METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf ·...

22
EKEV 14 42 2010) ------- METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA 33 Fatih Menderes (*) Ömer YAVUZ(**) Özet için, evrendekiler göz iken Kur' an ayetleri de lô.jzf olarak göz ki her ikisi de potansiyel yeteneklerini gayesi gütmektedir. Hem hem de vahyin insana, ve neticede gerekli ortaya Burada önemli olan bu beyanlarla reaksiyona girebilmektir. Aksi takdirde murat olur. Bunun için de hem evren hem de Kur'an sistemini çözme verilmelidir. Çünkü her iki sistem de ancak kendisiyle reaksiyona girene kendisini açar. Kur' an' a göre, vahiy hakikati anlatan bilgiler kümesi iken, ondan izafi kümesini Bunlar mutlak olarak kabul edilmez. Aksi tak- dirde Kur'an ile ondan izomorf(birebir olur ki bu da enformasyon gelir. Bu ise mümkün tabiata ait kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir. Anahtar Vahiy, ilim, Anlama, Metodoloji A View on Nature-Revelation from Point of Method, M eaning and Implication Abstract For researchers, white the things in the universe are eye-openers, the verse of the Qur'an are eye-openers literally. That is, both ofthem aim to discover God-given potential in humans. Both the references of nature and revelation aim to maximize humans cognitive faculties and . finally to bring necessary behaviour to life. It is important for humans to react with the se references. Othervise, the target is missed. Therefore, we must make an effort to decode both the systems of the universe and the Qur'an. Because both systems openfor those who interact with it. According to Qur 'an while revelation is set of knowledge telling the truth, what humans make out of it isa set of relative truth. This can not be accepted as necessarily true. Otherwise the Qur 'an and what is understood from it become isomorph and this means that information lass which make comprehension possible is zero. This is impossible to happen. The same thing is true for science aiming at canceptual representation of the things in nature. Key Words: Revelation, Nature, Science, Revelation-nature isomorph, Comprehension, Methodology *) Dr., Adana A.T.O. Anadolu Lisesi Din Kültürü (e-posta: [email protected]) **) Adana Çukurova Anadolu Lisesi Fizik (e-posta: [email protected])

Transcript of METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf ·...

Page 1: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

EKEV AKADEMİ DERCİSİ Yıl: 14 Sayı: 42 (Kış 2010) ------­

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMİNE BİR BAKlŞ

33

Fatih Menderes BİLGİLİ (*)

Ömer YAVUZ(**)

Özet

Araştırmacılar için, evrendekiler göz açtıncı varlıklar iken Kur' an ayetleri de lô.jzf olarak göz açtıncı beyanlardır. Şöyle ki her ikisi de insanın verilmiş potansiyel yeteneklerini açığa çıkarmak gayesi gütmektedir. Hem doğanın hem de vahyin işaretleri insana, aklının tavanını zorlamayı ve neticede gerekli davranışları ortaya çıkarmayı hedefieme~tedir. Burada önemli olan bu beyanlarla reaksiyona girebilmektir. Aksi takdirde murat hô.sıl olmamış olur. Bunun için de hem evren hem de Kur'an sistemini çözme uğraşısı verilmelidir. Çünkü her iki sistem de ancak kendisiyle reaksiyona girene kendisini açar.

Kur' an' a göre, vahiy hakikati anlatan bilgiler kümesi iken, insanın ondan anladıkları izafi doğrular kümesini oluşturmaktadır. Bunlar mutlak doğrular olarak kabul edilmez. Aksi tak­dirde Kur'an ile ondan anlaşılan izomorf(birebir örtüşme) olur ki bu da anlamayı sağlayan enformasyon kaybının sıfır olduğu anlamına gelir. Bu ise mümkün değildir. Aynı şey tabiata ait varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

Anahtar Kelinıeler: Vahiy, Doğa, ilim, Vahiy-Doğa İzomor.fizmi, Anlama, Metodoloji

A View on Nature-Revelation Isonıorphisnı from Point of Method, M eaning and Implication

Abstract

For researchers, white the things in the universe are eye-openers, the verse of the Qur'an are eye-openers literally. That is, both ofthem aim to discover God-given potential in humans. Both the references of nature and revelation aim to maximize humans cognitive faculties and

. finally to b ring necessary behaviour to life. It is important for humans to react with the se references. Othervise, the target is missed. Therefore, we must make an effort to decode both the systems of the universe and the Qur'an. Because both systems openfor those who interact with it.

According to Qur 'an w hile revelation is set of knowledge telling the truth, what humans make out of it isa set of relative truth. This can not be accepted as necessarily true. Otherwise the Qur 'an and w hat is understood from it be c ome isomorph and this means that information lass which make comprehension possible is zero. This is impossible to happen. The same thing is true for science aiming at canceptual representation of the things in nature.

Key Words: Revelation, Nature, Science, Revelation-nature isomorph, Comprehension, Methodology

*) Dr., Adana Sarıçam A.T.O. Anadolu Lisesi Din Kültürü Öğretmeni. (e-posta: [email protected])

**) Adana Çukurova ÇEAŞ Anadolu Lisesi Fizik Öğretmeni. (e-posta: [email protected])

Page 2: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

341 g~::~~~~~deres BİLGİLİ _______ EKEV AKADEMİ DERCİSİ

Giriş

Günümüzde olduğu gibi, geçmi~te de zaman zaman vahiy ile doğanın veya bu ikisin­den anlaşılanların (ilim) birbirleriyle karşı karşıya getirildiğine, bazen de birbirlerini des­tekleyici olarak kullanıldığına şahit olmaktayız. Çatışma ve destekleme, topluıniann dini, kültürel ve bilimsel zenginliklerine göre farklı şekillerde tezalı ür etmiştir. Bu aşamada iki kavram arasında var olduğu iddia edilen çelişkinin zorunlu mu yoksa yapay mı olduğu sağlıklı bir araştırma için önemlidir. Bu durum, iki kavramın yalnız başına yeterli görülüp görülmedİğİ ya da birbirine ihtiyaç duyup-duymadığı ile de yakından alakalıdır.

Yukandaki soruya verilecek cevaplar, vahiy ile tabiat arasındaki ilişkiyi veya varsa çelişkiyi ortaya koyacaktır. Şayet çelişki varsa bunun sözde mi yoksa mantık! mi olduğu incelenmelidir. Mantık! açıdan doğru iken, ifade ediliş biçimi yönünden çelişkili görünen beyanlara sözde paradoks içeren beyanlar denilir. Bir ifade mantıki açıdan tutarsız iken ifade ediliş tarzı açısından doğru olabilir. Bu tür ifadelere de mantık! paradoks içeren beyanlar adı verilmektedir.

incelediğimiz konuda çelişki varsa bunun vahiy ile tabiat arasında mı, yoksa bunla­rın taraftarlarından mı kaynaklandığı iyi analiz edilmesi gereken bir husustur. Konuyu atfedilen temel özellik ve tezahür ilişkisi açısmdan ele aldığımızda 3 temel problemle karşı! aşıyoruz.

l. incelediğimiz varlığa ait atfedilen temel özelliklerin doğru tespit edilip, tezahürle­rinin yanlış seçilmesinden kaynaklanan problem.

2. incelediğimiz varlığa ait atfedilen temel özelliklerin yanlış tespit edilip, tezahürle­rinin yanlış seçilmesinden kaynaklanan problem.

3. incelediğimiz varlığa ait atfedilen temel özelliklerin yanlış tespit edilip, tezahürle­rinin hasbelkader doğru seçilmesinden kaynaklanan problem.

Bu problemierin çözümü için vahyin ve tabiatın anlatmak istediği temel özellikleri içeren anlam kümelerinin aynı olup olmadığına bakılmalıdır. Dolayısıyla ilgili varlığa ait atfedilen temel özellikleri doğru okuyup, çağın ilmi yapısına göre doğru açıklamala­rın ortaya konulması önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Hz. Muhammed'in diş temizliği için misvak önerisindeki temel özellik dişierin temizlenmesi olup, misviık ise onun tezahürüdür. Tezahürler teknolojik gelişime veya mühendislik değerine uygun olarak değişebilir.

Bu konuda bizi ilgilendiren diğer bir problem de şudur. Biz, vahyin ve evrenin sahi­binin bir olup olmadığını mı ispat edeceğiz; yoksa tevhidi kabul ederek vahiy ile tabiatın anlamlar kümesinin tutarlılığının analizini mi yapacağız?

Bizim, ne vahyin ilmi ne de ilmin vahyi tasdiklediğini göstermek için, bunları oluş­turan beyanlara şiddet uygulama gibi bir önyargırnız bulunmamaktadır. Zaman zaman tabiat incelemelerinden elde edilen ilmi buluşlar için "bu, dinimizde de vardır" diyerek hiçbir uğraşı vermeden kendilerini her şeyi bilen ve ilmi çalışmalann merkezinde gören din taraftarlığını doğru bulmadığımızı da ifade edelim.

Page 3: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

-METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMİNE BİR BAKI Ş --------- 35

Vahiy ile tabiatın mukayesesini yapmak isteyen insan için önemli olan, ilmf çalışma­lar neticesinde ulaşılan sonuçlann birbirleriyle çelişki arz edip etmediğidir. Bu konuda bir değerlendirme yapılırken her dinin ve kültürün ilme veya tabiata yaklaşım tarzının, metod ve usullerinin aynı olmadığı, hatta bu kavramıann dillerdeki karşılıklannda anlam farklılıklannın olabileceği dikkate alınmalıdır. Burada, konuyu Kur'an beyanlan açısın­dan ele alacağımızı ifade edelim. Dolayısıyla vahiy ile tabiatın birbirine zıt olduğunu iddia edenler, Kur'an'ın ilme ve doğaya yaklaşım tarzına bakarak değerlendirmelçrini yapmak durumundadırlar.

Biz bu çalışmada, vahiy ile tabiat araştırmasından elde edilen bilgi kümeleri arasında var olduğu ileri sürülen temel farklılıklan ana hatlanyla ortaya koymaya çalışacağız. Bu arada öne sürülen çelişkinin ilmf gerçeklik boyutunu değerlendireceğiz. Bu kısa araştır­mada, belirtilen konuda bir sonuca ulaşma iddiasından ziyade amacımız vahiy ile tabiat arasındaki ilişkinin veya varsa çelişkinin temel nedenlerini tespit ederek bu konuyu araş­tırmak isteyenlere yardımcı olmaktır.

1. Vahyin, Doğanın ve Bu İkisinin Açıklaması Olan İlınin Kaynağındaki Farklılık

Öncelikle bu araştırmadaki temel kavramlardan ilim ve vahyin kavramsal tasvirini yapmak istiyoruz. İlim: Kendi kavrayıp anlayan, anladığını yansıtabilen, anladığına refe­rans olabilen ve yeni bir bina kurabilme kapasitesine sahip bir aklın, liyakat ve yetenek­lerinin tezahürü olan bir faaliyettir (Özenli, 1999,1).

Bu tarife göre ilimle uğraşan insan; incelediği objeyi aniayıp kavrayabilme, anladığını zihni ve arneli olarak yansıtabilme, elde ettiği bu bilgileri yeni objelerle ilişkilendirebilme ve bunlarla alışılmışın dışında yeni oluşumlar üretebilme kapasitesine sahip olmalıdır. Bu saydığımız faaliyetleri gerçekleştiren yeteneklere de akıl diyoruz. Akıl hakikati bulmada bir araç olup, arenası beyin dir. Vahyi de kısaca, Allah tarafından elçiler vasıtasıyla insan-ı kamilin ortaya çıkması için gönderilen ilahi beyanlar olarak tanımlayabiliriz.

