KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi,...

122
KÜLTÜR VE turizm BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 Doç.Dr.Abdulkudûs BİNGÖL TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ: 81

Transcript of KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi,...

Page 1: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

KÜLTÜR VE t u r i z m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914

Doç.Dr.Abdulkudûs BİNGÖL

TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ: 81

Page 2: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî
Page 3: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 914

GELENBEVÎ İSMAİL

Doç.Dr.AbduIkudûs BİNGÖL

TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ: 81

Page 4: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Kapak Düzeni: Salm ONAN

ISBN 9 7 5 - 1 7 - 0 1 8 7 - 2

® Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1988

Onay: 2.5.1988 tarih ve 928.1 - 1 6 78 Sayı Birinci Baskı

Baskı Sayısı; 15.000

Semih Ofset - A N K A R A

Page 5: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

İ Ç İ N D E K İ L E R

ÖNSÖZ ......................................................................................... V

Gelenbevî İsmail Efendi

A. H ayatı..................................................................................... 1B. İlim Anlayışı ve Çağdaşları İçindeki Yeri ..................... 16

C. Eserleri ................................................................................. 24D. Gelenbevî Üzerine Yapılan Araştırmalar ..................... 69

E. Gelenbevrnin Eserlerinden Ö rne^der.............................. 73

Bibliyografya ................................................................................. 99S ö zlü k ............................................................................................. 103

Şahıs A dlan D iz in i....................................................................... 109

m

Page 6: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî
Page 7: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

O N S O Z

XVIII.yüzyılın seçkin simalarından olan çok yönlü bilim odamı İsmail Gelenbevî üzerine ilk ara§tımıamıza 1970'li yıllarda haşladık. 1978yılında tamamladığımız bu ilk araştırma O'nun yalnız mantıkçı yönünü ortaya koymayı amaçlıyordu. Elinizdeki bu kitapla da geniş okuyucu kitlelerine, özellikle gençlere Gelenbevî’nin görüş ve düşüncelerini ulaştırmayı arzulamaktayız. Zira çeşitli alanlarda başarıya ulaşabilmemiz için, geçmişle gelecek arasında köpriiler kurularak, gençliğe o gün olanlarla bu günün gerçekleri arasında bağlantılar kumia ve bunlardan yararlanma fırsau sağlamanın, önemli olduğu inancındayız. Türk genci ecdadını tanıdıkça ve yetiştirdiği seçkin insanlara sahip çıkm a , şuuruna eriştikçe, daha büyük başarılar elde etmek için kendisinde daha büyük güç bulacaktır.

Gelenbevî, Osmanlı Devleti'nin bütün müesseseleriyle giderek geriledi^ bir dönemde yaşamış olmasına rahnen, İlmî gücünü Av- mpalılara kabul ettimüş ve ününü devletin sınırlan dışına taşırabil- miştir. 60 yıllık kısa ömrü zorluklar ve mücadelelerle doludur. Fakat o, bilime olan tutkusuyla yoğun çalışmalan sonucunda bu kısa ömre sayısız eserler sığdırabilmiştir, usta bir mantıkçı, efsanevî bir matematikçi olmuştur. Yaşadı^ yüzyılın Osmanh bilimini bütün şubeleriyle sonraki nesillere aktarabilmiş, tâbir yerinde ise, asrının bir ansiklopedisti olabilmiştir

Gelenbevî, geleneğe uyarak eserlerinden büyük bir kısmını Arapça yazmış ve bu dili ustalıkla kullanmıştır. Türkçe (Osmanlıca)

V

Page 8: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

yazdığı yegâne iki eseri İse matematik alamndadır. Bu bakımdan, bu kitabı hazırlarken özellikle terimlerin dilinde güçlükle karşılaştık ve bu günün diliyle karşılığını bulamadığımız terimleri, parantez kul­lanarak açıklamaya çalıştık.

Onun eserlerinden örnekler seçerken, Arapça olan Kıyas Risalesi'nİ Türkçe’ye çevirerek; Türkçe olan "Azla^-i Müsellesat adlı eserinin mukaddimesini ise olduğa gibi venneyi u y ^ n bulduk. Bwıu yaparken, o gün Türkçe’nin bir bilim dili olarak nasıl kullanıldı^ konusunda bir fikir vermeyi amaçladık. Alıntı metinlerin anlaşılabil­mesi için de kitabın sonuna bir sözlük ekledik.

İşte Gelenbevî’yi bütün yönleriyle ölümünden yaklaşık iki asır sonra bu kitapla Türk aydınının dikkatine sunarken, bir görevi de verine getinytiş olmanını hazzını duymaklayız. Geçmişle gelecek arasındaki köprüye, bu eserlerle bir kürek harç koyabiîdiysek ne mutlu bize.

Abdulkuddûs BİNGÖL

V I

Page 9: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

A. HAYATI

Türk ve İslam Kültür Dünyasının tanınmış ilim adamlarından biri olan GELENBEVİ, 1143 H./1730 M. yıllarında Gelenbe’de doğmu§tur {^). O gün Aydın vilâyetinin Saruhan Sancağına bağlı bir kasaba olan Gelenbe, bugün Manisa ilimizin bir ilçesidir, Gelenbevi‘nin asıl adı İSMAİL’dir. Ancak doğduğu yere nisbetle GELENBEVÎ lakabıyla meşhur olmuştur. Tanınmış ve kültürlü bir aileye mensuptur. Babası Mustafa bin Mahmud Efendi‘dir. Babasının adı bazı kaynaklarda "Mahmut" olarak geçmekte ise de(") bu yanhşlır. Çünkü kendisi eserlerinde adını İSMAİL binMUSTAFA bin M AHM UD al-GELENBEVl diye kaydetmek-

* 3tedir( ). Hediyyetü’l-Arifin adh eserin yazarı İsmail Bağdadî ise, al- GELENBEVÎ İSMAİL bin M AHM UD aLRUM Î al-HANEFİ künyelerini vermektedir{'^). Diğer taraftan Gelenbevî İsmail Efen- di’nin Adab Risâlesi şarîhi Haşan Paşazâde, İSMAİL bin MUS­TAFA al-GELENBEVÎ al-ârif bi ŞEYHZADE şeklindeki ifadeleriyle, Gelenbevî’nin ŞEYHZADE lakabıyla da tanmdığmı söylüyo(^)'

Gelenbevî İsmail Efendi’nin babası ve dedesi, doğduğu kasabada yıllarca müftülük ve müderrislik yaparak ilme hizmette

1 Sa lih Z « k i K am u s-u R iyaziya t, C : 1, s. 318.2 B kz. T ü r k A n s ik lo p ed is i, C : 17, G e le n b e v i M ad d e s i.3 G e len b e v î, R isa le tu 'l-K ab le , s. 24 İsm a il B a ğ d a d î H e d iy y e tu ’l-A rifm E s m â a l-M ü e lliffn v e A s a r a l-M u sa ıın i-

fîn , C: 1, s. 227.5 H a şa n P a şaz â d e , H aşiy e â lâ R isa le a l-A d â b Li G e len b e f , s.2.

Page 10: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

bulunmuş, fazilet sahibi, mükemmel insanlardı. Ne var kı O, babasmı küçük yaşta kaybetmiş ve ana elinde yetim kalmıştı. Bu nedenle onüç, ondört yaşlarına kadar ciddî bir eğitim görmemiş, zamanının çoğunu sokaklarda geçirmişti. Henüz onüç yaşlarında olduğu bir sırada, bir gün yine sokakta arkadaşlarıyla ceviz oyunu oynarken, babasının yakın dostlarından biri onu görmüş ve yan­larına gelmişti. Küçük İsmail oyuna o kadar dalmıştı ki, bu zatın yanlarma geldiğim nice sonra farkedebilmişti. Bu muhterem zat İsmail’e doğru sokulup onu yanına çağırarak; "Yazıklar olsun sana! Abâ ve ecdadın (baban ve deden) fazi ve kemalât ile mevsuf iken (erdemli ve mükemmel insanlarken) sen böyle sokaklarda okuma- yazmayı dahi öğrenmeden, gaflet içinde boşuna zaman harcıyasm diyerek kendisini ayıplamıştı(^). Küçük yaştaki İsmail Efendiyi çok utandıran işte bu olayın onun hayatmda önemli bir yeri vardır. Çünkü o, sözkonusu olay üzerine hemen oyunu ve arkadaşlarını terk edip ecdadına yakışır bir kişi olmaya karar vererek ilme yönelir.

Gelenbevî ilk öğrenimine Gelenbe’de başlar. Gençlik yıllarına kadar buradaki öğretim kurumlarına devam eder. İHm yolunda adım adım ilerler. İlmini her geçen gün biraz daha artırma gayreti içindedir. Fakat, Gelenbe’de artık bu imkânı bulamayınca da İstanbul’a gitmeğe karar verir.

İstanbul’a geldiğinde ilim çevresi olan Fatih semtine gider. Fatih külUyesine başvurur. Kaydını yaptırıp buraya devam etme imkânmı bulur. Aşevİnde de yemek yemeğe hak kazanır. Gelen­bevî, 1467-1471 M. yılları arasında Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan külliyeye kabul edilmesini, vakfiyesinde yer alan, "Bu medreseye yetim çocuklarının çocukları, bunların çocuk- larmm bulunmaması halinde fakir ailelerin çocukları kayıt edil­mesi..." meâlindeki şarta borçludur.

6 S a lih Z e k i, A y .es., C : 1. s- 318-319: T a n e r i , K e m âl ^ ü r kM a te m a tik ç ile r i, s. 61; C e v d e t P a şa , ta r ilı- i C ev d e t, C : 4, s. 254; B u rsah , M e h m e t T a h ir , O sm a n lı M ü e llif le r i. C ; 3, s. 293 vd.

Page 11: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Kurulduğu günden itibaren bu m edreselerde devrinin en güzide âlimleri müderrislik (profesörlük) yapmış ve yine birçok ünlü bilgin buralardan yetişmiştir. Geİenbevî İsmail Ö en d i’nin tahsile başladığı yıllarda da yine devrinin iki ünlü bilgim YASINCI- ZADE OSMAN EFEN Dİ ile AYAKLI KÜTÜ PH AN E lakabıyla tanınan M Ü FTÜ ZA D E M EHM ET EM İN EFEND İ, Fatih medreseleri müderrisleridirler. GelenbevTnin yetişmesinde en büyük pay da işte bu iki hocasına aittir. O, Yasıncızâde’den Arapçayı ve Dinî ilimleri (Naklî İlimleri), M ü ftü z^ e ’den de Mantık, Fizik ve Matematik İlimleri (Aklî ilimleri) ödenm iştir.

Bu iki müderristen Müftüzâde Mehmet Enûn Efendi daha ünlü olup, tam yüz sene yaşamış 1212 H./1796 M. de vefat etmiştir. Kazovah büyük âlkn Ahmet Efendi’ntn v e fa tıad ^ sonra İstanbul’da kendisi ayarında âlim bulunmadıgmdim "AYAKLI KÜTÜPHANE" lakabıyla meşhur olmuş ve şöhretmi vefatına kadar muhafaza etmiştir(^). M.1785/H.1200 yıttarmda Şeyhül­islâmlık makamına getirilen(^) Mehmet Emin Efendi, Antalya müftüsünün oğlu olup, Sultan Abdulhamit devrinin en büyük âlim* lerinin başında gelmektedir. Onun İstanbul’a gelişi 1146 H./1733 M. tarihlerine rastlar. İstanbul’da o günlerde bir cihet imtihanı açılm ıştır(^. Bu imtihana kıdemli müderrisler baş vurur. Herkesin üstadı sayılan Dersvekili Kazâbâdî Ahmet Efendi’nin önünde im­tihan yapılacaktır. Bu imtihana öğrenciler değil, bayağı ders hocaları bile almmıyorken, Mehmet Efendi, Kazâbâdfye giderek imtihana girmek istediğini arzedince, o, bunun ünlü üstadlara münhasır (özgü) olduğunu söyler. Mehmet Emin Efendi de;

"Benim maksadım cihet almak değil, belki varhk göstermektir" der.

7 U z u n ça rş iiı, İsm a il H a k k ı (O rd .P ro f .) , O sm anU D e v le t in in İlm iye T e şk ila tı, s. 239.

8 S a lih Z e k i, A sâr* ı B akiye, C .2, s. 294 vd9 "C ihe t" , U le m a (B ilg in le r) S m ıfın n \ d e v le tte n veya v a k ıf la rd a n a ld ığ ı m aaş .

Page 12: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Kazâbâdî, etrafa ün salmıştır. Kendisinden başka âlim denecek bir kimse istememektedir. Bu mollanın böyle varlık göstermek lakırdısı etmesi kendisine dokunur. Ona sırf haddini bildirmek için:

"Pekâlâ oğlum" diyerek imtihana girmesine izin verir. İmtihan başlayınca, Kur’an-ı Kerîm’den Yunus Suresi’nin 2. âyeti soru olarak verilir. Kısa bir süre sonra:

"Hazır olan var mı?" denince, Mehmet Efendi: 'Hazırım" der ve Kazâbâdfnin sorduğu en ince meselelere çok yerinde cevaplar verir. Bunun üzerine Kazâbâdî, kendisine hürmet ve ikramda bulunur. İlmini takdir eder. Diğerleri birşey söylemezler, Böylece Ayaklı Kütüphane’nin şöhreti yayılır, devrinin yegâne âlîmi sayıhr.

Mehmet Emin Efendi’nin şöhreti dilden dile dolaşırken, Şamlı âlimlerden Sefercelânî İstanbul’a gelir, burada ders okutmağa başlar. "Türkiye’de âlim yok” iddiasını güder. Bu iddia bu devrin Baykara’sı gibi İlmî ve edebî sohbetler tertipleyen Ragıp Paşa’nın gücüne gider. Bu Şamlıya haddini bildirmek için ulemayı şöyle bir süzer, fakat kimseyi gözüne kestiremez. Nihayet Ayakh Kütüphane’ye başvurur. Bir gece özellikle her ikisini evine dâvet eder. Bir konu açarak ikisini tutuşturur. Münakaşa, tartışma üç saat kadar sürer. Sefercelânî, Ayakh Kütüphane’nin ilmini itirafa mecbur kalarak: "Türkiye’de âlim var" der.

İşte, ilimde rüştünü ispat eden bu ünlü hocadan ders alanların başmda Tatarcık Abdullah Efendi ile Gelenbcvî İsmail Efendi gelir. Bunlardan Gelenbevî ilim yolunu seçmiş, üstün telifler yapmış ve kıymetli eserler vermiştir(^*).

10 B ay k a ra , H ü sey in (1430-1505), Ş a ir vc b ilim a d a m ı o la ra k ü n y a p an b i r T ü rk h ü k ü m d a r ıd ır . T im u r’u n so y u n d an g e lm e k te d ir . H e r a t 'la d o ğ m u ş , G ü rc a n , M a z e n d e re n ve H o ra s a n ’d a h ü k ü m d a r lık e lm iş ve ü lke.sinde sev ileiı-say ılah b i r kişi o la ra k 36 yıl ta h t ta k a lm ış lır . B ay k a ra , h ü k ü m d a rlığ ı s ıra s ın d a b ilg in ­le r i, ş a ir le r i ve s a n a tk â r la r ı s ü re k li o la ra k k o llay ıp k o ru d u ğ u için d a rb -ı m ese l h a lin e ge lm iş tir.

11 C ev d e t P a şa , A y .es.. C : 4, s. 255 vd.: K esk io ğ lu , O sm a n , "İsm ail G e le n b e v î v e S ü b u t- i H ilâ l M ese les i" . İ lâ h iy a t F a k ü lte s i D e rg is i, Y ıl 1965, C : X III.

Page 13: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Tatarcık Abdullah Efendi ise idareciliği ile meşhur olup, dev­rinin devlet adamlarıyla yapmış olduğu sohbetlerle tanınmaktadır. Hatta IlI.Selim’e dahi arkadaşhk edip, bazı konularda raporlar sunduğu, Ragıp Paşa’nm mahremi olduğu kaynaklarda zikredilmek­tedir.

Tahsil hayatında başarıh olan Gelenbevî İsmail Efendi, kısa zamanda mevcut ilimleri okumuş ve 1177 H./1763 M. yıllarında açılan nıtıs imtihanını kazanarak bilfiil müderrislik yapmaya başlamı§tır( Buna rağmen Gelenbevî, yine de Mehmet Emin Efendi’den, daha üst seviyede dersler almağa devam ederek in celeme v e ' araştırmalarını sürdürmüştür. O mantık konularını içeren Burhan adh eserini bu sırada telif etmiştir. Eseri Mehmet Emin Efendi’ye taktim ettiğinde hocası, "Pek’âlâ, ancak Mutavvel’ı itmam etmiş (tamamlamış) olsaydık daha iyi olurdu"{^^) diyerek, öğrencileri arasında İsmail Efendi’nin müstesna yerini ve im­tiyazını itiraf etmekle beraber, daha önce yazılmış olan eserleri tet­kik etmeden risale yazma ve te’lif sevdasına düşmesine itiraz ettiği de rivayet edilmektedirC^'^). Halbuki bugün, Gelenbevî’nin asrının en büyük mantıkçısı olduğunda şüphe yoktur(^^).

Mehmet Emin Efendi’nin sözkbnusu ettiği Mutavvel medreselerde okutulan ders kitaplarından biridir. 626 H./1228 M. yıllarında vefat eden Sekkâkî’nin Belagat konularını ihtiva eden Mifîahu'l-Ulum adh eserine Hatip Dımışkî al-Kazvinî (Öİ.739 H/1338 M) Telhisu'l-Miftah adıyla bir hülasâ yazmıştır. Mutavvel^ işte bu hülâsa üzerine Sa’dü’d-Dîn Teftezânî (öl. 791 H./1389 M.)’nin yazdığı şerhtir. Teftezânî’nin aynı konuda yazdığı diğer bir şerh de Muhtasar olup, bu da medreselerde okutulan önemli ders kitaplarındandır(^'^)

12 T a n e r i , K em al Z ü lfü , A y .es., s. 61 vd.13 C ev d e t P a şa . A y .es., C : 4, s. 255 vd.14 Sa lih Z e k i, K a m u s-u R iyaziyat, C : 1, s. 319.15 K eklik , N ih a t (P ıo f .D r .) , İs lâ m M an tık T a r ih i v e F â r â b î M a n tığ ı, C : 1, s.68. j 6 U z u n ç a rş ıh . İsm a il H a k k ı (O rd .P ro f .) , A y .es., s. 13, 21, 26, 30.

Page 14: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

GelenbevTnin tahsil gördüğü dönemlerde medreselerin ders programlarmda aklî ilimlerin yeterince yer almamasma rağmen, o, şahsî gayretleri ve bıraktığı eserleriyle bu alandaki kudretini de ispat etmiştir. Özellikle matematikte Avrupa’ya kadar giden bir üne sahip olmuştur.

Gelenbevî, geniş bilgisi, anlayışı ve keskin zekâsına rağmen, hayatta iken iki büyük kutup Mehmet Emin Efendi ile PALABIYIK diye meşhur olan Muğlalı Mehmet Efendi’nin şöhretleri arasında sıkışıp kalmıştır. Bu hususu Salih Zeki Bey şöyle ifade ediyor: "Ulum-u Hikemiyyedeki (Felsefî ilimlerdeki) şöhretini Hocası Mehmet Emin Efendi, Ulum-u Riyaziyedeki (Matematik ilimlerdeki) şöhretini de Muğlalı Mehmet Efendi bastırmıştır."(^^). Bununla beraber Gelenbevî Hoca, bıraktığı eser­leriyle ölümünden sonra her iki bilgini gölgede bırakmıştır. Çünkü ne Mehmet Emin Efedi ve ne de Muğlalı Mehmet Efendi gerçek İlmî güçlerini ortaya koyacak eserler bırakmışlardır. Cevdet Paşa’ya göre Gelenbevî Hoca gelmeseydi O devrin malumatına dair ortada hiçbirşey olmayacaktı. Onun konu ile ilgili ifadeleri aynen şöyle: "Halbuki ol asırdan sonra ulemaya inkiraz gelmekle eğer İsmail Efendi’nin te’lifât ve tahrirâtı olmasaydı ol asrın malumatına muttalî olamazdık (öğrenemezdik). İsmail Efendi te’lifat-ı kesîreye (birçok eser yazmağa) muvaffakiyetle ibka-ı nâm eyledi (ismini ebedîleştirdi)"(^^)- Gerçi Gelenbevî Hoca, genç denebilecek bir yaşta ve yüz seneyi aşkın bir ömür süren hocası Mehmet Emin Efendi’den önce vefat etmiş, bu yüzden de hayatta iken şöhretli hocasını geçememişti. Fakat bıraktığı eserlerinin değeri daha sonraki âlimler tarafından takdir edilince, vefatından sonra haklı bir şöhrete kavuşmuştur.

Bununla beraber o, hayatta iken de şu olay nedeniyle, özellikle matematikte gerçek değerini ve liyâkatim ortaya koymuştur. Bir

17 S a lih Z e k i, A sa r- ı B ak iy e , C : 2. s. 269.18 C ev d e t P a şa , A y.es., C : 4 , s. 257

Page 15: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

gün İstanbul’a gelen bir Fransız Mühendis Bâb-ı Ali’ye bir adet logaritma cetveli takdim eder. Ancak bundan anlamadıklarmı görünce, İstanbul’da bunu anlayan kimsenin bulunmadığı inancına kapılarak üsteler; "İstanbul’da bunu anlayacak kimseniz yok mu?" diye de âdeta alay eder. Bunun üzerine mühendis, Zeyrek’te ikamet etmekte olan G elenbe\î Hoca’ya gönderilir. Evi fazla gösterişli olmadığı için, Fransız mühendis H oca’yı küçümseyerek, iltifat etmez. Üstelik daha da şımararak alaylı bir tavırla kısa bir süre içinde GelenbevTden cevap ister:

"Bu cetvellerin en kısa zamanda açıklanarak anlatılmasını isterim" der ve gider.

İkinci defa gelişinde Gelenbevî, cevap olarak Fransız’a bir risale takdim eder; onun davranışlarının tam tersine, hüsn ü tevazu ile;

"İşte cevabım budur" der. Bunu gören Fransız Mühendis şaşırır. Bu kadar kısa bir sürede böyle bir eserin yazılması karşısında da hayretinden dona kalır. Gelenbe\^nin ilmine ve zekâsına olan hayranlığını gizleyemez. I^esmini alarak, götürmek ister. Bunun üzerine Gelenbe\î, Reisü’l-küttab Raşit Efendi’nin odasına çağrılarak üzerine samur kürk giydirilir ve bir resmi alınır. Bu arada Fransız mühendis Raşif Efendi’ye dönerek, "BU ADAM AVRUPA’DA OLSAYDI AĞIRLIĞINCA ALTIN D EĞ ERD İ diye ilâve eder('^). Kendi resmini gördüğünde Gelenbevî Hoca’nm:

"El-Hamdu lillah, kendimi samur kürk içinde gördüm." dediği de rivâyetler arasmdadır(^^.

Genellikle "Logaritma Şerhi" adıyla anılan Gelenbevî’nin bu eserinin tam adı, Şerh-i Cedavil-i Ensab (veya Şarh Cedavil al- Ensab) olup Türkçe yazılmıştır. Eserin muhtevası ile ilgili mütalaayı daha sonraya bırakarak, burada bir hususu belirtmek

19 C ev d e t P a şa , A y .es., C : 4, s. 258; S a lih Z e k i, A y .es.. C : 2. s. 299 vd.20 K esk io ğ iu . O sm a n , A y .es., s. 22.

Page 16: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

gerekiyor ki, o da şudur; Söz konusu eserine bakılarak Gelen- bevTnin eski matematiğe tatbik suretiyle bizde logaritmayı ilk defa icat ettiğine dâir bazı kanaatler vardır. H atta bu kanaat bazı yazılı kaynaklara kadar da girmiştir( ). Ne var ki, bu iddianm gerçekle alâkası yoktur("). Şöyleki, Gelenbcvî, logaritmanın kendisi tarafından icat edildiğini ne logaritma risalesinde ve ne de konu ile ilgili diğer eserlerinde belirtmektedir. Üstelik 'Ensab” admı verdiği logaritmanın son devir bilginlerinin eseri olduğunu defalarca itiraf etmiştir. Zaten Gelenbevî’nin bu eserinin "logaritma Şarhi” adıyla neşredilmiş olması, bu görüşü kendiliğinden ispatlamaktadır. Aslında, Logaritma’nm 1614 yıllarında İskoçya baronlarından John Napier tarafından icat olunduğu da bilinmektedir. Gelen­bevî’nin Logaritma Şerhi’ni yazmasına neden olan vak’a ile logarit­ma cetvellerinin Avrupa’da yayımlanması arasında yüz seksen yıla yakın bir zaman vardır(" ). Böylece, bu müddet içerisinde logarit­ma cetvellerinin Avrupa’dan İstanbul’a sokulup sokulmadığı kalıyor ki, Salih Zeki Bey’in araştırmaları sonucu bu nokta da aydmlanmış bulunmaktadır. Ona göre logaritma cetvelleri, Laleli Camiî Muvakkiti Kalfazâde İsmail Çinarî tarafından Padişah IIL Mustafa’nın emriyle Türkçe’ye çevrilmiş ve ilk defa 1186 H./1772 M. tarihinde çevirisi tamamlanan 'Tuhfe-i Behic-i RasinîTercümc- i Ziyc-i Kasînî' adlı astronomi kitabının baştarafma koyulmuştur. Yine Salih Zeki Bey’in ifadelerine göre Geİenbevî’nin logaritma risalesi bundan en az on yıl sonra telif olunmuştur(^"^), Gelenbevî gibi araştırıcı bir ilim adanımm, Osmanlı ülkesinde padişahın em­riyle çevirisi yapılan ve "Ziyc-i Kasîni" (Tables de Cassini) adıyla birçok kütüphaneye nüshaları gönderilmiş olan böyle bir eseri mütalaa etmesinden ve incelemiş olmasından daha doğal ne olabilir? Onun bu eseri görmemiş olması düşünülemez bile.

21 B kz: C ev d e t P a şa . A y .es., C : 4, s. 258 vd.22 A d ıv a r , A b d u lh a k A d n a n , O sm a n lı ’l u rk lc r in d c İlim , s. 184 vd.23 S a lih Z e k i, A y.es., C : 2. s, 3(K).24 B kz: Salilı Z e k i. A y .cs., C': 2, s. 300

Page 17: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

"ZiyC“i Kasini" adlı eserin İstanbul’a hangi yolla ulaştığı ve nasıl tercüme edildiği konusuna gelince, bu hususta da Salih Zeki özetle şunları söylüyor: "Padişah IILAhmet tarafından 1132 H./1718 M. yıllarında Fransa Kralı XV. Louis’ye eİçi olarak gönderilen Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’nİn basılmış olan "Sefaret- nâme"sinde yazıldığı üzere, Mehmet Efendi Fransa’da bulunduğu sırada bir gün Paris rasathanesine giderek teleskop ile bazı gök cisimlerini ve gezegenleri gözlemek ister. Bu esnada adı geçen rasathanenin müdürü olan J.Cassini ile aralarında Astronomi konularında ve Osmanh memleketlerinde kullanılan ’Ziyc'Iere (yıldızların yerlerini ve dolaşmalarını göstermek için hazırlanan cetvellere) dair sohbet açılır. İyi bir gözlemci olan Cassinİ, babası Dominique Cassini’nin eserlerinden olup, henüz basılmamış olan "Ziyc"lerin yazma bir nüshasını hediye olarak Mehmet Efendi’ye verir.

İşte Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet tarafından böylcce Fran­sa’dan İstanbul’a getirilen yeni Ziyc’leri, daha sonra Padişah III. Mustafa Fransızca’dan Türkçe’ye tercüme ettirmek istemiş ve bunun için hem Fransızcasını ve hem dç Astronomi ve Matematik bilgisini taktir ettiği Kalfazâde İsmail Çinarî Efendi’yi görevlendir- m iştir(^).

Kalfazâde padişahın emriyle Türkçe’ye çevirdiği bu kitabın önsözünde maksadını şöyle ifade etmektedir; "Mâlum ola ki, Tai- fe-i Efrenc (Batılar) teshil-i a’mâl içİn (işlemleri kolaylaştırmak için) Logaritma nâmiyle bir adetten onbin adede kadar resîde olunca bir cetvel icad ve ihtira (keşf) eylemişlerdir. Ki, kaçan (her­hangi bir) adedi (sayıyı) aded-i ahere (başka bir sayıya) darbet- mek (çarpmak) istediklerinde madrub ile (çarpılan ile) madrub fîh’in (çarpanın) muhazflerinde olan (karşılannda-hızalarında

25 B kz: S a lih Z e k i, K am u s-u R iyaziyat, C : 1, s. 316; A d ıv a r , A b d u ih a k A d n a iı, A y. es., s. 181.

Page 18: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

olan) logaritmalarını cem eyleyip hâsıl olan adedin cetvel-i mezkur­da kavsi hasıl olur.

imdi Rasîd-i Mesfur (Cassini) a’malini (işlemlerini) cedavil-i nisebiyye ile icra edüp lâkin indlerinde (kendilerince) m aruf ve meşhur olmakla Ziyc’ine tahrir eylemediği ecilden bu abd-i fakir (mütercim İsmail Efendi) cedavil-i mezkureyi ba’de’t-tercüme (tercüme ettikten sonra) sadr-ı ziyc’e (Ziyc’in ön tarafına) tahrir ve bu mahalde tarik-i a’mal (işlem yolları) ve hesabı icmalen irad olundu(2*)."

Salih Zeki Bey’in, Resimli Gazete’nin 1 Aralık 1310 (1894) tarihinde yayınlanan 139. sayısında yazdığı "Gelenbevî İsmail Efen- di’nin tercüme-i hâline dair Mütalaa" başlıklı yazısında, "...Kal- fazâde’nin tercüme ettiği "Tables de Cassini" adlı eserin baş tarafına ilave ettiği logaritma cetvellerinin Callet’nin cetvelleri olduğu ve Laland’m Ziyc’leriyle birUkte Fransa’dan İstanbul’a gönderildiği..." şeklinde söylediklerine gelince, bunları şüphe ile karşılamak gerekir. Çünkü Callet’nin cetvelleri ancak 1783 tarihinde basılmıştır. III.M ustafa’nm vefat tarihi ise 1774’tür. O halde Laland’m Ziyc’leri 1774’ten önce Türkiye’ye gelmiştir. Söz konusu cetvellerin basılmadan önce Türkiye’ye girmiş olması ve 1772’de yazılmış olan esere kaynak olması mümkün görülmemek- tedir(2'^).

Bummla beraber, Callet’nin 1783 tarihinde Paris’te basılmış olan logaritma cetvellerini, İsmail Gelenbe\o’nin kullandığına dair mâlumat daha doğrudur. Fransız Mühendis LAbdulhamit zamanmda 1787 tarihinde Türkiye’ye geldiğine göre, kitap kısa zamanda Gelenbevfnin eline geçmiş oluyor. 1961 yılında, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi’nin 191. sayısında yayınlanan bir makalesinde A.Aygün bu konuda şöyle diyor; "...Paris’te 1783’te basılmış ve beş sene sonra Hoca Efendi’nin eline geçmiş bulunan

26 S a lih Zeki, A ybes., C ; 1, s. 317.27 A d ıv » r, A b d u lh a k A d n a n , A y .es., s. 182.

10

Page 19: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

sözü edilen Logaritma kitabının sonuna kırmızı mürekkeple "Ben âciz kul İsmail Gelenbevî (bu kitaba) 1202 H./1787 M. yılının Cemad’el-Ahir ayında sahip oldum." ibaresini yazmış ve mührünü de basmıştır. Hoca M erhum Callet’nin söz konusu Logaritmasını vakit vakit kullandıkça, kitabın şurasına burasına bazı mühim Arapça kayıtlar yapmış ve bilhassa nüshanın sonuna kendi düşünce ve görüşleri olmak üzere "Ensab"a (Logaritmaya) dair çok kıymetli kaideler yazmıştır." Aygün, ayrıca bu nüshanın umumi kütüphanede 4473 no’da kayıtlı olduğunu da kaydetmek- ted ir(^).

Öyle görülüyor ki, Logaritma cetvellerinden bahseden ilk Türkçe eser, Kalfazâde’nin "Tuhfe-i Behic-i Rassini Tercüme-i Ziyz-i Kassîni" adlı eserdir. Gelenbevrnin "Logaritma Şerhi" ise bundan daha sonra olup, bu konudaki ilk müstakil Türkçe eser- dir(2").

