinde, kurumca yersiz olarak yapılan masraflardan sorumlu olacağından,

kurumun maddi zararı olmayacağı gibi, onay şartının gerçekleştirilemediği zamanlarda, muayene ve

tedavinin aksayacağı da bir gerçektir.

Açıklanan nedenlerle Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 48.maddesinin (b) bendinin 2.fıkrasında

yer alan "sağlık belgesinin kurumca onaylanmış olma" şartının, 50.maddesinin (b) bendinin son

fıkrasının, 51.maddesinin 2.fıkrasının iptaline karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 4. Daire 1986/770 E.N , 1988/78 K.N. - 08/01/1988

Page 112: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

KARAR METNİ

SOSYAL SİGORTALAR KURUMUNA GEÇ ÖDENEN SİGORTA PRİMLERİ NEDENİYLE TAHAKKUK

EDEN GECİKME ZAMMI VE FAİZLERİ, TİCARİ KAZANCIN ELDE EDİLMESİ VE İDARE

ETTİRİLMESİ İÇİN YAPILAN GİDERLERDEN OLMADIĞI İÇİN TİCARİ KAZANCIN

SAPTANMASINDA GİDER OLARAK KABUL EDİLEMİYECEĞİ HK.

Uyuşmazlık; Sosyal Sigortalar Kurumuna geç ödediği işçi sigorta primleri nedeniyle tahakkuk eden

gecikme zammı ve faizlerini gider yazan yükümlü adına 1981 takvim yılı için inceleme raporuna

dayanılarak ikmalen salınan kurumlar vergisi ile kusur cezasını; onayan Vergi Mahkemesi kararının

bozulması isteğine ilişkindir.

Kurumlar Vergisi Kanununun 13.maddesinin ikinci fıkrasında, safi kurum kazancının tesbitinde Gelir

Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, Gelir Vergisi

Kanununun ticari kazancın saptanmasında indirilecek giderleri düzenleyen 40.maddesinin 1.bendinde

ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan giderlerin indirilmesinin kabul edileceği,

41.maddesinin 5.bendinde ise, bu türlü para cezaları ve vergi cezaları ile teşebbüs sahibinin

suçlarından doğan tazminatların gider yazılamıyacağı açıklanmış, aynı maddenin parantez içi

hükmünde, akitlerde cezai şart olarak derpiş edilen tazminatların cezai mahiyette tazminat

sayılmayacağı belirtilmek suretiyle anılan bentte yer alan kurala açıklık getirilerek hükmün nasıl

anlaşılması gerektiği konusunda ortaya çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır. Buna göre

münhasıran sözleşmelere cezai şart olarak konulan tazminatlar girişiminin kişisel suçlarından doğan

tazminat olarak kabul edilmeyecektir. Başka bir anlatımla, bahsi geçen suç kavramı Türk Ceza

Kanununda ve cezai hükümler içeren diğer özel ceza yasalarında tanımlanan anlamda

kullanılmamıştır. Bu itibarla, maddede belirtilen "suç" kavramını dar anlamda değerlendirmeyip kamu

hukuku kuralı niteliğindeki hükümlerin ihlali olarak anlamak gerekir.

Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, ihtiva ettiği kurallar itibariyle kamu hukuku alanında

yapılmış bir düzenleme olduğunda kuşku bulunmayan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu

hükümlerine aykırı davranmaları nedeniyle yine aynı Kanunla müeyyide olarak öngörülen gecikme

zammını ödemek zorunda kalan yükümlülerin, ödedikleri bu tutarları safi kazancın saptanmasında

gider olarak kaydetmelerinin, yasa koyucunun amacına uygun olmadığı ve aksinin kabulü halinde

başka bir kanunda yer alan kamu hukuku kuralı niteliğindeki hükümlerin ihlalinin vergi kanunlarıyla

teşvik edilmiş olacağı ve bunun da hukuk sisteminin bütünlüğü içerisinde kabulünün mümkün

olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenen gecikme zamları ile faizlerinin ticari

kazancın saptanmasında gider olarak kabulüne olanak bulunmadığından temyiz isteminin reddine

karar verildi.

AZLIK OYU:

Zamanında ödenmeyen Sosyal Sigorta primi için hesaplanan gecikme zammı, Kurumlar Vergisi

Kanununun 15.maddesinin 6 numaralı bendinde sayılan ceza ve gecikme zammı niteliğinde değildir.

Kanun gelirin elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin hasılattan

indirilebileceğini kabul etmiş, hasılattan indirilemiyecek giderler Gelir Vergisi Kanununun 41. ve

Kurumlar Vergisi Kanununun 15.maddesinde teker teker gösterilmiştir. Bunun dışında kalan ve Sosyal

Sigortalar Kurumuna ödenmek yerine bir süre işletme bünyesinde tutulup kullanılan prim borcu için

hesaplanan gecikme zammı, bu suretle yaratılan ve işletmede kullanılan kaynağın bedelini teşkil

Page 113: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

ettiğinden, gelirin elde edilmesi ve idamesi için yapılmış bir gider niteliğinde kabulü ile hasılattan

düşülmesi gerekir.

