LEONARDO’NUN PORTRELERİNİN ÖTESİNDE · 2018-08-31 · 3) Leonardo’nun çağdaşı Augusto...
Transcript of LEONARDO’NUN PORTRELERİNİN ÖTESİNDE · 2018-08-31 · 3) Leonardo’nun çağdaşı Augusto...
MAESTRO LEONARDO DA VINCI (1452 – 1519)
LEONARDO’NUN PORTRELERİNİN ÖTESİNDE
BÖLÜM I:
ÜÇ TEMEL
RESMİNİN
ARDINDAKİ ÖYKÜ
BÖLÜM II:
BİLİM ADAMLIĞI,
İCATLARI
VE MİMARLIĞI
AYPERİ OKUR, MART, 2018
MONA LISA (1503-1506) YOKSA (1513-1518)??
SORU I:
LEONARDO DA VINCI İKİ MONA LİSA YAPMIŞ OLABİLİR Mİ?
4 İPUCU:
1) Ressam, mimar, sanat tarihçisi, Leonardo’nun çağdaşı Giorgio
Vasari 1550 yılında yayımlanan bir kitabında, “Mona Lisa eserini
gördüm, teni pembe, gözleri hafif nemli, hoş bir gülümseyişi vardı,
kaş ve kirpikleri belirgindi” diye yazıyor. Sonrasında da
Leonardo’nun bu resmi hiç bitirmediğini belirtiyor. Bu
değerlenmelerin hemen hepsi Louvre Mona Lisa’sında yok!
2) Mimar, ressam, sanat teorisyeni Giovanni Paolo Lomazzo 1584’te
yazdığı kitapta “Leonardo’nun en güzel ve önemli iki portresi: Biri
Monna Lisa, diğeri Giocondo” diye yazıyor. Bilindiği gibi Mona Lisa
“La Joconde” ya da İtalyanca ismiyle “Giocondo” olarak da anılır.
3) Leonardo’nun çağdaşı Augusto Vespucci, Çiçero’nun el yazmalarını
okurken bir not düşer. “Leonardo’nun bir Mona Lisa tablosu
yaptığını gördüm ve tarih 1503” idi.” der. Oysa Louvre Mona
Lisa’sının 1508-1517, daha net olarak 1513-1518 tarihleri arasında
yapıldığı bilinmektedir. O zaman Vespucci’nin gördüğü Mona Lisa
kimdir?
4) Raphael, ki Leonardo’nun çok yakın arkadaşıdır, Leonardo’nun
atölyesine gittiği bir gün Leonardo’nun Mona Lisa tablosuna
bakarak bir skeç çizer. Şöyle:
Bu skecin iki
yanında da Louvre
Mona Lisa’sında
olmayan 2 sütun
vardır ve model
bildiğimiz Mona
Lisa’dan daha genç
bir kadını
betimlemektedir.
YOKSA BİR
İKİNCİ
MONA LİSA
MI VAR?
İŞTE İKİNCİ MONA LISA: NAMI-I DİĞER “ISLEWORTH
MONA LISA” 1503-1506
LOUVRE MONA LISA ISLEWORTH MONA LISA
ISLEWORTH MONA LISA’NIN ÖYKÜSÜ
Floransa’da 1500’lerin başında zamanın önde gelen tüccarlarından
Francesco del Giocondo Leonardo’dan eşi Lisa’nın portresini
yapmasını ister. Francesco 3 yıl sonra henüz bitmemiş olsa da resmi alır
ve evinde sergiler. Yıl 1506. Sonraki 300 yıllar boyunca resmin nerede
olduğu muammadır.
1800’lerin sonu, 1900’lerin başlarında Leonardo acaba iki Mona Lisa
mı yaptı şeklinde sanat eleştirmenleri eksperleri ve tarihçileri arasında
bir soru dolaşmaya ve bu ikinci Mona Lisa’yı bulma çalışmaları
başlıyor. Bunlardan birisi aynı zamanda ressam olan HUGH BLAKER.
Blaker ikinci Mona Lisa’yı 1913 yılında İngiltere, Somerset’teki bir
malikanede bulup satın alıyor ve Isleworth’deki evine getiriyor.
Blaker’ın 1936’daki ölümünden sonra Mona Lisa’nın 1962’de HENRY
PULITZER isimli Amerikalı bir koleksiyonere satıldığını öğreniyoruz.
Pulitzer’in 1962’de ölümünden sonra yakınları resmi 1968-2008
arasında, 40 yıl İsviçredeki bir bankanın kasasında saklı tutuyorlar.
2008’de Isleworth Mona Lisa iş adamlarından oluşan, ama adı gizli
tutulan bir konsorsiyuma satılıyor. Konsorsiyum İsviçre, Zürih’te bir
Mona Lisa vakfı oluşturup tablonun incelenmesi ve otantikliğinin
saptanmasını bu vakfa devrediyor. Ünlü bilimciler, sanat tarihçileri ve
teknik eksperler tabloyu enine boyuna iyice inceleyip olumlu yargıya
varıyorlar. Tablo’nun yüzü, elleri ve elbisesinin kıvrımları birebir
Leonardo’nun elinden çıkma olup özellikle arka planın Leonardo’nun
yardımcıları tarafından resmedildiği, ve tablonun henüz bitmemiş olduğu
belirtiliyor. Ayrıca bu tablo ile Louvre Mona Lisası arasında ışık-gölge
yayılımı ve yüzdeki çeşitli mesafeler arasındaki oranların birebir aynı
olduğu ortaya çıkıyor:
Isleworth Mona Lisa’nın Leonardo da Vinci’ye ait olduğu
uzmanlarca saptanınca, resim 2112’de Singapur’da Eski
Parlamento kompleksine ait “Art House” yani Sanat Evi’nde ilk
kez insanların beğenisine sunuluyor. Daha sonra Asya’nın çeşitli
kentlerini dolaşıp en son İsviçre’de sergileniyor.
Durum bu olunca birtakım sanat eksperleri Louvre Mona Lisa’nın
Floransa’nın yönetiminde olan ünlü Medici ailesinden Giuliano de
Medici tarafından sipariş edildiğini, başlanma tarihinin ise resimler
arasındaki yaş farkı da göz önüne alınarak 2013 yılı olduğunu
belirliyorlar. Burada bir varsayım var: İnanılmaz bir fotografik
hafızaya sahip olan Leonardo aradan 7 yıl geçmesine rağmen Lisa
Giocondo’yu birebir hatırladığı ve onun 10 daha yaşlı halini yaptığı
söylenmektedir. Leonardo 1517’de Fransa’ya göç ettiğinde Mona
Lisa’yı da yanında götürür, ve orada da resim üzerine çalışır. 1519
yılındaki ölümünden sonra yardımcısı Menzi tabloyu Fransa
kralına satar, ve tablo 1797 yılına kadar Versailles sarayını süsler.
