Makaleler - Sistematik Kelam Hülya Alper · 2015-01-02 · 1 | P a g e Makaleler - Sistematik...

15
1 | Page Makaleler - Sistematik Kelam – Hülya Alper 1.Makale Hristiyanlık ve islam da meleklerin varlık ve kısımları (angelojik bir mukayese denemesi) Dünyada en yaygın tek tanrılı dinler olan hristiyanlık ve islam, ilahi ve kitabi krakterli olmaları nedeniyle farklılıklrı yanında bazı benzerliklere sahiptir. İtikadi hükümler düşünüldüğünde mutlak manasda bir tek tanrının varlığı, peygamberlik, münzel kitaplar, ölümden sonraki yaşam ve diriliş, melekler ve şeytanın varlığı gibi inanç objeleri kimi zaman farklı yorumlansa da her iki dininde öngördüğü inanç ilkeleri arasında yer alır. Batıda melekler, türkçeye “melekbilim” olarak çevireceğimiz “engeloji” ismi verilen, özel bir bilim dalı içerisinde ele alınır. İslam teolojisinde ise melekler ayrı bir bilim olarak özel bir teoloji sahası teşkil etmez. Kelam kitaplarında bu konu esas olarak iman edilmesi gereken ilkeler ve nübüvvet bahisleri içinde ele alınmıştır. Meleklerin varlığını ispat etmek için kelam ilminde kullanılan deliller şunlardır: Nass: Mütekellimine göre meleklerin varlığı gerek kuranda gerekse hz. Peygamberin sözlerinde kesin bir şekilde bildirilmiştir. İcma: tüm sahabe ve onların arddından gelen her asırdaki tüm müslümanlar meleklerin varlığını kabul etmektedirler. İnsanlığın kabulu: çok eski çağlardan günümüze kadar hangi dönemde olursa olsunlar hangi külrtür ve dine mensup bulunursa bulunsunlar insanlar meleklerin varlığını kabulo etmişlerdir. Hristiyan angelojisinde melekler TANRI-MESİH-İNSAN-ALEM ile ilgili pek çok görevleri yerine getiren ruhsal varlıklar olarak anlatılır. Hristiyan inancına göre heme nherşeyin bir meleği vardır. Örneğin lütuf, inayet, şifa,adalet, sevgi, merhamet, medih, hakikat ve sadakat, barış melekleri yanında ayın, dağın, cennetin, yıldızlartın, ağaçların ve suyun melekleri vardır. Bunların yanında karışıklığın, tahrip etmenin, korkunun, uykusuzlupğun, yolsuzluk ve rüşvetin, terörün, fırtına ve kasırgalarında melekleri bulunur. İki İlahi Dinin Melekler Konusundaki inanç Esaslarının Karşılaştırılması HRİSTİYANLIK İSLAMİYET 1- Hristyanlık meleklerin ne zaman yaratıldığı konusunda kilise babalarından bazıları onların dünyadan önce yaratıldığını kabul etmişlerdir. Bazılarıda meleklerin, varlığın yoktan yaratılmasından sonra dünyanın retorasyonundan önce yaratıldığının f akat tam olarak bir zaman bildirilmediğini ifade etmişlerdir. Meleklerin dünyadan ve insanlardan önce yaratıldığı düşüncesi hristiyan aleminde çoğunluğun kabul ettiği görüştür. 2- Yaratılış bakımından meleklerin kendi 1- Meleklerin insanlardan önce yaratılmış oldukları kuran ayetleriyle sabittir. Ancak meleklerin ne zaman yaratıldıklarıyla ilgili olarak kuranda ve mütevatir haberlerde kesin bir bilgi yoktur. 2- İslamda insanların ve dünyanın yaratılmasından önce yaratılmış olan melekler bulunduğu kabul edilmekle birlikte Allah‟ın melekleri toptan bir seferde yarattığı ve artık melek yaratmadığı gibi konularda kuran veya mütevatir hadis kaynaklı bilgi yoktur. Ancak her bir yağmur tanesini bir

Transcript of Makaleler - Sistematik Kelam Hülya Alper · 2015-01-02 · 1 | P a g e Makaleler - Sistematik...

1 | P a g e

Makaleler - Sistematik Kelam – Hülya Alper

1.Makale

Hristiyanlık ve islam da meleklerin varlık ve kısımları

(angelojik bir mukayese denemesi) Dünyada en yaygın tek tanrılı dinler olan hristiyanlık ve islam, ilahi ve kitabi krakterli olmaları nedeniyle

farklılıklrı yanında bazı benzerliklere sahiptir. İtikadi hükümler düşünüldüğünde mutlak manasda bir tek

tanrının varlığı, peygamberlik, münzel kitaplar, ölümden sonraki yaşam ve diriliş, melekler ve şeytanın varlığı

gibi inanç objeleri kimi zaman farklı yorumlansa da her iki dininde öngördüğü inanç ilkeleri arasında yer alır.

Batıda melekler, türkçeye “melekbilim” olarak çevireceğimiz “engeloji” ismi verilen, özel bir bilim dalı

içerisinde ele alınır. İslam teolojisinde ise melekler ayrı bir bilim olarak özel bir teoloji sahası teşkil etmez.

Kelam kitaplarında bu konu esas olarak iman edilmesi gereken ilkeler ve nübüvvet bahisleri içinde ele

alınmıştır.

Meleklerin varlığını ispat etmek için kelam ilminde kullanılan deliller şunlardır:

Nass: Mütekellimine göre meleklerin varlığı gerek kuranda gerekse hz. Peygamberin sözlerinde kesin bir

şekilde bildirilmiştir.

İcma: tüm sahabe ve onların arddından gelen her asırdaki tüm müslümanlar meleklerin varlığını kabul

etmektedirler.

İnsanlığın kabulu: çok eski çağlardan günümüze kadar hangi dönemde olursa olsunlar hangi külrtür ve dine

mensup bulunursa bulunsunlar insanlar meleklerin varlığını kabulo etmişlerdir.

Hristiyan angelojisinde melekler TANRI-MESİH-İNSAN-ALEM ile ilgili pek çok görevleri yerine

getiren ruhsal varlıklar olarak anlatılır. Hristiyan inancına göre heme nherşeyin bir meleği vardır. Örneğin lütuf,

inayet, şifa,adalet, sevgi, merhamet, medih, hakikat ve sadakat, barış melekleri yanında ayın, dağın, cennetin,

yıldızlartın, ağaçların ve suyun melekleri vardır. Bunların yanında karışıklığın, tahrip etmenin, korkunun,

uykusuzlupğun, yolsuzluk ve rüşvetin, terörün, fırtına ve kasırgalarında melekleri bulunur.

İki İlahi Dinin Melekler Konusundaki inanç Esaslarının Karşılaştırılması

HRİSTİYANLIK

İSLAMİYET

1- Hristyanlık meleklerin ne zaman yaratıldığı konusunda kilise babalarından bazıları onların dünyadan önce yaratıldığını kabul etmişlerdir. Bazılarıda meleklerin, varlığın yoktan yaratılmasından sonra dünyanın retorasyonundan önce yaratıldığının fakat tam olarak bir zaman bildirilmediğini ifade etmişlerdir. Meleklerin dünyadan ve insanlardan önce yaratıldığı düşüncesi hristiyan aleminde çoğunluğun kabul ettiği görüştür.

2- Yaratılış bakımından meleklerin kendi

1- Meleklerin insanlardan önce yaratılmış oldukları kuran ayetleriyle sabittir. Ancak meleklerin ne zaman yaratıldıklarıyla ilgili olarak kuranda ve mütevatir haberlerde kesin bir bilgi yoktur.

2- İslamda insanların ve dünyanın yaratılmasından önce yaratılmış olan melekler bulunduğu kabul edilmekle birlikte Allah‟ın melekleri toptan bir seferde yarattığı ve artık melek yaratmadığı gibi konularda kuran veya mütevatir hadis kaynaklı bilgi yoktur. Ancak her bir yağmur tanesini bir

2 | P a g e

aralarında zamansal bir farklılığın olup olmadığı konusundaki genel hristiyan inanışı tüm meleklerin eş zamanlı olarak yaratılmış olduğu şeklindedir.Tanrı, meleklerin hepsini aynı zaman diliminde yaratmıştır ve melklerin yaratılma işi o zaman tamamlanmıştır. Ondan sonra Tanrı melek yaratmayı bırakmıştır. Bu sebeple meleklerin sayısı ne artar ne azalır.