Bu nedenle temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği görüşüyle

karara karşıyım.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1982/4234 E.N , 1984/66 K.N. - 19/01/1984

KARAR METNİ

BİR İŞYERİNDE ÜÇ TAKVİM YILI İÇİNDE MEYDANA GELEN İŞ KAZASI VE MESLEK

HASTALIKLARI SAYISINA GÖRE, İŞYERİNİN İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI

PRİMİNİN BELİRLENMESİNDE ESAS ALINACAK TEHLİKE SINIFININ ÜST DERECE OLARAK

SAPTANABİLECEĞİ HK.

Dava; davalı Genel Müdürlüğe ait işyerinin tehlike sınıfının üst derece olarak saptanmasına ve iş

kazaları ve meslek hastalıkları sigortası prim oranının % 4 den %4,2 ye çıkarılmasına ilişkin Sosyal

Sigortalar Kurumu kararına yapılan itirazın reddine ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle

açılmıştır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun, İş Kazalarıyla Meslek hastalık ları prim oranının tesbiti ile

ilgili 74.maddesi, "İş kazalarıyla Meslek Hastalıkları Sigorta primi, yapılan işin iş kazası ve meslek

hasta lığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre tesbit edilir. İş kolları, tehlikenin ağırlığına

göre sınıflara, bu sınıflarda özel iş şartlarına ve tehlikeyi önlemek için alınmış olan tedbirlere göre

derecelere ayrılır. Hangi iş kollarının hangi tehlike sınıfına girdiği tehlike sınıf ve derecelerine ait prim

oranlarının ve tehlike derecelerinin belli edilmesinde uygulanacak esaslar, ilgili bakanlıkların

düşünceleri sorulduktan sonra Çalışma Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla

yürürlüğe konacak bir tarife ile tesbit olunur. Prim tarifesi gerekli görülürse aynı usulle değiştirilebilir.

Prim oranları, iş kazaları ve meslek hastalıklarından dolayı yapılması gerekecek her türlü sigorta

yardımları ve idare masrafları ile bağlanacak gelirlerin tesis sermayeleri toplamı gözönünde tutularak

hesaplanır." hükmünü aynı kanunun 75.maddesi de, "Yapılan işin 74.maddede belirtilen tarifeye göre

hangi tehlike sınıf ve derecesine girdiği ve ödenecek iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortası primi

oranı kurumca belli edilerek işverene yazı ile bildirilir.

İş kazalarını ve meslek hastalıklarını önliyecek tedbirler hakkındaki mevzuat hükümlerine uygun

bulunmadığı tesbit edilen işler, Kurumca dada yüksek primle derecelere konulabilir. Kurum, tesbit

edilmiş bulunan tehlike sınıf ve derecesini, yaptıracağı incelemelere dayanarak kendiliğinden veya

işverenin isteği üzerine değiştirebilir. Kurumca yapılacak değişikliklere ilişkin kararın takvim yılından

en az bir ay önce işverene ve işveren tarafından değişiklik isteğinin de tak vim yılından en az iki ay

önce kuruma bildirilmesi şarttır. Böylece, karara bağlanacak değişiklikler yukarıdaki fıkrada yazılı

karar veya istekten sonraki takvim yılı başında yürürlüğe girer." hükmünü getirmiş bulunmaktadır.

Söz konusu 74.maddesine göre hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca 1.3.1981 tarihinden geçerli olmak

üzere yürürlüğe konulan "İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları Sigortaları Prim Tarifesi"nin

1.maddesinde bu tarifenin, işyerlerinin dahil oldukları işkollarının tehlike sınıfları ile normal prim

oranlarını ihtiva ettiği ve 6.madde ile de, her tehlike sınıfının üst, normal ve alt derece olmak üzere üç

tehlike derecesine ayrıldığı, üst derece prim oranının dahil olduğu tehlike sınıfının normal prim

Page 114: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

oranından % 0,2 daha yüksek, alt derece prim oranının normal prim oranından % 0,2 daha düşük

olduğu belirtilmiş bulunmaktadır. Ayrıca aynı Tarifenin 7.maddesinde de "Dereceleme hesabının

yapıldığı yıla takaddüm eden 3 takvim yılı içinde, aynı işkolunda 40 bin gün için sigorta primi

tahakkuk ettirilmiş olan işyerleri derecelemeye tabi olurlar. Bu işyerlerinin girecekleri tehlike

dereceleri; derecenin tayin edileceği yıla takaddüm eden üç takvim yılı içinde vukua gelerek kurum

kayıtlarına intikal eden ve işyerinin özel şartları ile tehlikeyi önlemek için alınmış olan emniyet

tedbirlerinin de neticesini gösteren işkazaları, meslek hastalıkları, daimi işgöremezlik ve ölüm

vakalarına göre işyerinin münferiden arzedeceği tehlike ağırlığı nazara alınarak Sosyal Sigortalar

Kurumu tarafından tayin olunur." hükmü getirilmiş bulunmaktadır.