Vahiy, akılsal fonksiyonlann bir ürünü değildir. Vahyin kaynağı aşkın bir varlığa ait olduğu için, bu bilginin geliş biçiminin akılsal faaliyetlerle açığa çıkanlması söz konusu olamaz. Ancak doğru ile yaniışı tefrik edebilecek yetenek olan aklın, ilmi metodolojiyi kullanarak ayetlerin kaynağının Allah olduğunu anlaması mümkündür. Elmalılı 'nın dedi­ği gibi: "Akıl demek, mutlak hakkın mutlak muhalden aynidığı hududu bilmek demek­tir." (Janet 1 Seailles, 1978, 42), Yalnız burada, akll faaliyetleri kullanarak tasvirleyeme­diğimiz sistem dışı varlıklarla, ilmin incelediği tabiata ait varlıklan birbirinden ayırmak gerekmektedir. Kur'an'da bahsedilen melek, cin, cennet ve cehenneme ait varlıklann ontolojik yapılarını aniayacak o sisteme ait kelimelerimiz olmadığı için bize bildirildiği şekilde kabul etmek durumundayız.

Sistemimize (evren) ait varlıklarla organize bir bütün meydana getirmeyip, yine bu varlıklarla fiziksel bir etkileşim içerisinde olmayan objeler kümesi sistem dışı olarak ni­telendirilmiştir. Yani insan referans sistemi açısından evrene ait varlıklar ve bunlar ara­sındaki ilişkiyi sistem içi; Allah, ruh, melek, cin, şeytan ve ahiret sistemine ait objeleri de

Page 4: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

Dr. Fatih Menderes B İLGİLİ 36/ Ömer YAVUZ -------- EKEV AKADEMİ DERCİSİ

sistem dışı olarak tanımlamaktayız (Sistem dışı varlıkların evreninimizi bilemediğimiz bir sistemle etkilediğini söylemek mümkündür). Bu iki sistemi ayrı düşünmeınİzin temel nedeni; bunların birbirlerinden kesin olarak ayrı olduğu iddiası olmayıp, birbirleriyle ka­rıştırmamak ve anlam kalitesini yükseltmek içindir.

Vahyin ve doğanın kaynağı Allah iken bu ikisinin açıklaması olan ilmin kaynağı in­sandır. Vahiy ile ilmin kaynağındaki böyle bir farklılık, bu iki kavram arasında bir çelişki nedeni midir? Çelişki nedenidir diyenler için, vahyin beyanlarının doğru olup olmadığı mı önemli yoksa sözlerin kime ait olduğu mu?

İlın! çalışmalarda elde edilen bilginin değeri; kalitesi, muhtevası ve anlamıyla değer kazanır. Aksi takdirde İbn Rüşd'ün dediği gibi, vahiy ile ilim arasındaki çatışmanın nede­ni, her iki sistemin bağlılarının yanlış değerlendirmesinden kaynaklanır (İbn Rüşd, 1992, 37). Çünkü bu tür faaliyetlerde olumsuz önyargılar, şahsi çıkarlar, kişinin anladıklarını oluşturan kümenin fakirliği, düşüncede bozukluk, zihinsel saplantılar, subjektif bakış, hissi yapının akıl ve iradenin önüne geçmesi gibi durumlar isabetli sonuçlara ulaşınada birer engeldir.

Sonuç olarak, vahyi ve tabiatı oluşturan beyanlar kümesinin sahibi Allah'tır. Bun­lardan elde edilen bilgiler kümesi ise insana aittir. AUah kendisini semaviitın ve arzın Rabb'i olarak nitelendimıektedir. Buna göre, Kur'an'ın Rabb'i ile evrenin Rabb'i aynıdır. Semavat ve arzı ilmi olarak yaratan, şüphesiz gönderdiği Kitab'ı da belli bir ilme göre göndermiştir. Bizim problemimiz de bu iki ilmin ayrı olup olmadığıdır.

2. İlıni Tarih Açısından Vahiy ile Doğa

Tabiat tahlili ve kutsal metinlerin tarihi insanlık tarihi ile başlar. Her ikisinin anlam açısından gelişimi bilinen bir gerçektir. Buradaki gelişim insanlığın bilgi kümesinin zen­ginliği ile doğru orantılıdır. İlim ve teknolojideki gelişmeler zamanla toplumun değer yargılarını ve problemleri çözme metodunu değiştirebilmektedir. ilimdeki ilerlemeler, vahyin anlaşılmasındaki ilerlemeyi de beraberinde getirmelidir. İlınin bir güzel tarafı da kendi kendini düzeltme özelliğinin bulunması dır. İlıni zaviyeden çağdaş lık, ilmi çalışma­lar neticesinde elde edilen sonuçların geçerliliğini devam ettirmesidir.

Davit Hilbert, matematikteki tüm ispatların belli bir yöntemle yani aksiyomatik bir sistem vasıtasıyla elde edilebileceğini düşünüyordu. Doğru olan her şeyin kanıtlanabile­ceğini ve ayrıca matematiğin çelişkisiz olduğu savına sahipti. Fakat Kurt Gödel bu savın yanlış olduğunu ispatladı. Yani matematiğin çelişkisiz olduğunun ispatlanamayacağını kanıtladı. Gödel kısaca, şu iki sonuca varmıştır:

l. En basit aritmetik içeren aksiyomatik (doğruluğunu ispata ihtiyaç olmayan söz, hipotez) bir sistem tutarlı (consistent) ise eksiksiz (comple) değildir.

2. Elementer aritmetik (sayılarla ilgili işlemler ilmi) içeren aksiyomatik bir sistemin tutarlılığını sistemin kendi içinden, sistemin kendi formüllerini ve işlevlerini kulla­narak ispatlamak mümkün değildir (Nagel 1 Newman, 1994, 65-95).

Page 5: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMiNE BİR BAKI Ş --------- 37

Bunlar, sezgisel olarak matematikte aksiyarnlara dayanan her sistemin tutarlılığı du­rumunda eksik olması gerektiğini bildirir. Yani içinde bir şeyin doğru olup olmadığını açık seçik açıklayacak, bütün matematiksel gerçekliği kapsayacak, bir kurallar kümesi üzerine anlaşıp matematİğİn tümü için biçimsel bir aksiyomatik sisteme sahip olacak hiçbir yol yoktur.

Kısaca, bütün çağların doğrularına götüren tam ve tutarlı dedüktif bir yapı yoktur. Biz sadece Kur'an'ın böyle bir yapıda olduğunu kabul ediyoruz. Çünkü bu Kitap bilgi eksikliği olmayan bir Zat'ın eseridir. Bu durum, sınırları belirlenmiş ilmi yapıların ince­lenmesine mani değil, bilakis teşvik niteliğindedir. Çünkü bu teorem, ilmin dinamik bir yapıya sahip, iledernede ve gelişmede bir sonu olmadığını ifade etmektedir.

Gaybl varlıkların şahadete çıkarılmış bilgileri o çağa aittir; kristalize olabilir. Allah 'ın sıfatlarının derinliğinin keşfi, yaşanan çağın bilgi kümesi ile doğru orantılıdır. İlgili sıfata ait keşfedilen beyanlar kümesinin elemanları tamamlanmış olmamaktadır. Binaenaleyh bilgi eksikliğimiz giderildikçe hem tabiat hem de vahiy daha iyi anlaşılmış olacaktır.

3. Doğaya ve Vahye Yaklaşım Tarzından Kaynaklanan Problemler

Tabiata ve vahye yaklaşımı iki kategoride incelemekteyiz. Bunlar:

1. Amaç

2. Kullanılan metodoloji (yöntembilim)

Vahye ve tabiata yaklaşım amacı ile kullanılan metodoloji konusunda görüş farklılık­larının olduğu bir gerçektir. Bunları ayrı ayrı başlıklar halinde ortaya koyacak olursak:

a)Doğaya yaklaşım amacı:

Doğal obje!erin kendisini tanıma, doğal objeler arasındaki ilişkileri tanıma, anlama; ta­biat hakkında bilgi sahibi olduktan sonra teknolojiye dönüştürme; tabiatı aniayarak kendi yaşantısının konforunu sağlama; tabiatı kontrol amaçlı yaklaşım; karşılaşılan psikolojik, biyolojik ve sosyal problemlerine tabiattan çözüm arama; yaratılış amacını, tabiatı oku­yarak keşfetme; Yaratıcının varlığı ve birliğini tabiattan keşfetme ve/veya ona söylettir­me; Yaratıcının mesajını tabiattan anlama; tabiatile barışık yaşama; zihinsel tatmin aracı olarak görme; bireysel gerçekliklerine tabiattan destek arama; mutlak doğruların kaynağı olarak görme; sanat İcra etme; tabiata bilgi sahibi olduktan sonra meydan okuma; tabiata bilgi sahibi olduktan sonra hükmetme; tabiatile savaş halinde olma; tabiat hakkında bilgi sahibi olduktan sonra kişisel olumsuz isteklerini insanlara kabul ettirme, insanlara haksız hükmetme ve haksız üstünlük sağlama şeklinde olabilmektedir.

b)Vahye yaklaşım amacı:

Yaratıcıyı tanıma; kendini tanıma; tabiatı tanıma; Yaratıcının rızasını ve sevgisini ka­zanma; Yaratılış amacını anlama; yaşantısında karşılaştığı zorluklarda aşkın varlığın gü­cünü yanına çekme isteği; cenneti (mükfıfat) kazanma ve cehennemden (ceza) uzaklaşma; ölümden sonrasının kendince belirsizliği karşısında sığınma arzusundan dolayı yaklaşma isteği; sanat açısından yaklaşma; yaşadığı toplumun baskısından kurtulmak için düşün-

Page 6: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

38/ g~:;~~t~~eres BİLGİLİ ________ EKEV AKADEMİ DERCİSİ

meden kabul etme; insanlara hükmetme arzusu veya toplumda değer (statü) kazanma düşüncesi ile yaklaşma biçiminde olmaktadır.

c) Doğaya yaklaşım metodu 1. Akılsal fonksiyonlan en üst seviyede kullanma 2. Zahiri zaviyeden yaklaşım 3. Epistemolojik açıdan yaklaşım 4. Sibemetik metotlar 5. Matematik mantık metotlan kullanma 6. Duygusal yaklaşım 7. Önyargılı yaklaşım

d)Vahye yaklaşım metodu 1. Akll faaliyetleri en üst seviyede kullanma 2. Yüzeysel zaviyeden yaklaşım 3. Epistemolojik açıdan yaklaşım 4. Sibemetik metotlar 5. Matematik mantık metotları kullanma 6. Aklı kullanmadan direk kabul şeklinde 7. Duygusal yaklaşım 8. Önyargılı yaklaşım Yukarıda belirtilen maddeleri çağaltmak mümkündür.

Kur'an, doğaya yaklaşım tarzından bahsetmektedir. Bu açıdan baktığımızda vahiy, ta­biatı nasıl okumamız gerektiğini anlatan beyanlar manzumesidir denilebilir. Dolayısıyla insana okuma metodunu anlatır. Nitekim "Yaratan Rabb'inin adıyla (adını) oku!" (Kur'an 9611) ayetindeki "Rabb" kavramının ilmin dili olan matematik dilini yapanı ifade ettiğini söyleyebiliriz.