3- Meleklerin hangi cevherden yaratıldığı konusunda baskın görüş onların duman ve ateşten yaratılmış olduğudur.

4- Hristiyan inancında şehvet sebebiyle düşen meleklerin varlığına inanılır.

5- Melekler akıl, bilgi, kudret ve iradeye sahiptirler.Melekler Allah‟ın sırlarını diğer ruhları ve insanların kalplerindeki düşünceleri bilemezler. Kıyamet vaktini bilemezler.

6- Meleklerin kanatları vardır. Bununla birlikte kanatsız meleklerin olabileceğini söyleyenlerde vardır..

7- Melekler yaratılmış olmalarına rağmen ölümsüz varlıklardır.

8- Melekler Tanrının altında, insanın üstünde bir varlık kategorisi olarak kabul edilir. Yani melek insandan üstündür.. çünkü onlar kutsal varlıklardır ve bu kutsallıklarının birden fazla nedeni vardır. Öncelikle onları insan ırkından üstün yarattıkları için kutsal görülmüşlerdir. Yine onlar göklerde ve yerde yaşamakta ve Tanrıya yakın olup , O‟na hizmet etmekte, şeytana ve kötülüklere karşı Tanrı‟nın düzenini korumak için savaş vermektedirler. Yine Onlar günah işlemeyen varlıklar olduğu için, insanların sahip olamayacağı yüce değer ve vasıflara sahiptir. Ancak onların bu üstünlüğü ölümden sonraki dirilişle birlikte sona erecek, inananlar meleklerle aynı özelliklere sahip olacaklardır.

meleğin indirdiği beyt-i ma‟muru tavaf eden meleklere tekrar tavaf etmek için bir daha sıra gelmeyeceği, meleklerin tesbihinden melekler yaratılması gibi çoğu zayıf mütevatir olmayan rivayetlerde bulunmaktadır. Bu tür zayıf rivayetlerde kelam ilminde itikat oluşturulamaz. Lakin Allahın artık melek yaratmayacağı gibi bir düşünce islam dini açısından kabul edilemez. Çünkü kitap ve sünnette bu iddiayı doğrulayan bir nass yoktur. Ayrıca Allahuteala Fail-i Muhtar, Fa‟âlün lima yürid‟tir. İstediği şeyi istediği zaman yaratır.

3- İslam inancında melekler “nur”dan yaratılmış varlıklar olarak kabul edilir. Bu inanış kuranda geçmez lakin hadislerle sabittir.

4- Meleklerin cinsel aktiviteler yapamayacağı, meleklerin şehvetle vasıflandırılamayacağına inanılır. Kuranda ve hadislerde bir çok delil mevcuttur.

5- Melekler ilim, irade ve kudre tsahibidirler. Lakin meleklerin ilmi Allah‟ın onlara bildiriğiyle sınırlıdır.

6- İslam dininde de melekler kanatlı varlıklar olarak tasvir edilirler. Kuranda onların kimisinin iki kimisinin üç kimisinin dörder kanadının olduğu bildirilmiştir. (Fâtır 1)

7- İslam Allah dışında tüm varlıkların fani ve ölümlü olduğunu, meleklerinde öleceğini kabul eder.

8- Mutezile şia‟nın ekseriyeti ve bunların yanında ibn hazm meleklerin nurdan yaratıldıkları için insanlardan üstün olduklarını kabul eder. Ehl-i sünnet, özellikle de maturidilerin çoğuna göre, iman ve takva ehli müminler, büyük melekler hariç diğer meleklerden üstündür. Eş‟arilere göre ise melekler normal insanlardan üstün olmakla birlikte, peygamberlerden üstün değildirler. Peygamberler daha efdaldir. Bununla birlikte Kadi EbuBekr el-Bakıllani ve Ebu Abdillah el-Halimi gibi meleklerin peygamberlerden daha üstün olduğunu söyleyen eş‟arilerde bulunmaktadır.

İki İlahi Dinde Meleklerin Çeşitleri ve Hiyerarşik Tasniflerinin

Karşılaştırılması Hristiyanlık: İslamiyet:

Hristiyan angelojisinde melekler üç ana sınıf ve dokuz hiyerarşik mertebe şeklinde tasnif olunur. Üç ana sınıf şunlardır:

1- Keruvlar: Tanrı‟ya en yakın ve en yüksek

Sayılarına ancak Allah‟ın bileceği sayısız melek vardır. Onların tür ve kısımlarını da yine en iyi Allah bilebilir. İnsanın bu konudaki bilgisi ancak peygamber haberi ile mümkün olabilir. Meleklerin

3 | P a g e

mertebedeki meleklerdir. 2- Seraflar: Keruvlar Tanrının tahtını taşıyan

melekler olarak anlatılırken seraflardan Tanrının tahtının etrafını kuşatan ve Tanrıya çok yakın olup, devamlı O‟nu öven ve yücelten melekler olarak bahsedilir. Seraflar tahtın etrafını kuşattıkları gibi, aynı şekilde “kuzu” yani “oğul Tanrı İsa”nında etrafını çevrelerler.

3- Başmelekler: Hristiyan angelojisine göre, başka hiçbir artı üstünlüğü olmayan normal melekler “Angel=Melek” diye isimlendirilir. “Başmelek” anlamına gelen “Archangel” ise, normal meleklerin başkanlarına ve liderlerine verilen bir isimdir. Bu itibarla Başmeleklerin, keruvlar ve seraflar üzerinde bir otoriteleri yoktur.

kısımları ve hiyerarşik düzenleriyle ilgili Kur‟an‟da net bir sıralama yoktur. Kur‟an‟da bazı melek isimleri ve sınıfları zikredilmekle birlikte bunların birbirine göre hiyerarşik konumlarından bahsedilmez. İ‟cî melekleri kabaca “yüksek mertebedeki melekler” “alt mertebedeki melekler” şeklinde ikiye ayırır. Fahrettin Razi ise sekiz kategori sayar

1- Arşı taşıyan melekler 2- Arşın etrafını kuşatmış melekler 3- Cebrail ve mikail gibi büyük melekler 4- Cennet melekleri 5- Cehennem melekleri 6- İnsanlar için görevlendirilmiş olan bekçi,

gözcü ve mu‟akkib melekler 7- Amelleri yazan melekler 8- Bu dünyanın işleri ile görevlendirilmiş olan

melekler

İslam Dininde İsimleri Bildirilen Belli Başlı Melekler Kur’an’da; cebrail, mikail, malik, harut, marut, Hamele arş melekleri, arşın çevresindeki melekler, ölüm

meleği,kiramen katibin,hafaza melekleri, Mu‟akkib melekler, cennet melekleri, cehennem melekleri(zebaniler),

gök bekçileri

Hadislerde; İsrafil, Münker, Nekir, İsmail

2.Makale

Diriliş Kuramları ve Gerçeklik Bağlamında Kur’an’ın Ahiret Hakkındaki

Anlatımları Her çağın kelamcılarının kelam inceleme konularını ve bilgilerini olguyla ilişki içerisinde düzenlemek yani

çağa uygun, çağdaş bir teoloji üretmek zorunluluğu vardır.Bu nedenle Ahiretle ilgili anlatımların, gerçek olanın

dil vasıtasıyla açıklanması olarak yorumlanması, belirli bir dönemde oluşmuş ekollerin yorum yönteminin bir

sonucudur. Günümüzde insanın betimleme ve kavrama gücünün gelişmesi bu anlatımları simgesel olarak

yorumlamamıza daha çok imkan vermektedir.

İnsanın ölümünden sonra diğer bir varlık düzleminde yeniden yaratılacağı açık ve kesin iken, bu yaratılışın

nasıllığı açık değildir. Bu durumda dirilişin mahiyeti hakkındaki her teori kur‟an‟ın ahiretle ilgili anlatımlarını

gerçek veya sembolik olarak yorumlamayı gerekli kılmaktadır. Günümüzde islam dünyasındaki düşünsel

akımlar daha çok selefi söylemleri kabul ettiklerinden, dinsel metinlerdeki bu anlatımlar gerçek olarak kabul

edilmektedir. Bu anlatımları sembolik veya gerçek anlatımlar olarak yorumlama konusundaki tarihsel tartışma

ise, kelamcılar ile müslüman filozoflar arasında geçmektedir.