İlk Logaritma cetvelleri o kadar yaygın bir halde olmayıp, sınırlı sayıda kişilerce biliniyordu. İşte Gelenbe\a, "Logaritma Risalesi"ni bizde henüz yaygınlaşmamış olan bir cetvelin nasıl kul­lanılacağını açıklamak amacıyla yazmıştır.Logaritmayı bilmeyenler, böyle birşeyden haberi olmayanlar bunu İsmail Efendi’nin kendi buluşu sanmışlar, biraz da övgü vesilesi yapmışlardır. Fransız mühendisin meydan okuması da bu konudaki bilgisizliğin eseridir. İsmail Gelenbevî, zamanın matematik bilgisine sahip olduğundan ona gerekli dersi en güzel şekilde vermiştir.

Gelenbevî, eski usul ile matematik problemlerini çözen matematikçilerin sonuncusudur. Kendisinin aklî ve naklî ilimlerde genişliğine ve derinliğine bilgisi bulunduğu halde, ömrünün ilk zamanları sıkıntı içinde geçmiştir. Ancak LAbdulhamit devrinde (1774-1789) Sadrazam İspartah Halil Paşa’nm himmeti ve Kap- tan-ı Derya Cezayirli Haşan Paşa’nın önayak olmaları sayesinde

28 B kz: A ygün , A ., D iy a n e t İş le r i B aşk an lığ ı D e rg is i, s. 191, 1961 A n k a ra .29 S a lih Z e k i, A y .es., C : 1, s. 317

11

Page 20: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

yeniden açılan Mühendishane--i Bahrî-i Humayun’a altmış kuruşaylıkla matematik öğretmeni olarak tâyin edilmiş, bu suretlebirazcık olsun rahat geçime kavuşmuştur(^*^). Bu tâyin üzerine, ozaman İstanbul’da matematik sahasında herkese meydan okuyanPalabıyık Mehmet Efendi Hoca, Reisu’l-Kuttab’a giderek:"İsmailEfendi’nin Fazi ü keremi müsellemdir. Ancak bu fenlerde benimona tefevvukum (üstünlüğün) vardır. Ben varken başkasınınmatematik hocası tâyin olunması nasıl olabilir?" diyerek itirazeder. Reis Efendi ise: "Evvela ikinizi imtihan edecek bir mümeyyizbulunuz da sizi imtihan edelim. Saniyen (ikinci olarak) İsmailEfendi Kudemadan (eski âlimlerden) ve kesretu’l-İyal (çoluğuçocuğu fazla) olduğundan ancak medar-ı leayyuş (geçim vasıtası)olmak üzere tâyin edildi" cevabını verince Mehmet Efendi, "Meğer

31ki, böyle cevap verile" deyip itirazım geri almıştır( ).

llI.Selim devrinde (1789-1807) cereyan eden bir olay, İsmail Gelenbesi üzerine tekrar dikkatleri çekmiştir: Bir gün Kâğıthane’de padişahın huzurunda yapılan askerî tatbikatta bazı sanat gösterilerinden sonra atılan kumbaralardan hiç biri hedefe isabet ettirilememiştir. Padişah, devletin emek ve parasını har­cayarak okuttuğu bu subayların beceriksizliği karşısında üzülür ve canı çok sıkılır. "Bunları tam hesaplayacak biri yok mu?" der. Gelenbevî salık verilir. Padişah’m emriyle Zeyrek’ten getirilir, huzura çıkar. Matematik kaideleri gereğince ince hesaplarla kum­baraların vaziyetini, istikametini düzelttikten sonra üç defa alış yapılır ve her defasında hedefe tam isabet sağlanır. Padişah bun­dan çok memnun kahr, haz duyar. Gelenbevî’ye günlük dört okka pirinç tahsis ve tâyin eder. Bunu Gelenbevrnin çocukları, ölümünden sonra da almağa devam etmişlerdir(^^).

30 S a lih Z e k i, A y .es., C :; 1, s. 319: A sâ r- ı B ak iy e , C : 2, s. 295; K esk io ğ lu . O sm a n , A y.es., C : X III , s. 24.

31 S a lih Z e k i, A sâ r- ı B ak iye, C : 1. s. 296; T a n e ı i , K em al Z ü lfü , A y .cs., s.63.32 K esk io ğ lu , O sm a n , A y.es., s. 24.

12

Page 21: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

ilim adamlarına son derece önem ve değer veren IlI.Selim, bun­dan sonradır ki,1204 H./1790 M. da M ora’daki Yenişehir Feneri Mevlevîliği ile Gelenbevî’yi taltif ederek oraya kadı tâyin eder. Mevleviyet bir unvan olup, bunlar taht kadılıklarıdır. Bu göreve getirilenler mevleviyetin büyüklük ve küçüklüğüne göre üçyüz veya beşyüz akçe yevmiye alırlardı.

Gelenbe\ı bu vazifeyi bir yıl kadar şerefle ifa eder. Bu sırada devrin Şeyhu’l-islâmı Hamidî Zade Mustafa Efendi’nin bir meseleden dolayı kendisine yazdığı tekdir dolu bir yazısı üzerine çok üzülür. İlmin kadrini bilen bu içli âlimi bu üzüntü bir anda yere serer. 1205 H./1791 M.’de dimağ sektesinden vefat eder(^^).

Şeyhu’l-islâm’m söz konusu yazıyı, Gelenbevı’ye beslediği kin­den dolayı yazdığı söylentileri yaygındır. Aynı konuda Salih Zeki şu ifadeleri yazıyor: "Padişahın (IlI.Selim’in) Geİenbevî’ye olan teveccühü Hamidîzâde Mustafa Efendi’de bir kin tevlid etmiş (doğurmuş) olduğundan sahib-i terceme (Gelenbevî) Yenişehir’de bulunduğu sırada bir işten dolayı kendisine pek şiddetli bir tek- tirnâme yazmıştır"

Mehmet Tahir Bey vefatı hakkında şöyle diyor; "Orada (Yenişehir’de) iken bir husustan dolayı Şeyhu’I-islâm-ı Vakt (vak­tin şeyhül islânu) Mustafa Efendi tarafından pek şiddetli bir kıta tektirnâme almakla derece-i infi’al ve teessüründen iilet-i nüzula mübtela olarak 1205 sene-i hicriyyesinde orada irtihal-ı dâr-ı beka eylemiştir"(^^).

Hamidîzâde Mustafa Efendi, 91. Şeyhu’I-İslâmdır. Nakş-i Bendî tarikatine mensup olup, sofuları seven bir kişidir. Saraya yaranmış, saray hocalığı yapmıştır. Saray halkına, şehzâdelere okuyup muskalar yazdığı rivâyet edilmektedir. Ulema sınıfı ile ilgili

33 S a lih Z e k i, A sâ r- ı B akiye, C : 2, s. 297; K a m u s-u R iyaziya t, C : 1, s. 319, K es- k io ğ lu O sm a n , A y .es., s. 24.

34 S a lih Z e k i, A sâ r- ı B ak iye, C : 2, s. 297.35 B u rs a li M e h m e t T a h ir , A y .es., C : 3, s. 294.

13

Page 22: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

mevzuatta bir takım İslahat yapmak istemiş, fakat bilgisizliği ve be­ceriksizliği yüzünden ulemadan birçoklarmı gücendirmiştir. Bu hareketiyle III. Selim’i kendisinden soğutmuştur. Birbuçuk yıl kadar Şeyhu’l-İslâmlık makamında kaldıktan sonra azledilmiştir.

Mehmet Tahir Bey’in "bir husustan dolayı" dediği mesele, Sübut-i Hilâl hâdisesidir. "Hicrî-Kamerî aybaşlarının tesbiti, Ru’yet-i Hilâl denilen, HilâV'm görülmesi olayına istinad etmek­tedir. H ilâfm görüldüğü an, hicrî-kamerî ayın birinci günüdür." şeklinde târif olunması sebebiyle, ay başlarının başlangıç günleri bir astronomik olaya bağlanmış bulunmaktadır. İşte bu olayın hangi gün vukua geleceği, yâni bu astronomik problemin çözümü asırlardan beri Türk-îslâm astronomlarmı yakından ilgilendir­miştir. Bu problemin çözümünde gözlemin yanında astronomi hesaplarmm da geçerli sayılması, kabul edilmesi dolayısiyle Türk- İslâm bilginleri astronomi ile de meşgul olmuşlardır. Muhammed bin Musa Harazmî, Ebu’l-Abbas Tebrizî eski devirdeki meşhur sımalardır. Bilhassa Semerkant Rasathanesi bu işe çok eğilmiştir. Gıyasu’d-Din Cemşit, Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Molla Fenarfnin talebesi olan Kadızâde Rumî bu alanda çok değerli hizmetler vermişlerdir. Uluğ Bey’in Ziyc’leri astronomi ilmine ışık tutmuştur. Onun çahşraalarmdan yakın zamana kadar faydalanılmıştır. İşte, hem dinî ilimlerde ve hem de aklî ilimlerde derin bilgi sahibi olan Gelenbevî Hoca, astronomik hesapların kesin ve doğru olduğunu biliyordu. Fıkıh âlimlerinden bir kısmının Sübut-i Hilâl’de (Hilâl’in gök yüzünde görülmesi ve dolayısiyle Hicrî-Kamerî ay başının tesbitinde) bu hesapları geçerli sayıp kabul ettiklerini de biliyordu. Üstelik matematik ilmine de vâkıftı. Yaptığı hesaplara göre ayın görülmesi mümkün değildi. Fakat iki şahit ayı gördüklerine tanıklık yapıyordu. Hesaplar kesin, tanıklık ise zannî idi, şüpheliydi. Kesin bilgi ile zannî bilgi çakışırsa, zannî olan reddedip kesini almak genel bir fıkıh kuralıdır. Gelenbevî de buna uyarak şahitlerin tanıklıklarını reddetti. Fakat devrin Şeyhuİ- İslâmı bunu anlayacak kapasitede değildi. Hastalara muska yazan

14

Page 23: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

kalemiyle Gelenbe\â’ye sert bir tektirnâme yazdı. Gelenbevî bu duruma çok üzüldü. Çünkü hakikat sahipsiz, ilim ise koruyucusuz kalmıştı. Cehâletin karşısında ilmin düştüğü duruma acıdı, içer­ledi. Bunu bir türlü hazmedemedi. "Bu dimağdaki ilim saygı ve himaye görmedikçe bu dimağ neye yarar?" diye düşündü. Bütün bu olanları Allah’a havale etti. Kendisi de ilmin şehidi, cehâletin kurbanı oldu. Z ira bu dönemde, bütün pozitif ilimler alanında olduğu gibi, astronomi alanında da çalışmalar hemen hemen durmuş hatta bu ilim kolu evham ve hürafelere kurban olmuştu.

Gelenbevî, yaşadığı müddetçe ihtişama değil, gösterişsiz bir hayata, insanca yaşamağa, ilme ve fazilete âşıktır. Bıraktığı eser­leriyle özellikle mantık, matematik ve kelâm ilmindeki liyakatim açıkça ortaya koymuştur. Belki de o, telif ettiği eserleriyle XVIII. asrın Osmanlı kültürünü bize aktaran tek bilginidir. Ne yazık ki, İsmail Gelenbevî ve eserleri üzerine bu güne kadar yapılan araştırmalar yok denecek kadar azdır. Bunun için Türk aydını bu ünlü bilginini yeterince tanıma şansına sahip olamamıştır. Yine de bir saygı nişanesi olarak adı bazı yerlerde okul ismi olarak kul­lanılmıştır. Bunlardan birisi de İstanbul’un Fatih semtindeki GelenbeNİ Ortaokulu’dur^

iGelenbevfnin kabir taşında şu ifade yer almaktadır: "Sabıkan

Yenişehir Kadısı, Efdalü’l-Muteahhirin, Um detü’l-Musannifîn Merhum ve Mağfurun leh Gelenbevî İsmail Efendi’nin Ruhiyçun Fatiha".

15

Page 24: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

B- ÎLİM ANLAYIŞI VE ÇAĞDAŞLARI İÇİNDEKİ YERİ

Batı Dünyası, rönesansı izleyen M odern Çağ’da Galile ile bir­likte bilimde tecrübî metodu uygulamağa başlamış, bu sayede bilimde büyük ilerleme kaydedilmiş ve bilimin her şubesi bundan nasibini almıştı. Böylece XVIII. yüzyıla girerken, sahasını ve üretim imkânlarını genişleten, kültür birliğinin şuuruna varmış, is- koİastik zihniyetin katı ve dar çerçevesini kırarak kendisi için yepyeni bir hayat tarzı benimsemiş bir Avrupa doğmuştu. Buna karşılık, birbiri ardından gelen devamlı harpler ve iç isyanlarla sarsılmış, üretimi azalmış, ekonomisi alt-üst olmuş, ilim hayatı âdeta durmuş ve birçok alanda tekâmülün mucizesini sanki unut­muş bir Osmanh-Türk İmparatorluğu mevcuttu(^*^).

Halbuki, Türk-İslâm Dünyası daha X. yüzyılda, sahip olduğu bilim geleneği yanında, Fârâbî (870-950) ve hemen ardından İbn Sinâ (980-1030)’nın elinde oldukça inkişaf etmiş bir felsefe geleneğine de sahip olmuştu. Ne yazık ki, bu birinci devredeki âlimlerimizin himmetleri, daha sonraki yüzyıllarda gevşetilmiş ve sonra gelenler tarafından iyi değerlendirilememişti.

İşte bundan dolayıdır ki, henüz XVI. yüzyılın sonlarında Türk- İslâm Dünyasında bilim hayatı oldukça durgunlaşmıştı. Bu dönem­lerde gerek öğretimde ve gerekse bilimsel eserlerin yazılışında görülen gevşekliğin XVII. yüzyılda daha belirgin hâle geldiğini

3 6 B ingö l, A b d ilik u d d ü s (D o ç .D r .)- "X V III, yüzyıl T ü r k M a ııtık ç ılan " , A ta tü rk Ü n iv e rs ite s i F e n -E d e b ıy a t F a k ü lte s i A ra ş t ı rm a D e rg is i, Sayı: 1 4 ,1 9 8 6 , s. 55.

16

Page 25: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

görmekteyiz. Önceki yüzyıllarda naklî(dinî) ilimlerin yanmda aklî (tabiî, pozitif) ilimlerin öğretim yeri de olan medreselerden bu alanlarda birçok ünlü bilgin de yetişmişti. Fakat, XVI. yüzyıldan bu yana medreselerde yavaş yavaş aklî ilimler itibardan düşmüş, öğretim daha ziyade naklî ilimler alanı içine kapanmıştı. H atta bu dönemlerde pek az te’lif eser haricinde, birçok alanda eser adına ortaya konulanlar, şarh ve haşiyelerden ibaretti.

Daha 1657 yıllarında Kâtip Çelebi (1609-1657)’nin m edreseler­den pek acı bir dille şikâyet ettiğini-Mizanu’l-Hak adlı eserinde okumaktayız. Kâtip Çelebi’nin anlattığına göre. Kanunî Sultan Süleyman H an zamanına gelinceye kadar Hikmet (felsefî ilimler, geniş anlamda tabiî İlimler) ile dinî ilimleri kendilerinde birleştiren âlimler rağbette idi. Fatih Sultan Mehmet tarafından bina edilen Medaris-i Semaniye’de vakfiyesine uygun olarak Ha§iye-i Tecnd ve dersleri okutuluyordu. Fakat dahasonra gelenler "Bunlar felsefıyattandır" diyerek kaldırıp, yerlerine Fıkıhtan Hidaye ve EkmeVi (^^) okutmağı daha uygun gördüler. Kâtip Çelebi, bu tutumu eleştirerek konu ile ilgili sözlerim şöyle tamamlamaktadır: Yalnız ana iktisar (öğretimi dinî ilimlere özgü kılmak) nâ M a’kul (akılsızca-manfıksız) olmakla ne felsefiyat, ne Hidâye ve ne de Ekmel kaldı'C^^) Kâtip Çelebi ayrıca, kendi zamanındaki âlimlerin ders verdikleri sırada, Hikmet ve Riyaziyata (Matematik ilimlere) temas eden cihetler (taraflar) olduğunda, bu sahalardaki cehâletlerinden dolayı "Bunlar felsefedir, diyerek atladıklarına da işaret ediyor(^‘̂ ).

5 7 N a s ıru d -D in T u s f n m "T esc id u ’l-K elâm " ad ıy la b ilin e n ö n e m li e s e r in i Seyyid Ş e rif C u rc a n î X IV . yüzy ılda ş a r h e tm iş tir ki, b u e s e r "H âşiye-i T ec rfd " ad ıy la b ilin m e k te d ir . " M e v a k ır ise a l- ic rn in (1218-1355) e s e n d i r . B u d a y in e Seyyid Ş e r if C u rc a n î ta ra f ın d a n ş a rh e d ilm iş tir . H e r ik i e s e r d e T ü rk -İs lâ m d ü ş ü n ce s i a ç ışm d a n b ü y ü k d e ğ e r ta ş ım ak ta d tr .

3 8 "H îdaye", a l-M a rg in a n î (Öİ.1197 M .) n in H a n e f î M ez h e b i f ık h 'n a a i t b i r e se r i o lu p , b u n u E k m e lü 'd -D in M u h a m m e t ş a rh e tm iş tir . H e r iki k ita p d a m e d re s e le rd e d e r s k ita b ı o la ra k o k u tu lm u ş tu r .

3 9 Bkz: A ynî, M e h m e t A li, D a ru 'l - F u n u n T a rih i, s. 3-4.4 0 B kz: AJ^^î, M e h m e t A li, T ü r k M an tık ç ıla rı , s. 8.

17

Page 26: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Kâtip Çelebi’nin kendi dönemi için yaptığı bu tesbıtler, klâsik medrese tahsili içerisinde artık tabiî ilimleri, özeUikle de felsefe w matematiği yeterince öğrenmenin mümkün olmadığını göstermek­tedir. Halbuki aynı dönemlerde medrese tahsilim tamamladıktan sonra, söz konusu ilimleri kendi gâyretleriyle özel olarak öğrenen ve bunları öğreten âlimler de mevcuttu. Ne var kı, ronesansla gelişen yeni metod anlayışıyla birlikte Batı kültürünün tabu ıhmler alanında kaydettiği ilerlemelerden henüz haberdar olmadığımız da bir gerçekti. Aradaki medeniyet farkma rağmen sızabılen bazı bilgi ve keşifler de İlmî faâliyetlere yeni bir şey ilâve etmemıstı( ). Tanzimat’a gelinceye kadar ilim ve fikir hayatımıza Aristo Mantığı

hakim olmuşturC^").

Öyle anlaşılıyor ki, Batı’nın fizik, kimya, matematik... vb. ilim­lerdeki büyük ilerlemeleri ve bizim de ilim ve tekniğin her alanında iyice geri kaldığımız, ancak XVIII. yüzyılm ikinci yansında farkedilebilmiş, bunun üzerine I.Mahmut, III. Mustafa ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa gibi ileriyi gören devlet adam­larınca ıslahat hareketlerine girişilmişti. Bir yandan Batıh anlamda yeni öğretim müesseseler! kurulurken, öte yandan medrese, bir önceki yüzyıla göre kendine biraz daha çeki düzen vererek topar­lanmağa çalışıyordu. Böylece memlekette hareketh bir donem başlamıştı. Batılılaşma yolunda ilk adımların atıldığı bu donemde, ilim anlayışımızda ve fikir hayatımızda Tanzimatla birlikte iyice belirginleşen ikiliğin de ilk tohumları atılmış oluyordu

İşte Gelenbe« İsmail Efendi’nin yetiştiği ve yaşadığı devrin özellikleri kısaca bunlardı. Onun ilim anlayışını bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekir.

Gelenbe^a'’nin ilim anlayışı, büyük ölçüde klâsik medrese öğrenimi ile şekillenir. H atta denilebilir ki o, bu dönemde

4 1 T a m p ın a r , A h m e t H a m d i. 1 9 . A s ı r T ü r k E d e b iy a tı T a r ih i , s. 39

4 2 B kz.: Ö n e r , N e ca ti (P ro f .D r .) , T a n z im a tta n S o n ra T u rk ty e d e Ih m v e M a n tık

A n lay ışı, s. 11.

18

Page 27: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

medresenin yetiştirdiği ve ilmi değerini Osmanlı İmparatorluğunun smırlan dışma taşıran son âlimlerden biridir. Yine de o, yalnız medresenin verdikleri ile kalmamış, yeterli görmediği yönlerini şahsî gayretleri ve değerli hocalarının yardımlarıyla tamamlamasını bilmiştir. Aklî ve naklî ilimlerle uğraşmış, te’lif ettiği eserleriyle on- sekizinci yüzyılın Osmanlı kültürünü bize aktarmıştır. O, İlmî çalışmalarıyla ilgiU olarak "Celâl" haşiyesinin mukaddemesinde, "Gençliğinin başlangıcında gücünü fünun-u akliyye ve fünun-u nak­liye uğruna sarfettiğini, özellikle Mantık ve A dap fenlerine taalluk eden hususlarda tahriratta bulunduğunu, daha sonra yaşı iler­ledikçe mücerret olarak hazırlanmış âletlerden ise müşahhasa yöneldiğini ve bu arada kelâm ilmine ait olan bazı şeyleri gücünün yardım ettiği ölçüde yazmak istediğini..." belirtiyor (^^).

G elenbe\i İsmail Efendi, medresede yetişen bir âlim olmasma rağmen, yeni kurulan ve klâsik anlayışın dışında kalan eğitim- öğretim kurumlarında da hocalık yapmıştır. O ilk defa eski matematik ile Avrupa matematiği arasında geçit vazifesi gören eserler yazmıştır. LAbdulhamit zamanında 18 Kasım 1776 tarihinde kurulan Mühendis Hane-i Bahrî-i Humayun’da bu eser­leri, kısmen okutulmuştur('^'^). Kendisi ,de 1791 yıhna kadar bu okulun başhocalığmı yapmıştır(^^).

Ancak Gelenbevî, Batı matematiğine tam nüfuz etmiş sayılamaz. Hilmi Ziya Ülken’e göre Türkiye’de modern matematik öğrenimi, aslen Kırım’ın Taman şehrinden olan ve 1816 yılında vefat eden Hüseyin Rıfkı Efendi ile başlar('^^). Bununla beraber Gelenbevî, matematik alanındaki kudretiyle âdeta efsaneleşmiş, bıraktığı eserleriyle de bu konudaki dirayetini açıkça ortaya koymuştur.

4 3 B kz: G e len b e v î, H Iş iy e â lâ a l-C e lâ l C : 1, s. 44 4 B kz: Ü lk e n , H ilm i Z iy a (O rd .P ro f .) , T ü rk iy e 'd e Ç a ğ d a ş D ü şü n c c T a rih i,

s. 86.45 Ö z tu n a , Y ılm az , B ü y ü k T ü rk iy e T a r ih i , C : 10. s. 415.4 6 B kz: Ü lk e n , H ilm i S y a , T ü rk iy e ’d e Ç ağ d a ş D ü şü n c e T a r ih i , s .24-25.

19

Page 28: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Gelenbe^î’nin çeşitli konulardaki eserleri arasında mantığa ait olanların özel bir yeri vardır. Bunun içindir ki, o, Türk matematikçileri arasında işgal ettiği şerefli yerini, Türk mantıkçıları arasında da haklı olarak almıştır. Türk-İslâm kültür dünyasında mantığın tam kemâle erdikten sonra gerilemeğe yüz tuttuğu bir devirde yetişen İsmail Gelenbevî, ortaya koyduğu eser­leriyle, Aristoteles mantığına dayalı, Fârâbî ve İbn Sinâ geleneğine bağlı, Türk-İslâm mantıkçıları silsilesinin en son halkalarından biri ve asrının en büyük Türk mantıkçısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Onun mantığa ait eserleri, özellikle daha önce yazılan birtakım kitaplar gibi pedagojik amaçla te’lif ettiği BURHAN’ı ile İMKÂN RİSALESİ, benzerlerinin birer kopyaları olmaktan uzak, orijinal eserlerdir. Bununla beraber GelenbevTnin mantık konularında yazdığı eserlerine Esirü’d-Din Ebherî, Ömer Kâtip Kazvinî, Taf- tazanî, Razî, Abü’l-Feth Mîrî, hatta Fârâbî ve İbn Sînâ’nm kaynak teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Bunlardan Ebherî ve Taftazânfnin eserlerine şarh yapmış olması, diğerlerine de eserlerinde yer yer atıflarda bulunması(^^) bu iddiamızı ispatlar mahiyettedir. Hemen ilâve edelim ki, GelenbevTnin eserleri tertip ve üslup yönünden de öncekilerden farklıdır. H atta aynı görüşü paylaştığı yerlerde bile, anlatım farkları açıkça görülmektedir.

Gelenbevî, mantığı beş ana bölümde mütalaa ederken, "Sözlerin araştırılması" ile "Delâlet" bahislerini mantığa bir giriş olarak görmüştür. Kavramların araştırılıp incelenmesi ise, başh başına bir bölüm olarak bunlardan ayrılmıştır. O, "bab" adını verdiği bu bölümleri "fasıllar"a, fasılları da daha küçük bölümler olan "sınıflara" ayırmaktadır. Birinci bölüm, "Kavramlara", ikinci bölüm "Tanıma" ayrılmıştır. Üçüncü bölüm "Önermelere", dördüncü bölüm ise "Aklî Delillerin Yapısına" tahsis edilmiştir. Beşinci bölüme gelince, bu da kendi arasında yine beş bölüm olan

4 7 B kz. G e len b e v î, B u rh a n , s. 15,16,18,40,55; H aşiy e -i B u rh a n , s. 72 ,79 ,82 .89 ...v lr

20

Page 29: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

"Beş Sanaf'a ^Takılmıştır. Böylece klâsik mantığın dokuz bölümü tam am lan m ak tır . Bundan açıkça anlaşılıyor ki, Gelenbevrnin Burhan’mda, özellikle ondördüncü asırdan itibaren meydana getirilen ve genellikle Itasavvurat" ve "tasdikat" başlıklarını taşıyan kopya eserlerle bir benzerlik yine yoktur. Bununla beraber o, temelde Aristoteles’ci olan Fârâbfnin ilk defa ortaya koyduğu tasavvurat ve tasdikat ayırımına sadece İsağııcî Şerhi adlı eserinde yer vermiştir("^^).

Buna karşılık Gelenbe\î, Aristoteles mantığının temel konularından biri olan ve Türk-İslâm dünyasında mantığı temellen­diren Fârâbfde de bazı farklarla da oİsa önemini koruyan("^^) "Kategorilere" hiçbir mantık kitabında yer vermemiştir. Aynı zamanda bir keiâmcı olan Gelenbevî’nin kategorilere yer ver­memesi, mantığın bu bölümüne yapılan şiddetli çıkışlara ballanabilir. Şu var ki bu durum ilk defa GelenbevTde karşılaştığımız bir husus değildir. Fârâbrden sonra gelen Türk- İslâm mantıkçıları, daha önce de mantık kitaplarından kategoriler konusunu çıkarmışlardır. Nitekim îbn H aldun’un beyanı da bu yol- dadır(^°).

Diğer taraftan İslâm mantık tarihinde Taftazanfden sonra oı- taya çıkan, Mütekaddimin ve Müteahhirin (öncekiler ve son­rakiler) ekollerinden herhangi birine Gelenbevî’yi mal etmek de doğru olmaz, kanaatindeyiz. Çünkü o, bir konuda mütekaddimini tercih ederken, başka bir konuda müteahhirinin görüşünü üstün görebilmekle ve bazen de her iki ekolün görüşünü bir arada zik- redebilmektedir. Buna rağmen onu bu ekollerden birine sokmak gerekirse, müteahhirin mantıkçılara daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Şöyleki:

4 8 B kz: G e len b e v î, Ş a rh - i İsağuci, s. 9.4 9 B kz; K eklik , N ih a t (P ro f .D r .) İs lâm M a n tık T a r ih i v e F â r â b î M an tığ ı. C ; 2. s.

19 vd.50 B kz; İb n H a ld u n , M u k a d d im e (U g a n Ç ev .), C: 2, s. 77.

21

Page 30: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Meselâ Gelenbevi, önermenin unsurlarının dört olduğunu söylerken müteahhirin mantıkçılarının görüşünü tercih etmekte ve önermenin tanım ve tasnifine yeni bir şey getirmemektedir. Bun karşılık o, "tabiîyye" oİan önermeye tasnifte yer vermekle mütekad- dimîn mantıkçılara karşı çıkmıştır. Gelenbe\î, önermeler arasındaki nisbeti izah ederken de öncekilerden daha açık ve taf­silatlıdır.

"Modal Önermeler" Gelenbevî mantığında önemli bir yer tut­maktadır. O, mantığın en zor konusu kabul ettiği bu bahsin anlaşılması için başlı başına bir kıymet olan İMKÂN RİSALESİ’ni yazmıştır. Gelenbevî bu eserinde ZARURET, DEVAM, FİİL ve ÎMKÂN’ı olumsuzları ile birlikte hiçbir kapalı yön bırakmamak üzere izah edip, altı çeşit zaruret ve on çeşit imkândan bahsederken, bu anlamlar arasındaki ilişkileri de açıklamaktadır. H er ne kadar o, Fârâbî ve İbn Sina’dan farkh olarak modlan dört kabul etmekle, müteahhirin mantıkçıların görüşünü tercih etmekte ise de, konuya getirdiği izah yönünden diğerlerinden farklıdır.

Gelenbevî, ondört basit ve sekiz bileşik modal önermeyi sözkonusu ederken, mantıkçıların m uteber saymadığı daha birçok modal önermenin de mümkün olduğunu savunmaktadır( ). Bu örnekleri daha çoğaltabiliriz. Ancak şunu söylemek gerekir ki, Gelenbevî İsmail Efendi’nin mantıkla ilgili eserleri incelendiğinde görülecektir ki, her ne kadar o, mantık konularında önemli yenilik­ler getirmiyorsa da, meselelere bakış açısı ve bunlara getirdiği ter­tip ve izah yönünden öncekilerin bir taklitçisi ve nakilcisi olmaktan uzaktır. Aynı zamanda o, Türk-İslâm mantıkçılarının son halkalarından biri olarak, kendisinden yarım asır kadar sonra başlayan Tanzimat döneminde eskiye bağlılığı savunan anlayışta müessir olmuştur. Bununla birlikte eserlerinin defalarca basılmış olması, onlardan bir çoğuna şarh ve hâşiyelerin yapılmış olmasıyla,

51 G e le n b e v î, B u rh a n , s. 23.

22

Page 31: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Gelenbevî Türk-İslâm mantık tarihinde haklı olarak işgal ettiği yeri koruyacaktır.

Şunu hemen belirtelim ki, Geİenbe\a İsmail Efendi’yi sadece matematikçi ve mantıkçı olarak tanıtmak, takdim etmek yanlış olur. Aksine, o, aklî ve naklî ilimlerin birçok şubesinde derinliğine ve genişliğine bilgi sahibidir. Mantık ve matematikle ilgili eserleri yanında Adâb-ı Münazara (Bilimsel Tartışma Yöntemleri), Dinî İlimler Metodolojisi, Kelâm ve Astronomi konularında da değerli eserleri vardır. Ne var ki, metod bilimi onda öncelik taşır. Gelen­bevî, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, Haşiye âla al-Celâ\ adh eserinde, "gençliğinin ilk yıllarmda özellikle Mantık ile Adap Fen- lerine taalluk eden konularda tahriratta bulunduğunu... " belir­tirken bu hususu bizzat ifade ediyor. İlk eseri olan Burhan’m mantık konularına ayrılmış olması da bunu açıkça göstermektedir.

Gelenbevî ele aldığı meselelere hep klâsik anlayış içerisinde çözümler getirmektedir. Eskiye önemli bir yenilik getirmemekle beraber, bazı alanlarda, bilinenleri derleyip düzene koyarak âdeta mecelleleştirerek yayınlanmasını sağlıyor. O kadar ki, Cevdet Paşa, "Gelenbevî Hoca gelmeseydi ol asrın malumatmdan mahrum olurduk" diyerek, gerçek değerine işaret ediyor. Zaten Gelen- bevî’nin üstünlüğü de bu noktada aranmalıdır.

Gelenbevî klâsik eğitimin içinden gelmekle beraber, girişilen ıslahat hareketleri sırasında yeni yeni kurulmaya başlanan modern eğitim kurumlarmda hocalık, hatta baş hocalık yapmıştır. E ser­lerinden bazıları bu kurumlarda ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu bakımdan onu bir geçiş dönemi âlimi saymak herhalde doğru olur.