Fransa’da devriminden sonra Louvre müzesine aktarılır.
VE PASCAL COTTE: ÖNEMLİ BİR AKTÖR
Pascal Cotte Fransız bir optik mühendisi, yazılımcı ve mucit. Kendi
geliştirdiği multi spektral yüksek çözünürlükte kamerasıyla
Rembtandt, Chagall, Rubens, Manet gibi ressamların yapıtlarının ilk
yapıldıkları anda hangi renklerde olduklarını saptayabilen dünyaca
ünlü bir bilim adamı.
2004 yılında Mona Lisa’yı incelemesi için Louvre’a çağırılıyor.
Çalışmalarını 2015’te tamamlayıp bir basın toplantısıyla sanat
severlere açıklıyor. Söyledikleri kısaca şu: Mona Lisa tablosunun alt
katmanlarında 3 farklı kadın resmine daha rastladım. Bunlardan en
alttakinin gerçek Lisa Giocondo olduğunu düşünüyorum, ve aldığım
teknik bilgiler ışığında bu resmi dijital olarak çizdim, bu kadının
Mona Lisa Louvre’la hiçbir alakası yoktur. Dünyanın Mona Lisa
olarak bildiği kadın, başka birisidir!!!
PASCAL COTTE’nin Lisa Giocondo’su yani ona göre
gerçek Mona Lisa
MONA LISA LOUVRE MONA LISA, COTTE
SONUÇ: Karşımızda 3 adet Mona Lisa adayı var. Sizce
hangisi gerçek Mona Lisa?
Benim oyum Isleworth Mona Lisa’ya kayıyor…..
SALVATOR MUNDI – İSA – DÜNYANIN KURTARICISI
(1500 - ?)
21’İNCİ YÜZYILIN BEKLENMEDİK BULGUSU
--- ÖNCE KRONOLOJİ ---
Leonardo da Vinci’nin Salvator Mundi eserini Fransız kralı
XII’inci Louis için yaptığı düşünülüyor. Sonra kızı Henrietta
İngiliz kralı Charles’la evlendikten sonra resmi beraberinde
İngiltere’ye götürüyor. 1644’teki iç savaş üzerine Henrietta
resimle birlikte İngiltere’den kaçıyor.
Resmin 1651’de bir mimar olan John Stone’a satıldığını
öğreniyoruz.
Sonra Stone resmi 1663’te o zamanki İngiltere kraliçesi
Catherine Sedley’e hediye ediyor.
Ne var ki 1663’ten itibaren 200 küsur yıl içinde resmin kimde,
nerede olduğu saptanamıyor.
Salvator Mundi’nin 1900’lerin başında çekilmiş bir fotoğrafı
1900’de Sir Charles Robinson Cook Koleksiyonu adına resmi satın
alıyor. Kimden bilmiyoruz. Resme, duvara yapıştırmak için ve 400
yıllık ömrü içinde hayli yıprandığı için restore etmek adına son
derece acemice müdahaleler yapılıyor. Resim tanınmaz hale geliyor,
işte şöyle:
Kronolojiye devam…
Salvator Mundi 1958’te bu bozulmuş haliyle bir müzayedede 45
Sterline satılıyor.
Resim daha sonra 2005’te ABD’deki bir müzayedede yeniden ortaya
çıkıyor ve Alexander Parish isimli bir galerici resmi 10,000 dolara
satın alıyor. Resmin o zamana dek Leonardo’nun bir yardımcısı
tarafından meydana getirildiği sanılmaktadır.
Burada kronolojiye biraz ara….
Sanat eksperleri uzun, titiz ve son teknolojik yenilikleri kullanarak
gerçekleştirdikleri incelemeleri sonucu artık iyice Parish’in
elindeki resmin Leonardo’ya ait olduğuna karar verince, resmin
ciddi bir restorasyondan geçmesi gerekliliği konusunda hemfikir
oluyorlar. Restorasyonu gerçekleştirecek kişi olarak da New York
Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü Koruma Merkezi’nde üst
düzey Araştırmacı olan Dianne Dwyer Modestini seçiliyor. Yıl 2006.
RESTORASYON ÇALIŞMALARI (1)
Modestini resim üzerinde titizlikle 5 yıl çalışıyor. Resimde Salvator
Mundi’nin her iki eli, saçlarının buklelerinin bir kısmı ve giysisinin
özellikle kıvrımları Leonardo’nun orijinal boyaması olarak
uzmanlarca %100 tespit edilince, Modestini titiz çalışmasını
hızlandırıyor.
Modestini resim üzerinde kat kat eklenmiş boyaları ve zift haline
gelmiş, kabarmış vernik ve cilaları hergün sadece 5 santimetre
karelik bir alanda temizleyerek, alttaki Leonardo’nun orijinal
resmine, onu zedelemeden ulaşmayı amaçlamaktadır. Bir ara resmin
üzerine yapıldığı ahşap zeminin 2 yerde kırık olduğu belirlenmiş, ve
sadece bu kırıkların düzeltilmesi 1 yıl almıştır.
RESTORASYON ÇALIŞMALARI (2)
TABLODAKİ KIRIKLAR; GERÇEK SALVATOR MUNDI’YE
ULAŞMAYA ÇOK AZ KALDI….
RESTORASYON ÇALIŞMALARI (3)
RESTORASYON ÇALIŞMALARI (4)
Salvator Mundi Leonardo’nun elinden çıkmış haliyle ortaya
çıkınca, yani gerçek anlamda resim kurtarılınca, Modestini resme
minimal müdahale ediyor. Sadece çok hasar görmüş gözlerine ve
dudaklarına, o da Leonardo’nun “sfumato” tekniğini (boyanın
parmakla yayılıp, yedirilmesi, bir sis perdesi arkasındaymış
izlenimi veriyor, netliği azaltıyor) kullanarak müdahale ediyor.
VE İŞTE LEONARDO DA VINCI’NİN ORİJİNAL
SALVATOR MUNDI’Sİ…
VE RESTORASYON BİTMİŞTİR….
