Katre Ocak Sayisi

2
RÖTARLI MERMİ Dünyadaki her yaratığın, kendisini güvende hissedeceği bir ortam yaratılmıştır şüphesiz. Yağmurun bulut, bebeğin ana kucağıdır tek sığınağı. Ne ki yağmur ilelebet kalmıyor siyah güvence yumağının kanatlarında. Bebek artık istemiyor saçakların altından yağmuru izlemeyi... Ağır ağır kopuyor bir şeyler. Özgürlük denilen o mükemmel duyguyu hissetmek uğruna gökyüzüne atılan mermi gibi kararlı fırlıyor bir şeyler namludan. Gidebildiğince uzağa gider mermi. Yükseklik korkusu olmadan, zevkle ve özgürlük arayışıyla yarar geçer bulutları. Amacına yaklaşana dek barutla, havayla muhabbet eder; arkasına bile bakmaz namlusuna el sallamak için. Beklediği, belki de beklemediği, amaca doğru iyice yaklaşmışken mermi, hayalinde canlanır tetiğe basış ânı... İnsanlar da merminin fotokopisi gibi. Giriş gelişme ve sonuç. Ya amaç size kazık atar ya da zaten kazıkla doğmuşsunuzdur. Bana kalsa giriş bölümünde kalkanı, neşteri hazır tutmalı ve dalmalı hayatın meydan muharebesine. Riskler bazen göze alınmalıdır hayat için gelişme bölümü iyi yazılmalıdır. Bir şeyler yapılmalıdır ey insanoğlu! İnsan vücudu ve mikroplar; mermiler ve düşmanlar hepsi, hepsi birbirini götürür. Ama her zaman biri "galip" diye bir isim alır. Ateş hattında kalın, yaralanın, direnin ama mağlup olmayın. Bir mermi de siz sıkın hayatın kafasına..! Sümeyye Pehlivan A11/B HER ŞEY ZATEN O Dalları yere bakan ağaçlar... Gökyüzüne doğru yükselen ağaçlar... Kimisi secde etmiş, kimisi el açmış şükrediyor. Hepsi de yaratıcısından haberdar. Dalgalar bir ritimle "Allah Allah" diyor. Bir bitki bile her anını böyle bir tefekkürle geçirirken aklı olan insan günde kaç saatini tefekkürle, Allah'a ibadetle geçiriyor? Zaman gelip geçiyor, ömür bitmek üzere... Savrulduk hayatımız boyunca öteye beriye... Bir savrulmada, bir dertte inancımıza sığınabildik mi, yoksa karşı mı geldik kadere, İsyan mı ettik? Böyle anlarda sabırla inancına sığınanlar da var hayatta suçu kadere yükleyip isyan edenler de.... Biz hangi taraftayız peki? Bir yaprak gibi, rüzgarın akışına mı bırakıyoruz kendimizi, yoksa rüzgar bir araç mı oluyor gitmek istediğimiz yere ulaştırmak için bizi. Kimi zaman asılı kalırız öylece bir ağacın dalında…Karar veremeyiz hangi yöne gideceğimize…Rüzgar mı bıraktı bizi o dala, yoksa biz mi konmak istedik? Herkes farklı bir dalda. Herkes farklı bakıyor hayata. Kimimizin baktığı yerde güller, sümbüller... Kimimizin baktığı yerde ise kuru olar, dikenler... Önemli olan yükseklerden bakabilmek. İnsan gülleri de görebilmeli, dikenleri de...Ama sonunda hep bir yerde durmalı. Önemli olan kararlı olabilmek hayata karşı. “Allah" demeli. Sığınmalı Yaradan'a... İnsan, her şeyinin gittiği anda bile, bilmeli Rabb'inin onunla olduğunu. Her şeyin zaten O olduğunu... Naile Tufanoğlu A11/C UMUTLARIM [Uyandığımda güneş doğmak üzereydi. Pencereden dışarı baktım. Pırıl pırıl bir sabah başlıyordu. Birazdan bu sokaklar telaşla oradan oraya koşturan insanlarla dolacak. Ben de onlardan biriyim… Sokaktaki herkesten farklı olarak ben hiç istemediğim bir okula geç kalmamak için koşturuyor olacağım: İmam Hatip Lisesi… Kendime gelip banyoya doğru yürüdüm. Yüreğime hüznümü doldurur gibi ellerime su doldurdum. O suyu yüzüme çarptım. Aynaya baktım ve yine aklıma amaçlarım ve amaçlarıma hiç uymayan, hatta o amaca ulaşmamda bana engel olacak bir okulda okuduğum geldi. Başarısız olacağım! Zihnimde birçok soruyla evden çıktım. Okullar açılalı bir hafta oluyordu ve ben hala içimdeki kargaşayı bitirememiş, gelecek kaygılarımı dindirememiştim. Aklım başka diyor, sol yanım başka… Hangisine inanmalıydım? Umutsuz bakışlarımı fark eden edebiyat öğretmenim sorularımın cevabını kendimde bulacağımı söylemişti. Gülümseyerek baktım ona. