Kimlik Bedenin Hapishanesidir - Spinoza Üzerine Yazılar Ve Söyleşiler
-
Upload
tuelayyilmaz -
Category
Documents
-
view
127 -
download
9
description
Transcript of Kimlik Bedenin Hapishanesidir - Spinoza Üzerine Yazılar Ve Söyleşiler
Baruch de Spinoza, 17. yüzyıl Avrupasında, dinin sosyal hayatın her alanındaki normları belirlediği bir dönemde ifade ve din özgürlüğünün gerekliliğini dile getirmiş, bu özgürlüğün en büyük güvencesinin de demokrasi olduğunu ifade etmiş bir düşünür. Spinoza'nın 400 yıl sonra günümüzde hâlâ tartışılan ve anlaşılmaya çalışılan bir düşünür olmasının nedeni, özgürlük ve demokrasi bağının kurulduğu o günden bugüne hâlâ çok fazla yol alınmamış olmasıdır. İfade özgürlüğü de dahil özgürlüğün sağlanması için demokrasiye ulaşma iddiası ise, ancak varolan politik kabullerden sıyrılarak değerlendirilebilecek ve hakkı verilecek bir durum gibi görünüyor.
Reyda Ergün ve Cemal Bâli Akal, Kimlik Bedenin Hapishanesidir Spinoza Üzerine Yazılar ve Söyleşiler'de derlenmiş makaleleriyle kabul edilmiş ve genel geçer normları bir kenara koyarak felsefenin, rasyonelliği oranında gerçek hayatla ne kadar temas ettiğini gösteriyor. Makaleler, Spinoza'nın özgürlük ve demokrasi anlayışı zemininde düşünsel ve bedensel ayrıma, "dişil beden ve eril zihin"e, hukuk ve siyasetin Spinoza felsefesiyle kesiştiği yerlere ışık tutarken, bu felsefenin edebiyattaki yansımalarını ve küçücük kiralık odalarda mercek perdahlayarak hayatını kazanan "insan" Spinoza'yı hayatımızın ortasına yerleştirmeyi de ihmal etmiyor.
Bu Kitap HAVAS Tarafından Taranmıştır!
K A P A K RESMI: K A I L B A U E R . S P I N O Z A ' N I N K I I A P O K U Y A N P O R T R E S I , ( A V R I N T I ) , L İ T O G R A F I , 1 9
ı S B N 9 7 8 - 6 0 5 - 3 9 9 198-4
www.bllgiyay.com İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYIN
REYDA ERGÜN - CEMAL BÂLİ AKAL
KİMLİK BEDENİN HAPİSHANESİDİR SPİNOZA ÜZERİNE YAZILAR VE SÖYLEŞİLER
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI
R E Y D A E R G Ü N
1998 yılında S a n k i G e o r g Avusturya Liscs i 'ndcn , 2002 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi H u k u k
Fakultesi 'nden mezun oldu. 2004 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler F.nstitüsü İn
san Hakları H u k u k u Yüksek Lisans Programı'nı tamamladı . H a z i r a n 2 0 0 6 - A r a l ı k 2 0 0 7 tarihle
ri arasında, C ö r d o b a U l u s a l Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde konuk araşt ırmacı olarak Arjan
tin'de bulundu. 2002 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde araşt ı rma görevlisi olarak g ö
rev yapan F.rgün, halen Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Fnstitüsü K a m u H u k u k u D o k
tora Programı çerçevesinde doktora tezi çalışmalarını sürdürmektedir . Devlet ve hak kuramı , si
yaset felsefesi ve toplumsal cinsiyet konularında çalışan Ergün'ün, Spinoza felsefesi üzerine Türk
çe ve yabancı dilde yayınları bulunmaktadır .
C E M A L BÂLl A K A L
İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde öğretim üyesidir. Devlet ve hak kuramı , siyasi tarih, toplumsal cin
siyet, edebiyat ve hukuk alanlarında çalışmaktadır . İktidarın Üç Yüzü, Modern Düşüncenin Do
ğuşu ve Burası Tanzanya mı Karanfil? adlı kitaplarının ve Devlet Kuramı başlıklı derlemesinin
yanı sıra, Spinoza düşüncesi üzerine kaleme aldığı iki kitabı vardır : özgürlüğün Geleceği Yok
tur, Varolma Direnci ve özerklik. Ayrıca Reyda F.rgün ile birlikte Spinoza'nın Teolojik-Politik
inceleme adlı eserini Türkçeye kazandırmıştır . Yayına hazırladığı Spinoza Günleri. Teolojik-Po
litik inceleme Etrafında adlı derleme İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından basılmıştır.
İ ISTANBl'l BU (,l UNIVT.RSITBI YAYİNİ ARI
REVDA ERGUN CEMAL B Â L I AKAL
K İ M L İ K B E D E N İ N H A P İ S H A N E S İ D İ R
SPİNO/A O I I I I N E YA/UAH V I S ö u ı s l ı ı n
ISTANBUL BILGI ÜNIVERSITESI YAYINLARI 3 4 0
F E L S E F E 1 2
I S B N 9 7 8 - 6 0 5 3 9 9 - 1 9 8 4
KAPAK KARI BAUER. SPINOZA'NIN KITAP OKUYAN PORTRESI. LITOGRAFI. 1 9 0 9 .
1. BASKI İSTANBUL. NISAN 2 0 1 1
O BILGI İLETIŞIM G R U B U YAYINCILIK MOZIK YAPIM VE HABER AJANSI LTO. Ş T I .
YAZIŞMA ADRESI: INONÜ CADOESI, No: 43/A K U Ş T E P E Ş I Ş L I 3 4 3 8 7 İSTANBUL
TELEFON: 0 2 1 2 3 1 1 5 2 5 9 3 1 1 5 2 6 2 / FAKS: 0 2 1 2 2 9 7 6 3 1 4
www.bllg1yay.coin
E-POSTA yayinObilgiyay.com ) ilO } DAGITIM dagilim8bilgiyay.com
. . | i R A g R H « M İ M - | ' " - T
I ı . f«->> YAYıNA HAZıRLAYAN NIHAL CINVER
TASARIM MEHMET U L U S E L . -
DIZGI VE UYGULAMA MARATON DIZGII •»!" • * - v
5 ft» - i
DIZIN Ö Z G Ü R YıLDıZ ı .
BASKI V I CILT SENA OFSET AMBALAI VE MATBAACILIK SAN. TIC. LTD. Ş T I .
LITROS Y O L U 2. MATBAACILAR S I T E S I B BLOK KAT 6 No: 4 N B 7 9 11 TOPKAPI İSTANBUL
TELEFON: 0 2 1 2 6 1 3 0 3 2 1 6 1 3 3 8 4 6 / F A K S : 0 2 1 2 6 1 3 3 8 4 6
İstanbul Bilgi University Library Cataloging in Publication Dala
Istanbul Bilgi Üniversitesi Kütüphanesi Kataloglama Bolumu tarafından kataloglanmıştır.
Kimlik Bedenin Hapishanesid» / Derleyenler: Reyda Ergun. Cemal Bâli Akal. p. cm. Includes bibliographical references and index.
ISBN 978-605 399 198« (pbk.)
1. Philosophy. 2. Spinoza, Benedictus de. 1632-1677. 3. I. Ergun, Reyda. II. Akal. Cemal Bâli.
B3999 K56 2011
İfade özgürlüğü sınırlanan herkese...
içindekiler
vil Ö n s ö z
l 1 K i m l i k Bedenin Hapishanesidir Reyda Ergün - Cemal Bâli Akal
11 2 Spinoza'da Kadın ve Kadınların Spinozası Reyda Ergün
2 9 3 Edebi Metinlerde Spinoza'yı A r a m a k Cemal Bâli Akal
3 9 4 Spinoza'nın da Bir Bedeni Vardı Reyda Ergün
5 5 5 Spinoza ve Teolojik-Politik İnceleme H u k u k u n u n Neresindeler? Cemal Bâli Akal
6 3 6 Teolojik-Politik İncelememden Politik Inceleme'ye, özgürlük ve Güvenlik Bilmecesi Reyda Ergün - Cemal Bâli Akal
7 9 7 Leviathan, Teolojik-Politik İnceleme ve Politik İnceleme'de K o r k u Kavramı Reyda Ergün
9 1 8 Bilgenin Siyaseti, Siyasetçinin Yalnızlığı Reyda Ergün - Cemal Bâli Akal
1 0 5 9 17. Yüzyıldan Günümüze Bir İfade Özgürlüğü Çağrısı Reyda Ergün
1 3 3 10 Spinoza'da Teki lden Çoğula Geçilmez T e k i l , Tek i l l ik ler İçinde Düşünülür Cemal Bâli Akal ile Söyleşi (Yücel Kayıran)
1 4 3 11 V a r o l m a Direnciyle Hakları Hatırlamak Cemal Bâli Akal ile Söyleşi (Ece Baykal)
yi .(ındrtıltı
1 4 9 12 Kutsal Canavar Cemal Bâli Akal ile Söyleşi (Lütfi Sunar)
1 6 3 13 Spinoza ve Siyaset Soruşturması Cemal Bâli Akal ile Söyleşi (Bahadır H. Türk)
1 7 1 D i z i n
önsöz
Spinoza düşüncesiyle tanıştığımda H u k u k Fakültesi üçüncü sınıf öğrencis iyd im. Devlet Kuramı adlı dersi veren öğretim üyesi Cemal Bâli AkaPdan
dinlediğim i l k ders, son o n yıldır süren ve hep sürmesini dilediğim bir or tak çalışmanın da habercisiydi aslında. Bu k i t a p , söz konusu uzun soluklu çalışmanın bazı parçalarını bir araya get ir iyor . Ki tapta yer alan metinler in ortaya çıkışında, beni yetiştirirken bana her zaman eşiti ve meslektaşı olarak yaklaşan değerli H o c a m Cemal Bâli Akal'ın tevazusu ve bana olan güveni başlıca rolü oynamıştır. Aynı tevazu, k i tap kapağında benim adımın başta yer alması ve önsözün benim tarafımdan yazılması konusundaki ısrarının da altında yatıyor. M a h c u b u m .
Burada, i lk o r t a k m e t n i m i z i n or taya ç ıkmasına vesile olmuş Diego Tat iân' ı özellikle anmam gerekiyor. Onunla kurduğumuz dost luk , son derece ver iml i bir düşünsel ve akademik ilişkinin tarafı o lma şansına erişmemizi sağladı. Cemal Hoca 'nın, 2005'te Diego 'nun davetiyle //. Spinoza Kolokyumu'nda tebliğ sunmak üzere Ar jant in 'e gidişi, çeşitli ülkelerden pek çok Spinozacı ile tanıştığımız ve Spinoza düşüncesinin evrenselliğine yeniden tanık olduğumuz bir sürecin de başlangıcıydı. 1 2006'da Cordöba Ulusal Üniversitesi tarafından k o n u k araştırmacı o larak Ar jant in 'e davet edi ld im ve Diego 'nun başında o l duğu Siyaset Felsefesi Araştırma G r u b u ve A r j a n t i n Spinoza Çevresi ile b i r l i k te çalışma olanağı b u l d u m . ///. Spinoza Kolokyumu'nda Cemal Hoca ile bir l ikte sunduğumuz tebliğ, bu kitaba adını veren ve i lk defa Doğu-Batı Der-
1 Diego Tatiân'ı tanımamızı sağlayan dostumuz Levent Yılmaz'a ve "ben şimdi kalkıp Arıantin'e gidemem" diye tutturan Cemal Hoca'yı ikna etme konusunda benimle müttefik olan Sevgili Mahmut Ozdil'e burada ne kadar teşekkür etsem azdır.
vlli .. .
gisi'nde yayınlanan " K i m l i k Bedenin Hapishanesidir" başlıklı metnin doğmasına vesile o l d u .
Arkası geldi elbette. Ar jant in 'deki bilimsel toplantılarda sunulan tebliğlere yenileri eklendi ve hemen hepsi kitaplaştırıldı. Bîz bazılarını tekrar Türkçe kaleme alarak Türkiye'de çeşitli dergilere gönderdik. Ardından Spinoza'nın, temelde radikal bir ifade özgürlüğü savunusu yaptığı Teolojik-Politik İnceleme adlı eserinin Türkçe çevirisi geldi. Ar jant in deneyiminden esinlenip, Türkiye'de de Spinoza toplantıları düzenleyerek ülkemizdeki Spinoza dostlarını bir araya getirmeyi ve onları başka ülkelerden Spinoza dostlarıyla tanıştırmayı hayal etmeye ve bu hayali Spinoza üzerine çalışan meslektaşlarımızla paylaşmaya başladık. Bunun i lk ürünü, Spinoza Çalışmaları Çevresi adlı oluşumdu. Spinoza'ya özgülenmiş bir toplantı düzenleme konusundaki i lk adımsa, İstanbul Bilgi Üniversitesi H u k u k Fakültesi Dekanı T u r g u t Tarhanlı 'nın desteğiyle atıldı. İlki Kasım 2008'de, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde gerçekleşen Spinoza Günleri u m u lanın üstünde bir ilgiyle karşılaştı. Sunulan tebliğler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. İlk toplantıya gösterilen yoğun i lg i , Aralık 2009'da 2. Spinoza Günlerinin yine İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenmesini mümkün kıldı. Bu sefer, Türkiye , A r j a n t i n , Brezi lya, A l m a n y a ve Hol landa 'dan katılan konuklar sayesinde Spinoza Günleri uluslararası bir nitelik kazandı. Bu toplantıda sunulan tebliğler de İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından yayına hazırlanıyor. Nefesimiz yeterse, 3. Spinoza Günleri 2012 'nin bahar aylarında Spinoza dostlarını yine bir araya getirecek.
Bu çalışmalar sürerken. Cemal Hoca her zaman olduğu g i b i , benim "bakar ız"c ı tavrıma son noktayı k o y u p , "şu metinleri bir araya get ire l im art ı k " dedi ve elinizde tuttuğunuz k i tap ortaya çıktı. Bu k i tapta , ayrı ayrı ve ortak, Spinoza düşüncesi üzerine kaleme aldığımız ve daha önce çeşitli dergi , k i tap ve derlemelerde yayınlanmış olan yazıları b i r arada bulacaksınız. 2 Kitabın sonundaysa Cemal Hoca'nın konuyla i l g i l i , yine daha önce yayınlanmış bazı söyleşileri yer alıyor.
Son o larak , kitabı yayınlamayı kabul eden, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Fahri Ara l ' a , kitabın editörlüğünü üstlenen N i h a l Ünver'e ve k i tapta emeği olan diğer tüm yayınevi çalışanlarına içtenlikle teşekkür ederiz.
R E Y D A E R G Ü N
Nisan 2011
2 Bunun tek istisnası, benim 2. Spinoza Günlerinde sunduğum "Spinoza da Kadın. Kadınların Spinoza'sı" başlıklı tebliğin metnidir. 2. Spinoza Günlerı'nın kitabı henüz basılmadığından, bu metin ilk defa bu derlemede yayınlanmış oldu.
/ Kimlik Bedenin Hapishanesidir*
REYDA ERGÜN - CEMAL BÂL'I AKAL
"Ruh, bir siyasi anatominin sonucu ve aygıtıdır; ruh, bedenin hapishanesidir."**
MICHEL FOUCAULT
"Hapishanede bedenin krallığı elinden alınır."*** JOHN BERGER
Hu k u k modernité içinde, olsa olsa devletle karşılıklılık ilişkisi içinde düşünülebilir. Bu mantıkta h u k u k devletle, devlet de h u k u k u y l a güçlenir.
Devlet, h u k u k u n d a n ayrı düşünülemeyeceği, bütünüyle h u k u k i bir kavram olan egemenlik de o n u n hiçbir güce hesap vermek zorunda olmadığını anlattığı için, devlet h u k u k u y l a frenlenebilecek b ir şey değildir. Eğer h u k u k devlet i n karşıtına dönüştürülecekse, bu ancak modern ötesi bir mantıkla yapılabil i r . Örneğin ulusötesi b i r h u k u k odağının ulusal sınırlar içindeki anlaşmazlıklara çözüm önermeye başladığı k r i t i k b i r anda.. . Ulus-devlet mantığının egemenlikle b i r l ik te eski anlamını kaybettiği ve h u k u k u n evrensel bir düzenle özdeşleştiği ve devletsiz düşünülebildiği bir an. . .
Hakları düşünmek de m o d e r n düşünmenin b ir yüzüdür. Moderni té
(•) Bu makale 2 Kasım 2006 tarihinde Córdoba Ulusal Üniversitesi Felsefe vc Beşeri Bilimler Fakültesi (Arjantinl tarafından düzenlenen Üçüncü Uluslararası Spinoza Kolokyumu'nda tebliğ olarak ("Los derechos de los migrantes como mito político" başlığıyla) sunulmuş, sonra aynı başlıkla yayınlanmıştır: Spinoza. Tercer coloquio spmocıano. der. Diego Tatián, Editorial Brujas, Buenos Aires, 2007. Aynı makale Türkiye'de " K i m l i k bedenin hapishanesidir" başlığıyla Türkçe (Doğu-Balı, sayı 38, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2006) ve " l ' identi té est la prison du corps" başlığıyla Fransızca {Galatasaray Üniversitesi Hukuk fakültesi Dergisi 2 0 0 Ï / 2 , Galatasaray Üniversitel i Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 2007) yayınlanmıştır.
(**) Hapishanenin Doğusu, çev. Mehmet Alı Kılıçbay, imge Kıtabevi Yayınları. Ankara, 2006. (***) A'dan X V , çev. Aslı Biçen, Metis Yayınları, İstanbul, 2008.
2 kimlik bedenin hapishanesidir: spino/a uzenne yazılar v e söyleşiler
içinde, insan ancak hakların tek muhatabının devlet olduğu bir çerçevede k o runabi l i r . Bu düşüncede haklar , onların ödevlerle, kamusal yararla ya da u l u sal çıkarla dengelenmesine y o l açan biçimde, insanların varsayımsal olarak içinde kümelendirildikleri ve başı öncelikle devletin çektiği soyut k u r u m l a r l a sözde u y u m içindedir. Bu açıdan modernité insan haklarını insanstzlaştıran bir süreç olarak belir ir . Ve hak kavramıyla bu hakların varsayımsal kaynağı arasında k u r u l a n ilişkiler dünyayı ulusal bir imlere bölüştüren modern gerçekl ikle sürekli çatışır. Bugün ulus-devlet yapılanması tartışıldığı ölçüde, modern hak kavramı da tartışılır o luyor . H a k model ler i , her bir inde bir Özne'yle T a n rı, devlet, birey arasında k u r u l a n bağlar, buna göre değişen insan tasarımları artık anlamsızlaşıyor.. .
Hakları devlete karşı düşünmenin varsayımsal tek y o l u , onları aynı zamanda m o d e r n h u k u k a karşı düşünmek o l a b i l i r . Bu da düşünsel/bedensel özerklik alanlarının h u k u k u n düzenleyemediği yalnızca b i r b i r l e r i n e karşı özerkliklerini koruduğu bir hukuk/haklar karşıtlığını devreye sokar. H u k u k ve haklar aynı anlama geldiği için bu önerme şaşırtıcıdır, ama hakları k o r u manın y o l u n u n onların karşısında " m o d e r n " h u k u k u güçsüzleştirmekten geçtiği düşünülmelidir. Örneğin, ifade özgürlüğünün teki l özerklik alanı içinde müdahale edilemeyecek düşünsel/bedensel bir özgürlük sayılmasını sağlayarak. . . Hakları insanlarla b i r l ik te yeniden keşfetmek yeni bir demokrasinin keşfi olacaktır . Bu, hakların önünü tıkayan modern yapılanmaya karşı t ek i l liğin öne çıkarılmasıdır. Herkesin içinde sınırsızca düşünsel/bedensel bir ifade aracına dönüştüğü sistem...
M e v c u t d u r u m , Spinoza'nın insana en uygun yönetim biçimi saydığı demokrasinin henüz bu kıvama erişmediğini gösteriyor. Çünkü insanlar tekil düşünsel/bedensel ifade araçları o larak ve her b i r i kendi farklılığını koruyarak, sınırsızca ve karşılıklı, evrensel ve eksiksiz b ir iletişime geçmedikçe gerçek demokrasiden sözetmek de mümkün olamayacak; onu ulusal sınırlar içine sıkıştırmak da... Hâkim olan çoğunluk bile olsa, söz konusu iletişim eksikliği, sessiz ki t le ler in varlığını, dolayısıyla da b i r i l e r in in başkaları adına karar verme saçmalığını sürdürecek.
A m a yeni gerçeklik, hakkı yeniden düşünmenin yollarını açıyor. Evrensel b i r Göç 'ün zorla açtığı yol lar bunlar . Moderni té öncesinde İletişim H a k k ı 1 diye adlandırılan b ir k u r a m ortaya atılmıştı. Evrensel b i r hak olarak
1 Francisco de Vitoria, " D e la guerre contre les indiens", J . Baumel, les leçons de hrancisco de Vi-toria sur les problèmes de la colonisation et de la guerre. Imprimerie de la Presse, Montpellier, 1936, s. 243-247.
i. kimlik bedenin hapishanesidir 3
sunulan İletişim Hakkı , 1) Seyahat ve Yerleşme Hakkı , 2) İnanç yayma hakkı, 3) Ticaret Hakkı diye adlandırılan üç haktan oluşmaktaydı. Kuramın i l ginç yanı bu üç hakkı İletişim Hakkı başlığı altında toplamasıydı. Bundan çıkacak sonuç açıktı : Bu haklardan yalnızca b i r i n i n kullanılabilir olması, tek başına İletişim Hakkı 'nın gerçekleştiği anlamına g e l m i y o r d u . Yalnızca malların dolaştığı b i r yapılanma, eğer bedenler ve düşünceler sınırsızca dolaşamı-yorsa iletişim hakkının eksiksizce kullanıldığı bir yapılanma olamazdı. Ya da yalnızca düşüncelerin dolaşıma açıldığı bir yapılanma eğer bedenler de sınırsızca dolaşamıyorsa yine iletişim hakkının eksiksizce kullanıldığı b i r yapılanma sayılamazdı. K u r a m , dünyayı parçalı bütünlere bölen ulusal yapılanma modeline de, bu modernleşmeye eşlik eden ve hep merkezden periferiye doğru tekyönlü işleyen sömürgeci mekanizmaya da uygun değildi. Ulusal sınırlar, önce bedenlerin dolaşımını, sonra düşüncelerin dolaşımını, en sonra da mal ların dolaşımını engelleyeceklerdi.
Düşüncelerin ve bedenlerin dolaşımının birbir ler inden radikal biçimde ayrılabilmeleri mümkün değil. Bedenleri tutuyorsanız düşüncelerin bütünüyle özgür olduklarını, düşüncelere set çekiyorsanız bedenlerin bütünüyle özgür o l duklarını söylemek de... Haklar açısından modernitenin temel sorunu budur . Sınırlar önce düşünsel/bedensel özerkliği sınırlar. Bu nedenle demokrasi , modern yapılanma içinde, yukarıda sözü edilen ve kurulması gerekli gerçek, i let i -şimsel demokrasinin çok uzağında, sözde demokrasi olarak kalır. Saçmalığın hâkimiyeti, azınlığın ya da çoğunluğun hâkimiyeti yerine iletişimsel bir kendi kendine düzenlenmeyi oturtabi lmek için, İletişim Hakkı 'nın toplu ve sınırsızca kullanılabilmesi, egemenlik kavramını da bu çerçevede yeniden değerlendirmek gerekir: Egemenlik gerçek demokrasinin önündeki bir engel midir?
M o d e r n yapılanma onu bu yönde dönüştürecek f i i l i bir d u r u m u n tehd i d i altında. Sömürgecilikle dünyaya yayılan merkezler, çivisi çıkmış b ir yapılanmanın z o r u n l u sonucu o larak , tekyönlü gönderdiklerinin karşılığını G ö ç yiyerek alıyorlar. Bu Z o r u n l u l u k , ona direnmektense kabul edilerek, İletişim Hakkı 'nın gerçek evrensel niteliğinin sağlanmasına y o l açabilir. Düşüncelerin/bedenlerin sınırsız dolaşıma açılması d e m o k r a s i n i n önkoşuludur. G ö ç menlerin Hakları da, düşünsel/bedensel özerkliğin ya da ifade özgürlüğünün sınırsızca kullanılabilmesinden başka şey olmayacaktır . Kurulması gerekmeyen şeyi, ifade özgürlüğünü yasaklayan değil, önündeki engelleri or tadan ka l dıracak evrensel bir düzenlenme kuracakt ır . 2
2 Giorgio Agamhen'de ilginç olan, tam da bu çerçeveyi aşmaya yönelik bir önermeyle gelmesi kı, bu da Vitoria'dan, Spinoza'ya, ondan Haravvaye, Hardı ve Negri'ye uzanan düşünsel bir sürecin de-
kimlik bedenin hapAhanevdıı: spınojj u/enne y m U r ve soyletıleı
G ö ç önce kendisini bir Z o r u n l u l u k olarak modern dünyanın kapalı yapılanmalarına dışarıdan kabul et t i r i r . Onları , kapılarını zorlayarak, yurttaşları o lmayan -demek k i k i m l i k s i z - bu kit le ler i d ikkate almaya iter. O kapıları kırarak bu yapılanmaları dönüştürmeye başlar. Onları , bu tehdit karşısında kendi içlerine kapanmaya yöneltir, ama aynı zamanda yeni b i r insan tasarımına, haklara bambaşka biçimde yaklaşmaya, geleneksel devlet/birey ilişkisine uygun o lmayan özerklik alanlarını düşünmeye de zorlar . Düşünülen artık ulusal kimliğinden olduğu kadar , etnik, dinsel, cinsel tüm diğer k iml ik le r inden de sıyrılmış olan gerçek insanların haklarıdır. Göçmenlerin ya da yersiz yurtsuzların hakları, halka halka genişletilebilecek ilkesel bir iletişim hakkını, sınırsız bir düşünsel/bedensel dolaşımı, ama dolaşımın da ötesinde bedenin sınırsız özerkliğini, "kimliksizliğini" düşündürten en iy i örnektir.
K i m l i k ' i n t o p l u olana ilişkin olduğu ve denetimin de K i m l i k l e r üstünden sağlandığı düşünülürse, Foucault 'yu hatırlayarak, "Kimlik bedenin hapishanesidir" denilebil ir mi? Ayrıca Foucault 'da denetim, beden teknikleriyle sağlandığına göre, denetimi engellemenin y o l u bedenlerin sınırsız dolaşıma açılması mıdır? Ve k i m l i k t o p l u olana ilişkin olduğuna göre T e k i l l i k denetimi kırar mı? Spinoza'nın cemaat ötesi arayışının da, tüm k i m l i k l e r i aşan bir demokras i arayışı olduğu söylenebilir mi? Multıtudo (Çokluk) . . .
Bugün eleştirel bir bakışla, hakları yeniden düşünmenin zamanı geldiyse, Realpolitikern tuzağına düşmemek gerekecektir. Z i h n i n özgür o y u n u n u devreye sokan bir anlayışla, "örneğ in" diye başlayan cümleler kurmaya, verili olanı sorgulamaya, sosyal b i l imci ler i hapseden kavram ve soyutlamaların ötesine geçmeye cesaret edi lmel idir . M o d e r n siyasi-hukuki kavramları ve onların oluşturduğu kurgusal gerçekliği aşan yeni şeyler söylenmelidir. Moder -nitenin armağanı o lan soyut haklar yerine, düşünsel/bedensel varoluşları içinde tek tek insanların somut hakları düşünülmelidir. Soyutlamalar ve kavram-
vamından başka şey değil. İletişim Hakkından duşunscl/bedensel özerkliğe, ondan ycni-barbarla-ra. Evrensel Yurttaşlık Hakkı'na. . . Agamben " H o m o Sacer 'de, Göçmenler'in modern ulus-devlc-tin düzenlenmesi açısından çok kaygı verici bir unsur oluşturduklarını, çunku her şeyden t ince insanla yurttaş, doğumla tahıyet arasındaki bağı kopardıklarını, egemenliğin başlangıç kurgusunu tartışılır kıldıklarını söyler. Göçmen, kendisini perdeleyebilecek y u m a ş maskesinden sıyrılmış, gerçek "haklara sahip insan" olarak sahneye çıkmıştır. Agamben Hannah Arendt'ın emperyalizm üzerine kitabının "Ulus Devlct'in Çokuşü ve İnsan Haklarının Sonu" başlıklı bölümünde hu sorunu ilk kez ortaya attığım söyler. Mülteci, haklara sahip insanı eksiksizce temsil etmesi gerekirken, tam tersine insan hakları kavramının radikal hır bunalıma girdiğini vurgulamaktadır. Kavramın yaratıcıları ilk kez -yalnızca insan olma gibi basit bir olgu dışında- her türlü özgül ilişki ve nitelikten yoksun kalmış insanlarla karşılaştıklarında, kavram gücünü kaybetmiştir IGıtırgio Agamben, Homo Sacer. Le pouvoıı souveraın et la ine nue, Seuıl, Paris, 1997, s. 142).
ı. kimlik bedenin hapısrunesıdıt 5
lardan k u r t u l m a k için Beden'i Z i h i n ' i n karşıtı o l m a k t a n çıkararak. . . Evrensel olduğunu iddia ettiği hakları t r a j i k o m i k biçimde sessiz çoğunluktan esirgeyen modern zihniyet ve o n u n yapılanması olan ulus-devletin mut lak olmadığını söyleyebilmek için...
Böyle b ir düşünsel deneye girişme cesareti gösterenlerden b i r i , A Cyborg Manifesto: Science, Technology and Socialist Feminism in the late Twentieth Century (Bir Siborg Manifestosu: Y i r m i n c i Yüzyılın Sonunda Bil i m , T e k n o l o j i ve Sosyalist Feminizm] başlıklı makalesiyle D o n n a H a r a -vvay 'd i r . 3 M e t i n hayal gücüne başvurmaktan, yeniden inşa edebilmek için yıkmaktan k o r k m a y a n , kışkırtıcı, kafa karıştıran ve karıştırdıkça düşüncenin paslanmış çarklarını yeniden dönmeye zorlayan bir manifestodur: " B u metin femin izm, sosyalizm ve materyalizme inanan {faithful) i r o n i k bir siyasi m i t oluşturma çabasıdır . " Ve H a r a w a y ' i n oluşturduğu i r o n i k siyasi m i t i n merkezinde siborg imgesi yer alır.
" B i l i m k u r g u ' n u n siyasetle ya da sosyal bi l imler le ne ilgisi v a r ? " diye sorulabi l i r . Böyle b ir soru , hayal gücünün ve gerekli cesaretin yeterince devreye sokulamadığını gösterecektir yalnızca. Siborg öncelikle yeni şeyler dü-şündürebilmek için yaratılmış bir hayaldir . Okuyanı b ir yerlere sıçratıyorsa manifesto başarılı olmuştur. Siborg, sosyal gerçekliği yeniden inşa etme çabası içindeki sosyalist, materyalist , feminist b i r b i l i m kadınının i r o n i k hayali o l duğu kadar , siyasi mücadelesinin merkez imgesidir. Peki, neden siborg? Çünkü Haravvay'e göre, b i l i m k u r g u ve sosyal gerçeklik arasındaki sınır bir göz yanılsamasından ibaret t i r . B i l i m k u r g u edebiyatının en önemli is imlerinden b i r i olan Ursula K . Le G u i n ' i n de söylediği g i b i , b i l i m k u r g u geleceği metafor olarak kullanıp gerçekliği anlatmaya çalışır. Gerçeklik hakkında düşünmeye başlandığında da ver i l i o lan , "gerçekl ik" diye sunulan sorgulanır. Ancak bu sorgulamaya girişildiğinde, sorular sorma cesareti gösterildiğinde, " B a s k ı " n ı n farkına varılır. " O l a s ı l ı k l a r ı düşünebilmek için önce bu baskının bi l inci gerek l id i r . Bilinç oluştuktan sonra sıra o olasılıkların peşine düşmeye gelir. Bunun için de hayal gücü ve yaratıcı b i r kavrayış gerekir. Haravvay'e göre özgürleşme de ancak b u n u n üzerine inşa edi lebi l ir .
Ursula K. Le G u i n ' i n Karanlığın Sol Eli, b i l i m k u r g u n u n böyle bir kavrayışa imkân verebilecek en güzel örneklerinden b i r i d i r . * Romanda, bir yan-
3 Donna J . Haravvay, Simians, Cyborgs, and Women. The Reinvention of Nature, free Association Books, London, 1991, s. 149-181.
4 Ursula K . Le G u i n , The Left Hand of Darkness, A C E Books, New York, 1976; Karanlığın Sol Eli, çev. Ümit Altuğ. Ayrıntı Yayınlan, İstanbul, 2010.
6 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
dan sakinlerinin tümü hermafrodi t olan Gethen gezegenindeki sosyalliği gözlemleyen, diğer yandan heteroseksüelliği ve erkekliği tarafından belirlenmiş katı duvarlara çarpıp onları sorgulayan elçi Genli A i ' n i n macerası anlatılır. Sosyal cinsiyetin olmadığı, arkadaşlık ve sevgilil ik arasındaki sınırların an-Iamsızlaştığı, düalizmin belirleyiciliğini kaybettiği, i lerlemenin değil cehaletin ve mevcudiyetin yüceltildiği, cinselliğin cinsel k i m l i k l e r olmaksızın yaşanabildiği b i r yerdir Gethen. Ve bu gezegende, hermafrodi t bir Gethenli ile hetero-seksüel erkek b ir Arzlı, b i rb ir ler inden binlerce ışık yılı uzakta doğmuş olan i k i 'yabancı ' arasında, bütün k i m l i k l e r i n d e n arınmış oldukları uzun bir yo lculuğa giriştikleri sırada, bi l inen tüm kategoriler dışında derin b ir dostluk doğar. " E r k e k ya da kadın olarak doğmanın, insanın hayatındaki en belirleyici şey olmadığı yerde nasıl bir sosyallik yaşanırdı?" sorusu üzerinden gerçekleşen bu "düşünce deneyi " , mevcut sosyal gerçeklik hakkında kafa yormayı sağlayacakt ır . 5 Genli A i ' n i n yaptığı g i b i . . . Le G u i n ' i n amacı da budur : " K i m s e n i n duygularını incitmeden mümkün olduğu kadar çok şeyi altüst e t m e k . "
Bu noktada Le G u i n ' i n hermafrodi t t o p l u m metaforu ile Haravvay' in siborg imgesi arasında bağ k u r u l a b i l i r . Haravvay' in ya da Le G u i n ' i n , 6 gele-
5 Le Guin'in Kadınlar Rüyalar Ejderhalar adıyla Türkçede yayınlanan denemelerine yazdığı önsözde Bülent Somay, bu denemeleri okumanın "soyucu" bir etkisi olduğunu söyler. İnsanın kendi bedenine (özellikle de erkek imgesinde kurulmuş olan benliğine), devlete, bilime, "gerçekliğe" ve gerçekçiliğe olan inancını kuşkuya çeviren bir etkidir bu. Somay'a göre, postmodern bir çağda yaşıyor olmanın bilinci, insanı, bilinemezciliğe, küstahlığa ve sinizme de sürükleyebilir, bilgeliğe de. l.e Guin, "postmodern" terimini hiç kullanmadan modern zihniyetin üst-söylemlerinden sıyrılır ama bunu her şeyin belirsiz ve her şeyin mümkün olduğu, "bir tek ben bilirim"ci bir söylemle değil daima "öteki söylemi gözeten" bir tavır benimseyerek yapar. (Bülent Somay, "Önsöz: Seyyahın El Kitabı", Ursula K . Le G u i n , Kadınlar Rüyalar Ejderhalar, Metis, İstanbul, 2002, s. 7-10).
6 L e G u i n ' i n The l.eft Hand of Darkness {Karanlığın Sol Eli) adlı kitabı hemen Gabriel de Foigny'nin kitabını hatırlatacaktır. Kadın erkek ayrımının bulunmadığı, insanların dönemsel olarak kadına ve erkeğe dönüştükleri toplum, (incelikle kadın/erkek ve beden/ruh ayrımının belirlediği bir düalizmi aşacaktır. Spinoza'nın beden/düşünce geleneksel ayrımını yok eden düşüncesi hatırlanırsa, gerek Foigny'de, gerekse Le Guin'de, beden/zihin ayrımına denk düşen hır kadın/erkek -kadını tabii ve bedensel olana, erkeği sosyal, mantıksal ve kültürel olana gönderen- ayrımını yo-keden bu hermafrodit metafor, bedenle zihini bir araya getirir. Foigny de, Le Guin gibi, cinslerö-tesi bir kurguyla, cins ayrıntıyla belirlenen toplumunu sorgulamaktadır. Gabriel de Foigny (1630-1692), IJX Terre Auslrale Connııe {Güney Kıtası) adlı şaşırtıcı kitabında anlattığı ütopik toplumu, bu tür bir ütopyanın imkânsızlığını vurgularcasına, bütünüyle hermafrodit üyelerden oluşturur. Foigny, geleneksel yöntemle, içinde yaşadığı sosyal düzeni ve değerleri bir ütopya toplumu aracılığıyla eleştirmekte, öte yandan da ideal bir toplumun asla varolamayacağını söylemektedir. Bu tavır, iki katmanda da Spinozacı'dır. Hiçbir toplumun zorunlulukla insani, dolayısıyla da ideal olamayacak yapısı aşılamaz, ama hurafenin ve saçmalığın hâkimiyeti eleştirel bir zihniyetle aşılabilir. . . Romanın, rastlantı sonucu bu ütopya ülkesine düşen hermafrodit kahramanı, kendilerini iki organa da sahip oldukları için "tam insan" diye adlandıran ülke insanlarından, özellikle de bir bilgeden Spinozacı dersler alacaktır: Her şeyden önce, akılla bedenin birbirinden ayrılması mümkün değildir. Sonra "tam insan"ı tam yapan şey, tutkulardan kendisini arındırmış olmasıdır. Oysa tek
ı. kimlik bedenin hapishanesidir 7
cek hakkında öngörülerde bulunduklarını düşünmek doğru olmaz. Her ikisi de aslında b u n u n t a m tersini yapmak isterler. Siborglar ve androjen t o p l u m , "örneğ in" diye başlayan bir cümleyle, insanı daha iy i tanıma imkânı veren metaforlardır. Amaç b ir siborglar ya da androjenler t o p l u m u n a ilişkin kehanette bu lunmak ya da "en iy i t o p l u m " ütopyaları oluşturmak değildir. Alterna t i f i düşünmek, varolanı daha geniş ve eleştirel b i r açıyla görme yetisi kazanmanın y o l u d u r . Bir metafor olarak gelecek, al ternati f bir t o p l u m ya da alternat i f b i r b i y o l o j i , algıların kapılarını gerçekliğin çeşitlemelerinin sonsuzluğuna, biraz daha açabilir.
Al ternat i f b i r varoluşa gönderme yapan H a r a w a y ' i n siborg imgesi de, hayvan/insan, organizma/makine, fiziksel/fiziksel o lmayan ayrımlarının b u harlaştığı yerde kendin i gösterir; yani modern b i l i m ve siyaset geleneğinin t a m karşısında... Çünkü modern zihniyet t a m da bu ayrımlar üzerinde yüksel i r , sınırlara ihtiyaç duyar . K e n d i n i inşa etmek için çizginin diğer yanındakini Öteki'leştirir. " B e n l i k " i hep Öteki 'nin yansımalarından yeniden üretir. Irkçıdır, erkek egemendir, ilerleme f ikr ine odaklanmıştır , tabiat/kültür ikiliğine dayanmıştır ve bu ik i l ik te kültür hiyerarşik olarak tabiatın üstündedir. H a -raway ise, sosyal cinsiyetin olmadığı bir dünya hayali k u r a n ütopyacı gelenek içinden konuşarak, modern anlamda hiçbir köken öyküsü o l m a y a n siborg imgesiyle, yepyeni b i r z ihniyet in , yepyeni bir sosyal gerçekliğin inşasına yönelik bir imkânın hayal ini paylaşır o k u r u y l a . Siborg sapkındır, m u h a l i f t i r , ütop-yacıdır ve t a m anlamıyla masumiyetten yoksundur; postmodern, hem kolekt i f , hem de kişisel b i r tür benl ikt i r . Zihin/beden, kamusal/özel, erkek/kadın, uygar/ilkel d i k o t o m i l e r i n i n çöktüğü yerde, artık modern kavramlar la k o n u -şulamayan, modern kategorilerle dünyanın anlamlandırılamadığı anda oluşturulabilecek siyasi bir m i t i n bayrağını taşır. Göçmenlik olgusunun da benzer bir siyasi m i t oluşturmayı sağlayabileceği g i b i . . .
Göç , bugünün gerçekliği o larak moderni tenin , hem kurumları hem de
organlı "yarım insan'lar , gerçek istek ve yararlarının nerede olduğunu göremeyecek biçimde, ilkel ve yanıltıcı bilgilere sahiptirler. İnanç konusunda da "tam insanlar"ın inancı "inanç hakkında konuşmama"ya dayanır. Burada ne dinî törenler vardır, ne de din üstüne tartışma. Anlaşılamaz hakkında yalnızca bir tek şey bilinebilir; o da şeylerin bir başka biçimde olamayacağına ilişkin Zorunluluk'tur. Bu Anlaşılamaz Güç hakkında konuşulamaz, çünkü konuşabilmek için onun gibi Sonsuz olmak gerekir. Onun hakkında yalan yanlış şeyler söylemek yerine, susmak ve herkesi istediği gibi düşünmekte özgür bırakmak gerekir. Birinin O'nun hakkında bir başkasından daha fazla şey bileceğini kim iddia edebilir? Kim O'nun insanlarla ilgilendiğini ileri sürebilir? Zorunluluk ya da "herkesin aynı biçimde ait olduğu evrensel neden içindeki özgürlük" budur (Gabriel de Foigny, İM Terre Australe Connue, S . T . F . M . , Paris, 1990, s. 83, 92, 93, 100, 108, 109, 113, 114, 120, 122, 124).
8 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
kavramlarıyla, başa ç ıkmakta zorlandığı olguların başında geliyor. Hakları , ulus/devletle olan yurttaşlık bağı üzerinden tanımlayan modern zihniyet , sadece düşünsel/bedensel varlıklarını sürdürebilmek için yersiz yurtsuzlaşan i n sanlar karşısında bütünüyle aciz kalıyor. Sorunun klasik m o d e r n zihniyet içinde çözümlenmesinin imkânsızlığı, yurttaş olmayanı tanımlayabilmek için yaratılmış o lan "mül tec i " statüsünün yetersizliğinde açıkça bel i r iyor . Bugün Mülteci H u k u k u adıyla ortaya çıkan h u k u k dalının ölü doğmuş olduğunu kabul etmek gerek; çünkü insan haklarının evrenselliğinden dem v u r u l u r k e n gerçek insanı tüm k i m l i k l e r i n d e n sıyrılmış olduğu yerde k o r u m a k mümkün olamıyor. Yurttaş ya da mülteci kimliği taşımayanların, bu k i m l i k l e r i onaylayan belgelere sahip olmayanların hakları mevcut k u r u m l a r l a korunabilecek g ib i gözükmüyor. Göçmenlere ilişkin olası b i r siyasi mücadele işte t a m bu noktada başlayabilir. Hakları , modern zihniyet içinde tanımlama çabasının anlamsızlaştığı yerde...
K i m l i k l e r , t ek i l l ik ler in düşünsel/bedensel varoluşlar olarak çeşitliliğini görmezden gelip, onları genellemelere ve soyutlamalara hapseder. Hakları yeniden düşünmek için k i m l i k l e r i n ötesine geçmek z o r u n l u d u r . Hiçbir kimliğe gönderme yapmaksızın insanın düşünsel/bedensel özerkliğinin korunabildiği yerde, hakları da korunmuş o lur . A k s i halde k o r u n a n başka bir şeydir ya da doğrudan doğruya k i m l i k l e r d i r . İnsanın hangi çerçevede yaşayacağını belirleyen değerler de birer soyutlamadan ibaret olan bu k i m l i k l e r üzerinden k u r u lur . H a k l a r yeniden düşünülecekse, insana ilişkin konularda soyutlama mekanizmasına başvurmayan bir düşünceye kapıların açılması gerekecektir. Böyle bir anlayış da ancak z ihni bedenden ayırarak düşünme refleksine karşı oluşturulabilir.
Spinoza zihin/beden ayrımına dayalı bir değerler anlayışını, değerleri tekil varlığa ya da bedene bağlı kılarak aşar. İyi ya da kötünün aşkın nitel ikleri y o k t u r ; iy i ya da kötü Bedenli T e k i l Varoluş içinde belir ir . Bu da iy i olanı yararlı olana dönüştürür. T e k i l varlık (bedenli) varlığını sürdürmek için bedene yararlı olana yönelir. İyi ya da kötünün sınırları da her bedenin sınırlarından başka b ir şey değildir. Değerler görecedir. Bir beden için iy i olan bir başka beden için kötü o lab i l i r . Ahlâki değerler bütünüyle bedensel d u r u m l a r a bağlı olarak oluşur. Elbette farklı bedenlerle k u r u l a n ilişkiler yumağında, ahlâki değerlerin yine de genel olarak kabul ett ir i lmesinden söz edi lebi l ir . A m a yeni "örneğin" ler değerlerin bedene bağlılığını daha iy i ortaya çıkarır: H a l i hazır duyulara b i l inmedik başka duyular ya da bedensel özellikler eklenseydi ne olurdu?
ı. kimlik bedenin hapishanesidir
Bazı insanlar değil tüm insanlar hermafrodi t olsaydı ne olurdu? O za
man kadınlık ve erkekl ik olarak kurgulanmış sosyal cinsiyetler ve cinsellik
anlamında heteroseksüellik üzerine inşa edilen sosyalliğin değerlerinin, ahlâ
kının, doğrularının, i y i ve kötülerinin genel geçer olduğu söylenebilir miydi?
Ya da siborgun anlamsızlaştırdığı d i k o t o m i l e r üzerine k u r u l u bir değerler bü
tünü ve sosyallik içinde yaşandığı, bütün bunların belli bir zihniyete ve o z ih
niyetle oluşturulmuş bir kurguya denk düştüğü inkâr edilebilir miydi? Y u r t
taş ya da mülteci sayılmadıkları için bazı insanların düşünsel/bedensel açıdan
- k i Spinoza bu ikis inin ayrı düşünülemeyeceğini çok uzun zaman önce öğret
mişt i - varolma hakları olmadığı i leri sürülebilir miydi?
M u t l a k o l m a y a n soyutlamalar için kaç tekilliğin feda edilmesi gereki
yor? İstisna kuralı bozmaz zihniyeti insani olanı daha ne kadar belirleyecek?
İstisna yerine tekilliği gören ve görünür kılan bir sosyalliğe ne zaman atlana
bilecek? Hangi zihniyet dönüşümüyle bu gerçekleştirilebilecek? O n u yücelt
meden ya da yerin dibine sokmadan, insanı anlamak ve kabul etmek ne za
man mümkün olacak?
İnsana ilişkin önermenin istisnası varsa, o önerme bir kura l olamaz ve
insana dayatılamaz. Çünkü bu somut b ir varoluş o larak , düşünsel/bedensel
özerkliğin hiçe sayılması o l u r d u . M o d e r n i t e haklara ilişkin soruya verdiği ce
vaplarda, kaynak birey de olsa, ister istemez böyle b ir Kura l 'a varmıştır. Er
kek olmadığı için kadını dışlayarak, beyaz olmadığı için renkl iy i dışlayarak,
heteroseksüel olmadığı için eşcinseli dışlayarak, yurttaş olmadığı için göçme
ni dışlayarak...
Dünya gerçekten küreselleşecekse, h u k u k ve haklar konusunda öğre
nilmiş her şeyi gözden geçirmek ve varolma direnciyle ayakta kalan tek tek
insanların bu dirençten başka şey o lmayan haklarını düşünmek ve kabullen
mek gerekecektir.
Spinoza üzerinden, bu konuda söylenebilecek çok şey var. . .
2 Spinoza'da Kadın ve Kadınların Spinozası*
iişünce üzerine düşünen bir kadınsanız, eninde sonunda, üzerine düşün-
' J düğünüz düşüncenin kadını dışlamakta olduğunu fark edersiniz. Herkes şu basit gözlemde bulunmuştur: Düşünürler genelde erkekt ir . Bir kadın o larak , çok da akademik o lmayan or tamlarda , bu gözleminizi paylaşma cesareti bulduğunuzda, paradoksal biçimde, kadının düşünceden dışlanışının bir kanıtı olan bu örneğin yine kadınların aleyhine yorumlandığını görürsünüz: Düşünürler genelde erkektir , demek k i kadınlar felsefe yapabilecek yeterl i l ikte değildir.
ilginç ve belki de daha tehl ikel i o lan , genelde erkek olan düşünürlerin, doğrudan ya da dolaylı o larak , kadın tabiatından söz etmekten geri kalmamalarıdır . 1 Batı felsefe ta r ih in in kanonik metinlerine bakıldığında, şöyle b ir çerçeve ortaya çıkar: O n t o l o j i k bağlamda, kadın tabii olarak erkeğin eşiti değildir, insanın tabia t taki ayrıcalıklı k o n u m u n u n kaynağı olan akıl da, kaçınılmaz olarak er i ldir . Dolayısıyla, epistemolojik düzlemde kadın, b i lg i edinme ve bilgeliğe ulaşma gibi ku lvar larda , erkekten fersah fersah geridedir. Aklıyla ahlâklı yani erdemli ve özerk b ir hayat yaşama olanağı olan insan tasarımı, böylece, yarım ya da eksik erkek olarak görülen kadını dışlar. O n t o l o j i , epistemolo j i ve ahlâk felsefesi kaçınılmaz olarak siyaset ve h u k u k felsefesine bağ-
(*) Bu makale, İstanbul Bilgi üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde, Reyda F.rgün ve Cemal Bâli Akal'ın koordinatörlüğünde 4 - 5 Aralık 2009'da düzenlenen 2. Spinoza Günleri'nde tebliğ olarak sunulmuştur.
1 Nancy Tuana , "Preface", feminist Interpretations of Benedict Spinoza, der. Moira Catens, The Pennsylvania State University Press, Pennsylvania, 2009, s. vii.
REYDA ERGÜN
Fatmagül Berktay'a...
1 2 kimlik bedenin haptshanevdır: spınoza u/enne ya/ılar ve söyleşiler
tanır. Hiçbir yönden erkeğin eşiti o lamayan kadın, elbette siyasi ve h u k u k i olarak da erkekle aynı haklardan yararlanamayacaktır . Batı düşünce t a r i h i nin kanonik met in ler in in , feminist bir perspektiften yeniden okunması , feminist literatürün felsefeye yaptığı en büyük katkılardan b i r i d i r . Çünkü bu o k u malar sonucunda, hakikat i arayan felsefenin söylemlerinin, hiç de toplumsal cinsiyetten arınmış [gender-neutral] olmadığı , 2 erkekler diye adlandırdığımız toplumsal grubun deneyiminden yola çıkarak yine bu gruba h i tap ettiği ve kadınların deneyimini dışladığı ortaya çıkmıştır. Yani felsefenin sunduğu hak i k a t , çoğu zaman, yarım ve yanlı bir hakikat t i r .
Bugün eserlerine en çok gönderme yapılan feminist yazarlardan b i r i olan Luce Ir igaray, bütün bir felsefe t a r i h i n i n , akıl-beden ayrımında temellen-diğini iddia eder. Bu i k i c i l i k sıradüzenli olduğu g i b i , bedene üstün olan akıl erkekle, akıl tarafından hâkimiyet altına alınması gereken bedense kadınla özdeşleştirilmektedir. Irigaray'a göre, ister k u r a m d a , ister ahlâki düzlemde, ister pol i t ikada olsun, Batı kültüründe söylemin öznesi her zaman erkekt ir . Bu nedenle, kadının dışlanmışlığını gösterebilmek için, filozofları yeniden o k u m a k gerekir . 3 Gerçekten de, Fricker ve Hornsby'ın da ortaya koyduğu g i b i , felsefe hep " b i z " t e r i m i n i kullanır. Bu " b i z " i n , hepimiz insan olduğumuzdan, kadınları da kapsadığı düşünülebilir. Ancak " e r k e k " ve "ak ı l " ın ortaklığı kabul edildiğinde, filozofların " b i z " derken, aslında herkesi bu " b i z " e dahil etmediklerinden kuşkulanmaktan tabii bir şey olamaz.* Yine feminist literatürün önemli isimlerinden b i r i olan Genevieve L l o y d , Erkek Akıl \Man of Reason] adlı eserinde, filozofların akıl kavramlaştırmalarının, erilliğin kültürel kavramlaştırmalarıyla paralell ik taşıdığını söyler. Bu filozofların met inlerinde, akıl, kültürel imgelemin dişilikle b i r l i k t e düşünmeye alışık olduğu sezgi ve duyguya karşıt ve üstün olarak kavranmaktadır . 5 Nesnel bir bakış, felsefedeki temel zihin/beden ve akıl/duygu karşıtlıklarının, gerçekten de t o p lumsal cinsiyet temelli olduklarını gözler önüne serecektir. Filozofların çoğu, kadınların aklı kul lanmaya tabi i o larak pek yatkın olmadıklarını söyler. Bu zihniyet, konuya doğrudan değinmeyen filozofların metinlerinde bile hâkim-
2 A.g.e., t. vii.
3 Aktaran: Sarah Donovan. "Re-reading Irigaray's Spinoza", feminist Interpretations of Benedict Spinoza, der. Moıra Gatcns, The Pennsylvania State University Press, Pennsylvania, 2009, s. 166; Irigaray hu düşünceleri Speculum of the Other Woman [Öteki Kadının Aynası) ve An Ethics of Sexual Difference {Bir Cinsel Ayrım Etıjfı) adlı eserlerinde dile getirmektedir.
4 Miranda Fricker, Jennifer Homsby. "Introduction", The Cambridge Companion to feminism in Philosophy, der. Miranda Fricker, Jennifer Hornsby, Cambridge University Press, New York, 2004, s. 2, 3.
5 Fricker, Hornsby, s. 2.
i spino/a'da kadın ve kadınların spıno/ası 1 3
d i r . 6 Elizabeth Badinter ' in de söylediği g ib i , "cinselleşmiş düalizm, bütün dü-alizmlerin paradigmasıdır; dünya ta r ih in in paradigmasıdır . " 7
özell ikle A n t i k Yunan felsefesinden kaynaklanan düşünce geleneği, evreni uzlaşmaz karşıtlıklar içinde kavrar : Aydınlık/karanlık, iyi/kötü, gündüz/ gece, akıl/duygu, ruh/beden, eril/dişi vb . Fatmagül Berktay'a göre, burada önemli o lan , bu karşıtlıkların birbir ler iyle bir eşitlik ilişkisi içinde değil, sıradüzenli bir ilişki içinde olmaları ve o l u m l u anlama sahip kutupların er i l , o l u m suz anlama sahip kutupların ise dişil ile ilişkilendirilmesidir. Berktay'a göre. Batı düşünce geleneğinin temelindeki bu ik ic i söylemi sistemleştiren f i lozof Platon'dur. Idealar evreniyle m a d d i dünya arasındaki ilişki elbette sıradüzen-l id i r . İnsanlar r u h sahibidir ve r u h idealar evrenine a i t t i r . Daha doğarken belirlenmiş olan r u h , insanların içkin değerlerini ve buna bağlı olarak da t o p l u m sal konumlarını belirler . Rasyonel ruhlar , erkeklere verilmişken, kadınlar, "daha korkak ve aşağı" erkeklerin ruhlarını almışlardır. Aristoteles, Platon'un ruh-beden karşıtlığı görüşüyle b i r l ik te insanlar arasındaki eşitsizliğin tabii o l duğu ve güçlü olanın zayıf olanı yönetmesi gerektiği f i k r i n i devralır. 8 Feminist eleştirilerin en büyük hedeflerinden b i r i olan Aristoteles'e göre, tabiatta bir sı-radüzen ve tabiatın yöneldiği bir erek vardır. Bu nedenle, toplumlarda görülen yöneten-yönetilen ilişkisi de, tabii bir sürecin sonucudur. Örneğin kadının tabi i işlevi doğumdur ve kadın erkeğe göre psikoloj ik ve fiziksel olarak eksiktir . Dolayısıyla z ihnini çok fazla yormaması gerekir. T a b i i b i r olgu olduğu iddia edilen bu d u r u m , Aristoteles'e göre, erkeğin kadın üzerindeki hâkimiyetini, Licinılm.ı/ olarak, meşru kı lar . ' Bu cinselleştirilmiş i k i c i l i k , Helenistik felsefe, tek tanrılı dinler , Rönesans düşüncesi ve moderniteyi kuran geleneklerden b i r i olan Protestan düşünce tarafından da devralınmıştır. Rasyonalizmin babası kabul edilen Descartes'a ulaştığımızda, dünya artık çok değişmiş olsa da, toplumsal cinsiyet bağlamında fazla bir şeyin değişmemiş olduğunu gözlemleriz. Descartes da, i k i töz kuramıyla, Batı felsefe geleneğine içkin ikiciliği sürdürmekle kalmaz, tıpkı Ant ik Çağ düşünürleri g ib i , eril z ihni , tanrısallık ve ruhla ilişkilendirir. Bilgi ve aklın (eril) , tabiata hâkimiyeti (dişil) 17. yüzyıldaki b i -
6 Susan James, "Feminism in philosophy of mind. The question of personal identity". The Cambridge Companion to feminism in Philosophy, der. Miranda Fricker. Jennifer Hornsby, Cambridge University Press, New York, 2004, s. 29.
7 Aktaran: Fatmagül Berktay, Tektaıırılı Dinler Karsısında Kadın, Metis Yayınları, Istanbul, 2000,
s. 130. 8 Berktay. s. 131. 132. 9 Sabina Uıvihond. "Feminism in ancient philosophy. The feminist stake in Grek rationalism". The
Cambridge Companion to feminism in Philosophy, der. Miranda Fricker. Jenniter Hornsby. Cambridge University Press, New York, 2004 s. 10-14.
1 4 kimlik bedenin hapıshanesıdir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
l i m t d ve teknolo j ik devrimlerle b ir l ikte doruk noktasına ulaşır. Kadınların erkeklerden tabi i olarak aşağı olduklarına ilişkin savlar, bu sefer " b i l i m i n yeni bulguları ışığında" ileri sürülecektir. Örneğin Kartezyen f i lozof , Nicolas M a -lebranche, 1674'te, kadınların erkeklerin zihinsel olarak eşiti olmadıklarını, çünkü "beyin dokularının erkeğinkinde bulunan sağlamlık ve yoğunluktan tümüyle yoksun, yumuşak ve nazik b i r yapıda" olduğunu iddia eder. Bu nedenle, kadınların zihinleri "sorunların özüne inme gücünden y o k s u n d u r . " 1 0
Feminist literatürün, eleştirel okumaları sırasında, her şeyden önce ve her şeyden ç o k . Batı felsefe geleneğine sinmiş bu akıl-beden dikotomis iy le d i dişmesi hiç de boşuna değildir. O n t o l o j i k olarak başta masum görünen bu sav, Berktay'ın deyimiyle, yüzyıllardır, insanın, hem kadın ve erkek, hem de dişil beden ve eril z ihin olarak onulmaz biçimde kutuplaşıp parçalanmasına, kendisine ve tabiata yabancılaşmasına neden o l m u ş t u r . 1 1 Üstelik o n t o l o j i , epistemoloj iyi , ahlâk felsefesini, siyaset ve h u k u k felsefesini taşır. M a d d e n i n geçiciliği, kaotikliği ve önemsizliğine karşıt ve ona üstün, değişmez ve m u t l a k bir evrensel akıl varsa, maddi evrene yani tabiata içkin b ir erek olmalıdır: Bu evrensel akla yönelmek.. . Dünya üzerindeki akıl sahibi tek varlık olan insan, bu ereğin taşıyıcısıdır. Bedeninin aklını çelmesine izin vermezse, insan, mut lak hakikat i keşfedebilecek, maddi evrende, ahlâklı, erdemli , m u t l u ve özgür bir hayat sürebilecektir. Bunu başarabilecek yetenekte olanların, top lumsa l , p o l i t i k ve h u k u k i statü anlamında, bedenlerinin arzularına ve duygularına kapılarak yaşayanlara üstün olmaları kadar tabi i bir şey y o k t u r . Bu nedenle, er i l akıl dişil beden, erkek de kadın üzerinde hüküm sürer.
Peki çağlar boyu felsefe aracılığıyla nesnelleştirilmiş bu kurguya feminist kuramcıların karşı ç ıkması nasıl m ü m k ü n olacakt ı r? Düşünmemizin araçları olan kavramları yaratan felsefe bütünüyle erilse, felsefeden tamamen vazgeçmek mi gerekir? Bu kadar radikal çözümler sunan feministler y o k değil ima sayıları pek az. Yalnızca toplumsal cinsiyet bağlamında değil, türü ne olursa olsun eşitsiz güç ilişkilerinin meşrulaştırılması anlamına gelmeyen, tersine bu güç ilişkilerini görünür kılan, bugüne kadar sesi duyulmayanların deneyimlerini de düşünsel faaliyete dahi l eden, özgürleştirici, özerkleştirici, belli toplumsal grupların ideoloj is i o lmaya yatkınlığı bu lunmayan yeni b i r kavramsal al.ııı oluşturulamaz mı? Eleştirel bir o k u m a sonrasında, önyargılı söylemlerinden arındırılabilecek ve yeni bir düşünsel çerçeve için kullanılabilecek metinler y o k mudur?
10 Berktay, s. 135-147.
11 Berktay, >. 147.
z. sp*non'dj kadın ve kadınların s p l n o w 1 5
Feminist eleştirel okumalara geri dönersek, Fricker ve Hornsby 'a göre,
sorulması gereken i l k soru şudur: Bir felsefi k u r a m ne zaman eri ldir? Feminist
bir perspektifle okunduğunda, toplumsal cinsiyete ilişkin ideoloj ik yönü orta
ya çıkıyorsa. . . Bu i k i şekilde gerçekleşebilir. K u r a m , ya tüm insanlığa ilişkin
iddialar ortaya k o y a r k e n , aslında sadece erkeklerin deneyimini göz önünde
bulundurmaktadır ya da genellemeleri sembolik olarak kadını dışlamakta
d ı r . 1 2 Böyle b ir o k u m a sırasında, akıldan çıkarılmaması gereken soruysa şu
d u r : Bir f i lozofun toplumsal olarak miras aldığı, kadınların tabiatı ve rolüne
ilişkin önyargıları, felsefesinin genel çerçevesinden bağımsız m ı d ı r ? 1 3 O k u d u
ğumuz f i lozof açısından, temel felsefesinin f i lozofun önyargılarından bağım
sız olduğunu söyleyebiliyorsak, o f i lozof , söz konusu önyargılar görmezden
gelinerek o k u n a b i l i r . Ancak b u n u söylemek mümkün değilse, o felsefenin bü
tünüyle eri l olduğunu kabul etmek gerekecektir.
Son dönemlerde, çağdaş feminist kuramın, bir yandan eleştirmek, d i
ğer yandansa kaynak olarak k u l l a n m a k için dönüp yeniden okuduğu f i lozof
lardan b i r i Spinoza ' d ı r . 1 4 Spinoza'ya her i k i amaç için de dönülmektedir ,
çünkü her ne kadar Spinoza'nın, döneminin kadınlara ilişkin önyargıların
dan kendini bütünüyle kurtarabilmiş olduğunu söylemek mümkün olmasa
da, Spinoza felsefesinin genel çerçevesinin, bu önyargılı söylemler görmez
den gelinerek rahatlıkla okunabileceği fark edilmiştir. Daha da önemlisi , bu
genel çerçeve, bütün bir Batı felsefe geleneğini karşısına aldığından, en başta
zihin-beden d i k o t o m i s i n i y ıkarak, tabiatın erekselliğine karşı ç ıkarak ve öz
gür iradeyi reddederek, eri l söylemin üzerine oturduğu tüm temelleri tek tek
yerle b i r eder. Spinoza'nın kadını ele alışına geçmeden önce, kadınların, akıl-beden
ikiciliği, ereksellik ve özgür irade düşüncesi, evrensel akıl önermesine karşı açtıkları savaşta, Spinoza'yı nasıl kullandıklarına b ir goz atalım.
Örneğin, Descartes'ın ik ic i felsefesine karşı düşünsel araçlara ihtiyaç duyuluyorsa , kuşkusuz Spinoza'dan daha iy i bir yardımcı bulunamaz. Feminist k u r a m açısından, böyle hır ihtiyaç kesinlikle vardır, çünkü f e m i n i z m i n modernité eleştirisinin merkezinde Kartezyen düşünce yatar. Descartes ' ın aralarında b ir sıradüzen gözeterek, i k i ayrı töz olarak ortaya koyduğu zihin ve beden, Spinoza felsefesinde, varolan tek töz olan Tanrı ya da Tabiat ' ın
12 Fricker, Hornsby, s. 6.
13 Tuana , s. ix.
14 Donovan, s. 165.
l 6 kimlik bedenin hjpnJuneMdu: ipinon Uterine »azılar ve voylejıler
sonsuz sayıdaki özniteliklerinden i k i tanesi olarak ele a l ın ı r . 1 5 İnsan diye ad
landırdığımız teki l varlık söz konusu olduğunda, düşünce ve uzam, zihin ve
beden adlarını alır. Z i h i n ve beden, aynı tözün öznitelikleri olduklarından,
b i rb i r ler i üzerinde hüküm sürmeleri de mümkün değildir. Başka bir ifadeyle,
ne beden z ihni düşünmeye, ne de zihin bedeni devim ya da dinginliğe belirle
y e b i l i r . 1 6 İnsan z ihni , insan bedeninin kendi kendisinin ideasından, yani bede
n i n kendi kendini düşünmesinden başka şey deği ldir . 1 7 Z i h i n ve beden, b i r ve
aynı ş e y d i r . 1 8 Z i h i n - b e d e n birliği o larak adlandırabileceğimiz bu k u r a m ,
Spinoza'yı sadece Descartes'ın değil, akıl-beden ikiciliği üzerinde yükselen
bütün bir Batı felsefe geleneğinin karşısında konumlandırır.
Bu k u r a m , Spinoza'nın bütün bir etik söylemini ve p o l i t i k a düşüncesi
ni üzerine oturttuğu duygular kuramına bağlanır. İnsan bedeni, değişik tabi
atlara sahip ve her b i r i yüksek düzeyde bileşik bireysel parçalardan oluşan bi
leşik bir birey o lduğundan, 1 9 sonsuz sayıda şey tarafından d u y g u l a n d ı r m a
ya ve sonsuz sayıda şeyi duygulandırmaya m u k t e d i r d i r . 2 0 İnsan z ihnini oluş
turan şey de, bedenin başka bedenlerle karşılaşmaları sonucu bedende oluşan
bu duygulanışlardır. 2 1 Bu duygulanışlar kadar, bu duygulanışların ideaları da
duygu adını a l ı r . 2 2 Spinoza'ya göre, aslında sadece üç temel duygu vardır: A r
zu \cupiditas\, neşe \laetitia] ve keder \tristia\P Diğer tüm duygular bu üç te
mel d u y g u n u n çeşitlemeleridir. Bu noktada Spinozacı duygular kuramıyla co-
natus kuramı bir araya gel i r . Conatus kuramı, Spinozacı temel o n t o l o j i k
önermelerden b i r i olan şu önerme üzerine o t u r u r : Her şey, kendinde olduğu
15 F.lıka, Bolüm I, ö n e r m e I ve 2; Elıka'ya yapılan göndermelerde. Aziz Yardımlı çevirisi esas alınmış olmakla birlikle, bazen farklı kavram tercihleri de yapılmıştır: Spinoza, Törebılım, çev. Aziz Yardımlı, Idea Yayınevi, İstanbul, 2000.
1 6 A.g.e.. Bolum III , ö n e r m e 2.
1 7 "İnsan zihnini oluşturan ideanın nesnesi bedendir, ya da edimsel olarak varolan belli bir uzam kipidir ve başka bir şey değildir" {Elıka, Bolüm II, ö n e r m e 13).
1 8 A.g.e.. Bolum II . ö n e r m e 13, Not. 1 9 A.g.e., Bolum II , Konutlama 1.
2 0 A.g.e.. Bolüm II , Konutlama 2; Ejıka, Bölüm II , ö n e r m e 14, Tanıt. 2 1 A.g.e.. Bolüm II , Önerme 14 ve Tanıtı. 2 2 A.g.e.. Bolüm III , Tanım 3.
2 3 "Neşe ile zihnin daha huyuk bir eksıksizliğe geçmesini sağlayan edilgenliği anlıyorum. Buna karşı keder ile daha küçük bir eksiksizliğe geçmesini sağlayan edilgenliği" {Elıka. Bölüm III , ö n e r m e 11, Not). Spinoza ya göre, "bilinçli i tki" diye adlandırdığı arzu [r f'r%tt] da {Elika. Bölüm III , Önerme 9, Not), neşe ve keder gibi birincil bir duygudur. Ancak arzu zaten, zihnin, varlığında sürme çabasının bilincidir {Elıka. Bolum III , ö n e r m e 9). Başka bir ifadeyle, bedenin çabasının zihindeki karşılığıdır. Neşe ve keder de, bedenimizin bu eyleme gücünü, yani varlığında sürme çabasını arttıran ya da azaltan şeyin zihnımizdeki karşılığıdır: "Bedenimizin eyleme gücünü arttıran, azaltan, ona yardım eden ya da onu kısıtlayan ne olursa olsun, o şeyin ideası zihnimizin düşünme gücünü arttırır, azaltır, ona yardım eder ya da onu kısıtlar" {Elıka, Bolum III . ö n e r m e 11).
2. spinoza'tU kadın ve kadınların spıno/ası \J
ölçüde, kendi varlığında sürmeye çabalar. Her şeyin kendi varlığında sürme çabası ya da gücü, şeyin kendis inin edimsel özünden başka şey değildir. 2 * Tek i l varlığın bu gücü, çabası ya da edimsel özü, başka teki l varlıkların güçleri, çabaları ya da edimsel özleriyle sürekli belirlenir ve bu güçleri, çabaları ya da edimsel özleri sürekli belirler. Bu bel i r lenim, teki l varlığın conatus diye adlandırdığımız bu gücünü ya da çabasını arttırdığında, beden neşeyle duygulanır, azalttığındaysa kederle.. . Z ih in-beden birliği gereği, bedenin bu gücü ya da çabası arttığında ya da azaldığında, buna neden olan şeyin ideası da z ihnin düşünme gücünü arttıracak ya da aza l tacakt ı r . 2 5
Ortaya koyduğu bu çerçeveyle, Spinoza, teki l varlıkların, değişmez ve b i rb i r ler i arasında sıradüzenli bir özleri olduğu iddiasını reddeder. İnsan bedeni ve z i h n i , sürekli olarak sonsuz sayıda karşılaşmayla bel ir lenmektedir . Herhangi b i r şekilde insanın özünden söz edebileceksek, bu ancak, şu ya da bu insanın herhangi bir andaki edimsel özü o lab i l i r . Aurelia Armstrong 'a göre, Spinozacı birey, zaten, edimsel olarak varolan bu zihin-beden birliğidir ve çeşitli şekillerde diğer bireylere nedensel olarak bağlı b i r eylem merkezidir . Eğer Spinozacı birey, o n u n çevresiyle süregiden bedensel/zihinsel ilişkileriyse, karşılaştığı diğer bireyler, bütünüyle ona dışsal görülemez. Böylece, " içsel l ik" ve "d ışsa l l ık" t e r i m l e r i n i de yeniden düşünmek gerekir . Bireye içsel o l a n , Spinoza'da, o n u n tabiatıyla uyuşan, yani varlıkta sürme çabasına katkıda bulunan anlamına gelir. Bireye dışsal olansa, aksine, bireyin bu çabasını azaltan her şeydir . 2 6
Soyut bir insan ya da birey tasarımdan değil de, son derece m a d d i bir şeyden, tabiat taki diğer teki l varlıklardan sadece bir tanesi o lan , ayrıcalıklı bir k o n u m u bulunmayan tek tek her bir insanın o l u m l u ya da olumsuz o lmak üzere sonsuzca belirlenen, varlığında sürme gücü ya da çabasından hareket eden Spinoza, elbette, erkekl ik ve kadınlık diye adlandırılan özler ve eri l özün dişil öze üstün olduğu iddiasıyla savaşan çağdaş feminist kuramcılar açısından son derece özgün ve işlevsel b i r düşünsel araç sunar. İnsan, t o p l u m içinde, başka insanlarla bir arada yaşayan bir varlık olduğundan, tek tek her i n -s.ın, toplumsal ve tarihsel koşullar tarafından belir lenmektedir . B iyolo j ik c insiyet, kadınla erkek arasındaki eşitsizliği açıklayamaz. Bedenleri yüzyıllardır bir toplumsal eşitsizlik düzeni o lan ataerkil sistemin yarattığı koşullar tara-
2 4 Elıka, Bolüm 111, Önerme 6, 7 ve Önerme 7, Not. 2 5 Elıka, Bolum 111, Önerme 11. 2 6 Aurelia Armstrong, feminist Interpretations of Benedict Spinoza, der. Moira Gatens, T h e Pennsy
lvania State University Press, Pennsylvania, 2009, s. 5 5 ; Elıka. Bolum 111, Önerme 4 ve 5 .
l 8 kimlik bedenin hapishaneyidir: spinoza merine yazılar ve söyleşiler
fından belirlenen ve hâkimiyet altına alınan kadınların toplumsal ve entelektüel konumları bu koşulların b ir sonucudur. Bedenlerin karşılaşmalarına dayanan ilişkisel yani ilişkileri içinde sürekli yeniden oluşan bir birey düşüncesi, bu güç ilişkilerini maskeleyen perdeyi indirdiği g ib i , aynı zamanda değişim imkânını da devreye sokar. T o p l u m s a l ve tarihsel olarak dışlanmış, baskılanmış, susturulmuş grupların hayat deneyimlerini düşünsel ve p o l i t i k alana sokm a k ; görünmez kılınmış bedenleri görünür hale getirmek kederli karşılaştırmaları azaltıp neşeli karşılaşmaların imkânını sağlamak; soyut değil f i i l i bir eşitliğin tek p o l i t i k aracı o lan demokrasi ve ifade özgürlüğüne giden y o l u n da köşe taşları olacaktır.
Spinozacı bir yaklaşım, her şeyden önce, olgusal olarak reddedilemeyecek her türlü bedensel farklılığın, özcü bir ayrımcılığa kendini dönüştürmeden, olumlanmasına izin verir . Böyle b ir bakış açısı, feminist literatürde bazen karşı karşıya getirilen "eş i t l ik" ve " farkl ı l ık" söylemleri arasında da yapıcı b i r r o l o y n a y a b i l i r . 2 7 Toplumsal cinsiyet, zihin-beden varlıklar olan insanların toplumsal olarak belirlenmesiyle inşa edilmiştir. Bu nedenle, ataerkil sistem yalnızca bedenleri değil, z ihinler i de şekillendirir. Deneyimlere, kadın ya da erkek olarak, belli kategoriler içinde ele alınabilecek şekillerde tepkiler veriyorsak, b u n u n nedeni bu tepki ler i biçimlendirenin toplumsallık o lmas ıd ı r . 2 8
Bu, değişmez özleri o lan bir erkekl ik ya da kadınlıktan yola ç ıkmak değil, toplumsal o larak şekillendirilmiş edimsel özleri o lan erkekleri ve kadınları düşünmektir. Gerçekliği nesnel bir şekilde ele a lmak, o gerçekliğin değişebilir olduğunu da görmek anlamına gelir. M a r u z kaldıkları koşullar değiştiğinde, kadınların ve hatta erkeklerin edimsel özleri de değişecektir. Cinsiyetl i bedenler ve toplumsal cinsiyetli zihinler arasında bir ayrım yapmadan da, bedenler i ataerkil koşulların dayatmasıyla edilgenlik ve boyun eğmeye yönelik olarak eğitilmiş kadınların, bu boyun eğen k o n u m d a n nasıl kurtulabi lecekleri anlaş ı labi l ir . 2 9 Gatens'a göre, b i r t o p l u m içindeki değişim, o t o p l u m içinde gerçekleşen bedenli ilişkilerin her b i r i n i değiştirmeye bağl ıdır . 3 0
Spinoza felsefesi, yine çeşitli d i k o t o m i l e r üzerine o t u r a n geleneksel
2 7 Moira Gatens, "Introduction", Feminist Interpretations of Benedict Spinoza, der. Moira Gatcns, The Pennsylvania State University Press, Pennsylvania, 2009, s. 12.
2 8 Genevieve Lloyd. "Dominance and Difference. A Spinozistic Alternative to the Distinction Between Sex and Gender" , Feminist Interpretations of Benedict Spinoza, der. Moira Gatens, The Pennsylvania State University Press, Pennsylvania, 2009, s. 40.
2 9 David West, "Reason, Sexuality, and the Self in Spinoza", Feminist Interpretations of Benedict Spinoza, der. Moira Gatens, The Pennsylvania State University Press, Pennsylvania, 2009, s. 122.
3 0 Donovan, s. 181.
2. spinoza'da kadın ve kadınların spinozası İ Ç
özerklik kavramını terk etmektense, bu kavramın feminist bir perspektiften yeniden ele alınabileceğini düşünen feminist kuramcılar için de büyük bir yardımcıdır. Özerkliği, yalnızca, beden üzerinde hâkimiyet kurabilen rasyonel özgür iradenin bir özelliği olarak görmektense, arzulayan, hisseden, bedenli varlıkların kapasitesi olarak görmek... Armstrong'a göre, Spinoza felsefesi, güçlü bir bireysel özerklik nosyonuyla, temelde toplumsal olarak şekillenmiş ve ilişkisel b i r varlık olarak benlik görüşünü birbir ine eklemleme çabasına büyük katkılarda bu lunab i l i r . Çünkü Spinoza'nın Etika'smın temel amacı , ilişkisel olarak kavranan bireyin özerkliğinin imkânlarını ortaya koymakt ı r . 3 1 Z o r u n l u l u k ve özgürlük, Spinoza felsefesinde b i r b i r i n i dışlamaz. Spinoza'nın bu yaklaşımı, f i lozofun amansız bir d i k o t o m i kırıcı olduğunu tekrar gözler önüne serer.
