M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

106
KUR'AN ve İSLAM I. ÖNSÖZ ........................................................................................................................................... 12 II. KUR’AN’I ANLAMAK VE YAŞAMAK ................................................................................................ 12 A. KİTABI, HAKKINI VEREREK / GEREĞİNCE OKUMANIN ANLAMI. ................................................ 12 B. KUR’AN NASIL BİR KİTAP’TIR VE NİÇİN GELMİŞTİR? .................................................................. 13 1. Allah’ın ipi, sapasağlam bir kulp. ........................................................................................... 13 a) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, tutunduklarında insanları zulumattan (karanlıklardan) aydınlığa çıkarır, dosdoğru yola kılavuzlar: ............................................................................... 13 b) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, tutunanların vahdetini (birliğini) sağlayacak ve doğruya götürecek olan bir iptir: ............................................................................................................. 13 c) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, kopup parçalanması olmayan sapa sağlam bir kulptur: ........ 13 2. Allah’ın insanlara mesajının, inananlara öğüt ve kılavuzluğun olduğu mektup. .................. 13 3. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, insanlar için bir açıklama, inananlara ise öğüt ve kılavuzdur: ... 14 4. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, büyük bir haberdir: .................................................................... 14 5. Kur’an’da, öğüt almak için her örnekten anlatılmıştır: .......................................................... 14 6. Kur’an, öğüt alınabilsin diye üstelik kolaylaştırılmıştır: ......................................................... 15 7. Kur’an’ın, yine öğüt alınabilmesi için ayetleri geniş geniş açıklanmıştır: .............................. 15 8. Kur’an’dan, aklını ve gönlünü çalıştıran, aklı selim ve tefekkür sahipleri anlayıp, öğüt alırlar: 15 C. ÖĞÜT VERMEDE KURAN’IN YÖNTEMİ (SÜNNETULLAH). .......................................................... 15 1. Kıssalarla öğüt vermek .......................................................................................................... 15 2. Dünyevi ceza ile öğüt vermek................................................................................................ 15 3. Öğütlere uymayanların Ahiret’teki hallerini anlatarak , yapılan sakındırma ile verilen öğüt16 D. ALLAH’A TESLİMİYET VE ÖĞÜDÜNE UYMAK, KURAN’I YAŞAMAK NASIL OLUR? ...................... 16 1. Kuran Müslümanı Olmak, Kuran ahlakı ile ahlaklanmak. ...................................................... 16 2. Taklidi değil, Tahkiki İman sahibi olmak ................................................................................ 17 3. İnanç, düşünce ve eylemlerde aklını ve gönlünü çalıştırmak ................................................ 17 E. KURANI ANLAYIP, UYGULAMAYI, KURANI YAŞAMAYI VE / VEYA KURAN’A UYMAMAYI (İMAN VE KÜFRÜ) DOĞURAN ETKENLERDEKİ SÜNNETULLAH. ..................................................................... 18 1. Allah'ın lütfu müstesna insanın öz kazancından başkası yoktur. İnsanın özgür seçme ve tercihi ile kesbettiği / yaptığı iş / eylem / ameline göre kazanımlarının karşılığını, Allah yaratır ve hem dünyada hem de ahirette tam olarak verir. .......................................................................... 18

Transcript of M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Page 1: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

KUR'AN ve İSLAM

I. ÖNSÖZ ........................................................................................................................................... 12

II. KUR’AN’I ANLAMAK VE YAŞAMAK ................................................................................................ 12

A. KİTABI, HAKKINI VEREREK / GEREĞİNCE OKUMANIN ANLAMI. ................................................ 12

B. KUR’AN NASIL BİR KİTAP’TIR VE NİÇİN GELMİŞTİR? .................................................................. 13

1. Allah’ın ipi, sapasağlam bir kulp. ........................................................................................... 13

a) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, tutunduklarında insanları zulumattan (karanlıklardan)

aydınlığa çıkarır, dosdoğru yola kılavuzlar: ............................................................................... 13

b) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, tutunanların vahdetini (birliğini) sağlayacak ve doğruya

götürecek olan bir iptir: ............................................................................................................. 13

c) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, kopup parçalanması olmayan sapa sağlam bir kulptur: ........ 13

2. Allah’ın insanlara mesajının, inananlara öğüt ve kılavuzluğun olduğu mektup. .................. 13

3. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, insanlar için bir açıklama, inananlara ise öğüt ve kılavuzdur: ... 14

4. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, büyük bir haberdir: .................................................................... 14

5. Kur’an’da, öğüt almak için her örnekten anlatılmıştır: .......................................................... 14

6. Kur’an, öğüt alınabilsin diye üstelik kolaylaştırılmıştır: ......................................................... 15

7. Kur’an’ın, yine öğüt alınabilmesi için ayetleri geniş geniş açıklanmıştır: .............................. 15

8. Kur’an’dan, aklını ve gönlünü çalıştıran, aklı selim ve tefekkür sahipleri anlayıp, öğüt alırlar:

15

C. ÖĞÜT VERMEDE KURAN’IN YÖNTEMİ (SÜNNETULLAH). .......................................................... 15

1. Kıssalarla öğüt vermek .......................................................................................................... 15

2. Dünyevi ceza ile öğüt vermek ................................................................................................ 15

3. Öğütlere uymayanların Ahiret’teki hallerini anlatarak , yapılan sakındırma ile verilen öğüt16

D. ALLAH’A TESLİMİYET VE ÖĞÜDÜNE UYMAK, KURAN’I YAŞAMAK NASIL OLUR? ...................... 16

1. Kuran Müslümanı Olmak, Kuran ahlakı ile ahlaklanmak. ...................................................... 16

2. Taklidi değil, Tahkiki İman sahibi olmak ................................................................................ 17

3. İnanç, düşünce ve eylemlerde aklını ve gönlünü çalıştırmak ................................................ 17

E. KURANI ANLAYIP, UYGULAMAYI, KURANI YAŞAMAYI VE / VEYA KURAN’A UYMAMAYI (İMAN

VE KÜFRÜ) DOĞURAN ETKENLERDEKİ SÜNNETULLAH. ..................................................................... 18

1. Allah'ın lütfu müstesna insanın öz kazancından başkası yoktur. İnsanın özgür seçme ve

tercihi ile kesbettiği / yaptığı iş / eylem / ameline göre kazanımlarının karşılığını, Allah yaratır ve

hem dünyada hem de ahirette tam olarak verir. .......................................................................... 18

Page 2: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

2. Allah hiçbir benliğe yaradılış kapasitesinin /gücünün üstünde ve verdiği şey dışında bir yük /

sorumluluk yüklemez.(Gücün yetmediğinde sorumluluk yoktur): ................................................ 18

3. Yaptıkları süslü gösterilenler, kalpleri mühürlenenler, sağır/dilsiz ve körler: ....................... 18

a) Yaptıkları süslü, güzel / doğru gösterilenler: (Arzularına uyup küfre sapanlara, yaptıkları

süslü, güzel / doğru gösterilir): .................................................................................................. 18

b) Kalpleri mühürlenenler: (Arzularına uyup küfre sapanların kalplerini, seçimleri /

kazandıkları sebebiyle Allah mühürler): .................................................................................... 18

c) Dilsiz, sağır ve körler: (Arzularına uyup küfre sapanların kalplerini, seçimleri / kazandıkları

sebebiyle Allah mühürlendiğinde, onlar inanç tutum ve davranışlarını değiştirmedikçe sağır /

dilsizdirler, işitmezler, kördürler, görmezler, kalpleri kılıflı / kabukludur, anlamazlar): ........... 18

4. Dinde zorlama yoktur, Allah dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı: .............................. 19

a) Dinde zorlama yoktur: İyi ve kötü, Sorumluluğu sebebiyle sonuçlarına katlanmak üzere,

inançlarını seçmede ve eylemlerini uygulamada hak ile batıl, iyi ile kötü gösterildikten sonra

insanlar, hür bırakılmıştır. ......................................................................................................... 19

b) Allah dileseydi insanları bir tek ümmet yapardı ve insanlar toptan iman ederler ve hepsi

doğru yola girerlerdi. Ama insanların inanç ve eylemleri değişiktir çünkü, Allah insanlara

inancında iman veya küfrü seçme hakkı, amelinde davranış özgürlüğü ve sorumluluğunu

vermiştir: ................................................................................................................................... 19

c) İnanan ile inanmayan, Kuran’ı anlayıp uygulayan ile Kuran’a uymayan benzeşmez, bir

değildir: ...................................................................................................................................... 19

5. Herkes kendi varlık yapısına / yaradılışına / karakterine uygun iş görür:.............................. 19

6. Herkesin yapıp ettiklerinden dereceleri vardır (Herkesin her yaptığı kendi öz kazancıdır,

buna göre dereceleri ve bu derecelere göre de cehennem veya cennette yerleri vardır) : ........ 19

7. Ameller niyete göre değerlidir: ............................................................................................. 19

8. İmanı olmayanın ameli ahirette boşa gitmiştir: .................................................................... 19

9. Herkesin kazandığı günahı kendinedir. (Başkasına verilemez, devredilmez ve başkasından

alınamaz. Hiçbir günahkâr bir başkasının yükünü / günahını taşıyamaz): .................................... 20

10. İyi veya kötü, her yapılandan yapana bir pay vardır. (Başkasını günaha sokana da, iyi işe

sebep / aracı olana da bundan bir pay vardır): ............................................................................. 20

F. SONUÇ ....................................................................................................................................... 20

1. Herkes kendi kazandığıyla karşılık görecek, kendi günahını kendisi çekecektir: ................... 20

2. Kendi günahını başkalarının üzerine atamayacaktır. Çünkü kimse kimsenin günahını

çekmeyecek/yüklenmeyecektir: .................................................................................................... 20

3. Aklı ve gönlü işleterek anlamak ve uygulamak esastır. ......................................................... 20

4. Kuran’a uymak ve uygulamak , Kuran’ı yaşamak demek, İnanıp, Hayra ve barışa yönelik

işler (salih amel / yararlı ve iyi işler) yapmak demektir. ................................................................ 21

5. Kolaylık .................................................................................................................................. 21

6. Arşivlik Başvuru Kaynağı ........................................................................................................ 21

Page 3: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

III. KUR’AN VE OKUMAK ............................................................................................................... 21

A. KUR’AN , LÜGAT ANLAMIYLA NE DEMEKTİR? KUR’AN İLE OKUMANIN İLİŞKİSİ NEDİR? ........... 21

B. OKUMAK AMA NASIL? ............................................................................................................... 22

1. Kur’an’ ı, Arapça aslıdan ve / veya Ana dile yapılmış çevirisinden (meal) okumanın /

okunuşun, temel gayesi, okuduğunu / okunanı (Kur’an’ı) anlamaktır. ........................................ 24

2. Ana dili Arapça olmayan ve fakat Arapça okumayı / okunuşu, manasını anlamadan bilenler,

orijinal Arapça metinle, ana dile yapılmış çeviriyi (meal) birlikte okuyarak / dinleyerek, iki

yönden de nasiplerini alabilir. ....................................................................................................... 24

3. Bunu yapamayanlar, öncelikle, Kur’an’ın ana dillerinde yapılmış çevirisini (meal)

okumalıdırlar. Çünkü esas olan manayı anlamaktır. ..................................................................... 24

4. Kur’an ve Mealleri Tertil üzere okunmalıdır. Tertil, tecvidi içerir ama tecvid değildir. Kur’an,

Kur’an’ın gerçek amacını, hem duyup / hissedip hem de dinleyenlere duyurarak / hissettirerek

okunmalıdır. .................................................................................................................................. 24

5. Kur’an topluluk halinde okunuyorsa, en güzel yollardan biri de, Arapça metni okuyup,

ardından okunan metnin mealinden, anlamı üzerinde ana dilde sohbet açmaktır. ................... 24

C. KUR’AN OKUMANIN ŞARTLARI VE GELENEKLER ....................................................................... 24

1. Kur’an okumaya başlarken şeytandan Allah’a sığınmak, bir başka deyimle “eüzü” çekmek 24

2. Kur’an okuyuşta musiki uygulanır mı?................................................................................... 24

3. Kur’an Okumak için abdestli olmak şart mıdır? ..................................................................... 25

4. Abdestsiz olarak Kur’an tutulur mu? .................................................................................... 25

5. Kur’an okurken veya dinlerken başı örtmek diye bir ön şart var mıdır? ............................... 25

6. Kur’an okunurken bulunulan yerdeki resimlerin, aynaların üstlerinin bezlerle kapatılması

gereli midir? ................................................................................................................................... 26

7. Kur’an’ın okunuşu ve okunan Kur’an’ın dinlenmesi ile ilgili dinsel emir olan bir şart var

mıdır? ............................................................................................................................................ 26

D. TEFSİR VE KONULU TEFSİR ........................................................................................................ 26

1. Kur’an –ı Kerim’in tefsiri ........................................................................................................ 26

2. Konularına Göre Kuran Mesajı .............................................................................................. 27

E. SONUÇ ....................................................................................................................................... 27

IV. KUR’AN VE SORUMLULUK ......................................................................................................... 28

A. KUR’AN ANLAYIŞI VE İNDİRİLİŞ GAYESİ ..................................................................................... 28

1. Kur’an Anlayışı ....................................................................................................................... 28

a) İçimizdeki bir çok Müslüman tarafından, Kur’an : ............................................................. 28

(1) Yarışmalarda, mübarek gecelerde ve mezarlarda okunan, ....................................... 28

(2) Duvarlara asılan, ........................................................................................................ 28

(3) Öpülen, ...................................................................................................................... 28

Page 4: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

(4) Abdestsiz dokunulmayan,.......................................................................................... 28

(5) Göbekten aşağı tutulmayan, ..................................................................................... 28

(6) Teberrük edilen (uğur sayılan), .................................................................................. 28

(7) Ve manasını, Hıristiyanlıktaki ruhban sınıfı anlayışında olduğu gibi, sadece Din

adamlarının anlayabileceği bir “Kitap” olarak algılanıp, anlaşılmaktadır. ............................. 28

b) Üstelik, mütedeyyin Müslüman ve Alim Din Adamları ile, karpuz satar gibi “din” satarak

geçinen, dini kendine Dünya’lık kazanmak için iş edinmiş, Allah ile aldatan “din simsarı “

sahtekarlar, bu kişilerce ayırt edilememekte ve veya edilmemektedir. .................................. 28

2. Kur’an’ın İndiriliş Gayesi: ....................................................................................................... 29

a) TEFEKKÜR (düşünme, düşünüş), ....................................................................................... 29

b) TEZEKKÜR (bir sorunu konuşma; hatırlama, hatıra getirme), ........................................... 29

c) TEDEBBÜR (Kur’an’daki öğütlerin, emir ve yasakların hikmetini anlama), ....................... 29

d) AKLETMEK (Aklını ve gönlünü işleterek görev ve sorumluluklarını idrak etmek, bilincine

varmak) yollarıyla, ..................................................................................................................... 29

(1) İMAN SAHİBİ OLUNMASI, .......................................................................................... 29

(2) İMAN SORUMLULUĞUN YÜKLENİLMESİ ve İMANIN GEREĞİNCE YAŞANMASI (İnanıp

/ İman ile, Barışa yönelik işler / salih ameller / iyi , güzel , yararlı işler yapmak / Hakk için

Halka hizmet etmek/ Allah için iş ve değer üretmek) (Kİ BU, ALLAH’A KULLUK VE İBADET’İN

TA KENDİSİDİR), ..................................................................................................................... 29

(3) TÜM İNSANLARI DA , KENDİSİYLE BUNA ÇAĞIRMAK, ............................................... 29

B. KUR’AN KUTSAL KİTAP MIDIR? .................................................................................................. 29

C. KUR’AN’DAN SORGUYA ÇEKİLECEĞİZ ........................................................................................ 30

D. KUR’AN’IN ÖĞÜTLEDİĞİ VE HESABA ÇEKİLECEĞİMİZ TEMEL SORUMLULUĞUMUZ NEDİR? .... 31

1. İnsanların Yaratılış Amacı, ALLAH’A İBADET ETMEK YANİ ALLAH İÇİN İŞ YAPIP DEĞER

ÜRETMEKTİR . (Dünya’da deneme: Sınav) ................................................................................... 31

2. O Halde Hesaba Çekileceğimiz Temel Sorumluluğumuz da: İBADETLERİMİZDİR. İNANIP,

ALLAH’ IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN YAPTIĞIMIZ İŞLERDİR. ......................................................... 31

3. Gelin, Kur’an’nın Işığında İBADET kavramının üzerinde birlikte tefekkür edelim: ................ 32

a) İbadet deyince çoğunlukla namaz, oruç, hac, zekat gibi düzenli ibadetler anlaşılmasına

rağmen ibadet yalnız bunlardan ibaret değildir. ....................................................................... 32

b) İbadet, sadece veya ağırlıklı olarak, İnsanın Allah’a karşı olan sorumluluklarında, Allah’ın

rızasını kazanacak işler yapmak da değildir. .............................................................................. 32

c) Aynı zamanda belki de daha ağırlıklı olarak, insanın kendine ve topluma karşı olan

sorumluluklarında da işleri, Allah’ın rızasını kazanacak şekilde yapmak; Allah’ın istediği gibi

yaşamak; mümkün oldukça çok sayıda insana, hatta diğer canlılara ve doğaya yararlı olmaktır.

32

d) Kuran’ın özü ve özetle istediği, bir cümle ile: Tevhid ve Ahirete imanla, Salih Ameldir. (2/

62) 32

Page 5: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

4. Yapılan iş (amel), her ne olursa olsun; o işi, ibadet (Salih amel / iyi, güzel iş) haline getiren

temel unsur ise “Takva”dır. ........................................................................................................... 32

5. Yapılan bir iş, Allah’ın rızasının olduğu bir iş ise ve bu iş Allah’ın hoşnutluğunu kazanacak

şekilde yapılmışsa, İşte bu Allah’a kulluk ve ibadettir ve ibadet sadece kulların yararınadır: ...... 33

6. İbadetin ve Allah’a kulluğun , İnsana yararı ve Hikmeti: ....................................................... 33

a) Namaz İbadeti: Hayatta hiç kimsenin önünde eğilmemek (ruku), mütevazi olmak (secde)

ve eşitliktir (saf). ........................................................................................................................ 34

b) Oruç İbadeti: Yaşamda, aşırı servet, cinsellik, iktidar ve şöhret tutkusundan uzak durmak,

“eline, beline, diline sahip ol” maktır. ....................................................................................... 34

c) Hac İbadeti: Yaşamda tabaka ve kastlardan arınmış (ihram/tavaf) sınıfsız topluma yöneliş

ve insanlıkta / yeryüzünde / toplumlarda bunu sağlamak için durmadan çaba, gayret ve

yürüyüş halinde olmaktır. .......................................................................................................... 34

7. Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her iş, İbadet ve Allah’a kulluktur. .......................... 34

8. Kur’an’ı yaşamak, Yaşam Tarzı Olarak İbadet etmektir / Yaşam süresince Allah İçin iş yapıp

değer üretmektir: .......................................................................................................................... 34

E. KULAKTAN DOLMALARLA TAHKİKİ İMAN (BİLİNÇLİ, ŞUURLU İMAN) SAHİBİ MÜSLÜMAN

OLUNMAZ .......................................................................................................................................... 35

F. KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI .......................................................................................... 36

V. KUR'AN VE GERÇEK........................................................................................................................ 37

A. GERÇEĞİN BELİRİŞİ .................................................................................................................... 37

1. Önceki yazılardan özetlenmiş bir hatırlama ile konumuza girelim: ...................................... 37

2. Kainatın yaratılış sebebi nedir? ............................................................................................. 37

3. Gerçek ve Doğru Nedir ? ....................................................................................................... 38

4. Gerçek Nerededir? ................................................................................................................ 38

5. Gerçeği Görebilmenin Yolu Nedir? ........................................................................................ 38

B. KİTAPTAKİ GERÇEK .................................................................................................................... 39

1. Kitap nedir? ........................................................................................................................... 39

a) “KAİNAT KİTABI”, ............................................................................................................... 39

b) “İNSAN KİTABI” ve ............................................................................................................. 39

c) “VAHİY KİTABI” (KUR’AN) .................................................................................................. 39

2. Ayet nedir? ............................................................................................................................ 39

a) Ayetin tanımı ..................................................................................................................... 39

b) “Ayet” , sadece Kur’an’ nın belirli parçaları olmayıp, aynı zamanda varlıklar ve olaylar da

dahil olmak üzere, İnsan ve Kainat kitaplarının da parçalarıdır Kuran’a göre... ........................ 40

3. Kur’an ile İnsan ve Kainat Kitaplarının ilişkisi nedir? ............................................................. 40

4. Kur’an’daki Gerçek nedir? ..................................................................................................... 40

Page 6: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

5. “Kur’an Yeter” sözündeki gerçek nedir? ............................................................................... 40

6. Kur’an, Bilime engel midir? .................................................................................................. 41

7. Sonuç olarak Kitap’ taki Gerçek nedir? .................................................................................. 42

C. ÜÇ TEMEL KİTAP’TAN GERÇEĞİN OKUNMASI ........................................................................... 43

D. KİTAPTA OLMAYAN “ZAN”DIR: .................................................................................................. 43

E. KUR’AN IŞIĞINDA GERÇEĞE GİDEN YOL .................................................................................... 44

1. Doğru Yol ............................................................................................................................... 44

2. Doğru yolda bir Patika: Konularına Göre Kuran Mesajı ......................................................... 44

3. “İkra' bismi rabbikellezi halak.“ ............................................................................................. 44

VI. KUR’AN VE ANLAM (*) ............................................................................................................... 45

A. MUHKEM VE MÜTEŞABİH NE DEMEKTİR? ................................................................................ 45

1. Muhkem ................................................................................................................................ 45

2. Müteşâbih ............................................................................................................................. 45

a) Algılayış bakımından Müteşâbih ........................................................................................ 45

b) Müteşâbih genel olarak üç kısımdır: ................................................................................. 46

(1) Lafızda olur. ............................................................................................................... 46

(2) Manada olur. ............................................................................................................. 46

(3) Hem lafız hem manada olur. ..................................................................................... 46

3. Anlamına vakıf olup olmama bakımında Müteşâbih ............................................................. 46

a) Kıyametin ne zaman kopacağı gibi ancak Allah'ın bilebileceği müteşâbihler, .................. 47

b) Garip kelimeler gibi anlamı ancak bir araştırma ve inceleme sonucunda bilinebilen

müteşâbihler, ............................................................................................................................ 47

c) ilimde derinleşenlerin bilebileceği müteşâbihler. ............................................................. 47

B. KUR’AN’IN TAMAMINDA MUHKEM VE MÜTEŞÂBİH ................................................................. 47

1. Sağlamlığı, nazmının güzelliği, şek, şüphe ve kusurunun olmayışı, lafzı ve anlamında bir

zayıflığın olmayışı itibariyle Kur'an'ın tamamı muhkemdir: .......................................................... 47

2. Ayetleri, güzel, beliğ, doğru, adil, vecîz ve mucize olma bakımından Kur'an'ın tamamı

müteşâbihtir: ................................................................................................................................. 47

3. Anlamının açıklığı ve kapalılığı bakımından ayetlerin bir kısmı muhkem bir kısmı da

müteşâbihtir: ................................................................................................................................. 47

4. Hangi âyetler muhkem, hangi âyetler müteşâbihtir? ............................................................ 48

a) Ayetlerin, iman edilip amel edilenleri muhkemdir ............................................................ 48

b) Sadece iman edilen, ancak amel edilme imkânı (melek, cin, şeytan, ahiret alemi, Gayb

konuları vs. gibi) olmayanları ise müteşabihtir ......................................................................... 48

c) Bu görüş, "ilimde derinleşenler, müteşâbihe iman ederiz derler." ( 3/7) ayeti ile

uyuşmaktadır. ............................................................................................................................ 48

Page 7: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

d) Peygamberimiz (a.s.) de sadece müteşâbihe tabi olanlara uymaktan sakınılmasını

emretmiştir (Buharî,VI, 42). ....................................................................................................... 48

C. MUHKEM VE MÜTEŞÂBİH AYETLERİ “GEREĞİNCE OKUMA”YI NASIL YAPACAĞIZ DA KUR’AN’I

ANLAYIP YAŞAYACAĞIZ? .................................................................................................................... 48

1. Ayetlerin, iman edilip amel edilenleri muhkemdir. Kitabın anası (özü / temeli) muhkem

ayetlerdir. Onların peşinden gidilmesinde bir sorun yoktur. ........................................................ 49

2. Sadece iman edilen, ancak amel edilme imkânı (melek, cin, şeytan, ahiret alemi, Gayb

konuları vs. gibi) olmayan ayetler, müteşabihtir. Kendisiyle amel edilmeyeceği / iş

üretilmeyeceğinden, onların içyüzünü / mahiyetindeki gerçeği tam olarak kavrayamamak ve tevil

de etmemek, onların da Allah katından olduğuna iman edilmesi halinde, uygulamada / pratikte

bir mahzur teşkil etmeyecektir. ..................................................................................................... 49

3. Sadece müteşâbihe tabi olana uymaktan ve sadece müteşâbihe tabi olanlardan

sakınılmalıdır. ................................................................................................................................ 49

4. Mevlana’nın, “Okuyan aklı miktarınca anlar” anlar diye ifade ettiği, İnsan kitabı

ayetlerindeki bu “gerçek”, Sünnetullah (Allah’ın yol ve yasası) ’ın İnsanda işleyiş ( zuhuru /

tecellisi) inden başka bir şey değildir. ............................................................................................ 49

5. Aslında Kur’an’ın zahirini gereğince “oku”mak , batınını tevildir. ........................................ 50

6. Sadece müteşâbihe tabi olmak, toplumda Nifak (Geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozuculuk),

Fitne (Karışıklık, kargaşa) ve Fesat (Bozukluk:) sebebidir. ............................................................. 50

D. İTHAF, ÇAĞRI, DUA ................................................................................................................... 51

1. İthaf (!) ................................................................................................................................... 51

2. Çağrı ....................................................................................................................................... 51

3. Dua ........................................................................................................................................ 52

E. KONULARINA GÖRE KUR’AN MESAJI ......................................................................................... 52

VII. KUR’AN VE İNANÇ ...................................................................................................................... 55

A. İNANÇ; TARTIŞILABİLİRLİK ANLAYIŞI VE SINIRI NEDİR? ............................................................. 55

B. İNANCI BELİRLEYİP OLUŞTURAN NEDİR? ................................................................................... 56

1. Müşterek (ortak) dilin ve anlamanın etkisi ............................................................................ 56

a) Bu sebepledir ki: Allah, mesajlarını seçtiği peygamberlerine / elçilerine, toplumun

anlaması için o toplumun diliyle göndermiştir. ......................................................................... 57

b) Şüphesiz, Sünnetullah’ ın gerçekleri değişmez. Farklı ve değişken, değişir ve değiştirilebilir

olan, insanların doğrularıdır. Değişen o insanların onları anlayış ve kavrayış şeklidir. İnsanların

hür iradeleri ile yaptıkları seçim ve tercihleridir. ...................................................................... 57

c) Dildeki lisan ile gönüllerdeki inanç ve duygu ile ilgili aşamalar ve gerçek odur ki: ........... 57

2. Kalbin tasdiki ......................................................................................................................... 58

C. İMAN /İNANÇ İLE İŞ, EYLEM (UYGULAMA) İLİŞKİSİ .................................................................. 59

1. İman / inanç insanların kişisel seçim, tercih ve sorumluluğu; eylemleriyle beraber Dünya

hayatındaki sınavıdır. ..................................................................................................................... 59

Page 8: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

2. İnsanların inançları ile özgür seçim ve tercihleri üzerinde, peygamberlerin ve vesvese veren

iblis soyu / iblis izleyicileri olan cin ve insan şeytanları da dahil olmak üzere, hiçbir varlığın,

zorlayıcı yaptırım güçleri yoktur. ................................................................................................... 59

3. Her şey Sünnetullah kapsamında olur ve kişiler, inanç ve eylemlerinde, sorumlulukları

kendilerine ait olmak ve sonuçlarına katlanmak üzere, üstlendikleri “emanet”i kullanırlar. ...... 59

4. Dinde Zorlama Yoktur: ........................................................................................................... 59

a) Allah, bir beşer olarak peygamberinin yetki ve gücünü apaçık açıklıyor: ......................... 60

b) İnsanlara (sorumlu varlıklara) duyuruluyor: ...................................................................... 60

c) Sorumluluğun Şeytanın üzerine yüklenemeyeceği vurgulanıyor: ..................................... 60

d) Ve Sünnetullah olarak insanlar / toplum, uyarılıyor:......................................................... 60

D. İNSANLARIN TEBLİĞDE YETKİ VE SORUMLULUKLARI: ............................................................... 61

1. İnançta, Sünnetullah gereği olarak, insan ancak içinden geliyorsa gönlü imana yatkınsa iman

edebilir. Bu manada dinde zorlama zaten yoktur, olamaz. ........................................................... 61

2. İnançta ve Amelde, Dinin isteklerinin hepsi, Allah’ın hoşnutluğunu / rızasını kazanmak

maksadıyla, zorlamasız, iyi niyet ve rıza ile yapılmalıdır. .............................................................. 61

3. Zorlama, zorlayana bir sevap kazandırmaz; üstelik eziyet etmektir ki, günahtır. ................. 62

E. FARZ, GÜNAH, AHLAK İLİŞKİSİ ................................................................................................... 62

1. İnsanın kendisine ve çevresine karşı ahlaki sorumluluklarıyla ilgili olarak, yazıda başlıklar

halinde tasniflenen: ....................................................................................................................... 62

a) GÜZELLİKLER / DOĞRULAR / SALİH AMELLER / İYİ VE ÖĞÜLEN TUTUM VE DAVRANIŞLAR,

Kur’an’da ayrıntılı kılınarak bildirildiği şekliyle farzdır. Evrensel Ahlak değerleri ile de örtüşür.

Sadece kişiyi değil, tüm toplumu ilgilendirir. ............................................................................ 62

b) ÇİRKİNLİKLER / YANLIŞLAR / BATIL AMELLER / KÖTÜ VE YERİLEN TUTUM VE

DAVRANIŞLAR , Kur’an’da ayrıntılı kılınarak bildirildiği şekliyle Günah’tır, yasaklanmıştır.

Evrensel Ahlak değerleri ile de örtüşür. Sadece kişiyi değil, tüm toplumu ilgilendirir. ............. 63

2. İnsanın Allah’a karşı ahlaki sorumluluklarıyla ilgili olarak, yazıda başlıklar halinde tasniflenen

, İYİ VE ÖĞÜLEN TUTUM VE DAVRANIŞLAR ile KÖTÜ VE YERİLEN TUTUM VE DAVRANIŞLAR,

Kur’an’da ayrıntılı kılınarak bildirildiği şekliyle inananlardan veya inanmayanlardan olmayı

belirleyen bir İMAN KONUSU olarak, Allah ile kulu arasında özünde kişiseldir. Kişisel inançla

yapılan amellerin / işlerin, toplumda tecellisi ve etkisiyle toplumsaldır. İnananlar dünyasında

evrenseldir. .................................................................................................................................... 63

3. Kur’an İnananları için, sonuç olarak : .................................................................................... 63

4. Kur’an’a inanmayanlar için , sonuç olarak: ............................................................................ 64

VIII. KUR’AN VE UYGULAMA (*) ........................................................................................................ 64

A. İSLAM’ DA DİN ADAMLIĞI VE DİNE HİZMET .............................................................................. 64

1. Din hizmetleri ücret karşılığı olmaz. Din hizmetleri pazarlık konusu yapılarak ticari bir iş

haline getirilemez. ......................................................................................................................... 65

Page 9: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

2. Din hizmeti, Müslümanın Müslümana borcudur. Ücret ve dünyevi menfaat karşılığı

yapılmaz. ........................................................................................................................................ 65

3. Din hizmeti karşılığı alınan ücret şu şartlarda caiz olabilir: ................................................... 65

a) O işi ücretsiz yapacak ve veya devletçe maaşlı görevlendirilmiş yapacak kimseler olmaz

da o iş aksayacaksa, işe talip olan veya devletin görevlendirmediği bir kişi, zaman ayırdığı ve

kendi işini aksattığı için bunların karşılığı olarak ücret alabilir. ................................................. 66

b) Yaptığı masraf karşılığı, devletin görevlendirmediği bir kişi ücret alabilir. (Devletin

görevlendirdiği kişi yaptığı masrafı devletten alır) .................................................................... 66

c) Pazarlıksız, beklentisiz bir ikram olursa, devletin görevlendirmediği bir kişi alabilir. (rüşvet

şüphesi ihtimali sebebiyle zekat memuru ve devlet memuru alamaz) ..................................... 66

B. MEZHEP VE MEZHEPÇİLİK .......................................................................................................... 66

1. Mezhep ve Tarikat ................................................................................................................. 66

2. Aşırılık, Haddi Aşmak ............................................................................................................. 67

C. FIRKALARA BÖLÜNMEK ............................................................................................................. 68

1. Hal böyle iken ve Kuran da: ................................................................................................... 69

2. İnsanların Kuran’a Yapışmasını İsteyen Allah’ın Emri: ........................................................... 69

3. İnsanların Yaptıkları ............................................................................................................... 69

D. ATATÜRK’ÜN YAPTIKLARI: ......................................................................................................... 70

1. Atatürk, Hz. Peygamber Zamanı Uygulamasında Olmayıp, Sonradan Bir “Bidat” Olarak

Çıkan, Tarikatlara Ait “Tekke Ve Zaviyeleri” Kanunla Kapattırmıştır. ............................................ 70

2. Dinde Yozlaşmanın, Dinde Zayıflamanın Hızla Yaşandığı Bir Ortamda Müslümanların Din

Güvenliğini Koruma Maslahatını Öne Almaları Gerekir. ............................................................... 70

3. Atatürk’ De Görüş ve Amacını Şöyle Ortaya Koymuştur : ..................................................... 70

4. Atatürk Diyor Ki: .................................................................................................................... 71

E. SONUÇ: ...................................................................................................................................... 71

1. Dinde Yozlaşmayı Engelleyip Önlemek, Kuran’daki İslamı Öğrenmek ve Bilmek, Hem Her

Müslümanın Görevidir ve Hem de Müslüman Olsun veya Olmasın Her Atatürkçünün Görevidir.