Tabiatı okuyup tanımaya ve bunun sonucunda da anlamaya ilim/hikmet diyoruz. Va­hiy, eşyanın hakikatini görmeyi, anlamayı sağlayan ve çağrışım ayarını yapan beyan­lar kümesidir. Hz. Muhammed peygamberlik gelmeden önce de tabiatı gözlemliyordu. Ancak "oku!" emriyle vahiy, Peygamber'e dolayısıyla insanlığa tabiatı nasıl okuması gerektiğine dair bilgiler sundu.

4. Sistem Açısından Vahyc ve Tabiata Bakış Burada sistemden kastettiğimiz doğal sistemlerdir. Yani insanoğlunun kendi yaptığı

ve yaşadığı çağda en üst seviyede ürettiği teknolojik ürünlerin oluşturduğu, hakkında bil­gi eksikliği bulunmayan sistemler değildir. Doğal sistemler olarak gördüğümüz Doğa ve Kur'an birlikte incelendiğinde, her ikisinin de enformasyon ve organizasyon ürettikleri görülecektir. Doğal sistemlerin tahlilinde ilmi metodolojiyi kullanmamız gerekmektedir.

Böyle sistemlerin aniaşılma derecesi, ölçüsü; enformasyon miktarı ve değeri ile doğ­ru orantılıdır. İncelenen sistemle ilgili bilgi eksikliği ne kadar büyükse, tam tarif etmek o kadar zordur. Bilgi eksikliğinden dolayı tabiat ve vahyin vermek istediği mesajların

Page 7: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMfNE BİR BAKIŞ --------- 39

tam anlamını oluşturmamız mümkün değildir. Zira tabiatı tam olarak aniayacak bilgi kü­mesinden yoksunuz. Tabiata ait işaretler bulunan vahyin mesajlarının da tam anlamının ortaya konulması mümkün görülmemektedir. Bundan dolayı tabiat ve vahiy kompleks sistemler kümesine dahil olur. Enformasyon kaybı en aza indirgendiği ölçüde anlamlar kümesi gelişir.

Bilgi eksikliğini en aza indirgemek, akll faaliyetlerin tekamülü ( dikeyine evrim) ile mümkündür. Alışılmışın dışında yaklaşım tarzı bu evrime olumlu katkı sağlar. Her k~m tabiattaki ve vahiydeki ilişkiler yumağını anlarnlar açısından veya anlamlar kümesini oluşturma açısından tamamladım derse enformasyon kaybını tabiat ve vahiy için sıfırla­dığı anlamına gelir ki bu da mümkün değildir (Kur'an 12/76).

Doğanın algoritmik enformasyon muhtevasının vahiy olduğunu kabul ediyoruz. Al­goritmik enformasyon muhtevasından kastettiğimiz, bir sistemin veya objenin kodunu çözümlernek için veya kodunu içeren en küçük boyutta gerekli olan programdır.

5. Anlama Açısından Vahye ve Doğaya Metodotojik Bir Yaklaşım

Anlaşılmamış bir vahyin ve doğanın insan için bir şey ifade etmediğini özellikle belirtelim. Anlamaya yönelik İlahi Kitap'ta birçok tavsiye ile karşılaşıyoruz. İlk emri, "Yaratan Rabb'inin adıyla (adını) oku!" (Kur'an 96/1) diyerek başlayan, akletme, fık­hetme, tefekkür, tezekkür ve tedebbür gibi akll faaliyetlerle ilgili fiilieri çok sık kullanan Kur'an'ın, ilmi talep ettiği bir gerçektir. Aynca, tabiattaki varlıklara işaret ederek insanı gözlem yapmaya, düşünmeye, araştırmaya, anlamaya ve neticede gereği gibi uygulamaya sevk etmektedir (Kur' an 13/3-4; 16/11-13, 68-69,79; 67/19).

İnsanın ve evrenin kusursuz olduğunu hem vahiy söylemekte (Kur'an 95/4; 67/3) hem de gözlemlerimiz (ilim) bunu doğrulamaktadır. İnsanın yaşam süreci incelendiğinde akıl sahibi bireyin doğayı anlama uğraşısı verdiğini görmekteyiz. Doğa da insanın anlayacağı şekilde yaratılmıştır. Doğal ayetler de Allah'ın anlaşılabileceği şekilde tasarlanmıştır.

Anlamayı teknik olarak ifade edecek olursak, sibemetik ve matematik mantık çer­çevesinde şu tarife ulaşabiliriz: İnsana gelen düzenli verilerin, birbirine göre göreceli, bağımsız çalışan ve birbirinden rölatif olarak bağımsız görünen kognitif modüllerin en­tegrasyonunun üst yapılı semantik ağ içinde kavramsallaştınlması ve böylece prosedüre! bilgi formunun tahkiki bilgi yapısına dönüştürülerek sernantİk hafıza ünitesinde algılana­nın kodunu çözebilmeye anlama diyoruz (Özenli, 1999, A 7).

Burada anlamadan neyi kastettiğimizi kısaca ifade edelim. Sağlıklı bir bireye, veriler mütemadiyen gelmektedir. Böyle bir birey, incelediği varlıktan gelen verilerin düzenli olanlannı tespit eder. Zihinsel faaliyetlerle yaptığı bu çalışmada, incelediği varlığın ait olduğu disiplinin gerekli üst seviyedeki semantiğini kavraması gerekir. Bu faaliyetlerin korelasyonu (organizasyonu ve iletişimi), ilgili disiplinlerin öngördüğü şekilde yapılma­lıdır. Giren bu düzenli verilerin, ilgili disiplinin semantik spektrumundaki yerinin tespiti gerekir. Kişinin elde ettiği düzenli verilerin, anladıklan kümesiyle ilişkisi kurulurken ça­ğın ilmi yapısının gerektirdikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Böylece taklidi yapıdan tahkiki yapıya dönüşüm sağlanmış ve anlama gerçekleşmiş olur.

Page 8: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

40 j g~;;~~t~~deres BİLGİLİ ________ EKEV AKADEMİ DERCİSİ

Objektif dediğimiz vahiyle ondan anlaşıldığı zannedilen subjektif dini birbirinden ayrı düşünüyoruz. İslam dinine göre vahiy, hakikati anlatan bilgiler kümesi iken, insa­nın ondan anladıklan izafi doğrular kümesini oluşturmaktadır. Bunlar mutlak doğrular olarak kabul edilmez. Aksi takdirde Kur'an ile ondan anlaşılan izomorf olur ki bu da an­lamayı sağlayan bilgi eksikliğinin olmadığı anlamına gelir. Tabiat incelemelerinde bilgi eksikliğinin tamamıyla giderilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Çünkü ayetlerin tutarlı ve komple/eksiksiz tanımını yapabilecek enformasyona sahip değiliz.

Aynı şey tabiata ait varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir. Kuantum yapı da bize bu konuda ışık tutmaktadır. Newton mekaniğinin öngör­düğü deneysel sette gözlemci bu setin dışında tutulurken kuantum mekaniğinin kullan­dığı sette gözlemci deneysel setin içindedir. Doğa ve vahyin anlatmak istedikleri mesajı okuyanı ölçüm aracı olarak kabul edecek olursak, bu aracın bu mesajlada reaksiyona girdiğini, dolayısıyla ölçüm aracının kendisinin de sonucu etkilediğini kabul ediyoruz. Ölçüm aracı olarak kabul ettiğimiz o çağın ilmi entelektüel bireyidir.

İlim yanlışlanabilirler/doğrulanabilirler üzerine kurulduğu için ilmi açıklamalarda ke­sinlik olmaz. Çünkü ele alınan objeyle ilgili enformasyon kaybı mutlaka vardır. Ancak "çağın idraki ve ilmi yapısı çerçevesinde varılan sonuç budur" denir. İlmi araştırmalar­daki hedef, incelenen varlık hakkındaki veri kaybını en aza indirgemektir. Çünkü gerek varlığın gerekse vahyin anlaşılmasında enformasyon eksikliğinden ve metodolojiden kaynaklanan hatalar olabilir. Bu noktada hem vahyin anlamlar kümesi hem de doğanın anlamlar kümesi olan ilimde, metodoloji açısından bir benzerlik görülmektedir. Bu du­rum göz önünde bulundurulursa, vahiy ve doğaya ait bilgilerin değerlendirilmesi yapılır­ken sağlıklı sonuçlara ulaşmak kolay olacaktır.

Kur'an, her ilm! seviyedeki insana hitap ettiğini bildirmektedir (Kur'an 15/9). ilimde­ki gelişmelerden istifade edilerek ayetlerin anlamlar kümesi zenginleştirilmelidir. Burada vahiy ile doğa arasındaki benzerlik şu noktadadır: Vahyi anlamaya çalışanlar, Kur'an ayetlerini açıklarken; doğa ile uğraşanlar ise yine bu Kitab'a göre ayet anlamına gelen Allah'ın yarattığı "varlık"ı (Çantay, 1/68, 1984) ve onlardaki düzeni anlamaya ve açık­lamaya çalışırlar. Ayrıca fiziki realitenin ve içinde bulunan objeler arasındaki ilişkilerin tasviri ile uğraşırlar. Bu açıklamalarda da mutlak doğrular söz konusu değildir. Bundan dolayı gerek vahyin açıklanması gerekse ilm! sahadaki açıklamaları son söz olarak de­ğerlendirilmemelidir.

Bir ilim adamının herhangi bir varlık hakkında elde ettiği sonuç la, kendisinden sonraki zamanda başka bir ilim adamının o varlıkla ilgili vardığı netice farklı olabilir. Bu, önceki ilim adamının vardığı sonucu tamamen iptal de edebilir; onun düşüncelerini rafine etme şeklinde de olabilir. Çünkü ilirnde kendi kendini düzeltme özelliği vardır. Örneğin, Bat­lamyus zamanında bir yıldız olan güneşimizle şimdiki güneşimiz aynıdır. Ancak şu anda bu varlıkla ilgili bilgilerimiz artmıştır. Aynı şey Kur'an için de geçerlidir. Bu özellik vah­yin anlaşılmasında ve anlamlandırılmasında da olur. Zamanla ilm! çalışmalar sonucunda vahiyle ilgili yanlış anlamaların veya eksikliklerin düzeltildiğine şahit olabiliyoruz.

Page 9: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMİNE BİR BAKIŞ --------- 41

Varlıklar arasındaki ilişkileri anlamakla, ayetler arasındaki ilişkileri anlamak ve var­lıklar arasındaki ilişkilerin mana ve mazmunu ile ayetler arasındaki ilişkilerin mana ve mazmunu arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak oldukça önemlidir. Hem doğada hem de Kur'an'da tutarlılık ve bütünlük vardır. Bu durum, "Hala Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tu­tarsızlık bulurlardı" (Kur' an 4/82) ayetiyle ifade edilmiştir. Tabiata ait varlıkların her biri işlevini eksiksiz yerine getirdiği için doğada bir düzen vardır (Kur'an 67 /3; 6/38). Ancak insanoğlunun ürettiği teknolojinin verdiği tahribatı önleyecek panzehirler geliştirmede eksik kalındığı için doğada bozulma olabilmektedir.