23

Page 32: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

C. ESERLERİ

Nakİî (Dinî) ve aklî ilimlerde (Tabiî İlîmler ve Felsefede) üstad olan Gelenbevî İsmail Efendi, özellikle mantık, matematik, astronomi, fizik ve kelâm Aminde maharet sahibiydi. Çeşitli konulara dair çok sayıda eser bırakmış olan Gelenbevî, eserlerinin birçoğunu Arapça, bazılarmı da Türkçe yazmıştır. Onun eser­lerinin sayısını kesin bir rakamla İfade edemediğimizi burada üzülerek belirtmeliyiz. Üstelik bu konuda kaynaklarda yer alan bil­giler’ de farklıdır. Bursah Mehmet Tahir, Osmanîı Müellifleri' onun onaltı eserinin adını zikrederken (^"), Bağdatlı İsmail Paşa, Esmau ’l-Muellifîn ve Asâru ’l-Musannifin 'inde KİTABU’L- M ERASID adlı bir eserini daha gösteriyor(^^). Bu eser kısaca "Risaletu’l-Ceyyib ve’l-Mukantarat" adıyla da bilinen eserle aynıdır(^^). Bazı kaynaklarda ise risaleleri ile birlikte otuzu aşkın eserinin olduğu belirtiliyor. Mesela, yine Bursah M ehmet Tahir Bey, Aydın Vilâyetine Mensup Meşayıh, Ulema ve Şuara, Muvar- rihîn ve Etİbbamn Tercüme-i Ahvali adlı eserinde Gelenbe^^ nin Türkçe ve Arapça olarak yazılmış çeşitli ilimlere dâir otuzbeş risale ve kitabının olduğunu bildiriyor(^^). Eserlerinden bazılarının değişik kaynaklarda az-çok farklı isimlerle yer almasınm da bu anlaşmazlıkta etkili olduğunu sanıyoruz. Biz burada ihtilafları bir

5 2 Bkz: B u rs a h M e h m e t T a h ir . A y .es.. C : 3 , s. 294 vd.53 B kz: İsm a il B ağ d ad î. E sm a ıı'l -M ııc llif ın ve A s â ru 1 -M usann îfin , C: 1, s. 222.54 B kz; G e len b ev î. M erâ s ıd . L â le li 2 7 1 8 'd e kay ıtlı; R is â le t’l-C eyyib v e 'l-M u k a ıı-

ta ra . F ^ 'a d E fen d i, 20 1 2 'd e kayıtlı.55 Bkz: B u rs a h M eh m e t T a h ir . A yd ın V ilâ y e tin e M e n s u p M eşay ıh , U le m a vc

Ş u a ra . M u v a rrih îh ve B (ib b a n ın le r c ü m c - i A hvali, s. 99-

24

Page 33: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

tarafa bırakıp, Gelenbevî’ye ait olduğu kesin olarak bilinen eser­lerin özelliklerinden ve muhtevalarından kısaca bahsedeceğiz.

Gelenbevî’nin çeşitli konulardaki eserlerini şu başlıklar altında toplamanın uygun olacağı kanaatindeyiz

I- Matematik ve Astronomi ile İlgiH Eserleri.II- Mantık, Felsefe ve Adâb İlmi (Munazara-Dialektik) ile

İlgili Eserler.III- Kelâm ve Tasavvufla İlgili Eserleri.IV- Diğer Eserleri.

!• Matematik ve Astronomi ile İlgili Eserleri

CEBİR KİTABI: Kaynaklarda "Hesabu’l-Küsur" veya "Küsu­rat-! Hesab" adlarıyla da yer alan Gelenbevfnin bu eseri, aritmetik ve cebir işlemlerinden bahseden mufassal, faydalı ve güzel bir eser­dir. Ömrünün sonlarına doğru yazdığı onun bu kitabı, matematik­teki gücünün ve mahâretinin âdeta bir nişanesidir. Bursah Meh­met Tahir Efendi basılmamış olan bu eserin yazma bir nüshasının Umumî Kütüphane’de mevcut olduğunu bildirmektedir.

Cebir kitabı Türkçe yazılmıştır ve beş bölüm olarak tertip edil­miştir. Birinci bölüm giriş niteliğinde olup, kesir hesaplarıyla il­gilidir. İkinci, üçüncü ve dördüncü bölümler, çeşitU aritmetik kurallarını ihtiva eder. Bu kitabın önemli kısmını, cebir yoluyla bilinmeyenlerin nasıl elde edileceğinden bahseden beşinci bölümü teşkil eder. Yazar bu bölümü bir "mukaddime" ve bir "maksat" olmak üzere iki kısımda mütalaa etmiş, bunlardan her birini de daha küçük bölümler olan fasıllara ayırmıştır.

G elenbe^ "Maksat" kısmında "Akı Mesele" (Mesail-i Sitte) adıyla bilinen üçü basit ve üçü de bileşik sayılan aşağıdaki altı eşitliğin, eskilere göre çözümünden bahseder(^‘̂ ).

5 6 Sa lih Z e k i, A sâ r- ı B ak iye, C : 2, s. 297: K a m u s-u R iyaziya t. C : 1, s. 319 vd.

25

Page 34: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

1- BS = H2- BS = HS^3- HS ̂ = A4- BS + HS ̂ = A5- A + HS ̂ = BS6- A + BS = HS^Gelenbevî, diğer bileşik eşitliklerin çözümüne geçmemiş, bu

altı eşitliğin dışmda kalanlar için "Miftahu’l-Hesab" adlı eserin yazarı Gıyasu’d-Din Cemşid’in va’dettiği risaleyi ele geçiremediğini özür dileyerek beyan etmiştir. Ayrıca o, söz konusu altı meselenin çözümünde gösterdiği çeşitli cebir yöntemlerini, Muhammed b. Musa al-Harezmrnin kitaplarmda görüldüğü üzere ispat dahi et­memiştir. Gelenbevî bu bölümde uygulama olsun diye, otuzbeş problemin değişik yoHardan çözüm şekillerini de göstermiştir. O bu kitabına, kitabı yazmaya başladığı ve onu bitirdii tarihlere işaret eden bir problemle son vermiştir ki, bu problem çözüldüğünde 1200 H./1786 M. tarihinde yazmaya başladığı, 1203 H./1789 M. de de bitirdiği anlaşılmaktadır.

RİSALE-İ AZLA"-Î MÜSELLESAT: Türkçe yazılmış olup, bir üçgenin elemanları, özellikle açıları ve kenarları arasında mevcut bağıntıların hesap açısından incelenmesine; bu bağıntıların, üçgeni belirlemeye yeterli sayıda elemandan hareket ederek, bir üçgenin elemanlarının hesabına uygulanmasına dair küçük bir kitaptır. 1220 H./1805 M. yılında D aru’t-Tıbaâ’da basılmıştır, 79 sahifedir. Kitap bir mukaddime ve üç bölüm (fasıl)’den oluşmaktadır. Mukaddimede açı, açı yayı, dik açı, dar açı, geniş açı, üçgen, üçgen kenarı hipotenüs... vb. gibi bazı geometrik kavramların tanımı verilmektedir. Ayrıca üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olması, bir üçgende iki dik açının veya iki geniş açının, yahut bir dik açı ile bir geniş açının bulunmasının imkânsız olması, aksine bir dik açı ile iki dar açının bulunabileceği, yahut bütün açılarının dar açı olabileceği... gibi üçgenlere ait bazı özellik­

26

Page 35: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

lerden söz edilmekte, üçgenler dar, dik ve geniş açılı diye üçe ayrılmaktadır.

H er açı yayının kendine has sînüs’ü (Ceyb’i) ve tanjantı (Zilli) vardır. Bunlar sinüsü ve tanjant cetvellerinden tam olarak, Rubu* ̂Tahtası’ndan ise yaklaşık olarak elde edilebilir. H er dik açının sinüsü 60°’dir.Her dar açınm sinüsü 60° den az, her geniş açının sinüsü onu 180*̂ ye tamamlayandır. Meselâ geniş açısı 130 derece olan bir üçgenin diğer iki açısından biri "20°" diğeri de "30°" olsun, bu üçgenin geniş açısının sînüsü ’'50°"dir. Bunun devammda Gelen- bevî, çeşitli açılara ait tanjant hesaplarım da vermektedir.

GelenbeNi’ye göre Uzay ve Düzlem Geometri hesaplarında önemli bir yer tutan üçgenlerin, kenar ve açılarını tam olarak elde edebilmek için matematik bilginlerinin üç tarzları (yolları) vardır. İşte bu üç tarzı anlatmak için Gelenbevî kitabını üç bölüme ayırıyor.

Birinci bölümde dik üçgenlere ait bazı özellikler dile getirilmek­tedir: "Dik açıyı çevreleyen iki kenarın karelerinin toplamı, hipotenüsün karesine eşittir." kuralını hatırlatan Gelenbevî, bu kural dolayısıyla, diküçgenlerde iki kenar bilinince diğer kenarın bulunabileceğim söylüyor. Bu vesile ile o, burada, bir sayının karesi ve karekökünün ne olduğunu da tanımlıyor. Gelenbevî bu konuda bazı örneklerde veriyor. Dikkatimizi çeken husus, müellifin örnek­leri verirken şekil kullanmamış olmasıdır. Halbuki bu tür işlem­lerde şekil, problemleri oldukça anlaşıhr kılmaktadır.

İkinci bölüm "Tanjant" kuralıyla ilgilidir. Yine dik üçgenlere ait bazı hesapları içermektedir. Gelenbevî farklı durumları açıklamak için bu bölümü 7 fasla (alt bölüme) ayırmakta ve her birine çeşitli örnekler vermektedir. Özetle o, bu bölümde, dar açılardan biri ile dik kenarlardan birinin uzunluğu bilinince, dik üçgenin kalan iki kenarının, i f - 90°’ler arasındaki açıların sînüs, kosinüs ve tan­jantlarını veren cetveller sayesinde hesaplanabilir olduğunu göster­mektedir#

27

Page 36: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

üçüncü bölüm ise "Sînüs" kuralı ile ilgilidir. Bu kural her türlü üçgen hesaplarında geçeriidir. Ancak burada, birinci ve ikinci bölümlerdeki kurallara, zaman zaman ihtiyaç duyulduğu için tek başına bu kuralm üçgen hesaplatma uygulanması sözkonusu ol­mamaktadır. Aksine daha önce birinci ve ikinci bölümlerde hatırlatılan kurallannbilinmesigerekir. a S d üçgeninde ,a/Sîn.A = b/Sin.B = c/Sin.C bağıntısı vardır. Burada bilinmeyeni elde etmek orantı kuralına bağlı olduğu için, kenarlarla açıların sinüslerinden en az üçünün bilinmesi gerekir. Bu bakımdan bir üçgenin iki kenar ve bir açısı veya iki açı bir kenarı bilinmedikçe, bütün açı ve kenar­larının bilinmesi mümkün değildir. Gelenbevî, muhtemel bilinenler dikkate alındığına bu tür hesaplarm kurallarının uç kısma inhisar ettirildiğini belirterek söz konusu kısımları örneklerle ayrı ayrı açıklamaktadır.

Matematik tarihimiz açısından önemli olan bu eserin, günümüz Türkçesi ile yeniden basılarak genç araştırmacıların istifadesine sunulması dileğimizdir.

ŞARH-1 CEDAVİL-İ ENSAB: Daha çok "Logaritma Şarhi" adıyla bilinen Gelenbevî’nin bu eseri, zamanında İstanbul’da henüz yayılmaya başlamış olan Logaritma Cetvelleri’nin kuruluş biçimi ve kullanılışına dair bir risaledir. Akıcı bir Türkçe ile yazılmış faydah bir eserdir.

Müellif kitabın önsözünde, "Matematik işlemleri, özellikle büyük çarpmalar ve bölmeler, kök ve kuvvet alışları, sînüs ve tan­jant hesapları güç işlerden olup, güçlüğü sebebiyle ekseriya hesaplarda yanlışlıklar vaki olduğundan, işlemleri kısaltmak ve bunları kolaylaştırmak amacıyla, son devir bilginleri üç cetvel icat etmişlerdir. Ki, bunlardan biri yalnız sayılara ait olup, buna CET- VEL-Î ENSAB (Logaritma Cetveli) adı verilir. Diğeri herbir yayın (açının) sinüsüne ilişkindir. Buna da NİSBET-İ CEYBİYYE CETVELİ denir. Bir diğeri ise her bir yayın (açının) tanjantına

28

Page 37: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

ilişkindir. Buna da NİSBET-İ ZILLÎYYE CETVELİ adı verilir." demektedir.

Logaritma şarhi iki bölüm olarak düzenlenmiştir. Gelen- bevî’nin "Birinci ve İkinci Makale" admı verdiği bu bölümlerden birincisi, bir mukaddime ve üç fasıldan oluşmaktadır. M ukad­dimede sayı sistemleri ve bımların özellikleri üzerinde durulmak­tadır. Ü ç fasılda ise söz konusu üç cetvelin nasıl bulunduğu ve ne şekilde kurulduğu, bunların esasları ve dayanakları araştırılmakta ve açıklanmaktadır. Gelenbevî, Nisbet*i Ceybiyye ve Nisbet-i Zil- liyye cetvellerini, çıkış noktalarının "60" veya "10" sayılarının oluşuna göre "ALTMIŞLI" ve "ONLU" olarak ayırmaktadır. İkinci bölümde ise bu üç cetvelin kullanılışları hakkında bilgi verilmekte ve bunlarla yapılan işlemler anlatılmaktadır.

Gelenbe\i kitabın sonuna bir sonuç bölümü (hatime) koymuştur, "lüzumlu ve faydah" diye adlandırdığı bazı bilgilerinverildiği bu bölümde Türkiye’nin enlem ve boylam hesapları üzerinde de durulmaktadır.

Bu eserin yazma bir nüshası Hacı M ahmud Efendi 5720 numarada kayıtlıdır.

Burada bir noktaya işaret etmekte yarar var. Gelenbevrnin bu eserinde kullandığı terimler, Kalfazâde İsmail Efendi’nin kul­landığı terimlerdir. Bilindiği gibi Kalfazâde, Tuhfe-i Behic-i Rasini Tercüme-i Ziyc-i Cassini adıyla bilinen kitabının mukaddimesini Logaritma Cetvellerine ve bunların kullanılmasına ayırmıştır. Türkçe olarak yazılan ilk Logaritma sayabileceğimiz bu eserde Kal­fazâde, ilk önce "Logaritma", "Logaritma Sînüs" ve "Logaritma Tan­jant" kavramlarını olduğu gibi kullanmış, daha sonra bunlardan birincisini "ENSAB", İkincisini "NİSBET-İ CEYBİYYE" ve üçüncüsünü de "NİSBET-İ ZILLİYYE" terimleri ile karşılamayı uygun görmüştür. Çünkü "Logaritme" aslında Yunanca bir kelime olup lügat anlamı "Nisbet" (oran) demektir. Kalfazâde’nin söz konusu mukaddimede "... imdi bu üç cetvelden Logaritme Sînüs

29

Page 38: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

cetveli, NÎSEB-İ CEYBİYYE, Logaritme Tanjant cetveli, Nİ- SEB-İ ZILLİYYE ve Logaritme cetveli de ENSAB ile tercüme olundu" demesi, bu terimlerin daha önce başkası tarafmdan Türkçeye tercüme edilmediğine de bir delil olarak gösterilebilir

İşte bu terimler daha sonra astronomlar ve matematikçiler tarafmdan kabul edilmiş ve bir süre kullanılmıştır.

Kalfazâde’nin adı geçen esere yazdığı mukaddime bir yana bırakılırsa, Gelenbevı’nin bu eseri mevcut Türkçe Logaritma kitaplarının en eskisi kabul edilebilir.

Gelenbevî’nin Logaritma ile ilgili bir başka eseri daha vardır ki, bu eser USUL-İ CEDAVİL-İ ENSAB-I SİTTİNİ adıyla bilinir. "Altmışlı Logaritma Cetvellerinin Yöntemi" diye çevirebileceğimiz bu eser, gökyüzü hesaplarında kullanılmak üzere yapılmış olan logaritma cetvellerinin kurulmasından ve kul-colanılmasmdan bahseden küçük bir eserdir( ).

RİSALE âlâ RÜB*'İ’L-MUKANTARAT ve RİSALE âlâ RUB‘̂ İ*L-MUCEYYEB: Gelenbevî bu eserini Arapça yazmıştır. Eser kısaca RİSALETU’L-CEYYİB ve’L-MUKANTARA adıyla da anılır, basılmamış olan bu eserin yazma iki nüshası Es’ad Efen­di 2012 ve 2014’de; bir başka nüshası ise M ERASID adıyla Laleli 2718’de kayıtlıdır. Esere "Merasıd" admı Gelenbevî’nin kendisi vermiştir. O, kitabının başmda "... Onu MERASID diye ad­landırdım..." diyor.

Eser astronomi ile ilgilidir. Gelenbevî, ibadet vakitlerinin bilin­mesi için, mübtedilere kolayhk sağlaması bakımından bu eseri yazdığını ifade ediyor. Çünkü ona göre Namaz, Oruç, Hac... gibi ibadetlerin dayanağı vakitlerinin bilinmesidir.

5 7 S a lih Z e k i, K am u s-u R iyaziya t, C ^l, s. 317.58 B kz; Salilı Z e k i, A sâ r- ı B ak iy e , C : 2, s. 301.

30

Page 39: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Kitap bir "Mukaddime" ve onyedi "Marsad”ı (gözlem ve gözlem noktalarmı) ihtiva ediyor. Her "Marsad" ayrıca bablara (bölümlere), her bab da fasıllara (daha küçük bölümlere) ayrılmıştır. Bunlardan 10. "Marsad" Namaz ve Oruç vakitlerinin nasıl belirlenebileceğine ayrılmıştır.

Salih Zeki Bey’e göre Gelenbevfnin bu eseri Matematik Tarihi açısından son derece önemlidir. Çünkü o, bu eserinde Logaritma Cetvellerinin bulunup kullanılmasmdan önce, âdeta bugün Av- rupalılarm kullandıkarı "RĞgle k Calcul" gibi, "Rubu* ̂ Tahtası" ile üçgenlerle ilgili hesap işlemlerinin ne şekilde icra edileceğini açıklamış ve izah etmiştir. Bu bakımdan eser dikkate şayandır (^^).

Gelenbe\î'nin, "RİSALE fî RESM İ’L-M İZVELE ve’L-MUN- HARİFE" ve "RİSALE fî SUTUHİ’L-MUNHARİFAT" adh risaleleri, Güneş Saati ve Yükseklik Çubuğu ile zamanın nasıl belir­lenebileceğine dair işlemleri gösteren iki küçük eserdir. Bu iki eser de yine astronomi ile ilgilidir ( '̂ )̂.

RlSALETÜ’L-KIBLE (Kıble Risalesi): "Dekaik al-Beyan fi Kıble al-Buldan" diye de bilinen Gelenbevî’nin bu eseri yine Arapçadır. Yazıhşı 1189 H./1775 M. yılında tamamlanan eser, Said Bey’in delâletiyle 1337 H./1921 *M. yılında Matbaa-yı Amire’de basılmıştır. İyi bir fizikçi olan Said Bey (öl. 1938), Gelen­bevî’nin torunlarından olup, önemli devlet görevlerinde bulunmuş, bir ara M aârif Nazırlığı (Millî Eğitim Bakanlığı) da yapmıştır.

Gelenbevfnin bu eseri bir yönüyle fıkıh ilmini, diğer yönüyle astronomi ve trigonometriyi ilgilendirmektedir. Şöyle ki, eserin te’lifinden maksat, çeşitli yerleşim alanlarında yönün tâyinine, kıblenin belirlenmesine dâir bazı trigonometrik hesapların nasıl yapıldığını göstermek, bu konuda astronomik bazı gözlemleri o r­taya koymaktır. Bunun gerekliliği de bir fıkıh meselesine, namaz

5 9 S a lih Z e k i, A y .es., s. 302.6 0 Sa lih Z e k i, A y .es., s. 301.

31

Page 40: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

kılarken kıbleye yönelmenin şart olduğuna bağlanmaktadır. Dolayısıyle meselenin dinî yönü İncelenmektedir. Bu bakımdan Kıble Risalesi’ni matematik ve astronomi ile ilgili eserler cümlesin­den saymak, kanaatimizce yerinde olur.

Gelenbevî bu eserinde, namazın şartlarından birinin de "namaz kılarken kıbleye yönelmek" olduğunu belirttikten sonra, bunun namaz kılan kişinin yüzünü Mekke’de bulunan Kâ’be’ye (Mescid-i Haram’a) çevirmesinin gerekli olduğu, aksi hâlde namazın bozulacağı anlamına geldiğini ifade ediyor. Mekke’de bulunanların namaz kılarken yüzlerini bulundukları yerden Kâ’be duvarına çevir­mekle, Mekke’nin dışında bulunanların ise bulundukları yerde, gözleri önünden Kâbe’ye doğrudan dik olarak ulaşan hayalî bir düz çizgi istikametine yönelmekle bu şartı yerine getirmiş olacak­larını da ilâve ediyor.

Gelenbevî, dinde insanın gücünü aşan bir teklif olmadığına, amellerin niyyetlere değer kazandığına, dolayısıyla bir yerde kıblenin hangi yöne düştüğünü bilmeyen bir kişinin en azından ay ve güneş... vb gibi herkes tarafından bilinen bir takım işaretlerle, kıblenin yönünü tâyin edebileceğine özellikle işaret ediyor. Nitekim, vişinin namaza başladığında, iki gözünden Kâ’be’ye dik olarak ulaşan iki çizgi istikametinde Kâ’be’ye yönelmesinin değil, yüzünün herhangi bir noktasından Kâ’be’ye ulaşan düz bir çizgi istikâmetinde oraya yönelmesinin yeterli olduğunu, farz olanın da bu olduğunu belirterek, Bakara Suresi’nin, "Her nerede olursanız yüzlerinizi Mescid-i H aram (Kâ’be) semtine çeviriniz" meâlindeki 150. ayetini bunun delih olarak bir kez daha hatırlatıyor.

Gelenbevî, Hanefî mezhebinin kurucusu Ebu Hanife’nin (Kâ’be’ye dolayısıyla M ekke’ye göre), "Doğudakilerin kıblesi batı, batıdakilerin kıblesi doğu yönü; kuzeydekilerininki güney, güneydekilerinki de kuzey yönüdür..." şeklindeki sözlerini de tahlil ederek, bazı fıkıh bilginlerinin konu ile ilgiH görüşlerine atıflarda bulunuyor.

32

Page 41: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

GelenbeNİ sabit yıldızlara dayanan bir takım basit gözlemlerle kıblenin yönünü belirlemenin mümkün olduğunu, bunu yapmak için kişinin âlim olması gerekmediğini belirttikten sonra, bu konuda astronomi ve matematik kurallarının da fıkıh bilginlerince itimada değer bulunduğunu kaydediyor. Ayrıca astronomların metodlarıyla kıble yönünü daha kesin olarak ortaya koymanın mümkün olduğunu ilâve ediyor.

Merkez kabul edilen herhangi bir noktayı göz önünde bulun­durmak suretiyle, koordinat sisteminin yer küre üzerinde oluşturduğu enlem ve boylam açılarım hesaplayarak, başka bir ifade ile üçgen hesaplarını araziye uygulayarak, bir yerin merkez noktaya göre konumunun "derece" ve "dakika" cinsinden ifade edilebileceğini de şekil ve örneklerle gösteren Gelenbevî, bazı merkezlerin Mekke’ye göre konumlarını da "derece" ve "dakika" cinsinden vermektedir. Onun bu konuda dayandığı kural, kısaca şudur: "Her üçgende açıların sinüslerinin bazısının bazısına olan oranı, o açıların hipotenüsü olan kenarların bazısının bazısına olan oranı ^bidir." Mesela, açılan A, B ve C, bunlara karşı olan kenar­ları a, b ve c olan herhangi bir üçgene bunu uygularsak, "sînüs kuralı" da denilen şu bağıntıyı elde ederiz; a/Sin A = b/Sin B = c/Sin C.

İşte bu bağıntı yerküre üzerinde oluşturulan üçgenlere (küresel üçgenlere) uydurularak, kıblesi belirlenmek istenen herhangi bir noktanın Kâ’be’ye olan mesafesi derece ve dakika cinsinden ifade edilebilmektedir. Çünkü küresel trigonometride üçgenlerin büyük dâire yaylarından ibaret olan kenarlan, uzunlukla değil, derece ile

Gelenbevî’nin bu eseri oldukça kıymetlidir, âlimlerden büyük ilgi görmüştür. Benzeri bir eserin başkaları tarafından te’iif edil­memiş olması, onun ilmi dirayetini bir kez daha ispatlamaktadır.

33

Page 42: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

II- Mantık, Felsefe ve Adab İlmi (Munazara-Dialektik) İle İlgili Eserleri

GELENBEVÎ âlâ ÎSAGUCİ: "İSAGUCİ ŞARHİ" adıyla da anılan bu eser, XIII. asrın büyük mantıkçılarından Esiru’d-Din Mufaddal b.Ömer al-Ehberî’nin (öt. 663 H./1265 M.) yüzyıllarca medreselerimizde ders kitabı olarak okutulan ve ÎSAGUCİ veya RİSALE-İ ESİRİYYE adıyla bilinen eserin Arapça güzel bir şarhi (açıklaması)’dir. Hemen belirtelim, Ebherî’nin kendi küçük, çapı büyük bu eserinin yüzlerce şarhi vardır. H atta Tanzimat döneminde fikir ve ilim anlayışmda müessir olmuş, bu dönemde eskiye bağlı anlayış taraftarlarınca birkaç Türkçe tercüme ve şarhi de yapılmıştır.

Gelenbevî kitabmm başında, "Risale-i Esiriyye’yi müzakereleri esnasında, dostlarından bazılarının kendisinden, onun sözlerinin düğümünü çözecek ve kapalı olan anlamlarını açıklayacak bir kitap yazmasını istediklerini, kendisinin de hiçbir m addî kazanç düşünmeden onlarm isteklerine bu kitabı yazarak cevap verdiğini..." ifade ediyor.

"Her ilmin kendine has problemlerinin olduğunu, bu problem­lerin ilmin mahiyeti veya amacı açısından ortaya çıktığını, bir ilmi tahsil etmek isteyenin her iki yönü de ihmâl etmemesi gerektiğini" de ilâve eden Gelenbevî, mantığın da iki cephesi olduğunu belirterek, onu mahiyeti ve amacı açısından tanımlamaktadır; Mahiyeti itibariyle mantık, "Bilinmeyene sağlıklı bir şekilde ulaşabilmek için bilinen bir takım tasavvur (kavram) ve tasdik (hüküm ve önerme)’lerin durumlarım araştıran bir ilimdir". Amacı itibariyle mantık, "Akıl yürütmede zihni hatadan koruyan bir ilim veya bir sanattır".

Öyleyse mantığın konusu "bilinen bir takım tasavvur ve tasdik­ler" amacı ise "düşünceyi hatadan korumak"tır.

34

Page 43: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Mademki mantık bilinen tasavvur ve tasdiklerin durumlarından bahseden bir ilimdir. O halde bu ilmin iki bölümü vardır: 1- TASAVyURAT, 2- TASDİKAT. Bunlardan her birinin de başlangıçları ve maksatları vardır. Tasavvurların başlangıcı "Beş Tümel", maksadı "Tanım"dır. Tasdiklerin başlangıcı "Önermeler” maksadı ise "Kıyas"tır. Kıyasın da "Formu" ve "Maddesi" vardır. Maddesi (öncüllerinde yer alan önermelerin durumu) itibariyle kıyas beş kısımdır. Buna "Beş Sanat" adı verilir. Beş sanal, Bur­han, Cedel, Hitabet, Şiir ve Safsata’dır. Böylece mantığın bölümleri "9'1a sınırlanmaktadır.

İsagucî Şarhi, Ebherî’nin eserinin de özünü oluşturan işte bu konuları, yâni Beş Tümel, Tanım, Önermeler, Kıyas, Bui4ian Cedel, Hitabet, Şiir ve Safsata konularını içermektedir.

Esasen mantık konularının "9"a inhisar ettirilmesi ve mantığın "Tasavvurat" ve "Tasdikat" bölümlerine ayrılması Farabî ve İbn Sına geleneğine bağh bütün mantıkçıların ortak görüşüdür. Ancak şunu belirtelim ki, Gelenbevî İsagucî Şarhi dışında hiçbir mantık kitabında bu ilmi "Tasavvurat" ve "Tasdikat" diye ayırmamaktadır.

Gelenbevî’nİn bu eseri, birisi 1275 H./1858 M. ve birisi de 1283 H./1866 M. yıllarında olmak üzere iki defa basılmış olup, 72 sahifedir.

al-BURHAN R İLM al-MİZAN: Klâsik Mantık alanında XVIII. yüzyılda yazılan nadir eserlerdendir. Arapçadır. Bazı kaynaklarda M İZAN-I GELENBEVÎ veya kısaca BURHAN adlarıyla da anılan bu esere Gelenbevî HAŞİYETU’l-BURHAN adıyla bir de haşiye yazmıştır. Burhan ve haşiyesi bir arada birkaç defa basılmıştır. Bunlardan 1306 H./1890 M. yıhnda yapılan baskısı Şirket-i Sahafiye-i Osmaniye matbaasınca gerçekleştiril­miştir. 103 sahife olan bu eserin 55 sahifesini Burhan, 48 sahifesini de haşiyesi oluşturmaktadır. Yalnız bu eseri dahi Gelenbevî’nİn mantık sahasındaki kudretini ortaya koymağa kâfidir.

35

Page 44: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Gelenbevî İsmail Efendi’nin bu eseri birkaç kez de şarh edil­miştir. Bu şarlîler arasmda Haşan Hüsnü Musulî’nin TENVİR al- BURHAN’mı, Yusuf Şükrü H arputfuin NAMUS al-İKAN’mı ve Ebu’l-Fudala Mustafa al-Kutb al-Rize\î’nin ŞARH-İ DİBACE-İ BURHAN’mı sayabiliriz. Bunlardan Tenvir al-Burhan 1307 H./1831 M. ve Namus al-ikan 1274 H./1853 M. yıllarmda basılmıştır. Şarh-i Dibace-i Burhan’ın baskı tarihi ise belli değildir. Burhan’ın İlmî değeri yanında, pedagojik amaçla yazılmış olup, uzun yıllar medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş olmasının da bu şarhlerin yapılmasında etkili olduğu muhakkaktır. Bunlar­dan başka Abdunnafî Efendi, FENN-Î MANTIK adıyla Burhan’ı hem şarh ve hem de Türkçeye (Osmanhcaya) tercüme etmiştir. Ancak Mehmet Ali Aynfnin de beUrttiği gibi, Arapçası Türkçesin- den daha kolay anlaşılmaktadır(^^). Bu eser 1297 H./1881 M. yılında iki cilt halinde İstanbul’da basılmıştır.

Burhan bir "mukaddime" ve beş "bab"ı (bölümü) ihtiva eder. Mukaddimede ilmin(^") tanımı yapılmakta, bilginin çeşitli derecelerinden bahsedilmekte ve "sözün anlama delaleti" üzerinde durulmaktadır.

Birinci bölüm kavramlara ayrılmıştır. Bu bölümde Tümel (Küllî), Tikel (Cüz’î), Özsel (Zatî) ve İlintisel (Arazî) kavramlar tahlil edildikten sonra BEŞ TÜ M EL ele alınmaktadır. İkinci bölümde "Tanım" ve çeşitlerinden, üçüncü bölümde de önermeler ve önermelerin döndürülmesinden bahsedilmektedir. Modal Ö ner­meler de bu bölümde işlenmektedir. Dördüncü bölüm ise "Aklî Delillerin Yapısına" ve çeşitlerine ayrılmıştır. Bu bölümde ağırlık "Kıyas" teorisindedir.

Beşinci ve son bölüme gelince, burada delillerin malzemesi olan önermelerin dile getirdikleri hükümlerin bilgi değerleri açısından bir sınıflaması yapılmakta, öncül olan önermelerin değeri

6 1 A ynî, M e h m e t A li, T ü r k M an tık ç ıla r ı , s. 8 vd.6 2 B u ra d a "İlîm ", "Bilgi" a n la m ın d a d ır .

36

Page 45: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

açısından aklî delillerden söz edilmektedir. BEŞ SANAT adı verilen bu deliller, diğer Türk-İslâm mantıkçılarında olduğu gibi, BURHAN, CEDEL, HİTABET, ŞİİR ve M UGALATA (Sofıstik deliller) diye sıralanmaktadır.