71

2. Kuran’daki İslam’ a İnanıp Uygulamak İse, Atatürkçü Olsun veya Olmasın Sadece Her

Müslümanın Ayrıcalığıdır. .............................................................................................................. 71

IX. KUR’AN VE TOPLUM .................................................................................................................. 72

A. GEÇMİŞİ HATIRLAYARAK GÜNÜMÜZE GELELİM. ....................................................................... 72

B. TOPLUM HAYATINDA MÜMİNLER (İNANANLAR) ...................................................................... 73

C. SOSYAL GÖREV VE SORUMLULUKLARINI MÜDRİK OLAN MÜMİNLER ...................................... 74

1. Toplumun çıkarlarını kişisel çıkarlarının üstünde tutarlar ..................................................... 75

2. İhtikar (vurgunculuk) ve rüşvet gibi, İslam’da yasaklanmış işlerden, İçki, kumar, fuhuş,

uyuşturucu gibi topluma zarar verici haram kazanç yollarından şiddetle kaçınırlar ..................... 75

Page 10: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

3. İmalatlarını sağlam, ticaretlerini dosdoğru yaparlar, doğru tartarlar, kimseyi aldatmazlar . 75

4. Fakir olan akrabalarını ailenin bir parçası bilir, onlara aksatmadan yardım ederler ............. 75

5. Toplumun acizleriyle, düşkünleriyle, öksüz ve yetimleriyle, borçlularıyla, işsizleriyle, yaşlı ve

hastalarının dertleriyle yakından ilgilenirler. ................................................................................. 75

6. Yol, çeşme, okul, cami, kütüphane, hastane, ve öğrenci yurtları gibi sosyal tesis ve eserlerin

yapılmasında öncülük ederler, tamamlanması için yardımda bulunurlar, hayırlarda yarışırlar ... 75

7. işçilerine adil ve tatminkar ücret öderler, kimseyi sömürmezler .......................................... 75

8. Velhasıl onlar içinde bulundukları toplum için, bütün tutum, davranış ve işlerinde, bir hayır

ve rahmet kaynağı olarak çalışırlar. ............................................................................................... 75

9. Yüklendikleri emanetlere, ahit ve akitlerine sahip çıkarlar, yeryüzünde hüküm sahibi

olanlar, adaletle hükmederler. ..................................................................................................... 75

D. GÜNÜMÜZDE İSLAM’IN SOSYAL DURUM VE HALLERİMİZ ........................................................ 76

E. KONULARINA GÖRE KUR’AN MESAJI ......................................................................................... 76

F. SON BİR SÖZ, MELANA’DAN: ..................................................................................................... 77

X. KUR’AN KÖLELİĞİ KALDIRMIŞTIR VE CARİYE DE ODALIK DEĞİLDİR ............................................... 77

A. CARİYE, ODALIK DEĞİLDİR !. ...................................................................................................... 77

B. ........................................................................................................................................................ 77

B. İSLÂM DİNİ İSE KÖLELİĞİ YASAKLADI. İSLÂM DİNİNDE KÖLELİK VE/ VEYA CARİYELİK YOKTUR. 78

C. OSMANLIDA UYGULAMA........................................................................................................... 79

D. PROF. DR. ABDÜLAZİZ BAYINDIR'IN İSLÂM DİNİNDE KÖLELİK VE CARİYELİK KONUSU

HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN ............................................................................... 81

E. SAYIN İHSAN ELİAÇIK’IN CARİYE KONUSUYLA İLGİLİ YAZDIĞI YAZIYI OKUMAK İÇİN ................. 81

F. İSLAM'DA CARİYE VAR MI? ........................................................................................................ 82

G. KÖLELİK ...................................................................................................................................... 85

1. Peki Müslümanlar değil ama İslam (Kur’an ve hadis) köleliğe nasıl bakmaktadır ? .............. 85

a) Köleliğin bir vakıa, hayatın içinde var olduğu bir dönemde Hz. Resul şu prensipleri getirir

: 85

b) Kölenin de bir insan olduğu bilincine ulaştırılan topluma, ikinci merhale olarak savaşta

esir edilen bu insanların hürriyetlerine kavuşmaları için çeşitli sebepler oluşturulur, ortaya

atılır. .......................................................................................................................................... 85

2. İslam köleyi azad etmeyi tavsiye etmiştir de toptan köleliğin kaldırılması için niçin açıkça

emir vermemiştir : ......................................................................................................................... 86

Bu şartlar oluşmuştur veya oluşmaktadır, (Toplumu hazır hale getirerek...) buna İslam devlet

yöneticisi ve alimler karar vereceklerdir. .............................................................................................. 87

H. GÖZLERDEN UZAK TUTULMAYA ÇALIŞILAN ÇAĞDAŞ KÖLELİK DÜZENİ ! ................................... 87

XI. KUR’AN ve VAHİY ....................................................................................................................... 95

A. VAHİY NEDİR ? ........................................................................................................................... 95

Page 11: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

B. KUR’AN’DA, VAHİY ALAN HER KİŞİ PEYGAMBER DEĞİLDİR. ...................................................... 97

1. Örneğin: 5 / Maide / 111 ayetindeki “Vahiy” lafzı, Havarilerin Peygamberliğine delil değildir:

97

2. Allah (peygamber olsun veya olmasın) her hangi bir insanla şu yollarla konuşur. (Emir ve

yasaklarını duyurur): ...................................................................................................................... 98

a) Vahiy (kalbe indirme) yoluyla (ilham aracılığıyla): ............................................................. 98

(1) Daha önceden elçi melek aracılığı ile korumalı olarak kendisine bir vahiy indirdiği

peygamberin elçi melek aracılığı olmadan, doğrudan kalbine verdiği ilhama "hadisi kutsi"

denir. 98

(2) Sıradan insanın kalbine indirdiği ve korumasız olarak sonuçlarını Sünnetullah

(Allah’ın yol ve yasası) gereği olarak insanın seçim ve tercihine bıraktığına da "İlham"

denir. 98

b) Bir perde arkasından seslenerek. İnsanın gördüğü bir varlıkta "tecelli ederek" o varlıktaki

tecellisinin duyurmasıyla: .......................................................................................................... 98

c) Bir Resul / Elçi melek (Cebrail) gönderir de kendi izniyle dilediğini korumalı olarak, o

toplumun diliyle konuşan ve o toplum içinde seçilmiş resulünün / elçisinin –

Peygamberlerinin- kalbine indirir / vahyeder (Risalet / elçilik - peygamberlik ile): ................. 98

3. Son Peygamber Hz. Muhammed’in vefatından sonra Risalet (elçilik – peygamberlik) görevi,

kıyamete kadar nasıl yapılacaktır? ............................................................................................... 99

4. Özetle: ................................................................................................................................... 99

C. ELÇİ MELEK CEBRAİL ARACILIĞI OLMADAN VAHİY .................................................................. 100

1. Tüm insanlara: ..................................................................................................................... 100

a) İlham ederek .................................................................................................................... 100

b) Perde gerisinden .............................................................................................................. 101

c) Kişiyi elçi seçerek: ............................................................................................................ 101

2. Musa Peygamber’in annesine: ............................................................................................ 102

3. Hz. Meryem’e: ..................................................................................................................... 102

4. Hz. İsa’nın Havarilerine: ....................................................................................................... 102

5. Meleklere: ........................................................................................................................... 102

6. Balarısına: ............................................................................................................................ 103

7. Yerküreye: ........................................................................................................................... 103

8. Göklere, Yere, Dağlara: ........................................................................................................ 103

D. SAHTE / YALANCI PEYGAMBERLER .......................................................................................... 103

1. Kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyenler ..................................... 103

2. Sahte / Yalancı Peygamberleri nasıl Tanıyabiliriz? .............................................................. 103

E. SONUÇ ..................................................................................................................................... 105

Page 12: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

I. ÖNSÖZ

Bu Kitap, Kur’an’daki İslam’ın bir algılanış yorumu olmasının yanında; Günümüzün Din (İslam) uygulamalarına bakarak, İnsanların anlayış, seçim ve tercihleri sonucu oluşturduğu “batıl / yanlış / kötü” sonuç, gidiş ve eylemlerinin faturasını Kur’an’a çıkaranlara; Kur’an’da olmayan, Kuran’ın öngörmediği, Kur’an’ın öğütlemediği, Kur’an’ın onaylamadığı “İnanç, tutum ve davranışları,” Kur’an’a atıf / gönderme yaparak ve Kur’an’a yükleyerek “İslam”ı algılayanlara; Kur’an’ı “gereğince okumayan” tüm kişilerin, bu tutum ve eleştirilerine de bir cevap ve reddiyedir.

Kur’an’daki İslam’ı, önyargısız, dikkat ve özenle değerlendirenlerin, “gerçek” ile kendi “doğru”su arasında fark gördüğünde, İnananlardan (Mümin) ise kendi “doğru” sunu “gerçek” ile örtüştürecek şekilde, tutum ve davranış değişikliğine gitmesi icap eder. Çünkü: Kur’an’a göre Mümin’in özelliği: Özü sözü bir ve davranışlarıyla uyumlu olmasıdır.

Günümüz toplumunda uzlaşma ve barışın sağlanması amacıyla, Din’e yamanan “afyon” ve “gericilik” nitelemelinin çürütülmesi ve Din’e konulan çekince ve engellemelerin kalkması ve Din’in kendi mecrasına döndürülebilmesi için, Fert ve toplum olarak, Kur’an’ın ve “Kur’an yeter” ifadesinin “gerçek” anlamının, “doğru” anlaşılması, kesinlikle gereklidir ve öncelikli olarak giderilmesi icap eden sosyolojik (toplum bilimsel) bir ihtiyaçtır.

Kitabın, Allah’ın izniyle, bu ihtiyacın karşılanmasında bir nebze katkı sağlaması, “çorbaya bir tutam

tuz” olması umuduyla…

II. KUR’AN’I ANLAMAK VE YAŞAMAK

A. KİTABI, HAKKINI VEREREK / GEREĞİNCE OKUMANIN ANLAMI.

Kendilerine Kitap'ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar. İşte onlar ona inanırlar. Onu inkar edenlere gelince, onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (2/121). Ayette geçen, Kitabı “okunuşunun hakkını vererek okurlar” ifadesi, ‘tecvitli (her bir harfin hakkını

vererek telaffuz ile) okumak’ anlamında değildir. Tecvitli okumak anlamında olsaydı “Kitabı tecvitsiz

okuyanlar ona inanmazlar“ anlamı da çıkardı. Arapça bilse bile herkes, tecvitte (telaffuzda) elinde

olmayarak kusur edebilir.

Buradaki Kitabı okunuşunun hakkını vererek / gereği gibi okumaktan kastın, kendilerine “Kitap”

verilenlerin / kendilerine “İlahi Kelam” emanet edilenlerin, verilen Kitabı / İlahi Kelamı – sözü –

mesajı, anlaması, uyması ve yaşaması demek olduğu açıktır.

Hakikati inkara kalkışanlar / Kitap’ı inkar edenler gibi hüsrana düşen ve kaybedenlerden olmak

istemeyen inananlar, kendilerine indirilen Kitabı (Müslüman Müminler, Kuran’ı) okuyup, anlamak ,

uymak ve yaşamakla mükelleftir. Arapça bilmeyenler için bunun yolu, Kuran’ı kendi ana dillerinde

yapılmış çevirilerinden okuyup, anlayıp, uyup, uygulamalarıdır.

İmanın icabı / gereği budur.

Hidayet kapısı anlamakla,bilmekle; İbadet / Salih amel/ İyi ve yararlı iş üretmek kapısı

uygulamakla açılır.

Page 13: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

B. KUR’AN NASIL BİR KİTAP’TIR VE NİÇİN GELMİŞTİR?

Kur’an, Yaratan’la yaratılan (Allah ile insan) arasında bir köprüdür, bir tanışma ve anlaşma aracıdır.

1. Allah’ın ipi, sapasağlam bir kulp.

a) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, tutunduklarında insanları

zulumattan (karanlıklardan) aydınlığa çıkarır, dosdoğru yola

kılavuzlar:

Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. (5 / 16) Elif, Lâm, Râ. Bir kitaptır bu. Ki indirdik sana, çıkarasın diye insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura; Hamîd, Azîz olanın yoluna... (14 / 1) İnsanlar içinde öylesi vardır ki, Allah konusunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlık getiren bir kitaba sahip olmaksızın mücadele edip durur. (22 / 8)

O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir. (57 / 9)

b) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, tutunanların vahdetini (birliğini)

sağlayacak ve doğruya götürecek olan bir iptir:

Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız. (3/103).

c) Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, kopup parçalanması olmayan sapa

sağlam bir kulptur:

Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. (2/256).

2. Allah’ın insanlara mesajının, inananlara öğüt ve kılavuzluğun

olduğu mektup.

Kur’an, düşünemeyen hayvanlara değil, düşünebilecek ve doğru yolu bulabilecek özelliklerde

yaratılmış olan insanlara gönderilmiş bir mektuptur. Bu mektubun göndereni Rabbimiz Allah, gön-

derildiği adres de insanlardır. İnsanlara gönderilmiş olan bu mektup, insanlar için öğütler ve mesajlar

içermektedir.

Page 14: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

3. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, insanlar için bir açıklama, inananlara ise

öğüt ve kılavuzdur:

Bu, insanlara bir açıklama, korunup sakınanlara da bir öğüt ve kılavuzdur (3 / 138)

İşte böyleleri, Allah'ın yol gösterdiği kimselerdir. Sen de onların yolunu izle ve şöyle söyle: "Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece âlemlere bir öğüttür." (6 / 90) Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet geldi. (10 / 57) Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için bir hatırlatmadan başka şey değildir. (12 / 104) Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz / layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey değildir. (36 / 69) Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler. (39 / 27) Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara sadece Kur'an'la öğüt ver. (50 / 45) Oysaki o Zikir / Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir. (68 / 52) Gerçek şu ki o, sakınanlar için tam bir uyarıcı ve düşündürücüdür. (69 / 48) Biz, cehennem yârânını hep melekler yaptık. Ve biz, onların sayılarını da küfre sapanlar için bir imtihandan başka şey yapmadık. Ta ki, kendilerine kitap verilenler iyice ve apaçık bilsinler. İman etmiş olanların imanı artsın. Kendilerine kitap verilmiş olanlarla iman sahipleri kuşkuya düşmesin. Kalplerinde hastalık olanlarla küfre sapmış bulunanlar da; "Allah bununla neyi örneklendirmek istiyor?" desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini / dileyeni saptırır, dilediğini / dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu, insan için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir. (74 / 31) Hayır, iş, sandıkları gibi değil! O bir öğüt verici / bir düşündürücüdür. (74 / 54)

4. Kur’an’ın deyişiyle, Kur’an, büyük bir haberdir:

De ki: "Büyük bir haberdir o." (38 / 67).

5. Kur’an’da, öğüt almak için her örnekten anlatılmıştır:

Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden / edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor. (16 / 90) Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler. (39 / 27),

Page 15: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

6. Kur’an, öğüt alınabilsin diye üstelik kolaylaştırılmıştır:

Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!(54 / 17, 22, 32, 40),

7. Kur’an’ın, yine öğüt alınabilmesi için ayetleri geniş geniş

açıklanmıştır:

Rabbinin yolu işte budur; dosdoğru, kıvamında... Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık. (6 / 126).

8. Kur’an’dan, aklını ve gönlünü çalıştıran, aklı selim ve tefekkür

sahipleri anlayıp, öğüt alırlar:

O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz. (2 / 269) Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez. (3 / 7) Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır. (13 / 19) İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir. (14 / 52) Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır." (39 / 9).

C. ÖĞÜT VERMEDE KURAN’IN YÖNTEMİ (SÜNNETULLAH).

1. Kıssalarla öğüt vermek

Yüce Allah, öğüt alabilmemizi sağlayabilmek için, bizi düşünmeye sevk edecek olan kıssalardan da anlatmakta ve “Bu hikayeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler” (7 / 176), ‘Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!’ (7 / 3) demektedir.

Bütün bunlara rağmen insanların çoğu ‘Arslandan ürkmüş yaban eşekleri gibi öğütten yüz

çevirmektedirler’ (74 / 49 - 51). Çünkü ‘öğüt verenleri sevmemektedirler’ (7 / 79).

2. Dünyevi ceza ile öğüt vermek

Güzellikten anlamayan insanoğluna öğüt vermenin bir de başka yolu vardır ki bu, ahirete bırakmadan dünyada cezalandırma yoludur.

Page 16: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Örneğin, Firavun ailesi / halkı ‘öğüt alsınlar diye’ yıllarca kıtlıkla ve ürünleri azaltılmakla sıkılmışlardır

(7 / 130).

Aslında dünyadaki böyle cezalar, kişilerin doğru yola girmesine vesile / sebep olduğunda, insanların hayrınadır. Allah Kur’an’da: “Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz.” (21 / 35) demektedir. Şer görünen bir şeyde hayır, hayır görünen bir şeyde de şer olabilir (2 / 216; 31 / 34).

3. Öğütlere uymayanların Ahiret’teki hallerini anlatarak , yapılan

sakındırma ile verilen öğüt

Öldükten sonra dünyaya tekrar dönüş olmadığından iş işten geçmiş olacak ve zalimler ahirette azabı

görünce ‘geri dönecek bir yol var mı?’ (42 / 44), ‘ah ne olurdu (dünyaya) geri döndürülsek de

Rabbimizin ayetlerini (tekrar) yalanlamasak, iyi işler yapsak’ (6 / 27; 32 /12; 39 / 58), ‘Rabbim, beni

(dünyaya) geri çevirin, umulur ki salih (iyi) amellerde bulunurum, yararlı işler yaparım’ (23 / 99 -

100) diyeceklerdir,

Gelen kitaplara ve peygamberlere uymadıklarına çok yanacaklar ve ‘o gün zulmedenler ellerini ısırıp:

Nolaydı, keşke ben peygamberle beraber bir yol edineydim! ..Vah bana, ne olurdu, ben falanı dost

tutmasaydım!’ diyeceklerdir. (25 / 27 - 28)

Fakat iş işten geçmiş olacaktır. Çünkü ‘onlar bir daha geri dönemezler’ (21 / 95), ‘önlerinde ta

dirilecekleri (kıyamet) gün(ün)e kadar, (geriye dönmelerine engel olan) bir perde (berzah) vardır’

(23 / 100).

Bunun için bize daha dünyada iken ‘geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmezden önce, yüzünü

dosdoğru dine çevir’ (30 / 43) hatırlatması yapılmaktadır, fakat ‘Allah'tan korkan hatırlar (öğüt alır)’

(87 / 9 - 10).

Yine şu bir gerçektir ki ‘(müminler) kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman onlara karşı

sağır ve kör davranmazlar’ (25/72-73). Kafirlerin kulakları, gözleri ve kalpleri mühürlendiğinden

‘Onları doğru yola... çağırsan da, sussan da birdir’ (7/193), ‘Onları (azapla) uyarsan da uyarmasan

da birdir, onlar inanmazlar’ (2/6). ‘Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca daha da sapıktırlar’ (7 /

179: 25/44).

‘Bu bir öğüttür, artık dileyen Rabbine giden yolu tutar’ (76 / 29: 78 / 39), dileyen de dalaleti

(sapıklığı); çünkü ‘insana iki yol gösterilmiştir’ (90 / 10)

D. ALLAH’A TESLİMİYET VE ÖĞÜDÜNE UYMAK, KURAN’I YAŞAMAK

NASIL OLUR?

1. Kuran Müslümanı Olmak, Kuran ahlakı ile ahlaklanmak.

Kur’an, müslümanların kitabıdır. Müslüman olunacaksa Kur’an’a göre olunmalıdır, yani Kur’an

Müslümanı olunmalıdır.

Page 17: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s) da böyle yapmıştır. Kur'an'ı en iyi Peygamberimiz anlamış ve

yaşamıştır. Yaşantısı bize Allah (c.c) tarafından örnek gösterilmiştir (33 / 21).

Hanımı Hz. Aişe de ‘onun ahlakı Kur’an’dı’ demiştir. Biz de Kur’an’ı okumalı, anlamalı ve Kur'an'ın

ahlakıyla ahlaklanmalıyız.

Kur’an, hem ferdi, hem aileyi, hem de toplumu huzura kavuşturur. Yani Kur’an, bireysel ve toplumsal

saldırılara, manevi hastalıklara, her türlü dejenerasyonlara / bozulmalara karşı bir şifadır, çözümdür

(9 / 14; 10 / 57; 17 / 82; 41 / 44).

2. Taklidi değil, Tahkiki İman sahibi olmak

Müslüman, taklidi değil, tahkiki iman sahibi olmalıdır.

Atalardan miras yoluyla gelen bir Müslümanlık veya devletin (kalbe değil de) nüfus cüzdanına yazdığı

Müslümanlık (eğer fert / toplum bu miras yada dayatma yoluyla gelen Müslümanlığı aklı ermeye

başladıktan sonra bilinçli bir şekilde onaylamadı / tasdiklemedi ise) inanç olarak Kuran’ın öğütlediği

iman ve eylemler / ameller sebebiyle değildir. Bu haliyle de fazla bir önemi ve değeri yoktur. Çünkü

Allah, bizim nüfus cüzdanımıza göre değil, kalbimizdeki iman ve yaşantımızdaki amellerimize göre

hüküm verecektir.

3. İnanç, düşünce ve eylemlerde aklını ve gönlünü çalıştırmak

Allah, her bireyi müstakil ve hür olarak yaratmıştır. Yani, her ferde ayrı bir kalp, ayrı göz-kulak ve ayrı

bir kafa vermiştir.

Eğer insan, aklı ermeye başladıktan sonra, dayatma yoluyla değil de, kendi hür iradesiyle (karar verme

yeteneğiyle) inancını ve yolunu seçemiyorsa suç kendisindedir, sorumlusu kendisidir.

İçinde bulunduğu toplumun ve / veya Kişinin anne-babasının hangi yolda yürüyor oluşu kendisini

etkilemekle birlikte inanç oluşumunda kesin bağlayıcı bir etken değildir. Sadece bu etkiyle oluşan

inanç ve eylemler taklididir.

Bu kişi, kafir olacaksa da, mü’min olacaksa da, aklı ermeye başlar-başlamaz kendisi karar vermeli ve

kendi yolu ile o yoldaki eylemlerini kendi aklı ve gönlünü çalıştırarak, sorgulayarak (tahkiki /

delilleriyle ) seçmelidir.

Ahirette kişinin ‘benim annem-babam kafirdi, ben de bunun için kafir olmak zorundaydım. Toplumun

egemen yöneticileri İslam düşmanıydı, onlara itaat etmek zorunda olduğumdan dolayı ben de dünya-

dayken İslam düşmanlığı yapmak zorunda kaldım’ demesi kendisini kurtarmayacaktır..

Page 18: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

E. KURANI ANLAYIP, UYGULAMAYI, KURANI YAŞAMAYI VE / VEYA

KURAN’A UYMAMAYI (İMAN VE KÜFRÜ) DOĞURAN ETKENLERDEKİ

SÜNNETULLAH.

1. Allah'ın lütfu müstesna insanın öz kazancından başkası yoktur.

İnsanın özgür seçme ve tercihi ile kesbettiği / yaptığı iş / eylem / ameline

göre kazanımlarının karşılığını, Allah yaratır ve hem dünyada hem de

ahirette tam olarak verir.

(2 / 58 – 59, 281; 3 / 30, 182; 4 /88, 7 / 43, 147, 8 / 50 -51; 10 / 26 -27, 30, 52; 11 / 111; 14 / 51; 16 /

111; 22 / 10, 27 / 89 – 90; 28 / 84; 36 / 54; 39 /24, 61 – 62, 70; 40 / 17, 40; 46 / 19; 52 / 21; 53 / 39 -

41; 99 / 7 -8)

2. Allah hiçbir benliğe yaradılış kapasitesinin /gücünün üstünde ve

verdiği şey dışında bir yük / sorumluluk yüklemez.(Gücün yetmediğinde

sorumluluk yoktur):

(2 / 233, 286; 6 / 151 – 153; 7 / 42; 23 / 57 – 62; 65 / 7)

3. Yaptıkları süslü gösterilenler, kalpleri mühürlenenler, sağır/dilsiz

ve körler:

a) Yaptıkları süslü, güzel / doğru gösterilenler: (Arzularına uyup

küfre sapanlara, yaptıkları süslü, güzel / doğru gösterilir):

(2 / 212; 3 / 14; 6 /43, 108, 122; 8 / 48; 9 / 37; 10 /12; 13 /33; 27 / 4, 24; 29 / 38; 35 / 8; 40 / 36 – 37;

47 / 14)

b) Kalpleri mühürlenenler: (Arzularına uyup küfre sapanların

kalplerini, seçimleri / kazandıkları sebebiyle Allah mühürler):

(2 / 6 – 7; 7 / 100 – 102; 9 / 86 – 87, 93; 10 /74, 88; 16 / 107 – 109; 30 / 58 – 59; 40 / 35; 47 / 16, 24;

4 / 155; 6 / 46; 45 /23; 63 / 1- 3)

c) Dilsiz, sağır ve körler: (Arzularına uyup küfre sapanların

kalplerini, seçimleri / kazandıkları sebebiyle Allah mühürlendiğinde,

onlar inanç tutum ve davranışlarını değiştirmedikçe sağır /

dilsizdirler, işitmezler, kördürler, görmezler, kalpleri kılıflı /

kabukludur, anlamazlar):

(2 / 17 -18, 171; 5 / 70 – 71; 6 / 25; 7 / 179, 194 – 195; 17 /45 – 46, 97; 18 / 57, 100 – 101; 21 / 45; 27

/ 80 -81; 30 / 52 – 53; 31 / 7; 36 / 66; 41 / 5; 43 / 40; 47 / 22 – 24; 71 / 5 – 7; 8 / 21 – 22)

Page 19: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

4. Dinde zorlama yoktur, Allah dileseydi insanları tek bir ümmet

yapardı:

a) Dinde zorlama yoktur: İyi ve kötü, Sorumluluğu sebebiyle

sonuçlarına katlanmak üzere, inançlarını seçmede ve eylemlerini

uygulamada hak ile batıl, iyi ile kötü gösterildikten sonra insanlar,

hür bırakılmıştır.

2 / 256, 272; 4 / 90; 6 / 104; 10 / 99; 18 / 29; 27 / 92; 28 / 56; 39 /41; 41 / 40, 46; 50 / 45; 76 / 2 -3;

94 / 7 -10; 109 / 6)

b) Allah dileseydi insanları bir tek ümmet yapardı ve insanlar

toptan iman ederler ve hepsi doğru yola girerlerdi. Ama insanların

inanç ve eylemleri değişiktir çünkü, Allah insanlara inancında iman

veya küfrü seçme hakkı, amelinde davranış özgürlüğü ve

sorumluluğunu vermiştir:

(5 / 48; 6 /149; 10 / 99; 11 /118; 13 /31; 16 / 9, 93; 32 / 13)

c) İnanan ile inanmayan, Kuran’ı anlayıp uygulayan ile Kuran’a

uymayan benzeşmez, bir değildir:

(3 / 162; 5 /100; 6 / 50, 122, 7 / 58; 9 / 109; 10 /35; 11 /24; 13 / 16, 33; 14 / 24 – 26; 16 /17, 75 – 76;

28 / 61; 32 / 18; 35 / 18 – 22; 39 / 9, 29; 40 / 58; 41 / 34, 40; 45 / 21; 47 / 14 – 15; 57 / 10; 59 / 20; 67

/ 22)

5. Herkes kendi varlık yapısına / yaradılışına / karakterine uygun iş

görür:

De ki: "Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz

daha iyi bilir." (17 / 84)

6. Herkesin yapıp ettiklerinden dereceleri vardır (Herkesin her yaptığı

kendi öz kazancıdır, buna göre dereceleri ve bu derecelere göre de

cehennem veya cennette yerleri vardır) :

(3 / 162 - 163; 4 / 95 – 96; 6 / 122; 6 / 165; 11 / 3; 12 / 76; 17 / 21; 35 /35; 43 / 32; 56 / 7 – 10; 57 /

10)

7. Ameller niyete göre değerlidir:

(2 / 7 -10, 225, 284, 286; 4 / 114; 16 / 106; 17 / 25; 33 / 5)

8. İmanı olmayanın ameli ahirette boşa gitmiştir:

Page 20: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

(2 / 200 – 202, 2064; 3 / 21 -22; 5 / 5, 9 – 10; 7 / 147; 9 / 17, 69; 14 /18; 18 / 103 – 106; 39 / 65; 47 / 8

– 9)

9. Herkesin kazandığı günahı kendinedir. (Başkasına verilemez,

devredilmez ve başkasından alınamaz. Hiçbir günahkâr bir başkasının

yükünü / günahını taşıyamaz):

(6 / 164; 17 / 15; 35 / 18; 39 / 7; 53 /38 -39))

10. İyi veya kötü, her yapılandan yapana bir pay vardır. (Başkasını

günaha sokana da, iyi işe sebep / aracı olana da bundan bir pay vardır):

(4 / 85; 16 / 23 – 25; 29 / 12 - 13)

F. SONUÇ

1. Herkes kendi kazandığıyla karşılık görecek, kendi günahını kendisi

çekecektir:

(5/105 6/31,164 10/108 16/25 17/15 34/50 35/18 36/54 39/17 40/17,40 53/38-39 74/38),

2. Kendi günahını başkalarının üzerine atamayacaktır. Çünkü kimse

kimsenin günahını çekmeyecek/yüklenmeyecektir:

(2/286 4/111 6/164 17/15 31/33 35/18 39/7 53/38,39)

De ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmayacaksınız; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz." (34/25). Yani kişisel suçun hesabı kişisel olarak verilecektir.

3. Aklı ve gönlü işleterek anlamak ve uygulamak esastır.

İnsan kendi kafasını kendisi kullanmıyorsa, aklını ve gönlünü kullanmadan kendisine belletileni taklit

ve tekrar ile yetiniyor, sorgulamadan başkalarına uyuyorsa, vücudunda kendi kafasını değil de

başkalarının kafasını taşıyorsa! ‘emanet kafa taşıyor!’ demektir. Yani, Allah’ın kendisine verdiği başı,

kalbi, gözü, aklı kullanmıyor demektir.

Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. (10/100). Demekki Allah’ın pisliği üzerine bıraktığı, iman edemez olan benlikler, aklını kullanmayan benlikler olup, seçim ve tercihlerini akılsızca yaptıklarından “Sünnetullah”ı gereği Allah onların İman sahibi olmalarına izin vermemektedir.

Page 21: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

4. Kuran’a uymak ve uygulamak , Kuran’ı yaşamak demek, İnanıp,

Hayra ve barışa yönelik işler (salih amel / yararlı ve iyi işler) yapmak

demektir.

Evet, Kur’an nedir?

Bakın, Allah Kitabını kendi dilinden bizlere nasıl tanıtmaktadır:

Şüpheniz olmasın ki bu Kur'an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde

verir: Hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır. (17/9)

5. Kolaylık

Yazıdaki ara başlıklar altında numaraları verilmiş bir kısım ayet guruplarındaki ayetlerin Türkçe

mealini incelemek isteyenler, kolaylık olması, kitapta arama zamanından tasarruf ederek tefekküre

daha fazla vakit ayırabilmeleri ve başlıktaki ara konuya yoğunlaşarak ana kaynağından bu konuyu

okuyup anlamak maksadıyla, Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisinden faydalanılarak oluşturulan aşağıdaki

linki tıklayarak açacakları “Sünnetullah” sayfasındaki “İnanç ve Eylemde Sünnetullah 1-5” yazılarını

okuyabilir ve İstediği yazıyı,“Yazdır” butonunu tıklayarak bilgisayarına indirebilir.

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=blogsection&id=104&Itemid=14

0

Onları ve yazıda bir başlık altında topluca verilmiş diğer ayet guruplarını dileyenlerin, diledikleri

meallerden bulup okumaları, Kuran’ı anlamak isteyenlere Allah’ın dilemesiyle katkı sağlayacaktır

İnşaallah.

6. Arşivlik Başvuru Kaynağı

Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, aşağıdaki linkten ulaşabilecekleri “Konularına

Göre Kuran Mesajı” nı bilgisayarlarına indirip, arşivlediklerinde, diledikleri zaman, diledikleri

konuyu rahatlıkla inceleyebileceklerdir.

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747

Yüce Allah tüm dileyenleri, Kuranı anlayıp, yaşayanlardan eylesin. İnşaallah.

III. KUR’AN VE OKUMAK

A. KUR’AN , LÜGAT ANLAMIYLA NE DEMEKTİR? KUR’AN İLE

OKUMANIN İLİŞKİSİ NEDİR?

Kur’an kelimesi Arapça bir isim olup, “okumak” ve “toplamak” anlamlarındaki “karaa” kökünden

türetilmiştir.

Page 22: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Arap dili kaynaklarına göre İlahi Kitap’ a bu adın verilmesi, hem okuyuşa konu olduğundan hem de

emirler, yasaklar, müjdeler, uyarılar ve nihayet sureler ve ayetleri bünyesinde topladığı içindir.

Kur’an, kendini “Kur’an” adıyla Kur’an da yetmişe yakın yerde anmaktadır. Kur’an, kendini başka

adlarla da anmaktadır ki daha çok birer sıfat olmakla birlikte, Hakîm, Tenzîl, Nur, Kitap, Furkan, Zikir

vs. örnekleri görebiliriz.

İlginçtir ki, Arapça olarak ifadesi “İkra' bismi rabbikellezi halak.“ olan ve “Yaratan Rabbinin adıyla

oku” olarak Türkçeye çevrilen, Mukaddes kitabımızda insanoğluna hitap eden ilk vahyin ilk kelimesi

de, aynı kökten türeyen ve “oku” anlamına gelen “ikra” sözcüğüdür.

“Kur’an mucizesi’ nin bir belirişi olarak değerlendirebileceğimiz, Kur’an’ın ilk ayetinin ilk kelimesi olan

“İKRA / OKU” sözcüğü anlam itibariyle, OKU / DÜŞÜN – ANLA / ANLAT / ÇAĞIR manasını

kapsamaktadır.

Sayın İhsan Eliaçık, KUR'AN'IN İLK EMRİ NEYDİ? başlıklı makalesinde uzun bir inceleme ve analiz

sonucunda bu ilk inen ayetin ilk kelimesiyle ilgili olarak şöyle demektedir:

“Şu halde “Oku” ile şu denmek istenmiş oluyor: “ Düşündüğün sorumluluğu yüklen, onu şehre /

insanlığa taşı, insanları buna çağır, zulme meydan oku, haydi uyanışı başlat ve harekete geç…”

Şu halde İslam’ın ilk emri: “Düşün, sorumluluk yüklen, mesajı taşı, ona çağır, harekete geç ve zulme

meydan oku” olmak icabeder…”

Tıklayınız: . http://www.ihsaneliacik.com/2009/03/kur-ilk-emri-neydi.html

Okumak anlamında ilk ayeti “Yaratan Rabbinin adıyla oku / düşün-anla / anlat / çağır!” olan Kur’an,

toplamak anlamında Arap diliyle gelmiş İlahi vahiyler topluluğudur.

Onun kendi beyanından öğreniyoruz ki, her peygamber, hitap ettiği insanlara İlahi mesajı verebilmek

için, onların dili üzerine vahiyler almıştır. “Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi

toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun…” (14 / 4)

Bundan da anlaşılacağı gibi: İlahi vahiy, nağme olarak okunmak için değil, anlaşılmak için gelir.

B. OKUMAK AMA NASIL?

Kur’an okumanın başlı başına bir ibadet olduğunu gösteren ayetler ve hadisler vardır. Ancak bunu

Kur’an’ın sergilediği anlayış ve mantığı göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekir.

Kur’an okumanın / Kur’an okuyuşun ibadet olması için en azından bir şartın varlığından söz

edebiliriz. Bu da Kur’an’ı manasını anlamak gayesi ile okumaktır.

Allah kelamının lafızlarında ilahi bir ahenk, ruhsal ve manevi zevkler, insan ruhunu sonsuzluğa ve

Yaratan’a çeken bir güç vardır. Bu bakımdan, Kur’an’ı hiç anlamadan okuyan ve dinleyenler bile

(inananlardan iseler) ruhlarını nasiplendirirler. Ancak Kur’an’ın ve O’nun tebliğcisi olan Hz.

Peygamber’in istedikleri ve bekledikleri bu kadar değildir.

Page 23: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Kur’an yüzlerce yerde kendisinin anlaşılmak ve insanları düşünmeye itmek için geldiğini

söylemektedir. O halde , O’nun okunuşunda temel gaye, Allah kelamının ne dediğini ANLAMAKTIR.

Hz. Peygamber’in Kur’an okumayı teşvik eden beyanlarını değerlendirirken, bir noktayı unutmamak

lazım: Hz. Peygamberin hitap ettiği insanlar, ana dillerinde ifade edilen Kur’an lafzının ne demek

istediğini anlıyorlardı. Ve bu yüzden onların okuyuşu, bahsettiğimiz temel gayeyi kendiliğinden

içeriyordu.

Tecvitli (her bir harfin arapça hakkını vererek telaffuz ile) okuyuş, Ana dili Arapça olan ve / veya

Arapça okumayı bilenlerin orijinal Arapça Kur’an metnini / sureleri / ayetleri okurken zaten anladıkları

kelamın manasını gönüllerinde hissetmeleri için söz konusu edilebilir.

“…Ve Kur'an'ı ağır ağır, düşüne düşüne (tertil ile) oku!” ( 73 / 4)ayetini yorumlayan Fahreddin Râzî,

"Kur'an'ı tertîl ile okumak; manasını anlayarak, ayetlerin içerdiği gerçekleri iyice düşünerek

okumaktır. Allah'ın azametini belirten ayetleri, bu azameti gönlünde hissederek, tehdîd ve müjdeyi

içeren ayetleri de, ümit ve korku duygularıyla dolup taşarak okumaktır" (bkz. Râzî, Tefsîr, XXX, 174)

demektedir.

Gazâlî de, Kur'an okumaktan maksadın, manasını anlamak ve üzerinde düşünmek olabileceğini;

bunun için de Kur'an'ın tertil üzere okunmasının gerekli olduğunu vurgulamıştır (bkz. Gazâlî, İhyâ, I,

289).

Kur’an kendisinin okunuşunun hakkını vererek okunmasını istemektedir:

“Kendilerine Kitap'ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar. İşte onlar ona

inanırlar. Onu inkar edenlere gelince, onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.“ (2/121).

Bütün bu ayetlerin ışığında, Ana dili Arapça olmayan, Arapça bilmeyen ve Arapça okuma bilse bile

Arapçayı anlamayan kişilerin, önceliği evvela okuduğunu anlamak olması gerekir ki, Kur’an’daki

Allah kelamının manasını anlayarak üzerinde düşünebilmeleri ancak bunların ana dillerindeki

çevirilerini okumak ve dinlemeleriyle mümkündür.

Ana dili Arapça olmayan, Arapça bilmeyen ve Arapça okuma bilse bile Arapçayı anlamayan kişilerin,

Orijinal Arapça Kur’an’daki Allah Kelamının /sözünün manasını anlamak gayesi ile Meal ve / veya

Tefsirlerdeki Kur’an Ayet çevirilerini, üzerinde “düşüne düşüne, ağır, ağır”, sürekli, planlı / düzenli ve

sistematik okuması ve anlatıp uyup yaşaması gerekir ki bu elbette başlı başına ibadettir.

Kur’an Meallerini okumak, İlahi Metnindeki senfoniyi / ahengi taşıyamayacağından ve fakat sadece

orijinal metni okumak Arapça bilmeyen ve anlamayanlar için manayı veremeyeceğinden hareketle,

Meramı açık ve net olarak ifade edebilmek adına , Kur’an’ı okumanın nasılını özetlemek gerekirse:

Page 24: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

1. Kur’an’ ı, Arapça aslıdan ve / veya Ana dile yapılmış çevirisinden

(meal) okumanın / okunuşun, temel gayesi, okuduğunu / okunanı

(Kur’an’ı) anlamaktır.

2. Ana dili Arapça olmayan ve fakat Arapça okumayı / okunuşu,

manasını anlamadan bilenler, orijinal Arapça metinle, ana dile yapılmış

çeviriyi (meal) birlikte okuyarak / dinleyerek, iki yönden de nasiplerini

alabilir.

3. Bunu yapamayanlar, öncelikle, Kur’an’ın ana dillerinde yapılmış

çevirisini (meal) okumalıdırlar. Çünkü esas olan manayı anlamaktır.

İçindekileri bilmek, anlamak , uymak ve uygulamak için Kur’an’ı okumak / okuyuş, böyledir. Yoksa, halkı Müslüman olan ülkelerin çoğunda, çoğunluğun yaptığı gibi, manasını anlamadan, istediğimiz kadar okuyalım, hatta anlamadan Kur’an’ı, üstelik tecvidli okuyalım, bu okuma faydalı olmayacaktır.

4. Kur’an ve Mealleri Tertil üzere okunmalıdır. Tertil, tecvidi içerir

ama tecvid değildir. Kur’an, Kur’an’ın gerçek amacını, hem duyup /

hissedip hem de dinleyenlere duyurarak / hissettirerek okunmalıdır.

İçindekileri bilmek, anlamak , uymak ve uygulamak için Kur’an’ı okumak / okuyuş, böyledir. Yoksa,Ana dili Arapça olmayan fakat halkı Müslüman olan ülkelerin çoğunda, çoğunluğun yaptığı gibi, manasını anlamadan, istediğimiz kadar okuyalım, hatta anlamadan Kur’an’ı, üstelik sadece tecvidli okuyalım, bu okuma / okuyuş, okumadan / okunuştan beklenen sonuç alınamayacaktır..

