Kalkınma Atölyesi - KALKINMAYA KATKI VERENLER PROGRAMI Tanıtım
KÜRESEL VE İSLAM EKONOMİLERiNDEKi KALKINMAYA GENEL...
Transcript of KÜRESEL VE İSLAM EKONOMİLERiNDEKi KALKINMAYA GENEL...
KÜRESEL KAPİTALİZM VE İSLAM EKONOMİLERiNDEKi KALKINMAYA GENEL
BİR BAKlŞ
Global Capitalism and a General Look at Economic Development in the Muslim Countries
Davut ATEŞ*
Özet
1980'1i yıllarla birlikte dünyada ekonomik serbestle!jme hareketi, gel~m~ ülkeler dışındaki bölgeleri de kapsayacak ~ekilde gen~lemeye b~lamıştır. Daha önce uygulanan korumaa ve ithal ikameci politikalar yerini ihracata dayalı kalkınma stratejilerine bırakmış ve devlet ekonomiden çekilme yolunu seçmiştir. Bu süreç Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte daha önce görülmemi§ bir hızda ve yoğunlukta yaygınl~ma yoluna girrn~. Ekonomik serbesU~e ve akabinde beklenen kalkınma ve refah ümidi bugün artık evrensel amaçlar haline gelmi~ görünüyor. Bu yeni durum içerisinde islam ülkelerinin ekonomik alandaki konumlannın belirlenmesi, azerinde hassasiyetle durulması gereken konulardan biri haline gelmektedir. Zira günümilzde islam'ın modemizme alternatif bir dünya görü§ü geliştirebilme kabiliyetine sahip olduğu yönündeki genel inancın gerçekleştirilmesinin en önernil araçlarından biri olarak görülmektedir ekonomik kalkınma. Ekonomik kalkınmanın islam'ın alternatif olma kabiliyetine ne kadar katkı sağlayabileceği bir tarafa; ekonomik göstergelerdeki bir kısım d~ikliklerin mutlak anlamda bir kalkınma mı yoksa küresel yapı içerisindeki görece li dön~ürnlerin sonuçları mı olduğu konusu ise geneUikle önemsenmemektedir. Bu çalı~manın amacı önernsenmeyen bu tarafın aslında islam ülkelerinin ekonomik kalkınmalanna ciddi sınırlar getirdiğini ortaya koymakbr.
Anahtar Kellmele.r
Islam, Kapitalizm, KüreseUE!§me, Ekonomik Kalkınma, islam Ülkeleri.
I. Giriş
Küreselleşme süreci içerisindeki günümüz dünyasında bilgiye dayalı üretim yapan merkezlerin maddi refahı hızlı bir şekilde artarken, bu sürecin nesnesi konumundaki kenar bölgelerin refahı ise, karşılaştırmalı olarak ele alındığında, sürekli azalma eğiliminde bulunuyor.1 Kenar bölgelerin ekonomik kalkınmalan konusunda küresel yapının Önerdiği reçete gayet yeknesak: Liberal değerlere dayalı piyasa kapitalizmi. Elbette bu
• Dr., ~lınnaa. 1 Yazı boyunca la.ıllanılan 'merkez' ve 'kenar'. tanımlamalan, bugünün
dünya ekonomisi ve politikası içerisinde gelişmiş Bab (Bab Avrupa. KuU':/ Amerika ve Japonya) ile dOnyanın öteki bölgeleri arasındaki nilelik farkının ifade edilmesi amaana yöneliktir. Walleıslein, lmmanuel, The Modem World System, New York 1974, Academic Press.
Abstract
Economic liberaİization wave in the world began lo enlarge to ineJude the regions outside the developed West beginning from 1980s. Protectonist and. irnport-substitutionist policies of the forrner decades have been left aside and ı;xport-oriented development strategies have been adopted, and the state tended to withdraw from the economy. This process began to prevail at an unprecedentedısPeed and intensity alter the Cold W ar. Today it seems that economic liberalization and following development and the hope of welfare became universal objectives. Within this new co n text it b~comes one of the most critica! lssues to analyze the economic position of the lslamic counlries. Because economic development is being currently treated as one of the most im portant tools for the actualization of the belief that Islam has polential to devetop an allemative worldview to the modem one. Put aside the argument that to what extent economic development would conlribule lo lslam's ability to become arı allemative; the issue that whether some ğıanges in the economic indicalers imply an absolule development or they are the results of relative transforrnation within the global structure is generally underestimaled. The aim of this e$say is to demonstrate that this underestimated side in fact brings serious limits to ibe develo~ment of lslamic economies.
Keywords
Islam, Capitalism, Globalization, Economic Development, Islam le Counınes. ·
reçete göreceli olarak değerlendirildiğinde kenar bölgelerin refah arh§ına önemli katkılar sağlamaktadır. Fakat merkez-kenar arasındaki farkın giderek açdıyor . olması da, sunulan reçetenin adil olmayan bir şekilde daha fazla merkezin lehine çalıştığını göstermektedir.
Sınırsız geli§me eğiliminin varıp dayandığı sonuç küresel adaletsizlik, çevrenin kirlenmesi ve kürenin güvenliğinin topyekUn yok olma tehdidiyle karşı kar§ıya kalmasıdır.2 Son yıllarda Bab içerisinde boy veren post-modernizm, çevrecilik, feminizm, silahsızlanma gibi birçok akım bu küresel tehlikelere dikkat çekmektedir. Bu akımlar özellikle merkez-dı§t bölgelerde
2 Çevrenin kirlenmesi neticesinde ekolojik denge sarsılırken, nükleer silahlaM yaratbğı tehdit yerkürenin hayaliyetini telidil eder tıale gelm~ tir.
lsı..AMt ARAŞTIRMAlAR DERGISI. ClLT: 18, SAYI: 4, 2005, Sayfa:' 387-399. ISSN 1300·0373, TEK-qAV
DAVUTATEŞ
güçlü bir şekilde yankılanmaktadır. Merkez-dışı ülkeler Bab'da ortaya çıkan bu yeni akımlara ciddi çözüm alternatifleri olarak sanlmaktadırlar. Ortada çok derin bir çeli§ki vardır: Ya§anan mevcut sorunlan yaratan Batılı zihniyettir. Bu sorunlann çözüm alternatifleri yine Batı'dan gelmektedir. Aslında bu durum merkezdı§! ülkelerin konumlarında ciddi bir iyileşme yerine, merkez ülkelerindeki sermayenin yikıcılığını terbiye etme ~acı ta§ırnaktadır. Tıpkı tarihte yaşanml§ olan komünizm örneğinde olduğu gibi: Çok sınırlı bir kitlenin elinde olan sermaye ve maddi çıkar zihniyeti Batılı toplumu sıkboğaz ettiğinde, ondokuzuncu yüzy~ın ikinci yansından itibaren geli§en sol dü§ünce sayesinde, Batılı kol işçisi göreceli bir özgürlüğe ve haklara kavu§ffiU§tur. Şimdi aynı şey, özellikle çevreci hareket tarafından öne sürülen gerekçelerle doğal çevrenin korunmasında tekrar edilmektedir. Peki, Batılı merkezi dengeleyebilecek, dizginleyebilecek ve dönüştürebilecek alternatif bir dünya görüşü hiç mi olası değil? Elbette böyle alternatifler var ve bunlann en dikkate değer olanı da kuşkusuz İslam. Ancak, bu altematifin nas~ hayat bulabiieceği gündeme geldiğinde, bunun en önemli yollanndan birinin ekonomik kalkınma ve refah seviyesinin arbnlması olduğu konusunda yaygın bir eğilim görülmektedir.
Küresel kapitalist3 yapı içerisinde elbette İslam ülkelerinin konumu birçok geli§me yolundaki ve az gelişmiş ülkeyle ortak özellikler taşımaktadır. İslam ülkelerinin ayn bir kategori olarak ele alınmasının esas nedeni, İslam'ın modeme alternatif bir dünya görü§ü geliştirebilme kabiliyetine sahip olduğu yönündeki genel inançbr. Sadece İslam ülkelerinde böyle bir inancın varlığı bir tarafa; medeniyetler. arasında çab§ma öngören bir kısım tezler ve son olarak ya§anan ll Eylül olayı ve akabindeki geli§meler bu kanaatin Bab tarafından da kısmen payla§ıldığını göstermektedir.5
Bu çalı§mada ekonomi ·öncelikli amaçların mevcut küresel yapı içerisinde aslında gerçekleştirilebilme olas~ığı düşük amaçlar oldu~, göreceli olarak ilerlemeler olsa bile bu ilerlemenin Islam'ın alternatif olma potansiyelinin gerçekleştirUmesine katkı sağlamaktan uzak olacağı, eğer ba§kaca bir öncelik tanımlaması yap~maz ise İslam ülkelerinin ekonomilerinin kenarda.kalmaya devam edeceği üzerinde durulacaktır . . Bu varsayımlar dahilinde İslam'ın dünya görüşünün ay-
3 Kapitali:ımiiı klasik tanunlarnalan özeUikle ~k Savaş'ın sona ennesi ve serbest piyasa anla~ının yaygınlaşmasıyla birlikte dön~e u~ıam~r. Aslında sanayi kapilalimıinin b~ beri küreseU~ci bir eğiliminin oldu~ konusunda genel bir fikir birli§i vardır. Ancak, kapi· lalimıin bir kısım sıfatiarta 'anılması tarihsel çerçeveyle ilgilidir. Bu yilıden bug(jnün dünyasını daha iyi niteleyebilmek için 'kapitali:ım' terimi 'küresel' sıfabyla birleştirilir hale gelmiştir.
4 Huntington, Samue~ "MedeniyeUer Çatışması", Medeniyetler Çatışması içinde, Der. Murat Yılmaz, Ankara 2000, Vadi Yayınlan.
5 Afganistan ve Irak Savaşlannın b~langıcında bir Jasun Bablı yetkililerce verilen beyanatlar, Islam'ın Bab tarafından önOmilzdeld dönemde mücadele edilecek en önemli olgulardan biri olarak algılandığını göstennektedir.