İbn Sina‟ya göre “mead şeriat tarafından kabul edilmiş olup şeriatı ve peygamberin verdiği haberi

doğrulamaktan başka yolu yoktur.Dinin açıkladığı bedensel diriliştir. Hz.Muahmmed(sav)‟in bize getirdiği hak

olan şeriat da, mutluluk ve mutsuzluğun bedensel olduğunu açıklamıştır.” İbn sina dinsel metinlerde anlatılan

tatların ve acıların bedensel olduğu anlayışını kabul eder. Bununla birlikte o, filozofların akli tatları bedensel

tatlara öncelediklerini de kabul etmekte ve kendisi de bu düşüncenin tutarlı olduğunu ifade etmektedir.

İbn Sina‟ya göre beden, ruhun olgunluğunu kazanmak için ilişki kurduğu araç olduğundan , bu ilişkinin sona

ermesinden sonra onun başka bir bedeni araç olarak kullanmasıda mümkün olmadığından, ruhun duyusal

tatları ve acıları kazanması mümkün değildir. İbn Sina dinsel metinlerde, diriliş hakkındaki anlatımlarda yer

4 | P a g e

alan bedensel tatların ve acıların, genel olarak insanın kavrayacağı ve anlayacağı şekilde anlatıldığını bu

anlatımları da simge ve işaret olarak kabul etmek gerektiğini, gerçek tat ve acıların insanı bu yaşamındaki tat

ve acıların ötesinde olduğunu, simgelerin ve işaretlerin atıfta bulunduğu gerçeklikleri ortaya koymanında

insanın araştırmalarına bağlı olduğunu söylemektedir. Kur‟an‟ın bu anlatımlarını yorumlamada ibn sina ve

kelamcılar arasındaki ayrışım, bu anlatımların literal(lafzen,zahiri) veya mecazi olarak kabul edilmesinde açığa

çıkmaktadır.

Gazali‟nin filozofları ruhsal diriliş konusnda tekfir etmesi dil ile ilgili bir sorundan kaynaklanır. Gazali de

filozoflar gibi ruhun bedenden ayrı soyut cevher olduğunu, doğumla bedenle birleştiğini , ölümle ise ayrıldığını

kabul eder. Gazali, Kur‟an‟ın cennet ve cehennemle ilgili anlatımlarını filozofların simgesel olarak

yorumlamalarını, “onların bedensel olandan daha üst derecede ki ruhsal sevap ve cezayı avam olan halka

anlatmak üzere oluşturulmuş misaller” olarak kabul ettikleri şeklinde anlatmaktadır. O filozofların bu görüşünü

inkar şeklinde tanımlamakta ve bunun bütün müslümanların inancına aykırı olduğunu ifade etmektedir. Tatların

aklî ve bedensel olarak ayrıldığını kelamcılar ve gazali‟de kabul eder. Lakin Gazali Kur‟an‟daki anlatımların

bedensel olduğunu bunun aksini iddia etmenin küfür olduğunu savunur. Gazali, filozofların bu anlatımları

teşbih olarak yorumlamasına ise, teşbihte kullanılan lafızların arap dilindeki istiareye göre yorumlamasının

olası olduğunu, cennet ve cehennem hakkındaki lafızların ise yoruma ihtiyaç vermeyecek derecede açık

olduğunu belirtir. Ona göre bu anlatımların simgesel olarak yorumlanması gerçeğin zıddı olan bir şeyin

peygamber tarafından haber verilmesi anlamına gelir ki o makama da bu yakışmaz(tehafül felasife)

Bu anlatımların simgesel olmayacağı hususunda gazali yanılgı içindedir. Çünkü bu dilin son derece gelişmiş

olduğu bir edebiyata ve toplumsal algılamya aykırı değildir.Allahın yargılamayı, duygusal tatları ve acıları

simgesel olarak anlatması tecrübe edilmeyen bir varoluş düzlemini tecrübe edilen bir varoluş düzlemindeki

misalleri ile anlatma ilkesi ile uyuşmaktadır. Bu anlatımlar, gerçek tat ve acılar ıbelirten açıklamalar değil,

gerçekliğin simgeleri olan açıklamalardır.

Dil açısından sözcüklerin gerçek hakiki anlamı ve mecazi anlamları vardır. Sözcüğün gerçek anlamı insan

tarafından belirlendiği gibi mecazi anlamı da insan tarafından belirlenmiştir. Bununla birlikte, mecazın hakikati

olmayan batıl şeyler içinde kullanılan ortak sözcük olmasından hareketle, kur‟an‟da mecazın olmadığını

söylemek, tutarlı değildir. Fakat gerçek anlamdan simgesel anlama geçiş nesnelerin günlük yaşamdaki

kullanımlarında ortaya çkmakta ve işlevler veya belirgin nitelikleriyle olmaktadır.

Dilin gerçekliği anlatmada ne derece etkiliğ olduğuda dil felsefesi açısından başka bir problemdir.

Kelam kitaplarında ilim konusunun tartışıldığı kısımlarda “eşyanın hkaikati sabittir” şeklinde bir ifade geçer.

Varlıkların hakikati sabit olunca bu gerçekliğe işaret eden isim, gerçekte varlığın yapısı ve işlevi hakkında bir

özelliği içermemektedir. Örneğin tattığımız bir nesnenin tadı hakkında ki acı, tatlı, ekşi gibi nitelemelerimiz,

ancak muhatabın bu sözcükler hakkındaki tecrübe ve bilgisiyle anlam kazanmaktadır. Sonuç olarak dilin ancak

göereceli olarak gerçeklikleri anlattığını söyleyebiliriz.

3.Makale

Kur'an ve Hadislerde Kıyamet Günü “Kıyamet” kelimesi Kur‟an‟da “k-y-m” fiil kökünden gelmektedir ki bu kelime fiil olarak “dosdoğru olmak”,

“ayakta hareketsiz durmak” manalarında kullanılmaktadır.

“Kıyamet Günü” (= yevm-ül kıyame) isim tamlaması ise, sonunda bütün insanların tekrardan yaratılıp Allah‟ın

(c.c.) huzuruna çıkartılacağı ve dünyada yaptıklarının hesabını verecekleri gün için kullanılmaktadır. Kıyamet

Günü‟nün başlangıcı ayetlerde “Saat‟in kaim olduğu gün” (= yevme tekum-us saatu) olarak da ifade

edilmektedir (Rum 30/12). Ayetlerden anlaşıldığına göre bu “gün” dünyanın son ve belki de en uzun günü, ve

ebedi hayatın başlangıcının ise ilk günü olmaktadır. Kur‟an‟da Kıyamet Günü ile ilgili ayetleri ilmi açıdan ayrıca

5 | P a g e

önemli kılan diğer bir tarafı da bu ayetlerin, ilk bakışta dikkatlerden kaçan bir şekilde, aynı zamanda göklerin

yaratılışı konusuna da açıklık kazandırmasıdır.Kıyamet Günü konusuna geçmeden önce göklerdeki nizamın

Allah (c.c.) tarafından nasıl oluşturulduğunu ve göklerdeki nizamın ilk önce ne tür bir etki ile ve nasıl ortadan

kalkmaya başlayacağı anlatılmaktadır.