Kur'an, varlıklar arasındaki ilişkiler yumağının mana ve mazmununu anlatan bir kitaptır. Bu açıdan düşünüldüğünde vahiy, tabiatın tamamlayıcısı durumundadır. Ayeti Kerime'de, "Onlar devenin nasıl yaratıldığına bakmazlar mı! "(Kur'an 88/1 7) derken zo­oloji ilminin anlaşılması yanında, verilmek istenen mesajlar kümesinin ortaya çıkanlma­sı da gerekir. Yani bütünsel anlamda, anlamanın gerektiği üzerinde durulmaktadır. İlahi Kitab'ın, varlıkların ilişkiler yumağını açıklaması gerekmez. Zira bu, araştırmacılar için tabiatta en ayrıntısına kadar vardır.

Vahyin yazılı olanı (aynı zamanda mücmel) Kur' an, mufassal olanı da Kaiıı:atın ken­disidir. Yukanda geçen "Deveye bakmaz mısın?" misalinde; deve, taşıyıcıdır. Ancak, bu­rada hepimizi ilgilendiren husus devenin taşıdığı mesajlar kümesidir. Taşıyıcıya bakmaya ilim, taşırlığına da vahiy diyebiliriz. Taşıyıcıların kendisine ve taşıdığına bakma, bizim anlam açısından değerler dizisini oluşturmaktadır.

İnsanlık tarihi boyunca anlaşılınaya çalışılan ontoloji probleminin çözümüne bu de­ğerler dizisinin önemli bir katkı sağlayacağına inanmaktayız. Ulaşamadığımız bilgiler mutlaka olacaktır. Çünkü gerek Kur'an'ın beyanlan gerekse tabiata ait bir varlık hak­kındaki bilgiler insan için sınırsız sayıdadır. Ancak elde edilen bilgilerden yola çıkarak, olması muhtemel bilgilerin ilmi öngörü ve ilmi önseziyle tahmin edilmesi mümkündür. Dolayısıyla içerisinde bulunulan zamanın ilm! yapısı ve idraki çerçevesinde her zaman bir sonuca gidilebilir.

İnsanoğlu tabiatı gereği araştırmalannda tatmin edici, kesin sonuçlara ulaşmak ister. Aksi takdirde anlaşılınayan şeylerde ilgi ve çaba olmayacağından ilmi çalışmalar da ya­pılmaz. Bu merak ve umut onu araştırmaya sevk etmesi açısından lüzumludur.

Doğanın sibenıetik bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz. Vahiy bu yapının nasıl doğ­ru okunacağını ve nasıl eyleme döküleceğini temel özellikler seviyesinde ifade etmekte­dir. Tezahürlerini ise ilgili çağa bırakmıştır. Herhangi bir doğal objeyi her çağın bilgisi ve idraki çerçevesinde değerlendirmek gerekliliği buna örnek olarak verilebilir.

İslam düşüncesinde ilmi disiplinlerin her birini anlam ve temel esaslar açısından bir bütünün parçalan olarak görmek mümkündür. Bu ilmi anlayışın prensiplerini ortaya ko­yan İslamiyet evrenimizi Allah'ın bir eseri olarak görürken, Kur'an'ı da O'nun kainat hakkındaki sözlerinin bir özeti olarak değerlendirmektedir. Buna göre evren de o sözlerin bir açıhrnıdır. Bu açıdan, Kur'an'ı Kerim'i kainatın kavramsaliaşmış hali olarak görebi­liriz.

Page 10: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

Dr. Fatih Menderes B İLGİLİ 42 / Ömer YAVUZ -------EKEV AKADEMİ DERCİSİ

Bu yaklaşım tarzı esas alınırsa vahiy ile doğa arasında bir çelişki söz konusu olamaz. Şayet olduğu söylenirse, vahyi anlamad.ı veya doğayı değerlendirmede hata yapıldığı dü­şünülür. Herhangi bir kişinin ya da zümrenin, vahyi veya doğayı anlamayı tekeline alması veya bu konuda ölçü olması da söz konusu olamaz.

6. Antropik Prensibe Göre Vahyin ve Doğanın Karşılaştırılması Tabiatı yaratanın sadece entelektüel soyutlama ile değil entelektüel somutlama ile de

en üst seviyede incelenmesi gerekir. Antropik Prensip, bu seviyede aniayıp kavrayabile­cek, idrak ve zihinsel yeteneklere sahip gözlemcilerin var olması için, gerek ilk şartların ve gerekse fiziki sabitlerin en ince şekilde ayarlanarak ortaya konduğunu söyler.

İlim, tabiatın matematik mantıkla okunmasıdır. Örnek olarak, en basit şekliyle güneşi incelediğimizde, onun dünya için ısı ve ışık kaynağı olduğunu bilmekteyiz. Bitkiler de güneş ışığından yararlanarak yetişirler ve insan için oksijen ve besin üretirler. Dolayısıyla bu ve buna benzer örnekleri inceleyerek bu varlıkların insan için yaratıldığını söylemek mümkündür. Bu konuda vahiyde: "O yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı" (Kur'an 2/29) buyurulmaktadır. Bu ayet İslam'ın tabiat felsefesine işaret etmektedir. Allah kendi muradını evrendeki kelimeleri yaratarak entelektüel somutlama yöntemiyle ortaya koy­muştur. Sebebi de bu iradenin insan zihni tarafından daha iyi idrak edilmesi içindir.

Kur' an kendi doğrularını anlatırken tabiattan örnekler seçmiştir. Mesela, Allah 'tan başkasını dost edinenierin tipini/modelini tasvirlerken, yuvaların en çürüğü olan örümcek yuvasına benzetme yapmıştır (Kur'an 29/41). İlim de teknoloji yapımında prototİp olarak tabiatı örnek almaktadır. Her ikisinin de ortak kümesi insanın mutluluğudur.

Antropik Prensibe göre, biyolojik ve fiziki objelerden oluşan doğal yapının insan konforunu en güzel biçimde sağladığını söyleyebiliriz. Her ilmi seviyede bu durumu oku­mak mümkündür. Vahiy de biyolojik ve fiziki yapının nasıl doğru kullanılabileceğini ve nasıl okunacağını anlatmaktadır. Bu noktada vahiy, insan-ı kamilin ortaya çıkması için gönderilmiş ilah! beyaniar kümesidir.

7. Yaratıcı'nın Mesajı Aniatmada Kullandığı Yollar En sade ve basit bir gözlemle bile, doğa ve vahyin akıl sahiplerine mesaj verdiği anla­

şılır. Ulaşılması istenen ve gerekli olan bir mesajlar kümesi vardır. Bu kümeyi M ile gös­terelim. M kümesinin elemanlarını ortaya koyan Allah'tır. Bu mesajların ilgili varlıklara ulaştırılması gerekmektedir. Bu iletimi sağlayacak bizce iki yol bulunmaktadır.

1. Vahiy 2. Doğa (Evren)

Vahiy mesajını anlatırken genellikle evreni oluşturan kelimeleri kullanmıştır. Evrenin bu dili veya kendisi olmamış olsaydı, vahiy bize mesajını hangi kelimeleri kullanarak ulaştıracaktı? Bu nedenle vahiy mesajını ulaştırırken evrenin dilini kullanmıştır. Şöyle ki, Adem (a.s.)'in oğulları arasında geçen ilişki Kur'an'da anlatılmaktadır. Oğullanndan Kabil Habil' i öldürür. Kabil ölü kardeşinin cesedini ne yapacağını bilmemektedir. Evreni gözler ve bir kuşun kendi ölü cinsini toprağa gömdüğünü görür. Bu olaydan da kendisi­nin ne yapması gerektiğini anlar. Biz biliyoruz ki o kötü kardeşe vahiy gelmemiştir. Fa-

Page 11: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VA.HİY İZOMORFİZMİNE BİR BAKI Ş --------- 43

kat Kabil doğayı okuyarak yapması gerekeni anlamıştır (Kur' an 5/27-31). Bu çerçevede Kur'an'da geçen resul kavramının doğanın kendisi olduğu sonucuna ulaşmaktayız.

Yaratıcı mesajını doğal objeler arasındaki ilişkileri örnekleyerek anlatmıştır. Biz an­lasak da anlamasak da doğal objeler mesajlarını sürekli vermektedir. Dolayısıyla mesajın anlatılmasında evrenin kendisi ve içerisindekilerin zenginliği bir zorunluluktur. Doğanın (ilmin) dili matematik olduğu için vahyin dili de matematiktir neticesine varmaktayız.

Buradaki dilin kendisine tapınmak yerine bu dilin anlattığı mesajları anlamak ve ge­reğini layıkıyla uygulamak gerekmektedir. Doğa ve vahiy, Yaratıcı'nın mesajlarını anlat­ınada birbirlerine destek olurlar. Bu destek mesajın anlaşılına kalitesi açısındandır. Yazılı metni entelektüel soyutlama kabul edersek, doğanın kendisi de entelektüel bir somutla­madır. Entelektüel soyutlamadan entelektüel somutlamaya geçişin birebir olması mesajın anlaşılına kalitesini gösterir.

8. Vahyin ve Doğanın Anlamlar kümesi açısından Sımrlıhğı

Biz vahyi, Allah'ın insanlık tarihi boyunca seçtiği elçilere gönderdiği beyanlar olarak kabul ediyoruz. Bu beyanların özünde bir değişiklik söz konusu değildir. Ancak düşünce tarihi insanlığın akli faaliyetlerinin tekamül ettiğini (dikeyine evrim geçirme) bize bil­dirmektedir. Burada biyolojik beynin evrimini değil akılsal fonksiyonların kalitesini ve gelişimini kastediyoruz.

Söz konusu vahyin insanlık tarihi içerisinde farklı zamanlarda gönderilmesi akılsal faaliyetlerin geliştiğirıi göstermektedir. Kur'an'da geçen: "Biz bir ayeti neshettiğimiz veya unutturduğumuz zaman onun bir benzerini veya daha hayırlısını getiririz." (Kur' an 2/206) ayetinde de buna işaret vardır. İlıni ve teknolojik gelişmeler insan aklının tavanını zorlamaktadır. ilimdeki gelişmeler, elde edilen fenomenler ve paradigmalar da insanın akli faaliyetlerinin dikeyine evrim geçirdiğini gösterir. Hz. Muhammed'e gelen beyanla­rın temel özelliği, evrim geçiren aklın nihai yapısına da ışık tutmaktadır.

Vahyin ve doğanın anlatmak istedikleri biz görsek de görmesek de, aniasak da an­lamasak da, varlığından haberdar olsak da olmasak beyarıların mana ve mazmununda vardır. Her mana ve mazmunun keşfi insanın akılsal faaliyetlerinin gelişmesini sağlar. Doğa ve vahiy, her zaman aktif bir entelektüel tasanma karşılık geldiğinden geçerliliğini sürdürmektedir. Bu iki beyanın söylemleri yankılaşarak birbirini karşılıklı güçlendirmek­tedir. Buna da doğa vahiy rezonansı/mayalanması denir.

Vahiy insanın akl! faaliyetlerinin tekamülünü tavsiye etmektedir. Zira her yeni ilmi bilgi insan zihninde kalıcı değişikliğe/mutasyona neden olur. Biz pozitif tekamülle ilgi­leniyoruz. Her bilgi/düşünce insanoğlunun akılsal faaliyetlerinin gelişimini sağlar. Bize gelen verilerde bilgi tohumları saklı olabilir. Hazırlıklı bireyler bu tohumları büyütür ve geliştirir.

İlim, enformasyon değeri yüksek olan akademik bilgilerle gerçekleşir. Bu da o ça­ğın enformasyon miktarına bağlıdır. Enformasyonun değeri ilmin daha kaliteli bir hale gelmesini sağlar. Her çağ için ilmin uğraş sahası, incelediği objelerdeki bilgi kaybını minimize etmektir.