388
nntılanna girilmeden, birinci bölümde küresel yapını{l kısa bir analizi yap~acak, ikinci böl~mde bu yapı içerisinde İslam ülkelerinin ekonomik konumları gözden geçirilecek ve son bölümde de mevcut yapı iÇerisinde İslam ülkelerinde ekonomik kalkınmanın önünde bulunan müzmin sınırlamalar tartı§ılacaktır:
Il. Bir İnceleme Ünitesi Olarak Küresel Yapı
Küreselleşme konusundaki tartışmalar her ne kadar özellikle yirminci yüzy~ın ikinci yansından sonra yoğunluk kazanmı§ ve bu yoğunluk Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle doruğa çıkmışsa da, konu üzerindeki dü§ünürlerin üzerinde uzlaştığı en önemli noktalardan biri, küreselleşmenin tarihsel b~r süreç olarak sanayi kapitalizminin doğuşuyla birlikte örülmeye ba§lanan bir yapı olduğudur.6 Küreselleşmenin başlangıcı bu açıdan onsekizinci yüzy~ın ikinci yansına tekabül etmektedir. Özellikle İngiltere'de dokuma tezgahlarının yaygınla§ması ve giyim ürünlerinin seri olarak üretilroeye başlanmasıyla birlikte sanayi kapitalizmi ba§lamış oluyordu. Ondokuzuncu yüzy~ın. ilk yarısında buhar makinalarının bulunmasından, kömürün ve çeliğin en önemli sanayi girdileri ha!ine gelmesinden sonra, bugün tanık olduğumuz küresel ilişkiler ağı da vücut bulmaya ba§lamı§br. Nitekim yerli sanayinin girdileri olan hammadde temini ve üretilen ürünl~rin pazarlanması amacına yönelik olarak Avrupa dı§ı bölgelerin sömürgele§tirUmesi de bu yüzyılda kıyasıya bir yan§a dönüşmü§tür. ·
Küreselleşme sürecinin itici gücü sanayi kapitalizmi olsa da, bugün gelinen nokta itibariyle küreselleşme.olgusu arbk insaniann sadece ekonomik hayatlannı etkileyen bir geli§me olmaktan daha fazlasını ifade eder ha!e gelmi§tir. Kültür-kimlik, siyaset, toplum ve iktisat alanlarının hepsini kapsayan bir yapı ha!ine gelmiştir küresel durum. Zira sanayi kapitalizmi ile dünya çapında kurulmaya başlanan ekonomik ilişkiler ağı, Bab'da aydınlanmanın getirmiş olduğu evrensel farzedilen değerlerin de Bab dı§ı toplurnlara ta§ınmasına yol açmı§br. Sosyal haklardan liberal anlayışa, demokratik değerlerden temel hak ve özgürlüklere kadar aydınlanmacı birçok Batılı değer de kapitalist üretimtüketim ilişkileri yoluyla bu sürece dahil olmuştur. Bu noktayı dikkate alan yaklaşımlar küreselleşmeyi modemitenin tabi bir devamı olarak değerlendiriyor.7
. Küreselleşmenin temelinde kapitalizmin yattığı
gerçeğinden hareketle, bugün birçok dü§ünür için
6 Küreselleşme tarihi için bkz. WaUerstein, ımınanuel (1974); Tilly, . Charles, Big Structures Large Processes Huge Comparisons, New York 1984, Russel Sage Foundation; Hobsbawm, E.C., lndustry and Empire, New York 1968, Panılıean Books; Anderson, Perry; Uneages of Absolulist State, London 1974, Verso.
7 Giddens küreseUe.şmeyi aydınlanma sürecinin tabi devamı olarak dei:jerlendiriyor. Giddens, Anthony, The Consequerices of Modemity, Standford 1990, Standford University Press.
KÜRESEL KAPITALIZM VE ISLAM EKONOMILERINDEKI KALKINMAYA GENEL BIR BAKlŞ
küresell~me olgusu, kapitalizmin sanayi evresinden dapa üst bir seviyeye dönüşümünü ifade eder.8 Tarihsel olarak baktığımızda makul görünen bu açıklamaya göre, d~nizaşın k~ifler ve fetihler ticari kapitalizmi, sanayi devrimi sanayi kapitalizmini başlatmıştı. Yirminci yüzyılın ikinci yansında iletişim ve bilgi teknolojilerinde yaşanan devrimle de kapitalizm sanayi ötesi bir evreye geçmiş bulunmaktadır. İleri düzey kapitalizm diye tanımlanan bu evrede klasik sanayi, üretim ve tüketim modelleri mekan değiştirmeye başlamış ve ilefişimin sağlamış olduğu kolaylık sayesinde bilgi transferi hızlanmıştır. Bugün birçok Bablı ülkedeki klasik sanayi işletmeleri kapatılmakta ve kenar ülkelere taşınmaktaclır. Elbette bu kaymanın işçi maliyetleri gibi başka nedenleri olsa da; küresel durum içerisinde ortadaki gerçek çok açıktır: Bilgiye dayalı ve katma değeri yüksek üretim kollan merkezde kalırken, işçiliğe dayalı sanayi işletmeleri artık merkezde bir-kirlilik olarak görülmekte ve ucuz işgücünün de cazibesiyle kenar ülkelere transfer edilmektedir.
Yeni dönem · içerisinde yoğunluk kazanan bu transferin güvenli bir şekilde gerçekleştirilebilmesi ve devam ettirilmesi kısmen ulus devletle de ilgili bir konudur: Merkez-dışı bölgelerde devletin en önemli m~ruiyet temellerinden biri, refah elde edilmesi için gerekli ortamın yaratılmasıdir. Berızer şekilde sermayenin de kenar bölgelere gidebilmesi ancak ulus· devletlerin güvenlik ve istikrar şemsiyesi albnda gerçekl~mektedir. Dolayısı ile merkez-dışı ulus devletler bugün artık büyük güçler, küresel sermaye ve sivil toplum girişimlerinden oluşan aktörler grubunun politika alanı haline gelmiş bulunuyor.
Dayandığı temel kapitalizm olsa bile, sonuçlan arbk bireylerin ve toplumların hayabnın her alanını etkilerneye başlayan küresell~me sürecini birçok düşünür "küresel durum konusu!)da yayınlaşan bilinç" olarak tanımlamaktadır.9 Siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkiler arbk ulus devletçe tanımlanan sınırlan aşmış ve kürenin ortak bir yaşam alanı haline dönüştüğü düşüncesi yaygırılaşmaya başlamıştır. Dolayısıyla küresell~me bir duruma işaret etmektedir: Birey veya toplum olarak içinde bulunduğumuz .qurum. Girişilecek bir eylem sadece bizi ve bizim toplulumumuzu değil bütün küreyi ilgilendirmektedir arbk. Eğer bir durumdan bahsediliyorsa, öyleyse ortada bu durumu canlı tutan, yoğurılaştıran ve kannaşıklaşbran bir dizi ilişkiler ağı
olmalıdır dünya ölçeğinde. İşte bu ilişkiler ağının akış tarı,lannı alt süreçler olarak tanımlayabiliriz. Belirli aktörlerin daha etkin olduğu bu alt süreçlerin hepsi birbiriyle ilintili olarak küresell~meyi yoğunlaştırmaktadır.
8 Amin, Samir, Kapilalizmin Hayaleti, tre. Cengiz Algan, lstanbul1999, Sannal Yayuıevi.
9 Oı1ak bilincin ortaya ~ı olarak küreseUepne için bkz. Albrow, M. ve Klııg, E, (der.), Globalization, Knowledge and Sociely, London: Sage, 1990, s.S; Robertson, Roland, Globalizalion: Social Theory and Global Culture, London: Sage,l992, s.l-2.
Yoğunlaşan küresel ilişller ağı çok karmaşık bir özellik sergilemektedir. Modem sosyal bilimlerin ayıncı ön kabulü olan ulusal sınırlar fiziki olarak olmasa bile başka değerler tarafından aşındırılmaktadır. Bu nedenle küresell~meye artık sosyal bilimlerde ayn bir inceleme ünitesi olarak yaklaşılmaktadır. Sosyoloji, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, psikoloji, iktisat gibi sosyal bilimlerin hemen hemen hepsinin ilgi ve inceleme alınma girmektedir küresell~me olgusu.
Başlıca dört alt süreç görülüyor: Ekonomik serbestl~me hareketi, küresel sivil toplum girişimleri, yerell~me hareketi ve hükümetler arası girişimler.
Elbette bunlar arasında en dikkate değer ve popüler olanı ekonomik serbestl~me hareketidir. Çalışmanın amacı doğrultusunda şimdi bu sürecin işleyişi ve temel nitelikleri irdelenecek, sadece ekonomik serbestl~meyi ilgilendirdiği kadanyla öteki alt süreçlere değinilecektir. Böylece İslam ülkelerinin küresel kapitalizm içerisindeki ekonomik konumu daha arılaşılabilir hale getirilebilir.
2 .1. Ekonomik Serbestleşme ya da Küresel Kapitalizm
Ticari kapitalizm evresinin sonlarına doğru Adam Smith tarafından yazılmış olan "Milletlerin Zenginliği" kitabı ekonomik serbestl~me hareketinin ilk kuramsal gerekçelerini sunar. İnsaniann ürettiği malı siyasal sınırlara takılınadan başka ülkelere serbestçe gönderebilmesini ve bu işlem sırasında ticaretin ulus devlet- · lerce vergi vb. yollarla kısıtlanmamasını öngörüyordu. Serbest ticaret insaniann maddi ihtiyaçlannın en ucuz yolla ~ılanmasını temin ederek milletierin refahının artmasına önemli katkıda bulunacaktır. Serbest ticaret kuramı ilerleye~: yıllarda geliştirilmiş ve ulusun hangi üretim dalın.da rekabet gücü var ise o üretim alanında yoğurılaşması v~ dünya serbest ticaret sistemine kablmasını öngörmüŞtür. Özellikle yirminci y,üıyılın ikinci yansından itibaren de sadece mal ticaretinin değil sermayenin de uluslar arasınd.a serhesiçe hareket etmesi gerektiği üzerinde durulmuş ve bu konuda birçok uluslararası düzenleme yapılmışhr.
Liberal iktisat. kuramı açısından bakıldığında üretim faktörleri olan hammade, sermaye ve iş gücünün dünya ölçeğinde siyasi sınırlara takılınadan serbestçe hareket etmesi; ölçek ekonomisi manbğı çerçevesinde rekabeti, verimliliği ve ucuzluğu getireceğinden dünya ölçeğinde optimum kaynak kullanımını ve fayda dağılımını temin edecektir. En ideal durum bütün dünyanın tek bir pazar olmasıdır. Bugün gelinen nokta itibariyle maliann ve sermayenin serbest dolaşımı konusunda önerrıli mesafe katedilmiş iken, iş gücünün serbest dolaşımı konusunda ise ciddi hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. ıo İçinde bulunduğumuz küresell~-
10 Bir kısun sektörlerdeki G.relinıin kenar ülkelere ~ınmaya ~asıyla birlikte, aslında işgücünün serbest do~ımı için ortada bir gerekçe de kalmamıştır.
389
DAVUTATEŞ
me süreci arbk sadece ticaretin değil dünya ekonomisinin serbestle§tirilmesi önceliği üzerinde durmaktadır.
Tek pazar olma yolunda ·ilerleyen dünya ekonomisinde liberal kurarndaki tarife uygun olarak "güvenlik" denen ana kamu hizmeti hala ulus devletler tarafından yürütülmektedir. Her ne kadar ekonomik serbestle§me hareketi, ulus devletin ekonomi alanındaki işlevlerini iyice sınıriandırmaya çalışsa da, dünya çapında ekonomik faaliyetlerin güvenli bir şekilde sürdürülebilmesi için yerel düzeyde ulus devletin güvenlik arzına gereksinim duymaktadır. Kapitalizmin tarihsel gelişimi içerisinde ulus devlet ile karşdıklı bağımlılık ilişkisi küreselleşen. dünyada da devam etmektedir.
Bugün gelinen küresel yapı itibariyle kapitalizmin merkez ülkelerde olabildiğince terbiye edildiği, ancak kenar ülkeler açısından yıkıcdığın ondokuzuncu yüzyıldaki hızıyla devam ettiği görülmektedir. Bu durumun en açık göstergesi ağır sanayilerin kenar ülkelerine kayması ve çevreyi dikkate almadan üretim sürecine devam ediyor olması, aynı zamanda da kenar ülke insanlannın boğaz tokluğuna kendi refahlanndan daha fazla gelişmiş ülke vatandaşlarının refahı için çalışıyor olmalandır. Son otuz yıldır gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeler arasındaki refah farkının açdıyor olması bu görüşü desteklemektedir. ll .