RESTORASYON ÖNCESİ – SONRASI KARŞILAŞTIRMA
Resmin otantikliğinin restorasyon sonrası bir kez daha
onaylanmasının ardından (ünlü Oxford akademisyeni Prof. Martin
Kemp dahil), resim 1911’de Londra’da National Gallery’de
sergilenmeye alınıyor.
Resmin Leonardo da Vinci’ye ait olduğunun kesinlik kazanması
sonrasında resmin fiyatı artar ve resmin sahibi Parish 2013’te
resmi 75-80,000,000 dolara Yves Bourier’e satar.
Aynı yıl resim 127,500,000 dolara Rus milyarder Dmitry
Rybolovlev’e satılır.
Kronolojiye devam…
Resmin yeni sahibi 2017 Kasım’ında resmi Christie’s New
York müzayedesine katar ve resim burada 450,300,000 dolara
bilinmeyen bir şahıs/kurum tarafından satın alınır. Salvator
Mundi böylece tüm zamanların en yüksek fiyata satılan resmi
ünvanını da alır.
Resmin önce bir Suud prensi tarafından alındığı söylentileri
çıksa da, kısa süre sonra Birleşik Arap Emirlikleri Kültür ve
Turizm Bakanlığı resmi kendilerinin satın aldığını ve bundan
böyle Abu Dhabi Louvre müzesinde sergileneceğini duyurur.
Artık bize bir Abu Dhabi yolculuğu mu göründü, ne
dersiniz?
SANATSAL ÖZELLİKLER
Uzmanlar Salvator Mundi’nin yüzünün hem güven verici hem de
sarsıcı olduğunu, resimden sağa ya da sola giderseniz Mona Lisa’da
olduğu gibi bakışlarının sizi takip ettiğini, ve gözlerinize baksa da
aslında onu delip geçen, bilinmeyen bir arka plana ve sanki sizinle
etkileşime giriyormuş gibi baktığını belirtiyorlar.
Salvator Mundi Leonardo’nun “perspektif” kavramını en iyi
kullandığı resmi olarak da tanımlanıyor. Dikkat edilirse “kutsama”
işareti yaptığı sağ eli ve küreyi tuttuğu sol eli çok net! Oysa arka
plan flu. Burada kutsama ve küreyi ön plana çıkarmak istemesinin
de büyük rolü vardır. Şöyle:
Küre bu resimde çok önemli. Leonardo küreye “ilahi” bir anlam
yüklemiş. Dikkat edilirse kürenin üzerinde 3 adet beyaz ve
boyutları birbirinden biraz farklı noktalar gözüküyor. Bu noktalar
arasındaki açılar, gökyüzünde Aslan burcu takım yıldızının içindeki
3 yıldız arasındaki açılarla tıpatıp aynı! Hatta noktalarla 3 yıldızın
büyüklüklerinin birbirine oranı da aynı! Bu resimde küre kozmozu
simgelemektedir ve İsa sadece dünyanın değil kozmozun da
kurtarıcısı olarak da betimlenmiştir...
SON AKŞAM YEMEĞİ (1495 – 1498)
SON AKŞAM YEMEĞİ RESMİ VE MARY MAGDALENE
GİZEMİ
Bilindiği gibi Son Akşam Yemeği resmi İsa’nın M.S. 33 yılında çarmıha
gerilmesinden 1 akşam önce 12 havarisiyle birlikte yemek masasında
betimlendiği resmin adıdır. Leonardo bu resmi Milano’da olduğu zaman
gerçekleştiriyor ve resim Milano’yu yöneten Sforza ailesinden Lodovico
Sforza tarafından sipariş ediliyor. Bu resim bir kadın manastırının iç
duvarına resmedilmiştir yani bir muraldir. Boyutları 3.75 m x 6.65
m’dir. Leonardo burada kurumuş iki kat alçı üzerine tempera denilen
bir tür zamklı boya kullanmıştır. Resim bittikten kısa süre sonra boyalar
pul pul dökülmeye başlıyor, 50 yıl içinde adeta bir enkaza dönüşüyor.
Sonrasında 6 kez acemice ve 1 kez profesyonelce olmak üzere 7 kez
restorasyondan geçiriliyor.
GİRİŞ:
RESMİN ARDINDAKİ ÖYKÜ…
Resim tam da İsa’nın havarilerine, “Aranızdan birisi bana ihanet
edecek!” demesinden hemen sonraki anları betimliyor. Havarilerin
hepsinin, biri hariç, duydukları bu dehşet haber üzerine özellikle
bakışları ve elleri Leonardo’nun fırça darbeleriyle hayat kazanmış.
İsa daha sonra “Bana ihanet edecek kişi benimle aynı tabağa el
uzatan kişidir!” diyor ve resimde bunu yapan tek kişi var o da İsa’nın
sağ tarafındaki üçüncü kişi olan Judas! Dahası Judas’ın eliyle tuzluğu
devirdiği, tuzun masaya döküldüğü bunun da Rönesans döneminde
“uğursuzluk” kabul edildiğini söylersek ihanet edenin Judas olduğu
bir kez daha vurgulanmış oluyor. Bir başka kanıt, Judas’ın elinde
İsa’yı Romalılara ihbar etmesi sonucu aldığı para torbasının
bulunması. Daha sonra İsa ellerini şarap bardağına ve ekmeğe
uzatarak “Bu şarap benim kanımdır için; bu ekmek benim
bedenimdir, yeyin” şeklinde bir bildirimde bulunuyor ve böylelikle
Fristiyanlıktaki Ekmek ve Şarap (Bread and Wine) geleneği başlamış
oluyor.
JUDAS’IN YAKIN PLAN GÖRÜNÜŞÜ
Bu noktada İsa’nın hemen sağında yer alan havariye bakalım. St. John.
Aslında öne sürülen odur ki bu havari bir kadındır ve bu kadın da
İsa’nın en yakın takipçilerinden Mary Magdalene’den başkası değildir.
Soldaki Leonardo’nun Kayalıkların Meryemi tablosundan Meryem,
sağdaki ise Son Akşam Yemeğinden St, John, ya da Mary Magdalene. Ne
kadar benziyorlar değil mi?