Anılan yasa maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak Sosyal Sigortalar Kurumunca yapılan

incelemeler sonucunda tüm iş kollarının hangi tehlike sınıfına girdikleri tesbit edilmiş ve bu tesbite

ilişkin olarak yine yasaya uygun olarak düzenlenen Prim Tarifesi ilede, davacı Genel Müdürlüğe ait

işyerinin içinde bulunduğu maden istihsali işi VI.Tehlike sınıfında, prim oranı % 4 ve bu tehlike

sınıfına ait normal derecenin alt sınırı 0,05505, üst sınırıda 0,06904 olarak tesbit edilmiş

bulunmaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacı genel müdürlüğün Acep Ocağı adlı işyerinde, 18.3.1981

tarihli prim tarifesinin 7.maddesi hükmüne uygun olarak 1981-82 yılında uygulanacak derecelerin,

1978-79-80 yıllarında meydana gelen ve kurum kayıtlarına intikal eden, işyerinin özel şartları ile

tehlikeyi önlemek için alınmış olan emniyet tedbirlerinin sonucunuda gösteren işkazaları, meslek

hastalıkları, daimi işgörmezlik ve ölüm olayları ile primi ödenen iş günleri toplamı dikkate alınarak

hesaplanan olay ağırlık oranına göre tesbit edildiği ve bu yıllarda 779 gün iş göremezliği gerektiren 18

iş kazası ve meslek hastalığı olayıyla, bir malüliyet olayı meydana geldiği, belirlenen ölçülere göre bu

olayların oluştuğu işgünü kayıpları toplamının 8054 olduğu ve bu sayının primi ödenmiş olan 73.655

işgününe olan oranının da 0.10934 olarak bulunduğu anlaşılmaktadır.

Davacı tarafından prim tarifesinin 7.maddesine göre, yeni prim oranının, ancak üç takvim yılı

geçtikten sonra tesbit edilebileceği, iş yerinde ise yeni prim oranı tesbiti için üç takvim yılı geçmesi

şartına uyulmadığı ve 1.1.1980 den iki yıl sonra yeni prim oranı tesbit edilmesi yoluna gidildiği bunun

ise mevzuata aykırı olduğu iddia edilmekte ise de; söz konusu Prim Tarifesinde ve yasanın yukarıda

hükümleri yazılı maddelerinde davacının belirttiği gibi bir iş yerinin tehlike derecesinin ve prim

oranının tesbiti için üç yıl geçmesi yolunda bir hüküm yer almadığı, yalnızca prim oranının

uygulanacağı döneme ilişkin tesbit yapılırken dereceleme yılına göre üç yıl geriye gidilerek bu üç yıl

içindeki durumun incelenmesi gerektiği belirtilmiş bulunduğu ve kurumca da bu şarta uyulmuş olduğu

cihetle, bu yoldaki iddiayı dikkate almaya olanak bulunmamaktadır.

İlgili mevzuat hükümlerine uygun olarak Sosyal Sigortalar Kurumunca iş yeri ile ilgili olarak yapılan

inceleme sonucu bulunan ve işgünü kayıpları toplamının prim ödenmiş olan işgününe olan oranın,

prim tarifesine göre, işyerinin içinde bulunduğu tehlike sınıfına ait normal derecenin üst sınırının da

üstünde olduğundan ve tarifenin 6.maddesi uyarınca üst derece prim oranı, normal prim oranından %

0,2 daha yüksek olacağından, söz konusu işyerinde tehlike sınıfının üst derece olarak saptanmasında

ve işkazaları ve meslek hastalıkları sigortası prim oranında normal oran olan % 4 yerine % 4,2 olarak

tesbitinde mevzuata aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, hukuki dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verildi.

--------------------------------------------------

Page 115: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Danıştay 10. Daire 1983/1412 E.N , 1985/1101 K.N. - 27/05/1985

KARAR METNİ

1- İŞYERİNİN TEHLİKE SINIF VE DERECESİNİ SAPTAYAN İŞLEME KARŞI 506 SAYILI YASANIN

75.MADDESİNDE BELİRTİLEN BİR AYLIK SÜRE GEÇTİKTEN SONRA YAPILAN İTİRAZIN İLGİLİ

BAKANLIKÇA İNCELENMEKSİZİN REDDİNDE İSABETSİZLİK BULUNMADIĞI ;

2- SÜRESİ İÇİNDE İTİRAZ EDİLMEYEREK KESİNLEŞEN VE KESİNLEŞME TARİHİNE GÖRE

SÜRESİ İÇİNDE DAVA KONUSU EDİLMEYEN İŞYERİ SINIF VE DERECESİNİN

SAPTANMADIĞINA İLİŞKİN İŞLEME YÖNELİK DAVANIN ESASININ İNCELENEMEYECEĞİ HK.

Dava, tatil köyü işyerinin 1.1.1981 tarihinden itibaren 1.tehlike sınıfının üst derecesine alınmasına

ilişkin Sosyal Sigortalar Kurumu şubesi işlemi ile bu işleme yapılan itirazı süre yönünden reddeden

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 74.maddesinde, iş kazalariyle meslek hastalıkları sigortası

piriminin, yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre

tesbit edileceği, iş kollarının, tehlikenin ağırlığına göre sınıflara, bu sınıfların da özel iş şartlarına ve

tehlikeyi önlemek için alınmış olan tedbirlere göre derecelere ayrılacağı, prim tarifelerinin gerekli

görülürse değiştirilebileceği belirtilmiştir.