A r m s t r o n g ' a göre, b i r yandan benliğin toplumsal boyutlarını ciddiye alırken, diğer yandan da bireyler in özerklik kapasitelerini geliştirdikleri ilişkisel bağlamları yeniden düşünmek, f e m i n i z m i n , özerkliği bireysel yalıtım ile karıştıran " s o y u t b i r e y c i l i k " geleneğine getirdiği eleştiriyi bütünüyle destekleyecektir. D u y g u l a n m a ve duygulandırabilme gücü, Spinoza açısından insanın hem köleliğinin hem de özgürlüğünün ve özerkliğinin koşuludur. D u y g u lanışlarımızın nedenlerinin gerçek bilgisi bizi e t k i n bir öz-belirlemeye taşıyac a k t ı r . 3 2
Gilles Deleuze'ün Spinoza okuması , insan özgürlüğünü bedensel karşılaşmalar üzerinden düşünmenin y o l u n u açmıştı. Deleuze'ün izinden gidenler in başında yine feministler gelir. M o i r a Gatens, örneğin, Deleuze üzerinden, insan özgürlüğünün toplumsallığına vurgu yapar. İnsan özgürlüğü, z o r u n l u olarak kolekt i f b i r ç a b a d ı r . 3 3 Ancak aynı toplumsallık, insanın köleliğine de y o l açabilir. Örneğin, tarihsel, toplumsal ve pol i t ik koşullar, kadınların ve erkekler in ifade edebildikleri kapasite ve güç çerçevesini etkileyebil ir . Bir kişinin duygulandırma ve duygulanma kapasitesi, yalnızca o n u n b iyo lo j ik olarak bir kadın ya da erkek olmasına bağlı değildir, söz konusu bedenin bütün bir bağlamını oluşturan şeylere bağl ıdır . 3 4 Başka bir ifadeyle, kadınların olgusal olarak bazı güçsüzlükleri varsa, b u n u n nedeni bir kadın bedenine sahip o lmaları değil, kadın bedenlerinin toplumsallık içinde maruz kaldıkları koşullardır. Gatens'e göre, dışlanmış grupların eyleme güçleri, geçmişin süren etkisiyle bugün de azalmaya devam eder. Yalnızca şekli eşitlik, bu güçlerin şekillen-
3 1 Armstrong, s. 44, 45. 3 2 Armstrong, s. 45, 46, 57. 3 3 Moira Gatens, " T h e Politics of Imagination", Feminist Interpretations of Benedict Spinoza, der.
Moira Gatens, T h e Pennsylvania State University Press, Pennsylvania, 2009, s. 192-194.
3 4 Gatens, s. 201.
2 0 kımhk bedenin hapıshanesıd" spmoza üzerine »azılar ve söyleşiler
meye ve belirlenmeye devam et t ik ler i çevreyi ve koşulları değiştiremez. Bu o l gu , çağdaş liberal demokrat ik toplumların bağrında yatan en büyük ger i l imd i r . " Bu g e r i l i m i aşabilecek b ir demokrasi kavramlaştırmasına ulaşmanın yollarından b i r i n i n , Spinoza felsefesinden çıkarılabilecek b ir ilişkisel birey düşüncesinden geçtiği söylenebilir.
Peki çağdaş feminist çalışmalar için bunca olanak ve özgün bir onto lo-
j ik zemin sunan Spinoza'nın kendisi , kadın meselesini nasıl ele almaktadır?
Spinoza'nın eserlerinde, f i lozofun doğrudan kadınlardan söz ettiği bö
lümlere pek rastlanmaz. Ancak , dolaylı olarak kadınlara gönderme yapıldığı
nı görmek mümkündür. Göndermeler dolaylı da olsa, bu bölümlerin çoğun
da, Spinoza'nın kadınları, tutkularının esiri o lmaya ve kaynağını hurafede
bulan sofuluğa kendini kaptırmaya daha yatkın varlıklar olarak gördüğünü
saptamak mümkündür. Birkaç örnek verel im:
[...) h a y v a n l a r ı k e s m e y e karşı y a s a , s a ğ l a m akıl üzer ine o t u r m a k t a n ç o k hu
rafe ve kadınsı acımaya d a y a n ı r . 3 *
T a m d a hu y ü z d e n , belirsiz şeyleri ö l ç ü s ü z c e a r z u e d e n l e r i n , her türden
hurafeye tam a n l a m ı y l a k u l köle o lan kişiler o l d u ğ u n u özellikle g ö r ü r ü z .
H e p s i , öncel ikle tehlike içinde b u l u n d u k l a r ı ve kendi güçler iyle b u d u r u m
d a n s ıyr ı lam ad ık lar ı z a m a n , kadınlar gibi gözyaşı dökerek tanrısal y a r d ı m
di lenir , aklın k ö r [ . . .] , insanların bilgeliğinin de boş o l d u ğ u n u s ö y l e r l e r . 3 7
Sünnete gel ince , o n u n bu a ç ı d a n öylesine ö n e m l i o l d u ğ u n u d ü ş ü n ü y o
r u m k i , tek başına bu u l u s u ( Y a h u d i l e r i s o n s u z c a k o r u y a b i l e c e ğ i n e inanı
y o r u m . D a h a s ı , dinlerinin temelleri imlan kadınsılaşlırnıazsa, bir g ü n elle
r ine f ı rsa t g e ç t i ğ i n d e , [...] s i y a s i b ü t ü n l e r i n i y e n i d e n k u r a c a k l a r ı n a ve
T a n r ı ' n ı n o n l a r ı y e n i d e n s e ç e c e ğ i n e g ö z ü kapalı i n a n ı r ı m . 3 8
A m a b i r ç ok kişi, metnin geri k a l a n ı n a bir hata sızmış olabi leceğini k a
bul e t m e z ve T a n r ı ' n ı n b i l m e m h a n g i o l a ğ a n ü s t ü e s i r g e y i c i l i k l e . Kutsal
Kıtap'm t a m a m ı n ı b o z u l m a d a n k o r u d u ğ u n u iddia eder . |...| D a h a s ı , harfle
rin b i ç i m i n d e bile b ü y ü k bir esrar b u l u n d u ğ u n a inanır lar . B u n u , budalal ık
ve yaşlı kadınlara özgü hır sofulukla mı , y o k s a küstahl ık ve k ö t ü l ü k l e , t an-
35 Gatens. s. 201, 203, 207.
36 h.tıka. Bolum I V , ö n e r m e 37, Not 1; vurgular bana ait.
37 TTP, Giriş, s. 44 (vurgular bana aittir); Teolımk-Politik İncelemeden yapılan alıntılar için eserin şu Türkçe çevirisi kullanılmıştır: Spinoza, Teolojık-l'olıtık İnceleme, çev. Cemal Bali A k a l . Reyda Ergun, Dost Kirabevi Yayınları, Ankara, 2008; Inceleme'ye bundan sonra yapılacak göndermeler de, dipnotta once TTP kısaltması kullanılacak, yanında bolum numarası verilecek, en son da kullanılan çevirideki sayfa numarası belirtilecektir.
38 ITP III, s. 94; vurgular hana aittir.
spınoza'da kadıı »e kadınlann sptnozas 2 1
rısal s ı r lara y a l n ı z c a k e n d i l e r i n i n s a h i p o l d u k l a r ı n a insanları i n a n d ı r m a k
için m i söylediklerini b i l e m e m . 3 9
Başka bölümlerdeyse kadınlar, aklın kılavuzluğunda yaşayabilecek
ken, kendiler ini kösnülerine kaptıran erkekleri başkan çıkaran cinsel objeler
olarak karşımıza çıkarlar. Kadınlar, kösnüyü harekete geçirerek erkeğin ras
yonelliğini tehlikeye düşüren varlıklardır.* 0 Spinoza'ya göre "kösnü [libido]
ölçüsüz tensel birleşme isteği ve sevgisidir. Bu çiftleşme isteği, ölçülü olsun ya
da olmasın, genellikle kösnü diye adlandır ı l ı r . " 4 1 Et ika, genel üslubu açısın
dan bakıldığında, kadın ya da erkek, her insana hitaben, genel olarak insanın
erdem yani mutluluğa ulaşmasının yollarını gösteren b ir k i tap olarak gözü
kür. Oysa kösnüyle i lg i l i bölümlerde, Etika'nm muhatabının yalnızca erkek
ler olduğu g ib i bir izlenim doğar.
Örneğin, Spinoza, "k ı skanç l ık" olarak adlandırılan duyguyu açıkladı
ğı bölümde şöyle diyecektir : " [Kıskançl ık] genellikle sevgi bir kadına yönelik
olduğu zaman or taya ç ıkar , çünkü sevdiği kadının bir başkasıyla fahişelik
yaptığını imgeleyen bir erkek salt i tk is i kısıtlandığı için acı çekmekle kalmaz,
ama sevilen şeyin imgesini bir başkasındaki utanç ve dışkı parçalarıyla birleş
t i rmek zorunda kaldığı için de ondan k a ç ı n ı r . " 4 2
Burada görüldüğü g i b i , kösnü, erkeğin bir duygusu olarak ele alın
makta ve bu d u y g u n u n nesnesi de kadın bedeni olarak ortaya koyulmaktadır.
Örnekleri incelemeye devam edelim:
|...| ne de sevgi ile y a n ı p t u t u ş a r a k gece g ü n d ü z sevgililerim ya da metresle
rini düşleyenlerin d a h a a z deli o lduklar ı d ü ş ü n ü l ü r , ç ü n k ü genell ikle g ü l ü n ç
o l u r l a r . 4 3
Ç ü n k ü aptal l ık y ü z ü n d e n a r m a ğ a n l a r a karşılık vermeyi b i l m e y e n biri
n a n k ö r değildir ; ve kösnüsüne hizmet etmek için bir fahişenin armağanla
rından e t k i l e n m e y e n bi r i ise hiç deği ldir . |...| A y a r t ı l m a y a izin v e r m e z .
Kösnü meselesi, yine sadece erkekler açısından. Politik İncelememde de
ele alınır. Monarşik siyasi bütünden söz ettiği bölümde Spinoza şu saptama
da b u l u n u r :
3 9 T T P / X , s. 173; vurgular bana aittir.
4 0 West, s. 120. 4 1 Ptıka. Bolüm III . Duyguların Tanımı 4 8 . 4 2 A.g.e., Bolüm 111, ö n e r m e 35, Not; vurgular bana aittir. 4 3 A.g.e.. Bolüm I V , ö n e r m e 4 4 , Not; vurgular bana aittir. 4 4 A.g.e., Bölüm I V , ö n e r m e 71, Not; vurgular bana aittir.
2 2 kimlik bedenin hapishaneyidir spıno/,ı üzerine va/ılar ve söyleşiler
B u n d a n b a ş k a , bir ç o c u k kra l ın , hasta y a d a yaşl ı l ıktan beli b ü k ü l m ü ş bir
k r a l ı n y a l n ı z c a adı k r a l d ı r ve i k t i d a r a s a h i p o l a n l a r a s l ı n d a D e v l e t i n en
yüksek meselelerini ç e k i p çevi renler y a d a k r a l a en yakın o l a n l a r d ı r ; kendi
sim nefsine bırakarak, falanca metresin, falanca gözdenin heveslerine göre
yönetim gösteren bir kralın s ö z ü n ü bile e t m i y o r u m . * '
Arıştı>kr.ıtık siyasi bütündeyse, eğer b ir soylunun "mülkünü savurganlıktan, şatafata, oyunlara ve hafif meşrep kadınlara vb . yaptığı harcamalardan dolayı yitirdiği ya da yine ödeyebileceğinden fazlasını borçlandığı ortaya çıkarsa, saygınlığı elinden alınarak hiçbir onura ve göreve yaraşamaz diye adı ç ıkar ı lacakt ı r . " * 6
A n c a k , yine de, özellikle Etika'da, Spinoza'nın kadını erkeğin eşiti olarak gördüğünü düşündüren bölümler de vardır. Spinoza, Kutsal Kitaptaki ünlü yaradılış meselini şöyle yorumlayacaktır : " D a h a sonra erkek kendi doğasıyla bütünüyle anlaşan bir eş bulunca, doğada ona ondan daha yararlı hiçbir şeyin olamayacağını anladığı, ama hayvanların da kendisine benzer o l d u ğuna inanır inanmaz hemen onların duygularına öykünmeye başladığı ve özgürlüğünü yitirdiği anlat ı l ı r . " * 7
Spinoza, kadın ve erkek arasındaki evl i l ik konusunda da, kösnü meselesinde olduğu kadar sert saptamalarda bulunmayacaktır . Tensel sevginin, yani salt biçimsel güzellikten doğan üreme kösnüsünün kolayca nefrete geçebileceği doğrudur.* 8 Ancak "evliliğe gelince, hiç kuşkusuz bedensel birleşme isteği yalnızca biçimsel güzellikten değil, ama çocuklar doğurma ve onları b i l gece eğitme sevgisinden de geliyorsa, akıl ile u y u m içindedir; ve dahası, karı ya da kocanın sevgisinin nedeni, yalnızca biçimsel güzellik değil, ayrıca ve her şeyden önce zihinsel özgür lükse . . . " * '
Burada görüldüğü g i b i , Spinoza'ya göre, i k i erkeğin entelektüel dost luğu kadar, bir kadın ve b ir erkeğin zihinsel özgürlük amacıyla paylaştıkları sevgi ve dostluk da, her ik i s in in varlıklarında sürme çabasını arttıracak, onları etkin duyguların kılavuzluğuna sokacak ve sonuç olarak erdemli yani mut -
4 5 TP VI-5, s. 43 (vurgular bana aittir). Politik Inceleme'ye yapılan alıntılarda, Murat Ersen çevirisi esas alınmış olmakla birlikte, bazen kavramlar konusunda farklı tercihler kullanılmıştır: Spinoza, Politik İnceleme, çev. Murat Ersen, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2009; Inceleme'ye bundan sonra yapılacak göndermelerde, dipnotta t ince / /' kısaltması kullanılacak, yanında bolum/paragraf numarası verilecek, en son da kullanılan çevirideki sayfa numarası belirtilecektir.
4 6 TP V///-47, s. 92; vurgular bana aittir. 4 7 l.tıka. Bolüm I V , ö n e r m e 68, Not; vurgular bana aittir. 4 8 I lika. Bölüm / V , E k , A n a Nokta 19; vurgular bana aittir. 4 9 l.lıka. Bolüm / V , E k , A n a Nokta 20.
j . spinora'da kadın ve kadınlann spinoiası
lu b i r hayat sürmelerini sağlayabilecektir. Spinoza, Teolojik-Politik incelememde "kuşkusuz, erkekler, kadınlar, çocuklar, yani herkes b u y r u k l a aynı şekilde itaat edebilir , ama bilge o l a m a z " 5 0 derken de, kadınla erkek arasında, ne edilgin duygularının esiri o lma ne de e t k i n duygulara yönelerek bilgece bir hayat sürme arasında bir fark gözetmektedir.
Etika, Teolojik-Politik inceleme ve Politik İnceleme'deV.\ bu pasajlar bir arada düşünüldüklerinde, Spinoza'nın kendi içinde b ir çelişki yaşadığı i d dia edilebil ir . A m a genel olarak felsefesinin üzerine oturduğu temeller, yani conatus düşüncesi, Spinozacı birey düşüncesi, duygular kuramı, zihin-beden birliği, bütün bunlar Spinoza'yı, o n t o l o j i k , epistemolojik ve etik bağlamda, kadın ve erkek arasında tabii bir eşitsizlik olduğunun iddia edilmesini güçleşt iren bir düzleme çeker. Her türlü özcülüğü dışlayan böyle bir felsefe, elbette, erkeğin, tabii olarak kadından üstün olduğunu söylemeye de imkân vermeyecektir .
Bu nedenle, daha önce gönderme yaptığımız ve kadına karşı dolaylı yo ldan pe jorat i f bir söylem içeren bölümlerin, Spinoza felsefesinin bütünü düşünüldüğünde, rahatlıkla görmezden gelinmesi mümkündür. Kadın ve erkek arasındaki soyut b ir eşitliği teslim etmiş olsa da , bünyesinde ataerki l z ih niyetin hâlâ hâkim olduğu ve hem erkek hem de kadınlar tarafından sürekli yeniden üretildiği bugünün t o p l u m u n d a n neredeyse 400 yıl önce yaşamış erkek bir f i lozof tan daha fazlasını beklemek, belki de gerçekçi olmayacaktır . Özellikle de, b i r yandan kadınların zayıf ve sürekli mızmızlanan, akıldan çok duygularıyla hareket eden, diğer yandan da cinsel l iklerini kul lanarak erkekleri parmaklarında oynatan varlıklar olduklarına ilişkin söylemle, bugün hâlâ sıklıkla karşılaştığımızı düşünürsek... Siyaseten doğru kavramlarla kendiler i ni ifade ett iklerinde bile, çoğu insanı bilinçaltında yukarıda sözü geçen z ihni y e t i n be l i r l emeye d e v a m ettiğini k a b u l e tmek zorundayı z . Bu söylem, Spinoza'nın felsefesine de ucundan bulaşmışsa, bunda şaşırtıcı b i r taraf o lmadığı düşünülebilir ve sırf bu yüzden Spinoza felsefesini eri l ya da seksist olarak damgalamak Spinoza'ya haksızlık o lab i l i r , özel l ik le de, Spinoza'nın feminist kurama sunabileceği katkılar göz önünde bulundurulduğunda...
Sorun, ne yazık k i Spinoza'nın yönetimde pay sahibi o lma konusunda Politik İncelemede söylediklerinde ortaya çıkar.
Monarşik siyasi bütünde, monarkın bir kadın olamayacağını Spinoza, kralın evlenmesi meselesini ele alırken, dolaylı da olsa ifade etmiştir. Buna ek
S 0 T T P x///. s. 210.
2a) kimlik bedenin hapishaneyidir: spinoza u/erme yazılar ve söyleşiler
olarak, Spinoza'ya göre, en i y i monarşik siyasi bütünde, kralın yabancı bir kadınla evlenmesi yasaklanmalıdır. Eğer böyle bir evl i l ik yine de gerçekleşirse, bu kadınla k a n bağı olanların herhangi bir k a m u görevi ifa etmesine izin v e r i l m e m e l i d i r . 5 1 Siyasi bütünler arasında i t t i fak k u r m a k için bile olsa, bu tür evl i l ik ler , siyasi bütünleri ancak çekişme ve kavgaya götürebilir. 5 2 Görüldüğü g ib i , Politik Inceleme'de monarkın evliliği meselesi, bütünüyle monarkın erkek olması ve başka bir siyasi bütünün yurttaşı olan bir kadınla evlenmesi örneği üzerinden ele alınmıştır.
Bu sorunu, monarşinin Spinoza'nın asıl tercih ettiği yönetim biçimi olmadığını söyleyerek aşmaya çalışsak bile, f i l o z o f u n , en iy i demokratik siyasi bütünden söz etmeye başladığı ve yarım kalmış o lan , Politik inceleme 'nın 11. bölümüyle b i r l ik te , po l i t ik haklar bağlamında Spinoza'nın kadın ve erkeğin eşitliğini savunduğuna ilişkin her türlü iddiayı devre dışı bırakacak şaşırtıcı bir söylemle karşılaşılır. Spinoza'nın en iy i demokra t ik siyasi bütününde, yabancılar, çocuklar, uşaklar ve onursuz bir yaşam sürenlerle bir l ikte , "kocalarının yetkesi altında yaşayan kadınlar" da p o l i t i k alandan dışlanır. Kadınlar, yönetimde yer alamayacakları g i b i , herhangi bir kamu görevi de ifa edemeyec e k l e r d i r . 5 3
Spinoza, bu saptamayı yapmış o lmakla kalsaydı, belki de yine çok bü
yük b ir kuramsal sorunla karşı karşıya olmazdık; Spinoza'nın 17. yüzyılın
toplumsal ve pol i t ik düzeninden etkilendiğini söyler geçerdik. Ancak Spinoza,
şu soruyu sorar ve kadın meselesini irdelemeye devam eder: Kadınlar tabiatla
rı gereği m i yoksa toplumsal düzen dolayısıyla mı erkeklerin yetkesi altında
dır? Spinoza'ya göre, bu sorunun cevabı, haklı o larak, önemlidir. Çünkü eğer
kadınlar toplumsal düzen dolayısıyla erkeklerin yetkesi altındaysalar, kadınla
rı yönetimden dışlamak için hiçbir neden olmayacaktır. Ancak Spinoza bura
da deneyimi yardıma çağırır ve kadınlar erkeklerin yetkesi altındaysa, bunun
nedeninin kadınların tabii zayıflığı olduğunu söyler. Spinoza'ya göre deneyim
şunu açıkça gösterir: Dünyanın hiçbir yerinde kadınlar ve erkekler b ir l ik bera
berlik içinde hüküm sürmemişlerdir. Kadınlarla erkeklerin beraber yaşadıkla
rı her yerde, erkekler yönetmiş, kadınlarsa yönetilmiş ve böylece bu i k i cins her
zaman tam bir u y u m içinde yaşamıştır. 5 * Spinoza'ya göre, kadınlar tabii ola
sı TP V7-36, i . 51. 52 TP V//-24, s. 64. 53 T P X / - 3 , s . 110.
54 spmıı/.ı burada Amazonlar örneğini verir. B u roplumda hrr ne kadar kadınlar hukum surmuş olsalar da, toplum yalnızca kadın üyelerden oluşmaktadır. Yani kadınlar ve erkekler beraber yaşamamaktadır.
2. spinoza'da kadın ve kadınların spinozası 2 5
rak erkeklerin eşiti olsalardı, yani güç-hak öğeleri olan ruhsal güce ve zihinsel
niteliklere erkeklerle aynı derecede sahip olsalardı, dünya üzerinde, kadınlarla
erkeklerin b i r l ik te hüküm sürdükleri ya da kadınların erkekleri yönettikleri en
azından bir t o p l u m u n bulunması gerekirdi . Oysa böyle b i r t o p l u m dünyanın
hiçbir yerinde ve tar ih in hiçbir döneminde varolmamıştır. Spinoza, bu gözle
me dayanılarak, kadının tabii olarak erkeğin eşiti olmadığının, bu nedenle de
kadınların ve erkeklerin beraber hüküm sürmelerinin, hele de kadınların er
kekler i yönetmesinin mümkün olmadığının i ler i sürülebileceğini söyler. K a
dınlarla erkeklerin bir l ikte hüküm sürmesinin olanaksızlığının bir diğer nede
ni de, Spinoza'ya göre, erkeklerin kadınlara duydukları aşkın cinsel iştahtan
başka bir kaynağı olmamasıdır. Bu nedenle, kadınların erkeklerin eşiti gibi po
l i t i k alanda bulunmaları, erkekler arasında çekişmelere ve kıskançlıklara ne
den olacaktır. Bu da barış ortamını bozacakt ı r . 5 5
Peki , Spinoza'nın, kadınlardan doğrudan söz ettiği ve kadın-erkek eşit
liği meselesini açıkça tartıştığı tek eser olan Politik Inceleme'de yer alan bu
pasaj karşısında nasıl b i r tavır alınabilir? D a v i d West, Politik Inceleme'deki bu saptamaları hayalkırıklığı ola
rak değerlendirirken, 5 * Genevieve L l o y d , kadınların yönetimden bu şekilde dışlanışmın ilk bakışta seksist bulunabileceğini, ancak, b u n u n , Spinoza'nın aklın toplumsal boyutlarına yaptığı v u r g u n u n t a b i i b i r sonucu olduğunu ileri sürer. Kadınların tabii haldeki d u r u m u ne olursa olsun, sivil halde, kapasiteleri erkekler inkiyle karşılaştırılamaz bile. Spinoza, kadınları bu nedenle yönet imden dışlar. Bazı t o p l u m t ip ler i , insanın özgürlüğünü arttırmasını desteklerken, bazılarıysa b u özgürlüğe köstek o lur . O r t a k akıl arayışına t a m olarak katılmaktan dışlanan gruplar , tabi i güçlerini arttırma şansından da yoksun kalırlar. Kadınlar da , bugüne kadar , insani güç, neşe ve erdem anlamında t o p l u m içinde sınırlanmış varlıklardır. Spinoza'nın zihin-beden birliği kura mından yola çıkarsak, bedenlerinin gücü üzerinde ağır sınırlamalara maruz kalmış kadınların zihinleri de, toplumsal olarak dayatılmış bu sınırlamalarla şekillenmiştir. Spinozacı bedenler, toplumsal bedenlerdir ve z ihinler imiz de bu sosyalliği yansıtırlar. Cinsel farklılıklar, yalnızca fiziksel deği ldir . 5 7
L l o y d ' u n bu feminist Spinoza y o r u m u n a , yani kadınların toplumsal ve tarihsel olarak belirlenmiş, sınırlanmış ve dışlanmış birer zihin-beden o l d u k ları düşüncesine gönülden katılıyorum. Bu zaten, b i y o l o j i k cinsiyetin ötesin-
55 T P X M . s . 110, 111. 5 « West, s. 120. 57 Lloyd, s. 37.
2 6 kimlik bedenin hapıshanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
de bir toplumsal cinsiyetin oluşturulabilmesinin yegane nedenidir . A t a e r k i l z ihn iye t i , erkekler kadar kadınların da neden sürekli yeniden ürettiklerini açıklayabilmemizin de tek y o l u . Ancak bu y o r u m u n , Spinoza'yı, Politik inceleme bağlamında kurtarabi lmesi bana kalırsa mümkün değil. Spinoza, sivil halde kadınların neden erkeklerin yetkesi altında bulunduklarına dair soruy u , toplumsal bağlam çerçevesinde cevaplamıyor çünkü. T a m tersine, bu t o p lumsal bağlama neden olanın, kadınlarla erkekler arasında tabii olarak bir eşitlik bulunmayışı olduğunu iddia ediyor. Bu iddiasını da yine tarihe ve tarihte görülen toplumsal koşullara gönderme yaparak desteklemeye çalışıyor. Tabiata ve tarihe yapılan bu gönderme, kaçınılmaz olarak, "kadınların erkeklerin yetkesi altında o lmalar ı " olgusunu p o l i t i k ve h u k u k i o larak doğrulayan, meşrulaştırıcı bir söyleme dönüşecektir k i , Spinoza bu söylemiyle, çağlar boyunca kadına karşı yapılan her türlü ayrımcılığı meşrulaştırmak için kul la nılan söyleme çok yakın durmaktadır.
H e r t e k i l varlığı k e n d i içinde değerlendiren, t e k i l varlığın özünün edimsel olduğunu, yani her an sonsuzca belirlenmekte olduğunu, bedenin iy i ve kötü karşılaşmalarının insanın zihinsel yönünü de oluşturduğunu söyleyen ve tüm felsefesini bu önermeler üzerine k u r a n bir f i lozofun , kadınlar k o n u sunda nasıl o l u p da böyle bir kuramsal tuzağa düştüğünü açıklamak elbette kolay değil. Ancak p o l i t i k gerçekliği yine aynı gerçekliğe gönderme yaparak doğrulama çabası, olguları meşrulaştırıcı bu söylem, yalnızca kadınlara ilişk i n bölümlerde değil, Politik tnceleme'mn her satırında hâkim olan bir söylemdir. T e k i l l i k l e r i n özerkliğini, her türlü eşitsizliğin toplumsal kaynaklı o l duğunu, demokrasinin her şeyden önce b u n u n bi l inci olduğunu Spinoza üzerinden savunmak istiyorsak - k i Spinoza'yı bugün güncel kılan felsefesinin b i zi böyle b i r kavrayışa düşünsel o l a r a k götüreb i lme n i te l iğ id i r - Politik tnceleme'de Spinoza'nın, kendi felsefi sistemiyle, uzlaşmaz biçimde çeliştiğini kabul etmemiz gerekir . Teolojik-Politik tnceleme'de " t a b i a t uluslar yaratmaz, bireyler y a r a t ı r " 5 8 diyerek, insan sınıflarını yaratan durumların, tabiatın değil, yaşama biçimleri ve önyargıların, yasalar ve geleneklerin tarihsel sonucu olduğunu söyleyen Spinoza 'y la , 5 9 kadınları, her türlü toplumsal ve tarihsel bel ir lenimi göz ardı ederek, tabi i olarak erkekler in hâkimiyeti altında yaşayan varlıklar olarak gören Spinoza arasındaki uçurum, kuramsal olarak k o lay kolay aşılabilecek nitel ikte değildir.
Spinoza felsefesinin en büyük özelliği ve güncelliğinin nedeni, her tür-
5 8 TTPXVII,s. 259.
5 9 Gatens, s. 204.
2. spinoza'da kadın ve kadınların spinozası
lü aşkın, özcü, i k i c i , kutsallaştıncı , meşrulaştırıcı söylemden arınmış o l d u ğundan ve her an sonsuzca belirlenen teki l varlıkların varoluşlarında sürme çabalarını düşünebilmemizi sağladığından, değişim ve değişebilirliğin imkânını avuçlarımızın içine bırakıyor olmasıdır. A r m s t r o n g ' u n dediği g i b i , feminist b i r perspektiften bakıldığında, kimliğin tarihsel ve toplumsal olarak inşa edilen bir şey olduğunu kavramak, bu miras alınmış k i m l i k l e r ve r o l l e r i n özerk olarak yeniden inşa edilmesi için olanaklar yarattığı ölçüde özgürleştirici b i r anlayıştır; baskıcı toplumsal ilişkileri ve yapıları eleştirmek için b i r o lanakt ı r . 6 0 Sadece toplumsal cinsiyet konusunda değil, cinsel yönelim, cinsel k i m l i k , ırk, d i n , sosyal ve ekonomik statü, her bağlamda ayrımcılığa uğrayan tek i l varlığın k o n u m u n u n b ir kader olmadığını söyleyebilmek için, Politik Inceleme'ye rağmen, Spinoza bize olağanüstü düşünsel o lanaklar sunuyor. Başka türlüsünün de mümkün oluşu ve bunun b i l i n c i , zaten politikanın da yegane anlamı ve imkânıdır.
6 0 Armstrong, s. 49.
3 Edebi Metinlerde Spinoza'yı Aramak*
CEMAL BÂLİ AKAL
Ayşe Balâ'ya...
2 0 0 0 ' l i yıllarda, neredeyse 80 ' l i yılların başlarında tasarladığımı hayata geçirdim ve sonunda Spinoza üzerine yazmaya başladım. Ama belli bir
k o n u üstüne yoğunlaştığım tüm çalışmalarda olduğu g i b i , bunda da beni tedirg in eden bir şey vardı. Bilimsel çalışma, deyim yerindeyse kuyu açar gibi derine inmeyi gerektirdiği ölçüde, çevreye doğru yayılmayı engelleyen bir çalışma türüydü. Spinoza üstüne çalışırken de, okuyabileceğim dillerde o n u n hakkında yazılmış tüm kitaplara ulaşmaya çalışıyordum. A m a belli sayıyı aştıktan sonra okuduğum her ki tapla , yeni bir şeyle karşılaşma u m u d u m da azalıyordu. Yine de, " b e l k i " diyerek, çarpıcı bir tek cümle ardında koşarak, karşıma çıkan hiçbir metni geri çeviremiyordum. A m a aynı ölçüde, o k u m a k istediğim birçok şeyi, Spinoza'yla ilgisi olmadığı için, içim yana yana görmezden ge l iyordum. Sonunda acıyla kabullenmek zorunda kaldığım gerçek şuyd u : Bir k i tap o k u m a k için yaptığım her seçim, aynı zamanda binlerce k i t a p o k u m a m a k için yaptığım seçimdi (mazoşist olduğumdan, "binlerce şey yapmamak ya da yaşamamak için" demiyorum) ve ben akademik çalışma yaptıkça cahilleşiyordum. H a y d i cahilleşme bir yana, istediğimi yapamadığım için mutsuz o l u y o r d u m . F.debi metinlerden giderek uzaklaşıyor, aklıma eseni okuyamıyor ya da keyi f l i okumaları sürekli er te l iyordum. " E m e k l i o l d u k t a n sonra o k u r u m " , diye kenara koymaya başlamıştım bazı kitapları, ama bu da ölmeyi beklemek gibi bir şeydi.
(*) Bu makale Notos ö y k u ' n u n 25. sayısında yayınlanmıştır {Notos öykü, Is tanhul , Aralık 2010-Ocak 2011).
3 0 kimlik bedenin hap<shanesıdıı: spinoza u/erınr ya/tlar ve söyleşiler
Bu çıkmazdan da Spinoza sayesinde k u r t u l d u m (Ellerini oğuşturarak, "diğer çıkmazlar neydi, onları da söyle, haydi söy le " diyenleri duyar g i b i y i m , ancak heveslerini kursaklarında bırakacağım). A m a z o r u n l u l u k l a , asla tesadüfen değil... Magazine Littéraire'm, Spinoza dosyasıyla donanmış bir sayısı elime geçti ve hayatım değişti. Bu sayıda, makalelerin çoğu Spinoza düşüncesine ayrılmıştı, ama aralarından yalnızca b i r i bazı edebi metinlerden yola çıkarak, Spinoza'ya bu metinlerde nasıl yer verildiğini anlatıyordu. Bu yaklaşımdan esinlenerek, o sırada yazmaya başladığım Varolma Direnci ve özerk-lik'xn b i r bölümünde ve "Spinoza'da Özgürlük S o r u n u " başlığı altında, Spinoza düşüncesinin izini edebi metinlerde sürmeye karar v e r d i m . Böylece, farkında olmadan çok ver iml i bir alana atlamış olduğumu da kısa sürede fark ett i m . Çünkü k i taplar beni başka ki taplara yolladı. Bir bölüm olarak tasarladığım metin giderek şişmanladı. Hoca'nın kazanı gibi doğurdu ve ortaya, içinden çıktığı Varolma Direnci ve özerklik'ten özerkleşen yeni b i r ki tap çıktı: Özgürlüğün Geleceği Yoktur... Varolma Direnci ve Özerklik'e çoktan son noktayı k o y d u m , ama Özgürlüğün Geleceği Yoktur'un, bir son anlamında geleceği yok gerçekten, şişmanlamaya devam ediyor. Çünkü Spinoza'ya gönderme yapan o kadar çok edebi metin var k i , bu çokluk, "edebiyat ve felsefe birbir ine en yakın i k i daldır" doğrusunu bile anlamsız kılıyor. Beni de m u t l u ediyor. Çalışma masamın üstünü romanlar la , öykü ve şiir kitaplarıyla donat a b i l i y o r u m artık ve "ne yapıyorsun yahu?" diyenlere, göğsümü gere gere, "ça l ış ıyorum" d i y e b i l i y o r u m .
ö r n e k olarak da 19. yüzyıl Almanyası 'nda, edebiyatla felsefe arasında, üstelik de Spinoza üstünden kurulmuş olan ve neredeyse her b ir edebiyatçıyı aynı zamanda bir felsefeciye her bir felsefeciyi de edebiyatçıya dönüştüren Romant ik akımı ve Panteizm kavgasını gösterebiliyorum. Bir felsefeci o l d u ğunu kimsenin reddedemeyeceği Nietzsche'nin met in ler in in felsefe/edebiyat ayrımını anlamsızlaştırdığından, Hölderlin'in şairliğinden aşağı ka lmayan felsefeciliğindcn dem vurarak, Hcine 'ye, Büchner'c ve diğerlerine uzanarak. . . 1
Neşeyle...
Bu çalışmada hoşuma giden bir başka şey de kendimi Spinoza'yı düşünürken özerkleşmiş hissetmem. Spinoza'nın gerçekten ne söylemiş olduğunu bulmak ya da bilmek (mümkünse tabi i bu) ve bundan yola çıkarak bir şeylere ulaşmak g ib i kaygıların ötesinde, dalgaların arasında b ir oraya bir buraya savrulan mantar g i b i , edebi metinler arasında g i d i p gelmenin mutluluğunu
1 özgürlüğün Geleceği Yoktur, -Romantizm ve Spinoza". Dost, Ankara . 2006.
yaşıyorum. Spinoza'yı i y i bilenler kadar bi lmeyenlerin de aralarında bulunduğu ve neredeyse her b i r i Spinoza'dan farklı anlam çıkaran birçok yazarın Spinoza'larıyla karşılaşmanın mutluluğunu yaşayarak.. . Ve bazen Spinoza'dan bile k u r t u l a r a k , bir edebi metin içinde, Cortazar'ın deyimiyle yazarın suç or tağı o larak . . . 2
Uzun ve bitmez tükenmez bir suç ortaklığı bu elbette. A m a burada yalnızca birkaç k i tap la yazarlarından söz etmek ve edebi metinler üstünden Spinoza'nın nasıl hayatımın içine girdiğini ve bana bazı dersler verdiğini göstermek i s t iyorum, özel l ikle de Spinoza düşüncesinden çıkarılabilecek i l k ders in , tabiatımıza hiç uygun o l m a y a n bir "a lçakgönül lü lük" dersi olduğunu göstererek.. . Kendimize rağmen aldığımız bir ders...
Pierre Macherey'den öğrenmiştim Leduc'ün Piç {La Batârde) adlı k i ta bında Spinoza'dan söz ettiğini. 3 O sıralarda beni ziyarete gelen bir d o k t o r a öğrencisine bunu anlatmış, sonra da küçük bir gösteriye kalkışmıştım. Piç sahaflarda çok bulunan k i taplardan b i r i d i r . Zamanında ülkeye gereğinden fazla gelip, satılamayarak kenarda köşede kaldığı için herhalde ya da şeylerin b ir başka gerçek nedeniyle.. . Sahaf v i t r i n l e r i n i zorunlu luk la süsleyen bu tür k i taplara çok rastlanır, örneğin m a k u l herhangi bir sahafta, Graham Greene'in bir kitabını bulmamak imkânsızdır... Bu kişisel deneyime dayanarak, öğrencime, "şimdi hemen Sahaflar Çarşısı 'na g idel im ve karşımıza çıkan i lk dükkandan Püf i a la l ım" d e d i m . Şaşkın şaşkın suratıma baktı , ama itiraz etmedi. İyi k i etmemiş. Çünkü gerçekten de dediğim o l d u . Elbette Beyazıt'ta o l m a y a n bir Sahaflar Çarşısı 'nda, girdiğimiz i l k sahafta Leduc'ün kitabını b u l d u k , ö ğ -
2 Julio Cortâzar , Seksek, çev. Erançoise Rossct, l-aure Guille, Necla Işık, Yapı kredi Yayınlan, İs
tanbul, 2006. 3 Vıolette Lrduc, Ij Biterde. Gallimard, Paris, 1964. s. 331, 332. "Polisiye roman okur gibi. Kant,
Descartes. Hegel, Spinoza okumak. Ne kadar ısrar edersem, ne kadar çabalarsam, paragrafı, sözcüğü, noktalamayı, cümleyi ne kadar olçup biçersem, cümleden, noktalamadan, sözcükten o kadar kopuyorum. Metne ne kadar kendimi verirsem, metin o kadar hjsısleşıyor. Soğuk soğuk üfleyen kor ateş, işte bir salağın elde ettiği. Yirmi kez, l'.thıcıi'mn üçüncü bölümünün başlığı beni kendimden geçirdi: "Duyguların kaynağı ve mahiyeti üzerine'. Kitabın 243. sayfasını açıyorum (Gar-nier yayınları), beni yine sarhoş eden, 'Tanımlamalar'ın altını okuyorum: 'Kksiksiz neden diye adlandırdığım şey, etkisi kendiliğinden açık ve seçik görülebilen şeydir. Tam tersine, eksik ya da kısmı neden diye adlandırdığım şe>. «kısi salt kendiliğinden anlaşılamayan şeydir". Zaten daha başlamadan dizginlen elden kaçırmıştım ve şimdi, deli gibi gittikten sonra, 'eksiksiz nedenin üstüne düşmüştüm. Larousse'u açıyorum, Larousse bana hizmetini sunuyor. 'Kksiksiz neden". Cehalet kabarcıkları, alnımda, can sıkıcı sıfat için. Küçük alnım, beni üzüyor; kuçuk alnım, çelimsiz ve soysuz olduğu için ona eziyet ediyorum. "Eksiksiz neden. Eksik neden". Duygulanma kötü başlıyor. Yaşlı bir meşeyim, o yaşlı, ben yaşlı. Eksiksiz, eksik. Saçlarım uzuyor, uzayıp giden buzlar gibi... /eki olmaya yönelik yararsız arzumla, soğuktan öleceğim. Kant, Descartes, Hegel, Spinoza: Vaa-dedılmış toprağım uzaklaşıyor, vaadedılmış toprağım gidiyor" 'Özgürlüğün Geleceği Yoktur).
3 2 kimlik bedenin hapısnanesidn: spinoza uzeıine yazılaı ve soyinUtt
rencimin bana hayranlık duyduğundan emin olmanın yanında, kendimle i f t i har ettiğimi de söylemeliyim; k i tap k u r d u b i r i o larak. . . A m a bu k i tap k u r d u , kısa bir süre sonra, Püf i a lmak için bu kadar yorulması gerekmediğini, k i taplarının arasında daha önce almış, okumamış ve unutmuş olduğu bir Pi f ' le karşılaştığında öğrendi ve i k i n c i Piç'i, daha önce karşısında şişindiği öğrencisine hediye ederek, kendisiyle i f t ihar etmeyi kısa bir süre için kesti . . .
Ama ne de olsa insan ve uzun süre alçakgönüllü kalmak mümkün değ i l -
Edebi metinlerde Spinoza'yla sık sık karşılaşmak beni, bir süre sonra, kendinden menkul sandığım eşsiz! sezgilerime başvurma konusunda kışkırttı ve t a h m i n yoluyla , Spinoza'dan söz eden kitapları kendi kendime bulabileceğime inanır o l d u m . Hakkımı da çok yemeyeyim, b u l d u m n i t e k i m ; ama bu , beni yönlendiren sayısız etkenin önemini yok edemez... Etkenlerden b i r i de benzerlik inancıydı. Söz konusu ki taplar , okumayı sonsuz bir mücadeleye dönüştüren çok çetin ki taplar , Etika'nm yoldaşları ve rak ip ler i , yani hayatın tamamını anlatmak g ib i müthiş bir iddiayla yazılmış k i taplar olmalıydı.. .
Ve elbette bunlardan b i r i olsa olsa M u s i l ' i n Niteliksiz Adam'ı* o labil i r d i . M u s i l ' i n felsefeye i lgis i , hayatını yazmayla özdeşleştirmesi ve onu Niteliksiz Adam'm bitmeyen yazımına adaması, paraya gerçek anlamda dokunamayacak kadar dünyanın dışında kalması, genelde Y a h u d i sanatseverlerin desteği sayesinde başka şey yapmadan kendisini kitabına verebilmesi, Nazizm i n gelişiyle hem bu destekten m a h r u m kalışı hem de ülkeden kaçışı ve İsviçre'de yoksul luk içinde ölüşü g ib i unsurlar, sanırım kitabı ve yazarını cazip kılmıştı benim için. H a n i Spinoza'yı anlamayan yazarlar bile, "söylediklerinde güzel bir şeyler var, genel olarak bunu seziyoruz" derler ya, b i r düşüncenin sadece baskıcı zihniyete uygun olmadığını sezmek bile, insanı ona itebil i r . Etika'ya itebileceği g i b i . . . Yıllar önce, Genç Törless'i* ve bazı öykülerini o k u d u k t a n sonra, Spinoza'dan henüz haberdar olmadığım dönemde, Niteliksiz Adam'ın her b i r i kaldırım taşı gibi üç c i ld in i get i r tmemin nedeni de sanırım kitapta güzel b i r şeyler olduğunu sezmemdi. Aklımda kalan da şu: Bir inci c i ld i okumaya kalkışmış ve başarısız o l u p hemen başlarda bırakmıştım. Neredeyse 30 yıl sonra, kitabı bu kez içinde Spinoza'ya rastlamak için o k u d u m . B u l d u m da o n u b i rkaç yerde . Aslında M u s i l ' i n S p i n o z a ' d a n çok Nietzsche'ye yakın olduğunu görerek ve kitaba da yazarına da sonsuz bir
4 Robert Musil , Niteliksiz Adam 1-2, çev. Ahmet Cemal . Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2009. 5 Robert Musil , Gene Törless, çev. Kâmuran Şipal, İletişim Yayınevi, İstanbul, 2000.
3. edebi metinlerde spinoza'yı aramak 3 3
hayranlık d u y a r a k . . . A m a keşf imle ' i f t ihar etme fırsatı bulamadım, yine. . . Çünkü başlarında bıraktığımı sandığım kitabın b i r inc i c i ld in in neredeyse son sayfalarından bir inde 30 yıl önce düştüğüm bir notla karşılaştım... Kısacası, 30 yıl sonra i k i n c i kez o k u y u p hayran olduğum k i t a p , 20 yaşındayken üzer imde hiçbir e tk i yaratmamış , beni hiçbir tutamağımdan yakalayamamış , kaybolup gitmişti...
K i t a p o k u m a k nedir acaba?... Bazı yazarlar Etika için "sürekli okunacak ve hep yeni dersler çıkarılacak k i t a p " dedirt i r ler ya kahramanlarına edebi metinlerde, acaba hangi k i t a p böyle değildir? Yaşa göre, zamana göre , mekâna göre, ruhsal d u r u m u m u z a göre, şeylerin sonsuz gerçek nedenlerine göre aynı k i tap başka şeyler anlatmaz mı hep? O k u d u m da ne oldu? Kalan t o r t u m u yalnızca beni ben yapan?..
Niteliksiz Adam denince, akla gelen bir başka iddialı eser kaçınılmaz olarak Joyce'un Ulysses'i7 o lur tab i i . M u s i l ' i kızdıralım bir kez daha! Niteliksiz Adam'm Ulysses'k kıyaslanmasına pek öfkelenirmiş ya! Aslında haklı; bu i k i kitabın b i rb i r ine benzetilebilecek yanları y o k . Kitapların yazılmasında-ki o müthiş iddia dışında... k i Spinoza ve Etika da burada devreye girer. Ve f a k i r , lise yı l lar ında o k u y u p gerçek b ir başağrısı olduğunu düşündüğü Ulysses'i, içinde Spinoza bulmak için yeniden okumaya cesaret eder, yine b ir 30 yıl sonra.. . Bazı k i taplar , düpedüz ve dümdüz o k u n m a k için yazılmamışlardır; okurlarından basit bir entr ika hazzı beklemez, onları kendileriyle boğuşmak g ib i titanesk bir göreve çağırırlar. En azından Cortdzar'ın Seksek'te o k u r u n d a n beklediği budur . Joyce da, " n e y i anlatmıyor acaba?" dedirttiği k i tabında Spinoza'dan söz edecek, bu satırların yazarı ise kitabı yeniden o k u masına y o l açan mazoşizmini taçlandırmış özgün buluşuyla bir kez daha i f t i har edecektir. İftiharın sonu y o k ; zavallılık g i b i , gidebileceği yere kadar gider 0 da. . . Keşfim şuydu, önemsiz birkaç gönderme dışında; sayfa 328 'deki şu pasaj y a n i : " Ç o k güzel görünüyordu. Safran renkl i göğsü açık giysisi, nesi var-
6 " M u s i l belli ki Nietzsche'ye yakındır, ama üç ciltlik dev eserinde Spinoza'dan da iki kez soz edilir: Birinci cildin ikinci bölümünün 62. kısmında, 'amor intellcctualis'le şiir arasında sıkışmış yazarlardan söz ederken, Spinoza'dan sozctmcdcn, düşüncesini ve şiiri bir araya getirir. Sonra üçüncü cildin birinci bölümünün 12. kısmında, bu kez düşünürün adını vererek, Spinoza için hazzın 'daha küçük hır yetkinlikten daha buyuk bir yetkinliğe geçiş' olduğunu anlatır. Şunu da eklemek gerekir ki ikinci cildin 17. kısmında 'amor intellectualis', bir Tanrı ve dünya sevgisi olarak, sevginin zorunlu da sayılamayacağı bir dünyada belki de mumkun tek sevgi olarak tanımlanırken, yine Spinoza'dan söz edilmeyecektir. A m a tıpkı Ulysses'de olduğu gibi. Niteliksiz Adam'di da Spinoza'nın adının geçmediği birçok yerde, düşüncesinin esintisi hissedilecektir" {Özgürlüğün Geleceği Yoktur).
7 James Joyce, Ulysses. çev. Nevzat F.rkmen, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. 2009.
3 4 - ' " bedenin hapıshanesıdır: spinoza j/erıne Viı/ıl.ır ve söyleşiler
sa meydanda. Nefesi her d a i m bir şey sormak için eğildiğinde tarçın kokardı. Zavallı babacığımın o kitabında Spinoza'nın söylediği şeyi ona anlatmıştım. D i n l e r k e n ipnotize olmuş g i b i y d i " . Gözleri faltaşı g i b i . . . "Sonra eğilmişti. Adamın b i r i n i n p r o t o k o l kısmından opera dürbünüyle kadının içine içine bir bakışı var. Müziğin güzelliğini i k i kez dinlemeden anlayamazsın" . Oysa tabi at ve kadın, göz açıp kapayana kadar. . . Değil m i efendim? N e kadar hoş, hayatın ta kendisi : Bir konser sırasında, locadaki adamın yanındaki kadına duyduğu i lg i anlatılıyor ve adam asla yapılmaması gereken şeyi yapıp, kadına bir f i lozof tan ve felsefeden söz ediyor ; ama hayat yalnızca bu değil t a b i i , müzik var, tabiat var, karşı locadaki adam ve bir baba var ve daha namütenahi şey var. . . Bi l incin sonsuz akışı kısacası. . . Eğer iş burada kalsaydı, bu konuda anlattıklarımı ya da yazdıklarımı böyle sonlandıracak ve övgüleri -elbette " a l çakgönül lülükle ! " - kabul edecektim.. . Olmadı, kısmet değilmiş. İnternet icat olmuş, mert l ik bozulmuş meğer.. . Bir edebiyat sitesine, "Spinoza-Ulysses" yazarak girince, kitabı ik inc i o k u m a m d a tüm d i k k a t i m e rağmen atladığım bir başka Spinoza'yla karşılaştım. H e m de ne bağlamda! Bu kez sayfa 827'de, yani t a m 499 sayfa sonra, 328. sayfada bir erkeğin gözünden anlatılmış olan olayın " a s i m e t r i k " karşılığı, "Spinoza ve müzik d in leyen" kadından, hayata ilişkin müthiş b i r Joyce karmaşasının ortasında, Spinoza'yı da doğrulayan b i çimde, damdan düşer gibi geldi ve bisikletl i b i r p i p o geçti... İki insan, aynı ortamda, kendi ler in i çeviren şeylerden z o r u n l u olarak farklı etkileneceklerdi : " A m a elinde dürbün tepeden bana bakan o şık beyefendiye pas vermediysem öbür tarafımda Spinoza'dan dem vuran adama ve de sanırsam milyonlarca yıl önce m o r t o y u çekmiş olan ruhuna da hakeza o k r i t i k vaziyette pek i lg i lenmişim g i b i öne eği lmiş . . . "
İnsanın kendisiyle alay edildiği duygusuna kapılmaması mümkün mü? Yalnızca Spinoza 'y ı a r a r k e n (kaçırdığım başka Spinozalar da o l a b i l i r ) Joyce'un oynadığı o y u n bu bana. Ve k i m b i l i r böyle ne kadar çok o y u n var Ulysses'de. Kitabın tamamını çözmek için, belki hayat boyu ondan başka bir şey o k u m a m a k gerekebilir . B o y n u m u z u eğelim ve geri çekilelim. Spinoza'dan sözettiği yerlerde, Joyce'un Spinoza düşüncesi hakkında ne düşündüğünü kestirmeye çalışmak gerekir mi? Belki de Joyce, Spinoza'ya gerçek göndermeler i , onu andığı yerlerde değil, adından hiç söz etmediği yerlerde yapıyor o lab i l i r . Spinoza'yla hiç i lg i lenmiyor da o l a b i l i r . 8
8 "Tabii Joyce'un eserinde adı Kestiği yerde, Spinoza düşüncesiyle kitap arasında dolaysız bir ilişki kurmak mümkün değildir. Spinoza, Spinoza'ya yakışan bir biçimde oradan hemen kaçar, belki de ondan hiç söz edilmediği bir yerde, gizli göndermelerle ya da çağrışımlarla dolaşıyor olabilir. Ve
3. edebi metinlerde spinoza'yı aramak 3 5
Hemen hemen bütün kitaplarını okuduğum ve müthiş bir yazar o l d u ğunu düşündüğüm N a b o k o v bildiğim kadarıyla Spinoza'dan söz etmez (ka-ç ı rmadıysam y i n e ) , ama Niteliksiz Adam'da Spinoza varsa . Ada ya da Arzu'da9 niye olmasın.. .
Tournier , ağzımın payını iy i vererek anlatmadı mı bunu bana, b i r başka adada? Ve hayatın içinde. Bir öğrencim, T o u r n i e r , ben, Robinson, dünyanın tüm Cumaları ve zebanileri, Çehov ve kızım ve daha sayısız şey, karşı karşıya geldiğimiz b i r anda, hayatın b iz i b i rb i r imizden ayıran sonsuz hareket l i l i ği içinde... Bunu da bana muhtemelen C a l v i n o 1 0 yazdırırken...
Yüksek lisans derslerinden bir inde, çaresiz bana eşlik eden on yaşlarındak i Ayşe Balâ'ya, ders sırasında vaki t geçirmesi için, Çehov'un bir öykü k i tabını vermiştim. O da arada koşarak gelip, "Çehov'un 'Bir Dehşet Gecesi' adlı öyküsünde Spinoza v a r " demişti. Gerçekten de, Çehov'un Spinoza'yı ne kadar iy i bildiğini gösteren bir biçimde vardı . 1 1 Kızım b i l m i y o r , ama ben ondan çok şey öğrendim ve bu da çok işime yaradı, Spinoza'dan öğrendiklerim g i b i . . . Ve öğrenmenin sonu y o k . H e m e n ardından bir öğrencim, kızımla
niye olmasın? Ulysses'in edebiyatın Ethica'u olduğu, bütünüyle hâkim olunamayan hır Spinoza söyleminin yine de sezdirdiği özgürleştirici anlamın hu kitapta da bulunduğu ve iki eserin hayatı tüm karmaşıklığı içinde yakalamaya - k a b u l etmeye- yöneldiği ileri sürülebilir" {özgürlüğün Geleceği Yoktur).
9 Vladimir Nabokov, Ada ya da Arzu, çev. Fatih özgüven, İletişim, İstanbul, 2008. 1 0 " I t a l o C a l v i n o ' n u n l.e Cosmicomıche [Kozmokomik öyküler) adlı kitabının son öyküsü
Sarmatda. Borges'i ve yine Asaf Halet Çelehı'nın Trılobıt'inı hatırlatan biçimde, hayatın sınırsız çeşitliliğinde, şaşırtıcı bir zorunlulukla, farklı varlıklar hır araya gelir: Hollandalı turistlerin ve bir Hcrodul okurunun bulunduğu iren; kraliçe arıyı izleyen bir .ırı sıırusu; içinde Spıno/.ı'ınn hayatı ve eserleri hakkında higilerın de yer aldığı bir ansiklopedinin fasiküllerini taşıyan kamyon; toprağı bellerken neolitik çağdan kalma bir kürek parçasını farkına varmadan ortaya çıkaran çiftçi; bir gözlemevinin bahçesinde CTeopatra adlı filmin yıldızının fotoğrafının bulunduğu dergiyi okuyan genç kız; bir dondurmacı kamyoneti ve butun bunları seyreden elli milyon yıllık hır sarmal. . ." (özgürlüğün Geleceği Yoktur).
11 Anton Tchekhov, Oeufres de ISK4, K F R , Paris, 1953, s. 135, 136. "Çehov'un Bir dehşet gecesi adlı öyküsünde, öykü kahramanı Ivan Petrovıç'e, bir ruh çağırma seansında, Spinoza'nın ruhu İv ıs lı- diyecektir, ' ö m r ü n sona yaklaşıyor... Tövbe et'. Çağrılan unlu ruhtan söylediklerini tekrar etmesi istenince, yerine konuşan çay tabağı aynı şeyi tekrar etmekle kalmayıp, şunu d a ekleyecektir: 'Bu gece'. Ivan Petrovıç, Spinoza'ya inanmakla inanmamak arasında kalarak eve döndüğünde, odasında hır tabutla karşılaşacak ve kabus başlayacaktır. Mallarına el koyulmasından korkan bir arkadaşının, sahip olduğu tabutları dostlarının evlerine sakladığını öğrenene kadar... Çay tabağı yanılmıştır. Ömrün önceden belirlenmesi ya da alna yazılması mumkun değildir. Tabi i , hayaletler üzerine yazıştığı Hugo Boxel'e gönderdiği Mektup LİV'te 'Bu türden budalalıklara hızı inandırmak için yazarlık ustalıklarını kullanan sağduyulu ve zeki insanlara hayranım' diyen ve ruhun ölümsüzlüğüne inanmayan, ruh çağırmanın, burçlara inanmanın, falcıdan, medyumdan, büyüden medet ummanın ahmaklığın doruğu olduğunu X V I I . yüzyılda düşünen Spinoza'yı çay tabağıyla konuşan bir ruha dönüştürmesi de Çehov'un ince zekâsının urunu sayılmalıdır" [Özgürlüğün Geleceği Yoktur).
3 6 kimlik bedenin hapishaneyidir: spinoza uzenne yazılar ve söyleşiler
umutsuzca yarışarak, T o u r n i e r ' n i n Cuma ya da Pasifik Arafı12 adlı kitabında
da Spinoza olduğunu söyledi. O n u da yıllar önce okumuştum. Eh! o zaman
Spinoza aramıyordum ki taplarda . Kütüphanemden bir kez daha çıkma şansı
na kavuştu böylece k i t a p . Bu bir şanssa t a b i i , ona kavuşamayacak ya da o k u
yamayacağım ne kadar çok k i tap var orada. . . Neyse, o k u d u m kitabı; daha
d i k k a t l i , ağzı sütten yanmış b i r i o larak, bu kez Spinoza'yı kaçırmamak için...
Bulamadım Spinoza mipinoza . Kütüphanede, kitabın çocuklar için yazılmış
versiyonu da vardı. O da elden ya da gözden geçti. Y o k Spinoza, kayıp... Er
tesi derste öğrencime, giriştiğim bu boş uğraş yüzünden yakındım biraz, ne
den değerli zamanımı boşuna harcadığını satır aralarından sorarak. O da he
men ricat e t t i , k ibar her öğrenci g i b i , "yanıldım herhalde" diyerek. . . Belli k i ,
emin de değildi söylediğinden. Ve Cuma ya da Pasifik Arafı'nda Spinoza o l
madığı hakk ındaki b i l g i ya da asl ında b i l g i s i z l i k (her b i l g i g i b i b e l k i ) ,
T o u r n i e r ' n i n denemeler kitabı Kutsal Ruh'h karşılaşana kadar sürdü. Ve bir
şok daha.. . Bu k i tapta , Tournier , felsefe eğitimi aldıktan sonra sınavdan geçe
mediği için felsefe hocası olamadığını (üzülemedim doğrusu, Tournier olmuş
çünkü) anlattıktan ve felsefe-edebiyat ilişkisine değindikten sonra, Cuma ya
da Pasifik Arafı'm bütünüyle Spinoza düşüncesi üstüne oturttuğunu, Robin-
son'un adada geçirdiği üç evrenin Spinozacı üç tür b i lg iy i karşıladığını anlatı
y o r d u : Adayla ve üstündekilerle i lk karşılaşma bir inci tür bilgiye, adayı ve üs
tündekileri anlamaya başlaması ik inc i tür bilgiye, adayla hemhal olması ise
üçüncü tür bilgiye denk düşüyordu. Ve Tournier , Daniel Defoe 'nun sömürge
ci zihniyeti yansıtan kitabına getirdiği yeni y o r u m l a , Spinozacı düşünceyle öz
deşleştirdiği b i r üçüncü dünyacı tavrı s e r g i l i y o r d u . 1 3 K i t a p dünyanın tüm
1 2 Mıchcl Tournier, Cuma ya da Pasifik Arafı. çcv. Melis Ece, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2003. 13 Mıchcl Tournier, Kutsal Ruh. ccv. Yaşar Avunç, Ayrıntı Yayınları. İstanbul, 2004, s. 176, 177.
"I.e vent paraclet'de (Kutsal Ruh) yazarlığının disiplinli felsefe okumasıyla bağlantısını gösteren Tournier, Danıcl Defoe'nun Robınson Crusof'sundan yola çıkarak yazdığı Vendredı ou les lımhes du Pacıfıaue'ıe (Cuma ya da Pasifik Arafı) kahramanı Rohınson'un uç evreden geçtiğini anlatır. Birinci tur bilgi olan 'ortak ve basil kanı'dan ya da 'genel kanı'dan, ikinci ondan da uçüncu tur bilgiye geçiş... Anlığın en büyük çabası ve en büyük erdemi şeyleri üçüncü tür bilgi yoluyla anlamaktır ve Önerme 28'c gore, şeyleri üçüncü tür bilgi yoluyla bilme çabası ya da isteği birinci değil ama ikinci tür bilgi türünden doğabilir... Bu evreler, bir anlamda, Ethn a'dak 1 uç bilgi türüne denk düşmekledir: 1) Duyular, öznellik ve rastlantısallık; 2) bilimler, teknik ve yönetim; 3) toze ilişkin bilgi. Ya da 1) Kobinson'ıın başlangıçtaki kirliliği; 2) adayı yönetmeye girişmesi; 3) güneş karşısındaki huzuru. . . Tournier ayrıca , F.ski ve Yeni Abıt'ten sonra yazılmış en önemli kitap saydığı /;'•;,.ı'd.ık 1 hu şemaya, gündelik hayatta, en basit düzeyde karşılaşıldığını da ekleyecektir: I ) A l kol, uyuşturucu gibi edilgen hazlar; 2) sosyal haskı ve çalışma tutkusu; 3) felsefe ve sanat... Tournier bu kitabını birilerine ithaf etmesi gerekse, onu, kahramanı Cuma'nın temsil ettiği üç milyon Cezayirli , Faslı, Tunuslu, Senegallı, Portekizli (Türk?) sessiz göçmen işçi kitlesine ithaf edeceğini de belirtecektir. Ahmak ve küstah Rohınsonlar'a bir gun sesini duyuracak olan kitle" (O^urlü-
3. edebi metinlerde spinoza'yı aramak
Cumalar' ı için yazılmıştı Spinoza üzerinden ve hem Spinoza üzerine çalışan
hem de kitabı i k i buçuk kez okuyan b i r i olarak b u n u anlayamamıştım.
Bir kez daha, çenemizi kapatmayalım tabi i , ama ihtiyatı da elden bı
rakmayalım.
Yine yıllar önce, M a l a m u d ' u n Kiev'deki Adam'm\u arıyordum, Spino
za yüzünden. K i t a p tükenmişti. Bir arkadaşım, elbette Beyazıt'ta o l m a y a n bir
Sahaflar Çarşısı 'ndaki sahafı önerdi. Oraya g i t t i m . H a l i m selim, görmüş ge
çirmiş gözlüklü sahaf, Kiev'deki Adam'ı aradığımı öğrenince, k i t a p yığınla
rından b i r i n i gösterip, "merdiveni çekip çıkın, ben artık çıkamıyorum, orada
olmal ı " dedi . Ben k i t a p yığınının tepesinde Kiev'deki Adam'ı ararken de ek
ledi: " O ki tapta Spinoza'dan söz e d i l i r . " Kitabı orada bulamadım; ama başka şey bulmuştum.
Gal iba benim hayatımdaki Spinoza böyle b i r i ; bitmeyecek bir avın tu t -
turulamayacak hedefi yani . . .
... deyip metni sonlandırırken, bir arkadaşım, M a r i l y n Monroe ' ıuın
Ulysses'i o k u r k e n çekilmiş fotoğrafını yolladı. Arkadaşım ve M a r i l y n de Spi
nozacı demek k i . Doğru, bitmez b u . . . böyle sürer gider. . . M c Cullers'ın dedi
ği g i b i , yüreklerin yalnız b ir avcıya dönüştüğü körebe oyununda , bulmaya ça
lışılan a n l a m yalnızca sezil ir : " İnsanl ığın sonsuz zaman içindeki sonsuz
g e ç i ş i . . . " 1 5
ğün deleceği Yoktur). 1 4 Bernard Malamud, Kiev'deki Adam. çev. Azize Bergin, Bilge Kültür Sanat, İstanbul. 2005. 1 5 Carson M c Cullers, Le coeur est un chasseur solitaire. Stock. Pans. 1972. s. 410.
4 Spinoza'nın da Bir Bedeni Vardı
REYDA ERGÜN
Hiç onu düşledin mi , Spinoza? Onu hiç düşlerinde gördün mü? Onun senin adını fısıldadığını düşledin mi hiç?
İlginç bir şey bu, Reyda, ama ben daha çocukluğumun erken dönemlerinde düş görmeyi bıraktım. Düş görenlere bu düşleri gördüren, duygulanımlardır ve ben hayatımı duygulanımları ve onlarla baş etmenin yollarını anlamaya adadım. 1
E n d ü r ü s t d o s t u m ,
U z u n süredir s izi ziyaret edebi lmeyi d i l i y o r d u m , a m a ne yazık k i , h a v a
k o ş u l l a n ve sert g e ç e n kış pek de lehime değildi. N a s i b i m e a r a m ı z d a k i me
safenin bizi b u denli b i r b i r i m i z d e n u z a k d ü ş ü r m e s i kaldığı için sık sık ha
y ı f l a n ı y o r u m . R e f a k a t ç i n i z C a s e a r i u s ne k a d a r şanslı , hatta d ü n y a d a k i en
şanslı i n s a n ; sizinle aynı ça t ı a l t ı n d a y a ş ı y o r , s iz inle kahval t ı ve öğle yemek
ler inde , gezintiler s ı r a s ı n d a en ö n e m l i k o n u l a r h a k k ı n d a sohbet edebi l iyor .
A m a bedenler imiz a r a s ı n d a b u n c a mesafe bile o l s a , z i h n e n sıklıkla yanıltı
d a y d ı n ı z ; özellikle de yazdıklar ın ız ı e l i m d e t u t t u ğ u m ve o n l a r ı o k u m a y a
d a l d ı ğ ı m a n l a r d a . . . 2
(*) helsefelogos, yıl 15, sayı 40, İstanbul, 2011/1'de yayınlanmıştır. 1 GoCC Smilevski, Conversation with Spinoza. A Cobweb Novel, Northwestern University Press,
Evanston, Illinois, 2005, s. 21; Makedonyalı edebiyatçı Goce Smılevskı'nin 2002 yılında Ulusal Yılın Romanı ödüllü bu romanı, yazar tarafından, okur ve Spinoza arasında geçen bir sohbet şeklinde kaleme alınmış. Romanda Spinoza'nın seslendiği kişinin adının yerinde boşluklar var ve yazar okurdan bu boşluklara kendi adını yazarak romanı okumasını istiyor. Bu yüzden yukarıda yer alan alıntıdaki boşluğa kendi adımı koydum. Çeviri bana aittir (Smilevski, s. 3).
2 Simon de Vries'den Spinoza'ya Mektup V I I I . Spinoza'nın bütün yazışmaları Türkçeye çevrilmemiştir. Yukarıdaki çeviri bana aittir. Çeviri için kullanılan Almanca ve İngilizce edisyonlar için bkz. Baruch de Spinoza, Briefwechsel, Felix Meiner Verlag, Hamburg, 1986, s. 33; Baun Ii Spinoza, Complete Works, Hacken Publishing Company, Indianapolis/Cambridge, 2002, s. 778.
4 0 kimlik bedenîn hapishaneyidir: spino/a u/erine yazılar ve söylevler
* «• »
Baruch de Spinoza, 24 Kasım 1632 'de A m s t e r d a m ' d a doğdu. 5 Kas ım 1638'de, henüz altı yaşındayken annesini kaybet t i . Zamanı gelince T a l m u d okuluna devam ett i . Sonrasında Franciscus van den Enden'den felsefe ve Latince dersleri aldı. Babasının ölümünün ardından bir süre kardeşiyle b i r l ik te aile ticarethanesini işletti. 1656 yılında, henüz hiçbir şey yayınlatmamış olan 24 yaşında b ir gençken, üyesi olduğu Y a h u d i cemaatinden atıldı. 1660'ta Amsterdam'dan ayrıldı ve Ri jnsburg, V o o r b u r g gibi küçük şehirlerde, kalabalık ailelerin evlerinde kiracı olarak onlarla bir l ikte yaşadı. Felsefi çalışmaları üzerinden para kazanmayı reddett i ve hayatını kıt kanaat, o p t i k alanında uzmanlaşıp mercek perdahlayarak kazandı. Hiç evlenmedi, ardında b ir çocuk b ı rakmadı . B i l i n e n hiçbir kadın ya da erkek sevgilisi o lmadı . 2 1 Şubat 1677'de, henüz 45 yaşını tamamlamamışken, sabah içtiği tavuk suyuna çorbanın ardından hayata gözlerini y u m d u . Geride birkaç parça eşya, sınırlı bir kütüphane, yayınlatmadığı elyazmaları ve dostlarıyla mektuplaşmalarını bıraktı. Bu mektuplardan felsefi içerikli o lmayanlar , yayıncıları tarafından yok edi ld i . Muhtemelen Spinoza böyle istemişti.
Fi lozof Spinoza değil de insan Spinoza hakkında ne bi l iyoruz?
Geleneksel ahlâk karşıtı bir felsefenin mimarı olmasına rağmen, dünyaya gelmiş en ahlâkçı f i lozof tan daha erdemli b i r hayat sürdürmüş olduğun u ; tektanrılı dinlere en radikal felsefi eleştiriyi getirmiş olmasına rağmen, en dindar insandan daha fazla Tanrı bilgisi ve sevgisiyle d o l u olduğunu; çileci ahlâk ya da dindarlığı küçümseyip neşeyi yüceltmesine ve erdemi m u t l u l u k l a özdeşleştirmesine rağmen, dünya nimetleriyle arasına en çileci insandan daha fazla mesafe koymuş olduğunu; dostları tarafından çok sevildiğini ve k o l l a n dığını; seyahat etmekten hoşlanmadığını; zamanının çoğunu kiralık ufak odasında ya mercek perdahlayarak ya da felsefe yaparak geçirdiğini; bebek ağlamalarına ve çocuk çığlıklarına aldırmadığını; kendini ender de olsa gül reçeli ve b i r a y l a ödül lendirdiğini ; örümcekler in kavgasını seyretmekten zevk aldığını; 3 sakin, alçakgönüllü, yine de biraz muzip bir mizaca sahip olduğun u ; i ron iy i sevdiğini...
Başka?
Yüzyıllarca tanrıtanımaz, ahlakdışı ve sakıncalı buldukları Spinoza felsefesiyle boğuşan hiçbir f i lozof , insan Spinoza'ya atılacak en ufak b ir çamur
3 Gilles Delcuze, helix Guattari, What ıs philosophy?, Columbia University Press, New York, 1994, s. 72.
4. spinoza'nın da bil bedeni vardı a ) l
bulamadı. K i m b i l i r ne denli sinir bozucuydu bu onlar için! Tann 'n ın cezalan
dıracağını söylediği günahlardan hiçbirini işlememiş, siyasi o tor i ten in suç ilan
ettiği hiçbir fi i lde bulunmamış, ahlâkın emrettiği kuralların hiçbirinin dışına
çıkmamış b ir insan.. . En azından bildiğimiz kadarıyla.. . Spinoza'nın İsa'yı bu
denli sevmesi ve ara sıra kendini onunla özdeşleştirmekten imt ina edememesi
boşuna mı?*
İnsanın hayal gücünü gıdıklamıyor m u böylesi b i r hayat?
Z i h i n ve beden arasındaki k a d i m ikiciliği i l k ve son olarak yıkan Spi
noza, kendi hayatında, Deus sive Natura'yz duyduğu agape'den önce hiç eros
yaşamamış mıdır? 5
Spinoza'nın hayatındaki herhangi b ir r o m a n t i k deneyime dair tek ve
r i , f i l o z o f u n biyograf is ini kaleme alanlardan b i r i o lan Colerus 'un 1705 ta
r i h l i metninde kendin i gösterir. Colerus'a göre, Spinoza, Franciscus van den
Enden' in kızı Clara M a r i a ' y a aşıktır ve onunla evlenmek istemiştir. Ancak
van den E n d e n ' i n öğrenci ler inden b i r i ve sonras ında damadı o l a n D i r k
Kerckr inck d u r u m u fark eder, Spinoza'nın Clara M a r i a ' y a karşı i lgisini kıs
kanır ve genç kızın k a l b i n i kazanmak için elinden geleni yapar. Bu rekabetin
ga l ib i , Clara M a r i a ' y a hediye ettiği inci b i r kolye sayesinde, Kerckr inck ola
c a k t ı r . 6
Elimizdeki en kapsamlı ve güvenilir Spinoza biyografisi olan Spinoza.
A Life'm (Spinoza. Bir Hayat) yazarı Steven Nadler , Spinoza ile Kerckr inck
4 Bkz. Spinoza, Teolojık-Polıtık İnceleme (çev. Cemal Balı A k a l , Reyda F.rgün), Dost Kitabevi Y a yınları, Ankara, 2008, s. 59, 102, 103, 108; Deleuze ve Guattari de Spinoza için Isa yakıştırması yaparlar: "Öyleyse Spinoza filozofların Isa'sıdır, ve en büyük filozoflar bile ancak, bu gizemle aralarına mesafe koyan ya da ona yaklaşan havariler olabilirler" (Deleuze, Guattari, s. 60) .
5 Yunanca kökenli bir sözcük olan agape herkes için duyulan karşılıksız sevgi anlamına gelir. Eski Ahit'te genel anlamıyla sevgi sözcüğünü karşılamak için kullanılan agape. Hıristiyan yazarların metinlerinde, eros'a karşıt olarak, kardeşçe sevgiyle evlat sevgisini anlatır. Yunan mitolojisindeki Aşk Tanrısının adı olan eros ise, Kski Yunan'da sevginin pek çok yönüne gönderme yapan bir sözcüğe dönüşmüştür. Yunan düşüncesinde sözcük, bir yandan arzu, düşkünlük, dengesizlikle bağlantılı ve genelde cinsel tabiatlı sevgiyi anlatırken, diğer yandan, özellikle Platonla birlikte, güzellik ideasının kendisine ulaşmanın başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Eros ve agape'nin tam bir te-zathk ilişkisi içinde ortaya konulmasıysa, Democritus ile birlikte gerçekleşir. Bu yaklaşım, Hıristiyanlık'taki sevgi nosyonunun gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Son dönemlerde eros pek çok düşünür tarafından çeşitli yönleriyle ele alınırken, agape sözcüğü modern dillerdeki kullanımında, metnin yazarının idealleştirdiği sevgi türünü anlatmaya başlamıştır (Robert Audi (der.). The Cambridge Dictionary of Philosophy, Cambridge University Press, Cambridge, 1999, s. 14,280; Simon Blackburn, Oxford Dictionary of Philosophy, Oxford University Press, Oxford, New York, 1996, s. 9, 224. 225). Ben burada Spinoza açısından, eros sözcüğünü diğer tekil şeylerin bir bedeni neşeyle duygulandırmaları, agape sözcüğünü ise Spinoza'da ıdcallcştirılcn amor deı intellectııalis (anlama yeteneğine bağlı Tanrı sevgisi) anlamında kullanıyorum.
6 Colerus, Lucas, Vies de Spinoza, Editions Allia, Paris, 1999, s. I I , 12.
4 2 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
arasındaki tanışıklığı doğrular. 1639 H a m b u r g doğumlu Kerckr inck , Spino-za'yla aynı zamanlarda, Leiden Üniversitesi'nde başlayacağı tıp eğitimine hazırlanabilmek için van den Enden' in öğrencisi olmuş, tıp eğitimini tamamlamamış o l m a k l a b i r l ik te anatomi ve k imya üzerine yazdığı eserlerle tanınmışt ır . Bu i k i genç a d a m aras ındaki , C o l e r u s ' u n aktardığı kadarıyla Clara Maria 'nın k a l b i n i çalmak için girişilen bir rekabet biçiminde başlayan ilişki, Nadler 'a göre, Spinoza'nın Amsterdam'ı terk etmesinden sonra da devam etmiştir. Kerckr inck , mikroskoplarında Spinoza'nın imal ettiği lensleri k u l l a n mış, Spinoza'ysa kütüphanesinde Kerckr inck ' in bazı kitaplarına yer vermişt i r . Yine de Nadler , Colerus 'un aktardığı bu aşk üçgeninin gerçekten yaşanıp yaşanmadığının çok tartışmalı olduğunu söyler. Kerckr inck , van den Enden'in 1657'de öğrencisi olduğunda, Spinoza 25, Clara Maria 'ysa 13 yaşındadır. 7
Araya g iren zaman ve mesafelere rağmen, K e r c k r i n c k ve Clara Mar ia 'n ın 1671'de evlendiği bilindiğine göre, o zamanlar henüz 18 yaşında o lan Kerckr inck ve henüz çocuk yaştaki Clara M a r i a arasında duygusal b i r yakınlaşma yaşanmış olması mümkündür. Ancak Nadler 'e göre, Spinoza ve Clara M a r i a arasındaki 12 senelik yaş farkı, 17. yüzyıl için bile, Spinoza'nın bu aşk ilişkisinde bir rolü olduğu iddialarını çürütür n i t e l i k t e d i r . 8
ö y l e midir? Colerus 'un aktardığı ve içinde, babası tarafından Latince, felsefe ve müzik konusunda henüz 12-13 yaşlarındayken babasının yerine ders verebilecek denli iy i yetiştirilmiş Clara Maria 'nın inci bir kolyeyle kandırıldığı bu aşk üçgeni öyküsü gerçek olmasa bile, Spinoza'nın biyograf is ini yazan pek çok araştırmacının iddialarının aksine, Spinoza'nın Clara M a r i a ' y a karşı bir şeyler hissetmiş olması o kadar da olasılık dışı değil. Özellikle de, Spinoza'nın hayatının en karanl ıkta kalmış döneminin cemaatten atıldığı 1656'yla Amsterdam'ı terk ederek Rijnsburg'a taşındığı 1660 yılları» arası olduğu d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n d e . . . 1 0 Herem cezasının hemen ardından van den Enden'in yanına taşındığı bi l inen Spinoza, sonrasında da, Amsterdam'da b u lunduğu süre içinde, muhtemelen van den Enden ve çevresiyle görüşmeye, dolayısıyla da Clara Maria'yı görmeye devam etmişti. 1660'da, Spinoza'yı son görüşünde Clara M a r i a 16 yaşındaydı.