Kıyamet Günü ve Saat’in Emri Kur‟anda Kıyamet günü ile ilgili ayetlerden bazılarında “saat” (= saah) ve “saatin emri” (= emr-üs saah)

kelimeleri geçmektedir. Ayetlerdeki “saatin emri” (= emr üs-saah) ifadesi ise gökler ve yerdeki nizamı sona

erdirecek olan ilahi bir emri ifade etmektedir. Bunun ne demek olduğunun anlaşılabilmesi için herşeyden önce

Kur‟an‟da emr kelimesinin nasıl kullanılmış olduğuna bakmak gerekmektedir

Kur’an’da Emr Kelimesi

Kur'anda emr kelimesi göklerin ve yerin yaratılışı, yönetimi ve bunların sona erdirilmesiyle ilgili ayetlerde şu üç

genel çerçevede geçmektedir:

1- Göklerdeki nizam: Birincil emr

Emr kelimesinin ayetlerde, “birincil emr” dediğimiz çerçevede kullanımı, Kur‟an‟da “sahhara” ve “kadr”

kelimeleri ile birlikte, göklerdeki nizamın (düzenliliğin) Allah (c.c.) tarafından nasıl gerçekleştirildiği ve

korunduğu şeklindedir.Şu ayetler buna örnektir:

"Böylece onları [göğü ve yeri] iki günde, yedi sema olarak kaza etti (= kada), ve her semaya emrini vahyetti (=

ve evha fi külli semain emreha) ..." (Fussilet 41/12)

"Allah'ın yerdekileri sizin kullanımınıza verdiğini (= sahhara lekum) görmediniz mi? Gemiler O'nun emri ile akıp

giderler. Göğü yer üzerine düşmeyecek şekilde tutan O'dur ki, O'nun izni olmadıkça düşmez. Allah insanlara

karşı çok şefkatli, çok merhametlidir." (Hac 22/65)

Görüldüğü gibi, göklerdeki nizamın kurulması ve korunması Allah (c.c.) tarafından bunlara vahyedilmiş olan

birincil emr ile gerçekleştirilmiş oluyor.

2- Allah’ın dünyadaki olaylara müdahalesi: İkincil emr

Kur‟an‟da emr kelimesinin “ikincil emr” dediğimiz çerçevede geçtiği ayetlerden Allah‟ın (c.c.), özellikle

yeryüzündeki olaylara müdahale ettiğini ve bu şekilde bu olayları kontrol ettiğini ve yönlendirdiğini anlıyoruz.

Şu ayet özellikle bu durumu açık bir şekilde belirtiyor:

"Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de [sayıca] onların mislini yarattı. Emr bunlar arasından iner ki (=

yetenezzelul emre beynehunne), Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu (= ala kulli şey'in kadiir) bilesiniz, ve

Allah'ın gerçekten her şeyi bir ilm ile kuşatmış olduğunu bilesiniz." (Talak 65/12)

Bu konudaki diğer bazı ayetler şunlardır:

"... Allah katından bir emr..." (Maide 5/52, Duhan 44/5)

"Allah emri belirleyendir (= mubrim)." (Zuhruf 43/79)

3- Göklerdeki nizamın sonu: Saat’in emri

Kur‟an‟da “Saat‟in emri” (= emr-üs saah) olarak ifade edilen emr ise, Allah‟ın (c.c.), birincil emri ile tesis etmiş

olduğu mevcut nizamı sona erdirecek olan emridir. Saat‟in emrinin ne zaman uygulamaya geçeceğini

Allah‟dan (c.c.) başka kimse bilmemektedir. Doğrudan doğruya Saat‟in emri ile ilgili ayetler şunlardır:

“Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Saatin emri bir göz açıp kapama gibi, yahut daha yakındır; şüphesiz

Allah, herşeye gücü yetendir.” (Nahl 16/77)

6 | P a g e

“Sana o saatten soruyorlar, gelip çatması ne zaman diye; de ki: onun bilgisi ancak Rabbimin yanındandır; onu

tam zamanında tecelli ettirecek olan yalnızca O‟dur (=la yücelliha li vaktiha illa hu); o [saatin emri], göklere de

yere de ağır gelmiştir (= sekulet fis semavati vel ard); o size ansızın gelecektir...” (A‟raf 7/187)

Şu ayetlerde ise Saat‟in ne zaman olacağını Allah‟dan (c.c.) başka kimsenin bilmediği, ve onun ansızın (=

bağteten) geleceği ifade edilmektedir:

“Onun [Saat‟in] bilgisi [ne zaman olacağı] Rabbine aittir.” (Naziat 79/44)

“Onlar ille de o saatin kendilerine hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın (=bağteten) başlarına gelmesini mi

bekliyorlar?” (Zuhruf 43/66)

Saat‟in gelişi göğün ve yerin çalkalanışı (= temuur), ve çok şiddetli ve korkunç bir zelzele ile olacak ve bu

sarsıntıyı, ilgili ayetlerde tasvir edilen başka korkunç olaylar takip edecektir:

“Ey insanlar! Rabbinizden korkun; çünkü saatin depremi cidden korkunç bir şeydir (= inne zelzeletus saate

şey'un azim).”

“Onu gördüğünüz gün her emziren emzirdiğinden geçer, her hamile yükünü bırakır; insanları sarhoş görürsün,

oysa onlar sarhoş değillerdir, ama Allah'ın azabı şiddetlidir.” (Hac 22/1-2)

Kıyamet Günü’nün Başlaması ve Sur’a Üflenme “Sur”un ne olduğu konusunda birçok yorumlar yapılmıştır, fakat bizce burada önemli olan husus, ununla

göklerdeki nizamın sona erdiğinin işaretinin verilecek olması ve gene ilgili ayetlerden anlaşılacağı üzere, “Sur‟a

üflenme”nin etkisinin “göklerde ve yerdeki canlılar” tarafından dehşetli bir şekilde algılanacak olmasıdır:

“Sur'a üfleneceği gün, Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunan kimselerin hepsi korku içinde

kalır; hepsi boyun bükerek O'na gelir.” (Neml 27/87)

“Sur'a üflenmiş, göklerde ve yerde olanlar [korkudan] bayılmışlar, ancak Allah'ın dilediği sarsılmamıştır; sonra

ona [Sur‟a] bir daha üflenmiştir, birden onlar ayağa kalkmış bakınıyorlardır.” (Zümer 39/68)

Sur‟a ilk üflenmenin Kıyamet Günü‟nün başlamasından önce mi sonra mı olacağı ayetlerde açıkça

belirtilmemiştir. Sur‟a ikinci üflenme ile bütün insanların tekrar diriltilip toplanacağını ifade eden diğer bazı

ayetler de şunlardır:

“Sur‟a üflenmiştir, ve işte onlar kabirlerinden Rablerine koşuyorlar.” (Ya-Sin 36/51)

“O gün Sur‟a üflenir, bölük bölük gelirsiniz.”

Kıyamet Günü’nün Olayları 1. Göklerde meydana gelecek olaylar

İlk belirtilerin göklerde görüleceği kuvvetli bir ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu belirtilerin en önemlisi,

gökyüzünde hiçbir bulut olmadığı halde yıldızların (muhtemelen şeritler halinde) silinip gözden kaybolmasıdır.

Bu konuda şu ayetler de vardır:

“O gün sema bir çalkanışla çalkalanır (= yevme temuurus semau mevra). (Tur 52/9)

“Gök çatladığı zaman (= izes sema-un fetarat).” (İnfitar 82/1)

“Yıldızlar silindiği zaman (= ve izen nücumu tümiset).” (Mürselat 77/8)

7 | P a g e

“Gök yarıldığı zaman (= izes semai füricet).” (Mürselat 77/9)

2. Yakın semada meydana gelecek olaylar

Göğün çatlamasıyla gelişen olaylarla birlikte yakın semada nelerin ortaya çıkacağı da ayetlerde çok çarpıcı bir

şekilde ifade edilmektedir.

“Güneş büzüldüğü [içine doğru çöktüğü] zaman (= izeş-şemsu küvviret).

“Yıldızlar karardığı zaman (= ve izen nücumun kederet).” (Tekvir 81/1-2)

“O gün gök erimiş maden gibi olur (= tekunus semai kel mühl).” (Nebe 78/8)

“Gök yarılıp ayrılarak erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül gibi olduğu zaman (= ve izen şakkat-is semau fe kanet

verdeten ked dihan).” (Rahman 55/3

3. Dünyada meydana gelecek olaylar

Gökyüzünde yıldızların silinmesiyle başlayan olaylar yeryüzünde de çok şiddetli bir sarsıntı ile kendisini

gösterecektir. Gökdeki çalkalanmanın (= temuur) bütün arzı (yeri) de sarsacağı anlaşılmaktadır, çünkü

aşağıdaki ayette de aynı kelime arzın çalkalanmasından bahsedilmektedir:

“Gökte olanın sizi yere batırmayacağından emin mi oldunuz? O zaman yer (=ard) birden

sallanmağa/çalkalanmağa başlar (= fe iza hiye temuur).” (Mülk 67/16)

“O gün yer ve dağlar sarsılır (= yevme tercuful ardu vel cibal), ve dağlar dağılıp kum yuğınına döner.”