Adıgeçen yasanın 75.maddesinde de; yapılan işin 74.maddede belirtilen tarifeye göre hangi tehlike

sınıf ve derecesine girdiğinin ve ödenecek iş kazalarıyle meslek hastalıkları sigortası primi oranının

kurumca belli edilerek işverene yazı ile bildirileceği, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önliyecek

tedbirler hakkındaki mevzuat hükümlerine uygun bulunmadığı tesbit edilen işlerin kurumca daha

yüksek primli derecelere konulabileceği, Kurumca yapılacak değişikliklere ilişkin kara rın takvim

yılından en az bir ay önce işverene ve işveren tarafından yapılacak değişiklik isteğinin de takvim

yılından en az 2 ay önce kuruma bildirileceği, karara bağlanacak değişikliklerin karardan sonraki

takvim yılı başında yürürlüğe gireceği, işverenin; tehlike sınıf ve derecesiyle prim oranı hakkında

Kurumca yapılacak yazılı bildiriyi aldıktan sonra bir ay içinde Çalışma Bakanlığına itirazda

bulunabileceği, Bakanlığın bu itirazı inceleyerek 3 ay içinde vereceği kararı ilgiliye bildireceği, itirazın

primlerin ödenmesini geciktiremiyeceği hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Dava dosyasındaki belgelerin incelenmesinden, davacı şirket tarafından işletilmekte olan tatil

köyü'nün bağlı bulunduğu Sosyal Sigortalar Kurumu şubesinin iş kazaları ve meslek hastalıkları

sigorta prim tarife sine göre 1.tehlike sınıfında bulunan davacı şirkete ait işyerinin en alt seviyedeki

prim oranının, en üst seviyedeki prim derecesine çıkarılmasına ilişkin işleminin davacıya 13.11.1980

tarihinde tebliğ edildiği ve davacı vekilinin noter kanalı ile 11.12.1980 tarihinde keşide ettirerek

gönderdiği itiraz dilekçesinin ilgili Bakanlık kayıtlarına 16.12.1980 tarihinde intikal ettiği

anlaşılmaktadır. Bu durumda, itiraz tarihi, itiraz dilekçesinin Bakanlık kayıtlarına intikal ettiği gün

olarak kabul edilmesi zorunlu olduğundan, davacının 1.tehlike sınıf derecesindeki prim oranının

yükseltildiğini öğrendiği 13.11.1980 tarihinden itibaren 506 sayılı sayılı yasanın 75.maddesinde

öngörülen 1 aylık içerisinde itiraz etmesi gerekirken, süreyi geçirdikten sonra 16.12.1980 tarihinde

yaptığı itirazı üzerine Başkanlıkça tesis olunan dava konusu işlem mevzuata uygun bulunmaktadır. Öte

yandan davacı şirkete ait tatil köyü işyerinin 1.1.1981 tarihinden itibaren birinci tehlike sınıfının üst

derecesine alınmasına ilişkin Sosyal Sigortalar Şube Müdürlüğü işlemine karşı süresi içinde Bakanlığa

itiraz edilmemiş olunduğundan, yukarıda belirtilen mevzuata göre 1981 yılına ait olmak üzere işlemin

kesinleştiği ve zaten bu işleme yönelik bulunan davanın 13.12.1980 günü olan kesinleşme tarihine

Page 116: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

nazaran 15.6.1981 tarihinde kayda geçen dilekçe ile açılması nedeniyle süresinde olmadığı

anlaşıldığından işin esas yönden incelenmesi olanağı da bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, yasal dayanaktan yoksun bulunan davanın reddine karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 4. Daire 1984/971 E.N , 1985/176 K.N. - 18/01/1985

KARAR METNİ

İŞÇİ ÜCRETLERİNDEN KESİLEN SİGORTA PRİMLERİ İLE İŞVEREN HİSSESİ OLARAK

TAHAKKUK ETTİRİLEN SİGORTA PRİMLERİNİN TAHAKKUK ETTİĞİ YILDA GİDER OLARAK

YAZILACAĞI HK.

Uyuşmazlık; Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenmesi gereken işçi ücretlerinden kesilen ve işveren payı

olarak tahakkuk ettirilen sigorta primlerinin ödenmeden tahakkuk ettirildikleri yılda gider kaydının

mümkün olup olmadığına ilişkindir.