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Galiba haklıydı.. O gün eve geldiğimde oturup düşünmeye başladım. Bu okul, amaçlarıma ulaşmamda bana yardım edebilecek mi? Daha liseye yeni başladım ve gelecek kaygısı ile boğuşuyorum. Din eğitimi almayı istiyorum evet ama katsayı engeli gözümü korkutuyor. Çok bunaldım. Cevaplanmayı bekleyen umutsuz sorular var önümde. Umutsuz saatler birbirini kovalıyor böyle. Başımı yastığa koydum, derin bir iç çekip gözlerimi kapadım. Sorular, sorular… Aklımda hep sorular vardı, oysa beklediğim bir cevaptı… Yolumu aydınlatacak bir cevap… Kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. İşte hayallerimdeki üniversitenin önündeydim. Çok çalışmış ve sonunda başarmıştım. Üniversitenin ilk günü okul hayatımın ilk günü gibiydi. Büyük bir heyecan ve sevinç içindeydim. Saatlerce bu özel günde ne giyeceğimi tasarlamıştım. Artık hazırdım. Acaba ilk dersimiz ne diye düşünerek sınıfımı aramaya başladım. Kalbim duracak gibi oluyordu adeta. Ne konuşabiliyor ne de yürüyebiliyordum. Kendimi toparlayıp sınıfta içeri adımımı attım. Kimseyle konuşmadan bulduğum ilk boş yere oturdum. Etrafımı incelerken bir grubun konuşması dikkat çekti. Belli etmeden konuşmalarına kulak misafiri oldum: -Bu müminlerin davranışları gerçekten çok enteresan. Varlığı veya yokluğu hakkında tam bir mutabakata varılmamış bir olgu için yılda otuz gün aç kalmak neyle açıklanabilir bilmiyorum. Sonuçta %50 şans... Ya var ya da yok. Ne kadar süreceğini bile bilmediğim kıymetli hayatımı böyle belirsiz işlere harcayamam… Daha fazlasını duymaya tahammül edemedim. Kalbime bir bıçak saplanmıştı adeta. Yanlarına gittim. Uzun bir müddet yüzlerine baktım. Gözlerim dolmuştu. Ancak şimdi ağlamanın zamanı değildi. Soğukkanlı olmam gerekiyordu. Hala kahkaha atmakta olanlardan biri yavaş yavaş kendini topladı ve ikinci kahkaha furyasını patlatmak üzere bana dönüp: -Ne oldu, bizi çarpmaya mı geldin? İçimden lisanımın kuvvetlenmesi için Hz. Musa’nın duasını ediyordum. Arapça, üstelik anlamını bilerek… Ben bunları nerden öğrenmiştim? Bir sürü hadis, bir sürü ayet beynime hücum etmişti sanki. Ve birini seçtim, başımı kaldırdım, konuşmaya başladım: “Bismillahirrahmanirrahim. Onlara «insanların (müslümanların) inandığı gibi inanın» denilince «Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?» derler. Dikkat et ki (asıl) beyinsizler hiç şüphesiz kendileridir. Fakat bilmezler.(Bakara 13)” Sözlerimi bitirip sınıftan çıktım. Onları vicdanlarıyla baş başa bıraktım. -Betül, kızım hala kalkmadın mı? Okula geç kalacaksın! Uzun süredir ilk defa bir rüyadan bu kadar huzurla uyandım. Yüce Rabbim bütün sorularımın cevabını bulmamı sağlamıştı. Artık gönül rahatlığıyla “iyi ki imam hatipliyim” diyordum. Büyük bir mutlulukla huzurlu bir rüyayı yeniden görür gibi okulun yolunu tuttum. Betül KOYUNCU A11/C