(Müzzemmil 73/14)

Bu ayetlerde işaret edilen şiddetli sarsıntılar “raacife”, “raadife”, ve “racce” kelimeleriyle ifade edilmektedir.

Zilzal (zelzele) suresinin 1-5 ayetleri ise gene Kıyamet Günü‟nün zelzelesinden bahsetmekte ve dünya

üzerinde de bütün mekanda meydana gelen değişimin yerçekiminin azalması şeklinde kendini göstereceğine

işaret etmektedir:

“Yer (= arz), kendi sarsıntısıyla sarsıldığı zaman (= iza zülziletil ardu zilzaleha).”

“Ve yer, ağırlıklarını attığı zaman (= ve ahracatil ardu eskaleha).”

“İnsan: "Buna ne oluyor!" dediği zaman (= ve kaalel insanu ma leha).”

“İşte o gün [yer] kendi haberlerini söyler (= yevme izin tuhaddisu ahbareha).”

“Rabbinin ona vahyettiği (= bi enne rabbeke evha leha).” (Zilzal 99/1-5)

4. Kıyamet gününün İnsanlar üzerindeki etkileri:

Kur‟an‟da o günün, insanlar üzerindeki etkilerini anlatan çok çarpıcı ayetler vardır. Bazılarının mealleri:

“Peki inkar ederseniz çocukları ihtiyarlatan o günden kendinizi nasıl kurtaracaksınız?”

“Gök [bile] onun [Kıyamet gününün] dehşetinden çatlar (= essemai münfatir bih); Allah'ın vaadi ifa edilmiştir (=

mef'ula).” (Müzzemmil 73/17-18)

Yukarıdaki ilk ayetteki “çocukları ihtiyarlatan o gün” ifadesi, o günün dehşetini çarpıcı fakat mecazi olmayan bir

şekilde anlatmaktadır.

8 | P a g e

"[O insan] Kıyamet günü nerede?" diye sorup durur.”

“Ama o gün göz kamaştığı (= fe iza berikal basar),”

“Ay tutulduğu (= ve hasefel kamer),”

“Güneş ve Ay bir araya toplandığı zaman (= ev cumia-ş şemsü vel kamer)!”

“[İşte] o gün insan: "Kaçacak yer neresi?" der! (= yekulül insane yevmeizin eynel mefer).” (Kıyamet 75/6-10)

“O gün insanlar yayılmış pervaneler gibidir (= yevme yekunun nasi kel feraş-il mebsus).”

“Dağlar da [o gün] atılmış renkli yün gibi olurlar (= ve tekunul cibali kel „ihnil menfuş).” (Karia 101/4-5)

5. Kıyamet Günü Öncesinde Ortaya Çıkacak Alametler

“Kıyamet alametleri” diye isimlendirilen bu olaylardan bazıları Kur‟an-ı Kerim‟de bildirilmektedir, diğer bazıları

da Hz. Peygamber‟den (s.a.v.) nakledilen bazı hadislerde bildirilmektedir.

Kur’anda bildirilen olaylarla ilgili ayetler şunlardır: 1- “O söz başlarına geldiği zaman (= ve iza vaka‟atil kavl) onlara yerden bir daabbe çıkartırız, o onlara

insanların ayetlerimize inanmadıklarını söyler.” (Neml 27/82)

Bu ayette geçen “daabbe” kelimesi, Kur‟an‟daki başka ayetlerde, karnı veya ayakları üzerinde hareket eden

canlılar için kullanılmaktadır:

“İnsanlardan kimi de [vardır ki] ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah

hakkında mücadele eder,”

“Büyüklük taslayarak Allah yolundan şaşırtmak için; dünyada ona bir rezillik vardır, kıyamet gününde ise ona

alevli ateş azabını tattıracağız (= nuziykuhu azabün hariyk).” (Hac 22/8-9)

“Ve de ki: Hamd Allah‟adır; O, size ayetlerini gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız; Rabbin

yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Neml 27/93)

2- Kıyamet Günü‟nün yaklaştığının alametlerinden bir de Ye‟cüc ve Me‟cüc‟ün ortaya çıkmasıdır. Bunun veya

bunların ne olduğu tam olarak bilinmemekle beraber, bir tür canlı oldukları ve sebest bırakıldıklarında insanlara

büyük zararlar verecekleri hususunda görüş birliği vardır.

“Nihayet Ye‟cüc ve Me‟cüc [seddi] açıldığı zaman, ki onlar her tepeden akın edip çıkarlar (= hatta iza fütihat

ye‟cuce ve me‟cuce ve hüm min külli hadebin yensiluun).” (96-97)

Gene Ye‟cüc ve Me‟cüc ile ilgili olarak Kehf suresi 97-99. ayetlerini hatırlayacak olursak:

“Artık [Ye‟cüc ve Me‟cüc] onu [Zülkarneyn‟in yapmış olduğu engeli] ne aşabildiler, ne delebildiler.”

“[Zülkarneyn] dedi: „Bu Rabbimin bir rahmetidir; Rabbimin vaadi geldiğinde onu yerle bir eder; şüphesiz

Rabbimin vaadi gerçekdir (= ve kane va‟du rabbi hakka).”

“Biz o gün onları [Ye‟cüc ve Me‟cüc‟ü] dalgalar halinde bırakmışızdır. Sur‟a da üflenmiştir, ve hepsini de

toplamışızdır.” (Kehf 18/97-99)

Bu ayetlerden şu sonucu çıkarabiliriz: İnsanlar Ye‟cüc ve Me‟cüc belasıyla karşılaştıkları zaman onu

tanıyacaklar, fakat daha önce bunları ciddiye almadıkları veya halktan gizledikleri için bu belayı tanımaları

onlara fayda vermeyecektir.

9 | P a g e

3- Kıyamet Günü‟nden önce gerçekleşecek olan diğer bir hadise de insanların göğün bir tabakasından

diğerine çıkması ve orada bir müddet yaşayabilmesidir. Aşağıdaki ayetteki “gökte de rızkınız ve size vaad

edilen vardır” ifadesi buna işaret etmektedir:

“Gökte de rızkınız ve size vaad edilen vardır (= ve fis-semai rizkaküm ve ma tu‟aduun).” (Zaariyat 51/22)

Bu ayetteki “size vaadedilen” (= ma tu‟aduun) ifadesi başka bir ayette şöyle açıklık kazanmaktadır:

“O, yedi göğü [içiçe] tabakalar halinde yaratmıştır (= ellezi haleka seb‟a semavatin tibaaka); Rahman‟ın

yarattığında bir uygunsuzluk göremezsin; gözünü çevir de bak bir kusur [veya çatlak] gürebiliyor musun?”

(Mülk 67/3)

“Görmediniz mi, Allah yedi göğü nasıl [birbiri üstünde] tabakalar halinde (=tibaaka) yaratmıştır?” (Nuh 71/15)

İşte bu ayetler bir arada mütalea edildiklerinde, insanların göğün bir tabakasından diğerine çıkacağına işaret

ettikleri anlaşılmaktadır.

4- Kıyamet Günü öncesinde ortaya çıkacak alametlerden biri de gökyüzünden gelecek ve dünyayı kaplayacak

bir dumandır (= duhan). Kur‟an‟da bu olay kendi adındaki Duhan suresinde şöyle anlatılmaktadır:

"Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek belli bir duman getireceği günü gözetle (=fertekıb yevme te‟ti-s semau

bi duhanin mübiyn).”

“İnsanları saracaktır o. „Bu pek elem verici bir azap‟ [diyecekler].”

“Ey Rabbimiz, bizden bu azabı kaldır, doğrusu biz artık iman ediyoruz [derler].

“Onlarda öğüt almak nerede, kendilerine [gerçeği] açıklayıcı bir elçi geldiği halde." (Duhan 44/10-13).