5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13.maddesiyle yollamada bulunulan 193 sayılı Gelir Vergisi

Kanununun 40.maddesinin 2.bendinde, hizmetli ve işçilerin sigorta primleri ve emekli aidatının, geri

verilmemek üzere Türkiye'de kurulmuş sigorta şirketlerine veya emekli ve yardım sandıklarına

ödenmiş olması ve emekli ve yardım sandıklarının tüzel kişiliğe sahip bulunmaları koşuluyla, safi

kazancın tespiti için gider olarak indirileceği hükme bağlanmıştır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 80.maddesinin 3.fıkrasının süresi içerisinde

yatırılmayan primlere gecikme zammı uygulanacağı hükmünden, primlerin süresi dışında da

ödenebileceği anlaşılmaktadır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 39.maddesinin 2.fıkrasında ise elde edilen hasılatın, tahsil olunan

paralar ile tahakkuk eden alacakları, giderlerin ise tediye olunan ve borçlanılan meblağları ifade

edeceği hükme bağlanmış, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 287.maddesinde, cari hesap dönemine ait

olup pasifleştirilerek değerleneceği öngörülmekle borçlanılan meblağların bilanço esnasında ticari

kazancın tespitinde gözönünde bulundurulacağı kabul edilmiştir.

Bu durumda, Gelir Vergisi Kanununun 38.maddesinde ticari kazancın bilanço esasına göre tespit

sırasında, aynı Kanunun 40. ve 41.maddelerine uyulacağı belirtildiğinden, 193 sayılı Yasanın

40.maddesi hükmü ile yukarıda açıklanan kanun hükümleri karşısında, kurumun 1979 yılında

tahakkuk ettirdiği ve borç niteliği taşıyan sigorta primlerinin aynı dönemde gider kaydedilmesinin

kabulü gerekirken ödenmeden gider kaydedilmesinin mümkün olamayacağı gerekçesiyle mahkeme

tarafından tarhiyatın onanmasında yasal isabet görülmemiştir.

Bu nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına, tarhiyatın

kaldırılmasına karar verildi.

KARŞI OY:

Gelir Vergisi Kanununun 40.maddesinin iki numaralı fıkrasında; sigorta primleri ve emekli aidatının

"ödenmiş olması" şartıyla gider yazılabileceği kabul edilmiştir. Maddede bazı giderler için ödenme

Page 117: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

şartı aranmadığı halde bazılarında bu şartın aranması yasa koyucunun özel bir amacı bulunduğunu

göstermektedir. Ticari kazancın belirlenmesinde tahakkuk esasının uygulanması, genel bir uygulama

hükmü olup, özel şekilde ödeme esası getirilen hallerde ödeme şartının aranması gerekir.

Kaldı ki, olayda, sigorta primleri için, Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirge verildiği ve primin

tahakkuk ettiğine ilişkin bir delil de mevcut değildir.

Bu nedenle, ödenmiyen sigorta primlerinin gider yazılabileceğine ilişkin karara katılmıyoruz.

--------------------------------------------------

Danıştay 10. Daire 1982/4186 E.N , 1983/629 K.N. - 23/03/1983

KARAR METNİ

4.7.1980 TARİHLİ RESMİ GAZETEDE YAYINLANARAK YÜRÜRLÜĞE GİREN, İŞYERİ

HEKİMLERİNİN ÇALIŞMA ŞARTLARI İLE GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA YÖNETMELİĞİN,

İLGİLİ YASA HÜKÜMLERİNE VE KAYNAĞI OLAN 1475 SAYILI YASA UYARINCA ÇIKARTILAN

İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ TÜZÜĞÜNE AYKIRI OLMADIĞI HK.

Dava, 4.7.1980 gün, 17037 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren "İşyeri Hekimlerinin

Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik"'in iptali istemiyle açılmıştır.

Davacı Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu; Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ve Sosyal

Güvenlik Bakanlığı ile birlikte hazırlanması gereken yönetmeliğin yalnızca Çalışma Bakanlığınca

hazırlanarak yürürlüğe konulduğunu, yönetmelikte, ilgili yasalara aykırı düzenleme yapılarak

işverenlere yasal dayanağı bulunmayan yükümlülükler getirildiğini, işverenin işyerini serbestce sevk ve

idaresine hekimin müdahalesi anlamını taşıyan hükümler yanında, işverenin serbestçe sözleşme

yapma özgürlüğünü engeller nitelikteki hükümlere de yer verildiğini, işyeri hekimine, yasaların

öngördüğü biçimde işçilerin sağlık denetlemesini yapma dışında yasalara aykırı olarak, tedavi

hekimliği görevinin ve bir takım idari görevlerin yüklendiğini, yine ilgili yasalara aykırı biçimde 50 ve

daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde, ayrım yapmadan, tam gün süreyle hekim çalıştırmayı, işyeri

sağlık birimi kurmayı zorunlu kılan bir düzenlemeye gidildiğini ileri sürmektedir.

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 180.maddesinde; devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran

tüm iş sahiplerinin işçilerin sağlık durumuna bakmak üzere bir veya daha fazla hekimin sağlık

denetimini temine ve hasta işçileri tedaviye mecbur olduğu, büyük kurumlar veya kaza ihtimali olan

işlerde, hekimin daimi olarak iş yerlerinde veya civarında bulunacağı, hastanesi olmayan veya şehir ve

kasaba dışındaki yerlerde bir hasta odası ve ilk yardım araçlarının bulundurulacağı, yüzden beş yüze

kadar daimi işçisi olan kurumların bir revir yeri, beşyüzden yukarı işçisi olanların yüz kişiye bir yatak

hesabıyla hastane açmaya zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar

Kanununun 114. maddesiyle de, bu Yasanın hastalık sigortasıyla ilgili hükümlerinin uygulandığı

yerlerde çalışan ve hastalanan sigortalıların tedavileri hakkında Umumi Hıfzıssıhha Kanununun

180.maddesi hükmünün uygulanmıyacağı, ancak, söz konusu maddenin hastalanan işçilerin tedavileri

ile ilgili hükümleri dışında kalan ve işçilerin sağlık durumlarının denetlenmesinin sağlanmasına,

işyerlerinde hekim çalıştırılmasına, has ta odası ve ilk yardım araçlarının bulundurulmasına ve diğer

hususlara ilişkin hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir.