Gelenbevi Burhan’a bir de "Hatime" (Sonuç) eklemiştir. O, burada mantık, kelâm, nahiv... vb. gibi ilimlerin adı olan terim­lerin, bazen söz konusu olan ilmin problemlerini, bazen o ilimle idrâk edilen şeyleri ve bazen de bu idrâklerin tekrarlanmasıyla kazanılan melekeyi adlandırdığını, ilmin- gerçekliğini idrâklerle onların tekrarından dolayı kazanılan melekenin oluşturduğunu, birincisinin ise ilmin konusunu teşkil ettiğini belirtmektedir. Gelen- bevî’ye göre her ilmin özünü teşkil eden meseleler o ilimde araştırılmaktadır. Bazı ilimlerde bu tek bir mesele, bazılarında ise birbirine uygun, biri diğerini takibeden birçok meseledir. Mesela sarf ilminin konusu tek bir meseledir, o da "Kelime"dir. Mantık il­minin konusu ise bilinen birtakım tasavvur ve tasdiklerdir ki, bun­lar aynı ilim içerisinde araştırılmayı gerektiren uygun meselelerdir. Gelenbevî, mantık ilminin konularım bir kez daha sıralıyarak kitabına son veriyor.

Burhan hâşiyesinde ise, kâpah gördüğü kısımların açıklamasını yapmakta veya kendi fikirlerine daha öncekilerden kanıtlar getir­mektedir.

KIYAS RİSALESİ: Gelenbe\î’nin klâsik mantık alanında telif ettiği eserlerinden birisi de Kıyas Risalesi’dir. Bu risale Arapça olup, kendisinin kaleme aldığı ilk nüsha esas alınarak Burdurlu Muhammet Raşit Efendi’nin tahririyle 1278 H./1862 M. yılında basılmıştır. 16 sahifedir

Risalenin başında Gelenbevî, Allah’a hamd ve peygamberine salat ve selâmdan sonra, eş ve dostlarının, onlara anlattığı büyük mantık âlimlerinin fikirlerini anlamakta güçlük çektiklerini, dolayısıyla kendisinden bunları toplamasını istediklerini, onların isteğine uyarak Allah’ın da yardımıyla bu kitabı yazdığını belirtiyor.

37

Page 46: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Adından da anlaşılabileceği gibi risalenin konusu Kıyas Teorisidir. Gelenbevî konuya kıyasın (Tasım’ın) tamnuyla başlamaktadır. "Kıyas meşhur ifadesiyle, sözlerden te’lif olunan bir sözdür ki, bu sözlerin doğruluğu kabul edildiği zaman başka bir sözü özü itibariyle gerekli kılar". Bu tanım önceki mantıkçılardan Ebherî, Kazvinî, R a a ve Teftezanî’de de aynen vardır. Şu farkla ki, Onlar, tanımda geçen "sözlerden te’lif olunan" ifadesi yerine, "önermelerden telif olunan" ifadesini kullanmaktadırlar. Gelen- be\î’ye göre bu tanım "basit" ve mürekkep (bileşik) kıyasları içine aldığı gibi, Bileşik Önermeleri dışarda bırakır. Zira Bileşik Öner­meler mantıkçıların geleneğinde tek bir önermedir. Tanımdaki "başka bir sözü gerekli kılar" ifadesi, "Her insan gülendir, her gülen gülendir, o halde her insan gülendir" tarzmdakı kıyasları tanımın dışında bırakmak içindir. Burada sonuç küçük önermenin aynıdır. Küçük Önermenin doğruluğu kabul edilmekle beraber sonuç böyle değildir(^^).

Gelenbevî, kıyaslan önce ikiye ayırmaktadır; îktiranlı Kıyas, İstisnah Kıyas. İktiranh Kıyas, sonucu öncüllerde anlam bakımından bulunupta şeklen bulunmayan kıyastır. Sonucunun aynı veya karşıt hali hem anlam bakımından ve hem de şekil bakımından bulunan kıyas ise İstisnah Kıyastır. İktiranh Kıyasları da "Yüklemlİ İktiranh" ve "Şartlı İktiranh" kıyaslar olmak üzere ikiye ayıran Gelenbevî, Kıyas Risalesini üç fasılda tamamlamıştır.

Birinci fasılda yüklemli İktiran Kıyasların dört şekli ele alınarak İncelenmekte ve örnekler verilmektedir. Gelenbevî bu dört şekil kıyasın sonuçlan bakımından değerlerini şöyle açıklıyor: D ört şekil kıyastan en mükemmeli birinci şekü olup, en güzel tarzda düzenlendiği ve aklın gerektirdiği şekilde tertip edildiğinden bunun sonucu apaçıktır. Öyleki zİhin, konudan vasıtaya ve vasıtadan yükleme kolaylıkla intikal ederek sonucu kusursuz olarak elde eder. H er iki olumlu ve her iki olumsuz önerme için

6 3 G e len b e v î, K ıyas R isa le s i, s. 3

38

Page 47: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

sonuç verir. Bu şeklin dışında kalanların bütününde sonuç apaçık olmayıp, hepsinde açıklanmaya ve ispata muhtaçtır. İkinci şekil, orta terimin küçük önermede yüklem olması, üçüncü şekil ise orta terimin büyük önermede konu olması yönlerinden mükemmel şekil olan birinci şekle benzerler. Dördüncü şeklin ise birinci şekille asla bir ortak yanı yoktur. Bu şeki! gerçekte kıyasın tabiî yapısından uzaktır. Onun sonucu çok kapalıdır. Hatta bazı mantıkçılar onu itibar derecesinden düşürmüşlerdir. Onu ölü saymışlardır"(^).

İkinci fasılda Şartlı İktiranlı Kıyasların beş kısımdan bahsedil­mektedir. Üçüncü fasıl ise İstisnah Kıyaslara ayrılmıştır. Gelen- b e \î İstisnah Kıyasları da "Doğru İstisnah Kıyas” (Kıyas ı Mütakîm) ve "Dolaşık İstisnah Kıyas" (Hulfî Kıyas) diye ikiye ayırmaktadır. Sonucunun kendisinin öncüllerde yer aldığı kıyas birinci türden, sonucunun karşıt halinin öncüllerde bulunduğu kıyas ise ikinci türden kıyaslardır. G elenbe\î’nin bu sınıflamasına Ebherfnin İsaguci’sinde, Teftezanî’nin Tehzîb’inde, RazTnin Tasdîkat’ında ve Kazvinî’nin Şemsiyye’sinde rasthyamıyoruz.

Gelenbe\î, Kıyas Risalesine bir "hatime" ile son vermektedir. Bu bölümde o, İstikra (Tüme V arım )'ve Temsil (Analoji)’nin tanımlarını yaparak Örnekler vermektedir; "İstikra, parçalarının durumuyla bütün hakkmda hüküm vermektir. Meselâ, her hayvanın alt çenesi hareket eder, çünkü ister insan olsun, ister at olsun, ister eşek olsun, isterse müşahede ettiğimiz daha başka hayvanlar olsun, bunların bütününün alt çenesi hareket ediyor. Öyleyse her hayvanın alt çenesi hareket eder, gibi". Burada söz konusu olan Eksik İstikra’dır. Zira Gelenbevî’ye göre "Tam İstik­ra" kıyasın eki değil, kıyasın kendisi olur(^^). "Temsil, bir tikehn hali ile başka bir tikel hakkında hüküm vermektir. Meselâ, nebîz (mayalanmış üzüm, hurma... vb. suyu) de şarap gibi haramdır.

6 4 GelenbevT', A y.es., s. 7-8.6 5 G e len b ev î, A y .es., s. 16.

39

Page 48: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Çünkü o sarhoş eder, sarhoş eden her şey haramdır, gibi." Gelen- bevî istikra ve temsili kıyasın dışında, fakat aklî delil olmaları açısından onun eki kabul e tm ek ted ir(^ .

RlSALETÜ’L-tMKÂN: Bu eserin adı bazı kaynaklarda "Risale fi Tahkik’l-îmkân ve’z-Zaruret", bazı kaynaklarda da "Miftah al- Müveccehat" diye geçmektedir. Gelenbevî ise "Miftahu Babi’l- Müveccehat'’ (Modal Önermeler Kapısının Anahtarı" adını vermiştir(^^). Yine Arapça yazılmış olan eserin muhtevasını, mantığın konularından olan "Hükümlerin Modalitesi" (Müvec- cehat) oluşturmaktadır. Bu eser 1309 H/1803 M. yılında Şirket-i Sahafiye-i Osmaniye’nin 87 numaralı matbaasında basılmıştır.

Gelenbevî’ye göre "Hükümlerin Modalitesi" konusu, mantığın konulan arasında gerçekten en kapalısı ve anlaşılması en güç olanıdır. Üstelik bir hükmün modları olan zorunluluk, vücub, devam, fiil, kuvve, imkân ve imtina^ ̂ (İmkânsızlık)’ın anlamları da farklılık göstermektedir. Gelenbe^i, söz konusu nedenlerle bu konuya bir anahtar olmak üzere İmkân Risalesi’ni te’lif ettiğini ve bu risaleyi yalnız yukarıdaki kavramların açıklanmasına ayırdığını belirtiyor.

Risaletu’l-İmkân (İmkân Risalesi) üç bölüm (bab)’dür. Birinci bölüm "Zaruret" ve "Vücup" hakkındadır. Bu bölüm yedi alt başlığı (faslı) ihtiva eder. Bu alt başlıklarda, Mutlak Anlamda Zaruret, Neliği Açısından Zaruret, Konunun Özü Açısından Zaruret, Konunun Vasfı Açısından Zaruret, Belirlenmiş Bir Vakitte Konunun Özü îçin Olan Zaruret, Belirlenmemiş Bir Vakitte Konunun Özü îçin Olan Zaruret, "Vücup" ve "İmtina'dan bah­sedilmekte ve örneklerle açıklanmaktadır.

Gelenbevî’ye göre mutlak anlamda zaruret, olumlu veya olum­suz olan bütün yüklemelerde (nisbetlerde) yiüklemin konudan ayrılmasının mümkün olmamasından ibarettir. Bu da konunun

66 G e len b e v î, A y.es.. s. 16.67 G e len b e v î. R isa le tu 'l- İm k â iî, s. 2

40

Page 49: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

bulunduğu bütün zamanlarda nisbetin de bulunması ve ondan ayrılmaması anlamma gelir. Ona göre "konuya nisbetin zarureti..." ifadesinin anlamı, nisbetin konudan ayrılmasının imkânsızlığıdır. Yoksa bu diğeri olmaksızı onlardan birinin bizzat gerçekleşmesinin İmkânsızlığı anlamında değildir.

Gelenbevî İsmail Efendi’ye göre mutlak anlamda ''Vücup", mut­lak anlamda zaruret gibidir ve zaruretin bütün kısımlarına şâmil­dir. O, "Vücûp" ve vücûbun çelişiği olan "İmtina'ı, "BİZZAT" ve "BI’L-GAYR" diye ikiye ayırmaktadır. Zira, eğer olumlu veya olumsuzdan nisbetin iki tarafından birisi konunun özünü gerekli kılarsa, işte bu taraf "Vücûp Bizzat" diğer taraf da "Mümteni’ Biz- zat"dır. Eğer zorunluluk konunun özünden gelmiyorsa bu da "Vücûp Bi’l-gayr" olur. Bunun karşısında da "Mümteni’ Bi’l-gayr" vardır.

İkinci Bölüm "Devam", "Fiil" ve "Kuvve" modlarının araştırılmasına ayrılmış olup, bu da üç alt başlığı içermektedir. Bunlardan, birincisinde "Devam", İkincisinde "Fiil", üçüncüsünde de "Kuvve ve İsti’dad" incelenip anlamlan tahlil edilmektedir.

Gelenbevî, mutlak anlamda "Devam"ı, "Nispetin konudan çözülmemesidir. (*^adem-i İnfikâktan ibarettir)" diye tanımladıktan sonra, onun da zaruret gibi kısımlara ayrıldığını ilâve etmektedir.

Konunun özünden kaynaklanan devam, var olan veya varlığı ol­mayan konu, var olduğu müddetçe nispetin çözülmemesidir. Konunun vasfından kaynaklanan devam ise, konunun vasfı var olduğu müddetçe nispetin çözülmemesidir. GelenbevTye göre, "Belirlenmiş bir vakitte nispetin çözülmemesi' anlamındaki devama itibar olunmamıştır. "Belirlenmemiş bir vakitte devamın ise hiçbir anlamı yoktur."

Fiil, olumlu veya olumsuz nisbetin bizzat tahakkukundan ibaret­tir. "Allah Taâla, bilfiil âlimdir, bilfiil cisim değildir" gibi. Fiilin gerçekliği nispetin yokluktan fiilen tahakkuk etmesidir,

41

Page 50: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

gerçekleşmesidir. O zaman içindedir. Fiil yalnız ortaya çıktığı anda vardır. Ondan önce ve ondan sonra var değildir. Eğer böyle ol­masaydı, çocuk bilkuvve değil, bilfiil kâtip oiurdu(^^).

"Kuvve" fiil gibi değildir. Kuvve ve İsti’dad’ın anlamı, bir şeyin diğer bir şeye, birinci şey için ikinci hâsıl olmaksızın kabiliyetli olmasından (diğer bir şeye isti’dadının olmasmdan) ibarettir. "Nutfe’nin insan şekline kabiliyetli olması, gibi. Zira o, rahime yerleştiğinde nutfe olma özelliğinden çıkarak insan suretini giyer. Fakat o, nutfe olarak devam ettiği müddetçe, ona insan vasfı verilemez, zorunlu olarak o, insan olmaz. Öyleyse nutfe mevcut olduğu müddetçe bilkuvve insandır, fakat bilfiil insan değildir{^^).

Üçüncü bölüm ise "İMKÂN" moduna ayrılmıştır. Bu bölümde, dokuz alt başlık altında imkânın çeşitli anlamlan tahlil edilmek­tedir. Gelenbe\^ye göre imkân, birşeyin kendi kendine (kendi özünde) varhğı ile yokluğunu iktiza etmesi (gerektirmesi)’dir. Başka bir ifade ile bir şeyin kendi özünde varlığının ve yokluğunun müsavi olmasıdır.. Gelenbevî, Risaletıı’î-İmkân'vaûsi, imkânın on çeşidinden bahsetmekte ve bunlardan M antıkî İmkân (Mantıkta söz konusu olan imkân)’m modalite bahsinde geçerli olduğunu belirtmektedir(^'^).

TA'^LİKAT âlâ M İR al-ADAB: M ünazara İlmi veya Münazara Sanatı (Dialektik) ile ilgili bir eserdir. Eser, Arapça oİup, Gelen- bevî’nin en hacimli eserlerinden biridir. Î189 H./1775 M. yılında te’lif olunan eser, 1234 H./1819 M. yılında basılmıştır. 609 sahifedir.

Bilindiği gibi, Ailame Abdurrahman b. Ahmet el-İcî (öl. 756 H./1355 M.), ADABU’1-‘'ALLAM E 'A D U D Ü ’d-DİN diye bilinen eserinde. Münazara ilminin (dialektiğin) bütün kurallarını on başlıkta açıklamıştır. Bu esere M İR ABU’L-FETH bir haşiye

Bkz; G e len b ev î, A y .es., s. 41.69 Bkz; G e len b e v î, A y .es., s. 42.

B ü tü o İm k ân Ç eş itle r i için B kz: G e le n b e \a , A y .es.. s. 48-70.70

42

Page 51: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

yazmıştır. İşte Gelenbevî Hoca, söz konusu hâşiye üzerine, TA’LİKAT âlâ M İR al-ADAB adını verdiği bu eserini yazmıştır.

Bilimsel tartışmada bulunan iki kişi veya iki taraf arasında geçen sözlerin niteliklerinden, tarafların iddialarını ispat için karşılıklı olarak ortaya koydukları aklî delillerin özelliklerinden bahsedilen eserde, açık ve seçik hükümlerden (ilkelerden) hareketle münazara yolunda melekenin kazanılmasını sağlamak ve araştırmada yanlışlığa meydan vermeden doğruya götüren kapılan açmak amaçlanmaktadır.

Bir tek konu hakkında birbirine zıt iki hükmün aynı anda doğru olması mümkün olamayacağına göre, tartışmalarda iki taraftan yalnızca birisi kabul edilecektir. Halbuki karşılıkh olarak ortaya konulan deliller, her iki taraf için de geçerli olmak üzere, madde ve form (öncüllerde yer alan önermelerin bilgi değerleri ve akıl yürütmenin şekli) açısından kendisini geçersiz kılacak bir illet (bozukluk) taşıyabilir. Öyleyse araştırmanın safhalarını belir­leyecek ve kabul edilir olanı reddedilir olandan ayırt etmeyi sağlayacak kurallara ihtiyaç vardır. İşte bu kurallar A dâb İlmi’nin konusunu teşkil ederler.

G elenbe\î’nin bu eserinin kaynakları, Teftezanî (öl. 792 H./1389 M.), Fenarî (öl. 834 H./1430 M.), Fazıl "^İsamu’d-Dîn Muhammed al-İsferainî (Öİ.943 H./1536 M.), Ömer al-Kâtibî al- Kazvinî (öl. 675 H./1276 M.), Seyyid Şerif Curcanî (öl. 816 H./1413 M.), Muhammed al-Darendî, Celâlu’d-Dîn Devvani (öl. 908 H./1502 M.), İbn Kemâl (öl. 940 H./1533 M.), Nasırü’d-Dîn Tusî (Ö1.672 H./1273 M.), Ebu’l-Feth, al-Mes’u d î ... vs. dir (^^).

RÎSALETU İLM Î’L-ADAB: Kısaca "Adâb Risalesi" veya "Gelenbe\ı âlâ Adâb" diye geçen bu eser, Süleymaniye Kütüphanesi’nde Tinnovali 1419, Fatih-4734 ve Giresun-lOö’da

71 B kz; G e len b e v î. T â lik â l â lâ M îr a l-A d â b , s. 5 . 7, 8, İÜ. 211, 213. -219. 600.

601, 603, 607... vs.

43

Page 52: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

kayıtlı yazma eserler içerisinde yer almaktadır. A rapça olan eser, 1281 H./1864*M. yılında İstanbul’da basılmıştır.

Doğruya ulaşabilmek için gösterilen çabanm, araştırmanın ve münazara sanatının (dialektiğin) kurallarmın işlendiği "Adâb Risalesi”, çapı küçük olmasına rağmen muhtevası açısından oldukça faydalı bir eserdir.

Gelenbevî bu eserine, "Bahs" (Tahkik ve araştırma, örtüsü olanı ortaya çıkarma) ve ”Münazara"nın doğruyu ortaya çıkarmak için sözü müdafaa etmek olduğuna işaret ederek başlamaktadır. Araştırmada doğruya ulaşabilmek, sağlam olan delilin eksik ve kusurlu olandan ayırt edilmesine bağlıdır" düşüncesini savunan Gelenbevî, bunu sağlamak için Adâb İlminin kurallarını bilmenin gereğine de inanır.

Gelenbevî’ye göre Adâb İlmi, "İlmin konusu olan tümellerin kapah olan taraflarının araştırılmasında ileri sürülen delillerin kabul veya reddediHr olmaları açısından durumlarını araştıran bir ilimdir". Öyleyse bu ilmin konusu tümellerin (Küllî kavramların) araştırılması, amacı ise tikellerin (Cüz’î kavramların) araştırılmasında düşünceyi hatadan korumaktır..

Yukarıda anılan Giresun-lOö’da kayıth yazma içerisinde, Gelen- be\^nin Burhanh ile, daha sonra kendilerinden bahsedeceğimiz altı küçük risalesi de yer almaktadır.

Burada Gelenbevrnin Adâb Risalesi’ne Haşan Paşazâde’nin "Feth al-Vehhab fi Şarh-i Risâletü’l-Adâb" adıyla bir şarh yazdığını da kaydedelim.

HAŞÎYE âlâ HAŞİYE al-LARİ âlâ ŞARHİ’L-HİDAYET; Bueser bazı kaynaklarda "Hâşiye âlâ Haşiye Şarh al-Hidâyet al-Hik- met li’l-Lârr’ adıyla da geçmektedir.

Bilindiği gibi Esırüâd-Din Mufaddal b. Ömer al-Ebherî {öl. 663 H./1264 M., konusu Klâsik İslâm Felsefesi’nin konulan olan

44

Page 53: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

"HİDAYETU’L-HİKMET" adii bir eser yazmıştır. Medrese eğitiminin Aklî İlimler alanında asırlarca âdeta değişmez ders kitabı olan bu esere birçok şarh ve hâşiyeler yapılmıştır. Esasen, medreselerde ders kitabı olarak okutulan diğer eserler için de durum bundan farksızdır. Bu şarhlar arasında Kadı Mîr Hüseyin b. Musİihu’d-Dîh Muhammed b. Salah al-Lârî (öl. 977 H./1569 M.)’nin eserinin özel bir yeri vardır. İşte Gelenbevî Hoca’mn bu eseri, al-Lârfnin şarhi üzerine yazdığı haşiyedir.

Muhtevasmı, Fârâbî ve İbn Sînâ geleneğine bağlı Felsefe anlayışında şekilinen ve kısaca Mantık, Tabiat İlimleri (Tabiyyat) ve metafizik (İlâhiyyat) diye ifade edebileceğimiz konuların oluşturduğu bu eser, Sultan Abdul Mecit zamanında 1270 H./1854 M. yılmda Matbaa-yı Amire’de basılmıştır. Eserin basımına Muhammed Nâil Efendi nezaret etmiştir.

Ayrıca bu eserin Süleymaniye Kütüphanesi’nde Hüsnü Faşa - 1275 ve Kasîdecizâde- 462’de kayıtlı iki yazma nüshası tarafımızdan görülmüştür.

III. Kelam ve Tasavvufla İlgili Eserleri

HAŞİYE âlâ TEHZİB al-MANTIK ve al-KELAM: Teftezânî (öl. 792 H.I/1389 M .)’nin Tehzib al-Mantık ve al-Kelâm adh eserine Ebu al-Feth M irî (öl. 950 H./1543 M.) tarafından yapılan ve Tehzib-i M irî adıyla bilinen hâşiye üzerine Gelenbevî’nin yazdığı mufassal bir eserdir. Bu eser de Gelenbevî’nin diğer birçok eseri gibi Arapça olup, 1288 H./1875 M. yılında "Gelenbevî âlâ Mir al-Tehzîb" adıyla basılmıştır. Basılan metin, müteaddit nüshalarından düzeltilmek suretiyle Mustafa al- Vidinî ve Süleyman al-Kırkağacî tarafından hazırlanan metindir.

Tehzîb al-Mantık ve âl-Kelâm’ı Teftezânî 789 H./1387 M. yılında tehf etmiştir. Oldukça kısa, sıkı, öz bir metindir. İki

45

Page 54: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

bölümü içermekledir. Birinci bölüm mantık, ıkmcı bolum kelam ı - mivle ilgilidir. Teftezânî özellikle mantık alanındaki önemli te’Uneriyle meşhurdur. Onun bu konudaki kitapları uzun yıllar medreselerimizde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Celâlü’d-Dîn Devvanî (öl. 907 H./1501 M.) Teftezânî’nin eserine oldukça tamnan ve özellikle medreselerde kendim den yararlanılan bir şarh yapmıştır. Bugün elli ıkı sahıfe halinde basılmış olarak elimizde bulunan bu şarhı ne yazık kı tamamlıyamamıştır.

Ebuâl-Feth Mirî (öl. 950 H./1543 M.) ise Devvanî’nin eserine bir hâşiye yazıyor. Yüz elli iki sahite olarak basılmış bulunan bu haşiye, devvanî’nin eserini de tamamlar niteliktedir.

İşte Gelenbevî Hoca, bu son esere hâşiye yazmıştır. Bu haşiyenin en önemli özelliği, diğer bütün şarh ve haşiyeleri icmal

etmiş olmasıdır.

Eserde mantık- ilmi ile kelâm ilminin özelliklerinden bah­sedilerek, bu iki disiplin arasmda bir karşılaştırma yapı maktadır. Eserin esas konusu, mantık ilmımn çeşitli problemleriyle, kelâmcılarm varlık ve bilgi teorileridir.

ilim (’2) önce TASAVVURAT (kavram düzeyindeki bilgi) ve TASDİKAT (tasdik veya inkâr ifade eden bilgi-hüküm düzeyin­deki bilgi) diye ikiye ayrılıyor. Bunlarm her biri de BED IHI akı yürütmeye muhtaç olmadan zihinde açık ve seçik olan) ve KIS B i (akıl yürütme ile kazanılan) bilgi diye taksim ediliyor. Gelenbev. ye göre ilme "Kisbî'nin isnadı sebep ve illete mspet e O, "Bedihî' ve "Kisbr' bilgiler hakkında özel bir kayıtla HUSUL ve HÂDİS kavramlarının kullanıldığını da kaydediyor.

Gelenbevî, Allah Taâla’mn ilminin niteliklerinden bah- sederken, onun ilminin Husulî ve Kısbî olmadığmı, aksine Ilm-ı

7 2 B urada i l im "b ilg i" a n l a m ın a d ı r .7 3 G e len b ev î, H âşiy e â lâ T e h z îb a l-M a n tık v e 1-K elam s.226.

46

Page 55: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Kadîm, ezelde var olan ilim olduğunu ifade ediyor. Çeşitli kelâm ekollerinin bu konudaki ihtilaflarmdan da bahseden Gelenbevî, Allah’m ilmini bazı kelâmcılarm "Bedıhf olarak nitelendirdiklerini de kaydediyor. O, bu görüşe katılmamaktadır. Çünkü Allah’m ilmi hem mahiyet (nelik) ve hem de vücut (varlık) açısından bilinenin aynıdır. Halbuki ilm-i husulî, yâni bedihî olarak zihinde var olan ilim, yalnız mahiyet açısından bilinenin aynıdır, vücut açısından değildir.

Gelenbevî’ye göre İlm-i Kadîm’i (ezelî ilmi), îlm-i İlâhî (Allah’m ilmi) ile açıklamak, daha genel olanı daha özel olanla açıklamak olur ki, bu yanlıştır. Çünkü İlm-i İlâhî, Yüce Yaratıcı’nın ilmidir. İlm-i Kadîm ise, O ’nun ilmine şamil olduğu gibi, filozofların anlayışında Ukul-u Aşere (on Akıi)’nm ilmine de şamildir(^'^).

"Küllî' (Tümel) ve "Cüz’î" (Tikel)’nin gerçekte ilmin sıfatlan olup, ma’lumun (bilinen objenin) sıfatları olmadığını kaydeden(^^) Gelenbevî, Küllîlik ve Cüz’ıliğin, aslında zihne ait suretlerin (kav­ramların) bir çokluğa mutabık (uygun) olup olmamasından ibaret olduğuna işaret ediyor(^^).Ona göre bir ^şeyden zihinde hâsıl olan suretler (kavramlar) zihinde varolduğu müddetçe ilim, zihindeki varlığından soyutlandığında ise ma’lum (obje) olurlar.

Gelenbevî, kelâmcılarm "Vücud-u Zihnî" (Zihinde Varlık)’yi inkâr etmeleri konusunda da özetle şöyle diyor: Şunu söyliyelim ki, kelâmcılarm Vücud-u Zihnî’yi inkârlarının anlamı, "biz birşeyi düşündüğümüz (tasavvur ettiğimiz) veya bir şeyi diğer bir şey hakkmda tasdik ettiğimiz zaman ondan akılda (zihinde) bir suretin hasıl olmaması" demek değildir. Zira akılda suretin hasıl olduğu ap­açıktır. Daha nasıl bunu inkâr ederler? Halbuki "Hâdis İlim" (son­radan kazanılan bilgi) onlara göre mahluk (yaratılmış)’tur. Halk

7 4 G e len b ev î, A y n .es .. s. 190 vd.75 G e len b e v î, A yii.es .. s. 198.7 6 G e le n b e v î, A y n .es ., s. 199.

47

Page 56: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

(yaratmak) ise eşyanın hariçteki varlığınaanlam., "Bir şeyden zihinde hasıl olan suretin bilmen ““ hıyet"' varhğmdan başka bi şey, bir benzerdişinin olduğudur. Çünkü mahiyet tektir M esela G>.neş j b ı Bunun iki varlığı vardır: 1) Dış dünyadaki varlığı 2) Zihindeki varlığı. Kelâmcılar, eşyamn suretlerinm, onlarm benzerlerim varlığım inkâr etmiyorlar. Çünkü bu benzerler hariçte mevcuttur­lar. Kelâmcılara göre bunlar öze ait keyfiyetlerdir ve , Gelenbevî’ye göre kelâmcılar eşyamn zatmdan sadece zihindeki v a f l İ ı n l â r ^ d i y o r l a r . kendilerine ait şu deliU « « ı sü ruyori.: "Eğer zihinde nar hasıl olsaydı onun tasavvuru anında zihinler y a L d ı . Halbuki bu batıldır, çürük bir delildir. Z ira b . goruyoruz ki burada ’'nar"m kendisi inkâr edilmiştir, benzen depl. Başka bir ifâde ile "nar"m kendisinden zihindeki varlığı kaldırılmıştır, ben­zerinden değil. Ona göre doğru olan bilme bilinenin benzeri bir suretin meydana gelmesidir ve bu ap-açıktır

(’’ )•Gelenbevî Allah Taâla’mn zat ve sıfatlarından soz ederken,

O ’nun fail-i Muhtar, Küllî iradenin sahibi olduğu üzerinde durmak­ta, Allah’ın fiilleri konusunda mezhepler arasmdakı goruj

ayrılıklarına da yer vermektedir( ).

Hidâyetin, Allah’ın dilediğine nasîbedeceği bir lutuf olduğuna da işaret eden Gelenbevî, bu konudaki âyet ve hadislerden orne - ler veriyor. O, âyet ve hadîslerin anlamları üzerinde dururken, Arap dilinin kurallarından da söz etmektedir.

h a ş iy e âlâ ŞERH al-CELAL al-'ADüDİYYE: Allâme Ab- durrahman b. Ahmed al-icî (öl. 756 H . / 1 3 5 5 M.) Vezir Gıyasu d- Din Hüdâbend için al-MEVAKİF adh meşhur kitabını yazmıştır Kelâm ilmine ait olan bu kitap, ilim adamlarının iltifatına m azhar olmuş çok değerU bir eser olup, senelerce medreselerimizde de

7 7 G e len b e v î, A yii.es., s. 164.7 8 G e len b ev î, A yii.es., s. 32.

48

Page 57: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

kitabı olarak okutulmuştur. Bundan dolayı bu esere çok sayıda şarh ve hâşiyeler yapılmıştır. Bunlar arasında Türk bilgini Seyyid Şerif Curcanî (öl. 816 H./1413 M.) ve Celâlü’d-Dîn muhammed b. Es’ad al-Devvanî (öl. 907 H./1501 M.)’nin şarhleri ayrı bir yere sahiptir. Curcanî’nin Şarhi üzerine Abdul Hakîm Selkutî al-Lahurî (öl. 1060 H./1650 M.) bir haşiye yazmıştır. Bu haşiye üzerine de Gelenbevî Hoca bir ta’likat yapmıştır ki, bu AKAID-I SELKUTÎ HAŞİYESİ diye bilinmektedir.

Gelenbevî’nin bu konudaki asıl önemli-eseri ise al-Devvanî’nin şarhi üzerine te’lif ettiği ve HAŞİYE âlâ ŞARH al-CELAL al- ‘̂ ADUDİYYE adını taşıyan hâşiyedir. Kısaca CELAL HAŞİYESİ veya GELENBEVİ âlâ al-CELAL adlarıyla da anıİan bu eser birkaç kez basılmıştır. 1233 H./1817 M. yılındaki baskısı 657 sahifedir. Bu eserin ayrıca Süleymaniye Kütüphanesi Fatih- 2949, Musalla Medresesi-2008/124, Gelibolulu Tahir-45 numaralarda kayıtlı yazma nüshalarına da rastladık. Bunlardan Fatih-2949’ da kayıth nüsha 194 varaktır.

Gelenbevî, Arapça olan bu eserinin başında, "Kelâm İlmi, ilim­lerin en şereflisi, onun bilgisi marifetleri^ en faziletlisi ve övgüye en layık olanıdır. Bu konuda^gerek öncekiler ve eerekse sonrakiler­den birçok erdemli 'kişi çok sayıda te’lifat yapmıştır"(^^) dedikten sonra, kendisinin de gençliğinin ilk yıllarında iyi bir seviyeye gelebilmek için gayretini aklî ve naklî ilimler uğruna sarfettiğini, adâb ve mantık fenlerine (ilimlerine) ait tahriratta bulunduğunu, gençliğinin ortalarına geldiğinde, artık âlet ilimlerine iltifat et­mediğini, kelâm ilmine dair bazı şeyler yazmak istediğini, özellikle de arzuya muvafık olsun diye, bu alanda en iyi araştırmalardan biri olan Celalü’d-Din Devvanî’nin Akaid-i Adudiye Şarhi üzerine ders vermeye sıra geldiğinde, büyük âlimlerin bu kitapta yer alan meselelere taalluk eden fikirlerini toplamaya karar verdiğini, bunu da dostlarını hatırlamak, öğrencilerinin fikirlerini olgunlaştırmak

7 9 G e le n b e v î, C elâ l H aşiy es i, s. 1-2.