description

Katre Ocak

Transcript of Katre Ocak Sayisi

Page 1: Katre Ocak Sayisi

RÖTARLI MERMİ

Dünyadaki her yaratığın, kendisini güvende

hissedeceği bir ortam yaratılmıştır şüphesiz. Yağmurun bulut,

bebeğin ana kucağıdır tek sığınağı. Ne ki yağmur ilelebet

kalmıyor siyah güvence yumağının kanatlarında. Bebek artık

istemiyor saçakların altından yağmuru izlemeyi...

Ağır ağır kopuyor bir şeyler. Özgürlük denilen o

mükemmel duyguyu hissetmek uğruna gökyüzüne atılan mermi

gibi kararlı fırlıyor bir şeyler namludan. Gidebildiğince uzağa

gider mermi. Yükseklik korkusu olmadan, zevkle ve özgürlük

arayışıyla yarar geçer bulutları. Amacına yaklaşana dek barutla,

havayla muhabbet eder; arkasına bile bakmaz namlusuna el

sallamak için. Beklediği, belki de beklemediği, amaca doğru iyice

yaklaşmışken mermi, hayalinde canlanır tetiğe basış ânı...

İnsanlar da merminin fotokopisi gibi. Giriş gelişme ve sonuç. Ya

amaç size kazık atar ya da zaten kazıkla doğmuşsunuzdur.

Bana kalsa giriş bölümünde kalkanı, neşteri hazır tutmalı ve

dalmalı hayatın meydan muharebesine. Riskler bazen göze

alınmalıdır hayat için gelişme bölümü iyi yazılmalıdır.

Bir şeyler yapılmalıdır ey insanoğlu! İnsan vücudu ve

mikroplar; mermiler ve düşmanlar hepsi, hepsi birbirini götürür.

Ama her zaman biri "galip" diye bir isim alır.

Ateş hattında kalın, yaralanın, direnin ama mağlup olmayın.

Bir mermi de siz sıkın hayatın kafasına..!

Sümeyye Pehlivan A11/B

HER ŞEY ZATEN O

Dalları yere bakan ağaçlar... Gökyüzüne doğru yükselen

ağaçlar... Kimisi secde etmiş, kimisi el açmış şükrediyor. Hepsi de

yaratıcısından haberdar. Dalgalar bir ritimle "Allah Allah" diyor. Bir

bitki bile her anını böyle bir tefekkürle geçirirken aklı olan insan günde

kaç saatini tefekkürle, Allah'a ibadetle geçiriyor?

Zaman gelip geçiyor, ömür bitmek üzere... Savrulduk

hayatımız boyunca öteye beriye... Bir savrulmada, bir dertte

inancımıza sığınabildik mi, yoksa karşı mı geldik kadere, İsyan mı

ettik? Böyle anlarda sabırla inancına sığınanlar da var hayatta suçu

kadere yükleyip isyan edenler de.... Biz hangi taraftayız peki?

Bir yaprak gibi, rüzgarın akışına mı bırakıyoruz kendimizi,

yoksa rüzgar bir araç mı oluyor gitmek istediğimiz yere ulaştırmak için

bizi.

Kimi zaman asılı kalırız öylece bir ağacın dalında…Karar

veremeyiz hangi yöne gideceğimize…Rüzgar mı bıraktı bizi o dala,

yoksa biz mi konmak istedik? Herkes farklı bir dalda. Herkes farklı

bakıyor hayata. Kimimizin baktığı yerde güller, sümbüller...

Kimimizin baktığı yerde ise kuru olar, dikenler...

Önemli olan yükseklerden bakabilmek. İnsan gülleri de

görebilmeli, dikenleri de...Ama sonunda hep bir yerde durmalı. Önemli

olan kararlı olabilmek hayata karşı. “Allah" demeli. Sığınmalı

Yaradan'a... İnsan, her şeyinin gittiği anda bile, bilmeli Rabb'inin

onunla olduğunu. Her şeyin zaten O olduğunu...

Naile Tufanoğlu A11/C

UMUTLARIM

[Uyandığımda güneş doğmak üzereydi.