Hadislerde Geçen Alametler: Bunlardan en müşahhas olanları güneşin batıdan doğması ve Hz. İsa‟nın (a.s.) yeryüzüne inmesidir.

1- Güneşin batıdan doğması ile ilgili olarak aşağıdaki ayette geçen:

"[İnanmak için] hala kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini, yahut Rabbinin bazı ayetlerinin

gelmesini mi bekliyorlar? Ancak Rabbinin bazı ayetleri geldiği gün, önceden inanmamış, yahut imanında bir

hayır kazanmamış olan kimseye [o günkü] imanı bir fayda sağlamaz: de ki, bekleyin; şüphesiz biz de

bekleyenlerdeniz." (En'am 6/158)

"Rabbinin bazı ayetlerini" ifadesini Hz. Peygamber‟in (s.a.v.) kıyamet alameti olan güneşin batıdan doğması

olarak şöyle açıkladığı bildirilmektedir:

"Güneş, battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Güneş batıdan doğduğu zaman toptan bütün

insanlar iman edecekler, fakat daha evvel iman etmiş veya imanında bir hayır kazanmış olmayan hiçbir

kimseye o gün imanı fayda vermez." 11

2- Hz. İsa‟nın (a.s.) Kıyamet Günü‟nden önce yeryüzüne indirilmesi meselesi:

Bu konu da müfessirler tarafından çok tartışılmıştır. Kur‟an‟da Hz İsa‟nın (a.s.) yeryüzüne ineceğini açıkça

bildiren bir ayet bulunmamaktadır, fakat bazı ayetlerin bunu desteklediği düşünülmektedir. Aşağıdaki ayetler

onun, Hristiyanların genel inanışlarının aksine Yahudiler veya Romalılar tarafından öldürülmemiş olduğunu,

fakat semaya yükseltilmiş olduğunu bildirmektedir:

“… Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat [öldürdükleri kişi] onlara İsa gibi gösterildi ...”

10 | P a g e

“Bilakis Allah onu kendi [nezdine] yükseltmiştir (= bel rafeahu-allahu ileyh); Allah büyük izzet ve hikmet

sahibidir.” (Nisa 4/157-158)

“Allah buyurmuştu ki: Ey İsa, seni vefat ettireceğim ve seni bana yükselteceğim (=inni müteveffiyke ve raafiuke

ileyye) …” (Al-i İmran 3/55)

Son ayette “ölüm” (= mevt) kelime kökünden gelen bir ifade yerine, gene Kur‟an‟da insanların uyku halini

anlatmada kullanılan “v-f-y” kelimesiyle “vefat ettireceğim” (=müteveffiyke) sözü geçmektedir. Halbuki “mevt”

kelimesinin geçtiği şu ayette her nefsin ölümü tadıcı olduğu bildirilmektedir:

“Here nefs ölümü tadacaktır (= küllü nefsin zaaikatül mevt); …” (Al-i İmran 3/185)

Dolayısıyla İsa‟nın (a.s.) da bu ayetin şümulünde olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Ayrıca Nisa suresinin 159.

ayetinde şöyle buyurulmaktadır:

“Andolsun Kitap Ehli‟nden hiç kimse yoktur ki, onun [İsa‟nın] ölümünden önce ona inanacak olmasın (= le

yü‟minenne bihi kable mevtihi). Kıyamet gününde de o [İsa] onlar aleyhine şahitlik yapacaktır.” (Nisa 4/159)

Bu ayette geçen “ölümünden önce” (= kable mevtihi) ifadesi İsa (a.s.)‟ın ölümünden bahsetmektedir, ki bu

ayetler ve konu ile ilgili olarak İbn Cerir et-Taberi, İbn Atiyye, İbn Rüşd, Kutubi, İbn Kesir gibi bazı Müslüman

bilginlerce mütevatir kabul edilen hadisler bir arada mütalea edildiğinde İsa‟nın (a.s.) tekrar yeryüzüne

gönderileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Buna rağmen müfessirler arasında bu konuda tam bir fikir birliği

yoktur.

3- Hadislerde anlatılan diğer bazı olaylar da şunlardır:

Doğuda, batıda ve Arap yarımadasında yer çöküntülerinin meydana gelmesi. Nakledilen hadislerde bu çöküntülerin yeryüzünde ahlaksızlığın arttığı bir zamanda meydana geleceği

bildirilmiştir. Kıyamet Günü yaklaştığında şiddetli yağmurların yağacağı ve büyük tahribatlara yol açacağı, yıldırım düşmesi

hadiselerinin sıklaşacağı ve insanlar üzerine düşerek ölümlerine sebep olacağı bildirilmiştir.

4.MAKALE ve 5.MAKALE

6.MAKALE

MATURİDİ’NİN KELAM SİSTEMİNDE AHİRET İNANCI

a. Ahiret kavramı Sözlükte son anlamına gelir.Kavram olarak dünya hayatının sonrasındaki varoluşu ifade eder. Kur‟an‟da

ahiret hayatının bütününü ifade etmek üzere “el-ahire, darü‟l-ahire, el-yevmü‟l-ahir” gibi yalın ifadeler

kullanılmıştır. Ahiret hayatının bazı evrelerini ifade etmek için de yine bir takım kavramlar kullanılmıştır; es-saa,

el-hakka, el-karia, et-tamme, es-sahha, yevmü‟l-kıyame, yevmü‟l-ba‟s, yevmü‟l-huruc, yevmü‟n-nüşur gibi.

b. Ahiret Hayatının İsbatı Maturidi altı açıdan değerlendirir:

1. Adalet Açısından

İlahi adalet ilkesi. Maturidi; “Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi

mi tutacağız? Veya Allah‟tan korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?” (sad/28) gibi ayetlerden yola

11 | P a g e

çıkarak itaatkarlarla asileri bir tutmayıp adaletle muamele edeceği görüşünü savunur. Ancak onlara

muamelesinin bu dünyada değil ahiret hayatında olacağını söyler.

2. Fıtrat Açısından

“…. Hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.”(mülk/2) Buna göre

Allah , insanı yaratılıştan sonsuz bir hayat ve daimi bir mutluluk arzusuna sahip kılmıştır. Bu da ebedi olan

ahiret hayatında gerçekleşecektir.

3. Diğer Dinler Açısından

Maturidiye göre bütün peygamberlerin haber verdikleri, ayrıca tarihte, inanmayanların uğradıkları

musibetlerle de doğrulanan ahretin gerçekliğine inanmak gerekir.

4. Gözlem Ve Tefekkür Açısından

İnsan dikkatle bakacak olursa, sahip olduğu nimetlerin kudret ve rahmeti sonsuz olan biri tarafından kendisi

ve diğer varlıklar için hazırlanmış olduklarını kolaylıkla anlar. Bu tefekkür insanı, ilahi rahmet ve inayete,

dolayısıyla ahiret inancına götürecektir.

5. Hikmet Açısından

Bu alemin yaratılıp yokluğa terk edilmesi, insanın mükellef kılınıp bir takım vaad ve uyarılara muhatap

tutulduktan sonra bunların sonuçlarının gerçekleştirilmemesi, iyi ile kötünün aynı muameleye tabi kılınmaları

ise, hikmete aykırı ve abestir.

6. Kudret Açısından

Maturidi; Yasin suresindeki, insan ve tabiatı birinci defa yaratan Yüce Kudretin, onların benzerlerini tekrar

yaratmasının ve diriltmesinin, onun açısından son derece kolay olduğunu vurgulayarak, bir ahiret yurdu

kurmasının da onun için son derece kolay olduğunu söyler.

C.Ahiret Hakkında Konuşmanın İmkanı Ve Mahiyeti

Kişi, ahiret hayatının olacağını aklı ile anlayabilirse de onun teferruatına ilişkin olarak kesin bir şey bilemez.

AHİRET HAYATININ EVRELERİ

A.Kıyamet Öncesi Maturidiye göre kabir hayatı vardır. Orada ceza ve mükafat da vardır. Delil olarak getirdiği ayetlerden biri:

“….onların gerisinde ise, yeniden dirilecek güne kadar devam eden bir berzah vardır.” Müminun/100 . Bu ayet

ölüm ile ba‟s arasında geçen zamana işaret etmektedir.