49

Page 58: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

ve arkadaşlarının ricalarını yerine getirmek için yaptığını, ilâve

ediyor.Gelenbevî’ye göre aslında Akaid, bir anlamda İslâm i’tikad ve

inanana ait meselelerin kat’î (kesin) delillerle ispatıdır. O, akaid meselelerini iki grupta toplamaktadır;

1) Birinci dereceden önemli meseleler (asıl meseleler) ki, Gelenbe^' buna "Dinî Akidelerin Anaları" demektedir.

2) İkinci dereceden önemli meseleler (furu) kı, buna da o, "Dinî Akidelerin mühim olanları" diyor.

Ona göre bu kitap akaid meselelerinin bütününü içme alan bir kitaptır. Kitapta Zat-ı Bari (yegâne yaratıcı olan Yüce Allah), Peygamberlik ve Vahiy meseleleri başta olmak üzere akîde ve m- anca tealluk eden diğer meseleler İncelenmektedir.

Gelenbevî İsmail Efendi’nin, al-İcrnin yukarıda adı geçen MEVAKIF adb eserinin birinci bölümü olan mantık kısmına bir Ta’likatı olduğu da kaynaklarda geçmektedir( ).

RİSALE n TAHKİKİ MEZAHİBİ EHLİ’S-SUNNA fi ^USAT al-MÜ’MİNİN: Admı, ’̂ Büyük Günah Sahibi M ü’minler Hakkında Ehl-i Sünnet Mezheplerinin Görüşünün Tahkiki Konusunda Risale" diye Türkçeye çevirebileceğimiz bu risale, Suleymanıye Kütüphanesi Fatih-5393/6’da kayıth yazma içerisinde yer almak­tadır. On varaktır. Adından da anlaşılabileceği gibi, Arapçadır. Basılmamış olan bu eserin iki ayrı nüshası daha vardır. Söz konusu nüshalardan birisi Nafiz Paşa-785 numarada, RİSALE fî REDD âlâ al-M U TEZİLE fî TEFHİM İ FAİDETFL-IM AN al- M UCARRAD "an al- "AMEL (Amel -ibadet- olmaksızm yalnız imanın da faydası olduğunu anlatma konusunda Mutezile Görüşünün Reddi Hakkında Risale) adıyla kayıtlıdır. Diğer nüsha ise yine değişik bir isimle, RİSALE fî TEFSİR-I BA’Z ai-AYAT

8 0 Bk7,; B ro c k e lm an , S .l l , s. 302.

50

Page 59: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

REDDEN L’İL-M U’TEZÎLE (Mutezıle’yi Reddederek Bazı Ayetlerin Tefsiri Hakkında Risale) adıyla, Hafid Efendi 447/7 numarada bulunmaktadır. A dlan değişik olan bu üç risale, muh­teva bakımdan aynıdır.

Gelenbevî bu eserinde, amel (ibadet) olmadan yalnız imanın hiçbir faydası olamayacağı görüşünü savunan M u’tezile Mezhebi taraftarlarının bu görüşüne karşı Ehl-i Sünnet alimlerinin düşüncelerine yer vermektedir.

Gelenbevî’ye göre Mu’tezile taraftarları, söz konusu görüşlerini naklî delillerle ispata gitmişlerdir. Meselâ, En’am Süresi’nin, "Onlar kendilerine Meleklerin gelmesini mi, yoksa Rabbinin gel­mesini mi, yahut Rablerinden bir takım mucizelerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bir takım mu’cizeleri geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa veya imanıyla bir iyilik kazanmamışsa imanı ona fayda vermez..." mealindeki 158. âyeti de onların bu konudaki delillerindendir.

"Halbuki M u’tezile taraftarları Allah’ın Cud (cömertHk) ve Kereminden (lutfundan), Rahmet ve Mağfiretinden (bağışlayıcı olmasından) haberdar değillerdi. İşte Ei^i-i Sünnet bunu biliyordu' diyen Gelenbevî, Ebu’s-Suud Efendi’nin "izhar (açığa vurma), ızmarm (gönülde ve zihinde saklı bulunanın) tamamlayıcısıdır... şekhndeki görüşünü hatırlatıyor. O, "mücerret imanın faydası olmadığına" dâir hükmün, delillerin zahirî şekilleriyle göz önünde bulundurulmalarından kaynaklandığını da behrtliklen sonra, çeşitü tefsir âlimlerinin açıklamalarından ve bu konudaki düşüncelerin­den nakiller yapıp Hz.Peygamber (S.A.V.) ’in konu ile ilgiH hadis­lerinden de delil getirerek, yukarıdaki âyetten M u’tezile mezhebi taraftarlarının anladığı tarzda bir hüküm çıkarılamayacağını izah ediyor.

Eserde Gelenbevî, çeşitU mezheplerden meşhur âlimlerin "iman" ve "amel" hakkındaki görüşlerine de değiniyor. O, İbn Sina’nın, "Luğavî (dil ile söylenen) tasdik, ayniyle mantıki

51

Page 60: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

(düşünce ve kalpte olanı) tasdiktir" sözünü hatırlatarak, çok defa mantıkî olan kesin tasdikin ayniyle Luğavî (dile ait) tasdik olmadığına işaret ediyor. Bakara Süresi’nİn, 'Kendilerine kitap ver­diklerimiz Muhammed’i oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlar­dan bir takımı doğrusu bile bile hakkı gizlerler, meâlindeki 146. âyetini buna bir örnek olarak zikrediyor.

Gelenbevî imanı, "iman ihtiyarî olarak (kendi hür iradesiyle) kalbîn akdidir" diye tanımlıyor. İmanda kesin tasdikin gerekh olduğunu, zann-i galip ile İmanın sahih olamayacağını belirtiyor. Ona göre tasdikin hâsıl olmasıyla iman tamamdır. Bu safhada imanın faydasız olduğuna dair bir delil de yoktur. "İnandım kelimesinde "seçme" anlamı da vardır. Çünkü insan "inanma" ile "inanmama-inkâr" arasında seçme hürriyetine sahiptir. Seçerek yapılan bir işin de faydası varsa o, seçene aittir. Nitekim Hucurat Suresi’nin 7 ve 8. âyetlerinde, "Bilinki içinizde Allah’m Peygamberi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uymuş olsaydı, şüphesiz kötü duruma düşerdiniz. Ama Allah size îmanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiş inkârcılığı, yoldan çıkmayı ve baş kaldırmayı size iğrenç göstermiştir. İşte böyle olanlar, Allah katından bir lutuf ve nimet sayesinde doğru yolda bulunanlardır, buyrulmaktadır.

Bu risale bazı kaynaklarda "Risale Reddu Hakkı Eşrati s-sa at adıyla zikredilmektedir ki, bu kesinlikle yanlıştır.

RİSALE TETEALLEKU bi KAVLİMİ TVALA:

Türkçe’de "Allah Ta’âla’nın, - Allah Onlarda bir iyilik görseydi onlara işittirirdi- sözüyle ilgili risale" şeklinde ifade edebileceğimiz bu risalenin iki nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde Kasidecizâde -723 ve Giresun- 106’da kayıtlı yazmalar içerisinde bulunmaktadır. Giresun-106’da kayıtlı nüsha üç varaktır. Risale Arapçadır.

52

Page 61: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Gelenbevî bu risalesinde Enfal Suresi’nin, "Allah onlarda bir iyilik görseydi onlara işittirirdi. Onlara işittirmiş olsaydı zaten yüz çevirirlerdi. Zaten onlar dönektirler’mealindeki ayetin, tefsir ve hadis âlimlerince yapılan açıklamaları üzerinde durmakta ve bun­ları tahlil edip eleştirmektedir.

Gelenbevî’ye göre, "bu âyet iki şartlı öncülün bir araya gel­mesiyle birinci şekilden şartlı-iktiranh bir kıyastır, bu kıyas muhal olan bir önermeyi sonuçlandırır, bu sonuç: Allah onlarda bir iyilik görseydi onlar yüz çevirirlerdi- önermesidir" diyenlerin bu id­diaları yanlıştır. Hatta, söz konusu sonuç önermesiyle beraber bu doğru değildir. Çünkü, her ne zaman Allah onlarda bir iyilik görürse, bu onların hak yoldan yüz çevirmemelerini gerekh kılar. Aksi taktirde ilim cehle (bilgisizliğe) dönüşür ki, Allah Taâla hakkında bu muhaldir.

Bununla beraber Gelenbevî şu noktanın açıklığa kavuşturul­masında yarar görmektedir: Cenab-ı Allah’ın, "Allah onlarda bir iyilik görseydi onlara işittirirdi" meâlindeki bu kelâmı, Lügat (Dil­bilgisi) kaideleri üzerine varit olmuştur. Bundan da, "onların işit­memelerinin olmamasının sebebi, hayır .hakkında bilgilerinin ol­mamasından dolayıdır" sonucuna varılır. Gelenbevi’ye göre doğru olan da budur. Sonra, "onlara işittirmiş olsaydı zaten yüz çevirirler­di" ifadesiyle başka bir söz başlamıştır. Yoksa bu ikisi sanıldığı gibi Şartlı-îktiranlı bir kıyasın öncülleri değildir. Durum böyle olunca, bunların muhal olan bir hükmü sonuçlandırmaları da söz konusu değildir.

VAHDET-İ VÜCUD RİSALESİ: Basılmamış olan bu eser de yine Arapça olup, müteaddit yazma nüshaları vardır. Süleymaniye’de mevcut üç nüshasından biri Fatih-5393/2, diğeri Es’ad Efendi 3502/2, bir diğeri de Hafid Efendi-447 numaralarda kayıtlıdır.

Gelenbevî bu risaleye, "Külir ve "Cüz’f varlıkların mahiyeti üzerinde durarak, bazı araştırmacılara (muhakkiklere) göre

53

Page 62: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Vücud-u Küllî’nin (Bütüncül varlığın) hariçte varlığının mümtenî^ (imkânsız) olduğuna işaret etmekle başlıyor. O, mantıksal bir izah tarzıyla bu görüşlerini açıkladıktan sonra, Vacibu’l-Vucut ve "Mümkinü’l-Vucut" olan varlıkların tanımım yapmaktadır: "Kendi özünde var olmak için başkasına muhtaç olan mümkin varlıktır. Mümkin olan hiçbir şey ’Vâcip" değildir. Vacip İse "özünde ken­disine muğayir olan herhangi bİr sebeple (bir şeyle) değil, bizatihi mevcut olan (özüyle kaim olan)’dır.

Gelenbevî Hoca daha sonra mutasavvıfların "Vahdet-i Vücut" anlayışı üzerinde duruyor. Ona göre mutasavvıflar, Vâcİp âlemin bütünüdür" görüşünden buna gitmektedirler. Bu görüş açık bir şekilde yanlıştır. Çünkü Cenab-ı Allah, "Vacibu’l-Vücut"tur ve zatıyla kaimdir, gayriyle değil. O, kendisine başka şeylerin ârız olmasından münezzehtir, beridir, uzaktır. Tenzih, zatıyla kaim olan için gereklidir. Zira vacip, kendisine birşeyin ârız olmasıyla özünde adem-i kıyamı (zatıyla kaim olmamayı) iktiza eder.

Gelenbevî, Vahdet-i Vücût görüşünü kelâmcılar ve felsefeciler açısmdan da eleştirir. Haricî şeyleri Vâcib’in zatına ekleme, ona katma, onda değişmeyi ve başkalaşmayı gerektirir. Onları Vâcib in zatma dâhil etmek nispeti ise onun mürekkep (biieşik-bileşik mahiyet) olmasını gerektirir, mürekkep de tağyiri zorunlu kılar. Öyleyse bunlar muhaldir, olamayacak şeylerdir(^^).

Görülüyor ki, akıl yürütme yoluyla Vahdet-i Vücüt’u ispat imkânsızdır. Ancak Gclenbevi’ye göre sufîler, şüpheden hiçbir zaman uzak olmayan bu yolla değil, "Bedahet yoluyla (Herşeyin evveH olarak Allah’ı görmekle), gerçek varlığın Allah Taâla’dan başkası olmadığına, mümkün olanlara varlık adının verilmesinin, mazhariyet alâkasıyla mecazî olduğuna, bazıları ' Vâcip bazıları "Mümkin" olan müteaddit varlıklar söz konusu olmayıp, aksine tek bir varlık olduğuna, bunun da Allah Taâla’nın zatı olduğuna, mümkinlerin var olması, varlığın onlarla kaim olması anlamına

81 G elenbevî, Risale fî V ah d e t al-V ücut, E s ad E fend i - 3502/2.

54

Page 63: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

olmayıp onların bir tür alâka ile Vacibu’l-Vucûd’a (Allah’a), özüyle kaim olan yegâne gerçek varlığa bağlanmaları ile var olduk­larına, Allah Taâla’nm muhtelif sıfatlarının tecellisiyle de dış dünyada çok çeşitli suretlerin sabit olduğuna; bu tecellînin keyfiyetinin ise meçhul olduğuna, bunun ancak Allah tarafından bilindiğine, bu tecelli bakî oldukça mümkinlere "varhk " sıfatının hakikatte değil, mecazen ad olarak verildiğine inanmışlardır, buna kâil olmuşlardır.

Hakikatte ise müminler ezelî ve edebî olarak ma’dum (yok)’durlar. Gelenbevî’ye göre Sofistler ile Vahdet-i Vücûtcular arasında iki yönden fark vardır: Birincisi Sofistler ister vâcip, ister mümkin olsun, mutlak varlığı inkar ederler. Mutasavvıflar ise Vâcibu’l-Vucud’u inkâr etmeyip, varlığı Vâcib’e özgü kılarlar. İkin­cisi ise, mümkinlerin varlığını Vâcib’e zorunlu olan kıyası itibariyle değil, kendi mahiyetlerine kıyası itibariyle inkâr ederler. Onlar bu noktada "Yalnız Allah Vardır" derler ve ’Herşey herhangi bir vakıtta halik olur (yok olur gider)" demezler, "dâima hâliktir (yok­tur), ancak Cenab-ı Allah’ın kendisi hâlik değildir." derler( “ ). Öyleyse Sufîlerin "Vahdet-i Vücut" anlayışından, "herşey Vacibu’l- Vucut’tur" anlamı çıkarılmamahdır. Aksipe "varlık, var olmaya layık tek bir mevcut vardır ve O da Allah’tır" anlamı çıkanimahdır.

IV- Diğer Eserleri

RİSALE fi BEYANI ÎSMU’L-MA’NA ve İSMU’L-"AYN: Arapça olan bu risale Süleymaniye Kütüphanesi Giresun-106’da kayıtlı yazma içerisinde yer alan risalelerden İkincisi olup, bir varaktır. Nahiv ilmiyle alâkahdır.

Risalede, "Bir mahiyetin, bir cevherin ilintilerini ifade eden sözcükler" diyebileceğimiz "MA’NA İSİMLERİ" ile Bir mahiyetin bir cevherin adı olan sözcükler" anlamında kullanılan "ZAT

82 Bkz: İsm ail F ennf (E rtuğ ru l), V ahdel-t V ücud ve M ulıyiddin Avabî. s. 111 vd.

55

Page 64: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

İSİMLERİ" üzerinde durulmakla Usulcüler (Hadîs ve İslâm Hukuku Melodolojisi bilginleri) ile Nahivciler (Arapça dilbil­gisinin cümle bilgisi kısmıyla uğraşan bilginler) arasında bu konudaki görüş ayrılıkları örneklerle açıklanmaktadır.

RİSALE fi ŞARH TARİFİ SİDKİ’L-HABER ve KİZBİHİ: Burisale Süleymaniye Kütüphanesi Hafid Efendi 447/5 numarada kayıtlı Arapça küçük bir risaledir.

Dua, emir, temenni... vb. olmayıp, haber bildiren bir sözün doğru ve yanlışlığından neyin anlaşılması gerektiği konusunu işlemektedir.

Gelenbevî bu risalesinde Fârâbî’nin sözü 'T am ' ve "Tam ol­mayan" diye ikiye ayırdığım hatırlatarak, tam sözün iki terim arasındaki nispetten ibaret olduğunu, doğruluk ve yanhşlığm "tam olan söz" için geçerli olduğunu söylüyor. Doğruluğun mutabakat (gerçeğe uygunluk), yanlışlığın da mutabakatın olmaması (gerçeğe uygunluğun bulunmaması) ile ortaya çıktığını ilâve ediyor.

Aynı yazma eser içerisinde altıncı sırada yer alan RİSALE fî BAHS MİN al-ŞARH al-CEDÎD adlı eserinde ise Gelenbe\â, İLLET (sebep) ile M A’LUL (sebep olduğu şey) arasındaki münasebet üzerinde durmaktadır.

RİSALE fi’t-TEKADDUM (Tekaddüm -önce gelme- hakkında risale): Yine Arapça olan bu eser, Süleymaniye’de Giresun- 106’da kayıtlı yazma içerisinde üçüncü risaledir. Tek sahifelik bir eserdir. Bir şeyin diğer bir şeyden kaç anlamda önce olabileceği hakkındadır. Ona göre beş türlü öncelik vardır:

1-Zamanda öncelik

2-Tabiatı açısından öncelik (1 sayısı 2 sayısına nispetle daha öncedir.)

3-Şerefte öncelik (Bu anlamda, hoca öğrencisinden daha öncedir.)

56

Page 65: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

4-Rütbede öncelik

5-Sebeplilikte öncelik

Giresun-lOö’da kayıtlı yazma eser içerisinde yer alan bir başka risale de RİSALETU’L-MASTAR (Mastar Risalcsi)'dır. 139. varaktan itibaren başlayan bu risale, üç varaktır. Nahiv ilmiyle il­gilidir. Risalede, bir kelime türü olan M astar’m çeşitli delâletleri hakkında tesbitler yapılmakta, bilgiler verilmektedir.

RESAİLU’L-İMTÎHAN (İmtihan Risaleleri); Kaynaklarda Gelenbe\î Hoca’ya atfedilen bu eser, İbrahim Nureddin tarafından kaleme ahnan bir risaleler mecmuasıdır. îlk risalenin başına koyduğu kısa ön sözünde İbrahim Nureddin, "işle bunlar birtakım soru ve cevaplardır ki, bunları imtihandan çıktıktan sonra topladım" demektedir.

Bu eser genelde. Sultan Abdu’i-Mecîd Han zamanında sevilen ve sayılan âlimlerinin çeşitli konulara dair risalelerinden en güzel­lerinin bir araya toplanmasından ortaya çıkmış ve Muhammed Said Efendi’nin şahsî gayret ve becerisiyle 1262 H./1845 M. yılında Matbaa*yı Amİre’de basılmıştır. Eserin ^bir başka baskısı 1275H./1860 M. yılında yapılmıştır. Burada eserle ilgili düşüncelerimizi ortaya koyarken elimizde bulunan 1845 yılı baskısını esas aldık.

Belirtilmesinde yarar gördüğümüz bir nokta, ellibeş risaleden oluşan bu eserde risalelerden yalnız onaltı tanesinin kesin olarak Gelenbevî’ye ait oluşudur. Diğerlerinden bazılarının söz konusu devrin öteki bilginlerine ait olduğu yine kesindir. Daha önceki devir bilginlerinin risalelerinin de yer aldığı bu eserde, risalelerden önemli bir kısmmm müellifi belirtilmemiştir.

Gelenbevî’ye ait olan söz konusu onaltı risaleden ba/ılarının müteaddit yazma nüshaları da mevcuttur. Bunları yeri geldikçe zik­redeceğiz.

57

Page 66: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Burada işaret edilmesi gereken diğer bir husus, söz konusu risalelerden bazılarında bir konu bütünlüğünün olmamasıdır. Bun­lar genelde imtihan esnasında veya derslerde hocanın bazen bir harf, bazen bir kelime, bazen de bir cümle üzerinde yaptığ açıklamalardan ibarettir. H atta bazen bir kelimenin sarf bilgisi( ) açısından tahlili, bazen nahiv(^) açısından cümle içindeki yeri ve bazen de mantık açısından çeşitli delâletleri üzerinde durulmak­tadır. Böylece risalelerden bir kısmının, birtakım kısa cümlelerin gramer ve anlam yönünden tahlili niteliğini taşıdığını söyleyebiliriz. Bundan maksat, müzakere ve mütalaa esnasında öğrencilere gerek­li olan bir takım bilgileri vermek, onları araştırmaya yöneltmek, okudukları çeşitli disiplinler arasındaki münasebeti kurmalarına yardımcı olmak ve çeşitli konularda fikir alış-verişinde bulun­maktır. Gelenbevî’ye göre bu gereklidir de.

Esasen işaret ettiğimiz hususlar, ders esnasmda veya çeşitli vesilelerle, özellikle klâsik medrese eğitiminde hocalar tarafından sık olarak yapılan şeylerdir.

Bütün bunları dikkate alarak, bu risalelerden bir kısmının, Hoca’nm çeşitli vesilelerle herhangi bir konu üzerine söyledik­lerinin öğrencileri tarafından kaleme alınmasıyla ortaya çıktığını sanıyoruz. Bunun böyle olması da tabiîdir.

Hemen ilâve edelim ki, bu onaltı risale içerisinde çok önemli konuları işleyen oldukça değerli olanları da yok değildir. Biz Burada hepsi de Arapça olan bu risaleleri ayrı ayrı birer eser olarak ele ahp, bunlardan bir kısmını ismen tanıtmakla yetineceğiz. Önemli gördüğümüz diğer bir kısmının ise muhtevaları üzerinde de duracağız.

"İmtihan Risaleleri" adh eserin içerisinde yer alan Gelenbevî İsmail Efendi’ye ait risaleler:

83 Sarf; A rapça dilbilgisinin kelim e yapısıyla ilgilenen kısmı.84 Nahiv; A rapça dilbilgisinin söz dizimi, cüm le yapısıyla ilgilenen kısmı.

58

Page 67: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

RİSALE al-FENNU’L-EVVEL İLMU’L-MEANÎ: Bu risale Belagat’m birinci dalının M eânî ilmi olduğuna dair olup, 20-28 sahifeler arasında yer almaktadır. Onuncu risaledir.

Bilindiği gibi medreselerde okutulan ilimlerden birisi de Belagat ilmidir. Belagat terim olarak, herşeyden önce Meânî, Beyân ve Bedi* ̂ ilmini içine alan bir ilim dalıdır. Bu ilim ile sözün (kelâmın) kısımlarından sahih (doğru) olanını seçebilme melekesi kazanılır. Sözün beliğ olabilmesi için delâletinin açıklığı, sözün yerinin gözetilmesi, uygun işaret şarttır. Esasen böyle söz, kısa, kolay ve anlamca zengin olur(^^).

"Kelimenin hâlin gereğine (muktazay-ı hâle) uygunluğunu sağlama" demek olan Meânî ilminin konusu, sözün yerinde kul­lanılması ve hâlin gereğine göre uğrayacağı değişikliklerdir.

RİSALE al-FENNU’S-SANİ İLMU’L-BEYAN: Belagat’m ikin ci dalının beyan ilmi olduğu konusunda olan bu risale, otuzbeşinci risaledir ve oniki sahifedir(^^). Gelenbevfye göre Telhis’in müelUfi Abdurrahman al-Kazvinî (öl. 793 H./1338 M.), Beyân’ı Bedi* ,̂ il­minden önce aldı. Çünkü Beyân, Belagat ilminin bir cüz’üdür ve sözün belîğinin elde edilmesinde Belagat ilminin ona şiddetle ih­tiyacı vardır. Bedi^ ̂ ise böyle değildir, o Belagat ilminin bir zeylidir ve onun tamamlayıcısı durumundadır.

Lugatta, "kendisiyle delâletin tam olduğu şey", "en açık şekilde ifade etme" anlamlarını taşıyan Beyân, ıstılahta Belagatı meydana getiren âlet ilimlerinden birine delâlet eder. Beyân, lafzm mânâya delâletinde vuzuha kavuşabilmek için gereken melekeyi kazandıran ve bununla ilgili kuralların bütününü içine alan bir ilim- dir('^).

85 Bkz; Bilgegil, Kaya (P ro f.D r.) E debiyat bilgi ve T eorileri, s. 19.86 Bkz. G eleiîbevî, Risail-ı İm tihan (İb rah im N uredd in Neş.)- s. 93 vd.87 Bkz. Bilgegil, Kaya (P ro f.D r.) Ayn. esr. s. 125.

59

Page 68: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Belagat ıstılahı olarak Bedi* ̂ hâlin muktazasma uyan, delâlette açıklığı haiz, sözü güzelleştirme yollarına ait bilgiler mecmuası, diye tanımlanabilir.

Medreselerimizde belagat derslerinde okutulan kitapların başında, Sekkâkî (öl. 626 H./1228 M .)’nin Miftahu’l-Uîum adh eseri ile buna Celâlu’d-Din Muhammed Abdurrahman al-Kaz- vinî (öl. 739 H./1338 m.) tarafından yazılan Telhisu'l-Miftah isimli hulasası ve bu hülasaya Sa’du’d-Dîn teftezanî (öl. 791 H./1388 M.) tarafından yazılan Mutavvel ve Muhtasar isimlerindeki şerhler ve bu şerhlere Seyyid Şerif Curcanî ile Şemsu’d-Dîn Fenarî (öl. 741H./1340 M.) vesairleri tarafından kaleme alman şarh ve hâşiyeler- dir.

İşte Gelenbevî Hoca’nın bu iki risalesi "Telhisu'l-Miftah" isimli eserle ilgili küçük haşiyelerdir.

Soru-cevap tarzında yazılmış olan al-Fennu’s-Sânî İlmu’l- Beyân adh risalenin müteaddit yazma nüshaları da vardır. Bunlar­dan görebildiklerimiz, Süleymaniye kütüphanesi yazma bağışlar- 606, Hafid Efendi-447/9, Fatih-5393 numaralarda kayıth üç nüshadır.

RİSALE fi DUHULİ’L-BA’ "ala'I-MAKSUR ‘̂ ALEYH ve’l- MAKSUR: Onbirinci risaledir ve bir sahifedir. Belagat ilminin konularından olan ''KASR'la ilgilidir. Kasr, lugatta kısaltma, kasma, hatta hapsetme anlamlarına gelir. Bir uslüp terimi olarak Kasr, bir lafız (söz) veya lafızlar kümesi kavramını diğer b ir lafız veya lafızlar kümesi kavramına tahsis etmek, inhisar ettirmek demektir. Bu tahsis ya cümle öğelerine ait yerler üzerinde ortaya çıkacak değişiklikle ya da ''Kasr Edatı" denilen bağlaçlarla sağlanır. Ahmed’in yalnız parası vardır, para Ahmed’indir (başkasının değil), ifadelerinde olduğu gibi.

Bu risalede, Kasrın ilk öğesi olan "Maksur" ile ikinci öğesi olan "Maksur Aleyh'e, Arapça ifadelerde, harf-i cer (bir tür edat) olan

60

Page 69: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

'ba" harfinin dahil olması konusunda Teftezanî ve Seyyid Şerif Cürcantnin görüşlerine yer verilmekte ve aralarmdaki ihtilâf dile getirilmektedir(^^).

Bu risalenin yazma iki nüshası yazma bağışlar-606/35 ve 1284/14 numaralarda kayıtlıdır.

RİSALE !î-l-VASITA (O rta Terim Konusunda Risale): Onüçüncü risaledir, bir sahifedir. İspatta, aklî delilde orta terimin belirlenmesi üzerine bazı mülahazaları içermektedir.

RİSALE EHVALU’L-İSNADİ’L-HABERİ (Habere-Yükleme- ait İsnadın Alacağı ve Bulunacağı Haller): Onsekizinci risaledir. Dört sahifedir. Belagat’m M eanî ilmiyle ilgilidir. A rapça dilbilgisi kurallarına göre bir konuya yüklenen yüklemin (haberin) çeşith durumları ele alınmaktadır. Cüz’iyy-i Hakikî (bir ferdin adı olan tekbir terim)’nin yine cüz’iyy-i Hakikiye yüklenmesinin Belagat ilmi âlimlerine göre caiz, mantıkçılara göre caiz olmadığına işaret edilmektedir.

RİSALE al-ELFAZU’L-MAHSUSA al-MUAYYENE: Bazı kaynaklarda, "Risale Mebhasu’l-Fasi ve’l-VasI" adıyla da zikredilen bu risale, otuzdokuzuncu risale olup, oıibeş sahifedir. Söz konusu risalenin görebildiğimiz yazma nüshaları, Süleymaniye’de yazma bağışlar-606/59 ve 1284, Hüsnü Paşa-619, Giresun-106, Fatİh- 5393/1 ve Hafid Efendi-447 numaralarda kayıthdır.

FasI (dağıtma) ve Vasi (bağlama) M eânî İlminin konulanndandır. Sözü birleştirme ve bağlama tarzları (Vasi) ile sözü dağıtma ve ayırma (Fasi) tarzlarının araştırılması, bu konunun özünü oluşturur

Kelimeler ve cümleler iki surette bir araya getiriHr; ya bağlanarak ya da bağlanmayarak. Meânî ilminde birincisine "Vasi", İkincisine "Fasl" adı verilmiştir.

Bkz. G elenbevî, Ayn.es.. s. 28

61

Page 70: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

' Vasi" kelime ve cümleleri bir bağlaç (Arapça’da sayıları on olan atıf harfleri) veya bağ-fiil (rabıta) yardımıyla bir araya getir­mektedir. Bu cümlelerden birincisine "Ulanan" (M a’tuf aleyh), İkincisine de "Ulanılan" (Matuf) denir.

Kelime ve cümlelerin, arada bağlaç veya bağ-fiil bulunmaW zın bir araya getirilmeleri "Fasl" adını alır. İster "Vasi", ister Fasi suretiyle olsun kelimeleri veya cümleleri biraraya getirebilmek için aralarında birleştirici bir yön bulunması şarttır. Bu birleştirici yön ya hükümde ortaklık, ya da birleştirme yönü üzerine kurulur. Gelenbe^â bu risalesinde işte bu meseleler üzerinde durmaktadır.

TELHİS SAHİBİ (^^)’nin "Kelâmda Belagat’ın iki tarafı vardır: Birisi en üstün olanı kİ, bu İ^CAZ ve ona yakın olanıdır;-diğeri de en düşük olanıdır kİ bu da ITNAB’dır" şeklindeki sözü üzerine risale: Kırküçüncü risaledir, beş sahifedir.

Gelenbevî’ye göre bu söz, Miftah’ın müellifi Sekkakî’nin dediğine de uygundur.

Lafzı az, mânâsı çok olacak surette merâmı ifade etmek, us- luba ait bir meziyettir, belagat kitaplarında bu "İ'^câz" terimiyle ad­landırılmıştır. Maksadı alışılmış olan İbareden fazla sözle ifade etmek, söze lüzumsuz kelime veya cümle katmak makbul sayılmayan bir anlatım tarzıdır, belagat’ta bu da "İtnâb" terimiyle karşılanır.

Gelenbevî’ye göre "İ‘̂ câz"m en üstün ifade tarzı oluşu, Allah’ın Kelamı’na nispetledir. O’na göre Allah’ın Kelâmı’mn İ câzı ve İ^^câza yakın oluşu hususunda İslâm mezhepleri arasında ihtilaf yoktur, hatta İmam-ı Azam ile İmam Muhammed de aynı görüştedirler. Aynı şekilde, "Kelâmın en üstününün İ caz veya İ^câza yakın olanının" olduğu hususunda da Belagat Âlimleri arasında da ihtilâf yoktur. İhtilaf bu kavramların tanımı ve belirlen-

89 T elh isu 'l-M iftah adlı eserin m üellifi, C ela lu 'd -D îıı M uham m ed b A bdurrah - m an â1-Kazvinî (öl. 739 H ./1338 M .)’dir.

62

Page 71: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

mesi hususundadır. Gelenbevî işte bu risalesinde, bazı Belagat âlimlerinin konu ile ilgili mütalaalarına yer vermektedir.

RtSALE-İTAĞLtB: Yine Belagat ilmiyle ilgili olan bu risale kırksekizinci risaledir ve bir sahifedir.

Risalede, Tağlıb’de "istiare"nin istiare-i musarraha (açık istiare) olduğu üzerinde durulmaktadır. Tağlîb, bir ilişki veya ilgiden dolayı bir kelimeyi başka bir mânayı da içine alacak şekilde kullan­maktır. Meselâ "Ebeveyn" denir, baba ile anne kasdedilir.