Page 118: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

1475 sayılı İş Kanununun 74.maddesinde ise, işyerlerinde ve diğer müştemilatında bulunması gereken

sağlık şartlarının ve işyerlerinde kullanılan alet, edevat, makinalar ve hammaddeler yüzünden

çıkabilecek hastalıklara engel olacak önlem ve araçların neler olduğunu belirtmek üzere bir tüzük

çıkarılması öngörülmüş; bu hüküm uyarınca çıkarılan ve 11.1.1974 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak

yürürlüğe konulan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 91 maddesiyle "Sürekli olarak en az 50 işçi

çalıştırılan işyerlerinde Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan tedavi hizmetleri dışında kalan işçilerin

sağlık durumlarının denetlenmesi, ilk yardım, acil tedavi ve diğer koruyucu sağlık hizmetlerini

düzenlemek üzere işveren, Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 180. ve Sosyal Sigortalar Kanununun

114.maddeleri gereğince işyerindeki işçi sayısına ve işteki tehlikenin büyüklüğüne göre, bir ya da daha

fazla hekim sağlayacaktır. Bu hekimlerin çalışma koşulları ile görevlerini nasıl yürüteceklerini ayrıntılı

şekilde gösterilen bir yönetmelik tüzüğünün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde çıkarılır."

hükmü getirilmiştir. Dava konusu yönetmelik de anılan tüzük hükmü gereği hazırlanarak yürürlüğe

konulmuştur.

Davacının iddiasının aksine görev alanını ilgilendiren 1475 sayılı İş Kanunu ile İşçi Sağlığı ve İş

Güvenliği Tüzüğünün uygulanmasını sağlamak amacıyla yalnızca Çalışma Bakanlığı tarafından dava

konusu yönetmeliğin çıkarılmasında mevzuata aykırı bir yön bulunmamaktadır.

Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerden anlaşılacağı gibi, işyerlerinde işçilere verilecek sağlık

hizmetlerinin neler olacağı ve nasıl sağlanacağı konusu zaman içerisinde düzenlenerek çağdaş

koşullara uygun kurallar getirilmeye çalışılmıştır.

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 180.maddesiyle getirilen, 506 sayılı Yasanın yürürlüğe

girmesinden sonra da hastalanan işçilerin tedavisi dışında devam eden, işverenin işçilerin sağlık

durumunun denetimini sağlama yükümlülüğünden ne anlaşılması gerektiği 1475 sayılı Yasanın 74.ve

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 91.maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. 1475 sayılı yasanın

74.maddesi uyarınca çıkarılan Tüzüğün 91.maddesinde, 50 ve daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde

işçilerin sağlık durumlarının denetimi kapsamı içinde ilk yardım ve acil tedavi yanında, diğer koruyucu

sağlık hizmetlerinin de sağlanması öngörülmüş bulunmaktadır.

Nitekim Birleşmiş Milletler Çalışma Örgütünün 112 sayılı Tavsiye kararında, iş yerleri sağlık

hizmetinin uygulanmasında koruyuculuğun esas olması gerektiği vurgulanarak, koruyucu sağlık

hizmetlerinin neleri kapsadığı ayrıntılarıyla belirtilmiştir.

Yukarıda anılan "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü" uyarınca çıkarılan dava konusu yönetmelikte de,

en az elli işçi çalıştırılan iş yerlerinde işyeri hekimlerinin çalışma koşulları, görev ve yetkileri, işyerinde

işçilerin sağlık denetlemesinin yeterli biçimde yapılması, koruyucu sağlık hizmetlerinin yeterli ve etkin

bir düzeyde sağlanmasının temini amacı doğrultusunda düzenlenmiş olup; davacı tarafından ileri

sürüldüğü gibi, yönetmelikle işverenlere yasal düzenleme dışında yükümlülükler getirildiğinin,

işverenin işyerini serbestçe sevk ve idaresine hekimin müdahalesi ve işverenin serbestçe sözleşme

yapmasının engellenmesi anlamında düzenleme yapıldığının kabulüne olanak görülmemektedir.

Dava konusu yönetmelikte, koruyucu sağlık hizmetlerinin yürütülmesi için işyeri hekimine bir kısım

idari ve teknik görevler verilmiş, bazı yetkiler tanınmış; koruyucu sağlık hizmetinin, işçilerin sağlık

denetiminin yapılabilmesi için işyerinin büyüklüğüne göre yardımcı sağlık personeli çalıştırılması,

işyeri sağlık birimleri kurulması, olanaklar ölçüsünde işyerinde nitelikli hekim görevlendirilmesi

öngörülmüştür. Getirilen bu görev ve yükümlülükler, 50 ve daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde

işverence mevzuata göre sağlanması zorunlu işçilerin sağlık denetiminin, koruyucu sağlık

hizmetlerinin doğal sonucu bulunmaktadır.