Meal ( Türkçe çeviri) okumada da tertil, bir metni okurken yavaş, yavaş, acele etmeksizin, tane tane,

sözcükleri vurgulayarak manayı verecek şekilde çeviriyi, ağır , ağır, üzerinde dura dura, düşünerek,

anlayacak şekilde, sürekli, planlı / düzenli ve sistematik olarak, Kur’an’ın gerçek amacını hem duyup /

hissedip hem de dinleyenlere duyurarak / hissettirerek okumaktır.

5. Kur’an topluluk halinde okunuyorsa, en güzel yollardan biri de,

Arapça metni okuyup, ardından okunan metnin mealinden, anlamı

üzerinde ana dilde sohbet açmaktır.

C. KUR’AN OKUMANIN ŞARTLARI VE GELENEKLER

1. Kur’an okumaya başlarken şeytandan Allah’a sığınmak, bir başka

deyimle “eüzü” çekmek

“Kur'an'ı okuduğun zaman, o kovulup taşlanmış şeytandan Allah'a sığın! “ ( 16 / 98) Kur’an, kendisini okumaya başlarken istediği ilk ve tek şart, okumaya “Euzü billahi mineş şeytanir racîm: Kovulmuş Şeytandan Allah'a Sığınırız.” diye başlamaktır. Böylece gönül ve akıl Allah’a emanet edilerek, İlahi Kelamı algılayıp anlama kapısından girilmektedir.

2. Kur’an okuyuşta musiki uygulanır mı?

Page 25: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Bu sorunun cevabı, musikiden ne anladığınıza bağlıdır. Prensip olarak şunlar söylenebilir: Kur’an’ın

kendine özgü bir musikisi vardır. Okuyuşu düzgün olanlarda, musiki bilgileri ve sesleri ne olursa

olsun, bu Kur’an’sal musiki kendini gösterir.

Bununla birlikte, güzelin ve güzelliğin kitabı olan Kur’an’ın ses ve nağme güzellikleriyle okunması,

bizzat Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in istediği bir niteliktir. Peygamberimiz, Kur’an okuyuşta teganni

(nağme güzellikleri sergilemek) yönüne gidilmesini istemiştir. fakat bu, Kur’an’ın İlahi orijinalitesini

(özgünlüğünü) zedeleme noktasına gelmemelidir.

3. Kur’an Okumak için abdestli olmak şart mıdır?

Kur’an’da böyle bir şart yoktur. Abdest almak, sadece müstehap, yani güzel görülmüştür. Bu da

tamamen geleneklerin koyduğu bir kuraldır.

Kur’an’ın en mükemmel bir zikir (65 /10; 68 / 52; …) olduğunu biliyoruz. Ve Kur’an bize “ayakta,

oturarak, yan yatmış halde” (3 /191), kısaca her hal ve tavırda zikretmemizi söylüyor. Birtakım yapay

engeller çıkararak Kur’an’ın okunuşunu ve okunacak zikir üzerinde tefekkürü zorlaştırmak, hem

İslam’ın buyruklarına aykırıdır hem de kimsenin hakkı değildir.

“Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: " Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi.” (3 /191)

4. Abdestsiz olarak Kur’an tutulur mu?

Bazı fakihler, Kur’an’ın: “Ona, arındırılmışlardan başkası dokunmaz.” (56 / 79) ayetini delil göstererek, “Abdestsiz, Kur’an’a el sürülmez” demektelerse de ayetteki “arındırılmışlığın” (temizlenmişliğin) “abdest” le hiçbir ilgisi yoktur. Abdest tek başına bir ibadet değildir. Kur’an, abdestti namaz için bir hazırlık (ön şart) olarak göstermektedir. (5 /6; 4 / 43). Hz. Peygamber’in beyanı da bu mealdedir. (bk. Tırmizi, Şemail, 89). Ayet de Kur’an okumakla bir alakalı değildir; Kur’an’ın Levh – i Mahfuzdan (Allah katından) dünya alemine getirilişini sağlayan ruhsal varlıkların arındırılmışlığı (yani Kur’an’a şeytanın bir müdahalesinin olamayacağı) ile alakalıdır.

Bu ayetteki arındırmayı / temizlenmeyi, abdestle açıklamak, saptırma bir yorumdur ve hiç kimse bu yoruma uyma zorunda değildir.

5. Kur’an okurken veya dinlerken başı örtmek diye bir ön şart var

mıdır?

Bu da bir gelenektir. İslam’ın, Kur’an okumak konusunda böyle bir emri yoktur.

Bu gibi geleneksel kısıtlamalar, Kur’an’a hürmetten çok, onun okunuşuna zorlaşma ve sınırlamaya

sebep olur.

Page 26: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

6. Kur’an okunurken bulunulan yerdeki resimlerin, aynaların

üstlerinin bezlerle kapatılması gereli midir?

Kur’an’da böyle bir zorunluluk yoktur. Bu da Kur’an’daki Din’de olmayan bir gelenekten ibarettir.

Bu gibi kısıtlamalar, dinde olmayan “tabular” yaratır. Bu tabular, giderek dini, adeta yaklaşılamaz bir

kurum, bir ucube haline getirir ve sonuçta insan hayatına mutluluk getirmesi gereken din, insanı

boğan, hayatı çekilmez hale sokan bir “kaos” olur.

Bizzat Kur’an’da, atıf (ilişkilendirme / gönderme) yapılanların dışında kalan örf ve gelenekler “Din”

leştirilirse, yozlaşan Din de “gelenek” olur.

7. Kur’an’ın okunuşu ve okunan Kur’an’ın dinlenmesi ile ilgili dinsel

emir olan bir şart var mıdır?

Evet vardır ve bu şart Kur’an tarafından konmuştur:

“Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, size rahmet edilsin.” (7 / 204)

Kur’an okunurken başka hiçbir şey konuşulmaz ve sessizlik içinde dinlenir. Başka bir ifade ile

okunan Kur’an’ı dinlemek farz- ı Kifayedir. (Mükelleflerden bazılarının yapmasıyla, diğerlerinden

düşen farzdır)

Vakit darlığı, iş, vs. meşru (dine uygun) herhangi bir mazereti sebebiyle durumu okunan Kur’an’ı

konuşmadan dinlemeye müsait olmayan kişiler, Kur’an okunan yerden uzaklaşmak ve yapacakları

işleri başka yerde yapmak zorundadırlar.

Bu aynı zamanda şu anlama da gelir: KUR’AN OKU.

D. TEFSİR VE KONULU TEFSİR

1. Kur’an –ı Kerim’in tefsiri

Kur’an’ın tefsiri, onun açıklanması ve yorumlanması demektir.

Bu İlahi vahyin insan hayatına kazandırılmasının zorunlu sonucudur. Kur’an gibi bütün zamanların ve

mekanların vahiy adına rehberi olan bir kitap için bu zorunluluk çok daha anlamlı olmaktadır.

Tefsir faaliyeti, “İçtihat”ın (özel görüş, anlayış ve kavrayışın) bir görünümü ve uygulanışıdır. Bu

faaliyetin yok kabul edilmesi ve durdurulması, Kur’an’ı belli bir zaman ve belli bir mekanın

ihtiyaçlarına cevap vermekle kayıtlar ki, böyle bir yola girmek, Kur’an’a, ihanetten başka bir şey

değildir.

“Tahkik-i İman” sahibi her Mümin (inanan) kendine “müçtehit” tir ve İçtihadı da kendini bağlar.

İnsanlık tekamül ettikçe, bilim sayısı çoğaldıkça, Kur’an’ın yorumu da zenginleşecek ve yoğunluk

kazanacaktır. Çünkü Kur’an, insanoğlunun ulaşabileceği en ileri boyutlardan haberler vermekte ve

Page 27: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

mesajlar getirmektedir. oysa ki biz. yaşadığımız zaman içinde bu boyutların sadece bir kısmına

geçmiş bulunuyoruz.

Yeni boyutlara yükselmek, o boyutlardan ilk defa sesler ve nefesler duyan büyük ruhların

yorumlarının tetkik, tahkik ve anlaşılmasıyla mümkün olur ki Tefsir faaliyetinin bir anlamı da, işte

budur.

2. Konularına Göre Kuran Mesajı

Konularına göre kuran mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın

kullanılmasına imkan ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap”

bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Kuran ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten

“Nasip Sahipleriyle” paylaşabilmek için yapılmıştır.

“Konularına göre Kur’an Mesajı” derlemesinin, konularla ilgili Kur’an ayetleriyle, İlahi Kelamın

algılanıp anlaşılmasında , gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan kapılardan bir kapı

olması umulmaktadır.

Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, aşağıdaki linkten ulaşabilecekleri “Konularına

Göre Kuran Mesajı” nı bilgisayarlarına indirip, arşivlediklerinde, diledikleri zaman, diledikleri

konuyu rahatlıkla inceleyebileceklerdir.

Tıklayınız: http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747

E. SONUÇ

Kur’an’ı ancak, Kur’an’ın istediği gibi okumak ve dinlemekle, ona uyabilmemiz ve Kur’an’ın ilk

ayetindeki ilk emrin / farzın gereğini yerine getirebilmemiz mümkün olabilecektir:

“İkra' bismi rabbikellezi halak.“

“YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU / DÜŞÜN-ANLA / ANLAT / ÇAĞIR!” (Alak / 1)

Neticeten, amellerini (işlerini) İman’ına göre yapan müminler (inananlar), eğer, İmanlarını

(inançlarını) Kur’an ile sorgulayarak, Taklidi İmandan Tahkiki İmana ulaşabiliyorsa, “Doğru”

bildiklerinin aynı zamanda “Gerçek” (hak , hakikat) olup olmadığını da görebileceklerdir.

Yaptığımız seçim ve tercihlerimizle, inanç ve eylemlerimizle, Rabbimiz, tüm inananları, “YARATAN

RABBİNİN ADIYLA OKU / DÜŞÜN-ANLA / ANLAT / ÇAĞIR!” emrini gereğince yapabilenlerden eyler

İnşaallah.

Dip Not:

Bu yazı, büyük bir bölümüyle, sayın Yaşar Nuri Öztürk’ün “ Kur’an’ı Tanıyor muyuz?” Adlı Hürriyet-

1995 basımlı Kitapçığından kişisel algılayıp anlaşıldığınca, yararlanılarak hazırlanmıştır.

Page 28: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

IV. KUR’AN VE SORUMLULUK

A. KUR’AN ANLAYIŞI VE İNDİRİLİŞ GAYESİ

İnmemiştir hele Kur’an, şunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okumak için, ne de fala bakmak için.

(Mehmet Akif Ersoy)

1. Kur’an Anlayışı

a) İçimizdeki bir çok Müslüman tarafından, Kur’an :

(1) Yarışmalarda, mübarek gecelerde ve mezarlarda okunan,

(2) Duvarlara asılan,

(3) Öpülen,

(4) Abdestsiz dokunulmayan,

(5) Göbekten aşağı tutulmayan,

(6) Teberrük edilen (uğur sayılan),

(7) Ve manasını, Hıristiyanlıktaki ruhban sınıfı anlayışında

olduğu gibi, sadece Din adamlarının anlayabileceği bir “Kitap”

olarak algılanıp, anlaşılmaktadır.

b) Üstelik, mütedeyyin Müslüman ve Alim Din Adamları ile,

karpuz satar gibi “din” satarak geçinen, dini kendine Dünya’lık

kazanmak için iş edinmiş, Allah ile aldatan “din simsarı “

sahtekarlar, bu kişilerce ayırt edilememekte ve veya edilmemektedir.

Bu kişiler,

Kur’an kelimesinin Arapça bir isim olarak, “OKU / DÜŞÜN – ANLA / ANLAT / ÇAĞIR manasında” anla-

yarak ‘OKUMAK’ anlamına geldiğinin VE KUR’AN’IN NE İÇİN İNDİRİLDİĞİNİN farkında bile değillerdir.

Page 29: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

2. Kur’an’ın İndiriliş Gayesi:

a) TEFEKKÜR (düşünme, düşünüş),

b) TEZEKKÜR (bir sorunu konuşma; hatırlama, hatıra getirme),

c) TEDEBBÜR (Kur’an’daki öğütlerin, emir ve yasakların

hikmetini anlama),

d) AKLETMEK (Aklını ve gönlünü işleterek görev ve

sorumluluklarını idrak etmek, bilincine varmak) yollarıyla,

(1) İMAN SAHİBİ OLUNMASI,

(2) İMAN SORUMLULUĞUN YÜKLENİLMESİ ve İMANIN

GEREĞİNCE YAŞANMASI (İnanıp / İman ile, Barışa yönelik işler /

salih ameller / iyi , güzel , yararlı işler yapmak / Hakk için Halka

hizmet etmek/ Allah için iş ve değer üretmek) (Kİ BU, ALLAH’A

KULLUK VE İBADET’İN TA KENDİSİDİR),

(3) TÜM İNSANLARI DA , KENDİSİYLE BUNA ÇAĞIRMAK,

için Kur’an’ ın, Allah resulünün / elçisinin diliyle, Tüm insanlığa Tebliği /duyurulması ve Beyanıdır.

Yüce Allah, Kur’an’ı, akıllı ve düşünen insanlar öğüt alsınlar diye indirmiştir. Biz de akıllı olduğumuzu

iddia ediyorsak (sorsak, herkes akıllı olduğunu söyler), Kur’an’dan öğüt almamız gerekmektedir. Tabii

öğüt almak ancak onu anlamakla mümkün olur. Anlamıyorsak, öğüt nasıl alacağız?:

“Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.” (38 / 29)

KUR’AN’IN ONAYLAMADIĞI BİR KUR’AN ANLAYIŞI ve KUR’AN’IN İNDİRİLİŞ GAYESİNİ FARKETMEYİŞ,

Müslüman olduğunu söylese de, HER FERT VE TOPLUMU, GİTTİKÇE KUR’AN’ DAN UZAĞA , AYNI

ZAMANDA BİLİMDEN DE UZAĞA GÖTÜRMÜŞ VE GÖTÜRMEKTEDİR.

B. KUR’AN KUTSAL KİTAP MIDIR?

Sayın İhsan Eliaçık, “KUTSALLIK ANLAYIŞI” nı, “KUTSAL” ın ve “MÜBAREK” in ne olduğunu açıklayıp,

farkını anlattıktan sonra, “KUR’AN’IN, TAPINAK DİNİ UYGULAYICILARININKİ GİBİ , BİR KUTSAL AYİN

KİTABI OLMADIĞINI” vurgulayarak, bu konuda bakın ne diyor:

“Kur’an’ın kendisinden bahsederken “Kutsal Kitap” tabirini kullandığını da göremiyoruz. Bu, eski

dünya dinlerine ait bir tabir olup, altında, din adamlarının kendilerini kutsatma ve böylece bu

kutsallığın gölgesinde otorite kurma, kendilerini tartıştırmama, aklı ve tefekkürü kaldırma amacı

yatar.

Kuran’ın otuza yakın başka isimleri de vardır: Ayıran, fark koyan (FURKAN ), öğüt, hatırlatma (ZİKR),

indirme (TENZİL), söz (HADİS), nasihat, vaaz (MEV’İZA), bilgelik kaynağı (HİKMET), tedavi eden (ŞİFA),

doğru yolda yürüten, ona götüren (HUDA), doğruluk ve dürüstlük yolu (SIRAT-I MÜSTAKİM), ip

(HABL), sevgi ve merhamet kaynağı (RAHMET), canlılık, soluk, nefes (RUH), gerçek yaşam öyküsü

Page 30: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

(KASAS), açıklama (BEYAN), vicdanın sesi (BESAİR), ayıran, karıştırmayan (FASL), parça, parça inen

(NECM), tekrarlayan, vurgulayan (MESANİ), iyilik, lütuf (NİMET), delil, kanıt (BURHAN), hayatın

içinden gelen, sapasağlam (KAYYUM), güvenli sığınak (MÜHEYMİN), aydınlatan (NUR), gerçeğin ta

kendisi (HAKK), güçlü, yüce, (AZİZ), cömert, asil (KERİM), büyük, ulu (AZİM), kalıcı, sürekli, çağlar

boyu yankılanacak (MÜBAREK)…

Görüldüğü gibi ısrarla “kutsal” denmiyor.

Çünkü daha önceki kitapların “kutsallaştırılarak” başlarına nelerin geldiğini çok iyi biliyor.

***

Demek ki Kur’an’a “kutsal kitap” muamelesi yaparak hayatın dışına itmek, “ulvi” yerlere

göndermek ona saygı değil saygısızlık oluyor.

Ona saygı mı göstermek istiyorsunuz?

Dokunun, açın, okuyun, anlayın, yaşayın, gereğini yapın…

Ayetlerini tartışın, üzerinde tefekkür edin…

Kur’an’ı hayat yolculuğunuzda “yoldaşınız” yapın…

Duvarlardan indirin, başucunuza koyun…

İyi günde kötü günde, hazarda seferde, savaşta barışta, özelde kamuda velhasıl hayatın akan bütün

mecralarında onunla yürüyün…

Korkmayın hiçbir şey olmaz.

Kur’an adamı çarpmaz; insandır kendini çarpan, bölen, çıkaran.

Kur’an toplumsal hastalıklara şifa, çözüm bekleyen ülke ve insanlık dertlerine devadır.

İnsanları dirilten, toplumları canlandıran, içimizi ısıtan, muhtaç olduğumuz ruhtur.”

Bkz, İhsan Eliaçık, Makale,KUR’AN KUTSAL KİTAP MIDIR?

Tıklayınız: http://www.ihsaneliacik.com/2009/03/kur-kitap-midir.html

C. KUR’AN’DAN SORGUYA ÇEKİLECEĞİZ

Tüm insanlık için “OMURGA BİR KAVRAM OLARAK”, Yüce Allah, Kur’an ile şöyle buyurmaktadır:

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu

tutulacaktır.” (17 / 36)

Page 31: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

İnsanın Allah’a, kendisine ve çevresine karşı sorumlulukları hakkında bilgi sahibi olması ve

inananlardan biri (Mümin) ise, onun kılavuzluğunda Dünya ve Ahiret Mutluluğu yoluna girebileceğini

de şöyle öğütlemiştir:

“Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde

indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri,

Allah'ın Zikri / Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini / dileyeni

hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur.” (39 / 23)

“İşte sana o Kitap! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.” (2

/ 2)

“Allah, rızasına uyanları o Kitap’la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle

karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar.” (5 / 16)

O, halde, İman sahibi bir Mümin ve Allah’a teslim olmuş bir Müslümansak, “Yalnız ve ancak Allah’a

Kulluk / ibadet ediyor ve yalnız ve ancak O’ndan yardım diliyorsak” (1 / 5) Hepimiz, bilinçli / şuurlu

olarak, Kur’an’ı gereği gibi okumaya, anlamaya ve yaşamaya mecburuz. Yüce Allah bizi Kur’an’dan

sorguya çekecektir, başkalarının kitaplarından değil!:

“Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı / bir düşündürücü / bir şeref / bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.” (43 / 44)

“Sonra o gün, nimetten (Kur’an’dan) kesinlikle sorguya çekileceksiniz!” (102 / 8) “Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz.” (7 /6)

D. KUR’AN’IN ÖĞÜTLEDİĞİ VE HESABA ÇEKİLECEĞİMİZ TEMEL

SORUMLULUĞUMUZ NEDİR?

Kur’an’da: “Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri / benim için iş yapıp değer üretmeleri

dışında bir şey için yaratmadım.” (51 / 56) diyen yüce Allah’ın bu sözünden açıkça anlıyoruz ki:

1. İnsanların Yaratılış Amacı, ALLAH’A İBADET ETMEK YANİ ALLAH

İÇİN İŞ YAPIP DEĞER ÜRETMEKTİR . (Dünya’da deneme: Sınav)

Bu böyledir. Çünkü : “Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere

ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Azîz'dir O, Gafûr'dur” (67 /2)

2. O Halde Hesaba Çekileceğimiz Temel Sorumluluğumuz da:

İBADETLERİMİZDİR. İNANIP, ALLAH’ IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN

YAPTIĞIMIZ İŞLERDİR.

Page 32: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Bu da böyledir. Çünkü: ” İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir

imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar! Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla

denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette

bilecektir.” (29 / 2 - 3)

“Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.” (53 / 39 – 41)

3. Gelin, Kur’an’nın Işığında İBADET kavramının üzerinde birlikte

tefekkür edelim:

a) İbadet deyince çoğunlukla namaz, oruç, hac, zekat gibi düzenli

ibadetler anlaşılmasına rağmen ibadet yalnız bunlardan ibaret

değildir.

b) İbadet, sadece veya ağırlıklı olarak, İnsanın Allah’a karşı olan

sorumluluklarında, Allah’ın rızasını kazanacak işler yapmak da

değildir.

c) Aynı zamanda belki de daha ağırlıklı olarak, insanın kendine

ve topluma karşı olan sorumluluklarında da işleri, Allah’ın rızasını

kazanacak şekilde yapmak; Allah’ın istediği gibi yaşamak; mümkün

oldukça çok sayıda insana, hatta diğer canlılara ve doğaya yararlı

olmaktır.

d) Kuran’ın özü ve özetle istediği, bir cümle ile: Tevhid ve Ahirete

imanla, Salih Ameldir. (2/ 62)

Bkz. M. Kemal Adal, KUR’AN’IN IŞIĞINDA GERÇEĞİ ARAYIŞ E – Kitapçığı,

Tıklayınız:

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10571&Itemid=128

TEVHİD, Allahın varlığına ve birliğine / tekliğine imandır.

AHİRETE İMAN, ölümden sonra yeniden diriltilmeye inanmaktır. Bu inanç, meleklere, kitaplara ve

resullere inanmayı da içerir.

SALİH AMEL: “Doğru ve yararlı iştir. Allah’ın varlığına ve birliğine inanıp, O’nun istediği gibi yaşamak;

mümkün oldukça çok sayıda insana, hatta diğer canlılara ve doğaya yararlı olabilecek şeyler yapmak;

meşru ölçüler çerçevesinde herkesle barış ve uzlaşma çabası göstermek gibi yapıcı davranışları içine

alan geniş kapsamlı bir kavramdır.” (Diyanet işleri Başkanlığı, Kuran Yolu Tefsiri, Cilt:IV, Sayfa:618)

4. Yapılan iş (amel), her ne olursa olsun; o işi, ibadet (Salih amel / iyi,

güzel iş) haline getiren temel unsur ise “Takva”dır.

Page 33: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

TAKVA: Allaha karşı saygılı olmak ve O’nun emirlerine karşı gelmekten sakınmaktır; Yaratıcıyı

gerektiği şekilde kavrayarak dürüst yaşamaktır; Her zaman ve her işte, her şeyde Allah’ın rızasını

gözetmek ve O’nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaktır.

Takva dini literatürde, iman edip emir ve yasaklarına uyarak, Allah'a karşı gelmekten sakınmak,

dünya veya ahirette insana zarar verecek, ilâhî azaba sebep olabilecek inanç söz, fiil ve

davranışlardan ve her türlü günahtan sakınmak anlamına gelir.

5. Yapılan bir iş, Allah’ın rızasının olduğu bir iş ise ve bu iş Allah’ın

hoşnutluğunu kazanacak şekilde yapılmışsa, İşte bu Allah’a kulluk ve

ibadettir ve ibadet sadece kulların yararınadır:

“ Gerçek olan şu ki, Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî'dir.”

(29 / 6) ayetinden de açıkça anlaşılacağı gibi, Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur.

6. İbadetin ve Allah’a kulluğun , İnsana yararı ve Hikmeti:

İbadetin ve Allah’a kulluğun yararı, insanın bizzat kendisine ve içinde bulunduğu toplumdaki diğer

insanlaradır, hatta diğer canlılara ve doğayadır.

Bu bağlamda, insanın Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getiren işlerinde, Allah’ın rızasını

kazandıran iman ve imana dayalı olarak yapılan ibadetler, aslında, insanın olgunlaşarak bizzat

kendisine ve içinde bulunduğu toplumdaki diğer insanlara karşı olan sorumluluklarındaki işlerinde

de Allah’ın rızasını kazanacak şekilde, seçme ve tercih ile tutum ve davranış değişikliğini

kazanmasına da vesile olurlar.

Bu tür, doğrudan Allah ile kul arasında olan ibadetler, Allah’ın bunlara ihtiyacı nedeniyle değil;

İnsanları iyiye, güzele, doğruya götürdüğü, hidayete erdirdiği için (din müşterek şebekesinin /

ağının başlangıç nirengi değerleri olduğu için) öncelikli ve önemlidir.

Böyle olmasaydı, Allah rızasını gözeterek Halka hizmet, Hakka / Allah’a hizmet olmasaydı, noksan

olan her şeyden münezzeh ve alemlere muhtaç olmayan bir Gani olan Yüce Allah, “Ben, cinleri ve

insanları bana ibadet etmeleri / benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için

yaratmadım.” (51 / 56) niye desin ve cin ve insanlardan Kuran’da duyurduğu emir ve yasakları ile

(farzları ve haramları göstererek) ”kendisi için ibadet etmelerini / kendisi için iş yapıp değer

üretmelerini” niye istesin ki?...

Şüphesiz ki: Allah rızasını gözeterek Halka hizmet, Hakka / Allah’a hizmettir.

Şayet bu Allah’la kul arasındaki ibadetler, insanın kendine ve topluma karşı olan sorumluluklarında

da kişinin, takva ile iş görmesine, kötülüklerden korunmasına, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda

didinmesine sebep olmuyorsa; sonuçta kişi salih amel üretmiyorsa; kişinin özü, sözüne uymuyor ve

iman onun kalbine girmemiş demektir:

“Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir…” (49 /14; Bakınız: 4 / 13-15)

Page 34: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Bu sebep ve hikmetledir ki, İslam’ın da şartlarından olan, namaz, oruç, hac gibi düzenli ibadetler (ki

bunlar aslında İslam’ın ritüelleri / dini tabirle nüsuklarıdır.) Bunların (Nüsuk’un) Allah’ a kulluğun

(ona tapınmanın değil ) ve ibadetin de temeli olarak kabul görmesinin sebebi, nüsukun amacının

İbadet / Allah için iş ve değer üretmek olmasıdır.

Bir başka deyişle bunlar (namaz, oruç, hac, kurban kesmek vs.), ibadete sebep olan ibadetlerdir,

ibadet doğuran ibadetlerdir.

Örnek olarak, Yaşamımızda, Tutum ve Davranış olarak, Allah için iş ve değer üretmekte / Allah’a

Kulluk etmekte:

a) Namaz İbadeti: Hayatta hiç kimsenin önünde eğilmemek

(ruku), mütevazi olmak (secde) ve eşitliktir (saf).

b) Oruç İbadeti: Yaşamda, aşırı servet, cinsellik, iktidar ve şöhret

tutkusundan uzak durmak, “eline, beline, diline sahip ol” maktır.

c) Hac İbadeti: Yaşamda tabaka ve kastlardan arınmış

(ihram/tavaf) sınıfsız topluma yöneliş ve insanlıkta / yeryüzünde /

toplumlarda bunu sağlamak için durmadan çaba, gayret ve yürüyüş

halinde olmaktır.

Onlardan yoksun bir benliğin, kendine ve toplumuna karşı sorumluluklarını Allah’ın rızasını

gözeterek ve O’nun hoşnutluğunu kazanacak şekilde yapması, Kuran’ın öğrettiği gerçeğe göre,

muhal (İmkânsız, vukuu mümkün olmayan. Batıl, boş söz. Hurafe olan nazariye) dir.

7. Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her iş, İbadet ve Allah’a

kulluktur.

İnsanın Allaha karşı olan sorumluluklarında, şüphesiz ki İslami esaslarına uygun olarak yapılanların

her biri, bir ibadettir. Benim vurgulamaya çalıştığım, Kuran’da bildirilenler doğrultusunda, Allah’ın

rızası gözetilerek, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak niyet ve maksadıyla (takva ile) yapılan her işin

ama her işin de ibadet ve Allah’ a kulluğun ameli bir ifadesi olduğudur.

“Sevap” olan işi yapmak kadar, “günah” olan işi yapmamak da ibadettir. Üstelik, “günah” (dinen

yasaklanan) dan - ki onun yapılması kesinlikle kötü, yanlış, zararlıdır- kaçınmak, sakınmak, “sevap”

olanı yapmada daha önceliklidir.

İnsanın yaşamı, hayatı, insanın yapması gerekli olan çalışmalar ve işler ile doludur. Bu çalışma ve

işlerin hangisinde “Takva” varsa orada, Müslümanlık / Allah’a teslimiyet, iman ile Allah’a kulluk ve

ibadet de vardır.

8. Kur’an’ı yaşamak, Yaşam Tarzı Olarak İbadet etmektir / Yaşam

süresince Allah İçin iş yapıp değer üretmektir:

Takva, İmanlı insanlar için, sıradan rutin bir işi, “SALİH AMEL” olarak yaptırır ve o işi Allah’a

ibadetin, Allah’a kulluğun, O’nun için iş ve değer üretmenin düzenli bir parçası haline getirir.

Page 35: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Takvalarını yaşam tarzı yaparak o şekilde yaşayan ve “Takva”larına bağlı olarak , Allah’ın rızasını her işinde gözeterek, O’nun hoşnutluğunu kazananların , hiçbir hal ve şartta, hiçbir zaman, hiçbir işinde, bir başka rıza ve hoşnutluğa da, bir başka yardıma da ihtiyaçları yoktur, olamaz. Çünkü Allah’ın hoşnut olduğu iş, bilinçli inanan tüm insanların da hoşnut olacağı iştir. “Allah, kuluna kafidir.” Ayetinin de anlamı budur. Kuran’daki kavramların anlamı bağlamında, Allah’a kulluk ve ibadet, bir yaşam tarzı olarak, Allah’ın

istediği bir yaşayışı seçmek ve öyle yaşamaktır. Kur’an ahlakı ile ahlaklanmaktır. Gerçek anlamında

Allah’a kulluk eden, sadece ve ancak bir tek O’na teslim olmuştur, bir tek O’nun hizmetindedir, bir

tek O’nun azat kabul etmeyen kuludur (onun için iş ve değer üretenidir).

ALLAH’A, HAKK’A HİZMET, HALKA HİZMETTİR. İnsanın kendisine, ailesine, akrabasına, milletine,

insanlığa, doğaya ve tüm canlılara hizmettir. Allah’a ibadet ve Allah’a kulluktan bunların her birinin

yararı ve ayrı payı vardır. Allah’a ibadet ederek O’na kulluk eden, Allah’tan başkasına kulluk

etmeyen insan, aslında bu kulluğu ile tüm varlıklara hizmet etmekte, tüm varlıkların yararına

çalışmaktadır.

Bu bağlamda “TAKVA” İLE YAPILAN HALKA HİZMETLER DE, ŞÜPHESİZ AYNI ZAMANDA HAKK’A

HİZMETTİR. İnsanlara zarar veren bir taşın, Allah rızasını düşünerek, yol üzerinden kenara çekilmesi

bile bir ibadettir.

“Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.” (53 / 39 - 41)

E. KULAKTAN DOLMALARLA TAHKİKİ İMAN (BİLİNÇLİ, ŞUURLU

İMAN) SAHİBİ MÜSLÜMAN OLUNMAZ

Kulaktan dolmalarla, duyduğumuz veya bildiğimiz geleneksel hurafeler ile, Kur’an’dan onay

almayan bilgi kırıntılarıyla Tahkiki İman sahibi iyi bir müslüman olamayız. Bunun için, samimi bir

inanan (mümin) isek, Mütedeyyin (Dindar, Dinine bağlı, Dinini yaşaya) Müslüman (Allah’a teslim olan)

olmak istiyorsak, “Yalnız ve ancak Allah’a kulluk / ibadet edebilmenin ve yalnız ve ancak O’ndan

yardım dilemenin”(1 / 5 ) anlamını idrak edebilmek için, bütün bilgilerimizi ve bundan sonra öğrene-

ceklerimizi Kur’an terazisine vurmalı, doğrularını almalı, yanlışlarını da atmalıyız.

Bakın Allah, Kur’an’da, Kur’an’ı gereğince okumayan kulaktan dolma taklitçiler hakkında ne diyor:

“İçlerinde ümmî olanlar da vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece hayal ve kuruntu bilirler. Onlar yalnız sanıya saplanırlar.” (2 / 78) “Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar” (6 /116) “Şirke batanlar şöyle diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık." Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz." (6 / 148)

Page 36: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

“Onların çoğu sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez. Allah, onların yaptıklarını iyice bilmektedir.” (10 / 36) “Gözünüzü açın! Göklerde kim var yerde kim varsa Allah'ındır! Allah'ın yanında başka şeylere yalvaranlar, ortak koştuklarına uymuyorlar / Allah'ın yanında ortaklara yalvaranlar neyin ardı sıra gidiyorlar? Onlar sadece sanıya uyuyorlar ve onlar sadece saçmalıyorlar.” ( 10 / 66) “Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Yalnızca sanıya uyuyorlar. Sanı ise haktan hiçbir şey kazandırmaz.” ( 53 / 28) Ve Yüce Allah onları Kur’an’ı gereğince okumanın gereği ve yeterliliği hakkında şöyle uyarıyor: “Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi

görüyorsunuz? Onda, keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz. Yoksa sizin lehinize üzerimizde

kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne hükmederseniz oluverecek! Sor onlara: "Böyle

bir şeye hangisi kefil?" Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler

ortaklarını!” (68 / 36-41)

“Göklerin ve yerin melekutuna, Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye bakmadılar mı; ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? Peki, bu Kur'an'dan sonra hangi hadise / söze iman ediyorlar?” (7/185 ) “Vay haline o gün, yalanlayanların. Artık bundan sonra hangi hadise / söze iman edecekler?” (77 / 49 -50)

“Açıp nazm-ı celilin bakarsın yaprağına

Veya okuyup geçersin bir ölünün toprağına...

İbret olmaz sana, her gün okursun ezberden

Yoksa bir maksat aramazsın ayetlerde...”

F. KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI

Konularına göre kuran mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın

kullanılmasına imkan ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap”

bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Kuran ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten

“Nasip Sahipleriyle” paylaşabilmek için yapılmıştır.

“Konularına göre Kur’an Mesajı” derlemesinin, konularla ilgili Kur’an ayetleriyle, İlahi Kelamın

algılanıp anlaşılmasında , gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan kapılardan bir kapı

olması umulmaktadır.

Page 37: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, aşağıdaki linkten ulaşabilecekleri “Konularına

Göre Kuran Mesajı” nı bilgisayarlarına indirip, arşivlediklerinde, diledikleri zaman, diledikleri

konuyu rahatlıkla inceleyebileceklerdir.

Tıklayınız: http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747

TOPLUMSAL YAŞAMIMIZDA, HAKK’I HAK BİLİP, HAKK İÇİN HALKA HİZMET EDENLERDEN/ ALLAH

İÇİN İŞ YAPIP DEĞER ÜRETENLERDEN / İMAN İLE İBADET EDENLERDEN OLURUZ, İNŞALLAH.

V. KUR'AN VE GERÇEK

A. GERÇEĞİN BELİRİŞİ

1. Önceki yazılardan özetlenmiş bir hatırlama ile konumuza girelim:

Arapça olarak, “OKU / DÜŞÜN – ANLA / ANLAT / ÇAĞIR manasında” anlayarak ‘OKUMAK’ anla-

mına gelen KUR’AN, Aklını ve gönlünü işleterek görev ve sorumluluklarını idrak etmek, bilincine

varmak şuuru ve iradesiyle, İMAN SAHİBİ OLUNMASI, İMAN SORUMLULUĞUN YÜKLENİLMESİ ve

İMANIN GEREĞİNCE YAŞANMASI, TÜM İNSANLARI DA KENDİSİYLE BUNA ÇAĞIRMAK, maksadıyla,

Allah resulünün / elçisinin diliyle, Tüm insanlığa Tebliği /duyurulması için inmiştir.

İnsanların Yaratılış Amacı, ALLAH’A İBADET ETMEK YANİ ALLAH İÇİN İŞ YAPIP DEĞER ÜRETMEKTİR .

İnanç ve eylemleriyle, Dünya’da denenme: Sınavdır.

Bu sınavda, Hesaba Çekileceğimiz Temel Sorumluluğumuz da: İBADETLERİMİZDİR. İNANIP, ALLAH’

IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN YAPTIĞIMIZ İŞLERDİR.

“Kitap”ta belirtilmiş öğüt, emir ve yasaklara uyarak, tutum ve davranış olarak, HAKKA İNANIP;

HAKK’A (ALLAH’A) VE HAKK’IN RIZASI İÇİN HALKA (TOPLUMA) HİZMET (yararlı işler yapmak)

İBADETTİR ve aynı zamanda “yalnız ve ancak” ALLAH’A KULLUĞUN AMELİ İFADESİDİR.

Bkz: KUR’AN VE SORUMLULUK

Tıklayınız:

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10605&Itemid=128

2. Kainatın yaratılış sebebi nedir?

Allah’ Kur’an’da mealen buyuruyor ki:

“Biz gökleri de, yeri de ve bunların arasındakileri de eğlenip eğlendirelim diye, Boşuna yaratmadık ;

hak olarak, hak üzere ve belirlenmiş bir süreye bağlı olarak, sadece gerçeği göstermek üzere

yarattık . Ta ki her benlik, kazancının karşılığıyla, hiç kimse zulme uğratılmaksızın, yüz yüze

getirilsin.” (Bkz: 14 / 19 -20; 15 / 85 – 86; 16 / 3; 21 /16 -17; 30 / 7 – 8; 38 / 27; 39 / 5; 44 / 38 / 39; 45

/ 22; 46 / 3)

Page 38: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Bu ayetlerin ışığında görüldüğü gibi, İÇİNDEKİ TÜM VARLIKLARLA BİRLİKTE, KAİNATIN YARATILIŞ

SEBEBİ : Hak üzere ve belirlenmiş bir süreye(kader / ölçü) bağlı olarak, sonuçta her benliğin

kazancının karşılığı ile hiç kimse zulme uğratılmaksızın yüz yüze getirilmesi maksadıyla, SADECE

GERÇEĞİ GÖSTERMEK İÇİNDİR.

3. Gerçek ve Doğru Nedir ?

Sözlüklerde sinonim (eş anlamlı) olarak açıklansa da, “Gerçek” ile “Doğru” arasında anlam farkı

vardır.