7 Kerckrinck ve Clara Maria arasında 1671'de gerçeklesen evliliğin kayıtlarında gelinin yaşının 27 olduğu görülmektedir. Öyleyse 1657'de Clara Maria gerçekten de 13 yaşındadır (Frederick Pollock, Hi t Life and Pbilosophy, Elibron, Londra, 2005, s. 43).
8 Steven Nadler, Spinoza. A Life, Cambridge University Press, Cambridge, 2001, s. 108, 109. 9 Manfred Walther, "Einleitung", Briefwechsel, Felix Meiner Verlag, Hamburg, 1986, s. xxi. 10 Bu doneme ilişkin bilgiler, Nadler'ın da ifade ettiği gibi hem çok az hem de tartışmalıdır (Nadler,
s. 158).
t,, spinoza'nın da bir bedeni vardı İ | 3
B u n u n sadece b i r ö y k ü d e n i b a r e t o lduğunu k a b u l etsek b i l e , o
" b e l k i " n i n kapısını araladığından insanın hayal gücünü gıdıklamıyor mu?
* * *
Spinoza'nın Ri jnsburg'da yaşadığı dönemde (1661-1663) yazdığı ve tamam
lamadan bıraktığı tnsan Anlağının iyileştirilmesi Üzerine İnceleme'ye f i lozof
şöyle başlar:
D e n e y i m bana s ı r a d a n y a ş a m d a sık sık karş ı laş ı lan her şeyin b o ş ve y a r a r
sız o l d u ğ u n u ö ğ r e t t i k t e n s o n r a , k e n d i l e r i n d e n k o r k t u ğ u m her şeyin , r u h
o n l a r t a r a f ı n d a n e t k i l e n m e d i k ç e , k e n d i n d e iyi ya d a k ö t ü hiçbir şey k a p s a
madığını g ö r ü n c e , s o n u n d a g e r ç e k t e n iyi o lan ve k e n d i n i iletme g ü c ü n ü ta
ş ıyan ve b a ş k a her şeyi d ı ş l a y a r a k r u h u yalnız başına k a v r a y a n bir şeyin
o l u p o l a m a y a c a ğ ı n ı , giderek b u l u n m a s ı ve erişilmesi b a n a sürekli , en yük
sek ve s o n s u z bir m u t l u l u k y a ş a t a b i l e c e k bir şeyin o l u p o l a m a y a c a ğ ı n ı a r a ş
t ı r m a y a k a r a r v e r d i m . Sonunda karar verdim d i y o r u m , ç ü n k ü h e n ü z belir
s iz o lan bir şey u ğ r u n a güvenil ir o l a n d a n v a z g e ç m e y i istemek ilk bakış ta
akıl l ıca g ö r ü n m e d i . Ü n ve varsıllığın k a z a n d ı r d ı ğ ı ü s t ü n l ü ğ ü g ö r ü y o r d u m ,
ve eğer k e n d i m i içtenlikle b a ş k a ve yeni bir şeyin a r a y ı ş ı n a vereceksem, bu
t ü r nesnelere e r i ş m e k t e n v a z g e ç m e k z o r u n d a k a l a c a ğ ı m ı b i l i y o r d u m . E ğ e r
e n yüksek m u t l u l u k olası ki bir inci lerde y a t ı y o r s a , o z a m a n o n u z o r u n l u
o l a r a k yi t ireceğimi a n l a d ı m ; a m a eğer o n l a r d a y a t m a z k e n ç a b a m ı o n l a r a
y ö n e l t e c e k o l s a y d ı m , o z a m a n d a en yüksek m u t l u l u ğ a e r i ş e m e y e c e k t i m .
B u y ü z d e n , yeni bir " y a ş a m i l k e s i n e " ya d a en a z ı n d a n b u n u n pekinliğine
u l a ş m a n ı n y a ş a m ı m ı n düzenini ve o l a ğ a n gidişini değiş t i rmeksizin o lanakl ı
o l u p o l m a d ı ğ ı ü z e r i n e d ü ş ü n d ü m ; ve b u u ğ u r d a b o ş u n a ç a b a l a d ı m dur
d u m . Ç ü n k ü y a ş a m d a en sık karş ı laş ı lan ve i n s a n l a r t a r a f ı n d a n o n l a r ı n
d a v r a n ı ş l a r ı n d a n g ö r ü l d ü ğ ü gibi en yüksek iyilik sayı lan şeyler ü ç başlık a l
t ında s ı ra lanabi l i r - V a r s ı l l ı k , Ün ve D u y u H a z l a r ı . Anlık bu üçü t a r a f ı n d a n
öylesine karıştırılır k i , neredeyse o n l a r d a n ayr ı bir iy i l ik üzer ine d ü ş ü n e m e z
o lur . (...) T ü m bunlar ın yeni bir y a ş a m ilkesi için ç a b a n ı n y o l u n d a engeller
o l a c a k l a r ı n ı , d a h a d o ğ r u s u birbir ler ine y a bi r in in y a da ö t e k i n i n z o r u n l u
o l a r a k terk edilmesine g ö t ü r e c e k denli karşı t o lduklar ını g ö r ü n c e , hangis i
n i n b e n i m için d a h a y a r a r l ı ç ı k a c a ğ ı n ı a r a ş t ı r m a k z o r u n d a k a l d ı m (. . .) .
B ö y l e c e b ü y ü k bir tehl ike içinde o l d u ğ u m u g ö r d ü m ve k e n d i m i t ü m g ü
c ü m l e ne denli belirsiz o l u r s a o l s u n bir ç a r e a r a m a y a z o r l a d ı m (...). S ı r a d a n
insanlığın peşinde k o ş t u ğ u her şey yalnızca varlığımızı k o r u m a y a hiçbir ç a
re b u l a m a m a k l a k a l m a z , a m a giderek kendi ler ini engeller o l a r a k d a g ö s t e
r ir ler ve sık sık onlar ı ele g e ç i r m i ş o l a n l a r ı n ve her z a m a n o n l a r t a r a f ı n d a n
ele geçir i lmiş o l a n l a r ı n y ı k ı m l a r ı n a neden o l u r l a r . 1 1
11 René Descartes, Bénédicte Spinoza, Gottfried Wilhelm Leibniz, Yöntem Üzerine Söylem, İnsan Anlağının İyileştirilmesi Üzerine İnceleme, Monadoloji, çev. Aziz Yardımlı, Idea Yayınevi, İstanbul, 1997, s. 57, 58, 59.
ifâ kimlik bedenin hapishanesidiı: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
Bu satırları yazan, cemaatinden atılmış, ailesini ve geçmişini geride bırakarak Amsterdam'ı terk etmiş, Baruch yerine aldığı Benedictus adı ve Latince di l iyle kendine yeni bir k i m l i k oluşturmuş, Ri jnsburg 'daki küçük odasında masasının başında o t u r a n 29-30 yaşlarında hâlâ genç bir adam. Ticaretle uğraşmış, A m s t e r d a m ' d a k i liberal burjuva çevrelerinde bulunup onların yaşam tarzlarını gözlemlemiş, k i m b i l i r belki başından bir i k i platonik/rom a n t i k ilişki, belki de Amsterdam genelevlerinde birkaç tane de cinsel deney i m geçmiş henüz y i r m i l e r i n i n sonlarında bir erkek.. .
Alıntılanan metne göz atınca, aslında radikal olarak b i rb i r inden kopan i k i ayrı Spinoza olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Sadece felsefi an lamda b ir f i lozofun doğuşu değil söz konusu o lan , ayrıca ve belki daha da önemlisi bu doğumdan önceki ve sonraki i k i insan Spinoza arasındaki derin k o puş.. . Felsefesine paralel olarak hayatı şekillenmemiş Spinoza'nın aksine, önce hayatını kendine göre en doğru biçimde yeniden k u r u p , sonra gerçek anlamda felsefe yapmaya başlayan bir insan d u r u y o r karşımızda. Daha doğrusu, felsefe yapabilmek için hayatını bütünüyle değiştiren, bir münzevinin hayatını seçen b ir insan.. .
Spinoza bu seçim sayesinde, Deleuze ve Guat tar i 'n in deyimiyle " f i l o zofların prens i " o l d u . 1 2 Peki bu seçim insan Spinoza'yı m u t l u edebilmiş m i d i r acaba? Gerçek erdem olarak tanımladığı mutluluğa gerçekten ulaşabilmiş m i dir f i lozofumuz? Güneşin altında eros'un vurmadığı b i r tane bile insan olmuş m u d u r acaba? O n d a n vazgeçilecekse bile, denemeden niye? Spinoza, denedikten sonra vazgeçmiş olmasın? Eğer öyleyse, gerçek erdem yani m u t l u l u k , f i lozofumuzun seçtiği hayat tarzını mı gerektiriyor?
Isaac Bashevish Singer'ın Çarşı Sokağı Spinozası adlı öyküsü geliyor ister istemez insanın a k l ı n a . 1 3 Denemeden vazgeçenin düşebileceği şaşkınlığa bir örnek olarak. . .
ö y k ü n ü n ana kahramanı, kendince bir Spinoza uzmanı olan D r . N a -hum Fischelson'dur. O r t a yaşın üstünde, çirkin denebilecek b ir dış görünüme sahip ve Varşova'da Çarşı Sokağı'ndaki bir binada bulunan küçük bir odanın kiracısı olan Fischelson, aptallık ve cahi l l ikle muzdarip gördüğü insanlardan uzak, yalnız b ir hayat yaşamaktadır. Spinoza'nın, 30 yıldır üzerinde çalıştığı Etika'da tavsiye ettiğini düşündüğü biçimde... D o k t o r l a r tarafından sürekli tersi -nazikçe hastalık hastası o lduğu- söylense de, Fischelson'a göre sağlığı hiç de yerinde değildir. Ölüm k o r k u s u kapısını çaldığında, yine Spinoza'yla
1 2 Deleuze, Guattari, s. 48.
1 3 Isaac Bashevish Sınger, Collected Storıes. Pcnguın BiK)ks. Londra, 1984, s. 79-93.
4. spinoza'nın da bir bedeni vardı
avutmaktadır kendin i ; özgür bir insanın ölümden daha az düşündüğü bir şey olmamalıdır . 1 * Geceleri çatı katındaki odasının penceresinden gökyüzüne bakar ve şeyleri sonsuzluk türü altında görüp amor dei intellectualis'in keyf ini ç ıkarmaya çalışırken, yozlaşmış sokağın yozlaşmış insanlarının gürültüsü keyf ini kaçırdığında küfrü basar. Tutkularının peşinde savrulup d u r u r k e n ne de zavallıdır insanlar! Çılgınlığa teslim olmuş şu dünyada tek dileği, Spinoza'nın yol göstericiliğinde ve bizzat o n u n seçmiş olduğu hayat tarzını benimseyerek üçüncü tür bilgiye ulaşmaktır. Dünya nimetlerinden el etek çekerek, kendini tefekküre vererek, insanlardan uzak durarak . . . N e de olsa Spinoza'yı en i y i anlayan o d u r .
Oysa Fischelson'u bir sürpriz beklemektedir.
İyice elden ayaktan düşüp artık kesinlikle sonunun geldiğine hükmettiği bir sırada, komşusu Dobbe yardımına koşar. Üst dudağının üstünde bıyığı, kırık b u r n u , kalın sesi ve erkeklerden yana bahtsızlığıyla Dobbe, Fischelson'un önce bakıcısı, sonra Spinoza öğretilerini kavramak açısından kahramanımızın umutsuz vaka olarak gördüğü sohbet arkadaşı ve ardından karısı o lur . Gerdek gecesi, Etika'sı ve pijamalarıyla yatağa giren Fischelson için hiç de beklediği g i bi sona ermez. Tüm ağrıları ve halsizlikleri bir anda geçen Fischelson, ona aşktan söz eden şiirler mırıldanarak karısıyla sevişmiştir. Gecenin bir yarısı uyanıp, horlayan karısının yanından kalkan kahramanımız, pencereye yaklaşır ve dünyaya bakar. Tanrısal tözü düşünür; mut lak , bölünmez, ezeli ve ebedi, öz-niteliklerinde sonsuz... Evren, neden ve etkilerin kırılmaz zinciri içinde dans etmektedir ve Fischelson'un kaçınılmaz kaderi de bu zincir in bir parçasıdır. Fischelson gece havasını içine çeker, titreyen ellerini pencere pervazına dayar ve mırıldanır: "İlahi Spinoza, beni affet. Bir aptala d ö n ü ş t ü m . " 1 5
Singer'ın bu öyküsüne. Özgürlüğün Geleceği Yoktur. Edebiyatta Spinoza adlı kitabında yer veren Akal ' a göre, Spinoza o anda Fischelson'un yanında olabilseydi, büyük olasılıkla, o n u n sırtını sıvazlayarak, kahramanımızın kendisini pek de iy i anlamamış olduğunu, ortada bağışlanması gereken bir suç bulunmadığını, muhtemelen kendi düşüncesini Kant düşüncesiyle karıştırmış olduğunu söylerdi. Aka l ' a göre, Spinoza kendi hayat tarzını insanlara önermediği g i b i , ortada örnek alınacak bir hayat da y o k t u r . 1 6
1 4 Etıka IV. Önerme 67. Etıka nm Türkçe'de başvurduğum çevirisi için bkz. Spinoza, Törebılım, çev. Aziz Yardımlı, ldea Yayınevi, İstanbul, 2000, s. 173. Metin tırnak içinde alıntılanmadığı sürece, söz konusu Türkçe çevirinin bu yazıda kullanılan bölümleri üzerinde, başka dillerdeki Etıka çevirilerinde yararlanılarak bazı değişiklikler yapılmıştır.
1 $ S inger ,s .93 . 1 6 Cemal Bâli A k a l , Özgürlüğün deleceği Yoktur. Edebiyatta Spinoza. Dost Kitabevı Yayınları, An-
Z j 6 kimlik bedenin hapıshanesıdiı: spinoza uzehne yazılaı ve söyleşiler
Spinoza gerçekten de büyük olasılıkla Fischelson'un sırtını sıvazlayıp o n u avuturdıı. Yine de aynı şeyi kendisi için de yapmış olsaydı keşke diye düşünemez miyiz? Singer'ın sevecenlikle dalgasını geçerek öyküsünü anlattığı Fischelson m u d u r sadece? Genç edebiyatçı Goce Smilevski'ye Conversation with Spinoza (Spinoza'yla Sohbet) adlı romanı yazmak konusunda i lham veren, sanırım benzer bir düşünce.
Romanın sonunda yer alan epilogda yazar, neden Spinoza üzerine bir r o m a n yazdığını o k u r l a paylaşır. Smi levski , b i r felsefe dersinde i l k defa Spinoza'dan söz edildiğini duyduğunda, Spinoza hakkında yazmak istemiştir; ama felsefesinden değil, o n u n yalnızlığından, hayat tarzından etkilendiğinden. . . Başka şeyler üzerine yazmakla geçen yıllardan sonra Spinoza'ya geri döndüğünde, Spinoza'da yazarın i lgisini çeken çok daha belirgin b ir şey o lur . Deleuze'un " b e n i Spinoza'da en çok i lg i lendiren, o n u n tözü değildi, sonlu w j o a W l a r i n m a h i y e t i y d i " sözüne gönderme yapan Smilevski'ye göre, bu sadece b ir f i lozofun değil, bir romancının da kesinlikle ilgisini çekebilecek bir k o n u : T ö z veya ezeli ve ebedi şeyler değil, sınırlı ve sonlu modus'hr, yani bizler ve çevremizdeki her şey... Oysa yazara göre, insan Spinoza hiçbir zaman, sonlu ve geçici olan şeyler üzerinde gezdirmemiştir bakışlarını. Spinoza'nın met inler i , i lk bakışta f i lozofun aklın rehberliğinde, t u t k u l a r d a n uzak, pürüzsüz b i r varoluş y o l u n d a i lerlemiş olduğunu düşündürebi l i r . N e var k i , Smilevski'ye göre, eserlerinin satır aralarına bakıldığında her şey o kadar da pürüzsüz değildir. M e t i n l e r i n bazı bölümleri, kendi içinde, akıl ve t u t k u l a r arasındaki savaş nedeniyle derinden bölünmüş bir insan tarafından "yüreğinin tüm öfkesiyle" yazılmış g i b i d i r . 1 7
Smilevski romanı, Spinoza'nın ruhunda gördüğü kırılmayı anlatabi l mek için i k i bölüm olarak tasarlamış. Bir inci bölümde, Spinoza, tanıdığımız homo intellectualis o larak , hayatını ve düşüncesini anlatıyor. İkinci bölüm-deyse, kurmaca bir insan Spinoza çıkıyor karşımıza, b i r homo sentimentalis olarak. . . Her i k i bölümdeyse, yazar/okur 1 8 soruları ve yorumlarıyla sohbete kat ı l ıyor . 1 9
Kitabı bitirdiğimde, tuhaf b i r şekilde, içinden Spinoza geçen ve o k u d u ğum tüm edebi metinler arasında, en çok bu k i taptan etkilenmiş olduğumu
kara. 2006, s. 82 . 1 7 Smilevski, s. 129. H 0 . 1 8 Bkz. Dipnoi I. 1 9 Smilevski. s. 131.
*, spinoza'nın da bıı bedeni vaıdı tfl
fark e t t im. Uzun zamandır Spinoza felsefesinin pek çok anlamda temeli o l d u ğunu düşündüğüm zihin-beden birliği üzerine çalışıyor, daha özelde de z ih in-beden sorunu ve Spinoza'yla bağ kuran edebi metinlerden yola çıkarak bir yazı hazırlıyordum. A m a bir şekilde işin içinde insan Spinoza da olmalıydı. Bir Spinoza-sever o larak , Spinoza felsefesinin bütünüyle Kant karşıtı olduğunu düşünsem de, insan Spinoza'yı her zaman biraz Kantçı bulmuşumdur. Kantçı ahlâkı nasıl t ra j ik buluyorsam, Spinoza'nın herkes tarafından saygı duyulan hayatı da bende hep bir hüzün uyandırmıştır. Felsefesini o k u r k e n içimde uyanan Spinozacı neşe, hayatını düşünürken hep kasvetli bir yalnızlık duygusuna dönüşür bende. K e n d i m i Spinoza'nın yerine koyarım ve içim acır. İşte Spinoza felsefesiyle, insan Spinoza'nın hayatı arasında bulduğum bu karşıtlığı da işlemeliydim metinde.
Birer zihin-beden olarak biz insanlar için en iy i o l a n 2 0 hayat tarzının upuygun bilgisine nasıl ulaşmalı? Spinoza'nın seçtiği hayat tarzı mıdır insana gerçekten yararlı olan?
Smilevski 'nin romanından önce karşıma, Betraying Spinoza: The Renegade Jew Who Gave Us Modernity (Spinoza'yı Açığa Vurmak: Bize Moderni-teyi Veren Dininden Dönmüş Yahudi) adlı kitabın da yazarı olan Rebecca Goldstein'ın, sadece adıyla bile sürdürdüğüm çalışmaya birebir denk gelen romanı The Mind-Body Problem (Zihin-Beden Sorunu)1* çıktı. Felsefe d o k t o r a sı yapan ancak anal i t ik felsefeyle arası bozuk genç bir kadın olan Renee'nin, kendi muhafazakâr Yahudi yetiştiriliş tarzıyla mücadelesine, "akı l "dan ibaret erkeklerle ilişkiye giren ve güzel b i r yüz-bedenden ibaret algılanan bir kadın olarak zihin-beden sorununu, dolayısıyla da düalizmi akademik ve özel hayatının her anında irdeleyişine, i k i insan arasında yaşanabilecek, önce entelektüel sevgi sonra bedensel aşk ilişkileri içinde kendini ve cinselliğini yeniden keş-fedişine tanık o l d u m roman boyunca. Tüm bu macera süresince Renee'nin en çok gönderme yaptığı f i lozofun Spinoza olmasına şaşmamak lazım.
20 Burada " i y i " kavramını. Spinoza'nın P.lıkj I V , Tanım l'de tanımladığı anlamda kullanıyorum. Bölüm'im önsözünde tekrar edildiği gibi, Spinoza düşüncesine göre, iyi ve kötü adları, şeylerde, kendilerinde görüldükleri sürece, olumlu hiçbir şey belirtmezler. Bunlar, şeyleri kendi aralarında karşılaştırarak oluşturduğumuz düşünce mouWIaridir . Ancak Spinoza'nın 1 \l.ı gerçekleştirmek istediği. ıııs.ııı tabiatının göz onunde tutulabilecek bir modeli olarak bir insan ideası oluşturma projesi uyarınca, bu sözcüklerden bütünüyle vazgeçmemiz mumkun değildir. Bu bağlamda, Spinoza iyi [fcOMM] ile. bizi önümüze koyduğumuz insan tabiatı modeline yaklaştıracak bir araç olduğunu (dolayısıyla bize yararlı olduğunul pekınlıkle bildiğimiz her şeyi. kötü \malum\ ileyse o modele benzememizi engellediğini pckınlikle bildiğimiz her şeyi anladığını söyler (Spinoza, Töre-bilim, s. 133».
2 1 Rebecca Goldstein, The Mıml-BoJy Problem, Penguin Books, New York, 1993.
Z |8 kimlik bedenin hapıshanesidir: spinoza üzerine yanlar ve tbyltfHajr
Renee'ye göre, Spinoza'nın zihin-beden sorununa yaklaşımı o denli b i r ic ikt ir k i , bu yaklaşım totolo j iye düşmeden Spinozacı olarak kategorileştiri-lemez. Neredeyse bütün f i lozof lar , şu kategoriler altında toplanabi l i r : Varolan her şey bedendir diyen maddeciler; varolan hiçbir şey bedensel değildir, yalnızca zihin vardır diyenler ve son olarak da bazı şeylerin bedensel bazı şey-lerinse zihinsel olduğunu söyleyenler . 2 2 Soruna bambaşka b ir yerden yaklaşmayı başaran tek f i lozof Spinoza olmuştur. Renee'nin, Spinoza'yı yardıma çağırarak ulaşmaya çalıştığı, aslında, kendisine sunulan i k i seçeneğin ötesine geçebilmektir. Z i h n i öne çıkarıp " z e k i " bir kadın akademisyen o lmakla zeki/ dahi erkeklerin zekasını küçümseyip bedeninin peşinden koştukları güzel bir kadın olmak seçenekleri arasında sıkışıp kalmaya meydan o k u r Renee. O n u n tek isteği, içinde yaşamak zorunda bırakıldığı ve belki de yeniden üretilmesine k i m i zaman her kadın g ib i kendisinin de katkıda bulunduğu kategorilere dönüşmüş bu algılayışların ötesinde, bir zihin-beden olarak kendi gerçeğini bulmaktır.
Smilevski 'nin söylediği g i b i , f i lozof olsun romancı olsun, herkese cazip gelecek bir k o n u : Sınırlı ve sonlu bir varlık, b i r insan, Renee...
Felsefesine tözle başlasa da, Spinoza'nın temel derdinin insan olduğunu d ü ş ü n m ü ş ü m d ü r hep . Peki e n t e l e k t ü e l d o s t l u k l a r ı d ı ş ında insan Spinoza'nın hayatındaki insansızlığını nasıl açıklamalı? Spinoza'nın z ih in ve beden arasındaki k a d i m yarığı kapatan f i l o z o f olduğunu düşünmüşümdür hep. Öyleyse insan Spinoza'nın kendin i neredeyse bedensizleştirişini nasıl açıklamalı?
B ü y ü k D e s c a r t e s d ü n y a y ı ikiye ayırdı - B e n , Benedic tus zavallı d ü n y a d a n
k o v u l m u ş , yarığı iy i leş t i r iyorum - T a n r ı ' d a . 2 3
2 2 Goldstein, s. 156; Renee'nin, zihin-beden sorunu konusunda matematik dehası kocası Noam ile girdiği ilginç diyalog için hkz. Goldstein, s. 158-161.
2 3 Reginald C . Rohbins, l'oems of Personality, Cambridge Univcrsity Press, Cambridge, 1905, s. 196; Rohbins, yukarıda alıntı yaptığım "Spinoza" başlıklı şiirinde, Spinoza'nın ağzından konuşarak Descartcs'ın dualizmiyle hesaplaşır: " N e olağanüstü ki ben, tam şu anda,/ Sıradan ve alçakgönüllü şahsiyet,/ Benedictus, kovulmuş (o Benedictus/ Nasıl da mucize içeriyor), günlük işim/ Camı perdahlayarak lens yapmak/ Tanrı'dan bir parça taşıyorum ve, son zerreme kadar/ Sonsuzda O'nun öznitelikleri temsil ediyor/ Sonsuzu, tarzsallığımın temelleri/ Hem Uzam hem Düşünce; bunun içinde ben/ Hem bedensel olarak hem de ruh gözüyle tadıyorum/ (beden ve düşünce ruhumda bir ve aynı)/ O ' n u n mutlak niyetinden bir parça -/ Çünkü düzen, sistem ve yasa içimizdeki Tanrı'dır -/ Bu alçak ülkeleri denize doğru seyretmek/ Ve Tanrı'yı, sınırsız olanı nefeslerinde hissetmek./ Ah, her insan ve her hayvan (burada/ Descartes kör ve acımasızdı, / Aptal vahşileri ruhun solgunluğunun ötesine yerleştirmekte!), kendi türünde/Tarladaki her bir bitki, denizin kımıldanan kumundakı/ Her bir en küçük kum tanesi bile. Tanrı her neyse/ O n a gürünüm kazandırıyor. Çünkü olguda ve düşüncede/ O her bir insan, her bir hayvan, tarladaki her bir bitki/ Ve denizin kımıl-
it. spinoza'nın da bir bedeni vardı
Kurmacanın gücü, başka türlüsünü düşünmekte bizi sonsuzca özgür bırak
ması sanırım. Kitabın kapağını kapatıncaya dek, o gerçek bir insanmış gibi
Renee'nin düşüncelerine ve duygularına nasıl or tak oluyorsak, Smilevski 'nin
romanında da o özgürlükle g ir iver iyoruz Spinoza'nın hayatına. Kutsal Spi-
noza'ya saygısızlık mı? Hâşâ! Kurmacanın içindeyiz ne de olsa...
Yaşamında olduğu gibi ölümünde de yalnızdı Spinoza. Kimliği belirsiz
b ir d o k t o r başucundayken, o n u seven ve onun sevdiği hiç kimseye veda ede
meden, son dönemlerde hastalığının ağırlaşmasıyla hırpalanmış beden olarak
yatağında hayata gözlerini y u m d u . Ev sahibi van der Spyck ve ailesi dışında
cenazesinde k i m l e r i n bulunduğu da b i l i n m i y o r . 4
Y a t a ğ ı n d a cansız y a t ı y o r s u n ve ben u s u l c a s a n a y a k l a ş ı y o r u m . O k a d a r kü
ç ü k g ö r ü n ü y o r s u n k i S p i n o z a (. . .) . T e k varl ığın o l a n b u b ü y ü k , k ı r m ı z ı
k u b b e l i y a t a k t a y a t ı y o r s u n . Ar t ık şu ya takta u z a n m ı ş bedene bile s a h i p de
ğilsin; o beden k i , belki h e n ü z h a y a t t a y k e n , hâlâ o n u m e s k e n t u t m u ş k e n bi
le senin değildi.
C a n s ı z bedenine b a k ı y o r u m , ö l ü m ü n d e n yüzyı l larca s o n r a s ı n d a n , oda
n a h e n ü z hiç k i m s e g i r m e m i ş k e n , s o ğ u m u ş bedenini h e n ü z hiç k i m s e b u l
m a m ı ş k e n . . . E l i n e d o k u n u y o r u m , hâlâ s ı c a k . . . (...) B i r g ö z y a ş ı y a n a ğ ı n ı n
ü s t ü n d e k u r u m a k t a ve seni y a t a ğ ı n d a c a n s ı z b u l a c a k o l a n l a r o g ö z y a ş ı n ı
g ö r e m e y e c e k l e r . Seni bir cenin gibi kıvrılmış y a t a r k e n b u l a c a k l a r , a d a m gi
bi t a r a n m a m ı ş saç lar ın ve s a n k i bir şey s ö y l e m e k ya d a bir sohbete başla
m a k istermişçesine haf i f a r a l a n m ı ş ağzınla . . . (...) A m a hiç k i m s e , y a n a ğ ı n -
d a k i 0 g ö z y a ş ı n ı n izini fark etmeyecek - g ö z y a ş ı k u r u m u ş o l a c a k .
N e d e n b u r a d a diki lmiş d u r u y o r u m , S p i n o z a , c a n s ı z b e d e n i n i n b a ş u -
c u n d a ? N e d e n sana b u denl i yakın d u r u y o r u m , cansız b e d e n i n i n h e m e n bir
a d ı m y a n ı n d a , ve yine de b u denl i uzak - ö l ü m ü n d e n yüzyı l la rca s o n r a da?
B e l k i de O g ö z y a ş ı y ü z ü n d e n , S p i n o z a , h a y a t ı n sona erdikten s o n r a bile ha
yat ının ö z ü o l a r a k v a r o l m a y a d e v a m e t m i ş o l a n o g ö z y a ş ı y ü z ü n d e n . . . 2 5
V e romanın i lk bölümü boyunca Smilevski, o gözyaşının nedenini an-
lattırmaya çalışır homo intellectualis Spinoza'ya. Küçük Spinoza, annesinin
ölümünden önceki anların sonsuzluğa dönüşmesini istememiş m i d i r hiç? Cla-
ra M a r i a ' y l a geçirdiği anların sonsuza dek sürmesini arzulamamış mıdır? A y -
danan kumundaki her bir kum tanesi -/ Görülmemiş deniz, ki mırıldanışı, Tanrının sesi gibi/ Yüreğin içinde, uzaklardaki havayla birlikte/ Pencereme geliyor ben çalışır ve O'nun sonsuzluğunu/ Düşünürken, Uzak ama Burada/ Hem Düşünce hem de Varoluş olarak" (çeviri bana ait).
2 4 Nadler, s. 349, 350. 2 5 Smilevski, s. 5 (çeviri bana ait).
5 0 kimlik bedenin hapıshanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
nı çatı altında yaşadığı öğrencisi Casearius g i t t ik ten sonra, o n u delicesine öz-lememiş midir? Clara M a r i a ' y a ya da Casearius'a dokunmayı düşlememiş m i dir hiç? Bedeninin onların bedenine karışmasını hayal etmemiş midir?
Clara M a r i a ile Spinoza arasında, platonik düzeyde kalmış b ir gönül ilişkisi bütünüyle olasılık dışı değilse de, Smilevski insan Spinoza'yı görme çabası içinde yazarken, Casearius'un Spinoza için bedensel bir arzu nesnesi olarak romana dahi l oluşu bir kurmaca ürünü elbette. Yine de Johannes Casearius, gerçekte yaşamış ve f i lozofun hayatına girmiş bir insan. Hat ta Casearius, Spinoza'nın hayattayken kendi adıyla yayınlanmış tek eseri o lan Descartes Felsefesinin llkeleri'nin (1663) ortaya çıkmasında rol oynamıştır. Spinoza'dan 10 yaş küçük o lan Casearius, f i lozofun Ri jnsburg'da yaşadığı dönemde, o n u n kiracı olduğu eve taşınarak kendisinden Descartes felsefesi üzerine dersler almıştır. F i lozofun , Etika'nm i lk karalamalarını elden ele dolaştıran A m s t e r d a m ' d a k i arkadaşları , Spinoza'nın ders verdiğini ve öğrencisinin de onunla aynı çatı altında yaşadığını duyduklarında bu haberi kıskançlıkla karş ı layacaklardır . 2 6 Bu yazının başında alıntıladığım m e k t u b u n d a Simon de Vries, bu kıskançlığı açıkça dile get ir i r . Ancak Spinoza, de Vries'e yazdığı cevapta, dostunun bu genç adamı boşuna kıskandığını söyler. Casearius, gençliğin getirdiği bir odaklanma sorunu yaşamaktadır ve mektuptan anlaşıldığı kadarıyla Spinoza, bu dersler o n u kendi felsefi çalışmalarından alıkoyduğu için rahatsızdır . 2 7 Yine de Casearius'un Spinoza'ya verdiği rahatsızlık uzun sürmeyecektir. Spinoza'nın V o o r b u r g ' a taşınmasının hemen ardından Casearius da Ri jnsburg 'dan ayrılır ve Amsterdam'a döner. 1667'de Hindistan'ın güneybatısındaki Malabar 'a yerleşir ve orada bir yandan rahipl ik yaparken diğer yandan da botanik konusunda uzmanlaşır. Spinoza'yla aynı yıl, henüz 35 yaşındayken dizanteriden ö l ü r . 2 8
Spinoza'yla Sohbette, gençliği ve bedenselliği ile Spinoza'nın aklını karıştıran bir roman kahramanıdır Casearius ve yine roman kahramanı Spinoza için, bir kere onu kaybett ikten sonra, annesi ve Clara M a r i a ' y l a b i r l ik te kendi içine akıttığı gözyaşlarından b i r i haline gelir. Gerçek Casearius'un hayatı hakkında bildiklerimiz.se, onun çok renkli ve ilginç b ir insan olduğunu gösteriyor. Belki de gerçek Spinoza'yı tedirgin eden tam da buydu. Spinoza'nın olduğu insanın t a m tersidir Casearius aslında. Spinoza hakikate anlama yeteneğini mükemmelleştirerek ulaşmaya çalışırken, genç adam tözü modus'huuu
26 Nadler .s . 196, 198.
2 7 Simim de Vries'e Mektup IX (Spinoza, Briefwechstl, s. 37). 2 8 Nadler .s . 196, 197.
a. spinoza'nın da Pır bedeni vardı Ş l
tanıyarak kavrama y o l u n u seçmiştir. Her b ir t o h u m d a , her b ir yaprakta , her bir çiçekte varlığı yeniden keşfederek.. . Spinoza masasının başından ayrıl-ma/ken, atlayıp dünyanın öbür ucuna g i d e r e k . . . 2 9
Ve sonunda romanda homo sentimalis Spinoza i t i raf eder:
B u g ü n s a h i p o l d u ğ u m her şeyin bir g ü n yok o l a c a ğ ı n a i n a n ı y o r d u m - b i r
g ü n yok o l a c a ğ ı n ı b i l i y o r d u m . S a n k i hiç v a r o l m a m ı ş l a r g i b i . . . H e r h a n g i bir
şeyi e n b a ş t a n s a h i p l e n m e k istemeyişimin nedeni b u y d u . B ö y l e c e s a h i p o l
m a d ı ğ ı m bir şeyi k a y b e t t i ğ i m d e c a n ı m y a n m a y a c a k t ı . B u y ü z d e n ezeli ve
e b e d i şeyler i k e ş f e t m e k i s t e d i m . B u y ü z d e n bir i n s a n e v l a d ı n a deği l d e
T a n r ı ' y a aşık o l m a y a k a r a r v e r d i m . 5 0
Oysa f i lozof Spinoza, amor mundi'rim f i lozofu olarak b i l i n i r . N i y e mi?
Tanrı , tabiat ya da töz, uzamlı ve düşünen bir şeydir . 3 1 Ve insan zih
nini oluşturan ideanın nesnesi bedendir ya da edimsel olarak varolan bell i b i r
uzam modus'udm ve başka bir şey değildir . 3 2 İnsan zihni birçok şeyi algıla
maya yatkındır ve bedeni ne denli çok yolda duygulandırılırsa, yatkınlık o
denli a r t a r . 3 3
Bu, hangi tür olursa olsun, b i lg in in tek kaynağıdır.
A k l a göre yapmaya çalıştığımız her şey anlamaktan başka bir şey de
ğildir ve z ih in , aklı kullandığı sürece, anlamaya katkıda b u l u n a n dışında hiç
bir şeyi ona yararlı o larak yargı lamaz. 3 4
2 9 Johannes Casearius'u bir kurmaca içinde kullanan tek yazar Smilevski değil. SphtOUU Rache [Spinoza'nın İntikamı) adlı polisiyenin yazarı Jıırgen Kehrer de, Smilevski'den çok farklı da olsa, Spıno/a ve C asearıus'ıı romanının merkezine oturtmayı ICÇlIrİf: kısa l>ır sure- ÎÇİfl Amstcrd.ıın l nı versite Kürüphanesi'nde staj yapmaya gelen Alman Cosima Tannhauser, bir Spinoza elyazmasının kütüphaneden çalınmasıyla Spinoza'nın hayatına ilgi duymaya başlar, ö y k ü , elyazmasının çalınmasının hemen ardından, aynı kütüphanede çalışan Ruut Jcllcs'in bir genelevde zehirlenmiş olarak bulunması ve ceset sayısının giderek artmasıyla iyice gizemli bir hal alır. Cinayeti araştıran polisler Jan VCouters ve Nellie Raadscn' in yolları, çalınan elyazmasının gizeminin peşine düşen Cosima 'y la pek çok kez kesişecektir. Elyazmasının içeriği Spinoza'ya atfedilse de, el yazısı Spinoza'ya ait değildir. Spinoza'nın kendi el yazısıyla yazılmış olanlardan biri yerine bu elyazmasının çalınmış olması, Cosima'nın aklına şu fikri getirir: Belki de elyazmasını çalan için değerli olan, Spinoza degıl. el yazısının sahihidir. Sonunda ( osını.ı şasesinde, hırsızlık ve cinayetlerin ar dııul.ıkinin, bir süre Spinoza'yla aynı çatı altında yaşamış olan ve Simon de Vries'in mektubunda adı geçen öğrencinin soyundan gelen hırı olduğu anlaşılır. Çünkü bu uzak torun, elyazmasmdaki fikirlerin büyük büyük dedesi ve Spinoza tarafından birlikte geliştirildiğini, ancak sonrasında Spinoza'nın bu fikirleri sadece kendine atfetmiş olduğunu düşündüğünden bu tarihsel hatayı düzeltmek istemektedir (Jurgen Kehrer, Spinozas Rache. Grafit Vcrlag, Dortmund, 2005).
3 0 Smilevski, s. 120 (çeviri hana ait). 31 Et ika II. Önerme I ve 2 (Spinoza, Tiirehılıın, s. 36, 37). 3 2 Etika II. Önerme I i (Spinoza, Törebilim, s. 44). 3 3 Etika II. Önerme 14 (Spinoza, Törebilim. s. 50). 3 4 Etika IV. Önerme 26 (Spinoza, Törebilim, s. 146).
5 2 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza ü/etine yazılar ve söyleşiler
Arılamak, nasıl?
İnsan bedenini pek çok biçimde duygulanmaya yatkın kılan ya da o n u
dışsal cisimleri pek çok duygulandırmaya y e t k i n kılan her şey insana yararlı
dır ve bedeni pek çok biçimde duygulanmaya ve başka cisimleri duygulandır
maya ne denli yetk in kılıyorsa, o denli yararlıdır. Buna karşı bedeni bunlara
daha az yetk in kılan şey zararl ıdır . 3 5
Öyleyse neler i y i d i r , neler kötüdür?
Haz doğrudan kötü değil, ama i y i d i r ; buna karşı acıysa doğrudan kö
t ü d ü r . 3 6 Neşenin hiçbir zaman aşırısı olamaz, o her zaman i y i d i r ; buna kar
şı hüzün her zaman k ö t ü d ü r . 3 7
Peki duygularımızdan yola çıkıp nasıl gerçek bir zihin dinginliğine ula
şacağız?
Bedenin açık ve seçik bir kavramını oluşturamayacağımız hiçbir değiş-
kisi y o k t u r . Herkes kendini ve duygularını m u t l a k olarak olmasa da en azın
dan bölümsel olarak açık seçik anlama ve dolayısıyla onlar karşısında daha
az edilgin olmayı başarma gücünü taşır. Gücümüz dahil inde o l u p , duygular
konusunda onların gerçek bilgisinden ibaret bu çareden daha eşsiz olduğunu
düşünebileceğimiz başka hiçbir şey y o k t u r . 3 8 Kendini ve duygularını açık ve
seçik olarak anlayan herkes de Tanrı 'yı sever; kendini ve duygularını ne den
l i anlarsa o denli sever. 3 9
A m a duygularımız başka cisimler tarafından duygulandırılışlarımızın
ideaları değil m i y d i ? 4 0
Elbette, bu nedenle teki l şeyleri ne denli anlarsak, Tanrı 'yı o denli an
lar ız . 4 1 Bu yüzden birçok şeye yatkın bir bedeni olan b i r i n i n , en büyük par
çası ezeli ve ebedi olan b ir zihni vardır . 4 2
Öyleyse bizi b ir inci tür bilgide bırakacak olan da, üçüncü tür bilgiye
ulaşmamızı sağlayacak olan da bedenselliğimizdir ve kendi bedenselliğimizin
başka bedenselliklerle karşılaşması. Her şey burada başlar ve biter; gözlerimi
zi açtığımız andan son nefesimizi verdiğimiz ana dek.. .
3 5 Etika IV, Önerme 38 (Spinoza, Törebilim, s. 156). 3 6 Etika IV, ö n e r m e 41 (Spinoza, Törebilim, s. 158). 3 7 Etika IV, Önerme 42 (Spinoza, Törebilim, s. 158). 3 8 Etika V, Önerme 4 ve Not (Spinoza, Törebilim, s. 189, 190). 3 9 Etika V, ö n e r m e 15 (Spinoza, Törebilim, s. 195). 40 Etika III, Tanım 3 (Spinoza, Törebilim, s. 79). 4 1 Etika V, Önerme 24 (Spinoza, Törebilim, s. 199). 4 2 Etika V, Önerme 39 (Spinoza, Törebilim, s. 206).
4. spinoza'nın da bir bedeni vardı 5 3
M u t l u l u k e r d e m i n ö d ü l ü değil a m a e r d e m i n ke ndis idi r ve o n u n sevincini
kösnüler imizi b a s t ı r m a k l a d u y m a y ı z , a k s i n e o n u n sevincini d u y d u ğ u m u z
için k ö s n ü l e r i m i z i b a s t ı r ı r ı z . 4 3
Böyle b i t i r i y o r Etika'yı f i lozof Spinoza. Ya insan Spinoza sondan baş
ladıysa? Bedenselliğini inkar etmekle ulaşabilmiş m i d i r gerçek erdem olan
mutluluğa? İlk yazdığı metinlerden b i r i olan İnsan Anlağının İyileştirilmesi
Üzerine İnceleme'mn girişiyle, son yazdığı metinlerden o l a n , Etika'mn 5.
B ö l ü m ü ' n ü n sonu ne kadar da ayrı düşüyor b i r b i r i n d e n . Sonunda gerçek
m u t l u l u k tanımına ulaşmış olsa da, o tanıma ulaşabilmek için mutluluğundan
vazgeçmiş olmasın Spinoza? N e de olsa o n u n da bir bedeni vardı ve her şey o
bedenle başladı.
Z o r o lan kısmı a ç ı k l a m a k t ı ,
d ü n y a üzer inde bir şey o l a r a k , b a ş k a şeyler a r a s ı n d a k i
şu y a ş a m a y ı . 4 4
4 3 Etika V, Önerme 42 (Spinoza. Törebilim, s. 208). 4 4 " S p i n o z a (-Deus sive Natura)/ Kuzey göğünü ve dökülmüş yaprakları sevdi/ çünkü ikisi için de bir
şey gelmez elden./ Y a hiçbir şey yoktur ya da bir şey vardır. İkisi birden olamaz./ Şeyler şeyler değildir, değişimin giysileridir/ ve değişim olmaksızın? Hayat sadece/ idmandır, tğer bir yüce varlık varsa/ sende nabzı atan ve ölen her gün de/ nedir? Parçacıkların ağır bozuluşunu/ yaşıyoruz. / T a n rı, yapan bozan./ Russell onun mantığının kusursuz olduğunu söyledi./ Nietzsche onu filozofların/ en büyüğü diye adlandırdı. Mirası/ şu tek zarif çıkarım:/ Tanrı yoktur. Ama olsaydı! (ve bu onun t ü m duruşu-/ bir varsayımda temellenen çıkarım)/ olan her şey Tanrı olmalı,/ re ne din adamlarına gerek var ne de dinlere! çünkü tek tastamam metafizik/ bir tür panteizmdir/ Z o r olan kısmı aç ıklamaktı / dünya üzerinde bir şey olarak, başka şeyler arasındaki şu yaşamayı./ Biz dışarı bak a r k e n bir şey bizi ziyaret ediveriyor/ ve bunu mutsuzluk için yapıyor. Tanrı , Anne/ yapmaktan kendini alamıyor, her zaman yapmakta./ Lahey'deki Yahudiler ona/ neye inandığını sorduklarında/ sızın tiksindirici inançsızlığınızın kanıtına, diye cevap verdi/ sonra da döndü perdahçılığına" (J. T . Barharese, The Black Beach, University of North Texas Press, Denton, Texas, 2005, s. 20) (çeviri hana ait).
5 Spinoza ve Teolojik-Politik İnceleme
Hukukun Neresindeler? CEMAL BÂLİ AKAL
Bilinebildiği kadarıyla Türkiye'de i lk defa düzenlenen b ir Spinoza e t k i n l i ği, hemen, başlığa ilişkin i k i l i soruyu akla get ir ir : Neden bir h u k u k fakül
tesinde ve neden "Teolojik-Politik İnceleme e traf ında?"
Bu i l k Spinoza etkinliğinin b i r h u k u k fakültesinde düzenlenmesinin basit nedeni, yalnızca daha önce bir başka yerde düzenlenmemiş olmasıdır.
i k i n c i ve karmaşık neden ise, bazı hukukçuların, kendilerine gerçek d i ye sunulanın ardındaki gerçeği aramak g ib i sapkın ve bozguncu b ir f ikre kapılmış olmaları ve bu arayışta zorunluluğun onları Spinoza'yla karşılaştırma-sıdır. Bir f i lozof ! H e m de bir 17. yüzyıl f i lozofu ! H u k u k u n böyle felsefe, siyaset b i l i m i , sosyoloji , a n t r o p o l o j i , t a r i h , hele edebiyat gibi disiplinlerle k i r l e t i l mesinden hoşlanmayan saf hukukçular için garip bir karşılaşma.
Söz konusu zihniyet in hâkim olduğu bir dünyaya, abesle iştigal ett ikler i i leri sürülen bazı hukukçuların alışılagelmiş samimi itirazlarını yöneltmenin bir anlamı y o k . Burada, hukukçunun dis ip l in in i yüksek duvarlar içinde kıskançlıkla korumasının kısır sonuçlarından ya da başka disiplinlere açılma, h u k u k dünyasına perspektif kazandırma gereğinden yana yakıla dem v u r u l mayacak.
Spinoza'nm bir devlet kuramcısı ve hak kuramcısı olduğu i leri sürülüp, mesleki formasyon içinde meşruiyet aranarak teorik b i r savunmaya da kalkı-
(") Bu makale Reyda Krgün ve Cemal Bâli A k a l tarafından yayına hazırlanan 1. Spinoza Günleri kitabının başlangıç yazısıdır iSpinozu dünleri. Teolojik-Politik inceleme P.tm/ıntij, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2009).
5 6 kimlik bedenin hapishanesidiı: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
şılmayacak. Bu kolayca yapılabilirdi, ama o zaman da Spinoza modernité öncesi ya da modern h u k u k teorisinin sınırları içine sıkıştırılırdı. Bu da Kant'ı hiç o k u m a d a n Kantçı olan bir dünyaya Kant' ı anlatmaya kalkışmak türünden anlamsız b ir çaba o l u r d u .
Hukukçunun Spinoza seçimi tam da, modernité öncesine olduğu kadar, bu Kantçı modern dünyaya da meydan o k u y a n radikal bir seçim olabil i r . H u k u k u ve hakları yeniden düşünmenin ya da h u k u k ve haklar konusundaki mevcut bilgiden kısmen ya da bütünüyle vazgeçmenin radikal y o l u ya da bir h u k u k fakültesinde "Spinoza Günler i " düzenlemenin kışkırtıcı yanı...
Spinoza, modern rasyonalist b i r 17. yüzyıl düşünürü olarak okunacağı yerde, "zamans ız" bir modernité eleştirmeni olarak o k u n a b i l i r . Ve böylece modern kavramsal alanımızın sınırları görülebilir. H u k u k u n ve hakkın ne o l duğunu değil, h u k u k u n ve hakkın nasıl düşünüldüğünü ve bu düşünsel yolun nerede tıkandığını anlamak için; göndermelerle doğrulanmaya-yüceltilmeye çalışılan soyutlamaların gerçekle ilişkisi olmadığını kavramak için; tabii hukukçu, pozit ivist ya da etik, özneci kurguların çaresizliğine boyun eğmekten-se, gerçekliği yakalayabilmek ve yaşayabilmek için...
Spinoza, tabi i h u k u k ve tabi i yasa diye bir şey olamayacağını söyler; yasakoyucu bir iradenin yerine tabiatın bütünüyle asla kavranamayacak zorunluluğunu o t u r t u r ; evrensel aklı , aşkın bir adalet f i k r i n i ve her türlü ahlâki-liği, suç ya da günahı tabiattan dışlar ve bunları salt m a k u l akılla sınırlanmış, ama elbette tabiat içinde kalan bir toplumsallık çerçevesinde düşünür. Poziti-vistler çok sevinebil ir lerdi! Spinoza burada dursaydı ve Hobbes 'un i radi poz i t iv izmin i tekrar lamakla yetinseydi. . . A m a o, h u k u k u yalnızca toplumsallık içinde ve t o p l u m u oluşturan biçimde, yasayla özdeşleştirdikten sonra, gerçekçiliğinden hiç taviz vermeden, anlamlı bir sıçrayışla hakkı insanın tabi i gücüyle özdeşleştirerek, h u k u k t a n ve t o p l u m d a n kopararak, ait olduğu yere tabiata iade eder. H u k u k u n yerelliği ve sınırlılığı karşısında hakkın tabiiliğini ya da evrenselliğini, ahlâkdışılığını ve de yasal düzenlenme ötesi k o n u m u n u vurgulayarak. . .
A m a t ü m t a b i a t ı n evrensel g ü c ü , bir a r a d a ele a l ındıklar ında t ü m bireylerin
o l u ş t u r d u ğ u g ü ç t e n b a ş k a bir şey değildir . B u n u n s o n u c u n d a , her b i r e y i n ,
g ü c ü a l t ı n d a o lan her şey üzer inde üs tün bir h a k k ı v a r d ı r . Y a d a her insa
nın h a k k ı , kendis ine ai t bel ir lenmiş g ü c ü n uzandığı yere k a d a r uzanır . T a
biatın üs tün y a s a s ı n a g ö r e de her şey, e l inden geldiğince , kendi varl ığında
v a r o l m a y ı s ü r d ü r m e y e uğraş ı r . B u n u d a k e n d i n d e n b a ş k a hiçbir şeyi hesa
ba k a t m a d a n y a p a r . S o n u ç o l a r a k , her bireyin b u n u n için, yani ( d a h a ö n c e
5. spinoza ve leolo/lk-politik inceleme hukukun neresindeler? 5 7
de s ö y l e d i m ) tabii o l a r a k belirlendiği b i ç i m d e v a r o l m a k ve d a v r a n m a k için
üs tün bir hakkı v a r d ı r . B u r a d a , insanlar la t a b i a t ı n diğer bireyleri a r a s ı n d a
hiçbir fark o l m a d ı ğ ı n ı s ö y l ü y o r u z . Akıll ı larla g e r ç e k a k ı l d a n habers iz o l a n
diğerler i , sağlıklı bir k a f a y a s a h i p o l a n l a r l a deliler ve a h m a k ç a d a v r a n a n l a r
a r a s ı n d a d a hiçbir fark y o k t u r . H e r var l ık , t a b i a t ı n ı n y a s a l a r ı n a u y a r a k
yaptığı her şeyi üstün bir hak u y a r ı n c a yapar . Ç ü n k ü tabiat t a r a f ı n d a n be
lirlendiği b i ç i m d e d a v r a n m a k t a d ı r ve b a ş k a türlü de d a v r a n a m a z . B u ne
denle, insanlar ın yalnızca t a b i a t ı n h ü k ü m r a n l ı ğ ı a l t ı n d a yaşadıklar ı g ö z ö -
n ü n e alındığı s ü r e c e , h e n ü z a k ı l d a n y a d a erdemli a l ı ş k a n l ı k l a r d a n y o k s u n
o lan yalnızca iştahın y a s a l a r ı a l t ı n d a y a ş a r ; h a y a t ı n ı aklın y a s a l a r ı n a g ö r e
yönlendirenin de s a h i p o l d u ğ u a y n ı üstün hak u y a r ı n c a . . . . B i r b a ş k a deyiş
le, bi lgenin aklın b u y u r d u ğ u her şeyi y a p m a y a , y a n i aklın yasalar ı u y a r ı n c a
y a ş a m a y a üstün bir h a k k ı v a r d ı r ; a m a aynı b i ç i m d e , bir c a h i l k a d a r , ahlâki
g ü c ü o l m a y a n bi r in in de iştahın o n u y a p m a y a i k n a ettiği her şeyi y a p m a y a ,
bir b a ş k a deyişle iştahın y a s a l a r ı n a g ö r e y a ş a m a y a üstün bir h a k k ı v a r d ı r .
B u tam d a P a v l u s ' u n öğret iş idir : Y a s a ö n c e s i n d e , y a n i insanlar ın t a b i a t ı n
h ü k ü m r a n l ı ğ ı a l t ı n d a yaşadıklar ı g ö z ö n ü n e alındığı s ü r e c e , g ü n a h diye bir
şey y o k t u r . 1
Üzülme sırası hem pozitivistlerde, hem de etik görüş yanlılarındadır. Burada hiçbir uzlaşma, hiçbir k u r g u y o k t u r . Dünya nasılsa öyledir. H a k ve güç bir karşıtlık ilişkisi içinde düşünülmezler; ama özdeşlik içinde düşünüldükleri ölçüde de geleneksel anlamlarını y i t i r i r l e r . H a k artık, var mıdır yok mudur diye, her d u r u m d a aşkın b ir Özne'ye gönderilerek doğrulanması gereken b ir soyutlama o l m a k t a n çıkmıştır. O Spinoza'da ısırılabilir ve karşılığını da hemen verebil ir ! Söz konusu o l a n , her türlü sosyal yapılanmadan ve tüm kiml ik lerden bağımsız, teki l varoluşun tabi i gerçekliğidir.
H u k u k sözcüğünden vazgeçip, yalnızca haklardan söz etmenin zamanı gelmiş m i d i r acaba? B i rb i r le r in in aleyhine de işleyebilecek gerçek güç/hak ilişkilerinde, Yasa'nın toplumla sınırlı ama işlevsel k o n u m u n u da vurgulayarak. . .
Spinoza'ya çok şey mi söyletiliyor? A m a o da o k u r u n u baştan çıkarıyor . Uzlaşmaz sanılan kavramları özdeşleştiriyor, özdeş sanılan kavramları ayırıyor. Yüzlerce yıllık düalizmin kutsal kalesine saldırıp, bedenle ruh ya da zihin aynı şeydir d iyor . Nietzsche'nin ümitsiz başkaldırısından da kaçınıyor. N e gülüyor, ne ağlıyor, anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. Reddetmiyor , reçete sunmuyor, geleceğe bel bağlamıyor; özgürlüğün gerçeği görmekten başka şey olmadığını kanıtlıyor; onu seçmekten başka tabi i bir yol olmadığını da.. .
1 Spinoza, TeoUıjik-Polilık İnceleme, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2008, s. 231.
5 8 kimlik bedenin hapishanesidiı: spinoza Üzerine yazılaı »e soylesileı
Spinoza ifade özgürlüğünün gerçek ama çarpıcı bedensel niteliğini ortaya ç ıkararak hakkın nerede olduğunu gösteriyor. T e k i l bedensel/zihinsel özerkliği ve onunla , o n u n çatısı altında, tüm hakların yeniden düşünülmesini sağlıyor. V i t o r i a ' y a 2 da göz kırpıyor. İletişim hakkının, bedenlerin ve düşüncelerin sınırsız dolaşımını, b i r i gerçekleşmezse ötekinden de söz edilemeyecek biçimde içeren bütünsel bir hak olduğunu doğruluyor. Böylece yepyeni bir anlam kazanan iletişimsel ifade özgürlüğü çerçevesinde, çağın görmezden gelinemeyecek gerçeğine, göçmenlik olgusuna, yurttaşlığın sınırlamadığı b i r yerden bakılmasını sağlıyor. 17. yüzyılda cemaatinden kaçan ve modern üst kimliği ehven-i şer sayarak tüm alt k i m l i k l e r i reddeden birine yakışan ders...
Spinoza hakkın kaynağını insanın tekil varoluşunda, e tnik , dinsel, u l u sal, cinsel... her türlü kimliğin ötesinde - v e belki insanın da ötesinde tüm tek i l varoluşlarda- bu luyor . Ve bu teki l varoluşların bedensel/zihinsel iletişiminin gerçekleşmediği yerde, olsa olsa azınlığın ya da çoğunluğun saçma hâkimiyet in in geçerli olacağını öğretiyor.. . Bunu da sayısal bir gerçeklik olarak sunuyor. Ne evrensel bir akıl ne de sosyal bir t o p l u akıl olabileceğini göstererek, bir başkası adına verilecek her kararın ahmaklıktan başka şey olamayacağını kanıtlıyor. M a k u l akıl olarak geriye de tüm teki l akılların yan yana gelme olasılığından başka bir seçenek bırakmıyor: A l t e r n a t i f i o lmayan rej im olarak ifade özgürlüğü üstüne oturmuş bir demokrasi . . . Her türlü seçkinci i d d i ayı gülünçleştiren, Tabiat ' ın m a d d i sonsuzluğunu ve bilinemezliğini kabule yönelik gerçekçi bir iht iyat la . . .
Spinoza, tekil varlıkların ötesinde, onların fiziksel b i r l i k t e l i k l e r i n i aştığı varsayılan her türlü soyut bütün anlayışını reddediyor. Leviathan mantığına karşı çıkıyor. Demokras in in kurulabilecek ve sonra da her şeyi kurabi lecek bir yapılanma olmadığını, tersine teki l güç/hak ilişkilerindeki sınırsız iletişimin gerçek demokrasi olduğunu anlatıyor.
Bunları da Teolojik-Politik Inceleme'de yapıyor.
i l k Spinoza Günleri'nin Teolojik-Politik İnceleme etrafında dönüp durmasının m a k u l nedeni o lab i l i rd i bu. A m a burada da bir i lk ve basit neden geçerli: 2008 yılı, Türkiye'de i k i Tractatus theologico-politicus çevirisinin birden arz-ı endam eylediği yıl o l d u . Bu basit neden, söz konusu etkinl ikte Teolojik-Politik tnceleme'nm tartışmaya açılmak istenmesini mazur gösterebilir.
17., 18. ve 19. yüzyıllarda Spinoza kitapları arasında Teolojik-Politik
2 Francisco de Vitoria, " D r la guerre contre les indiens". Jean Baumel, Les leçons de Francisco de Vıtorıa sur les problèmes de la colonisation et de la guerre içinde. Imprimerie de la Presse, Montpellier 1936, s. 243-247.
S. spinoza ve teoloilk-polilik inceleme hukukun neresindeleı? 5 9
Inceleme'nin ayrıcalıklı bir yeri vardı. Başlangıçta Spinoza'yı şeytanın ortağı olarak göstermek isteyenler, sonra da o n u tanrıtanımaz ve maddeci bir düşünür olarak selamlamak isteyenler için... 1970'l i yıllardan it ibaren Politik İnceleme, Teolojik-Politik İnceleme'nin önüne geçmeye başladı. Bugün Spino-zacılar'ın çoğu da bu eğilimde. Burada, yarıda kalmış bir kitabın, Spinoza'nın en önemli ik inc i eserinin önüne geçmesi şaşırtıcı bu lunabi l i r ve şu soru sorulabi l i r : Ölümünden sonra, yazdıkları çekmecesinde bulunmasaydı, yalnızca Teolojik-Politik İnceleme'vim yazarı o larak bile, etkisi yüzyıllarca süren ve hakkında belli b i r f ikre sahip o lunan b ir Spinoza olmayacak mıydı? Peki ya o tek k i tap Teolojik-Politik İnceleme değil de Politik İnceleme olsaydı? O zaman Spinoza'dan geriye ne kalırdı?
Cevaplanması pek kolay o l m a y a n bu soruya rağmen, bugün, Teolojik-Politik inceleme'ye mesafeli yaklaşılmasının ve Politik Inceleme'nin terc ih edilmesinin anlamlı b i r nedeni var: Tartışma modern yapılanmanın ve z i h n i yetin devr ini tamamlayıp tamamlamadığı üstünde yoğunlaşıyor. 15. yüzyılın ortasından 17. yüzyılın ortasına uzanan ve modernité öncesinden modernite-ye geçiş diye adlandırılan sancılı döneme benzer b ir dönemden m i geçiliyor? H e m ulus-devlet hem de ulus-devletlere ilişkin global sistem, bu çerçevedeki güç ilişkilerinin perdesi o lan meşruiyet m i t o s u , o n u n l a özdeşleşen h u k u k sistem(ler)i, modern insan hakları kuramları, bu yapılanmanın hâkim sınıfı, kavramsal alanı, değerleri erozyona uğruyor o lab i l i r mi? Verilebilecek o l u m lu ya da olumsuz her cevapta, Spinoza, i k i farklı Spinoza okumasıyla gündemde:
Bir inci o k u m a d a , " m o d e r n i t e n i n içindeyiz ve içinde kalmayı da sürdüreceğiz" diyenler için, 17. yüzyılın rasyonel modern düşünürlerinden b i r i olarak kalması istenen bir Spinoza'yla karşılaşılıyor. M o d e r n i t e n i n içinden ve devlet, egemenlik sözcükleriyle konuşan, insan hakları üstüne de farklı k o nuşmayan bir Spinoza... Bu açıdan, Politik İnceleme, modernité eksenli tartışma içinde, modernler in sırtlarını dayadıkları k i tap olarak yepyeni bir önem kazanıyor. Spinoza'nın, modern zihniyet , modern h u k u k , ulus-devlet ve egemenlik çerçevesinin ötesine geçemeyeceğine inananlar, bu açıdan sorun yaratabilecek Teolojik-Politik Inceleme'den kaçarak, Politik İnceleme'ye yöneliyor lar . Elbette bu yapılırken, Teolojik-Politik İnceleme bütünüyle reddedilm i y o r , ama en azından bu k i tap Politik Inceleme'nin dümen suyuna sokuluyor . Bir inci o k u m a açısından m a k u l olan da bu . . .
ö t e k i o k u m a d a , Machiavel l i ve Nietzsche g ib i meşruiyetdışı düşünen, dolayısıyla da devletli düşünmeyen, bir egemenlik kuramcısı o lmayan , " h u -
6 0 kimlik bedenin hapishaneyidir: spinoza Üzerine yazılar ve söyleşiler
kule" sözcüğünü değil " h a k l a r " sözcüğünü tercih eden, e tnik , dinsel, ulusal ve uluslararası kümelenmelere burun kıvıran, kısaca tüm değerleriyle moderni -teye karşı ç ı k a n r a d i k a l b i r Spinoza var . T a m da b u , Teolojik-Politik Inceleme'nin artık, tanrıtanımaz bir maddecinin eseri olmanın çok ötesinde, modernité karşıtı, yani Politik inceleme karşıtı bir eser olarak devreye g i r d i ğinin kanıtı.
İki k i tap arasındaki çatışmalardan b i r i de, özgürlük-güvenlik arasında çıkıyor:
Teolojik-Politik inceleme ifade özgürlüğü ve Spinozacı demokrasi üs
tüne bir k i t a p . N e var k i , Spinoza'nın bu kitapta yer vermediği monarşik ve
ar is tokrat ik rejimler Politik Inceleme'de bel ir iyor ve Politik inceleme, Teolo
jik-Politik Inceleme'den farkl ı b i r z i h n i y e t s u n u y o r . Teolojik-Politik
Inceleme'den Politik İnceleme'ye geçilirken, aynı zamanda, özgürlüğü öne çı
karan bir kaygıdan güvenliği öne çıkaran bir kaygıya geçi l iyor . 3 Teolojik-
Politik İnceleme bir demokrasi savunuşuyken. Politik Inceleme'de Hobbes 'un
sisteminin o t o k r a t i k unsurları yineleniyor.* Spinoza g ib i tutarlı b i r Ütopya
düşmanı, Politik Inceleme'de siyasi re j imleri tanımlarken çelişkiye düşüyor 5
- k i bu da Politik Inceleme'nin temel zaafı. Ve Politik İnceleme'ye çok önem
verenler bile, Spinoza'nın muhtemelen, tanımladığı siyasi bütünde radikal bir
kötülük olduğunu gördüğü için bu kitabı yarıda bıraktığını söylüyorlar . 6
Bu, "Politik İnceleme, Teolojik-Politik İncelemeden farklı bir ki taptır" de
mek değilse, nedir?
Kısacası, Spinoza Teolojik-Politik Inceleme'de Spinozacı demokras i
den söz ediyor, ama Politik Inceleme'de e tmiyor ; k i tap demokrasiden söz edi
leceği söylenen bölümün başlarında kesildiği için değil, Spinoza'nın bu k i ta
bından Spinozacı yepyeni bir demokrasi tasarımı çıkmayacağı için... Spinoza
demokrasi bölümünü bit ircbilseydi de çıkan yalnızca modern demokrasi ta
nımı o l u r d u . Oysa Teolojik-Politik Inceleme'den, ulusal sınırlarla k u ş a t ı l
mayacak, giderek hep daha fazla insanı içine almaya yönelik, - F o u c a u l t ' n u n
ik t idar lar ağını da hatır latan- sonsuz bir güç ilişkileri yumağı olarak hayatın
3 Etienne Balihar , Spinoza et la piditique. P U E . Paris, 1985, s. 6 Î ; ( harles K.ınıoııd. "Sur l'orientation quantitative du I rule Politique de Spinoza". Spinoza el la politique, der. H u m h r r t o Giannini, Picrre-Erançois Morcau ve Patrice Vermeren, L'Harmattan, Paris, 1997, s. 85-91,
4 Steven Barhone/Lee C Rice, " L a naissance d'une nouvelle politique". Architectures de hi raison. Melanges offerts à Alexandre Matheron, Ens, Paris, 1996, s. 48.
5 Paul Cazayus, Pouvoir el liberie en politique. Actualité de Spinoza, Mardaga, Liege, 2000, s. 145-172.
6 Alexandre Matheron. " I 'Indignation et leconatusde L'Etat spinozıste", Spinoza: pui.-i.ohe el on-tologie. der. Myri.ım Rcs.iult d'Allonnes ve Hadi Rizk. k i m r . Paris. 1994, s. 164.
s. spinoza ve leolojik polilik inceleme hukukun neresındeler? 6 l
kendisiyle özdeşleşmiş, " y ö n e t m e " anlamında siyaseti devreden çıkarmış, ile-
tişimsel bir demokrasi anlayışı çıkarılabilir. Salt Hükümdar' ın mut lak özerk
liğini düşünüp gücü o n u n bedensel varlığıyla özdeşleştirmiş b ir Machiavel l i 'den
ya da belirsiz bir üstinsan tasarımıyla güç istencini kutsamış bir Nietzsche'den
bu kez Spinoza'yı ayıran biçimde, tekil varlıkların, kimliklerötesi bir çerçeve
de, bedensel/zihinsel özerkliklerini ve bu özerkliklerin oluşturacağı ulusötesi
bir demokrasiyi düşünülebilir kılan hak/güç tanımıyla.. .
T a b i i söz konusu olan belki Spinoza'yı da aşmış okumalardır ve bun
ların çok farklı olması kaçınılmaz. Bu kapıyı da Spinoza benzersiz bir biçim
de açıyor ve o k u r u n u taban tabana zıt yönlere uğurlayabiliyor. O n l a r da bu
yüzden, sakin, ölçülü ve kavgayı sevmeyen bir insanın yo lunu şaşırmış mürit
leri o larak, birbir ler iyle kıyasıya tartışmaya hazır hırçın ve t u t k u l u yolculara/
yorumculara çok kolay dönüşebiliyorlar. Ne g a m ! Spinoza onların ardından
hem gülümsüyor, hem de tüm gerçekliği, zenginliği ve karmaşıklığıyla haya
tın kendisini anlatmaya çalışıyor. Ve de demokras iy i ; tanrıların re j imi olarak
değil, tutkularıyla belirlenmiş insanlara en uygun re j im olarak, teki l varlıkla
rın tüm bedensel/zihinsel karşıtlıkları içinde b i r b i r l e r i n i kabul etmeyi ve de
birbirlerine katlanmayı öğrenecekleri biraz kaot ik b ir birlikteliği... Her Spi
noza Günleri'nde olması gerektiği g i b i . . .
6 Teolojik-Politik İnceleme''den
Politik İnceleme'ye, özgürlük ve Güvenlik Bilmecesi*
REYDA ERGÜN - CEMAL BÂLİ AKAL
ünümüzde Spinozacılık'ın temel sorunlarından b i r i n i n , Teolojik-Politik
V _ J Inceleme'yle Politik inceleme arasındaki bağdaşmazlık olduğu i leri sürülebilir. Literatürde kabul görmüş bazı Spinozacılar, Spinoza'yı iy i anlamanın y o l u n u n , Teolojik-Politik Inceleme'yi olabildiğince gözardı edip, bu i k i incelemeden Politik Inceleme'yi tercih ederek, o n u Etika'ya uygun biçimde o k u m a k olduğunu iddia etmektedirler. Bu düşünürler, adeta, Spinoza'yı yüzyılların lanetinden, yani Teolojik-Politik Inceleme'nin lanetl i yazarı o l m a k t a n kurtarmaya girişmişlerdir. Belki de düşünce tar ihinde eşi benzeri o lmayan bir çabadır bu. Gerçekten de Politik İnceleme g i b i , tamamlanmamış olduğu halde, böylesine b ir önem kazanmış ve yazarının felsefesine ilişkin çağdaş o k u maları belirlemiş b ir başka k i tap daha var mıdır tarihte?
Bugün gerçek Spinoza'nın hangisi olduğunu kendimize sorar hale geld i k : Teolojik-Politik Inceleme'nin lanetl i yazarı mı? Yoksa Politik Inceleme'nin mutlakiyetçi ve seçkinci modern yazarı mı? Elbette buradaki amacımız, söz konusu soruyu, artık üzerinde tartışmayı imkânsız kılacak biçimde cevaplamak değil, yalnızca Teolojik-Politik Inceleme'yle Politik İnceleme arasında bir seçim yapmanın kaçınılmaz olarak i k i farklı Spinoza ve Spinoza-cılık arasında da seçim yapmak olduğunu ortaya koymaktır .
(*) Bu makale 26 E k i m 2007 tarihinde Córdoba Ulusal Üniversitesi Felsefe ve Beşeri Bilimler Fakültesi (Arjantin) tarafından düzenlenen Dördüncü Uluslararası Spinoza Kolokyumu'nda tebliğ olarak ("Del T T P al T P . El enigma de la libertad y seguridad" başlığıyla) sunulmuş, sonra "Sobre la incompatibilidad entre el TP y el T T P " başlığıyla yayınlanmıştır: Spmoza. Cuarto coloquio, der. Diego Tatián, Editorial Brujas, Córdoba, 2008.
kimlik bedenin hapishaneyidir: Spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
Spinozacıların büyük bir çoğunluğu Politik Inceleme'nin Hobbes etki si altında yazıldığı, ama ki tapta aynı zamanda Hobbes 'un mutlakiyetçi monarşi savunusuna da karşı çıkıldığı konusunda hemf ik i rd i r ler .
Öte yanda n , Politik Inceleme'nin o l u m l u anlamda Teolojik-Politik Inceleme'den farklı olduğunu i ler i süren Spinozacıların i k i temel önermesi şunlardır:
1. Teolojik-Politik inceleme sözleşmeciyken, Politik Inceleme'de b i r sözleşme kurgusu y o k t u r ; bu da Spinoza düşüncesindeki o l u m l u b ir aşamad ı r . 1
2 . Politik İnceleme, Teolojik-Politik Inceleme'nin N e o - P l a t o n c u -luk 'undan ve panteizminden uzaklaşmıştır.
Öyleyse Hobbes etkisine ilişkin iddiayla yukarıdaki önermeleri sırasıyla inceleyelim:
1. G e r ç e k t e n de i n k â r edi lemeyecek b i r şey varsa , b u , Politik
Inceleme'nin Hobbesçu yaklaşımıdır. Etika, Teolojik-Politik İnceleme ve Po
litik Inceleme'nin yazım süreçlerinin araştırılması, henüz bir metin inceleme
sine girişilmeksizin, bu önermeyi doğrular . 2 Bernard Rousset'ye göre, Teo
lojik-Politik İncelemenin 1666-1670 arasında, Politik Inceleme'nin de 1674-
1676 arasında yazıldıkları kesindir. Spinoza Etika'yx ise i k i farklı dönemde
yazmıştır. Birinci dönem muhtemelen 1664-1667, ik inc i dönemse 1672-1675
tarihlerine denk gelmektedir. Dolayısıyla, Spinoza, Etika'mn i lk müsvedde-
siyle Teolojik-Politik Inceleme'nin nihai metnini 1670'e kadar tamamlamış
tır; Politik Inceleme'nin yarım kalmış metniyle Etika'mn nihai metn in in kale
me alınışı ise 1672'den sonra gerçekleşmiştir. Rousset'nin yorumuna göre, bu
ik inc i dönem Spinoza'nın 1671-1672 yıllarında yaptığı Hobbes okumasının
etkisi altındadır. Demek k i Teolojik-Politik İnceleme ve Politik İnceleme ara
sında, bu i k i çalışmayı b irb ir inden ayıran bir Hobbes okuması vardır . 3 Bun
dan çıkacak sonuca göre de, sözleşmeci diye adlandırılan Teolojik-Politik İn
celeme aslında Hobbes düşüncesinin etkisini t aş ımamaktadı r * Öyleyse ka-
1 Lucien Sfez, "Duguit ve Devlet Kuramı. Temsil ve İletişim", Derlet Kuramı, der. Cemal Bàli Akal , Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000, s. 417-419.
2 Dominguez'c göre. 1665'te Spinoza F.tikayı yazmayı keser ve I670'te yayınlanacak olan Teolojik-Politik İncelemenin yazımına girişir; Etika'yı ise 1675'te yayına hazır hale getirir. Hemen ardından Pahtık Inceleme'yi yazmaya başlar ve ölümüne kadar da bu kitap üzerinde çalışır (Domin-guez, "Giriş" , TrataJo politıco, Alianza Editorial, Madrid, 2004, s. 9, 30).
3 Bernard Rousset, "Eléments et hypothèses pour une analyse des rédactions successives de Ethique I V " , (\ahiers Spinoza S, Réplique, Paris, 1985, s. 130, 141-145.
4 îeolo/ık-Polıtık Inceleme'de Spinoza'nın Hohbes'a yalnızca bir tek doğrudan göndermesi vardır ve bunu da 33. notta Hobbes'un kendisinden farklı düşündüğünü belirtmek için yapmıştır.
6. reolo/rk politik ınceleme'den politik mce/eme'ye. özgürlük ve güvenlik bilmecesi 6 5
bul etmek gerekir k i , Hobbes 'un iz ler inin aranabileceği i k i met in , olsa olsa, Politik İnceleme ve de Teolojik-Politik Inceleme'nin yayınlanmasından sonra yazılmış, eklenmiş ya da değiştirilmiş bölümleriyle kısmen Etika o labi l i r . Öte yandan, konuya odaklı bir metin incelemesi, Teolojik-Politik lnceleme'y\e kıyaslandığında Politik Inceleme'de hâkim olan z i h n i y e t i n , k i t a p t a f i lozofa doğrudan gönderme yapılmış olmasa bile, Hobbes düşüncesine daha yakın olduğunu ortaya çıkaracaktır . A m a bu k o n u y u ileride ele alacağız.
2 . Politik Inceleme'nin aksine Teolojik-Politik Inceleme'nin sözleşmeci olduğuna ilişkin önermeyse bizi bilmecenin merkezine taşır. Çünkü Politik Inceleme'nin Hobbes etkisinde yazıldığını i leri süren yazarlar haklıysa, şöyle bir çelişkinin de kabul edilmesi gerekecektir: Teolojik-Politik Inceleme'nin sözleşmeci Spinoza'sı, sözleşmeci ve iradeci olan Hobbes 'dan etk i lendikten sonra Politik Inceleme'yi yazarken sözleşme kurgusunu terk etmiştir!
ö rneğ in , Chantai Jaquet'ye göre, Teolojik-Politik Inceleme'den Politik Inceleme'ye uzanan süreçte, Spinoza bir inden ötekine at larken, sosyal sözleşme kuramı yerine b ir irade kuramı oturtacak, tabi i hal/sivil hal ayrımı yapmaksızın, herkesin iradesini devletin iradesine dönüştürecektir. Jaquet'ye göre, Politik Inceleme'de devlet, conatus'un devamından başka şey değildir. 5
A n t o n i o Negr i ve Alexandre M a t h e r o n da benzer b ir tavır benimserler. M a t -heron, Politik Inceleme'nin Spinoza'yı bir panteistten o l u m l u anlamda bir maddeciye dönüştürdüğünü savunan N e g r i ' n i n düşüncesini izler. Matheron 'a göre, Teolojik-Politik Inceleme'nin Spinozası, Politik Inceleme'yi yazana kadar, sosyal sözleşme düşüncesinden kur tu lamayan tabi i hukukçu bir f i lozof olarak ka l ı r . 6
Ancak Teolojik-Politik İnceleme ve Politik İnceleme d i k k a t l i bir b i çimde okunduğunda, bu önermelerin tartışılmaz olmadıkları görülecektir . Her şeyden önce, Politik İncelemede sözleşme kavramı bağlamında sorunlu bazı bölümler vardır. Gerçekten de M a t h e r o n bile bunu kabul etmek zo runda kalır ve Spinoza'nın, Politik Inceleme'nin V I . Bölüm'ünün bir inci paragrafında şöyle dediğini bel ir t i r : Çokluk tabii olarak bir araya gelmeye yönelir ve
iHcWeme- 'nin yayınlandığı I670'de Spinoza'nın henüz ciddi bir Hobbes okuması yapmadığına da
ha once değinilmişti. Kaldı ki , bu notların özgünlüğüne ilişkin literatürde pek çok tartışma vardır.