Bu noktada hatta Megdalene ve İsa arasında bir “V” harfinin
oluştuğu, ve bu harfin üst uçlarından gelen açıyla eşit açıda iki çizgi
çekersek “M” harfinin ortaya çıktığı, bunun da kadın havari Mary
Magdalene’e işaret ettiği gibi bir yorum da tarih boyunca
yapılagelmiştir.
Mary Magdalene konusuna daha sonra tekrar geleceğiz, ama
önce resmin restorasyon sürecine biraz bakalım…
RESTORASYON ÇALIŞMALARI (1)
Leonardo’nun Son Akşam Yemeği resminin ilk restorasyonu 1726
yılında yapılıyor, ne var ki bu restorasyonda resmin üstüne katkat
yağlı boya ve vernik atılmış, resmin özelliği tümüyle yitirilmiştir.
1770’deki restorasyonda yine yağlı boya kullanılarak resim
baştan aşağı yeniden boyanmıştır.
1979’a kadar gelen diğer 4 restorasyonda da aynı tutum
izlenmiştir.
1979’da bu iş Pinin Brambilla Barcilon isimli deneyimli ve ünlü
bir kadın restoratöre veriliyor.
Barcilon’un amacı daha önce yapılmış tüm boyaları adım adım yok
ederek Leonardo’nun esas resmini ortaya çıkarmak. Aynen Salvator
Mundi’de gördüğümüz gibi.
Tam tamına 20 yıl sürecek olan bu restorasyon mikron ölçeğinde
yapılıyor. Her gün ancak küçük bir posta pulu alanı kadar alan
temizleniyor. Sonunda Leonardo’nun resmi yıpranmış da olsa ortaya
çıkınca, Barcilon hafif ve silik fırça darbeleriyle resmin pul pul
dökülmüş orijinal boyalarının yerlerini kısmen kapatıyor. Tümünü
kapatmıyor çünkü o zaman resim Leonardo’nun olmaktan çıkardı.
Resim 1999’da herkesin görebilmesi için sergiye açılınca, insanlar
resmi görmek için akın akın geliyorlar ve resim izlenme rekoru
açısından Mona Lisa’yı zorluyor. İşte Leonardo farkı…
RESTORASYON ÇALIŞMALARI (2)
MARY’NİN GOSPELİ VE LEONARDO DA VINCI (1)
M.S. 570 yılında papirüs üzerine Coptic diliyle ama Yunan
harfleri kullanılarak yazılmış bir doküman, 1847 yılında
British Museum tarafından bir Mısır manastırından satın
alınıp, 1994 yılında British Library’e devrediliyor. Daha sonra
bu doküman araştırmacı bir gazeteci olan Simcha Jacobovici
ve Toronto, York üniversitesinden Profesör Barrie Wilson
tarafından keşfedilip, doküman restorasyondan geçtikten sonra
İngilizceye çevriliyor. Doküman harap olmuş vaziyette ama
papirüsün ve kullanılan mürekkebin 570’lere uygun olduğu
tespit edilebiliyor.
Doküman Joseph ve karısı Asaneth’in öyküsünüanlatmaktadır.
Çevirmenler başka dokümanların da incelenmesi ile birlikte
2014’te “The Lost Gospel” kaybolan Gospel (Gospel: İsa’nın
öğretileri) isimli bir kitap yayınlıyorlar. Yazarlar bu papirüs
dokümanlarında anlatılan Josph ve Asaneth’in İsa ve Mary
Magdalene’in kodlanmış adları olduklarını, İsa ile Mary’nin
evlendiklerini ve iki de erkek çocuk sahibi olduklarını öne
sürüyorlar. Hristiyanlık dünyasında bir altüst oluş!
MARY’NİN GOSPELİ VE LEONARDO DA VINCI (2)
Bu kitaptan sonra Kaybolan Gospel kitabına paralel olarak, yani
bu tezi destekler mahiyette daha birçok kitap yayınlanmıştır.
Gospel’de Mary Magdalene’nin çok güçlü bir kişiliğe sahip
olduğunun, İsa çarmıha gerilip de (M.S.33) 3 gün sonra yeniden
hayata kavuştuğunda (Diriliş: Resurrection) ilk yanına gittiği
kişinin de Mary Magdalene olduğunun, böylece Magdalene’nin ne
kadar kutsal ve tanrısal bir varlık olduğunun altı çiziliyor.
Şimdi, Leonardo, Son akşam Yemeği resmi için araştırma
yaptığında o inanılmaz araştırıcılığı ile bu dokümanın varlığından
ve içeriğinden haberdar olmuş, ve dokümanda söylenenleri
onaylamış olabilir. Bu tümüyle bir varsayım. Ama Son Akşam
Yemeği tablosunda İsa’nın sağında oturan havari gerçekten de
bazılarınca öne sürüldüğü gibi Mary Magdalene ise---ki ben
araştırmalarım sonucu öyle olduğunu düşünüyorum—o zaman bu
varsayım üzerinde daha dikkatli durulabilir.
BİR BAŞKA KAYBOLMUŞ GOSPEL: JUDAS’IN GOSPELİ
The New York Times, 2006 yılında Judas’ın Gospel’i olarak tanımlanan
bir erken Hristiyanlık dönemi el yazmasının, yazılışından 1700 yıl sonra
ortaya çıktığının haberini veriyordu. Kaynak: National Geographic. Bir
açıklama yapılıp el yazmasının Mısır çöllerinde bir mağaranın içinde
bulunduğu ve Coptic dilinde yazılmış olup İngilizce çevirisinin yapıldığı
ilan ediliyordu. Doküman M.S. 300 tarihine ait ve 26 sayfa. Bu da bir
Gospel olarak nitelendiriliyor ve bu da diğeri gibi ortalığı karıştıracak
cinsten. Çünkü bu Gospel’e göre İsa’nın bizzat kendisi Judas’a kendisini
otoritelere ihbar etmesini, çünkü artık bedensel varlığından kurtulup,
spritüel varlığa kavuşmayı ve tanrı katına çıkmaya hazır olduğunu
söylemektedir. Not: Judas İsa’nın çarmıha gerilmesi üzerine bunalıma
girmiş ve intihar etmiştir.
Bu durumda Judas bir hain değil, tam tersine İsa katında en güvenilen
ve İsa’yla işbirliği yapan kişi konumuna yükselmektedir. İsa, Judas’a
seni herkes hain bilecek ama benim nazarımda en üst kata çıkmış bir
varlık olacaksın der. Soru: Acaba Leonardo bu Gospel’den haberdar
mıydı?