GERÇEK, Haktır, Hakikattir. Sadece Gerçek, gerçektir ve Gerçek tektir. Gerçek, aynı koşullarda

değişmeyen “Mutlak Doğru”dur.

DOĞRU dediğimiz ise, Gerçeği / Hakkı / Hakikati / Mutlak Doğru’yu algılayışımız ve anlayışımızdır.

Kişiye ve aynı algı ve anlayışı (müşterek değer yargılarını) paylaşan toplumlara özgüdür. Zamana ve

mekana göre değişkendir.

4. Gerçek Nerededir?

“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de, sadece gerçeği

göstermek üzere yarattık. Ama onların çokları bilmiyorlar.” (44 / 38 – 39) ayetlerinin ışığında ,

gerçeğin, içindeki tüm varlıklarla birlikte, kainatta görülebileceği açıktır.

“Bu böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir…” (22 / 6, 62) Hakkın / Gerçeğin ta kendisi olan Yüce Allah’ın hem “BÂTIN: Gözle görülemeyen, her şeyde kendinden bir güç bulunan” ve hem de “ZAHİR: Her şeyde tecelli eden ( Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma hali), Tüm yarattıklarında, kendisinden görünebilir izler, işaretler bulunan) olması, kainattaki mevcut tüm varlıklarda da, gerçeğin belirmesi, görünmesi, gözükmesi, ortaya çıkması, oluşması demektir. KAİNATTA DELİLLERİYLE GÖSTERİLEN GERÇEK, BİLİMİN KONUSUDUR.

5. Gerçeği Görebilmenin Yolu Nedir?

Her türlü cehaletin sebebi anlayamadan ziyade sorgulama yetersizliğidir. Sorgulamadan bir yolun / bir kişinin ardına düşmektir. Anlayışlar örtüşsün veya örtüşmesin benimsenmeyen bir yorumun / anlama ifadesinin “saygı adına” kabullenilmesi yanlıştır, tenkide değer görülmesi esastır, uygundur. Lakin bu da ayrıştırıcı / itici olmayan, birleştirici, toparlayıcı bir üslup ile yapılmalıdır. Hedef (amaç), bir şeyin aslını / gerçeğini anlamak olduğunda; bunu doğru anlamanın yolu (bu amaca götüren ilerleme mihveri) ; GERÇEĞİ, İŞİTİP, GÖRMEK, OKUYUP DÜŞÜNMEKTİR.

Page 39: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

GERÇEK ANCAK İŞİTİP, GÖRMEK, OKUYUP DÜŞÜNMEKLE GÖRÜLEBİLİR. İŞİTMEKTEN MAKSAT: Bilip anlamak istediğimiz hakkında söylenenleri, önyargıdan bağımsız olarak söylenenin maksadını anlamak amacıyla dinlemektir. ( Haberdar olmak) GÖRMEKTEN MAKSAT: Bilip anlamak istediğimizin kainattaki ve insan / insanlardaki tecellilerini (ortaya çıkışlarını), tezahürlerini (belirtilerini), önyargıdan bağımsız olarak konuyu doğru anlamamızı delillendirmek amacıyla görmektir. (Olguları tabiatta ve insanda / insanlarda aramak, araştırmak) OKUMAKTAN MAKSAT: Bilip anlamak istediğimiz hakkındaki bilgileri, Rab sıfatıyla “Besleyip, terbiye edip eğiten; Yarattıklarını belirlediği bir programa uygun olarak, birtakım hedeflere götüren; Tekâmülü programlayıp yöneten Allah’ın (vahiy kitapları) rehberliğinde, “kâinat” ve “insan” kitaplarında indirip gösterdiklerini , önyargısız öğrenmek amacıyla sorgulayarak okumaktır. (Bilgi sahibi olmak, Anlamak) DÜŞÜNMEKTEN MAKSAT: İşitip, görüp, sorgulayarak okuduğumuzu, akıl ve gönül terazilerimizde tartarak değerlendirmektir. (Özümsemek ve uygulamaya koyacağımız sübjektif doğru bir görüş sahibi olmak, Tefekkür ile idrak edip, İnanmak) Kişisel seçim ve tercih, bunların her birinin öncesinde de vardır ve bunların her birinden sonra da yapılır. VAHİY KİTABI OLAN KUR’AN’DAKİ İMAN KONUSUNDAKİ GERÇEK , BİLİMİN KONUSU DEĞİLDİR.

B. KİTAPTAKİ GERÇEK

1. Kitap nedir?

DİN LİTERATÜRÜNDE KİTAP: özellikle, “İçinde kuşku ve çelişki olmayan” (2 / Bakara / 2) Kuran ve tüm ilahi vahiylerin genel adı olmakla birlikte, Kuran’a göre insanın önüne okunmak üzere konulan üç temel kitap yani,“Kainat Kitabı”, “İnsan Kitabı-insanın bizatihi kendisi” ve “Vahiy Kitabı” (Kuran) dır, genel olarak “Kitap” ile kastedilen… “KİTAP” deyince, genel ve geniş anlamda:

a) “KAİNAT KİTABI”,

b) “İNSAN KİTABI” ve

c) “VAHİY KİTABI” (KUR’AN)

kitapların hepsi algılanmalı ve öyle anlaşılmalıdır.

2. Ayet nedir?

a) Ayetin tanımı

Page 40: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

AYET: Kelime olarak, belirti, işaret, delil… gibi anlamlara gelen ve “Yaradan” la “yaratılan” arası ilişkide anlamı olan, insanı “Tek ve Mutlak Yaratıcı” (Allah) ya çeviren ve götüren aydınlık, ışık ve işarettir.

b) “Ayet” , sadece Kur’an’ nın belirli parçaları olmayıp, aynı

zamanda varlıklar ve olaylar da dahil olmak üzere, İnsan ve Kainat

kitaplarının da parçalarıdır Kuran’a göre...

3. Kur’an ile İnsan ve Kainat Kitaplarının ilişkisi nedir?

Vahiy Kitabı Kur’an, İnananlar için bizatihi kendisi kılavuz olmasının yanında, “Kâinat Kitabı” ile “İnsan Kitabı” nın gereğince okunup, bunlardaki “Ayetlerin” ve “Sünnetullah” ın anlaşılıp, değerlendirilmesini kolaylaştıran bir ışıktır, nurdur. SÜNNETULLAH da, Allah’ın “yol” ve “yasa”sı; Varlığı yönetmede “Allah’ın Dilemesi”yle dilemedikçe, değişmez, değiştirilemez, yöntemi, tarzıdır. Kuran’da mevcut olan “Allahın emir ve yasakları” ve Allah’ın tüm alemlerdeki iş ve oluş dahil tüm yarattıklarının “yaratılış” ve “yönetim” ini düzenleyen “işleyiş” esasları ile insanlarca bilinen ve bilinmeyen, keşfedilmiş veya keşfedilmemiş değişmez, şaşmaz, fiziksel, fizik ötesi, biyolojik, psikolojik, sosyolojik vs. “kainat” ve ”insan” kitaplarının tüm “Varlık Kanunları”, “Sünnetullah” kapsamı içindedir.

4. Kur’an’daki Gerçek nedir?

Kitap olarak Kur’an’ın bizatihi kendisini, gereğince “oku” yamayanlar, söz ile İnananlardanım dese de, Kur’an’ın kılavuzluğundan mahrum kalırlar ve Onun,“Kâinat Kitabı” ile “İnsan Kitabı” nın gereğince okunup, bunlardaki “Ayetlerin – Gerçeğin delilerinin” ve “Sünnetullah” ın (Allah’ın tüm alemlerdeki iş ve oluş dahil tüm yarattıklarının “yaratılış” ve “yönetim” ini düzenleyen “işleyiş” esasları nın) anlaşılıp, değerlendirilmesini kolaylaştıran ışığından, nurundan asla yararlanamazlar. Kur’an’ı gereğince “oku” mama nedeniyle, onun gösterdiğini ona baksalar da göremeyen ve bu sebeple de “Kâinat Kitabı” ile “İnsan Kitabı”na bakmayı bile akletmeyen ve göremeyen zihinler, baktığı Kitap’ta (Kur’an’da) “her şeyin var olduğunu”, hiçbir şeyin ne eksik ne de fazla bırakıldığını” yanlış anlayıp, değerlendirir ve Kur’an’la üfürenler, muska yapanlar, şifre arayanlar, cifr hesapları vs. yapanlar çoğalır. Halkının çoğu böyle Müslüman olan bir toplum, “Kâinat Kitabı” ile “İnsan Kitabı” nı da okuyup, anlayıp, “BİLİMSEL” ilerleme ve buluş elbette yapamaz. KUR’AN’DAKİ GERÇEK, KUR’AN’I GEREĞİNCE OKUMAYANLARIN, ONUN KILAVUZLUĞUNDAN MAHRUM KALACAĞI GİBİ, ONUN “KÂİNAT KİTABI” İLE “İNSAN KİTABI” NIN GEREĞİNCE OKUNUP DEĞERLENDİRİLMESİNİ KOLAYLAŞTIRAN IŞIĞINDA DA MAHRUM KALACAĞI GERÇEĞİDİR.

5. “Kur’an Yeter” sözündeki gerçek nedir?

Kur’an , binlerce (evet binlerce) ayetinde Kainat ve İnsan Kitaplarına gönderme yaparak, işaret

ederek, Sünnetullah çerçevesinde “SEBEP- SONUÇ İLİŞKİSİ” de kurarak, gerçeğe ulaşmanın

kendisiyle birlikte, kendisinin ışığında Kainat ve İnsan Kitaplarının da gereğince “oku”nması

gerektiğini vurguluyor.

Page 41: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Geleneksel tefsirlerde / yorumlarda ve Kur’an fihristlerinde, özellikle Allah’ın varlığının delilleri

olarak gösterilen Kur’an Ayetleri , taşıdıkları bu anlamın yanında , Kainat ve İnsan kitaplarına

gönderme yapmakta, Kainat ve İnsan kitaplarındaki ayetleri (gerçeğin delilleri) de düşünüp ibret

almaya davet etmekte ve “gereğince oku” manın bu olduğunu vurgulamaktadır.

“KUR’AN YETER” SÖZÜNÜN ANLAMINDAKİ GERÇEK, KUR’AN’I GEREĞİNCE OKUYANLARIN,

KUR’AN’IN KENDİSİYLE BERBER, KAİNAT VE İNSAN KİTAP’LARININ “AYET” LERİNİ DE “GEREĞİNCE”

OKUMASI GEREKTİĞİDİR.

6. Kur’an, Bilime engel midir?

Dini bilime engel görenlerin değerlendirmedeki temel yanlışı, görüp – bildikleri Din anlayış ve

uygulamaları ile “Kur’an’daki Gerçeği “ bir ve aynı kabul edişleridir. “Kur’an Yeter” sözünün

anlamındaki gerçeğin, Kur’an’ın kendisiyle beraber Kainat ve İnsan Kitap’larının da gereğince

okunması demek olduğunu, anlamayan ve bilmeyenlerdir. Zannettikleri gibi değildir.

“Hacettepe Üniversitenin girişinde yıllardır bir taş sembol var, üzerinde “TEK KİTABI OLAN İNSANDAN

KORKARIM” yazılı… Thomas Aquinas’ın sözü… Başka kitap okumayan, bağnaz, tutucu insanlardan korkulması gerektiğini anlatan ünlü bir söz…” İşte size İnsan Kitab’ ının gerçeği ifade eden, gereğince okunması gereken bir ayeti, bir İnsanın dosdoğru sözü. Kur’an’ı, Bilime engel görenler, İSLAM’IN TEK KİTABI OLAN KUR’AN’IN, BİNLERCE AYETİNDE, KAİNAT VE İNSAN KİTAPLARININ AYETLERİ OLAN DÜNYADA VE KAİNATTA MEVCUT BÜTÜN KİTAPLARI, GEREĞİNCE OKUYUP, DÜŞÜNÜP İBRET ALMAYI ÖĞÜTLEDİĞİNİ, KUR’AN’N TEMEL MESAJLARINDAN BİRİ OLARAK, BUNLARIN HEPSİNE BİRDEN BİR ARADA “KİTAP” DENDİĞİNİ VE BU “KİTAP” A UYULMASINI EMRETTİĞİNİ göremeyenlerdir. Bilemeyenlerdir. “İlim Çin’de olsa bile arayın, alın” sözünün anlamından habersiz olan ve veya , tamamı mealen: “İLİM ÇİN'DE DE OLSA ONA TÂLİP OLUN. ÇÜNKÜ İLİM HER MÜSLÜMANA FARZDIR.”(Beyhakî, Şuabu’l-İman-Beyrut,1410, 2/253)olan “Hadis” deki İlimi, sadece Din ilmine yoranlar, KUR’AN’I İNDİĞİ COĞRAFYA’DA TEBLİĞ EDEN HZ. PEYGAMBER’İN, TEBLİĞ ETTİĞİ BU DİN’İN İLMİNİ ALMAK İÇİN, İNSANLARI ÇİN’E YÖNLENDİRMEYECEĞİNİ, İLİMDEN MAKSADIN KAİNAT VE İNSAN KİTAPLARININ KONUSU OLAN BİLİMİ DE KAPSADIĞINI VE BU BİLİM’İN NEREDE VE KİMDE OLURSA OLSUN ONDAN ALINMASININ HER MÜSLÜMANA İLİM OLARAK FARZ OLDUĞUNU KUR’AN’A UYGUN OLARAK AÇIKLADIĞINI fark edemeyenler, akıllarını işletmeyen Kur’an cahilleridir. BİLİME ENGEL OLAN, KUR’AN DEĞİLDİR, KUR’AN DAKİ HAK SÖZE, BATIL YORUM GETİRMEKTİR.

YANLIŞ OLAN, Kur’an’ı gereğince “oku” mak değildir; Yanlış olan, Kur’an’ı gereğince “oku”

mamaktır.

YANLIŞ OLAN, Kur’an’ın “Kâinat Kitabı” ile “İnsan Kitabı” nın okunup, anlaşılıp, değerlendirilmesini

kolaylaştıran ve teşvik eden ışığından , nurundan yararlanamamaktır.

Page 42: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

YANLIŞ OLAN, “Kâinat ve İnsan” Kitaplarını da gereğince “oku” mamaktır.

YANLIŞ OLAN, Kur’an’ın “Kâinat ve İnsan” Kitaplarındaki gerçeği idrak ve alınan ibretle, sahip

olunması istediği İman’ı, Bilime engel görmektir.

YANLIŞ OLAN, Kur’an’ın ayetlerini (gerçeğin delillerini) “Kâinat ve İnsan” Kitaplarında da

göstermesine rağmen, Bilime itibar etmeyip, İman dışı konularda gerçeği , bilimle değil, imanla

açıklamaya çalışmaktır.

GABYA İMAN, VARLIK ALEMİNDEKİ GERÇEĞİ DE AYDINLATIR.

KUR’AN, BİLİME ENGEL DEĞİLDİR, ÜSTELİK BİLİME ÇAĞRIDIR.

7. Sonuç olarak Kitap’ taki Gerçek nedir?

Kalbin / gönülün tasdiki olan iman esasları, ispatı ile uğraşarak, bilimin konusu yapılmaz; GAYB (AHİRET) ALEMİNE AİT İMAN GERÇEĞİ KUR’AN’DA DIR. Allah’ın , kainat ve insan kitaplarına gönderme yaparak, Sünnetullah gereği olarak, KUR’AN’IN GÖSTERDİĞİ VARLIK ALEMİNE AİT GERÇEK DE, KAİNATTA VE İNSANDADIR. Kişinin ahirette hesaba çekileceği “Temel Sorumluluğu”: Gayb (Ahiret) alemindeki “GERÇEK” e inanarak / İMAN İLE, içinde bulunduğu Varlık Aleminde Allah için iş ve değer üretmek, ÇALIŞMAKTIR. Çalışmada verim almanın SÜNNETULLAH’ ta gösterilen yolu, “SEBEPLERE YAPIŞMAK” tır. ARANAN “GERÇEK”İN BULUNACAĞI ALEM NERESİ İSE ONA GÖTÜRECEK “SEBEP” DE ORDADIR. Sebepler de o sebebin sonucu olan “Gerçek” te “Ayet” lerdedir ve “AYET” , sadece Kur’an’ nın belirli parçaları olmayıp, aynı zamanda varlıklar ve olaylar da dahil olmak üzere, İnsan ve Kainat kitaplarının da parçalarıdır Kuran’a göre... Sebebi yanlış yerde aramak, o konu ile ilgili olarak cehalet tir / bilgisizliktir. SADECE SEBEBİNE YAPIŞANLAR GERÇEĞE ULAŞIR. İŞTE, ÜÇ TEMEL KİTAP’TAKİ GERÇEK BUDUR.

“Allah’a “CENÂB-I HAKK” demişiz…

Ne büyük , ne muhteşem bir söz!

“Cenâb”: Saygınlık, yücelik ve ululuk ifade eden bir deyim.

“HAKK”: 1- Gerçek, gerçeğin ta kendisi 2- Doğruluk, hak, adalet…

“CENÂB-I HAKK”: Büyük, Saygın, Yüce Gerçek, Doğruluk, Hak, Adalet…”

“CENÂB-I HAKK” tır ki O : Şairin deyişi ile:

“İşit Niyazi sözün

Page 43: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Bir nesne örtmez Hak yüzün,

Hak’tan ayan bir nesne yok,

Gözsüzlere pinhan imiş”

ALEMLERDEKİ GERÇEĞİ GÖREN GÖZ, ALEMLERE AİT “KİTAP” I

GEREĞİNCE OKUYAN GÖZDÜR.

İŞTE SONUÇ OLARAK KİTAP’TAKİ GERÇEK DE BUDUR.

“YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU / DÜŞÜN-ANLA / ANLAT / ÇAĞIR!” (Alak /

1)

C. ÜÇ TEMEL KİTAP’TAN GERÇEĞİN OKUNMASI Bu üç temel kitap (“Kainat Kitabı”, “İnsan Kitabı” ve “Vahiy Kitabı” - Kuran), Doğru Bilginin (ilmin ve bilimin) de kaynağıdır. Bu kaynaklardan yararlanmak ancak “Kitap” ta olandan haberdar olup, Çalışan akıl ve gönülle bu bilgi kaynaklarını etkin kullanmakla mümkündür: “Yeryüzünde (Kainat Kitabı) ayetler (gerçeğin delilleri) vardır görürcesine bilenler için. Benliklerimizin ( İnsan Kitabı ) içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz?” (51 / 20- 21) “De ki: "Göklerde ve yerde (Kainat ve İnsan Kitaplarında) neler var / neler oluyor, bir bakın!" O ayetler(gerçeğin delilleri) ve uyarılar iman etmeyen (inanmayan) bir toplumun hiçbir işine yaramaz.” (10 / 101) “Göklerin ve yerin melekutuna (Kainat ve insan kitaplarındaki ayetlere - gerçeğin delileri olan varlık ve oluşlara ), Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye bakmadılar mı; ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? Peki, bu Kur'an'dan sonra hangi hadise / söze iman ediyorlar?” (7 / 185) “Onlara ayetlerimizi (gerçeğin delillerini) ufuklarda (Kainat Kitabı) ve öz benliklerinin içinde ( İnsan Kitabı ) göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?” (41 / 53)

D. KİTAPTA OLMAYAN “ZAN”DIR: Bu üç temel kitaptan (“Kainat Kitabı”, “İnsan Kitabı” ve “Vahiy Kitabı” – Kur’an) herhangi birinde mevcut olan “Ayetler” ile delillendirilemeyen ve “Sünnetullah” ile açıklanamayan bir şey , gerçeği ifade eden doğru bilgi (ilim ve bilim) değildir, “zan” dır: “Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi görüyorsunuz? Onda, keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz. Yoksa sizin lehinize üzerimizde kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne hükmederseniz oluverecek! Sor onlara: "Böyle bir şeye hangisi kefil?" Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler ortaklarını!” (68 / 36-41) “İçlerinde ümmî olanlar da vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece hayal ve kuruntu bilirler. Onlar yalnız sanıya saplanırlar.” (2 / 78)…

Page 44: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Bkz, Kur’an’ın Işığında İşitip, Görebilmek - 4: ZAN ve AKIL Tıklayınız: http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=9211&Itemid=138

E. KUR’AN IŞIĞINDA GERÇEĞE GİDEN YOL

1. Doğru Yol

“Hak Rabbindendir / Gerçek Rabbinden gelir, o halde sakın kuşkuya düşenlerden olma “(2 / 147; 3

/ 60), “Kuşkulanmakta isen senden evvel Kitap’ı okuyanlara sor” (10 / 94), “Haberdar olana sor” (25

/ 59), “Bilmiyorsan zikir / Kur’an ehline sor” (16 / 43; 21 / 7).

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu

tutulacaktır.” (17 / 36)

“…HER BİLGİ SAHİBİNİN ÜSTÜNDE BİR BAŞKA BİLEN VARDIR.” (12 /76).

KUR’AN IŞIĞINDA GERÇEĞE GİDEN YOL, “KİTAP” I YANİ VAHİY KİTABI OLARAK KUR’AN’LA

BERABER, KAİNAT VE İNSAN KİTAPLARINI (ÜÇ TEMEL KİTABI), GEREĞİNCE OKUMAK VE HAKKIYLA

UYGULAMAKTIR.

2. Doğru yolda bir Patika: Konularına Göre Kuran Mesajı

Konularına göre kuran mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın

kullanılmasına imkan ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap”

bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Kuran ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten

“Nasip Sahipleriyle” paylaşabilmek için yapılmıştır.

“Konularına göre Kur’an Mesajı” derlemesinin, konularla ilgili Kur’an ayetleriyle, İlahi Kelamın

algılanıp anlaşılmasında , gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan kapılardan bir kapı

olması umulmaktadır.

Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, aşağıdaki linkten ulaşabilecekleri “Konularına

Göre Kuran Mesajı” nı bilgisayarlarına indirip, arşivlediklerinde, diledikleri zaman, diledikleri

konuyu rahatlıkla inceleyebileceklerdir.

Tıklayınız: http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747

3. “İkra' bismi rabbikellezi halak.“

MÜSLÜMAN KİŞİ VE TOPLUM OLARAK, “YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU / DÜŞÜN-ANLA / ANLAT

/ ÇAĞIR!” (Alak / 1). BU İLK VAHYİN İLK FARZINI, KUR’AN’DA ALLAH’IN İSTEDİĞİ GİBİ, RIZASINI

KAZANACAK ŞEKİLDE, HEM DİNİ HEM BİLİMSEL KONULARDA, LAYIKIYLA YAPANLARDAN OLURUZ,

İNŞALLAH.

Page 45: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

M. Kemal Adal

VI. KUR’AN VE ANLAM (*)

A. MUHKEM VE MÜTEŞABİH NE DEMEKTİR?

1. Muhkem

Sözlükte "sağlam, esaslı ve dayanıklı" anlamına gelen MUHKEM, terim olarak: Manası kolaylıkla

anlaşılan, harici bir yoruma ihtiyaç göstermeyen ve tek anlamı olan, ne anlama geldiği, ne anlatmak

istediği ilk bakışta anlaşılan, manası açık ve net olan, niteliği ve içeriği (seçikliği ve açıklığı) belli olan

Kur'an'ın sarih lafızlarına ve ayetlerine denir.

Fıkıh usulü ilminde muhkem; manası / hükme delaleti açık olan lafızdır. Bu lafzın, tevil, tahsis ve

neshe ihtimali yoktur. Yani manası açıktır, hüküm vermeye kılavuzluk, aracılık yapan söz,söylem,

ifadedir. Muhkem olan bu söz, söylem ve ifadenin, tevil (görünür anlamından başka bir anlamda

manalandırılma, yorumlama),tahsis (bir kimseye veya bir yere ayrılma) ve neshe (kaldırılma,

hükümsüz bırakılma) ihtimali yoktur.

2. Müteşâbih

Sözlükte ”benzeyen” anlamına gelen MÜTEŞÂBİH , terim olarak: Manası kolaylıkla anlaşılmayan, bir

çok manaya ihtimali olup bunlardan birini tayin edebilmek için haricî bir delile ihtiyaç duyulan, ne

anlama geldiği, ne anlatmak istediği ilk bakışta anlaşılmayan, manası açık ve net olmayan, niteliği

(seçikliği) belli olsa da içeriği (açıklığı) belli olmayan, şaban ayında değil de ramazan ayında oruç

tutulması gibi manası akılla kavranamayan lafızlara ve ayetlere denir.

Fıkıh usulü ilminde Müteşâbih ise; manası / hükme delaleti kapalı olan, ne anlama geldiği ancak

Allah tarafından bilinebilen lafızdır. Yani manası kapalıdır, hüküm vermeye kılavuzluk, aracılık

yapmayan söz, söylem ve ifadedir. Ne anlama geldiği ancak Allah tarafından bilinebilen söz, söylem

ve ifadedir.

MELEK, CİN, ŞEYTAN, AHİRET HAYATI, CENNET TASVİRLERİ,CENNETTEKİ YAŞAM, HURİ, GILMAN,

CEHENNEM TASVİRLERİ, CEHENNEM ATEŞİ, KUR’AN’DA ANLATILAN MUCİZELER VS. GAYBİ

KONULAR İÇYÜZÜ / GERÇEĞİ İTİBARİYLE MÜTEŞABİHTİR. BUNLARIN MAHİYETİ TAM OLARAK

BİLİNİP KAVRANILMASA DA ZAHİRİNE İNANILIR, İSPATI İLE UĞRAŞILMAZ. BUNLAR, AMEL (İŞ YAPIP

DEĞER ÜRETME) VE BİLİMİN KONUSU DA DEĞİLDİR. SADECE İMAN KONUSUDUR.

a) Algılayış bakımından Müteşâbih

İslâm alimleri müteşâbih ayetlerin tarifi mevzuunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir.

Page 46: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Bir kısmı müteşâbihi, “manası gizli ve yoruma muhtaç olan, tevile gidilmeden anlaşılmayan, işaret

ettiği mananın ne olduğu hususunda tercih edebilecek açık bir anlamı olmadığı gibi ayrıca bir izaha

muhtaç olan ayetler” olarak tarif etmişlerdir.

Alimlerin ekserisi de, “müteşâbih ayetlerin ilk bakışta bir manası olduğunu, fakat onların

yorumlarının-tevillerinin hangisinin en doğru olduğunu ancak Allah’ın bilebileceğini, insanın bu

bilgiye sahip olmadığını” söylemişlerdir.

Bunlar Selefiye Ekolü’ne mensup alimlerdir ki, “müteşâbih ayetleri olduğu gibi kabul edip teşbih

(benzetme) ve tecsime (cisimlendirmeye) düşmemekle birlikte, tevile de gidilmemesi gerektiğine

“inanırlar. “Biz müteşâbih ayetlerin zâhirine inanır, bâtınını tasdik ederiz; iç yüzünün anlaşılmasını

ise Allah’a havale ederiz. Zira biz onu bilmekle mükellef değiliz. Zaten bu husus (iç yüzünün /

gerçeğinin kavranması) imanın (kalbin tasdiklemesi , onaylamasının) şartı ve hükümlerinden biri

de değildir” derler.

Müteşâbih ayetlerle onların yorumları ve onlardaki mananın asıl mahiyetini ortaya çıkarmak için

gayret sarf eden alimlere gelince…

Bunlar “Halef Ekolü”nü meydana getirmişlerdir ki, onlar da: “Kur’an, sırlar ve muammalar ihtiva

eden kapalı ve muğlak bir kitap değildir. Hem Kur’an kendisinin apaçık bir dille indirildiğini,

ayetlerinin tutarlı bir şekilde açıklandığını, onu dinleyenin düşünmesi, aklını kullanması, hükümler

çıkartması ve ihtilaflarını onunla çözmesi gerektiğini ve bunun için indirildiğini kesin olarak ifade

etmektedir, hem de, Kur’an düşünüp anlaşılmak için gönderildiğine göre düşünmek, manasını

anlamak demektir. O bakımdan Allah Teala’nın Kur’an’da manası anlaşılmayan bir şeyle hitapta

bulunması uzak bir ihtimaldir.” demektedirler.

b) Müteşâbih genel olarak üç kısımdır:

(1) Lafızda olur.

Bu da ya tek kelimede veya cümlede olur.

Kelimenin müteşâbih olması; kelimenin ilk anda anlaşılması zor olmasından kaynaklanır. Veya

kelimenin çok anlamlı olmasından kaynaklanır.

Cümlenin müteşâbih olması ise, sözün muhtasar (kısaltılmış) olmasından kaynaklanır. Veya sözün

dizilişinden kaynaklanır.

(2) Manada olur.

Allah'ın eli (Fetih, 48 / 10), yüzü (Kasas, 28 / 88), gözü (Taha, 20 / 39) gibi sıfatların ve "elif lam mim"

gibi kesik harflerin anlamlarının kapalı olması gibi.

(3) Hem lafız hem manada olur.

"Müşrikleri öldürün" (Tevbe, 9 / 5) ayetinde olduğu gibi emrin genel veya özel olup olmayışı veya

"evlenin" (Nisâ, 4 / 3) ayetinde olduğu gibi emrin vücup (vacip olma, farza yakın ) veya nedb (kesin

olmayan istek, teşvik edilmekle birlikte yapılmamasında sakınca olmayan) ifade edip etmemesi gibi.

3. Anlamına vakıf olup olmama bakımında Müteşâbih

Rağıb el-İsfehânî, anlamına vakıf olup olmama bakımında müteşâbih âyetleri üç kısma ayırmıştır.

Page 47: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

a) Kıyametin ne zaman kopacağı gibi ancak Allah'ın bilebileceği

müteşâbihler,

b) Garip kelimeler gibi anlamı ancak bir araştırma ve inceleme

sonucunda bilinebilen müteşâbihler,

c) ilimde derinleşenlerin bilebileceği müteşâbihler.

B. KUR’AN’IN TAMAMINDA MUHKEM VE MÜTEŞÂBİH

1. Sağlamlığı, nazmının güzelliği, şek, şüphe ve kusurunun olmayışı,

lafzı ve anlamında bir zayıflığın olmayışı itibariyle Kur'an'ın tamamı

muhkemdir:

“Elif, Lâm, Râ. Hakîm ve Habîr olandan bir kitaptır ki bu, ayetleri önce muhkem kılınmış, sonra ayrıntılı hale getirilmiştir.” (11 / 1). Bu sebeple, Kur’an herkes tarafından kolaylıkla anlaşılır ve ”Kur’an yeter.”

2. Ayetleri, güzel, beliğ, doğru, adil, vecîz ve mucize olma bakımından

Kur'an'ın tamamı müteşâbihtir:

“Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın Zikri / Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini / dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur” (39 / 23). Bu sebeple, Kur’an’ın tamamı, “TEFEKKÜR, AKILINI VE GÖNLÜNÜ ÇALIŞTIRMA SONUCUNDA NE ANLIYORSAN” ODUR Kİ, İŞTE BU DA ALLAH’IN KILAVUZLAMASIDIR. Bunun içindir ki Hidayete erdiren Hâdi (Doğru yola ulaştıran) sadece ve yalnız Allah’tır ve “Kur’an yeter.” TAM BU NOKTADA, BİR BAŞKA BİLENİN (İLİMDE DERİNLEŞTİRİLMİŞ OLANIN) İZAH VE AÇIKLAMASINA MÜRACAAT, GÖZÜ KAPALI OLARAK O KİŞİNİN ARDINDAN GİTMEK İÇİN DEĞİL AMA O İZAHI “KİŞİSEL DEĞERLENDİRME TERAZİSİNDE” TARTARAK, İCABINDA, KENDİ AKLININ VE GÖNLÜNÜN TEVİLİNİ YAPABİLMEK İÇİN GEREKLİDİR.

3. Anlamının açıklığı ve kapalılığı bakımından ayetlerin bir kısmı

muhkem bir kısmı da müteşâbihtir:

“Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ( sağlam, açık ve kesin hükümlü mesajlar) ki; onlar Kitap'ın anasıdır (özüdür / temelidir). Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar (Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar), fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için /ona (keyfi) anlamlar yüklemek amacıyla, Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini (görünür anlamından başka bir anlamda kabul etmeyi, varacağı yeri, mutlak manasını) ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.“ (3 / 7) ALİ İMRAN SURESİNİN BU AYETİNDE MUHKEM AYETLERİN, KUR'AN'IN ANASI (TEMELİ, ESASI) OLDUĞU, KALPLERİNDE SAPMA BULUNANLARIN, FİTNE ÇIKARMAK VE TEVİLİNİ YAPMAK İÇİN MÜTEŞÂBİHE UYDUKLARI, MÜTEŞÂBİHLERİN TEVİLİNİ ANCAK ALLAH'IN BİLDİĞİ, İLİMDE

Page 48: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

DERİNLEŞENLERİN, "BUNLARIN HEPSİNİN ALLAH'TAN OLDUĞUNA ÎMAN EDERİZ" DEDİKLERİ BİLDİRİLMİŞTİR. İlimde derinleşenlerin de müteşabih ayetlerin tevilini bilebileceğini söyleyenler olmuşsa da İslâm bilginlerinin çoğunluğu bu ayete dayanarak müteşâbihi ancak Allah'ın bilebileceğinde ittifak etmişlerdir.

4. Hangi âyetler muhkem, hangi âyetler müteşâbihtir?

Bu husus Kur'an'da belirtilmemiştir.

Bu sebeple ayetin muhkem veya müteşâbih olup olmadığı, ayeti “gereğince okuyan” ların, ayetten

bizatihi kendi akıl ve gönlüyle algılayıp anladığına göre değişir.

Kişilerin ilim ve bilgilerine göre de değişir.

Her kişi kendi samimi algı ve anlayışı ile aklının ve gönlünün idrakinden ve kalbinin tasdikinden

sorumludur.Bu sorumluluk başkasına devredilemediği gibi, isteseler bile bir başkası tarafından da

yüklenilemez.

İbn Abbas, İkrime ve Katade gibi Kur'an yorumcuları :

a) Ayetlerin, iman edilip amel edilenleri muhkemdir

b) Sadece iman edilen, ancak amel edilme imkânı (melek, cin,

şeytan, ahiret alemi, Gayb konuları vs. gibi) olmayanları ise

müteşabihtir

demişlerdir (İtkan, I/640).

c) Bu görüş, "ilimde derinleşenler, müteşâbihe iman ederiz

derler." ( 3/7) ayeti ile uyuşmaktadır.

d) Peygamberimiz (a.s.) de sadece müteşâbihe tabi olanlara

uymaktan sakınılmasını emretmiştir (Buharî,VI, 42).

C. MUHKEM VE MÜTEŞÂBİH AYETLERİ “GEREĞİNCE OKUMA”YI

NASIL YAPACAĞIZ DA KUR’AN’I ANLAYIP YAŞAYACAĞIZ?

Samimi bir inanan (mümin) olarak , Kur’an’ı okuduğumuzda, Allah’ın verdiği aklımızla, bizim için,

MUHKEM AYETLERDEN ANLADIĞIMIZ NE İSE ONLARA UYARAK AMEL EDİP (İŞ VE DEĞER ÜRETİP,

İBADET EDİP) ; MÜTEŞABİH OLARAK DEĞERLENDİRDİĞİMİZ AYETLERE İSE “ALLAH KATINDAN

OLDUĞUNA” İMAN ETMEMİZ, Allah’ın rızasını kazanacak şekilde KUR’AN’I YAŞAMAMIZ İÇİN DE

YETERLİ OLACAKTIR.

Zira:

Page 49: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

1. Ayetlerin, iman edilip amel edilenleri muhkemdir. Kitabın anası

(özü / temeli) muhkem ayetlerdir. Onların peşinden gidilmesinde bir sorun

yoktur.

2. Sadece iman edilen, ancak amel edilme imkânı (melek, cin, şeytan,

ahiret alemi, Gayb konuları vs. gibi) olmayan ayetler, müteşabihtir.

Kendisiyle amel edilmeyeceği / iş üretilmeyeceğinden, onların içyüzünü /

mahiyetindeki gerçeği tam olarak kavrayamamak ve tevil de etmemek,

onların da Allah katından olduğuna iman edilmesi halinde, uygulamada /

pratikte bir mahzur teşkil etmeyecektir.

Ancak,” kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar (Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar),

fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için /ona (keyfi) anlamlar yüklemek amacıyla,

Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini (görünür anlamından başka bir

anlamda kabul etmeyi, varacağı yeri, mutlak manasını) ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş

olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden

başkası gereğince düşünemez.“ (3 / 7) .

Bu sebepledir ki:

3. Sadece müteşâbihe tabi olana uymaktan ve sadece müteşâbihe tabi

olanlardan sakınılmalıdır.

İslam dinini eleştiren Kur’an düşmanlarının eleştirilerine bir dikkat edin. Bunların çoğu, sadece

Müteşabih ayetleri, kendi keyiflerince tevil eden ve bunlarla hükme varan, muhkem ayetleri

önemsemeyen, işlerini (amelleri) de müteşâbihe getirdikleri kendi keyfi tevillerine, yorumlarına

uyarak yapan kişilerdir.

Oysa ki, Müminler olarak bizatihi kendimiz, Müteşabih olan ayetleri de aynı muhkem ayetler gibi

okuyup inceleyip tefekkür edip, sonuçta ne akledip anlıyorsak, içinde bulunduğumuz o zaman ve

mekanda, o anladığımızla ve işlerimizi (amellerimizi) de muhkem olana göre yaparak “Kur’an’ın

tamamının ardına düşmemiz gereklidir ve bulunduğumuz o durum ve koşulda, bizim için o

yeterlidir.

4. Mevlana’nın, “Okuyan aklı miktarınca anlar” anlar diye ifade ettiği,

İnsan kitabı ayetlerindeki bu “gerçek”, Sünnetullah (Allah’ın yol ve yasası)

’ın İnsanda işleyiş ( zuhuru / tecellisi) inden başka bir şey değildir.