Ekonomik serbestle§me hareketinin başlıca aktörleri çok uluslu şirketlerdir. Çok uluslu şirketlerin küresel faaaliyetlerine hukuki zemini ise devletler arasında akdedilen ikili veya çok taraflı düzenlemeler sağlamaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası ekonomik düzenin vazgeçilmez kurumlarını oluşturan Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü gibi hükümetler arası kuruluşlann düzenleyici ve teşvik edici rolleri, çok uluslu şirketlerin küresel hareket kabiliyetlerini kolaylaştırmıştır. Ticaret, yatınm ve finans alanlanndaki serbestleşme, küresel ölçekte kurumsaliaşmaya çalışan kapitalizme yeni bir ivme kazandırmışhr. Vergi, yahnm, ticaret, finans ve sosyal güvenlik gibi devletin ekonomi merkezli politikalan küre5el ekonomik aktörlerin beklentileri doğrultusunda şekillenmeye başlamıştır. Bunun da en önemli nedeni, devletin istihdam yaratabilmesi ve dolayısı ile vatandaşianna daha iyi bir hayat seviyesi sunabilmesinin temelinde yabancı sermaye girişinin vazgeçilmezliği yatmaktadır. Yabancı sermaye ve yabnmın gelişmekte olan b~r ülkede istihdam yaratmasi ve göreceli olarak bir önceki konuma göre daha iyi bir hayat seviyesi getirmesi, devletlerin çokuluslu şirketlerin beklentilerine olumlu yanıt vermesini me§ru kılı-
. yar gibi görünüyor. Özellikle 1990'lı yıllann başında Doğu Bloku'nun çökmesinden sonra ekonomik serbestle§me hareketi küreselleşmeyi sahiplenen yegane süreç gibi görünmektedir.
ll UNcrAD (1999) World Jnvestrnenı Report 1998.
390
Özellikle 1980'1i yillardan itibaren kapitalizmin kabuk değiştirme sürecinde olduğu ve bu sürecin Soğuk Savaş'ın sona ermesiy!e birlikte hız kazandığı belirtilmektedir. Samir Amin'e göre klasik Marxistlerin kapitalizm analizi, sanayi üretimini ve semiaye birikimini iki aşamada değerlendiriyordu. İlki sermaye malları diye tanımlanan üretim aşaması; ikincisi ise t-Qketim malları diye adlandınlan sonraki aşamadır.' İkincisinin üreillebilmesi birinciye dayanmaktadır. Ve her iki aşama sonucunda sermaye birikimi ortaya çıkar. Halbuki bu analiz arbk kabuk değiştirmiş ve küresel boyut kazanmış. ileri düzey kapitalizmi analiz etme yeteneğinden uzaktır. Bu noktada Amin sermaye birikim süreçlerinin dört aşamalı olarak incelenmesi gerektiği üzerinde duran argümanlara girer. Bunlar; sermaye malı üretimi, tüketim malı üretimi, sermaye hizmetleri üretimi ve tüketim hizmetleri üretimidir. Gelişmiş ülkelerin ulusal safi hasdası içerisinde son birkaç on yddır hizmetler üretiminin artan payı ancak bu şekilde anlaşdabilir.12 Tüketim mallannın üretimi, buyük ölçüde gelişme yolundaki ülkelere kaymışhr. Sermaye mallannda ise bilgi ve yüksek teknoloji gerektiren maliann üretimi hala merkez ülkelerdedir. Tüketim hizmetleri de yer yer gelişme yolundaki ülkelerde yükselen bir sektör konumuna gelmiştir (turizm gibi). Ancak, sermaye hizmetlerinin üretimi tamamıyla merkez ülkelerinin tekelinde bulunmaktadır. Sermaye hizmetlerin- · den kastedilen şeyler, bankacilik, sigortacilik, bilgi ve ar-ge, ulaşbrma, taşımacılık, iletişim ve yüksek eğitim
. gibi sermaye birikiminin öteki üç aşamasına altyapı teşkil eden ana hizmetlerdir.
Kuresel kapitalizm içerisinde 1970'lerden başlayarak ülkeler kabaca üç kategoriye aynlmaktadır (bu tarih dilimi gelişmiş ülkelerdeki bir kısım sanayi dallanndaki üretimin belirli ülkelere kaymaya başladığı zamana denk gelir): Birinci gruptakiler gelişmiş ülkelerdir. Yani küresel yapının merkezinde yer alanlar. Bab Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya'nın içinde bulunduğu gruptaki bu_ ülkelerde, aydınlanma ve sanayi devrimlerinin amaçlan büyük ölçüde gerçekleşiiriimiş görünüyor. Birey merkezli rasyonel insan modeli hayat bulmuş, temel hak ve özgürlükler tanınmış, liberaldemokratik değerler ve uygulamalar yerleşmiş ve bu ülkelerin vatandaşlan oldukça yüksek bir gelir düzeyine erişmiştir. Elbette modemite eleştirileri içerisinde bu durumun özgürlüğü ve adaleti ne ölçüde temin ettiği ayn bir tarhşma konusudur. Gelişmiş ülkelerde arbk bilgi üretimi yaygındır. Zaten sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş tarhşmalannın konu edildiği ülkeler de gelişmiş ülkelerdir. Bilgi, sermaye ve altyapıya dayalı hizmet dallan, gelişmiş ülke ekonomilerinin önemli üretim kalemlerini oluşturmaktadır. Know-how, bankacılık, sigortacdık, iletişim, ulaşhrma ve yüksek teknoloji gibi alanlar bunlann en dikkate değer olanlandır.
12 Amin, Samir, 1999.
KÜRESEL KAPITALIZM VE ISlAM EKONOMILERINDEKI KALKlNMAYA GENEL BIR BAKIŞ
İkinci grup ülkeler ise gelişme yolundaki Ulkeler sınıfında yer atanlardır. Ondokuzuncu yüzyıl sanayi kapitalizminin hakim olduğu, modem değerlerin ve uygulamalann kısmen hayat bulduğu bu ülkeler sınıfına Çin, Hindistan, Malezya, Endonezya, Türkiye, Mısır, Pakistan, Meksika, Brezilya, Aıjantin gibi ülkeler girmektedir. Bu ülkelerin ayıncı özelliği, bilgi toplumuna geçiş dönemini ~ayan merkez ülkelerdeki klasik sanayi üretiminin artık bu ülkelerde yoğunluk kazanmış olmasıdır. Ağır sanayi, tekstil-konfeksiyon ve tüketim mallan gibi özellikle kol işçiliğinin hakim olduğu sektörler artık geli§me yolundaki ülkelere kaymı§br. Bir kısım sanayi dallanndaki üretim gelişme yolundaki ülkelere kaymış olsa bile, bunlann ihtiyaç duyduğu sermaye, bilgi (know-how) ve ticari marka hala merkez ülkelerinin mülkiyetindedir. Bu yüzden gelişme yolundaki ülkelerde yabancı sermayeli ve gelişmiş ülke toplumunun tüketimine arzedilmek üzere fason üretim yapılan sanayi tesisleri hızla yayginlaşmaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşıla§bnldığında, gelişme yolundaki ülkelerin hayat seviyeleri oldukça düşüktür. Buna rağmen, bu ülkelerde yaratılan istihdam ve buna bağlı olarak gelişen ekonomik faaliyetler, bu ülkeleri gelişmemi§ ülkelerden ayırmaktadır.
Küresel yapı içerisindeki üçüncü grup ülkeler ise en az geli§mi§ ülkeler diye tanırrtlananlardır: Özellikle Kara Afrika' da yer alan bu ülkelerde hayat standardı oldukça dܧüktür, hatta birçoğunda açlık başlıca sorun konumundadır. Gelişme yolundaki ülkeleri bu gruptan ayıran yegane şey, gelişme yolundaki ülkelerin küresel taleplere uygun üretim yapabilme kabiliyetidir. En az gelişmi§ ülkelerde modem değerler ya çok az yer edinmiş veya hiç yer edinememiştir.
Elbette bu sınıflama ekonomik serbestleşme hareketinin öncüleri olan uluslararası ekonomik kuruluşlarca yapılmı§bi. Bu sınıflamaya dayalı olarak küresel ticari düzenlemeler ve sermaye akı§lan şekil almaktadır. Yine bu sınıflama ülkelerin kaderlerini belirlemektedir. Zira en az gelişmi§ ülkeyle kimse ticaret yapmak isterneyeceği gibi hiçkimse de bu ülkede yahnm yapmayı düşünmez. Yahnm olmayınca istihdam yaratılmaz. İstihdam olmayınca· da insanlar açlıkla yüz
· . yüze kalır. Bu yapı içerisinde ku§kusuz en şanslı olanlar merkez ülkeleridir. Bu ülkeler dünya kaynaklarından, üretiminden ve refahından en büyük payı alırlar. Gelişme yolundaki ülkelerin konumu ise en azından açlıkla yüzle§mek değil, hayatta kalıyor olmaktır.
2.2. Küresel Ka,pitalizmin Öteki Alt Süreçlerle ilişkisi
$ivil Girişimler: Kapitalist üretim tarzının küresel bazda yaygınlaşması ve özellikle geli§memiş ve gelişmekte olan ülkelerde çevre korunmasına ili§kin düzenIemelerin iyi yerleştirilememesi, küresel bazda üretilen ürünün dünya ölçeğinde adil olmayan bi! şekilde da- ·
ğıtılıyor olması ve demokratikle§me ve ·insan hakları gibi temel değerlerin uygulanmasının bölgeden bölgeye veya ülkeden ülkeye farklılıklar arz ediyor olması küresel sivil girişimlerin ortaya çıkı§ına zemin hazırlayan en önemli etkenlerdendir. ıs Bir taraftan kapitalizmin diğer taraftan buna bağlı olarak sivil girişimlerin küreselle§mesi akla küresel siyaseti getirmektedir. Zira klasik anlamıyla siyaset, nihayetinde paylaşım üzerinde verilen kavgayı ifade eder. Ancak, sivil giri§irrılerin en önerrıli açmazlanndan biri mali kaynaklandır. Bu iki açıdan önem arzefmektedir: Birincisi, sivil girişimlerin mali kaynaklannın önerrıli bir kısmıru çok uluslu şirketlerin temin ediyor olması. İkincisi ise, sonuçta bir örgütlenme ve mali gider gerektiren sivil girişimlerin genellikle sermaye sahipleri tarafından etkin olarak kuUanılmasıdır. Bu nokta dikkate alındığında, az gelişmiş ülkelerin iç politikalarında da oldukça popüler hale gelen sivil katılım, mevcut adaletsizliği daha fazla körükleyecek gibi görünüyor. Zira sivil katılım söylemi siyasal katılımın önemini azaltmakta; diğer taraftan yoğunluklu olarak elinde maddi imkanlan olanlar tarafından etkin olarak kullanılan sivil girişirrılerin dayatmalan, siyasal iktidarlar tarafından daha kayda değer bulunmaktadır. Böylece, bir anlamda sivil katılım hem . ulusal hem de küresel bazda bir siyasetsizleştirme işlevi üstlenmektedir. Halbuki elinde yeterli maddi kaynağı olmayan kesimlerin biricik katılım yolu siyasettir. Uberal değerler, asgari devlet ve sivil katılım biraraya getirildiğinde sivil giri§irrılerin küresel kapitalizmin yarattığı sorunlara çözüm bulmak bir yana, sorunlann çözüm~nü iyice zorla§bracağı görülmektedir.ı4
Yerelleşme.: Son onbe§-yirmi yıldır dünyadaki bağımsız devletlerin sayısının hızla artması, küresel pazarda merkez;.dışı bölgelerde yer alan siyasi kümelerin gittikçe daha küçük ölçeklere aynldığını gösteriyor. ıs Yeni bağımsız devletlerin ortaya çıkmasıyla merkez-dışı ülkelerdeki istikrarsız bölgelerin istikrara kavuşacağı ve güvenli yahnm alimiarına dönüşeceği beklenmektedir.' Bu yüzden dünya ölçeğinde güvenli pazarlar ve yatırım alanlan arayan küresel sermaye,
ı3 Lester. Salamon. "Non-state Actors on the Global Scene: The Case of Civil Society Organizations," 2000. the National Intelligence Council Project için hazırlanan bir çalışma, April 18. Siviltoplum klasik anlamıyla askeri veya otoriter olmayan siyasal yönetim tarzlannın benimseomesini sawnan sivil gi~imlerdir. Daha çok sosyal alan (siyasal ve ekenonomik olmayan) diye tarif edilen alanda CaaliyeUerini yoğunlaşlırmaktadır. Sivil toplwnla ilgi bkz. Keyman, Fuat, '"Türkiye'de ve Avrupa'da Sivil Toplum", Söyleıji. 2004, http://slk.bUgi.edu.tr/docsl F _Keyman_tr-avrupa.pdf
ı4 Az gelişmii ülkelerin bir kısmında özel sektör kurul~ijlan tıaıa sivil gi~im olarak algılanmaktadır. Halbuki sivil g~imden kastedilen ~. sennaye ve siyasal iktidar tarafuıdan kendi haline terk edilen sosyal alanda faaliyet gösteren ve hem sennayeden hem de iktidardan talepkar olan girişimlerdir. Az geli§mii Wkelerde özel sektör kurul~ijlannın da sivil gi~im olarak addedilmesi, bir ~ekilde sosyal alanın devletin ve sennayenin kıskacına alınması sonucunu doğunnaktadır.