Page 12: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

Dr. Fati/ı Menderes BİLGİLİ EKEV AKADEMİ DERCİSİ 44 / ÖmerYAVUZ --------

İlınin anlamaya çalıştığı objeler doğanın kendisidir. Doğanın kendisinde bir eksiklik, bir kusur şu ana kadar gözlenmemiştir. Aksine doğayı oluşturan fiziki ve biyolojik varlık­lar arasında köklü bir birlikteliğin işaretleri görülmektedir. Aynı şekilde vahyin kendisi de inananlar için doğa gibidir. Onda da herhangi bir eksiklik ve kusur söz konusu değildir. Vahyi anlamaya çalışan insanın enformasyon kaybı sıfırlanamayacağından/sıfırlanama­dığından vahye ait beyanların anlamlar kümesinin elemanları tamamlanamayacaktır/ta­mamlarımamıştır.

incelediğimiz varlığa ait bilgi eksikliğimiz bulunmaktadır. Bu anlamda kayıp enfor­masyon olacağı için o çağın ilmi yapısı ve insanoğlunun idraki limitinden bahsetmek du­rumundayız. Bu açıdan ilmin bir sınırı vardır. Buradaki bahsettiğimiz sınırlılık ilmin za­yıftığına değil, aksine yere sağlam bastığına işaret eder. Vahyi anlama uğraşısına da ilim demiştik. Dolayısıyla vahyin anlaşılına açısından sınırlılığını da ifade etmek gerekir.

Bu sınırları geliştirmek için enformasyon değeri yüksek bilgileri, o çağın insanoğ­lunun anladıkları kümesine dahil etmek gerekir. Doğayı anlama sınırını genişletmekte vahiyden, vahyin anlama sınırını geliştirmede de doğadan yararlanırız. İlim, sistemin (ev­renin) kelimelerine mahkum iken vahiy de mesajını bu kelimelerle anlatmak durumunda­dır. Meselenin anlaşılmasında kullanılan kelimeler ortaktır. Vahyin anlamlar kümesinin rafinasyonu ve zenginleştirilmesi, o çağın ilmi yapısının kristalize olmasıyla mümkün olur. Doğa ve vahyin anlaşılırlılığı/anlam limiti o çağın kayıp enformasyonuna bağlıdır.

9. Mana-Mazrııun Zaviyesinden Tabiat-Vahiy İzomorfizmine (Eşdeğerlilik) Bir Bakış

Göz önüne aldığımız varlıkların, sistem meydana getirmesi için şu iki şartı sağlaması gerekmektedir:

l. Birbirleri ile ilişkili bir bütün oluşturmaları

2. Aralannda sürekli düzenli bir etkileşimin olması

Farklı sistemlerin karşılaştırılmasında ise şu durumlar karşımıza çıkmaktadır:

I. Eşdeğeriilik (izomorfizm)

2. Benzerlik (homomorfizm)

3. Eşdeğer ve benzer olmama

İncelenen sistemlerin karşılaştırılacak elemanları arasındaki özellikler ve bağıntılar, birbirlerinin aynısı ise böyle sistemlere izoınorfik sistemler (eşdeğer sistemler) adı verilir. Bu sistemler aynı yapıya sahiptir; sadece elemanları farklıdır.

Kur'an beyanlarının bir sistem oluşturduğunu göz önüne aldığımızda, bu beyanlar (ayetler) arasında özellikler ve bağıntılar bulunmaktadır. Semiyotik açıdan (sentaktik, sernantİk ve pragmatik) beyanların arıali yapılırsa bu bağıntılar ve özellikler keşfedilir. Doğa sistemini oluşturan varlıklar arasında da özellikler ve bağıntılar vardır. Bugünkü entelektüel mirasımız ve çalışmalar bu iki sisteme ait özellikler ve bağıntıların aynı yapı­ya sahip olduğunu göstermektedir.

Page 13: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMiNE BİR BAKI Ş --------- 45

Doğanın elemanları arasındaki ilişkiler ilmi bir yaklaşımla elde edilmektedir. Tabiatın konuşmasını ilmi zaviyeden dinlemeye ve anlamaya çalışmak gerekir. Bu çalışmaya ve elde edilen sonuçlara da ilim denir. Allah, aklını doğru kullanmayan insanla aynı dili ko­nuşmaz. Vahyin beyanları arasındaki ilişkiler de ilmi metodolojiyle anlaşılır.

Kur'an ve doğanın her ikisi de anlam zaviyesinden erişilemez bir fenomen olmadı­ğı gibi tersine apaçık kitaplardır. Akıl, ilmi metodolojiyi ve matematik mantığı gereği gibi kullanarak anlamlar kümesi oluşturdukça, bu kitaplar kendilerini insana açmaktadır. Önemli olan insanın bunları doğru okuyup anlamasıdır. Bu çalışmalar neticesinde her ikisinin mana ve mazmun açısından kesişim kümesinin elemanlarındaki aynılık (izomor­fizm) veya benzerlikler (homomorfizm) ortaya çıkacaktır. Böylece varlıklar arasındaki ilişkiler yumağını keşfederek yaratılış amacına ulaşmak da mümkün olabilecektir.

Kur'an beyanlarının matematik-mantık yapısına sahip olduğunu görmekteyiz. Beyan­ların çelişkisiz ve bir bütün olması bizi bu sonuca götürmektedir. Doğada da tutarlılık ve tamlık görülmektedir. Bizim indimizde ilmi buluşların vahyin doğruluğunu desteklemesi İmanımızı değil, mutmainliğimizi artıran bir husustur.

Kur'an 'ın anlatmak istedikleri mesajlar kümesi ile doğanın anlatmak istedikleri me­sajlar kümesi eşdeğerdir. Ancak vahyin ele aldığı bilgi kümesi tabiatın ele aldığı bilgi kümesinden daha geniştir. Çünkü vahiy sistem dışına ait ( ahiret vb.) bilgiler de vermek­tedir.

Yukarıda vahyin ve doğanın eşdeğerliliğine semiyotik ve ilmi metodoloji açısından kısaca değindik. İnsana kazandırmak istedikleri yönünden eşdeğerliliğine bakacak olur­sak; her ikisi de insanın güzel ahlak sahibi, sağlıklı bir biyolojiye, psikolojiye ve sosyo­lojiye sahip olmasını istemektedir.

10. Vahiy Mesajını Anlatırken Doğadan Ne Ölçüde Yararlanır

Vahiyde, sistemimize ait kelimelerle yapısına ulaşamadığımızdan dolayı sistem dışı diye nitelendirebileceğimiz melek, cin gibi varlıklar bulunmaktadır. Bu nedenle doğa ve vahyi anlamada analiz yaparken kategorilere ayırınada farklılıklar görülmektedir. Vahiy­de genel olarak iki kategori bulunmaktadır.

1. Sistem içi beyanlar 2. Sistem dışı beyanlar

Kur'an'da yaratıcının mesajını ulaştırmadasistem içi objeleri kullandığım çok yerde görınekteyiz. Hatta verilmek istenen mesajların anlaşılması için her türlü misallerin veril­diği bildirilmektedir (Kur'an 18/54). Ancak sistem dışına ait varlıkları anlatırken pozitif kıyastan (anoloji) yararlandığını düşünmekteyiz. Bu varlıkları anlatmak için nadiren de olsa doğa objelerini kullanmıştır (Kur' an 55/15; 2/25). Biz doğa ve vahyin varoluş nede­ninin aynı olduğunu düşünüyoruz. Herhangi bir araştırmada bu ikisinin birbirinden ayrış­tınlması durumunda karşımıza çıkacak rahatsızlıklardan (patoloji) bahsedebiliriz. Ancak doğayı incelerken, bazen vahiy geçici olarak dışarıda bırakılabilir. Şöyle ki vahyin siste­mimize ait sonuç ifade eden beyanlarını alıp, zaten vahiy bunu söylemiş ilmi araştırmaya gerek yok yaklaşırnma düşmernek gerekir. Dışarıda bırakmaktan kastettiğimiz budur.

Page 14: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

Dr. Fatih Metıderes B İLGİLİ 46/ Ömer YAVUZ -------EKEV AKADEMİ DERCİSİ

Araştınlan objeyi gereği gibi anlamada doğa ile vahyi ayrı düşünmenin zihinde sera etkisi yapacağı kanaatindeyiz. Vahyin saa etkisi yaptığı durumda karşımıza Kur'an ter­minolojisiyle ehli kitaplar ve ruhban sınıfı çıkar. İlınin sera etkisi yaptığı durumda ise melankoli, depresyon, şizofreni gibi hastalıklarla karşılaşma ihtimali yüksektir. Çünkü Allah 'ın tabiriyle vahiysiz ilim: "Sırtına kitaplar yüklenmiş (ama onlardan habersiz bulu­nan) merkebin durumuna benzer" (Kur' an 62/5).

Vahiy anlatmak istediği mesajları doğanın kelimelerini kullanarak anlatmıştır. Doğa­nın iptal edildiği bir vahyin, içi boşaltılmış beyanlar kümesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Kur'an, doğa ile iletişim kopukluğu istememektedir. Çünkü onun kendi içerisinde kapalı bir yapısı yoktur. Vahiysiz doğa incelemesinde görüntü olur ama ne tad ne dekoku olur. Tabiatı göz ardı eden bir dinde de sahte hoca lık, sahte dindarlıklar ortaya çıkar ve insanlar ehl-i kİtapiaşma temayülü gösterir.

Kur'an, mesajını anlatırken doğa ayetlerini kullandığı için doğa ile vahyi birbirin­den ayırmak, vahyin mesajının insana ulaşmaması anlamına gelir. Şöyle ki Peygamber' e iman eden ilk insanlar ilmi, yani aklı doğru kullanarak tercihlerini yapmışlardır. Duygusal tercilıle İslamiyet' i kabul edenler elbette olmuştur. Fakat bu, aklıyla tercih edenlerin oluş­turduğu güvenden kaynaklanmaktadır.

İnancımıza göre, Allah mesajını ulaştırmak için sistemimize ait kelimeleri kendisi­nin koyduğu ilişkiler yumağı (belli bir ilim) iie yaratmıştır. Mesajını ulaştırmak için de bu kelimeleri kullanmaktadır. Doğa ile vahyin her ikisi de bireyin sağlıklı bir kognitif rnekanizmaya sahip olmasını sağlar. Önemli olan, bu mesajların ilmi çalışmalarla ortaya çıkarılmasıdır.

İlıni buluşun teknolojik sakadığından da bahsetmek gerekir. Ancak bu durum doğaya ait bir özellik olmayıp, onu inceleyen ve yanlış kullanan kişiye ait bir durumdur. Aynı şe­kilde vahyi inceleyip ondan yanlış sonuçlar çıkaran yani sakarlı k yapan kişinin problemi de, vahyin problemi değil kişinin problemidir.

Evrendeki objelerin ve objeler arasındaki ilişkilerin, Yaratıcı'nın vermek istediği me­sajı aniatmada yeterli olduğunu düşünüyoruz. Bunları usta-akıl sahipleri için düşünce araçları olarak kabul etmekteyiz. Buna göre, vahyin kendisinin (yazılı metin) bir hediye olduğu söylenebilir. Ancak insanoğlunun ölümden sonraki hayatın ne olduğu ve ne olma­dığı ile ilgili problemi çözmede zorlanacağı bir gerçektir. Ayrıca, melek ve cin gibi kendi sisteminin dışındaki varlıkların yaratıldığından haberdar olması bakımından, cennet ve cehennem gibi içeriğinin ne olduğu ya da ne olmadığı ile ilgili bilgi sahibi olma açısından yazılı metne ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu gibi konularda vahyin bilgi vermesi insa­nın kamilliği yakalaması açısından önemlidir.