Bilmeliyiz ki:

‘‘KUR’AN’IN BÜTÜNÜNÜ BİLMEDEN BİR KISMINI, BİR AYETİNİ İHMAL EDEREK DE DİĞER AYETLERİNİ

DOĞRU ANLAYAMAYIZ.’’ ve

‘‘KUR’AN’A NİSPET ETTİĞİMİZ SINIRLI ANLAYIŞIMIZ VEYA KUR’AN’DAN ANLADIĞIMIZ, KUR’AN’IN

MUTLAK MANASI VE HÜKMÜ OLARAK GÖSTERİLEMEZ.’’

Page 50: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Ve biz Kur’an’ı okuduğumuzda ve Kur’an’ı yaşamımızda uyguladığımızda, Allah’ın verdiği aklımızla,

bizim için, muhkem ayetlerden anladığımız ne ise onlara uyarak amel edip (iş ve değer üretip,

ibadet edip) ; müteşabih olarak değerlendirdiğimiz ayetlere ise sadece, Allah katından olduğuna

iman etmekten sorumluyuz.

Bu böyledir. Çünkü: Hiç bir benlik yaratılış kapasitesi dışında bir şeyle yükümlü tutulamaz.(2 / 233);

Allah hiç bir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez / teklifte bulunmaz. (2 / 286);

Hiç kimseye yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. (6 / 151 – 153); -ki biz, her

benliğe ancak yaratılış kapasitesi ölçüsünde görev yükleriz- (7 / 42); Biz hiçbir benliğe yaratılış

kapasitesinin üstünde görev yüklemeyiz. (23 / 57 -62): Allah hiçbir benliği, kendisine verdiği şey

dışında yükümlü tutmaz. (65 / 7).

Bu böyledir.Çünkü: İnanalım veya inanmayalım hiç farketmez, HEPİMİZ, SÜNNETULLAH ODUR Kİ:

ALLAH’IN VERDİĞİYLE (AKIL), İNDİRDİĞİ (KUR’AN) VE İNDİRDİĞİNDE GÖSTERDİKLERİYLE (KAİNAT VE

İNSAN KİTABI AYETLERİ) HÜKMEDER / KARAR VERİR VE AMEL EYLERİZ / İŞ YAPARIZ.

MÜMİN VE MÜSLİM OLUP OLMADIĞIMIZI BELİRLEYİP AYIT EDEN ŞEY, SADECE HÜKMÜMÜZDE /

KARAR VERMEMİZDE BELİRLEYİCİ OLAN İNANCIMIZ / İMANIMIZ İLE AMELLERİMİZDEKİ /

İBADETLERİMİZDEKİ FARKLILIKLARIMIZDIR.

5. Aslında Kur’an’ın zahirini gereğince “oku”mak , batınını tevildir.

Ve TAHKİKİ İMANDA (KENDİ İNANCINI SORGULAYIP, İMANINI OLUŞTURMADA, ŞUURLU / BİLİNÇLİ

İMAN SAHİBİ OLMADA) HER MÜMİN KENDİNE MÜÇTEHİTTİR (Bir konuda ayet ve hadislere

dayanarak yargıya varan, karar veren din düşünürüdür.)

İÇTİHADI (GÖRÜŞ, ÖZEL GÖRÜŞ, ANLAYIŞ, KAVRAYIŞI) DA SADECE KENDİNİ BAĞLAR.

Bu durumda, Vahiy kitabı olan Kur’an ayetleri gibi, Kur’an’ın kılavuzluğundan ve ışığından

yararlanarak değerlendirdiğimiz, Kainat Kitabı ile İnsan Kitabının ayetlerini de okurken, aklımıza ve

ilmimize göre muhkem olan ayetlerle iş görüp değer üretecek, müteşabih olanın da Allah katından

olduğunu bilerek, iman etmekle yetineceğiz.

Ve (Kainat ve İnsan kitabının Bilim konusu olan müteşabihlerinin, o bilimin uzmanlarınca tevil

edilebileceğini de bilerek) İLİMDE DE BİLİMDE DE, “RABBİM İLMİMİZİ ARTTIR” DUASIYLA, ALLAH

İÇİN İŞ YAPIP DEĞER ÜRETMEDE , HAKK İÇİN KENDİMİZE VE TOPLUMA YARARLI / İYİ / GÜZEL İŞ

YAPMADA, İLERLEMEK İÇİN ÇALIŞIP ÇABALAYACAĞIZ. HAYIRLARDA YARIŞACAĞIZ.

KUR’AN’I YAŞAMASI İÇİN MÜMİNİN YAPMASI GEREKEN BUDUR.

6. Sadece müteşâbihe tabi olmak, toplumda Nifak (Geçimsizlik,

anlaşmazlık, ara bozuculuk), Fitne (Karışıklık, kargaşa) ve Fesat

(Bozukluk:) sebebidir.

Page 51: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

D. İTHAF, ÇAĞRI, DUA

1. İthaf (!)

KENDİLERİNİ ATATÜRKÇÜ OLARAK NİTELENDİREN ve fakat Atatürk’ün düşünce ve uygulamalarıyla

bağdaşmayan bir anlayışla, kendi laiklik algılayışları içinde Dini ve Kur’an’ı insaf ve özen ölçülerine

sığmayacak şekilde, kıyasıya red ve karalama amaçlı eleştiren ve Laiklik ve Din konusunda kendi

görüşlerine Atatürk’ü siper yapıp, ATATÜRK İLE ALDATAN “TİP” KİŞİLER VARDIR.

KENDİLERİNE HOCA DİYEN ve DİN ADAMI GÖRÜNEN, devamlı ve ısrarla Hz. Peygamber’den “hadis”

diye Kur’an’a uymayan hurafe / uydurma sözler nakleden ve bu uydurmalar ile keyfi olarak Kur’an’

daki müteşâbihi tevil ederek betimlemeler (Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz

önünde canlandırma, tasvir) yapan, ALLAH İLE ALDATAN “TİP” KİŞİLER DE VARDIR.

Bu yazı, müteşabih ayetlerin açıklamasında yaptıkları tevillerle, “ betimleme sonucu vardıkları

hükümleri birbirine zıt ve fakat gayb (duygu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan) ı taşlamada yöntemlerinin özü birbirinin aynı” olan BU İKİ “TİP” KİŞİLERE İTHAF (!) EDİLEREK, özellikle

ONLARIN TAKİPÇİLERİNİN DİKKAT , İNCELEME VE DEĞERLENDİRMESİNE SUNULMUŞTUR.

2. Çağrı

Kendilerini Atatürkçü olarak nitelendiren bu bir kısım laik kişiler, özellikle ve ısrarla, kendilerine

hoca diyen ve din adamı gözüken bazı kişilerin Hz. Peygamber’den “hadis” diye naklettiği

müteşâbihi tevil eden / açıklayan sözlerine bakarak, İçindeki döşekler, Huri ve Gılman’larla Kur’an’

ayetleriyle tanımlanan müteşâbih Cenneti ve Cennet hayatını, bir “Ker..ne” (haşa) gibi anlayıp ve

öyle gibi tevil / manalandırma ile yorumlayıp açıklamaktadır. Sonuçta bu keyfi, edepsiz, izansız,

açıklamalarından hareketle, Din ve Kur’an hakkında, hiç alakasız bir başka ”hükme” varmaktalar.

Bu yapılan sadece müteşabih olan sözleri tevil etmektir ki, benzeri tüm yorumlar gibi batıldır,

haktan / gerçekten uzaktır. Haktan / gerçekten bir şey ifade etmez ve geçersizdir.

Bu tür yorum ve açıklamaları, müteşâbih bir lafzı ve veya manayı, ister tek kelime, ister cümle,

isterse bir kavram konusu olsun, tevilini kim yaparsa yapsın, samimi mütedeyyin bir Mümin ve

Müslüman, Kur’an mesajının tamamında kendinin anladığına hiç uymayan ve muhkem olanla

bağdaşmayan bu tür tevil, açıklama ve yorumlara uymaz, uyamaz ve uymamalıdır.

Samimi mütedeyyin bir Mümin ve Müslüman, Müteşabih Lafzın “hadis” diye söylenen böyle bir

tevilini de reddederek, Kur’an’ daki müteşâbih lafzı da Allah katından bilerek, onun tevilini /manasını

/ anlamını da Allah’a havale etmeli ve kazanımlarını boşa çıkarmak istemiyorsa böyle kişilerin

ardından da asla gitmemelidir.

Muhkemi göz ardı ederek, sadece müteşâbihe tabi olmak, toplumu provoke eder (kışkırtır) ve

toplumda ve Dinde, Nifak (Geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozuculuk), Fitne (Karışıklık, kargaşa) ve

Fesat (Bozukluk) sebebidir. Toplumun ve Dinin ayrışmasına, bölünmesine, parçalanmasına neden

olur.

Page 52: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

İnsan anlayış ve uygulamalarının sonucunda, insanların kazanımlarının / kesbinin sorumlusu olarak

Allah ve Kur’an gösterilemez, fatura Din’e çıkarılamaz.

3. Dua

Allah, Müslüman kişi ve toplumları, sadece müteşâbihe tabi olmaktan ve tabi olanlara da

uymaktan ve hayırsız, yararsız iş ve çabalardan, her tür şerden korusun, İnşallah.

E. KONULARINA GÖRE KUR’AN MESAJI

Konularına Göre Kuran Mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın

kullanılmasına imkan ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap /

Kur’an” bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Muhkem ve Müteşabih Kuran ayetleriyle, yorumu

kendilerinin sorumluluğunda olmak üzere, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten “Nasip

Sahipleriyle” paylaşabilmek için yapılmıştır.

Allah Kelamın algılanıp anlaşılmasında , gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan

kapılardan bir kapı olması umulmaktadır.

RESUL KUR'AN'IN TEBLİĞİ olan on E- Kitap ve Kuran Işığında Yorumlar E- Kitabı ile "HASENAT 4.0

KUR'AN ARAŞTIRMA PROGRAMIN" dan oluşan “KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” nı,

bilgisayarınıza indirmek ve arşivlemek istiyorsanız:

Yenilenen ve güncellenen aşağıdaki linki tıklayınız. 45 saniye geri sayımı takiben gözükecek

"download" yazılı kutucuğu da tıklayınız. Ve yaklaşık bir dakika sonra bilgisayarınıza indirmiş

olacağınız dosyanın içindeki "önce beni oku" belgesine bakıp, istediğinizi yapınız:

http://s2.dosya.tc/server24/UVM3RE/KONULARINAGOREKURAN_INMESAJ_-MKA.rar.html

BU LİNK ÇALIŞMADIĞINDA İNDİRME YAPILABİLECEK UYGUN LİNK VE KONULARINA GÖRE KURAN

MESAJI HAKKINDA ÖZET BİLGİ, AŞAĞIDAKİ YAZIDA MEVCUTTUR:

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747

Dip Not:

(*)Anlam: Aşağıdaki “anlam” tanımlarında da görülüp anlaşılacağı gibi, “Muhkem” ve Müteşabih”

anlam / mana, sadece Kur’an’a ve Arapça Lisana özgü bir kavram olmayıp, bütün lisanlarda /

dillerde mevcut olan , lisanın kullanılmasında pratikte kaçınılamaz bir ifade tarzıdır. (M. Kemal

Adal)

anlam

Page 53: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

a. dil b. 1. Bir kelimeden, bir sözden, bir davranış veya olgudan anlaşılan şey, bunların

hatırlattığı düşünce veya nesne, mana, fehva, valör. 2. man. Bir önermenin, bir tasarının, bir

düşüncenin veya eserin anlatmak istediği şey.

Güncel Türkçe Sözlük

anlam

Anlayış, duygu.

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

anlam Osm. mâna

Bir kelimenin veya bir sözün anlattığı fikir. Anlam türlü bakımlardan sınıflara ayrılır: GEÇER

ANLAM (S. usuel) ve UĞRAMA ANLAM (S. occasionnel) ; YALIN ve KARMAŞIK

ANLAM (S. Simple, S. complexe) ; TEMEL VE KATKIN ANLAM (S. fondamental, S.

accessoire) ; İLKEL ve TÜREME ANLAM (S. primitif, S. dérivé) ; SOMUT VE SOYUT

ANLAM (S. Concret, S. abstrait) ; ÖZ VE MECAZ ANLAM (S. propre, S. figuré).

BSTS / Dilbilim Terimleri Sözlüğü 1949

anlam İng. sense, meaning

Sözcüklerin veya davranışların zihinde uyandırdığı izlenim.

BSTS / Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü 1972

anlam İng. meaning, sense, signification

1. Bir sözcüğün belirttiği, düşündürdüğü (şey). 2. Bir önermenin, bir tasarımın, bir düşüncenin

ya da yapıtın anlatmak istediği (şey).

BSTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü 1975

anlam İng. sense, meaning

Kelimenin tek başına veya söz içindeki öteki ögeler ile bağlantılı olarak zihinde yarattığı

kavramlardan her biri: kestirmek 1. ağaç kestirmek, kumaş kestirmek, 2. bir şeyi tahmin

Page 54: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

edebilmek: işin sonunda nereye varacağını kestiremiyorum; 3. birazcık uyumak: Bir saat

kadar kestirirsem kendimi toplayabilirim vb.

BSTS / Gramer Terimleri Sözlüğü 2003

anlam İng. meaning, sense, signification

1. Bir deyimin belli bir yorumda karşılık olarak kazandığı nesne. ||Anl. yorumsal anlam. Krş.

kaplamsal anlam, içlemsel anlam. 2. Kullanımsal anlam. 3. Dizimsel anlam.

BSTS / Mantık Terimleri Sözlüğü 1976

anlam Osm. Mâna

Bir kelimenin, veya kelimelerden meydana gelmesi dolayısıyla, bir cümle veya sözün

anlattığı fikir. (HARFİ HARFİNE ANLAM, Sens littéral; ÖZ ANLAM, Sens propre).

BSTS / Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü 1948

anlam İng. significance

Bir toplum ya da toplumsal küme üyelerinin türlü ekin öğeleriyle ilgili olarak yaptıkları

düşünsel çağrışım.

BSTS / Toplumbilim Terimleri 1975

anlam İng. meaning, sense

Bir simge, kavram ya da bir ölçümün belli bir dizgeye göre taşıdığı içlem ya da içerim.

BSTS / Yöntembilim Terimleri Sözlüğü 1981

anlam Osm. mana

Sözcüklerin, dizelerin, tümcelerin ve benzerleri söz örneklerinin anlattıkları duygu, düşünce,

yargı.

BSTS / Yazın Terimleri Sözlüğü 1974

Page 55: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10618&Itemid=

128

M. Kemal Adal

VII. KUR’AN VE İNANÇ

A. İNANÇ; TARTIŞILABİLİRLİK ANLAYIŞI VE SINIRI NEDİR?

Bakın Türk Dil Kurumu “İnanç” kavramını nasıl açıklamış:

İNANÇ : 1. Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma: “Bilhassa kadınlar arasında hurafeye inanç fazla buralarda.” -F. Otyam. 2. Birine duyulan güven, inanma duygusu. 3. İnanılan şey, görüş, öğreti: “Kendi getirdikleri inançtan başka her şeye kapalıdır zevkleri.” -N. Ataç. 4. din b. Tanrı'ya, bir dine inanma, akide, iman, itikat: “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.” -Anayasa. Güncel Türkçe Sözlük

Tanımından anlaşılabileceği gibi, İnanç kişilere özgüdür. Bu sebeple, inançların din kültürü (teoloji)

olarak değil; kişisel bazda tartışabilirlik sınırlarını doğru olarak belirlemek gerekir. Karşılıklı iletişimde

“doğru anlaşılmak” adına, eski bir yazımdan alıntıyla konuya giriş yapmak istiyorum.

Öncelikle ve özellikle belirtmek isterim ki kimsenin inancını yargılamak veya inancımı, itikadımı

başkalarına belletmek gibi bir niyet ve maksadım yoktur, olamaz. Çünkü bu inancımla uyuşmaz.

Her zaman, her ortamda, açık ve net olarak ifade ettiğim, tutum ve davranışlarımla da göstermeye

çalıştığım şey, özümsediğimce, “Atatürkçü Düşünce” sahibi bir Türk (iftihar ediyorum) ve “Kuran”a

sarılmış bir Müslüman (Hamd ediyorum) olarak benimsediğim değerleri isteyenlerle paylaşmaktır.

Dini içerikli yazılarımdaki muhataplarım, ancak inananlar ve bir müminin Kuran’ dan edindiği İslam

itikadını bilmek isteyenlerdir.

AMACIM:

“İnsan, Kainat ve vahiy Kitapları”ndan görüp bildiğimce Hakkı / gerçeği, görüp bilmek isteyenlerin

görüş sahasına koymaktır.

Ne Atatürkçü Düşünce Sistemi ve ne de İslami İtikat, kimsenin tekelinde değildir. Bu bağlamda

muhataplarımın, amacım doğrultusunda muhatabı olabilmek için uğraşıyı ibadet bilmekteyim.

İman, Allah ve kul arasındadır, kimde olduğunu da Allah bilir. Kimsenin dini inancı kimseyi

ilgilendirmez; beni de ilgilendirmez ama hiçbir “Kitap” bilgisine dayanmaksızın, “Kuran

Değerleri”ni, bilgisizce cehaletten veya daha kötüsü bilip de nefsi çıkarı için, kişisel arzusu için

kullananlar, aslından saptıranlar ve her ne maksatla olursa olsun insanları Allah ile aldatanlar,

Kuran’a iftira atanlar, topluma zarar verenler karşısında sessiz kalamam.

Page 56: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

BUNLARIN İNANÇLARIYLA DEĞİL, BUNLARIN İNANCIMLA İLGİLİ YANLIŞLARINI, HAKSIZLIKLARINI

GÖSTEREBİLMEYİ DE “CİHAD” OLARAK BİLİRİM.

Çok sık “Dini içerikli” yazmamın sebebi ve yazılarımın çerçevesi budur. Bu yazı da Kuran ayetlerinin

derlenmesiyle oluşturulmuş, oldukça uzun bir inceleme ve tefekkür yazısıdır. Artık dileyen yazıyı okur,

düşünür; dileyen vazgeçer / vazgeçmez, bildiğine bakar.

B. İNANCI BELİRLEYİP OLUŞTURAN NEDİR?

İster inanlardan olun ister inanmayanlardan, İnancınız ne olursa olsun hiç fark etmez, bir kere olsun

aklınıza gelip düşündünüz mü ki:

“ İki kardeş, aynı babadan olma ve aynı anadan doğma, genleri müşterek, aynı aile ve çevrede

yetişmiş, aynı toplumun ve ortamın iki ayrı / farklı kişisi. Konu din olmuş olmamış farketmez, biri

inananlardan olmuş biri inanmayanlardan…Acaba neden?...”

Soruyla ilgili düşüncemi bildiğimce, Din konusunda ve Kur’an referansları ile açıklayayım, siz bu

açıklamayı isterseniz, istediğiniz konuda istediğiniz referanslarla göre değerlendirin, bakalım fark var

mı?

1. Müşterek (ortak) dilin ve anlamanın etkisi

İnancın belirlenmesinde okunanı ve işitileni anlamak için ortak bir dilin olması gerekir. Ortak dil,

anlamanın olmazsa olmazlarından birisidir. Ama lisan, tek başına sadece bir iletişim vasıtasıdır,

aracılık görevi yapan bir araçtır. Kişiler için de bir toplum için de, maksada göre en kolay ve en iyi

kullanılan lisan da elbette ana dilleridir. Buna rağmen “ana dil” de olsa, lisan tek başına inancın veya

inançsızlığın sebebi değildir.Çünkü:

“Eğer biz onu yabancı dilde bir Kur'an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: "Ayetleri ayrıntılı kılınmalı değil miydi? / Arap'a yabancı dil mi? / ister yabancı dilde, ister Arapça!" De ki: "O, iman edenler için bir kılavuz, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur'an, onlar için bir körlüktür. Böylelerine, çok uzak bir mekândan seslenilmektedir” (41 / Fıssulet / 44) “Biz onu Arapça konuşmayanlardan birine indirseydik de, O onu onlara okusaydı, yine de ona inanmayacaklardı.” (26 / Şuara / 198 – 199) Ortak dilin (Araplar için Arapça; Türkler için Türkçe, ortak ana dildir) kullanılmasıyla, bir konuyu “anlamak,” o konuda bir inancın oluşmasında, olmazsa olmaz bir temel teşkil ederse de, “anlamak” da tek başına inancın veya inançsızlığın sebebi değildir. Çünkü: Anlamak tek başına inanmak için yeterli olsaydı Arapça sözü anlama sıkıntısı olmayan Ana

dili Arapça olan tüm Arapların da toptan inananlardan olması icap ederdi. Yalın haliyle anlamak,

“hak vermek” ve “kabul etmek” demek değildir.

“Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir” (49 / Hucurat / 14)

Page 57: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Dil müşterek de olsa,söylem aracı olan lisandaki, kavram, terim, tanım ve isimler, insanların algılama, anlama ve anlaşmalarını sağlayan, kolaylaştıran unsurlar olmasına rağmen, bu kavram, terim ve tanımlamalarda anlama ve algılama farklılıkları, aynı toplumun insanları arasındaki yanlış anlaşılmaların ve anlaşamazlıkların ana sebeplerinden biridir. Herhangi bir konudaki kavram, terim ve tanımların kapsam ve içeriğini farklı anlayıp algılayan bir çok insan, bunun farkına varamadığı süreçte, aynı lisanla konuştuğu fakat yakından tanımadığı kişileri ve söylemlerini, muhatabının ifade maksadının dışında kendi değerlerine göre algılar ve öyle yorumlar. Mevlana’nın söylediği, "Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler." İfadesi, insan fıtratına ait bir gerçektir. Bu yaratılış gerçeği, İnsan Kitabındaki Sünnetullah’ tır. Bu, “Anlaşabilmek için aynı dili konuşmak gerekmez” demek değildir; “Aynı dili konuşanlar, aynı şeylere inanıyorsa ve aynı şeyleri hissediyorsa kolayca ve doğru anlaşırlar” demektir.Tek başına “doğru anlamak” için yeterli olmasa da, “doğru anlamak” için olmazsa olmazlardan biridir, ortak dil…

a) Bu sebepledir ki: Allah, mesajlarını seçtiği peygamberlerine /

elçilerine, toplumun anlaması için o toplumun diliyle göndermiştir.

Allah’ın elçisi / resulü olan son peygamber de (Hz. Muhammed), tüm insanlar için kendisine Arapça olarak indirilen / vahyedilen Allah sözünü (Kuran) , ana dili Arapça olmayan toplumlara, anlamaları için, o toplumların diliyle konuşan kendi elçileriyle göndermiş ve tebliğ etmiştir. Doğru algılayıp anlayıp anlamanın en kestirme yolu, ana dilde konuşup yazmaktır. Gönüllerdeki inanç ve duygu beraberliği, insanların birbirlerini doğru anlamanın ötesinde birbirleriyle anlaşmalarında ve dillerindeki lisan beraberliğiyle birlikte, bir coğrafyadaki toprağı “vatan”, orada yaşayan halkı da “millet” yapan unsurların başında gelir.

b) Şüphesiz, Sünnetullah’ ın gerçekleri değişmez. Farklı ve

değişken, değişir ve değiştirilebilir olan, insanların doğrularıdır.

Değişen o insanların onları anlayış ve kavrayış şeklidir. İnsanların

hür iradeleri ile yaptıkları seçim ve tercihleridir.

Örneğin: “Allah Gani’dir, dileyene dilediğini dilediğince verir.”ifadesiyle bir Kur’an gerçeği ifade edildiğinde: Bazıları: ”Dileyen ne dilerse, Allah onu verir.” diye anlar ve öyle inanır, ona göre bir yol tutar kendine; Bazıları: ”Dileyenin dileğini, Allah’ın kendisi dilediği gibi verir” diye anlayıp öyle inanır ve bir başka yola girerler. Sünnetullah’ tan bilgi sahipleri ise : “Her ikisi de olur” diye anlar ve öyle inanırlar.

c) Dildeki lisan ile gönüllerdeki inanç ve duygu ile ilgili aşamalar

ve gerçek odur ki:

“Söyledim! Duydu anlamına gelmez. Duydu! Doğru anladı anlamına gelmez. Anladı! Hak verdi anlamına gelmez. Hak verdi! İnandı anlamına gelmez. İnandı! Uyguladı anlamına gelmez. Uyguladı! Sürdürecek anlamına gelmez”

Page 58: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Bunların ayrımına varanlar doğru bilgilenir, gerçeği bulur ve fikir sahibi olurlar. Bilgilenme sürecinde, kendini bilen, İlkelerinden ve kendi değer yargılarına göre doğrularından emin olan kişiler, duydukları çevresindeki farklı düşünce ve fikirlere, sorgulama sürecinde, hak vermeseler bile, sadece bunları doğru anlamakla da kendilerini geliştirirler. Bu kişiler, yararlanabilecekleri olumlu bir kazanım elde ederler ve toplumsal uzlaşmaya katkı

sağlayabilirler.

2. Kalbin tasdiki

İnancı belirleyen, kişinin aklını ve gönlünü çalıştırarak, tefekkür sonucu idrak ile anladıklarına hak

verip vermediği ve kalbinin onaylayıp onaylamadığıdır.

İNANMAK, Bir şeyi doğru olarak benimsemektir; Birini doğru sözlü olarak bilmek, güvenmektir; Bir

şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmektir; Tanrıyı (Müslümanlar için Allah’ı), sevecek, güvenecek ve

bağlanacak en yüksek varlık olarak bilmektir; iman etmektir.

Anladığına hak verip inanmak için, aklın anladığını, kalbin, gönülün, duyguların da beğenip onaylaması gerekir ki bu da İnsan Kitabındaki Sünnetullah’ tır. Kim ne derse desin, kime ne dersek diyelim, anlayıp, hak verip, kabul edip yürekten doğruladığımız ne ise, inandığımız da odur. Her insanın kendi değer yargılarına göre inandığı gerçekler, o insanın inancıdır.

İMAN, kalbin tasdiki ve hür irade ile dilin ikrarıdır.

İman, izafidir, subjektiftir, nefes alan can adedincedir ki kimde ve nice olduğunu kişinin

kendisinden başka ancak ve yalnız Allah bilir ve bu sebeple İman’ı sadece Allah yargılar.

İnsanlar ise, insanın sözünü işitir, tutum ve davranışını (eylemlerini) görür ve kendi inancıyla

karşılaştırarak değerlendirirse, zahirde görünenle sadece dünyevi geçerli, kişisel bir intiba

edinebilir.

Hem birey olarak İnsanın ve hem toplumun, olgunlaşıp gelişmesi için, inançların sorgulanması

(tahkiki) gerekli fakat eyleme dönüşmedikçe yargılanması abestir.

Müteşabih olanı tevil etmeden inanç konusunda gerçekler, “kalp / gönül” ile idrak edilir

dediğimde, Bilimsel olarak, "Gerçekler organlarla değil, beyinle algılanır" diyerek karşı çıkanlar,

“Kalp / gönül” den Kur’an’daki kastın, bilimsel olan, “akıl dahil, bireyin kişiliğini yansıtan tüm

karakteristik özelliklerin kaynağı olan” üst sistemi, “beyin” olduğunu algıladıklarında, yukarıdaki

yazılanlarla bilim arasında, bilimsel manada ve özde bir çelişki olmadığını görebileceklerdir. Çünkü

Rahman’ın Sünnetullah’ ı mutlak gerçektir.

BU KAPSAMDA İNANCI BELİRLEYİP OLUŞTURAN, KİŞİSEL KABULLERİMİZ / DOĞRULARIMIZ, SEÇİM

VE TERCİHLERİMİZDİR.

Page 59: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

C. İMAN /İNANÇ İLE İŞ, EYLEM (UYGULAMA) İLİŞKİSİ

1. İman / inanç insanların kişisel seçim, tercih ve sorumluluğu;

eylemleriyle beraber Dünya hayatındaki sınavıdır.

ALLAH, indirdiği (Vahiy) ve gösterdiği (Kainat ve İnsan) Kitaplarında, insanlara Hak ile batılı / iyi ile kötüyü /doğru ile yanlışı / güzel ile çirkini anlatıp göstermiş; Dileyene / dilediğine bunları ayırt etme gücünü, Sünnetullah kapsamında vermiştir.

ALLAH, peygamberlerini sadece TEBLİĞ (Hakikati Duyurma), İNZAR (Uyarma) ve TEBŞİR (Müjdeleme) ile görevlendirmiş ve yetkilendirmiş; İnsanlara seçim ve tercihlerine göre yol gösterip, onları kılavuzlayıp hidayete erdirmeyi ise yine Sünnetullah kapsamında üzerine almıştır.

2. İnsanların inançları ile özgür seçim ve tercihleri üzerinde,

peygamberlerin ve vesvese veren iblis soyu / iblis izleyicileri olan cin ve

insan şeytanları da dahil olmak üzere, hiçbir varlığın, zorlayıcı yaptırım

güçleri yoktur.

3. Her şey Sünnetullah kapsamında olur ve kişiler, inanç ve

eylemlerinde, sorumlulukları kendilerine ait olmak ve sonuçlarına

katlanmak üzere, üstlendikleri “emanet”i kullanırlar.

4. Dinde Zorlama Yoktur:

“DİNDE BASKI - ZORLAMA - TİKSİNDİRME YOKTUR. DOĞRU VE GÜZEL OLAN, ÇİRKİNLİK VE SAPIKLIKTAN AÇIK BİR BİÇİMDE AYRILMIŞTIR. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir” (2 / Bakara / 256) “ONLARIN İYİYİ VE GÜZELİ BULMALARI, SENİN ÜZERİNE BİR BORÇ DEĞİLDİR. TAM AKSİNE, DİLEDİĞİNİ / DİLEYENİ İYİYE VE GÜZELE KILAVUZLAYAN ALLAH'TIR…” (2 / Bakara / 272) “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! “ (10 / Yunus / 99) “Şu bir gerçek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir.” (28 / Kasas / 56) “Kuşkusuz, bu Kitap'ı biz sana insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerine vekil değilsin.” (39 / Zümer / 41) “GERÇEK ŞU Kİ, SİZE RABBİNİZDEN GÖNÜL GÖZLERİ GELMİŞTİR. KİM GÖRÜRSE KENDİSİ YARARINA, KİM KÖRLÜK EDERSE KENDİSİ ZARARINA... Ben sizin üzerinize bekçi değilim.” (6 / Enam / 104) “BİZ ONU YOLA KILAVUZLADIK. ARTIK YA ŞÜKREDİCİ OLUR YA NANKÖR.” (76 / İnsan / 3) “Artık uyar / düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı / düşündürücüsün. Üzerlerine musallat bir despot değilsin.” (88 / Ğaşiye / 21-22)

Page 60: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

“Ve de ki: "HAK, RABBİNİZDENDİR. ARTIK DİLEYEN İNANSIN, DİLEYEN İNKÂR ETSİN."…” (18 / Kehf / 29)

a) Allah, bir beşer olarak peygamberinin yetki ve gücünü apaçık

açıklıyor:

“De ki: "BEN SİZE ZARAR VERME GÜCÜNE DE IŞIK VE AYDINLIK VERME GÜCÜNE DE SAHİP DEĞİLİM." De ki: "Allah'tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında bir sığınak da asla bulamam." "Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim…" (72 / Cin / 21-23)

b) İnsanlara (sorumlu varlıklara) duyuruluyor:

“Yemin olsun…Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene. Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki, BENLİĞİ TEMİZLEYİP ARINDIRAN, gerçekten kurtulmuştur. ONU KİRLETİP ÖRTENSE kayba uğramıştır” (91 /Şems / 1; 7-10)

c) Sorumluluğun Şeytanın üzerine yüklenemeyeceği

vurgulanıyor:

“Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç / kanıt olmayacak. Azgınların seni izleyenleri müstesna." (15 / Hicr / 42) “Şu bir gerçek ki şeytanın elinde, iman edip yalnız Rablerine dayananlar aleyhine hiçbir sulta / hiçbir kanıt yoktur. ONUN SULTASI, SADECE ONU DOST EDİNENLERLE ALLAH'A ORTAK KOŞANLAR ÜSTÜNDEDİR.“ (16 / Nahl / 99 -100)

d) Ve Sünnetullah olarak insanlar / toplum, uyarılıyor:

“Sizden, sözü saklayan da açıklayan da geceye sığınıp gizlenen de gündüz yol alan da onun için birdir. Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. GERÇEK ŞU Kİ ALLAH, BİR TOPLUMUN MÂRUZ KALDIĞI ŞEYLERİ, ONLAR, BİREY OLARAK İÇLERİNDEKİNİ / BİREY OLARAK KENDİLERİNE İLİŞKİN OLANI DEĞİŞTİRMEDİKÇE, DEĞİŞTİRMEZ…” (13 / Rad / 10-11) “Bu böyledir. ÇÜNKÜ ALLAH BİR TOPLUMA LÜTFETTİĞİ NİMETİ, O TOPLUM BİREY OLARAK

İÇLERİNDEKİNİ / BİREY OLARAK KENDİLERİNE İLİŞKİN OLANI DEĞİŞTİRMEDİKÇE,

DEĞİŞTİRMEMİŞTİR. Ve Allah, iyice işiten, gereğince bilendir.”( 8 / ENFÂL / 53)

“Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. KÜFRE SAPANLAR İSE BÂTILA YAPIŞARAK ONUNLA HAKKI KAYDIRMAK İÇİN UĞRAŞIYORLAR. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.” (18 / Kehf / 56) “SEN HA UYARMIŞSIN ONLARI HA UYARMAMIŞSIN, FARK ETMEZ ONLAR İÇİN; İNANMAZLAR.” (36 / Yasin / 10) “SEN ANCAK RABLERİNDEN İÇİN İÇİN KORKANLARI VE NAMAZ KILANLARI UYARIRSIN.” (35/ Fatır / 18)

Page 61: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

“EĞER HATIRLATMAK YARAR SAĞLARSA HATIRLAT / ÖĞÜT VER! İÇİNE ÜRPERTİ DÜŞEN, ÖĞÜT ALACAKTIR. İÇİ KARARMIŞ BEDBAHT İSE ONDAN KAÇINACAKTIR” (87 / A’lâ / 9-11) “De ki: "Bilgi Allah'ın katındadır. Bana gelince, ben ancak açıkça uyaran biriyim." (67 / Mülk / 26) “Yine de yüz çevirirlerse artık sana düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.” (16 / Nahl / 82) “Ve de ki: "HAK, RABBİNİZDENDİR. ARTIK DİLEYEN İNANSIN, DİLEYEN İNKÂR ETSİN." (18 / Kehf / 29)

D. İNSANLARIN TEBLİĞDE YETKİ VE SORUMLULUKLARI: Allah’ın emirleri bunlar iken, kendi kendilerini mümin (inanan) olarak nitelendiren bazı insanların, peygambere verilen yetki ve görevin üzerinde bir yetki ve görev ile “din” adına misyon yüklenmesi, dinde aşırılığa gitmektir ki bu anlayış, şirk (Allaha ortak koşmak) ile özdeştir. Kuran mesajının ışığında bu bağlamda: İnananlar, Kuran’daki İslam’ın duyurulması ve Kuranın emir ve yasaklarına uyulmasını teşvik etmek dışında ve ötesinde başkaca bir şeyle yetkili ve mükellef değildirler. Hiç kimse, hiçbir kişi tarafından, hiçbir maksatla İslam Dinine girmeye ve inancını buna göre oluşturmaya veya değiştirmeye zorlanamaz. Çünkü dinin özü ve ruhu imandır. İman ise tamamen hür iradeye bağlı olarak yapılan vicdani bir kabul, seçim ve tercihtir. Hiçbir zorlama teşebbüsü, kalp ve vicdandaki samimimi inancı olumsuz yönde etkileyemez. Zira iman, kalp ve vicdanın tasdiklemesidir, gönülden onaylaması, doğrulamasıdır. Zorlama ile ikrar (söz ile ifade) değiştirilebilirse de samimi iman değişmez. Bu sebeple her türlü zorlamaya, dinin özü ve ruhu kapalıdır.

1. İnançta, Sünnetullah gereği olarak, insan ancak içinden geliyorsa

gönlü imana yatkınsa iman edebilir. Bu manada dinde zorlama zaten

yoktur, olamaz.

Böyle bir zorlama yapılırsa, maksat ne olursa olsun, Allah’ın hakkını inkardır. Çünkü Herkesin dini inancında serbest olması, sorumluluğu ve hesabı kişisel olarak Allah’a verilecek İslami bir kural olarak, Allah’ın insanlara tanıdığı bir haktır. Ayrıca, zorlama ile yapılan bütün amel ve fiiller, İslami inanç, ibadet ve muamele açısından da kesinlikle makbul ve muteber kabul edilemez. Zira, böylesi iş ve oluşlar, “Ameller niyetlere göredir” ilkesine gereğince, Allah’ın rızasından uzaktır. Zorlama ile yapılan amelde (işlerde) dinin vaad ettiği sevap da bulunmaz. Kişisel rıza ve niyet bulunmayınca hiçbir amel, Allahın da razı olduğu bir ibadet olmaz.

2. İnançta ve Amelde, Dinin isteklerinin hepsi, Allah’ın hoşnutluğunu /

rızasını kazanmak maksadıyla, zorlamasız, iyi niyet ve rıza ile yapılmalıdır.

İlaveten Dinde insanlara yapılacak zorlamalar, İslam’ın temel düşüncelerinden biri olan “sınama” anlayışına da ters düşer. Çünkü, insanın zorlama ile hakka / gerçeğe / doğruya / iyiye / güzele tabi olması halinde; zor sebebi olmadığında, kendi arzu ve isteği ile Allah rızasını kazanmak için, bunlara uyup –uymayacağı sınanamaz.

Page 62: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

3. Zorlama, zorlayana bir sevap kazandırmaz; üstelik eziyet etmektir

ki, günahtır.

Zor korkusuyla katlanılan ve yapılan dini istekler de, zorlanma sebebiyle yapana, zorlama baskısından kurtulmaktan öteye, Allah indinde geçerli bir yarar, sevap sağlamaz. Dinde zorlama büyük vebal getirir ve zorlama yapanlar hesabı unutmamalıdır ki, Allah yeminle (kendi tanıklığında) uyarıyor: “ Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz. Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz değildik.” (7 / Araf / 6-7)

E. FARZ, GÜNAH, AHLAK İLİŞKİSİ

Farz, Kur’an’da Allah’ın yapın ve yapmayın dedikleridir. Muhkem ayetlerle sabittir.