Kabirdeki azap ve nimet ahrettekinden farklıdır. Kabirdekinin tam bir cennet cehennem hayatı şeklinde

değil de sonunun ne olduğunu görüp bilmekten doğan acı ve sevinç olduğunu ifade eder.

B.Kıyamet Sözlük anlamı; kalkmak, ayak üzerinde durmak, dikilmek. Kavram olarak; dünya hayatının bitişini ve ahiret

için yeniden yaratılışı ifade eder.

1.Kıyametin Bilinmesi

Râfizî ve Bâtınîler dışında yer ve gök ehli herkes, kıyametin ancak Allah tarafından bilindiğini kabul eder.

12 | P a g e

Ancak Maturidi, kıyametin yakınlığını, onun yaklaştığını haber veren alametlerden, bilinebileceğini söyler.

Onun alametler konusundaki görüşü şu şekildedir:

a.Dabbe

Neml suresi 82. Ayette “Allah‟a isyanda direnenler hakkındaki söz gerçekleştiği zaman, onlar için bir dabbe

(canlı hayvan) çıkarılacağını ve bu yaratığın insanlarla konuşacağını” bildirir. O‟na göre Hz. Peygamberin

kıyamet alameti olarak algılanabilecek bir dabbeden bahsettiği rivayet edilir. Maturidi konu ile ilgili rivayetleri

naklettikten sonra müsbet veya menfi açık bir hüküm belirtmez.

b.Duhan

“Göğün insanları bürüyecek açık bir duman çıkaracağı günü gözetle” Duhan/10,11. Bu mealdeki ayetten ve

kıyamet alametlri arasında zikredilen dumanın bahsedildiği rivayetlerden hareketle bu konuya bakar. Ona göre

söz konusu ayet ve hadislerin metinlerinde yer alan “duhan” kelimesi, gerçek duman anlamına geldiği gibi,

mecaz olarak kabul edilmek suretiyle, açlık, kıtlık, kuraklık gibi anlamlara da gelmektedir. Maturidi ikinci

zikredilen anlamı daha makul bulmaktadır. Maturidinin de desteklediği İbn Mesudun görüşüne göre, bu olay hz

Peygamber zamanında yaşanmıştır ve konuyla alakalı olmamaktadır.

c.Hz İsa’nın Nüzulü

Maturidi konuyla ilgili iki ayetten bahseder. Birincisi “ Ehl-i kitaptan her biri ölmeden önce O‟na muhakkak

iman edecektir.” Nisa/159. Burada herkes kimin iman edeceği hususunda farklı bir görüş söylemiş.

İkinci ayet, “Şüphesiz o, kıyamet için bilgidir.” Mealindeki ayettir. Buradada “o” zamirinin kime ait olduğu

konusundaki farklı görüşleri zikreder.

Maturidi, bu konu hakkında ileri sürülen görüşler arasında herhangi bir tercih yapmamıştır.

d.Ye’cuc ve Me’cuc

Maturidi, helak edilmiş olan zalıimlerin Ye‟cuc ve Me‟cuc un sedleri açılıncaya kadar dönüş yapmayacaklarını

ifade eden Enbiya suresinin 95 ve 96. Ayetlerini açıklarken bu konuya temas etmekte, ancak bunun

kıyametten önce meydana gelecek ve onun yaklaştığını gösterecek bir işaret olmaktan ziyade, kıyametin

mutlaka vuku bulacağından kinaye olduğu görüşüne meyletmektedir.

2.Kıyametin Safhaları

Kıyamet, sura üfürülmesi suretiyle mevcut varlık ve hayat düzenini sona erdirme ve ba‟s, yani daha önceki

canlıları yeniden diriltme tarzında iki safhadan oluşmaktadır.

“Sur” ve “üfürme” lafızları için iki görüş öne sürülür.

Birincisi; bu kelimeleri gerçek anlamıyla anlamak.Buna göre sur kelimesi, sözlükte boru ve borozan anlamına

gelmektedir.Bu durumda görevli meleğin, sur tabir edilen boru ya da borozana üfürmesiyle çıkacak olan bir

sesle Allah, doğrudan bir alaka olmasa da kıyameti koparacaktır.

İkinci olarak; mecaz ve kinaye olarak kabul edilmesidir. Bu durumda sur kelimesiyle insan bedeni kastedilmiş

olabilir.Üfürülme ile de can verilmesi, ruhun iade edilmesi kastedilmiş olabilir. Sura üfleme olayını bu şekilde

anlamak mümkündür.

Maturidi kesin bir görüş belirtmemekle beraber ikinci görüşe temayül göstermiştir.

Sura kaç kez üfleneceği de tartışılmıştır.Üç görüş ileri sürülmüş:

1. Sadece bir defa üfürüleck. Yasin suresindeki “bir tek sayha” lafzı bunu ifade etmektedir

2. İki kere üfürülecektir. “birinci üfürmenin sarstığı, onu ikinci üfürmenin takip ettiği günde” naziat/67 ayetini

delil gösterirler.

13 | P a g e

3. Ehl-i tevile göre üç defa üfürme söz konusudur.

3.Ba’s

Sözlükte göndermek ve uyandırmak gibi anlamlara gelen ba‟s kelimesi ile ölümden sonra diriltilme, ruhların

yeniden bedenlenmesini kastedilmektedir. Ölümden sonra diriltilme hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.

Bu görüşlerden yeniden diriltilmenin, ölümden sonraki hayatın ruhani olacağı görüşü İslam filozoflarına aittir.

Yeniden dirilt,lmenin cismani olacağı görüşüne gelince bu, Mutezileden Kerramiyye ye, Eşariyye den

Maturidiyye ye kadar kelamcıların genel görüşleri olarak bilinmektedir.

Ölümden sonra dirilmenin ruhani-cismani olacağı görüşüne gelince, bu kanaat Ka‟bi, Maturidi, Halimi, ed-

Debusi ve Gazzali gibi zevata nisbet edilir.

Ahiret hayatı İslam filozoflarının idda ettiği gibi ruhani bir ahiret hayatı olacaksa, bu durumda kıyamet , ba‟s,

haşir, mizan, hesap, cennet, cehennem gibi ahiret halleri olmayacak Kur‟an ve sünnette bu konudaki bilgiler

mecaz kabul edilmiş olacak bu da dolayısıyla Allah‟ın insanları aldatması söz konusu olacaktır. Böyle bir

durumu kabul etmek mümkün değildir.

Yeniden diriltilmenin bedenli olması halınde ise diriltilecek şahsın kimliğinin korunması problemi doğacaktır.

Maturidi nin, bu iki yaklaşımdaki şüpheleride ortadan kaldıracak görüşü ise; yeniden diriltilmeye konu olacak

beden, dünyadaki bedenin yenilenmiş, öz itibarıyla aynı, nitelik bakımından ise değişmiş, bir başka ifadeyle

birincinin aynı değil, misli olan bir beden olacaktır.

C.Haşir Terim olarak, Allah Teala‟nın, varlıkları ahiret hayatı için diriltmesinden sonra hesaba çekmek üzere

mahşerde toplaması anlamına gelmektedir.

Maturidi ye göre insanların dışında, melekler, cin, şeytan ve tanrıların, “hayvanlar haşrolunduğu

zaman”tekvir5 ayetine dayanarak hayvanların ba‟s ve haşrolunacakları meselesine temas eder. Hayvanların

haşrı meselesinde sadece ilgili görüşleri aktarır, müsbet ya da menfi bir görüş bildirmez.

D.Hesap Ahiret hayatı için haşrolunanların dünyada iken yaptıklarından dolayı orada hesaba çekilmelerini, mükafat

veya cezalandırılmalarını, aralarında hesaplaşmalarını ifade eder.

Hesaba çekilmenin birinci aşamasını sual sorulması teşkil eder.Mü‟min ile kafirin suali aynı amaca yönelik

değildir Maturidiye göre.Kafire küfrünü inkar ettirmek, mümine ise günahlarını hatırlatıp Allah‟ın lütfu ile

cennete girdiğini göstermek.

Ahirette insanlar dışında cinlere, peygamberlere, yazıcı meleklere sual sorulacağını belirtir.