ıs Palan, Ronen, "Recasting Palilical Authority: Globaliz.ation and the S Iate", Globalization and i ls Critics: Perspective from Palilical Economy, Der. Randali D. Germain, London 2000, Maonlllan, s.l40-144.
391
DAVUTATEŞ
merkez-dı§ı ülkelerdeki yerelleııme hareketini teııvik eder görünmektedir.
Uluslararası Örgütl~r: Bu örgütlerin kurulu§ amaçlanndan en önemlisi ku§kusuz ülkeler cırasındaki ili§kilerin istikrarlı hale getirilmesi ve öncelikle muhtemel sa~lann önlenmesidir. Bu temel amaca rağmen, tarihte kapitalizm ile ulus devletin ortaya çıkı§ı nasıl birbirini besleyen geli§meler olduysa, küreselleııme içerisinde de devletler özellikle küresel kapitalizmin taleplerine daha hızlı, olumlu ve etkin yanıt verme yolunu seçmektedir. Küresel yapıda en i§levsel uluslararası örgütlerin ekonomik nitelik la§ıyanlar olduğu gerçeği bu dü§ünceyi doğrulamaktadır.ı6 Bu örgütlerin daha i§levsel olmasının en önemli nedenlerinden biri ku§kusuz, kapitalist üretim-tüketim zincirinin istikrarlı
hale getirilmesi neticesinde istihdam ve refah arb§ı gibi alanlarda kaydedilecek geli§melerin ulus devletin siyasal meııruiyetinin korunması ve peki§tirilmesiı:ıe yapacağı katkıdır.
Küreselle§me süreci ister medemitenin bir devamı olarak algılansın, isterse insanlık tarihinin yeni bir geli§im evresi olarak değerlendirilsin, her iki durumda da yerkürenin bütünlüğüne ili§kin bir bilincin geli§mesini, kar§ılıklı bağımWığı, ileti§imi, hızlı bilgi akı§ını, kapitalist üretimin ve sermayenin yaygınlık kazanmasını ve nihayetinde ortak bir zemini17 ifade etmektedir. Buna rağmen bu ortak zeminde küresel ekonomik aktörlerin daha aktif olduğu ve aniann önceliklerinin daha fazla yankı bulduğu yadsınamaz.
llL İslam Ülkelerinin Ekonomik Konumlan
Küresel kapitalist yapı içerisinde ulus devletin me§ruiyet zemini büyük oranda refah pe§inde ko§an bireylerine sağlayabileceği imkanlara bağlı bulun-
. maktadır. Bu amaç doğrultusunda günümüzde İslam ülkelerinin çoğunluğu daha fazla piyasa ekonomini benimsiyor; yabancı sermaye ve yabnm gelmesini bekliyor; istihdam arb§ı sağlamak istiyor; refah seviyelerinin yükselmesi için çabalıyor vs. Bu amaçların ne ölçüde gerçekleııtirilebildiği veya gerçekle§tirilme imkanının sınırlan ülke gruplan bazında a§ağıda incelenecektir.
Küresel kapitalizm içerisinde İslam ülkelerinin bugünkü konumlarına bakbğımızda, bu ülkelerin bir kısmının geli§me yolundaki ülke sınıfında, ama ço- . ğunluğunun az ·geli§mi§ ülke kategorisinde olduğunu görürüz. Bu iki grup· dı§ında üçüncü bir kategori de petrol zengini ülkelerdir. Şimdi bu üç ülke grubunun
ı6 Dünya Ticaret Örgütü, UJusıar.J.ısı Para Fonu, Dilnya Bankası gibi.
·17 Bu ortak zeminde he; aktör kendi hesabına daha fazla pay çıkannanın politikasını yürütmekledir. "Kllresel politika" diye de tarif edilen bu alanda. devlet, ekonomi, kOitür, kimlik, çevre, silahsızlanma, demokratikleşne, temel insan haldan ve özgilrlükler ile yerel kültür ve kimliklerin tanınması ve hayat şansı bulması gibi konutann hepsi birbirleriyle çok boyutlu bir U etişim hıi.lindedir.
392
küresel kapitalizm içerisindeki konumları değerlendirilecek, daha sonra da bunların ekonomik kalkınmalarımn-ta§ıdığı ba§hca sorunlar irdelenecektir.
3 .1. Gruplar İtibariyle İslam Ülkeleri
3.1.1. Doğal Kaynak Zengini Ülkeler
Yirminci yüzyılın ba§ından itibaren petrol sana-yi için önemli bir eneiji kaynağı haline gelmi§tir. Bu önem özellikle yüzyılın ikinci yarısında doruğa çıkmı§br.ı8 Körfez kıyısındaki ülkelerin zengin petrol rezervleri tam da bu dönemde dünya piyasalan na açılmı§br. Körfez Emirlikleri, İran, Irak ve Suudi Arabistan ba§ta 9lmak üzere Mısır, Ubya ve Cezayir gibi İslam ülkelerinin aralannda bulund_uğu bir kısım ülkeler ilerleyen yıllarda petrol zengini ülkeler diye anılacakbr.
Genellikle soylu bir aile veya otoriter yönetimlerce idare edilen bu ülkelerde elde edilen gelirin bir kısmı patron-mü§teri ili§kisi çerçevesinde halka dağıblmı§br. Ne elde edilen gelir ne de halka dağıblan kaynak iktisat kuramındaki herhangi bir üretim sürecinin ürünü değildir. Doğal bir hediyedir bu.' Bu ülkelerde ki§i ba§ına·dü§en ulusal gelir hemen hemen Batılı ülkelerdekine yakındır, hatta bazılannda daha fazladır. Ulusal kalkınma için sermaye kıtlığı çeken bu coğrafyaya gelen mali kaynakların önemli bir bölümü lüks tüketim amacıyla kullanılmı§br. 19
Lüks tütekim mallannı temin eden ülkeler de tabiabyla petrolü satın alan geli§mi§ ülkelerdir.20 Petrol zengini ülkelerin lüks tüketim ve kamu giderleri dı§ında kalan petro-dolarlan genellikle geli§mi§ ülke ekonomilerine yabrım olarak geri dönmektedir.21
· Modem sanayi için ta§ıdığı stratejik önem nedeniyle petrol uluslararası ticarette herhangi bir mal gibi alınıp sablabilecek bir ürün değildir. Petrol arama ve çıkarmanın maliyeti oldukça yüksektir. İkinci Dünya Sava§ı yıllannda Körfez Bölgesi'nin önemli petrol re-
18 Dünya enerji tOkeliminde pelrol ürünlerinin payı her ne kadar 1973'ten 2003'e %45'ten %34'e dOşınOşse de, tüketilen petrol ürünlf!rin miktan %70 artmışbr, http://www.iea.org/dblw-wpd/Texbase/ nppdf/free/20051keys2005.pdf
19 Iran, Körfez Emirilkleri ve S. Arabistan gibi Olkelerin ihracatlannın %80-90 arasındaki kısmını pelrol ol~rur. Bu ülkelerin ithalatlarının y~ık %80'1 de imalat sanayi ürünlerinden olışnaktadır. Suniann çok az bir kısmı petrolün işlenmesiyle ilgili sanayi altyapısı iken, önem-
· n kısmını toııelim maUan le!jkU etmektedir, http://stalwto.org/CounlryProfde
20 ABD, AB, Japonya ve Çin bu Olkelerin dış ticaretlerinde yaklaşık %50-60 oranmda bir paya sahiptir, http://stat.wto.org/CoritıyProfde
21 Pelro-dolariann ge~miş ülkelerde yatınma dönOşınesi konusunda ciddi veriler bulmak çok zor. Bu durumun önemli bir nedeni petrol geliılerinin devlet ge.Uri olarak kabul edilmesine ra§men, Kraliyet veya Emirlik üyelerince özel motk olarak kullanılıyor olması ve bu konuda ciddi kayıUann yayımlanmamasıdır: Ömel!in Suudı Piensi Walid lbn Talal tarafından 2 Şubat 2005 tarihinde Alman Der Spiegel dergisine verilen bir ·röportajda. Prensin ll EyiOI 2001 tarihinden önce ABD'de 600 milyar dolar dvaruıda.yahrunı oldul!u, Prensin yatırımlannın ABD, Avrupa ve Japonya'da yol!un~l!ı ifade edilmektedir, Der Spiegel, 2 Şubat 2005, Press Com er.
KÜRESEL KAPiTALIZM VE ISLAM EKONOMİLERINDEKİ KALKINMAYA GENEL BIR BAKIŞ
zervlerine sahip olduğu anla§ıldığında, bu kaynağı çıkanp dünya piyasalanna arz edebilecek bir mali yapı mevcut değildi bu ülkelerde. Tam tersine bu ülkelerin emirleri ve §eyhleri bizzat kendileri Batılı petrol şirketlerini ülkelerine çağırarak geni§ imtiyazlar, petrol arama ve çıkarma izinleri vermi§lerdir .. 1960'1ara kadar bu ülkelere Batılı petrol §irketleri tarafından cüzi bir . kira ödenmi§tir. Ancak 1960'lardan sonra bu topraklar üzerindeki ham petrol tesislerinin millileştirilmesi neticesinde, bu ülkeler petrolü bizzat kendileri satmaya ba§lamı§lardır. Ulusal kaynaklar üzerindeki bu mülkiyet kurma süreci elbette dünya petrol piyasalannın i§leyi§ini değiştiren bir geli§me olmamı§tır.22 Zira petrol alıcısı ve i§leyicisi konumundaki dev §irketlerin sayısı çok sınırlıdır. Ama yine de petro-dolar olgiısuna bu dönemde rastlıyoruz. Bir anlamda 1960 sonrası dönemde petrol çıkarma i§lemi yerel hükümetlere devredilmi§, i§lenmesi ve ticarete konu edilmesi ise büyük §irketlerin elinde kalmaya devam etrni§tir.
Dünyadaki hemen hemen her ürün birçok ikili veya çok taraflı ticaret anla§malanyla serbest ticarete konu edilirken,· stratejik önemi nedeniyle petrol hiçbir dönemde serbest ticaret kapsamına alınmamı§tır. Dünya petrol piyasasının yöneticileri üç unsurdan olu§maktadır: Geli§mi§ ülkeler, petrol §irketleri ve petrole sahip ülkelerin yönetici elitleİi. Bu üç unsurun hayati çıkarlan birbiriyle örtü§müştür.23 Modem Batının aydınlanmacı değerlerinin çifte standartla suçlandığı en önerrıli alanlardan biridir bu ittifak.