(Bkz,Kur’an ve anlamı:

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10618&Itemid=128)

Kur’an’daki “GÜNAHKARLAR, GÜNAH VE GÜNAHLAR” ile ilgili ayetleri topluca bir arada okuyup

hatırlar, (Bkz. Dinde Mütekabiliyet ve Sünnetullah -5 ve 6. GÜNAHKARLAR, GÜNAH VE GÜNAHLAR :

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=9738&Itemid=140

ve

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=9737&Itemid=140 )

sonra da algılayıp anladığınızı , Kur’an’daki “GÜZEL AHLAK” ile ilgili ayetler / öğütler ile

karşılaştırırsanız, (Bkz. Güzel Ahlâk:

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10380&Itemid=128)

Kuran’ın tamamı göz önüne alınarak, İnsanın ahlaki sorumlulukları ile ilgili olarak başlıklar halinde “GÜZEL AHLAK” yazısında yapılan özet bir tasniflemede başlıklar halinde sıralanan ve hepside aynı zamanda evrensel olan İNSANIN KENDİSİNE VE ÇEVRESİNE KARŞI AHLAKİ SORUMLULUKLARI İLE, FARZ, GÜNAH VE AHLAK DEĞERLERİ ARASINDA HİÇBİR ÇELİŞKİ BULAMAZSINIZ. Görebileceğiniz sadece uyumdur.

1. İnsanın kendisine ve çevresine karşı ahlaki sorumluluklarıyla ilgili

olarak, yazıda başlıklar halinde tasniflenen:

a) GÜZELLİKLER / DOĞRULAR / SALİH AMELLER / İYİ VE ÖĞÜLEN

TUTUM VE DAVRANIŞLAR, Kur’an’da ayrıntılı kılınarak bildirildiği

şekliyle farzdır. Evrensel Ahlak değerleri ile de örtüşür. Sadece kişiyi

değil, tüm toplumu ilgilendirir.

Page 63: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

b) ÇİRKİNLİKLER / YANLIŞLAR / BATIL AMELLER / KÖTÜ VE

YERİLEN TUTUM VE DAVRANIŞLAR , Kur’an’da ayrıntılı kılınarak

bildirildiği şekliyle Günah’tır, yasaklanmıştır. Evrensel Ahlak

değerleri ile de örtüşür. Sadece kişiyi değil, tüm toplumu ilgilendirir.

2. İnsanın Allah’a karşı ahlaki sorumluluklarıyla ilgili olarak, yazıda

başlıklar halinde tasniflenen , İYİ VE ÖĞÜLEN TUTUM VE DAVRANIŞLAR ile

KÖTÜ VE YERİLEN TUTUM VE DAVRANIŞLAR, Kur’an’da ayrıntılı kılınarak

bildirildiği şekliyle inananlardan veya inanmayanlardan olmayı belirleyen

bir İMAN KONUSU olarak, Allah ile kulu arasında özünde kişiseldir. Kişisel

inançla yapılan amellerin / işlerin, toplumda tecellisi ve etkisiyle

toplumsaldır. İnananlar dünyasında evrenseldir.

(Bkz, KUR’AN VE SORUMLULUK,

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10605&Itemid=128)

Din, bireylere doğru yolu göstermek içindir. Toplum bireylerden oluşur. Bireyleri doğru yolda ise

toplum da doğru yoldadır ve bir dünyevi düzen de kurulmuştur. Kur’an’ın “günah” deyip

yasakladığı işlerde, kişilere ve topluma bir yarar yoktur veya zararı, yararından çoktur. Bu sebeple

Kur’an ile bunlar (kişiye ve topluma zararlı veya zararı yararından çok olanlar), “Haram” kılınıp,

“Günah” denip, yasaklanmıştır.

Dikkatinizi çekmek isterim ki, hiç kimse, Kur’an’da delilini göstermedikçe bir şeyi “haram” kılamaz,

“günah” diyemez ve kendi nefsinden başkasına da yasaklayamaz.İmanın ve Kur’an ahlakının gereği

budur. Hiç kimsenin İslam dini adına , dillerinin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da

haramdır!" demeye hakkı ve vazifesi yoktur.

Diğer taraftan, Günahtan kaçınmanın dünyadaki yararı, topluma da olduğu için, bu “ahlaki” eylemi

yapan kişiye Ahiret’te de karşılığını tam olarak alacak şekilde, “sevap” yazılmaktadır.

Toplum hayatı içinde yaşayan fertler olarak, şayet inananlardansak , bir olay karşısında inancı ne

olursa olsun, herhangi bir kişinin “haram”, “günah” veya “ahlak – ahlaksızlık” yakıştırmalarını,

kendi algılayışımızdaki gibi Kur’an ayetlerinden sorgulamak esastır.

Sorgulamadan uygulamak, kişisel sorumluluğu kaldırmadığı gibi, toplumsal düzene de olumlu bir

katkı sağlamaz.

3. Kur’an İnananları için, sonuç olarak :

Hepimizi terazisi “Kur’an” da olsa, hepimizin tartmadaki akıl ve gönlümüzün kalibrasyonu ve

değerlendirmedeki “ölçü” (kader) lerimiz farklı farklıdır.

Bilgi, emek ister; iş, çaba – gayret ister. İşitelim, görelim; İşte Kur’an, okuyalım, bilelim…

Başkalarının dediklerini de dinleyelim, değerlendirelim. Lakin nihai karar, tercih ve seçim hakkımızı

kimseye ipotek etmeyelim.

“BAŞKALARI FETVA VERSE DE SEN FETVAYI KALBİNE SOR” diyen Hz. Muhammed’i İzleyelim.

Page 64: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

4. Kur’an’a inanmayanlar için , sonuç olarak:

Kimsenin, kimseyi inandırma misyonu, yetkisi ve gücü yoktur. Gönül dostum diyor ki: “Paslı çiviyi

sökmek zordur.”

F. Bacon’un sözleriyle:

“YALANLAMAK VE REDDETMEK İÇİN; İNANMAK VE HER ŞEYİ KABULLENMEK İÇİN; KONUŞMAK VE

NUTUK ÇEKMEK İÇİN OKUMA ! TARTMAK, KIYASLAMAK VE DÜŞÜNMEK İÇİN, OKU!”

Paylaşırken derim ki:

ANLATMAK İSTEDİĞİNİ DEĞİL DE ANLAMAK İSTEDİĞİNİ ANLAYANLAR İÇİN, SÖYLENEN HER BİR SÖZ

FAZLADIR.

Benden, anlamınca bir “merhaba” ve “selam” olsun herkese…

M. Kemal ADAL

İZMİR

10 Ocak 2013

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10650&Itemid=128

VIII. KUR’AN VE UYGULAMA (*)

(* ) Uygulama: 1. Uygulamak işi, tatbikat, tatbik, pratik: 2. Kuramsal bir bilgiyi, ilkeyi, düşünceyi herhangi bir alanda hayata tatbik etme, tatbik: 3. huk. Yürütüm. Güncel Türkçe Sözlük

A. İSLAM’ DA DİN ADAMLIĞI VE DİNE HİZMET

Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre:

DİN ADAMI, Mesleği dinle ilgili işler olan görevli ; MESLEK: Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi

ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak

için yapılan, kuralları belirlenmiş iş demektir.

Diyanet işleri Başkanlığının Başkan ve memurları, müftüler ve müftülük görevlileri,cami imamları,

İlahiyat fakültesi ve İmam hatip lisesin ilgili öğretim görevlileri, serbest olarak dini ürün / kitap üreten

ve hizmet veren ve karşılığında para kazanan kişiler ve dini cemaat mensupları vs. bu tanım içinde

değerlendirilebilir.

Ancak Kur’an’da bu anlamda Din adamlığı yaparak Dine hizmet ve böyle bir meslek yoktur. Dinde, dinci meslek kuruluşları yoktur. Karşılığında para kazanmak ve geçimini bu yolla sağlamak üzere yapılan, Dini tebliğ, Din öğretme ,Dini İrşad (aydınlatma), Dine hizmet’ gibi işler için insanlardan bir karşılık beklemenin ve ücret almanın uygun olmadığı,karşılığın ve ücretin Allah’tan beklenmesinin

Page 65: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

gerektiği, Peygamberlerde örneklenerek, Kur’an tarafından aşağıdaki ayetlerde şöyle vurgulanmaktadır: * “Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun” (12 / 104); * “De ki: "Onun karşılığında sizden bir ücret istemiyorum” (25 /57); * “yoksa onlardan bir vergi mi / dünyevi karşılık mı istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır.” (23 / 72);

* “Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bir borç yüzünden onlar, yük altına mı giriyorlar?” (52 / 40); * “Bir ücret mi istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç altında eziliyorlar!” (68 / 46); * “İşte böyleleri, Allah'ın yol gösterdiği kimselerdir. Sen de onların yolunu izle ve şöyle söyle: "Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece âlemlere bir öğüttür." (6 / 90); * Yüz çevirdiyseniz çevirin. Ben sizden bir ücret istemedim. Benim ücretim, Allah'tan gelecektir. Bana, müslümanlardan / Allah'a teslim olanlardan olmam emredildi." (10 / 72); * "Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah'tandır.” (11 / 29); * "Ey toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına düşmez. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?" (11 / 51); * “De ki: "Onun karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; ancak Rabbine varmak için bir yol tutmayı dileyenler istiyorum." (25 / 57); * "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece âlemlerin Rabbi'ndendir.” (26 / 109, 127, 180); * "Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbi'ndendir.” ( 26 / 145, 164); * “De ki: "Ben sizden herhangi bir ücret istemedim; o sizin olsun. Benim ödülüm yalnız Allah'tandır. Ve O, her şey üzerinde bir Şehîd, gerçek bir tanık..." (34 / 47)

1. Din hizmetleri ücret karşılığı olmaz. Din hizmetleri pazarlık konusu

yapılarak ticari bir iş haline getirilemez.

2. Din hizmeti, Müslümanın Müslümana borcudur. Ücret ve dünyevi

menfaat karşılığı yapılmaz.

Kur’an’ da Allah “ayetlerinin az bir bedel (dünyevi menfaat) karşılığında satılmamasını yalnız kendisinden sakınılması” (2 / 41) istemiş ve “Allah'ın Kitap'tan indirdiği şeyi gizleyip onu basit bir ücret karşılığı satanlar, karınlarında ateşten başka bir şey yemiş olmazlar, Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacaktır, onları arındırmayacaktır da... Onlar için korkunç bir azap vardır.” (2 /174) demiştir.

3. Din hizmeti karşılığı alınan ücret şu şartlarda caiz olabilir:

“Sadakalar / zekât malları Allah'tan bir farz olarak sadece şunlar içindir: Fakirler, düşkünler, sadakalarla ilgilenmeye memur edilenler, kalpleri yakınlaştırılıp ısındırılacak olanlar, özgürlüğünü yitirmiş olanlar, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmış kişi. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.” (9/60) ayetinde “sadakalarla ilgilenmeye memur edilenlere” topladıkları zekat’tan (vergiden) pay verilmesi emredilmektedir. Bu ayetten hareketle, dini bir iş veya hizmete “memur” edilen kişilere, ibadetleri karşılığı için değil / din hizmetlerinin karşılığı olarak değil,sadece bu işle görevlendirilmeleri sebebiyle, vakit ve mesai (çalışma, emek) lerini bu uğurda harcayacakları için başka işe zaman ve mesai ayıramama sebebiylede ihtiyaçlarını karşılayamayacaklarından bu ihtiyaçlarını karşılamak üzere, vakit ve mesai / çalışma, emek) karşılığı olarak ücret (maaş) verilir.

Page 66: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

a) O işi ücretsiz yapacak ve veya devletçe maaşlı görevlendirilmiş

yapacak kimseler olmaz da o iş aksayacaksa, işe talip olan veya

devletin görevlendirmediği bir kişi, zaman ayırdığı ve kendi işini

aksattığı için bunların karşılığı olarak ücret alabilir.

b) Yaptığı masraf karşılığı, devletin görevlendirmediği bir kişi

ücret alabilir. (Devletin görevlendirdiği kişi yaptığı masrafı devletten

alır)

c) Pazarlıksız, beklentisiz bir ikram olursa, devletin

görevlendirmediği bir kişi alabilir. (rüşvet şüphesi ihtimali sebebiyle

zekat memuru ve devlet memuru alamaz)

Kur’an’a göre Din’de, İslam’da, Dinle ilgili “İŞ” ve “HİZMET” vardır ve önceliklidir ama “MESLEK” olarak Dünyevi maddi kazanç ve karşılık beklenen ve alınan, Dinle ilgili “İŞ” ve “HİZMET” lerin karşılığı Dünyada alındığında, hesabı Ahiret’te verileceği unutulmamalıdır.

B. MEZHEP VE MEZHEPÇİLİK

Konunun bu kısmında Recep Aykan’ dan yaptığım bazı alıntıları değerlendirmenize sunmak istiyorum.

1. Mezhep ve Tarikat

MEZHEP: Bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri, dine

yorum getiren ekol; dini anlayış, görüş, öğreti demektir.

TARİKAT: Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde

birbirinden ayrılan Tanrı'ya ulaşma ve onu tanıma yollarından her biridir.

İslam’ın ana kaynağı Kur’an olmasına rağmen, Hz. Peygamber zamanında günümüz

uygulamalarındaki hiçbir mezhep ve tarikat yokken, bugün uygulamada, “mezhebi olmayanın dini

olmaz “ noktasına gelinmiştir. Sanki mezhebim şu diyenlerin büyük bir çoğunluğu,”atalarını taklit”

ten öteye, mezhebinin ayrıntılarını ve diğer mezheplerden farkını bilirmiş gibi…

Diğer taraftan, Ku’ran’da cami imamı, şeyhülislam, müftü, tarikat şeyhi, din adamı gibi,

Müslümanlara önderlik eden ve veya onları temsil eden sınıfların varlığı yokken, Kuran bu

sınıfların hiçbirinden bahsetmez iken, uygulamada, halkın geniş bir bölümü, cami imamlarıyla,

müftülerle, şeyhlerle, dini yanlış bir şekilde özdeşleştirmektedir. Oysa ki: Din yalnız ve ancak

Allah’a özgülenir.

Günümüzde tarikatlar, geleneksel mezhepçi düşüncenin kalesidirler. Buradaki şeyhler, Kur’an’ın

değil, ancak mezheplerin savunucusu olabilirler. Bu kişilere göre uygulamada “din eşittir

mezhepler” olduğu için, bunlar din diye Kur’an’ı değil, mezhepleri açıklayacaklardır.

Diyanet İşleri Başkanlığı ve İmam Hatip Liseleri de; Hanefi İşleri Başkanlığı ve Hanefi İmam Liseleri

halindedirler. Bu yüzden bu sıralardan geçen imamların ve müftülerin çoğunluğu; Kur’an’dan

anladıklarından ziyade, mezheplerin sözcüsü durumundadır...

Page 67: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Bir konunun İslamiliğini vurgulayabilmek için, falan mezhebe, filan alime göre demek yetmez, o

konuda Kur’an kapsamında ayet, (delil) bulmak gerekir. Hadis de (uydurma olmamak şartıyla)

Kur’an’ın Hz. Peygamber diliyle yorumu olarak değerlendirilir.

Samimi ve bilinçli bir Kur’an inananı, Mezhepçi düşüncenin temsilcileri olan Diyanet İşlerini,

Müftüleri, Cami imamlarını, Cemaat önderlerini, Şeyhleri, şıhları, vs. Kur’an’la / Dinle

özleştirmeden dinler, yapılan yorumları Kur’an’dan kendi anladığı ile karşılaştırır, mukayese eder

ve kendi akıl ve gönlüyle tefekkürü sonucunda idrak eder. Unutmayalım ki başkalarının dediğini

yapıp yapmamak bizi sorumluluktan kurtarmaz. Kur’an’dan hesaba çekileceğiz.

2. Aşırılık, Haddi Aşmak

İslam dini kimsenin tekelinde değildir. Belki eskiden, bazı Sunni yönetimlerin altında mezhepçi

düşünceye dil uzatsaydınız kelleniz tehlikeye girerdi. Kuran’ın yeterliliğini, mezheplerin sapkınlığını

savunmanın karşılığı o yönetimlerde idam olurdu.

Günümüzün demokrasileri, mezheplerin savunduğu siyasal yapılara nazaran, birçok hususta,

Kuran’a daha uygun unsurlar içermektedir. Bu oluşum, Kur’an’a dayalı bir İslam anlayışını savunanlar

için çok büyük avantajları beraberinde getirmiştir. Artık Kur’an’a dayalı bir İslam’ı savunanlara

düşen, seslerini çok daha kuvvetli bir şekilde yükseltip, dini karanlıklarda boğan mezhepçi

zihniyettekilerin dinle özdeşleştirilmesini önlemektir.

Böylelikle, insanla dini birbiriyle çeliştiren mezhepçi zihniyetin dinden uzaklaştırdığı, hatta

dinsizliğe ittiği kitlelerin önemli bir bölümü, umarız; insanla, bilimle, mantıkla kol kola ilerleyen

Kur’an’ın anlattığı İslam’ı tanıyınca, dine yeniden ısınacak ve kendi hatalarını tamir edeceklerdir.

Eğer Kuran’ın anlattığı İslam’ı savunanlar, fırsatları değerlendirip üzerlerine düşeni canla başla

yapmazlarsa; Kuran’ı, para karşılığı, pazarlıklar yapıp okuyan hocalar, mevlithanlar, muska yapan,

büyü yapan sahtekar hocalar, maddi ve manevi sömürünün üstadı şeyhler, bu toplumun kanını,

parasını, imanını daha uzun yıllar emmeye devam edeceklerdir.

Sahtekar dinci ile dinin özdeşleştirilmesindeki yanlış, Kuran ayetlerindeki açıklamalar ile

örneklendirilmiştir. Fakat Kuran’ı musikisi için okuyup köşe dönmeye çalışanlar, bu ayetlerin manasını

anlayamamışlardır.

“Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıka basa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula.” (9 / Tevbe / 34)

Ayette de görüleceği gibi din adamları, din tüccarına dönüşebilmekte ve insanları en başta

saptıranlar, “halkın malını uydurma yollarla yiyen” bu “din adamları” olmaktadır.

Peygamberimiz de bu tarz sahtekar din adamlarından az çekmemiştir. Fakat sahtekar din adamları

kadar onlara uyanlar da suçludur. Kur’an’ın dini konularda kendisine güvenebileceğimizi garanti

ettiği etten kemikten insan olarak ardına düşmemize onay verdiği, tek kişi Allah’ın resulü Hz.

Muhammed’ dir. Onun dışında, gerek onun döneminde yaşamış, gerek ondan sonra gelecekler

içinde kimseye böyle bir onay verilmemiştir.

Page 68: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Oysa günümüz uygulamalarında, Hz. Muhammed dışında “cennetlik” ilan edilmiş o kadar çok

kutsal kişi (!) ler var ki! Bu kutsalların ve şeyhlerin dedikleri adeta vahiy gibi kabul görmekte. Oysa

gerçek takva sahibini ancak Allah bilir. İman ve takva konusunda insani hükümler ancak zandır.

Allah’a inanan ve samimi bir şekilde hayır üreten her kişi, Allah’a yakın olmayı, Allah’ın sevgili kulu

olmayı umabilir. Bunun için şeyhin, şıhın, aracılığına ihtiyacı yoktur. Maneviyat âleminde kimin ne

kadar üstün olduğunu Allah’tan başka kim bilebilir?

“Allah kuluna yeter / kafidir” (39 / Zümer / 36)

Dini her şeyden evvel cennetin vizesini veren münasebetsizlerden, Allah ile aldatan haddini

bilmezlerden kurtarmak gerekir. Bunlar dine, dinsizlerden çok daha büyük zarar vermektedirler.

Bilgisi kıt, geleneklerin esiri olmuş, anadiline çevrilmiş Kur’an’ı okuyup düşünmeyen, sorgulamayan

halk çoğunluğunu, hikayeleriyle kandırarak, din diye kapkaranlık, içinden çıkılmaz, çelişkilerle dolu bir

hayat tarzının içine sokmaktadırlar. Üstelik, dinin tekelinin kendilerinde olduğu zanlarıyla da kendileri

dışındakileri, “Sen kim oluyorsun ki din adına konuşuyorsun” diye susturmaya ve bir tek kendilerini

dinlenir kılmaya çalışmaktadırlar.

Bunlardan bir çoğu, dinsizlerden daha çok kendilerini eleştiren Müslümanlar’a düşman

olmaktadırlar. Çünkü bu Müslümanlar’ın, kiminin manen sömürdüğü, kiminin oyuncak yaptığı,

kiminin ticari meta olarak kullandığı dini, ellerinden almalarından korkarlar. Kuran’ın birçok yerinde

dini temsil ediyormuş gibi gözükenlerin hataları anlatılır. İbret alan nerede?

“Sırtlarına Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz.” (62 / Cumua / 5)

C. FIRKALARA BÖLÜNMEK

Görüldüğü gibi geçmişte Allah’ın kitabını bilip de onun gereklerini yerine getirmemiş olanlar, “kitap

yüklü eşeklere” benzetilmektedirler. ”(RA)

Günümüzde, İslam’ın Kitabı Kuran’ın gereklerinin yerine getirilmemesinin en önemli sebebi,

Allah’ın kitabının yanına yüzlerce kitabın; hadis kitabı, mezhep kitabı diye konup, Allah’ın kitabının

yüzlerce kitaptan biri haline getirilmesidir. Bunun sonucu olarak lafta Allah’ın kitabını savunanlar,

uygulamada mezheplerin ilmihallerini rehber edinip, sorumlu oldukları Kur’an’ın yerine yüzlerce

cilt fıkıh, hadis ve mezheplerinin kitaplarına, çeşitli zübürlere başvurmaktadırlar. Bu da haliyle

dinde fırkalara bölünmeye sebep olmaktadır.

Eski bir yazımdan alıntıyla devam ediyorum:

Kuran’da, Her mescitte” Dini yalnız ve sadece Allah’a özgüleyerek ibadet edilmesi” emredilmiş (7 / A'RAF / 29) ve Dinin özüne zarar veren, nankörlük eden, inananları fırkalara bölen, dini ve uygulamalarını istismar ederek kendi çıkarı için kullanan kişilerin yaptığı mescitlerde / camilerde ibadet ise kesinlikle yasaklanmıştır (9 / TEVBE / 107-108). Hz. Muhammed’ in zamanında, mezhepler ve de tarikatlar yokken müslümanların hepsi “Kuran’daki İslam”ı, Allah’ın elçisinden öğrenen, mescide giden müminlerdi, tabir caizse

Page 69: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

“Muhammedi” lerdi. Mescitler toplu ibadet yeri olmanın yanında aynı zamanda Müslümanlar için “Kuran’daki İslam”ı öğrendikleri birer “okul”du. Ne zaman ki “Kuran’daki İslam” yozlaştırılarak “Emevi İslam Anlayışı” hakim kılınmaya çalışıldı, Toplumsal ihtiyaçtan, “Kuran’daki İslam” ı kendi anlayışlarınca yorumlayan din alimleri (mezhep imamları) ortaya çıktı ve bunların yorumlarına uyan kişilerce de “mezhepler” oluşturuldu. Sonrasında da bu mezheplerin yolları olan “tarikatlar” ve tarikat lideri “şeyh” ler zuhur etti.

1. Hal böyle iken ve Kuran da:

“Hiç kuşkusuz, mescitler / secdeler Allah içindir. O halde, Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın

/ Allah'ın yanında bir başkası için çağrıda bulunmayın.” (72 / CİN / 18) denmesine rağmen, bu

tarikatlar, mescitlerinin yerine kendi amaç ve faaliyetleri için, adı tekke / dergah, zaviye vs. ne olursa

olsun bu yerleri, “okul” yaptılar ve kendilerine uyan cemaati de buralarda topladılar.

Bu ise zaman içersinde, iyi niyetle başlatılan yorum ve faaliyetlerin dönüştürülerek, İslam dinini

fırkalara bölen bir anlayış ve düzene; çeşitli hiziplerin oluşmasına sebep oldu.

2. İnsanların Kuran’a Yapışmasını İsteyen Allah’ın Emri:

“Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın…” (3 / ÂLİ IMRÂN / 103) “Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın…” (3 / ÂLİ IMRÂN / 105) “…Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere / kutsallaştırmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir. Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak….” (23 / MÜ'MİNÛN / 52-56) “Sizin için, dinden, Nûh'a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim'e, Mûsa'ya ve İsa'ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!..." (42 / ŞÛRÂ / 13 -14)

3. İnsanların Yaptıkları

Kuran’ın bunları demesine rağmen, tekke / dergah ve zaviye vs. yerleri, mescitlerinin yerine kendi amaç ve faaliyetleri için “okul” yapan ve kendilerine uyan cemaati de buralarda toplayan bu tarikatlar, zaman içinde kendi mezhep ve tarikatlarına göre Kuran’ın yanında çeşitli “zübürlere / kutsallaştırılmış hizip kitaplarına” da yapışarak, yaptıklarıyla sevinip övünerek, sonu şirke kadar varabilen işlere giriştiler. “Onlara, iş ve yönetime ilişkin açık seçik belgeler verdik. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık ve kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, onlar arasında, tartışıp durdukları şeyle ilgili olarak kıyamet günü hüküm verecektir.” (45 / CÂSİYE / 17) ayetinde belirtilen tutum ve davranış içindekilere benzer hale gelenler, İslam Dinini yozlaştırdılar, parçaladılar. “…Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?..”(2 / bakara / 85)

Page 70: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

D. ATATÜRK’ÜN YAPTIKLARI:

1. Atatürk, Hz. Peygamber Zamanı Uygulamasında Olmayıp, Sonradan

Bir “Bidat” Olarak Çıkan, Tarikatlara Ait “Tekke Ve Zaviyeleri” Kanunla

Kapattırmıştır.

Niçin ? Elbette ki “Kuran’daki İslam” da yeri olmayan ve sonu şirke (Allah’a ortaklık koşma) kadar varabilen uygulamaları engelleyerek, dinin yozlaştırılmasını önlemek için. Atatürk, Tekke ve Zaviyeleri kanun yoluyla kapattırmakla, “dinlerini parçalayıp hizipler / fırkalar haline gelenleri” engellemekle, dinin yozlaşmasını da önlemiş ve aslında İslam Dinine çok büyük bir hizmet vermiştir. Bunların tekrar açılması “Kuran’daki İslam”dan da gaflettir. Bidatların bir çoğu gibi bunları da “Bid’at - ı Hasene” (güzel bidat) olarak nitelendirmeye çalışanlar, Hz. Muhammed’ in: “Dinimizde olmayan herhangi bir şeyi uyduranın ortaya koyduğu merduttur (dince reddedilmiş,dışarı atılmıştır). Her bidat dalalettir (sapkınlık, doğru yoldan ayrılmak).” (Sahih – i Müslim, Cuma / 43) hadisini dikkate almıyor demektir. Sünnete uymuyor demektir. çünkü “Bidat” sünnetin zıddıdır.

2. Dinde Yozlaşmanın, Dinde Zayıflamanın Hızla Yaşandığı Bir

Ortamda Müslümanların Din Güvenliğini Koruma Maslahatını Öne Almaları

Gerekir.

BU MÜSLÜMAN OLANA DÜŞEN BİR GÖREVDİR.

Kurandaki İslam’ın, Emevi İslam Anlayış ve Uygulamaları ile yozlaştırılması ile ilgili olarak

3. Atatürk’ De Görüş ve Amacını Şöyle Ortaya Koymuştur :

“Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey kapsamıyor. Halbuki, Türkiye’ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, suni, boş inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu güçsüzler (zavallılar) sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşmazlarsa, kendilerini yok ve mahkum etmişler demektir. Onları Kurtaracağız.” (Atatürkçülük, Birinci Kitap, Genkur. Bşk.lığı yayını 1983,Sh.457) .

CAHİLLERİN AYDINLATILIP KURTARILMASI DA ATATÜRKÇÜYÜM DİYENLERE DÜŞEN BİR GÖREVDİR.

Page 71: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

4. Atatürk Diyor Ki:

“Her şeyden önce şunu en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde özel bir sınıf

yoktur. Ruhbanlığı (din adamları sınıfını) reddeden bu din, dinde tekelciliği kabul etmez. Mesela din

bilginleri, mutlaka aydınlatma vazifesi din bilginlerine ait olmadıktan başka, dinimiz de bunu

kesinlikle yasaklar. O halde biz diyemeyiz ki, bizde özel bir sınıf vardır; Diğerleri dini yönden

aydınlatma hakkından yoksundur. Böyle düşünecek olursak kabahat bizde, bizim cahilliğimizdedir.

hoca olmak için yani dini gerçekleri halka telkin etmek için, mutlaka hoca elbisesi şart değildir.

Bizim yüce dinimiz her erkek ve kadın müslümana genel olarak araştırmayı farz kılar ve her erkek

ve kadın müslüman, toplumu aydınlatmakla mükelleftir.” (Atatürkçülük, Birinci Kitap, Genkur.

Bşk.lığı yayını 1983,Sh.463) .

E. SONUÇ:

İnananlardansanız şeyhe – şıha, tekkeye – zaviyeye ihtiyacınız yok:

İnananlara “Kuran” yeter. (39 / Zümer / 36)

Şüphesiz ki Allah size şah damarınızdan yakındır. ( 50 / Kaf /16)

Şüphesiz ki “Allah, hakka yönelenleri kendisine iletir.” (42 / Şura/ 13)

Bu Sünnetullah’ tır ki, “…Allah'ın yol ve yönteminde değişme asla bulamazsın! Allah'ın yol ve

yönteminde döneklik de bulamazsın!” (35/ Fatır / 43)

Günümüzde, Allah katındaki tek Din olan İslam’ın özünden saptırılmasını, aslından

uzaklaştırılmasını ve yozlaştırılmasını önlemenin yolu, “Kuran’daki İslam”a bakıp, oradakileri

oradan öğrenip, bilmektir.

1. Dinde Yozlaşmayı Engelleyip Önlemek, Kuran’daki İslamı Öğrenmek

ve Bilmek, Hem Her Müslümanın Görevidir ve Hem de Müslüman Olsun

veya Olmasın Her Atatürkçünün Görevidir.

2. Kuran’daki İslam’ a İnanıp Uygulamak İse, Atatürkçü Olsun veya

Olmasın Sadece Her Müslümanın Ayrıcalığıdır.

“İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver." Böylesi için ahirette bir nasip

yoktur. Onlardan kimi de şöyle yakarır: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada da güzellik ver, ahirette de

güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru. İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır.

Allah, hesabı çok çabuk görür." (2 / Bakara / 200 – 202)

Allah, seçim ve tercihi size bırakmıştır.

Rabbim dileyeni Müslüman Atatürkçü / Atatürkçü Müslüman yapsın İnşaallah.

DİP NOT:

Page 72: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Konularına Göre Kuran Mesajı derlemesi, Müslüman ve Atatürkçü olarak durumdan vazife çıkarılarak,

Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın kullanılmasına imkan ve katkı sağlayabilmek amaç ve

niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap” bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Kuran ayetleriyle,

zandan azade, aklını ve gönlünü işleten “Nasip Sahipleriyle” paylaşabilmek için on yıllık bir süreçte

yapılmıştır.

Allah Kelamın algılanıp anlaşılmasında , gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan kapılardan

bir kapı olması umulmaktadır.

RESUL KUR'AN'IN TEBLİĞİ olan on E- Kitap ve Kuran Işığında Yorumlar E- Kitapları ile "HASENAT 4.0

KUR'AN ARAŞTIRMA PROGRAMIN" dan oluşan

“KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” nı,

bilgisayarınıza indirmek ve arşivlemek istiyorsanız:

Yenilenen aşağıdaki linki tıklayınız. 45 saniye geri sayımı takiben gözükecek "download" yazılı

kutucuğu da tıklayınız. Ve yaklaşık bir dakika sonra bilgisayarınıza indirmiş olacağınız dosyanın

içindeki "önce beni oku" belgesine bakıp, istediğinizi yapınız:

http://s2.dosya.tc/server24/UVM3RE/KONULARINAGOREKURAN_INMESAJ_-MKA.rar.html

BU LİNK ÇALIŞMADIĞINDA İNDİRME YAPILABİLECEK UYGUN LİNK VE KONULARINA GÖRE KURAN

MESAJI HAKKINDA ÖZET BİLGİ, AŞAĞIDAKİ YAZIDA MEVCUTTUR:

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747

M. Kemal ADAL

İZMİR

13 Ocak 2013

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10657&Itemid=128

IX. KUR’AN VE TOPLUM

A. GEÇMİŞİ HATIRLAYARAK GÜNÜMÜZE GELELİM.

“Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını hem haksızlıkla yer, hem

de Allah yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanları acı bir

azabın beklediğini haber ver. O gün biriktirip yığdıkları ateşte kızartılacak ve alınları, böğürleri ve

sırtları onlarla dağlanacak. ‘İşte bu bencilce biriktirip yığdıklarınız; haydi tadın bakalım’ denecek”

(Tövbe; 9/34).

Geçmişte, Hazreti Muhammed’in genç sahabesi Ebuzer, “İnsanların malını haksızlıkla yiyenlerin, Allah yolundan (Hak için Halka yardımdan) alıkoyanların, mal ve servet biriktirip Allah yolunda harcamayanların “ yaptıklarını, sadece “ahlaki bir öğüt” tutmamanın ötesinde, dünyevi şer’i bir ceza (had cezası) verilerek müeyyide (yaptırım) uygulaması ile engellenmesi gereken bir haram (yasak) olarak yorumluyordu. (bk, EBU ZER: ISSIZ ÇÖLDE YALNIZ MEZAR,

Page 73: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Tıklayınız: http://www.ihsaneliacik.com/2009/03/ebu-zer-issiz-colde-yalniz-mezar.html )

Dün de günümüzde de, maun süresini okuyup da, Tefsir sohbetinde, fıkıh dersi veren Hocaefendi’ ye:

“İhtiyaçtan fazla mal haramdır, hırsızlıktır... Açlar, yoksullar dururken villalar alınıyor, ciplere biniliyor... Altın ve gümüş yoksullar üzerinde hegomanya kurmak için kullanılıyor... İnfak edilmiyor… Mülkte şirk koşuluyor... Bahçe sahipleri kıssası (Allah'ı unutarak kendini yeterli görenin durumu meseli: 18 / 32-44 ) ölülerin ardından okunup duruyor… Kırkta bir diye bir şey tutturulmuş gidiyor… Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallelere taşınanlar var… Sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı? Bu din yeryüzünün sokaklarında aç gezen 1 milyar insan için ne diyor hocam? Bu din fekku ragabe (kölelere özgürlük!) diyerek başlamadı mı hocam?...”

diye soran, gerçeğin arayışı içindeki talebeye (öğrenciye) ne yazıktır ki:

“Ebuzerleşmeyelim inşallah!” deniliyor.

Bkz, "EBUZERLEŞMEYELİM İNŞALLAH",

Tıklayınız: http://www.ihsaneliacik.com/2009/10/insallah.html

Ne diyor Maun suresi:

“Gördün mü o, dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Yoksulu doyurmayı özendirmez o. Vay haline o namaz kılanların ki, Namazlarından gaflet içindedir onlar! Riyaya sapandır onlar / gösteriş yaparlar. Ve onlar, kamu hakkına / yardıma /zekâta / iyiliğe engel olurlar” (107 / 1 -7) Kimdir bunlar?

Bunlar insanları din ile aldatanlardır. Dini yalanlayanlar, dinin direğini yıkanlardır. Çünkü dinin

direği doğruluk ve dürüstlüktür.

Bkz, DİNİN DİREĞİ NEDİR?

Tıklayınız: http://www.ihsaneliacik.com/2009/03/dinin-diregi-nedir.html

Bunlar kimsesizi (yetim) görmeyerek, yoksulları ve ezilenleri (mesâkin) umursamayarak, gelen yardımları (maun) yerine ulaştırmayarak dine en büyük ihaneti yapmaktadırlar.

Onların dediklerini bir tarafa atalım, Kur’an’daki İslam’ı okuyalım:

“İkra' bismi rabbikellezi halak.“

“YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU / DÜŞÜN-ANLA / ANLAT / ÇAĞIR!” (Alak / 1)

Bkz, KUR’AN VE OKUMAK

Tıklayınız:

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10596&Itemid=128

B. TOPLUM HAYATINDA MÜMİNLER (İNANANLAR)

Page 74: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Toplum (aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği

yapan insanların tümü,) hayatında, İslam dinini yaşam tarzı edinen bütün müminlerin (inananların),

bilinçli (şuurlu) olarak, Sosyal ( toplumla ilgili, toplumsal, içtimai) görev ve sorumluluklarını anlamış,

idrak etmiş, birer insan olmaları gerekir.

İnananları, “Sosyal Görev ve Sorumluluklarına Müdrik” kılan ruh ve muktedir kılan güç, Kur’an’da,

İslam’ın yapılmasını ve veya yapılmamasını bildirdiği konularda, sosyal görevlere, ferdi mülkiyete

yüklediği ve ödemesini gerekli kıldığı “hak”lara inanması (iman) ve bu inançlarını yaşamasıdır (salih

amel).