İlıni temellendirmenin bir gereklilik olduğu ortadadır. Kur'an'ı anlamak için ayette konu edilen varlıkla ilgili, ilmi disiplinlerin en azından felsefesine hakim olunmalıdır. Bunun için de geçerliliği olan, çürütülmemiş ilmi metodoloji takip edilmelidir. Aksi tak­dirde insanın söylediği başta kendfsini tatmin etmez.

Kur'an 'da peygamber kıssalanndan bahsedilirken, Allah'ın problemierin çözümünde doğal objeleri bir araç olarak kullandığım görmekteyiz (Kur' an 2/258). İnsanın da prob-

Page 15: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMİNE BİR BAKIŞ --------- 47

lemlerini, doğal objeleri kullanıp çözdüğünde mutmain olduğu, yadsınamaz bir gerçektir. Hz. Musa'nın Allah 'ı görmek istemesinin boş bir çaba olmayıp bilakis ihtiyaçtan kaynak­lanan bir arayış olduğunu iyi anlamamız gerekmektedir. Hz. İbrahim'in ölüleri nasıl di­rilttiğini Allah'a sormasının arkasında yatan da inancında mutmain olma arzusudur. Buna karşılık Allah'ın da Hz. İbrahim'in tatmin olması için tabiattan örnek seçmesi (Kur'an 2/260) İbret vericidir. Bu peygamberlerin yaptıklan çocukça bir merak veya macerape­restliğin bir sonucu olmayıp, insan! bir özelliğin tezahürüdür.

Vahyin problemi çözmede kullandığı materyal ve metodoloji (algoritma) doğanın kendisi ve doğal objelerdir. Bu konudaki yaklaşım tarzına Kur'an'daki Nebe suresinde/ı örnek verebiliriz. Bu sure, panoramik (bütünleştirici, geniş perspektif) bir bakış açısıyla incelendiğinde şu çıkarımlarda bulunmak mümkündür (sıralama önemlidir).

1. Problem ortaya konulmaktadır.

2. Problemin önemi ifade edilmektedir. 3. O problem üzerinde çeşitli görüşlerin olduğu ifade edilmektedir.

4. Kendisinin bu problemi sistemin (şu anda halihazırda yaşadığımız sistem) kelime­lerini kullanarak anlatacağını ve insanoğlunun çözümü bilebileceğini ve anlayabileceğini ifade etmektedir.

5. Her insanın kolaylıkla ulaşabileceği ve gözlem yapabileceği varlıklara işaret edil­mektedir. Bunlar da doğal objelerdir. Ve bu doğal objeler arasındaki ilişkilere dikkat çe­kilmektedir. Bu varlıklar arasındaki ilişkilerden yola çıkarak sonuca varma istenmektedir. Böylece problemin çözümü akılsal faaliyetlerle elde edilmiş olmaktadır.

6. Duygusal yapıyı, aklı iptal etmeden, muhatap kabul eden işaretler gönderilmekte­dir.

İstenirse bu incelemenin devamı getirilebilir. Burada görülmektedir ki, vahiy, mesa­jını anlatırken doğal objeleri kullanarak tabiada bir bütün oluşturmakta, birbirini tamam­lamaktadır.

Doğa ve vahiy sentaktik olarak tam ve tutarlıdır (Kur'an 67/3; 6/38). Herhangi bir sistemi komple tanımlayan mücmel beyanlar vardır. Bu işaretler ait olduğu sistemin ne olduğu ve ne olmadığı ile ilgili bilgi verir. Evrenin ne olduğu veya ne anlatmak istediği ile ilgili işaretler vardır. Bu işaretierin en güzel şekilde ifade edildiği kitaba Kur'an'ı Kerim diyoruz. Böylece doğayı incelerken vahiy bize tabiat felsefesini kazandırmış olur. Doğanın da vahiyden yararlanılmasını istediğini söyleyebiliriz.

Doğadan ilmi çalışmalar neticesinde elde ettiğimiz kanunlara doğanın alfabesi diye­lim. Bu alfabeyi oluşturan harfterin sayısını şu anda bilmiyoruz. Elde ettiğimiz harflerle doğru kelimeler ve cümleler kurmaya çalışıyoruz. Belirli kurallar çerçevesinde cümlenin oluşumu ontoloji problemini çözmede sentaks kısmını oluşturmaktadır. Aşkın yapının anlatmak istediği, bu sentaks yapının anlatmak istediğine eşdeğerdir. Bu sebeple gerek yazılı metnin veya gerekse yazılı olmayan yapının (doğa) bu misyona sahip olduğunu söyleyebiliriz. İnsanın ilmi çalışmalar neticesinde elde ettiği kanunlar bu aşkın varlığın mesajını anlatmakta kullanılmıştır.

Page 16: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

Dr. Fati/ı Menderes B İLGİLİ 48/ Ömer YAVUZ -------EKEV AKADEMİ DERCİSİ

Bize göre vahiy, gerek zahiri gerekse batıni zaviyeden doğa objelerini doğru okuyarak maksimum kullanmayı vazgeçilmez bir gereklilik olarak kabul etmektedir. Hatta karakter analizi yaparken doğal varlıkları örnek vererek anlatmıştır (Kur'an 29/41; 31/19).

Tabiat kanunlarının ortaya çıkarılmasında kullanılan metodoloji zaviyesinden bakıldı­ğında, vahyin doğadan ne ölçüde istifade ettiğine bakalım. Kur'an'ın kendi içerisinde tam ve tutarlı olması matematik mantık açısından çelişkisiz olduğunu göstermektedir. Doğa ile vahiy, beyanlarını optimizasyon (en uygun şekle sokma) paradigması çerçevesinde ifade etmektedir. Doğa insan için maksimum fayda sağlamak üzere tasarımlanmıştır. Bu nedenle darda kalındığı zaman, yasakların da ölçülü olarak mubahlaştığını görüyoruz (Kur'an 2/173). Aynı şekilde vahiy de insana maksimum fayda sağlamak üzere gönderil­miştir. Bunlar bize göstermektedir ki, doğadan elde edeceğimiz anlama metodları (ilmi metodoloji, matematik mantık) Kur'an'ı anlama araçlarını oluştunnaktadır.

Yukarıda anlatılanlar çerçevesinde doğanın sen taktik; vahyin de sernantİk bir rol üst­lendiğini söylemek mümkündür. Pragmatik yapıyı da, Kur'an'ın o çağın ilmi ve idrakine söylettirilmesi olarak değerlendirebiliriz. İlıni zaviyeden Vahyin de doğa gibi çağımıza indirgenmesi gerekmektedir. Bu da semiyotik ilmin bileşenleri çerçevesinde olmalıdır.

11. Doğanın ve Vahyin İnsana Kazandırmak İstedikleri Zaviyesinden İzomorfizmine Bir Bakış

ilmi çalışmalar neticesinde elde edilen bilgi ve teknolojinin kullanımında, insanın değer yargıları öne çıkmaktadır. İlim ve teknoloji kadar onun kullanımının da önemli hatta daha fazla önemli olduğunu günümüzdeki pek çok olay açıkça göstermektedir. Bu nedenle vahiyde iyi-kötü, helal-haram ayrımı vardır. Aslında benzeri bir durum tabiat alemi için de geçerlidir. Orada da yasaklar vardır. Bu bakımdan tabiat aleminin vermek istediği mesajlar kümesini anlamak önemlidir. Bunun için de her ilim dalının felsefesinin, mantığının kavranması gerekmektedir.

Olayların görünen tarafı ile onun özünü teşkil eden iç yüzünün bazen birbirine zıt olduğu görülmektedir. Bu mesele, ontoloji ve epistemoloji problemidir. Şayet konu ilmi (epistemik) yönden incelenmez, yüzeysel (ontik) seviyedekalınırsa yanlış sonuçlara va­rılabilir.

Tabiattaki herhangi bir olayı gözlemlerken kendi zihnimizdeki, evrensel realiteler­le test edilmemiş bireysel realiteler çerçevesinde değerlendirdiğimizde bazı olaylar bize vahşet gibi gelebilir. Bu tür yaklaşım tarzının herhangi bir dayanağı yoktur. Halbuki evre­nimizin bize kazandırdığı bakış açısıyla (matematik mantık, ilmi metodoloji) bakabilirsek yani büyük resmi görebilirsek olayların hiç de zannettiğimiz gibi olmadığı, tam tersine iyiliğin ve güzelliğin bir tezahürü olduğu kanaatine varırız.

Hz. Musa ve yanındakinin yolculuğun u (Kur' an I 8/60-82) düşündüğümüzde bir ola­yın hakikatine nüfuz etmenin kolay olmadığını anlayabiliriz. Burada bu peygamberin sahip olduğu değerlendirme mekanizması ilk bakışta doğru görülmektedir. Ancak uzun soluklu bir bakışta, Hz. Musa'nın yanındakinin yaptığının doğru olduğunu, gerekçelerini

Page 17: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMİNE BİR BAKI Ş --------- 49

açıklayınca görmek mümkündür. Çünkü biz inanıyoruz ki şu anda yaşadığımız sistem birey kalitesini test eden bir sistemdir.

Doğadaki canlıların yaşantısında bize aniatılmak istenen mesajların olduğuna inanı­yoruz. Şöyle ki gezegenimizdeki canlılar (inek, arı, tavuk vb.) riyasız bir şekilde görevini gereği gibi yapmaktadır. İlk önce kendisine faydalı olup fazla bir karşılık beklemeden insanlığa ve doğaya ürünleriyle katkı sağlamaktadır. Üstelik verdikleri ürünlerin kali­te, estetik ve verimliliklerinin maksimum olduğunu görüyoruz. Bu da göstermektedir ki, insanoğlu kendisine ve çevresine riyasız bir şekilde kalite, estetik ve verim açısından maksimum faydalı olma karakterine sahip olmalıdır. Aynı şekilde çirkinlikterin de doğa tarafından bize anlatıldığına şahit olmaktayız (Kur'an, 31/19; 7/176; 29/41).

Fena ve beka zaviyesinden doğa-vahiy eşdeğerliliğini inceleyecek olursak şu sonuç­ları çıkarmanın mümkün olduğu gözükmektedir: Fenadan kastettiğimiz doğası (zat) açı­sından geçici olan şeylerdir. Buna göre gerek Kur'an ayetleri gerekse tabiatın kendisi kıyametle sona ereceği için fanidir diyebiliriz. Bekadan kastettiğimiz ise ebed1 yolculu­ğumuzda sürekli bizimle beraber olacak olan şeylerdir. Buna göre, gerek vahiy ve gerekse doğal ayetlerin e bed! yolculuğumuzda bize refakat edecek olan, kazandırmış olduğu yete­nek ve davranışlar bakidir diyebiliriz. Dolayısıyla fena özelliğine sahip işaretler, beyanlar baki alem için kazandıracağı özellikler açısından çok önemlidir.