Bu tartışmalar için bkz. Reyda Ergün, "17. Yüzyıldan Günümüze Bir İfade Özgürlüğü Çağrısı",
Teolojik-Politik İnceleme, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2008, s. 25, 26. Aynı makale, eliniz
de tuttuğunuz derlemede de yer almaktadır.
5 C h a m a l Liquet. " L e rôle positif de la volonté chez S p i n o z a " , l.a Recta Ratio. Presses de
l'Université de Paris-Sorbonne, Paris, 1999, s. 161.
6 Alexandre Matheron, "L'anomalie sauvage d'Antonio Negri" , (Thiers Spinoza 4, Réplique, Paris.
1983, s. 50 ,59 .
6 6 kimlik bedenin hapishaneyidir: Spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
sanki tek b ir akıl tarafından yönetilmek ister. 7 "Sanki tek bir akıl tarafın
dan yönetilmek zorunda o lma ya da bunu isteme düşüncesi "ne Politik Ince
leme'nin başka pasajlarında da rast lanabi l i r . 8 Bazı Spinozacılar b u n u sözleş-
meci bir eğilim olarak yorumlamaktadır lar . 9
Söz konusu y o r u m l a r , genel olarak, sözleşme anlamında i k i inceleme
arasında b ir bağdaşmazlık bulunmadığı iddiasıyla bu i k i incelemeyi b i r l ik te
o k u m a çabası olarak ele alınabilirler. Bu yazarlara göre, hem Politik Incele
me'de hem de Teolojik-Politik İncelememde b i r sözleşme düşüncesi bulunsa
bile, i k i incelemenin de geleneksel anlamda sözleşmeci olduğu söylenemez.
Burada söz konusu o lan , Suârez ya da Hobbes düşüncesinde görülen türden
bir sözleşmecilik değildir. Örneğin, Laurent Bove, Politik incelemektim I I .
Bölüm'ünün 15. paragrafında ve V I . Bölüm'ünün 2., 3. ve 6. paragraflarında
bir sözleşme düşüncesi olduğunu savunur. Yine de yazara göre, Spinozacı
sözleşme, t o p l u m u n gerçek yapısal düzeninden başka bir şey deği ldir . 1 0 Ro-
bert Misrah i de, sözleşme açısından, Teolojik-Politik İnceleme'y\e Politik İn
celeme arasında bir fark olmadığını i ler i sürer ve Politik Inceleme'nin I I .
Bölüm'ünün 8. ve 15. paragraflarıyla I I I . Bölüm'ünün 9. paragrafında b ir
sözleşme düşüncesinin bulunduğundan söz edilebileceğini be l i r t i r . Misrahi 'ye
g ö r e , Spinoza düşünces i " g e n e l o l a r a k s ö z l e ş m e c i d i r , ama S p i n o z a c ı
a n l a m d a . . . " 1 1
7 Bu metinde Politik İncelemeye yapılan göndermelerin Türkçe çevirisi için elimizdeki İspanyolca ve Fransızca çevirileri karşılaştırmalı olarak kullandık. İnceleme, kısa bolum ve paragraflar olarak kaleme alındığından, elinde Inceleme'nin herhangi bir çevirisi bulunan okur, belirteceğimiz bolum ve paragraf numaralarıyla, gönderme yapılan pasajı kolaylıkla bulabilecektir. Dolayısıyla bundan sonra Politik Inceleme'ye gönderme yapılırken, dipnotlarda TP kısaltması kullanılacak ve yanında holüm/paragraf numaraları verilecektir. Kullandığımız İspanyolca ve Fransızca çevirilerle, İncelemenin Türkçesi için hkz. Spinoza, Tratado. politico, çev. A. Dominguez, Alianza Editorial, Madrid, 2004; Spinoza, Oeuvres IV, Traıte politique, Lettres, çev, Charles Appuhn, Garnicr Flammarion, Paris, 1966; Spinoza, Politik İnceleme, çev. M . Ersen, Dost Kıtabevi Yayınları, Ankara, 2009.
8 TP 11-21; TP 111-2; TP lll-S; TP 111-7; TP IV-I.
9 Matheron doğru bir Politik İnceleme okumasının insanların bir sözleşmeye ihtiyaç duymadıklarını gösterdiğini, bunun nedeninin tam da tabii olarak anlaşmaları olduğunu savunur. Aslında Matheron'un savının dikkat çekici yanı, Spinoza düşüncesinde bir tabii halin bulunamayacağına ilişkin saptamadır: Bundan yola çıkarak, toplumu bu halden başlatan bir oluşumun Spinoza açısından imkânsız olduğunu söyler (Alexandre Matheron, "LTndignation et le conatus de l'Etat spi-noziste", Spinoza: Puissance et ontologie. Kime, Paris, 1994, s. 154, 160).
1 0 Laurent Bove, İM strategie du conatus, Vr in , Paris, 1996, s. 217, 220, 224, 233, 105. 11 Misrahi, Spinozacı düşüncenin temelinde ve eserinin genelinde, "sözleşmeci, ama Spinozacı an
lamda sözleşmeci" bir düşünce olduğunu anlatır. Bu sözleşmenin kaynağında, insanın olumsuz tabiatından kaynaklanan ahlâki bir gereklilik yoktur. Sözleşmenin gerekliliği, doğrudan, tekil varlığın Conatus ve Arzu olmasına dayanır. O diğer tekil varlıklarla, şiddet, kaygı ve güvensizlik engel -
6. teoloiikpolitık inceleme'den politik incelemece, özgürlük ve güvenlik bilmecesi 6 7
i k i inceleme arasında ilişki kurmaya yönelik bir başka çaba , ne Teolojik-Politik Inceleme'de ne de Politik tnceleme'de b i r sözleşme kuramı b u l u n duğunu savunmak olmuştur, ö rneğ in , Pierre-François Moreau 'ya göre Teolojik-Politik İnceleme'deki sözleşme düşüncesi, Spinozacı " t u t k u l a r kuramı"nı örten bir maskeden başka şey değildir. Bu k u r a m Politik Inceleme'de ise doğrudan ortaya konulmuştur . 1 2
İlk bakışta, i k i incelemenin b i rb i r iy le bağdaştığına yönelik bu önermeler mantıklı görünebilir. Özellikle de, Spinoza'nın mektuplarında ve Politik Inceleme'de Teolojik-Politik İnceleme'yi savunmaktan hiç vazgeçmediğini hat ı r larsak. . . 1 '
Yine de, bu i k i incelemeyi beraber okumanın o kadar da kolay o lmadığını düşünmek için çok nedenimiz var. Örneğin, Politik Inceleme'nin, onda bir sözleşme düşüncesi bulunabileceğini kabul eden yazarlar da dahi l o lmak üzere, kimsenin gönderme yapmak istemediği I V . Bölüm'ünü ele alalım. 6. paragrafta Spinoza tam üç kez latince contraetum sözcüğünü kullanır. İşte bir bilmece daha: Kuşkusuz, Politik Inceleme'de bir sözleşme kuramı olmadığına ilişkin düşünceyi savunan yazarların söz konusu bölüme gönderme yapma-
lerine takılmadan, kendisi için iyi olanı elde edip, bundan haz almak için uzlaşır... Misrahi için, her şeyden önce, "özerklik demek olan özgürlük "un sine qua non koşulu pozitif hukuk, gerçek bir sosyal sözleşmedir; yeter ki bu sözleşme kavramı, sonunda mutlaka, kişinin topluluğa sürekli katılımına dayanacak bir sosyal varoluş olumsallığını anlatsın... Bu çerçevede, Spinoza bir demokrasi kuramcısı olarak kabul edilecekse, demokrasi kuramının bir sözleşme kuramı, demokrasi tanımının bir sözleşme tanımı olduğunu da kabul etmek gerekecektir. Hukukun ve sivil toplumun oluşumuna denk düşen, bir halden ötekine geçiş sayılmayan, gerçek arzuların gerçekleştirilmesine yönelik gerçek bir birliktelikten başka şey olmayan bu sözleşmenin, kendisini diğer bütün sözleşmelerden ayıran atipik bir özelliği vardır (Robert Misrahi, " L e désir, le droit et la liberté véritable dans la philosophie de Spinoza. Droits 2 « . Paris, 1999, s. 134, 135).
12 Moreau, bunlara yakın bir yorumla, Teolojik-Politik İncelemenin X V I . Bölüm'ünde bir sözleşme kuramı ortaya çıktığı halde, bu kuramın X V I I . Bolum'den haşlayarak ciddi biçimde sınırlandığını, III , I V ve V . Bölümler'de ise sorunsalın bütünüyle farklı olduğunu söyleyerek, Teolonk-Polittk İncelemenin sözleşmeci yanını öne çıkartmamak gerektiğini sezdirecektir. Moreau'ya göre, Teolojik-Politik Inceleme'de sözleşme üstüne kurulmuş bir siyaset değil, bir "tutkular kuramı" dile gelir ve sözleşme kuramı yalnızca bunun ustune geçirilmiş bir maskedir. Tabii hak aslında tutkusal nitelikte bir haktan başka şey değildir. Politik Inceleme'de ise aynı tutkular kuramı dolaysız olarak belirecektir. Insanlararası ilişkilerin, çıkarların ve kurumların temelinde, bir tutkular sistemi yatmaktadır. Kurumlar, insanlar tutkularına kapıldıkları zaman da işleyebilecek nitelikte olmalıdırlar. Çünkü Spinozacı sözleşme ya da tutkular kuramında, insan tutkularıyla, sözleşme öncesinde de sonrasında da aynıdır (Pierre-François Moreau, "Les deux genèses de l'Etat dans le Traité théologico-politique", IM Recta Ratio, Presses de l'Université de Paris-Sorbonne, Paris, 1999, s. 191, 193, 196; " L a place de la politique dans l 'Ethique", Fortitude et servitude, Kimé, Paris, 2003, s. 1251. Saada da Teolojik-Politik Inceleme'nin atipik sözleşmesinin bir tutkular kuramı üstüne inşa edildiğini söyler (Julie Saada. " L e corps-signe. Ordre des passions et ordre des signes: une économie du corps politique". Spinoza et la politique, L'Harmattan, Paris, 1997, s. 78).
1 3 TP III; TP 11-8; TP Vll-26; TP V / / M 6 .
6 8 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
maları şaşırtıcı değil. A m a , neden b u n u n tersini savunan yazarlar da aynı bö
lümden kaçıyorlar?
Spinoza Teolojik-Politik Inceleme'de, bazıları için geleneksel anlamda
bir sözleşmeye benzeyen şeyler için pactum sözcüğünü kullanır. A ) Öncelikle
bunu X V I . ve X X . Bölümler'de yapar. B) I I I . , V I I I . , X I I . , X I V . , X V I I . ve X I X .
Bölümler'de aynı sözcüğü Y a h u d i l e r ' i n önce Tanrı , sonra da Musa 'y la yap
tıkları anlaşmalar için kullanır. C) X V I . ve X V I I I . Bölümler'de, pactum söz
cüğü i k i kez devletler arasında yapılan antlaşmalardan sözetmek için kullanı
lır, ama genelde Spinoza b u n u n için contractum sözcüğünü tercih etmektedir
(Örneğin X V I . ve X V I I . Bölümler 'de).
Politik İnceleme'âe ise pactum sözcüğü hiç geçmez, ama belirttiğimiz
g ib i contractum sözcüğü üç kez ve Teolojik-Politik İnceleme'deki contractum
sözcüğünün kullanımından çok farklı biçimde karşımıza çıkar.
Multitudo'nun h a k k ı n ı bir meclise y a d a bir insana devrettiği sözleşmeler
y a d a y a s a l a r k u ş k u s u z ihla l i a n c a k or tak yarar gerekli kı ldığında ihla l edil
mel idi r . A m a bu k o n u d a h ü k ü m v e r m e k , y a n i k u r u l u yasalar ı ihlal e t m e n i n
o r t a k y a r a r a u y g u n o l u p o l m a d ı ğ ı n a k a r a r v e r m e k hiçbir tekil bireye ai t de
ğildir . B u k o n u d a yalnızca üs tün g ü c e s a h i p o lan k a r a r verebil i r . B ö y l e c e ,
sivil h a k k a g ö r e y a s a l a r ı ya lnızca böyle bir g ü c ü elinde tutan y o r u m l a y a b i
lir . H i ç b i r tekil b i r e y i n y a s a l a r ı s a v u n m a hakkı o l m a d ı ğ ı n ı d a e k l e m e k ge
rek. Dolayıs ıyla g e r ç e k t e y a s a l a r g ü c ü e l i n d e tu tanı b a ğ l a m a z . B u n u n l a bir
l ikte , bu yasalar , Si te 'yi z a y ı f l a t m a d a n , y a n i yur t taş lar ın ç o ğ u n u n k o r k u s u
infiale d ö n ü ş m e d e n ihla l e d i l e m e z mahiyet teyseler , Site bu d u r u m d a ç ö z ü
lür ve sözleşme geçersiz olur; ve de b u nedenle sivil hak u y a r ı n c a değil sa
v a ş h a k k ı n a d a y a n ı l a r a k s a v u n u l u r . D o l a y ı s ı y l a , g ü c ü el inde t u t a n ı n , söz
k o n u s u sözleşmenin koşul lar ını yerine get i rmek için yalnızca bir tek nedeni
k a l a c a k t ı r ; tıpkı tabii h a l d e k i insanın, k e n d i k e n d i s i n i n d ü ş m a n ı o l m a m a k
için , k e n d i s i n i ö l d ü r m e k t e n k a ç ı n m a k z o r u n d a o l m a s ı g i b i . 1 *
Burada, sorulması gereken soru şudur: Spinoza, Politik Inceleme'de kullandığı contractum sözcüğüyle Teolojik-Politik Inceleme'de kullandığı pactum sözcüğüne aynı anlamları mı vermiştir? Ya da Teolojik-Politik İnceleme'den Politik İnceleme'ye öze ilişkin çok daha önemli bir dönüşüm mü yaşanmıştır? Sanılanın tam tersine, gerçekte, sözleşmeci k i tap Teolojik-Politik İnceleme değil de Politik İnceleme o lab i l i r mi?
i k i incelemeyi bağdaştırmaya çalışmayan ve Teolojik-Politik İncele-
14 TP IV-6; İddiamız açısından önem taşıyan yerleri vurgulamak için bu bölümleri italik olarak yazdık. Özgün metinde böyle bir vurgu yoktur. Aynı şey, aşağıda yer alan Politik İnceleme pasajlarında da söz konusudur.
6. leolojik politik inceleme'ien politik inceleme'ye. özgürlük ve güvenlik bilmecesi 6 9
/;/?'yi reddedip Politik İnceleme'yi tercih eden yazarlara göre, Teolojik-Politik İnceleme'y\e Politik İnceleme arasındaki temel f a r k , gösterdiğimiz g i b i , Teolojik-Politik Inceleme'nin tabi i hakların devrine dayalı sözleşmeci özelliğidir. Bu yazarlar, Politik Inceleme'de tam tersine, söz konusu devir düşüncesinin ortadan kalktığını savunurlar.
A m a gerçekte, Spinoza, Teolojik-Politik Inceleme'de bir pactum'dan söz etse bile, felsefesinin temel f i k r i olan güç-hak özdeşliğini hep k o r u r . Bu anlamda, hak, b ireyin tabi i gücünden ayrılarak başkasına devredilebilecek bir şey değildir. Dolayısıyla, Teolojik-Politik Inceleme'nin bir hak devrinden söz eden pasajları, bazı durumlarda bu gücün kullanımından bir vazgeçme olarak anlaşılmalıdır. Çünkü Spinozacı anlamda hak, tabi i güçten başka şey değildir ve bu nedenle de devredilemez. Öte yandan Spinoza'ya göre, insanın tabii gücüne bağlı öyle özellikler vardır k i , insan onların yalnızca kullanımından bile istese de vazgeçemez. Dolayısıyla bu özellikler bağlamında hiçbir sözleşme geçerli olamaz. Spinoza vicdan ve düşünce özgürlüklerini bu çerçeveye o t u r t u r . Bu nedenle de, Teolojik-Politik İnceleme'nin yazarının geleneksel anlamda bir sözleşmeci olduğunu söylemek mümkün değildir.
Dahası, Spinoza'nın Jarig Jelles'e yazdığı ünlü m e k t u b u n d a k i eleştirisin i n , bütünüyle sözleşmeci zihniyete yönelik olduğu inkâr edilemez. Bu mektupta Spinoza, pol i t ikaya ilişkin olarak kendisiyle Hobbes arasındaki farkın neden ibaret olduğunu açıklamaktadır:
" T a b i i hakkı her zaman k o r u y o r u m ve herhangi bir devlette egemene uyrukları üstünde yalnızca onları gücüyle aştığı oranda hak tanıyorum; bu tabi i hal in d e v a m ı d ı r . " 1 5
Bu bakış açısı t a m da Spinoza'nın modern devletin m u t l a k egemenlik kuramına karşı aldığı tavra denk düşer. Bu k u r a m a göre, modern devlet k u r gusal ve tabi i halden sivil hale geçildiğini gösteren bir sözleşmeyle k u r u l u r ; böylece insanların bu sözleşme aracılığıyla tabi i haklarının tamamını ya da bir bölümünü egemene devret t ikler i varsayılır. Söz konusu m e k t u b u n yazıldığı t a r i h 1674 ' tür . Öyleyse Spinoza Teolojik-Politik İnceleme'yi yayınlatmış, ama Politik İnceleme'nin yazımına henüz baş lamamış t ı r . B u n d a n , Spinoza'nın bu mektupta Hobbes ' la arasındaki farkı, henüz sadece Teolojik-Politik İnceleme'nin yazarı sıfatıyla o r t a y a koyduğunu k e s t i r e b i l i r i z . Bu m e k t u p g ö z ö n ü n d e b u l u n d u r u l u r s a , Teolojik-Politik İnceleme'nin Spinoza'sının sözleşmeci b i r f i lozof olduğu söylenemez. Evet, Teolojik-Poli-
15 Spinoza, Oeuvres 4. Traite Politique. Lettres, Garnier Flammarion, Paris, 1966, s. 283.
7 0 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
tik Inceleme'de bir pactum düşüncesi vardır ama bu düşünce sözleşmeci b i r çerçeve içine girmez.
Somut o larak , Teolojik-Politik Inceleme'nin pactum'u i le ne t o p l u m k u r u l u r , ne de genel olarak tüm devlet t ip le r i ; k u r u l a n yalnızca demokra t ik re j imdir . Bu Spinozacı pactum aracılığıyla insanlar şu konular hakkında söz verirler: Her şeyi yalnızca aklın buyruğuna göre yönlendirmek; insana başkasına zarar verebilecek herhangi b ir şey önerdiği ölçüde iştahı dizginlemek; kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkasına yapmamak; son olarak da başkasının hakkını kendi hakkı g ib i s a v u n m a k . . . 1 6 Dolayısıyla d e m o k r a t i k düzenin temel ilkesi sosyal barış ile re j imin korunması ve böylece bireyin özgürlük alanının genişletilmesidir. Demokra t ik b ir düzende insanlar bu amaç konusunda h emf ik i r o lur lar . İfade özgürlüğünün mut lak kabulünü ve eksiksiz siyasi katılımı gerekli kılan bir amaç. . .
Gerçekten de Teolojik-Politik Inceleme'de b i r "sosyal s ö z l e ş m e c e rastlanmaz; çünkü V . Bölüm'de kanıtlandığı g i b i , t o p l u m u n oluşumu tabi i bir z o r u n l u l u k t u r . Söz konusu o lan siyasi b i r sözleşmedir, ancak Spinoza'nın pactum'u saklıkla demokrasiye denk düşer. Oysa, Politik Inceleme'de devreye monarşiyle aristokrasi girecek ve Spinoza bu rej imleri de doğrulamaya gi rişecektir. Buna karşılık Teolojik-Politik Inceleme'de Spinoza öteki siyasi i k t idar t ip ler in in kendisini ilgilendirmediğini açıklar: " B u nedenle, burada diğer güçlerin temellerinden söz e t m i y o r u m . Sahip oldukları hakkı tanımak için, onu nereden aldıklarını ve çoğu zaman hangi temellere dayandıklarını bilmemiz gerekmiyor . Gerçekten de üstün gücü elinde tutanın, bu ister b i r kişi, ister birkaç kişi, ister herkes olsun, dilediği her buyruğu verme üstün hakkına sahip olduğu a ç ı k t ı r . " 1 7 Bu siyasi bir gerçekçiliktir ama h u k u k i bir doğrulama değildir. Teolojik-Politik Inceleme'nin çeşitli pasajlarında, Spinoza, i n sanların, kuşkusuz başka devlet t iplerine uygun düşen bir biçimde, zorla karşılaştıklarında da tabi i haklarını bir başkasına devretmelerinin (yani haklarını k u l l a n m a k t a n vazgeçmelerinin) söz konusu olabileceğini kabul eder . 1 8 O y sa yalnızca demokra t ik re j im bilinçli b i r pactum aracılığıyla k u r u l u r . Sonuç olarak, Spinoza Teolojik-Politik Inceleme'de ne monarşiye ne de aristokrasiye h u k u k i bir doğrulama sunar.
Oysa modern sözleşmecilik, insanların tabi i haklarını egemene devret-
16 Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme, çev. Cemal Bâli A k a l , Rcyda Frgün, Dost Kitahevi Yayınları, Ankara, 2010, s. 233.
1 7 Spinoza, a.g.e., s. 237. 1 8 Spinoza, a.g.e., s. 234.
6. teolo/ik politik rnce/eme'den politik mce/eme'ye. özgürlük ve güvenlik bilmecesi Jl
me iradesine ve or tak kararına dayanıp, Hobbes 'unki g ib i hem sosyal hem de siyasi olan kurgusal bir sözleşmeyle ya da Suârez'inki g ib i kurgusal bir çifte sözleşmeyle, re j imi ne olursa olsun, modern devletin h u k u k i doğrulamasını sağlar. Bu anlamda sözleşmecilik, özgürlükleri ve demokrasiyi savunma adına eleştirilmesi gereken modern devlet mutlakiyetçiliğine denk düşer. Böyle bir k u r g u , yukarıda ortaya koyduğumuz g ib i Teolojik-Politik Inceleme'de bulunmazken, modern sözleşme kuramına benzer bir kurguya Politik Inceleme'de rastlamak mümkündür.
Şimdi Politik Inceleme'nin bazı pasajlarını gözden geçirelim.
E ğ e r iki kişi aralarında anlaşır ve güçlerini birleştirirlerse birl ikte d a h a faz
la güçleri ve dolayıs ıyla tabiat üzer inde her bi r in in tek başına sahip o l d u
ğ u n d a n d a h a fazla haklar ı o l a c a k t ı r (Güçler ini birleştiren insanlar ın sayısı
a r t t ı k ç a , bunlar ın s a h i p o lduklar ı h a k l a r d a a r t a r ) . 1 '
D e v l e t i n b e d e n i n i n 2 0 tek bir akıl tarafından yönetiliyormuş gibi hare
ket e tmesi ve dolayıs ıyla toplumun iradesinin herkesin iradesi o l a r a k g ö r ü l
m e s i g e r e k t i ğ i n d e n , t o p l u m haklı ve iyi o l a n a k a r a r v e r d i ğ i n d e , b u n a tek
tek herkes in de k a r a r verdiği d ü ş ü n ü l m e l i d i r . 2 1
İnsanlar or tak h a k l a r a sahip o l d u k l a r ı n d a ve hepsi sanki tek bir akıl ta
rafından yönetildiklerinde, her b i r i , bir a r a d a ondan daha güçlü olan tüm
diğerlerine ( ç ü n k ü karşılıklı a n l a ş a r a k güçlerini bir leşt i rmişlerdir ) g ö r e d a
h a a z h a k k a sahipt i r ; y a n i her biri tabiat üzer inde g e r ç e k t e or tak hakkın
o n a k a z a n d ı r d ı ğ ı k a d a r h a k k a sahipt ir ; ö t e y a n d a n , or tak bir r ızayla \ex
conımuni consensu]22 o n a b u y u r u l a n ı y a p m a k z o r u n d a d ı r y a d a b u n a
z o r l a n a b i l i r . 2 3
Multitudo'nun g ü c ü n ü n belirlediği b u h a k k a genelde devlet in g ü c ü de
nir . Ortak rızayla \ex conımuni consensu\ k a m u s a l işleri yüklenenler bu
h a k k a mutlak olarak s a h i p o l u r l a r . [...] B u g ö r e v t ü m multitudo'nun o l u ş
t u r d u ğ u bir meclis t a r a f ı n d a n üstlenilirse , d e m e k k i söz k o n u s u o l a n de
m o k r a s i d i r . M e c l i s seç i lmiş b i r k a ç kişiden o l u ş u y o r s a söz k o n u s u o l a n ar is
t o k r a s i d i r . S o n olarak d a k a m u s a l g ö r e v ve dolayıs ıyla d a g ü ç bir kişiye ait
se, o z a m a n sözü edi len m o n a r ş i d i r . 2 *
1 9 TP III i. 2 0 Devletin bedenini, Spinoza, toplum ya da cıvıtas olarak adlandırır (TP III-1). 2 1 TPlll-S. 2 2 Bu kavramın geçtiği başka bir örnek: TP 11-19. 2 3 TP 11-16. 2 4 TP » İ V .
7 2 kimlik bedenin hapishaneyidir; spino/a U/erine yazılar ve söyleşiler
Kanımıza göre bu , mutlakiyetçiliğin ve üstü örtülü de olsa bir sözleşme
kuramının doruğudur. Gerçekten de denilebil ir k i , Politik İnceleme"âz çifte
b o y u t l u b ir sözleşme kuramı vardır. B i r inc is i , sayesinde t o p l u m u n ya da
civitas'm kurulduğu sözleşmedir. İnsanlar karşılıklı anlaşır ve güçlerini birleş
t i r i r ler . Bundan türeyen güç devletin gücü, yani hakkıdır. İkinci boyut siyasi
sözleşme b o y u t u d u r ; o n u n aracılığıyla t o p l u m , ortak kararla , bu hakkı b i r i
ne, birkaç kişiye ya da multitudo'nun tamamının oluşturduğu bir meclise
devredip onlara kamusal görevler verir . Bu bağlamda, t o p l u m ve devletin k u
rulması kadar devletin re j imin in seçilmesi de her bireyin iradi ve bilinçli kara
rıyla gerçekleşir . 2 5 Bu nedenle, her k i m olursa olsun egemenin iradesi, herke
sin iradesi olarak görülür. Y a n i , bu anlamda re j imin meşruiyeti anlamında,
monarşi , aristokrasi ve demokrasi arasında hiçbir fark y o k t u r . Bu k u r a m söz-
leşmeci bir k u r a m değilse nedir?
Bu pasajlara, Politik İnceleme'de ilk monarkın ve i lk soylu yurttaşların
multitudo tarafından seçilmelerinin önerildiği pasajları da eklemek gerek . 2 6
Ayrıca Spinoza Politik inceleme'de ele alınan devlet t ip ler in in özgür b ir mul
titudo tarafından k u r u l a n devletler olduğunu a ç ı k l a r . 2 7 Öyleyse Spinoza'nın
Francisco S u â r e z ' i n 2 8 ağzından konuştuğunu k a b u l edebi l i r iz : Consensus
populi'ye dayanan sözleşme kuramının, temelde, biçimi ne olursa olsun her
2 5 TPIII-i.
2 6 TP Vl-13; TP VII-5; TP Vlll-I. 27 TPVII-26.
2 8 J.iquet, Spinoza'nın, Suârez okuduğunu kanıtlayan bir bilgi bulunmadığını söyledikten sonra, y i ne de Suârez'in Disputatıones metapbysicae'sinin {Metafizik tartışmalar), dolaylı da olsa, Spinoza'yı etkilemiş olabileceğini yazacaktır. Spinoza'nın kütüphanesinde bu eser yoktur ve kitaplarının hiçbirinde de Suârez'e gönderme yapılmamıştır. Ancak Suârez'in çözümlemeleri, özellikle Franco Bürgersdijck'in I645' te yayınlattığı. Synopsis Bürgersdicıana'y\ belirlemiştir. Kitap 1650'de Adnan Hcerehoord tarafından yorumlanarak ve açıklamalarla zenginleştirilerek yeniden yayınlanmıştır. Heerboord bu çalışmada, " tüm metafiziğin Papa'sı ve prensi" diye nitelendirdiği Suârez'e hayranlığını ve borcunu dile getirmiştir. Spinoza da Cogıtata metaphısıca'dı {Metafizik Düfünceler) gönderme yaptığı Heerebord'u iyi tanımaktadır ve Synopsis Bürgersdıcıana'yı okuduğu kesin olmasa bile, en azından Heereboord'un Meletemata phılosophıca'sım okuduğu kesindir. Heereboord da bu kitaba, ilk kitaptan, Suârez etkisinde uzun metinler aktarmış ve onları yorumlamıştır. Kısa İnceleme III l 'dc, bu kitaptan, olduğu gibi aktarılmış bölümler vardır. Kaldı kı Jaquet'ye göre, böyle açık bir ilişki kurulamasa da, Spinoza düşüncesinde, Suârezci düşünce akımının önemli unsurları yer almaktadır: örneğin Dısputacıones melaphysicae'de "sonsuzluğun, tanrısal varlığın zorunluluğunu dile getirdiğini" söyleyen Suârez düşüncesi, Spinoza'da da belirir. Jaquet, Spinoza'yla Aquinolu Tommaso arasında da düşünsel bir bağ kurma çabaları görüldüğünü, Martial Gucroult'nun bu ilişkiyi kuranlardan biri olduğunu söyler. Jaquet'ye göre, karşı-re-form hareketiyle X V I I . yüzyıl arasında da etkili olan Aquinolu'nun .Vummj'sına Spinoza'nın hâkim olduğu pek söylenemez. Ne var ki , yine Heerboord okuması sayesinde, onun Aquinolu'ya da uzandığı düşünülebilir (Chantai Jaquet, Suh specie aeternıtalıs. Etude des concepts de temps, durée et éternité chez Spinoza. Kimé, Paris, 1997, s. 27, 28, 45, 64. 65, 137, 140).
6. teolo/ik politik incelemt'àtn politik inteleme'ye. özgürlük ve güvenlik bilmecesi 7 3
devletin a priori demokrasi olduğuna ilişkin kalıpla açıklanmasından söz ediyoruz .
Dolayısıyla, Politik İnceleme'nm Hobbes ve Suârez'in çok da uzağına düşmeyen sözleşmeci b i r zihniyete sahip olduğunu s a v u n a b i l i r i z . 2 9 Politik İnceleme'nm yazarının tek farkı, ulus-devlete benzer bir yapılanmayı hayal edebilmesi ve ötekiler mut lak monarşiyi savunurken o n u n aristokrasiyi kayır-masıdır. Paul Cazayus, Spinoza'nın Politik İnceleme'deki önermelerini " taç landırılmış d e m o k r a s i " ya da "federal ar i s tokras i " diye adlandıracakt ır . 3 0
Şimdi sözleşme tartışmasını b i r kenara koyuyor ve kendimize şu soruyu soruyoruz: Politik İnceleme'de, bireyin özgürlüğünü ve demokrasiyi savunma açısından, Etika ve Teolojik-Politik Inceleme'den ç ıkarı lamayacak hangi yeni düşünce vardır? Bu soruya şöyle cevap verilebileceğini düşünüyoruz: Politik İnceleme'de önerilen her yeni ve özgün düşünce Spinoza felsefe-sindeki olumsuz bir dönüşüme denk düşer. Peki neden?
Her şeyden önce Politik İnceleme seçkinci bir kitaptır. Buna karşılık Spinoza'nın genel felsefesi, temelde, ütopist siyasi sistem yaratıcılarıyla ve hem entelektüel hem de siyasi seçkincilikle mücadele eden, geleneksel felsefenin reddini vurgulayan bir düşüncedir. Spinoza felsefesi, f ik i r l e r in dogmalaşt ı r m a s ı n a ve tektipleştirilmesine hep karşı çıkar. Oysa Politik İnceleme geleneksel siyaset felsefesi z inc ir in in bir halkası olarak görülebilir. Spinoza, devletin en mükemmel biçimde nasıl kurulacağını sorar ve bu kuruluşu ayrıntılarıyla tanımlayarak soruya cevap vermeye girişirken bir anti-Spinoza'ya dönüşür. Dahası, Politik İnceleme'nm hemen başında, sonra tam tersini yapacağı için de çelişkili biçimde, sosyal ve siyasi mühendisliğe karşı olduğunu aynı Spinoza söyleyecektir . 3 1 Spinoza'nın Politik tnceleme'y'ı yazarken kendisiyle böylesine zıt düşmesi düşünce ta r ih in in en gizemli olaylarından b i r i d i r . 3 2
Politik İnceleme'nm anlamlı b i r başka yönü k o r k u temasında belir ir . Nasıl o l u p da Spinoza, homo homini deus (insan insan için bir T a n n ' d ı r ) 3 3
f i k r i n i terkedip Hobbes gibi bir k o r k u f i lozofuna dönüşmüştür?
2 9 Spinoza'nın, Politik İnceleme'de, sözleşme kuramının çifte boyutuyla Hobbes'dan çok Suârez'e yakın olduğu söylenebilir.
3 0 Paul Cazayus, Pouvoır et liberie en politique, Mardaga, Liege, 2000, s. 155, 160.
3 1 TP 1-1; TP 1-4. 3 2 Cazayus Spinoza'nın, siyasi sistemleri tanımlarken, siyası sistem yaratıcılarının mükemmellik tut
kusuna yakalanmış olabileceğini kabul eder (Cazayus. Pouvoır et liberie en politique, s. 148). 3 3 Etıka, Bolüm I V . ö n e r m e 35, Not.
kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
G e n e l d e insanlar tabi i o l a r a k bu t u t k u l a r a bağımlı o l d u k l a r ı n d a n yine tabii
o l a r a k b i r b i r l e r i n i n d ü ş m a n ı d ı r l a r . Ö y l e y s e , b e n i m için en k o r k u t u c u o lan
ve k e n d i m i o n d a n en ç o k k o r u m a m gereken kişi benim e n büyük d ü ş m a -
n ı m d ı r . 3 4
G e r ç e k t e n de, i n s a n l a r tabii o l a r a k b i r b i r l e r i n i n d ü ş m a n ı d ı r l a r ; b u yüz
d e n , y a s a l a r l a bir a r a y a ge lmiş ve b a ğ l a n m ı ş o l m a l a r ı n a r a ğ m e n , hep tabi
a t lar ını k o r u r l a r . ' *
Sonuç olarak, Politik İnceleme'de siyasi halin korunmasının temeli ve i l kesi k o r k u , insanların birbirlerinden çekinmesidir ve bu da Hobbes'unkine çok benzeyen bir tabii hal ve devletin oluşumu betimlemesine yol açar. De Cive'den bir alıntı yaparak konuşalım: Homo homini lupus ve bu yüzden tabii hal bir sta-tus hostilis'ur. Spinoza bir adım daha atar ve siyasi halin de bir status hostilis o l duğunu söyler; ama o, devletin mutlak gücüyle denetim altına alınmıştır.
Buna karşılık, Teolojik-Politik İnceleme'de insanların tutkularına tabi yaşamalarının kaynağı olan insan tabiatı sosyal hayatın da nedenidir . Başka b ir ifadeyle, t o p l u m d a yaşamak bu insan tabiatının bir sonucudur. Böyle b ir tabiat , düşmanlık kadar , dos t luk , işbirliği ve b i r l i k t e yaşama imkânı da taşır bünyesinde. Teolojik-Politik İnceleme'de k o r k u , t o p l u m u n kuruluşun u n temelindeki bir unsur o lmak şöyle d u r s u n , insanları b i r b i r i n e düşüren hurafeyi doğuran ve besleyen başlıca neden olduğundan, t o p l u m u yıkıma götüren ş e y d i r . 3 6
ö t e yan da n , Spinoza ne Politik İnceleme'de ne de Teolojik-Politik İnceleme'de multitudo sözcüğünü o l u m l u b ir anlamda kullanır. Yine de sözcük, Teolojik-Politik inceleme'de olumsuz bir anlam da taşımaz. İnsanlar o l dukları g i b i d i r l e r ve Teolojik-Politik İnceleme'nm yazarı multitudo'dan korkmaz . Oysa Politik İnceleme'nm yazarı o n u n karşısında dehşete düşer ve siyasi corpus'un olanaklı kıldığı mekanizmalarla o n u dizginlemek için el inden geleni y a p a r . 3 7
Charles Ramond'a göre, Birleşik Eyaletler'de kitabın yazıldığı dönemde beliren siyasi huzursuzluğun Politik İnceleme'ye yansıdığı ve Spinoza'nın bu kez, multitudo'yu ve kitlesel şiddeti dizginleme kaygısına kapıldığı düşünülebilir. Dahası , kitabın sistematik, yoğun, sert, c iddi ve ödün vermez tarzı da Spinoza'nın diğer kitaplarına alışkın o k u r u şaşırtabilir. Teolojik-Politik
3 4 Tl' 11-14. 3 5 TPVIII-12. 3 6 Spinoza, Teolojik-Politik inceleme, s. 43, 44, 45. 3 7 TP 1-3.
6. teolojık politik ınceleme'den poliuk ınte/eme'ye. özgürlük ve güvenlik bilmecesi 7 5
İnceleme'nm içtenliği ve cömertliği Politik inceleme'de hiç iz bırakmadan yok o lmuştur . 3 8 Lewis S. Feuer de, Politik İnceleme'nm yazarını belirleyen şey i n multitudo karşısında kapıldığı k o r k u olduğunu kabul edecektir. K o r k u s u o n u Hobbes sisteminin o t o k r a t i k unsurlarını yeniden dile getirmeye yöneltmiştir, oysa Spinoza, Politik Inceleme'yi yazmadan önce, bunlardan hep kaçınmak istemişt ir . 3 9
Gerçekten de, bu incelemede özgürlüğün Teolojik-Politik İnceleme'de taşıdığı önemi kaybettiği ve güvenliğin ön plana geçtiği görülebi l i r . 4 0 Etienne Balibar bu kanıyı paylaşır ve Teolojik-Politik lnceleme'y\e Politik inceleme arasında, sanki Spinoza bir evrenden ötekine atlamışçasına, büyük bir fark olduğunu bel ir t i r . Politik inceleme'de devletin amacı artık özgürlük değil, barış ve güvenliktir . 4 1 Paul Cazayus da Politik İnceleme'de Spinoza'nın "devlet i n gerçek amacı olarak ö z g ü r l ü k " 4 2 düşüncesinden çok uzaklaştığını, vurguyu güvenliğe yaptığını söyler. Cazayus'a göre b u , demokrat ik çözümden de uzaklaşıldığının işaretidir . 4 3
D e v l e t i n güvenliği için insanları işleri iyi idare etmeye yönel ten nedenler in
ö n e m i y o k t u r ; yeter k i işler iyi idare e d i l s i n . G e r ç e k t e n de z i h i n açıklığı y a
d a güçlülük özel e rdemlerdi r , devlet in erdemi ise g ü v e n l i k t i r . 4 4
H e r h a n g i bir devlete ilişkin e n iyi y a p ı l a n m a siyasi o r t a m ı n yöneldiği
a m a ç t a n k o l a y c a ç ı k a r s a n a b i l i r ; o hayat ta barış ve güvenl ikten b a ş k a şey
d e ğ i l d i r . 4 5
3 8 Yine de Kamond Politik Inceleme'den bütünüyle vazgeçme yanlısı değildir. Politik Inceleme'yi, Teolojik-Politik İnceleme'ye uyarlayarak okumak gerektiğini söyler (Charles Ramond, "Sur l'orientation quantitative du Traite Politique de Spinoza", Spinoza et la politique, I. 'Harmattan, Paris, 1997, s. 85, 86).
3 9 Feuer'e göre, Teolojik-Politik İnceleme, hakların devrine ilişkin Hobbesçu zihniyetle hiç bağdaşmayan bir demokrasi savunuşudur. Buna karşılık Politik İnceleme'de hakların krala mutlak olarak devri Hobbes düşüncesine çok benzer biçimde belirir (Aktaran: Steven Barbonc, Lee C . Rice, " L a naissance d'unc nouvelle politique". Architectures de la raıson, F.ns, Paris, 1996, s. 48).
4 0 Monarşi bağlamında, en iyi monarşik devletin üstünde yükseldiği temeller monarkın güvenliğini ve mııltıtudo'nun barışını sağlamalıdırlar (TP VI-2). Aynı biçimde, aristokrasinin temellerini sağlamlaştırmak için bu temellerin "ilk olarak, yalnızca yüce meclisin gücü ve iradesi üstüne oturmalarının sağlanması gerekir; öyle ki bu meclis elden geldiğince kendi kendisinin efendisi olsun ve multitudo onun için hiçbir tehdit oluşturmasın" (TP Vlll-7).
4 1 Balibar yine de Teolojik-Politik İnceleme'de bir sözleşme düşüncesi bulunduğunu ve bunun Politik tnceleme'y\e birlikte kaybolduğunu iddia eder (Etienne Balibar, Spinoza et la politique, PUF, Paris, 1985, s. 63).
4 2 Spinoza, Teolojık-Polıtık İnceleme, s. 285. 4 3 Cazayus, s. 169-172.
4 4 TP 1-6. 4 5 TPV-2.
7 6 kimlik bedenin hapishaneyidir: spino/a u/erıne ya/ılar ve söyleşiler
Buna karşılık, Teolojik-Politik İnceleme bir özgürlük, özellikle de bi reysel b i r özgürlük olan ifade özgürlüğü savunuşudur. Tüm yapıt boyunca, Spinoza, yalnızca bu özgürlüğün devletin huzuruna yönelik hiçbir tehdit oluşmadan tanınabileceğini değil, söz konusu huzur bozulmadan ortadan kaldırılamayacağını da kanıtlamaya uğraş ı r . 4 6 Öyleyse, Teolojik-Politik İnceleme'de Spinoza, özgürlüğün güvenliğin temelini oluşturduğunu kabul etmekle ka l maz, özgürlükle güvenlik arasında bulunduğu varsayılan karşıtlığı da bugüne kadar kimsenin başaramadığı biçimde ortadan kaldırır.
Politik İnceleme'nin demokrasiye ayrılmış ve tamamlanamamış o lan X I . Bölüm'ünün birkaç sayfasını ele almayacağız, ama orada söylenenleri y u muşatmaya yönelik çeşitli girişimlere saygı duysak da, bu pasajları Spinoza düşüncesiyle öylesine bağdaşmaz buluyoruz k i , neredeyse Spinoza Politik Inceleme'yi tamamlayamadığı için seviniyoruz. Ve çoğunluğun düşüncesini, yani ölümün Spinoza'yı en mükemmel demokrat ik yapılanmayı bize açıklamaktan alıkoyduğu düşüncesini kabullenmektense, düşünürün bu kitabı yarım bırakmayı tercih ettiği düşüncesi içimizi daha çok rahat la t ıyor . 4 7
Tüm bunları gözönüne alınca, son soru şu olacaktır : Günümüzde Spi-nozacıların çoğu neden Politik Inceleme'ye böylesine büyük bir önem atfediyorlar? Bu öyle kolay cevaplandırılabilecek bir soru değil.
Yine de cevaplardan b i r i , Spinoza'yı Politik İnceleme aracılığıyla o k u ma girişiminin, f i lozofun düşüncesini moderniteyle sınırlama refleksine işaret ettiği o lab i l i r . Gerçekten de, Teolojik-Politik Inceleme'yi her yer ve zamana ilişkin b ir evrenselciliğe ulaşma çabası diye yorumlayabi l i r iz . Buna karşılık, Politik İnceleme siyasi corpus'hr arasından yalnızca b i r i olan modern devlete dönüştür. Teolojik-Politik İnceleme demokrasiyi ve bireyin haklarını düşünmek konusunda, devlet düzeninin ve modern zihniyet in ötesine geçmek için önümüzde birçok kapı açarken. Politik İnceleme bizi modern çözümlerle sınırlamaktadır.
M o d e r n zihniyet ve modern devlet kuramı, gerçekte, deneyüstücülü-ğün bir başka bağlamda devamından başka şeyler değildir. Öyleyse burada
4 6 Bu fikir, aynı zamanda, Inceleme'mn alt haslığında da kullanılmıştır: Felsefe yapma özgürlüğünün, dine bağlılığa ve devletin huzuruna zarar vermeden tanınabılmesı bir yana, bu özgürlüğün, aynı zamanda devletin huzuru ve dine bağlılık ortadan kaldırılmadan yok edilemeyeceğim de gösteren birçok inceleme. Bkz. Spinoza, Teolo/ık-Polıtık İnceleme, s. 40, 41.
4 7 Mathcron, üstelik Spinoza düşüncesinde Politik Inceleme'ye ağırlık vermesine rağmen. "Spınn/a muhtemelen hu kitahı yazmayı bıraktı, çünkü Politik Inceleme'de tanımladığı siyasi hutundc radikal bir kötülük olduğunu görmüştü; turn devletlerde görülebileceği gibi" diye yazar (Alexandre Matheron, " I 'Indignation et le conatus de l'Htat spinoziste", Spinoza: Puissance et ontologıe. Kime, Paris, 1994, s. 164).
b reolojık politik rrrceleme'den politik rnreleme've. orgurluk ve güvenlik bilmecesi 7 7
artık son önermeyi , yan i Politik tnceleme'mn Spinoza'yı sonunda N e o -
Platonculuk' tan ve panteizmden kurtarabilecek k i tap olduğu önermesini i n
celeyebiliriz. Kanımıza göre, Politik Inceleme'de kaybolan Neo-Platonculuk
ya da panteizm değildir; çünkü Spinoza hiçbir zaman Neo-Platonist ya da
panteist bir düşünür olarak tanımlanamaz; kaybolanın olsa olsa Spinoza fel
sefesinin temel unsuru , içkinlik olduğu söylenebilir. Spinoza'yı özgün ve ev
rensel bir f i lozof kılan unsur.. . İçkinci düşünce, Tanrı 'nın yaratıcı iradesi ka
dar, siyasete ilişkin iradeciliği de reddeder. Dolayısıyla, bu içkincilik Politik
Inceleme'de or tadan kalkıyorsa, b u n u n kitabın bir kusuru olduğunu, tektan-
rıcılığın dünyevi b i r devamından başka şey o lmayan modern devlet kuramına
doğru bizi gerçek Spinoza'dan uzaklaştırdığını kabul etmek gerekir.
Sonuç olarak, bugün siyaset ve h u k u k felsefesinin önceliğinin demok
rasiyi ve bireyin haklarını düşünmek olduğu konusunda hemfik i rsek , Spi-
noza'nın güncelliği, felsefesinin bu yolda çözümler aramayı sağlayacak elve
rişli yol lar sunabilmesinde yatar. Öyleyse şu soruyu da kendimize soralım:
özgür lük ve demokras iy i , özgürlük ve güvenlik arasındaki çelişkiyi aşmayı
başaramamış olan modernité ya da devlet zihniyeti bağlamında mı düşünece
ğiz? Yoksa b ir adım daha atacak ve her türlü deneyüstücülükten ve m u t l a k i -
yetçilikten k u r t u l u p özgürlüğe ve multitudo'ya bir imkân veren içkin bir de
m o k r a s i n i n kapılarını mı zorlayacağız? Bu sorunun cevabı, Politik Incele
me'ye Teolojik-Politik İnceleme ya da başka deyimlerle farklı i k i Spinozacı-
lık arasında seçim yapmayı gerektirecektir.
7 Leviathan, Teolojik-Politik İnceleme ve
Politik İnceleme'de Korku Kavramı* REYDA ERGÜN
Thomas Hobbes, 1651 yılında yayınlanan Leviathan adlı eseriyle modern devletin habercisi mut lak monarşilerin resmini çizerken, bu yeni siyasi
ik t idar t i p i için, artık Tanrı 'ya gönderme yapmayan bir meşruiyet zemini hazırlamalıydı. Hobbes 'un anavatanı olan adanın kralları, ne zamandır, Katol ik Kilise'den bağımsızlaşarak m u t l a k hâkimiyetlerini k u r m a k için çabalıyorlardı. Bir meşruiyet bağının koparılıp b ir yenisinin kurulması anlamına gelen bu geçiş süreci, bütün A v r u p a açısından kaçınılmaz b ir kargaşaya gebeydi. Dönemin dinsel çatışmaları ve siyasi istikrarsızlık, kime biat etmesi gerektiğini bilmeyen kalabalığın farklı ve birbir ine karşıt siyasi güçler tarafından yönlendirilmesine neden o l u y o r d u . Hobbes'a göre bu kargaşayı tek bir şey önley e b i l i r d i : H e m yasayı söyleme hem de uygulama gücünü tek elde toplamayı başaracak, yani bir eline asayı diğer eline kılıcı alacak yeni bir siyasi aktör. Bu aktörün böylesine mut lak bir güçle donatılabilmesi, gücünü doğrulamak için kendinden başka hiçbir odağa gönderme yapmak zorunda olmamasına bağlıydı. Bu yeni aktörün ağzından çıkan yasa olacaksa, artık dünyevi gücün tanrısal yasayla bütün bağları koparılmalıydı. Mutlaklık, bölünmezlik ve sürekl i l ik ile tanımlı egemenliğin kaynağı Tanrı olamazdı. Düşünsel bir sıçrama, egemenlik kuramı ile t o p l u m sözleşmesi tasarımını b i r araya get i rmel i ve Leviathan m i lk baskısının kapağındaki resmi çizmeliydi.
(*) Bu makale İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde Reyda Ergün ve Cemal Bâli Akal'ın koordinatörlüğünde 14-15 Kasım 2008'de düzenlenen 1. Spinoza Günlen'nde tebliğ olarak sunuldu ve Spınııza (Hinleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2009'da yayınlanmıştır.
8 0 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoz.ı üzerine yazılar ve söyleşiler
Siyasi gücün meşruluk kaynağını Tanrı 'da bulmayan b ir düşünce, ka
çınılmaz olarak dönüp dünyevi b i r süreklilik odağı aramak zorundaydı. Söz
leşme kuramı, ulusun düşünülebilmesini sağlayan sürecin başlangıcıdır: Tabi i
halde t a m bir eşitlik içinde bulunan insanların b i r araya gelip tabi i haklarını
devrederek oluşturdukları yeni bir siyasi güç. Bu, t o p l u m sözleşmesi tasarımı
nın temelinde yatan temel mantıktır. Söz konusu yeni siyasi güç, yasa koyucu
ve uygulayıcıdır. Çünkü meşruiyetini insanların b i r sözleşmeyle haklarını
devretmiş olmalarından alır. M o d e r n efsane, böyle b ir gönüllülüğün varsayıl-
masına dayanır . Bu çerçevede, sözleşme kurgularının d o y u r u c u b ir cevap
üretmek zorunda oldukları temel bir soru vardır: İnsanlar tabi i haklarından
neden vazgeçerler? Bu soruya Hobbes 'un verdiği cevap korku o lmuştur . 1
Hobbes'a göre, bütün insanlarda ortak olan ve ancak ölümle son bu
lan d u r m a k bilmez bir güç arzusu vardır. Çünkü insan, daha fazlasını elde et
meye yönelmeksizin elinde bulunan gücü güvence altına alamaz. Çeşitli alan
larda elde edilecek güce ilişkin rekabet, insanları yarışmaya, düşmanlığa ve
hatta savaşa s ü r ü k l e r . 2 Üstelik i k i insan arasındaki bedensel ve zihinsel
farklar , bunlardan b i r i n i n diğerinde bulunmayan bir üstünlüğe sahip olduğu
nu iddia etmeye yetecek kadar fazla değildir. Dolayısıyla tabi i halde insanlar
arasında bütünüyle b i r eşitlik vardır. Bu eşitlikten, amaçlara erişme u m u d u
nun eşitliği doğar. Bu nedenle, aynı anda sahip olamayacakları b i r şeyi arzu
eden i k i insan arasında düşmanlık ve buna bağlı olarak da çatışma doğması
kaçınılmazdır. Öyleyse eşitlik, güvensizlik ortamına neden o lur . Güvensizlik
ten kurtulmanın akla yatkın tek y o l u da, tehlike oluşturacak daha büyük bir
güç kalmayıncaya kadar olabildiğince insanı hâkimiyet altına almaktır. Bu
nedenle, herkesi birden k o r k u salarak b o y u n d u r u k altında tutacak genel bir
güç bulunmadığı sürece, yani tabi i halden sivil hale geçilmediği sürece, herkes
herkese karşı daima savaş hal indedir . Bu savaş halinde insanı bekleyen, yal
nızlık, yoksul luk ve kısa bir hayat süresidir. 3
Hobbes, devlet gücünün kaynağını yani meşruiyetini sözleşmede arar
ken, " insan insanın k u r d u d u r " diye özetlenebilecek bir insan tabiatı çözüm-
1 Hobbes'a göre, insanın iki temel güdüsünden biri olan kaçınma |jırrsırm| (diğeri arzu \desıre\), kendisinden kaçınılan nesneden zarar geleceği düşüncesiyle bir arada olduğunda korku \fear\adını alır (l.eviathan, \-b). İngilizce metin için bkz. Thomas Hobbes, l.eviathan, Penguin Books, Londra, 1985. s. 119, 123.; Türkçe çeviri için bkz. Thomas Hobbes, leııalhan. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 47, 50.; Bundan sonra bu esere gönderme yapılırken önce bolüm ve alt holüm numaraları verilecek, daha sonra parantez içinde sırasıyla, kullanılan ingilizce ve Türkçe baskılardaki sayfa numaraları belirtilecektir.
2 Lnitlhm, t-11 (161; 76). 3 A.g.e.. 1-13 (183-186; 92-94).
7. levıathon. teoloiık politik inceleme ve politik inceleme'öe korku kavramı 8 l
lemesi yaparak, sözleşme düşüncesinin dayandığı gönüllülük varsayımının temelini atmaya çalışır. İnsanlar, tabiatları gereği kaçınılmaz olarak b i r b i r i n i n düşmanıdır. Bu nedenle, hepsini k o r k u y l a dize getirecek denli kudre t l i bir siyasi aktörün varlığına ihtiyaç duyar lar . * Diğer yandan, ölüm k o r k u s u , rahat bir hayat için gerekli şeyleri elde etme arzusu ve emek vererek bunları elde etme u m u d u , yine tabi i olarak insanları barışa yönelten duygulardır. Bu duyguların yönlendirmesiyle insanlar, onlara üzerinde anlaşabilecekleri uygun barış şartlarını gösterecek olan akla dayanırlar. 5 T a b i i olarak herkesin kendi hayatını k o r u m a k için kendi gücünü dilediği gibi kul lanmaya ve kendi yargısıyla bu amaca ulaşmaya yönelik en uygun bulduğu şeyi yapmaya hakkı olduğund a n , herkesin her şey üzerindeki tabii hakkı devam ettiği sürece, hiç kimse gerçek anlamda bu hakkın tadını çıkaramayacaktır . Hobbes'a göre bu o lgu , b ir inci ve temel tabiat yasasına varmamıza neden o lur : Herkes, o n u elde etme u m u d u olduğu ölçüde, barışı sağlamak için çalışmalıdır. Barış elde edilemi-yorsa, herkesin, savaşın tüm yardım ve yararlarını araması ve kullanması gerekir . Bu son cümle de tabi i hakkı özetler. Öyleyse barışı kurmanın tek y o l u , istisnasız herkesin tabi i hakkından vazgeçmesidir. Bu da b ir sözleşmeyle gerçekleşir . 6 Ahde vefa da bir tabiat yasasıdır. Çünkü aksi halde, herkesin her şey üzerindeki hakkı, dolayısıyla da savaş d u r u m u devam eder. Bu da barışın aranmasını emreden temel tabiat yasasına aykırıdır . 7
Devleti k u r a n ve egemeni belirleyen sözleşme kurgusunun dayandığı gönüllülüğü bu şekilde açıklayan Hobbes, daha sonra, tabiat yasalarının aslında ahlâki ilkeler olduğunu söyleyerek gerçek yasa tanımını yapar: Yasa, başkaları üzerinde b u y u r m a hakkı o lan kişinin yani egemenin sözüdür . 8
Hobbes, bu yasa tanımıyla, bir yandan i radi poz i t iv izmin in altını çizerken, d i ğer yandan da h u k u k u egemenin iradesine indirgeyen bu görüşünü doğrulamaya çalışır. Devlet in amacı bireysel güvenliktir. Bu güvenlik ise tabi i yasalarla sağlanamaz. Bu nedenle, tabi i yasalara uyulmasını buyuracak bir gücün insanlar üzerinde k o r k u uyandırması gerekir. Sözleşmenin ve dolayısıyla barışın devamlılığını güvence altına alacak olan şey, hak devri ile ortaya çıkan
4 Bu noktada Hobbes, tabii hukuk geleneğinin bütünüyle içini boşaltıp elinde kalan kabuğu kendi iradi pozitivizmi lehine kullanmak için son kez tabii yasa kavramına gönderme yapar.
5 Bu şartlar, Hobbes'a göre tabiat yasalarıdır. Bunlar, akılla bulunan ve insanın kendi hayatı için zararlı şeyleri yapmasını yasaklayan ilkeler ya da genel kurallardır [l.efuthjn, 1-13, 14 (188, 189; 96, 97)|.
6 L e ı i d r 7 )<M , l - l 4 ( l 9 0 ; 9 7 | .
7 A.g.e., 1-15(201,202; 106).
8 A.g.e., MS (215-217; 115-117).
8 2 kimlik bedenin hapishaneyidir spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
egemenin, sahip olduğu gücü kul lanarak , insanların sözleşmeye sadık kalma
larını sağlamaktır. Bu sözleşme, ölüm ve esaret korkusuna bile dayansa ege
menin m u t l a k , bölünmez ve sürekli gücünün meşru z e m i n i d i r . 9
Görüldüğü g i b i , Hobbes düşüncesinde " k o r k u " , pek çok düzlemde k i
l i t b i r r o l oynar . İnsanları, b i r sözleşme yaparak devleti kurmaya iten neden,
herkesin herkesten duyduğu k o r k u d u r . Bir başkasından gelebilecek ölüm ya
da esaret tehdidi veya el indekiler in b ir başkası tarafından gasp edilmesi kor
kusu. . . İnsan, tabiatı gereği bu k o r k u d a n kur tu lmaya çalışacaktır. Bu ise, her
kes her şey üstündeki t a b i i hakkını elinde tuttuğu sürece mümkün değildir,
öyleyse bu k o r k u d a n kurtulmanın tek y o l u , başka bir k o r k u n u n b o y u n d u r u
ğu altına g i rmekt i r . Herkes tarafından devredilen tabi i hakları elinde toplaya
rak , mut lak b ir buyurma hakkının b i r i c ik sahibi olarak karşımıza çıkan ege
menin boyunduruğu alt ına. . . O n u n ağzından çıkan yasa olacak ve saldığı
k o r k u y l a bu yasalara uyulmasını sağlayacaktır. H u k u k düzeninin gücü, k u
rallarına uyulmadığı zaman ortaya çıkabilecek sonuçlardan d u y u l a n k o r k u
nun büyüklüğüne bağlıdır.
Hobbes 'un b ir yandan çelişkisi ama diğer yandan da teor ik dehası,
m u t l a k ve karşı konulamaz bir güç tasarlarken, bu gücün meşruiyetini, yine
de, üzerinde k o r k u saldığı insanlara dayandırabilmesinde yatar. Hiçbir şey
ölüm ve esaret korkusundan k u r t u l m a k t a n daha akıllıca olamayacağından,
yaşam güvencesi karşılığında, insanlar, başka hiçbir konuda f i k i r l e r i n i n so
rulmaması r i sk in i göze alıp, k o r k u y l a boyun eğecekleri b i r h u k u k düzenini
kendi elleriyle yaratarak gönüllü köleliklerine razı o lur lar . Ama elbette H o b
bes açısından bu bir kölelik değildir. Çünkü yasaların korkusuyla davranan
kişi, yine de özgür bir eylemde bulunmaktadır . 1 0 öy leyse , Hobbes düşünce
sinde, insan yaratısı olan devletin koyduğu kural lara h u k u k i niteliğini veren,
tabiata gönderme yapılarak açıklanan insan duygularıdır. Yaratının k o r k u
salan gücünün kaynağı , yaratıcısının k o r k u n u n güdümündeki tabiat ıdır .
T o p l u m ve h u k u k varsa bunun nedeni k o r k u d u r . T o p l u m ve h u k u k u n de
vamlılığının da temelinde, başka bir düzlemde olsa da, k o r k u yatar.
İnsan her zaman i k i iy i arasından kendisi için daha iy i olduğunu dü-
9 Leviathan. 1-17 (223-228; 127-130). 1 0 Hobbes'a göre, korku ve özgürlük birbiriyle çelişmez. Çünkü özgür olmak elemek, insanın, gücü
ve zekasıyla yapmaya muktedir olduğu şeylerde, istediği şeyi yapmasının engellenmemiş olmasıdır \the absence of opposıtion|. Hobbes açısından, bir şeyi korku nedeniyle yapan kişi, yine de özgür bir kişi olarak eylemde bulunur. Örneğin bir devletin uyruğu olarak yapılan tüm eylemler, yapmama "özgürlüğü" bulunmasına rağmen, yasa "korkusuyla" gerçekleştirilen eylemlerdir [Leviathan, 1-21 (261-263; 154, 1551).
7 leviathan. teolojik politik inceleme ve politik ınceleme'âe korku kavramı 8 3
şündüğü şeyi, i k i kötü arasından da kendisi için daha az kötü olduğunu düşündüğü şeyi seçer diyen Spinoza , 1 1 insanın bu i k i k o r k u d a n hangisini yeğ t u tacağı konusunda büyük iht imal le çağdaşı Hobbes ile çelişmeyecektir. Ancak Spinoza, insan tabiatının temel yasasıdır dediği bu o lguyu asla bir meşrulaştırma aracı olarak k u l l a n m a z . 1 2 Başka b ir ifadeyle, siyasete ve insan tabiatına her zaman gerçekçi bir gözle bakan Spinoza, insan tabiatına en uygun re j imin ne olabileceği sorusunu sorarken, h u k u k u kuran siyasi süreçler ve meşrulaştırma çabaları arasında taraf tutmaz. Bu anlamda, Spinoza'nın modern b ir devlet kuramcısı olduğunu söylemek mümkün değildir. En azından Etika ve Teolojik-Politik İnceleme beraber düşünüldüğünde...
Bu önerme, i lk bakışta yadırgatıcı gelebilir. Çünkü Spinoza'nın H o b bes'a en çok yaklaştığı metn in in Teolojik-Politik İnceleme olduğu hep söylenir . Bu b ir anlamda doğrudur da. Bu metinlerde i k i çağdaşın ana sorunsalı, teolojik-siyasi gücün temelini çökertmektir . Ancak aralarındaki flört, bu noktada sona erer. Liberal sözleşme kuramları, bur juva sınıfının başı çektiği temel hak ve özgürlükler mücadelesi, kuvvetler ayrılığı tasarımı, h u k u k devleti ilkesi g ib i pek çok araçla ne kadar yumuşatılmaya çalışılmış olursa o lsun, egemenlikle tanımlı modern devletin özündeki totaliterliği en yalın biçimde gözler önüne seren Hobbes düşüncesi, modern öncesi felsefe geleneğinin karşısında durduğu g ib i modernliği de parantez içine alan Spinoza düşüncesi ile uzlaştırılamaz bir karşıtlık içindedir.
Teolojik-Politik Inceleme'nin hemen giriş bölümünde, Spinoza, k o r k u f i lozofu Hobbes 'u karşısına alarak, k o r k u ve insan köleliği arasındaki yadsınamaz bağı gözler önüne serer. İnsan özgürlüğünün temelini , anlama yeteneğinin [intellectus] mükemmelleştirilmesinde bulan Spinoza, insanların büyük bir kış
l ı Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme. Dost Kitabcvi Yayınları, Ankara, 2008, s. 233. Bundan sonra bu esere gönderme yapılırken TIP (Tractatus Tbeologico-Polıtıcus) kısaltması da kullanılacak, bölüm numarası verildikten sonra gönderme yapılan basımdaki sayfa numarası belirtilecektir.
12 Spinoza "insan tabiatı" kavramını kullanırken, genelde filozofların yaptığı ve Spinoza'nın Politik Inceleme'mn hemen başında eleştirdiği gibi, insana belli değerlerden yola çıkarak bakmaz. Spinoza, Etika'da ortaya koyduğu duygular kuramıyla, neredeyse antropolojik olduğu söylenebilecek bir nesnellikle, insan diye adlandırdığımız tekil varlıkların tabi oldukları tabii yasaları göstermeye çalışır. Tutkular insanların kendi hatalarıyla içine düştükleri kötülükler değildir. Bu nedenle, insanı anlamaya çalışmak ve insana dair gerçek bir bilgiye ulaşmak için, insanların eylemleriyle alay etmemeye, onlara acımamaya, onlardan nefret etmemeye çalışmak gerekir. İnsan da tabiattaki diğer her şey gibi belli bir zorunluluğa tabidir ve bu zorunluluğun yasaları kavranmadıkça insan hakkındaki bütün saptamalar gerçek dışı olacaktır. Spinoza'nın filozoflara yönelttiği hu eleştiri için bkz. Benedıctus Spinoza, Tractatus Politicus, Dost Kitabesi Yayınları, Ankara, 2007, ss. 11-13.; Bundan sonra bu esere gönderme yapılırken bazen TP (Tractatus Politicus) kısaltması da kullanılacak, bolüm numarası verildikten sonra kullanılan basımdaki sayfa numarası belirtilecektir.
kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
m i n i n , z ihnin \mens] hayalgücü [imaginatio] yönünün güdümünde yaşadıkla
rının farkındadır. Dünyayı ve kendini hayalgücüne dayanarak anlamlandırma
ya çalışan insan, şeylerin gerçek nedenlerinin bilgisizi olduğundan, sonuçlan
nedenler g i b i algılayarak " u m u t l a k o r k u arasında çaresizce gider g e l i r . " 1 3
Spinoza'ya göre, korkuları onlara hâkim olduğu sürece, insanların, hurafenin
\superstitio] pençesine düşmesi kaçınılmazdır. 1 * İnsan tabiatının korkuya olan
bu yatkınlığı, hurafeyi doğuran ve besleyen başlıca nedendir . 1 5 Spinoza'ya gö
re, bugüne kadar hiçbir temeli olmaksızın tapınılmış olan her şey, kederli ve
k o r k a n bir z ihnin hayallerinden ve hezeyanlarından başka şey değildir . 1 6
Diğer yandan hurafe, " z i h n i n tüm hayalleri gibi son derece çeşitli ve is
tikrarsızdır. Nihayet , u m u t , k i n , öfke ve hile olmazsa o n u n da varlığını sürdür
mesi mümkün değildir. Çünkü kaynağını akıldan değil, yalnızca duygudan,
hem de en güçlüsünden a l ı r . " 1 7 Bu yüzden, Spinoza'ya göre, insanların k o r k u
nedeniyle hurafenin pençesine düşmeleri ne denli kolaysa, tek ve aynı hurafe
ye bağlı kalmalarını sağlamak da o denli zordur. Bu istikrarsızlık, ta r ih in de
kanıtladığı g ib i , kaçınılmaz olarak çok sayıda karışıklığa ve tüyler ürpertici sa
vaşlara neden o l u r . 1 8 Bu nedenle, k o r k u , insanlar arasındaki iletişimsizliğin,
güvensizl iğin , önyargı ve ça t ı şmalar ın başl ıca kaynağıdı r . S p i n o z a ' n ı n
Hobbes'tan ayrıldığı nokta , insan tabiatının korkuya yatkınlığını, herhangi bir
siyasi ik t idar t i p i için bir meşrulaştırma aracı olarak kullanmamasıdır. T a m
tersine, bu yatkınlığın, kendi çıkarlarının peşinde koşan siyasi güç sahipleri ta
rafından nasıl da işlerine geldiği gibi kullanıldığını gösterir Spinoza. "Kalaba
lığı yönetmek için, hurafeden daha etki l i hiçbir şey y o k t u r " 1 9 ve bunu en iy i
bilenler de, ister dinî ister siyasi olsun, yöneticilerdir.
" M o n a r ş i k yönetimin en büyük sırrı ve tüm çıkarı, insanları a ldatmak
ta ve onları dizginlemesi gereken k o r k u y a din maskesi t akmakta yatar. Onlar
böylece, sanki kurtuluşları için savaşıyormuşçasına, köleleşmek için savaşır
l a r . " 2 0 Oysa özgür bir devlette, her insanın özgür yargısının, bu şekilde ön
yargıların boyunduruğu altına alınması ya da herhangi biçimde baskıya uğra-
13 777', Girit, s. 43, Ayrıca bkz. Elika I, ö n s ö z . ; Etika'nın Türkçe çevirileri için bkz. Spinoza, Etika, çev. Hilmi Z i y a Ülken, Dost Kitabesi Yayınları, Ankara, 2006; Spinoza, Törebilim, çev. Aziz Yardımlı, Idea Yayınları, İstanbul, 2000.
1 4 A.g.e., Giriş, s. 44, 45. 15 A.g.e., Giriş, s. 44. 1 6 A.g.e., Giriş, s. 45. 1 7 A.g.e., Giriş, s. 45 . 1 8 A.g.e.. Giriş, s. 45. 1 9 A.g.e., Giriş, s. 45. 2 0 A.g.e., Giriş, s. 45.
J. leviathan. teolo/ık politik inceleme ve politik incelememde korku k.ıvr.ı
tılması düşünülemez b i l e . 2 1 Özgürlük ve güvenlik içinde yaşamak d e r n e k , tam da insanları hurafelerin pençesine düşürüp hurafeden doğan önyargı lar la onların kolayca b o y u n d u r u k altına alınmasını sağlayan k o r k u d a n u z a k yaşamak demektir .
Spinoza felsefesinde insan eylemlerinin it ici gücü arzudan [cupiditas] kaynaklanan duygulardır. Bunlar akıl tarafından yönlendirildiğinde acciones, yani e tk in duygular , aksi halde passiones, yani edilgen duygular ya da t u t k u lar söz konusu o l u r . 2 2 K o r k u , akıl taraf ından yönlendirilmeyen en g ü ç l ü duygu dolayısıyla da b ir edilgenlik hal id ir ve hurafeye neden o l u r . 2 3 H u r a f e ye kapılan z ih in , k o r k a n ve aklın tamamen devreden çıktığı b i r z i h i n d i r . Böyle b i r z ih in de k o r k u siyaseti güdenler tarafından kolaylıkla yönlendirilebilir. Spinoza'nın da belirttiği g i b i , k o r k u y u siyasi araç olarak kul lanan yönetici ler , insanların hurafeye yatkınlıklarını bileyerek daha kolay yönetilir hale gelmelerini sağlarlar. Her ne kadar Spinoza, Teolojik-Politik inceleme'de b u n a örnek olarak teoloj i ve d i n i n sömürülmesini gösterse de, düşünürün bu çerçevede getirdiği eleştirileri ötekileştirme ve k o r k u üzerinden yapılan her türlü siyaset için söylemenin mümkün olduğu düşünülebilir. Bu anlamda özellikle bu eleştiriyi günümüze taşıdığımızda, t ırmanan milliyetçilik ve güvenlik p o l i t i k a larının ya da "medeniyetler çat ışması" kehanetlerinin birer k o r k u siyaseti o l duğunu ve insanları hurafeye yönlendirdiğini söylemek mümkündür. Spinoza'nın bakış açısından bu d u r u m insanları ve toplumları ancak uzlaşmazlık ve çatışmaya götürecektir.
2 1 A.g.e., Giriş, s. 45, 46. 2 2 Spinoza'ya göre duygu \affectus\, bedendeki onun eyleme gücünü artıran ya da azaltan, ona yar
dımcı olan ya da onu engelleyen duygulanışlardır [affectio\. Spinoza felsefesinde, bu duygulanışların ideaları da duygu adını alır. Bedenimizdeki bu duygulanışların herhangi birinin yeterli nedeni olabilirsek, Spinoza bu duyguyu bir eylem \aclio\ olarak, aksi halde bir tutku \passio\ olarak adlandırır [Etika III, Tanım 3). Spinoza'ya göre, etkisi kendisi yoluyla açık ve seçik olarak kavrana-bilen neden, yeterli nedendir\aJaequata COUSa], Etkisi yalnızca kendisi yoluyla kavranamayan neden ise yetersiz ya da kısmi nedendir {Etika III, Tanım 1). Dolayısıyla, ister dışımızda ister içimizde olsun, tabiatımızdan yalnızca o tabiat yoluyla açık ve seçik olarak kavranabilen herhangi bir şey doğduğunda etkinizdir. Ancak kısmi nedeni olduğumuz bir şey tabiatımızdan doğduğu zaman ise edilgenizdir {Etika III, Tanım 2). Zihnimiz yeterli ideaları olduğu sürece zorunlu olarak etkin, yetersiz ideaları olduğu süreceyse zorunlu olarak edilgendir (Etika III, ö n e r m e 11. Spinoza'ya göre, üç tür bilgi vardır. Şeylerin özelliklerine ilişkin ortak nosyonlarımız ve yeterli idealarımız olması bu bilgi türlerinden bir tanesidir. Spinoza bu bilgi türünü, "akı l " ya da "ikinci tür bilgi" olarak adlandırır (Etika II, Önerme 40, Not 2). İkinci tür bilgi, üçüncü tür bilgiyle birlikte, zorunlu olarak gerçektir [Etika II, Önerme 411 ve bize gerçeği yanlıştan ayırt etmeyi öğretir [Etika II, Önerme 42); Spinoza, Törebilim, Idea Yayınları, İstanbul 2000, ss. 79, 80, 64, 65.
2 3 Etika III, Önerme 18, Not 2'ye göre, "korku, kuşkulu bir şeyin imgesinden doğan kararsız bir acıdır" ; Spinoza, Törebilim, s. 92.
86 kimlik bedenin haplshanesidir: Spinoza Uterine yazılar ve söyleşiler
Aklı ve dolayısıyla sağduyuyu devreye sokup k o r k u y u engelleyerek, i n san tabiatının bu yatkınlığının sömürülmesine engel olabilecek tek şey, ifade özgürlüğü temelinde yükselen b ir demokrasi anlayışı o labi l i r . Bugün devlet ve birey arasındaki dikey ilişkide en çok sınırlananın ve bireyler arasındaki yatay ilişkilerde en çok saldırıya uğrayanın ifade özgürlüğü olduğu olgusu d ik kate alındığında, Spinoza'nın kurduğu denklem daha da bel i rginl ik kazanır. Güvenlik adına özgürlüklerin, özellikle de ifade özgürlüğünün hiçe sayıldığı b ir re j im, paranoyanın, iletişimsizliğin, önyargıların doruğa çıktığı bir re j imd i r . Düşüncelerin özgürce ifade edilebildiği, karşılaştığı, çatıştığı ve dönüşebildiği bir re j im olan demokrasiden en çok uzaklaşıldığı a n . . . 2 * Teolojik-Po-litik İnceleme'nin giriş bölümünde Spinoza bu noktayı açıkça dile getir ir : N e y i n söylenip neyin söylenemeyeceği konusunda yasalar çıkarılması ve f ik i r l e r i n suç sayılarak m a h k u m edilmesi kadar toplumsal barışa zarar verecek başka bir şey olamaz. K a m u güvenliği adına söz hakları elinden alınanlar, aslında yalnızca hasımlarının kinine ve gaddarlığına k u r b a n edilmiş o lur . T o p l u m içinde karşıtlıkların bulunması elbette kaçınılmazdır. Ancak sadece eylemler in değil, sözlerin de kovuşturulup cezalandırıldığı b i r siyasi düzende, karşıtlıklar toplumsal barışı tehdit eden çatışmalara dönüşecektir . 2 * Bu çatışmalar, insanların k o r k u n u n pençesine düşmelerine neden o l u r . İnsanlar bir k o r k u dan kur tu lab i lmek için bu sefer başka bir k o r k u n u n boyunduruğu altına girmeye razı o lur lar ; b i r kölelikten k u r t u l u p başka bir köleliğin kucağına düşerler. Nerede b ir k o r k u siyaseti güdülüyor, düşmanlar yaratılıp insanlar bunlara karşı kışkırtılıyorsa, orada insanların boyunlarına geçirilen prangayı yeğ tutmalarına yönelik bir o y u n oynanıyor demekt ir . K o r k u k o r k u y u doğurur. Söz konusu olan kendi öznelliğini nesnelleştirerek dayatan bir azınlığın lehine işleyen bir kısırdöngüdür.
Spinoza bu o y u n u gözlemler. A m a Hobbes 'un yaptığı g ib i , bir k u r a m cı olarak bu oyuna katılmaz. O yalnızca, siyasi b i r tavırla, demokrasiyi savunur . İnsanı b i r yaprak g ib i savurup, boş inanç ve önyargıların, dolayısıyla da teoloj ik ya da p o l i t i k gücü elinde bulunduranların kölesi haline getiren şey k o r k u ise, insanın özgürleşmesi, o n u bu k o r k u d a n k u r t a r m a k için sağduyu ve
2 4 Spinoza düşüncesinde demokrasi bir "uzlaşma" rejimi değildir. Spinoza tabiatta bir sıradüzen olduğunu reddedip tüm tekil varlıkları da tabiatın hiçbir ayrıcalıktan yararlanmayan birer parçası olarak görürken, aynı zamanda onların indirgenemez gerçekliklerini ve kendilerine özgülüklerini de ortaya koyar. Dolayısıyla herkesin kendini ifade edebildiği bir rejim olan demokrasi zorunlu olarak birbirlerinden farklı bireylerin farklılıklarım koruyarak bir arada yaşayabildikleri hir rejim olacaktır.