İstiare, arada bir engel karine bulunmak şartiyle bir sözü ben­zerlik ilgisiyle kendi anlamı dışında kullanmaktır. Açık İstiareye gelince, Müşebbehun-bih (kendisine benzetilen)’in anlamını taşıdığı halde müşebbeh (benzeyen) yerinde kullanılan söz açık is­tiareyi teşkil eder. İşte tağlibte de açık istiare vardır. Çünkü, ikisinin de mürebbî olması nedeniyle, "ebeveyn" sözünden baba ile anne kasdedilir. Böylece bu örnekte "baba" anne için müsteardır. Aynı şekilde "Kamereyn" (iki ay) denir, aydınlatıcı olmakta ortak oldukları için "Güneş" ve "Ay" kasdedilir. Bu örnekte de ay, güneş için müsteardır. Gelenbevfye göre Tağlib’de hususî olanı zikredip umumî olanı murad etmek yoluyM, "Mecaz' da mecaz-ı mürsel"dir. Meselâ, "baba" zikredilir, bundan mutlak anlamda "mürebbf kasdedilir, aynı şekilde "ay" zikredilir, mutlak anlamda "ışık saçan" kasdedilir. Bu örneklde hem tağlîb, hem de mecaz-ı mürsel vardır.

MÜTEKELLİMLERÎN "VÜCUD-U ZİHNİ'yi (Zihinde Varlığı) İNKARLARI KONUSUNDA RİSALE: Kırkaltıncı risaledir, dört sahifedir.

Bu risalesinde Gelenbevî, Kelâm bilginlerinin "zihinde varlık"ı inkâr edip, varlığı yalnız "vücud-u haricr (dışarda varlık)’ye inhisar ettirdiklerini belirttikten sonra, bu inkârın hangi anlamda olduğu konusunda bazı mütalaalar ileri sürmektedir.

63

Page 72: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Gelenbevî’ye göre, esasen doğru olanın, Kelâmcılara göre "Vücud-u Haricf' kavramının daha genel bir anlam ifade ettiği, bunun da "Hariçte Varlığı Gerçekleşmiş Olan” varlıkla, "Hariçte Varlığı Mevhum Olan" (var diye düşünülen) varlığı kapsadığıdır. Ona göre varlığı mevhum olan şey beşer tabiatında sabittir. Çünkü, "Bu âlemin bir benzeri mümkündür" önermemizin doğruluğunu inkâra kimsenin (kelâmcılarm) gücü yetmez. Öyleyse, işin esasında onların, "Varhk, hariçte varlığı gerçekleşmiş olandır, yâni varhk = hariçte gerçekten var olandır" şeklindeki sözleri batıldır. Aksine onlar. Mevhum varlığı -ki o vehm olunan beşer tabiatında sabittir-. Zihnî varlığa bedel kılmışlardır. Gelenbevî’ye göre zeki olan insan için bunu anlamak hiç de güç değildir.

BU ALEMİN KADİM veya HÂDİS OLDUĞU KONUSUNDA KELAMCILARLA FİLOZOFLAR ARASINDAKİ İHTİLAF ÜZERİNE RİSALE: Kırkdokuzuncu risale olup, iki sahifedir. Yazma bir nüshası Süleymaniye’de Sezer 3847/7 numarada "RİSALE TETEALLEKU bi KID EM İ’L"'ALEM ve HUDUSİH" adıyla kayıtlıdır.

Gelenbevî’ye göre bu konuda üzerinde durulması gereken taraf "Kıdem meselesı"dir. O, "Hz.Muhammed (S.A.V.)’in getirdiği itikadın, alemin kıdemini (ezelî oluşunu) hiçbir yönden câiz görmediğini" kaydettikten sonra, burada başka bir ihtimâlin söz konusu olduğunu, onun da, "nev*̂ -i âlemin (âlem türünün) kadîm, âlemin fertlerinden her bir şahsın da hâdis (sonradan yaratılmış) olduğudur. O şekildeki, hâdis olan şahıs yok olmakta ve yerine başkası vaki olmaktadır" şeklindeki görüş olduğuna işaret etmek­tedir. Ona göre burada "âlemin mutlak surette Vacibu’l-Feyyaz olan Allah’dan taştığı (ve bu suretle de kadîm olduğu) şekündeki bazı filozoflara ait görüşten ve bunun yine İslâm İ’tikadının hilafına olduğundan söz etmeğe de gerek yoktur. Çünkü yer, gök ve onların içinde bulunanlar bir zaman sonra tamamen yok olacak hâdiselerdir. Nitekim Devvanî de aynı görüştedir.

64

Page 73: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Gelenbevî daha sonra "nev̂ -̂i âlemin kadîm, fertlerinin hâdİs olduğu şeklindeki görüşü tahlil etmekte, "cismanî haşrİn inkârmm itikad açısmdan mümkün olmadığı" görüşünden hareketle, "İster nev -i âlem, ister şahıs açısından söz konusu edilsin, âlemin kadîm olduğu görüşünü hiçbir şekilde itikadia te’Hf etmek mümkün değildir. Öyleyse bu konuda Sadık Haberci {Hz. M uhammed)’in haber verdiklerine inanmak gerekir" demektedir.

RİSALE fî TAHKİKİ MA’NA al-TAKSİM ve al-MUKASSÎM: Ellibirinci risale olup, üç sahifedir. Risalenin yazma bir nüshası, Süleymaniye’de Giresun-106/5 numarada kayıtlıdır.

Risalenin konusu "Bölme"dir. Bilindiği gibi bölme, mantık bilimine ait bİr konu olup, "Tanım" konusunu bütünler nitehktedir. Gelenbevî bu risalesinde "bölmede söz konusu olanın ya bir bütünün içine aldığı bütün ferdlerine bölünmesi, ya da bir tümel mahiyetin tikellerine bölünmesi olduğu" şeklindeki görüş üzerinde durmakta ve bunları örneklerle açıklamaktadır. Meselâ; "kelime üç kısma bölünmüştür" sözünden ya kelime kavramı ya da kelimenin fertlerinin bütünü kasdedilmektedir. Bizim, "kelime ya isimdir ya fiildir ya da harf (edat)’tir" şeklindeki sözümüzün anlamı, bir kelimenin bu üç kısımdan birinden olduğudur. Burada hükmün, kelimenin her bir ferdi üzerine doğru olduğu açıkça anlaşıldığı gibi, tümel mahiyet ve fertlerinin bütünü üzerine de doğru olacağı konusunda bir kapalılık yoktur.

ALLAH TAALA’NÎN EŞYAYA MÜTEALLİK (ilişkin) İLMİNİN TAHKİKİ (araştırılm ası) KONUSUNDA RİSALE: El-liikİnci risale olup, beş sahİfedir. Bu risalede Gelenbevî, "Cenab-1 Allah’ın ilminin, bizim birşeyi bildiğimiz durumda olduğu gibi, eşyadan hasıl olan suretler olmasının câiz olmadığı üzerinde durarak, "eğer böyle olsaydı biHnen şeyler, kendilerine Allah’ın il­minin tealiukundan önce mevcut olurlardı. Böyle olunca;

1) Ya eşyanın, kendilerine Allah Taâla’nm ilminin Icalluku ol­madan, Allah’tan sudur etmesi gerekirdi ki, bu muhaldir,

65

Page 74: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

2) Ya eşyaya (bilinen şeylere) ilmin tealluku tekaddum eder, yâni ilim, bilinenden önce var olmuş olur, bu da bir şeyin kendisin­den önce var olmuş olmasmı gerektirir ki, bu da muhaldir.

3) Ya da, o eşyanm Allah’tan sâdır olmaması gerekir ki, bu da Vâcibu’l-Vucûd’un teaddüdünü gerektirdiği için kesinlikle muhaldir" demektedir.

Öyleyse Allah’ın ilminin kendi özünde, herhangi bir surette mevcut olan eşyaya teallukunun derece bakımından bir önceliği olmadığı sabittir.

Allah Taâlâ’nın eşyaya tealluk eden ilmi, onun katında eşyanın hazır olmasıyla da meşrut (şartlanmış) değildir. Çünkü hazır olma bir nispet gerektirir. Nispet ise, birbirlerine nispet olunan iki şeyden daha sonradır. Öyleyse Allah’ın ilminin böyle bir şarta bağlanması, bilinen eşyanın Allah’ın ilminin kendisi üzerine teal- lükundan daha önce var olmasını gerektirir ki, bunun muhal olduğu daha önce geçti.

Öyleyse Allah Teâlâ’nın ilmi yaratılmışların ilminden farkhdır. Gelenbevî bu farkı izah için, keiâmcıların kullandığı iki terime baş vurmaktadır: Bunlardan birisi "Husulî ilim", diğeri de "Huzurî ilim".

Birincisi yaratılmışların bilgisi olup, eşyadan zihinde hasıl olan suretlerle meydana gelmektedir. Böyle bir bilgi, eşya hakkında "Vucud-u H aricf (hariçte varlık) ve "Vucud-u Z ihn f (zihinde varlık) ayırımını gerekli kılar.

İkincisi ise Cenab-ı Allah’ın ilmi olup, özelliği "Tasavvur olunan (bilinen) her şey için idrakâ ait suretlerin zatının iktizasından ibaret olmasıdır"(^). Böyle bir ilim, idrâk eden katında bilinenin huzuruyla (hazır bulunmasıyla) olup, eşyadan alınan suretlerle meydana gelmemektedir. Öyleyse bu tür bilme de bilinen için Vücûd-u Zihnî ve Vucûd-u Haricî ayırımı da söz konusu değildir.

9 0 Bkz. G elenbevf, Ayii.es.. s, 173-175.

66

Page 75: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

o halde Allah’ın eşyaya tealluk eden ilminde bu ikisi birleşmek­tedir.

Gelenbevî’nin bir başka risalesi ALLAH TAALA’nm YOK OLANA (M A’DUM A) MÜTEALLİK İLMİNİN TAHKİKİ başlığını taşımaktadır. Elli üçüncü risaledir ve onbeş sahifedir. Bu risale, bir önceki risalenin devamı şeklinde olup, onu bütünler niteliktedir.

’MÜMTENÎ''’' (OLMAMASI ZORUNLU OLAN)’IN MAHİYETİNİN (NELİĞİNİN) TAHKİKİ HAKKINDA RİSALE: Resaiî-i İmtihan adh eserde, elli dördüncü risale olup, üç sahifedir. Bu risalenin yazma bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesİ’nde Sezer-3847/8 numara "RİSALE TEBHASU ‘̂ an MAHİYYATİ’L-MÜMKİNAT ve al-M UM TENİ’A T adıyla kayıtlıdır.

Risalede "Mümteni in bizzat mahiyeti yoktur, belki farazi bir mahiyeti vardır" şeklindeki düşünceden ve bu düşüncenin dayanaklarından bahsedilmekte, filozofların bu konudaki görüşlerine değinilmektedir. "Her ne kadar bazısı diğer bazısından daha özel olsa da, doğru olanın, mumtenilcrin zihinde hasıl olan suretlerinin "Suver-i Külliyye" (tümel kavramlar) olduğudur. Çünkü, tikellik yönünden bir şeyin kavranması, ancak onun duyu organlarından herhangi birisiyle algılanması yoluyladır. Halbuki mumteni , özü açısından yokluğunu iktiza eder" denilerek, "varlığı olan her bir tüme! (küllî) zihinlerde tahakkuk etmiştir. Zihinlerde varlığı tahakkuk etmiş olan her şey de esasen mevcuttur, "yok olan" (Ma'^dum) değildir. Öyleyse, gerek zihinde ve gerekse hariçte tahakkuk etmemiş olmasıyla "hüviyet "i her ne kadar "Mümtcni‘̂ ü’1- Vücûd” (olmaması zorunlu olan) olsa da, mümteni‘̂ ler için olan "Suver-i külliye" (tümel kavramlar) esasen mevcutturlar" şeklin­deki düşüncelere yer verilmektedir(^^).

91 Bkz. G elenbevî, Ayn.es. s. 194 vd.

67

Page 76: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

G I. bevî’ye göre bu konuda gerçek olan şudur; "Kuşkusuz Mümıcnı .,.1, zihinlerde gerçek varlığı olan bir mahiyeti vardır. Fakat bu, zihne ait fertlerine nispetledir. Zihindeki fertleri üzerine yüklendiğinde gerçek bir önerme (bir tasdik) olan Küllilik gibi. Öyleyse bu mahiyet zihindeki fertlerine nispetle gerçek bir mahiyettir. Yine kuşkusuz mümteni^in hüviyetine nispetle bizzat farazî (varsayımsal) bir mahiyeti vardır. Çünkü o farazi mahiyet üzerine esasen ne zihinde ne de hariçte bİr yükleme, bir tasdik söz konusu değildir. Yapıldığı takdirde bu faraziyye kabilinden olur".

68

Page 77: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

D. GELENBEVİ ÜZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR

Burada ne Gelenbevî’nin eserlerine yapılan şarh ve haşiyeler­den, ne de genel konuları içerisinde Gelenbcvî’den bahseden ve bu kitabın sonuna koyacağımız bibliyografyada isimlerini anacağımız eserlerden söz edeceğiz. Sadecc Gelcnbcvî üzerine yapılmış iki bilimsel araştırmadan bahsedeceğiz. Bunlardan birisi Değerli Hocam Osman KESKİOĞLU’nun 1965 ylında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisinin XIII. cildinde yayımlanan "İSMAİL GELENBEVÎ (1143-1205 H./173Ü-1791 M.) ve SUBUT-İ HİLAL MESELESİ" başlığım taşıyan makaledir,

KESKİOĞLU bu makalesinde, Gelenbevî’nin hayatından ve eserlerinden kısaca bahsetmekte ve eserlerinin bir listesini vermek­tedir. M akalede Gelenbevî’nin, "aklî ve naklî ilimlerde genişliğine ve derinliğine bilgi sahibi olduğu” vurgulanarak, "Burhan ve Celâl Hâşiyesi gibi eserleriyle İlmî ve dinî konulardaki kudretini tanıttığı gibi matematik alanında da dirayetini göstermiştir, bu konuda da eserleri vardır. Matematik alanındaki kudreti onu âdeta ef- saneleştirircesine, Logaritma Cetvellerinin bulucuları arasına sokmuştur" denilmektedir.

Makalenin esas konusu olan "Subut-i Hilâl” meselesi üzerine yazar, "Hicrî Kamerî aybaşlarınm tesbiti, R u’yet-i Hilâl denilen hilâlin görülmesi olayına istinat etmekledir. Hilâlin görüldüğü an, Hicrî-Kamerî ayın birinci günüdür, şeklinde târif olunması sebebiyle, aybaşlarınm başlangıç günleri bir astronomik olaya bağlanmış bulunmaktadır. İşte bu olayın hangi gün vuku’a

69

Page 78: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

geleceği, yâni bu astronomik problemin çözümü, asırlardan beri Türk ve İslâm asironomlarmı yakmdan ilgilendirmiştir diyerek, "Büyük Türk Astronom lan’ndan Muhammed b Musa al-Harizmî, Uluğ Bey, Kadızâde ve Ali Kuşçu tarafmdan meselenin incelen­diğini ve nihâyet Uluğ Bey ekolü tarafmdan iki kriter vaz edilerek esaslı bir neticeye bağlandığmı" ilâve ediyor.

KESKİOĞLU konu ile ilgili olarak Gelenbevî Hoca’mn fikir­lerini değerlendirirken de şunları söylüyor: Rahmetli Gelenbevî Hoca, nakle ve akla dayanan İlimlerde derin bilgi sahibiydi. Yeni aybaşını tesbit etmede astronomi hesaplarına dayanmakta ve bu suretle hilâlin sübutunu kabul etmekte idi. Çünkü astronomik hesapların kesin olduğunu biliyordu. Eski Fukahadan bir kısmının Subut-i H ilârde bu hesapları kabul ettiklerini de biliyordu. Riyaziyeci idi. Yaptığı hesaplara göre ayın görülmesi mümkün değildi. Fakat iki şahit ayı gördüklerine şahitlik yapıyordu, hesaplar kat’î, şahadet ise zannî idi. Yakın ile şek, kat’î ile zannî teârüz edince, zannîyi reddedip kesin olanı almak bir Fıkıh kaidesi idi. Ondan önce başta İmam Sübkî olmak üzere, nice âlimler böyle demişler ve bunu yapmışlardı. Gelenbevî de buna uyarak şahitlerin şahadetini red, İlmin dediğini kabul etti. Fakat zamanın Şeyhu’l-İslâmının bunu anhyacak vasıfta bir adam olmadığını, bize Meşihatin Çıkardığı İlmiyj'e Salnâmesi söylüyor. Hastalara muska yazan kalemi İle Geİenbevrye sert bir tekdirnâme yazdı... .

KESKİOĞLU Hocamız makalesinde, Gelenbevî’nin Yenişehir- Feneri Mevle^âliği Kadısı iken, zamanın Şeyhu’l-İslâmı Mustafa Efendi ile arasında geçen yukarıdaki hâdise ile alâkalı olarak, Fatın Hoca’nm şu sözlerini de naklediyor: "Pederim Merhum, bu tezkere, Gelenbevî’nin şevval gurresini ispat ile şahitlerin şahadetini, rü’yetin mümkün olamıyacağı hakkmdaki kendi hesabatına istinaden reddeylemesi üzerine yazılmış şedid tevbihât ve tenkıdâtı muhtevî olduğunu ve bundan müteessiren vefat eylediğini ve bilahere Yenişehir Müsellimi tarafından şahitler

70

Page 79: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

tazyik edilerek filhakika yalan yere şahadet etmiş olduklarının itiraf neticesi anlaşıldığını nakleylemişti(^“).

D iğer araştırm a da adı geçen fakültenin Sistem atik Felsefe ve M antık K ürsüsünde 1978 >ılmda tarafım ızdan yapılan "G ELEN - B EV f’nin M A N TIK ANLAYIŞI" konulu doktora tezidir. Y akında basılacağını um duğum uz bu çalışma, öğrencisi olm akla her zam an kıvanç duyduğum Prof.D r.N ecati Ö N E R ’in yönetim inde yapılmıştır. A dından da anlaşılabileceği gibi söz konusu araştırm a G elenbevrnin yalnız bir yönünü, M antıkçı G elcnbevryi konu al­

m aktadır.

Araştırmanın giriş bölümünde Gelenbevî’nin hayatı ve eser­lerine kısaca yer verildikten sonra, Türk-İslâm Kültür Dünyasında Getenbevî’ye kadar yapılan mantık çalışmaları Özetlenmektedir. Da,ıa sonra Gelenbevî’nin mantık anlayışı iki ana-başlık altında ele alınmaktadır:

- Gelenbevî Mantığının Mukaddimesi

- G elenbevî’de M antığın Esas Problem leri.

Birinci ana-başlık altında G elenbevfnin iUm(^'^)ve M antık Fel­sefesi, D elâlet ve M antık-Dil İlişkisi konuları İncelenmekte; ikmcı ana-ba§hk altında ise Klâsik M antığın hem en bütün konuları (Kav­ram, Tanım , Ö nerm e, Kıyas ve Beş Sanal) geniş bir şekilde tahlil

edilm ektedir.

Sonuç bölümünde bunların oldukça mufassal bir değerlendir­mesinin yapıldığı araştırma şu cümlelerle sona ermektedir: İşte ana ballarıyla izahına çalıştığımız bu özellikleriyle, G denbevî’nin mantıkla ilgili incelediğimiz eserlerinde, her ne kadar onun bu konuda önemli yeniUikler getirmediğini söyleyebıhyorsak da, meselelere bakış açısı ve bunlara getirdiği tertip ve izah yönünden

9 2 Bkz: M .Fatın , R u 'yet-i HÜâl M eselesi, Sebriü 'r-R eşad. C.22, s. 72. Islanbul-

1339.9 3 B urada ilim, bilgi an lam ındadır.

71

Page 80: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

öncekilerin bir kopyası, bir taklitçi nakilcisi olmaktan da uzaktır. Bununla beraber Türk-îslâm mantıkçılarının son halkalarından biri olarak, kendisinden hemen yarım asır sonra başlayan Tanzimat Devrinde, eskiye bağlılığı savunan anlayışta müessir olması, eserlerinin müteaddit defalar basılmış olması, eserlerinin birçoğuna şarh ve haşiyeler yapılmış olmasıyla Gelenbevî, İslâm Mantık tarihinde haklı olarak işgal ettiği değerli yerini koruyacaktır."

Okuyucularımın hoşgörüsüne sığınarak, yaptığımız bu araştırmayı değerlendiren Sayın Prof.Dr.Mubahat KÜYEL’in şu ifadelerini de burada zikretmek istiyorum: "Aday (A.BINGÖL), XVIII.yüzyıl Osmanlı bilim adamı Gelenbevî’yi, onun mantık meselesine bakış açısının, bu meseleleri tertibinin ve izahının öncekileri taklitten uzak yönünü onun A rapça yazılmış mantık eserleriyle Fârâbî, İbn Sînâ, Ebherî, Razî, Kazvînî, Taftazânî’nin bazı mantık eserleriyle yapmış olduğu karşılaştırmalarla ortaya koyarak, Tanzimat’taki eskiye bağlı anlayışta nasıl bir birleştirme halkası olduğunu göstererek, İslâm Mantık Tarihindeki yerine otur- tabilmiştir. Orjinal bir konuyu ana kaynaklara dayanarak in­celemeyi başarmıştır...''.

72

Page 81: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

E- GELENBEVl’NlN ESERLERİNDEN ÖRNEKLER

Çok çeşitli alanlarda eserleri bulunan Gelenbcvî için bir ihtisas alanı seçmek gerekirse, ilk akla gelen onun mantıkçı ve matematikçi oluşudur. Orijinal teliflerinin daha çok bu iki alana ait olması da bu düşüncemize haklılık kazandırmaktadır. Bu bakımdan biz bu başlık altında, bir fikir vermesi açısından yeterli olacağı inancıyla onun iki eserinden metinlere yer vermeyi uygun gördük.

M etinlerden birisi, bu vesile ile tarafımızdan Türkçe ye çevirisi yapılan KİYAS RÎSALESİ’dir. Diğeri de Geienbevrnin çok az sayıda Türkçe eserlerinden biri olan A ZLA -4 MUSEL- LESAT'ımn Mukaddimesi olacaktır. I

KIYAS RİSALESİ(')

"RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA"

Hamd, gerçek övgü, yıldızları kara ve denizin karanhklarmda doğru yolu göstermeleri için var eden, güneşi ışık saçsın ve insan­lar İşlerini ona göre ayarlasmlar diye o yıldızlar içerisinden seçip ayıran Allah’adır. Salâl ve selam, Peygamberlerin ve nebilerin en faziletlisi Hz.Muhammed1e onun ailesi ve yakın dostları üzerine olsun. Ki, onlar birbirlerine karşı son derecc şefkatli, inanmayan-

B u çeviride 1278 H./1862 M. yılında l^asılmış o lan Arap<;a m etin esas

alınm ışlır.

73

Page 82: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

lara karşı da hayrete düşürecek derecede musamahasız dav­ranırlar. Hesap ve yargı gününe kadar iyilikten ayrılmayanlara da salât ve selâm olsun.

Allah’a hamd ve onun elçisine salât ve selâmdan sonra (şunu ifade edeyim): Dostlarım ve arkadaşlarım büyük âlimlerden öğrenerek elde ettiklerimi alıp başkalarına aktarsınlar diye bana devamlı olarak gelip gittiler. Fakat denizler kadar engin fikir ve görüşleri almanın güçlüğü ile karşılaştılar. Bunun üzerine, içinde Aİlah korkusu taşıyan büyük müelliflerin, her biriyle ayrı ayrı bir gönül bahçesinin yeşerdiği, kalplerin hayat bulduğu eserlerinde yer verdikleri fikirlerini kendileri için bir araya getirmemi benden is­tediler. Bu isteğe uydum ve yerin ve göğün yegâne sahibi Allah’tan yardım dileyerek ve beni karanlık köşelerden aydınlığa çıkarıp Bol­luk ve Beka Evine girdirsin diye, onun rahmet ve ikram kapılarından birini bana açmasını umarak sür’atle işe koyuldum.O, bana kâfidir. O, ne güzel vekil, ne güzei sahip ve ne güzel yardımcıdır.

Bil ki, meşhur tanımıyla KIYAS, sözlerden (önermelerden) mürekkep bir sözdür ki, her ne vakit o sözlerin doğruluğu kabul olunsa ondan bizzat diğer bir söz (önerme) laznn gelir.

Kıyas ya, kendisinde mutlak olarak sonucun zikredilmemesiyle, ÎKTİRANLI KIYAS’tır, ya da eğer onda (öncüllerinde) sonucu zikredilirse İSTİSNALI KIYAS’tır. îktiranlı Kıyas, ya yalnız yüklemli önermelerden mürekkep olur ki, bu YÜKLEMLÎ ÎKTİRANLI KIYAS adım alır; ya da mutlak anlamda yüklemliler- den başka önermelerden mürekkep olur ki, bu da ŞARTLI ÎKTİRANLI KIYAS olur. Öyleyse biz bunları fasıllarda (bölümlerde) ayrıntılarıyla anlatalım.

74

Page 83: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

BU FASIL YÜKLEMLİ İKTİBANLI KIYASLAR HAKKINDADIR

Önce şunu bil; Kıyasta ortaterim, hiç kuşkusuz, sonucu gerek­tiren terimdir. Ve o, sonucun konusu olan küçük terimle birleştirilir, böylece küçük önerme (öncül) elde edilir. Sonucun yüklemi olan büyük terimle birleştirilir, bu suretle de büyük önerme elde edilir. Bu taktirde orta terim, ya küçük önermede yüklem, büyük önermede konu olur: O birinci şekil kıyastır, ya bunun aksi, (yâni küçük önermede konu, büyük önermede yüklem) olur: O da dördüncü şekildir. Şayet orta terim her İkisinde de yüklem olursa, O ikinci şekil, her ikisinde de konu olur­sa O da üçüncü şekil kıyastır

Birinci şekle gelince, onun (sonuç vermesinin) şartı, küçük önermenin olumlu, büyük önermenin tümel olmasıdır. Bu şeklin sonuç veren modlan (darpları) dörttür:

Birincisi, iki tümel önermeden meydana gelen ve bir tümel önermeyi sonuçlandıran moddur;

H er insan konuşandır,H er konuşan gülendir,Öyleyse her insan gülendir, kıyası gibi

İkincisi, küçük önermesi tümel olumlu, büyük önermesi tümel olumsuz olan kıyastır. Bu kıyas tümel olumsuz bir önermeyi sonuçlandırır;

H er insan konuşandır.Hiç bir konuşan taş değildir,Öyleyse hiçbir insan taş değildir, kıyasında olduğu gibi.

75

Page 84: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

üçüncü mod, küçük önermesi tikel olumlu, büyük önermesi tümel olumludan oluşan kıyastır. Tikel olumlu bir önermeyi sonuçlandırır:

Bazı hayvanlar konuşandır,H er konuşan insandır,Öyleyse bazı hayvanlar insandır, kıyası gibi.

Dördüncüsü, küçük önermesi tikel olumlu, büyük önermesi tümel olumsuz olan kıyastır. Bu kıyas tikel olumsuz bir önermeyi sonuçlandırır.

Bazı hayvanlar konuşandır,Hiçbir konuşan at değildirÖyleyse bazı hayvanlar at değildir, kıyasındaki gibi.

H er dört modda da görüldüğü gibi, kuşkusuz birinci şeklin tas­viri, küçük önermeyi elde etmek için sonucun konusunu konu, orta terimi yüklem ve büyük önermeyi elde etmek için de sonucun yüklemini yüklem, orta terimi konu yapmandır.

İkinci şekil kıyasa gelince, onun sonuç vermesinin şartı, olum­luluk ve olumsuzluk yönünden öncüllerin muhtelif olmaları ve büyük önermenin tümel olmasıdır. Bu şeklin sonuç veren modiarı yine dörttür:

Birincisi, küçük önermesi tümel olumlu, büyük önermesi tümel olumsuz olan kıyastır, sonucu tümel olumsuz önermedir.

H er insan konuşandır.Hiç bir at konuşan değildir,Öyleyse hiçbir insan at değildir, gibi.

İkinci modda öncüller birincinin aksinedir. Sonuç yine tümel olumsuzdur.

76

Page 85: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Hiçbir insan at değildir,H er kişneyen attır,Öyleyse hiçbir insan kişneyen değildir, kıyası gibi.

Üçüncüsü, küçük önermesi tikel olumlu, büyük önermesi tümel olumsuz olan kıyastır. Bu kıyas tikel olumsuz önermeyi sonuçlandırır;

Bazı hayvanlar konuşandır,Hiçbir at konuşan değildir,Öyleyse bazı hayvanlar at değildir, gibi.

Dördüncüsü, küçük önermesi tike! olumsuz, büyük önermesi tümel olumlu önermeden meydana gelen kıyastır. Sonuç bir önceki gibi tikel olumsuzdur;

Bazı hayvanlar kişneyen değildir.H er at kişneyendir,Öyleyse bazı bayanlar at değildir, kıyası gibi.

Sözün özü, ikinci şekli belirleyen şey,^sonucun konusunu konu, orta terimi yüklem yaparak küçük önermeyi ve sonucun yüklemini konu, orta terimi de yine yüklem yaparak büyük önermeyi elde et­mendir.

Üçüncü şekil kıyasın sonuç vermesinin şartı, küçük önermenin olumlu, iki öncülden birin de tümel olmasıdır. Bu kıyasın sonuç veren modları altıdır;

Birincisi, iki tümel olumlu öncülden meydana gelen kıyastır ki, tikel olumlu bir önermeyi sonuçlandırır;

Her insan hayvandır,H er insan konuşandır.Öyleyse bazı hayvanlar konuşandır, kıyası gibi.

77

Page 86: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

ikinci mod, küçük önermesi tümel olumlu, büyük önermesi tümel olumsuz olan kıyastır, sonuç tikel olumsuzdur;

Her insan hayvandır,Hiçbir insan at değildir,Öyleyse bazı hayvanlar at değildir, kıyasında olduğu gibi.

Üçüncüsü, küçük önermesi tikel olumlu, büyük önermesi tümel olumlu olan kıyastır. Tikel olumlu önermeyi sonuçlandırır.

Bazı hayvanlar attır,Her hayvan cisimdir,Öyleyse bazı atlar cisimdir, gibi.

Üçüncü şekil kıyasın dördüncü modu, küçük önermesi tikel olumlu ve büyük önermesi tümel olumsuz olan kıyastır; tikel olum­suz bir önermeyi sonuçlandırır;

Bazı hayvanlar attır.Hiçbir hayvan cansız-varhk değildirÖyleyse bazı atlar cansız-varhk değildir, kıyası gibi.

Bu şeklin beşinci modu, küçük önermesi tümel olumlu ve büyük önermesi tikel olumlu olan kıyastır. Tikel olumlu bir öner­meyi sonuçlandırır.

H er at hayvandır.Bazı at kişneyendir,Öyleyse bazı hayvan kişneyendir, gibi.

Üçüncü şekil kıyasın sonuç veren altıncı modu, küçük öner­mesi tümel olumlu ve büyük önermesi tikel olumsuz olan kıyastır. Bu kıyasın sonucu yine tikel olumsuz bir önermedir.

78

Page 87: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Her insan konuşandır,Bazı insan kâtip değildir,Öyleyse bazı konuşan kâtip değildir,

kıyasında olduğu gibi.Kısaca söylemek gerekirse, üçüncü şekil kıyasların tasviri,

küçük önermeyi elde etmek için sonucun konusunu yüklem, orta terimi konu ve büyük önermeyi elde etmek için soaucun yüklemini yüklem, orta terimi de yine konu yapmandır.

Dördüncü şekle gelince, bu şeklin sonuç vermesinin şartı, küçük önerme tikel olumlu olursa büyük önerme tümel olumsuz olmalıdır. Bunun dışında iki tikel ve iki olumsuz önerme öncüllerde biraraya gelmemelidir. Bu şeklin sonuç veren modları, bir görüşe göre beştir:

Birincisi, iki tümel olumludan meydana gelen kıyastır. Tikel olumluyu sonuçlandırr;

H er insan hayvandır,H er gülen insandır,Öyleyse bazı hayvanlar gülendir, g ibi

İkincisi, küçük önermesi tümel olumlu, büyük önermesi tikel olumlu olan kıyastır ki, tikel olumlu bir önermeyi sonuçlandırır;

Her insan hayvandır,Bazı beyazlar insandır.Öyleyse bazı beyazlar hayvandır, kıyası gibi.