Hesabın ikinci aşamasını amel defterlerinin verilmesi oluşturur.

E.Amel Defteri Adları Kiramen Katibin olan meleklerin, insanların bu dünya hayatını yaşarken daha dikkatli davranmalarının

sağlanması amacıyla, melek diliyle ve yazıyla düşünce duygu ve niyet gibi gizli tarafları dışında kalan söz ve

davranışlarının kaydedildiği şeydir.

Amel defterinin veriliş tarzına gelince sol sağ ve arka olmak üzere üç şekilden Kur‟anda bahsedilir. Sağ el,

dini işlerde hayırlı olmayı cenneti temsil eder. Sol el, zor hesabı, cehenneme girmeyi ifade eder. Arkadan

verilmesi ise dünyada iken dine sırtını dönenlere verileceği anlamına gelmektedir.

14 | P a g e

Hesabın üçüncü aşamasını amellerin değerlendirilmesi oluşturur. Mizanın ağır olması hafif olması ifadeleri

kullanılır. Yani kişi dünyada Allah katında hayırlı ameller yaptıysa mizanı ağır gelecek ve cennete girecek,

kötü, işe yaramaz işler yaptıysa bu işlerin mizanda herhangi bir ağırlığı olmayacak ve mizan hafif gelecek

dolayısıyla cehenneme gireceği anlamına gelir.

Hesabın dördüncü aşamasını bazı tanıkların şahitlikleri oluşturur.Maturidi kişinin organlarının şahitlik

edeceğini söyler. Yine peygamberlerin, meleklerin, putların, dünyanın da şahitlik edeceği görüşlerini ileri

sürmektedir.

Maturidi, irade dışı ve inanç haline gelmemiş olan duygu ve düşünceden dolayı hesap olmayacağını, iradi ve

inanç haline gelmiş duygu ve düşünceden dolayıda hesap olacağını bildirir.

F.Araf Arafın sölükte ne anlama geldiği ile ilgili iki farklı görüş vardır. Bunlardan birincisi; horoz ibiği, at yelesi

anlamına gelen urf kelimesinin çoğulu olup yüksekliği ifade etmektedir.

İkinci görüşe göre ise kelime bilmek bildirmek kökünden türemiştir.Araftakilerin kimler olduğu hususunda

farklı görüşler vardır. Bunlar:

Sevap ve günahları eşit olanlar, henüz cennete girmemiş ama bunu uman kimseler, melekler, cennet

cehennem arasındaki konuşmaları ordan oraya aktaran kimseler, cehennemliklere cehenneme girme sebebini,

cennetliklere ise Allah ın lütfu ile orda olduklarını bildiren kimseler, son görüşe göre ise peygamberlerdir.

Maturidi nin buradaki görüşü; araftakilerin peygamberler ya da saygın kişiler olduğu görüşüdür.

G.Şefaat Maturidi şefaatin, Allah‟ın izin verdiği kimselerin, ahrette günahkarların Allah nezdinde affını istemesi

anlamına gelen şefaatin Kur‟an ve sünnet ile sabit olduğunu belirtmektedir.

Maturidi‟ye göre Kur‟an‟da, ahirette herhangi bir kimseye yarar sağlamayacağı, yani şefaat edemeyeeği

bildirilen kimseler(78/38,38; 6/51,70; 32/4; 40/8) bu amaçla Allah‟a eş koşulan put, şeytan ve meleklerdir.

Şefaat hem şefaat edilen hem de eden açısından tamamen Allah‟ın izniyle olacaktır.

H.Havz Maturidi,eserlerinde rivayetlerde ahirette Rasulullah‟a tahsis edileceği bildirilen havuzdan bahsetmez.Ona

göre, akıl açısından baktığımızda Allah‟ın, peygamberine vereceği rivayet edilen nehir, “sana kevseri verdik”

tarzında özel bir vurguyla ifade edilmeye değer bir itibar ve ikram değildir.Çünkü Rasulullah‟ın haber verdiği

nakledilen “cennette gözün görmediği kulağın işitmediği ve hayal edilmeyen şeylerin bulunduğu” tarzındaki

ilahi lutuf karşısında sözü edilen nehir artı bir nimet ifade etmeyecektir.

Maturidi nakledilen bazı hadislerden hareketle kevserin cennette bir ırmak olduğunu kabul etmemiz

gerekeceğini söylemekle birlikte, başka bazı rivayetlerden ve akıldan hareketle kelimenin daha kapsamlı ve

büyük nimetleri ifade eden bir anlamının olması gerektiğini vurgulamaktadır.

I.Sırat Terim olarak, ahrette cennete giden yolda bir süreci ifade etmektedir.Sıratın mahiyetinin ne olduğu sorusuna

açık bir cevabı, ancak “Cehennem üzerinde sırat kurulur.Onun üstünden önce ben ve ümmetim geçeriz.”

Tarzındaki hadislerde bulabilmekteyiz.Kelime Kur‟an‟da umumiyetle dünya ile ilgili olarak, Allah‟ın

peygamberlerle gönderdiği din yolunu ifade etmek üzere kullanılır.Sadece saffat23. Ayette ve Meryem

suresi‟nin “ içinizden oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur.Bu rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür.Sonra

biz Allah‟tan sakınanları kurtarırız, zalimleride dizüstü çökmüş olarak orada bırakırız.” Buyurulduğu71 ve

72.ayetlerinde sözü edilen “uğranılacak yer” le ahretteki sıratın kastedilmiş olma ihtimali vardır.

15 | P a g e

Maturidi, kelimenin mümin kafir herkesin cehenneme uğrayacağını ama müminleri ateşin yakmayacağını ileri

sürmekte. Bir başka görüşüne göre cehennemin üstünden geçerken bir nevi ona girmiş gibi olacakarını söyler.

Ancak müellif görüşleri nakledip bazı görüşlere “caizdir” demekle yetinmiştir.

İ.Cehennem Kur‟an‟da cahim, haviye,hutame,leza,sair ve sakar gibi isimlerle de anılan cehennem, akaid terimi olarak,

Allah‟ı inkar eden ve onun buyruklarına karşı gelenlerin azap göreceği yer manasındadır.

Kur‟an‟da geçen “derk” kelimesinden hareketle cehennemin ondokuz kat ve ya orada ondokuz çeşit azab

olduğu gibi görüşler belirtir.

Cehenneme sadece inkarcı ve müşriklerin gideceği, günahkar müminin hesap sonrasına taşan bir azabının

olup olmayacağı konusunda ise tevakkuf etmnin daha doğru olacağı görüşündedir.

Cin ve şeytanlarında azaba tutulacağını söyler. Ayrıca bazı meleklerinde azap etmek için orada olacaklarını

belirtir.

Kur‟anda kişilerin cehennemde ölmeyeceklerinin bildirildiğini, bazı rivayetlerden ve inkarcıların cehennemde

ebedi azap göreceklerini bildiren ayetlerden hareketle, azabın kafirler için ebedi olduğu görüşündedir.

J.Cennet Kur‟an da cennetü‟n-naim, cennetü adn, cennetü‟l-firdevs, el-hüsna, darü‟s-selam ve daru‟l-mukame gibi

nimet güzellik barış ve sürekliliği ifade eden isimlerle anılır.

İmam ayrıca cennetle ilgili adlandırmaların insanın dünya hayatında gelişimini sağlayabilmesi için bir teşvik

olarak belirlenip vaat edilmesi gibi ayrıca bir eğitim amacının güdülmüş olabileceğini de ifade eder.

En çok cennetin nimet ve sakinleri ile birlikte ebedi olduğuna vurgu yapar.

Cennete girileceği hususunda, Mutezilenin iddasının aksine bir hak edişle değil, tamamen ilahi lütuf ve

ihsanla girileceğini söyler.

Kur‟an‟ın lisanıyla “sabık” denilen bir grup müminin hesapsız; “muktasıd” adı verilen bir grubun hafif bir

hesaptan sonra; “zalim” denilen diğer bir grubun ise ağır bir hesaptan sonra cennete gireceklerini belirtir.

Cennette müminlerin Allah‟ı bir keyfiyet, teşbih ve mekan söz konusu olmaksızın görebileceklerini söyler.