2 5 T T P , Girit, s. 46.
levıathan. teolojik politik inceleme ve politik inceleme'de korku kavramı 87
aklın devreye sokulmasıyla b a ş l a r . 2 6 Korkuyla eyleyen bir insanın da özgür sayılabileceğini söyleyen Hobbes 'un tam karşısında, Spinozacı önerme kendini dayatır: İnsanın köleliği, edilgen duyguların pençesinde o l m a k t ı r . 2 7 İnsan tabiatına en uygun o lan , yani b i r yandan insanın yargısını özgür bırakırken diğer yandan da bu yargının özgürce oluşmasını sağlayacak koşulları yaratabilecek tek re j im demokrasidir . Dolayısıyla, insanı gerçekten kölelikten k u r taracak o lan , k o r k u y u bertaraf etmek için başkalarının koyduğu yasalara itaat etmek değil, yalnızca ve yalnızca demokrat ik b ir toplumda yaşamaktır. Demokras i , sözleşme kurgusunda olduğu g ib i varsayımsal değil gerçek b ir gönüllülüğe dayandığından i taat in or tadan kalktığı re j imdir . Burada elbette d i k k a t edilmesi gereken, bir re j imin kendini demokrat ik olarak adlandırmasından çok , gerçekten demokra t ik o l u p olmadığıdır. Spinozacı demokrasi anlayışında, demokrasinin nasıl olması gerektiği konusunda elbette reçete verilemez. Ancak asgari olarak şunu söylemek yanlış olmayacaktır: Demokras i nin olmazsa olmaz i k i koşulu, ifade özgürlüğü ve siyasetin imkânıdır.
Diğer yandan, k o r k u teması, Teolojik-Politik İnceleme'de yöneticiler açısından da işlenir. İnsanı, o n u insan olmaktan çıkaracak ölçüde baskıya tabi kılmak mümkün değildir. Bu nedenle, uyruklarını k o r k u y l a dize getirmeye çalışan rejimler, dış düşmanlarından çok kendi uyruklarından k o r k a n re j iml e r d i r . 2 8 En baskıcı re j im, kendi uyruklarından en çok k o r k a n rejimse, demokrasi de yurttaşlara en çok güvenen ve onlara en özgür ortamı sağlayan rej i m olacaktır. Yasalar bireyleri koruyacak, siyasi bütün amaç değil or tak yaşamı akla uygun yasalar koyarak ve bunları e tk i l i b i r biçimde uygulayarak düzenleyen bir araç olacaktır. Bu, re j imlerin kendiler ini nasıl tanımladıkları ile değil, nasıl oldukları ile i lg i l i b i r sorundur. Yurttaşlarından k o r k a n b ir rej i m i n kendini demokrat ik olarak tanımlaması, o n u demokrat ik kılmaz. Böyle b ir re j im, tam da, demokrat ik olmadığının farkındalığı içinde yurttaşlardan k o r k m a k t a ve siyasi bütünü en başta onlara karşı korumaya çalışmaktadır. Oysa demokra t ik bir siyasi bütünün amacı özgürlüktür . 2 9 İnsan köleliğinin en büyük nedenlerinden b i r i k o r k a n bir zihne sahip olmaksa, demokra t ik bir siyasi bütünün başlıca amacı insanı k o r k u d a n kurtarmaktır. Spinoza, paradigmayı tersine çevirir: Özgürlüğü sağlayacak olan şey güvenliğe verilen ön-
2 6 Burada sağduyu ve akıl kavramları, zihnin anlama yeteneği bölümü mükemmelleştirilerek ulaşılan ve Spinoza tarafından ortak nosyonlar ile yeterli idealar sahibi olmak diye tanımlanan "ikinci tur bilgi" anlamında kullanılmaktadır.
2 7 Etika IV, ö n s ö z . ; Spinoza, Törtbılım, s. 130. 2 8 T T P X V / / , s. 243, 244. 2 9 / T P X X . s. 28S.
88 kimlik bedenin hapishanesldir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
çelik değildir. Asıl güvenliği inşa edecek olan şey özgürlüktür. Demokras i , her şeyden önce, b u n u n b i l inc id i r .
Teolojik-Politik Inceleme'nin demokrasiyi ve özgürlüğü öne çıkaran bu söyleminden sonra, Politik İnceleme o k u r u n u afal latabi l i r . Bu ik inc i p o l i t ik metnin yazarı açıkça güvenlik kaygısını öne çıkarmış g ib i görünmekted i r . 3 0 Diğer yandan, Hobbes 'un söylemine kayan bir insan tabiatı çözümlemesi de hemen Politik Inceleme'nin i lk bölümlerinde kendini gösterir. Buna göre, insanlar, nefretten kaynaklanan duygular nedeniyle, farklı yönlere sav-r u l u r l a r ve b i r b i r l e r i n i n rak ib i o l u r l a r . İnsanlar tabiatları gereği b i r b i r i n i n düşmanıdır. Çünkü, en çok korktuğum ve kendimi k o r u m a k için en çok d i k kat etmem gereken, en büyük düşmanımdır. İnsan da, diğer canlılardan daha güçlü, daha kurnaz ve düzenbaz olduğundan, en k o r k u t u c u can l ıd ı r . 3 1 T a b i i halde, insan, b i r başkasının baskısından kendini koruyabildiği sürece kendi hakkına tabi olsa da aslında tek bir kişinin, geri kalan herkes karşısında kendisini korumaya çalışması umutsuz b ir çabadır. Bu nedenle, tabi i halde, tabii hak bir anlam ifade etmez. İnsanın korkması için ne denli fazla nedeni varsa, gücü ve dolayısıyla da hakkı o denli aza l ı r . 3 2
Bu insan tabiatı ve tabii hal tasarımının nereye varacağı bel l idir : Politik Inceleme'ye göre herkesin herkesten korkmasını engellemenin y o l u , b i r araya gelerek, emirlerine uyulmasını ve insanların tek bir zihin tarafından yönlendiriliyormuşçasma yaşamalarını sağlama kudret ine sahip t o p l u b ir güç-hak o luşturmakt ır . 3 3 İnsan, tabii halde olduğu kadar sivil halde de tabi atın yasaları uyarınca hareket eder ve kendi yararına yönelir. Her i k i halde de onu yönlendiren k o r k u ya da u m u t t u r . A r a d a k i tek fark , sivil halde, tüm i n sanların aynı şeyden korkması ve hepsi için tek ve aynı güvenlik güvencesinin böylece de tek bir yaşama usulünün olmasıdır. Politik Inceleme'nin yazarı Spinoza'ya göre, bu d u r u m , insanın yargı yeteneğini or tadan kaldırmaz. Çünkü insanın siyasi bütünün buyruklarına itaat etme kararının temelinde ister o n u n gücünden duyduğu k o r k u isterse sakin bir hayat sevgisi bulunsun, böy-
3 0 örneğin bkz. "|...| gerçekle, ruhun özgürlüğü, yani cesaret özel bir erdemdir. Devlete gerekli olan erdem ise güvenliktir" (TP 1-6, s. 141.
3 1 TP 11-14, s. 20. 3 2 TP 1115, s. 2 0 , 2 1 .
3 3 TP 11-16, s. 21. ör tülü bir sözleşme düşüncesi ve egemenlik kuramı olarak yorumlanabilecek tek bir zıhın tarafından yonlendirılryormusçasına eylemek ya da yaşamak ifadesi. Politik İncelemede pek çok kez karşımıza çıkar: TP 11-21, TP 111-2, TP III-5, TP 111-7. Bu tabii yönelimi yani insanların tek bir zihnin rehberliğinde eylemelerini sağlayan şey ise umut, korku ya da maruz kalınan bir zararın ocunu almak gibi ortak bir duygudur (TP Vl-l).
7. leviathon. teolojlk politik inceleme ve politik inceleme'de korku kavramı
le bir siyasi bütünün yararı konusunda kendisi karar vermiştir . 3 * Peki bütü
nüyle bir başkasının yargısının boyunduruğu altına g irmek, dolayısıyla da si
v i l ha l , aklın buyruğuna aykırı değil m i d i r ? Politik Inceleme'nin yazarı
Spinoza'ya göre, akıl , tabiata aykırı olan hiçbir şey öğretmez. İnsanlar, duy
gularının boyunduruğu altında oldukça, sağlıklı aklın, her bireyin kendi hak
kına tabi olmaya devam etmesini buyurması mümkün değildir. Ayrıca akıl,
açıkça, barışın aranması gerektiğini öğretir. Barış da ancak, siyasi bütüne say
gı gösterildiği sürece k u r u l a b i l i r . 3 5
Politik inceleme'de Spinoza, yurttaşların (Teolojik-Politik inceleme'de
kıyasıya eleştirdiği) monarşik ve ar is tokrat ik siyasi bütünlerde bile belli ölçü
de özgürlükten yararlanabileceklerini ortaya koymaya çalışırken, savını yine
yöneticilerin yurttaşlardan duydukları k o r k u temasını kul lanarak temellendi-
r i r . H a l k , yöneticilerde k o r k u yaratır ve t a m da bu nedenle belli bir özgürlük
ten yararlanır. Bu özgürlük açıkça b ir yasayla verilmemiş olsa bile, örtülü
olarak d u r u m b u d u r . 3 6
Toplumsallığı ve siyasi bütünün doğuşunu tabi i haldeki insanların bir
birlerinden duydukları k o r k u y a dayandıran ve bu k o r k u nedeniyle ortaya çı
kan siyasi gücün meşruiyet zeminini , aklın barışı aramayı buyurduğu savını
ortaya atarak, insanların varsayılan gönüllü itaatinde bulan bu tasarım, açık
ça Hobbesçu etkiler taşır. Örtülü b ir sözleşme mantığı ve egemenlik kuramı
nın kendini gösterdiği Politik Inceleme'nin yazarı, bir modern devlet k u r a m
cısına dönüşmüş ve Teolojik-Politik Inceleme'nin yazarından oldukça uzak
laşmış görünmektedir. Tasarladığı modern devlet için en uygun bulduğu re
j i m demokrasi de olsa, Spinoza açısından demokrasi tasarımı da Teolojik-Po
litik Inceleme'den Politik Inceleme'ye yadsınamaz bir dönüşüm geçirmiştir . 3 7
Belki de Politik inceleme, l.eviathan g i b i , k o r k a n b ir zihin tarafından yazıl
mıştır...
3 4 TP III-3, s. 26. 3 5 TP 111-6, i. 27. 3 6 TP VIII-4. S. 7 3 . 3 7 PoUk İnceleme tamamlanmamış bir eserdir. Metin, Spinoza'nın en iyi demokratik butunun nasıl
örgütlenmesi gerektiğini anlatmaya başladığı yerde kesilir. Ancak Spınoza'nın yazmış olduğu birkaç paragraf bile. Politik Inceleme'nin yazarı Spinoza'nın kafasındaki demokrasi tasarımı hakkında bir fikir vermeye yeter. Siyasi katılım hakkına sahip olanlar arasından yabancıların, uşakların, çocukların, hır suç işlemiş olanların veya onursuz bir hayat sürenlerin ve elbette tabiatları gereği erkeklerle eşit olmayan kadınların dışlandığı bir demokrasi (TP Xl-i,4, s. 110, 111)... Politik İncelemenin yazarının, kadınlara karşı duyduğu ve Amazonları örnek göstererek açığa vurduğu korku da başka bir çalışmanın konusu olabilir.
8 Bilgenin Siyaseti, Siyasetçinin Yalnızlığı*
REYDA ERGÜN - CEMAL BÂLİ AKAL
£ cce H o m o ' n u n , Böyle Buyurdu Zerdüşt'e ayrılmış olan bölümünde N i etzsche, "bengi d ö n ü ş " düşüncesini, "erişilebilecek en yüksek o l u m l a m a
formülü" olarak tanımladıktan sonra, bu düşüncenin Böyle Buyurdu Zerdüşt'ün ana f i k r i n i oluşturduğunu söyler. 1 Hayatı o l u m l a m a k ; en çetin ve t u haf anlarında bile, bütünüyle... Nietzsche bu tavrı, " D i o n y s o s ç a " diye adlandırır: K o r k u ve acıma duygularının ötesinde, Varlık'ı kökünden yadsıyarak, Oluş'un sonsuz sevincinin kendisi o labi lmek. Nietzsche'ye göre, bu t ra j ik b i l gelik kendisinden önce e k s i k t i r . 2 Bu felsefi duygulanım, bengi dönüş öğretisinin kendis idir ; "bütün şeylerin m u t l a k olarak ve sonsuzca tekrar lanış ı " , 3
Zerdüşt'ün öğretisi... Her ne kadar Nietzsche, " t r a j i k f i l o z o f u n "kötümser f i l o z o f u n taban tabana zıddı olduğunu söylese de, bilgeliğe giden y o l d i k t i r . Böyle Buyurdu Zerdüşt'ün " İyi leşen" adlı bölümü, " t r a j i k f i l o z o f u n , tra j ik olanı olumlamayı başaran, yani tüm şeylerin sonsuz ve m u t l a k dönüşünü ka-
(*) Bu makale 2-4 Mayıs 2007 tarihlerinde Córdoba Ulusal Üniversitesi Felsefe ve Beşeri Bilimler Fakültesi (Arjantin) tarafından düzenlenen "Siyaset ve Yalnızlık" ( "La política y la Soledad") konulu Siyaset Felsefesi Günleri kapsamında tebliğ olarak ( "La política del sabio y la soledad del gobernante" başlığıyla) sunulmuş, sonra aynı başlıkla yayınlanmıştır: Política y Soledad, der. Verónica Galfione. Marcos Santucho, Editorial Brujas. Córdoba, 2008. Aynı makale Türkiye'de "Bilgenin siyaseti, siyasetçinin yalnızlığı" başlığıyla Türkçe (Doğu Batı, cilt 42, Doğu Batı Yayıncılık, Ankara, 2007) yayınlanmıştır.
1 Friedrich Nietzsche, Ecce Homo: Wie man wird, was man ist, Deutsche Taschenbuch Verlag, München, 1999, s. 335 (Türkçesi için bkz. Friedrich Nietzsche, Ecce Homo: Kışı Nasıl Kendisi Olur, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001).
2 Ecce Homo, s. 312. 3 A.g.e.,s. 3 1 3 .
bedenin hapıshanesıdır spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
bullenen kişi olduğunu bütün açıklığıyla ortaya k o y a r . Böylesi b i r deneyimde
insanın ne kadar acı çektiğini ve ne denli yalnız olduğunu da. . . Üstinsanın ha
bercisi ve insanın hayvanla üstinsan arasına gerilmiş b ir i p ve aşılması gere
ken b ir şey olduğunu* öğretmek için insanların arasına " b a t m ı ş " olan Zer
düşt, be lk i de Nietzsche 'nin k e n d i s i , 5 bengi dönüş d e n e y i m i n i n ağırlığıyla
yorgun düşmüştür. " A h , insan sonsuzca geri dönüyor! Küçük insan sonsuzca
ger i d ö n ü y o r ! " diye acıyla haykırır Z e r d ü ş t . ' Yalnız, hasta ve y o r g u n d u r .
Hayvanlarından başka dinleyeni y o k t u r etrafında.
Nietzsche felsefesinde üstinsan, b i r kehânet ya da vahiy değil, daha ç o k
bir sezgi, b i r görü, bir olanaktır. Nietzsche'nin bilgesi bir yandan bu olanağı
kavrar; diğer yandan ise insan tabiatının neyse o olduğunun ve varoluşun hiç
bir amaç taşımadığının farkındadır. Bilgelik, bu bilinçten doğar. Söz konusu
olan t ra j ik b i r b i lgel ikt i r . Kendi t ra j ik kaderini o lumlayan yalnız b i r insandır
Nietzsche'nin bilgesi. Zerdüşt'e - y a da Nietzsche'ye- göre, bir tek şey insanın
gerçek kurtuluşu o lab i l i r : Geçmiş o landan k u r t u l m a k ve "böyle i d i " o lan her
şeyi "ben öyle i s t i y o r d u m " a çevirebilmek... Geçmişe doğru da isteyebilmek.. . 7
însan ancak bu şekilde özgürleşebilir. Amor fati Nietzscheci kurtuluş y o l u d u r .
Y i r m i y a h u Yovel 'e göre , Nietzsche 'nin amor fati'si ile Spinoza'nın
amor dei intellectualis'i arasında b ir bağ vardır . 8 Bu i k i öğreti arasında ger
çekten de Yove l ' in iddia ettiği g ib i bir ilişki o l u p olmadığını incelemek elbet
te ancak başka b i r çalışmanın konusu olabi l i r . Y i n e de aralarında bell i b i r açı
dan benzerlik olduğu açıktır. Amor dei intellectualis, amor fatfye benzer b i
çimde, kendisi de olumlayıcı b i r felsefe o lan Spinoza düşüncesinde insanın
gerçek kurtuluşu olarak sunulur. İnsan tabiatın parçalarından yalnızca b i r i d i r
ve bilgeliğe giden y o l b u n u n bi l incinde o l m a k t a n geçer. A m a bu bir m u t l u l u k
sürecidir. Nietzsche 'nin tersine, şen bilgi, b i lgenin acı çekerek ulaştığı b i r
nokta değil, bilgeliğin kendisidir . Filozofluğunun yanısıra etki leyici b i r şair de
o lan Nietzsche, bir keresinde Spinoza'ya şöyle seslenmiştir: " H e y , münzevi!
Tanımış mıyım sen i? " ' Bütün hayranlığına rağmen Nietzsche'nin Spinoza'yı
4 Friedrich Nietzsche, Als» tpracb Zaratbustra. Deutscher Taschenbuch Verlag, Munchen, 1999, s. 16, 17 (Turkçesi için bkz. Friedrich Nietzsche, Boy/r Buyurdu Zerdüşt, Cem Yayınevi, İstanbul, 20001.
5 Benzer düşünce ı ç ' n bkz. Jules Chaix -Ruy. Nıetztthe: Yafamı ı-e Felsefesi. (.ısı>azılan, İstanbul, 2000. s. 31 ,32 , 53, 153.
6 Als» tprach Zaratbustra. s. 271-276.
7 Als» sprach Zarathustra. s. 177-182.
8 Yirmiyahu Yovel, Spinoza and Other Heretus: The Adventures »f Immanenee, Princeton Univcr-sity Press, Princeton, 1989, s. 104.
9 Friedrich Nietzsche. Ceduhte. Reclam, Stuttgart. 1999, s. 46.
8. bilgenin siyaseti, siyasetçinin yalnızlığı Ç 3
pek de iy i tanımadığını söylemek için çok neden var. Yine de hayat öyküsünü
inceleyince şunu kabul etmek gerekiyor k i , Spinoza gerçek bir münzeviydi.
A m a Spinozacı bi lgenin aynı zamanda kendisi olan Spinoza, Zerdüşt g ib i ne
yalnızdı ne de seçkinci.
Spinoza düşüncesinde insanları b i rb ir inden farklılaşman bütün alışıla
gelmiş ölçütler anlamlarını y i t i r i r . İnsanlar arasında yapılabilecek tek ayrım,
köle ile özgür insan, yani bilgiden yoksun olan ile bilge arasındaki ayrımdır.
Yalnızca b i lg i insanı diğerlerinden farklılaştırabilir. İnsan z i h n i n i n gücünü ta
nımlayan şey bilme yeteneğidir . 1 0 Bilgenin bilgisizden daha güçlü olduğu tek
yön, bi lgenin z i h n i n i n , duygularına, onların açık ve seçik bir idealarını oluş
turarak , hâkim olmasıdır . 1 1 V i d a l Pena, bu düşüncenin Spinoza felsefesinde
insanın "kurtuluş"unun temelinde yattığını söyler: Bilgenin kurtuluşu. Bunu
sağlayacak olan da, kuşkusuz, b i l g i d i r . 1 2 Ayrıca "anlık tüm şeyleri zorunlu
olarak anladığı sürece duygular üzerinde daha güçlü ya da onlar karşısında
daha az e d i l g e n d i r . " 1 1 Bunun dışında Spinoza'ya göre, duygularımızın eksik
siz bilgisine sahip olmadığımız sürece, yapabileceğimizin en iyisi doğru bir
1 0 çunku anlığın yeterli ıdeaları düşünmekten ve oluşturmaktan başka hiçbir gucu yoktur." (Spi
noza, Tiirebılim, çev. Aziz Yardımlı, Idea Yayınevi, İstanbul. 1997, s. 190. Bölüm V , Önerme IV,
Not); " . . . , çünkü düşünmek ve upuygun fikirler teşkil etmek gücünden başka Ruhun hır gucu yok
tur." (Benedictus, Etika, çev. Hilmi Ziya Ülken, Dost Kıtabcvi Yayınları, Ankara, 2004, s. 269,
Bolüm V , Önerme I V , Scoliel; Ayrıca Spinoza'nın Blijenhcrgh'c hır mektubunda belirttiği gibi, ger
çeğin tek mihenk taşı tabu anlama yeteneğidir. I Spinoza, Correıpondeneıa. çev. A. Dominguez.
Alianza. Madrid. 1988. s. 209, 23 no'lu mektup).
11 F.tıka. Bolum V . Önerme lll 'e gore. "bir tutku olan duygu açık ve seçik bir ıdeasını oluşturur oluş
turmaz hır tutku olmaya son v e r i r . " (Yardımlı çevirisi, s. 1881; " I dılgı olan bir duygulanış, onun
hakkında açık ve seçik bir fıkır edinir edinmez, hır edilgi, bir p.ısıt hal olmaktan çıkar ." (Ülken ı,c
virisi, s. 267); Aynı önermenin Not'unda Spinoza şöyle devam eder: "Öyleyse duyguyu ne denli ta
nırsak o denli gucumuz içindedir ve anlık onun karşısında o denli az edılgındır" (Yardımlı çeviri
si , s. 189); "Bir duygulanış bizce ne kadar iyi bilinirse bu duygulanış o kadar bizim gucumuzdedır
ve Ruh onun etkisinde o kadar az kalır, o kadar az edilgin olur ." (Ülken çevirisi, s. 267); Ayrıca
Bolum V , Önerme I V . Not 'a gore. ".. .herkes kendini v e duygularını saltık olarak olmasa da en
azından holumscl olarak açık ve seçik anlama ve dolayısıyla onlar karşısında daha az edilgin ol
mayı başarma gucunu taşır. (...) Ve gücümüz içinde duygular için onların gerçek hır bilgisinden
oluşan bu çareden daha eşsiz olduğunu düşünebileceğimiz başka hiçbir şey yoktur." (Yardımlı çe
virisi, s. 189, 190}; " . . . herkeste kendi kendisini ve duygulanışlarını mutlak değilse de, hiç olmaz
sa kısmen, açık ve seçik olarak bilme gucu vardır. (...I Doğru bilgileriyle kaim olan duygulanışla
ra karşı bu devadan başka, bizim gucumuzdekinden daha yetkin hiçbir şey tasarlanamaz" (Ülken
çevirisi, s. 268. 269).
12 Y i n e de Pena ' y a gore, bu bilgi duyguların "bastırılması"na değil, bunlardan akılcı bir biçimde ya
rarlanılmasına işaret eder (Spinoza. t.tıea. çev. Vıdal P e n a , Alianza Edıtorıal. Madrid. 2001, ».
389, çevirmen notu 5).
13 Yardımlı ç e v i r i s i , s. I 9(1, Kolum V. (inerine V I ; " R u h her sevi ne kadar /orunlu olarak bilirse onun
duygulanışlar üzerinde o kadar buyıık gucu vardır, yanı onlardan o kadar az. edilgin olur ." (Ülken
çevirisi, s. 269, Bolum V , Önerme VI) .
94 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
hayat yolu ya da güvenilir hayat kuralları saptayarak, bunları sürekli olarak karşımıza çıkan münferit o laylara uygulamaktır : Karşılıklı d o s t l u k , or tak t o p l u m d a n doğan yarar ve insanların, geri kalan bütün şeyler g i b i , tabi i zor u n l u l u k uyarınca davrandıklarının b i l g i s i . . . 1 4 O zorunlu luk k i , tabiatın temel ku ra l ıd ı r . " Bundan şu sonuç çıkar: Tüm teki l varlıkların, tabiat tarafından bel ir lendikler i şekilde varolmaya ve davranmaya güçleri ya da hakları vardır. Bu bakış açısından, tabi i varlıklar arasında hiçbir hiyerarşik farklılık y o k t u r ve insanoğlu da buna b ir istisna o luş turmaz . 1 6
Temeli Tann 'n ın gerçek bilgisi olan üçüncü tür b i l g i n i n , duygular üzerinde büyük bir gücü v a r d ı r 1 7 ve bu bi lgi türünden z o r u n l u olarak entelektüel bir Tanrı sevgisi (amor dei intellectualis) d o ğ a r . 1 8 Bu sevgi b e n g i d i r 1 9 ve Spinoza'ya göre, insanın kurtuluşu ya da mutluluğu, başka b ir deyişle özgürlüğü, Tann 'y ı tutarlılıkla ve sonsuzca sevmekten o l u ş u r . 2 0 Bu önermeler b i ze bilgeliğin Spinozacı tanımını verir ve insanın bilgelikle ulaşabileceği yerin neresi olduğunu ortaya koyar . Şu açıktır k i , Spinoza düşüncesinde, insanın tek farklılaşma olanağı olan bilgeliğin o n u sosyal ve siyasi hiyerarşide yukarıda bir basamağa taşıması mümkün değildir. Aksine insan bilgilendikçe, siyasi hâkimiyet alanını terk eder. Çünkü gerçek b i l g i , yönetme hırsını d indirecektir .
Eğer Spinoza düşüncesindeki bilgisiz-bilge ayrımı bir tür seçkincilik olarak tanımlanabilirse, bu yine de k r a l - f i l o z o f u dışlayan bir seçkinciliktir. Örneğin Le corps et l'esprit dans la philosophie de Spinoza adlı kitabında Ro-
1 4 Etıka, Bolüm V , Önerme X , Not (Yardımlı çevirisi, s. 193; Ülken çevirisi, s. 273). İS Tractatus Theologıco-Polıtıcus. Bölüm X V I (Spinoza, Tralado leolögıco-politico, çev. A. Domin-
guez, Alianza Editorial, Madrid, 2003, s. 335); Ayrıca Etıka, Bulum I, ö n e r m e X X I X : "Şeylerin Doğasında olumsal hiçbir şey yoktur ama tüm şeyler tanrısal doğanın zorunluluğundan belli bir yolda varolmaya ve eyleme belirlenir." (Yardımlı çevirisi, s. 22); "Tabiatta zorunsuz olan hiçbir şey yoktur, fakat orada her şeyin şu ya da bu tarzda var olması ve bir eser meydana getirmesi tanrısal tabiatın zorunluluğu ile gerektirilmiştir" (Ülken çevirisi, s. 60) .
1 6 Spinoza'ya gore, insan bedeni nasıl tabiatın bir parçası ise, insan zihni de aynı şekilde tabiatın parçasını oluşturur (Correspondencia, Oldenburg'a 32 no'lu mektup).
1 7 Etıka, Bölüm V , ö n e r m e X X , Not: "Bundan kolayca açık seçik bir bilginin ve özellikle temeli Tanrı bilgisi olan o üçüncü tür bilginin duygular üzerinde neyi başarabileceğini, daha açık bir deyişle, tutkular oldukları sürece onları saltık olarak ortadan kaldırmasa da, en azından anlığın küçük bir bölümünü oluşturmalarını sağladığını kolayca görebiliriz." (Yardımlı çevirisi, s. 197, 198); "Açık seçik bilginin ve başlıca ilkesi asıl Tanrı bilgisi olan şu üçüncü bilgi tarzının, duygulanışlar üzerinde yapabileceği şeyi bununla kolaycı ı.ıs.ırl.ırı/: Eğer vakaa duygulanışlar, pasif haller olarak kaldırılmazlars.ı hiç değilse onlar Ruhun en küçük kısmını teşkil edebilirler" (Ülken çevirisi s 279).
1 8 A.g.e., Bolüm V , ö n e r m e X X X I I , Sonurgu. 1 9 A.g.e., Bölüm V . Önerme X X X I I I . 2 0 A.g.e., Bolum V . ö n e r m e X X X V I , Not.
8. bilgenin siyaseti. siyaseHınin yalnızlığı 95
bert M i s r a h i , Spinoza felsefesinin bir tür entelektüalizm o l u p olmadığı sorusunu sorar ve bu soruya olumsuz yanıt v e r i r . 2 1 Misrahi 'ye göre, Spinoza entelektüel seçkinciliğe karşı çıkan entelektüalizm karşıtı bir f i l o z o f t u r . 2 2 Benzer biçimde Etienne Balibar da Spinoza ve Siyaset adlı çalışmasında şu görüşü savunur : Kuşkusuz bazı insanlar diğerlerinden daha fazla şey bi l i r ler . Yine de Spinoza'da bir f i lozof -kra l f ikr ine yer y o k t u r . 2 3 Gerçekten de her ne kadar Spinoza, bilen insanın bilgisizden daha üstün olduğunu kabul etse d e , 2 4 bilgenin bu üstünlüğü insanlar üzerinde bir hegemonya k u r m a anlamına gelmez. Neden?
Spinoza'ya göre, tabiatın her parçası tabiatın bütünü ile u y u m l u d u r ve geri kalan parçalarla ilişki içindedir. Ancak diğer insanlar gibi bilgenin kendisi de bu ilişkinin ve her parçanın Bütün'le u y u m u n u n niteliği hakkında bi lgi sahibi değildir. Çünkü böyle bir bilgiye ulaşabilmek için tabiatın bütününü ve her b ir parçasını tanımak gerekir k i , b u , Spinoza'nın O l d e n b u r g ' a 2 5 yazdığı bir mektupta belirttiği g ib i , tek bir insan aklı için açıkça imkânsızdır . 2 6
İnsan z ihnin in evrensel bilgiye ulaşamayacak olması, aşkın bir gizi keşfetmenin zorluğundan kaynaklanmaz. Gerçekliğin kutsal ya da gizemli bir n i teliği y o k t u r . O yalnızca sonsuzdur ve öylesine karmaşıktır k i , t e k i l varlık o n u mut lak olarak kavramakta âciz k a l ı r . 2 7 Bu nedenle, en üstün anlama yeteneği, yani bilgenin anlama yeteneği ile bilgisiz insanın anlama yeteneği ara-
21 Robert Misrahi, Le corps el t esprit dans la philosophie de Spinoza, Synthélabo, l.c Plessis-Rohin-
son 1998, s. 115.
2 2 Robert Misrahi, " L e désir, la réflexion et l'être dans le système de L'Ethique. Réflexions sur une
appréhension existentielle du spmozisme aujourd'hui" , Spinoza au XXe siècle, der. Olivier Bloch.
Puf, Paris. 1993, s. 134. 2 3 Etienne Balihar, Spinoza et la politique. PUE, Paris, 1985, s. 116 (Turkçesi için bkz. Etienne Bah-
bar, Spinoza ve Siyaset, Otonom Yayıncılık. Istanbul. 2004). 2 4 Etika, Bölüm V , ö n s ö z . 2 5 Correspondencia, Oldenburg'a 32 no'lu mektup, s. 235. 2 6 Bertrand Dejardin, L'immanence ou le sublime adlı kitabında, Spinoza düşüncesinin, onu ussallı
ğın efendisi kılmadığı gibi, Etıka'nın da dâhiyane bir eser olarak ortaya çıkmadığını söyler (Bertrand Dejardin, L'immanence ou le sublime. Observations sur les réactions de Kant face à Spinoza dans la Critique de la faculté de juger, L 'Harmattan, Paris, 2001, s. 296, 297); Jean-Marie Vaysse'a göre, Spinoza düşüncesinde, insanın bilebileceği tek şey. olumlu olduğudur. Her şeyi yapmak ve her şeyi bilmek insanın gücü dahilinde değildir. Yine de insana bütünün eksiksiz kavrayışı verilmemişse de, hem hutune. hem de parçaya ortak olan bir şey, bütün hakkında doğru bir fikre sahip olmamızı sağlar (Jean-Marie Vaysse, "Spinoza et le problème de la finitude", Spinoza. Ka-iros 11. Presses Universitaires du Mirail , Toulouse, 1998, s. 212, 213).
2 7 Spinoza tabiata ne güzellik ne kusur, ne düzen ne de düzensizlik atfeder. Kendinden iyi ya da kötü olan hiçbir şey de yoktur. Çunku şc> yalnızca insan imgelemi uyarınca, güzel ya da kusurlu, düzenli ya da düzensiz, iyi veya kotu olarak adlandırılabilirler {Correspondencia. Oldenburg'a 32 no'lu mektup, s. 236).
kimlik bedenin hápishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
sındaki fark o kadar da büyük önem taşımaz. Hiçbir teki l varlık, bir başka te
k i l varlıktan bütünüyle üstün olamaz ya da diğerleri karşısında üstünlük tas-
l a y a m a z . 2 8 Ayrıca tabiatın temel kuralı bize şunu öğretir: Bütün insanlar, yal
nızca tabiatın hükümranlığı altında yaşarlar. Bu nedenle, bi lgenin akla uygun
yaşamaya ne kadar hakkı varsa, bilgisiz insanın da iştahının ona önerdiği her
şeyi yapmaya o kadar hakkı v a r d ı r . 2 9 Gerçek bi lgi işte bunu b i lmekt i r : İnsa
nın, sonsuz bütünü oluşturan sonlu parçalardan yalnızca b i r i olduğunu kav
ramak. Spinoza'nın bilgesi, bu bilgiye sahiptir . Gerçekliğin çeşitliliğini ve kar
maşıklığını kavrar ve buna saygı göstermeyi öğren i r . 3 0 Bu anlamdaki bir b i l
gelik dışında, Spinozacı bilge tanımı, tüm seçkinci üstünlük iddialarını dışla
yacaktır. Spinozacı bi lgel ik , Marce lo Raf f in ' in sözcükleriyle, "insanı kendi
siyle, hemcinsleriyle ve evrenle barışt ıran" b i l g e l i k t i r . 3 1 Bu uzlaşma, bilgeyi,
tabiat ve diğer insanlarla güçlü b ir ilişki içinde hayatını sürdürmeye iter.
Etika Bölüm V ' te , Spinozacı bi lgenin, yani kurtuluşa ulaşmış insanın,
yalnız bir insan olmadığına, aksine entelektüel Tanrı sevgisinin [amor dei in
tellectualis) bi lgeyi , diğer insanlarla beraber yaşamaya ve onlarla hayatını ve
mutluluğunu paylaşmaya götürdüğüne ilişkin pek çok f i k i r b u l m a k müm
k ü n d ü r . 3 2 Örneğin, Önerme X X ' y e göre, T a n n ' y a yönelik sevgimiz, ne ka
dar çok insanın aynı sevgi ilişkisiyle T a n n ' y a bağlı olduğunu imgelersek, o
denli güçlenir. Bu sevgi, isteyebileceğimiz en yüksek iy id i r ve bütün insanlar-
2 8 Bir insan zihninin hir başka insanın zihninden daha üstün olabileceği ve üçüncü tür bilginin ikinci tür bilgiden ve ikinci tür bilginin de birinci rürden daha üstün olduğu doğrudur. Yine de hiçbir tekil varlık, bilgisine dayanarak diğerlerini belirleyecek ölçüde üstün olduğunu iddia edemez.
2 9 TTP, Bölüm X V I , s. 335.
3 0 "Evrenin tabiatı nasıl sınırlı değil ama mutlak olarak sonsuzsa, onun parçaları da, sonsuz gücün bu tabiatı uyarınca binlerce değişikliğe uğrar ve onun tarafından sonsuz çeşitlemelere maruz kalır." {Correspondencia, Oldenburg'a 32 no'lu mektup, s. 237).
31 Marcelo Raffin, "Democracia y legitimidad", Coııvaco y convexo. Escritos sobre Spinoza, der. Horacio González, Altamira, Buenos Aires, 1999, s. 186.
3 2 ÍTP 'de bulunan, gerçek mutluluk ve kutluluk hakkındaki bir paragraf, bu düşünce ile uygunluk içindedir: " H e r insan için, gerçek dünyevi mutluluk ve gerçek sonsuz mutluluk yalnızca iyi olandan yararlanmaktan ibarettir; ama ötekilerin dışarıda bırakılmasıyla, iyi olandan tek başına yararlanmanın şu boş gururu ona bir şey kazandırmayacaktır. Gerçekten de işlerin hir başkası için değil ama yalnızca kendisi için iyi gittiğini, bir başkasına göre şanslı ya da başarılı olduğunu görünce daha mutlu olduğunu sanan kişi, gerçek dünyevi mutluluktan ve gerçek sonsuz mutluluktan habersizdir. Bu yüzden sevinmesinin nedeni, eğer sevinci çocuksu değilse, ya kıskançlık ya da kötü-yürekliliktir. Örneğin, bir insanın gerçek dünyevi mutluluğu ve gerçek sonsuz mutluluğu, bilge olması ve doğru olanı bilmesidir; yoksa başkalarından daha bilge olması ya da bir başkasının doğru olanı bilmemesi değil... Başkalarının bilgi yoksunluğu onun bilgeliğini, yani gerçek mutluluğunu hiç mi hiç artırmaz. Böyle bir durumdan zevk alan kişi, başkasının mutsuzluğundan zevk almış olur. Öyleyse kıskanç ve kötüyüreklidir; gerçek bilgelikten ve gerçek hayatın verdiği huzurdan habersizdir (777>, Bölüm III , s. 117).
8. bilgenin siyaseti, siyasetçinin yalnızlığı 97
da ortaktır ve herkesin onunla sevinç duymasını arzu eder iz . 3 3 Ayrıca Önerme X X I V ' t e Spinoza, teki l şeyleri ne kadar tanırsak, Tann 'y ı o denli i y i tanıyacağımızı söylemektedir. 3 * Öyleyse insanın, tabiattan ve içinde yaşadığı topl u m d a n k e n d i n i soyutlayarak ve yalnız b ir hayat sürerek Tanrı sevgisine, yani bilgeliğe ulaşması mümkün değildir.
Etika şu düşüncelerle sona erer: M u t l u l u k erdem yoluyla edinilebilecek bir ödül değil, erdemin k e n d i s i d i r 3 5 ve erdemin ya da doğru bir hayat yaşamanın i l k ve tek temeli , insanın kendisi için yararlı olanı aramas ıd ı r . 3 6 Şunu da eklemek gerekir: Spinoza eserlerinde, özellikle de Etika ve Teolojik-Po-litik İncelememde, insanın gerçek yararının ancak, b i r l ik te yaşamayı, yani t o p l u m u gerektiren insan tabiatından çıkarsanabileceğini açıkça ortaya koymaktadır. T o p l u m halinde yaşamak, insan tabiatının bir zorunluluğudur ve bu z o r u n l u l u k t a b i i yasalardan kaynaklanır . 3 7 Sosyallik konusuna gelince... Evrensel zorunluluğu bütünüyle kavramak nasıl mümkün değilse, sosyal zo runlu luk da ancak kısmen k a v r a n a b i l i r . 3 8 Tabiatın bütününü tanımanın imkânsızlığı, insanın t a b i i anlama yeteneğinin yetersizliğinden kaynaklanıyorsa , sosyalliğin çeşitliliği ve karmaşıklığı da , tek bir insan z ihnin in sosyal gerçekliği aç ıklama ve t o p l u m u kendi yargılarına uygun olarak düzenleme çabasını gülünç kılar. Söz konusu z ih in , bilgenin zihni bile olsa... T o p l u m ve onu oluşturan insanlar arasında, tabiat ve parçaları arasındakine benzer b ir ilişki o l duğunu düşünmek gerekir . Bu nedenle sosyalliğe ilişkin konularda bilgeyi yönlendirmesi gereken şey ihtiyattır; aklın b i r inc i l buyruğu...
Bu yüzden duygularını ve i tk i l e r in i yalnızca özgürlük sevgisi ile denetlemeye çalışan b i r i elinden geldiğince erdemlerin ve nedenlerinin bir bi lgisini elde etmeye ve anlığını onların gerçek bir bilgisinden doğan sevinçle doldur-
3 3 Etika, Bölüm V , ö n e r m e X X , Tanıt (Yardımlı çevirisi, s. 196; Ülken çevirisi, s. 277, 278). 3 4 A.g.e., Bölüm V , ö n e r m e X X I V (Yardımlı çevirisi, s. 199; Ülken çevirisi, s. 281) Aynı düşünceyi,
TTP'de de bulmak mümkündür: "Ayrıca, Tanrı olmazsa hiçbir şey de varolamayacağı ve algılanamayacağına göre kuşkusuz olan bir şey vardır: Tabiatta olan her şey, özü ve mükemmelliği ölçüsünde. Tanrı kavramını içerir ve dile getirir. Demek ki tabii şeyleri tanıdıkça Tanrı hakkındaki bilgimiz de artar ve daha mükemmel olur. Ya da (bir sonucu nedeniyle tanımak, nedenin herhangi bir özelliğini tanımaktan başka şey olmadığı için) tabii şeyleri tanıdıkça. Tann'nın özünü (her şeyin nedeni olan) daha mükemmel biçimde tanırız." (TTP, Bölüm I V , s. 140).
3 5 A.g.e., Bölüm V , Önerme XI . I I (Yardımlı çevirisi, s. 208; Ülken çevirisi, s. 292). 3 6 A.g.e., Bölüm V , Önerme X I . l , Tanıt (Yardımlı çevirisi, s. 207; Ülken çevirisi, s. 291). 3 7 Diğer tüm tekil varlıklar gibi, insanın da kendisi için yararlı olanı aramaya gücü, başka bir deyiş
le hakkı vardır ve insan tabiatının gerçek yararı. Tanrı sevgisi ile karşılıklı dostluk ve ortak toplumdan kaynaklanan iyidir [Etika, Bölüm V , Önerme X, Not; Yardımlı çevirisi, s. 193; Ülken çevirisi, s. 273) . Spinozacı bilge, bu gerçeğin bilincinde olan kişidir.
3 8 Tabiat ya da Evren, insan tabiatı ile sınırlı düşünülemez. Tabiat, insan tabiatının ötesindedir. Diğer yandan sosyal gerçeklik de, tabiat gibi, insanın anlama yeteneğinin sınırlarını aşar.
Ç8 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
maya ve ne olursa olsun insanların kusurlarını düşünmemeye, başkalarını de-ğersizleştirmemeye ve yalancı b i r özgürlük görünüşü altında sevinç d u y m a maya ça l ı şacakt ı r . 3 9
A z i z Y a r d ı m l ı ' n ı n Etika ç ev i r i s indek i , B ö l ü m V , ö n e r m e X ' u n N o t ' u n d a yer alan bu c ü m l e y i , 4 0 yılların Spinozacısı Robert M i s r a h i , Fran-sızcaya bir parça farklı çevirmiştir. Burada bizi i lgi lendiren, cümlenin "başkalarını değersizleştirmemeye" (Latince hominesque obtrectare) şeklindeki bölümünün, M i s r a h i çevirisinde, diriger l'humanité (insanlığı yönetmek) olarak geçmesidir . 4 1 Bu noktada M i s r a h i , diğer tüm Etika çevirmenlerinden radikal b i r biçimde ayrılır. Hominesque obtrectare M i s r a h i dışında Fransızcaya, Charles A p p u h n tarafından rabaisser l'humanité*1 (insanlığı alçaltmak), Roland Cai l lo is tarafından rabaisser les hommes*3 (insanları a lçal tmak) , Bernard Pautrat tarafından dénigrer les hommes** (insanları yermek) ve Emile Saisset tarafından médire de l'humanité** (insanlığı çekiştirmek) olarak çevrilmiştir. İspanyolcada hominesque obtrectare, V i d a l Pena çevirisinde hacer a éstos (los hombres) de menos*6 (insanları küçük görmek) , A t i l a n o D o m i n g u -ez çevirisinde denigrar a los hombres*7 (insanları yermek) , M a n u e l Macha-d o çevirisinde rebajar la humana naturaleza*8 (insan tabiatını a lça l tmak) , Oscar Cohen çevirisinde rebajar a éstos (los hombres)*9 (insanları alçaltmak)
3 9 Spinoza, Törebılım, çev. Aziz Yardımlı, ldea, İstanbul, 2000, s. 194; " H e r kim duygulanışlarını ve iştahlarını yalnız hürriyet sevgisiyle yöneltmeye çalışırsa, gücü yettiği kadar erdemleri ve onların nedenlerini bilmeye, onların doğru bilgisinden doğan gelişmenin tam olgunluğuna kendini bırakmaya; fakat hiçbir zaman insanların kötülüklerini goz onune almamaya, insanlığı alçaltmamaya, sahte bir hürriyet görünüşü ile gelişmemeye çalışacaktır". (Spinoza, Etika, çev. Hilmi Z i y a Ülken, Dost Kıtabevi, Ankara, 2004, s. 274).
40 " Q u i itaque suos affectus, & appetıtus ex solo Lihertatis amore moderari studet. is, quantum po-test, mtetur, virtutes, earumque causas noscere c-c animum gaudio, quod ex earum vera cognitio-ne oritur, implere; at minime hominum vitia contemplari, hominesque obtrectare, te falsa lihertatis speciegaudere." (Spinoza, Die Elhik ll.ateimsch/Deutsch), Reclam, Stuttgart, 1997, s. 6461.
4 1 " A i n s i , celui qui travaille à diriger ses affects et ses appétits, et cela par le seul amour de la Liberté, s'efforcera d'accéder, autant qu'il le peut, à la connaissance des vertus et de leurs causes, et d'emplir son âme de la joie qui résulte de leur connaissance vraie; il ne s'appliquera pas le moins du monde à considérer les vices des hommes, à diriger l'humanité, et à se réjouir d'une fausse apparence de liberté." (Spinoza, Ethique, çev. Robert Misrahi, PUF, Paris, 1990, s. 302).
4 2 Spinoza, E.thique, çev. Charles Appuhn, Flammarion, Paris, I96S, s. 316. 43 Spinoza, Ethique, çev. Roland Caillois, Gallimard, Pans, 1954, s. 347. 4 4 Spinoza, Ethique, çev. Bernard Pautrat. Seuil, Paris. 1999, s. 503. 4 5 Spinoza, Ética, çev. Vidal Pena, Alianza Editorial, Madrid, 2001, s. 399. 4 6 Spinoza. Ética, çev. Atilann Dominguez, Editorial Trotta, Madrid, 2005, s. 252. 4 7 Spinoza, Etica, çev. Manuel Machado, Editorial Quadrata, Buenos Aires, 2005, s. 210. 4 8 Spinoza, Ética, çev. Oscar Cohen, Fondo de Cultura Econômica, Mexico, 2005, s. 253. 4 9 Spinoza, Ética, çev. Gustavo Sidwell, Terramar Ediciones, I j Plata 2005, s. 251.
a. bilgenin siyaseti, siyasetçinin yalnızlığı 9 9
ve Gustavo Sidvvell çevirisinde hacer a estos (los hombres) de menos*0 (insanları küçük görmek) olarak geçmektedir. Almancada aynı sözcükler, Jakob Stern tarafından die Menschen durchhecheln*1 (insanları çekiştirmek) olarak çevrilirken, O t t o B ä n s c h , " Friedrich Bülovv 5 3 ve W o l f g a n g Bartuschat 5 4 die Menschen herabzusetzen (insanları değersizleştirmek) kavramını kullanmayı tercih etmişlerdir. Hominesque obtrectare, İngilizceye ise, G . H . R. Parkinson tarafından to decry men** (insanların aleyhinde konuşmak) , E d w i n Curley tarafından to disparage men*6 (insanları kötülemek) ve Samuel Shirley tarafından abusing mankind*7 (insanlığı yermek) olarak çevrilmiştir. Latincede obtrectare f i i l i , "değersizleştirmek, k ö t ü l e m e k " 5 8 anlamlarına gelmektedir.
T ü m diğer Spinoza çevirileri g i b i , kuşkusuz M i s r a h i ' n i n çevirisi de, doğruluğu veya yanlışlığı tartışılmadan bir y o r u m o larak k a b u l edi leb i l i r . M i s r a h i ' n i n , hominesque obtrectare'yi, tüm diğer çevirmenlerden farklı olarak, "insanlığı yönetmek" biçiminde çevirmiş olmasının b ir y o r u m olduğunu düşünürsek, i k i olasılıkla karşılaşırız. Birinci olasılık, M i s r a h i ' n i n hominesque obtrectare'yx, ona "insanları alçaltmak, küçük görmek, yermek" gibi olumsuz anlamlar yüklemeden, "insanları yönetmek ya da yönlendirmek" olarak anladığını k a b u l etmektir . Yine de bu olasılıkta bile, Spinoza düşüncesinin " insanları y ö n e t m e k " zihniyetine kapalı olduğu açıktır. Diğer olasılık ise, M i s r a h i ' n i n , Spinoza felsefesi açısından "insanları yönetmeye çal ışmayı" , "insanları kötülemenin, yermenin , değersizleştirmenin, alçaltmanın" kaçınılmaz b ir sonucu olarak yorumladığını düşünmektir. Böyle bakıldığında, M i s r a h i ' n i n y o r u m u aslında diğer çevirmenlerinkinden çok da uzağa düşmez. Tek bir fark la : M i s rahi " y ö n e t m e " eylemine olumsuz bir anlam yüklemektedir.
H a n g i olasılık tercih edilirse edilsin, Misrah i 'n in y o r u m u n u n , Spinoza düşüncesinin geneliyle u y u m içinde olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü Spinoza felsefesi, entelektüel seçkincilik karşıtlığının yanı sıra, siyasetçilere iliş-
5 0 Spinoza, Die Ethik, çev. Jacob Stern, Reclam, Stuttgart, 1997, s. 647. 5 1 Spinoza, Die Ethik, çev. Otto Bânsch, Felix Meiner Verlag, 1 Limburg, 1976, s. 275. 5 2 Spinoza, Die Ethik. Schriften und Briefe, der. Friedrich Bülow, Alfred Kroner Verlag, Stuttgart,
1976, s. 282 . 5 3 Spinoza, Ethik in geometrischer Ordnung dargestellt, çev. Wolfgang Bartuschat, Eclix-Meiner
Verlag, Hamburg, 1999, s. 227. 5 4 Spinoza, The Ethics, çev. G . H . R. Parkinson, Oxford University Press, New York, 2000. s. 297. 5 5 Spinoza, Ethics, çev. Edwin Curley, Penguin Books, Londra, 1996, s. 168. 5 6 Spinoza, Complete Works, çev. Samuel Shirley, Hackett Publishing Company, Indianapolis/
Cambridge, 2002, s. 370. 5 7 Sinan Kabaağaç , Erdal Alova, Latince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınları, İstanbul. 1995. 5 8 Spinoza düşüncesinde, yöneticiler, ayrıksı yetenekleri olan büyük adamlar değil, toplumun hizme
tindeki sıradan memurlardır.
1 0 0 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
k i n bir seçkinlik düşüncesini de tamamen dışlamaktadır. Spinoza'ya göre, t o p lumsal yarar istisnai niteliklerle donatılmış yöneticiler gerekt i rmez . 5 9 Eğer t o p l u m u n refahı, yöneticilerin erdemlerine, dürüstlüğüne ve değerine bağlıysa, üyelerinin gerçek yararını gerçekleştirebilecek istikrarlı bir top lumdan söz etmek mümkün değildir. O r t a k yaşamın temel nedeni, toplumsal yarardır ve toplumsal yarar da ancak t o p l u m u n tüm üyelerinin katılımıyla sağlanabilir. Bu nedenle, karar alma sürecine ne kadar çok kişi katılırsa, toplumsal hayatı düzenleyen yasalar o denli sağlıklı olacaktır. T o p l u m u n bütün üyelerinin düşüncelerini ifade edebildikleri b i r rejimde, saçmalıktan çekinmeye gerek yoktur . Çünkü bir bütün olarak birleşmiş insanların çoğunun, bu bütün kayda değer bir bütünse, bir saçmalık üzerinde f i k i r birliği etmeleri hemen hemen i m kânsızdır . 6 0 Bu nedenle, siyaseti "siyasi o lan"a yaklaştırmak gerekir. T o p l u m sal ve bireysel olan her şey gerçekte siyasidir. Dolayısıyla siyasi alan, yöneticilerin ya da yönetmeye tal ip olan siyasetçilerin arenası olarak kaldığı sürece, saçmalığın hâkimiyetinden k u r t u l m a k mümkün olmayacaktır .
Yöneticiler ve siyasetçiler, b i r yandan yalnız insanlardır, diğer yandan da kendi hırslarıyla belirlenmişlerdir. Tutkuların hâkimiyeti altında yaşamak anlamında, ikisi de insan oldukları sürece, yönetici ile sıradan yurttaş arasında hiçbir fark olamaz. Bu nedenle, yönetme yetkis inin bir ya da birkaç kişinin elinde olmasından daha tehl ikel i bir şey y o k t u r . Yönetilenlerin sayısı ne kadar fazlaysa ve yöneticilerin sayısı ne denli azsa, sağduyudan o denli uzak-laşılması kaçınılmazdır. Yöneticiler ve siyasetçiler yalnızdır çünkü t o p l u m u n geri kalanından soyutlanarak, kendilerine üstünlük atfederler. Bunu da, t o p l u m u n gerçek yararını herkesten i y i b i l d i k l e r i düşüncesine dayandırırlar. Böyle bir z ihniyet in , insanları horgörmekten başka anlama gelmeyeceği açıktır. Bu saçmalığın tek panzehiri , siyaseti "siyasi o l a n " a yaklaştırmak, yani i let i -şimsel bir Multutido'dur.
Spinoza düşüncesinde, sosyal topluluğun oluşumu ve işleyişi, geleneksel anlamda " k u r a m s a l " bir sorun değildir. Bu bakış açısıyla, insani ve sosyal gerçekliği bütünsel önermelerle açıklamaya çalışan ve genelgeçer çözümler sunmaya yönelen bütün tavırlar, total i ter zihniyetlere işaret eder. Spinoza, bu anlama gelen geleneksel "siyaset felsefesi"ni ve o n u n öznesi olan "siyasetçi-f i l o z o f ' u yadsıdığı g i b i , yalnız siyasetçi ya da yönetici figürünü de dışlar. Daha da i leri gidersek, Spinoza'ya göre, söz konusu olan t o p l u m u n kendi kendi-
5 9 TTP, Bolüm X V I . s. 342. 6 0 Toni Nefiri, "Démocrarie et éternité". Puissance el Ontologie, der. Myriam Revault d'Allonnes ve
Hadi Rizk, Kimé, Paris 1994, s. 150, İ S I .
8. bilgenin siyaseti, siyasetçinin yalnızlığı 1 0 1
sini yönetmesi olmadığı sürece, yönetim düşüncesinin kendisi bir tür tota l i tar i z m d i r . A n t o n i o N e g r i , benzer b ir şekilde, Spinozacı demokrasi tanımının yönetim karşıtı olduğunu söyleyecektir. Spinozacı demokras i , gerçekte b ir vönetim biçimi değil, b i r sosyal dönüşüm etkinliği, b i r tür "sonsuz deği-ş i m " d i r . 6 1 Bu şu anlama gelir: Spinoza düşüncesinden yola çıkarak, yönetme eyleminin ötesinde bir siyaset düşünmek mümkündür.
Çağımızda, devletli ya da başka b ir deyişle modern sistem içinde, " s i yaset e tmek" kaçınılmaz olarak " y ö n e t m e k " anlamına gelmektedir. Çünkü modern t o p l u m , Pierre Clastres'ın terminoloj is iyle konuşursak, bir tür " b ö lünmüş t o p l u r r T ' d u r . 6 2 Uygulama gücünün, t o p l u m u n geri kalanından ayrışmış b ir grubun (yöneticiler ve siyasetçilerin) elinde olduğu bir t o p l u m t i p i . . . Bu olgu aynı zamanda, gerçek demokrasiye, modern siyasi ve h u k u k i sınırlar içinde ulaşılmasının mümkün olmadığını açıkça göstermektedir.
Yalnız olan bilge değil, "siyaset e t m e " y i " y ö n e t m e k " olarak anladığı sürece, yönetici ya da siyasetçidir. Paolo C r i s t o f o l i n i , Spinozacı bilgeyi şöyle tanımlar: O , t o p l u m içinde yaşar ve kendisini y o k s u l l u k t a n ve yalnızlıktan k u r t a r a n insanlar arasında ömür sürmenin tüm nimet ler inden yararlanır . İçinde bulunduğu t o p l u m u n sorunlarıyla i lgi lenir , kamusal hayata katılır ve o n u n daha i y i düzenlenebilmesi için ça l ı ş ı r . 6 3 Demek k i , Spinozacı bilge, alçakgönüllü olan ve t o p l u m u , yönetme hırsından arınmış b ir biçimde, düşünsel/bedensel ifade özgürlüğünü, dolayısıyla da mut lak siyasi katılımı savunarak dönüştürmeye çalışan tepeden tırnağa siyasi bir varlıktır. Tractatus The-ologico-Politicus'un yazılma nedeni ve bu eserin mut lak b ir demokrasi ve i fade özgürlüğü savunusu ile kapanması , bu konuyla yakından i lg i l id i r . Spinoza'nın bu eserdeki temel amacı, her şeyden önce bilgeleri ama aynı zamanda geri kalanları, yöneticilerin ve ifade özgürlüğü düşmanlarının görüşlerine aykırı f ik i r le r ileri sürdükleri anda koruyabilecek kuramsal b i r temel oluşturmaktır. Bir bilge olarak Spinoza, yaşadığı dönemde siyasi gücü elinde b u l u n duranları, çeşitli düzlemlerde, ifade özgürlüğü savunucularının, yönetmek pe-
6 1 Pierre Clastres, La société contre l'Etal, Minuit, Paris 1974 (Türkçesi için bkz. Clastres Pierre, Devlete Karşı Toplum, çev. Mehmet Sert, Ayrıntı Yayınları, Istanbul 1991 ).
6 2 Bu önermeler, Spinoza'nın bir popülist olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu, Spinoza'yı yanlış anlamak olur. Tosel'in de belirttiği gibi, Spinoza düşüncesinde ne egemenin bilgeliği ne de kitlesel bir bilgelik yüceltilmektedir (André Tosel, " Q u e l devenir pour Spinoza? Rationalité et finitude", Ou-el avenir pour Spinoza? Enquête sur les spinozismes a venir, dcr. Lorenzo Vinciguerra, Kimé, Paris, 2001, s. 82. Gerçekten de, Spinozacı demokrasi tanımı, tek bir düşüncenin (bu bir kitleninki bile olsa) belirleyiciliğini değil, her an değişen düşüncelerin sonsuz ilişkiler ağını önerir.
6 3 Paolo Cristofolini, " L a peur de la solitude", Quel avenir pour Spinoza? Enquête sur les spinozismes à venir, der. Lorenzo Vinciguerra, Kimé, Paris, 2001, s. 90.
1 0 2 kimlik bedenin haplshanesldlr; spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
sinde olmadıkları, yalnızca "siyaset e t m e k " istedikleri , dolayısıyla da yöneticiler için bir tehlike oluşturmadıkları konusunda ikna etmeye çalışmıştır . 6 * N e var k i , yöneticilerin asıl korktukları şey tam da budur çünkü yönetebilmek için, uyrukların yalıtılmış ve apol i t ik olmalarını, yönetimden k o r k m a l a rını isterler. Bu nedenle, farklı f i k i r l e r i n iletişiminden kaynaklanan toplumsal dönüşümü, ellerinden geldiğince engellemeye çalışırlar. Kusursuzca farkında oldukları olgu şudur: Gerçek siyaset, toplumsal dönüşüme yönelir ve bu nedenle statü quo'mın en büyük düşmanıdır.
Yöneticinin ya da siyasetçinin yalnızlığı, Machiave l l i 'n in Prens'ı örneğinde ete kemiğe bürünür . 6 5 Prens, dünya üzerindeki en yalnız insandır. Belk i de Nietzsche'nin bilgesinden bile daha yalnız... Yalnızlığı öylesine m u t l a k tır k i , ancak ütopik o lab i l i r . Machiave l l i , haklı o larak, modern siyaset b i l i m i nin babası olarak adlandırılır. Uygulamayı aşkın olanın hâkimiyetinden k u r taran ve toplumsal dönüşümün mümkün ve tanrısal yasalardan bağımsız olabileceğini i lk gösteren o olmuştur. Dolayısıyla, teokrasinin tar ih tek i en r a d i kal düşmanı olan Spinoza'nın, Machiavel l i düşüncesine yakın olması hiç de sürpriz s a y ı l m a z . 6 6 Yine de Spinoza, saçmalığın hâkimiyetinin, yani tek ya da az sayıda insan z ihnin in hâkimiyetinin gülünçlüğünü ortaya koyduğu anda , M a c h i a v e l l i ' d e n uzaklaş ı r . Burada söylenmek istenen, S p i n o z a ' n ı n "Prens" düşüncesine tamamen karşıt olduğu değil, insan tabiatına ve böylece akla en uygun r e j i m i n , bir anlamda herkesin "Prens"e dönüştüğü bir demokrasi olduğunu göstermeye çalıştığıdır. Bireylerin tabi i güçleri ya da hakları uyarınca, yöneten ve yönetilenler olarak değil de, siyasi varlıklar olarak yaşayabi ld ik ler i b i r Multitudo...
Spinozacı bir mantıkla, yönetici ya da siyasetçi olmanın tek m a k u l nedeni, kendisi için yönetmek olabi l i r . Burada söz konusu o lan , sadece ve sadece, yöneticinin ya da siyasetçinin kendi yararıdır. Çünkü her teki l varlığın, gücünün yettiği her şeyi yapmaya hakkı vardır. Bu nedenle, başkalarının gerçek yararının ne olduğunu bildiğini iddia etmenin gülünçlüğü ölçüsünde, yönetmek eyleminin nihai amacının yönetilenlerin yararı olduğu savı m a k u l ve gerçekçi değildir. Machiavel l i bu gerçeği bütün açıklığıyla görmüştür. O yüzden siyasi gücü haklı ç ıkarmaya çalışmaz. Prens, bütün meşruiyet arayışlarının ötesindedir. Prens'in tek amacı yine kendisidir . Bu da o n u , sonsuzca yal-
6 4 Bkz. T T P , Bolüm X X . 6 5 Machiavelli, /.e l'rınce, Garmer, Paris, 1941 (Turkçesi için hkz. Machiavelli, l'rens, Oğlak Yayın
cılık, İstanbul, 1999). 6 6 Spinoza'nın Machiavelli göndermeleri için bkz. Tractatus Politicus, Bölüm V-7 ve X - l .
8. bilgenin siyaseti, siyasetçinin yalnızlığı 1 0 3
nız kılar. Kendiler ini meşrulaştırma çabalarına rağmen, insan tabiatı gereği, tüm yöneticilerin ve siyasetçilerin kader i , aynı yalnızlıktır.
Son olarak, Spinoza'nın, kaçınılmaz olarak, "devlet z i h n i y e t i " karşıtı bir düşünür olduğunu da eklemek gerekir. Spinoza'ya göre, uyrukları horgö-ren seçkinci zihniyet, saçmalıktan başka şey değildir. Tractatus Politicus, Bölüm VII -29 'da bulunan ve "Devlet Sırr ı"na değinen bir paragrafta, Spinoza bu k o n u d a k i düşüncelerini açıkça ortaya koyar. Spinoza'ya göre, devlet işler i n i b i r sır gibi yurttaşlardan saklayanlar, tıpkı savaşta düşmanlarına tuzak kurar gibi yurttaşlara da tuzaklar kurmaktadırlar. Devlet yönetiminin böylesine kayıtsız şartsız biçimde onlara emanet edilmesi, engellenmeye çalışılan kötülük ne olursa olsun, özgürlük açısından çok zararlıdır ve bundan daha büyük bir kötülük de olamaz. M u t l a k güce göz d iken yöneticiler şu nakaratı di l lerinden düşürmezler: " D e v l e t i n yüce çıkarları, devlet işlerinin gizl i kapaklı olmasını gerek t i r i r . " Oysa bu sav olsa olsa t o p l u m u giderek acımasızlaşan bir köleliğe sürükleyecektir . 6 7 Tractatus Politicus'un İspanyolca çevirisinde, bu paragrafa koyduğu çevirmen notunda A t i l a n o Dominguez , sözü edilen Devlet Sırrı'nın devlet i , mut lak ya da kişisel bir monarşi anlamında, mutlakıyet çi bir devlete, uyrukları da kölelere dönüştürdüğünü söyler . 6 8 Bu düşünceler monarşi karşıtı b i r çerçevede ortaya konulmuşsa da, yöneticiler aynı şeki lde davrandıkları sürece, söz konusu re j imin adı demokrasi bile olsa, sonuç değişmeyecektir.
Mar i lena C h a u i ' n i n i leri sürdüğü g ib i , Spinoza düşüncesinde halk ve yöneticiler arasında prat ik açıdan hiçbir fark olamaz. Eğer halk, siyasi b i r özne olarak eylemde bulunamıyorsa, bunun nedeni yalnızca k u r u l u güçler ilişkis inin o n u ik t idardan uzaklaştırmış olmasıdır, yoksa siyasi eylemde bulunmasını engelleyen bir öze sahip olması deği l . 6 9 Gerçekten de, yöneticiler uyrukları, onları yönetimden dışlayarak, apol i t ik varlıklara dönüştürürler. Bunun yolları çok çeşitli de olsa, to ta l i t a r izmin siyaseti hep aynıdır: Yöneticiler in ve siyasetçilerin yalnızlığını, yönetilenlerin ise yalıtılmışlığını sağlamak. Spinozacı bi lgenin siyaseti ise, kendi payına düşen oranda, bu sürece karşı koymaktır . Çünkü insanın kurtuluşu, insanlığın kurtuluşundan ayrı düşünülemez. Entelektüel yalnızlık, sadece tatlı b i r düştür.
6 7 Spinoza, Tractatus l'olitıcus. Dost Kitabevi Yayınları, Ankara . 2007, s. 67. 6 8 Spinoza, Tratadıı Polıtico, çev. Atilano Dominguez, Alianza Editorial, Madrid, 2004, s. 174. 6 9 Marilena C h a u i , " l . a plèbe et le vulgaire dans le Tractatus Politicus", Spinoza et la politique, der.
Humberto Giannini , Pierre-François Moreau, Patrice Vermeren, L'Harmattan, Paris, 1997, s. 112.
9 ı j . Yüzyıldan Günümüze
Bir İfade özgürlüğü Çağrısı REYDA ERGÜN
S P İ N O Z A V E TEOLOJİK-POLİTİK İNCELEME
-t 670 yılında Amsterdam'da yazar ismi bel ir t i lmeksizin Tractatus Theolo-JL gico-Politicus1 (Teolojik-Politik İnceleme) başlıklı b i r k i tap yayınlanır.
Kitabın kapağında yayıncı olarak H e n r i c u m Künraht adı geçmekte, basım yer i ise " H a m b u r g i " o larak gösterilmektedir. Birleşik Eyaletler'in ilerici yayıncısı Jan Rieuvvertsz'in, yazarın kimliğini saklamak ve sahte basım yeri ile yayıncı ismi k u l l a n m a k konusundaki ihtiyatına rağmen, çok kısa b ir süre içinde bu şeytani kitabın gerçek yazarının k i m olduğu herkes tarafından öğrenilir. Kitapla yazarı o andan itibaren saldırılara uğramaya başlar. Adı kutsanmış ama kendisi lanetlenmiş olan yazarın ve ölene kadar savunmaktan vazgeçmediği 2 eserinin kaderi yüzyıllarca değişmeyecektir.
Baruch ya da Benedictus de Spinoza, 3 hayata gözlerini 1632 yılında
(*) Bu makale Spinoza'nın Teolojik-Politik İnceleme (Tbeologıco-I'olitical Treatise) adlı kitabının on sözüdür (Spinoza, Teolo/ik-Politık İnceleme, çev. Cemal Bali Akal/Reyda F.rgun, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara . 2008.)
1 Bundan sonra kısaca I T T olarak geçecektir. 2 Bkz. Mektup 73, 75, 76, 78. Spinoza'nın mektupları dilimize çevrilmemiştir. Çeşitli dillerdeki çevi
riler için bkz. Spinoza, B., Correspondencia, çev. A. Domínguez, Alianza Editorial, Madrid, 1988; Spinoza, Briefwechsel, çev. C . Gebhardt, der. M . Walthcr, Felix Meiner Verlag, Hamburg, 1986; Spinoza, Complete Works, çev. S. Shirley, Hacken Publishing Company, Indianapolis/Cambridge, 2002; Spinoza. Oeuires 4: Traite Politique. Isttres. Garnier-Flammarıon, P a r i s , 1966.
3 Spinoza'nın Ihranice ismi Baruch'dur. Ailesi tarafından ise Portekizce olan Bento adıyla çağrılmaktadır. Cemaatten atıldıktan sonra Spinoza, adını Benedictus olarak değiştirecektir. Bu isimlerin hepsi aslında aynı anlama gelmektedir; Mübarek, mutlu, kutlu kişi. (Wim Klever, "Spinoza's life and works" , The Cambridge Companion to Spinoza, der. D. Garrett, Cambridge University Press, Cambridge, 1996, s. 14.)
ıo6 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
A m s t e r d a m ' ı n Y a h u d i m a h a l l e s i n d e c e m a a t i n b i r üyesi o l a r a k a ç a r . Avrupa 'da dinsel uzlaşmazlıklara dayanan O t u z Yıl Savaşları (1618-1648) sürmekte, mutlak monarşiler güç kazanmaktadır . 1579 t a r i h l i Utrecht B i r l i ği ile İspanya'dan bağımsızlığını i lan etmiş olan yedi Protestan eyaletten o l u şan Birleşik Eyaletler (günümüz Hollandası) ise, bu bağımsızlık 1648 yılında yapılacak olan Westphalia Barışı 'na (Münster Antlaşması) kadar tanınmayacak olsa da, geniş b i r e k o n o m i k özerklikten yarar lanmakta ve bu özerkliğin sağladığı dinsel ve p o l i t i k hoşgörü ortamında Altın Çağ'ını yaşamaktadır. Yüzyılın ortasında Birleşik Eyaletler, Avrupa'nın t icar i ve kültürel merkezidir a r t ı k *
Avrupa'ya hâkim olan dinsel hoşgörüsüzlük ve baskıdan kaçanların sı
ğındıkları başlıca l imanlardan b i r i olan Birleşik Eyaletler, önce İspanya'dan
sonrasında Portekiz 'den kaçmak zorunda kalan Yahudi ler 'e de kapılarını
açar. Spinoza'nın babası Michae l ' in yüzyılın başında henüz çocuk yaşta Bir
leşik Eyaletler'e geldiği sanılmaktadır. 1623'te Amsterdam'da küçük bir tica
rethane kuran baba Spinoza, oğlunun doğduğu yıllarda artık Y a h u d i Ce-
maat i 'n in nüfuzlu bir üyesidir. 5
Babasının ölümünden sonra aile ticarethanesini erkek kardeşiyle bir
l ikte bir süre yöneten Spinoza, 1656 yılında, 24 yaşındayken ve henüz hiçbir
şey yazmamış ve yayınlatmamışken cemaatten a t ı l ı r . 6 Bu dışlamayı sanki
kendisi de istemiş g ib id i r . Baruch ismiyle b ir l ikte Y a h u d i kimliğini de ardın
da bırakarak, yüzyıllarca 17. yüzyılın tanrıtanımaz ve sapkın düşünürü ola
rak tanınacak olan Benedictus de Spinoza'ya dönüşmek üzere yeni hayatına
başlar. Bir yandan o p t i k konusunda kendisini yetkinleştirerek hayatını ka
zanmak için mercek perdahlarken, diğer yandan da felsefi çalışmalarını sür
dürür. Ayrıca liberal çevrelerle kurduğu ilişkileri de genişlemekte ve güçlen
mektedir. Bu çevrelerin, Orange Hanedanlığı'na karşı 1653'te Birleşik Eyalet
ti Domínguez, "Introducción", Tratado teológico-politico. Alianza Editorial, Madrid, 2003, s. 10. 5 A.g.e.,s. I I , 12. 6 Spinoza'nın, cemaatten dışlanmasının hemen ardından, "dehşet verici davranışları" bulunduğu ve
"korkunç bir tanrıtanımaz" olduğu konusundaki suçlamaları cevaplamak için Apología para justificarse de sn abdicación de la sinagoga başlıklı İspanyolca bir metin kaleme aldığı iddia edilmektedir. Hatta bu metnin, daha sonra, T T P ' n i n bazı bölümlerini oluşturduğuna ilişkin görüşler vardır. Ancak hem böyle bir metnin varlığı hem de Tl? metni içindeki rolü konusunda kesin bilgiler bulunmamaktadır. Strauss'a göre, T T P ' n i n hangi bölümlerinin Apología'dm alınmış olabileceğine ilişkin varsayımsal soru, Spinoza yorumcularının, asıl görevlerini, yani T J T ' y i Spinoza'nın ortaya çıkardığı ve yayınlattığı haliyle yorumlamak yükümlülüğünü gözden kaçırmalarına neden olabilir. (Gawlick, s. X X I I ; Domínguez, s. 20, 21; Strauss, Persecııtion and the art of writing, The University of Chicago Press, Chicago and Londra, 1988, s. 165),
9. 17. yüzyıldan günümüze bir ilade Özgürlüğü çağrısı I O 7
ler hükümetinin başına gelen cumhuriyetçi ve l iberal Jan de W i t t ' i destekled ik ler i b i l inmektedir . Bazı kaynaklarda, Spinoza'nın De W i t t ' i n yakın dostu olduğu iddia edilse de, Nadler 'a göre, 17. yüzyılın bu i k i önemli siması arasında bireysel bir ilişki bu lunup bulunmadığı çok tartışmalıdır. Diğer yandan, i lkel i b i r demokrat olan Spinoza ile pragmatist l iberal b i r siyaset adamının her zaman aynı p o l i t i k f ikir lere sahip olması mümkün değildir. Ancak tar ih sel koşullar ve elbette or tak düşmanlar ister istemez kaderler ini birleştirecekt i r . Dinsel otoriteler ve monarşi yanlılarına karşı, Spinoza, De W i t t ' i seküler ve görece hoşgörülü b ir siyasi düzene ilişkin sınırlı amaçları konusunda destekleyecektir . 7
Cemaat ten at ı ldıktan sonra taşındığı R i j n s b u r g ' t a üç yıl yaşayan Spinoza'nın, bu dönemde, Kısa inceleme'yi, Ethica'nm* i l k bölümünü ve İnsan Anlağının İyileştirilmesi Üzerine İnceleme9 başlıklı tamamlanmamış eserini yazdığı t a h m i n edilmektedir . 1663'te Lahey' in banliyösü V o o r b u r g ' a taşınan Spinoza, aynı yıl Descartes Felsefesinin İlkelerim, ekinde Metafizik Düşünceler o lmak üzere yayınlat ı r . 1 0 Spinoza'nın kendi adıyla yayınlatabildiği tek eser olan bu kitabın yayıncısı, daha sonra Teolojik-Politik İncemeyi de yayınlayacak o lan Rieuvvertsz'dir.
V o o r b u r g döneminin i lk yıllarında Spinoza, Ethica üzerinde çalışmayı sürdürür. Düşünürün ölümünden sonra yayınlanan mektuplaşmalarından, 1665 yılının yaz aylarında Ethica metn in in oldukça ilerlemiş olduğunu anlıy o r u z . 1 1 Buna rağmen Spinoza, Eylül ayı başlarında, e l indeki metni bir kenara bırakarak, Ethica çalışmasına yaklaşık 4 yıl ara vermesine neden olacak Teolojik-Politik İnceleme'yi yazmaya k o y u l u r . N i t e k i m Oldenburg 'a 1665 sonbaharında yazdığı bir mektupta , 1661'den beri yazıştığı bu sadık m e k t u p arkadaşına Kutsal Kitap hakkında b ir inceleme kaleme aldığını açıklar ve kendisini böyle b ir çalışma yapmaya iten nedenleri sıralar:
7 Steven Nadler, Spinoza: A Life, Cambridge University Press, New York, 1999, s. 258. 8 Ltbica'nm Türkçe'de iki çevirisi bulunmaktadır: Spinoza, Elıka, çev. H . Z . Ülken, Dost Kitabevi
Yayınları, ;\nkara, 2004; Spinoza, Törebilim, çev. A. Yardımlı, Idea, İstanbul, 2000.
9 Türkçe çevirisi için bkz. Descartes, Yöntem Üzerine Söylem, Spinoza, İnsan Anlağının İyileştirilmesi Üzerine İnceleme, Leibniz, Monadolojı, çev. A. Yardımlı, Idea Yayınları, istanbul, 1997.
10 Spinoza, daha önce, kaleme aldığı felsefi metinleri yayınlatıp yayınlatmama konusundaki kaygılarını açtığı Oldenburg'a yazdığı Mektup 13'te, söz konusu eseri yayınlatmaya karar vermesinin nedeninin, kitabın nasıl tepkiler alacağını merak etmesi olduğunu söyler. Oldenburg, Spinoza'ya yazdığı cevapta (Mektup 14) düşünürün bu kararını destekler ve bundan sonraki çalışmalarını anonim yayınlatması tavsiyesinde bulunur. Nitekim Spinoza, yıllar sonra dostunun öğüdüne uyacak ve T T P yazar ismi belirtilmeksizin basılacaktır.
11 Bkz. Mektup 25, 28.
1 0 8 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
Kutsal Kitap k o n u s u n d a k i d ü ş ü n c e l e r i m e ilişkin bir inceleme y a z ı y o r u m .
Beni b u n u y a p m a y a iten nedenler şunlar :
1) T e o l o g l a r ı n ö n y a r g ı l a r ı . Şunu b i l i y o r u m k i , i n s a n l a r ı n k e n d i l e r i n i
g e r ç e k t e n felsefeye a d a m a l a r ı n a en ç o k engel o l a n l a r bu ö n y a r g ı l a r d ı r . B u
nedenle , bunları a ç ı ğ a ç ı k a r m a k ve onlar ı aklı b a ş ı n d a insanlar ın z i h i n l e
r i n d e n k a z ı m a k için ç a b a l ı y o r u m . 1 2
2) S ı radan halkın benim h a k k ı m d a k i düşünceler i . Beni t a n r ı t a n ı m a z l ı k
la s u ç l a m a k t a n v a z g e ç m e d i k l e r i için, k e n d i m i , bu s u ç l a m a y ı e l i m d e n geldi
ğ i n c e reddetmek z o r u n d a h i s s e d i y o r u m .