Üçüncü mod, küçük önermesi tümel olumsuz ve büyük öner­mesi tümel olumlu olan kıyastır. Tümel olumsuz önermeyi sonuçlandırır;

Hiçbir insan at değildir,Her konuşan insandır,

79

Page 88: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

öyleyse hiçbir at konuşan değildir, gibi.

Dördüncüsü, üçüncünün aksinedir ve tike! olumsuz bir öner­meyi sonuçlandırır;

H er insan konuşandır,Hiç bir at insan değildir,Öyleyse bazı konuşanlar at değildir, kıyasında olduğu gibi.

Bu şeklin beşinci modu, küçük önermesi tikel olumlu, büyük önermesi tümel olumsuz olan kıyastır. Bir önceki modda olduğu gibi tikel olumsuz bir önermeyi sonuçlandırır;

Bazı hayvanlar insandır,Hiç bir cansız-varhk hayvan değildir, öyleyse bazı insanlar cansız-varhk değildir, gibi.

Dördüncü şekil kıyasların kısaca tasviri, küçük önermeyi elde etmek için sonucun konusunu yüklem, orta terimi de konu yap- mandır. Büyük önermeyi elde etmek için de, sonucun yüklemini konu, orta terimi yüklem olarak almandır.

H er dört şeklin tasvirinden ortaya çıkan şudur: Sonucun konusu yalnız küçük önermede, sonucun yüklemi de yalnız büyük önermede bulunmaktadır. O rta terim ise her ikisinde yer almak­tadır.

ZEYL (Ek): Hiç şüphesiz birinci şekil, tabiî düzen (nazm-ı tabiî) üzerinde olduğu için, sonucu açık ve seçik olan şekildir. Onun dışındakiler açıklamaya muhtaçtır. İkinci şekil, küçük öner­mesinde orta terimin yüklem olmasıyla birinci şekille ortaktır. Üçüncü şekil, orta terimin büyük önermesinde konu olmasıyla birinci şekle benzerlik arzeder. Dördüncü şeklin ise birinci şekille hiçbir ortak yanı yoktur. Hakikaten o, kıyasın tabiatmdan uzaktır. Şekillerde modların tertip tarzına gelince, bu kolaydır. Ufak bir düşünme ile ortaya çıkar. Bunların dışında sonuç veren (mod- larm) açıklamasını istersen, daha geniş kaynaklara müracaat et.

80

Page 89: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

BU FASIL ŞARTLI İKTİRANLI KIYASLAR

HAKKINDADIR

Bu kıyaslar beş kısımdır:

Birinci kısmı, iki bitişik şartlı önermeden mürekkep olan kıyastır. Bu tür kıyaslar da, tıpkı yüklemli iktiranlı kıyaslarda olduğu gibi, her dört şekilde de sonuç verirler. Bu şekillerin mod- lan ve şartlan daha önce geçtiği gibidir. Ancak ortaklık, "Cüz’-î Tam" da (yânî, şarth öncüllerin mukaddem veya tâlilerinin konu ve yüklemlerinde değil, kendilerinde) tasavvur olunur. Çünkü orta terim, küçük önermede "tâlf (artbileşen), büyük önermede "Mukaddem" (önbileşen) olursa o, birinci şekil kıyastır. Bunun aksi olursa o da dördüncü şekildir. O rta terim her ikisinde de talî olursa o, ikinci şekil kıyastır. Şayet orta terim her ikisinde de mukaddem olursa, o da üçüncü şekildir.

Birinci şeklin örnekleri:

1. Mod:Her zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur.Her ne zaman gündüz mevcut olursa yeryüzü aydınlık olur,Öyleyse her ne zaman güneş doğarsa yeryüzü aydınlık olur.

2. Mod:Her ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur,H er ne zaman gündüz mevcut olursa gece karanlık değildir,Öyleyse her ne zaman güneş doğarsa gece karanlık değildir.

3. Mod:Bazen güneş doğarsa hava soğuk olur.H er ne zaman hava soğuk olursa ondan korkulur,Öyleyse bazen güneş doğarsa havadan korkulur.

4. Mod:Bazen güneş doğarsa hava soğuk olmaz,

81

Page 90: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

H er ne zaman hava soğuk olmazsa ondan korkulmaz, Öyleyse bazen güneş doğarsa havadan korkulmaz.

îk ind şeklin örnekleri:

1. Mod:H er ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur,H er ne zaman gece karanlık olursa gündüz mevcut değildir, Öyleyse her ne zaman güneş doğarsa gece karanlık değildir.

2. Mod:H er ne zaman gece karanhk olursa gündüz mevcut değildir. H er ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur,Öyleyse her ne zaman gece karanhk olursa güneş doğmuş değildir.

3. Mod:Bazen güneş doğarsa hava soğuk olur,H er ne zaman yaz sıcak olursa hava soğuk değildir,Öyleyse bazen güneş doğarsa yaz sıcak değildir.

4. Mod:Bazen güneş doğarsa hava soğuk değildir,H er ne zaman kış şiddetH olursa hava soğuk olur,Öyleyse bazen güneş doğarsa kış şiddetli değildir.

Üçüncü şeklin örnekleri:

1. Mod:H er ne zaman güneş doğarsa yeryüzü aydınlık olur.H er ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur.Öyleyse bazen yeryüzü aydmhk olursa gündüz mevcut olur.

2. Mod:H er ne zaman güneş doğarsa yer yüzü aydınlık olur,H er ne zaman güneş doğarsa gece mevcut değildir,Öyleyse bazen yeryüzü aydmhk olursa gece mevcut değildir.

82

Page 91: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

3. Mod:Bazen güneş doğarsa hava soğuk olur,H er ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur,Öyleyse bazen hava soğuk olursa gündüz mevcut olur.

4. Mod:Bazen güneş doğarsa hava soğuk olur,H er ne zaman güneş doğarsa yeryüzü karanlık değildir. Öyleyse bazen soğuk olursa yeryüzü karanlık değildir.

5. Mod:H er ne zaman güneş doğarsa hava soğuk olur,Bazen güneş doğarsa yeryüzü aydınlık olur,Öyleyse bazen yeryüzü aydınhk olursa hava soğuk olur.

6. Mod:H er ne zaman güneş doğarsa yeryüzü aydınlık olur.Bazen güneş doğarsa hava soğuk değildir.Öyleyse bazen yeryüzü aydınlık olursa hava soğuk değildir.

Dördüncü şeklin örneği:

Her ne zaman gündüz mevcut olursa'güneş doğmuş olur, H er ne zaman yeryüzü aydınlık olursa gündüz mevcut olur. Öyleyse bazen güneş doğarsa yeryüzü aydınlık olur.

Bu kıyasların tasvirlerinin esastan ve ayrıntıları, yüklemli ik- tiranlı kıyaslar hakkında anlatılanlardan kısa bir düşünme ile ma’lum olur.

Şarth ikliranh kıyaslarm ikinci kısmı, iki ayrık şartlı önermeden meydana gelen kıyastır.

Bil ki, bu tür kıyaslarda orta terim mukaddem veya tâlinin bütünü olarak değil de o ikisinden birinin bir cüz’ü (cüz'-i gayr-i tam) olarak tasavvur olunur ve işte bunun üzerine şekillerin

83

Page 92: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

şartları ve modlan mülahaza olunur. Bu ortak cüz’ün birinci taraf­ta (mukaddemde) veya ikinci tarafta (talîde) vaki olması bir şey değiştirmez. Şimdi bu tahlilden sonra, öyleyse orta terim küçük önermenin ve büyük önermenin iki tarafından (mukaddem veya talisinden) birinin bir cüz’ü (konusu veya yüklemi) olarak vaki olur ve eğer küçük önermenin cüz’ünde yüklem, büyük önermenin cüz’ünde konu olursa bu birinci şekil kıyastır. Bunun aksi olursa, dördüncü şekildir. Şayet orta terim her ikisinin cüz’ünde yüklem vakî olursa ikinci şekil kıyas ve her ikisinin cüz’ünde konu vakî olursa bu da üçüncü şekil kıyas olur.

Birinci şeklin örneği:

Bu sayı ya çifttir ya tektir.H er çift sayı ya çiftin çifti ya da tekin çiftidir,Öyleyse bu sayı ya tektir ya çiftin çiftidir ya da tekin çiftidir.

İkinci şeklin örneği:

Bu beyaz ya canlıdır ya cansızdır,H er cisim ya canlı değildir ya duyguludur.Öyleyse bu beyaz ya canh değildir ya cisim değildir ya da duyguludur.

Üçüncü şeklin örneği:

Bu beyaz ya cevherdir ya canlıdır,H er beyaz ya tamdır ya tam değildir.Öyleyse cevher ya canlıdır ya tamdır ya tam değildir.

Dördüncü şeklin örneği:

Bu beyaz ya cevherdir ya canlıdır,Her cisim ya siyahtır ya beyazdır,Öyleyse cevher ya canhdır ya cisimdir ya da siyahtır.

84 •

Page 93: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Sonra bu kısmın sonuç vermesinin şartı, her iki öncülün olumlu olması, iki öncülden birinin tümel olması ve her iki öncülün de "Maniatu’l-Hulu" olmasıdır.

Üçüncü kısım şartlı iktiranlı kıyaslar, bir yüklemli önerme ile bir bitişik şartlı önermeden mürekkep kıyaslardır. Burada iki ih­timal vardır: Birincisi, bitişik şarth önermenin küçük öncül, yüklemli önermenin büyük öncül olması halidir. İkincisi ise, bunun aksidir. Bunlardan tabiî (uygun) olanı birinci durumdur. Ortakhk (orta terim) yüklemli önerme ile bitişik şartlının tâlisi arasında tasavvur olunur.

Eğer orta terim bitişik şarth önermenin tâlisinde yüklem, yüklemli önermede konu olursa bu birinci şekil kıyas olur. Bunun aksi dördüncü şekildir. H er ikisinde de yüklem olursa ikinci şekil, kıyastır. Şayet orta terim her ikisinde de konu olursa bu da üçüncü şekildir.

Birinci şeklin örneği:

Her ne zaman güneş doğarsa âlem aydınlık olur.H er aydınlık olan hadistir,Öyleyse her ne zaman güneş doğarsa âlem hâdistir.

İkinci şeklin örneği:

H er ne zaman güneş doğarsa âlem hâdis olur,H iç bir kadîm hâdis değildir,Öyleyse her ne zaman güneş doğarsa âlem kadîm değildir.

Üçüncü şeklin örneği:

H er ne zaman güneş doğarsa âlem aydınlık olur,H er âlem mümkündür.Öyleyse bazen güneş doğarsa aydınlık mümkündür.

85

Page 94: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Her nc /am an güneş doğarsa bu âlem aydınlık olur, Vâcihu'l-Vücud un gayrı bu âlemdir,Öyleyse lxı/en güneş doğarsa Vacibu'l-Vücud’un gayrı aydmiık olur.

Bu kıyasların sonuç vermesinin şartı, bitişik şartlı olan öncülün olumlu olmasıdır. Sonuç, mukaddemi bitişik şartlı öncülün muked- demi, tâlisi ise, yüklemli önerme ile bitişik şartlının tâlisi arasındaki teliften çıkan bitişik şartlı bir önermedir.

Şartlı iktiranli kıyasların dördüncü kısmı, yüklemli önerme ile ayrık şartlı önermeden meydana gelen kıyastır. Bu tür kıyaslarda uygun (tabiî) olan, ayrık şartlı önermenin küçük öncül, yüklemli önermenin büyük öncül olmasıdır. Bu takdirde yüklemli önerme, ya ayrık şartlının cüz’leri (bölümleri) sayısmeadır, yahut ondan azdır. Nitekim mantıkçılardan çoğunluğun görüşü budur. Bazılarına göre de, yüklemli öncülün sayısmm ayrık şartimm cüzlerinden daha fazla olması da câizdir. Bu üçüncü durum, her ne kadar câiz olsa da mantık kitaplarında varit değildir (yeral- mamıştır). Bunun için biz burada ilk iki kısmı, iki bahis halinde ele alalım.

Birinci bahis, kendisinde yüklemli önerme sayısının ayrık şartlı önermenin bölümleri sayısınca olduğu kıyastır.

Şunu bil ki, bu şekilde oluşan kıyasların sonuçları, a) Ya tek bir yüklemli önerme olur. Bundan dolayı bu kıyasa "Kıyas-ı Mukas­sim (İkilem-Dilemma) ve "İstikra-i Tamm" (Tam Tümevarım) adı verilir. Sonuç vermesinin şartı, ayrık şartlı öncülün tümel olumlu Maniatu’l-Hulu veya Hakıkiyye olmasıdır, b) Ya da Ayrık Şartlı Maniatu'l-Hulu bir önerme olur. Bu da "Kıyas-ı Munfasılf ve ’ Kıyas-ı Cîayr-i Mukassim" adını alır.

D ördüncü şeklin örneği:

86

Page 95: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

(ister Mukassim isler Munfasılı olsun) bu kıyasların şekillere bağlanmasındaki metod, ayrık şartlı öncülü çözerek onun bölümleri miktarınca önerme elde edip, bunların her birini küçük önerme kabul etmen; yüklemli öncüller bu bölümlerden her biriyle bir araya geldiğinde, işte o yüklemlilerden her birini de ayrık şarthnm bölümlerinden her biri için büyük önerme saymandır. Öyleyse orta terim, bu bölümlerden her biriyle bunlarla bir araya gelen yüklemlilerden her biri arasında ya küçük önermede yüklem büyük önermede konu olur. Ki, bu birinci şekildir. Ya bunun aksi olur, bu da dördüncü şekildir. Her ikisinde yüklem olursa, bu ikin­ci şekil, şayet her ikisinde konu olursa bu da üçüncü şekil kıyas olur.

Birinci şeklin örneği::a) Kıyas-ı Mukassim’de:

Kelime ya isimdir ya fiildir ya harftir,H er isim lafızdır, her fiil lafızdır, her harf lafızdır,Öyleyse kelime lafızdır.

b) Kıyas-ı Munfasılî’de:

Sayı ya çifttir ya tektir,Her çift sayı iki eşit kısma bölünür, her tek sayı iki eşit kısma bölünmez,öyleyse sayı ya iki eşit kısma bölünür ya iki eşit kısma bölünmez.

İkinci şeklin örneği;a)Mukassim’de:

Söz (kelâm) ya haber kipidir ya dilek kipidir,Halbuki kelime haber kipi değildir, kelime dilek tipi değildir, Öyleyse söz kelime değildir.

b)Munfasılî’de:

87

Page 96: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Söz ya haber kipidir ya dilek kipidir,H albuki doğru ve yanlışa ihtimâli olmayan haber kipi değildir» doğru ve yanUşa ihtimali olan dilek kipi değildir, Öyleyse söz, ya doğru ve yanlışa ihtimâli olmayan değildir ya da doğru ve yanlışa ihtimâli olan değildir.

Üçüncü şeklin örneği;

a) Mukassi*^Cisim basittir ya mürekkeptir, ■ ,H a l b u k i birinci bölüm açısından her cisim cevherdir( ) ikin­ci bölüm açısından her cisim cevherdir.Öyleyse her basit yahut her mürekkep cevherdir.

b ) M u n f a s i i r d e :

H er cevher ya cisimdir ya basittir,Halbuki bazı cevherler canlıdır, bazı cevherler cansızdır. Öyleyse cisim yahut basit, ya hayvandır ya cansızdır.

Dördüncü şeklin örneği;

a) Mukassim’de:H er beyaz ya cisimdir ya cansız varlıktır.H a l b u k i cevher birinci bölüm açısından beyazdır, cevher ikinci bölüm açısından (yine) beyazdır,Öyleyse cisim yahut cansız varlık cevheridir.

b ) M u n f a s i i r d e :

H er canlı ya akıllıdır ya duyguludur,A n a d o l u l u birinci bölüm açısından canlıdır, zenci ikinci bölüm açısından (yine) canlıdır,Öyleyse ya akılh Anadoluludur ya duygulu zencidir.

"Birinci bö lüm 'den kasiedilen ayrık şartlın ın birinci kısmı (cisim b asittir), "ikinci b ö lü m 'Jcn kastediic ,, dc ayrık şa rtlın ın ikinci kısmı (cisim m üıekkep-

t i r ) ‘dir.

88

Page 97: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

ikinci bahis, kendisinde yüklemli önerme sayısının ayrık şartlı önermenin bölümleri sayısından daha az olduğu kıyastır.

Farzedelim ki, yüklemli önerme tek bir tanedir ve ayrık şarth önermenin iki bölümü vardır, kendisi de M aniatü’l-Hulu’dur. İşte bu kıyasta yüklemli önermenin ortaklığı, ayrık şartlının her iki bölümüyledir. Diğerlerini de buna kıyasla sen anlamağa çalış.

H er sayı ya çifttir ya tektir,H er çift sayı iki eşit kısma bölünür.Öyleyse her sayı ya tektir ya iki eşit kısma bölünür.

sözümüzde olduğu gibi. Bu kıyas birinci şeklin örneğidir. İkinci şeklin örneğine gelince, o da:

H er beyaz ya canlıdır ya cansızdır,Halbuki basit cisim canlı değildir.Öyleyse her beyaz ya cansızdır yahut basit cisim değildir,

şeklindeki sözümüzdür. Üçüncü şeklin örneği;

Beyaz ya canlıdır ya eşektir.Halbuki beyaz duyguludurÖyleyse ya canh duyguludur ya eşek duyguludur.

sözümüzdür. Dördüncü şeklin örneğini çıkarmak da sana düşer. Örnekler üzerinde düşün ve bakmadan önce okunu atma. Şayet bakmadan atarsan hayata düşersin( ).

Şarth iktiranh kıyasların beşinci kısmı, bitişik şartlı önerme ile ayrık şartlı önermeden meydana gelen kıyastır. Burada tabİî

* Kıyas risalesinin k en an ııd a bu lunan hâ^iyedc dördüncü şekil için §ıı ö rnek

verilm ek.H e r sayı ya ç ifttir ya tektir.H albuki bazı nicelik sayıdır,Öyleyse h e r çift vc her tek bazı niceliktir.

89

Page 98: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

(uygun) olanı, bitişik şartlının küçük önerme, olumlu ayrık şartlının da büyük önerme olmasıdır. Bunun aksi, dördüncü kısmın (bir önceki kısmın) tafsilatından anlaşılır, öyleyse aksini açıklama konusunda dördüncü kısma müracaat edilir. Bu tür kıyas­larda orta terimin öncüllerde ’cüz’-i tam" ve ”cüz’-i nakıs" olması caizdir( ).. H er iki görüş açısından da şekillerin açıklanması sana düşer. Çünkü, artık örnekler konusunda bir güçlük, bir sıkışıklık söz konusu değildir. Hem bu konuda itiraz, işin ashnı arayanların (tahsil yapanların) âdetinden değildir.

BU FASIL İSTÎSNALI (SEÇMELÎ) KIYASLAR

HAKKINDADIR

Şunu bil ki, isîisnalı (seçmeli) kıyaslar şartlı bir öncül ile, ’Vazı’a" bir öncülden meydana gelirse "Müstakim' (Doğru Seçmeli) adını alır. Şayet bir şanlı öncül ile bir ’Rafı’a ' öncülden oluşursa bunu da biz "Hulf'( ) biçiminde olduğu içİn "Hulfi" (Dolaşık Seçmeli) diye adlandınyoruz(**').

H er iki halde de bu kıyasların sonuç vermeleri için iki şart vardır; Bunlardan birisi şartlı olan öncülün olumlu "Cjerekli Şarth" (Luzumiye) bir önerme olması; İkincisi de iki Öncülden birinin tümel olmasıdır.

Sonra şartlı olan öncül, ya bitişik şarth olur, ya da ayrık şartlı olur. Bitişik şarth olursa, mukaddeminin aynını istisna (seçme) "doğru seçmeli"de tâlisinin aynını sonuçlandırır. Aynı olarakseçilen bu öncüle 'Vazı‘̂ a" adı verilir. "Dolaşık Seçmeli" de,

C üz'-i Tam " şartı öncü iierde m ukaddem veya tâlinin bütünüyle o r ta terim olm ası hâlidir. "Cüz-i nakıs" bu iki ta ra ftan b irin in konusu veya yüklem inin o rta terim olm ası hâlidir.

** Hıılf, m antık ta genellikle "Saçma" anlam ında kullanılır.Seçm eli kıyaslaitla, İstisnah Ö ncül, şartlı öncülün m ukaddem veya talisinden b irin in ayn\ olm ası halinde "vazıca": seçm eli öncül, m ukaddem veya tâlfden b irin in karşıtların ın olm ası halinde "Rafıca" adın ı alır.

90

Page 99: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

tâlisinin karşılını istisna, mukaddeminin karşıtını sonuçlandırır. Karşıt olarak seçilen bu öncüle de "Rafıma" adı verilir.

İşte bu anlatılanlar üzerine "doğru seçmeli" (müstakîm)'nin tas­viri, şayet vazı*^a olan öncülü elde etmek için mukaddemin aynını seçmişsen, şartlı öncülü elde etmek için sonucu tâlî, (talîyi) gerek­li kılan şeylerden birini de ona mukaddem yapmandır.

H er ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur,Lâkin güneş doğmuştur,O halde gündüz mevcuttur, sözümüz gibi.

"Dolaşık Seçmeli" (hulfî) kıyasın tasvirine gelince, 'rafıma" öncülü elde etmek için şayet tâlinin karşılını seçmişsen, şartlı öncülü elde etmek için de sonucun karşılmı mukaddem, onun gerektirdiği şeylerden birini de tâlî yapmandır.

Her ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur,Fakat gündüz mevcut değildir,Öyleyse güneş doğmuş değildir, sözümüzde olduğu gibi.

Seçmeli kıyaslarda şartlı öncül "Ayrık Şartlı Hakîkiyye"( ) olur­sa, öncelikle, bu ayrık şartimm bölümlerinden birinin aynmı istisna (seçme) diğerinin karşılını sonuçlandırır. İkinci olarak, ayrık şartlının bölümlerinden birinin karşıtım istisna diğerinin aynını sonuçlandırır.

Hakîkıy>-e'' M ukaddem i ile tâlisi arasında gerek doğru luk ve gerekse yanlışlık bakım ından aykırılık ile veya bu aykırılığın o lum suz kılınması ile hükm olunan kıyastır. Hak&kiyye. b ir şey ile onun Ç e l i ş t i ğ i veya çelişiğine eşit o lan şey arasında "terd itten" (şöyle veya böyle m eydana gelir.

91

Page 100: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Şarth öncül, "Ayrık Şartlı Maniatu’l-Cem‘̂ "( ) olursa, bunun bölümlerinden birinin aynım istisna, diğerinin karşıtım sonuçlandırır. Şayet Şartlı Öncül, "Ayrık Şartlı M aniatu’l- Hulu( ) olursa, bölümlerinden birinin karşıtını istisna, diğerinin aynmı sonuçlandırır.

Kısacası, bu anlatılanlardan ortaya çıkan şudur; "Ayrık Şartlı Hakîkiyye" bir önermenin, hem "Doğru Seçmeli Kıyas" (Müstakim Kıyas)’ta, hem de "Dolaşık Seçmeli Kıyas" (Hulfî Kıyas)’ta öncül olması uygundur. "Ayrık Şarth Maniatu’l- Cem‘̂ "in yalnız "Doğru SeçmeliMe "Maniatu’l-Hulu'nun ise yalnız "Dolaşık Seçmeli"de öncül olması yerinde olur.

İşte bu söylenenler üzerine, bu kıyasların tasviri, izaha muhtaç değildir. Fakat onların durumlarım ve özelliklerini bilmek için ve yapılan araştırmadan bir sonuç alınması için, burada onların örneklerini elbette zikretmek gerekir:

Hakîkiyye’nin örneği:

Sayı ya çifttir ya tektir,Fakat bu sayı çifttir,Öyleyse tek değildir.

Fakat bu sayı tektir Öyleyse çift değildir.

Bu örnek "Doğru Seçmeli" kıyasın örneğidir. "Dolaşık Seçmeli"nin örneğine gelince:

Sayı ya tekir ya çifttir,

’ "M aniatu l-cem", M ukaddem i ile tâlisi a rasında , bun ların yalnız d oğru luk lan baknTiından aykırılık ile, veya bu aykırılığın o lum suz kılınm asıyla hükm olunan önerm elerd ir.

** "M anialu 'l-F iu lu” M ukaddem i ile tâlisi a rasın d a yalnız yanlışlıklan bakım ından aykırılık ile veya bu aykırılığın olum suz kılınm asıyla hükm olunan önerm elerd ir.

92

Page 101: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Fakat bu sayı çift değildir,Öyleyse tektir.

Fakat bu sayı tek değildir,Öyleyse çifttir, şeklindeki kıyaslarıdır.

Manilatu’l-Cem’in Örneği:

Bu şey ya taştır ya ağaçtır.Fakat bu şey taştır,Öyleyse bu şey ağaç değildir. j

Fakat bu şey ağaçtır,Öyleyse bu şey taş değildir.

ve Maniatu’l-Hulu’nun Örneği:

Bu şey ya taş olmayan ya ağaç olmayandır, Fakat bu şey ağaç olmayan değildir, Öyleyse bu şey taş olmayandır.

Fakat bu şey taş olmayan değildir,Öyleyse bu şey ağaç olmayandır.

kıyaslarıdır.

93

Page 102: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

SONUÇ

İSTİKRA’ (Tümevarım), bütün hakkında parçalarmm durumuy- la delil getirmek, hüküm vermektir. TEM SİL (Analoji) ise tikel hakkmda (aralarmdaki benzerliğe dayanarak) başka bir tikelin durumuyla delil getirmek, hüküm vermektir. Bunlarm her ikisi de kıyasm ilâveleridir.

Birincinin (istikra’mn) örneği;

Her hayvan alt çenesi hareket eder,Çünkü, ister insan, ister at, ister eşek, isterse bunlarm dışmda gördüğümüz diğer hayvanlar olsun, hepsinin alt çenesi hareket eder.Öyleyse her hayvanm alt çenesi hareket eder.

Analojinin örneği;

Nebîz ( ) şarap gibi haramdır,Çünkü o sarhoş eder,Halbuki her sarhoş eden şey haramdır.

Bu konuda öz ve seçilmiş fikirler üzerine tertibini istediğim risalenin sonu işte budur. O, Allah’ın yardımıyla tamam oldu. Ben O ’na tevekkül ettim ve O ’na yöneldim. O 'nun bütün nimetleri üzerine şükrederim. Selâmın en güzeli ve saygının en mükemmeli O’nun elçileri üzerine olsun

* H urm a suyundan yapılan b ir tü r içki

94

Page 103: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

MUKADDİME(*)

Bir sath-ı müstevi üzre iki hatt-ı müstakim birbirlerine mülâki olduklarında iç ^ ra fd a hadis olan kuşeye zaviye derler. îm d i ol kuşe m erkez ittihaz o lunup ol hatlar ile tekâtu*^ eder bir m uhit-i dâ'ire resm olunsa m uhit-i dâ'ireden ol iki h a t arasında vaki^ ̂ olan kıt'^aya ol zaviye­nin kavsi derler. Eger ol kavs, rub*^-! dâ ire, ya'^ni toksan derece olursa ol zaviyeye kâ'im e derler ve her h a tta âhara nisbetle “̂ amûd derler. Eger toksandan ziyâde olursa münferice derler ve eger toksandan nakış olursa hâdde derler ve eger üç h a t birbirlerine mülâki olurlarsa müselles derler ve her h a tta zıl*̂ derler ve her zaviye karşısm da olan zıl*^a ol zaviyenin veteri derler. Lâkin veter bir zaviyeye nisbet o lunm ayup m utlak zikr olunursa atvel ma^nâsındadır, ve her müsellesin üç zaviyesi ikikâ'im e kadardır. Ya^^ni üç zaviyenin kavsleri cem* ̂ olunsa mecmû'^ı yüz seksen derece o lur ve dahi bir müselleşde iki k â’ime ve ik i m ünferi­ce, yâhûd bir kâ'im e ile bir münferice olm ak m uhaldir. Belki mümkin olan bir kâ'im e, iki hâdde veyâhüd bir münferice iki hâdde veyâhûd cümle zaviyeler hadde olm akdur. îm di kısm-ı evvele müselleş-i kâ'im u'z- zâviye derler ve kısm-ı saniye müşelleş*i münfericü'z-zâviye derler ve kısm*ı sâlise hâdde'z-zaviye derler ve her kavsırı kendine m ahşûş ceybi ve zılh vardur. Ceyb ve zıll cedvellerinden tahkikan ve rub*^-! müceyyeb- den takriben istihraç olunur. îm d i her zâviye-i kâ 'im enin ceybi altm ış derecedir ve her haddenin ceybi altm ış dereceden kalildir am m a zâviye-i îîıünfericenifi ceybi yüz seksene tam am ının ceybidir. Zira altm ışdan ziyâde ceyb olm az. Meselâ, bir müşelleş-i münfericü'z-zâviyenin münferi- cesi yüzotuz derece ve bir haddesi otuz ve bir haddesi yigirmi derece olsa imdi bunda münfericenin ceybi elli derece kavsiii ceybidir. Bunda ahsar-ı tarîk iki hâdde kavsleri cem® olunup mecmû'^un ceybi ahz oluna m ünfericenin ceybi o lu r ve her şümün-i dâ'ire ki kırk beş derece kavsin zilli b ir kâm e m ikdândır ve zılh ahz olunan kavs kankı dâ 'ire m uhitin ­den ise ol dâ'irenifî nısf-ı ku trı o zilim karnesidir. Eger nısf-ı k u tr aksâm-

(*) G elen b ev i'n in "A zla^-: M üsellesat" adlı eserin in m ukaddim esi.