İlınin karşılığı olan "okuma" akli faaliyetlerle yapılır. Elmalılı'nın dediği gibi, akıl ve fikir eksikse, dış değişiklikle meydana gelen elem veya lezzet çabuk söner, geçer. Ancak o değişiklik devamlı bir nedene dayanırsa o sebebin anılması ve hatırlanınası elem veya lezzeti yeniler. Bu nedenle "akli lezzetler ebed!, hissi !ezzetler fanidir" demişlerdir. Akılcı olmaktan, düşünmek hassasından mahrum olan ruhlar, hassasiyetİn sebepleri ile değil yalnız o günkü neticeleri ile alakalanacağından zaman geçimi hükümlerine çabuk maruz kalırlar. C üzi felaketlerde derhalızdıraba düşerler (Elmalılı, 1978, 46-4 7). Binaenaleyh hissi iptal etmeden aklı, çağın ilmi otoritelerinin kabul ettiği metodlar çerçevesinde kul­lanmamız gerekir.

Bu uğraş, Alla!ı'a inanan insan için yaratıcıyı tanıma (marifetullalı) faaliyetidir. Var­Iıklardaki mükemmelliği ve güzelliği gören insanın bunların yaratıcısına karşı bir sevgi duyması (muhabbetullalı) doğal/fıtri ve dolayısıyla istenen bir davranıştır. Izutsu'nun de­diği gibi önemli olan lıakikatte daim olmaktır (Izutsu, 2003, 27). Bunu başarmanın yolu da O'nun eserlerini tanımaktır. İlmi çalışmalarda tabiattan elde ettiğimiz davranış kümesi ile Kur'an'ın gerek zihinsel, gerekse eylemsel olarak kazandırdığı davranışlar kümesinin izomorf olduğunu söylüyoruz.

12. Kişilik Zaviyesinden Doğa Vahiy İzomorfizmine Bir Bakış

Valıiy ile doğa arasındaki ayrımı veya ilişkiyi insanı meydana getiren ruh ve beden ilişkisine benzetebiliriz. İnsanlar arasındaki düşünce farklılıklan da bu noktada başla­maktadır. Bu konuda bir genelleme yapacak olursak "ruh", "beden" ve bu ikisinden mey­dana gelen "insan'" ı temel alan görüşler diye bir tasnif yapılabilir.

Page 18: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

501 g~;;~~t~~deres BİLGİLİ _______ EKEV AKADEMİ DERCİSİ

Bunu örneklendirecek olursak; birincisi, insanın genetik yapısına ve tabiata gereken önemi vermeyip sadece ruh dünyasına yöLelmiş din; ikincisi, başta insan olmak üzere her şeyi maddeleştiren materyalist bakış açısı; üçüncüsü de insanın hem ruh hem de tabiat dünyasını kabul eden anlayıştır (İzzetbegoviç, Ts, lı). Bu noktada İslam dini kendisinin dünya ve ahiret, madde ve mana, ruh ve beden konusunda bir ayrım yapmayıp, orta yolu benimsediğini bildirmektedir (Kur' an, 25/67; ı 7/29). Birinci ve ikinci anlayışın insanı bi­rey yapabilecek kişiliğin gelişimine engel olduğunu düşünüyoruz. Doğa-vahiy çatışması da bu noktada başlamaktadır.

İlıni çalışmalar neticesinde doğa ve vahiyden elde ettiğimiz doktrinlerin (sonuçlar) birbirleriyle çatışmasını felaket değil, bir fırsat olarak görmek mümkündür. Çünkü karşıt düşünceler bazen gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlar. Ancak bu durum, inancı sağlam olanlar içindir.

Bazılan bireysel realitelerinin ilmi gerçekler olduğunu savunarak karşıt düşünceleri, akıl ve ilim dışı olarak görmektedirler. Halbuki bireysel hakikatler evrensel realitelerle mutabakat sağladığı zaman anlamlıdır. Aksi takdirde başkalarını bağlamaz. Dolayısıyla ilim böyle bir savunmayı kabul etmez. Bu konuda Mehmet Aydın'ın dediği gibi, oluşu­munda ilmin birinci derecede rol oynadığı bir dünya görüşünden bahsedilebilir (Aydın, 1987, 212). Zaten incelememiz neticesinde görülmüştür ki vahiy ile doğa arasında tam bir uyum ve tutarlılık vardır.

Kişilikten kastettiğimizi kısaca şu şekilde ifade etmek mümkündür: Kişilik, insanın biyolojik (biojenik), psikolojik (psikojenik) ve sosyolojik (sosyojenik) bileşenlerinin kar­şılıklı adaptasyon ve konjügasyonundan meydana gelen bir entegre sistemdir (Özen! i, ı 999, s.S). Bu üç bileşenin çağın gerektirdiği şekildeki uyumu, o bireyin kalitesini göste­rir ki biz buna kişilik diyoruz.

Sağlıklı bireyler biyolojik yönden aynı olmakla birlikte zihinsel, psikolojik ve sosyo­lojik yönden farklı olabilmektedir. İnsanı meydana getiren bu üç temel bileşenin etkile­şim neticesinde birbirlerini olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilediğini görmekteyiz. Bu sürekli etkileşimden mütevellit ortaya insan davranışı çıkmaktadır. İşte bu şekilde ortaya çıkan uyumlu durumlar toplamına kişilik diyoruz.

İncelemelerimiz neticesinde görülmüştür ki, vahiy bize biyolojimizi (İçki içmeyin, Kur'an 2/2ı 9), psikolojimizi (Kalplerdeki her türlü darlık ve hastalık için bir şifa, Kur'an I0/57) ve sosyal yapımızı (Birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın, Kur'an 49112) en iyi şekilde kullanmamızı talep etmektedir. Örneklemeleri çağaltmak mümkündür. Bu aynı zamanda insanın fıtrata uygun hareket etme ve doğal olma halidir.

Kur'an'ın yasakladığı eylemleri yaptığımızda doğanın da bizi cezalandırdığını gör­mekteyiz. Neticede hem doğa hem de vahiy, insana kazandırmak istedikleri açısından eşdeğerdir. Yine araştırmalar sonucunda görülmüştür ki tabiat bu üç yönümüzü en iyi şekilde kullandığımızda insana fayda sağlamaktadır.

Doğanın çıkardığı seslerin ve doğal objelerin insan psikolojisi üzerinde pozitif etki­leri vardır. Aynı şekilde vahyin de insan psikolojisi (bunun yanı sıra insan sosyolojisi, biyolojisi) üzerinde olumlu etkileri vardır. Vahyin zihinsel olarak terapi yaptığına inanı-

Page 19: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMİNE BİR BAKI Ş --------- 51

yoruz. Vahyin istediği insan tipi ile doğanın istediği insan tipi birebir örtüşmektedir. Bu da entelektüel anlamda somutlamadır. Doğanın istediği şekilde yaşayan birey gibi vahyin istediği şekilde yaşayan bireyin de mutlu olabileceğini düşünüyoruz.

Biz vahiyden bağımsız doğayı gözlemlediğimizde nasıl bir insan istendiğini çağımı­zın ilmi yapısı ve idraki çerçevesinde şu şekilde öngörmekteyiz.

1) Sorumluluk bilinci (seküler hümanizm): İnsanlar arasında hiçbir aynm gözetmek­sizin herkese yapılması gereken muameleyi yapmak.

2) Eridisyon: Derin, tahkiki, epistemik bilgiye sahip olmak. Ayette: "İlimde derinle­şenler O'na inandık; hepsi Rabb'imiz tarafındandır derler. Bu inceliği ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar" (Kur' an 317) buyrulmaktadır.

3) Belagat sanatı: İkinci maddede söylediğimiz ilmin güzel bir şekilde sunulmasıdır.

4) Meslekte entelektüel profesyonalizm: istenilen bilginin hem kavramlması hem de uygulanması konusuna özen göstermek. Nitekim ayette inananlann, "duyduk ve itaat et­tik" (Kur'an 2/285) dedikleri ifade edilmektedir.

5) Hiçbir karşılık beklemeden iyilikte bulunma (alturistik ideoloji): Kendisini baş­kalannın yerine koyabilme; fedakarlık gösterebilme. Kur'an'da: "Biz sizi Allah nzası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz" (Kur'an 76/9) denilmektedir.

İlim birinci aşamada insanın anladıklan kümesinin zenginliğini sağlar. İkinci aşamada yaşam felsefesini verir. Yaşamın anlamına sahip olmayan bir ilim adamı kitap yüklü mer­keb diye tariflenmiştir. Vahiyde yaşam felsefesi, ilmi gerekçelerle desteklenmiştir. Salt doğa gözlemini yapanlar yaşamın anlamından yoksun olurlar. Salt vahyin zahiri emir ve nehiylerini yerine getirenler yani ilimden yoksun olanlar ehli kitaplaşırlar. Bizim çözüm modelimiz, önerimiz doğa ile vahyin birlikte ele alınması gerektiğidir.

13. Gaye açısından Vahiy ile Doğa arasındaki ilişkiye bir bakış

İnsanoğlu, hiçbir şeyin sebepsiz ve gereksiz olamayacağından yola çıkarak, başta kendisinin ve evrenin niçin var edildiği sorusuna tarih boyunca her zaman cevap aramış­tır. Akıl sahibi insan bu sorulara cevap veremediği takdirde, hayatın anlamsız olacağını düşünmüştür.

ilim, evrenimizdeki varlıklann yapısal özelliklerini, aralanndaki korelasyonu ve iş­levini araştırırken; kısaca, nasıl sorusuna cevap ararken vahiy bununla birlikte var oluş nedeninin netleştirilmesi hakkında bilgi verir. Vahyin mesajını iletmek için kullandığı materyaller kümesi ile doğanın kullandığı materyaller kümesinin genelde aynı noktada kesiştiğini söylemek mümkündür. Zira her ikisi de tabiatı kullanmaktadır. Vahiy, yaşa­dığımız bu sisteme ait olmayan objeler ve Allah'a ait gayb! bilgiler hakkında beyanlar sunması ile doğa araştırmalanndan farklılık gösterir.

ilim her çağda o çağın tam ve tutarlı, endüktif-dedüktif aksiyamatİk formel sistemi içinde, doğal fenomenlerin iç ( entenıal) ufkuna İnıneye çalışarak doğal fenomenlere ait paradigmayı (minumum program) keşfetmeyi ve anlamayı gaye edinmiştir. Aynca ilim,

Page 20: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

Dr. Fatih Menderes BİLGİLİ EKEV AKADEMİ DERCİSİ Sl/ ÖmerYAVUZ --------

doğadaki objelerin kendilerinin ve/veya aralanndaki ilişkiler yumağından ortaya çıkan realitenin birleştirilmiş kavramsal tasvirini kendisine amaç edinmiştir. Keşfedilen para­digmanın ışığı altında vahyin mesajını kuşkusuz daha iyi anlarız.

İlerlemenin olabilmesi için Elmalılı'nın dediği gibi, "geçmişteki değerler, ilimdeki yeni değişiklikler ve keşiflerle daha mütekamil kıymetiere ulaştınlmalıdır. Aksi takdir­de taklit mertebesinde kalmak, hakikatİn canlılığından ve canlı noktalan bulunduğundan gaflet etmek olur." (Elmalılı, 1978, 33-34) Çünkü evrenimizde bir dinamizm vardır; var­lık her an kendini yenilemekte ve her an yeniden yaratılmaktadır (Kur'an 30119). Dolayı­sıyla istenen kendini yenileyen, geliştiren insandır.

Vahiy ile doğa incelemelerinin kullandığı alanın aynı noktada (evren) birleştiği görül­mektedir. Bunları gerçekliği aydınlatmada vazgeçilmez ışıklar olarak kabul etmekteyiz. Araştırmacılar için, evrendekiler göz açtıncı varlıklar iken ayetler de lafzi olarak göz açtıncı beyanlardır. Şöyle ki, her ikisi de insanın verilmiş potansiyel yeteneklerini açığa çıkarmak gayesi gütmektedir.