3) Felsefe y a p m a ve d ü ş ü n d ü ğ ü n ü ifade etme ö z g ü r l ü ğ ü . O n u t ü m a r a ç
ları k u l l a n a r a k s a v u n m a k i s t i y o r u m . Ç ü n k ü b u r a d a b u ö z g ü r l ü k , aşırı oto
rite ve va iz ler in küstahlığı nedeniyle b ü t ü n ü y l e o r t a d a n k a l d ı r ı l ı y o r . 1 3
Dönemin siyasal ortamına baktığımızda ise, 1664 yılındaki veba salgınının ve 1665'te başlayıp i k i yıl süren İkinci İngiltere Savaşı'nın, çeşitli kesimlerde Jan de W i t t yönetimine karşı b i r memnuniyetsizliğin doğmasına neden olduğunu görüyoruz. 1 * Ancak bunun da ötesinde, Birleşik Eyaletler her ne kadar 17. yüzyıl Avrupası'nın hoşgörü ve özgürlük kalesi de olsa, ülkenin, uzun süredir çatışan i k i z ihniyet in çekişmesinin gölgesinde olduğu söylenebil i r . Dışta yaşanan sürekli savaş ha l i , içte ise i k i yönetici grubun çekişmesinin tırmandırdığı gerginl ik , Teolojik-Politik inceleme'nin yazıldığı yıllarda artık b ir krize dönüşmüş durumdaydı. Monarş i eğilimli Orange ailesi ve c u m h u r i yetçi Regent part is i arasındaki çekişme o dönemin Birleşik Eyalet ler i 'nin siyasal ortamını b e l i r l i y o r d u . Özellikle 1660' ların başından i t ibaren, Orange kes imi , cumhuriyetçi yönetime karşı halk üzerinde c iddi bir kışkırtma p o l i t i k a sı izlemeye baş lamışt ı . 1 5
12 17. yüzyıl Birleşik Eyaletler'inde bile, dinsel tartışmalar toplum ve siyaset hayatında hâlâ çok ağırlıklı bir yer kaplamaktadır. Bu nedenle, sivil otoritenin Kilise ve dinin yorumcusu olması gerektiğine ilişkin görüşler, dönemin aydınları arasında çok sayıda yandaş bulmaktadır. Bu doğrultuda, Hobbes'un De Cire'si 1647'de Birleşik Eyaletler'de yayınlanır. Bunu aynı yıl Grotius'un De ımpe-rio summarum potestatum adlı eseri izler. Yine Hobbes'un 1651'de İngiltere'de yayınlanan Leviathan'\, 1667'de Hollandacaya çevrilir. Bu tarihlerde. De Witt yönetimine tepkiler yağmaktadır. Çünkü hu çevreden pek çok insan, sözü edilen eserlere benzer metinler kaleme almaktadır. De Witt'in ve onun cumhuriyetçi ilkelerinin ateşli bir savunucu olan Pierre de la Court'un (Pieter van den Hove) 1661 tarihli kitabının bir bölümünün De W i n tarafından yazılmış olabileceği söylenmektedir. 1662 tarihli Politik Söylerler ise Spinoza'nın kütüphanesinde bulunan kitaplar arasındadır. Lucius Antistius Constans'ın De iure ecelesiasticorum (1665) adlı eseri ile Spinoza'nın yakın arkadaşları Lodevvijk Meyer'in 1666 ve Adriaan Koerbagh'ın 1668 tarihli kitapları hu çerçevede sayılabilir. (Dominguez, s. 14; Nadler, s. 258; Appuhn, "Notice sur le Traite Theologico-Po-litique", Traite Theologico-Politique, Garnier-Flammarion, Paris, 1965, s. 7.)
13 Bkz. Mektup 30. 14 Dominguez, s. 12, 13.
15 Etienne Balibar, Spinoza re Siyaset, Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 23, 24.
9. 17. yüzyıldan günümüze bir ifade özgürlüğü «ağrısı 1 0 9
Spinoza'nın, işte bu gerginliğe b ir tepki olarak, felsefi sisteminin temel i n i oluşturan düşüncelerini kaleme aldığı Ethica'yı yarıda kesip p o l i t i k bir i n celeme yazmaya karar vermiş olduğu düşünülebilir. Özellikle de, Teolojik-Politik Inceleme'nm teoloj ik k i n ve monarşi karşıtlığı ile demokrasi ve ifade özgürlüğü savunusu dikkate alındığında... N i t e k i m Spinoza, ne yazık k i kaygılarında haksız çıkmayacak ve muhalefet in bu kışkırtma politikası, 1672'de çıkan bir halk ayaklanmasında, Jan de W i t t ' i n kardeşiyle b i r l ik te vahşi bir kalabalığın ellerinde can vermesiyle sonuçlanacaktır . Bu olayı haber alan Spinoza'nın, Ultimi Barbarorum başlıklı b i r b i ldir iy le olay yerine gitmeye kalktığı ancak dostu ve ev sahibi olan ressam V a n der Spyck tarafından bu kararından vazgeçirilerek, De W i t t kardeşlerle aynı kaderi paylaşmaktan kurtulduğu söylenir . 1 6 Her zaman ihtiyatlı ve sakin mizacıyla kendin i gösteren f i lozofun bu alışılmadık öfkesi, kuşkusuz Birleşik Eyaletler ' in üzerinde kurulduğu temellerin böylesine acımasızca ayaklar altına alınmış olması karşısında yaşadığı derin hayal kırıklığının bir göstergesidir.
Ayrıca bu olayla b i r l ik te , Spinoza'nın, yaşadığı ülkenin siyasi re j imi kadar bizzat kendisi için de endişelenmesi için pek çok neden doğmuştur. İki yıl önce o k u r l a buluşan Teolojik-Politik inceleme zaten yayınlandığı andan itibaren saldırılarla, yazarı da tanrıtanımazlık suçlamalarıyla karşılaşmıştır. Birleşik Eyaletler'de pek çok d i n ve mezhepten insan görece bir dinsel özerkl ik içinde yaşamasına rağmen ülkenin resmi d i n i C a l v i n c i l i k ' t i r ve or todoks kesim liberal hükümetin dinsel hoşgörü ve ifade özgürlüğü konusundaki politikalarını fazla hoşgörülü bulmaktadır . N i t e k i m Teolojik-Politik Inceleme'nm yayınlanmasının hemen ardından, kitabın yasaklanması yönünde talepler yağmaya başlar. K i tap , Utrecht Eyaleti'nde toplatılsa da, en azından bir süre için bu taleplerin sahipleri istedikleri amaca ulaşamaz. O dönemde hâlâ Jan de W i t t yönetimi hüküm sürmektedir ve pek çok kaynağa göre Spinoza'nın yönetime yakın, nüfuzlu dostları vardır . 1 7
Teolojik-Politik İnceleme'ye i l k yıllarda görece b ir k o r u m a sağlayan bir diğer unsur, kitabın Latince kaleme alınmış olmasıdır. Halkın konuştuğu dilde yazmamak, erken Aydınlanma döneminde, yayıncı ve yazarı k o r u m a k adına çok sık başvurulan bir t e d b i r d i . 1 8 N i t e k i m Spinoza, 1671'de Teolojik-
16 H . W . Blom, "The moral and political philosophy of Spinoza", The Renaissance and Serenteenth-century Rationalism, der. G . H . R. Parkinson, Routledge, Londra ve New York, 2000, s. 315.
17 Örneğin, 1664-1666 yılları arasında D c Witt ile birlikte olasılık hesapları üzerinde çalışan bilimin-sanı ve matematikçi Christiaan Huygens ile matematikçi ve optik kuramcısı Johannes Hudde gibi. . . (Nadler, s. 259.)
18 G . Gawlick, "Einleitung", Theologısch-polıtischer Traktat, Helix Meiner Verlag, 1 lamburg, 2006,
H O kimlik bedenin hapishaneyidir; spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
Politik İnceleme'nm Hollandacaya çevrilmiş olduğuna ilişkin b ir söylentinin dolaşmaya başlaması üzerine, dostu Jarig Jelles'e bir mektup yazarak kendisinden, bu çevirinin basılmasını engellemesini rica e d e r . 1 ' Spinoza ve dost çevresi, kitabın yasaklanmasının an meselesi olduğunun farkındadır ve eğer k i tap kendi di l inde halka ulaşırsa, yasaklamanın b ir ih t imal o lmaktan çıkacağından kaygı duymaktadı r . 2 0 Jan de W i t t ' i n öldürülmesinin ardından, ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar giderek artar ve 19 T e m m u z 1674'te k o r k u l a n o l u r ; Teolojik-Politik Inceleme'nin basılması, çoğaltılması ve satılması yasakl a n ı r . 2 1 Teolojik-Politik İnceleme i le b i r l i k t e yasaklanan k i t a p l a r arasında Hobbes 'un Leviathan"ı da vardır . 2 2
Teolojik-Politik inceleme'nm yüzleşmek zorunda kaldığı tepkiler ve Birleşik Eyaletler'in içinde bulunduğu siyasal gerginl ik , Spinoza'nın, 1670'de üzerinde çalışmaya geri döndüğü ve 1675'te tamamladığı Ethica'yı yayınlatmaktan vazgeçmesine neden o l u r . 2 3 Geniş b i r çevre içinde yıllardır taslakları elden ele dolaşmakta o lan Ethica'nm2* t a m metn in in o k u r l a buluşması için, f i lozofun ölümünü izleyen yıl (1678) Spinoza'nın dostları tarafından yayınlanan Opera Posthuma'yx beklemek gerekecekt i r . "
s. X I V .
1 9 Sarkastik bir dille kurumsal dinin eleştirildiği ve açık bir biçimde Spinoza öğretisinin etkilerini taşıyan 1668 tarihli kitabını (Een Bloemhof van allerley Ueflükheyd) yerel dilde yazıp kendi adıyla yayınlatma ihtiyatsızlığını gösteren, Spinoza'nın yakın dostu Adriaan Koerhagh'ın başına gelenler. Birleşik Eyaletler'in sekuler sistemi ve hoşgörü kültürünün geleceği anlamında büyük bir öneme sahiptir. Kitabın yayınlandığı yılın Mayıs ayında Koerhagh tutuklanır. Yargılama sırasında Kilise'nin huyuk baskısının olduğu bilinmektedir. Nitekim Koerhagh, aynı yılın Temmuz ayında 10 yıl hapis ve ardından da 10 yıl sürgün cezasına çarptırılır. De Witt ve çevresi için bile fazla ra
dikal bir demokrat olan ve bu çevreden destek alamayan Koerhagh, tutuklanmasından bir yıl sonra hapishanede hayata gözlerini yumar. Nadler'e göre, dostunun yöneticiler ve Kilise otoritelerinin elinde çektikleri, Spinoza'yı, tam da ifade özgürlüğü üzerindeki bu tarz baskılara karşı kaleme almakta olduğu T T T ' y i bir an önce bitirip yayınlatma konusunda teşvik etmiştir. Diğer yandan Spinoza, Koerhagh ile aynı kaderi paylaşmamak için kendisini ve yayıncısını koruyacak önlemler alması gerektiğinin de farkındadır. (Nadler, s. 263, 265-269.)
2 0 Bkz. Mektup 44.
2 1 Söz konusu yasak yine de yayıncı Rieuwertsz'i durduramaz. Kitap, ilk baskının benzeri baskılar ya da sahte başlıklar altında yayınlanmayı sürdürür. Yasaktan bir yıl sonra kitabın ingiltere, Kransa, Almanya ve İsviçre'de satıldığı bilinmektedir. (Domínguez, s. 24; Gawlick, s. X I V , X V . )
2 2 Lagrée, Moreau, "Introduction", Traite Tbéiiliigico-Politique, PUF, Paris, 1999, s. 17. 2 3 Bkz. Mektup 68. 2 4 Bkz. Mektup 8.
2 5 Opera Posthuma'mn, yayınlanmasından once, Spinoza'nın dostları tarafından hır redaksiyon sürecinden geçirildiği bilinmektedir. Düşünürün kendi adıyla yayınlattığı Descartes Felsefesinin İlkeleri ile Metafizik Düşünceler de yine Spinoza'nın dostu Meyer'in redaksiyonundan geçmiştir. D o layısıyla, Spinoza'nın elinden çıktığı haliyle yayınlanmış olması anlamında, filozofun en özgün metni TTP'di r .
y. 17. yttivildan günümüze bir İfade özgürlüğü çağrısı 111
Peki bu denli sert eleştiri ve baskılara maruz kalan Teolojik-Politik İnceleme'nm içeriği nedir? Bu incelemede, büyük ölçüde, Ethica'nm, Tanrı ve Tabiat özdeşliği, tek töz ve tabii zorunlu luk düşüncesi, anlama yeteneği [m-tellectıts) ve hayalgücü [imaginatio) ayrımı, tanrısal ve yaratıcı iradenin redd i , olumsallık karşıtlığı, amor Dei intellectualis öğretisi g ib i temel konularının, daha özel b i r çerçevede ele alındığı söylenebilir. Teolojik-Politik İnceleme" âe, po l i t ik gücü teoloj ik temellerinden bütünüyle koparmayı amaçlayan Spinoza, aynı zamanda, bireyi hem dinsel baskı hem de dünyevi otor i te karşısında korumaya çalışmaktadır. Demokras in in insan tabiatına en uygun rej im olduğunu savunan Spinoza, ifade özgürlüğünü insanın k u l l a n m a k t a n vazgeçemeyeceği gücü-hakkı olarak tanımlayarak, demokrasinin olmazsa olmaz koşulunu da göstermiş o lur .
M e t n i n kendi içinde belli bir bütünlük ve amaç birliği taşıdığını ortaya koyan en önemli işaretlerden b i r i Teolojik-Politik inceleme'nm alt başlığında kendini gösterir: "Felsefe yapma özgürlüğünün, dine bağlılığa ve devlet in h u zuruna zarar vermeden tanınabilmesi bir yana, bu özgürlüğün, aynı zamanda devletin huzuru ve dine bağlılık or tadan kaldırılmadan yok edilemeyeceğini de gösteren birçok inceleme." Burada öncelikle be l i r t i lmesi gereken, Spinoza'nın, felsefe yapma özgürlüğünden (lihertas philosophandi) söz ederken, yalnızca belli b i r meslek g r u b u n u n bilimsel özgürlüğüne gönderme yapmadığıdır. En geniş anlamıyla düşünme ve düşündüğünü ifade etme özgürlüğünden söz etmektedir Spinoza.
Teolojik-Politik İnceleme'nm Giriş bölümü, İnceleme'nin ana eksenini şaşmaz bir biçimde ortaya koyar: Anlama yeteneği değil de hayalgücünün hâkimiyet inde yaşadığı sürece k o r k u ile u m u t arasında gidip gelen insan, tabiatı gereği, hurafenin (superstitio) pençesine düşmekten kendini alıkoyamaz. Bu olgu, Spinoza'ya göre, insanların tanrısallık hakkında uygun olmayan bir ideye sahip olmalarına neden o lur . Bunun sonucu da, bi tmek bilmez dinsel çatışmalardır. Monarşik yönetimin en büyük sırrı, insan tabiatının bu yönünü, kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmesinde yatar. Oysa özgür b ir siyasi bütünü diğerlerinden ayıran şey, insanın özgür yargı yetisini her türlü hurafe ve önyargıya karşı koruyacak mekanizmalara sahip olmasıdır, ö z g ü r c e yargıda bulunma hakkının baskı altına alınmaya çalışıldığı yerde, siyasi bütün şiddete başvurularak yönetilmektedir. Spinoza, bu doğrultuda kaleme aldığı incelemede esas olarak, bütün bu olumsuzluklara neden olan önyargıları, yani dine ilişkin olanlar kadar, po l i t ik güce ilişkin önyargıları da ele alacağını söyler.
1 12 kimlik bedenin hapıshanesıdır: spinoza üzerine y.ı/ıl..r ve söyleşiler
Spinoza, bu çerçevede, i lk altı bölümde, peygamberler, vahiy, Yahu-di ler ' in seçilmiş halk o lup olmadığı, tanrısal yasanın niteliği, dinî törenler ve mucizeler gibi konuları ele alır. V I I . Bölüm'de Kutsal Kitap'\ y o r u m l a m a yönt e m i n i 2 6 ortaya koyan Spinoza, izleyen bölümlerde, Kutsal Kitap'ı oluşturan metinlerin kimler tarafından yazıldığını sorgulamaya girişir. X I I . , X I I I . , X I V . ve X V . bölümlerde ise, Kutsal Kitap'm en yavaş çalışan kafanın bile kolayca anlayabileceği pek basit birkaç dogma öğrettiğini, inancın felsefi spekülasyonla uzaktan yakından ilgisi bulunmadığını, gerçek d in in buyruğunun adaleti ve hemcinsine karşı yardımseverliği uygulamaktan ibaret olduğunu, dolayısıyla Kutsal Kitap'ta aklı m a h k u m eden ya da ona karşı çıkan hiçbir şey bulunamayacağını ortaya koyar. Sonuç olarak, teoloji ve felsefe, inanç ve akıl, hayalgü-cü ve anlama yeteneği, Spinoza açısından, birbir ler inden bütünüyle ayrılır. Teolo j i ve felsefe tamamen farklı amaçlara yönelmiştir ve her b i r i kendi alanında hüküm sürmelidir. Bu nedenle, aklın teolo j inin hâkimiyeti altına sokulması kadar, teolo j inin aklın hâkimiyetine sokulması da yanlıştır.
Spinoza, inanç özgürlüğünü bu şekilde güvence altına aldıktan ve aklı teoloj i karşısında bağımsızlaştırdıktan sonra, X V I . Bölüm'le b i r l i k t e , po l i t ik gücün temellerini ortaya koymaya girişir. I V . Bölüm'de, tabi i ya da tanrısal bir h u k u k u n varlığını reddetmiş ve h u k u k u insan yaratısı dünyevi yasalara özgülemiş olan düşünür, bu çerçevede, teoloj ik ve aşkın temellerinden bütünüyle kurtarılmış bir siyaset kuramı ortaya koyar . Sosyalliğin zorunluluğunu insan tabiatına bağlayan Spinoza, bu sosyalliği belirleyecek olan güç ilişkiler i n i n , dolayısıyla h u k u k u n zorlayıcıl ığının sınırlarını da , bu sefer X V I I . Bölüm'de aynı tabiata gönderme yaparak çizer. Aklın önyargıların karanlığında boğulmadığı, her insanın varolma gücünü arttırabildiği, insanların çatışma ve k o r k u d a n uzak yaşayabildikleri re j imin ne olduğunu belirleyecek olan da yine insan tabiatıdır. Böyle bir t o p l u m u n temelini oluşturacak olan ise, Spinoza'ya göre, her insanın düşünme ve düşündüğünü ifade etme özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır.
Elbette Teolojik-Politik inceleme. Kutsal Kitap hakkındaki resmi dog-
2 6 VII . Bolum'dc Spinoza, Kutsal Kitap'ı doğru yorumlama yönteminin gerektirdiği azami koşullardan Kirinin Ihranice bilgisi olduğunu söyler. Spinoza'nın kendisinin, Ihranice ve Kutsal Kitap konusunda iyi bir eğitimden geçtiği bilinmektedir. Büyük ihtimalle T T P ' y i yayınlatmasının hemen ardından, Ihranice dilbilgisine ilişkin bir metin kaleme almaya başlar. Spinoza'nın dostları l.o-devvığk Meyer ve Johan Bousvmccstcr, Opera Posthuma'ya yazdıkları önsözde, Spinoza'nın. " K i
zı arkadaşlarının talebi" üzerine bu metni yazmaya karar verdiğini doğrularlar. Tamamlanmamış olan Ihranice Dilbilgisi, Spinoza'nın ölümünden sonra yayıncısına ulaştırılan ve (Iper.ı Poslhuma idinde yayınlanan eserler arasındadır. ( M . L Morgan, "Hebrew Grammer" , Spinoza. Complete Works, Hacken Publishing Company, Indianapolis/Cambridge, 2002, s. 584.)
9. 17. yüzyıldan günümüze bir ifade Özgürlüğü çağrısı 1 13
maları sorgulayan i l k ki tap olmadığı g i b i , bu teoloj ik eleştirinin pol i t ik tezlerle bir araya getirildiği i lk eser de değildi . 2 7 Ancak Spinoza'nın incelemesi, belk i de düşünce tar ihinde eşi görülmemiş bir radika l l ik içer iyordu. 2 8 Bu radikal liğin başlıca nedenlerinden b i r i , kuşkusuz, Teolojik-Politik Inceleme'nin, Spinoza'nın ana hatlarını Ethica'da ortaya koyduğu benzersiz felsefi sisteminin bir parçası olmasıdır. Nedenlerden bir diğeri ise, Teolojik-Politik Inceleme'nin siyaset üzerine bir eser olmasının yanında, aynı zamanda son derece pol i t ik bir metin olarak kendini göstermesidir . 2 9 M e t n i n kendisi , p o l i t i k gücün premodern temellerine karşı, teolo j inin ahlâk üzerindeki tahakkümüne karşı, monarşi eleştirisi üzerinden her türlü total i ter ve baskıcı rejime karşı bir mücadele aracıdır. Bu son karşıtlık, aynı zamanda, erken bir modernite eleşt ir is ini de içinde barındırır. Spinoza'yı bugün hâlâ güncel kılan bir biçimde...
TEOLOJİK-POLİTİK İNCELEMENİN S E R Ü V E N İ
Teolojik-Politik İnceleme'nm yayınlanmasından başlayıp bugüne kadar uzanan serüvenine göz attığımızda, en azından son 30-40 yıldır alevlenen Spinoza ilgisi bir kenara bırakılacak olursa, Spinoza'nın tanrıtanımaz ve inançsız Yahudi f i lozof imgesinin ardında yatan eserin olduğu görülür. Anlayarak ya da anlamayarak, ister Spinoza'nın yanında Teolojik-Politik inceleme ister karşısında dursunlar, Spinoza felsefesini inceleyenlerin ana konusu hep Teolojik-Politik inceleme olmuştur.
Teolojik-Politik tnceleme'ye ilişkin i lk t e p k i , hemen yayınlandığı yıl, Almanya 'dan , Leibniz ' in de hocası olan Jacob Thomasius 'dan gelir. Kaleme aldığı metinde, Thomasius, Teolojik-Politik Inceleme'nin teolojiye ilişkin bölümünü, Herber t v o n C h e r b u r y 3 0 (1583-1648) i le , son beş bölümünü ise Hobbes ile ilişkilendirir. Eserin Isaac de la Peyrere 'den 3 1 (1596-1676) de etkilenmiş olduğunu savunan Thomasius, genel olarak metinde, tanrıtanımazlığa varan bir natüralizmin hâkim olduğu sonucuna varır. Bu i lk tepkide adı
2 7 Bu çerçevede, Hohbes'un Leviathan \ ve Isaac de la Peyrere'in 1655 tarihli Systema theologiae ın l'raedamitarıım bypothesı adlı eseri sayılabilir (Appuhıı, s. 9 ) .
2 8 Pierre-Francois Moreau, "Spinoza's reception and influence", The Cambridge Companion to Spinoza, der D. Garrett, Cambridge University Press, New York, 1996, s. 409.
2 9 Mutlak monarşi özelinde, dinsel otorite karşısında bağımsızlığını ilan etmiş olan modern devletin resmini çizen Hobhes bile, T T P ' y i okuduktan sonra, kendisinin böyle bir metin kaleme almaya cesaret edemeyeceğini itiraf eder (Strauss, s. 183).
3 0 İngiliz diplomat, tarihçi, şair ve din filozofu. Kilise öğretisine karşı eleştirel tavrı ile tanınır. Relimin njturalıs anlayışının temsilcisidir.
3 1 Fransız düşünür. Adem'in düşüşünden once dünyada başka halkların varolduğu iddiasına dayanan l're-Adamıte teorisinin kurucusudur.
1 1 4 k i m l i k bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
geçen isimlerin dönemin teo lo j ik -po l i t ik tartışmalardaki k o n u m u göz önünde bulundurulduğunda, Thomasius 'un değerlendirmesinin pek de Teolojik-Poli-tik İnceleme lehine olduğu söylenemez. 3 2
Pierre Bayle' in, 1697 t a r i h l i Dictionnaire historique et critique adlı k i tabının içinde yer alan Spinoza'ya ilişkin makale de, ne Spinoza'nın ne de Te-olojik-Politik İnceleme'nin kader in i o l u m l u anlamda değiştirecektir. Yıllar boyunca Spinoza felsefesi karşısında alınan tavırları, bu metinde öne çıkan "erdemli tanrı tanımaz" imgesi ve f i lozofun öğretisinin karikatürize edilmiş hal i o lan Bayie okuması belirleyecektir. N i t e k i m 18. yüzyıla geldiğimizde, Spinoza fe l se fes in in , genelde, B a y l e ' i n maka les i ve H e n r i de B o u l a i n -v i l l i e r s ' n i n 3 3 (1658-1722) metinler i üzerinden, dolaylı olarak tanındığını gör ü y o r u z . 3 4 Bu yüzyılda at başı giden i k i eğilim göze çarpar. İlki, Spinoza'nın üstesinden gelinememiş felsefesinin reddidir . Bu dönemde, düşünür ve f i l o zoflar, felsefe yapabilmek ve ünlerini tehlikeye atmamak için Spinozacı olmadıklarını kanıtlamak zorunda hissediyorlardı kendi ler ini . Saygın bir f i lozofun başına gelebilecek en kötü şeylerden b i r i , " S p i n o z a c ı " damgası yemekt i . Les lettres persanes (İran mektupları) adlı kurgusal metninde, Spinozacı b i r r u h la, mucizelerin akıldışılığını, Tann 'n ın insanbiçimci kavranışını, d in in şekle indirgenmesini eleştiren ve ifade özgürlüğünü savunan Montesquieu (1689-1755), ister istemez Spinoza'yla arasına mesafe koymak zorunda kalan düşünürlerden b i r i d i r . Spinozacı tanrısal zorunlu luk düşüncesine paralel tezler iler i sürdüğü L'Esprit des lois (Kanunların Ruhu) adlı eseri nedeniyle M o n t e squieu, bazı çevrelerce Spinoza ateizminin katıksız bir temsilcisi olarak suçlanır. Bunun üzerine Défense de l'Esprit des lois (Kanunların Ruhu'nıın Savunulması) adlı metni kaleme alan düşünür, Spinozacı olmadığını kanıtlamaya çalışacaktır. Karşıtları tarafından pek inandırıcı bulunmasa d a . . . 3 5
Diğer eğilimse, 18. yüzyılın i l k yarısında ortaya çıkan ve vahye dayanan dinlere radikal b i r biçimde saldıran mi l i tan yeraltı l i teratürüdür. 3 6 Bu eğilimin en önemli temsilcilerinden b i r i , kuşkusuz, Traité des Trois Imposteurs (Üç Sahtekâr Üzerine İnceleme) adlı metindir . 1719 yılında, La vie et l'esprit de Mr. Benoit deSpinosa (Bay Benoit de Spinosa'nın Hayatı ve Ruhu) adlı bir k i tap yayınlanır. İlk 44 sayfası J. M . Lucas'a atfedilen bir Spinoza biyografisin-
3 2 Gawlick, s. X I I I ; DoırrtnguCT, s. 23. 3 3 Fransız yazar ve tarihçi. 3 4 Morcau. "Spinoza's reception and influence", s. 410, 411, 413. 3 5 Cemal Balı A kal. ( hgurlıığiiıı deleceği Yoktur. I dehn.uı.ı SpıntKJ. Dost Kıtahcs ı Ï .ışınları, An
kara, 2006. s. 24-26. 3 6 Morcau, "Spinoza's reception and influence", s. 414.
9. 17. ylızyıldan günümüze bir ifade özgürlüğü çağrısı 1 15
den oluşan eserin L'Esprit de Spinosa başlıklı geri kalan kısmı ise aslında Tra-ite des Trois Imposteurs diye bi l inen met indir . Yüzyıllar boyunca aynı metin her i k i başlık altında elyazmaları biçiminde çoğaltılacaktır. Temelde, vahye dayanan üç d i n i n peygamberleri olan M u s a , İsa ve M u h a m m e d ' i n , aslında pol i t ik amaçlar güden birer sahtekâr oldukları iddiasına dayanan böyle bir metnin varlığına ilişkin söylentiler 13. yüzyıla kadar uzanır. Elbette yazarına ilişk i n de pek çok iddia ortaya atılmıştır. Boccaccio, Pomponazzi, Pietro Aret ino , Rabelais, G iordano Bruno ve Campanella bunlar arasında yalnızca en ünlü olanlarıdır. N e var k i , 17. yüzyıla kadar böyle b ir metnin varlığına ilişkin söylenti , iddia ve tanıklıkların hiçbiri yeterince güvenilir olmadığından, ancak bir hayalet metinden söz edilebilir . 17. yüzyılın sonunda ise, söz konusu söylentiyle ilişkilendirilen i k i metin ortaya çıkar. Bunlardan i l k i , De tribus impostori-hııs başlıklı, ne zaman ve k i m i n tarafından yazıldığı belli o lmayan Latince bir metindir . Vahye dayanan dinlere yönelik eleştirisini, bu dinleri kuranların in sanları aldatmış oldukları iddiasında temellendiren metin , yine de bir tanrıtanımazlık savunusuyla sonuçlanmaz. Hatta vahye dayanmayan bir Tanrı bi lgisinin (religio naturalis) mümkün olduğu, metinde açıkça iddia edilmektedir. İkinci merin , Fransızca yazılmış, Latince metinden bütünüyle bağımsız ve içerik olarak çok daha kapsamlı bir incelemedir. D i n eleştirisini, Latince inceleme gibi vahye dayanan dinlerle sınırlı tutmayan bu metin , kişilik sahibi bir Tanrı anlayışını, insan özgürlüğünü, r u h u n ölümsüzlüğünü ve erekselliği, yani geleneksel metafiziğin temel konularını da irdeler ve eleştirir. Fransızca metnin de yazılış ta r ih i ve k i m i n tarafından yazıldığı saptanamamış o lmakla b i r l ik te , Schröder 'e göre , b i l inen bütün elyazmaları ve baskılarda yer alan şeklini 1677'den önce almış olması mümkün değildir. Gerçekten de metin , Spinoza'nın ölümünden sonra Opera Posthuma içinde yayınlanan F.thica'dan bölümler i ç e r m e k t e d i r . 3 7 1719 yılında basılıp sonradan birçok kopyası y o k edilen L'Esprit de Spinoza işte bu metni içermektedir.
Traite des Trois Imposteurs'ün içeriğine bakıldığında, metne büyük ölçüde, çeşitli 17. yüzyıl metinlerinden bölümler yerleştirildiği görülmektedir. İsimleri zikredilmeden metinlerinden bölümler alınmış yazarlar arasında, L u -ci l io V a n i n i , Francois de la M o t h e Le Vayer, Gui l laume Lamy ve elbette H o b -bes ve Spinoza g ib i ünlü isimler vardır. Spinoza'nın Teolojik-Politik İnceleme ve tJhica'sı en çok başvurulan kaynaklar aras ındadır . 3 8 H e m ele aldığı k o n u -
3 7 W . Schroder, "F.inleitung", Trjktat ülıer die dreı Belrüger. Helix Mcincr Verlag. Hamhurg, 1992,
s, X I I . X I I I . X I V , X V I , X X . X X I I , X X I I I .
3 8 A.g.e., s. X X V I I I .
I l 6 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
larla hem de her türlü aslanlığın reddi anlamında gösterdiği tutarlılıkla, i k i n ci adını hak etmektedir met in . Yeraltından da olsa, bu metin elden ele dolaştıkça, "Spinozacı bir r u h " da etrafta gezinir 18. yüzyıl boyunca.
Benzer b ir şekilde. Aydınlanma Çağı düşünürleri, resmî olarak Spino-zacılık ile aralarına mesafe k o y m a k l a b i r l i k t e , gizl i de olsa Teolojik-Politik Inceleme'yi o k u m a k t a ve o n u n kurumsal d i n ile monarşik yönetime ilişkin eleştirilerini paylaşmaktadır . 3 9 N e bütünüyle reddedebi ldikler i ne de gönül rahatlığı ile kucak layab i ld ik le r i b i r düşüncedir Spinoza öğretisi. Spinoza'nın yeni l ip yutulması zor b ir l o k m a olduğunu açıkça ortaya koyan ve düşünce tarihine "Panteizm Tar t ı şmas ı " (Pantheismusstreit) o larak damgasını vuran olay, 18. yüzyılın son çeyreğinde A l m a n y a ' d a patlak verir . Fr iedrich H e i n r i ch Jacobi, 1783 yılında, Berlin Aydınlanması f i l o z o f u Moses Mendelssohn 'un, yakın arkadaşı o lan G . E. Lessing'in (1729-1781) bir Spinozacı olduğunu kabul ettiğini iddia eder. Jacobi'ye göre, ölümünden önceki yılın yaz aylarında, Lessing, bir Spinozacı olduğunu Jacobi'ye i t i ra f etmiştir. Jacobi 'n in amacı aslında ortadadır. Bu dönemde Spinozacılık, ateizm ve kaderc i l ik ile öz-deşleştirilmekte, aklı başında bütün düşünürler de böyle bir damga yemekten ih t iya t la kaç ınmaktadır . Aslında Aydınlanma düşüncesine saldırmayı amaçlayan Jacobi , bu düşüncenin en saygın ve önde gelen ismi Lessing'i Spinozacılık'la i tham ederek ortalığı karıştırmak istemektedir ve b u n u başarır da. Dönemin tüm önemli i s imler i , bu tartışma içinde saygınlıklarını da k o r u y a r a k kendilerine bir k o n u m seçmek zorunda kalır. Ancak Jacobi 'nin ortalığın durulmasına iz in vermeye hiç niyet i y o k t u r . Tart ışmanın patlak vermesinden i k i yıl sonra Über die Lehre des Spinoza in Briefen an den Herrn Moses Mendelssohn (Moses Mendelssohn'a Mektuplarda Spinoza Öğretisi Üzerine) (1785) adlı eseri yayınlar. Bu metinde Jacobi, Spinoza sisteminin kaçınılmaz olarak n ih i l izme vardığını savunur . * 0 Ancak Jacobi 'nin girişim i , şaşırtıcı biçimde, o n u n amaçladığının t a m tersi b i r şekilde sonuçlanır. Eşik b ir kez aşılmış, öğretisini savunmak ya da onu aşmak için Spinoza'yı anmak, bir tabu o l m a k t a n çıkmıştır . Spinoza'ya atfedilen bir " m u t l a k " düşüncesi etrafında, edebiyatta A l m a n R o m a n t i k l e r i , felsefede ise A l m a n İdealistleri yeni bir Spinoza imgesinin ortaya çıkmasına neden olacaklardır . Bü-
3 9 Domingucz, s. 8.
4 0 vi'. Rod, Der Weg der Philosophie von den Anfängen bis ms 211. lahrhıınderl /.weiter Band. München, Verlag C H . Beck. 1996, s.197; F. Beiser. "The F.nlightment and idealism". The Cambridge Companion to derman Idealism, der. K. Ameriks, Cambridge University Press, Cambridge, 2000, s. 26; Bowie. A . . Introduction to derman Philosophy: Prom Kant to Habermas. Politv Press, Oxford, 2003, s. 73, 74.
9. 17. yüzyıldan günümüze bir ifade özgürlüğü cağnsı 1 17
tün b ir 19. yüzyıl boyunca, edebiyat ve düşünce dünyasına damgasını vuracak o lan r o m a n t i k b ir imgedir b u . N o v a l i s ' i n "Tanr ı sarhoşu" Spinoza'sından, G o e t h e ' n i n christianissimus d i y e tan ımladığ ı S p i n o z a ' s ı n a , o r a d a n da Hegel'e "ya Spinozacılık ya da felsefesizlik" dedirten Spinoza'ya kadar , bu imge çeşitli dönüşümler geçirse de o güçlü etkis ini sürdürür.* 1 Schopenhauer'in Spinoza ile olan i k i r c i k l i ilişkisi ve Nietzsche'nin, o n u n için bir şiir yazacak kadar , f i lozofa beslediği hayranlık-nefret, genel o larak A l m a n felsefesinin bu yüzyılda Spinoza ile uğraşmaktan vazgeçemediği o lgusunu somutlaştıran başka örneklerdir.
Tanrıtanımazlık kadar i f lah edilemez bir materyalist o lmakla da suçlanan Spinoza'nın genç M a r x ' i da etkilediğini d u y m a k şüphesiz şaşırtıcı değild i r . 1841'de Spinoza'nın Mektuplarım ve Teolojik-Politik incelemeyi o k u yan M a r x , sonradan birkaç basit gönderme dışında Spinoza'ya geri dönmeyecek olsa da, 1844 El Yazmaları'rida felsefi materyal izmin temel tezlerini ortaya koyarken Spinozacıdır. Daha sonra Anti-Duhring'de Engels, Spinoza'yı "diyalektiğin mükemmel bir temsi lc is i" olarak tanımlayacak, Plehanov ise, Spinoza'nın M a r x ' m dolaysız öncüsü olduğunu savunacaktır .* 2
Görüldüğü gibi Spinoza öğretisi ve Teolojik-Politik İnceleme, i k i yüzyıl boyunca, salt f i lozofun adının kaleme alınmasının skandal yarattığı dönemlerde bile, düşünce dünyasını belirleyen rolünü hiç kaybetmemiştir. Yine de bu clandestino n i te l ik , uzun b ir süre Spinoza metinleri ve öğretisi üzerinde c iddi ve bilimsel çalışmalar yapılmasını engellemiştir. Bu kaderi değiştirecek olan yeni yüzyıl olacaktır . 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın i lk 30 yılı, Spinoza araştırmaları açısından son derece v e r i m l i geçer, özel l ikle A l m a n ve H o l l a n dalı araştırmacıların başı çektiği bu Spinoza incelemeleri, bugün hâlâ herhangi bir Spinoza çalışmasında dönüp başvurulan temel kaynakların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Biyograf ik incelemelerde Meinsma, arşiv araştırmalarında Freudenthal, Spinoza'nın bütün eserlerinin edisyonları konusunda V a n V l o -ten ve L a n d , ardından Gebhardt bu dönemde öne çıkan isimler arasındadır. Bu son derece v e r i m l i ve bilimsel yönteme dayanan dönem, Almanya 'da N a zi yönetimin zaferiyle darbe almış ve 1960' ların sonlarına kadar Spinoza felsefesi karanlık bir köşede unutulmuştur.* 3
4 1 Moreau, "Spinoza's reception and influence", s. 421. 4 2 Akal . Varolma Direnci ve özerklik. Bir Hak Kuramı İçin Spinoza yla. Dost Kitabevi Yayınları.
Ankara, 2004. s. 90; Pierre-François Moreau. "Spinoza's reception and influence", s. 426.
4 3 Moreau. "Spinoza's reception and influence", s. 427, 428.
I l 8 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
TEOLOJİK-POLİTİK İNCELEME Ç E V İ R İ L E R İ H A K K I N D A
Teolojik-Politik İnceleme'nin A k a l ve Ergün tarafından yapılan Türkçe çevir is i , Jacqueline Lagrée ve Pierre-François M o r e a u ' n u n , Latinee Fokke A k k e r -man edisyonunu temel alarak yaptıkları 1999 t a r i h l i çeviriye dayanmaktadır . * 4 Bu çeviri esnasında, Charles Appuhn'ün artık klasikleşmiş Fransızca çevirisine de karşılaştırma yapmak için başvurulmuştur.* 5 Yine de Türkçe çeviriyi adı geçen Fransızca çevirilerle karşılaştırarak inceleyen o k u r , bazı bölümlerde, çeviri konusunda Fransızca metinlerden sapmalar olduğunu görecektir . Bunun nedeni, Türkçe çevirinin redaksiyonunun A t i l a n o Dominguez ' in İspanyolca,* 6 Car i Gebhardt ' ın Günter Gavvlick tarafından gözden geçirilmiş A l m a n c a * 7 ve Michae l Silverthorne ile Jonathan Israel'in İngilizce* 8 çe-viri leriyle karşılaştırılarak yapılmış olmasıdır. Spinoza'nın kullandığı Latince kavramları tutarlı ve bütünlüklü b ir şekilde karşılayabilmek için Latince özgün metinden de yararlanılmıştır. Çeviriler arasında farklılıklar bulunan yerlerde, kaçınılmaz olarak y o r u m a başvurulmuş ve metnin bütünü göz önünde b u l u n d u r u l a r a k , bu çevirilerden hangisinin tercih edileceğine karar verilmişt i r . Kuşkusuz her çeviri, kavramların nasıl karşılanması gerektiğine ilişkin bir tercih sorunu da olduğundan, her zaman bir parça y o r u m içerir. Ancak bu noktada , karşılaştırma için başvurulan İspanyolca ve Almanca çevirilerin, Fransızca çevirilere göre özgün metne daha sadık olduklarını eklemek gerek i r . Özellikle, yıllarca Spinoza üzerine çalışan Fransız araştırmacıların temel kaynak olarak kullandıkları A p p u h n çevirisinin, zaman zaman, her çevirmenin hakkı o lan y o r u m sınırlarını aştığını gözlemlemek mümkündür. Diğer yandan hem A p p u h n hem de Lagrée-Moreau çevirilerinde, anlamı çok fazla etkilemese de, atlanmış ya da eksik cümlelere rastlanmaktadır.
Farklı Teolojik-Politik İnceleme çevirileri arasında karşılaştırma yapmayı zorlaştıran biçimsel unsurlardan b i r i , Spinoza'nın eserleri içinde özellikle Teolojik-Politik Inceleme'de ortaya çıkan, düşünürün yazma tarzıdır. Özgün Latince metne bakıldığında, Spinoza'nın bazen sayfalarca paragraf başı yapmadığı ve nokta işareti k u l l a n m a k t a n pek hoşlanmadığı göze çarpar. Bu d u r u m , k a ç ı n ı l m a z o l a r a k çev i rmenler i , m e t n i an laş ı l ı r k ı l m a k a d ı n a , Spinoza'nın uzun cümlelerini bölmeye ve kendilerine göre bir paragraf düze-
44 Spinoza, Traite Théologico-Politique, çev. Lagrée, Moreau, PUF, Paris, 1999. 45 Spinoza, Traite Théologico-Politique, çev. C . Appuhn, Garnier-Flammarion, Paris, I96S . 46 Spinoza, Tratad» teológico-politico, çev. A. Domínguez, Alianza Editorial, Madrid, 2003. 47 Spinoza, Theologisch-polilischer Traktat,çev. C . Gehhardt, Felix Meiner Vcrlag, I lamhurg, 2006. 48 Spinoza, Theological-Political Treatise, çev. M . Silverthorne, J . Israel, Cambridge University
Press, Cambridge, 2007.
9- IZ. yüzyıldan günümüze bil llade Özgürlüğü tagnsı 110
ni oluşturmaya iter . Teolojik-Politik tnceleme'nin Türkçe çevirisinde de, mümkün olduğunca kısa cümlelere başvurulmuş, paragraf düzeni konusunda ise, Lagree-Moreau çevirisi esas alınmıştır.
Teolojik-Politik Inceleme'de, Spinoza, Eski ve Yeni Ahit'ten alıntı yaptığı tüm bölümlerin İbranice, Âramice ve Yunanca özgün metinleri ile M a i -monides ve İbn Ezra'dan yaptığı alıntıların İbranice metinlerine yer vermiş ve bunları kendisi Latinceye çevirmiştir. Spinoza'nın kullandığı İbranice met in ler, her zaman, sözcük ve harekeler konusunda Eski Ahit metni ile paralellik göstermez. Diğer yandan Spinoza'nın Latince çevirileri de, söz konusu kutsal met inler in dinî kurul larca kabul edilmiş çeşitli resmî çevirileri ile çoğu zaman y o r u m ve sözcük seçimi k o n u s u n d a farklılık gös termektedir . * 9 H a t t a bu farklılıklar k i m i zaman, anlamı bütünüyle değiştirebilmektedir. Bu alıntıların nasıl çevrileceği sorunu da, Teolojik-Politik İnceleme çevirmenlerinin yüzleşmek zorunda oldukları tercihlerden b i r i d i r , ö r n e ğ i n sözü edilen İngilizce met i n d e , ç e v i r m e n l e r , G e b h a r d t ve A k k e r m a n e d i s y o n l a r ı n d a b u l u n a n , Spinoza'nın Latince çevirilerini esas almışlardır. Lagree ve M o r e a u ise, aynı Latince met in ler i , bazı yanlışlıklar bulunduğu iddiasıyla, düzelterek çevirmeyi tercih etmişlerdir. Ayrıca çeşitli çeviriler arasında, Kutsal Kitap'tan alıntı yapılan ayetlerin numaraları konusunda farklılıklar olduğunu görmek araştırmacıyı şaşırtabilir. Bunun nedeni, büyük ölçüde, Spinoza'nın elinde b u l u nan kutsal metinlerdeki numaralandırma ile bu metinler in bugün kabul edilmiş resmî çevirilerindeki numaralandırmaların b i r b i r i n e paralel olmamasıd ı r . 5 0 Diğer yandan, Spinoza, zaman zaman, kutsal metinlerden alıntı yapmasına rağmen, bölüm ve ayet numarası vermemektedir . Bazı çevirmenler, bu saydığımız noktalarda Latince metne sadık kalırken, bazıları, büyük i h t i malle okuyucuya kolaylık sağlamak için, kendi el lerindeki çevirilerin numaralandırmasını kul lanmakta ve Spinoza'nın bölüm ile ayet numarası vermediği yerleri bularak, bu konuda da o k u r u bi lg i lendirmeyi tercih etmektedir .
Türkçe çeviride, kutsal metinler dışında, Spinoza'nın yaptığı alıntılar çevrilirken, metnin geri kalanı için kullanılan yöntem tercih edilmiş, Lagree-M o r e a u çevirisi esas alınmakla b i r l i k t e , diğer di l lerdeki çevirilerle de karşılaştırma yapılmıştır. Kutsal metinler konusunda ise, meraklı o k u r u n , i lg i l i bölümleri o k u m a k için, resmi Kutsal Kitap çevirisine başvuracağı düşünülerek,
49 Jonathan Israel, "Introduction" , Theological-Political Treatise, Cambridge University Press, Cambridge. 2007, s. xlvi.
50 Lagree, Moreau, "Notice sur Ic text la t in" , Traite Theologico-Politique, PUF, Paris, 1999, s. 25.
1 2 0 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
bu çeviri metne a l ınmışt ı r . 5 1 Spinoza'nın kendi çevirisinin, b u n u yapmaya izin vermeyecek ölçüde farklılaştığı bölümlerde ise. Kutsal Kitap çevirisi üzerinde, Fransızca metin esas alınarak, bazı oynamalar yapılmıştır. Bölüm ve ayet numaraları konusunda ise Latince metne sadık kalınmıştır.
Değinilmesi gereken bir diğer k o n u , bugün artık bütün çağdaş Teolojik-Politik İnceleme çevirilerinde yer alan ve Spinoza'nın 1670 baskısından sonra metne ek lemeyi düşündüğü açıklayıcı kenar n o t l a n s o r u n u d u r . 5 2
Spinoza'nın Oldenburg'a 1675 yılının Eylül ayında yazdığı m e k t u p t a n , düşünürün, karşılaştığı önyargıları giderebilmek için Teolojik-Politik İnceleme'ye bazı açıklayıcı not lar eklemek istediğini b i l i y o r u z . 5 3 N i t e k i m Spinoza'nın kendi Teolojik-Politik İnceleme nüshasının sayfa kenarlarına bazı notlar aldığı ve bu nüshanın düşünürün ölümünden sonra, diğer elyazmaları ile b i r l i k te yayıncısına gönderildiği iddia edilmektedir . Bu nüsha elimize ulaşmamıştır. Ancak Teolojik-Politik İnceleme'nin 1678'te yayınlanmış olan Fransızca çev i r i s i n i n , bugün Spinoza'ya atfedilen notların çoğunluğunu (31 tane) içerdiği b i l i n m e k t e d i r . 5 * Y i n e de , t o p l a m d a 39 tane o l a n bu not lar ın h e p s i n i n Spinoza'ya ait o l u p olmadığı konusunda araştırmacılar arasında kesin b ir mutabakat y o k t u r . Söz konusu not lardan özgünlüğüne ilişkin olarak kuşku duyulmayan beşi (2., 6., 7., 13. ve 14. not lar ) , Spinoza'nın, Jocabus Statius Klefmann'a verdiği iddia edilen 1676 tar ih l i nüshada yer a lmaktadı r . 5 5 Klef-mann nüshası, içerdiği kenar notları 1835 yılında W . Dorovv tarafından ya-yınlanıncaya dek, Königsberg'ten Hayfa 'ya kadar uzun bir yo lculuk yapmıştır. Spinoza'nın yayıncısı Rieuvvertsz'e gönderildiği iddia edilen ve elimize ulaşmayan nüshadan haberdar olmamızı sağlayan ise, D r . H a l l m a n n is imli bir Almanın gezi günlüğünde 1704 tar ih i düşerek anlattığı bir anekdot tur . Buna göre Rieuvvertsz'in oğlu, söz konusu nüshayı Hal lmann 'a göstermiştir ve bu nüshada, Spinoza'nın el yazısıyla düşülmüş kenar notları bu lunmakta dır. Bu kayıp nüshada bulunan kenar notların kopyası olduğu iddia edilen i k i metin vardır. Bunlardan i l k i 35 kenar n o t u içermektedir ve 1852 yılında E. Boehmer tarafından yayınlanmıştır. İkincisi ise, i lk inden 50 yıl önce Chris-toph Gott l ieb von M u r r tarafından yayınlanmıştır ve 33 kenar n o t u içermek-
5 1 Kutsal Kitap. Eski ve Yem Antlaşma, Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 2003. 5 2 Bu kenar notları, Latince özgün metinde de bulunan dipnotlarla karıştırmamak gerekir. Nitekim
bu notlar, Türkçe çeviride, sayfa altlarında yıldızlı dipnot olarak yer almaktadır. 5 3 Bkz. Mektup 68. 5 4 Israël, s. 260. 5 5 Lagrée, Moreau, "Notice sur le texte L a t i n " , s. 28, 29.
9. ız. yüzyıldan günümüze bir ifade özgürlüğü (ağrısı 1 2 1
t e d i r . 5 6 Çevirmeni ve basım tar ih i belli o lmayan bir Hol landaca Teolojik-Politik İnceleme çevirisinde ise 34 kenar notu bulunmaktadır . 5 7 Bugün Leiden Üniversitesi Kütüphanesi 'nde k o r u n a n Prosper M a r c h a n d (1675-1756) nüshasında ise, Lat ince kaleme alınmış toplam 36 kenar notundan oluşan bir liste v a r d ı r . 5 8
Genel o l a r a k , o tant ik olduğu düşünülenler de dahi l o lmak üzere, Latince edisyonlar aras ında bazı farklar vardır. Bunlar çoğunlukla ufak tefek de olsa, yer yer c i d d i o l a n l a r a da rastlanabilmektedir . Diğer yandan, yalnızca M a r c h a n d nüshasında bulunan ve Lodevvijk M e y e r ' i n Philosophia Sacrae Sc-riturae interpres ( 1 6 6 6 ) adlı kitabına basit göndermelerden ibaret olan 28., 29. ve 30. notların Spinoza'ya ait olduklarından kuşku duyulmaktadır . 5 9 Y i ne Saint G l a i n çevirisindeki bazı not larda, diğer Latince edisyonlarda b u l u n mayan cümlelerle sözcükler ve hatta uzun paragraflar yer almaktadır. Bunları metne a lmamayı terc ih eden Lagrée-Moreau g i b i , Türkçe metinde de bu bölümler çevri lmemişt ir . El imizde yalnızca Fransızca metinler i b u l u n a n üç kenar n o t u ise çevrilmiş o lmakla b ir l ik te , parantez içinde bu özellikleri belirtilmiştir ( N o t 15, 2 0 ve 27) . Lagrée-Moreau'ya göre, üslup göz önünde bulundurulduğunda, b u n l a r d a n 20 . ve 27. notların da Spinoza'ya ait oldukları konusunda c i d d i kuşkular v a r d ı r . 6 0
Latince kavramlar ın nasıl karşılanacağı sorununa gelince... Teolojik-Politik İnceleme çevirileri arasında en çok farklılığa neden olan sorunlardan b i r i , Spinoza'nın kullandığı teki l halde summa potestas ve çoğul halde sum-mae potestates kavramlarının yarattığı sorundur. Elinizde tuttuğunuz Türkçe çevirinin esas aldığı Lagrée-Moreau ve A p p u h n çevirilerinde, Latince met indeki teki l ya da çoğul kullanım farkının gözetilmediği ve her i k i d u r u m d a da kavramın " e g e m e n " olarak çevrilebilecek le Souverain sözcüğü ile karşılandığı göze çarpar. C ü m l e içinde "gücü k u l l a n a n " anlamının çıkarılamadığı yerlerde ise, summa potestas egemenin kullandığı güç olarak yorumlanarak le pouvoir souverain (egemen güç) kavramıyla karşılanmaktadır.
Redaksiyon sırasında karşılaştırma yapmak için yararlanılan Almanca ve İspanyolca çevirilerde ise, Spinoza'nın kullanımına paralel olarak tekil-ço-ğul farkı gözet i lmiş t i r . 6 1 Gerçekten de metin içinde bu kullanımlar gözlendi-
5 6 G a w l i c k . s . X V I I . 5 7 Lagrée, Moreau, " N o t i c e sur le texte Lat in" , s. 28. 5 8 Israel, s. 260. 5 9 Lagrée, Moreau, " N o t i c e sur le texte L a t i n " , s. 32, 33. 6 0 A.g.e.,s. 30, 31. 6 1 Summa potestas - summae potestates Almanca'da die höchste Gewalt (ya da die höchste Macht)
1 2 2 kimlik bedenin hapishanesidir: spino/a Üzerine yazılar ve söyleşiler
ğinde, Spinoza'nın aynı kavramı bazen tekil bazen de çoğul olarak ele alırken anlama ilişkin bilinçli bir ayrım gözettiği saptanabilir . Türkçe çeviride de, söz konusu ayrım korunmaya çalışılmış, summa potestas "üstün g ü ç " , summae potestates ise "üstün gücü kul lananlar " olarak karşılanmıştır. Örneğin X V I . Bölüm'den yapılan aşağıdaki alıntıda, Spinoza'nın sözcüğü bazen çoğul olarak kullanmasının nedeninin, kişilerden söz etmesi olduğu kendin i göstermektedir:
Ü s t ü n g ü c ü k u l l a n a n l a r ı n istedikleri b u y r u ğ u v e r m e h a k k ı , ya lnızca üs tün
g ü c ü etkili b i ç i m d e ellerinde tut tuklar ı sürece geçerl idir . B u g ü c ü k a y b e d e r
lerse, her k o n u d a b u y r u k verme hakkını d a kaybeder ler . B u hak d a o n u el i
ne geç i ren ve el inde tutabilen kişiye ya da kişilere g e ç e r . B u nedenle , üs tün
g ü c ü k u l l a n a n l a r ı n ç o k s a ç m a b u y r u k l a r v e r d i k l e r i pek e n d e r g ö r ü l ü r .
Ç ü n k ü o n l a r için s o n derece önemli o lan şey , kendi ler ini k o l l a m a k ve s iya
si b ü t ü n ü elde t u t m a k için ortak yarar ı g ö z e t m e k ve her şeyi aklın b u y r u k
larına g ö r e y ö n e t m e k t i r .
Karşılaştırma için kullanılan ingilizce çeviri de tekil-çoğul ayrımını gözetmekle beraber ( X X . Bölüm dışında), aynı Latince kavramları farklı sözcüklerle ifade etmeyi seçmiştir: T e k i l halde the sovereign power, the sovere-ign, the suprême power, the sovereign authority, çoğul halde ise the sövere-igns, the sovereign authorities, the sovereign powers g i b i . . . Fransızca ve İngilizce çevirilerin or tak noktası, summa potestas kavramını, modern Batı dil ler i n i n hepsine geçmiş olan ve bugün Türkçeye "egemen" sözcüğüyle çevrilen bir kavramla karşılamalarıdır. Latince "yukarıda, üstünde" anlamlarına gel e n 6 2 super zarfından türediği t a h m i n edilen superänus (üstün, egemen, faik) sözcüğünün, bugün İngilizce'de sovereign, Fransızca'da souverain, İspanyolca'da soherano, İtalyanca'da sovrano, Almanca 'da souverän'e dönüştüğü düşünülmektedir . 6 3 Bu kökten de Türkçede " e g e m e n l i k " diye karşıladığımız the sovereignity, la souveraineté, la soheranidad, la sovranita ve die Souveränität sözcükleri türemiştir. 6 *
- die höchsten Gewalten olarak. İspanyolca'da ise la suprema potestad (ya da el poder supremo) - las sııpremas potestades (ya da IIIS poderos supremos) kavramlarıyla karşılanmıştır.
6 2 BİO. Sınan Kabaağaç, Erdal Alova. E . . IMince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar. Istanbul. 1995. 6 3 Bkz. The Oxford Dictıonary of English EtİtHOİOgy, der. C . T . Onions, Oxford University Press,
Büyük Britanya, 1966, s.848, 849; J . Ayto, Bloonıshury Dictıonary of Word (irıgins, Bloomsbury Publishing. Londra. 2001, s. 491; W . W . Skeat, An Itymological Dıctionary of the English lan-gııage, Oxford University Press, New York. 1991, s. 584.
6 4 1935'ten sonra dilimize girmiş Yeni Türkçe bir sozcuk olan "egemenlik" kavramının. Eski Yunanca (hltgemôn (önder, lider, hukum sahibi) sözcüğünden esinlendiği sanılmaktadır. (Seran Nişan-
9. ız. yüzyıldan günümüze biı ifade özgürlüğü çağrısı 1 2 3
Fransızca'da souverain sözcüğü, 12. yüzyıldan beri kullanılmaktadır. O dönemde sözcük belli b i r üstünlüğe gönderme yapsa da, henüz p o l i t i k bir anlam kazanmamıştır . Yavaş yavaş diğer dil lerde de kendini göstermeye başlayan sözcüğün 14. ve 15. yüzyıllardaki kullanımlarında artık " e t k i l i b i r pol i t i k g ü ç " anlamı ortaya çıkmaya başlar. Bu güç de kra l ile b ir l ikte düşünülmektedir . Egemen o l m a k , herkesin üstünde en yüksek yargı yetkisine sahip o lmak anlamına gelmektedir artık. Löpez de Ayala , 14. yüzyılda, İspanyolca-da ve büyük iht imal le genel olarak da, egemenlik sözcüğünü "kralın üstün gücü" anlamında i lk kul lanan kişi olacaktır . 6 * Sözcüğün bu e v r i m i n i n , aynı zamanda, O r t a Çağ'dan Yeni Çağ'a geçiş aşamasına denk geldiğini u n u t m a mak gerekir. M o d e r n b ir k a v r a m olarak ortaya çıkan egemenlik, m u t l a k m o narşilerden ulus-devlete açılan süreçte, yeni bir meşruiyet bağına işaret edec e k t i r . 6 6
Spinoza, summa potestas kavramını, yalnızca, 17. yüzyılda artık kend i n i hem pratikte hem de kuramda büyük ölçüde göstermiş olan modern devlet çerçevesinde değil, Musa dönemindeki Y a h u d i siyasi bütünü de dahil o l mak üzere çeşitli siyasi yapılanmalar anlamında da kullanır. Bu nedenle, hâk i m i y e t i n , mutlaklığı, bölünmezliği ve sürekliliği içinde kendine özgü bir türü olan ve modern devlete denk düşen egemenlik sözcüğünün kullanımı bu çeviride tercih edilmemiştir.
Latince potestas kavramının " g ü ç " sözcüğüyle karşılanmasının uygun o l u p olmadığı ise, başka b ir soruna atlamamıza neden o lur : Spinoza'nın potestas ve potentia sözcüklerini kullanımı ile çeşitli çevirilerde bu sözcüklerin nasıl karşılandığı sorunu. . .
Fransızca'da Lagrée ve M o r e a u , potestas sözcüğünü daha çok le pouvoir (erk, i k t i d a r ; y e t k i ; güç) ve potentia sözcüğünü de la puissance (güç; yetke, o tor i te ; e t k i , nüfuz) kavramlarıyla karşılıyor o lmakla b i r l ik te , her zaman aynı tutarlılığı göstermezler. Örneğin Spinoza'nın, Tanrı 'nın her şeyin tabi o l duğu gücünden ya da insanın karar alma gücünden söz ettiği yerlerde k u l l a n dığı potestas sözcüğünü Lagrée-Moreau, le pouvoir olarak değil la puissance olarak karşılamaktadırlar. Öte yandan, potentia sözcüğünü bazı d u r u m l a r d a , görünüşe bakılırsa summa potestas ile ilişkilendirerek, la souveraineté o larak çevirdiklerine tanık o l u y o r u z .
yan, Sözlerin Soyağacı. Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, Adam Yayınları, İstanbul, 2003, s. 107).
6 5 Juan Antonio Maravall , Estado Moderno y Mentalıdad Social - I, Alianza Editorial, Madrid, 1986, s. 270-272.
6 6 Akal , İktidarın Üç Yüzü, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara . 1998. s. 326.
12a) kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza Üzerine yazılar ve söyleşiler
İngilizce çeviride bu ayrım neredeyse hiç gözetilmemiş ve Spinoza'nın potestas ve potentia sözcüklerini kullandığı hemen her yerde the power sözcüğü tercih edi lmişt ir . 6 7 Almanca çeviride de, benzer bir biçimde, her i k i Latince sözcük için tercih edilen kavram die Machfx.iT (kuvvet , kudre t , güç, i k t idar , hüküm, nüfuz; ye tk i , yetke, o tor i te ) . Bunun yanında potestas için bazen die Gewalt (kuvvet , kudret , ik t idar ; hâkimiyet, otor i te ; yetki ) , potentia için de bazen die Kraft (kuvvet, kudret , güç; ik t idar ) ya da das Vermögen ( ik t idar , güç, kuvvet , kudret , kabil iyet) sözcükleri kullanılmıştır. İspanyolca çeviride de yine or tak kavram el poder iken (yetenek, kabi l iyet ; güç, kuvvet , kudre t , i k t i d a r ; hüküm, hâkimiyet, nüfuz, yetki ) , potestas için la potestad (hâkimiyet, nüfuz; yetki) sözcüğüne, potentia içinse la potencia (güç, kudret , kuvvet ; yetenek, kabi l iyet , i k t i d a r ; hâkimiyet, nüfuz, yetki) sözcüğüne de başvurulduğu olmuştur.
Çevirilerdeki bu tutarsızlık bir yana, Spinoza'nın da bu i k i kavram arasında bilinçli bir ayrım gözetip gözetmediği sorulabi l i r . Gerçekten de metin boyunca, Spinoza'nın bu sözcükleri aynı anlamda kullandığı yerlere rastlamak mümkündür. Örneğin insanın kendini savunma gücünden ya da b ir antlaşmayla devrettiği gücünden söz ederken Spinoza bazen potentia bazen de potestas sözcüğünü kullanır. H e m çeşitli di l lerdeki kavram tutarsızlığı hem de Spinoza'nın kendisinin söz konusu sözcükleri yer yer aynı anlamda kul lanması, bu çeviride her i k i sözcüğün de tek bir kavramla yani " g ü ç " sözcüğü ile karşılanmasının tercih edilmesine neden olmuştur. Hatta "güç, kuvvet , k u d r e t " anlamlarına gelen Latince vis sözcüğü de k i m i zaman " g ü ç " sözcüğü ile karşılanmıştır. Dolayısıyla elinizde tuttuğunuz bu çeviri, Spinoza'da bu Latince sözcüklerin izini süren okur-araştırmacının zorlanmasına neden olabi l i r . Özellikle de Spinoza'yla A n t o n i o Negri üzerinden tanışmış olan o k u r u n . . .
N e g r i ' n i n Türkçeye Michael Hardt'ın İngilizce çevirisinden aktarılan Yaban Kuraldışdık adlı kitabının alt başlığı, İngilizce edisyona uygun olarak Spinoza Metafiziğinin ve Siyasetinin Gücü iken, eserin özgün başlığı şöyledir: L'anomalia selvaggia: Saggio su potere e potenza in Baruch Spinoza. Bu başlık Türkçe'ye nasıl çevrilebilir? Baruch Spinoza'da güç (potestas) ve güç (potentia) üzerine bir deneme} Elbette çevrilmesi gereken metin Yaban Kuraldışdık ise, potestas ve potentia sözcüklerine karşılık Negr i 'n in kullandığı İtalyanca potere ve potenza sözcüklerini aynı T ü r k ç e k a v r a m l a karş ı lamak mümkün değildir. Negr i o k u r u n u n çok iy i bildiği g i b i , düşünürün Spinoza
6 7 Ender de olsa, potestas'ın authority ya da control, potentıa'nın da capacıty sözcükleriyle karşılandığını görüyoruz.
9. 17. yüzyıldan günümüze bir ilade özgürlüğü çağrısı 1 2 5
okuması , tam da Spinoza felsefesinde bu i k i kavram arasında c iddi b i r farklılık olduğu tezine dayanır. Hardt'ın İngilizce çeviriye yazdığı önsözde be l i r t t i ği g i b i , N e g r i ' n i n Spinoza okuması , iktidarın tabiatına ilişkin (Miche l Foucaul t , Gilles Deleuze ve Félix Guat tar i g ib i kuramcıların başı çektiği) incelemelere yapılmış önemli b i r katkıdır. Yaban Kuraldışılık'xa N e g r i , Spinoza'nın bizlere, ik t idara karşı e tk i l i bir " ö t e k i " sunduğunu göstermeye çalışır. Bu i k i güç biçimi arasındaki ilişki, Negri 'ye göre, Spinoza felsefesinin güncelliğini kavramakta b ir anahtar işlevi görmektedir. Ancak Hardt'ın da belirttiği g ib i , bu önerme, Anglo-Sakson çevirmeni önemli bir sorunla karşı karşıya bırakır. Birçok Batı d i l i n d e , potestas ve potentia'yı farklı sözcüklerle ifade edecek kavram zenginliği kendini gösterirken, İngilizce, her i k i ter im için de tek ve aynı sözcüğü (power) çevirmene sunar. Hardt'ın bu soruna bulduğu çözüm, potestas için büyük harfle başlayarak Power, potentia içinse küçük harf le power sözcüğünü kul lanmakt ır . 6 8
N e g r i ' n i n , Spinoza okuması göz önünde bulundurulduğunda. Yaban Kuraldışdık'm Türkçe çevirisinde, son derece yerinde b ir tercih yapılmış ve Power " i k t i d a r " ter imiyle , power ise " g ü ç " sözcüğüyle karşı lanmışt ır . 6 9 Sor u n , Spinoza'nın kendi metinleri Türkçeye çevrilirken nasıl b i r y o l izleneceğid i r . Negr i okumasının, düşünce dünyasına ve Spinoza çalışmalarına olan katkısı reddedilemezse de, genel olarak Spinoza felsefesinde, potestas ve potentia sözcükleri arasında iddia edildiği kadar büyük bir farkın o l u p olmadığı, Teolojik-Politik İnceleme dışındaki metinler de göz önünde bulundurularak sorgulanmalıdır. Bu önsöz çerçevesinde, en azından şu kesinlikle söylenebilir: Spinoza'nın Teolojik-Politik inceleme metninde potestas sözcüğünü kul landığı her yerde, sözcüğü " i k t i d a r " ter imiyle karşılamak çoğu zaman mümkün değildir. Aynı biçimde, Hardt'ın atıfta bulunduğu, İngilizce dışındaki pek çok Batı di l inde kendini gösteren zenginliğin de, Teolojik-Politik İnceleme çevirmenleri tarafından büyük bir tutarlılıkla gözetilmemiş olduğuna daha önce değinilmişti. Kaldı k i , Spinoza'nın da, en azından Teolojik-Politik İnceleme metninde, potestas ve potentia sözcüklerini her zaman aynı tutarlılıkla k u l lanmadığı da belirtilmişti.
Bir Teolojik-Politik İnceleme çevirisinde çevirmeni zorlayabilecek bir diğer sorun, Spinoza'nın kullandığı lex ve ius sözcükleridir. Lex sözcüğünün
6 8 Michael Hardt, "Translator's Foreword: The Anatomy of power". The Savage Anomaly: The
power of Spinoza's Metaphysics and Politics, University of Minnesota Press, Minneapolis, O x
ford, 2000, s. xi, xii.
6 9 Antonio Negri, Yaban Kuraldışdık: Spinoza metafiziğinin ve siyasetinin gücü, çev. Eylem Canas-
lan. Otonom Yayıncılık, İstanbul, 2005.
1 2 6 kimlik Dedenin hapishanesidir: spinoza uzenne yazılar ve söyleşiler
"yasa" olarak çevrilmesinde bir sorun yoksa da, bazı d u r u m l a r d a ius sözcüğünün tutarlı b i r biçimde " h a k " kavramıyla karşılanması sorun yaratabi l mektedir. Karşılaştırma yapmak için çeşitli d i l lerdeki çevirilere bakıldığında, sorun biraz daha karmaşıklasın Çünkü Almanca , İspanyolca ve Fransızca'da " h a k " ve " h u k u k " sözcükleri aynı kavramla karşılanmaktadır: Das Recht, el derecho ya da le droit.70
ius sözcüğü Latince " h a k , h u k u k , adalet, y e t k i " gibi anlamlara gelir. Ancak Spinoza'nın, Teolojik-Politik İnceleme metn i boyunca, aşağıda örnekleri de verileceği g i b i , ius sözcüğünü bazen lex sözcüğünün karşılığı olan " y a sa" anlamında da kullandığı görülür. Dolayısıyla bu çeviride, sözcüğün hak değil yasa anlamına geldiği yerlerde "yasa" sözcüğü kullanılmış, " h u k u k " sözcüğünün kullanımından, bazı sorunlar yaratabileceği düşüncesiyle, genel olarak kaçınılmıştır. Spinoza'nın kullandığı ius sözcüğünün başka dil lerde de zaman zaman "yasa" olarak yorumlandığını görüyoruz. Söz konusu bölümlerde, eldeki Almanca , İspanyolca ve İngilizce çevirilerde de bazen "yasa" anlamında das Gesetz, la ley ve the law sözcükleri kullanılmaktadır. Diğer yandan Türkçe'ye "yasa" diye çevrilen pek çok yerde Almanca ve İspanyolca çeviri lerde das Recht ve el derecho sözcükleri de kullanılabilmekte ve bu sefer bu sözcüklerin " h a k " mı yoksa " h u k u k " m u anlamı taşıdıkları sorunu ortaya çıkabilmektedir. Diğer yandan Almanca çeviride " h u k u k düzeni" anlamında Rechtsordnung ve " t a l i m a t , d i r e k t i f " anlamında Geheiß, İngilizce çeviride de law sözcüğünün yanında decree, jurisdiction, rule, commandment, edict, prescription ya da ordinance ter imler i de kullanılmıştır. Bu çevirinin esas aldığı Lagree-Moreau 'nun Fransızca çevirisinde ise, Türkçe 'de "yasa" sözcüğüyle karşılanması uygun bulunan yerlerde ius kavramı, " h u k u k " ya da " h a k " anlamında le droit, "yasama" anlamında legislation ya da " h u k u k k u ralları" anlamında regies de droit olarak karşılanmıştır. Tek b ir yerde ise la lot (yasa) sözcüğü kullanılmıştır.
El inizdeki çeviride " h u k u k kural ı " ter imi yalnızca I V . Bölüm'de, b i r defaya mahsus o lmak üzere tercih edilmiştir:
Bir i n s a n i k a r a r a bağlı o lan ve d a h a özel b i ç i m d e hukuk kuralı (ius) diye
a d l a n d ı r ı l a n yasayı (lex) ise i n s a n l a r kendi ler i ve b a ş k a l a r ı için k o y a r l a r ;
d a h a güvenl i , d a h a rahat bir b i ç i m d e y a ş a m a k a m a c ı y l a y a d a b a ş k a neden
lerle. . .
7 0 İngilizce'de "hak"ın karşılığı the right. " h u k u k " u n karşılığı ise the law'iiar. Fakat bu dildeki sorun da, the law sözcüğünün aynı zamanda "yasa ya da kanun" anlamında da kullanılmasıdır.
9 iz yüzyıldan günümüze bir Hade özgürlüğü ta|rın 127
Spinoza'nın "yasa" kavramını tanımladığı bu bölümde, hem yasanın türlerinden b i r i n i karşılaması için özel b i r ter im olarak kullanılan ius sözcüğü burada " h a k " anlamına gelmediğinden ve tekrar "yasa" olarak da çevrilemeyeceğinden, hem de bölümün içeriği yorumlandığında Spinoza'nın bu sözcükle insanların koyduğu h u k u k kurallarını anlatmak istediği anlaşıldığından, sözcüğün bu yönde çevrilmesi tercih edilmiştir. Aynı bölümde Fransız çevirmenler règle de droit, İngiliz çevirmenler decree, A l m a n ve İspanyol çevirmenler ise, muhtemelen " h u k u k " anlamında das Recht ve el derecho sözcüklerini tercih etmişlerdir.
Bazı d u r u m l a r d a Spinoza'nın ius sözcüğünü "yasa" anlamında k u l l a n dığı iddiasını temellendirmek için b ir kaç örnek sıralanabilir:
T a n r ı t a r a f ı n d a n M u s a ' y a v a h y e d i l e n y a s a l a r (legibus), Y a h u d i s i y a s i b ü t ü
n ü n ü n y a s a s ı n d a n (ius) b a ş k a şey değildir (Gir iş ) .
K e n d i s i n e ne bir şey eklenebilecek ne de k e n d i s i n d e n bir şey ç ı k a r ı l a b i
lecek o l a n bu yasa {lex) v a t a n ı n yasası (ius) o l a r a k geçerli k ı l ı n m ı ş t ı " ( I . B ö
l ü m ) .
Y a h u d i l e r ' i n k a h i n l e r i ö r n e ğ i n i n yanıl t t ığı b i r in i K a t o l i k d i n i n de bir
ö n d e r e m u h t a ç o l d u ğ u n u d ü ş ü n m e k t e n a l ı k o y m a k için, M u s a ' n ı n y a s a l a r ı
n a {legibus) b a k m a k g e r e k i r : Ç ü n k ü b u n l a r v a t a n ı n k a m u s a l y a s a l a r ı n ı
(ius) o l u ş t u r d u k l a r ı n d a n , k o r u n m a l a r ı a ç ı s ı n d a n , z o r u n l u o l a r a k k a m u s a l
bir otoriteye m u h t a ç t ı l a r . Ç ü n k ü her insanın k a m u s a l yasalar ı (ius) c a n ı n ı n
istediği gibi y o r u m l a m a ö z g ü r l ü ğ ü o l s a y d ı , h içbi r devlet a y a k t a k a l a m a z d ı .
D e v l e t b u yüzden h e m e n ç ö z ü l ü r ve k a m u s a l yasa ( f ia ) özel y a s a y a {ius) d ö
n ü ş ü r d ü . A m a d i n d e d u r u m b a m b a ş k a d ı r . Dış ey lemlerden ç o k , iç saflık ve
d o ğ r u l u k t a n ibaret o l d u ğ u iç in , h içbi r y a s a y a (ius) ve k a m u s a l otori teye
bağlı değildir . D o ğ r u l u k ve saflık i n s a n l a r a y a s a l a r ı n (legibus) y a d a k a m u
sal bir o tor i tenin h â k i m i y e t i y l e k a z a n d ı r ı l a m a z . K e s i n l i k l e hiç k i m s e , g ü ç
k u l l a n ı m ı y a d a y a s a l a r l a (legibus) s o n s u z m u t l u l u ğ a u l a ş m a y a z o r l a n a
m a z " ( V I I . B ö l ü m ) .
S iyas i b ü t ü n ü idare edenler y a d a o n u elinde tutanlar , hangi s u ç u işle
miş o l u r l a r s a o l s u n l a r , o n a h e p bir hak (ius) g ö r ü n ü m ü k a z a n d ı r m a y a ve
halkı d ü r ü s t d a v r a n d ı k l a r ı n a i n a n d ı r m a y a çal ış ı r lar . T ü m y a s a n ı n (ita) y o
r u m u b ü t ü n ü y l e o n l a r a ait o l d u ğ u n d a , b u n u d a k o l a y c a y a p a r l a r . G e r ç e k
ten de her is tediklerini ve iştahın onlar ı sevkett iği her şeyi y a p t ı r a n pek bü
y ü k bir ö z g ü r l ü ğ ü t a m d a bu k o n u m d a n elde ett ikleri k u ş k u s u z d u r . T e r s i
ne, yasalar ı (legibus) y o r u m l a m a h a k k ı bir b a ş k a s ı n a ait o l u r ve y a s a l a r ı n
(legibus) g e r ç e k y o r u m u herkes t a r a f ı n d a n k i m s e n i n k u ş k u l a n a m a y a c a ğ ı
k a d a r açık b u l u n u r s a , söz k o n u s u ö z g ü r l ü ğ ü n büyük bir b ö l ü m ü el ler inden
a l ı n m ı ş t ı r " ( X V I I . B ö l ü m ) .
1 2 8 kinıltl . b ı ' d ı - ı m ı h . i | ıp.M. .ıclır s p ı n o / . l ı l / ı ' M i ı r y . ı . ' ı l . ı ı « e s ö y l e ş i l e r
Teolojik-Politik İnceleme terminoloj is inde öne çıkan diğer i k i k a v r a m respublica ve impermm sözcükleridir. Imperium, Spinoza tarafından k i m i zaman " b u y r u k " , k i m i zamansa "hâkimiyet " anlamlarında kullanılsa da, metin içinde genelde çeşitli siyasi yapılanmaları anlatmaktadır . Bu d u r u m l a r d a , Türkçe çeviride sözcük, "siyasi b ü t ü n " kavramıyla karşılanmış, respublica ise "dev le t " olarak çevrilmiştir. Spinoza'nın Birleşik Eyaletler ' i ya da aynı siyasi yapıya sahip siyasi bütünleri anlatmak için respublica sözcüğünü kullandığı yerlerde ise "eyale t " sözcüğü tercih edilmiştir.