Page 119: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Öte yandan, davacı tarafından ileri sürüldüğü gibi, yönetmelikte, ayrım yapılmadan 50 ve daha fazla

işçi çalıştıran işyerlerinde tam gün süreyle hekim çalıştırma zorunluluğu da getirilmiş değildir.

Yönetmeliğin 8.maddesinin (e) bendinde, sadece sürekli olarak 1000 ve daha fazla işçi çalıştıran

işyerlerinde, 1593 sayılı Yasanın 180.maddesinde yer alan büyük kurumlarda sürekli hekim

bulundurma zorunluluğu esasına uygun biçimde, sürekli hekim bulundurulması öngörülmüştür.

Sürekli hekim bulundurulması zorunlu olmayan, 50 ve daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde ise,

hekimlerin çalışma süreleri işçi başına ayda onbeş dakika olarak saptanmış olup; işyerinde temini

zorunlu olan sağlık denetiminin ve koruyucu sağlık hizmetinin düzenli ve etkin biçimde yürütülmesi

amacıyla getirilen bu hükümde de ilgili yasalara aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu yönetmelikte ilgili yasalara ve kaynağı olan tüzüğe aykırılık

bulunmadığından, dayanaktan yoksun davanın reddine karar verildi.

--------------------------------------------------

Danıştay 1. Daire 1982/134 E.N , 1982/143 K.N. - 05/07/1982

KARAR METNİ

5953 SAYILI YASA UYARINCA BASIN MESLEĞİNDE ÇALIŞANLARIN ASKERLİK GÖREVLERİNİ

İFA ETTİKLERİ SÜRECE İŞVERENİ TARAFINDAN SOSYAL SİGORTALAR KURUMUNA ÖDENEN

PİRİMLERİN GEÇERLİ SAYILACAĞI HK. (*)

5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında

Kanunun 16. maddesinde, talim ya da manevra dolayısıyla silah altına alınan gazetecinin bu süre

içinde ücret hakkını muhafaza edeceği, ancak yedek subay olarak ya da sair suretlerle askeri hizmet

karşılığı aylık alan gazetecinin almakta bulunduğu bu aylık kendi işinde aldığı ücretten az ise,

işverenin, gazeteciye yalnız aradaki farkı ödemekle yükümlü olacağı, kısmi veya umumi seferlik

dolayısıyla silah altına alınan gazeteci hakkında üç ay için bu maddenin birinci fıkrası hükümlerinin

uygulanacağı, ilk muvazzaf askerlik hizmeti için silah altına alınan gazeteciye normal askerlik

süresince son aldiği ücretin, yarı oranında ödeneceği, işverenle gazeteci arasındaki iş akdinin muayyen

bir müddet için akdedilmiş olup olmadığına bakılmaksızın, gazetecinin bu maddenin birinci fıkrasında

gösterilen haller dolayısıyla silah altında bulunduğu sürece iş akdinin işveren tarafından

feshedilmeyeceği, gazeteci bu maddenin ikinci veya üçüncü fıkrasında gösterilen haller dolayısıyla

silah altına alındığı takdirde, gazetecinin durumu bu fıkralardan hangisine temas etmekte ise,

işverenin iş akdini ancak o fıkrada gösterilmiş bulunan süre geçtikten sonra feshedilebileceği, bu gibi

hallerde de gazeteci ile işveren arasındaki iş akdinin belli bir süre için akdedilmiş olup olmadığına

bakılamayacağı, akdin feshinin bu kanunda yazılı hükümlere tabi olacağı, gazeteci ile işveren

arasındaki sözleşmenin esasen belli süreyi ihtiva edip de bu süre gazetecinin silah altında bulunduğu

sırada kendiliğinden bitiyorsa işverenin sözleşmenin bu suretle sona ermesinden itibaren bu maddede

yazılı bulunan hükümlerin işveren tarafından gazeteciye askerlik halinde ücret verilmesi hakkında

daha elverişli hak ve menfaatler sağlayan mukavele, teamül veya örf ve adetten doğan haklara halel

getirmeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu durumda, bir hizmet akdiyle çalışmakta iken askerlik

yükümünü yerine getirmek için işyerinden ayrılan diğer işçilerden farklı olarak gazeteciler askerde

iken de hizmet akdi sona ermemekte ve ücretlerinin ödenmemesine devam olunmaktadır.Bu ücretten

işverence ödenen primin,ilgilinin, askerlik süresince sigortalı sayılmasına olanak verip vermeyeceğini,

belirleyebilmek yönünden, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun konumuza ilişkin ilkeleri ile bu

Yasanın sigortalı sayılmayanlar başlıklı 3. maddesinin niteliği ve amacı üzerinde durmak gerekli

bulunmaktadır. 506 sayılı Yasa, bilindiği gibi zorunlu sigortalılık ilkesine dayanır. Bu Yasanın 2.