ALTIN ORAN, FIBONACCI SERİSİ VE LEONARDO
RESİMLERİ
Altın oran M.Ö’ki yıllarda keşfedilmiş ve Mısır piramitlerinden
Parthenon tapınağına kadar birçok yerde kullanıldığı söylenen bir
orandır. Kutsal oran, ya da İlahi oran olarak da bilinmektedir.
Altın oran eski Yunancada Fi sayısına eşittir : = 1.618
Altın oran geometrik şekillerden yola çıkar. Örneğin bir dikdörtgen.
Ama bu herhangi bir dikdörtgen değildir. Uzun kenarı kısa kenarına
bölününce Fi sayısı veren bir dikdörtgen olmalıdır. Şimdi bu
dikdörtgenin içine kenarları dikdörtgenin kısa kenarı kadar uzun olacak
bir kare oluşturun, karenin yanında beliren küçük dikdörtgen de Fi
sayısını verecektir. Bunu sonsuza kadar ilerletebilirsiniz. Her defasında
Fi sayısını elde edersiniz.
Fibonacci serisi ile altın oran arasında ise inanılmaz bir bağ vardır.
Fibonacci 12’inci ve 13’üncü yüzyıllarda yaşamış ünlü bir
matematikçidir. 1202 yılında “Fibonacci serisi” diye adlandırılan
bir sayılar silsilesi öne sürmüştür. Bu sayılar
1,1,2,3,5,8,13,21,34,55,89,144,….şeklinde sürüp gider. Bu seride her
bir sayı, kendinden önce gelen iki sayının toplamıdır. Ve, en
önemlisi, dizideki bir sayıyı, kendinden önce gelen sayıya
böldüğünüzde, sonuç sayılar silsilesinde ilerlendikçe giderek Fi
sayısını yani altın oranı verir.
Altın orana tarihten örnekler: GİZA PİRAMİTİ, MISIR
Altın orana tarihten örnekler:
PARTHENON TAPINAĞI, YUNANİSTAN
TAJ MAHAL, HİNDİSTAN
LEONARDO DA VINCI’DE ALTIN ORAN KULLANIMI (1)
Leonardo da Vinci’nin altın orana takıntılı olduğu yazılmaktadır.
20’inci yüzyılda aynı takıntıyı gösteren kişi ise ünlü mimar Le
Corbusier’dir. Şimdi Leonardo’da bu sunumda incelediğimiz ya
da incelemediğimiz resimlerindeki altın oran özelliklerine
bakalım:
LEONARDO DA VINCI’DE ALTIN ORAN KULLANIMI (2)
LEONARDO DA VINCI’DE ALTIN ORAN KULLANIMI (3)
LEONARDO DA VINCI’DE ALTIN ORAN KULLANIMI (4)
LEONARDO DA VINCI’DE ALTIN ORAN KULLANIMI (5)
VAFTİZCİ JOHN KAKIMLI BAYAN
LEONARDO DA VINCI’DE ALTIN ORAN KULLANIMI (6)
VITRUVIUS ADAMI
SON OLARAK:
Doğada ya da değil, insana en estetik gelen yapıların, resimlerin,
hayvanların vs. altın orana sahip olanlar olduğu vurgulanıyor.
19’uncu yüzyılda 1860’larda Alman bilim adamı ve Felsefeci Gustav
Fechner gözetiminde bir deney yapılıyor. Bu deneyde deneklere
farklı oranlara sahip bir takım dikdörtgen figürler gösteriliyor ve en
çok hangilerini beğendikleri soruluyor. Bu dikdörtgenlerden bazıları
altın orana sahip, bazıları değil. Denekler altın oranı bilmiyorlar
ama büyük bir çoğunlukla altın orana sahip olan dikdörtgenleri
seçiyorlar….
İLGİNÇ…
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU…
BÖLÜM II:
LEONARDO DA VINCI’NİN
BİLİM ADAMLIĞI,
İCATLARI VE
MİMARLIĞI…
LEONARDO DA VINCI’NİN BİLİM ADAMLIĞI…
“Önce gözlemlerim, sonra deney yaparım, çünkü amacım önce
deneyimi gözlemlemek, sonrasında da o deneyimin neden o şekilde
oluştuğunun ardındaki kurallara ulaşmak üzere mantığımı
kullanmaktır. Ve bu, doğanın etkimeleri hakkında görüş bildirenlerin
nasıl ilerlemeleri gerektiğini belirten gerçek kuraldır”.,
LEONARDO DA VINCI, 1513
Evet, Leonardo arkasında bıraktığı resimlerinin milyonları
etkilemesinin yanı sıra aynı zamanda üstün bir bilim adamı ve
mucitti. Modern bilim yöntemini ilk bulan ve kullanan Leonardo da
Vinci olmuştur. Bir başka deyişle, modern bilimin kurucusu
Leonardo’dur. Bilimsel yöntem üzerine yazıları Galileo ve Bacon’dan
yüzyıl önce yazılmıştır. Klasik otoriteleri (antik Yunan) dikkatle
incelemiş olmasına karşın onlara körü körüne inanmamış, bilgiyi
yaptığı sayısız gözlem, deney ve karşılaştırmalarla oluşturmuştur.
Kanıt, her şeyden önce kanıt! Bütün bunların ardında da doğaya ve
insana vazgeçilmez bir merakla yaklaşması, şeyler arasındaki ilişkileri
keşfetmekten duyduğu büyük haz vardır.
Leonardo’nun zamanında doğaya modern bilimsel yöntemle
yaklaşılması pek de görülen bir şey değildir. Hatta kilise bilimsel
yöntem yaklaşımını yasaklamıştır. Leonardo kiliseyi filan dinlemeden
çalışmalarını inandığı yöntemle sürdürmeye devam etmiştir. Aynı
zamanda incelediği doğa olayları arasında sürekli bir bağlantı kurmuş,
her şeyin diğer her şeyle ilintisinin varlığını ilk Leonardo kaleme
dökmüştür.
VE Not Defterleri! Leonardo yaptığı tüm gözlemleri ve bu gözlemlerin
teorik ve pratik açıklamalarını “Not Defterleri” olarak geçen, bezen de
Codex olarak adlandırılan defterlerine kaydediyordu.