Spinoza'nın siyaset felsefesi üzerinde çalışanların tartıştığı en önemli konulardan b i r i , Teolojik-Politik Inceleme'de Spinoza'nın sözleşmeci o l u p o l madığı sorunudur . Bu nedenle, Spinoza'nın metinde hangi bağlamda ve hangi sözcükleri kul lanarak sözleşmeden söz ettiğine değinmek aydınlatıcı o lab i l i r . Spinoza'nın, bu anlamda kullandığı i k i sözcük olduğunu görüyoruz: Pac-tum ve contractum. Spinoza, pactum sözcüğünü i l k defa I I I . B ö l ü m ' d e , Y a h u d i l e r ' i n Tanr ı ile yaptıkları antlaşmayı anla tmak için kullanır. Daha sonra aynı sözcük aynı anlamda V I I I . , X I I . , X I V . , X V I I . , X V I I I . ve X I X . bölümlerde bol bol karşımıza çıkar. X V I . Bölüm'de ise, pactum sözcüğünün bu sefer, insanlar arasında yapılan her türlü antlaşma için kullanıldığını görüyoruz. Spinoza, tabi i hakkı açıkladığı bu bölümde, antlaşmalara uyulmasını yararlılık ilkesine bağlamaktadır. Hiç kimse, tabi i hakkı gereği, daha büyük bir yarar ummadıkça ya da daha büyük bir zarardan korkmadıkça, antlaşmalara uymak zorunda değildir ve bu insan tabiatının z o r u n l u bir sonucudur: Evrensel bir tabi i yasa gereği, insan her zaman i k i iy i arasından daha iy i olduğunu düşündüğü şeyi, i k i kötü arasından ise daha az kötü olduğunu düşündüğü şeyi seçer. Bölümün ilerleyen sayfalarında ise, bir yandan aynı sözcük, bu sefer, insanların demokra t ik siyasi bütünü oluşturmak için üzerinde mutabık kaldıkları i lkeleri anlatırken, diğer yandan bu sefer contractum sözcüğü sahneye çıkar. Bu sözcüğü Spinoza, farklı siyasi bütünler arasında yapılan ve y i ne tek bağlayıcılık nedeni amaçladığı yararın devamı olan anlaşmaları anlatmak için kullanır. X X . Bölüm'de, Spinoza, ifade özgürlüğünün sınırlarını çizerken, yine pactum sözcüğüne başvuracak ve X V I . Bölüm'e gönderme yapacaktır. Bir yerde ise, pactum ve contractum sözcükleri, aynı cümle içinde ve neredeyse aynı an lamda kullanılmıştır : " T a n r ı ' n ı n insanlarla b ir anlaşma (contractum) yapıp, onları b i r antlaşma (pactum) ve yeminle bağlaması gereksiz o l u r d u . " Bu çeviride, pactum sözcüğünün " a n t l a ş m a " , contractum sözcüğünün ise " a n l a ş m a " olarak çevrilmesi tercih edilmiştir.
Burada son o larak değinilmesi gereken k a v r a m , özellikle A n t o n i o
9. 17. yil/yıldan gunumUıe bir İfade O/gurlugU çağrısı 1 2 9
Negr i 'n in Spinoza (ama özellikle Tractatus Politicus71) okumasının Spinoza l i teratürüne o l u m l u b i r an lam vererek kazandırdığı multitudo sözcüğüdür. Negri okumasında ve özellikle de Negr i 'n in Michael H a r d t ile b ir l ikte kaleme aldığı imparatorluk71 ve Çoklukn kitaplarında, modern sonrası yeni bir poli t ik özne ve mücadele alanı olarak kendini gösteren multitudo'nun, Teolojik-Politik İnceleme d i k k a t l i okunduğunda, Spinoza 'dan çok N e g r i ' n i n mul-tıtudo'sü olduğunu kabul etmek gerekir. Gerçekten de, Teolojik-Politik İnceleme metninde, multitudo kavramının, Negri ve o n u izleyen pek çok Spin-ozacı 'nın yüklediği anlamı taşımadığı ortadadır . Spinoza'nın, Giriş Bölü-mü'nde "kalabalığı (multitudo) yönetmek için hurafeden daha etki l i hiçbir şey y o k t u r " derken, "kafas ı hâlâ putperest hurafe ler in pençesinde o lan kalab a l ı k t a n (multitudo) ya da "kalabalığın (multitudo) kafasındaki T a n n ' y a sofuca bağlıl ıktan" söz ederken, X V I I . Bölüm'de "kalabalığın (multitudo) mizacının ne denli çeşitli olduğunu bilenler, ona neredeyse hiç güvenmezler" y o r u munu yaparken ya da X V I I I . Bölüm'de "üzerlerine vahşi kalabalığın (multitudo) öfkesini çekti ler" derken, bel bağlanabilecek, mücadeleci pol i t ik bir özneden bahsetmediği açıkt ır . Bu multitudo kavramının Teolojik-Politik tnce-leme'den Politik Inceleme'ye bir dönüşüm geçirmiş olabileceği elbette iddia edilebilir . Ancak Politik Inceleme'de bu denli farklı bir kullanımın söz konusu o l u p olmadığı çok tartışmalıdır. Bu nedenle, bu çeviride multitudo " ç o k l u k " kavramıyla değil "ka laba l ık " sözcüğü tercih edilerek çevrilmiştir.
TEOLOJİK-POLİTİK İNCELEMENİN G Ü N C E L L İ Ğ İ V E Ö N E M İ Son 40 yıldır, Spinoza felsefesinin, giderek artan bir i lg inin odağı olduğunu söylemek mümkün. M a r t i a l Gueroul t , Alexandre M a t h e r o n , Pierre Mache-rey, Charles A p p u h n , Gilles Deleuze g ib i önemli is imlerin Spinoza çalışmalarıyla başlayan süreçte, bugün artık geniş bir Spinoza literatürü ortaya çıkmış durumdadır. Fransa, A l m a n y a , H o l l a n d a , İspanya, A r j a n t i n , Brezilya, Japonya g ib i ülkelerde konferans, k o l o k y u m , seminer gibi e tk inl ik ler düzenleyen, k i tap , derleme ve süreli yayınlar yayınlayan "Spinoza çevreleri" oluşmaya başlamıştır. Yine de bu süreç içinde şaşırtıcı o l a n , yüzyıllar boyunca Spinoza'ya asıl ününü kazandıran ve saldırılara uğramasına neden olan Teolo-
7 1 Spinoza'nın. 1675 ılc olum tarihi olan 16""" yılı arasında kaleme aldığı sanılan, yarım kalmış po-
lııık incelemesi. Tıırkçcsı 11,111 hkz. Spinoza, Politik İnceltme, çev. M . Krşeıı, Dost Kitahevi Yayın
ları, Ankara. 200'». Bundan sonra kısaca / / 'olarak geçecektir.
7 2 Turkçesi için hkz. Michael Hardt. Antonio Negri, A. , İmparatorluk, Ayrıntı Yayınları. İstanbul.
2002. 7 3 Turkçesi için bkz. Michael Hardt. Antonio Negri. A. , Çokluk, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. 2004.
1 3 0 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza Üzerine yazılar ve söyleşiler
jik-Politik Inceleme'nin, bu ilgiden yeterince payını alamamasıdır . Spinoza okumalarında öne çıkan eserin Ethica olması şaşırtıcı değilse de, özellikle siyaset felsefesi bağlamında, Ethica ile b ir l ikte okunması gereken kitabın Trac-tatus Politicus olduğuna ilişkin kanı Spinozacı çevrelerde belli b i r ağırlığa sahip g ib i görünmektedir.
Bu terc ihin elbette pek çok nedeni o lab i l i r . Yine de, Spinoza'nın hayatının son yıllarında yazdığı, yazım süreci hakkında neredeyse hiçbir şey b i l mediğimiz ve ölümüyle b i r l ik te yarım kalmış bu inceleme bu kadar i lgi görürken, Spinoza'yı Spinoza yapan Teolojik-Politik Inceleme'nin bu denli arka planda kalmış olmasını açıklamak güçtür. Teolojik-Politik İnceleme yüzyıllardır sahip olduğu güncelliğini ve önemini kaybetmiş o lab i l i r mi? Spinoza çalışmalarına 1920'lerde başlayan ünlü siyaset felsefecisi Léo Strauss ( 1899-1973), 1950' lerin başında kaleme aldığı How to study Spinoza's Theologico-Political Treatise adlı makalesine önemli bir saptamayla başlar: Teolojik-Politik İnceleme üzerine çalışmanın gerçekten b ir anlam ifade edebilmesi için, bu incelemede tartışılan k o n u n u n hâlâ güncel olması g e r e k i r . 7 4
Spinoza'nın Teolojik-Politik Inceleme'de ortaya koymayı amaçladığı temel konular la , günümüzün başat sorunları b i r arada düşünüldüğünde, Teolojik-Politik Inceleme'nin yeniden ve yeniden açılıp okunması gereken bir k i tap olduğu görülür. H e r şeyden önce, "modernité iç inde" çözülmüş olan sorunlar , aslında "moderni teyle b i r l i k t e " çözülmüş olmadığı için... İkinci olarak da, modern çağın kendisinin yol açtığı sorunlara, başka b ir yerden bakabilmek için...
Spinoza'nın Teolojik-Politik Inceleme'de önerdiği, teoloj ik soruna da, siyasi i k t i d a r sorununa da ifade özgürlüğü penceresinden bakmaktır . İnsanlar düşünür ve düşündüklerini çeşitli yol larla ifade ederler. Bu, o n u insan o lmaktan ç ıkarmadıkça, insandan alınamayacak b ir n i te l ik t i r ; insan tabiatının b ir gereğidir, evrensel b i r tabiat yasasıdır, tabi i zorunlu luk la belirlenmiştir. İnsanın bu özelliğini baskı altına almaya çalışmak, insan üzerinde en acımasız şiddeti uygulamak anlamına gelir. Ayrıca yararsızdır da; aynı insan tabiatı , böyle bir şiddeti uzun süre kaldıramayacağından, bu tarz baskıların uygulanması asla uzun süreli olmayacaktır . Bunu en baskıcı re j imlerin başındakiler de bi l i r ve ellerinden geldiğince yapıp ett iklerine meşru bir zemin oluşturmaya çalışırlar. Bunun en iy i y o l u da, insanları boş inançların pençesine en çok düşebilecekleri anda yakalamak, onları k o r k u y l a dize get i rmekt i r . Nerede b ir
7 4 Strauss, s. 142.
9. 17. yüzyıldan günümüze bil ifade OzgürlüjU cagnv 1 3 i
k o r k u siyaseti güdülüyorsa, orada köleliğin en kötü biçimi vardır. İnsanlar Özgürlüklerinin peşinden koşuyormuşças ına , köle o lmak için can atar. Diğer yandan insanların t o p l u m içinde yaşayıp b i r siyasi yapı oluşturmalarının nedeni , b i r b i r l e r i n i n k u r d u olmaları değildir. Aksine , p o l i t i k gücü ellerinde b u lunduranların güttükleri k o r k u siyaseti nedeniyle b i rb i r le r in in düşmanı hali ne gelirler. K o r k u n u n pençesine düşmüş kalabalığı , sağduyuyla onu k o r k u dan kur tarmaya çalışan insanların üzerine saldırtmaktan daha kolay bir şey y o k t u r . Böylece ifade özgürlüğü i k i düzlemde kullanılamaz hale get ir i l i r : K o r kuyla insanların zihinler i bulandırı larak ve sağduyunun sesi olmaya çalışanların, seslerini kalabalıkla paylaşması engellenerek.. .
Öyleyse karşısında durulması gereken, düşünme ve düşündüğünü ifade etme gücünün-hakkının önündeki engel lerdir ; bunların kaynağı ne olursa olsun. . . Bu nedenle Spinoza, teolo j i ve d i n eleştirisinde bulunurken, inancın kendisine karşı ç ıkmaz. O n u n bütün gücüyle savaştığı, d i n i n , insanlar arasında uzlaşmazlıklara, ça t ı şmalara , k i n e ve ayrıl ıklara neden olan ha l ler id i r . Adalet ve yardımseverlik adına, t a m da adalet ve yardımseverliğin insanların gönüllerinden si l inmesidir . Herkes inancı (ya da inançsızlığı) konusunda özgür bırakılmadıkça t o p l u m s a l barışın inşa edilmesi mümkün değildir. Böyle bir toplumsal yapı da, ancak, t o p l u m u düzenleyen kuralların bütünüyle dünyevi b i r düzlemde düşünülmesiyle söz k o n u s u o lab i l i r . Zorlayıcı gücün meşruiyet in in kaynağı, ister dinsel ister m e t a f i z i k olsun aşkın bir odakta arandığında, eninde sonunda karşımıza y o r u m sorunu çıkacaktır . Y o r u m güçtür, y o r u m p o l i t i k güçtür. Teo lo j i poli t ikadır . T e o l o j i , göndermesi aşkın, kendisi dünyevi, insani o lmakla m a l u l bir siyaset etme türüdür. Gücünü dogmasının kutsallığından alır ve kutsalın dışına atabildiği her şeyi gücünün düşmanı sayar. Spinoza, b u n u n farkındalığını bizde uyandırarak teoloj ik meşruiyet maskesini düşürmeye çalışır. Dünyevi o lan siyasetin kutsallık maskesini indirmek demek, insan tabiatına en u y g u n p o l i t i k örgütlenmenin ne olduğunu düşünebilmeye başlamak demekt ir .
Spinoza'nın eleştirisinin kapsamına , elbette, modern kutsallık da girer. İfade özgürlüğünün devlet adına, m i l l e t adına, üstün çıkarlar adına bastırılması karşısında da bütün gücüyle d i r e n i r Teolojik-Politik Inceleme'nin yazarı. İnsan tabiatına en aykırı o lan şey, insanın, eşiti olarak gördüğünün hâkimiyet i altına girmesi ve ona neyin doğru olduğunun söylenmesidir. Bu nedenle, insanların bir şey düşünüp başka şey söylemek zorunda kaldıkları re j imler, insan tabiatına en aykırı r e j i m l e r d i r . En büyük projesi, üst k i m l i k inşası olan modern zihniyet , kendisine yabancı olanı insana dayattıkça, k i m l i k l e r i n
1 3 2 kimlik bedenin haptshanesidlf: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
giderek parçalanmasına neden o lur . Y o k sayılan, aslında yok edilemeyeceğinden, insan tabiatı kendi mecrasında akmaya devam eder. Güç ilişkileri dönüşerek varlığını sürdürür. M o d e r n zihniyet in ve çözümlerinin sorgulandığı yerde, sorulacak soru basitt ir : O n u n zorlayıcılığı ortadan kalktığında, yerine ne konulacaktır?
Bugün böyle bir soruya verilecek cevabın öneminin farkında olanları, Teolojik-Politik İnceleme'yi okumaya davet ediyoruz. " Y a bizdensin ya da o n l a r d a n " şiarının alternati f sunmak anlamına gelmediğini düşünenlere, hayatın bu kadar basite indirgenemez olduğunu bilenlere, korkularıyla güdül-mektense onlardan olabildiğince k u r t u l m a y a çalışanlara, k u r u gürültünün tartışmanın ve paylaşmanın sağduyulu sesini boğmasından rahatsız olanlara bu kitabı öneriyoruz.
Teolojik-Politik İnceleme, üç yüz yıldan fazla bir süre önce yazıldığında, " d i n i n i inkâr eden Y a h u d i ' n i n cehennemde şeytanla bir l ikte yazdığı k i t a p " olarak adlandırılmıştı . 7 5 Bugün yine, farklı sözcüklerle de olsa benzer eleştirilerle karşılaşabilir. Belki de manidar olan, düşünce ta r ih in in en çok tepki almış kitabının, i lk satırından son satırına dek, bir ifade özgürlüğü ve demokrasi savunusu olmasıdır. İfade özgürlüğünün önündeki duvarlar kaldırılmadan demokrasinin savunulamayacağını, demokrasinin insan tabiatına en uygun rej im olduğunu, demokrat ik bir siyasi bütünün gerçek amacının özgürlük o l d u ğunu, Spinoza, yüzyıllar önce söylemişti. M o d e r n zihniyetle kavga etmenin, insanı bir kölelikten kurtarıp başka bir köleliğin kucağına düşürmek anlamına gelmediğini de... Bir gün, y o r u m yetkisini kendine yontan bir azınlığın, çoğunluk üzerinde tahakküm kurmasını sağlayan değerler ve kutsallıklara gönderme yapmaksızın kendimizi var edebildiğimizde, yürünmesi zor ve cesaret isteyen demokrasi zemininde güçlü adımlar atabileceğiz. Bunun için tekil varoluşların görünür olmaları, kendilerini ifade edebilmeleri gerekir. Demokrasi mücadelesi de işte burada başlar: İfade özgürlüğünün önündeki bütün engeller kaldırılmadıkça, demokrasi b i r efsaneden ibaret kalacaktır.
75 Appuhn, s. 8.
10 Spinoza'da Tekilden Çoğula Geçilmez
Tekil. Tekillikler İçinde Düşünülür CEMAL BÂıi AKAL İLE S Ö Y L E Ş . (YÜCEL KAYIRAN)*
- Önce Spinoza'yı bugün önemli kılan özelliklerden başlayalım. Son yıllarda, Spinoza'ya yönelik belli bir ilginin arttığı gözleniyor. Spinoza'ya yönelik bu ilgi artışının nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz? Marx, Hegel veya Kant'a gösterilen ilginin güncel sorunlarla ilgili bir tarafı var. Devrim teorisi, kapitalizm analizi, yabancılaşma, köle-efendi diyalektiği, aydınlanma, modernizm vb gibi temalar bağlamında örneğin.. Buradan bakıldığında, Spinoza, özellikle hangi düşüncelerinden dolayı bugün gündeme gelmekte. Spinoza'mn bugün, bize faydası nedir? Spinoza'nın, insanın duygularını hesaba katması gibi modernité eleştirisi, (siyaset felsefesi bakımından) bir anti-modernizm olarak okunabilir mi?
• Bana kalırsa günümüzün temel tartışması modern yapılanmanın ve zihniyetin devr ini tamamlayıp tamamlamadığına ilişkindir. 15. yüzyılın or tasından 17. yüzyılın ortasına uzanan ve premoderniteden moderniteye geçiş diye adlandırdığımız sancılı döneme benzer bir dönemden geçiyor o lab i l i r m i yiz? H e m ulus-devlet hem de ulus-devletlere ilişkin global sistem, bu çerçevedeki güç ilişkilerinin perdesi o lan meşruiyet mitosu ya da ulusal egemenlik, onunla özdeşleşen h u k u k sistem(ler)i, modern insan hakları kuramları, bu yapılanmanın hâkim sınıfı, kavramsal alanı, değerleri erozyona uğruyor o labi l i r mi? Verilebilecek o l u m l u ya da olumsuz her cevapta, Spinoza, i k i farklı Spinoza okumasıyla karşımıza çıkıyor: Bir inci okumada , " M o d e r n i t e n i n için-
(*) Varlık, sayı 1220. Varlık Yayınları. İstanbul, 2 0 0 9 U ı yayınlandı. Yücel Kayıran'a bu söyleşi için
çok teşekkür ederim (Cemal Bâli Akal) .
1 3 4 fcım,,fc bedenin hapishanesıdir: spinoza Üzerine yazılar ve söyleşiler
deyiz ve içinde kalmayı da sürdüreceğiz" diyenler için, 17. yüzyılın rasyonel modern düşünürlerinden b i r i olması istenen bir Spinoza'yla karşılaşıyoruz. M o d e r n i t e n i n içinden ve devlet, egemenlik sözcükleriyle konuşan, insan hakları üstüne de farklı hiçbir şey söyleyemeyecek olan b ir Spinoza b u . A m a ötek i okumada , Machiave l l i ve Nietzsche g ib i meşruiyetdışı düşünen, dolayısıyla da devletli düşünmeyen, bir egemenlik kuramcısı o lmayan , " h u k u k " sözcüğünü değil " h a k l a r " sözcüğünü tercih eden, e tnik , dinsel, ulusal ve uluslararası kümelenmelere b u r u n kıvıran, kısaca tüm değerleriyle moderni teye karşı çıkan radikal b i r Spinoza var. Öyleyse günümüzde Spinoza'ya önem kazandıran şey, doğru ya da yanlış, ik inc i Spinoza'nın modernité karşıtı söylem i ya da bir kısım Spinozacılar'ın ik inc i Spinoza okuması olmalı diye düşünüyorum. Salt Hükümdar' ın mutlak özerkliğini düşünüp gücü o n u n bedensel varlığıyla özdeşleştirmiş bir Machiavel l i 'den ya da belirsiz b ir üstinsan tasarımıyla güç istencini kutsamış bir Nietzsche'den onu ayıran biçimde, teki l varlıkların, kimliklerötesi b i r çerçevede, bedensel/zihinsel özerkliklerini ve bu özerkliklerin oluşturacağı ulusötesi bir demokrasiyi düşünülebilir kılan hak/ güç t an ımıy l a . . . Bu aç ıdan Deleuze 'ün söyledikler inin daha ç o k i k i n c i Spinoza'ya uygun olduğu kanısındayım: " B i r felsefenin gücü, yarattığı ve anlamlarını yenilediği kavramlar la ölçülür; bu kavramlar , şeyleri ve eylemleri yeni b i r biçime zorlarlar . Söz konusu kavramların, zaman içinde, bir dönemin gereksinmelerine uygun biçimde ko l lek t i f b i r anlam yüklenerek yeniden gündeme geldikler i ve aynı anda birçok yazar tarafından keşfedildikleri, yaratıldıkları ya da yeniden yaratıldıkları görülür. Spinoza için de söz konusu olan b u d u r . "
- Spinoza'ya, bugün gösterilen ilginin daha çok Avrupa, Latin Amerika ve Japonya'da açığa çıktığı görülüyor. Bu merkezlerde, Spinoza'nın daha çok hangi kavramları, temaları öne çıkıyor. Örneğin Latin Amerikalılar ile Japonlar, Spinoza'ya hangi felsefi kaygılarla yaklaşmaktadırlar? Türkiye'de de, özellikle son yıllarda, Spinoza'ya yönelik bir ilgi artışı olduğundan söz edilebilir. Geçtiğimiz aylarda, sizin öncülüğünüzde istanbul Bilgi Üniversi-tesi'nde, Spinoza hakkında bir sempozyum yapıldı. Sizin izlenimlerinize göre, Türkiye'deki Spinoza ilgisi, filozofun hangi kavram ve temalarını öne çıkarmaktadır?
• Japonya'daki Spinoza çalışmaları hakkında ayrıntılı bi lgi sahibi değilim. A m a , Lat in A m e r i k a ' d a , özellikle A r j a n t i n ve Brezilya'da Spinoza üstüne c iddi çalışmalar yapıldığını, Diego Tatiân yönetiminde A r j a n t i n Cördoba
IQ. spinoil'd« lekilden totuU relin»; lekil, millikler l<inde dutunulur 1 3 5
Ulusal Üniversitesi 'nde her yıl düzenlenen Uluslararası Spinoza K o l o k y u m u m d a n b i l i y o r u m . Kaminsky , Madanes, Chaui gibi uluslararası çerçevede izlenen kuramcıları var. Bana kalırsa Lat in A m e r i k a ' d a k i i lg iy i yukarıda değindiğim modernite tartışmasından ayırmak mümkün değil. Yine de, A r j a ntin'de Spinoza i lgis inin edebi açıdan daha köklü olduğunu söyleyebilirim. En azından, Borges'i ve Abös'u hatırlayalım. Türkiye'ye gelince, H i l m i Z i y a Ülken, Aziz Yardımlı ve Ulus Baker ' in çeviri çalışmaları dışında, eğer varsa, Spinoza'ya yönelik merakın çok yeni olduğu söylenmeli; sözünü ettiğiniz sempozyum Bir inci Spinoza Sempozyumu olduğuna göre.. . Yine de söz k o n u su e tk inl ikte hiç ummadığımız b ir izleyici sayısı ve i lgiyle karşılaştığımızı da i t i r a f e t m e l i y i m . . . K i m l e r d i b u Spinoza merakl ı lar ı acaba?.. Türk iye 'de Spinoza'nın, hangi yönleriyle, Spinoza üstüne çalışanları ilgilendirdiğine gelince, kestirebildiğim birkaç Spinoza hattından söz edilebil ir : Bildiğim kadarıyla, önce felsefi b i r formasyon çerçevesinde Spinoza üstüne c iddi çalışmalar yapan genç felsefeciler var; Spinoza adlı çok özgün bir i lk kitabın da yazarı olan Solmaz Zelyüt, Türker Armaner , Gaye Çankaya Eksen, Kötülük Mek-tupları'mn çevirmeni A l b e r N a h u m g i b i . . . Felsefeden felsefeye bir hat b u . N e g r i ' n i n Yaban Kuraldışılık'mın çevirmeni olan felsefeci Eylem Canaslan'ın bu hat üzerine hem yerleştirilebileceğini hem de yerleştirilemeyeceğini düşünüyorum; o b ir yanıyla da, modern devlet ve egemenlik sorunsalına eleştirel yaklaşan, M a r x ve Negri/Hardt e tk i ler i taşıyan b ir hat üzerinde yürüyor.. . Teolojik-Politik Inceleme'nin çevirmenlerinden b i r i o lan , Spinoza üstüne de İspanyolca ve Türkçe yayınlanmış çalışmaları bulunan hukukçu Reyda Er-gün'ün de devlet ve hak kuramı üstünden özneyi yadsıyan meşruiyetdışı yaklaşımıyla, benzer b ir yerde olduğunu düşünüyorum... Aynı disipl inden Birden Güngören de A l m a n Spinozacı W a l t h e r ' i n danışmanlığında çalışıyor. . . Bu arada, 60'l ı yılların sonunda ve 70 ' l i yılların başında Türkiye'de okunmaya ve tartışılmaya başlanan, hâlâ da o k u n u p tartışılan Althusser ' in Spinozası da sonunda kendisini bu dünyaya kabul ettirmişe benziyor. Artık Althusser ' i , gerektiği g i b i , Spinoza'yla okuyan araştırmacılar var. . . Spinoza'nın Taosu'mın yazarı M o r i s Fransez'in özgün çalışmaları ise, Spinoza'yla doğu inançları arasında kurulabilecek benzerliğe ve buna uyan b ir hayat tarzı arayışına yönel i k . . . Spinoza'nın Tanrı Anlayışı'nm yazarı Kazım Arıcan, bir ilahiyatçı olarak , Spinoza üstüne çalışıyor... Spinoza ve Psikanaliz ve Hayat'ın yazan H a l u k Sunat psikanaliz ve Spinoza ilişkisi k u r u y o r . . . Şair/felsefeci Yücel Kayıran, dünyada örneğini çok gördüğümüz biçimde, hem şiirlerinde hem felsefi metinlerinde Spinoza-edebiyat bağını oluşturuyor... Ve de ressam/tasarımcı/
kimlik bedenin hapishaneyidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
felsefeci R a u l M a n s u r , t a b i i ressam/tasarımcı/felsefeci o l m a d a n , hayatını Spinoza'yla örüyor. . . Burada, bana göre ülkenin i l k Spinozacısı olan Ulus Baker'i anmak gerekir t a b i i ; tanımadığım başka Spinozacılar'ı ve Spinozacı o lmadan Spinoza g ib i olabi lenleri unutmadan. . .
- Spinoza 'nın, özgürlük hakkındaki görüşleri önemli ölçüde dikkat çekiyor. Spinoza, özgürlük kavramına yapılan vurguyu gereksiz görür ve sanki gereğinden fazla abartıldığını düşünmektedir. Özgür olduğumuzu sanırız der. Ama diğer taraftan da, Teo lo j ik -Po l i t ik İnceleme'de ise, asıl meselesinin, "düşündüğünü söyleme özgürlüğü " olduğunu söylemektedir. Bu bir paradoks mudur? Bu konuda neler söylemek istersiniz?
• Tosel ' in Spinoza felsefesi üstüne söyledikleri bu soruya iy i bir cevap olabi l i r . Tosel başka herhangi bir felsefede bir araya getirilmesi mümkün o l mayan i k i unsurun Spinoza'da bir araya gelebildiğini söyler: Bir yandan insana kendi kaderini belirleme imkânsızlığını gösteren, o n u ölümlü k o n u m u ve tutkularına bağımlılığıyla baş başa bırakan, genellikle bu zayıflık üstüne otori teler ini ve hâkimiyetlerini inşa eden din ler in söylemini hatırlatan bir sonlu-luk anlayışı; öte yandan bu sonluluğu insanın gücünü arttırma, kanıtlama ve tutarlı biçimde hareket etme imkânına dönüştüren e tk in ve üretken bir anlayış... Tosel ' in deyimiyle, sonlu olanla sonsuz olanı b i r araya getiren ve tabiatın insanın kendisi için koyduğu hedeflere ilgisiz kalmasını bir ümitsizlik nedeni saymayan ve insanı gücünü e tk i l i kılmak için çabalamaktan alıkoymayan garip bir felsefe... Spinoza'nın "insanın zorunlu luklar la kuşatıldığını ve bu anlamda özgür olmadığını" söylemesiyle, " d e m o k r a s i n i n al ternat i f i o lmadığını ve ifade özgürlüğü üstüne oturduğunu" söylemesinde, i lk anda " g a r i p " görülse bile, b i r çelişki yok bence. Za ten , "özgür olduğumuzu sanıyoruz" önermesi de, tüm baştan çıkarıcılığına ve bozgunculuğuna karşın, ifade özgürlüğü kapsamına girer! Şaka b ir yana, çelişki y o k . Spinoza "insanların, sanki özgürlüklerinin ardına düşmüş g ib i , hırsla köleliğe doğru atıldıklarını" söyler bize. Bu çerçevede, özgürlüğün ya da özerkliğin yolu insanı kuşatan zorunlulukların bil incine varılmasından, o n u n bu z o r u n l u l u k l a r bütünü içindek i yer inin kavranmasından ve "insanı köleleştiren özgürlük yanılsaması"nın aşılmasından geçer. Bu kişisel düzlem aynı zamanda kişilerin oluşturduğu sayısal toplama ilişkin düzlemdir. Spinoza'da tekilden çoğula geçilmez. T e k i l , " t e k i l l i k l e r iç inde" düşünülür. İçkinlikçi yaklaşım her türlü yönetme biçimin i , sayısal bir gerçeklik olarak, saçmalığın hâkimiyetine dönüştürür. Yöneticiyi ve yönetimini ya da yöneten-yönetilen ilişkilerini ya da belli hedefler doğ-
ıo. spinoza'da tekilden çoğula geçilmez lekil. tekillikler umde düşünülür 1 3 7
rultusunda sosyal geleceğin inşasını anlatan b ir "siyaset" sözcüğünün içi boşalır, bunun yerini Spinozacı demokrasi diye adlandırılabilecek sosyal kendi-liğindenlik alır. Soyut bir özgürlük anlayışı yerine teki l varlıkların gerçek bedensel/zihinsel özerklikleri ve bu çerçevede dir imse l güçleriyle özdeşleşen hakları düşünülür o lur .
- Spinoza'nın demokrasiyi benimsemesi konusunda da paradoksal bir
durum söz konusu gibi. Monarşiyi de desteklediği yerler söz konusu.. Sormak
istediğim şu: Spinoza'nın demokrasi derken anladığı şey ile bizim tanık oldu
ğumuz, tecrübe edindiğimiz demokrasiler aynı türden midir?
• Buradaki çelişki, bize kalırsa (Spinoza'yı Teolojik-Politik İnceleme üstünden okuyanlar adına konuştuğum için " b i z " d i y o r u m ) , Teolojik-Politik İnceleme ile Politik inceleme arasındadır. Teolojik-Politik İnceleme ifade özgürlüğü ve Spinozacı demokrasi üstüne bir kitaptır. N e var k i , Spinoza'nın bu kitapta yer vermediği monarşik ve ar is tokrat ik rej imler Politik inceleme'de arz'ı endam eylerler. Sanırız Spinoza, Politik İnceleme'de ona ne kadar uygun olduğu tartışılır b i r seçimle, siyaset felsefesi tar ihinde çok görülen " e n iy i rej i m " arayışı üstüne kitapların sıkıcı ve hatta " p a t e t i k " bir yeni örneğini sunar. Bu " p a t e t i k " sözcüğünü, 2007'de Cördoba'da düzenlenen Spinoza semp o z y u m u n d a , b i r S p i n o z a c ı Politik İnceleme için k u l l a n m ı ş ve bazı Spinozacılar'ı küplere bindirmişti. Politik İnceleme'nm Teolojik-Politik İnce-leme'den farklı b i r zihniyete sahip olduğu iddiası birçok Spinozacı'yı pek öfkelendir iyor . A m a gelin görün k i , Spinoza üstüne çalışanların bir kısmı da bu farklılığa değinmeden edemiyor. Örneğin Balibar ve Ramond Teolojik-Politik inceleme'den Politik Inceleme'ye geçilirken, aynı zamanda, özgürlüğü öne çıkaran bir kaygıdan güvenliği öne çıkaran b ir kaygıya geçildiğini kabul ediyor lar . Cazayus, Spinoza g ib i tutarlı b i r Ütopya düşmanının, Politik İnceleme'de siyasi re j imleri tanımlarken çelişkiye düşmüş olabileceğini be l i r t iyor k i bence de Politik İnceleme'\\m i l k zaafı budur . Feuer "Teolojik-Politik İnceleme tam bir demokrasi savunuşuyken, Spinoza Politik İnceleme'de H o b -bes sisteminin o t o k r a t i k unsurlarını yinelemekten başka bir şey yapmadı" d i yor . Politik İnceleme'ye çok önem verdiği halde M a t h e r o n ' u n da "Spinoza muhtemelen bu kitabı yazmayı bıraktı, çünkü tanımladığı siyasi bütünde radika l bir kötülük olduğunu görmüştü" diye yazması ilginçtir. Bu, "Politik İnceleme Spinoza'ya uygun o lmayan bir kitaptır" demek değilse, nedir? Kısacası, Spinoza Teolojik-Politik İnceleme'de Spinozacı demokrasiden söz ediyor , ama Politik İnceleme'de edemiyor; k i tap demokrasiden söz edileceği söylenen
I 3 8 kimlik bedenin hapishaneyidir spino/a U/erine yazılar ve söyleşiler
bölümün başlarında kesildiği için değil, Spinoza'nın bu kitabından Spinozacı
yepyeni bir demokrasi tasarımı çıkamayacağı için... Spinoza demokrasi bölü
münü bitirebilseydi de çıkmazdı. Yukarıda da değindiğim g i b i , ben Spinoza
cı demokrasinin, ulusal sınırlarla kuşatı lamayacak, giderek hep daha fazla i n
sanı içine almaya yönelik, - F o u c a u l t ' n u n ikt idar lar ağını da hat ır latan- son
suz bir güç ilişkileri yumağı olarak hayatın kendisiyle özdeşleşmiş, "yönet
m e " anlamında siyaseti devreden çıkarmış, iletişimsel b i r demokrasi olması
gerektiğini düşünüyorum...
- Teolo j ik-Pol i t ik İnceleme, Kutsal K i t a p ' m eleştirel okumasını içer
mekte, Etika İse, Tanrı kavramının temellendirilmesiyle başlamaktadır. Bazı
felsefeciler, bunu, Spinoza 'nın Ortaçağ felsefesinin temel argümanlarıyla he
saplaşmak biçiminde okumakta, bazı düşünürler ise, Spinoza 'nın Tanrı kav
ramını asıl söyleyecekleri için vasıta edindiğini söylemektedir. Spinoza, gün
deme gelirken, bu bağlam nasıl ele alınmalıdır ya da nasıl ele alınmaktadır?
• Kanımca bu i k i ki tapta da Spinoza, elbette Ortaçağ felsefesinin temel
önermeleriyle hesaplaşıyor. T ö z ya da Tanrı 'dan söz ederken, söz konusu ola
nın bir yaratıcı olmadığını, insanlarla ilgilenmediğini, onları ödüllendirmedi
ğini ya da onlara ceza vermediğini, elbette buna r u h u n ölümsüz olmadığını da
ekleyerek, söylüyor. Bu kadarla kalsaydı, yalnızca skolastik meşruiyet bağını
zayıflatan ya da yok eden bir modern o l u r d u . . . A m a o, Machiave l l i 'n in mo
dernité içinde açtığı yoldan değil, modernité karşısında da açtığı yo ldan yürü
yor , içkinlikçi yaklaşımıyla skolastik dünyayı dehşete düşürürken, felsefe ta
r i h i n i n her anında, düalizmle ve de modern düşünceyle hesaplaşıyor. Böylece,
bu i k i yönüyle, modernité eleştirisinin açabileceği b i r kapıyı da k i l i t l i y o r : Pre-
modern taleplere fırsat bırakmıyor. Bana kalırsa bu konuda Nietzsche'den b i
le daha tavizsiz davranıyor. Ayrıca mist ik bir Spinoza okumasını da imkân-
sızlaştırıyor. Sanırım, " K u t s a l Kitap'ı - t ü m Kutsal Kitaplar't- eleştirel biçim
de o k u r k e n " ve " T a n r ı kavramını t e m e l l c n d i r i r k e n " aslında Evren ' i tüm
m a d d i gerçekliği içinde düşünüyor ve cemaati reddederken, ulusal olandan
Evrensel olana da atlıyor.. . Bu açıdan Spinoza'nın felsefeyi teoloj iden ayırma
sının, ifade özgürlüğünü felsefe özgürlüğü diye tanımlamasının, inancı içsel-
leştirerek inanç özgürlüğünün içini boşaltmasının ve ifade özgürlüğüyle ilişki
sini kesmesinin anlamlı bir b i r l ik te l ik olduğunu düşünüyorum. Sanırım Spi
noza böylece herhangi bir inancın tahakkümünü engelleyerek, premodern öz
lemlerin önünü kesmiş ve kırmızı çizgisini belirlemişti. Ulus-devletten daha
küçük bir toplu luk ve değerleri o n u n tercih edebileceği şeyler olamazdı. Ce-
10. spinoza'da lekılden çoğula geçilme; lekil. tekillikle- içinde dusunuluı 1 3 9
maatten koparak seçtiği yurttaş kimliği k a b u l edebileceği en dar k i m l i k t i ,
ama aslında Spinoza'nın hayat tarzı bu kimliğe, içinde yaşadığı devlete ya da
V i c o ' n u n deyimiyle " tacir ler ş irket i"ne, kârın ve paranın kutsandığı bu yeni
dünyanın değerlerine de uygun değildi...
Hümanizm, popüler anlamı ötesinde, soyut b ir insan model i oluştu
ran , kaynağını Rönesans düşüncesinde bulan modern bir 15.-16. yüzyıl akı
mıdır. Bu akımın, ussal bir yaratık olarak, kendiliğinden iy iy i kendiliğinden
kötüden ayırabilecek ve evrensel değerlere ulaşabilecek insan tasarımı, elbet
te teki l varlığın bedensel/zihinsel özerkliğini onu kuşatan zorunlu luklar için
de düşünen Spinoza'ya uymayacaktır. M o d c r n i t e karşıtı olduğu ölçüde, mo-
dernitenin üstüne çok şey inşa ettiği bu modele de karşı olacaktır Spinoza. Bu
karşıtlık da o n u n moderniteye özgü insan tabiatı ve insan haysiyeti kavram
ları, bunlara dayalı modern insan hakları modelleri dışında hakkı düşünebil
mesini sağlayacaktır.
- V a r o l m a Direnci ve özerkl ik Bir H a k Kuramı İçin Spinoza'yla adlı
yapıtınızda vurguladığınız gibi, Spinoza'ya yönelik ilginin artmasına rağmen,
Teolo j ik -Po l i t ik İnceleme 'M/M, bu ilgiden yeterince payını almadığını söylü
yorsunuz. Sizce T e o l o j i k - P o l i t i k inceleme karşısında bu ilgisizliğin özel se
beplerinden söz edilebilir mi? Ve dahası, Teo lo j ik -Po l i t ik İnceleme'M/M günü
müz için nasıl bir öneminden söz edilebilir?
• Teolojik-Politik İnceleme hakkında yukarıda söylenenlere ek olacak
şimdi söyleyeceklerim: 17., 18. ve 19. yüzyıllarda Spinoza kitapları arasında
Teolojik-Politik Inceleme'nm ayrıcalıklı bir yeri vardı. Başlangıçta Spinoza'yı
şeytanın ortağı o larak göstermek isteyenler, sonra da o n u tanrıtanımaz ve
maddeci b i r düşünür olarak selamlamak isteyenler için... Politik Inceleme'nm
Teolojik-Politik Inceleme'nm önüne geçmesi 1970'l i yıllardan it ibaren baş
ladı. İtiraf edelim k i bugün Spinozacılar'ın çoğu da bu eğilimdedir. Burada
şaşırtıcı o l a n , yarıda kalmış b ir kitabın, Spinoza'nın en önemli i k i n c i eserini
neredeyse yok saymak için kullanılmasıdır. Şu s o r u l a n soralım öyleyse ken
dimize : ö lümünden sonra, yazdıkları çekmecesinde bulunmasaydı, yalnızca
Teolojik-Politik Inceleme'nm yazarı olarak bile, etkisi yüzyıllarca süren ve
hakkında bell i bir f ikre sahip olduğumuz bir Spinoza olmayacak mıydı? (El
bette Etika'nm bizi müthiş b i r eserden m a h r u m bırakacak yokluğuna rağ
men). . . Peki ya o tek k i tap Teolojik-Politik İnceleme değil de Politik incele
me olsaydı? O zaman Spinoza'dan geriye ne kalırdı? Kesinlikle b i r hiç. . . Ben
günümüzde, neredeyse "Teolojik-Politik İnceleme düşmanlığı" diye adlan-
HjO kimlik bedenin hapishanesidir: Spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
dırılabilecek olan b ir hissiyatın, 17. ve 18. yüzyılların muhafazakârlığını ha
tırlattığını, belki Teolojik-Politik tnceleme'nin Kutsal Kitap'hn sorguladığı
için hâlâ b i r i l e r i n i rahatsız ettiğini, ama bu muhafazakârlığa artık modern
bir muhafazakârlığın da eklendiğini düşünenlerdenim. Bir başka deyişle. Po
litik İnceleme, yukarıda sözünü ettiğim modernité eksenli tartışma içinde,
m o d e r n muhafazakârlar ın sırtlarını dayadıkları k i t a p o larak yepyeni b i r
önem kazandı. Bove, Jaquet, Chaui g ib i , Spinoza'nın, modern zihniyet , m o
dern h u k u k , ulus-devlet ve egemenlik çerçevesinin ötesine geçemeyeceğine
inananlar , bu açıdan rahatsız edici olabilecek Teolojik-Politik Inceleme'den
kaçarak, Politik Inceleme'ye sığınıyorlar gibime geliyor. A m a t a m da b u , Te
olojik-Politik tnceleme'nin günümüzde, tanrıtanımaz bir maddec in in eseri
olmanın çok ötesinde, modernité karşıtı , yani Politik İnceleme karşıtı b i r
eser o l a r a k devreye g irdiğinin k a n ı t ı d ı r . Kiş isel g ö r ü ş ü m şu: Politik
Inceleme'den asla vazgeçemeyecek olanların, en azından, bu karşıtlığı ve b i
r i Teolojik-Politik İnceleme üstünden, diğeri Politik İnceleme üstünden i k i
apayrı Spinoza okuması olduğunu kabul etmeleri gerekir. Elbette i k i ki tapta
çok benzer önermeler de var: ö r n e ğ i n , bir incisinde adı hiç anılmadan, i k i n
cisinde bazen anılarak bazen de amlmayarak Machiavel l i 'ye yapılan gönder
meler g i b i . . . Ya da Spinoza'nın Politik tnceleme'nin hemen başlangıcında,
daha çok Teolojik-Politik Inceleme'ye yakışır biçimde, f i l o z o f u n "siyaset et
mesine ya da siyasette uygulanabilecek görüşler i leri sürmesine" karşı çıkışı
g i b i . . . A m a bunlara ve başka benzerliklere rağmen, i k i kitabı, aralarında b ir
çatışma yokmuş g i b i , b i r l i k t e okumanın çok yanıltıcı olacağını sanıyorum.
Bunu söylerken de deneyimime dayanıyorum, çünkü yakın zamana kadar
ben de b ö y l e o k u y o r d u m S p i n o z a ' y ı . . . B e n i m iç in , Teolojik-Politik
Inceleme'yi Politik Inceleme'den daha önemli kılan b ir şey daha var : O da,
günümüzün çeşitli yaklaşımları açısından Spinoza'ya gönderme yapılmasına
neden o lan unsurların, elbette önce Etika'da, sonra da Teolojik-Politik
Inceleme'de bulunmalarıdır. Spinoza'yı modern nöro-biyoloji ' in erken ön
cüsü sayan Damasio 'ya, şaşkınlıkla, "Bedeni ve aklı, yalnızca çağdaşların
dan çoğunun sandığından farklı kavramakla ka lmayan, ama üç yüzyılı aşkın
bir süre sonra hâlâ böylesine güncel kalabilmiş olan bu insan nasıl b i r i y d i ? "
dedirten türde göndermelerden söz e d i y o r u m ; tabi i burada söz konusu o lan
Etika'dır... Buna benzer bir başka örnek, Bonvecchi 'nin, Spinoza'nın, bir d in
sosyolojisinin temel sorunlarını ortaya koyduğunu ve Durkheim'ın çok er
ken b ir habercisi olduğunu savunurken , bizi Teolojik-Politik Inceleme'ye
göndermesidir. . .
10. spinoza'da lekılden çoğula geçilmez tekil, tekillikler içinde düşünülür l a ) l
- özgür lüğün Geleceği Y o k t u r , Edebiyatta Spinoza adlı kitabınız,
Spinoza'nın, şair ve yazarlar üzerinde de hatırı sayılır bir etkisinin olduğunu
gösteriyor. Spinoza'nın şair ve yazarlar üzerindeki etkisini nasıl açıklamak
gerekir, lanetlenmiş olmak, modern zamanların şairi için etkileyici bir imge
dir ama... Şair ve yazarlar Spinoza'yı neden seviyorlar. Spinoza'nın şair ve ya
zarlar üzerinde, Novalis'in Spinoza için söylediği ("Tanrı sarhoşu") türden
bir etkisi mi var?
• Bu soruya en i y i cevabı verebilecek o lan lardan b i r i Spinoza'yı şiirle
rine sokan Yücel Kayıran'dır. Bana kalırsa da, Spinoza düşüncesi sanatçılar
için çok cazip bir düşünce. Hazır kalıpları, önyargıları, değerleri reddederek,
gerçek diye sunulan perdenin ardındaki, bazıları için rahatsız edici gerçeğin
aranmasını öneren b ir düşünür Spinoza. Bizi kuşatan z o r u n l u l u k l a r içinde,
kendi kendimize hayatın anlamı ya da özgürlüğümüz üzerine sorduğumuz so
ruya , o da kendi cevabını veriyor. İyinin ve kötünün, doğrunun ve yanlışın,
haklının ve haksızın anlamını kaybettiği tehlikeli sulardayız. Kışkırtıcı, ama
gözlerini yummayı tercih edenler için acımasızca gerçekçi bir düşünce. Her
türlü yüceltmeyi anlamsızlaştırıyor, kutsallığı yıkıyor, batıl inancı alaya alı
yor, yapılabilecek her şeyin tabiata ilişkin olduğunu söylüyor, tekil varlığı te
k i l varlıklarla baş başa bırakıyor ve arzuyu, hiç kutsamadan yalnızca varol
duğu için doğruluyor.. . Hayatın "insanı sarhoş eden" son derece m a d d i ama
sonsuzca zengin ve karmaşık gerçeği içinde... Ve de sonra ifade özgürlüğünü
ya da bedensel/zihinsel özerkliği savunuyor. Bir sanatçı için bundan daha yü
reklendirici bir şey o lab i l i r mi? Yeterince anlaşılamadığı zaman bile, farklı o l
salar da duvar lardan hoşlanmayan kafalara "anlamıyorum ama kesin olan
şu, güzel b i r şey söylüyor" dedirten ve yalnızca baskıcı zihniyete yaranama-
yan b ir Spinoza'dan söz e d i y o r u m . Bu değil m i d i r o n u (Nietzsche'yle b i r l ik te )
be lk i de sanatçıların eserlerinde en fazla yer verdikler i ve düşündükleri düşü
nürlerden b i r i haline getiren? H e m de ne sanatçılar: Goethe, H o l d e r l i n , ll.ııı-
bert, W h i t m a n , Borges, McCul lers , Nazım H i k m e t ve diğerleri...
- Spinoza 'yı merak eden okura, nasıl bir yol, nasıl başlangıç önerirsi
niz? Hangi kitap, ya da EtikaVı/M hangi bölümü, Spinoza'yla yeni karşılaşan
bir okur için etkileyici ve yol açıcı olabilir?
• Bence Teolojik-Politik lnceleme'y\e başlamak iy i o lur . Etika'yı daha
iyi anlamak için değil; 17. yüzyılın, i lk karşılaştığında tüyleri ürpererek tanı
dığı Spinoza'yı 19. yüzyılda yeniden tanımak için; bu kez ona yakışan biçim
de "neşe"yle . . . Kutsal Kıtap'a ilişkin b ir ki tapta satırlar arasında gizlenen o
142 fcımlıt bedenin hapishanesidir: spınoza üzerine yazılar ve söyletil,,
kahkahaları dinlemek için... Bu sakin adamın amansız b ir m i t yıkıcı olduğunu anlamak için... Teolojik-Politik Inceleme'nin 300 yılı aşkın bir süre sonra bile alabildiğine anlamlı olduğunu, o neşeye katılmış bir nebze hüzünle görmek için... Spinoza'nın gerçek ve herkesin anlayabileceği şeyler söylediğini sezmek için... Sonra da bundan alınan cesaretle Etika'ya girişmek için... G i r menin ve çıkmanın zor olduğu sanılan bu ki tapta da , her zaman k o l a y yaka-lanamasa bile, eğer o n u çözebilirsek, kendimize ve hayata ilişkin çok yalın şeyler söylendiğini kestirmek için... A m a bir başka o k u m a y o l u da önerilebil i r t a b i i : Tournier 'n in Cuma ya da Pasifik Arafı adlı romanını, bu kitabı Spi-noza düşüncesi üzerinden yazdığını anlatan makalesiyle (Kutsal Ruh adlı k i tabında) bir l ikte okuyarak işe başlanabilir; sonra da M a l a m u d ' u n Kievdeki Adam'ı ve Winter ' in Hoffman'ın Açlığı'yla devam edilebil ir : insan Anlağının İyileştirilmesi Üzerine Inceleme'yi bit iren H o f f m a n g i b i , Etika'ya başlamak için...
11 Varolma Direnciyle Hakları Hatırlamak
CEMAL BÂLİ AKAL İLE S Ö Y L E Ş ! (ECE BAYKAL)'
- İnsan haklarının hukuki ve siyasi bir olgu olarak anlamında değişmeler olduğunu görmekteyiz. Bu anlamda felsefi bir ifade ile insan hakları tümel değil tikel olarak ele alınma eğiliminde. Yani artık insan hakları soyut bir insanın hakları olarak değil, tek tek olgu bazında diyelim yerlilerin, göçmenlerin, hatta göçmen bireyin hakları olarak ele alınıyor gibi; sizce bu, insan hakları kavrayışında daha ileri bir noktadır denebilir mi?
• Modernité insan haklarını tabi i hukukçu, tarihselci ve bunların karması olan etik yaklaşımlarla düşünmeye çalıştı. T a b i i hukukçu ve etik yaklaşımlar haklara teor ik b ir kaynak arayışında insan tabiatı ve insan haysiyeti g i bi soyutlamalarla sınırlandılar. Tarihselci yaklaşım ise insan hakları adına verilen mücadeleyi her türlü kaynaktan bağımsız bir siyasi pratiğe dönüştürdü ve insan haklarına dudak bükenlere verilebilecek teorik bir karşılıktan ister istemez vazgeçti. 20. yüzyıl özellikle N a z i döneminde soğuk zekaların siniz-miyle karşılaştığında, bu teorik boşlukta pozi t iv izmin ne denli tehl ikel i o lab i leceğini öğrendi. Hakların göreceliğine ilişkin inanç, pozit ivist ler in b ir bölümünü güncel siyasi gücü kabul etmeye ve hak ihla l ler ini önemsememeye yöneltmişti. A m a asıl tehlike, insan hakları adına mücadele veren tarihselcilerin içine düştükleri tehlike olacaktı . Hakların göreceliğini kabul ederek, hakların kaynağının araştırılmasına değil de hakların korunmasına ağırlık verilmesini isteyenler garip bir k o n u m d a kalmışlardı. İnsan hakları adına verdikler i mü-
(*) Birgiin (7 Mayıs), İstanbul, 2006'da yayınlandı. Ece Baykal'a bu söyleşi için çok teşekkür ederim
(Cemal Balı Akal) .
kimlik bedenin hapishanesidir: spınoza ürerine yazılar ve söyleşiler
cadele keyf i , kişisel, siyasi b i r seçimin sonucu olacaktı . Bu seçimin karşıt b i r tavır için yapılan seçimden hiçbir farkı kalmayacaktı .
Moderni té , başlangıcından i t ibaren hem ulus devleti hem de insan haklarını düşündürtmeye başladı. Bu yüzden de hak kavramıyla bu hakların varsayımsal kaynağı arasında k u r u l a n ilişkiler dünyayı ulusal birimlere bölüştüren modern gerçeklikle sürekli çatıştı. M o d e r n teori bu süreçte hakları belli başlı üç özellikle tanımladı: Öncelikle ödev, kamusal yarar, ulusal çıkar diye adlandırılan karşıtlarıyla b i r l ik te düşünüldüler; sonra hep bir referans ilişkisi içinde ele alındılar ya da Devlet'e ve Birey'e benzer biçimde gönderilerek doğrulandılar; son olarak da bu referansa göre değişen bir insan tasarımına bağlı kaldılar. Bugün, modernité tartışılır olduğu oranda, yalnızca ulus devlet yapılanması değil, ondan ayrı düşünülemeyecek olan modern hak kavramı da tartışılır o luyor . H a k model ler i , her bir inde b ir özneyle k u r u l a n bağlar, buna göre değişen insan tasarımları artık anlamsızlaşıyor. Yeni gerçeklik, hakkı yeniden düşünmenin yollarını açıyor. Evrensel bir Göç 'ün zorla açtığı yol lar bunlar . . .
- İnsan hakları dokunulmaz olarak tanımlanmakla birlikte, sürekli ihlal edilen bir şey. Sanki insanlar güç kaybederken, devletler daha bir Leviathan'laşıyorlar. Hukukun bu denli güçsüzleşmesinin önüne nasıl geçilebilir?
• Bu soruyu sorunun beklemediği bir cevapla karşılamak zorundayım. Yukarıda da insan haklarını düşünmenin modern ya da devletli düşünmenin bir yüzü olduğunu söylemiştim. Etik görüş de bu düşünme biçiminin dışında kalmıyor. Bugün insan hakları deyince, sorunun muhatabının devlet olarak ortaya çıkması modern düşüncenin kaçınılmaz bir refleksi. H u k u k u n modernité içinde devletin ötesinde ya da dışında değil, olsa olsa devletle karşılıklılık ilişkisi içinde düşünülebilmesi mümkün yalnızca. M o d e r n mantık içinde, h u k u k devletle devlet de h u k u k u y l a güçlenir. Eğer h u k u k u devletin karşıtına dö-nüştüreceksek, bunu ancak modern ötesi bir mantıkla yapabil ir iz . Örneğin ulus ötesi bir h u k u k odağının ulusal sınırlar içindeki anlaşmazlıklara çözüm önermeye başladığı k r i t i k bir anı işaret edebiliriz. Ulus devlet mantığının egemenlikle b ir l ikte eski anlamını kaybettiği ve h u k u k u n haklarla ya da uluslararası hukukla özdeşleştiği ve hakların devletsiz düşünülebildiği bir an... Yeniden moderniteye ve hâkim ulus devlet mantığına dönülürse, insanların haklarını devlete karşı düşünmenin varsayımsal tek y o l u , onları aynı zamanda h u k u k a karşı da düşünmek o l a b i l i r d i . Bu da düşünsel/bedensel teki l özerklik
u. varolma direnciyle hakları hatırlamak 1 4 5
alanlarının, h u k u k u n onları düzenleyemediği bir düzlemde, yalnızca birbirlerine karşı özerkliklerini korudukları bir hukuk-haklar karşıtlığını devreye sokardı. H u k u k ve haklar aynı anlama geldiği için bu önerme paradoksal gelebil i r , ama insan haklarını korumanın y o l u onların karşısında modern h u k u k u güçsüzleştirmekten geçer. Bir örnek olarak, ifade özgürlüğünün tekil özerklik alanı içinde müdahale edilemeyecek ya da en azından asgari ölçüde müdahale edilebilecek düşünsel/bedensel bir özgürlük sayılmasını sağlayarak...
Modernité insan haklarını, onların ödevlerle dengelenmesine y o l açan biçimde, insanların varsayımsal o larak içinde kümelendirildikleri ve başı devlet in çektiği soyut t o p l u l u k l a r l a u y u m içinde düşünmeye yöneldi. Bu açıdan da insan haklarını insansızlaştıran b ir süreç olarak b e l i r d i . Hakları i n sanlarla b i r l i k t e yeniden keşfetmenin y o l u yeni b i r demokrasiyi keşfetmenin yolu da olacaktır . Bu, insan haklarının önünü tıkayan modern yapılanmaya karşı tekilliğin öne çıkarılmasıdır. Herkes in , içinde sınırsızca düşünsel/bedensel bir ifade aracına dönüştüğü sistem... M e v c u t d u r u m , insana en uygun yönetim biçimi sayılan demokras inin henüz bu kıvama erişmediğini gösteriyor . Öyleyse insanlar, teki l düşünsel/bedensel ifade araçları o larak ve her b i r i kendi farklılığını k o r u y a r a k , sınırsızca ve karşılıklı, evrensel ve eksiksiz bir iletişime geçmedikçe, gerçek demokrasiden söz etmek mümkün olamayacaktır. Ve bu , gerçek demokras iy i yalnızca ulusal sınırlar içinde düşünmenin i m kânsızlığının da i leri sürülmesidir. O zaman, kurulması gerekmeyen bir rejim i k u r m a gereği kaçınılmaz olarak ortaya çıkar. İletişimsel bir küresel düzen i n kendi kendine düzenlenebilmesi için, teki l özerkliği k o r u y u c u , insanı düşünsel/bedensel varlığıyla öne çıkaran b ir sistemin yaratılması gereği.. . Bu da düzenleyici ve yasaklayıcı b i r mantığın ürünü olan değil, tersine mevcut yasakları mümkün olduğunca or tadan kaldırmaya yönelik bir müdahaleyi öngörür.
- Agamben, Deleuze'ü andırır biçimde, göçmenlerin insan haklarını toprağa, yani yere bağlı olmaktan çıkararak, bu alandaki pek çok şeyi alt üst ediyor. Hakların yersiz yurtsuzlaşması insan hakları kavrayışımızı ne yönden değişime uğratıyor?
• Modernité öncesinde, İletişim Hakkı diye adlandırılan b ir k u r a m ortaya atılmıştı. Evrensel b i r hak olarak sunulan İletişim Hakkı (1) Seyahat Etme ve Yerleşme, (2) İnanç Y a y m a , (3) Ticaret Hakkı diye adlandırılan üç haktan oluşmaktaydı. Kuramın ilginç yanı, bu üç hakkı bir başlık altında t o p -lamasıydı. Bundan çıkacak sonuç açıktı : Bu haklardan yalnızca b i r in in kul la -
ı^6 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
nılabilir olması, İletişim Hakkı 'nın gerçekleştiği anlamına g e l m i y o r d u . Y a l nızca malların dolaştığı bir yapılanma, eğer bedenler ve düşünceler sınırsızca dolaşamıyorsa, İletişim Hakkı 'nın eksiksizce kullanıldığı bir yapılanma olamazdı ya da yalnızca düşüncelerin dolaşıma açıldığı bir yapılanma, eğer bedenler de sınırsızca dolaşamıyorlarsa, yine İletişim Hakkı 'nın eksiksizce k u l lanıldığı bir yapılanma sayılamazdı. K u r a m , dünyayı parçalı bütünlere bölen ulusal yapılanma modeline de, bu modernleşmeye eşlik eden ve hep merkezden periferiye doğru tek yönlü işleyen sömürgeci mekanizmaya da uygun değildi. Ulusal sınırlar, önce bedenlerin dolaşımını, sonra düşüncelerin dolaşımını, en sonra da malların dolaşımını engelleyeceklerdi.
Düşüncelerin ve bedenlerin dolaşımının birbir ler inden radikal biçimde ayrılabilmeleri mümkün değil. Bedenleri tutuyorsanız düşüncelerin bütünüyle özgür olduklarını, düşüncelere set çekiyorsanız bedenlerin bütünüyle özgür olduklarını söylemek de... İnsan h a k l a n açısından modernitenin temel sorunu budur . Sınırlar önce düşünsel/bedensel özerkliği sınırlar. Bu nedenle demokras i , modern yapılanma içinde, yukarıda sözü edilen ve kurulması gerekli gerçek, iletişimsel demokrasinin çok uzağında, sözde demokrasi olarak kalır. Saçmalığın hâkimiyeti, azınlığın ya da çoğunluğun hâkimiyeti yerine i let i şimsel bir kendi kendine düzenlenmeyi o tur tab i lmek için, İletişim Hakkı 'nın t o p l u ve sınırsızca kullanılabilmesi gerekir. Egemenlik kavramını da bu çerçevede yeniden değerlendirmek...
M o d e r n yapılanma onu bu yönde dönüştürecek f i i l i bir d u r u m u n tehd i d i altında. Sömürgecilikle dünyaya yayılan merkezler, çivisi çıkmış b ir yapılanmanın zorunlu sonucu olarak, tek yönlü gönderdiklerinin karşılığını G ö ç yiyerek alıyorlar. Bu z o r u n l u l u k , ona direnmektense onu kabullenerek, İletişim Hakkı 'na gerçek evrensel niteliğinin kazandırılmasını sağlayabilir. Düşüncelerin/bedenlerin sınırsız dolaşıma açılması evrensel b i r demokras in in önkoşuludur. Göçmenlerin hakları, düşünsel/bedensel özerkliğin ya da ifade özgürlüğünün sınırsızca kullanılabilmesinden başka şey olmayacaktır . K u r u l ması gerekmeyen şeyi, ifade özgürlüğünü yasaklayan değil, o n u n önündeki engelleri ortadan kaldıracak evrensel bir düzenlenme kuracaktır.
- Sizin "yasayı söyleyenle uygulayanın birleşmesi" ile Agamben'in "İstisna " kavramı birbirine çok benziyor gibi; her iki olgudan da çıkan durum modern devletin hukuku dilediği an askıya alabilme kapasitesine haiz olduğudur; devleti kim frenleyecek, egemenin bölünmezliği nasıl güçler ayrımım dönüşebilir, yani devletin karşısında bireyi kim koruyacak?
ı ı . varolma dilenciyle hakları hatırlamak l«t7
• M o d e r n devlet h u k u k u n d a n ayrı düşünülemeyeceği, egemenlik de o n u n hiçbir güce hesap vermek zorunda olmadığını anlattığı için, devlet in frenlenebilecek b ir şey olmadığını, modern sistemin içinde kalındıkça, bireyin ancak hakların tek muhatabının devlet olduğu bir çerçevede korunabileceğini kabul etmek gerekir.
Agamben'de beni i lgi lendiren, tam da bu çerçeveyi aşmaya yönelik b ir önermeyle gelmesi k i , bu da V i t o r i a ' d a n Spinoza'ya, ondan Haravvay'e, H a r -dt ve Negri 'ye uzanan düşünsel b i r sürecin devamından başka şey değil. İletişim Hakkı 'ndan düşünsel/bedensel özerkliğe, ondan yeni barbarlara. Evrensel Yurttaşlık H a k k ı ' n a . . . Agamben Homo Sacer'de, mültecilerin m o d e r n ulus devletin düzenlenmesi açısından çok kaygı verici b i r unsur oluşturduklarını, çünkü her şeyden önce insanla yurttaş, doğumla tabiyet arasındaki bağı kopardıklarını, egemenliğin başlangıç kurgusunu tartışılır kıldıklarını söyler. Mülteci kendisini perdeleyebilecek yurttaş maskesinden sıyrılmış, gerçek haklara sahip insan olarak sahneye çıkmıştır. Düşünülmesi gereken artık modern kimliğinden olduğu kadar, etnik, dinsel, cinsel tüm diğer k i m l i k l e r i n d e n de sıyrılmış olan gerçek insanların haklarıdır ve elbette bunları tüm insanların hakları o larak düşünmek de gerekecektir. Ama mültecilerin, göçmenlerin ya da yersiz yurtsuzların hakları, halka halka genişletilebilecek ilkesel b i r İletişim Hakkı 'na , sınırsız bir düşünsel/bedensel dolaşıma en iy i örnektir. G ö ç önce kendisini bir z o r u n l u l u k olarak modern dünyanın kapalı yapılanmalarına dışarıdan kabul e t t i r i r . Onları, kapılarını zorlayarak, yurttaşları o lmayan bu kit le ler i d ikkate almaya iter. O kapıları kırarak bu yapılanmaları dönüştürmeye başlar. Onları , bu tehdit karşısında, kendi içlerine kapanmaya yöneltir, ama aynı zamanda yeni bir insan tasarımına, hakları bambaşka biçimde ele almaya, geleneksel devlet-birey ilişkisine uygun o lmayan özerklik alanlarını düşünmeye zorlar . Örneğin, düşünsel/bedensel dolaşımın önündeki her türlü sınırın kaldırılmasıyla gerçek bir ifade özgürlüğünün sağlanmasını düşünmeye zorlamak g i b i . . .
Dünyanın merkezine ulaşmaya çalışırken batan gemiler binlerce mültecinin ölümüne neden o l u y o r , ama başka gemilerin üzerinde salkım saçak milyonlarcası geliyor. Gelecekler de, çünkü sıkışmışlar, baskı altındalar, açlıktan ölüyorlar.. . K o n f o r l u sığınaklarımızın duvarlarını yükseltmek işe yaramayacak. Bir gün zorla girecekler ve istediklerini alacaklar. " B i z i m Hakları-mız"ın b ir anlamı kalmayacak. Sık sık yaptığımız g i b i , işimize geldiğinde hatırladığımız, gelmediğinde unuttuğumuz modern hak/hukuk kaygılarımızı bir yana i tebi l ir ve onları yok ederek bu beladan k u r t u l m a y a çalışabiliriz. A m a
kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
bu da işe yaramaz. Çünkü dirençliler ve anlaşılmaz biçimde, sahip oldukları hayat kırıntılarını seviyorlar; hızlı da ürüyorlar.. . Geriye, sahip olduğumuz gerçek tek şeyi, o şeyin parçaları olan eşitlerimizle paylaşmak kalıyor ne yazık k i . . . Dünya gerçekten küreselleşecekse, h u k u k ve haklar konusunda öğrendiğimiz her şeyi u n u t m a k ve varolma direnciyle ayakta kalan tek tek i n sanların bu dirençten başka şey o lmayan haklarını hatırlamak ve kabullenmek zorundayız.
12 Kutsal Canavar
CEMAL BÂLİ AKAL İLE S Ö Y L E Ş İ (LÜTFİ SUNAR)*
- Devletin tarih içerisinde farklı anlamlara geldiğini, farklı fonksiyonlar icra ettiğini biliyoruz? Sizce devletin tarih içerisinde tarz ve anlam değiştirmesinin nedeni nedir?
• Devleti kurumsallaşmış siyasi ik t idar t i p i diye tanımlayan görüşü ben i m s i y o r u m . Siyasi-hukuki yapılanmaları farklılıkları içinde anlamaya çalışırken siyasi i k t i d a r t ip ler i kavramını kullanıyorum. Amacım bir siyasi i k t i d a r t i p i olan Devlet ' in diğer siyasi i k t i d a r t ipler inden özgül nitel ikleriyle ayrıldığını görebilmek. T a b i i her siyasi i k t i d a r t i p i n i diğerlerinden ayıran ni te l ik ler i de.. . Bu açıdan tüm siyasi-hukuki yapılanmaların or tak bir temel üstüne otur duklarını düşünüyorum: Kaçınılmaz olarak her t o p l u m t ipinde ortaya çıkan Yasa/uygulama ilişkisi.. . T o p l u m l a r , en basit inden en karmaşığına kadar , kendi ler in i kural lar la düzenlerler. Özellikle başlangıç toplumları üstüne yapılan antropolo j ik çalışmalar, genelde siyaset dışı, h u k u k dışı olduğu sanılan bu toplulukların da üstelik son derece katı ve şiddetli bir biçimde kural lara göre kendi kendi ler in i yönettiklerini gösterdi. Dolayısıyla bunlar da hem siyasi hem de h u k u k i ni te l ik taşırlar. Demek k i aynı zamanda hem sosyal, hem siyasi, hem de h u k u k i olan bu ilişki evrensel bir ilişkidir. Siyasi İktidar kavramının Devlet kavramından daha yaygın olduğunu gösterir bu . . . Ancak , ilişkide ortaya çıkan farklılıklar siyasi yapılanmaları b i rb ir inden ayırır. İlk fark güç ilişkilerinde ortaya çıkar: Başlangıç toplumları b i r bütün olarak kendiler ini
(*) Sivil Toplum (Nisan-Haziran) İstanbul, 2005'te yayınlandı l.ütfi Sunar'a bu söyleşi için çok teşekkür ederim (Cemal Bâli Akal) .
İSO kimlik bedenin hapishanesid.il: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
yönetirler. Diğerlerinde yönetim t o p l u m u n içinden bir kesimin eline geçmişt i r . Birinciler bölünmemiş, ik inc i l e r bölünmüş toplumlardır. . . Bu düzlemde b iz im devlet diye adlandırdığımız siyasi i k t i d a r t i p i bölünmüş topluma denk düşer. Bu yapılanmanın güce ilişkin somut yanıdır.. . İkinci fark zihniyete ilişk i n d i r . Dolayısıyla soyut b ir n i t e l i k taşır. H e m e n hemen bütün toplumlarda uygulamalarına meşruiyet kazandıran Yasalar' ın dünya ötesi b i r odakta yazıldıklarına ilişkin zihniyet hâkim olmuştur. M o d e r n t o p l u m d a ise yasaların bütünüyle insani kaynaklı olduklarına ilişkin zihniyet hâkimdir. Bu da Devlet z ihniyet idir . Egemenlik dediğimiz de bundan başka bir şey değildir. Dünyevi düzlemde k u r u l a n b ir siyasi i k t i d a r ilişkisinin ya da Yasa-uygulama ilişkis inin düşünülebilmesi. Bu anlayışta , uygulayıcı güç meşruiyetini yasaların yaratıcısı o lan Ulus ' tan alır. Bu yüzden sistemin parolası "Egemenlik kayıtsız şartsız u l u s u n d u r " d u r . Devlet i Devle t yapan bir özellik de budur . Yasaların yaratıcısının Ulus olduğu düşünülmüyorsa , orada Egemenlik ' ten söz edilemez. Egemenlik'ten söz edilemeyen yerde de Devlet ' ten söz edilemez... Önce Egemenlik, sonra da onunla özdeşleşen la ik l ik ve ulusallık, Devlet düşüncesin i n ya da modern düşüncenin özgül kavramlarıdır. Bu kavramlar modernite-n i n başlangıcında, 16. yüzyılla 17 . yüzyılın başlarında Avrupa'nın batısında oluşmaya başladı. Aynı süreçte o luşan b ir yapılanmayı düşünmeyi sağladılar. T a r i h boyunca görülen diğer siyasi i k t i d a r t i p l e r i n i , örneğin göçebe bir t o p l u luğu, b i r imparatorluğu ya da f e o d a l bir yapılanmayı bu kavramlar la tanımlamak mümkün olamayacaktır . Y a da söz konusu t ip ler i anlatmak için k u l l a nılan bu kavramlar bambaşka a n l a m l a r kazanacaklardır. Şu ya da bu kurala göre düzenlenmemiş t o p l u m o lamayacağına göre, her t o p l u m hukuki-siyasi nitel ik taşır. A m a bu ilişkinin varolduğu her yerde devletin ortaya çıktığını ve düşünüldüğünü söylemek hem D e v l e t ' i n , hem de diğer yapılanmaların gerçek ve düşünsel özelliklerini gözden kaç ı rmak olacakt ır . Öncel ikle de Gérard M a i r e t ' n i n ısrarla üzerinde d u r d u ğ u , Devlet kavramının Egemenlik'le belirlenmiş özelliğini... Devlet b i r yan ıy la , somut güç ilişkileri içerir. A m a o n u d i ğer yanıyla, " t a n ı m l a n a m a z " , " g i z e m l i " kılan özelliğini ise Egemenlik ' ten alır. B u n u , devlet z ihniyet in i s k o l a s t i k zihniyetten ayıran özellik gösterir. Skolastik felsefede geçici, önemsiz ve k i r l i sayılan dünyevi uygulama meşruiyetini kutsal süreklilikten alırdı. Uygulamayla-Tanrısal Yasa arasında bir siyasi i k t i d a r ilişkisi k u r u l u r d u . A s l o l a n ı n , zamansız olanın ve değişmeyenin bir kez ve her zaman için belirlediği Y a s a ' y d ı bu . . . Modernité yeni b i r Yasa odağını dünyevi düzlemde yeni b i r siyasi i k t i d a r ilişkisiyle, Egemenlik'le düşünebilecektir . Jean Bodin ' i hatırlayalım y e n i d e n . Egemenl ik ' in temel özelliklerinin
ız. kutsal canavar 1 5 i
Bölünmezlik ve Süreklilik olduğunu herkes duymuştur. Bölünmezlik güç ilişk i ler in in gerçekliğine denk düştüğü için somuttur . Sık sık da kullanılır: " B ö lünmez Bütünlük" sözcükleriyle de.. . A m a Süreklilik'in modern kavramların en gizemlisi , soyutu olduğu pek düşünülmez. Devlet ' i Devlet, Egemenliği Egemenlik yapan ayırıcı özelliğin de bu olduğu... Onunla ilelebet payidar o l u n u r . . . Sürekli l ik sayesinde, tanrısal değişmezliğin, zamansızl ığın y e r i n i , Egemenlik'le ölümsüzlük kazanan Ulus a lacakt ır . Bell i b i r anda kendis ini oluşturan teki l varlıkların tamamı yok olduğunda o n u n varlığını sürdüreceği, Devlet'le b i r l ik te sonsuzca varolacağı düşünülür. Demek k i kendisini içeren gerçek ve fani varlıkların sayısal toplamını aşar. A m a Ulus'ta ve Devlet'te ya da Ulus Devlet de "onların gerçek varlıkları aşan yanı nedir?" diye sorulduğunda, bu sorunun cevabının ne kadar garip olacağı görülür: Olsa olsa maddi gerçekliğin ötesi. Bir aşkınlaştırma. Leon D u g u i t ' n i n 20 . yüzyılın başında "İçinde b ir nebze gerçeklik y o k . Skolastik kutsallık anlayışının yerine yeni bir kutsallık anlayışı geç ir iyor" dediği Egemenlik kuramından söz e d i y o r u m . Modern ler böyle düşünmeye alıştılar, ama bizi körleştiren alışkanlıklarımızdan b ir an için k u r t u l u r s a k , bu Süreklilik düşüncesinin büyük bir icat olduğu kadar, gerçekdışı b i r şey olduğunu da kabul etmek gerekir. V a r o l m a y a n şeyleri varmış g ib i düşünebilmemizi, hatta onlara kişilik kazandırabilmemizi, onları bir artefact olarak yaratabi lmemizi sağlayan icat. Bu tür soyutlamalar kendiler ini oluşturan gerçek insanlardan soyutlanarak varolabi l iyor larsa , görünmez olan yanlarıyla v a r o l u y o r l a r ya da gerçekte v a r o l m u y o r l a r demekt i r . . . Devleti tanımlanamaz yapan yanı budur . Egemenlik'le ya da Süreklilik'le kazandığı bir ölümsüzlük.. . O n u n ölümsüz r u h u . . . Gerçeklikle bire bir çakışı-yormuşçasına, kaygısızca kullandığımız kavramların ne denli yakalanamaz, üstünde uzlaşılamaz sözcüklerden oluştuğunu görmek öğretici o lab i l i r . Bu, onları kul lanmaya çalışırken ihtiyatlı olmaya da yöneltebilir insanları. Yoksa kullandığımızı sandığımız kavramlar , bizi kullanırlar.
- Devlet için kullanılmış birçok sıfat var. "Kutsal, Canavar, Zalim..." Devlet kutsal mı canavar mı?
• Aslında Kutsal Canavar. . . Devlete bu adların takılmasının nedeni mutlakiyetçi siyaset düşünürlerinin modern siyasi i k t i d a r t ipine dünyevi düzlemde verdikler i sınırsız roldür. Skolastik düşüncenin dünya ötesi bir yasa koyucuyla dünyevi düzenlenme arasında kurduğu bağı modernler kestikten sonra , N i c c o l o M a c h i a v e l l i ' n i n Prens'i örneği, her istediğini yapabilen b ir güç düşüncesi belirmişti. Dünyevi düzlemde de olsa her istediğini yapabi lmek
1 5 2 kimlik bedenin hapishanesidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
Tanrı 'yla yarışmak demektir . Devlet bu güç ya da yeni b i r kutsallık odağı olarak düşünülecektir. A m a hangisi olursa olsun herhangi b ir güç bağımsız bir Yasa yaratıcı olarak düşünüldüğü anda, kutsallığına b ir de canavarlığı eklenecektir. Çünkü hiçbir şeyle sınırlanmamış böyle b ir güç, ister istemez son derece tehlikeli bir güç olarak da belirecektir. Thomas Hobbes 'un kendi yarattığı canavardan ürken bir muci t g i b i , Devlet ' i Leviathan diye adlandırmasının nedeni budur . Elbette Hobbes 'un Devlet ' i mutlakiyetçi b i r yapılanmayla özdeşleştiği için, ulusal sınırlar içinde her şeyin mut lak hâkimi olduğu için ürkütücüdür. A m a gözden kaçırılmaması gereken şey, bu yapılanmanın m u t l a k i yetçi olmadığı zaman bile, uluslararası arenada bir Leviathan olarak kaldığıdır. Ulus-Devlet, Hobbes 'dan önce Francisco Suârez'in de belirttiği g i b i , uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde, kendi davasının yargıcıdır. Car i Sch-mi t t bu düzlemde güç ve hak kavramlarının b i rb i r ine karıştığını çok iy i gösterecektir. Her türlü ahlâki ve h u k u k i yaklaşımı anlamsızlaşman biçimde, devletin düşmanını belirlemesi yeterl idir . O n u alt edecek kadar güçlüyse de haklıdır. Söz konusu keyf i l ik modernité t a r i h i n i Devlet ' in Devlet ' in k u r d u o l duğu bir Savaş H a l i olarak da düşündürtmüştür.