Petrol zengini ülkeler arasında 'Birle§ik Arap Emirlikleri hariç diğer ülkelerin ekonomik yapılan tamamen lüks tüketim ekseninde §ekillenmi§ ve eldeki artı sermayenin de geli§mi§ ülkelere götürülmesiyle sonuçlanmıştır. Blrle§ik Arap Emirlikleri ise dünya ticaretinde önemli bir merkez olmayı ba§arabilmi§tir. Deniz taşımacılığı, iletişim altyapısı ve turizm yatınmlanyla tanınır hale gelen bu küçük ülke, Uzakdoğu ile Avrupa arasında ciddi bir ticaret merkezi olmu§tur.24
3.1.2 . Gelişme Yolundaki Ülkeler
İslam ülkeleri içerisinde bu gruba girenler Malezya, Endonezya, Pakistan, Türkiye,· Mısır gibi ülkelerdir. Her ne kadar Balılı kaynaklarda petrol zengini İslam ülkeleri de geli§me yolundaki ülkeler grubuna dahil edilmi§se de, bu durum kesinlikle yanılhcıdır. Geli§me
22 1970'1erin başında ~an ilk ciddi petrol kriz~ petrolUn Islam ülkelerince siyasal amaçlar için kullanılmak istenmesi Qz.erine patlak vemılştir.
23 1990 yılında Kuveyl'in trak taıafından işgal edilmesi üzerine çok !asa bir silre içerisinde ABD öncülüğilndeki güçlerin 1991 yılında Irak'a sa~ açınası ve Kuveyt'i yeniden bağımsız bir ülke yapması buna iyi bir örnektir.
24 BAE 2004 yılında 47 milyar ABD Dolan ithalata ~ 82 milyar ABD Dolan ihracat gerçelde§tinn~tir. Ülke ihracabnm %16'hk kısmı sanayi ilrünlerinden olışnaktadır, ki bu oran petrol zengini ülkeler arasuıdaki en yüksek orandır. Sanayi ilrünü lhıacab re~rt yoluyla yapıJınaktadır, http://stalwho.org/CountryProrde ·
yolundaki ülke sınıflamasının kıstasla~ arasında ki§i ba§ına dü§en ulusal .gelir, piyasa ekohomisi ilkelerinin bir dereceye. kadar uygulanıyor olması, nüfusun eğitim ve vasıf düzeyi ve dünya ticaretiyle bütünle§me derecesi gibi kriterler olsa da,25 tanırrılamanın temelinde yatan gerekçe konvansiyonel sanayi dallannın bir kısmında üretim yapabilme kabiliyetini haiz olmaktır. Bu açıdan bakıldığında petrol zengini İslam ülkeleri ki§i ba§ına dü§en ulus!'~~ gelir açısından geli§mi§ ülkeler ile benzer seviyededir.26 Dünya ticaretiyle de bütünle§mi§lerdir. Ancak, nüfusun vasfı, piyasa ekonomisi ilkelerinin uygulanması ve bir kısım sanayi dallannda üretim kabiliyetleri açısından geli§me yolundaki Ölke tanımlamasının dı§ında kalırlar. ·
Geli§me yolundaki ülkelerin ki§i ba§ına ulusal gelirleri kabaca 1.000-5.000 ABD Dolan arasında deği§ir.27
Petrol zengini ülkelerin aksine, elde edilen bu gelir çalı§manın ve üretimin sonucudur. Piyasa ekonomisi bir dereceye kadar i§lediği için de, çoğu tüketim ürünlerinin fiyatlan rekabetçi dünya piyasalanyla aynıdır ve hayat oldukça pahalıdıl '#Bu yüzden yapılan ekonomik faaliyet sonucu elde edilen gelirler ancak hayalın
· idamesine yelliğinden bu ülkelerde sermaye birikimi olmaz. Az geli§mi§ ülke ile geli§me yolundaki ülkeyi ayıran yegane farklılık da burada yatar. Her ikisinde de insanlar bir §ekilde hayatta kalmaktadır. Fakat az geli§mi§ bir ülkede bu amaç çok az bir ernekle ve kötü §artlarda sağlanabilirken, geli§me yolundaki ülkede bu amaç daha fazla çalı§mayla ancak biraz daha iyi §artlarda elde edilebilmektedir.
• Geli§me yolundaki ülkelerin nüfuslan nispeten daha vasıfudır. ~elirli bir eğitim düzeyleri vardır. Nüfusun bu vasfı ~erbest piyasa değerlerinin kısmi uygulanıyor olmasıyla birle§ince, geli§me yolundaki ülke geli§mi§ ülkeler ~çısından hedef pazarlardan biri haline gelir. Burada hedef pazar olma durumu iki §ekilde i§ler: Birincisi, belirli bir simayi üretim kapasitesi bulunan bu ülkelerin sanayilerinin ihtiyaç duyacağı bilgi ve yan mamul ile iç piyasada üretilmeyen mal
- ve hizmetlerin bu ülkelere pazarlanması yoluyladır. Buna uluslararası ticari ili§kiler zinciri diyoruz .. İkincisi ise, Bab'da i§gücünün pahalı hale gelmesi, aynca çevre hassasiyeti gibi sorurılar nedeniyle üretimi iyiı;e zorla§an bir kısım mailann bu ülkelerde üretilmesini ve dünya piyasalanna arzını hedefleyen doğrudan yabnm yoluyladır. Bunu da uluslararası sermaye ve yabrım zinciri olafak tanımlıyoruz. Elbette ikinci §eki! de ticareti içinde banndınyor. Zira geli§me yol~ndaki ülkede rekabetçi maliyetler ile üretilen ürünler dünya
25 Dünya Bankası, Dünya Tic::aret Ö~til, UNCTAD gibi uluslaıaıası ekonomik nitelild.i kwul~lann ana kıstaslandır bunlar.
26 Ömel!in (ABD Dolan) S. Arabistan: 11.000, Kuvey: 17.000, Bahreyn: 13.000, BAE: 16.000, http://stat.who.org/CountryProfıle
?:1 2004yı!ı verilerine göre (ABD Dolan) Mısır: 1.050, Endonezya: 1.200, Malezya: 4.600, Pakistan: 630, Türkiye: 4.200, http://stat.who.org/ · CountryProfıle
393
DAytJT ATEŞ
piyasalarına sablmaktadır. Gelişme yolunda olmak ülkeye iki alanda fayda sağlar~ İstihdam arbşı ve teknoloji transferi. Biri kısa vadeli, diğeri uzun vadeli değerlerdir. Özellikle istihdam bi.ı ülkelerin siyasi istikran açısından hayati önem taşımaktadır. Zira petrol zengini ülkelerde olduğu gibi, i§sizliği doğal zenginlikle veya gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, işsizlik maaşı gibi düzenlemelerle telafi edilebilecek bir mali kaynak yoktur.
Sahip olunan sanayi üretim kapasitesi ve devamında gelen doğrudan· yabancı yatınrnlar, gelişme yolundaki ülkeleri gelişmiş ülkelerin atölyesi haline çevirmektedir.28 Konvansiyonel sanayi yollarıyla üretilebilecek ne kadar ürün varsa, tekstilden konfeksiyona, yedek parçadan fiziki donanıma, demir çelikten dayanıklı tüketim maliarına kadar değişen yalpazedeki ürünler bu ülkelerde çok ucuza mal edilerek gelişmiş ülke insanlannın hizmetine sunulur.29 İstihdam amacı kısa vadede temin edilirken, bilgi ve teknoloji transferi bu mal gruplarının çoğunda da rtıümkün olmamaktadır. Zira sürekli olarak model, hacim, kapasite ve kullandabilirlik nitelikleri değiştiren bu ürünlere ilişkin yapdan her değişikliğin bilgi, müşavirlik, mühendislik ve prograrnlama altyapdan merkez ülkelerde yapdmakta; gelişme yolundaki atölyelerde ise elverişli uygulama alanı bulmaktadır. Herhangi bir gelişme yolundaki ülke bugün edindiği üretim bilgi ve teknolojisini birkaç yd sonra kullanamayacak konumda kalmaktadır. İleri düzey kapitalizmin işleyişine ve Bahlı toplurnların bilgi toplumu statüsüne geçiyor oldukları gerçeğine bu açıdan bakmak gerekir.
Gelişme yolundaki ülkeleri gelişmiş ülke ekonomileri ile bütünleştiren sadece ticaret değil doğrudan yabancı yatınrnlar olunca, tabi olarak bu ülkelerin siyasi isfikrMt da büyük önem taşır. Zira doğrudan yabancı yatınm belirli bir sermayenin bir ülkeden çıkıp diğerine ekonomik üretim ve kar amacıyla girmesidir. Doğrudan yabancı yatınm kalıcdık ifade eder. Siyasal ve ekonomik istikrar bu varlıkların güvenliği açısından son derece önemlidir. Maddi değerin bir numaralı hedef olduğu günümüz toplumlarındaki siyasi istikrarsızlıkların en önemli kaynağını tabiabyla ekonomik olumsuzluklar teşkil etmektedir. Dolayısıyla gelişme yolundaki ülkelerin büyük bölümü uluslararası fınans kuruluşlarıyla sıkı bir işbirliği içerisinde çalışır. Ekonominin kınlgan veya hassas olduğu dönemlerde uluslararası fınans kuruluşlan kredi açarak gelişme yolunda- . ki ülkenin istikrarının korunmasına çalışır.30
28 UNCT AD (2005), World lnvestment Report 200s. 29 Her ne kadar resmi istatistil<lerde bu ilikelerio ithalat ve ihracatlarının ~ık %70-80 arasındaki Jasmını sanayi ürünleri oluşturuyor gO. rünse de, ihraç ettikleri sanayi ürünlerinin önemli bir lasmı tüketim ürünleri iken, ithal ettiklerinin çoğunlu!iıJ ise sermaye malı denen ve teknoloji gerektiren rnakinalardır. Aynca bu alkelerio ticaretlerinin %60-80'i ABD, Avrupa Birliği ve Japonya ile yapılmaktadır, htlp;// stalwho.oıg{CountryProme ·
30 Uluslararası Para Fonu (IMF) bu kurul~ların en önemli olan ıdır. Öte-
394
İslam ülkeleri söz konusu olduğunda, petrol zengi·ni ülkeler ile gelişme yolundaki ülkeleri ayıran ~nemli bir diğer nitelik ise sahip olunan siyasal ve toplumsal yapıdır. Petrol zengini ülkeler tamamen geleneksel bir görünüm arz ederler. Siyasal kablım yoktur. Çoğunluğunda yönetim soylu ailelerin elindedir. Toplumsal örgütlenme modelleri modem toplumlarda görünenlerle hiçbir benzerlik arzetmez. Halbuki gelişme yolundaki ülkelerin hemen hemen hepsinde bir dereceye kadar siyasal kahlım mevcuttur. Hiçbirinde yönetim soylu aile olgusuna dayanmaz. Yasama ve yürütme gibi temel yönetim erkleri seçim süreçlerinin sonucunda belirlenir. Çoğunluğunda anayasal bir sistem vardır. Temel hak ve özgürlükler ve piyasa ekonomisi ilkeleri belirli bir dereceye kadar uygulanma alanı bulmuştur. Sermayenin ve çalışan kesimlerin kendi çıkarları etrafında örgütlenmesi ve faaliyette bulunması belirli şartlar dahilinde serbest bırakılmıştır. Elbette modem temel değerlerin . ve kablım süreçlerinin ne kadar sağlıklı işlediği ayn bir tarhşma konusu olsa da, prosedüre! anlamda varlıkları bile gelişme yolundaki ülkelerin siyasi ve toplumsal yapısını çağdaş Batdı örneklere yaklaştınr. Petrol zengini ülkeler zenginliğin olduğu ama modem değerlerin olmadığı, gelişme yolundaki ülkeler ise hem zenginliğin hem de modem değerlerin bir dereceye kadar olduğu ülkeler olarak tanrrruanabilir.