Bu Not Defterleri bir kaynağa göre 30,000 sayfa olup, günümüze 10,000
sayfası ulaşmıştır, bir başka kaynağa göre ise toplamda 13,000 sayfa olup
günümüze 6,000 sayfası kayıtlı olarak ulaşmıştır. Leonardo spekülasyona
açık nedenlerle Not Defterlerine yazdığı yazıları sağdan sola yazmıştır.
Okunması için ayna tutulması gereklidir. Ayrıca Not Defterlerini
kimseyle paylaşmamıştır da bastırmamıştır da. Oysa 1480’lerde yazmaya
başladığı Not Defterleri paylaşılmış olsaydı, modern bilim günümüzden
500 yıl önce başlamış olacaktı. Kısacası, Leonardo pek çok bilimsel
konuya el atmış ve bugün doğru kabul edilen sonuçlara varmışsa da ne
yazık ki kendi döneminin bilimsel gelişmesine katkıda bulunamamıştır.
Leonardo’nun 1519’da Fransa’da ölümünden sonra Not Defterleri
öğrencisi Francesco Melzi tarafından para karşılığı çeşitli kişilere
dağıtılıyor. Bu defterler el değiştiriyor, ve günümüzde kayıtlı olanları ya
müzelerde ya da kişilerin koleksiyonlarında var olarak bildiriliyor.
Örneğin, yakın zamanda Bill Gates bir müzayedede Leonardo’nun bir
Codex’ini (Not Defterini) 35 milyon dolara satın almıştır.
Biraz önce Not Defterinin fotoğrafında gördüğümüz gibi, Leonardo her
“teoremini” çizimlerle pekiştirmiş, kanıtlamıştır. Bu çizimler kendi
döneminde henüz gelişmemiş olan matematiksel yaklaşımların adeta
organik birer biçimidir. Bir başka deyişle, matematikle anlatamadığını
çizimleriyle anlatmıştır.
Leonardo’ya göre yaşayan formların bilimi bir hareket ve dönüşüm
bilimidir. Yaşayan formlar arasında resimlerinde hep kullandığı ve
aylarca gözlemleyip çizdiği kayalıklar, nehirler, dağlar, bitkiler, kuşlar,
atlar, ya da insan vücudu ve yüzü gelmektedir. Doğanın kanunlarını ve
ilkelerini belirlemek ve tanımlamak onun gerek resimlerinde, gerek
bilimsel saptamalarında, gerekse de buluşlarında itici güç olmuştur.
Her ne kadar matematik Rönesans’ta Leonardo’nun bilimini
tanımlayabilecek yetkinlikte değilse de, Leonardo kendisi, gözlemlediği
olguların (doğanın) matematiğini kendi kendine çözebilmiştir. Hatta,
analitik geometri ve calculus’ün de temelini atmıştır. İki yüzyıl sonra
bu bilim dallarını Descartes ve Newton geliştirip, tanımlayacaklardır.
Aynı şekilde Leonardo kadavralar üzerinde çalışırken (ki 30’a yakın
kadavra üzerinde çalıştığı bilinmektedir) yaptığı çizimler birebir kasları
vs. durgun hallerinde göstermek yerine, daha ziyade hareket halindeki
kasların birbirleriyle, eklemlerle vs. arasındaki fonksiyonel ilişkileri
gösteren betimlemelerdir (dönüşüm).
Leonardo’nun Not Defterleri her tür cismin projektil atılışı, duvardan
geri zıplayan top, bir su havzasına dökülen küçük şelalelerin
oluşturduğu hareket, sesin havada yayılımı ve eko olarak yankılanımını
gösteren çizimler ve açıklamalarla doludur. Fakat belki de en fazla
cisimlerin bir formdan başka bir forma dönüşümlerinin geometrisi,
suyun ve diğer esnek cisimlerin hareketleri ve eğrisel form halinde
değişimi üzerine çalışmıştır. Burada muazzam bir hayal gücü ve
görselleştirme becerisi görmekteyiz.
VE PERSPEKTİF! Leonardo bu konu üzerinde de yıllar süren
çalışmalar yapmış ve üç tür perspektif olduğunu belirtmiştir.
Birincisi, bir obje insan gözünden uzaklaştıkça küçülür; ikincisi,
renkler bir obje insan gözünden uzaklaştıkça farklılaşır; ve
üçüncüsü, bir obje insan gözünden uzaklaştıkça flulaşır. Leonardo
bu özellikleri resimlerinde de uygulamıştır, örneğin Salvador Mundi.
Leonardo ayrıca perspektifin insanın iki gözünün farklı şeyleri
görmesinden ve bunların üst üste çakışmasının sonucu oluştuğunu da
keşfetmiştir. Sağ alttaki Bilge İnsanların (Magi) Tapınması
(Adoration of the Magi) eseri için gerçekleştirdiği arka plan
perspektif çalışması olağanüstüdür.
Anatomiye yine dönelim... Leonardo’nun belki de en bilinen çalışmaları
anatomik çalışmalarıdır. Kadavralar üzerinde çalışmaya 30’lu
yaşlarında başlamıştır. Bu çalışmalarında organları, kasları, sinir
sistemini, damar sistemini, eklemleri, bağırsakları, kemikleri, kafatasını
vs. resimlemesinde ulaştığı detay ve dakiklik kendi dönemindeki başka
bilim adamlarının ulaşamadığı üstün bir düzeydedir. Hatta,
Leonardo’dan sonra ancak 18’inci yüzyılın sonuna doğru, yani
kendisinden 300 yıl sonra kadavra çalışmalarında Leonardo’yu aşan
çalışmalara rastlanmaktadır.
Hatta çok ilginçtir, günümüzde, 2017’de gerçekleştirilen en önemli
bilimsel buluşlar arasında, ilk kez keşfedilen “mezenteri” isimli,
sindirim sistemine ait bir organ olduğu açıklanmıştı. Leonardo bu
organı 1508’de zaten bulmuştu ve anatomik resmini de çizmişti. 2017
buluşu açıklanırken bu gerçek de belirtilmiştir. Ne yazık ki tüm bu
anatomi çalışmaları Leonardo’nun dışında kimse tarafından
bilinmediği için çağdaş tıbbın hamle yapması 300 yıl sonraya kalmıştır.
Leonardo’nun Mezenteri Çizimi 2017 Mezenteri Çizimi
Leonardo’nun en çok üzerinde durduğu konulardan biri de ışıktır.