95

Page 104: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

I mütesâviye ile altm ış kısma ta k â m olunursa kam e altm ış olup ve zıll-ı sittin i olur ve eger oniki kısm a taksim olunursa karne on iki olup ve zıll-ı esabi*^! olur ve eger yedi yahüd beş kısm a taksim olunursa kâm e yedi yâhüd beş olup ve zıll zıll-ı ekdam tesm iye o lunur ve m utlak zıll iki kısım dır: Biri zıll-ı m ebsütdur ki merkez-i dâ'ireden ahar kavse nazil olan nışf-ı k u tr üzerine ^am üd olarak âhar kavsden çıkup kavs ^ ra fın a giden h a tt 'i müstakim dir ve biri zıll-ı m enküsdur ki m erkezden kavs evveline nazil o lan nışf-ı ku tra ®amûd olarak kavs evvelinden çıkup kavs canibine giden hatt-ı m üstakim dir. A nunçün zıll-ı evvel dahi tesm iye ederler ve iki sûretde m erkezden ç ıkup âhar zılla vâsıl olan hatt-ı m üsta­kim e kutr-ı zıll tesm iye o lunur ve dahi erba®a-i m ütenâsibede kâ’̂ ide eger m eçhul ahad-i tarafeyn olursa vasateyn-i m a^lûm eyn birbirine darb o lunup hâsıl-ı darb taraf-ı ma^^lüma taksim o lundukda taraf-ı m eçhul hâric-i kısm et olur ve eger m eçhul ahad-i vasateyn olursa tarafeyn-i m a’̂ lûmeyn birbirlerine darb o lunup hâsıl-ı darb vasat-ı ma'^lûma taksim o lundukda vasat-ı m echül hâric-i kısm et o lu r ve erba*^a-i m ütenâsibe şol d ö rt m ertebede m üntazim e olan ®adedlerdir ki küşür-ı tis^adan ve gayrı- dan evvel ile şâni beyninde olan nisbet, bi- ‘̂ aynihâ şâliş ile râbi*^ beynin­de ola ve hakikati bir cinsden olan bir cümlenih kendi ile ba®zı beyninde olan nisbet ne ise cins-i ahardan b ir cümle-i uh râ ile ba ’̂ zı beyninde nis­b e t gibi olduğum ba^^de't-tahkik cümle-i ü lâ evvel ve ba^zı şâni ve cümle- i saniye sâliş ve ba^zj râbi’̂ kılınarak te rtib yâhüd cümle-i ûlanın ba'^zı evvel kendi sânı ve cümle-i ^ n iy e n in ba‘̂ zı râlis kendi râbi* ̂ kılm arak te rtib ve'l-h?iil her iki cins beyninde cins-i âhar tehallül etm eyerek te rtib o lunup erba^adan üçü ma’̂ lûm ve her kankısı m echül olursa kâ^^ide-i sabıka m uktezâsınca istihraç olunm akdur. Buna aşlu'n-nisbet derler. Meselâ üç dirhem karanfil to k u z pâreye olsa altı dirhem karanfil kaç pare eder bilinm ek m urâd olunsa im di üç dirhem karanfil evvel ve altı dirhem karanfil şâni kıhnup ve tokuz pâre şâliş ve ®aded-i m echül pare râbi® kılınur. tm di m echül râbi'^de olmağla ta rafda vâki^ olduğun­dan vasateyn-i ma®lümeyn olan altı *^adedin tokuz ®adede darbının hasılı olan elli dö rt ®aded Uraf-ı m azlum olan üç ^^adede taksim olun dukda altı dirhem karanfilin hissesi olan onsekiz pare hâric-i kısm et olur ki üç dirhem karanfil altı dirhem karanfilin nısfı olduğu gibi tokuz pâre onsekiz pârenin nısfı olur. Lâkin bu veçhile aşl-ı nisbet bir kaç nisbeti dahi müstelzemdir. Zirâ misâlimizde evvel şâninin ve şâliş râbi^iü nısfı olm ak, sâni evvelin ve râbi* ̂ sâlişin zı^fı olm asın müstelzem olur, tm di evveleyn ve âhireynden herbiri ®aks o lunup şâni evvel ve evvel şânî ve râbi® şâliş ve şâliş râbi* ̂ kılınm ak caizdir ve kezâlik râbi*'!!! şMişe ve şâninin evvele nisbeti gibi olm akhğı dahi müstelzemdir. Pes imdi bi'I-kUlliye aşl-ı te rtib ‘̂ aks o lunup rabi* ̂ evvel ve şâliş sânî ve sânı

96

Page 105: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

sâlis ve evvel râbi® kılınm ak dahi câ 'izdir ve b u iki surete ®aksu'n- nisbet derler ve kezalik evvelin şalise nisbeti ^ n in in râbi'^a nisbeti gibi olmağı dahi m üstelzem dir. N itekim misâlimizde üç tokuzun şülüşi ve aitı onse- kizin Mİüşi olduğu gibi pes im di şâlig şâni ve ^ n i şâliş kıhnmajç dahi câ’izdir ve buna bedelii’n-nisbet derler. Misâlimizde ba®de't-tebdil hâsıl olan sülüs nisbeti aşl-ı n isbetde olan nısıf nisbetine bedel lalındığı gibi ve dahi ma®lûm olsun ki erba®a-i mütenâsibe ile m echûl istihracı cümle-i ûlâdan her-ba'^zın cüm!e-i » n iy e d e n olan hissesi ba’̂ z-ı ahar hissesine müsâvî olm ak ile m eşrû tdur. M illim izd e üç dirhem karanfil to k u z pare­ye ve her dirhem i üç pareye olduğu gibi am m a bir dirhem i üç ve dirhem- i uh râ beş ve dirhem-i şâlişi b ir pareye olarak üç dirhem i to k u z pâreye olsa ®ale'l-ıtlâk altı dirhem karanfil onsekiz pâreye o^Lmak lâzım gelmez ve lihazâ cüyüb ve zılâl h isâW rına ^ v s karışm az. Zira her ceybiü kav­sinden olan hissesi ceyb-i âhann hissesine müsavi değildir ve kezâlik derecât-ı zılhH dahi kavânden hisseleri m ütefâvitdir. Lâkin nev'^an tak- rîb olduğundan ta ‘̂ dÜ-i m â beyne's-satreynde isti^mâl eylediler. Pes imdi ABC müsellesinde AB zıl*̂ ı d ö rt zirâ® BC zıl®ı üç zirâ* ̂ ve yine zıl^ -̂ı evvel bir âhar zirâ®-ı ş a ^ r ile altm ış zirâ* ̂ olduğu ma*^lüm. Lâkin zıl®-ı sâninin ol zirâ*-ı sağir ile kaç zirâ^ olduğu mechul-i m atlub olsa zira -ı keb ir'den her 5 1/ 5*^111 zirâ'^-ı şağlrden on beş zira® hissesi olmağla bu m akâm da erba®a-i m ütenaâbe m untazim e olur. Ş u vechle ki, dört zırâ®-ı kebîrin üç zırâ®-ı kebire nisbeti altm ış zırâ®-ı sağirifi m eçhule nisbeti gibi olur. Pes im di mechiîl erba®a-i mütenâsibe m erâtibinden m ertebe-i râbi®ada vâki* ̂ olduğundan te ra fta vâki* ̂ olmağın vasateyn-i ma’'lüm eyn olan üç ^'adedin-- altm ış ^adede darbınm hâsılı olan yüz seksen ®aded taraf-ı ma'^lûm olan d ö rt *^adede taksim o lundukda zırâ -1

şağTr ile BC zıl’̂ mm kırk beş zirâ* ̂ olduğu zahir olur. Hâsse erba’̂ a-i m ütenâsibede müsattah-i vasateyn müsattah-ı tarafeyne mÜMvidir. Ya®ni vasateyni birbirine darbının haşılı tarafeyni birbirine darbının haşılına müsavidir. Meselâ mişâl-i ûlâm ızda vasateyn olan altı ®aded ile tokuz ^adedin birbirlerine darbınıH hasıh elli dö rt olduğu gibi kezÜlik tarafeyn olan üç ®adedin o n sekiz ®adede darbının hâşıU yine elli d ö rt *^aded olur. Ve misâl-i ^ n id e vasateyn olan üç ^adedin altm ış ^adede darbının haşılı yüz seksen olduğu gibi kezâlik tarafeyn olan d ö rt ^aded in .k ırk beşe ®adede darbının hâsılı yine yükseksendir. Ve her şiîret b u kıyâs üzredir, eger değil ise erba’̂ a-i m ütenasibe değildir.

97

Page 106: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

i

Page 107: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

BİBLİYOGRAFYA

ABDüN^ÎAFÎ: Fenn-i M antık (Gelenbevî Burhan 'm m Ş arh ve Tercü­mesi), İstanbul - 1297 H.

ADIVAR, A bdulhak A dnan: Osmanh Türklerinde ilim , ts tanbu l-1970 . AYNÎ, M. Ali: "Türk Mantıkçılan” , Darü’l-Fünûn llâ h iy a t Fakültesi

Mecmuası, Sene 3, Sayı 10, İstanbul -1 9 2 8 .— Darü’l'Fünûn Tarihi, Yeni M atbaa, İstanbul 1927.

BİLGEGİL, Kaya (Prof.D r.): Edebiyat Bilgi ve Teorileri, A tatürküniversitesi Y aym lan, Sevinç Matbaası, A nkara - 1980.

B iN G öL , Abdulkuddüs: "X V III. Yüzyıl Türk M antıkçıları" A tatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi A raştırm a Dergisi, Sayı 14, Erzurum - 1986.

BROCKELMAN, C: Gal ve Gal Suppİ. - II, Brille - 1938.BURSALI M. Tahir: Osmanh Müellifleri, C. 3, İstanbul - 1342 H.

— Aydın V ilâyetine Mensup M eşayıh, U lem a ve Şuara, Muvar- rihîn ve E tibbanın Terceme-i Ahvâli, İzm ir - 1342 H.

CEVDET PA ŞA : Tarih-i Cevdet, C. 4, İstanbul - 1309 H.GELENBEVÎ, İsmail: Cebir K itabı veya KÜsûrat-ı Hesab, Türkçe el

yazması (U m um î Kütüphanede bir nüshası m evcut)— Risale-i Azla®-i Müsellesat, Daru't-Tıba®a, İstanbul - 1220 H.— Şarh-i Cedavil-i Ensab (Logaritm a Şarhi), A rapça el yazması,

Hacı M ahm ud Efendi - 5720.— Usûl-i Cedâvil-i Ensab-ı Sıttînî.— Risale â lâ R ub^i'l-M ukantarât ve Risâle â lâ Rub®i'l-Mucey-

yeb veya Risaletu'l-Ceyyib ve'l-M ukantarât veya Kitab al- Merasıd, A rapça el yazması, Es'ad Efendi-2012 ve 2014, L â le li-2 7 1 8 .

— Risâle fî Resmi'l-Mizvele ve'l-Munharife.— Risâle f î Sutûhi'l-M unherifât.— Dekaik al-Beyan fî Kıble al-Buldan (R isâletu 'I-K ıble), Matba-

a-i Âmire, İstanbul - 1337 H.— Gelenbevî â lâ Isagûcî (Şarh-i Isagûcî) Istan b u M 2 7 5 -1 2 8 3 H— al-Burhan fî Ilm al-Mîzan (Mizan-ı Gelenbevî), İstanbul -

1306 H.

99

Page 108: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

— H aşiyetu 'l-Burhan, İstanbul - 1306 H.— K ıy a s R isa le si, İ s ta n b u l • 1 2 7 8 .

R isaletu 'I-lm kân, İstanbul - 1309.— T a 'lîkâ t â lâ Mîr al-Âdâb, İstanbul - 1234 H— Risaletu llm i'l-A dâb, İstanbul • 1281.— H âşiye â lâ H aşiye a l-L âıî â lâ Şarhi'l-H idâye, Matbaa-i

Amire, İstanbul - 1270 H.— Haşiye â lâ Tehzîb al-Mantık ve’l-Kelâm (Gelenbevî â lâ Mîr

al-Tehzîb), İstanbul - 1288 H.— Haşiye â lâ Ş arh al-Celâl (Celâl Haşiyesi), (Gelenbevî â lâ al-

Celâl), İstanbul - 1233 H— Risâle fî Tahkiki Mezahib-i Ehlî's-Sunna f îU sa t al*Mu'minîn,

A rapça el yazm aa, F atih 5393/6 .— Risale fî Redd â lâ al-M u'tezile f î Tefhim i Feideti'M m am al-

M ucarrad *^an al-® Amel. A rapça el yazm ası, Nafiz P aşa - 785.— Risale fi Tefsir-i Ba’z al-A yât ReddenTil-M uteziIe, A rapça el

yazması, Hafıd Efendi - 447 /7 . , ,— Risale Tetealleku bi Kavlihî T aâla '

A rapça el yazması, Kazîdecizâde-723 ve Giresun-106.— Vahdet-i Vücûd Risalesi, A rapça el yazm ası, F atih - 5393/2 ,

Es’ad Efendi 3502/2 ve Hafid Efendi - 447.— Risale fî Beyânı Ism u'l-M ânâ ve Ism u'l-A yn, A rapça el yaz­

ması, Giresun -1 0 6 .— Risale f î Şarh Tarifi Sidkî'l-Haber ve Kîzbîhî, A rapça el yaz­

ması, Hafîd Efendi - 447/5.— Risale fî Bahs min al-Şarh al-Cedîd, A rapça el yazm ası, Hafîd

Efendi - 447/6.— Risale fî’t-Tekaddum , A rapça el yazması, Giresun - 106.— Resailü’l-Im tihan (İm tihan Risaleleri), M atbaa-yı Âmire,

İstanbul -1 2 6 2 .

Bu eser içerisinde yer alan Risaleler:— R isa le a l- fe n n ü 'l-E v Y e lîlm u 'l-M e â n î,— Risale al-Fennu's-Sanî llm ui-B eyan ,— Risale fî Duhuli'l-Ba' âlâ'l-M aksûr Aleyh ve'l-Maksûr,— Risale al-Eflaz al-Mahsusa al-Muayyene,— Telhis Sahibi'nin "K elâm da Belagatm iki tarafı vardır:

"Biri icâz, diğeri de I tn â b 'd ır" şeklinde ki sözü üzerine Risale,

~ Risale-i Tağlîb,

100

Page 109: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

— M ütekeîlimlerin Vucûd-u Zihnîyi İnkârları Konusunda Risale,

— Bu Alemin Kadîm veya H âdîs o lduğu konusunda Kelamcı- larla F ilozoflar Arasmdaki İh tilâ f ü ze rine Risale,

— Risâle fi Tahkiki M a'nâ'i-Taksim ve'l-Mukassim,— Allah T aâla’nm Eşyaya Müteallik İlm inin Tahkiki K onu­

sunda Risale,— Mümteni'^in M ahiyetinin Tahkiki H akkında Risale.

H A Si\N H üSN ü^ (M usullu); Tenvîr al-Burhan, İstanbul - 1307 H.HAŞAN PAŞA ZA D E: H âşiye â lâ Risâle al-Âdâb Ligelenbevî, İstan­

bul ■ ?İBN HALDUN: M ukaddim e (Ugan çevirisi), C. 2, İstanbul - 1954.İSMAİL BAĞDADÎ: H ediyyetu'I-Ârifîn (Esm a’al-Müellifm ve Âsâr al-

M usannifîn; C .l , İstanbul - 1951.İSM AİL FENNÎ (E rtugru l): Vahdet-i Vücût ve M uhyeddîn Arabî,

Orhaniye M atbaası, İstanbul - 1928.KATÎB ÇELEBİ: K eşf al-Zunun, C. 1-2, İstanbul - 1975.KEKLİK, N ihat (Prof.D r.) : İslâm M antık Tarihi ve F â râ b î M antığı,

C .l , İstanbul - 1969-1970.KESKİOĞLU, Osman: "İsmafl Gelenbevî ve Subut-i Hilâl Meselesi"

A nkara üniversitesi llâh iy e t Fakültesi Dergisi, Yıl 1965.M USTAFA al-KUTUB (Rizeli): Şarh-i Dibace-i Burhan, İstanbul-?ÖNER, Necati (Prof.D r.): TanzJîmattan Sonra Türkiye'de İlim ve

M antık Anlayışı, A nkara -1 9 6 7 . ,ÖZTUNA, Yılmaz: Büyük Türkiye Tarihi, C. 10, İstanbul - 1978.SALİH ZEKİ: Âsâr-ı Bâkiye, C. 2, İstanbul - 1329.

— Kamus*u R iyaziyat, C. 1, İs tan b u l-1315.TANPINAR, A hm et Ham di: 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Istanbul-

1976 (IV. Baskı).TANERİ, Kemâl Zülfü: Türk M atem atikçileri, İstanbul - 1958.U ZU N Ç A R ŞILI, İsmail Hakkı (O rd .P rof.): Osmanh Devletinin İlmiye

Teşkilatı, A nkara - 1965.ÜLKEN, Hilmi Ziya (Ord. P rof.): TürKiye'de Ç ağdaş Düşünce Tarihi

İstanbul - 1979 (II. Baskı).YUSUF ŞÜ K RÜ (H arputlu): Namus ai-Ikan, İstanbul - 1274 H.

101

Page 110: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

ı .

Page 111: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

S Ö Z L Ü K

- A - B -

abd: kulabd 'i fakir: zavallı kul; güçsüz, fakir

kuladed-i meçhul: bilinm eyen sayı ahad: bir, tekahad*i tarafeyn: iki yandan biri, iki

taraftan biri ahad 'i vasateyn: iki o rtadan biri, iki

vasattan biri a h a r başka ahireyn: son ikisi ahsar: en kısa, pek kısa

ahsar-ı tarik: en kısa yol ahz: alma, kabul etm e ahz olunmak: alınm ak, kabullenilm ek aksam : kısımlaraksâm*ı mütesaviye: birbirine eşit

olan kısımlar, birbirine müsavi o lan kısımlar,

aksu'n-nisbet: nispetin aksi, oranm tersine çevrilmesi

ale'I-ıtlâk: genel olarak, um um iyet üzere

am ûd: dik olarak yukardan aşağıya inen ve dik açıyı o luşturan çizgi

anünçün: onun için asl-ı tertib : tertib in aslı, sıralamanın

aslıaslü’n-nisbet: nispetin aslı, oranın aslı atvel: uzun, en uzun

ba'd : sonraba 'de 't-tahk ik doğru okıp olm adığm ı

araştırd ık tan sonra ba 'de 't-tebd il: değ iştird ik ten sonra bedelu 'n-nisbet: n ispetin karşılığı b d ig : fasih söz, düzgün söz beyn: ara, arasmda, aralık beyninde: arasm dabi ^ayniha: ayniyle, o lduğu gibi, tıpkı bi'l-fiil: hakiki olarak, gerçekleşm iş

olarak, gerçekten bil-kuvvc: düşünce halinde, tasavvuri

olarakbu v « h ile : bu suretle, bu taızla , böy-

lece

- C -

câiz: olabilir, o lur, olabilir olan câiz olmak: olabilir olmak cânftt: yan, taraf, cihet cem ' olmak: toplanm ak, yığılm ak ceyb: ânüscihet im tihanı: evkaf (vakıflar) maaşı

alabilmek iç in girilmesi zorunlu sınav

cins-i aher: diğer cins, ö tek i cins, b aş­ka cins

cümle-i uhra: diğerlerinin bütünü, diğer hepsi

cümle-i ula: birincinin bütünü

103

Page 112: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

cüyûb: sinüslercüz: kısım, parça, bölük

- D -

darb: (m atem atikte) çarpm a işlemi d erecât; dercceler derccât-ı zıll: tanjant dereceleri d iraye t: yetenek, beceriklilik, ik tidar

- E -

Efdalu'I-miiteahhirfiı: sonrakilerin en erdemlisi, tercih olunanı, en fazî- letli olanı

ekdâm : ayaklar, (bazen) adım lar, ya­rım arşınhk mesafe ölçüsü

erba a: dörterbe*'a-i m ütenâsibe: aralannda oran

(nispet) bulunan dört şey esabi^: parm aklar, ölçü parm aklan,

arşının y irm idörtte biri kadar olan m iktar

cvveleyn: ilk ikisi

_ F -

fazi: değer, m eziyet, m arifet, kem âl, kerem

fi'l-hakika: hakikatte, astında, do ğ ­rusu

- G -

gurre: yeni başlayan ay, b ir günlük hilâl

- H -

hadde: dar açıhadde'z-zevaya: dar açıh üçgen hâdis: sonradan varlığa gelen, m eyda­

na çıkan, kadîm olmayan hâl: bir şeyin içinde bulunduğu şa rt­

ların veya taşıd ığ ı niteliklerin bü­tünü, durum

hâlik olm ak: yok olm ak, fân î olmak, son bulm ak, bekasız olmak

haric-i kısm et: (m atem atikte) bölme işlem inin sonucu olarak çıkan sayı

hâsıl: h â n i olan, vUcûda gelen, ortaya çıkan

hasıl-ı daib : çarpm a işlem inde işle­m in sonucu olan sayı, çarpım

hâştye: b ir kitabm kenanna yazılan ve içindeki bazen bir kelimeyi, bazen bir cümleyi, bazen b ir ku­ralı.. vb. açıklayan b ir kaç satır ifade, bu İfadelerin bütünü

ha tt: çizgihatt-ım üstakîm : doğru çizgi, düz çizgi hisse: payhUsn ü tevazu':güzellik ve alçak gönül­

lülük

- î -

icm âlen: kısaca, özetle iUet-i nüzul: felç hastalığı im tina ': im kânsızlık, mümkün olma­

m ak

im tiyaz: diğerlerinden farkh olma, ayrılm a

inkıraz: batm a, sönme istihrâc: b ir şeyin içinden diğer b ir

şeyi çıkarm ak, anlam çıkarm a, sonuç çıkarm a

isti^mâl: kullanm a itibariyle: faızederek ittih âz : alma, tu tm a , edinm e, kabul

etm e

- K -

kaide-i sabıka: geçen kural kail olm ak: akh yatm ak, inanmak kaim e: dik açı kaili: az

104

Page 113: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

kâmc: tan jantı alınan yay, hangi daire çem berinden ise o dairenin y a n çapına o tan jan tın karnesi denir

k a tt : kesin, şüphe ve tereddüte yer bırakm ayan

kavs: yay, dairenin çem berinin bir kısmı

kebir: j^üyUk, en büyük kerem : âl*i cenaplık, iyilik, m erha­

m et, lu tu f kezalîk: yine aynı şekilde, yine böyle-

cekısm-4 evvel: birinci kısım , birinci

bölüm kısm-ı saiis: üçüncü kısım kısm 'i sânî: ikinci kısım k ıt'a : parça, cuz ', bölük, kısım , bir

dairenin b ir yayıyla onun kirişi arasındaki kısım

kutr: dairenin çapı; m erkezden geç­m ek üzere çem berin b ir tarafın­dan diğer tarafına uzanan doğruçizgi

kuvve: birşeye istidadı olm a hali, henüz gerçekleşraeyip tasavvurda bu lunan şeyin hali

küsûr*i £Ts'a: dokuz sayısının’ topla- m m dan b ir veya birkaç pay, pay­dası dokuz olan kesir

lihaza: bunun için

- M -

m a beyne's-satreyn: iki satır arasında olan şey

m ağfurun leh: A llah'ın günahlannı bağışlam asına nail olan kimse

ma'lGmeyn: iki bilinen m a'rûf: herkesçe bilinen, tanınm ış,

m eşhur, belli m atlûb: istenen, akıl yürütmede sonuç

m ebm t: açılm ış, yayılm ış; uzun uza­dıya anlatılan

mechûl-i m atlub: istenen bilinm eyen mecmu^: toplanm ış, b ir araya gelmiş m deke: yeti, fakülte m enkus: eksiltilm iş olan, kısaca anla­

tılanm eratib: dereceler, rütbeler mertebe-i rab ıta : dördüncü derece m eşrut: şart koşu lm uş, şa rta bağlı,

şarthmolla: büyük kadı, büyük âlim mufossal: uzun uzadıya anlatılan, ta f­

silatlımuhal: mümkün olm ayan, olmaz, ol­

mayacak olan şey m uhit: etrafını çeviren, kuşatan m uhit-i daire: dairenin çem beri muhtevî: ihtiva eden, içine alan,

içerenm uktezasm ca: gereğince, gereği ola­

rakm unharif: doğru gitm eyen, sapan,

(m atem atikte) kenarları e şit olma­yan şekil

m u r ^ olm ak: istenm ek, arzulanm ak m usattah: uzunluğu ve genişliği olup

yüksekliği ve derinliği olmayan, yüzey

m utlak: kayıtsız, şartsız, salt m u tta li' olmak: öğrenm iş olm ak, ha­

b er almış olmak mübtedi: işe yeni başlayan, işin ace­

misi olan m ücerret: soyutmülahaza: iyice düşünme, dikkatle

bakm a mülakt: buluşan, kavuşan m ünferice: geniş açı müntazime: sıralanmış, sıraya kon­

muşmüsellem: doğruluğu, gerçekliği her­

kesçe kabul edilm iş, su götürmez

müselles: üçgen

105

Page 114: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

mUselles-i kaimu'z-zâviye: dik açılı üçgen

müselles-i m unfericu'z - zaviye: geni;açılı üçgen

müstakim: doğru, düz miistalzem: icab olunan, gereken müstesna: ay n tutu lan müstevt: düzlem müşahhas: somutmütefavît: birbirinden farkh, aralarm*

da fark bulunan, çeşitli olan mütenasib: her bakım dan birbirine

uygun olan, denk mütesaviye: birbirine eş olan, eşit

- N -

nâkıs: eksik, tam olm ayan küsurlunâzU; yukandan aşağıya inennev an: ç eş it bakım ından, cinscemsf: yarun, yanrasf-ı k u tr: y a n çapnisbet: bağlılık, ilgi, oran

- P -

pes: sonra

- R -

rabi^a: dördüncü, dördüncüsü risale: kısa yazılmış küçük kitap nıb®: dörttebir, b ir şeyin d ö rtte b ir

hissesirub®-i dâire: dâirenin dörtte biri rub^H müceyyeb: Türk-İslâm âlem i­

nin kullandığı logaritm ik veya trigonom etrik hesap cetvellerinin yer aldığı eski b ir astronom i aleti

lüus: sadrazamın verebileceği küçük rütbeler iç in verilen yazı, ilmiyye derecelerinden biri

m 'y e t: görm ek, bakm ak, görülmek

- S -

sabîkan: bundan evvel, daha öncesagûr: küçük, en küçüksahih: gerçek, doğru, kusursuzsâlîs: üçüncü, üçüncüsüsaı^: ikinci, İkincisisathn müstevi: düz-yüzey, düzlemsa trey n :jk i satırâ t ^ : altmışsutuh: yüzeylersülüs, üç te b ir, b ir şeyin üçte b ir his­

sesisUmUn: sekizde b ir, b ir şeyin sekizde

b ir h isseâ sümün-i dâire : dâirenin sekizde biri

- Ş -

şarh: açm a, ayırm a, b ir kitabın ibare­sini kelim e kelim e açıp izah ede­rek yazılan k itap

şekk: Şübhe, zan, tereddüt

- T -

talluk e tm ek: ilişiği olm ak, ilgili olmak

tahkîken: gerçekten, hakikaten; doğ­ru olup olm adığı araştırılarak

tahrir: yazm atakriben: aşağı yu kan , yaklaşık tarafeyn: iki taraf, iki yan tarîk: yoltean ız e tm ek: birbirine z ıt olmak tehallül: bozulm ak, m ahiyet değiştir­

mek tek a tu S kesişmete'Iifat-ı k e ^ : ço k k itap yazm ak,

ço k telifte bulunm ak tcnkİdat: eleştiriler tesm iye e tm ek: isim vermek, ad ver­

m ektesm iye olunm ak: adlandırm ak

106

Page 115: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

tevb ihât: tek tir, azarlama tis'^a: dokuz

- U . Ü -

uhra: diğer, diğeri, başka, başkası, ö teki

filâ: birinci, ilk ulem a: alimler, bilginler üzre: üzere

- V -

varit olmak: gelmek, ulaşm ak, b ir şey hakkında o rtaya çıkan

vasat: ortavasateyn: iki orta (terim ) vasateyn-i m a'lum eyn; iki bilinen orta

(terim ) vasıl: kavuşan, ulaşan vaz’ edilmek: koyulm ak, konulmak

vech: yüz, taraf, yön ve'l-hasıl: sözün özü, kısacası veter: b ir yaym iki ucunu rabtedcn

doğru çizgi, kiriş vuzuh: açık ve belli olma, anlaşılır

olm a

_ Y -

yakln: kesin bilgi, sağlam bilgi

- Z -

zannî: kesin olm ayan, şüpheli zâviye: açızaviye-i m unferice: geniş açı zıl* :̂ kenarzıl^-i atvel: uzun kenar zili: tan jant, teye t zılâl: tanjantlar

107

Page 116: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî
Page 117: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

ŞAHIS ADLARI DİZİNİ

- A -

Abdulhakîm Selkutî al-Lahurî 49

Abduîhamit I 3, 10, 11, 19 Abdullah Efendi, Tatarcık 5 Abdul Mecit 45, 57 Abdunnafî 36Adıvar, Abdulhak Adnan 8, 9,

10Ahmet III 9Ahmet Efendi, Kazâbâdî 3, 4 Ahmet Efendi, Kazovah 3 Ali Ku§çu 14, 70 Aristoteles 20, 21 Aygün, A. 10, 11 Aynî, M.Ali 17, 36

- B -

al-Bağdâdî (İsmail) 1, 24 Baykara, Hüseyin 4

Bilgegil, Kaya 59 Bingöl, Abduîkuddüs 16, 72 Bursah, M.Tahir 2, 13, 14, 24,

25

- c -Cassini D. 9 Cassini J. 9Cevdet Paşa 2, 4, 5, 6, 7, 23 al-Curcanî, Seyyid Şerif 17,

43, 49, 60

- D -

j-Devvanî, Celalü’d-Din 43, 49, 64

109

Page 118: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

- E -

al-Ebhcrî, Esirüâd-Din Mufaddal b. Ömer 20, 34, 35,

38, 39, 44, 72 EbuM-Feth Miri 20, 42, 43, 45,

46Ebu’l-Fudala Mustafa al-

Rizevî 36 Ebu’s-Suud Efendi 51 Ekmelü’d-Din Muhammed 17

- F -

Fârâbî 16, 20, 21, 22, 35, 45, 72 Fatih, Mehmet II 2, 17 Fenâri, Molla 43, 60

- G -

Gıyasü’d-Din Cemşit 14, 26 Gıyasü’d-Dîn Hüdabk^ıid 48

Flasan Paşa, Kaplan-ı Derya11

Haşan Paşazâdc 1, 44 Hüseyin Rıfkı Efendi 19

- I -

İbn Haldun 21 İbn Kemâl 43îbn Sînâ 16, 20, 22, 35, 45, 51,

72İbrahim Nurettin 57 İbrahim Paşa, damat 18 al-Icî, Abdurrahman b Ahmet

17, 42, 50 İmam-ı A ’zam 62 İmam Muhammed 62 İmam Sübkî 70 al-İsferâinî, Fazıl İsamüd-Din

43İsmail Çınarı, Kaifazâde 8, 9,

10,11, 29, 30 İsmail Fennî 55

- H -

HalU Paşa, sadrazam 11 Hamidîzâde, Mustafa Efendi

13Harezmî, Muhammed b Musa

14, 26, 70 Haşan Hüsnü al-Musulî 36

- K -

Kadızâde Rumî 14, 70 Kanunî, S.Süleyman 17 Kâtip Çelebi 17,18

110

Page 119: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

al'Kazvinî, CelâlettinMuhammed Hatîb-i Dımışkî5, 59, 62

al-Kazvînî, Ömer Kâtib 21j 38,39, 43, 72

Keklik, Nihat 5, 21 Keskioğlu, Osman 4,7, 11,12,

13, 69, 70 Küyel, Mübahal 72

- L -

Lalende J. 10al-Lârî, Kadı Mîr Hüseyin 45 Louis XV 9

Muhammet Saîd Efendi 57 Mustafa III 8, 9, 10, 18 Mustafa b Mahmud Efendi 1 Mustafa Efendi, Şeyhü’l-

İslâm 70 Mustafa al-Vidînî 45

- N -

Napier 8

- O , Ö -

Osman Efendi, Yâsincizâde 3 Öner, Necati 18, 71 Öztuna, Yılmaz 19

- M -

Mahmut 1 18 al-Margmânî, 176 Mehmet Efendi, Palabıyık 6,

12Mehmet Efendi, YirmisekizÇelebi 9, 10Mehmet Emin Efendi, Ayakh

Kütüphane 3, 4, 5, 6 Mehmet Raşit, Burdurlu 37 al-Mes’udî 43 Muhammed al-Dârendî 43 Muhammet Nâil Efendi 45

- R -

Ragıp Paşa 4, 5Raşit Efendi 7Râzî, Kutbu’d 'D în 20, 38, 72

- S -

Said Bey 31Salih Zeki 1, 2, 3, 5, 6, 7, 8, 9,

10,11, 12,13, 25, 30,31 Sefercelânî 4

111

Page 120: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Sekkâkî 5, 60, 62 Selim III 5, 12, 3, 14 Süleyman Kırkağacî 45

- T -

Tanpınar, Ahmet hamdi 18 Tancri, Kemâl Zülfü 2, 5, 12 al-Tebrî?i, Ebu’l-Abbas 14 Teftezanî 5, 20, 21, 38, 39, 43,

45, 60, 61, 72 Tusî, Nasıru’d-Dîn 17, 43

-u, ü-Uluğ Bey 14Uzunçarşıh, İsmail Hakkı 3, 5 Ülken, Hilmi Ziya 19

- Y -

Yusuf Şükrü H arputî 36

112

Page 121: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî
Page 122: KÜLTÜR VE t u r iz m BAKANLIĞI YAYINLARI: 914 · 2019. 12. 14. · 2 Bkz. Türk Ansiklopedisi, C: 17, Gelenbevi Maddesi. 3 Gelenbevî, Risaletu'l-Kable, s. 2 4 İsmail Bağdadî

Daha çok m antıkçı ve matematikçi olarak tanınan Gelenbevi

İsmail Efendi (1791-1830), akli ve nakli ilim lerin hemen hepsinde

mahâret sahibidir. Eserleriyle X V I I I yüzyrlın bilim anlayışın ı bize

aktaran nadir şahsiyetlerden birisidir. Önem li devlet görevlerinde bu ­

lunm uş, bu arada kad ılık ve müderrislik de yapm ıştır.

Gelenbevi, Osmanlı Devletinin bütün müesseseleriyle giderek ge­

rilediği b ir dönemde yaşam ış olmasına rağmen, ilm i gücünü AvrupalI­

lara kabul ettirm iş ve ününü devletin sınırlar» d ışına taşırabilim iştir.

Teorik bilgiyi pratik alana da aktarabilm iş, 111.Se lim 'in takdirlerine

mazhar olm uştur.

O eserlerinin büyük bir k ısm ın ı A rapça yazd ığ ı İç in bugünkü ne­

sil, maalesef, bu eserlerden yararlanacak bir durum da değildir. İşte

elinizdeki bu kitap, ölümünden yak laşık 2 0 0 yıl kadar sonra da olsa,

Gelenbevi İsmail Efendi yi bütün yönleriyle tanıtm ayı amaçlam akta­

dır.

IS B N 9 7 5 - 1 7 - 0 1 8 7 - 2

665.-TL.