3.1.3. Fakir Ülkeler
Fakir ülkeler grubunun büyük çoğunluğunu ne maddi zenginliğin ne de Bahlı değerlerin mevcut olduğu ülkeler oluşturur. Önemli bir kısmı Kara Afrika'da yer alır bu ülkelerin. Hemen hemen tamamı sömürge tarihine sahiptir. Üstelik bir kısmının doğal kaynağı olduğu halde3ı eski sömürge zamanından kalan ilişkiler çerçevesinde bu kaynaktan yığınlann yararlanması tamamen engellenir. Siyasal iktidann ne soyluluk ne de kablım meşruiyeti vardır çoğunluğunda. Dikta benzeri otoriter rejimierin yönetimi hakimdir.
Halkın en temel ihtiyaçlan bile karşdanamamakta, bu yüzden açlık ve· kuraklık gibi sorunlarla boğuşmaktadır fakir ülkeler. ~i başına dü§en ulusal gelir çoğunluğunda 1.000 ABD Dolarının albndadır.32
Ekonomileri modem öncesi ticari alı§kanlıklarla idare edilmektedir. Herhangi bir sanayi altyapısı ve üretimi mevcut değildir. Sahip oldukları sınırlı doğal kaynak-. ları hiçbir i§leme tabi tutulmadan yönetici elit tara(ın-
kiler ise çoğunlukla özel nitelikli kurul~lar olup, kredi sağlayan bankalar veya illke ekonomisini belirli kriteriere göre değlerlendiren ve kredi notu belirleyen dan~manlık fırmalan bunlardandır. (Morgan Stanley, Standard&Poor's ve Moody's gibi)
31 Nijeıya'nın ihracat gelirlerinin %97'si petroldendir., http://s~lwho. oıg{CountryProfıle
32 Örneğin (ABD Dolan) Bangledeş: 400, Etiyopya: llO, Moritanya: 440, Mozambik: 260, Nijer. 250, Nijeıya: 510, Yemen: 650, http;// stalwho.oıg{CountryProme
KÜRESEL KAPITALIZM VE ISLAM EKONOMILERINDEKİ KALKINMAYA GENEL BIR BAKlŞ
dan doğrudan yurtdışına ihraç edilmektedir.33 Fakirlik ang sorun olunca, bunun tabi sonucu süreklilik arzeden siyasi istikrarsızlıktır. Hem siyasi. istikrarsızlık hem de sanayi altyapısının olmaması nedeniyle yabancı sermaye de ilgi duymaz bu ülkelere. Nüfusun hİzlı ar-
. bşı ve istihdam olanaklannın olmaması bu ülkelerde işsizliğin sürekli olarak artmasıyla sonuçlanmaktadır. Bu yüzden bu ülke grubunda yönetici elitin sık sık el deği§tirdiğine tanıklık edilir.
Petrol zengini ülkeler ile gelişme yolundaki ülkeler küresel kapitalizme bir şekilde entegre edilebilmişken, fakir ülkelerde böyle bir gelişme yoktur.
3.2. Ülke Gruplarının Birbirleriyle ve Dünya ile Ekonomik İlişkileri .
İslam ülkelerinin dünyayla ve birbiriyle olan ticari ve ekonomik ilişkilerine bakıldığında yukanda özetleneo genel özelliklerin'yansıması görülür. Kendi-aralanndaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi küreSel kapitalist yapı çerçevesinde fıerhangi bir potansiyel arzetmez. Petrol zengini ülkeler doğal kaynaklarınının önemli bir kısmını gelişmiş ülkelere satmakta, aynı şekilde ithalatlarının da büyük çoğunluğunu gelişmiş ülkelerden temin etmektedir. Petrolün çok az bir kısmı gelişme yolundaki ülkelere ihraç edilmekte, yine çok sınırlı miktardaki tüketim mal~arı diğer İslam · ülkelerinden temin edilmektedir.34 Petrolün özel konumu nedeniyle petrol üreten ülkelerin çoğunluğu hiçbir uluslararası ekonomik örgütün de üyesi değildir.35 Petrolden elde edilen fazla gelirin yine gelişmiş 'ülkelerde doğrudan yalınma dönüşmesi bu ülkelerden gelişme yolundaki İslam ülkelerine sermaye akış potansiyelini de. yok . eder. Zira hiçbir gelişme yolundaki İslam ülkesinin petro-dolarlar için yeterli güvenliği temin edemediğine inandır.
Petrol zengini ülkeler ile öteki İslam ülkeleri ara~ında sermaye akışınının dalaylı ve sınırlı bir hali iş gücü transferinden kaynaklanmaktadır. Özellikle Suudi Arabistan ve. Körfez Emirlikleri gibi petrol zengini ülkeler Mısır ve Filistin gibi gelişme yolundaki veya az gelişmiş İslam ülkelerinden ciddi boyutlarda işgücü temin etmektedir. Ev sahibi ülke vatandaşlannca yerine getirilmeyen bir kısım hizmetler bu ithal işgücü tarafından lfa edilmekte ve az gelişmiş ülkelere dalaylı bir
33 Bu illl<elerin çoğunda ihracatın yaklaşık %80'ini tarun ürünleri veya doğal kaynaklar oluşturur. Öme~in. tarun ürünleri Etiyopya'nın ihra
. calında %75 paya sahipken. Nijetya, Mozambik ve Yemen'in ihracaiının en az %75'ini petrol oluşturur. Nijer'in ihracatının %35'i petrol ve %22'si tarundır.,http://stat.who.orgfCountryProme
34 Bu Olkelerin ithalatlannda islam ülkelerinin payı genellikle %1'1erin altındadır. Kuveyt ve S. Arabistan arasındaki gibi çok sınırlı örneklerde bu pay en fazla %5 seviyelerine çıkabilıneli!edir., http://stat.who.orgf CountryProme
35 Uluslararası bir örgüt olan OPEC çok taraflı ticari bir düzenleme olmayıp, uluslararası petrol fıyallannın istikrarlı tutulması amacına yönelik olarak petrol üreten Olkel~r arasında te!jldl edilmiş bir arz planlama örgütüdür.
kaynak aktanını sağlanmaktadır. 1960'lardan sonra petrol zengini ülkelere giden Mısırlı işçilerin gelirlerinin 1970'1erden sonra Mısır'da başlayacak olan ekonominin serbestleştirilmesi sürecinde küçük ve orta boy İslam sermayesi olarak ortaya çıkması buna açıklayıcı bir örnektir.~ Benzer bir gelişme 1980'1erden sonra
. Almanya'dan Türkiye'ye transfer edilmey~ başlanan işçi gelirleri için de sözkonusudur.
Gelişme yolundaki İslam ülkelerinin durumu petrol zengini ülkelere göre biraz. daha farklıdır. Bu ülkeler küresel kapitaliZm ile daha fazla enteğre olmuş konumdaclırlar .. Zira sahip olduklan sanayi altyapısı ve vasıflı insan gücünün doğal sonucudur bu. Ticari ve ekonomik ilişkiler yoğunlukla gelişiniş ülkelerledir.37
Bu yüzden gelişme yolundaki İslam ülkelerinin hemen hemen hepsi bir şekilde kapitalizmin küresel ekonomik yapısıyla bütünleşme yolundadır. Türkiye AVrupa Birliği ile gümrük birliğini gerçekleştirmiş ve bu birliğe tam üye olmayı hedeflerken,38 Kuzey Afrika ülkeleri AB'nin Akdeniz politikası çerçevesinde geliştirdiği
serbest ticaret ağının &yeleri konumundadır.39 Benzer şekilde Malezya ve Endonezya gibi Uzakdoğu' da 'yer alan ülkeler ise ABD, Çin ve Japonya'nın içinde bulunduğu APEC'in üyesidirler . .w Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsız kalan Kafkasya ve Orta Asya'daki İslam ülkeleri ise Rusya Federasyonu'nun öncülüğünde tesis edilen gümrük birliğinin üyeleri konumundadırlar.41
Gelişme yolundaki İslam ülkelerinin kendi aralarınd?~ki ticareti serbestleştirmeyi hedefleyen Ekonomik .ݧbirliği Teşkilab, DB ve isedak-gibi girişimler varsa da, bu girişimler cılız bir göiünüm arzetmektedir. Aynı özellik İslam Kalkınma Bankası gibi y~bnm amaçlı kuruluşl~da da gözlenir. Bu zayıflık elbette bu ülkeler arasındaki ticaİi ve ekonomik potansiyelin az olmasıyla öncelikle aÇıklanabilse de, diğer önemli bir neden de bahse konu ülkelerin' hemen hemen tamamının küresel (Dünya Ticart Örgütü) veya bölgesel bazda büyük ekbnomilerin ekseninde yer alacak şekilde daha önceden uluslararası yükümlülüklere girmiş olmaiarıdır. Dolı;ıyısıyla bu iki bağı aşarak münhasıran
36 Springboıg, Robert, "State.Society Relations in Egypt: The Debate over Owner-Tenant Relations", Middle East Journal, Vo1.45, Spring 1991, s.232-249.
37 örneğin Türldye dış ticaretinin yaklaşık %70'ini Pakistan, % 50'sini Mısır, %50'sini AB ve ABD ile yaparken Endonezya ve Malezya da dış ticaretlerinin yaklaşık %SO' sini ABD, Japonya ve AB ile gerçekle!jtirmektedir., http://stat.who.orgfCountryProme
38 Daha fazla bilgi için bkz. http://www.abgs.gov.tr, http://europa.eu.inV comm/enlargemenVturkey{ındex.htrn
39 Daha fazla bilgi için bkz. http://europa.eu.inVcomm/extemal_relations/ med_ m ideasf/'ın tr o/
.w Bu kuruluş 1990'lann başında kurulmuştur ve Asya-Pasifık bölgesin-· deki ticaretin ve sermaye hareketlerinin kademeli olarak tamamen serbesUe!jtirilınesini hedeflemektedir. Daha fazla bilgi için bkz. http:// www.apec.orgf
41 Daha fazla bilgi için bkz. http://www.cisStat.com/engf
395
DAVUTATEŞ
İslam ülkeleri arasında ticari ve ekonomik ~birliğinin geliştirilmesi için yasal altyapı hazırlanması sorunlu hale gelmektedir.
Küresel kapitalizmin diğer bütün geliıjme yolundaki ülkeler ve fakir ülkelerle beraber benzer konumdaki İslam ülkelerine yönelik önemli bir entegrasy~n aracı ku§kusuz GSP (genelleştirilmiş tercihler sistemi) uygulamasıdır.42 Kenar ülkelerin geli§mi§lik düzeyine göre belirli bir kab'na değer ile, bu ülkelerde üretilen bir kısım ürünler gümrük vergisiz olarak geli§m~ ülkelere ihraç edilebilmektedir. Bu sistem kenar ülkelerin küresel kapitalizm ile ekonomik bağını kurmaya çalı§makla birlikte, sistemin önemli normatif bir yönü de bulunmaktadır: Bu sistemden yararlanmak isteyen kenar ülkelerinin temel insan hak ve özgürlükleri, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda belirli ilerleme kaydebnesi gerekmektedir. Veya bu alanlarda gerileme gösteren ülkelere verilen tavizler geri alınabilmektedir.43 Bu nokta şunu açıkça göstermektedir ki,· kapitalizm kendi ekonomik öncelikleri çerçevesinde küresel ekonomik ağlar örerken, kendi değerlerinin de bütün küreye yaygınlaştınlm~ına çalışmaktadır.