Page 120: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

maddesinde yer alan "bir hizmet akdine dayanarak bir veya bir kaç işveren tarafından çalıştırılanların

bu kanuna göre sigortalı sayılacağı yolundaki hükmü ile 80. maddesinde yer alan işverenin, bir ay

içinde çalıştırdığı sigortalıların sigorta primlerine esas primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı

üzerinden bu Yasa gereğince hesaplanacak prim tutarlarını, ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait

prim tutarlarını da bu miktara ekliyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar kuruma ödemeye mecbur

olacağı, prim, süresi içinde ve tam olarak ödenmezse, ödenmeyen kısmına süresinin bittiği tarihten

başlayarak bir aylık süre için % 10 ve bundan sonraki her ay için % 2 gecikme zammı uygulanacağı

yolundaki hükümleri bunu açıkca ortaya koyar. İşverenin ve işçinin istek ve iradesi, bu konuda bir

değer ve hüküm ifade etmez.

Yasanın sigortalı saydıkları için sigorta primlerinin ödenmesi, hem işveren hem de işçi yönünden bir

yasal yükümlülüktür. Söz konusu 3. maddeyi, Yasanın ve Yasayla öngörülen sigortanın bu niteliğini

gözönünde bulundurarak değerlendirmek isabetli sonuca varabilmek için gereklidir. Bu açıdan

incelendiğinde görülür ki, bu madde, sigortalı olabilmek bazı kimseleri bu haktan yoksun bırakma

düşünce ve amacıyla değil, bir takım eylemli olanaksızlıklar ya da zorunluluklar nedeniyle sigortalı

olma ve prim ödeme yükümlülüğü ortadan kaldırmak için vazolunmuştur. Maddenin (F) bendiyle

"askerlik hizmetlerini yapmakta olan yükümlüler" in sigortalı sayılmamasına egemen olan düşünce de

duraksamaya gerek bırakmayacak ölçüde açıktır; askerlik yükümlülüğünü yapmakta olan kimse,

olağan koşullarda ücret alamayacağı için, bunlar yönünden zorunlu sigortalılığın yükümlülükleri

ortadan kaldırılmak istenmiştir. Askere giden gazetecinin ücretinin ödenmesine devam olunacağı 5953

sayılı Yasanın yukarda sözü edilen 16. maddesinin hükmü gereği olduğuna göre, bunlar için sigorta

primi ödenmesinin ve bu sürenin sigortalılıktan sayılmasının, 3. maddesinin yukarda belirlenmeye

çalışan amacı ve niteliği gözönünde bulundurulduğunda, Yasaya aykırı bir yönü olmadığı

kendiliğinden ortaya çıkar. Aksine bir anlayış, yani bu madde hükmünü, yükümlülüğü kaldırıcı değil,

hak kaybettirici bir esas olarak yorumlamak, 506 sayılı Yasayla güdülen amaca da, Anayasa'da yer alan

sosyal devlet anlayışına da uygun düşmez.

Öte yandan 506 sayılı Yasanın 2. maddesi dayanaktan tutularak, sigortalı sayılabilecek için bir hizmet

akdinin varlığının temel koşul olduğu, askerlik hizmetini yapan kimsenin bir işverene hizmet akdiyle

bağlı olmasının söz konusu olamayacağı, bu bakımdan da sigortalı sayılamayacağı ileri sürülmektedir.

Yukarda belirtildiği gibi 5953 sayılı Yasanın 16. maddesi hükmü incelendiğinde, askere giden

gazetecilerin hizmet akdinin sona ermediği anlaşılmaktadır. Bu tartışma konusu yapılsa bile, bu

bakımdan asıl en önemli olan nokta şudur: 1655, 2167, 2422 sayılı yasalarla, askerde geçirilen

sürelerin borçlanmak suretiyle sigortalılıktan sayılmasının kabul edilmiş olması, yasakoyucu

tarafından bu ilkenin sigortalılığın vazgeçilmez koşulu olarak düşünülmediğini açıkca ortaya

koymaktadır.

Ayrıca, yukarıda belirtildiği gibi, 1655, 2167, 2422 sayılı Yasalar, askerlikte geçirilen sürelerin

borçlanılmak suretiyle sigortalılıktan sayılmasına olanak verdiğine göre, primi ödenmiş askerlik

süresini sigortalılıktan saymamak ve daha önce ödenmiş primleri geri verip, bu dönemi sonradan

borçlandırmak yoluna gitmekle sigortalılıktan saymak mantıkla açıklanması güç bir uygulama

olacaktır.

Bu nedenlerle 5953 sayılı Yasa uyarınca basın mesleğinde çalışanların askerlik görevlerin ifa ettikleri

sürece işvereni tarafından Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenen primlerin geçerli sayılacağı mütalaa

kılındı.

İDARİ İŞLER KURULUNDAN GEÇMEMİŞTİR.

Page 121: Mevzuat Bilgi - Haber Platformu · 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun yararına bozma" başlıklı 51. maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare

Bu dosya www.isvesosyalguvenlik.com’dan indirilmiştir.