İnsanı “Sosyal Görev ve Sorumluluklarına Müdrik” kılan ve “Sosyal Sorumluluklarını yerine

getiren” en etkili kuvvetin, “Ameli hayatta yaşanan İman” olduğu Kur’an’da şöyle açıklanmaktadır:

“İşin gereği şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır. Kendisine kötülük / hoşnutsuzluk dokununca basar bağırır. Kendisine hayır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur. Namaz kılıp dua edenler müstesna. Bunlar, namazlarında süreklidirler. Bunların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun için. Bunlar, din gününü içtenlikle doğrularlar. Bunlar, yalnız Rablerinin azabından ürperirler.” (70 / 19 – 27) Bu ayetlerde maun suresinde “dini yalan sayan” olarak ve “vay haline o namaz kılanlara ki” diye tanıtılandan çok farklı ve onun zıddı, “Gerçek inanan” bir insan ve zihniyet (iman ve amel) tanıtılmaktadır ve anlam olarak denmektedir ki:

Din gününe - “İlk sahib”in ortaya çıktığı ve bütün sahte ve yalan mülk (servet ve iktidar)

sahipliklerinin sona erdiği, yoksulların ve mahrum bırakılmışların hakkı olan saklanmış birikimlerin

(kenz/fiten) de hesabının sorulacağı gün, âhiretteki hesap gününe - iman edenler, Allah’tan

başkasından çekinip korkmadan, Allah’tan başkasının kulu olmadan Namaz kılıp dua edenler ve bu

hallerinde sürekli olanların, bu tutumları sebebiyle olgunlaşıp, acelecilik, hırs, sabırsızlık ve

tahammülsüzlük gibi olumsuzluklarını dizginleyip, yaptıkları nedeniyle başına bir kötülük

geldiğinde isyan etmemeleri ve ellerine içinde toplumun da hakkı olan bir mal (hayır ve nimet)

geçirenlerin de bunlardan başkalarının da yararlanmasına engel olmamaları, paylaşmaları gerekir.

Kazanılan mallarda Toplumun yoksul ve yoksun kesimi için belirli (kazanılanın ihtiyaçtan / yeterli

olandan fazlası: 2/ 219) bir hak vardır. Bu hakkı sahibine (Hakk için halka) verenler, işte onlar

gerçek inananlar ve Allah ile aldatmayanlardır.

Özü sözü bir, Gerçek Mümin,"Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık

da bir teşekkür de istemiyoruz;” (76 / 9) ayetinin ruhunu, özünü kavrayarak, mal ve servet

biriktirmeyerek, parayı ilah edinmeden ve paranın kulu kölesi olmadan, Allah yolunda (Hakk için

halka) ihtiyacından, kendisine yeterli olandan fazlasını harcayandır. Paylaşandır.

C. SOSYAL GÖREV VE SORUMLULUKLARINI MÜDRİK OLAN

MÜMİNLER

İmanlarından aldıkları güçle, , Sosyal ( toplumla ilgili, toplumsal, içtimai) görev ve sorumluluklarını

anlamış, idrak etmiş olan ve bu görev ve sorumluluklarının gereğini yapmanın, Dünya ve Ahiret

Page 75: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

mutluluğunu oluşturacak “ibadet” bilen Müminler (ki bunlar gerçek inananlardır), pek tabiidir ki,

kişi ve toplum haklarına son derece saygı duyarlar.

1. Toplumun çıkarlarını kişisel çıkarlarının üstünde tutarlar

2. İhtikar (vurgunculuk) ve rüşvet gibi, İslam’da yasaklanmış işlerden, İçki,

kumar, fuhuş, uyuşturucu gibi topluma zarar verici haram kazanç yollarından

şiddetle kaçınırlar

3. İmalatlarını sağlam, ticaretlerini dosdoğru yaparlar, doğru tartarlar, kimseyi

aldatmazlar

4. Fakir olan akrabalarını ailenin bir parçası bilir, onlara aksatmadan yardım

ederler

5. Toplumun acizleriyle, düşkünleriyle, öksüz ve yetimleriyle, borçlularıyla,

işsizleriyle, yaşlı ve hastalarının dertleriyle yakından ilgilenirler.

6. Yol, çeşme, okul, cami, kütüphane, hastane, ve öğrenci yurtları gibi sosyal

tesis ve eserlerin yapılmasında öncülük ederler, tamamlanması için yardımda

bulunurlar, hayırlarda yarışırlar

7. işçilerine adil ve tatminkar ücret öderler, kimseyi sömürmezler

8. Velhasıl onlar içinde bulundukları toplum için, bütün tutum, davranış ve

işlerinde, bir hayır ve rahmet kaynağı olarak çalışırlar.

9. Yüklendikleri emanetlere, ahit ve akitlerine sahip çıkarlar, yeryüzünde

hüküm sahibi olanlar, adaletle hükmederler.

Yüce Allah, İslam’ı ruhunda duyan, Kur’an’daki buyruklarına inanan, gerçek müminlerin inançlarını

korudukları sürece, sosyal, Hak ve halk insanları olarak kalmalarının gerekliliğini şöyle açıklar:

“Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde (Hakk’a ve halka karşı görevlerini yapabilecek bir iktidar) imkân ve güç sahibi yapsak (onlar yine de sürekli olarak) namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır.” (22 / 41) İnananları sosyalleştiren (toplumsallaştıran, topluma yararlı davranacak biçimde eğiten) İslam, onların çalışmalarına da yön verir. Nefisleri ve aileleri için olduğu kadar, toplumu için de çalışmalarını öğütler. Dünya ve Ahiret mutluluğuna erecek insanların, ancak imanları çizgisinde yaşayarak, muhtaç toplum kesimine ihtiyaç duyduğu konuda ihtiyacı olan yardımları edebilmek için, çalışanlar ve salih amel / iyi, güzel, yararlı iş üretenler, Hakk için Halka hizmet ibadetini edenler olacağını, yüce Allah Kur’an’ da şöyle müjdeler: “Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler. Namazlarında huşû sahipleridir onlar. Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar. Zekâtı (mal ve parada, yoksul ve yoksunlar da dahil olmak üzere

Page 76: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

toplumun hak sahibi kesimin payını) vermek için faaliyettedir onlar. Cinsiyet organlarını / ırzlarını koruyanlardır onlar. ” (23 / 1- 5) çünkü: “O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır. Namazlarını korumaya devam ederler onlar. İşte bunlardır mirasçı olanlar; Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sonsuza dek kalırlar.” (23 / 8- 11) Ruhen gelişmiş, olgunlaşmış, İslami sosyal yönünü bulmuş olan müminlerde yardım etme isteği o derece gelişir ki, kendileri sıkıntıda olsalar dahi, mümin kardeşlerini kendi nefislerinden üstün tutarlar. Onlar, toplumda bir tek muhtaç, mağdur (haksızlığa uğramış, hakkı yenmiş) ve mazlum (zulüm görmüş, kendisine zulmedilmiş) kalmaması, yetimin, fakirin , borçlunun, düşkünün kalmaması için “inanıp hayra ve barışa yönelik işler yaparlar, birbirlerine hakkı ve sabrı önerirler” (103 /3). Merhametlidirler, Allah için verirler (76 / 9). Verilmesi için örnek ve teşvikçi olurlar. Doktorun hastasıyla, bilgilinin cahille, zenginin fakirle, alacaklının borçlusu ile, işverenin işçisi ile, vs… kaynaşması ve gereğince ilgilenip maddi – manevi destek vermesi için uğraşırlar. Yoksul ve muhtaç kesimin ihtiyacı olan, onlara imkan sağlayan sosyal tesis ve kurumsal düzenlemelerin yapılmasına kişisel kazanç ve gayretleriyle öncülük ve katkı sağlar, devlete vergilerini de tam olarak verirler. Böyle olduğunda Toplum, birlik ve beraberlik içinde, sosyal, siyasi ve ekonomik olarak, adil, dürüst ve düzenli bir şekilde yaşayabilir.

D. GÜNÜMÜZDE İSLAM’IN SOSYAL DURUM VE HALLERİMİZ

Günümüz coğrafyasında, İslam ve müslümanların sosyal durumları, birden fazla ayrı yazıların

inceleme konusu olacak şekilde vahim (ağır, korkulu, çok tehlikeli) dir.

Tek cümle ile Sebebi, Kur’an’ andaki İslam’dan uzaklaşarak, gelenek ve görenekleri “din” yapmak

ve “Din”i istismar ederek yozlaştırmaktır. Çözüm için ilk adım: Kur’an’daki İslam’ı , gerçeğe uygun

doğru anlamaktır.

Bahse Girizgah yapmak isteyenler şu yazıyla başlayabilir: Bk. SOSYAL İSLAM,

Tıklayınız: http://www.ihsaneliacik.com/2011/04/sosyal-islam.html

E. KONULARINA GÖRE KUR’AN MESAJI

Konularına göre kuran mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın kullanılmasına

imkan ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap” bilgisini, yorumsuz

olarak doğrudan Kuran ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten “Nasip Sahipleriyle”

paylaşabilmek için yapılmıştır.

Page 77: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

“Konularına göre Kur’an Mesajı” derlemesinin, konularla ilgili Kur’an ayetleriyle, İlahi Kelamın

algılanıp anlaşılmasında , gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan kapılardan bir kapı olması

umulmaktadır.

Konuyla İlgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler, aşağıdaki linkten ulaşabilecekleri “Konularına

Göre Kuran Mesajı” nı bilgisayarlarına indirip, arşivlediklerinde, diledikleri zaman, diledikleri

konuyu rahatlıkla inceleyebileceklerdir.

Tıklayınız: http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747

F. SON BİR SÖZ, MELANA’DAN:

“Altın ne oluyor, can ne oluyor? İnci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye

feda edilmedikten sonra.” - Mevlana

DİP NOT: Bu yazı, içinde verilen linklerdeki referans kaynaklarından ve büyük kısmıyla, Emekli Öğretmen, Vaiz, Sayın Kamil Yüce’nin Cuma Günü semt camiinde verdiği Vaazından, kişisel algılanıp anlaşıldığınca yararlanılarak hazırlanmıştır. M. Kemal ADAL İZMİR 21 Ocak 2013 http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10694&Itemid=128

X. KUR’AN KÖLELİĞİ KALDIRMIŞTIR VE CARİYE DE ODALIK

DEĞİLDİR

A. CARİYE, ODALIK DEĞİLDİR !. B.

İslâm dini uygulamasında, hemen hemen tüm mezheplerde kabul gören anlayışa göre, savaşlarda esir edilen kadınlar cariye yani odalık olarak kullanılırlar. Geleneğe göre, bunda sayı da yoktur. Kabul gören genel anlayışa göre: Cariyeler, erkek efendilerinin cinsî arzularına da karşılıksız hizmet ederler; cariyelerle nikâhsız olarak beraber olunabilir. Sözlük anlamı olarak Cariye: Arapça isimdir (ca:riye); ‘yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun edilen, alınıp satılabilen, her konuda efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadın, halayık’ dır. Tarihi dizilerde Harem içindeki Cariyeler gündeme gelince, “Bizim atalarımız böyle değildir, bizim atalarımız ömürlerini at sırtında geçirmiştir” sözleri ön plâna çıkınca, “Harem’deki cariyeler” konusu da gündemi işgal etmeye, tarihin tozlu sayfaları aralanmaya başlandı.

Page 78: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Pek çok tarihçi lehte ve aleyhte yazılarla görüşlerini açıkladılar. Bir yazarın bu konuda görüşünü belirterek konuyu kendimizce incelemeye başlayalım. “İslâm hukukunda cariyeler de nikâhlı eşler gibi ‘helâl dairesi’ndendir, dolayısıyla yine İslâmî bir kavram olan ‘zina’ nın tümüyle dışındadırlar.” ( Star, 5.12.2012) İslam dininden önce, Arap Yarımadası’nda kölelik vardı ve çok yaygındı.

B. İSLÂM DİNİ İSE KÖLELİĞİ YASAKLADI. İSLÂM DİNİNDE KÖLELİK

VE/ VEYA CARİYELİK YOKTUR. “Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı.” (Muhammed/ 4) Buradan çıkan anlam çok açıktır. İnkâr edenlerle muharebeye girdiğinizde hemen boyunlarını vurun. Esir aldıklarınızı muharebe sona erene kadar sıkıca bağlayın ki, kurtulup tekrar size karşı çarpışamasınlar. Muharebe sona erdikten sonra bir süre bekleyin. Sonra eğer bir fidye alabilirseniz alın ve esir aldığınızı serbest bırakın, yok eğer bir fidye alamazsanız yine esir veya esirlerinizi serbest bırakın. Fidye alma, mal veya esir mübadelesi şeklinde de olabilir. Sözün özü, savaşta esir alınanların köle olamayacağıdır. Hz. Muhammed döneminde, İslâm uygulaması içinde, muharebeden sonra alınan esirler için bir “Esir Kampı” uygulaması olmamıştır. Muharebelerde ele geçen esirler, ailelerin sorumluluğuna verilmiş; Müslüman ailelerin örf ve adetlerini, dini uygulamalarını yakından gören bu esirler daha sonra da fidye alınarak veya alınmadan serbest bırakılmışlardır. Burada, esir alınan kadınlarla istediğiniz gibi cinsi münasebette bulunabilirsiniz diye bir anlam yoktur. Nisâ Suresi 3 ncü Ayet, çeşitli meallerde genelde şu şekildedir: “ Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.“ Esasen burada anlatılan, fidyesi ödeninceye kadar ailenin yanında tutulan esire hürriyetini vererek evlenebileceği, yönündedir. “Cariye ile yetinin” çevirisi yanlıştır. “Yetinin” kelimesi sonradan buraya ilâve edilmiştir; çevirinin doğrusu “Evlenin” olmalıdır.

Page 79: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Cariye olarak tanımlanabilecek ve bir ailede geçici olarak bulunan esirle evlenebilmek için önce ona hürriyetini vermek gerekir. İslâm dini köleliği kaldırdığı gibi, kadın esirlerle nikâhsız ilişkiyi de yasaklamıştır. Sadece Ahzap Suresi 50 nci Ayet’te, sadece Hz. Peygamber’e, dörtten fazla kadınla evlenmesine izin verilmiştir. Bir tek ona verilen bu izin diğer Müslümanlara verilmemiştir. Resûlullah’a has olan bu müsaadenin hukukî, siyasî ve eğitimle ilgili sebepleri vardır. Yukarıdaki ifadeler bana ait değil, Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır‘a ait… Kuranı Kerim, esir konumunda olan köle ya da cariyelere zorla bir şey yaptırılamayacağını, aksine onlar isterse hürriyetlerine kavuşma istekleri karşısında her türlü kolaylığın gösterilmesini ister. “ Ellerinizin altında bulunanlardan (köle ve cariyelerden) mükâtebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik) görüyorsanız, hemen mükâtebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin.” (Nûr/ 33) Mükâtebe, köle veya cariye ile efendisi arasında yapılan bir akid ( Akit: hukuki sonuç doğurmak amacıyla iki veya daha çok kimsenin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile gerçekleşen sözleşme) olup, bu akidde köle veya cariye, belli bir bedel ödediği takdirde efendisinden, kendisine hürriyetini vermesini ister veya aynı teklifi efendisi ona yapar. Üzerinde anlaşmaya varılan bu bedel hazır ise köle bu bedeli hemen ödemek, değilse, efendisinin kendisine tanıdığı bir süre içinde temin ettikten sonra ödemek şartıyla hürriyetine kavuşur. Bu âyette, “Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin” buyurulmakla, insanın elindeki malın asıl sahibinin Allah olduğu, şu halde Allah’ın malından köle ve cariyelere de vermek suretiyle onların hürriyete kavuşmalarını kolaylaştırmanın dinî, ahlâkî ve içtimaî bir vazife olduğu ortaya konmaktadır. Bu vazife, İslâm’ın, asırlarca uygulana gelen ve bir çırpıda tasfiyesi mümkün olmayan kölelik müessesesini ortadan kaldırmak için almış olduğu bir dizi tedbirden biridir. İslâm dininde, geçici olarak ( Muhammed Suresi 3 ncü ayete göre esirler ya serbest bırakılır yada fidye karşılığı serbest bırakılır) bir ailenin kontrolüne verilmiş kadın esirlerin ( cariyelerin) zorla fuhşa zorlanmaları da yasaklanmıştır. “Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” ( Nûr/ 33) Yüce Kuran’a göre, cariyeleri fuhşa yani bir bakıma nikahsız yaşamaya zorlamanın uygun olmadığı, bu durumda cariyelerin efendilerinin değil de cariyelerin Allah’ın merhametine mahzar olduğu, çok açık ve nettir. Görülüyor ki, İslâm’a göre (nikâhsız evlilik) zina kesin olarak haramdır. Şu halde zinaya giden yolu tıkamak; ayrıca İslâm’ın dört kadına kadar evlenme iznini hayatın değişen şartları içinde ele almak gerekir.

C. OSMANLIDA UYGULAMA Osmanlı’da Harem teşkilâtı ilk kez Fatih Sultan Mehmet zamanında ( 1451- 1481), Roma (Bizans)

Page 80: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Sarayı örnek alınarak kurulmuştur. Unutmayalım: İslâm dini köleliği yasaklamıştı. Osmanlı Sarayı’na hemen her ırk ve kavimden ( savaş ve/ veya baskınlarda esir edilmiş kadın ve kızlar) cariye alınmıştır. Cariyelerin en güzelleri de padişahın özel hizmetini görürlerdi. Unutmayalım: İslâm dini, cariyelerin zorla fuhşa yani nikâhsız ilişkiye zorlanmasını yasaklamıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde ( 1512- 1520), Halifelik Mısır’daki Abbasi Halifesi III. Mütevekkil’ den Osmanlı Devleti’ne geçti ve başkent İstanbul, Halifeliğin merkezi oldu. Osmanlı Padişahı “Halife” lik unvanını devraldı. Unutmayalım: İslâm dini köleliği yasaklamıştı. Halifeliğin merkezi İstanbul’da Köle /Esir Pazarı açıldı. Burada, savaş ve/ veya baskınlarda ele geçirilen kadın ve genç kızlar, fizik ve ırk özelliklerine göre belirlenen fiyatlarla cariye olarak satılırdı. İstanbul’daki ilk esir pazarı Haseki semtindeydi. 16 ncı yüzyılda, özellikle III. Murat döneminde (1574- 95) köle ticaretinin önemi arttı ve pazarlar kent merkezine kaydı. Kapalıçarşı ve çevresindeki bedestenler, Çemberlitaş’taki Tavukpazarı en hararetli esir pazarlarıydı. Unutmayalım, Kuranı Kerim (Muhammed Suresi 3 ncü ayet) esirlerin savaş bitince fidye alarak veya fidyesiz serbest bırakılmasını emreder. Halifeliğin merkezi İstanbul’da, Esirciler, Esirciler Kethüdası ve Esirciler Şeyhi’nin yönetim ve denetiminde örgütlenmişlerdi. Müslüman olmayanların esir ticareti yapması yasaktı. Satışları devlet adına Esirci Emini denetler, kırkta bir oranında da resim (vergi) alırdı. Avrupa ve Amerika’da da yaygın olan köleliğin insani ve ahlaki bir kurum olmadığı anlaşılınca, bu durum seslendirilmeye başlandı. Köleliliğin kaldırılmasıyla ilgili ilk kanunlar İngiltere'de ve ABD'de 1807 yılında çıkarıldı, daha sonra diğer Avrupa devletleri onları izledi. Osmanlı Devleti’nde de, Sultan Abdülmecit, 1847’de bir fermanla esir ticaretini yasakladı ve esir pazarlarını kaldırdı. Buna rağmen esir ticareti, gizli olarak Osmanlı Devleti’nde varlığını sürdürdü. Cariye alım satımı 1909’da, V. Mehmet Reşat tarafından kesin olarak sona erdirildi. SON SÖZ: Cariyenin efendisinin istediği zaman cinsi duygularını tatmin etmek için kullanılması meselesi, ( ben İslâm hukukçusu değilim ama mantığıma göre) İslâm Hukuku açısından doğru olamaz..

Page 81: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

İslâm dini köleliği yasaklamışken, geçici olarak esir konumunda kalmış ve cariye olarak adlandırılan kadın esirlerle nikâhsız beraberlik mümkün değilken bu durumu meşrulaştırmak için gösterilen çabalar uygun değildir. Kuran-ı Kerim ayetleri insanların kendi çıkarlarına göre algılanıp, buna dayanan yasalar da işlerine geldiği gibi uygulanamaz. *** GÜNÜN SÖZÜ: “Bizden olmayanlar, bizim tarihimizi nasıl anlatırsa anlatsın. Biz, kendi tarihimizi, kendi öz medeniyetimizi doğru tanımak, doğru anlamak ve o tarihten ilham alıp, geleceği şekillendirmek zorundayız. “ Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN

D. PROF. DR. ABDÜLAZİZ BAYINDIR'IN İSLÂM DİNİNDE KÖLELİK VE

CARİYELİK KONUSU HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN

http://www.youtube.com/watch?v=mF5h-h1YZUI (Ahmet AKYOL, 27 Aralık 2012) http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10608&Itemid=47

E. SAYIN İHSAN ELİAÇIK’IN CARİYE KONUSUYLA İLGİLİ YAZDIĞI

YAZIYI OKUMAK İÇİN

http://www.islamustundur.com/cariye.html

(Ahmet AKYOL, 27 Aralık 2012) YAZIYA GELEN YORUM: Sevgili Kardeşim, Cariye odalık değildir başlıklı yazının ışığında, şimdiye Kadar Kur'an'da göremediğim bir gerçeği bana gösteren Rabbime hamd ederken, buna sebep kıldığı Sayın Abdülaziz Bayındır ve sana teşekkürlerimi sunarım. Allah, ikinizden de razı olsun.

Page 82: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

( M. Kemal ADAL, 27 Aralık 2012)

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle (aşağıdaki) İslam'da kölelik konusu da okunmalıdır. Erkek köle gibi kadın

köle- Cariyeler- içinde o yazıdaki hükümler aynen geçerlidir!

Cariye; Savaşta esir edilen,savaşa bizzat katılan kadın asker, düşman safları içinde yer alan kadınlardır. Ve sonuçta artık

cariyelik konusu tarihi ilgilendiren bir konu haline gelmiştir ve tarihî bir hadise olan cariyelik müessesesi günümüzde

hiçbir şekilde tatbik edilmemektedir.

F. İSLAM'DA CARİYE VAR MI?

Önce altını kalın çizgilerle çizelim: Kur’an’da “cariye” kavramı geçmez.Sadece "Meleket aymanukum" kavramı geçer:

MELEKET EYMANUKUM: Harfi harfine “Sağ ellerinizin sahip olduğu” demektir. Bu deyimle iki mananın kastedildiği

anlaşılıyor;

1- Veli, şahitler vb. meşru şartları yerine getirerek nikah sahibi olmak

2- Savaş sonucu esir kadınlara sahip olmak.

Yani ister hür ister esir böyle “meşru nikah sahibi olmadan” hiç kimseyle evlilik ilişkisine girilemeyeceği anlatılmak

isteniyor. Çünkü “Sağ elin sahip olduğu” deyiminden maksat nikah mülkiyeti veya nikah sahibi olmaktır. Zira bu tabir

henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde de geçmektedir (70/30). Bu

kavramın maksadı insanları zinadan menetmek ve yeni bir nikah bulunmaksızın veya eğer kadın memluke (esir, köle)

ise nikah sahibi olmaksızın onlarla cinsi temasta bulunmaktan men etmektir. Cenabı-ı Hak bunu “sağ elin sahip

olduğu” ile ifade etmiştir. Çünkü “sağ elin sahip olduğu” hem nikah ile evlenilen kadınlar hem de mülk olarak sahip

olunan kadınlar hakkında söz konusudur (Razi)

Demek ki savaşta esir alınan kadınlar, mübadele (esir değişimi) veya serbest bırakma söz konusu değilse, siyasi olarak

esaret altında olurlar fakat onlarla cinsel ilişkiye girilemez.Bunun için her normal kadınla yapıldığı gibi ayrıca nikah

kıyılması gerekir. Buna ise “eş” denilir. İslam vicdanı her ne şekilde olursa olsun “nikahsız” ilişkiye cevaz vermez.

Ayette geçen “Ezvâcuhum ev ma meleket eymânuhum” ifadesi, “Yalnızca eşleri veya cariyeleri ile birlikte olanlardır.”

değil; “Yalnızca eşleri yani meşru şekilde sahip oldukları ile birlikte olanlardır” manasına gelmektedir. Kadın erkek

bütün eşleri kapsamaktadır. Çünkü 11 ayetlik yukarıdaki pasajda konu erkek ve kadın bütün müminlerin temel

özelliklerinin sıralanmasıdır. Aradaki “ev” bağlacı seçenek bildiren “veya” değil; açıklama getiren “yani” anlamında

kullanılıyor.

Kur’an’ın kendi kendini tefsir ettiğine dikkat ediniz. “Düşünmek veya yani şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü

birbiri ardınca getiren O’dur” (Furkan; 25/62) ayetinde geçtiği gibi.Şu ayet ise, esir alınarak köle yapılan ve böylece evlilik

Page 83: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

dışı nikahsız cinsel ilişki kurulabilen kadın demek olan “cariye” uygulamasına yol olmadığının apaçık delilidir: “Hür mümin

kadınlarla (muhsanât) bir yuva kurmaya güç yetirecek durumda olmayanlarınız, savaşta esir alarak sahip olduğunuz (ma

meleket eymânukum) iman etmiş kadınları düşünebilir. Allah imanınız ile ilgili her şeyi biliyor. İman edenler artık

birbirinin can yoldaşıdırlar. Şu halde onları namusuyla yaşamalarışartıyla, ailelerinden izin alarak ve mehirlerini

vererek nikâhlayın.” (Nisa; 4/25)

Dikkate edin, düpedüz ailesinden izinli, mehirli, normal (meşru) evlilikten bahsediliyor. Rızası olmadan, izin alınmadan,

mehir verilmeden, nikah kıymadan, sırf savaşta elime esir düştü diye kadıncağızı cariye yapmak bunu neresinde? Her

şeyden önce bu Kur’an’ın ruhuna ve vicdanına ters.

Bugün yeniden üretilecek (inşa çağı) fıkhında bunun adı “savaş esirleri hukuku”dur. Buna göre bugün bir savaş olsa ve

Müslümanların eline erkek ve kadınlardan oluşan yüzlerce esir düşse şunlar yapılır: Güvenliği sağlanmış korunaklı bir

yerde bekletilirler. Ganimet olarak görülemezler. Esir alan askerlere dağıtılamaz, hiçbiri köle ve cariye yapılamaz. Evli

olanların evlilikleri devam eder. Esir düştü diye ailesinden veya eşinden zorla koparılamaz, hangi dine göre kıyarsa

kıymış olsun nikahı feshedilemez. Her türlü kötü muamele, angarya, işkence, tecavüz, cinsel taciz yasak olur. Misafir

muamelesi görürler.

Ya esir mübadelesi karşılığında serbest bırakılırlar.Ya fidye veya tazminat karşılığı salıverilirler.Ya örneğin, lisan

belletme, teknoloji öğretme, meslek kazandırma vs. karşılığı üçer beşer serbest bırakılırlar.İçlerinden kendi istekleri ile

evlenmek ve Müslüman toplumda yaşamak isteyen olursa, kendi rızasıyla, ailesinin izni alınarak (hatta çağrılarak) ve

mehirleri tastamam verilerek bekarlarla telli duvaklı, davullu zurnalı baş göz edilip serbest bırakılırlar.

Hz. Ömer’in hilafeti sırasında Suriye’nin fethi sebebiyle sayıları yüz bini bulan erkekli kadınlı esirler ele geçmişti. Bu

kadar insana ne yapılacağı sorun olunca ...Hz. Ali: “Ey Ömer! Bunların hepsi Bizans’ın zulmü altında inleyen sefil ve

biçare insanlardır.Artık bunlar bizim halkımızdır.Bunların kolları ve cesetleri kazanıldı, şimdi de yüreklerinin

kazanılmasına sıra geldi. Görüşüm şudur: Hepsini kayıtsız şartsız serbest bırak! İslam’ın sevgi, merhamet ve adaleti

altında saadetle yaşasınlar. Varsınlar çoluk çocuklarına kavuşsunlar.” (Filibeli Ahmet Hilmi; İslam Tarihi, shf. 287) Hz.

Ömer bu görüşü büyük bir sevinçle kabul etti. Yüz bin esirin serbest bırakılması için derhal bölge komutanı Ebu Ebeyde

b. Cerrah’a emir gönderdi.

I.

Hz. Peygamber’in iki tane cariyesi ... ilki Reyhane, Medine’deki Yahudi Kurayza kabilesine mensup bir

hanımdı. Bu kabile ile yapılan savaş sonunda esir düştü. Hz. Peygamber Reyhane’yi önce serbest bıraktı sonra

da evlenme teklif etti. O da kabul edince nikah kıyarak evlendi. (Belazuri,1, 920). Mariye ise babası İranlı,

annesi Yunan Mısırlı Hrıstıyan bir hanımdı. H. 7 yılda Hz. Peygamber’in İslam’a davet mektubuna bir yazı ile

karşılık veren Mısır Kralı tarafından gönderilmişti. Hz. Peygamber’in Reyhane’ye yaptığını ona da yaptığı

anlaşılıyor. Çünkü Kur’an içlerinde Mariye’nin de olduğu Hz. Peygamber’in hanımlarından

ayırdetmeksizin“Ey peygamber eşleri” diye bahseder.Başka bir tabir kullanmaz. Mesela şu ayette adı geçen

hanım Mariye idi.“Ey peygamber! Eşlerini memnun etmek için Allah’ın serbest bıraktığı şeyi niçin kendine yasaklıyorsun? Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve merhamet kaynağıdır. Allah yeminlerinizi bir çözüme bağlamayı

istemektedir.” (Tahrim; 66/1-2, Razi, Kurtubi, İbn Kesir, Zemahşeri). Tahrim, talak, zıhar vs. ise nikah

Page 84: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

sorumluluğu altındaki “eşler” için geçerlidir. Buradaki eş ise Hafsa, Aişe ve Zeynep ile aynı statüde olan

Mariye idi. İhsan ELİAÇIK -

haber10.com -

CARİYELER OLARAK TERCÜME EDİLEN KURAN AYETLERİNİ SIRALAYAN KARDEŞİMİZE CEVAP:

KARDESIM, .KURANDA BIR KONUDA HUKUM CIKARIRKEN O KONUDAKI TUM AYETLERI BIR

ARAYA GETIRMEK GEREKIR. TEK TEK AYETLERDEN YORUM YAPMAK KURANIN AMACINA

TERS SONUCLARA BIZI VARDIRABILIR.

BIR ONCEKI CEVABIMIZDA " EVLENEREK " CARIYELERLE VERABER OLUNABILECEGI

BELIRTILMISTI. DOLAYISI ILE CARIYELERLE BERABER OLMANIN SARTI BELLIDIR: ONLARLA

EVLENMEK!

IKINCISI KURANDA CARIYE GECMEZ DEDIK: BAHSETTIGINIZ AYETLER TURKCE CEVIRIDIR

SAG ELININ ALTINDA OLANLAR IFADESI GECER.ONLARDAN KASITTA " EVLENILMEK SARTI

ILE BERABER OLUNABILECEK CARIYELERDIR.

PAZARDA ALINAN MAL ...GİBİ ALGILANAN CARİYE KAVRAMI İSLAM İLE UYUŞMAZ. AMA

GÜNÜMÜZDE NASIL İÇKİ YASAK İKEN HALA İÇENLER VAR İSE AYNI ŞEKİLDE İSLAMA AYKIRI

UYGULAMALARI İSLAMIN HANESİNE YAZMAK YANLIŞ OLUR. TIPKI GÜNÜMÜZ

MÜSLÜMANCIKLARINA BAKARAK İSLAM'DA İÇKİNİN SERBEST OLDUĞU SONUCUNA NASIL

VARAMAZ İSEK..Dİ Mİ... CARIYELERLE EVLENILIRKEN ONLARDA SAYI ARANMAZ...AYETTEKI

IFADE BU ANLAMDADIR!

Kısaca : EVLI SAVAS ESIRLERI ILE EVLILIGI YASAKLAMISLARDIR. YUKARIDA BELIRTTIK:

AYETLERI - VE HADISLERI BIR BUTUN ICINDE DEGERLENDIRIP HUKUM CIKARILMALIDIR

!- carıyeler konusunu kolelık baslıgı altında bır konu olarak dusun.o konuda ne gecerli ise aynısı cariyeler

icinde gecerlidir.

AYRICA GUNUMUZDE - ESKIDE KALMIS BIR HUKUM ICIN- BIZI ELESTIREN ATEIST VEYA

MISYONERLERIN TARIHTE- GUNUMUZ DAHIL- YAPTIKLARINA BAKINCA SIZ ONCE ISLAMIN

ESKIDEN CARIYELERE VERIDIGI DEGERI 2008 YILINDA UYGULAYINDA OYLE KONUSUN

DEMELIYIZ...BIZIM TARIHIMIZDE BIRAKTIKLARIMIZA DAHA ONLAR GÜNÜMÜZDE

ULASAMADILAR! CARIYELIK HUKMU KALKTI. SADECE ILAN EDECEK DEVLET YETKILISI -

HALIFE- KALMADI... NISA 24. AYETI YAZIYORSUN AMA SONRAKI 25. AYETE BAKMIYORSUN

KARDEŞİM...CARIYELER OLARAK TARIF EDILEBILECEK OLAN SAG ELIN ALTINDAKILERLE

EVLENME AYETINE YANI .SELAM VE DUA ILE

Page 85: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

G. KÖLELİK

Kölelik İslam’la birlikte başlamamıştır. Kölelik İslam’dan öncede var olan Hz Resul ve İslam’la şekil değiştirip, askeri (esir statüsü) ve dini (tebliğ vasıtası) bir hüviyet kazanıp kölelik müessesesinin kaldırılması için tüm şart ve prensipler hazırlanmıştır. Son hamleyi yapması istenen Müslümanlar İslam’ın pek çok konusunda olduğu gibi köleliğin kaldırılması konusunda da İslam’ın çizgisinden sapıp, konuyu amacından saptırmışlardır.

Öncelikle bir şeyin altını önemle çizmek gerekir. İslam farklı şeydir, Müslüman farklı şey. İslam namazı farz kılar, içkiyi yasaklar, İslam zikri, tesbihatı, düşünmeyi emreder, gıybeti yasaklar . Müslüman’ım diyen zikir ehli ile hûcu diye alay eder, düşünmeyi terk eder, gıybeti bırakmaz, namaz kılmaz, içki içer, Kur’an'ın ilk emri oku iken Müslüman’ım diyen kitaplardan fersah fersah kaçarsa demek ki İslam ile yaşanan İslam , Kur’an - Sünnet dini ile Müslüman'ın yaşadığı din birbirinden çok farklı hatta çoğu kez birbirine zıt olabilmiştir ve olabilmektedir.

İslam dini çağın ilerisinde iken Müslümanlar çağın gerisinde olabilmekteyse İslam’ı yeni kabul etmiş batılılar İslam’ı Kur’an dan öğrenip Müslüman olduklarına şükredip Müslümanları görsem Müslüman olmazdım diye söyleyebiliyorlarsa, büyük bir şair (M. İkbal) Müslümanlardan İslam’a kaçınız diyebiliyorsa öncelikle şunu bilmeliyiz: İslam’la İslamiyet’in ( Kur’an- Hadis’in) emirlerini kabul edip yaşayacağını iddia edenler (Müslümanlar) arasında dağlar kadar fark vardır. Pek çok konu da olduğu gibi kölelik konusunda da durum aynıdır. Biz İslam’ı savunuruz, İslam’ı yaşamayan adı Müslüman, dini para, makam, dünya, karşı cins olan insanları ve hatalarını değil.

1. Peki Müslümanlar değil ama İslam (Kur’an ve hadis) köleliğe nasıl bakmaktadır ?

İslam’a saldıran önyargılı kişilerin sömürdüğü çağdaş köleler, emeği verilmeyen işçi - memur - köylüler ... bedeni kullanılan fahişe , tele kızları... bir tarafa bırakırsak ne İslam’ın ilk dönemlerinde ne de günümüzde köleliğin kökeni İslam değildir, varlığı da İslam’la devam etmemektedir.

a) Köleliğin bir vakıa, hayatın içinde var olduğu bir dönemde Hz. Resul şu

prensipleri getirir :

* "Kim kölesini öldürürse, hapseder, gıdasını keserse onu hapsedin, gıdasını kesin öldürün."

* "Hizmetçi ve köleleriniz sizin kardeşlerinizdir. Ona yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin... Eğer onlara zor işler teklif ederseniz derhal onlara yardım ediniz. "

* "Sizden biriniz bu kölemdir, bu cariyemdir demesin. “Kızım veya oğlum yahut kardeşimdir.” desin.

Kısaca birinci merhalede İslam köle insandır prensibini yerleştiriyor topluma.

Hz. Resul kölesi Zeyd b. Harise’yi serbest bırakır, fakat o köle (!) peygamberimizi terk etmez ve Hz. Resul’e hizmete devam eder. Hz. Resul zaman içinde Zeyd’i İslam ordusunun komutanı yapacak şekilde yetiştirir...

b) Kölenin de bir insan olduğu bilincine ulaştırılan topluma, ikinci merhale olarak

Page 86: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

savaşta esir edilen bu insanların hürriyetlerine kavuşmaları için çeşitli sebepler

oluşturulur, ortaya atılır.

Mesela: yeminini bozan, hataen adam öldüren, sevap için veya anlaşma ile köle azad etme ... gibi.

İslam köleyi önce insan saydırır sonra hür kılma için sebepler yaratır.

2. İslam köleyi azad etmeyi tavsiye etmiştir de toptan köleliğin kaldırılması için niçin

açıkça emir vermemiştir :

Çünkü şartlar olgunlaşmamıştır. Aşağıda sayacağımız ortam, şartlar varlığını sürdürdüğü için İslam köleliği kaldırmamıştır. Ama şartların oluşması, ortamın olgunlaşması ile kölelik müessesesi kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Bu şartlar oluştuğunda İslam devlet başkanı ve alimler meclisi köleliğin kaldırılma aşamasının geldiğini ortak bir hüküm ile ilan edebilirler. Ayrıca günümüz şartlarında köleliğin kendiliğinden kalktığı da bir vakıadır. Hiç kimse İslam adına köleliğin devamını savunamaz. Peki İslam’ın ilk zamanlarında köleliğin kalkmasında engel teşkil eden şartlar ve bu şartların geçerlilik oranı nedir ? Bu şartlar :

Bir savaş yapılır. Esirler elde edilir. Bu esirlere uygulanacak maddeler şunlar olabilir:

- Esir idam edilir. Bu zalimlik olur . İslam’da zulüm yasaktır.