Genel olarak geli§me yolundaki İslam ülkelerinin 19SO'lerden sonra uyguladıklan ekonomi politikalaona bakıldığında, bütün uygulamaların uluslararası çerçevede şekillenen genel eğilimleri yansıtbğı görülür. 1970'lerin ortasına kadar kapalı ve ithal ikameci politikalar uygulayan bu ülkelerin temel amacı, belirli bir sanayi kabiliyeti kazanmak, dı§andan ithal edilmek durumda olan tüketim ürünlerini yerli üretimle kar§ılamakb. Bu yüzden iç üreticUer yüksek gümrük duvarlanyla korunuyordu. 1980'lerden sonra en dikkat çekici geli§me belki de, gelişmi§ ülkelerin gelişme yolundaki ülkelere artık tüketim malı ihraç ebne ihtiyacında olmaması, tam tersine bazı sektörlerde bu kabiliyetin gelişme yolundaki ülkelere aktarılması.eğilimidir. 1980'lerden sonra bÖyle bir eğilirnin ortaya çıkması neticesinde, daha önce geli§me yolundaki Ülkelerde kurulan sanayi altyapılan bir anda i§levsiz kalıvermi§tir. Zira kalitesiz ve pahalı üretim yapıyorlardı. Şimdi aynı ürünleri daha kaliteli ve ucuz~ üretme imkanı·doğmu§tu. Üstelik yapılan üretirnin öneinli bir kısmı gel~miş ülkelere ihraç edilecekti. Asya kaplanlan dediğimiz olgu ya bu eğilim neden olmuştur.
42 UNCTAD kapsamında aı gelişniş veya gelişme yolundaki ülkelere yönelik yllrütGien çalışmalar neticesinde 1979 yılında GATT ve 1994 sonrasında da OOnya Tıcaret ÖtgOtü kapsaınında uygulama alanı bulan özel ticari bir law sistemidir, "en abiing da use" olarak geçer. Daha (azla bilgi Icin bkz. http://www.unctad.org, http://www.wto.org/en~hl doa_eJiegal_e/enabling_e.pdC
43 öm~in ABD her yd hangi ülkelere bu kapsamda ne talliı verileeeğini, hangi ülkelerin hangi ürünlerinin sisteme dahil edileceğini veya hangi ülketerin ya da ürünlerin sistemden çıkanlacağını resmi olarak yayıınlamaktadır. Bütiln bu değerlendirmeler ABD Dışişleri Bakanlı~ tarafından hazırlanan insan haldan raporlarına dayandınlmaktadLr {http://www.state.gov/g/drtlhrl). Daha faıla bilgi için bkz. http://www. ustr.gov(frade_DevelopmenVPreferenaı_Programs/GSP/
396
Bu dönemde bir kısım ülkelerde gözlenen hızlı kalkınma ve gelir artı§ı aslında kapitalizmin re-organizasyonu neticesinde ortaya çıkmış bağımlılık içerenbir sonuçtur. Merkez ülkeler bilgi, ar-ge, teknoloji, mühendislik, sigortacılık ve bankacılık gibi başı çeken sermaye hizmeti üreten sektörleri ellerinde tuttuğu sürece, kol i§çiliğine dayanan bir kısım üretim dallannın kenar ülkelere kaydınlmasında kendine has bir özerklik mevcut değildir. Bu durum elbette geli§me yolundaki İslam ülkeleri için de geçerlidir. Merkez-dı§ı ülkelerin ekonomik kalkınmalannın temelinde yatan sorun, klasik anlamda üretim yapabilme kabiliyetine sahip olup olmama değil, hangi departmanda üretimin nasıl yapıldığıdır. Geli§me yolundaki ülkelerde son yıllarda yaygınla§an özelleştirme hareketleri buna iyi bir örnek teşkil eder. Bu ülkelerce yabancı sermayeye duyulan dayanılmaz ihtiyacın kapitalist ·yapıda bulduğu yankı, mevcut değerler sistemine özelleştirmenin de kati bir §ekilde eklenmesi talebidir. Bu talep doğrultusunda özelleştirmeye açılan öncelikli sektörlere bakbğımızda, sermaye hizmeti üretenlerin başı çektiğini görürüz~ Ulaştırma! iletişim, bankacılık ve sigortacılık gibi. Ulkeye yabancı sermaye gi~inin ön şartlarından biri haline gelmiştir sermaye .hizmetinin de özeUeştirilmesi.
Ekonomik kalkınma bir taraftan mutJaklık, diğer taraftan da görecelilik özelliği taşır. Mutlak kalkınmadan kastedilen §ey öteki toplumlarla karşılaştırmalı olarak değerlendirildiğinde bir toplumun öteki toplumlar ile arasındaki olumsuz farkı giderici veya olumlu farkı daha da artıncı kalkınmadır. Aradaki olumsuz farkın giderilmesi yönündeki eğilim bahse konu ülkeyi daha fazla merkeze yaklaştınr. Japonya buna iyi bir örnektir. Ondokuzuncu yüzyılda herhangi bir kenar ülkesinden çok da farklı bir konumda olmayan bu ülke, ondokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın ba§larında kaydettiği mutlak kalkınma sayesinde kenar olma statüsünden merkez olma statüsüne terfi etmiştir. Yani merk~ ülkeleri ile Japonya arasındaki fark gittikçe azalmış, sonuçta da kapanrrııştır. Kapanmanın gerçekleştiği nokta ülkenin küresel yapı içerisinde merkez olduğunun tescilidir." Mutlak kalkınma ~esel yapının ve güç ilişkilerinin deği§imine neden olur.
Göreceli kalkınma ise bir toplumun kendi tarihiyle kar§ılaştırmalı olarak yapılacak değe.rlendirme sonucunda belirlenen kalkınma düzeyidir. l3u açıdan bakıldığında dünyadaki hemen hemen her toplum bir önceki durumuna göre daha kalkın mı§ bir vaziyet sergiler. Bu konuda istisna yok gibidir. Zira küresel kapitalizmin üretim-tüketim zincirinden hemen hemen bütün dünya etkilenmi§tir. Bu etkilenmenin doğal sonucu, az veya çok, dünyadaki bütün toplumların bir önceki durumianna göre ekonomik ilerleme sağlamış olmalarıdır. Bir toplumun kendi durumunda yaşanan bu iyileşme kendisini referans alır. Göreceli kalkınma
KÜRESEL KAPITALIZM VE ISLAM EKONOMILERINDEKI KALKINMAYA GENEL· BIR BAKlŞ
sağlamış ülkeler merkez-kenar ayınmında statü değişikliği gerçekleştiremezler. Küresel siyasi ve ekonomik yapıdaki güç ilişkileri değişmez. ÖzeUikle son otuz-kırk yılın verileri merkez ve kenar ülkeleri arasındaki farkın merkez lehine daha fazla açıldığını göstermektedir.44
Bütün ülkeler bir derece kalkınmışhr, ancak gelişmiş ülkeler daha fazla, gelişmemiş veya gelişme yolundaki ülkeler ise daha az kalkındıklanndan, kenar ülkelerin dünya üretimi ve tüketimi içerisindeki paylan daha da azalmıştır. Üstelik öu dönem kenar ülkelerin siyasal bağımsıılik kazanmaya baş!~dıkları tarihsel dilime rast gelmektedir. Merkez-kenar arasındaki farkın daha da açılması elbette gücün merkezde daha fazla yoğunla§ması demektir. Siyasal bağımsızlığa rağmen kenar ülkeler daha fazla güç kaybederken, merkez ülkeler daha da güçlenmiştir. Bu genel eğilimden İslam ülkeleri de müstesna değildir.
IV. İslam Ekonomilerinin Önündeki Başlıca Sorunlar
Ekonomik kalkınma konusu her ne kadar İslam ülkelerinin dünya güç dengesindeki konumunda olumlu yönde bir değişiklik yaratabilmek için başarılması gereken vazgeçilmez amaçlardan biri olarak kabul edilmişse de, kalkınmışlığın niteliği (mutlak/göreceli) bu noktada hayati bir öneme sahiptir. Bu niteliği belirleyen şey ise küresel ölçekte .kurulmakta olan yapının ortaya çıkardığı bir kısım rutin eylem ve politikalardır. İşte bu rutinleşme kenar ülkeleri daha fazla kenara iterken (göreceli olarak kalkınmalanna rağmen), merkez ülkelerdeki güç ise daha fazla yoğunlaşmaktadır.
Bu aşamada rutinleşme içerisindeki başlıca eğilimler irdelenecektir, ki bunlar İslam ekonomilerinde mutlak kalkınmanın önündeki en önemli engeller konumundadır. Rutinleşme özellikle üç alanda kendisinl hissettirmektedir: M~dern-geleneksel çatışması, siyasal yapının çarpıklığı, beyin göçü.
4.1. Modem-Geleneksel Arasındaki Çatışma
' Her ne kadar İslam zamanın önemli ticaret merkezlerinden biri konumundaki Mekke' de ortaya çıkmış ve vaaz ettiği değerler ile ça!ı§mayı, ticareti ve üretimi telkin etmişse de, coğrafi keşifler neticesinde İslam topraklarının önemli ticaret yollarından mahrum kalması ve zenginliğin kaybedilmesi İslam toplu!'11larında bir içe kapanmaya neden olmuştur. Sürekli güç kaybetmenin getirmiş olduğu eziklik içerisinde, özellikle ondokuzuncu yüzyılda yükselen Batı'nın sahip olduğu bilgiye, te~iğe, zenginliğe ve nihayet güce ortak olabilme yolundaki çabalar başlamıştır. Son iki yüzyıldır yaşanan bu tecrübeye modernleşme macerası diyoruz.
Modernleşme çabalannda dikkat çeken önemli
44 UNCI'AD (1999).
nokta; bütün bu. çabalarda Batı'nın bilim ve tekniğini zihniyet ve ahlaktan annmış bir şekilde benimserne yolunun seçilmiş olmasıdır. Bu yöndeki çabalarla ci~di sonuçlar elde edilememiştir. Zira Batı'da yükselmeye ba§layan kapitalizm her ne kadar insarıların hayatına öncelikle üretim ve tüketim yönünde yansımışsa da, bu zincir çok ciddi zihniyet temellerine sahiptir.45
Kapitalist zihniyet artık ihtiyaçların karşılanmasi değil, ihtiyaç yaratılmasına dayanıyordu. Halbuki böyle zihnl bir temel olmadan sadece tekniğin ithal edilmesi üretimi, zenginlik kazanmayı ve güç elde etmeyi sürekli hale .getirememiştir.