- Machiavelli geçmişin doğru kavranmasıyla şimdi neler olacağının kestirilebileceğini ileri sürer, kendisini yeni yapan iki şeyin siyasi deneyimi ve sürekli tarih okuması olduğunu söyler. Tarihi yaşamak ve okumak. Tarihi gereğince okumasını bilen hükümdar insanların nasıl yönetilmesi gerektiğini de öğrenecektir. Bu bağlamda ülkemizde hem liderler hem de entelektüeller tarihi yaşamayı ve okumayı gerçekleştirebildiler mi ya da nasıl gerçekleştirebilirler?
• Machiavel l i böyle söylerken Benedictus Spinoza başka bir şey söyleyecektir: En azından entelektüellerin ya da filozofların yönetme açısından hiç de uygun kişiler olmadığını Tractatus Politicus'ta öne sürerek, siyasetçilerle seçkinlerin yollarını b i rb i r inden ayırmıştır. Örneğin Machiave l l i 'y i b i r tarihçi olarak düşünebilirsek, onu okumanın kime ne yarar sağlayabileceğini de sormak gerekir. Napoléon'a mı, Mussol in i 'ye m i , Stalin'e mi? Prens m i onlara ne yapmaları gerektiğini söyledi? M a c h i a v e l l i skolast ik zihniyetten kesinl ikle koparak , tam anlamıyla modern olmasa bile, modern zihniyet in kapılarını açtığı için, siyaset kuramcıları açısından çok anlamlı bir konumdadır. Hocalar Machiavel l i sayesinde öğrencilerine modern zihniyet ve Devlet hakkında çok şey anlatabi l i r ler . A m a siyaset kuramı bir şeydir, siyaset etmek başka şey... Bunun ötesinde Machiave l l i 'n in yalnızca, siyasi eylemi Skolastik z i h n i -
12. kulsal canavar ı 5 3
yette bağlı olduğu Kutsallık'tan kurtardığı için, siyasete ve siyasetçiye i t ibar kazandıran i lk modern olduğu söylenebilir. Ama bu adı üstünde, modern bir itibardır. İnsanları artık kendi kaderler ini ellerinde tuttuklarına ve dünyayı değiştirebileceklerine inandıran söylemden söz ediyorum. T a r i h b u n u n tehl i kel i , yok edici b i r küstahlığa da dönüşebileceğine ilişkin birçok Büyük A d a m örneği sundu insanlığa. T a m da hem siyasetçilerin hem de entelektüellerin hoşgörülü, alçakgönüllü, ihtiyatlı olmalarını gerektiren örnekler. . . Spinoza teokrasi , aristokrasi ve monarşiyi "ahmaklığın hâkimiyeti" diye adlandırır. A m a bir tür seçkinciliğe ya da çoğunluğun hâkimiyetine ya da düpedüz popülizme kaydığı ölçüde modern demokrasi bile doğruları temsil e t t ik ler in i düşünen insanların başkalarını yönlendirme ham hayal ini bütünüyle yıkamadı. Hayatın müthiş zenginliğinin kuşatılamayacağını, sürekli dönüşümünün dur-durulamayacağını, insanların tümü için geçerli doğru bir f i k i r olamayacağını, kendi doğrularını herkesin doğruları sananların birer ahmaktan başka şey olamayacağını modern bakış da es geçti. . . Saint-John Perse, bir şair ve b ir devlet adamı olarak farklı k i m l i k l e r i y l e , "Akıp giderken nehir büyük siyasi tutkuları alıp götürür, sahte yücelik temaları da kıyıya v u r u r " der. Y o k o lma-yansa, b i r billurlaşma olarak değil, doğumu, gelişimi ve yayılımıyla, sürekli b i r hareket olarak hayatın kendisidir . . . Sanırım gerek entelektüeller gerekse siyasetçiler, farklı rol ler oynamak üzere, tar ihten yalnızca bu dersi alıp, sürekli değişikliğe ayak uydurabi lmeyi , hoşgörülü olmayı, kurtarıcılığa heves-lenmemcyi, t o p l u m u ütopyalarla yönlendirmektense onun toplu d i n a m i z m i ne saygı göstermeyi, aldatıcı yüceltmelerden kaçınmayı, eşitliği, farklılığı kabul etmeyi, hoşgörülü ve alçakgönüllü olmayı, düşünsel/bedensel özerkliğe önem vermeyi , özellikle de ifade özgürlüğünün demokrasinin vazgeçilmez temeli olduğunu unutmamayı öğrenebilirler. "Doğru o lan b u d u r " i fadesini "Ben böyle düşünüyorum'Ma değiştirerek... Ders vermenin ders vereni çoğunlukla b i r ahmağa dönüştürdüğünü bilerek. . . Z o r b ir karşı-ders olduğu her gün görülüyor.. .
- Michel Foucault iktidarın karmaşıklığından bahsederek şöyle der "iktidar bir yapı, bir kurum değildir. İktidar bazılarının sahip olduğu bir güç değildir, iktidar belli bir toplum içinde, karmaşık bir stratejik konuma verilen addır." Sim de İktidarın Üç Yüzü adlı bir çalışmanız var. İktidarın doğası bağlanımda iktidar-devlet ilişkisini değerlendirir misiniz?
• İktidarın Üç Yüzünde çeşitli i k t i d a r tanımları arasında iktidarın bir ilişki olarak tanımlanmasını tercih ettiğimi söylemiştim. İktidarı "gücü kul la -
1 5 4 kimlik Dedenin napısnanesıdir: Spinoza merine »azılar ve söyleşiler
n a n " olarak, "kullanılan g ü ç " olarak, " k o n u m " olarak sunan statik tanımlara göre, en azından i k i tarafı o lan , ama tarafların sonsuzca çoğalabildiği bir i k t i d a r tanımının gerçekliğe daha yakın olduğunu düşündüğüm için... Ales-sandro Passerin d'Entréves, siyasi iktidarı "Yasa 'n ın uygulayıcı güce eklenmesi" o larak tanımlar. Leslie Lipson da benzer bir tanım yapar. Yukarıda söylenenleri tekrarlama pahasına, bu çerçevede her t o p l u m d a ortaya çıkan Yasa-uygulama ilişkisi, b i r i k t i d a r ilişkisi o larak , sosyalliğin siyasi ve h u k u k i niteliğini de ortaya çıkarır. M o d e r n Yasa-uygulama ilişkisi ise ilişkiyi dünyevi düzlemde kuran bir Devlet zihniyetine de denk düşer... M i c h e l Foucault Cinselliğin Tarihinin b ir inci kitabında ilişkisel bir i k t i d a r tanımı verir . A m a önce ik t idardan neyi kastetmediğini bel ir t i r . İktidar dendiğinde 1 . Devlet ' i , 2. Yasanın Hâkimiyeti 'ni , 3. Bir Sosyal Hegemonya'yı düşünmediğini söyler. A m a şaşırtıcı biçimde bunların iktidarın " n i h a i biçimleri" olduğunu da ekler. Bir lapsus değil tabi i b u . Aslında Devlet, Yasa ve Hegemonya, i k t i d a r dendiğinde bugüne kadar i l k akla gelen soyutlamalar olmuştur. Foucault ise klasik s iyas i -hukuki soyut lamalardan kaçıp, hayatı gerçekliği içinde yakalayacak bir i k t i d a r tanımı ardındadır. Örneğin Devlet' le insanlar arasındaki güç ilişkiler in i , bu düzlemde, Foucault 'yla b i r l ik te , ama bambaşka b ir şeye dönüştürerek düşünmek gerekir. Gerçek ve akıl almaz bir ik t idar lar yumağı oluşturacak biçimde, her yerden her yere yönelen ve sürekli değişen sonsuz güç ilişkiler i . . . Foucault 'da iktidarların böylece hayatın kendisine ya da muazzam bir karmaşıklık ve zenginliğe dönüştüğünü söylemek mümkündür. Ne var k i bu heyecan verici tanım soyutlamalarla uğraşan bir dal için pek uygun sayılmaz. Devlet ' in "ne olduğunu" değil, "nasıl düşünüldüğünü" soran bir Devlet K u ramı ister istemez Foucault 'un nihai biçimler diye adlandırdığı ve reddettiği soyutlamaları kul lanmak zorunda kalacaktır. A m a birer soyutlama o l d u k l a rını u n u t m a d a n ; bu soyutlamaların bizi hangi sınırlar içinde düşünmeye mahk u m ettiğini bulmaya çalışarak.. . Sonra da onlara ve başka soyutlamalara mümkün olduğu kadar dışarıdan ve nesnel bakmayı deneyerek... Foucault 'nun neden bizi nominal is t olmaya çağırdığını sezerek... Bu çerçevede, geleneksel tanımlar iktidarın üç b o y u t u n u tanımlama imkânı verebilir : 1 . Devlet t a r i h boyunca görülen ve düşünülen siyasi i k t i d a r t ipler inden yalnızca b i r i d i r . Tar i h sahnesine aşağı yukarı beş yüz yıl önce çıkmıştır. Moderni teye denk düşer. M o d e r n düşünmek de devletl i düşünmektir. Devlet'e bağlı kavramları . Egemenliği, U l u s ' u , Sivil T o p l u m ' u , Sözleşme'yi, L a i k l i k ' i düşünmektir. Bunlar bir başka yapılanmayı anlatmak için kullanıldıklarında içleri boşalır. Demek k i Devlet z ihniyet i diğer siyasi i k t i d a r t ip le r in i kavramak için yeterli de-
12. kutsal canavar 1 5 5
ğildir. Öyleyse yola bir başka kavramdan çıkmak daha işlevsel o labi l i r . Siya
si ik t idar Devlet ' i içeren b ir k a v r a m olduğuna göre önce onun ne olduğunu
kendi kendimize sormamız gerekir. H e m Devlet ' i hem de diğer siyasi ik t idar
t ip ler in i düşünebilmek için... 2 . Tüm siyasi ik t idar tipleri i k i düzlemde, yapı
lanma ve ona denk düşen zihniyet düzleminde, Yasa'yla -uygulama arasında
k u r u l a n bir altlık-üstlük ilişkisince belirlenmiştir Demek k i Yasa-Uygulama
ilişkisi insanlığın ortak model id i r . Her t o p l u m bu ilişki temelinde k u r u l u r ve
birbir ine benzer. A m a aynı zamanda her t o p l u m t i p i , bu ilişkinin kuruluşun
daki farklılıklara göre b ir diğerinden ayrılır... 3. Ayrıca, b i r ilişki olarak İkti
dar ta r ih i ve evrensel olarak, b i r cinsin öteki üzerindeki ataerkil hâkimiyete
denk düşer... T a b i i Foucault 'nun "Yasanın Hâkimiyet"i dediği şeyle bir siya
si ik t idar ilişkisi olarak tanımladığım Yasa-uygulama ilişkisinin bire bir çakış
madığını unutmamak gerek. Foucault 'nun " H e g e m o n y a " diye adlandırdığı
şeyle benim ataerkil b i r hâkimiyete denk düşürdüğüm ikt idar tanımı arasın
dak i fark ise daha da büyük.. .
- Modern Devlet ve sivil toplum arasındaki ilişkiyi değerlendirir misiniz? Devlet ve birey arasındaki ilişkilerin temeli nedir?
• M o d e r n i t e n i n başlangıcında Sivil T o p l u m soyutlamasının Devlet ' i karşıladığını u n u t m a m a k gerekir. Mutlakiyetçi devlet kuramcıları için, örneğin Hobbes için bu böyleydi. Devlet ya da Sivil T o p l u m tüm parçalarının b ir merkeze ya da organlarının başa bağlı oldukları b i r organizma g ib i düşünülüyordu. Hiyerarşik ve bölünmez bir bütün. Sonra Liberaller başın gövdeyi yuttuğu bir anlayışın tehlikesine işaret ederek, bu bütünün o kadar da bölünmez olmadığını düşünmek istediler. Gövdeye baş karşısında ağırlık vererek, ona nisbi b i r özerklik kazandırarak, ama belki de organizmacı bir arkaik eğil imden kur tu lamayarak . . . Bir yanda t o p l u m , öte yanda ona saygı göstererek düzenleyici bir aygıt g ib i çalışması gereken Devlet. . . İnsanın kendisini gündel ik hayatında da Devlet ' in aynı zamanda hem içinde hem karşısında görebildiğini unutmamak gerek. Bilinçsizce i k i ayrı Devlet tanımı bir l ikte kul lanabi l iyor çoğu zaman. İnsan bazen, koşullara göre ve bir inci tanıma da uyan b i çimde kendisini ve ulusun diğer üyelerini Devlet denen ayrışmaz bir bütün içine o t u r t u y o r . Örneğin bir başka ulusal bütün karşısında hasmane bir tavır alınması gerektiğinde, Ulus'la Devlet bütünleşiyor... Ama bunu yaptıktan hemen sonra, Devlet ' i , örneğin ondan bir şey beklediği, bekleneni vermediği zaman ona kızdığı, yani kendisini ondan ayrı düşündüğü bir şey olarak da ad-landırabiliyor ve Devlet ' ten uzaklaşıyor. İşte o zaman Devlet ' i t o p l u m d a n ve
kimlik bedenin hapishaneyidir: spinoza üzerine yazılar »e söyleşiler
o n u n yararından kopmuş kendi kendine çalışan bir şey ya da b ir makine gibi
görme eğilimi de artıyor.. . Oldukça moda olan ve Devlet ' i bir aygıt olarak su
nan görüşün gerçeklikle ne kadar yakın ilişkisi olabileceğini ya da bir aygıt
olarak Devlet ' in ne olabileceğini ayrıca düşünmek gerek t a b i i . . . Devlet-Birey
ilişkilerine bu açıdan bakıldığında, Birey de Prens ve Devlet ' ten sonra Ulus
denen soyut bütün içinde bir kutsallık odağı olarak, bir Yasa yaratıcı olarak
ortaya çıkar. Mutlakiyetçi yapılanma ve zihniyete karşı bir al ternati f olarak
düşünülmesiyle... A m a bir k a v r a m olarak Birey ' in de yalnızca modern siyasi
ik t idar t i p i içinde anlamı o lab i l i r . K a v r a m da soyutlama ve genellemedir, ger
çekliğin kendisi değil. M o d e r n yapılanmada Birey' i Birey yapan zihniyet onu
Ulus denilen soyut bütün içinde, itaat ettiği kuralların yaratıcısı sayan ve bu
bağlamda i lk kez siyasi bütünün tüm üyelerini eşitleyen z ihniyet t i r . Bu anla
mıyla Birey l iberal düşüncede uygulayıcı gücün meşruiyetini aldığı modeld i r .
M o d e l olduğu ölçüde de gerçek varlıklardan ayrılır... Yine Saint-John Perse
Rüzgarlar'da "Ama söz konusu olan insandır! Öyleyse ne zaman sıra gelecek
ona, o insana/ -Bir kişi bile yükseltmeyecek mi sesini bu dünyada?/ İnsan ol
duğuna göre söz konusu olan, kendi insani varoluşunda" diye sorar... Aslın
da Devlet, Sivil T o p l u m , Birey gibi kavramları kullandığımızda sonuçta i n
sanlardan, insanlararası ilişkilerden söz ediyor ve aynı anda onları u n u t u y o
ruz. Yalnızca onları değil, galiba tüm varlıkları, hayvanları, b i t k i örtüsünü,
tabiatı unutuyoruz . A m a bu yalnızca yanıltıcı bir unutkanlık değil, aynı za
manda tehl ikel i . Çünkü iletişimsizliği, yani anlayışsızlığı, hoşgörüsüzlüğü ve
yok ediciliği körükleyebiliyor.
- Sivil toplum-devlet ikilemi, karşıtlığı gibi bir durum söz konusu mudur? Bu bağlamda sivil kelimesinin devlete karşı olan olarak anlaşılmasının kaynağı sizce nedir?
• Sivil T o p l u m ' u Devlet'e karşı çıkaran mantığın t o p l u m u mut lakiyet çi yapılanmadan korumaya çalışan ve hiç de küçümsenemeyecek bir mantık olduğu açık. Ancak Sivil T o p l u m ' u n da Devlet g ib i b i r soyutlama olduğu unutulmamalı. A n t o n i o Gramsci bu konuda çok erken uyarmıştı b iz i . Gerçekte Sivil T o p l u m ' u n , nerede Devlet'ten ayrıldığını nerede onunla çakıştığını asla kesinlikle bilemeyiz. Sivil T o p l u m ' u Ulus ' tan ayıran şeyin ne olacağını b i lemeyeceğimiz g i b i . Aslında Sivil T o p l u m ' u n mantıksal son sınırı Ulus 'un tamamı olmalıdır. Örneğin o zaman da " U l u s ' u n temsilcilerini de içerir m i Sivil T o p l u m ? " diye sorulabi l i r . . . A m a kesin olan b ir şey var, o da Sivil T o p l u m
12. kutsal canavar 1 5 7
kavramının modern ya da devletl i zihniyete ilişkin bir kavram olduğudur. Söylemek istediğim şu: Bu soyutlamaların gerçeklikle bir ilgisi y o k , yalnızca bir modern olarak gerçekliği nasıl düşündüğümüzü öğretebilirler. Tekrarlamak gerekirse, onları sorgulamak kaydıyla... O zaman, yapılanmaları adlandırmak için kullanılan kavramlar , o yapılanmaların gerçekte ne olduklarını değil, bell i b i r kavramsal alan içinde yapılanmaların nasıl yakalanmaya çalışıldığını gösterebilir. A m a gerçeklik sürekli değişir ve onu durdurmaya, b i l lurlaştırmaya çalışan kavramlar da hep farklı bir şeyi anlatırlar ve bazen bir an gelir hiçbir şey anlatmaz o lur lar . Ya da zihinleri nasıl sınırlamış olduklarını anlatabi l ir ler yalnızca. Örneğin Ulus Devlet zihniyeti içinde Devlet söylemi ya da mantığı, Devlet 'e dışarıdan nesnel b i r bakışı engeller. Ayrıca insanı Devletl i o lmayan yapılanmalara da onları anlatması mümkün olmayan kavramlarla yaklaşmak zorunda bıraktığı için, ister istemez aldatıcı, horgören, küçümseyici b i r bakışa y o l açar . Modern ler için modern ya da devletli o lmayan her şey kötüdür. A m a dahası, soyutlamalar ve genellemeler hep tekil olanın aleyhine çalışan bir dile a i t t i r . Gerçekliğin asla içine sığmayacağı, özgün olanı sürekli dışarıda tutan , her şeyi normalleştiren, ortak modeller oluşturan, o modellere uymayanları y o k sayan ya da dışlayan bir dilden söz ediyor u m . Buradan yok edici mantığa kolay atlanır... Bu d i l in tahakkümünden en azından bir ölçüde kurtulmanın y o l u , tekil bedenle zihin arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmekten geçebilir. T e k i l varlığın bedensel-düşünsel özerkliğini diğer teki l varlıklarla gerçek, eşitlikçi, sürekli ve sınırsız bir temas halinde düşünebilmek için... Henüz 17. yüzyılın ortasında Spinoza "Bedenin ne yapabileceğini b i l m i y o r u z " demişti. N e demek istediği konusunda rivayet muhtelif . Ancak b u n u , "bedeni tanımamak insanı da tanımamaktır" diye yorumlayabi l i r iz . Bedenimizi tanımıyoruz, kendimiz i tanımıyoruz, gücümüzün ne o lduğunun farkında değiliz, dolayısıyla haklarımızın da neler olduğunu bi lmiyoruz. Ve de Ötekiler'in bedenleri hakkında, düşünceleri hakkında, güçlerinin ve haklarının neler olabileceği konusunda hiçbir f i k r i m i z yok . Onların ortak b ir insanlıktan pay alan insanlığı hakkında hiçbir f i k r i m i z yok . Bartolome de Las Casas "Herkes d i l i n i bilmediği insanın barbarıdır" der. Bunu şöyle değişt i rebi l i r iz : Düşünsel ve bedensel olarak kabul edemediğimiz insanın barbarıyız. Oysa tıpkı onlar g i b i , bi l incinde olmadığımız b ir gerçeklik içinde ve o gerçekliğin kendisi sandığımız b ir kavramsal alan içinde düşünsel ve bedensel olarak inşa edi l iyoruz , programlanıyoruz.
1^8 ktmllk bedenin hapishanesidif: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
- SİVİl toplum devlete karşı güçlü bir konumda mı? Sivil toplumun devlete karşı güçlü olabilmesinin imkânları nelerdir?
• Sivil T o p l u m ve Devlet kavramlarına yaklaşımım düşünülürse, bu soruya cevabımın da dolaylı olacağı görülür. Bir kez daha kendi kendimize, Devlet-Sivil T o p l u m ayrımının insanlar arasındaki gerçek b ir ayrıma denk düşüp düşemeyeceğini soralım. Ve buna o l u m l u cevap verebiliyorsak, hangi insanların Devlet diye adlandırılan hangi insanların da Sivil T o p l u m diye adlandırılan bölümleri oluşturabileceklerini arayalım. Araştırmanın sonuçsuz kalacağı kanısındayım. Sorun t o p l u olanın, kavramsal olanın, genellemenin karşısına teki l ve gerçek olanı düzenli çıkararak çözülebilir. Herkesin her istediğini söyleyebilmesine imkân tanıyarak. Düşünsel-bedensel teki l özerkliğin ödünsüz korunabi lmesini sağlayarak.. . Belki de her türlü genellemenin artık, tekilliği, o n u n varolmak için gerçek direnişini T o p l u olan aleyhine gizlediğini düşünmeye başladığımız için, Multitudo'dan ya da Çokluk ' tan sözetmeye başladık. Sivil T o p l u m gibi M o d e r n b ir kavramın hızla değişen gerçekliğe uymadığını düşünüyor o l a b i l i r i z . Francisco de Vitoria 'nın hemen moderni te başlangıcında yarattığı evrenselci ve barışçı İletişim Hakkı kuramı modern zihniyetin kavrayamayacağı b i r k u r a m olarak , modernitenin tartışmaya açılmasını beklemek zorunda kalmıştı. Moderni teyle b ir l ikte dünya, kendi içlerine kapanan Ulus-Devlet ' lerle, parçalı bir bütüne dönüşmüştü. Malların, bedenlerin ve düşüncelerin dolaşımını ulusal sınırlarla d u r d u r a n bir yapılanmalar bütünü... Bu yüzden, modern sınırlar içinde bir ülke ne kadar demokra t ik bir or tam oluşturursa oluştursun, yine de sınırlar ötesi bir düşünsel-bedensel dolaşımı bütünüyle serbest bırakamayacaktır . Öncelikle de gerçek bir ifade özgürlüğünün vazgeçilmez koşulu olan evrensel iletişimi kesecektir. Gerçek demokrasi , söz konusu olan çok küçük bir azınlık karşısında çok büyük bir çoğunluk bile olsa, kimsenin bir başkası adına konuşamadığı ve karar veremediği yerde k u r u l a b i l i r . Bunun gerçekleştirilemediği yerde demokrasi değil, az ya da çok , saçmalığın hâkimiyeti kurulmuştur. Rousseaucu genel irade anlayışına taban tabana zıt b i r teki l iradeler eşitlik ve çokluğundan söz ediyor u m . Ne kadar çok insan konuşursa seçkinci, azınlıkçı ya da çoğunlukçu saçmalıktan o kadar uzaklaşılır. Öyleyse demokra t ik hareket hep içine daha çok insanı katabilen hareket olacaktır . Bunun mut lak sınırı da evrenselliktir . Z a ten modernitenin temel sorunlarından b i r i de insan Hakları açısından bu evrenselliğin gerçekleşmemiş olmasıdır. Bu yüzden evrensel değerlere dayalı o l duğu düşünülen hakların, o evrensel değerleri paylaşmayan insanlar söz konusu olduğunda nasıl korunabileceği hâlâ c iddi bir tartışma konusudur . Ta-
12. kutsal canavar ı 5 9
bii Hukukçular ' la Tarihselci ler ' i karşı karşıya getiren ezeli çatışmadan söz e d i y o r u m . H a k l a r sorununu H a k düşüncesini dönüştürerek çözecek y o l gerçek b ir iletişimsel küreselleşmeden geçebilir. Örneğin N e g r i ve Hardt'ın modern parçalı yapılanmayı iflas ettirecek b ir "evrensel yurttaşlık h a k k ı " bu çerçevede düşünülebilir . . . Aslında "Devle t ' e Karşı Sivil T o p l u m " düşüncesi, eninde sonunda, insanların özgürlüklerini kısıtlayabilecek b ir yapılanma ve zihniyet in içinde ve karşısında nasıl korunabileceklerine ilişkin b ir kaygıdan kaynaklanır. M o d e r n i t e bu sorunu üç hak modeliyle karşıladı: T a b i i H u k u k çu, Tarihselci ve Etik Model ler . . . M o d e r n i t e öncesi b i r H a k l a r T a r i h i ' n d e n söz etmek isteyenler varsa, bu t a r i h i n yukarıdaki modellere göre ne tür niteliksel farklılıklar taşıdığını açıklamak zorundadırlar. Örneğin İnsan Hakları 'nı tanımlamaya, sıralandırmaya yönelik her çalışma, Hak'kın ne olduğunu sormadan önce, İnsan'ın ne olduğunu sormak zorundadır. Üç modern hak model inin üç ayrı insan tasarımı vardır. Bunlar da elbette modernite öncesi insan tasarımlarından çok farklıdırlar. Bunun ötesinde de, bugün modern kavramlar sorgulanmaya başlandığı ölçüde, ister istemez moderni tenin hem hak m o del ler i , hem insan tasarımları sorgulanmaya başlanıyor. H a k l a r açısından, t o p l u olanla teki l olan arasındaki, haklar listesinde öne yerleştirilenle arkada olan arasındaki çatışmayı çözümlemenin o kadar kolay olmadığı da ortada. . . M o d e r n hak model le r i arasında sonuncusu ve en itibarlısı o l u p , Kant ' ın Haklar'ı Ödevler'le dengeleyen kasvetli görüşüne dayalı Etik M o d e l ' i n ömrü konusunda bile artık kuşkular var. Oysa şu sırada İnsan Hakları adına verilen mücadelenin kuramsal temelini hâlâ, hakları ancak yüklediği ödevlerle dengeleyebilecek bu modern zihniyet be l i r l iyor . Pek de özgürleştirici bir zihniyet sayılmaz b u . . . İlk aklıma gelenlerden Donna Haravvay'in çalışmaları en azından geleneksel tanımların nasıl parçalanabileceğini gösterdikleri için d i k kat çekicidir. Tüm k i m l i k l e r i n , hatta kadın-erkek, insan-hayvan, insan-maki-na ayrımının ve geleneksel yani modern anlamda bir H a k kavramının bile anlamlarını yitireceği yeni b i r kavramsal alana atlandığını söylerlerken...
- Küreselleşme sürecinde neoliberal politikalar, ulus devlet ve sivil toplum ilişkisini değerlendirir misiniz?
• Hangi küreselleşmeden söz ediyoruz? Herhalde her türlü ayrımcılığın, hoşgörüsüzlüğün ve şiddetin k o l gezdiği, yoksulluğun alabildiğine arttığı mevcut dünya düzeninden değil. M o d e r n i t e n i n beşyüz yıllık A v r u p a ve yüzyıllık Kuzey A m e r i k a merkezli b i r sömürgeleştirme sürecinde dünyayı bugünkü hale getirdiğini unutmamak gerek... Belki de en mükemmel Ulus-Devlet
l 6 0 kimlik bedenin hapishanesidif: spinoza üzerine yazılar »e sdylesileı
yapılanmasına sahip olan ve b u n u da kıskançlıkla k o r u m a k isteyen bir gücün ya da daha belirsiz biçimde, bazı ekonomik güç odaklarının dünyanın geri kalanına hâkim olma savaşını küreselleşme sananlar çıkabilir . Ya da birer zenginler kulübü oluşturmak üzere toplanan ülkelerin, sınırlarını kıskançlıkla belirlemeye çalışırlarken, "b izden ya da değil" diyerek, dünyanın geri kalanına kapanmalarına da küreselleşme adını verenler o labi l i r . Hat ta b ir kulübe girebilmek için savaşırken, "oraya b ir atladık mı k u r t u l d u k " diyenler de eskiden ait oldukları b i r dünyayı dışlarken, küreselleşen b ir dünyaya ait olacaklarını düşünebilirler. Daha da önemlisi, mevcut d u r u m u n , insanlıkla özdeşleşen b ir sorunun, şiddetin sürdürülmesine y o l açan üç önkoşulu da düzenli üretmesidir. Şiddeti doğuran nedenlerin K o r k u , Sevgisizlik ve Ö ç A l m a İsteği olduğu söylenir. Dünyayı sarmış o lan üç bela... Eğer küreselleşme diye adlandırılan şey bu iletişimsizlik ve paranoyaysa, belli merkezlerden sınırlı b i r pe-riferiye yönelen eşitsiz b i r gelgit hareketiyse, bu sözde küreselleşmenin karşısında o l m a k , ama yine de bir başka küreselleşmeye açık o lmak gerekecektir. Altlık üstlük ilişkileri yok olmuş, pürüzsüz, mükemmelce cilalanmış bir küre gibi kusursuz.. . Yoksa hedefsiz bir küreselleşme karşıtlığı, Ulus-Devlet yapılanması içine kapanarak, tecrit o lma tehlikesini artırabilir. Hat ta belki bundan çok daha tehl ikel i olan b ir şey de gerçekleşebilir: T e k i l in is iyat i f i bütünüyle yok edecek dinsel, ırksal, kültürel, cinsel bağnazlık ve nefretin insanlar arasındaki iletişimi bütünüyle koparacağı bir cemaatler dünyasına kayış. . . Örnekleri kısa süre önce görüldü. Bu tür kapanmalar uzun ömürlü olamasalar da, kısa vadede çok yıkıcı sonuçlar doğurabiliyorlar. Soruya t a m cevap olarak da şu söylenebilir: Toplumlararası , ırklararası, dinlerarası, cinslerara-sı farklılıkların ve tüm ayırıcı k i m l i k l e r i n anlamlarını kaybettiği, b i r merkezi o lmayan, iletişimsel bir küreselleşmeden söz edeceksek, bu , bir ütopya olsa bile, en azından neoliberal po l i t ika lar , Ulus Devlet-Sivil T o p l u m ilişkileri g ib i kavramların erozyona uğradığı bir çerçevede düşünebilmemizi sağlayacaktır. Yukarıda b ir başka biçimde söylediğim g i b i , Devlet ' i Devlet yapan, somut güç ilişkileri içeren b ir yapılanma olduğu kadar, düşünülebilir de olmasıdır. M o d e r n i t e diye adlandırdığımız süreç Devlet ' i düşünmeyi de öğrenme sürecid i r . Devlet ' i 16.-17. yüzyıllardan başlayarak gerçek b ir yapılanma olarak üstlendiği işlevlerle tanıdık. Bu işlevler yavaş yavaş tüm hayatı kapladı. Bodin Egemenlik'le önce yasa yapıldığını sonra da yasalarla ulusal sınırlar içinde Her Şey'in yapıldığını söyler. Örneğin Sağlık, Eğitim gibi alanlarda Ki l ise 'nin elinden bu alanların hâkimiyetini aldıkça modern güç ilişkileriyle ortaya Devlet çıktı. Ulusal sınırlar içinde tüm hayatı içeren bu işlevlerle Devlet ' i tanımla-
12. kutsal canavaı l 6 l
ma imkânı da b u l d u k . Oysa artık bu işlevlerin önemli bir kısmının Devlet ' in
olmayabileceği i ler i sürülüyor. Örneğin o n u n küçültülebileceği söyleniyor.
A m a o zaman hem gerçek bir yapılanma olarak Devle t ' in , hem de bu işlevler
le düşünülebilen Devlet kavramının da içi yavaş yavaş boşaltılmış o l u y o r .
Böyle b ir süreç, Ulus Devlet ' i düşünme imkânını, Devle t ' in düşünülebilirliği-
ni de ortadan kaldıracaktır. Buna koşut o larak , ancak Devlet'e göre an lam
ifade edebilecek b ir Sivil T o p l u m kavramının da bundan böyle neyi karşılaya
bileceğini sormak gerek.
13 Spinoza ve Siyaset Soruşturması
CEMAL BÂL'I AKAL İLE S Ö Y L E Ş İ (BAHADIR H. TÜRK)*
- V a r o l m a Direnci ve Özerklik: Bir H a k Kuramı İçin Spinoza'yla isimli çalışmanıza yazdığınız giriş bölümünde şöyle diyorsunuz: "Spinoza okuma serüveni ne zaman başladığı bilinse de, ne zaman sona ereceği bilinemeyecek bir serüvendir." Sizin Spinoza'yı okuma serüveniniz ne zaman başladı ve neydi Spinoza'yı sizin için bu kadar "çekici" kılan?
• Roland Caillois çevirisi bir Ethica'yı 1974 yılında, Spinoza hakkında pek de bilgi sahibi o lmadan okumuştum. Muhtemelen Althusser etkisiyle.. . Bu tür bir okumaya hazırlıklı olmadığım için, geriye bir şey kalmamıştı. 1977 yılında bu kez yüksek lisansta özellikle Thomas Hobbes üstüne çalışırken ikinci kez Spinoza'yla karşılaştım. Charles A p p u h n çevirisi Toplu Eserleri ve Alexandre M a t h e r o n ' u n Spinoza'da Birey ve Topluluk'unu, Georges Friedmann'ın Leibniz ve Spinoza'smı, A l a i n ' i n Spinoza'sxm o k u d u m . Beni bu dönemde Spinoza'yla gerçek anlamda karşılaştıran da M a t h e r o n ' u n hâlâ çok beğendiğim kitabı o l d u . Gerisi kendiliğinden geldi . M o d e r n siyasi-hukuki düşünce üstüne yaptığım çalışmalarda ara sıra göndermeler yaptığım, hakkında yazılan kitaplara rastladığımda okuduğum bir düşünür olarak, o hep bir yerde d u r d u . Günün birinde Spinoza üstüne sistemli bir okuma ve çalışma yapma amacınday-dım. A m a bunun için sanırım M o d e r n Devlet Kuramı ve modernitenin başlangıcına ilişkin Siyasi ve Düşünsel T a r i h çalışmalarımın belli bir evreye gelmesi gerekiyordu. Doğru ya da yanlış, bundan beş yıl kadar önce artık Spinoza üstüne gerçek bir çalışmaya başlamanın zamanı geldiğine karar verdim.
* Siyahi, sayı S, İstanbul, 2005'te yayınlandı. Bahadır H . Türk'e bu söyleşi için çok teşekkür ederim
{Cemal Bâli Akal) .
lÖafr kimlik bedenin hapishaneyidir: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
- SİZ Sivil T o p l u m u n Tanrısı çalışmanızda "söylem öncesi-söylem-kar-şı söylem" sacayağı üzerinden modern siyasi-hukuki düşüncenin doğuşunu öncesi, sonrası ve bu sürecin eleştirel bir değerlendirmesi ile birlikte karşılaştırmalı bir okumaya tabi tutmuştunuz. Egemenlik, sosyal sözleşme, devlet, sivil toplum gibi kavramlar üzerinden giden böylesi bir okuma içinde Spinoza'nın yeri nedir? Spinoza'nın siyaset tahayyülü söylem öncesi-söylem-karşı söylem sacayağında nereye oturuyor?
• Her ne kadar Spinoza'yı b i r 17. yüzyıl düşünürü o larak , Hobbes' la
John Locke arasına yerleştirenler ve o n u modern rasyonalist düşünürlerden
b i r i sayanlar varsa da, ben Spinoza'nın, moderni tenin daha başlangıcında
güçlü bir modernité eleştirisi yaptığını düşünüyorum. A m a bu bizi yanıltma-
malı. 17. yüzyıl, barok düşünürlerin bir kısmının da moderniteye karşı çıktık
ları dönemdi. Spinoza'nın da okuduğu Francisco de Quevedo 'da , Diego de
Saavedra Fajardo'da açıkça görülür b u . Ama onlar m o d e r n i t e y i , premodern
değerleri överek, D o n Qui jo tec i bir tavırla, Ortaçağ'a k a ç m a y a çalışarak v u r
maya çalışıyorlardı. Spinoza ise, modernitenin içinden, skolast ik değerlere ve
yapılanmaya da r a d i k a l b i r biçimde karşı çıkarak m o d e r n i t e y i eleştiren ve bu
yüzden her zaman için şaşırtıcı ve yeni kalacak bir düşünür. Bütün bir 19.
yüzyıl A l m a n düşüncesinin Spinoza'ya çarpıp durmasının temel nedeni de b u .
- Spinoza düşüncesinde karşımıza çıkan en vurucu noktalardan biri de "zayıflıklarıyla, tutkularıyla birlikte varolan insan" algılayışının varlığı. Bu türden bir insan tasavvurunun siyasal uzantıları/sonuçları nelerdir acaba, biraz bahsedebilir misiniz?
• T e k r a r 17. yüzyıl düşünürlerine dönelim b i r ö r n e k vermek için. Francisco Suârez, Baltasar Graciân ve Hobbes gibi m o d e r n olanları da, Que-vedo ve Saavedra Fajardo g ib i modern olmayanları da, siyasi önermelerini i n sanların zayıflıkları, kusurları üstüne inşa edeceklerdir. Dolayısıyla zayıflık dönemin ortak temalarından b i r i d i r . A m a Spinoza bu o r t a k temayı kullanırken, Spinoza olduğunu kanıtlar. Hobbes 'un mutlakiyetçi m o d e r n zihniyet i ve yapıyı doğrulamak, Quevedo'nun ise premodern zihniyet ve yapıyı doğrulamak için, dolayısıyla da baskıyı kaçınılmaz göstermek için sarıldıkları zayıflık teması ve buna bağlı karamsarlık, Spinoza'da d e m o k r a s i n i n , ifade özgürlüğünün, düşünsel/bedensel özerkliğin doğrulanması için g ö n d e r m e yapılan bir sosyal gerçekliğe dönüşür. T a b i i , zayıflık o l m a k t a n da ç ı k a r , insani olanı göstermeye başlar. H e m de neşeli b i r biçimde. Spinoza her türlü yüceltmeyi, üstünlük iddiasını çürüterek, evrensel eşitlikten başka b ir şey bırakmaz orta-
13. Spinoza ve siyasel soruşturması
da. I.ocke gibi l iberallerin premodern ve modern karamsarlara karşı oluştur
dukları insanın " t a b i i iyiliği" savının b u n u n yanında sınırlı bir sav olduğu ka
nısındayım.
- Tractatus Theologico-Poli t icus (Teolo j ik -Pol i t ik İnceleme), Tracta-
tus Politicus (Polit ik İnceleme) ve Et ika. Spinoza'nın bu üç eserinin "siyasal
olan "la kurduğu ilişki hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu üç yapıt arasında
bir süreklilik mi bir kopuş mu söz konusu? Bir başka deyişle sizce " T e o l o j i k -
Pol i t ik İnceleme, Pol i t ik İnceleme ve E t i k a " mı " T e o l o j i k - P o l i t i k İnceleme ve
Pol i t ik İnceleme versus E t i k a " mı?
• Bu da Spinoza hakkında yapılan çalışmaları hep çekici kılan biçimde, her kafadan ses çıkaran tartışmalardan b i r i . . . Sorun Teolojik-Politik İnceleme ile Politik inceleme arasında varolduğu iddia edilen çelişkiden kaynaklanıyor. Örneğin A n t o n i o Negri gibi radikal ya da Pierre Macherey ve M a t -heron g ib i t e m k i n l i bazı y o r u m c u l a r , özellikle Politik İnceleme'de varolmadığı düşünülen sosyal sözleşme unsurundan yola çıkarak Politik İnceleme'yi Teolojik-Politik tnceleme'yc tercih ediyorlar . O zaman da Teolojik-Politik İnceleme'yi önemsizleştirerek Ethica'nm yanına Politik İnceleme'yi o t u r t u yor lar . Ethica'nm da özellikle sözleşme unsuruna yer vermediğini söyleyerek. . . Bense, M a t h e r o n ' u n , Macherey 'n in ve N e g r i ' n i n çalışmalarına çok saygı duyan b i r i o larak, burada farklı düşünüyorum. Spinoza'nın öldükten sonra çekmecesinde bulunan eserlerinin ne zaman yazıldığı üstüne aydınlatıcı çalışmalar var. Ayrıntıya girmeden, Ethica'nm ilk bölümlerinin i lk yazılışından hemen sonra, Spinoza'nın, Sylvain Zac' ın deyimiyle " b i r parantez a ç a r a k " Teolojik-Politik Inceleme'yi yazmaya giriştiğini b i l iyoruz . Öyleyse şu soruyu sormalıyız: Temel eserini yazarken, başka bir şey de söylemek için ona ara veren insanın yazdıklarını bu temel eserden bütünüyle k o p u k sayabilir miyiz? Örneğin Spinoza Teolojik-Politik İnceleme'de sözleşmeciyse, Teolojik-Politik İnceleme'nin b i t i r i lmesini kenarda bekleyen Etbica'da nasıl sözleşmeci o lmayabilir? Ya da Spinoza Ethica'yı gözden geçirdiği i leri b i r tarihte sözleşmeci o lmaktan vazgeçtiyse, o zaman Ethica'nm bütünlüğü konusunda kuşkular mı duymalıyız? Bu soruların hepsi sorulabi l i r ve de çeşitli biçimde karşılanabilir elbette. A m a belki sözleşme temelinde çatışan yorumcuları uzlaştırıcı b i r sav olarak, Spinoza'da sözleşmenin sözleşme kuramcılarının kurgusal sözleşmesine hiç benzemediği i leri sürülebilir. Ayrıca unutmamak gerekir k i , Teolojik-Politik inceleme, saçmalığın hâkimiyeti olarak tanımladığı teokrasi , aristokrasi ve monarşiye karşı demokrasiyi ve ifade özgürlüğünü öne çıkaran bir ça-
1 6 6 kimlik bedenin hapishanesidır: spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
lışmadır. Spinoza'yı Spinoza yapan da budur . Spinoza Ethica'âa da her şeyden önce özerkliğin y o l u n u gösteriyorsa, Teolojik-Politik inceleme ile Ethica bana kalırsa yan yana d u r u r ; Politik inceleme de kenarda kalır. Bunu söyleyince Spinozacılar'ın bir kısmının ne denli tepki göstereceklerini t a h m i n edeb i l i y o r u m . A m a Politik inceleme, diğer eserlerinde siyasi reçete yazmaktan kaçınan Spinoza'ya hiç uygun o lmayan biçimde monarşik ve ar is tokrat ik rej i m için önermeler sunar. Üstelik de yarıda kalmış olduğu için, kitabın demokras i düşünürü yazarı bu ki tapta demokrasi hakkında hiçbir şey anlatmaz.. . Yine bana kalırsa, kitabın De W i t t kardeşlerin kat ledi lmesinin yarattığı tepkiyle yazılmış olduğu savına da önem vermek gerekir.
- Biliyoruz ki din nosyonu hem Spinoza'nın öznel tarihinde hem çalışmalarında oldukça kritik bir konum işgal ediyor. Siyaseti ilahiyatla, uhrevi olanı dünyevi olanla, dinsel olanı toplumsal olanla düşünmek Spinoza'da neden önemli ve Spinoza bu ikilikleri nasıl kurguluyorf Spinoza'nın bu seçiminin nedeni yaşadığı zamanın ve mekanın dayattığı bir zorunluluk mu? Yoksa daha karmaşık bir problemin çözümü için gereken "felsefi bir strateji" mi söz konusu olan?
• Spinoza'nın hurafeler bütünü diye adlandırdığı teokrat ik önermeler
ve cemaat baskısı karşısındaki tavrının dönemsel ve yerel bir hassasiyeti aştı
ğı kanısındayım. Elbette Spinoza içinde yaşadığı dünyada açık t o p l u m olarak
kabul ettiği c u m h u r i y e t i , aralarında kendi cemaati de olan kapalı, baskıcı,
bağnaz, tek i l l ik düşmanı toplu luklara tercih ediyordu. Çünkü özerkliği sevi
y o r d u . Ama bu haklı ve anlaşılır t u t u m u n ötesinde, Spinoza'nın bütün eserle
riyle, düşüncesiyle ve de hayatıyla, hâkim inançlar karşısında radika l bir tavır
aldığını düşünüyorum. Karşımızda, taviz vermeyen biçimde - b u n u 17. yüz
yılda yaptığını da unutmayal ım- yaratıcı i radeyi , r u h u n ölümsüzlüğünü, tan
rısal ödül ve cezayı, evrensel b i r İyi ve Kötü'yü reddeden bir düşünür var.
- Varo lma Direnci ve Özerklik 'te Spinoza düşüncesinin renklerini tartışmak için pek çok "ve..." kullanıyorsunuz. Kant ve Spinoza, Frankfurt Okulu ve Spinoza, Deleuze ve Spinoza... Şimdi bir "ve" de biz ekleyelim. "Spinoza'da siyaset ve zaman nosyonu " arasında nasıl bir ilişki olduğunu genel hatlarıyla biraz açabilir misiniz?
• Bu soruyu sözünü ettiğiniz kitabın b ir bölümünü aktararak cevaplandırabilirim: "Yarat ıc ıs ı , başı sonu, b i r anlamı ya da hedefi o lmayan Bütün-parça ilişkisi içinde, hakları yeniden düşünmek, özgün bir t a r i h anlayışını
13. ıplnoıa ve siyaset somslurması
devreye sokar. Spinoza'da Bütün'ün bir ta r ih i y o k t u r , o başka türlü olamaz,
- t a b i i zorunluluğu içinde- değişime uğraması mümkün değildir, hareketsiz
d i r . . . A m a Bütün içinde, düşünsel/bedensel özerklikleri güvence altına alınmış
teki l varlıklar, sonsuz bir ilişkisel hareketl i l ik içindedirler, sayısız belirlenme
ler altında, sayısız rastlantıdan örülmüş bir iletişimsel ağ örerler... Ayrıca, te
k i l varlıkların kümelenme biçimleri de, sayısal olarak en küçükten, mümkün
olabilecek en büyüğe (bütüne) doğru bir harekete açılmaktadır: Bütün içinde,
halka halka büyüyerek ulus-devlet ötesine uzanan bir devin im (bir tür re j im
ler t a r i h i ) , sonsuz bir toplanma süreci" . . .
- Spinoza düşüncesinde pek çok önemli kavram var. Ama bu kavram
lardan birisi var ki Hardt ve Negri'nin İmparatorluk 'un devamı olarak yaz
dıkları kitaba. Çokluk 'a ilham kaynağı olacak kadar önemli. " M u l t i t u d o " d r f w
bahsediyorum. Sizce M u l t i t u d o ' m m bir siyasal özne kategorisi olarak özgün
lüğü nedir? Ve Hardt ve Negri'nin halk, işçi sınıfı, kitle ya da nüfus gibi kate
gorilere değil de m u l t i t u d o ' y a kucak açmalarının sebebi nedir?
• H a r d t ve Negr i adına konuşmak istemem. Kaldı k i kitaplarında neden Multitudo sözcüğünü seçtiklerini bol bol anlatıyorlar. A m a ben Multitu-do'dan ne anladığımı ve H a r d t ve N e g r i ' n i n bu sözcüğü kullanmalarını neden isabetli bulduğumu söyleyebilirim: Hakları varolma ısrarlarıyla özdeşleşmiş olan bir eşitler topluluğunu, onların bu t o p l u l u k içindeki teki l düşünsel/bedensel özerkliklerini ıskalamadan anlatan bir sözcük olduğunu düşünüyorum MM//«Wo'nun. Bir k a v r a m değil Multitudo ya da b ir kavrama dönüştürülmemeli . Spinoza da soyutlamalara ve genellemelere kuşkuyla yaklaşırdı ayrıca... Sözcüğün bir gerçekliği mümkün olduğunca karşılamaya yarayabileceğini düşünüyorum. Bugüne kadar insanların insanlıklarını kaybederek içinde kümelendirildikleri soyut bütünlerin tersine, Multitudo'yu düşünmek, " t e k i l varlıkların varolma ısrarlarına dayalı düşünsel/bedensel haklarının ya da güçlerinin sayısız b ir karşılıklı ilişkiler ağı dokuyarak oluşturdukları iletişimsel somut bütün"ü düşünmek olabi l i r . M i c h e l Foucault 'nun " i k t i d a r l a r " tanımını da hatırlayarak.. . O zaman "Multitudo'yu giden yolda, yerell ikten gerçek bir evrenselliğe geçiş, ö t e k i kavramını anlamsızlaştırarak, hem cemaat z i h n i yetine, hem de evrensel sosyal eşitsizliğe karşı mücadelenin y o l u o l a b i l i r . Multitudo'nun genişlemesi düşünsel/bedensel özerklik alanları üzerindeki denet imi azaltırken, insanın modern kimliği -siyah/beyaz olarak, erkek/kadın o larak , hatta insan o l a r a k - giderek belirsizleşecektir. Y o l u m u z u n üstünde Donna Haravvay de var. . . Bu yolda aşılması gereken engeller, hem mevcut
l68 kimlik bedenin hapishaneydin spinoza üzerine yazılar ve söyleşiler
merkezi küreselleşmenin yarattığı yerellik ve farklılık, hem de hayali düşmanlar yaratan ırkçılık ve her türlü ayrımcılık o lacakt ı r . "
- Size biraz naif gelebilecek bir soru sormak istiyorum. Michel Fou-
cault'un ilkinde başarısız olup ikinci kez girmek zorunda kaldığı doçentlik sı
navında adaylardan Bergson ve Spinoza arasında geçen hayali bir diyalog
yazmaları istenmiş. Peki siz Spinoza 'yı bu türden bir hayali diyalogda kimin
le görmek isterdiniz ve neden?
• H a y a l i b i r diyalog için Spinoza ve Bergson iki l i s i yeterince iy i bir seç im. D a h a i y i s i o lacağ ın ı i d d i a e t m e d e n , Nie tzsche 'y le Spinoza ya da Troçki 'yle Spinoza karşılaşmasının da çok kışkırtıcı olabileceğini düşünüyor u m . A m a söz konusu olan Spinoza olunca, bu tür hayali karşılaşmaların sonu gelmez. Ayrıca, Jorge Luis Borges'in düşündürdüğü g i b i , Spinoza'yla k i m karşılaşmak ya da b i r i l e r in i karşılaştırmak istemez? Acaba Borges " tanımak i s t e r d i m " dediği Spinoza'yı Pinochet ve Videla 'y la tanıştırmayı düşünmüş müydü?
- Spinoza'ya hasrettiğiniz bir başka çalışma, Özgürlüğün Geleceği Y o k t u r da Pierre Zaoui'nin Henry Miller'ın Sexus kitabından aldığı bir bölümde yaratmak sözcüğünün yanma bir parantez açarak "yani Spinozacı deyimle üretmek" dediğinden bahsediyorsunuz. Erich Fromm, M a r x ' i n İnsan Anlayışı kitabında Spinoza'nın Hegel ve Marx'la olan ortaklığını "üretkenlik " düşüncesi üzerinden kurar. Bize biraz da bundan bahsedebilir misiniz? "Spinoza ve siyaset" ilişkisi üzerinde düşünmek isteyen birisi için "üretkenlik " verimli bir kapı olabilir mi sahiden de?
• "Spinozaca üretmek" , özellikle edebi metinlerde çok rastlanan b i çimde, düşünceyle mercek perdahçılığı arasında k u r u l a n ilişkiyle anlatılır: Kusursuz b i l l u r l a r oluşturmak ya da insanın evren içindeki k o n u m u n u k u sursuzca düşünmeye çalışmak. Bana kalırsa, insanlığı yönlendirmeye kalkışmadan. . . Spinoza'yla siyaset arasında ilişki kurmaya çalışan herkesin, üstel ik de Spinoza'nın sıradan anlamda en siyasi kitabı olan Politik Inceleme'nin hemen başında söylediklerini unutmaması gerekir : Spinoza, temel siyasi sor u n u n , ne yönetenin ne de yönetilenin iradesine -özell ikle de büyük adamın iradesine- ilişkin b ir sorun olmadığını be l i r t i rken , tüm f i lozof kralların insan topluluklarını yönlendirme eğilimleri konusunda kuşkularını sergiler. O n l a rın kafalarındaki t o p l u m u n olsa olsa b ir Ütopya t o p l u m u ya da asla erişile-meyecek h i r Altın Çağ t o p l u m u olabileceğini, önerdiklerinin bire bir uygula-
13- Spinoza ve siyaset soruşturması l6ç
maya koyulamayacağını , ideal çerçeveler içinde sıkıştırmaya çalıştıkları i n sanları da "kusurlarıyla insan o l a n " varlıklar olarak görmeye yanaşmadıklarını be l i r t i r . Onların ders aldıkları şey deneyim değil, soyutlamalardır. Bu yüzden siyaset felsefecileri "siyaset e tme" açısından rastlanabilecek en yetersiz insanlardır: " B i r uygulaması olan bütün bi l imler arasında, t e o r i n i n prat ik ten en çok ayrıldığı dal siyasettir ve devlet yönetmek açısından kuramcılardan ya da f i lozof lardan daha uygunsuzu b u l u n a m a z " . . . Bu ders bana kalırsa, bi lgeyi sırça köşke kapatmaz, ama o n u alçakgönüllükle Multitudo'ya katılmaya iter . Ayrıca bu hiçbir şeyin yüceltilmemesi ya da gereğinden fazla önemsenmemesi gerektiğini gösterir. Spinoza'nın üretimi de dahi l hiçbir üret i m ve giderek hiçbir şey aşkın bir değer taşıyamaz bu yaklaşımda.. .
- Spinoza'yı konu alan iki kitabınızda da Spinoza'nın dünyasını anlatırken altını çizmiş olduğunuz "dostluk " kavramı bana "Spinoza ve siyaset" ilişkisi üzerinde düşünmek için çok elverişli bir vasatmış gibi göründü. Sözünü ettiğim bu ilişki içinde "dostluk " nosyonunun önemi nedir? Ve bu nosyonun Spinoza'daki kullanımının Aristo, Walter Benjamin, Carl Schmitt ve hatta radikal demokrasi kuramcılarının kullandığı "dostluk " kavramsallaştır-masıyla nasıl bir bağı olabilir?
• Y u k a r ı d a k i üçlü a r a s ı n d a b e n i m , üstel ik de çel işki l i b i ç i m d e , Spinoza'ya yakın bulduğum kişi Car i Schmit t . . . Buna rağmen Spinoza'da dost luk sözcüğünün çok Spinozaca olduğunu düşünüyorum. Çok da gerçekçi. . . İki çeşit dost luk var Spinoza'da; Ethica I V ve V ' te yeterince geliştirdiği... Bir incis i , aynı tür bilgiye sahip olanlar arasında kurulabi lecek, daha doğrusu kurulması t a b i i o lan dost luk ilişkisi... Kolay k u r u l u r ama, evrensel iletişime, barışa hiçbir katkısı o lmaz b u n u n . Üçüncü tür bilgiye sahip olanlar , b i l ge ya da özgür insanlar, sıradan hayat mücadelesinin dışında, b i rb i r ler iy le gayet iy i anlaşacaklardır. Unutmayalım, Spinoza'ya göre bunlara da çok az rastlanır zaten... Asıl önemli o l a n , bu bilgelerin, geride kalanlar la , önce i k i n ci sonra da üçüncü tür bilgiye sahip olanlar la nasıl anlaşacaklarıdır. İkinci dost luk çeşidi de b u d u r . Bana kalırsa Spinoza için önemli olan da. . . Bilgelerle bilge o lmayanlar arası -insan sorunları ya da insana ait şeyler söz konusu olduğunda- genel insan ilişkileri... Zorunluluğu kavrayarak özgürleşen b i l ge, anlayışı, hoşgörüsü ve sevgisiyle, "ö tek i ler "e i k i anlamda musallat olmuş en büyük belalar o lan nefret, alay, hoşgörüsüzlük ve k i n i yenecektir. . . Öncek i soruya dönülürse, eğer bu i k i n c i tür dost luk anlayışı b i r "siyaset"se, evrensel sosyal eşitsizliğe karşı alınacak tavır o larak bir Spinoza siyasetinden
1 7 0 k i m " k bedenin hapishanesidiı: spinoza üzerine yanlar ve söyleşiler
söz edi lebi l i r . . . Her türlü seçkinciliğin ahmaklık sayılacağı yepyeni bir siya
set o larak . . .
- Spinoza'nın Et ika 's ında beni en çok şaşırtan, en çok zorlayan, kendi
sine en çok hayran bırakan bölümlerin başında ruh-beden ikiliği üzerine ya
pılan tartışmaların yer aldığı "Ruhun Tabiatı ve Kökü Üzerine" bölümü gel
mişti. Peki siz bu beden-ruh meselesine Spinoza'nın atfettiği önem ve bunun
siyasal izdüşümleri hakkında neler düşünüyorsunuz?
• Spinoza'nın karşısında yer aldığı geleneksel yaklaşım ruh ve bedeni
b irb ir inden ayıran yaklaşımdı. Ruh'a ölümsüzlük vaadederken Beden'i solu
canlara terk eden, b i r in i yüceltirken diğerini kötüleyen, böylece bedensel olan
her şeyi düşünceden ayırarak baskı altına alan yaklaşım... Spinoza sonluluk
açısından bedene çok şey kazandırmadı -Sub specie aeternitatis'e yönelik tar
tışmalar dışında... Bedenimizi yine solucanlar bekliyor. A m a bana kalırsa, Spi
noza en azından bir paranın i k i yüzü gibi bedenle bir l ikte düşüncenin de son
lu olduğunu söylerken, önce bedenin düşünceden koparılabilir bir şey olmadı
ğını, sonra da şu sonlu hayatta bedenin de özerkliği ve anlaşılmayı, kabul edil
meyi hak ettiğini anlattı . Hakları öncelikle bedeni düşünmeden ve onu kabul
etmeden -dolayısıyla kendimizi kabul etmeden- anlamanın mümkün olmadı
ğını çok erken gösterdi. Bedene yönelik çalışmaların giderek önem kazandığı
şu günlerde Spinoza düşüncesini bu yönüyle de kavramaya çalışıyoruz.
- Ve yanıtınızı çok merak ettiğim son soru: Spinoza'yı bir müzisyen,
bir edebiyatçı ve bir de yönetmenle eşleştirmenizi istesem, bunlar kimler olur
du ve tabii ki neden?
• Bu konuyla ilgilendiğim için, edebiyatçı dendiğinde soruya cevap ver i rken çok z o r l a n m a m ; birçok edebiyatçı arasında seçim yapma zorluğu sayılmazsa... Herkesin aklına Borges ya da Italo C a l v i n o gelir örneğin. Cuma ya da Pasifik Arafı'm Spinoza'nın bi lgi türlerini düşünerek yazdığını bilenler M i chel T o u r n i e r ' y i gösterebilirlerler. Ben de son zamanlarda W a l t W h i t m a n ' i n Spinoza felsefesine çok uygun bir şair olduğunu düşünüyorum... İçkinlikçi, evrenselci, barışçı, hoşgörülü ve özerklikçi yaklaşımıyla... Yönetmen ve müzisyen söz konusu olduğunda ise, ilişki k u r m a k giderek keyfi bir hal alıyor. A m a neden olmasın? Örneğin A l a i n Resnais ya da John Coltrane. . . ve daha onlarcası. . . A m a Spinoza'ya benzedikleri düşünüldüğü anda Spinoza onlara benzememeye başlar.
Dizin
1844 El Yazmaları 1 1 7
A Cyborg Manifesto: Science, Technology
and Socialist Feminism in the late
Twentieth Century [ B i r S iborg
M a n i f e s t o s u : Y i r m i n c i Yüzyıl ın
S o n u n d a B i l i m , T e k n o l o j i ve Sosyal is t
F e m i n i z m ) 5
A priori 72
A b ö s 135
Acciones 85
Ada ya da Arzu 35
Affectio 8 5
Affectus 8 5 , 9 8
A g a m b e n , G i o r g i o 3 , 4 , 1 4 5 - 1 4 7
Agape 41
A k ı l - b e d e n d i k o t o m i s i 14
A k k e r m a n , F o k k e 118 , 119
A l m a n idealistleri 1 1 7
A l t h u s s e r , L . 1 3 5 , 163
Amor dei intellectual 4 1 , 4 5 , 9 2 , 9 4 , 9 6 ,
111
Amor fati 9 2
Amor mundi 51
A m s t e r d a m 4 0 , 4 2 , 4 4 , 5 0 , 5 1 , 1 0 5 , 106
Anti-Dühring 117
A p p u h n , C h a r l e s 6 6 , 9 8 , 108 , 1 1 3 , 118 ,
1 2 1 , 1 2 9 , 1 3 2 , 163
A r e n d t , H a n n a h 4
A r e t i n o , Pietro 115
A r ı c a n , K a z ı m 135
Aristoteles 13
A r m a n e r , T ü r k e r 135
A r m s t r o n g , A u r e l i a 17, 19, 2 7
a r z u (cupiditas) 16, 85
a t a e r k i l s istem 1 7 , 1 8
Badinter , E l i z a b e t h 13
B a k e r , U l u s 1 3 5 , 1 3 6
B a l i b a r , F.tienne 6 0 , 7 5 , 9 5 , 108 , 1 3 7
B a n s c h , O t t o 9 9
Bar tuschat , W o l f g a n g 9 9
B a y l e , Pierre 114
Bengi d ö n ü ş düşünces i 91 , 9 2
Berger, J o h n 1
B e r k t a y , F a t m a g ü l 11 , 13, 14
Betraying Spinoza: The Renegade Jew
Who Gave Us Modernity (Spinoza'yı
Açığa Vurmak: Bize Moderniteyi
Veren Dininden Dönmüş Yahudi) 4 7
Birleşik E y a l e t l e r 7 4 , 1 0 5 , 1 0 6 , 1 0 8 - 1 1 0 ,
128
B o c c a c c i o 115
B o d i n j e a n 1 5 0 , 1 6 0
Borges , J . L . 3 5 , 1 3 5 , 1 4 1 , 1 6 8 , 1 7 0
B o v e , L a u r e n t 6 6 , 140
Böyle Buyurdu Zerdüşt 9 1 , 9 2
B r u n o , G i o r d a n o 115
B ü c h n e r 3 0
Bülovv, F r i e d r i c h 9 9
C a i l l o i s , R o l a n d 9 8 , 163
C a l v i n c i l i k 109
C a l v i n o , I ta lo 3 5 , 1 7 0
C a m p a n e l l a 115
C a z a y u s , P a u l 6 0 , 7 3 , 7 5 , 1 3 7
C h a u i , M a r i l e n a 103, 1 3 5 , 140
Christianissimus 117
cinsel leşmiş d ü a l i z m 13
cinselliğin Tarihi 154
Civitas 71,72
C l a r a M a r i a 4 1 , 4 2 , 4 9 , 5 0
C l a s t r e s , Pierre 101
C o h e n , O s c a r 9 8
C o l e r u s , L u c a s 4 1 , 4 2
C o l t r a n e , J o h n 170
Conatus 16, 17, 2 3 , 6 5 , 6 6
Consensus populi 7 2
Contractum 6 7 , 6 8 , 128
Conversation with Spinoza (Spinoza'yla
Sohbet) 4 6 , 5 0
Corpus 7 4 , 7 6
172
Cortázar, Julio 3 1 , 3 3 Cris tofo l in i , Paolo 101 Cuma ya da Pasifik Arafı 3 6 , 1 4 2 , 1 7 0
Curley, Edwin 9 9
çağdaş feminist kuram 1 5 , 1 7 Çankaya-Eksen, Gaye 1 3 5 Çarşı Sokağı Spinozası 4 4
Çehov, A n t o n 3 5
d'Entrèves, Alessandro Passerin 1 5 4 de Avala, Lopez 1 2 3 de Kııııl.ıIIIMIhers. Henri 1 1 4 de Cive 7A, 1 0 8
de Eoigny, Gabriel 6 , 7 de la Peyrêre, Isaac 1 1 3 de I.as Casas, Bartolome 1 5 7 de Quevedo, Francisco 1 6 4
de V i t o r i a , Francisco 2 , 3 , 5 8 , 1 4 7 , 1 5 8 de Vries, Simon 3 9 , 5 0 , 5 1 de W i t t , Jan 1 0 7 - 1 1 0 , 1 6 6
Défense de l'Esprit des lois (Kanunların
Ruhu'nun Savunulması) 1 1 4
Defoe, Daniel 3 6 Deleuze, Gilles 1 9 , 4 0 , 4 1 , 4 4 , 4 6 , 1 2 5 ,
1 2 9 , 1 3 4 , 1 4 5 , 1 6 6
Descartes 1 3 , 1 5 , 1 6 , 3 1 , 4 3 , 4 8 , 5 0 , 1 0 7 ,
1 1 0
Descartes felsefesinin ilkeleri 5 0 , 1 0 7 , 1 1 0
Deus swe Natura 4 1 , 5 3
Devlet Sırrı 1 0 3 Dictionnaire historique et critique 1 1 4
Domínguez, At i lano 6 4 , 9 8 , 1 0 3 , 1 1 8 Donovan, Sarah 1 2 D o r o w , W . 1 2 0 Duguit , Léon 6 4 , 1 5 1 Dürkheim, E. 1 4 0 düalizm 6 , 1 3 , 4 7 , 4 8 , 5 7 , 1 3 8
Piece Homo 91
Engels, F. 1 1 7 entelektüel seçkincilik 9 5 , 9 9 epistemoloji 1 1 , 1 4 , 2 3 ereksellik 1 5 , 1 1 5 Erkek Akıl (Man of Reason) 12
Eros 4 1 , 4 4 , 1 2 2
Eski A/zıf 4 1 , 1 1 9 Etik M o d e l 159
evrensel akıl 1 4 , 1 5 Evrensel Yurttaşlık Hakkı 4 , 1 4 7 , 1 5 9
Fajardo, Saavedra 1 6 4 Feuer, Lewis S. 7 5 , 1 3 7 Fischelson, N a h u m 4 4 - 4 6 Flaubert, G. 141 Foucault, Miche l 1 , 4 , 6 0 , 1 2 5 , 1 3 8 , 1 5 3 ,
1 5 4 , 1 5 5 , 1 6 7 , 1 6 8
Fransez, M o r i s 1 3 5 Fricker. Miranda 1 2 , 1 3 , 1 5 Friedmann, Georges 1 6 3 F r o m m , Erich 1 6 8
Gatens, M o i r a 1 1 , 1 2 , 1 7 - 2 0 Gawlick , Günter 1 0 6 , 1 0 9 , 1 1 0 , 1 1 4 , 1 1 8 ,
1 2 1
Gebhardt, Carl 1 0 5 , 1 1 7 - 1 1 9 Genç Törless 3 2
Gender-neutral (Toplumsal cinsiyetten arınmış) 1 2
Goethe 1 1 7 , 141 Goldstein, Rebecca 4 7 , 4 8 göç 3 , 4 , 7 , 1 4 6 , 1 4 7
göçmenlik 7 , 5 8 ( . I . K L I M , Baltasar 1 6 4 Gramsci, A n t o n i o 1 5 6 Greene, Graham 3 1 Guattar i , Felix 4 0 , 4 1 , 4 4 , 1 2 5 Gueroult , M a r t i a l 7 2 , 1 2 9
hak modelleri 2 , 1 4 4 , 1 5 9 H a l l m a n n , Dr . 1 2 0
Haraway, Donna 3 , 5 - 7 , 1 4 7 , 1 5 9 , 1 6 7 Heerebord, Adrian 7 2 Hegel 3 1 , 1 1 7 , 1 3 3 , 1 6 8 Hegemonya 9 5 , 1 5 4 , 1 5 5 Heine 3 0 Helenistik felsefe 1 3 Herem 4 2
Hermafrodi t 6 , 9
Hobbes, T . 5 6 , 6 0 , 6 4 - 6 6 , 6 9 , 7 1 , 7 3 - 7 5 ,
*»<« *73
79-84, 86-89, 108, 110, 113, 115, 137, 152. 155, 163, 164
Hollanda 35, 106, 108, 117, 121, 129 Homo homini lupus 74
Homo intellectualis 46 , 49
Homo Sacer 4 , 147
Homo sentimentalis 46
Hornsby, Jennifer 12, 13, 15 Hölderlin 30, 141 h u k u k devleti 1 , 83 hukuk felsefesi 11 , 14, 77 hurafe (superstitio) 6, 20, 74. 84, 85, 111,
129, 166 hükümdar 6 1 , 134, 152 hümanizm 139 H z . Musa 68, 115, 123, 127
Irigaray, Luce 12
Israel. Jonathan 118-121
Ihn Ezra 119 ifade özgürlüğü 65 , 70, 105, 131, 132 İktidarın Üç Yüzü 153
iletişim hakkı 2-4, 58, 145-147, 158 iletişimsel demokrasi 3, 146 ımagınatio (hayalgücü) 19, 84, 111
inanç yayma hakkı 3 İnsan Anlağının İyileştirilmesi Üzerine
İnceleme 43, 53, 107, 142
Jacobi, Friedrich Heinr ich 116 James, Susan 13 Jaquet, Chantal 65 , 72, 140 Jelles.Jarig 69, 110 Joyce, James 33, 34
Kadınlar Rüyalar Ejderhalar 6
Kaminsky 135 Kant, I . 3 1 , 45, 47, 56, 133, 159, 166
Karanlığın Sol Eli 5, 6
Kartezyen düşünce 15 Kayıran, Yücel 133, 135, 141
Keder (trıstıa) 16 Kehrer, Jürgen 51 K e r c k r i n c k 4 1 , 4 2
Kıskançlık 2 1 , 25 , 50, 55, 96, 159, 160 Kiev'deki Adam 37
Klefmann, Jocabus Statıus 120 kösnü ( / « W o ) 2 1 , 2 2 , 53 Kutsal Canavar 149, 151 Kutsal Kitap 20 , 22 , 107, 108, 112, 119,
120, 138, 140, 141 Kutsal Ruh 36, 142
Künraht, Henr i cum 105
L'Esprit des lois (Kanunların Ruhu) 114
La Terre Australe Connue (Güney Kıtası)
6 La vie el l'esprit de Mr. Benoit de Spınosa
(Bay Benoit de Spınosa'nın Hayatı ve
Ruhu) 114
Lagrée, Jacqueline 118-121, 123, 126
Laikl ik 150, 154 Le corps et l'esprit dans la philosophie de
Spinoza 94, 95
Le G u i n , Ursula K . 5 , 6 Leduc, Violette 31 Leibniz, W i l h e l m 43, 107, 113, 163 Les lettres persanes (iran Mektupları) 114
Lessing, G . E. 116
Leviathan 58, 79-82, 89, 108, 110, 113,
144, 152 L l o y d , Geneviève 12, 18, 25 Lovibond, Sabina 13 Lucas, J. M . 4 1 , 115
Machado, Manuel 98 Macherey, Pierre 3 1 , 129, 165 Machiavel l i 5 9 , 6 1 , 102, 134, 138, 140,
1 5 1 , 1 5 2 Madanes 135 Maimonides 119 Mairet , Gérard 150 M a l a m u d , Bernard 37, 142 Malebranche, Nicolas 14 Mansur , Raul 136 Marchand, Prosper 121 M a r x , K a r l 117, 133, 135, 168 Matheron , Alexandre 60 , 65 , 66, 76, 129,
137, 163, 165
1 7 4 d ' " n
Me Cullers, Carson 37, 141 Medeniyetler çatışması 85 Meinsma 117
Meyer, l.odevvijk 108, 110, 1 1 2 , 1 2 1 Misrah i , Robert 66 , 67 , 95, 98, 99 modern hak 2, 144, 147, 159 modern hukuk 2 , 56 , 59, 140, 145 Modus 46, 4 7 , 5 0 , 5 1 monarşi 2 1 , 23 , 24 , 60 , 64, 70-73, 75, 79,
84, 89, 103, 106-113, 116, 123, 137, 153, 165, 166
M o n r o e , M a r i l y n 37 Montesquieu 114
Moreau, Pierre-François 60 , 67 , 103, 110, 113 ,114 , 117-121, 123, 126
Multitudo (Çokluk) 4, 68, 7 1 , 72, 74, 75, 77, 102, 129, 158, 167, 169
M u s i l 32, 33 Mussol ini 152 Mülteci H u k u k u 8 Mülteciler 147
Nabokov , V ladimir 35 Nadler, Steven 4 1 , 42 , 49 , 50, 107-110 N a h u m , Alber 135 Napoleon 152 natural ı/ııı 114
Nazım Hikmet (Ran) 141 Nazizm 32 Negr i , A n t o n i o 3, 65 , 100, 101, 124, 125,
129,135, 147, 159, 165, 167 neoliberal poli t ikalar 159, 160 Neo-platonculuk 64, 77 Neşe {Laetitia) 16
Nietzsche, F. 30 , 32, 3 3 , 5 3 , 57, 59, 6 1 , 9 1 , 9 2 , 102, 117, 134, 138, 141, 168
Niteliksiz Adam 32, 33, 35 Novalis 117, 141
Ontolo j i 11, 14, 1 6 , 2 0 , 2 3 Opera Post huma 110, 112, 115 Orange Hanedanlığı 106 Otuz Yıl Savaşları 106
Öteki 7, 12, 59, 157, 167
özgür irade 15, 19 özgürlüğün Geleceği Yoktur 30, 3 1 , 33,
3 5 , 4 5 , 1 1 4 , 1 4 1 , 168 özne 2, 57
Pactum 68-70, 128 Panteizm 30, 53, 64, 77 , 116 Parkinson, G. H . R. 99, 109 Passiones 85 Pautrat, Bernard 98 Pena, Vidal 93, 89 Perse, Saint-John 153, 156 Piç (La Batarde) 31 Platon 13 ,41 Plehanov 117 Pomponazzi 115 Prens 102, 1 5 1 , 152, 156
Rabelais 115 Raff in, Marcelo 96 Ramond, Charles 60, 74, 75, 137 rasyonalizm 13 Regent Partisi 108 Resnais, Ala in 170 Rieuvvertsz jan 105, 107, 110, 120 Rijnsburg 40, 42-44, 50, 107 Rousset, Bernard 64
Rönesans düşüncesi 13, 139
Saint Glain 121 Saissct, Fmile 98 Schmitt, Carl 152, 169 Schröder, W . 115 Seksek 3 1 , 3 3
seyahat ve yerleşme hakkı 3 Shirlcy, Samuel 99, 105 Siborg imgesi 5-7 Sidwell, Gustavo 98, 99 Silverthorne, Michael 118 Singer, Isaac Bashevish 44-46 Sivil T o p l u m 67, 149, 154-161, 164 siyaset felsefesi 73, 9 1 , 100, 128, 130,
133, 137 Skolastik felsefe 150 Smilevski, Goce 39, 46-51
c l ı / ı ı ı 1 7 5
Somay, Bülent 6 sosyal cinsiyet 6, 7, 9 soyut bireycilik 19 sömürgecilik 3, 146 Spinoza ve Siyaset 95, 108, 163, 168, 169 Spinozas Rache (Spinoza'nın İntikamı) 51
Stalin 152 Statü atta 102 Status hostilis 74 Stern, Jacob 99 Strauss, l.eo 106, 113, 130 Suârez, Francisco 66, 71-73, 152, 164 Sıımma polestas 121-123 Sunat, H a l u k 135
Tat ian , Diego 1,63, 134 Teki l Varlık 8, 16, 17, 27, 58, 6 1 , 66, 83,
86, 94-97, 134, 137, 141, 151, 157,
167 The Mınd-Body Problem (Zihin-Beden
Sorunu) 47 • •
Thomasius, Jacob 113, 114 ticaret hakkı 3 , 1 4 5 toplumsal barış 86, 131 Tournier , Michel 35, 36, 142, 170 Töz 46 , 138
Tractatus theologico-politicus 58 Traıte des Trois Imposteurs (Üç Sahtekâr
Üzerine İnceleme) 114 Ultimi Barharorum 109
Ulus Devlet 1 , 2 , 4 , 5, 8, 59, 73, 123, 133, 138, 144, 147, 151, 157-161, 167
Ulysses 33-35, 37 Utrecht Birliği 106
Über die Lehre des Spinoza in Briefen an den Herrn Moses Mendelssohn (Moses Mendelssohn'a Mektuplarda Spinoza Öğretisi Üzerine) 116
Ulken, H i l m i Z i y a 135 Ütopya 6, 7, 60, 137, 153, 160, 168
van den Enden, Franciscus 40-42 van der Spyck 49 , 109 van Vloten 117 Varolma Direnci ve özerklik 30, 117,
139 ,163 , 166 von Cherbury, Herbert 113 von M u r r , Christoph Gott l ieb 120 West, David 1 8 , 2 1 , 2 5 W h i t m a n , W a l t 141, 170
Yaban Kuraldışılık 124, 125, 135 Yahudiler 20, 32, 40, 47, 53, 68, 106,
1 1 2 , 1 1 3 , 1 2 3 , 1 2 7 , 1 2 8 , 1 3 2 Yardımlı, Aziz 16, 98, 135 Yeni Ahit 36, 119 Yersiz yurtsuzlar 4 , 147 Zac, Slyvain 165 Zelyüt, Solmaz 135