Sayısız deneyleri sonrasında ışığın üç temel özelliği olduğunu
keşfetmiştir: Birincisi, ışık, kendisini yayan cisimlerin merkezinden
yayılan enerji ışınlarıdır; ikincisi, ışınlar fazlasıyla incedirler ve
maddeleri yoktur; üçüncüsü de her zaman düz bir çizgi üzerinde
ilerlerler. Leonardo bir ötesine de geçmiş ve ışığın dalga olma özelliğine
de dikkati çekmiş, bunu ses dalgalarıyla karşılaştırmış, ışığın ses
dalgalarından daha hızlı yol aldığını belirlemiştir. Ne var ki yine
döneminin matematiğinin kısıtlayıcı duvarına çarpmış, bir “dalga olarak
ışık” teoremini geliştirememiştir.
Leonardo hidrolik mühendisliğinin ampirik kurallarının ötesine
geçip, suyun akışkanlığı üzerine kuramsal çalışmalar yapan çağının
tek mühendisidir. Örneğin akan bir suyun ardında iki güç
bulunduğunu, bunlardan birinin yer çekimi, diğerinin sürtünme ya
da akışa direnç olduğunu ve bu ikilinin karşılıklı etkileşiminin
suyun birçok farklı davranışlarına yol açtığını, tarihte ilk kez
Leonardo formüle etmiştir. Bu mühendislik disiplini bilindiği gibi
bugün akışkanlar dinamiği olarak adlandırılmaktadır.
Sürtünme demişken, Leonardo’nun bu konuda sadece akışkanlar
için değil, genel görüşünü de aktarmadan geçmeyelim. Leonardo’ya
göre, bir obje eğik bir düzlem üzerinde kayarken, ortaya çıkan
sürtünmenin büyüklüğü üç faktöre bağlıdır: düzlemin pürüzlülüğü,
objenin ağırlığı ve düzlemin ne kadar eğik olduğu. Bu gözlem ve
tespit, modern mekanikle birebir uyumludur.
Bu kadar dahice resimleri, teoremleri ve birazdan bakacağımız icatları
olan Leonardo hiç okula gitmemiş, tümüyle kendi kendini yetiştirmiş
bir insandır. Örneğin, 1490’larda sırf kütüphanesini incelemek için
gittiği Pavia’da, kütüphanede tanıştığı matematik profesörü Fazio
Cadano’yla tartışmalarından matematiğin önemini kavramış ve
özellikle geometriye merak salmıştır. Geometriyi perspektif ve optik
çalışmalarına, mekaniğin bugünkü bilinen isimleriyle statik, dinamik
ve kinetiğin söz konusu olduğu ağırlık, güç ve hareket çalışmalarına
uyarlamıştır. Ayrıca makinaları incelemesinde bir makinayı onu
oluşturan münferit parçalardan ayrı tutmuştur---dişliler, mil, kuplaj
vs.—ki bu kavramsal farklılaştırma ancak tekrar 18’inci yüzyılda
ortaya çıkan bir olgu olabilmiştir.
1505’lerde Leonardo’nun “bir biçimden diğerine dönüşümün”
matematiğine duyduğu ilgi artmıştır. Defterlerine 40 sayfa bu
dönüşümün örnekleri olarak yarım daireden hilal aya, küplerden
piramitlere, kürelerden küplere vs. dönüşümü çiziyor ve matematiğini
sergiliyor. Günümüzde bu bilim dalına topoloji diyoruz.
Doğrusal şekillerden bükey şekillere
dönüşüm
Leonardo 1500’lerde bir süre ara verdiği anatomik çalışmalarına
geri dönüyor. Yine statik değil hareket halindeki insan anatomisi
çalışmalarının ağırlık noktasını oluşturuyor. 1510 yılında Pavia
Üniversitesine yeni atanan, çok parlak fikirleri olan anatomist
Marcantonio della Torre ile tanışmasından sonra, anatomi bilgisini
geliştiriyor ve sadece vücuttaki sistemleri değil ama iç organların,
nefes almanın ve kan akışının “fonksiyonları” üzerinde de
çalışmanın gerekliliğinin bilincine varıyor.
NEFES ALMA SİSTEMİ DAMAR SİSTEMİ
1499’da Milano’dan Floransa’ya geçen Leonardo kendisini destekleyen
Floransa’yı yöneten Medici aileseinden Giuliano de Medici’nin
kanatları altında çalışmalarına, özellikle anatomi çalışmalarına devam
ediyor. Anatomi konusunda yeni bir aşamaya ayak basıyor: özellikle
üreme ve fetus formasyonuna konsantre oluyor. Ne var ki bu konudaki
görüşleri kiliseyle çatıştığından Giuliano’nun kardeşi Papa Leo X
tarafından kafirlikle suçlanıyor ve bundan böyle otopsi ve kadavra
çalışmaları yasaklanıyor. Yıl 1513.
1516 sonlarında hayal kırıklığı içinde olan Leonardo İtalya’yı artık
geride bırakıp, öğrencisi Melzi ile birlikte Fransa’ya göç ediyor.
Amboise’a yerleşiyor. Yanında tüm Not Defterlerini ve Mona Lisa
tablosunu getirmiştir ve Amboise’dayken bu resim üzerine
çalışmalarını sürdürüyor. Fransa Kralı I. Francois bir Leonardo
hayranıdır ve onunla defalarca her konuda sohbet edip yaptığı
çalışmalarını anlatmasını ister. Bu bakımdan Leonardo son yıllarını
oldukça rahat geçirmiştir.
Ne var ki ölüm onu hiç de hazırlıklı olmadığı bir sırada
yakaladığında (2 Mayıs, 1519) Leonardo ”Daha yapılacak çok şey
var” diyerek, gerçekleştiremediği ya da yarım kalmış projelerinin
acısıyla hayata gözlerini yumar.
NOT DEFTERLERİNİN AKIBETİ
Leonardo’dan sonra o yılların emeğiyle donanmış Not Defterlerinin
akıbeti öğrencisi Melzi’nin insafına kalmıştır. Melzi Mona Lisa’yı
Fransa kralına sattığı gibi, Not Defterlerini de para karşılığı
Avrupa’nın her tarafına dağıtır. Bu süreç içinde Maestro’nun el
yazmalarının yarısı kayıplara karışır.
Melzi ölünce geri kalan el yazmaları oğlu Orazio tarafından turistik
eşya avcılarına verilir. Bunlar arasında Madrid’in kraliyet heykeltraşı
olan Pompeo Leoni el yazmalarının çoğunu satın almayı başarır ve
böylece Leonardo’nun eşsiz eseri kısmen de olsa saklı kalmış olur.