Pencereden dışarı baktım. Pırıl pırıl bir sabah

başlıyordu. Birazdan bu sokaklar telaşla oradan

oraya koşturan insanlarla dolacak. Ben de

onlardan biriyim… Sokaktaki herkesten farklı

olarak ben hiç istemediğim bir okula geç

kalmamak için koşturuyor olacağım: İmam Hatip

Lisesi…

Kendime gelip banyoya doğru yürüdüm.

Yüreğime hüznümü doldurur gibi ellerime su

doldurdum. O suyu yüzüme çarptım. Aynaya

baktım ve yine aklıma amaçlarım ve amaçlarıma

hiç uymayan, hatta o amaca ulaşmamda bana

engel olacak bir okulda okuduğum geldi. Başarısız

olacağım!

Zihnimde birçok soruyla evden çıktım.

Okullar açılalı bir hafta oluyordu ve ben hala

içimdeki kargaşayı bitirememiş, gelecek

kaygılarımı dindirememiştim. Aklım başka diyor,

sol yanım başka… Hangisine inanmalıydım?

Umutsuz bakışlarımı fark eden edebiyat

öğretmenim sorularımın cevabını kendimde

bulacağımı söylemişti. Gülümseyerek baktım ona.

Söyleyecek bir şeyim yoktu. Galiba haklıydı..

O gün eve geldiğimde oturup düşünmeye başladım. Bu okul, amaçlarıma ulaşmamda bana

yardım edebilecek mi? Daha liseye yeni başladım ve gelecek kaygısı ile boğuşuyorum. Din eğitimi

almayı istiyorum evet ama katsayı engeli gözümü korkutuyor. Çok bunaldım.

Cevaplanmayı bekleyen umutsuz sorular var önümde. Umutsuz saatler birbirini kovalıyor

böyle. Başımı yastığa koydum, derin bir iç çekip gözlerimi kapadım. Sorular, sorular… Aklımda hep

sorular vardı, oysa beklediğim bir cevaptı… Yolumu aydınlatacak bir cevap…

Kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. İşte hayallerimdeki üniversitenin önündeydim. Çok

çalışmış ve sonunda başarmıştım. Üniversitenin ilk günü okul hayatımın ilk günü gibiydi. Büyük bir

heyecan ve sevinç içindeydim. Saatlerce bu özel günde ne giyeceğimi tasarlamıştım. Artık hazırdım.

Acaba ilk dersimiz ne diye düşünerek sınıfımı aramaya başladım. Kalbim duracak gibi oluyordu adeta.

Ne konuşabiliyor ne de yürüyebiliyordum. Kendimi toparlayıp sınıfta içeri adımımı attım. Kimseyle

konuşmadan bulduğum ilk boş yere oturdum. Etrafımı incelerken bir grubun konuşması dikkat çekti.

Belli etmeden konuşmalarına kulak misafiri oldum:

-Bu müminlerin davranışları gerçekten çok enteresan. Varlığı veya yokluğu hakkında tam bir

mutabakata varılmamış bir olgu için yılda otuz gün aç kalmak neyle açıklanabilir bilmiyorum. Sonuçta

%50 şans... Ya var ya da yok. Ne kadar süreceğini bile bilmediğim kıymetli hayatımı böyle belirsiz işlere

harcayamam…

Daha fazlasını duymaya tahammül edemedim. Kalbime bir bıçak saplanmıştı adeta. Yanlarına

gittim. Uzun bir müddet yüzlerine baktım. Gözlerim dolmuştu. Ancak şimdi ağlamanın zamanı değildi.

Soğukkanlı olmam gerekiyordu. Hala kahkaha atmakta olanlardan biri yavaş yavaş kendini topladı ve

ikinci kahkaha furyasını patlatmak üzere bana dönüp:

-Ne oldu, bizi çarpmaya mı geldin?

İçimden lisanımın kuvvetlenmesi için

Hz. Musa’nın duasını ediyordum. Arapça, üstelik

anlamını bilerek… Ben bunları nerden

öğrenmiştim? Bir sürü hadis, bir sürü ayet

beynime hücum etmişti sanki. Ve birini seçtim,

başımı kaldırdım, konuşmaya başladım:

“Bismillahirrahmanirrahim.