İslam ülkelerinin modernleşme çabası yukarıda özetleneo müzmin çelişkiyi bugün de içinde barındırmaktadır. Modernleşme çabası İslam ülkelerinde çok
· dar bir kitleyle sınırlı kalmıştır, ki . başlarda bunların çoğunluğunu gayrimüslim azınlıklar oluşturuyordu. Üstelik günümüzde bilgi teknolojilerindeki başdöndürücü ilerlemeler sayesinde, tüketim kültürü bütün İslam ülkelerine hızlı bif şekilde yayılı~ken, aynı şeyin üretim, organizasyon, pazarlama ve ar-ge konulannda ortaya çıkmadığı veya çok sınırlı .kaldığı görülmektedir.46 Gelişme yolundaki ülkelerde her ne kadar birçok sektörde belirli bir üretim süreci başlamış olsa da, bu alanlar merkez ülkeleri tarafından zaten terkedilmekte olanlardır. Dolayısıyla bu alanlarda üretim yapıyor ve küresel pazara entegre oluyor olmak, mutlak gelişmeyi zorunlu kılmamaktadır. Petrol zengini ülkeler be yapı içerisinde pazar; gelişme yolundaki ülkeler de atölye konumuna gelmiştir. Ancak ne pazarın re-organizasyonu, ne de atölyede katma değeri yüksek yeni ürünlerin üretilmesi temelinde bir zihniyet değişimi hala yapılabilm'iş değildir. Bunun en temel nedenlerinden biri kuş~usuz İslam ülkelerinin çoğunluğund.a modernleşme projesinin hala dar bir kitlenin elinde irrasyonel amaÇlar için kullanılan bir araç olması ve modernleşmenin geniş yığınların geleneksel düşünce ve inanç yapılannda değişikİiğe yol açmasından duyulan kaygıdır. Bu kaygı bizi ikinci önemli nedene götürmektedir. ·
4 .2. Siyasal Yapının Çarpıklığı
İ.slam toplumlannın modernleşme çabalarındaki modem-geleneksel çatışması bu ülkelerin çoğunluğunda mevcut olan çarpık siyasal yapıyla adeta tescil
-edilir. Bir kısım ülkelerde modernleşme devlet tarafından tekele alınmış, siyasal yapı geleneksele tamamen yabancılaşmış ve tabii olarak toplumun zihniyet dönüşümünün önü tıkanmıştır. Cezayir, Mısır ve Türkiye gibi örneklerde kolayca görülebilen bu durum neticesinde, toplumun modernleşme sürecine müda-.
45 Weber, Max, Protestan AhJaJu ve Kapi~in Ruhu; tre. Z. Aruoba, lstanbull997, H il.
46 ÖU!llikle çok uluslu ~irketlerin faaliyetlerinin kapsamı, ar.ge'nin küreseUeşmesi ve O lkeler bazında ar .ge' ye aynlan kaynaklar ic;in bkz. UN C-TAD (2005): .
397
---·--=-·------
DAVUT ATEŞ
hil olması imkansız hale gelmi§tir. Çoğunluğu geli§me yolundaki bu ülkelerin yönetici' kesimleri küresel kapitalist yapıya entegrasyon i§levini üstlenmektedir. Ancak bu entegrasyon tek taraflı bir nitelik ta§ımaktadır. Batı'nın normatif değerleri ülkeye özel §artlarla sınırlandınlmaktadır. Ekonomik alanda ülke atölye konumuna gelirken ve insanlara istihdam yoluyla belirli
· bir hayat seviyesi sunulurken, atölyenin kenar olma özelliği bir kader olarak kaT§ımıza çıkar. Zira devletin uluslararası ticari düzenlemeler ve yatınm ili§kileri yoluyla almı§ olduğu yükümlülükler, atölyenin kenar konumunun temin edilmesine yöneliktir.
Atölyeriin kenar olma özelliğinden kurtulabilmesi ve dünya piyasasında rekabetÇi bir konuma gelebil~ mesi, elbette Batılı normatif değerler dediğimiz temel insan hakları ve özgürlükler yoluyla gerçekle§tirilebilir. Ar-ge, yeni bilgi, yeni teknik ve kendine ait ürünler üretebilmenin yolu özgür dü§ünceden ve kendine ait bu ürünlerin de haklarının korunmasından geçer. Fakat bu ikinci alanda gelişme yolundaki ülkeler hayat §ansı bulamadığından ülkenin atölye konumu da kalıcı bir nitelik haline gelir.
İran, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri gibi petrol zengini . ülkelere bakıldığında ise, geli§me yolundaki ülkelerdeki durumun tersi görülür. Bu ülkelerde modemle§me ret anlayı§ına dayandınlmı§ ve tabii olarak devlet de geleneksel yapının korunması temel i§levini üstlenmi§tir. Bu ülkelerin çoğunluğu tamamen pazar konumundadır. Tüketim kültürü yönüyle modem bir görünüm sergilenirken, üretim alanında geleneksel yapı bütün ağırlığıyla hissedilir.
Ne petrol zengini ülkelerdeki, ne de geli§me yolundaki ülkelerdeki siyasal yapılar genel olarak toplumsal bir me§ruiyet zeminine dayanır. Birinde geleneksel, ötekinde ise modem, toplumun sınırlı bir aydın kitlesi tarafından tepeden inmeci bir tarzda yönetilmesi aracı olarak i§lev görür. Bunun tabii sonucu elbette ileriye dönük güvensizliktir. Bu güvensizlik ortamı toplumun her alanında kendisini hissettirir ve özellikle ülkelerin ekonomik kalkınmasına yarayabilecek bir diğer önemli kaynağın merkeze kaymasıyla sonuçlanır: Beyin göçü. ·
4.3. Beyin Göçü
Bilgiyi üreten özgür insan aklıdır. Üretme amacı maddi zenginlik ve refahtır. Bilginin yansıması ise yeni üretim tekniklerinin ve buna bağlı olarak yeni insan ihtiyaçlannın ortaya çıkarılmasıdır. Küresel kapitalist yapı kenar ülkelerde ekonomi politikalannın nasıl uygulanacağı konusunda bu kadar hassas olurken, aynı hassasiyeti Batı'nın normatif değerlerinin uygulanması konusunda gösterınemesi gerçekten ciddi bir çeli§kiymiş gibi görünür. Aslında bu durum küresel yapı için çeli§ki olmaktan öte, birbirini tamamlayan olgulardır.
398
Geli§me yolundaki ülkelerdeki çarpık siyasal yapının mevcudiyeti ve onun sonuçları, özellikle geli§me yolundaki ülkelerde belirli bir eğitim seviyesine eri§mi§ ve ciddi vasıflar kazanmı§ genç beyinierin merkeze transfer edilebilmesinin biricik yoludur.47 Maddi zenginlik her insan için cezbedicidir. İçinde bulunduğu i§sizlik, kimlik-kültür sorunlan ve baskıcı siyasal. yapının dayatmalan neticesinde sayılan milyon lan- bulan genç beyinler her yıl kenar ülkelerden merkez ülkelere göç etmektedir. Zira sahip olduklan öilgiyi kullanma, yeni bilgilere özgürce ula§ma, ula§tıklan bilgileri özgürce piyasaya arzetme ve bütün bunlann sonucunda hatın sayılır bir refah seviyesi elde etme imkanı bulurlar merkezde. Üstelik beyin göçünün bir kısmı bizzat kenar ülkeler eliyle yapılmaktadır. Tıpkı ikiyüz yıl önce uygulamaya konulan modenle§me projelerinde olduğu gibi, Batı'nın bilim ve tekniğinin alınması amacıyla merkez ülkelere gönderilen genç beyinierin önemli bir kısmı ülkelerine geri dönmeyip merkezde kalır. Aynca, doğruqan yabancı yatınmların geli§me yolundaki ülkelerde giri§tiği ekonomik faaliyetlerin vasfa dayalı istihdam alanlarında bu ülkelerin en yetişmi§ beyinlerinin konumlandırıldığı dikkate alındığında, beyin göçünü sadece ülkeler arası bir olgu olarak dü§ünmenin sınırlılığı da ortaya çıkar. Bu açıdan bakıldığında beyin göçü bizzat geli§me yolundaki ülkenin sınırları içerisinde cereyan eden bir olgu haline de gelmi§tir. Zira çok uluslu §irketlerde istihdam edilen genç beyinler tabii olarak öncelikle küresel kapitalist i§leyi§in sürekli kılınması ekseninde i§levler üstlenmektedir.
Küresel kapitalist yapı içerisinde bilgi ve bilgiye dayalı faaliyetler katma değeri en yüksek üretimdir. Tıp, mühendislik, bankacılık, sigortacılık, ula§tırma-ta§ımacılık, ileti§im ve tabii ve be§eri bilimler gibi birçok alanda üretilen bilgi, atölyelerde üretilen tüketim ve sermaye mallarının ana girdisini te§kil eder. Üstelik bu ana girdi sürekli bir deği§im ve geli§im içerisindedir. Böylece bilgiyi üreten toplum üretilen zenginlikten daha fazla pay almı§ olur. Merkez· ülkelerin post-endüstriyel veya bilgi toplumuna geçi§ olgusunu i§te bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir. Bilgi toplumuna geçi§, kenar ülkelerde yanıltıcı bir §ekilde algılandığı gibi, sadece internet yoluya istenilen bilgilere ula§mak demek değildir. Bilgi toplumu bilginin ana üretim konusu haline geldiği, kol i§çiliğinin artık önemini kaybettiği, dolayısıyla da siyasal, toplumsal ve ekonomik örgütlenmenin bu ana 'girdi etrafından vücut bulmasını öng~ren, yepyeni bir geli§medir.
Göreceli olarak bir kısım geli§me yolundaki ülkelerin ekonomik olarak kalkınıyor aimaianna rağmen, dünya refahından aldıklan payın azalıyor olmasının nedenlerinden birini burada aramak gerekmektedir. Aynı §ekilde Marksizm'in · Batı toplumu için artık bir
47 Beyin göçünün nedenleri ve bazı verller için bkz. Kaya, Muammer, "Beyin Depremi/Erozyonu", insan Kayııaklan, cilt 5, Sayı 2.
KÜRESEL KAPiTALIZM VE ISlAM EKON<?MILERINDEK! KALKINMAYA GENEL BIR BAKlŞ
anlamının kalmamasını veya Batılı ülkelerin gayri safi ulı..ısal hasdalan içerisindeki' hizmet üretiminin görülmemiŞ bir şekilde arbyor olmasını da önemli oranda bu nokta açıklar. Geli§me yolundaki ülkelerde işleyen makinanın veya çalışan fabrikanın, dolayısıyla yaratılan istihdamın katma değeri en yüksek girdisi, merkezde üretilen bilgidir. Yine bu nedenledir ki, artık birçok sanayi dalındaki üretim hızlı bir şekilde gelişme yolundaki ülkelere transfer edilmektedir.
V. Sonuç
Yukanda özetleneo üç ana sorun aslında bütün gelişme yolundaki ülke ekonomilerinin önündeki kronik darboğazlardır. Özellikle İslam ülkeleri açısından konunun· önemli hale gelmesinin nedeni, daha önce de ifade edildiği gibi İslam'ın Balılı dünya görüşüne alternatif olaı-..ağı yönünde yaygın bir kanaatin mevcut olması ve bu beklentinin gerçekleştirilmesinin önemli araçlanndan biri olarak ekonomik kalkınmanın gö-
rülmesidir. Halbuki küresel kapitalizmin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan rutinleşmenin, merkez-kenar ikilemini kalıcı hale getiren olgulann başında geldiği gözden kaçınlmamalıdır. Rutinleşme mutlak kalkınma kanallarını sınırlandırmakta, göreceli kalkınınayı teşvik etmekte, kenar ülkeleri niteliklerine .göre konumlandırmakta, katma değeri yüksek bilgi üretimini tekelinde tutmalrta ve fıziı<i üretim araçlannı kenar ülkelere kaydırmaktadır. Mutlak kalkınmanın zorluğu bilindiği halde göreceli kalkınma bütün ülkelerde popüler hale gelmiştir. Ülkeler geılşmişlik düzeyini kendi tarihleriyle karşdaştırarak ölçerler. Elbette bu yolda alınan mesafe de önemlidir; ancak mutlak gelişme olgusu hep gözardı edilir ve önemsenmez. İşte bu "önemsememe" veya bilinçli olarak "unutma" olgusu İslam ülkelerinin ekonomik anlamda sınıf atlamasının (merkez haline gelmesinin) önündeki en ·temel soı;unlardan biridir. Bu çalışmada, önemsenmeyen tarafın nasd işlediği · gösterilmeye çalışdmıştır.
399