Hem doğanın hem de vahyin işaretleri insana, akılsal yeteneklerini üst seviyeye çı­karmayı ve neticede gerekli davranışlan ortaya koymayı gaye edinmiştir. Burada önem­li olan bu beyanlada reaksiyona girebilmektir. Aksi takdirde murat hasıl olmamış olur. Bunun için de sistemi (gerek evren gerekse Kur'an sistemi) çözme uğraşısı verilmelidir. Çünkü her iki sistem de ancak kendisiyle reaksiyona girene kendisini açar (Kur'an 6175). Aslında doğa da vahiy de gaye açısından eşdeğerdir. Dolayısıyla vahiy ile tabiat birbirin­den yararlandığı ölçüde, hakikat bilgisine ulaşınada mesafe alınmış olunur.

Biz vahyi de doğal fenomenler olarak kabul etmekteyiz. Dolayısıyla onu anlama uğ­raşısına daha önce de belirttiğimiz gibi ilim demekteyiz. Vahiyde mesajlan anlamanın yanında, bunları gereği gibi uygulamayı isteyen beyanlan da görmekteyiz. Ne doğa ne de vahiy kendisine tapınınayı gaye edinmemiştir. Her ikisinin gayesinin kesişim kümesini incelediğimizde aşağıdaki sonuçlan çıkarabiliriz.

1 .S istemlerine ait objelerin taşıdıkları mesajların anlaşılması 2.İnsanoğlunun mutluluğuna vesile olacak iyi işler (salih amel) yapmasını sağlamak 3.Yaratılış gayesini keşfetme yolculuğunda aşama kaydetmek 4.Yukarıdakilerden istifade ederek marifetullah fazına ulaşma

S. Yine bu sayılanlardan yola çıkarak muhabbetullah fazına geçmeyi sağlamak. Bun­ları kısaca şu şekilde gösterebiliriz.

Keşfetmek (anlamak)- Salihamel-Kendini (yaratılış amacını) tanıma- Marife­tullah (Allah'ı tanıma)- Muhabbetullah (Allah sevgisi)

Doğa ve vahiy öğrenen, usta-akıllı bir bireyi ortaya çıkarmayı ve bu bireyin per­formans eğrisinin deneyime göre pozitif bir eğime sahip olmasını gaye edinmiştir. Bu bireylerde, akli fonksiyonlar sürekli bir dinamizm halindedir. Semantik hafıza birimini kullanmaya özen gösterirler. Kur' an' da çok sık geçen: "Hiç akletmez misiniz?", "Düşün­mez misiniz?", "Gereğini layıkıyla uygulamaz mısınız?" gibi beyanlar da bu durumun önemine işaret etmektedir.

Page 21: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDA DOGA-VAHİY İZOMORFİZMİNE BİR BAKIŞ --------- 53

ilirnde anlaşılırlık ve anlama önemli bir husus olarak görülmektedir. Gaye açısından düşündüğümüzde de anlama iki aşamada gerçekleşmektedir:

1. Bu sistemin ilmi yapısının anlaşılması 2. Birinci safhada elde edilen bu ilmi yapının mana ve mazmununun ortaya çıkarıl­

ması.

Buradaki sıralama önemlidir. Çünkü direk ikinci fazdan başlanırsa geçmişte olduğu gibi ilmi gelişmeye engel olan ruhhan sınıfı ortaya çıkar. Bu iki fazin gerektirdiği haleti ruhiyeyi kazanmayı ise son faz olarak kabul ediyoruz. İşte bu aşamadaki çabanın, insam kişilik sahibi bir birey yapacağını düşünüyoruz.

Değerlendirme ve Sonuç Vahyin ve doğanın kaynağı Allah iken, bu ikisinden anlaşılanların (ilim) kaynağı in­

sandır. Vahiy, doğanın nasıl doğru okunacağını ve onunla nasıl bir ilişki kurulması ge­rektiğini temel esaslar seviyesinde ifade etmektedir. Bu esasların tezahürlerini ise ilgili çağa bırakmıştır. Doğa-vahiy araştırmasında incelenen varlığa ait temel özelliği doğru okuyup, çağın ilmi yapısına göre doğru açıklamaların ortaya konulması gerekmektedir. Vahiy, hakikati anlatan bilgiler kümesi iken, insanın ondan anladıkları izafi doğrular kü­mesini oluşturmaktadır. Bunlar mutlak doğrular olarak kabul edilmez. Aynı şey tabiat incelemeleri için de geçerlidir.

Allah, kendi muradını evrendeki kelimeleri yaratarak, entelektüel somutlama yön­temiyle ortaya koymaktadır. Dolayısıyla tabiat araştırmalanndan elde edilen bilgiler­den, vahyin beyanlannın mana ve mazmununun ortaya çıkanlmasında yararlanılmalıdır. Kur' an, doğanın algoritmik enformasyon miktannın bir ifadesidir. Tabiat ve İlahi Kitap, her zaman aktif bir entelektüel tasanma karşılık geldiğinden geçerliliğini sürdürmektedir. Bu iki beyanın söylemleri yankılaşarak birbirini karşılıklı güçlendirmektedir.

Vahiy ve doğa beyanları, kişiliğin kalitesini oluşturma açısından izomorftur. Doğa ile vahyin her ikisi de bireyin sağlıklı bir zihinsel rnekanizmaya sahip olmasını sağlar. Bu ikisinin anlaşılırlılığı (anlam limiti) o çağın kayıp enformasyonuna bağlıdır. Kur'an ile evren, beyanlarını optimizasyon paradigması çerçevesinde ifade etmektedir. Birlik­te incelendiğinde, her ikisinin de enformasyon ve organizasyon ürettikleri görülecektir. Doğadan elde edeceğimiz anlama metodları, Kur'an'ı anlama araçlarını oluşturmaktadır. Tabiat ve Kur' an, bireyin performans eğrisinin deneyime göre pozitifbir eğime sahip ol­masını gaye edinmiştir. Bunlar, akli muhakeme ile ilmi sezgi arasındaki köprüyü sağlıklı bir şekilde kurmaktadır.

Doğa-vahiy eşdeğerliliğinde evrensel ilmi onay ve entellektüel anlamdaki doyum vaz­geçilmez bir gerekliliktir. Antropik prensip bize doğa-vahiy izomorfizminin var olduğunu göstermektedir. Vahiydeki talepler ve yasaklar temel özellikler fazında ilmin incelediği tabiatta da vardır. Tabiat ve vahyin beyanları mutlak hakkın anlaşılması ve gereğinin ye­rine getirilmesinde katalizör görevi görür. İlın! çalışmalar neticesinde tabiattan elde etti­ğimiz davranışlar kümesi ile vahyin gerek zihinsel, gerekse eylemsel olarak kazandırdığı davranışlar kümesi izomorftur. Kur'an'ın verdiği minimum beyanlada maksimum verim elde edilebiJirken aynı şekilde tabiat da minimum enerjiyi maksimum verime dönüştüre­cek bir işieve sahiptir.

Page 22: METOD, MANA VE MAZMUN BAGLAMINDAisamveri.org/pdfdrg/D01777/2010_42/2010_42_BILGILIFM_YAVUZO.pdf · varlıkların kavramsal tasvirini kendine gaye edinen ilim için de geçerlidir.

Dr. Fatih Menderes B İLGİLİ EKEV AKADEMİ DERCİSİ 54 / ÖmerYAVUZ --------

Evren ve vahiy mekanik bir ispat-kontrol algoritmasına sahiptir. Doğa ve Kur'an ayetleri beka özelliği kazandıran fani bi" özellik taşımaktadır. Tabiata ve/veya vahye ta­pılmasında, tapılan objenin değerli olması tap ma yı meşrulaştırmaz. Her ikisi de aynı Zat' ı işaret etmektedir. Doğa, aklını gereğince kullananlar için kavramsal körlüğü gideren bir yapıya sahipken, vahiy de ayrıca yaratılış amacına ait körlüğü giderir. Varlıklar arasındaki ilişkileri anlatmakla, ayetler arasındaki ilişkileri anlatmak ve varlıklar arasındaki ilişkile­rin anlamı ile ayetler arasındaki ilişkilerin anlamını ortaya çıkarmada vahiy-doğa ilişkisi son derece önemlidir. Evren, İlahi Kitab'ın tutarlı (konsistan) ve tamlığının (komple) bir ispatıdır. Ancak doğa, vahyi sınırlayan bir sistemdir. Şöyle ki vahiy kendini doğa kanunlarıyla sınırlamış, sınırsız bir güç tarafından ortaya konulmuştur. Mantık inzivasına çekilmiş iyi niyetli bireyler ancak bunu anlayabilir.

Vahiy ile doğadan çıkarımlar arasında çelişki vardır diyenler, vahyin beyanlarının doğru veya tutarlı olup olmadığına değil de daha çok önyargılarıyla kime ait olduğuna bakmaktadırlar. Doğanın iptal edildiği bir vahyin, mesajları gereğince anlaşılamayacak­tır. Tabiatı göz ardı eden bir dinde de sahte hocalık, sahte dindarlıklar ortaya çıkar ve insanlar ehl-i kitaplaşma (geçmişte kendilerine kitap verilip, kitabın anlattığına değil de kitaplakendi negatif görüşlerini anlatanların durumu) temayülü gösterir. Salt doğa gözle­mini yapanlar da yaşamın anlamından yoksun olurlar. Bizim çözüm modelimiz doğa ile vahyin birlikte ele alınmasıdır.

Kaynakça

Aydın, Mehmet. (1987). Din Felsefesi. İstanbul: Dokuz Eylül Üniversitesi Yay.

Buhar]. (1982). Tecrfd-i Sarfh, c.l, (hazırlayan M. Uğur 1 M.C. Sofuoğlu). Ankara: Diya­net İşleri Başkanlığı Yay.

Çantay, Hasan Basri. (1984). Kur'an-ı Hakfm ve Meal-i Kerfm, c. ı. İstanbul: Elif Ofset.

Hanefi, Hasan. (1997). "Müslüman Aklının Eleştirisi Ya Da İslam Düşüncesinin Yeniden inşası", Uluslararası İslam Düşüncesi Konferansı 2. İstanbul: İstanbul Bü­yükşehir Belediyesi K.İ.D.B. Yay.

Izutsu, Toshihiko. (2003). İslam'da Varlık Düşüncesi, çev. İbrahim Kalın. İstanbul: İnsan Yay.

İbn Rüşd. (1992). Faslu'l-Makal, çev. Bekir Karlığa. İstanbul: işaret Yay.

İzzetbegoviç, Ali. (Ts.). Doğu ve Batı Arasında İslam, çev. Salih Şaban. İstanbul: Nehir Yay.

Janet Paul 1 Seailles Gabriel. (1978). Metalib ve Mezahib, çev. Elmalı'lı M. Harndi Yazır. İstanbul: Eser Neşriyat.

Nagel, Emest 1 Newman, James R. (1994). Gödel Kanıtlaması, çev. Bülent Gözkan. İs­tanbul: Sarmal Yay.

Onat, Hasan. (2000). "Din Alanında Yeniden Yapılanma Üzerine", Din Eğitiminde Yeni Yaklaşımlar, İstanbul: M.E.B. Yay.

Özenli, Sertaç. (1999). İbn/ Sohbetler. Adana: Karakuşlar Yay.