Onlara «insanların (müslümanların)

inandığı gibi inanın» denilince «Biz de o

beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?» derler.

Dikkat et ki (asıl) beyinsizler hiç şüphesiz

kendileridir. Fakat bilmezler.(Bakara 13)”

Sözlerimi bitirip sınıftan çıktım. Onları

vicdanlarıyla baş başa bıraktım.

-Betül, kızım hala kalkmadın mı? Okula

geç kalacaksın!

Uzun süredir ilk defa bir rüyadan bu

kadar huzurla uyandım. Yüce Rabbim bütün

sorularımın cevabını bulmamı sağlamıştı. Artık

gönül rahatlığıyla “iyi ki imam hatipliyim”

diyordum. Büyük bir mutlulukla huzurlu bir

rüyayı yeniden görür gibi okulun yolunu tuttum.

Betül KOYUNCU A11/C

Page 2: Katre Ocak Sayisi

Ali Erkan KAVAKLI, okulumuzda konferans verdi.

Eğitimci-Yazar Ali Erkan Kavaklı 22.12.2011 tarihinde “Başarıya

götüren yol” konulu bir konferans verdi ve kitaplarını imzaladı.

Yazarımızın konferansından bir hafta önce okulun çeşitli

bölümlerinde açılan standlarda yazar ve kitapları tanıtıldı.

Konferansta başarılı kişilerin hayatlarından örnekler vererek

öğrencilere planlı ve düzenli çalışmanın önemini kendine has üslubu

ile anlattı.

Fizik Dersi Bilgi Yarışması Okulumuz fizik öğretmenleri Süheyla Akdoğan ve Tuğba Kondakçı

tarafından…….tarihinde Fizik dersi bilgi yarışması düzenlendi.

Velilerle Kitap Okuma

A11/C sınıfı, 27.12.2011 tarihinde okulumuzun toplantı salonunda kitap

okuma etkinliği gerçekleştirdi. Düzenlenen etkinlikte Nuriye Çeleğen’in

yazdığı Aşk-ı Sükun adlı roman hakkında konuşuldu, kitaptan bölümler

okundu. Matematik öğretmeni Sevcan Karadağ ve rehber öğretmen

Gülhanım Kırlak’ın da iştirak ettiği toplantı velilerin organize ettiği çay

saatiyle sona erdi. Annelerin ve kızların aynı kitabı okuması ve bu kitap

hakkında öğretmenlerin de katıldığı bir toplantı yapılması tüm katılımcılar

tarafından farklı ve güzel bir paylaşım olarak değerlendirildi. Etkinliğin çok

verimli olduğunu ifade eden veliler yeni bir kitap için ocak ayında da

toplanmayı önerdi. Buna göre ocak ayı için seçilen kitap Sibel Eraslan’ın

yazdığı Can Parçası Hz. Fatıma oldu. Bir sonraki kitap okuma etkinliği birinci

dönemin son haftasında gerçekleştirilecek.

YEDİ YUDUMDA HAYAT

Misafir olduğumuz bu dünyayı yaşanabilir kılan temel unsurların arasında dostluk ve

dürüstlük çok önemli bir yer kaplar. Dostluk insanoğlunun ulaşabileceği bir erdem, dürüstlük,

dostluğun yanında verilen bir hediyedir. Herkes dost edinebilir ama herkes dürüstlükle dostluğu aynı

zamanda kazanamaz. Dostunuzla olan ilişkiniz dürüstlüğü benimsemiş ve iman üzerine kurulmuşsa en

büyük erdem sizindir. Bu duruma en güzel örnek olan Mevlana’yı keşfetmeye ne dersiniz?

“İnsan” kavramını çözmeye çalışan ve kalplerini, ruhlarını bu yolda feda eden dâhilerden

biridir Mevlana. Bu büyük dâhiyi günümüze kadar getiren, iman gücüdür. Her sözü ile kalbimize bir

kapı açıp aklımızı sorgulamamızı sağlayan Mevlana, Allah’ın sadık kulu olabilmek için O’nu tek gerçek

kabul etmiştir. Tek başına bulduğu bu gerçeği büyük bir fedakarlıkla gelecek nesillere ulaştırmak için

çalışmıştır. (Mevlana dünümüzü çok iyi bir şekilde bize bıraktığı halde biz, bize emanet olan bugünü hiç

koruyamadık. Sizce de öyle değil mi?)