Zamanla el yazmalarının çoğu Milano’daki Ambrosiana
Kütüphanesinde toplanacaktır.
Napolyon Bonapart 1796’da Milano’ya girince ilk işlerinden biri
Leonardo’nun kütüphanedeki el yazmalarının tümünü Paris’e taşımak
olmuştur. Toplamda 13 Not Defteri söz konusudur. Her bir defter
yaklaşık 1,000 sayfa ise toplamda 13,000 sayfa yazı ve çizim!
Günümüze gelirsek, Not Defterlerinin üçte ikisinin kayıplara karıştığı
tahmin edilmekte olup, geri kalanlar da—Bill Gates’in bir müzayedede
satın aldığı Codex Leicester’i saymazsak—kütüphanelerde ya da
müzelerde saklanmaktadır.
BİR MÜHENDİS VE MUCİT OLARAK LEONARDO DA
VINCI
Leonardo kendi döneminin en önde gelen mühendislerinden ve
mucitlerinden birisidir. İlk makinasını tasarlayıp çizdiği yıl 1478’dir.
Yani 26 yaşındayken. Burada hemen belirtmek gerekiyor ki,
Leonardo’nun yaşadığı dönemde İtalyan şehir devletleri ile Fransa
Krallığı devamlı savaş halindedir. Bu durum Leonardo’yu etkileyip
savaş donanımı tasarımına yöneltmiştir. Birçok buluş çıkarıyor:
günümüzün makinalı tüfeğine karşılık gelen çok kurşunlu tüfek, kale
duvarlarını aşabilmek için saldırı köprüleri, kale duvarlarına
tırmanabilmek için devrilmeyen merdivenler gibi.
Leonardo 1482 yılında Milano’ya gidip Milano dükü Ludovico
Sforza’nın mahiyetine girdiğinde savaşçı bir insan olan Sforza’dan
etkileniyor. Ve Sforza için savaş sırasında kurulması ve demonte
edilmesi kolay, hafif ve güçlü köprüler, çok pratik ve kolay taşınabilir
taş atan havan topları, üstü kapalı (korunaklı) tanklar vs. çizmiş ama
bunların çok azı uygulanmıştır.
Leonardo’nun savaş aletleri dışında da birçok icadı vardır, ama çoğu
hiç uygulanmamıştır. Günümüzde bunların modelleri yapılıp ne
kadar işler oldukları saptanınca, müzelerde sergilenmeye başlamıştır.
TANK
SAVAŞ ALETİ
MAKİNALI TÜFEK
TAŞ ATAN MANCINIK
HELİKOPTER
PORTATİF KÖPRÜ
PARAŞÜT
UÇMA APARATI
ROBOT
KENDİ KENDİNE GİDEN ARABA
LEONARDO DA VINCI’NİN MİMARLIK VE KENT
TASARIMI ÇALIŞMALARI
Leonardo da Vinci bütün yaşamı boyunca mimarlıkla ilgilenmiştir
ancak kendisinin tasarımı olan hiçbir kilise ya da yapı yoktur. Not
Defterleri mimari çizimlerle doludur; sayısız villa, saray ve katedral
tasarımı vardır. Ancak Leonardo’nun çizimleri tipik mimari çizimler
değildir; onun için önemli olan bir yapının bölümleri arasındaki
organik, mantıksal ve karşılıklı ilişkilerdir.
Bu anlamda Leonardo’nun ele aldığı mimari tasarımın teorik
sorunlarıdır. Mimariye yaklaşımında tıpkı bilim adamlığında
incelediği organik formları ele alışı gibi tekrarlayan örüntüler,
uzamsal dokular, ritim ve akış üzerine odaklandığı konulardır.
Geometriye çok önem veren Leonardo, mimari çalışmalarında da
karmaşık geometriyi esas almıştır.
Mimar olarak Leonardo mimari yapılarla doğadaki yapılar, özellikle
insan anatomisi arasındaki benzerlikleri vurgular. Ancak, Leonardo
bunu yaparken sık görülen kıyasların ötesine uzanır, örneğin bir
kilisenin kubbesiyle insan kafatasını karşılaştırmaz. O bir yapının
“metabolizmasını” inceler, ve merdivenlerle kapıların yapıda nasıl ve
ne tür hareket sağladığını keşfeder. Bir çizimindeki insan
damarlarıyla birlikte merdivenler resmetmesi Leonardo’nun nasıl
metabolik süreçleri mimari tasarımlarında kullandığını
göstermektedir.
Leonardo’nun yapıları organik elemanlar olarak görmesi, ve
onlardaki “metabolizma”ya olan özel merakı kent tasarımına ilişkin
çizimlerinde de çok nettir. 1482’de Milano’ya gittiğinde kentin yeni
baştan tasarlanmasını önermiştir. Nüfusu nehir kenarında on
mahalleye bölmüş, her bir mahallede iki katlı yapılanma tasarlamıştır.
Üst kat yayalara, alt kat araçlara. Üst katta arkadlı yürüme yolları ve
teras bahçeye sahip villalar bulunmaktadır. Alt katta dükkanlar, mal
aktarımını sağlamak için yollar ve kanallar, ve yer altında da
kanalizasyona yönelik kanallar bulunmaktadır.
MİLANO (?) KENT TASARIMI
Leonardo’nun resimlerine iliştirdiği notlardan kenti bir tür yaşayan
organizma olarak gördüğü, ve kentin sağlıklı yaşaması için insanların,
malların, gıdanın, suyun ve atıkların kolaylıkla hareket edebilmelerinin
ve akmalarının sağlanmasının gerekliliğini vurguladığı açıktır.
ÜÇ KATLI TRAFİK - MİLANO
Leonardo’nun kent sağlığı fikri ve kenti yaşayan bir sistem olarak
görmesi 1980’lerde Dünya Sağlık Örgütü’nün başlattığı Avrupa’da
Sağlıklı Kentler Projesinde tekrar gündeme gelmiştir. Günümüzde,
Sağlıklı Kentler hareketi tüm dünyada bini aşkın kentte
uygulanmaktadır, ve hiç kuşku yok ki bu hareketin ilkelerinin beş yüz
yıl önce Leonardo da Vinci tarafından gündeme getirildiği kimse
tarafından bilinmemektedir.
SON