- Toplama kamplarında esirlerin bir arada tutulması ihtimali . Esir kamplarında yapılan zulüm örnekleri işkence, öldürme, tecavüz, gayri insani muamelelerim çeşitleri... birinci, ikinci dünya ve çağdaş dünyanın devletleri arasındaki savaşlarda bol bol görülmüştür. Bu da İslam’a , insanlığa yakışmaz.

- Esiri ne öldürme ne toplu olarak bir arada yaşatma (esir kampları). Esiri serbest bırakma ihtimali : Düşman tarafı serbest bırakmayabilir ayrıca serbest kalan esir tekrar savaşa katılabilir.

- İslam’ın köleliğin kalkma şartları olgunlaşana tek savunduğu görüş: Esirleri önce Müslüman ailelerine taksim edip, böylece onların karşı çıktıkları dünya görüşünü, yaşayarak görüp öğrenip anladıktan sonra insanca muamele görüp İslam’ı tanıyan bu insanların çeşitli sebepler bulunarak ( sevap, yemini bozmanın cezası...) serbest bırakılması veya Müslüman esirlerle karşılıklı değiştirilmeleri.

Özetle; esir edilen kişiye insanca muamele edilir, yanlışları, ön yargıları gösterilir, gerçek öğretilir ( teori ve pratiğiyle yaşanarak) sonra serbest bırakılır. İslam’da kölelik budur, eğer bu insani ve ahlaki duruma kölelik adını verebilirsek !

İslam bazı haramları aşama aşama ortadan kaldırmıştır. İçki, kölelik... gibi. Çünkü toplumu o haramın kaldırılacağı ortama hazırlamak lazımdır. Bu da belli bir eğitim, aşama, zaman gerektiriyordu. Amerika, kuzey-güney iç savaşından sonra bir hamlede köleliği kaldırır. Şartlar oluşmadığı toplum hazır olmadığı için ortada kalan köleler yeniden eski efendilerinin yanlarına dönerler.

İşte İslam böyle bir kısır döngüye, sonuçsuz bir girişime sebep olmamak için aşamalı olarak köleliği kaldırmayı hedefler. Bunun için İslam köleyi önce insan olarak kabul ettirir topluma. Sonra bu insanların İslam’ın doğru yönünü öğrendikten sonra serbest bırakılması için sebepler, nedenler,şartlar yaratır. Ta ki İslami manada kölelik tamamen

Page 87: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

ortadan kalksın, dünya ve toplumlar köleliğe gerek kalmayacak hazır bir hale gelebilsin (esirleri öldürmeyerek, kamplarda işkenceye terketerek...) veya köleliğin çağdaş versiyonu olarak, emeği sömürmeyerek kadın, kız, çocukları fuhuşa sürüklemeyerek ...

Bu şartlar oluşmuştur veya oluşmaktadır, (Toplumu hazır hale getirerek...) buna İslam devlet yöneticisi ve

alimler karar vereceklerdir.

H. GÖZLERDEN UZAK TUTULMAYA ÇALIŞILAN ÇAĞDAŞ KÖLELİK DÜZENİ !

İŞTE AŞAĞIDAKİ TÜM BU KÖLELİKLERE ENGEL OLACAK OLAN TEK SİSTEM İSLAM'DIR ! BATI DA BUNU ÇOK İYİ BİLDİĞİ İÇİN TÜM GÜCÜ İLE İSLAM'I KARALAMAKTADIR !

Page 88: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam
Page 89: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam
Page 90: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam
Page 91: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam
Page 92: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam
Page 93: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Şefkat Derneği’ne ait Kadın Yaşam Evi’nde kalan 40 yaşındaki eski hayat kadını Ayşe Tükrükçü,milletvekili adayı olduğunu açıkladı.

Page 94: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Fransa, Los Angeles ve Hong Kong’daki bu zor durumdaki insanlarla yapılan söyleşilere yer verilen Colors’un dergisine göre,1850’lerde ABD’de bir köle satın almanın bedeli 50 bin dolara eşit olurken, 21. yüzyılda 100 doların altına inmiş durumda bulunuyor. Belirlemelere göre, dünyanın yarısı günde 2 doların altında bir gelirle geçiniyor. Bu da potansiyel köleler için uygun ortam yaratıyor. Kölelik dünyanın her ülkesinde yasak olmasına rağmen, günümüzde 27 milyon köle var. Çin’deki Laogai, dünyada çalışma zorunluluğu olan hapishanelerin en büyüğü. Bin 200 kampta yaşayan tutukluların ürettiği telefon çipleri, deri eşya, kozmetik ürünleri, ilaçlar gibi 200 farklı ürün dünyaya ihraç ediliyor. Dünyada üretilen çayın üçte biri bu işçiler tarafından toplanıyor. Dünyada kakao tohumu üretiminin yüzde 45’i Fildişi Sahili’nde gerçekleştiriliyor. Burada çalışanların yüzde 80’i köle işçiler. Yani dünya kakao üretiminin yüzde 36’sı köleler tarafından yapılıyor. Dünyada köleler tarafından kurulan ilk ve tek ülke olan Haiti’de fakir anne ve babalar çocuklarını daha iyi bir eğitim ve bakım vaat eden bakıcı ailelere veriyor. Ama sözler her zaman yerine getirilmiyor. Yüzde 75’ini 7 ile 14 yaş arası kızların oluşturduğu çocukların çoğu, hayatları boyunca yeni ailelerine hizmet ediyor, diğer çocuklardan farklı muamele görüyor ve hiç eğitim almıyor. Hindistan’da çocuk evliliklerinin yaygın olması, çocuklara erken yaşta sorumluluk yüklenmesine neden oluyor. Ailelerin kararıyla gerçekleşen bu evliliklerde iletişim kopuklukları yaşanıyor. Kız çocuklarının eğitimleri yarım kalıyor ve hayatlarının geri kalanını kendileri için seçilmiş kocalarının mutluluğuna adamak zorunda bırakılıyor. Kaçak işçiler, sırf bir iş sahibi olmak için haftada 7 gün, günde 14 saat zor koşullara razı olup, işi ayarlayan aracılara büyük miktarda borçlanıyor. Maaşlarıyla ne insan gibi yaşamaları ne de borçlarını geri ödemeleri mümkün olmuyor.Pasifik’teki Saipan adasına çalışmak için gelen Asyalı göçmenler, iş bulma bedeli, kira ve gıda için çok yüksek ücretler ödemek zorunda kalıyorlar. Dünyaca ünlü markaların fabrikalarında çalışan işçiler, vaat edilen maaşı almak için mesaiye kalıyor. İlk çalışma yılının sonunda eve dönüş ücretini bile karşılayamayan işçiler, ancak 150 dolar biriktirebiliyor. Ayrıca, modern dünyanın sorunsuz insanlarının ise kendilerini güzelliğin, paranın ya da alışverişin köleleri haline

Page 95: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

getirdiklerine işaret edilen dergide, gerçekten kölelik yapanların ya seslerini kimseye duyuramadığı, ya da cehaletin karanlığında içinde bulundukları durumu kader olarak kabul ettikleri vurgulanıyor.

Not: Kölesi olduğu bile onu kurtaramadı, partiden ihraç edildi...! HERKES BİR ŞEYİN KULU-KÖLESİDİR.ÖNEMLİ OLAN ALLAH'IN KULU OLABİLMEKTİR !

XI. KUR’AN ve VAHİY

A. VAHİY NEDİR ?

Gönül Dostum, Sayın Ahmet Akyol’ un incelemesi ile konuya giriş yapmak istiyorum:

“Vahiy, dinde, kutsal ya da tanrısal gerçekliğin insanlara açıklanmasıdır. Farklı geleneklerde değişik biçimlerde olabilmesine karşın tüm dinlerin temel öğelerinden birini oluşturur. Kutsal olanla olmayan arasındaki ayrımı vurgulayan dinlerde vahiy, tanrısal iradenin bir insan aracılığıyla iletildiği, tarih içinde gerçekleşmiş bir olay olarak görülür. Bu vahiy için genellikle “Peygamberi vahiy” adı kullanılabilir. Zerdüşt’ün kehanete dayalı sözleri ve öğretileri peygamberi vahyin örneği sayılabilir. Hıristiyanlıkta vahiy, Tanrı’nın sözü ve edimleriyle tarih içinde kendini açıklaması biçiminde, çok geniş kapsamlı tanımlanır. Buna göre peygamberler ve kilise önderleri gene Tanrı’ dan gelen bir esinle vahye tanıklık ederek onu kutsal metinlere aktarmışlardır. Kuran’da insanlara inen vahyin üç biçiminden söz edilir. Vahyin birinci biçimi, bir insanın kalbine bir anlamın ansızın telkin edilmesidir. Buna gizli vahiy (Vahy-i Hafi) ya da içsel vahiy ( Vahy-i deruni) denir. Vahyin bu biçimi tüm insanlar için söz konusu olabilir.

Page 96: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

İkinci biçimi, bir perde arkasından iletilen vahiydir. Rüya, keşif ve ilham vahyin bu türüne girer. Bu vahiy de tüm insanlar için geçerlidir. Üçüncü biçimi ise vahyin bir melek aracılığıyla (Cebrail) sözcükler halinde indirilmesidir. Bu vahyin en yüksek ve güvenilir biçimidir ki yalnız peygamberler için söz konusudur. Genelde, “Vahiy” sözcüğü, sadece peygamberlere gelen tebligatı anlatmak için kullanılmaktadır. Oysa bu sözcük, Arabistan’da, Hz. Muhammed’in henüz vahiy almadığı zamanlarda, yani İslâmiyet öncesinde, putperestlik döneminde hatta çok daha eski çağlarda da kullanılıyordu. Genellikle sanatçılar “ilham”, din adamları “vahiy” ve filozoflar “sezgi” terimini kullanırlar. “İLHAM”, dışarıdan gelen bir tesirin kişinin zihninde belirmesidir. “VAHİY” ise kişiye gelen ilhamın dışarılaştırılmasıdır, yani vahiy tarzında görünen şey, ilk olarak içte ilham tarzında oluşur. Daha açık ifadeyle, “ilham” söz, yazı vs. ile dışarılaştığında “vahiy” adını alır. Metapsişikçiler ise buna “ruhsal tebligat” adını verirler. Kuran-ı Kerim’in Hz. Peygamber’e vahiy yoluyla inişi, İslâmî kaynaklara göre şöyledir: Hz. Muhammed, 40 yaşına yaklaştığı sıralarda giderek dünya uğraşılarına daha az önem vermeye, yalnızlığı ve tefekkürü daha çok sevmeye başlamıştı. O dönemde bazı Mekkeliler, şehre birkaç kilometre uzaklıktaki sarp ve yalçın bir dağ olan Hira Dağı’ na çıkıp inzivaya çekilirlerdi. Arap adetlerine göre kan dökmenin ve savaşın yasak olduğu “Haram aylarında” Hz. Muhammed de, Hira Dağı’ndaki bir mağaraya çekilmeye başladı. Orada mutlak sessizlik içinde derin düşüncelere dalıyordu. İşte vahiy ve Peygamberlik ona, bu inziva sırasında geldi. İnanışa göre: “ 610 yılında bir gün, Hz. Muhammed Hira Dağı’nda, her zamanki gibi sessizlik ve karanlık içinde bulunmaktayken parlak bir ışık gördü, kendini kaybetti. Bir melek ona, ‘Ey Muhammed ! Ben Cebrail’im, sen de Allah’ın elçisi. Oku! ‘ dedi. Hz. Muhammed, ‘Ben okuma bilmem’ cevabını verdi. Bunun üzerine melek, onu üç kez kucaklayıp şiddetle sıktı ve ilk sözünü üç kez tekrarladıktan sonra Hz. Muhammed de melekle birlikte Alak surasinin ilk beş ayetini tekrarladı.” “Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku ! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak/ 1-5) Bu surede okumanın, öğrenmenin üstünlüğü, insanın yaradılışı, kalemin özelliği, bunların insana Allah’ın ihsanı olduğu, insanın bunları düşünmesi, gereği anlatılır. Bu ilk yüce temas transı sırasında Hz. Muhammed’in fiziksel bedeni yere yıkılmıştı; trans sırasında kendinde değildi. Kendine geldikten sonra mağaradan çıkıp eve dönerken yolda Cebrail’in “Ey Muhammed, sen Allah’ın elçisisin, ben de Cebrail” sözlerini tekrar duydu fakat etrafında bu sesin sahibi olabilecek kimse yoktu. Hira Dağı’ndaki inziva sırasında gelen ilk vahiyden sonra, bitkin bir halde ve ürpertiler içinde evine dönen Hz. Muhammed yatağına yatmış ve eşi Hatice’ye, “Beni örtün” demişti. Korku ve dehşet içindeydi ama olup biteni eşiyle paylaşmak istiyordu. Biraz dinlendikten sonra başından geçenleri eşine anlattı.

Page 97: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Hz. Muhammed’in anlattıklarını dikkatle dinleyen Hatice, onun iyi bir insan olduğunu, kendisine hiçbir kötülük gelmeyeceğini söyleyip kocasına güven ve cesaret verdi. Hatice daha sonra durumu kendi amcasının oğlu Varaka bin Nevfel’e bildirdi. Varaka bin Nevfel, İncil ve Tevrat’ ı okumuş ve eski kutsal metinleri Arapça’ya çevirmiş bilgili bir kimseydi. Hz. Muhammed’in başından geçenleri dinleyince Hatice’ye şöyle dedi: “Git ona söyle, yüreğini geniş tutsun. Ona gelen melek gerçekten Cebrail’dir.” Amcasının oğlu Varaka’nın sözlerini de aktararak peygambere güven veren Hatice, böylelikle onun bir peygamber olarak yolunda ilerlemesine cesaret vererek, onun yaşamının dönüm noktalarında önemli bir rol oynamıştı. Vahiy kelimesi Kuranı Kerim’ de pek çok yerde geçmektedir. Örneğin: “Şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kuran vahyettik.” (Şûra/ 7) “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder.” (Şûra/ 51) “İşte böylece sana da emrimizle Kuran’ı vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin.” (Şûra/ 52) “Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. (Fussilet/12) “İşte o gün Rabbinin vahyetmesiyle bütün haberlerini anlatır.” ( Zilzâl/ 5) “Hani havarilere ‘Bana ve peygamberlerime iman edin’ diye vahyetmiştim.” ( Maide/ 111) “Hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız, diye vahyettik.” (Kasas/ 7) (Ahmet AKYOL, 5 Ocak 2013)

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=10627&Itemid=86

B. KUR’AN’DA, VAHİY ALAN HER KİŞİ PEYGAMBER DEĞİLDİR. “Havarilere şunu vahyetmiştim: "Bana ve resulüme iman edin." Şöyle demişlerdi: "İman ettik, sen de tanık ol ki biz, müslümanlarız / Allah'a teslim olanlarız!" (5 / Maide /111)

1. Örneğin: 5 / Maide / 111 ayetindeki “Vahiy” lafzı, Havarilerin

Peygamberliğine delil değildir:

Çünkü Ancak Elçi Melek (Cebrail) Vasıtası ile Vahiy Alan İnsanlar Peygamberdirler. Allah’ın doğrudan insanlara Sünnetullah’ ı gereği olarak vahyettiği ise İlhamdır / Esindir. Çünkü: “Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O'dur; hüküm ve hikmet sahibi O'dur. “ (42 / Şura / 51) 42. sure (ŞÛRÂ) 51. ayet lafzıdan benim anladığım şudur:

Page 98: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

2. Allah (peygamber olsun veya olmasın) her hangi bir insanla şu

yollarla konuşur. (Emir ve yasaklarını duyurur):

a) Vahiy (kalbe indirme) yoluyla (ilham aracılığıyla):

(1) Daha önceden elçi melek aracılığı ile korumalı olarak

kendisine bir vahiy indirdiği peygamberin elçi melek

aracılığı olmadan, doğrudan kalbine verdiği ilhama "hadisi

kutsi" denir.

(2) Sıradan insanın kalbine indirdiği ve korumasız olarak

sonuçlarını Sünnetullah (Allah’ın yol ve yasası) gereği olarak

insanın seçim ve tercihine bıraktığına da "İlham" denir.

b) Bir perde arkasından seslenerek. İnsanın gördüğü bir varlıkta

"tecelli ederek" o varlıktaki tecellisinin duyurmasıyla:

"İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur.." (2 / Bakara / 253) "...Allah, Mûsa'ya kelime kelime söz söylemişti." (4 / Nisa / 164) Musa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle konuştu: "Rabbim, göster

bana kendini, göreyim seni." Dedi: "Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde

durabilirse, sen de beni görebileceksin." Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa

baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: "Tespih ederim o yüce varlığını, tövbe

edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben." Allah buyurdu: "Ey Musa! Ben, gönderdiğim

vahiylerle, konuşmamla seni seçip yücelttim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol." (7 / Araf /

143 -144)

“Ona Tûr'un sağ tarafından seslendik. Onu, fısıldaşan kimse kadar yaklaştırdık.“ (19 / Meryem / 52)

“Hani, bir ateş görmüştü de ailesine şöyle demişti: "Bekleyin! Gözüme bir ateş ilişti. Olabilir ki, ondan size bir kor parçası getiririm, yahut onun üzerinde bir kılavuz bulurum." Onun yanına geldiğinde kendisine "Mûsa!" diye seslenildi. "Benim ben, senin Rabbin! Hadi, pabuçlarını çıkar; sen kutsal vadide, Tuva'dasın." "Ve ben seni seçtim; o halde vahyedilecek olanı dinle!" "Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir." "Kuşku duyma ki o saat gelecektir. Onu neredeyse gizleyeceğim ki, her benlik gayretinin karşılığını elde etsin." "O halde ona inanmayıp keyfi peşinde giden, seni ondan yüz geri etmesin. Yoksa perişan olursun." (20 / Taha / 10 - 16)

“Oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Mûsa! Âlemlerin Rabbi Allah benim, ben!" (28 /Kasas / 30) vb…

c) Bir Resul / Elçi melek (Cebrail) gönderir de kendi izniyle

dilediğini korumalı olarak, o toplumun diliyle konuşan ve o toplum

içinde seçilmiş resulünün / elçisinin –Peygamberlerinin- kalbine

indirir / vahyeder (Risalet / elçilik - peygamberlik ile):

Page 99: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

“De ki: "Kim Cebrail'e - ki o, Allah'ın izniyle Kur'an'ı kendinden öncekini doğrulayıcı, insanlara yol

gösterici ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir - düşman kesilirse, “ (2 /Bakara / 97).

Peygamber olarak seçtiği insanlara Kendi izniyle vahyeden (kalbine indiren) bir resul / elçi melek (Cebrail’i) göndermek suretiyle ve peygamberlerini / resullerini tebliğ ile görevlendirerek, dilediğini vahyeder. Bu vahiy sadece peygamberlere gelir ama, tüm alemler / insanlık içindir. Sünnetullah’ın bu uygulamasında Allah'ın mesajı, Allah'ın korumasındadır. Kur’an’ın tamamı Hz. Muhammed’e, Allah’ın izni ile, elçi melek Cebrail vasıtasıyla korumalı olarak vahyedilmiştir / indirilmiştir

3. Son Peygamber Hz. Muhammed’in vefatından sonra Risalet (elçilik –

peygamberlik) görevi, kıyamete kadar nasıl yapılacaktır?

"Hiç kuşkusuz, o zikiri / Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz." (15 / Hicr / 9 ) Bu sebeple de peygamberlerin arkasının Son peygamber Hz. Muhammed’den sora kesilmesiyle “Risalet” görevi Allah’ın korumasındaki, en son” Korumalı Vahiy Kitabı” olan KURAN tarafından yapılır ki, Orijinal Arapça Kuran bu anlamda Allah’ın Resulü / Elçisidir. Günümüzdeki Ana dilde Kuran Mealleri / Çevirileri de, kişilerin kendi akıl ve gönülleriyle algılayıp, anlamaları ve iman etmeleri halinde, “Günümüz toplumunun diliyle konuşan” Allah’ın Resulünün resulleri / Allah’ın Elçisinin elçileridir.

4. Özetle:

Allah'ın inanan ve inanmayan her insana söyledikleri ve gösterdikleri vardır. Bu Sünnetullah’ın gereği ve sonucudur. Buna ilham (esin / esinlenme) denir ki bu kesinlikle peygamberlerin kalbine resul melek (Cebrail) vasıtasıyla indirilen Allah mesajı, yani melek aracılığı ile gönderilmiş, korunmuş "Vahiy" demek değildir. Öyle olsa bütün insanlar "peygamber" olurdu. Peygamberler, Allah'ın elçi meleği Cebrail’in resullüğü ile (elçiliği ile), Allah mesajını alan ve Allah’ın insanlara tebliğ ile görevlendirdiği insan resulleridir (elçileridir). Seçilmiş Kullardır. Melek aracılığı ile Vahiy sadece ve yalnız peygamberlere iner ve bu inen emir korunmuştur. Bu Vahiyler Peygamberin seçim tercih ve anlayışlarına göre oluşmuş ve değiştirilmiş değillerdir. Allah’ın maksadını o toplumun diliyle ifadesindeki lafzıdır. Bu peygamberlerden ve ona indirilen “Kitap” tan öğrenilen Allah Mesajını başka insanlara ileten diğer sıradan mümin (inanmış) insanlar ise, "resulün resulünün resulleri..." dir. Şüphesiz bunlar peygamber değildir. Her insana olduğu gibi Allah bunlara da "İlham" verir. Bunlar da Allah dostu, veli, alim, şeyh, şıh vs. olarak nitelendirilseler de, bunların da İlettikleri Korunmuş Allah mesajının (ayetlerin) lafzı dışında kalan yorum ve söylemleri korunmuş değildir. Ayetlerin lafzı dışında kalan yorum ve söylemler, insanların seçim tercih ve anlayışlarının ifadesidir. Bu ifadeler, Allah’ın mutlak maksadını iletemeyebilir. Sadece yapan kişileri bağlayan yorumlarıdır. Bu bağlamda Allah, canlı ve cansız tüm varlıklara vahyetmiştir ki bu, Kur’an’daki Elçi melek Cebrail aracılığı olmadan Vahiy konusudur.

Page 100: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

C. ELÇİ MELEK CEBRAİL ARACILIĞI OLMADAN VAHİY

Allah İnsanlar dahil, canlı cansız tüm yarattıklarına vahyetmiştir ama sadece peygamberlere İlahi

kelamını / vahiy kitaplarını, elçi melek Cebrail aracılığı ile (korumalı olarak) vahyetmiştir.

Elçi melek Cebrail aracılığı olmadan vahiy / ilham tüm varlıklarda var olan fıtratı ve doğallığı ifade

eder. Zira tüm böcek, hayvan ve her kımıldayan canlı Kuran’ın vahiy / ilham dediği içgüdüsel bir

güç taşır. Cansız varlıklar için vahiy / ilham, ilahi amaca uygun var ediliştir.

1. Tüm insanlara:

“Onlara, şu adamın haberini de oku: Kendisine ayetlerimizi vermiştik; onlardan sıyrılıp çıktı, şeytan da onu peşine taktı; nihayet o, azgınlardan oluverdi.” (7 / Araf /175) “Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki, “ (91 / Şems / 8) vb…. Sayın İhsan Eliaçık’tan bir alıntı ile devam ediyorum: “Dindarın dili, Kur’an’a paralel olarak her şeyi Allah üzerinden anlatan bir dildir: “Allah yardım etti, Allah korudu; verilmiş sadakamız varmış, Allah ile mazlumun arasında perde yoktur, Allah ‘Yürü ya kulum’ dedi, Allah söyletti” vs. diye konuşur. Gündelik hayatta çokça kullanırız; kimse bunu sorun etmez. Fakat simsar, bu dilden misyon çıkarır. Örneğin profesyonelce “Bunu Allah ‘bana’ söyledi / yazdırdı” diyerek kendine özel hale getirip tekelleştirir. Dindarınki anonim bir dildir. Sadece kendisine yönelik anlamaz. Havayı herkesin soluması gibi Allah’ı da herkesle konuşur görür. Nefes alıp verdiğimiz hava nasıl tek bir kişinin tekeline alınamazsa, ilahî nefes (konuşma / sesleniş) de tek bir kişinin tekeline alınamaz. Her meselenin Allah üzerinden anlatılması bu kavrayış nedeniyledir ki tamamen doğrudur. Simsarınki ise kişiye özeldir, tekelcidir. Allah başkasıyla değil; sadece onunla konuşmuştur ve ona bunları özel olarak yazdırmıştır. Dindar simsara adeta şöyle der: Allah her kuluna ilham eder, söyletir… Neden sadece sen?”

a) İlham ederek

İLHAM EDEREK: Vahiy “fısıldamak” demek olduğuna göre yani fısıldayarak, insanoğlunda içsel bir

ses oluşturarak, vicdanının sesini dinleterek konuşur. Yada ilham “yudumlamak” demek olduğuna

göre yani suyu yudumlayarak içmemiz gibi yudum yudum insanoğlunun içine ilham düşürerek, akıl

ve fikir doğurarak, takvayı ilham ederek konuşur. Konuşmanın bu derecesi istisnasız her beşerde

vardır.

“Demek ki insanoğlunun içinde var olan iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa, gerçeğe, adalete ve

merhamete dair bütün doğal vahiyler / ilhamlar (içsel sesler) Allah’tandır. “İster Allah deyin, ister

Rahman bütün güzel isimler O’nundur.” ayetinde geçtiği gibi, ister doğulu ister batılı, ister güneyli

Page 101: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

ister kuzeyli, ister Müslüman ister Hıristiyan, ister Arap ister acem “vicdandan gelen” her ses

O’ndandır. Allah bu noktada istisnasız her insanla “vicdanının sesi” yoluyla konuştu / konuşuyor.

Fakat çoğu insan bunun farkında değil. İçindeki bu sesi uyutmakta ve batıl bağımlılıklara kendini

kaptırarak köreltmekte, karartmaktadır.

Bize düşen birbirimize bu içsel sesi (potansiyeli) hatırlatmaktan (zikr) ibarettir. Yoksa kendi içsel

sesimiz üzerine tekel kurup, “Başka kimsede yok, bu sadece bana özel” demek değil…

Kur’an’da “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” (Elestü birabbikum) diye sorulup “Dediler ki evet” (Galu

bela) diye cevap verilen diyalog, Allah’ın insanoğlunun iç dünyası (ruhu, fıtratı, vicdanı) ile temsilî

konuşmasıdır. Her insanda var olan bu fıtrî potansiyeli (doğal vahyi / ilhamı) hatırlatır.”

b) Perde gerisinden

PERDE GERİSİNDEN: Verâi’l-hicap gizli, gömülü, saklı olanın içine girmek, derinine dalmak demektir.

Dikkat edilirse evrende her şey sanki bir perde ile örtülmüştür. İnsan bedende, tohum toprakta,

meyve ağaçta, civciv yumurtada, mineraller suda gizlidir. Ortalama insanlar bunları yüzeysel görür.

Fakat bu perdeyi aşıp, gerisine inebilenler orada işleyen düzeni görürler, onun bilgisine ulaşırlar.

Yeni mekanik düzenin bir mucidi, evrenin şimdiye kadar gizli kalmış yönlerini ortaya çıkaran bir

kâşif, güzel bir senfoni yazan müzisyen vb. bunların tümü kendi alanlarında perde gerisine inmiş

kişilerdir. Allah onlarla da keşfettikleri şeyler yoluyla konuştu / konuşuyor. Zaten “keşf” perdeyi

kaldırmak demektir.

Din Simsarın dili ilk burada ortaya çıkar. Bazı insanlar birinci şıktaki doğal vahiy / ilhamdan öte,

perde gerisine indiklerini, aradan perdeyi kaldırarak bazı şeyleri keşfettiklerini, kendilerine özel

vahiy / ilham geldiğini söylerler ve bundan dolayı kendilerine özel bir misyon biçerek

simsarlaşabilirler.

Bunu anlamak için perde gerisine inmenin yani keşfin test edilebilir olması gerekir. Yani perde

gerisine indiğini iddia eden kişinin, aynı tecrübenin başkaları tarafından da tekrarlanabilir olduğunu

ispat etmesi gerekir. Örneğin suyun 99 derecede kaynadığını, yer çekimi kuvveti olduğunu perde

gerisine inerek (görünenin ötesine geçerek) keşfettiğini iddia eden birisi, aynı keşfi herkesin

görebileceği şekilde ispat etmesi gerekir. İspat edemezse iddiası sadece kendini bağlar.

Aynı şekilde Allah ile perde gerisine inerek (keşf yoluyla) konuştuğunu ve kendisine bilgi verildiğini

iddia eden birisi de, bunu, herkesin tecrübe edebileceği şekilde ispat etmesi gerekir. Aksi halde

söylediği sadece kendini bağlar. Bunu peygamberlikten ayırmak için kelam kitaplarında “İlham,

keşf ve rüya ‘dinde’ delil olmaz” denmiştir.”

c) Kişiyi elçi seçerek:

KİŞİYİ ELÇİ SEÇEREK: Vahiy birinci şıkta kelime anlamıyla ve ilham manasında kullanılırken burada

ıstılahi (terim) anlamında kullanılmaktadır. Vahyin / ilhamın en üst derecesidir. En üst derecede

fıtrî / doğal melekelerin tümü birden kendisinde uyananlar, insanların liderleri ve rehberleri

olurlar. Bu liderler insan hayatının dini ve dünyevi her alanında görülürler. İstisnasız tümü

Page 102: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

aydınlanmaya ulaşırlar. Her biri kendi alanının yıldızı (elçisi) haline gelirler. Peygamberin bunlardan

farkı çalıştıkları alanın farklı olmasıdır. Manevi tabipler olan peygamberlerin ilk ve asıl fonksiyonu

insanların manevi ve ahlaki hayatlarını yeniden kurmak ve düzenlemektir.

Demek ki bu derecede vahiy insanın vicdan, akıl, gönül, yürek, kalp ve zihin kapasitesinin tümünün

birden “taşması” sonucu ortaya çıkıyor. Bu durumda Allah, benliği genişleyen, iç dünyası taşan kişi

ile ilişki kuruyor ve onun temiz vicdanı ve saf yürek temizliği üzerinden insanlığa sesleniyor.

Peygamber bu sesleniş ile tarihin meydanına çıkıyor ve kendini peygamber olarak dünyaya

tanıtıyor. İddiasının arkasında durarak gerekirse savaşıyor. Böylece peygamber tıpkı arı gibi

“Rabbinin yollarında yürüyor” (Bkz : Allah beşerle nasıl konuşur- İ. Eliaçık,

http://www.ihsaneliacik.com/2009/03/allah-beserle-nasil-konusur.html)

Peygamberlere, kendilerine kitap indirilen elçilere / resullere / nebilere, ayrıca elçi melek Cebrail

aracılığı ile (korumalı olarak) da vahiy indiğini unutmayalım. (MKA)

Kur’an Ayetlerinin ışığında görelim.

2. Musa Peygamber’in annesine:

Hani, annene vahyedileni şöyle vahyetmiştik: "Onu tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki, benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir sevgi bıraktım ki, gözümün önünde yetiştirilesin." (20 / Taha / 38 -39) Mûsa'nın annesine şunu vahyettik: "Emzir onu! Onun aleyhinde bir korku hissedince de nehire bırakıver onu. Korkma, üzülme! Kuşkun olmasın ki, biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu resullerden biri yapacağız." (28 / Kasas /7)

3. Hz. Meryem’e:

Meryem dedi ki: "Rabbim, çocuğum nasıl olur benim? Bana hiçbir insan dokunmadı ki!" Allah cevap verdi: "Allah dilediğini işte böyle yaratır. Bir iş ve oluşa karar verdiğinde sadece ona "Ol!" der; ve o hemen oluverir." (3 / Ali İmran /47)

"Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: 'Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım." (19 / Meryem /26). vb…

4. Hz. İsa’nın Havarilerine:

Havarilere şunu vahyetmiştim: "Bana ve resulüme iman edin." Şöyle demişlerdi: "İman ettik, sen de tanık ol ki biz, müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız!" (5 / Maide /111)

5. Meleklere:

Rabbin, meleklere şöyle vahyediyordu: "Ben sizinle beraberim. İmanı olanları sağlamlaştırın. İnkâr

edenlerin kalpleri içine korku salacağım; vurun boyunların üstüne, vurun onların her parmağına." (8 /

12)

Page 103: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

6. Balarısına:

Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: "Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları

çardaklardan da..." (16 / 68)

7. Yerküreye:

İşte o gün yerküre, tüm haberlerini söyler / anlatır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir.(99 / 4-5)

8. Göklere, Yere, Dağlara:

Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi. (33 / Ahzab / 72)

De ki: "Siz, yerküreyi iki günde yaratana gerçekten nankörlük edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi'dir O." O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak üzere... Sonra buhar / duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" Onlar şöyle dediler: "İsteyerek geldik!" Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşler bunlar Azîz ve Alîm olanın takdiridir. (41 / 9 -12)

D. SAHTE / YALANCI PEYGAMBERLER

1. Kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyenler

Kur’an’daki şu uyarıyı hiç unutmayalım:

Yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen

kişi ile, "Allah'ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır? Bir

görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye!

"Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve

çünkü O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz." (6 / 93)

2. Sahte / Yalancı Peygamberleri nasıl Tanıyabiliriz?

Sahte Peygamberleri nasıl tanıyabileceğimizi İncil’de Hz. İsa şöyle anlatır:

Ağaç ve Meyvesi (Mat.12:33-35; Luk.6:43-44)

Page 104: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Mat.7: 15 "Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır. Mat.7: 16 Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm,devedikenlerinden incir toplanabilir mi? Kur’an doğruluyor:

Kur’an: “Güzel ve temiz beldenin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar. Pis ve çorak beldeden ise zararlı bitkiden başkası çıkmaz. Şükreden bir topluluk için ayetleri işte böyle çeşitli şekillerde sergiliyoruz.” (7 / Araf / 58) Kur’an: “Görmedin mi Allah nasıl bir örnekleme yaptı: Güzel söz; kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer. O ağaç, Rabbinin izniyle yemişlerini her zaman verir. Allah, insanlara böyle örnekler verir ki, düşünüp ibret alabilsinler. Pis bir söz de gövdesi toprağın üstünde destek bulmuş bir ağaca benzer, dayanağı yoktur onun” (14 / İbrahim / 24 -26) Mat.7: 17 Bunun gibi, her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir. Mat.7: 18 İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve veremez. Mat.7: 19 İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Mat.7: 20 Böylece sahte peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız. Mat.7: 21 "Bana, 'Ya Rab, ya Rab!' diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği'ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam'ın (ALLAH’IN) isteğini yerine getiren girecektir. Kur’an doğruluyor: Kur’an: Yemin olsun ki, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'in ta kendisidir!" diyenler küfre batmışlardır. Mesih şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları, hem sizin Rabbiniz hem de benim Rabbim olan Allah'a kulluk / ibadet edin! Gerçek olan şu ki, Allah'a ortak koşana Allah, cenneti haram kılmıştır. Varacağı yer ateştir onun. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır." (5 / Maide /72) Mat.7: 22 O gün birçokları bana diyecek ki, 'Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?' Mat.7: 23 O zaman ben de onlara açıkça, 'Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!' diyeceğim."

Sağlam Temel, Çürük Temel (Luk.6:47-49) Mat.7: 24 "İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer. Mat.7: 25 Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz.Çünkü kaya üzerine kurulmuştur. Mat.7: 26 Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama benzer.

Page 105: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

Mat.7: 27 Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç olur." Mat.7: 28 İsa konuşmasını bitirince, halk O'nun öğretişine şaşıp kaldı. Mat.7: 29 Çünkü onlara kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi öğretiyordu.

E. SONUÇ

İşte sana o Kitap! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için. (2 /

BAKARA / 2)

Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları

kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır. ( 4 / Nisa / 175)

Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış yollarına iletir ve onları kendi izniyle

karanlıklardan aydınlığa çıkarıp şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar. (5 / Maide / 16)

ŞİMDİ YORUM SIRASI SİZDE…

Merhaba ve Selam olsun herkese. DİP NOT:

Konularına Göre Kuran Mesajı derlemesi, Ana dilimizde “Doğru Bilgi Ana Kaynağı” nın

kullanılmasına imkan ve katkı sağlayabilmek amaç ve niyetiyle, Kuran’ın ışığında bir kısım “Kitap”

bilgisini, yorumsuz olarak doğrudan Kuran ayetleriyle, zandan azade, aklını ve gönlünü işleten

“Nasip Sahipleriyle” paylaşabilmek için yapılmıştır.

Allah Kelamın algılanıp anlaşılmasında , gerçeğe ulaştıran yollardan bir yol, hakikate açılan

kapılardan bir kapı olması umulmaktadır.

RESUL KUR'AN'IN TEBLİĞİ olan on E- Kitap ve Kuran Işığında Yorumlar E- Kitapları ile "HASENAT 4.0

KUR'AN ARAŞTIRMA PROGRAMIN" dan oluşan

“KONULARINA GÖRE KURAN MESAJI” nı,

bilgisayarınıza indirmek ve arşivlemek istiyorsanız:

Yenilenen aşağıdaki linki tıklayınız. 45 saniye geri sayımı takiben gözükecek "download" yazılı

kutucuğu da tıklayınız. Ve yaklaşık bir dakika sonra bilgisayarınıza indirmiş olacağınız dosyanın

içindeki "önce beni oku" belgesine bakıp, istediğinizi yapınız:

http://s2.dosya.tc/server25/YJIoet/KONULARINAGOREKURANMESAJ_-MKA.rar.html

BU LİNK ÇALIŞMADIĞINDA İNDİRME YAPILABİLECEK UYGUN LİNK VE KONULARINA GÖRE KURAN

MESAJI HAKKINDA ÖZET BİLGİ, AŞAĞIDAKİ YAZIDA MEVCUTTUR:

http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747

Page 106: M. Kemal Adal - Kur'an Ve Islam

M. Kemal Adal