Her zaman Allah rızasını düşünmüş, O’nu memnun edebilmek için elinden gelenin fazlasını

yapmıştır. Hayatında edindiği felsefe şuydu: “Kafanda ne varsa at, ne varsa dağıt, önüne ne çıkarsa

çıksın ona yüz çevirme.” Yani zihnimizi kötü düşüncelerden arındırıp her zaman için cömert olmamızı

ve karşımıza ne çeşit insan çıkarsa çıksın hepsine iyi gözle bakabilmemizi istemiştir. O, gül bahçesinin

gülü olmak için ne kadar çabaladıysa o bahçenin dikeni olmamak için de o kadar çabalamıştır. Hayatı

boyunca dürüstlüğe önem vermiştir. Yaptıklarıyla insanlığa dürüstlüğü, cömertliği ve fedakarlığı

mükemmel bir şekilde açıklamıştır. Hem de sadece yedi cümleyle. Şimdi o yedi cümleyi inceleyelim:

1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol: Yapılan her iyi davranış deniz gibi kendini

göstermesin, akarsu gibi sessizce aksın.

2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol: Kalbin ışıltısı olan şefkat ve merhametini güneş gibi

yansıt. Kalbinin parlaklığını güneş gibi cömertçe paylaş dünyayla.

3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol: Güzel-çirkin, iyi-kötü demeden her insanın

kusurunu, yeryüzünü saklayan gece gibi sakla.

4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol: Başkalarına karşı ne olursa olsun şiddet gösterme, bir ölü

gibi tepkisiz kal.

5- Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol: Alçakgönüllü olabiliyorsan bunu taçlandırmak için

toprak kadar fedakar ol ve kendini gösterme çabasına girme.

6- Hoşgörüde deniz gibi ol: İnsanlar arasında sahip olduğun hoşgörü deniz kadar coşkulu, deniz

kadar engin olsun.

7- Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol: Eğer bunların hiçbirini yapamıyorsan ve

kaybolduğun bu karanlıkta bir ışık arıyorsan, ya kalbindeki gerçeği yüzüne yansıt dürüstçe ya

da yüzündeki gerçeği kalbine yansıt erdemlice.

Neden hala bakıyorsunuz ki? Bence hemen birinci öğütten başlayın uygulamaya…Uygulayalım ki

bize bırakılan bu mirasa en iyi şekilde sahip çıkmış olalım. Uygulayalım ki Allah’ın rızasını kazanalım… Haydi kolay gelsin.

Havva Nur Kotiloğlu 11/C

ARKA KAPAKTAN KİTAP

OD

Her yazdığı romanla yüz binlerin kalbini

feth eden İskender Pala yeni romanı ‘OD’

ile yeniden okurlarını selamlıyor. Od bir

Yunus Emre romanı. 13. yüzyılın her

bakımdan kavruk ve yanıp yıkılan ortamına

Yunus Emre’nin gelişi tarihi atmosfer

içerisinde hakiki anlamına kavuşturuluyor.

Yıkıntılar ve yangınlar içinden bir gönül ve

bir insanlık anıtının inşa edilişi cümle cümle

anlatıyor ve elbette kalbe dokuna dokuna

yol alıyor. Romanın her sayfasında

Yunus’un hamlıktan saflığa geçişi okunuyor.

Aşk- ı Sükun

Sevgi, nefsin sevmesidir, aşk kalbin. Kalp

sırrına erenler; susarlar, kızmazlar,

küsmezler, kırmazlar, kırılmazlar; her şeyi

O’ndan umup beklerler... Susarak

konuşurlar...İnsan bir sabah kalp sırrına

ermiş olarak uyanmaz. Çalışarak, ciddi

anlamda iradeyi bu konuda kullanarak kalp

sırrına erişilebilir. Bu kıvama nasıl

gelindiğine ise Hacer Annemizin hayatı ne

kadar güzel bir örnektir... Aşk-ı Sükûn, işte

bunun romanı...

OKULUMUZDAN HABERLER

Aşure günü münasebetiyle ……tarihinde okul yemekhanesinde hazırlanan

aşureler öğrenci, öğretmen ve Cuma namazından çıkan cemaate dağıtıldı.